11 Ocak 2025 Cumartesi

Psikiyatrik ilaçlar, kalıcı akıl hastalıklarına sebep oluyor. Ve daha fazla zarar da veriyor. (2) - (Alıntılar - Kitaplar)

                         Akıl hastalıkları bir efsanedir. Psikiyatrik bir ilaç alırsanız, beyninize (kimyasal) bir mermi almış gibi olursunuz. Psikiyatrik ilaçlar, akıl hastalıklarına sebep olur. Ve daha fazla iyatrojenik zarar da verir. (Mental illness is a myth. If you take a psychiatric drug, it's like taking (chemical) a bullet to your brain. Psychiatric drugs cause mental illness.) Temsili görseller.. Illustration.. (240)

Bismillahirrahmanirrahim.. Doğrusunu (gerçeğini) sadece Yüce Allah'ü Teala Hazretleri bilir, diyelim..

2.BÖLÜM : 'AKIL HASTALIKLARI, BİR EFSANEDİR. PSİKİYATRİK İLAÇLAR, KALICI AKIL HASTALIKLARINA SEBEP OLUYOR.serisi (2) - ALINTILAR VE KİTAPLAR

Bu seri 5 bölümden oluşmaktadır. Şu anda siz ikinci  bölümde (yani 2.bölümde) bulunuyorsunuz. Bu bölüm, ALINTILAR VE KİTAPLARDAN oluşmaktadır. Bu seri, 8 bölümlük 'Psikiyatri, bir ölüm endüstrisidir' serisinin devamıdır. 'Akıl Hastalıkları bir efsanedir' serisinin diğer bölümleri ile ilgili bilgi ve linkleri en aşağıda, 'uyarılar, notlardan' önce okuyabilir ve linklere tıklayarak bu bölümlere gidebilirsiniz. Yada blog ana sayfasından da, sayfayı aşağıya kaydırarak ulaşabilirsiniz. Yada BURADAKİ 'Psikiyatri bir ölüm endüstrisidir' serisi tanıtım sayfasından da, hem bu seriye hem de 'Akıl hastalıkları bir efsanedir' serisine ait içeriklere ulaşabilirsiniz. 'Akıl hastalıklarının neden bir efsane' olduğunu, 'Psikiyatrinin neden bir ölüm endüstrisi' olduğunu ve 'Psikiyatri ve zararlı psikiyatrik tedaviler (psikiyatrik ilaçlar, Elektroşok (ECT) vb gibi uygulamaları içeren zararlı tedaviler) ile ilgili sizlere anlatılmayanları öğrenmek istiyorsanız, mutlaka okumanız gerekir diye düşünüyoruz.. Ve mutlaka UYARILARI da okumayı unutmayınız..  Teşekkürler..

ŞOK GERÇEKLER... "'AKIL HASTALIKLARI' (BEYİNDEDİRBALONU PATLADI.. PSİKİYATRİK İLAÇLAR, 'AKIL HASTALIKLARINA' NEDEN OLUYOR.."

UYARI :  Lütfen unutmayın: Hiç kimse doktor kontrolü olmadan psikiyatrik ilaçlardan kurtulmaya çalışmamalıdır. En aşağıdaki UYARILAR kısmını okuyunuz.. Buradaki bilgilere dayanarak psikiyatrik ilaçlarınızı birdenbire kesmeyiniz, bırakmayınız.. İntihar, cinayet, şiddet vb gibi çok sayıda tehlikeli olan ve olmayan "ilaç yoksunluk belirtilerine (akıl hastalığı semptomlarına)" bir/birden fazlasına sahip olabilirsiniz. Ayrıca her zaman olduğu gibi eğer kalp rahatsızlığı, psikoloji rahatsızlığınız vs varsa, buradaki bilgiler sağlığınız açınızdan iyi olmayabilir ve bu nedenle bu araştırmayı okumamanızı tavsiye ederiz. Yok eğer "Kimse karışamaz lan benim okumama, illa da okuyacağım!" diyorsanız, o zaman bütün sorumluluk size aittir, bunu unutmayın. Yazımızı okumadan önce en aşağıdaki UYARILAR VE NOTLAR kısmını okuyunuz. Her şey gönlünüzce olsun ve nice mutlu yıllar, sağlıklar dileriz.. Teşekkürler..

***

ARAŞTIRMALARDAN BAZI ALINTILAR VE KİTAPLAR

NOT : 'Psikiyatri Bir Ölüm Endüstrisidir' serisine ait alıntılara BURAYA ve araştırmaların tamamı için 'Psikiyatri Bir Ölüm Endüstrisidir' ve Akıl Hastalıkları Bir Efsanedir' serilerine ait tanıtım sayfasına BURAYA giderek, araştırmalara ait linkleri tıklayıp, sayfalarına giderek okuyabilirsiniz..

NOT : Yabancı sitelerden alınan haber, makale gibi yabancı dillerin Türkçe çevirilerinde hatalar olabilir. Gerçek çevirileri öğrenmek için kaynaklarına gidip okuyabilirsiniz..

**BAZI ALINTILAR;

A) Psikiyatrik ilaçların, kalıcı olan /olmayan 'beyin hasarına' ve bununla bağlantılı 'akıl hastalıklarına' sebep olduğunu gösteren kanıtlar, bilgiler vs vs..

1) PSİKİYATRİK İLAÇLARIN, AKIL HASTALIĞINA SEBEP OLMASI (kalıcı beyin hasarı ve bununla bağlantılı kalıcı akıl hastalıklarına neden olmak)..
---------------------------------------
"Psikiyatrist Peter Breggin, (....) "Herkesin psikiyatrik ilaçlar hakkında bilmesi gereken en önemli üç şeyi” sıralar:

1) Psikiyatrik ilaçlar nörotoksinlerdir. Beyni zehirler, beyin hücrelerine zarar verir ve ciddi biyokimyasal dengesizliklere ve potansiyel biyolojik kaosa neden olurlar. İlaç şirketleri bunları kan beyin bariyerini aşacak ve belirli nörotransmitter sistemlerini bozacak şekilde tasarladıkları için her psikiyatrik ilaç, güçlü bir nörotoksindir. Sorunlu, acı çeken insanların beyinlerinde, 'biyokimyasal dengesizlik' olmadığı için biyokimyasal dengesizlikleri "düzeltemezler"; ve daha spesifik olarak laboratuvarda beyin işlevini bozmak için tasarlanmışlardır ve düzeltmek için değil. Nörotoksinler olarak ilk dozdan itibaren beyin için kötüdürler. Tedavinin başlarında 'intihar ve şiddet' gibi trajik zararlara neden olabilirler ve daha uzun süre maruz kaldıktan sonra 'beyin hasarına ve ilgisizliğe' neden olma eğilimindedirler.

2) Psikiyatrik ilaçlar beyninize ve zihninize zarar vererek "iş görür" (beyni devre dışı bırakma ilkesi). Herhangi bir beyin hasarı türü gibi, bazı psikiyatrik ilaçlar, 'geçici yükselmelere' neden olabilir; ancak hepsi 'duygusal körelmeye ve kişinin kendisiyle ve başkalarıyla temasını kaybetmesine' neden olur. İnsanların kendi hayatları ve başkalarının hayatları hakkında daha az umursamalarına neden olurlar. Bu etkilere, tüm beyne sızarak, "süper hassas bazal ganglionlar, limbik sistem, temporal lob ve frontal lob" dahil olmak üzere 'genel işlevi azaltarak' neden olurlar.

3) Psikiyatrik ilaçlar zararlı etkilerini sizden gizler, tıpkı alkol, esrar, kokain veya narkotik kullanan çoğu insanın "etki altında" iken 'ne kadar zarar gördüklerini' veya 'başkalarına zarar verdiklerini' en son öğrenen kişiler olması gibi.. Bazı insanlar, uzun vadeli ana etki 'farkındalığın, duyarlılığın veya hissin' azalması olduğunda, bu 'nörotoksinlerin yardımcı olduğunu' iddia eder. Aynısı özellikle psikiyatrik ilaçlar için de geçerlidir, çünkü ilaç şirketleri bunları 'dopamin ve serotonin' gibi 'ana nörotransmitter sistemlerini hedef alacak ve bozacak' şekilde uyarlar. Psikiyatrik ilaç kullanan kişiler genellikle zararı hafife alır ve iyi etkilerini abartırlar. Bu "ilaç büyüleyiciliğidir."" (15)

"Tüm psikiyatrik ilaçlar, size zarar verir ve kalıcı beyin hasarına neden olabilir. Tek yaptıkları sizi 'şoklamak, uyuşturmak' veya 'isteğiniz dışında bir akıl hastanesine yatırmak' olduğunda 'bir psikiyatriste gitmek' tehlikeli bir şeydir." (98)

"Tüm psikiyatrik ilaç sınıfları, 'aylarca veya yıllarca kullanıldığında, beyin hasarına ve kalıcı zihinsel işlev bozukluğuna' neden olabilir." -Psikiyatrist Prof. Dr. Peter R. Breggin (75)

"...genel tıptaki pratik deneyim, psikotrop ilaçların, psikotrop ilaçlar olmadan iyileşmeye doğru evrilecek olan ruhsal hastalıkları yapılandırabilen ve kronikleştirebilen kalıcı biyolojik değişikliklere neden olduğunu gösteriyor." -Profesör Jose Luis Turabian (18)

"Tedavi öncesinde, şizofreni, depresyon ve diğer psikiyatrik bozukluklar teşhisi konan hastalar bilinen herhangi bir "kimyasal dengesizlikten" muzdarip olmazlar. Ancak, bir kişi bir şekilde nöronal yolun olağan mekaniğini alt üst eden (bozan) bir psikiyatrik ilaca başladığında, beyni... anormal şekilde çalışmaya başlar. " - Tıp gazetecisi ve Pulitzer Ödülü adayı Dr. Robert Whitaker (1)

'Psikiyatrik ilaç tedavileri bu kadar etkiliyse, akıl hastalığı nedeniyle engelli olan kişilerin sayısı son 25 yılda neden üç katından fazla arttı?' -Yazar Robert Whitaker, MD ("Bir Salgının Anatomisi: Sihirli Mermiler, Psikiyatrik İlaçlar ve Amerika'da Akıl Hastalığının Şaşırtıcı Yükselişi" kitabının yazarı) (48)

"Meslektaşlarımızdan birinin yakın zamanda söylediği gibi, 'Biyokimyasal dengesizlikler, ağızdan ağıza yayılan tek hastalıklardır.'"  -Peter Breggin, David Cohen, (İlacınız Sorununuz Olabilir, 2007) (99)

"Kimyasal dengesizlikler, sahte ve mitolojiktir.. (...) Sonuç: Ruhsal hastalıkta nedensel öneme sahip olduğu düşünülen 'beyin anormallikleri', büyük olasılıkla 'nöroleptik ilaç tedavisinin' sonucudur." -Loren R. Mosher M.D., ( Ruhsal Hastalık"ın Biyopsikiyatrik Modeli - Kritik Bir Kaynakça) (100)

"Beyindeki, bu, 'kendini yok eden süreçleri' araştırmak nispeten kolaydır. Bunlar, Prozac'ın üreticisi olan Eli Lilly'nin özel laboratuvarlarında, Gıda ve İlaç Dairesi (FDA) tarafından 'pazarlanmak' üzere, onaylanmadan önce bile gösterilmiştir. Prozac'ın pazarlanmasından çok önce, ilacın, rutin olarak 'köklü biyokimyasal dengesizliklere' yol açtığı ve 'bunları düzeltemediği' biliniyordu." -Peter Breggin, David Cohen, (İlaçlarınız Sorununuz Olabilir,2007) (99)

"Psikiyatrik ilaçlar, beyindeki 'herhangi bir yanlışı' düzelterek çalışmaz. Bundan emin olabiliriz çünkü bu tür ilaçlar, 'hayvanları ve insanları, sağlıklı insanları ve teşhis konmuş hastaları', tam olarak aynı şekilde etkiler. Bilinen hiçbir 'biyokimyasal dengesizlik' yoktur ve bunlar için 'hiçbir test' yoktur. Bu yüzden psikiyatristler, 'hastalarda, 'biyokimyasal dengesizlik' olup olmadığını belirlemek için 'kan almaz' veya 'omurilik sıvısı' almazlar. Sadece hastaları, 'gözlemler' ve 'dengesizliklerin varlığını' duyururlar. Amaç, 'hastaları, 'ilaç almaya' teşvik etmektir.' İronik olan şu ki 'psikiyatrik ilaçlar, beyindeki 'biyokimyasal dengesizlikleri' tedavi etmekten ziyade, bunlara neden oluyor. Aslında, ruh sağlığı uzmanları tarafından, rutin olarak görülen 'hastaların beyinlerindeki bilinen, tek 'biyokimyasal dengesizlikler, zihin değiştirici ilaçların' reçete edilmesiyle ortaya çıkar. 

Psikiyatrik ilaçlar, tam olarak beyinde 'dengesizliklere' neden olarak "iş görür"; 'duyguları ve yargıları köreltecek veya yapay bir yükseklik yaratacak' kadar 'beyin arızası' üreterek.. Bazı insanlar, bu alternatifi seçebilirler çünkü 'başka seçeneklerin var olduğunu' bilmiyorlar veya kendilerine ve diğer insanların, kendilerine 'yardım etme yeteneğine' olan 'inançlarını' kaybetmişler veya 'beyinlerinin, kusurlu olduğuna ve bir ilacın, sorunu geçici olarak çözeceğine' inanmaları öğretilmiş olabilir." -Peter Breggin, David Cohen, (İlaçlarınız Sorununuz Olabilir,2007) (99)

"Psikiyatrik ilaçlar, her şeyden önce 'psikoaktif veya psikotropik' ilaçlardır: Kişinin 'hissetme, düşünme ve hareket etme' biçimini etkilerler. 'Kokain ve eroin' gibi, beynin, 'duygusal tepki kapasitesini' değiştirirler. 'Duygusal sorunları' çözmek için kullanılırlarsa, bu sorunları, 'ilaç zehirlenmesinin halısı altına' iterek, 'ek ilaç kaynaklı sorunlar' yaratırlar."  -Peter Breggin, David Cohen, (İlacınız Sorununuz Olabilir, 2007) (98)

"Anti-psikotik İlaçlar 'Beyin Hasarına' Neden Olur; 'Akıl hastalığında, nedensel öneme' sahip olduğu düşünülen 'beyin anormallikleri', büyük ihtimalle 'nöroleptik ilaç tedavisinin' sonucudur." -Loren R. Mosher M.D (Akıl Hastalığı"nın Biyopsikiyatrik Modeli, Eleştirel Bir Kaynakça, 'The Biopsychiatric Model of "Mental Illness", A Critical Bibliography")" (98)

"İlaçların patolojiyi düzeltmesi yerine, aslında öğrendiğimiz şey nörotransmitter fonksiyonunda anormallikler yaratmalarıydı. Bilimsel olarak anladığınız anda, bu ilaçların uzun vadede işleyişi iyileştirmeyeceğini, aksine işleyişi bozma olasılıklarının daha yüksek olduğunu anlamak oldukça kolay hale geliyor. " – Robert Whitaker (8)

"Psikoaktif ilaçların, nörotransmitter fonksiyonunu bozduğu iyi bilinmektedir, hatta hastalığın ilk etapta nedeni bu olmasa bile..(...) Celexa gibi bir SSRI antidepresan, 'sinapslardaki serotonin seviyelerini artırdığında, negatif geri bildirim adı verilen bir süreç yoluyla telafi edici değişiklikleri uyarır. Yüksek serotonin seviyelerine yanıt olarak, onu salgılayan nöronlar (presinaptik nöronlar) daha azını salgılar ve postsinaptik nöronlar ona duyarsızlaşır.' Aslında, 'beyin ilacın etkilerini etkisiz hale getirmeye' çalışmaktadır. Aynısı, nörotransmitterleri bloke eden ilaçlar için de geçerlidir, ancak tersi geçerlidir." -Dr. Robert Whitaker (1)

""Psikiyatrik ilaçlar, beyindeki 'herhangi bir yanlışı' düzelterek çalışmaz. Bundan emin olabiliriz çünkü bu tür ilaçlar, 'hayvanları ve insanları, sağlıklı insanları ve teşhis konmuş hastaları', tam olarak aynı şekilde etkiler. (....) ....'psikiyatrik ilaçlar, beyindeki 'biyokimyasal dengesizlikleri' tedavi etmekten ziyade, bunlara neden oluyor. Aslında, ruh sağlığı uzmanları tarafından, rutin olarak görülen 'hastaların beyinlerindeki bilinen, tek 'biyokimyasal dengesizlikler, zihin değiştirici ilaçların' reçete edilmesiyle ortaya çıkar. Psikiyatrik ilaçlar, tam olarak beyinde 'dengesizliklere' neden olarak "iş görür"; 'duyguları ve yargıları köreltecek veya yapay bir yükseklik yaratacak' kadar 'beyin arızası' üreterek.." -Peter Breggin, David Cohen, (İlaçlarınız Sorununuz Olabilir,2007) (99)

"Bu araştırma, hiçbir şekilde psikiyatrik ilaçların 'dengesizlikleri' düzelttiği fikrini desteklemiyor. Aksine, 'psikiyatrik ilaçların, 'dengesizlikler' yarattığını' gösteriyor. Modern psikiyatrik tedavide, evrendeki bilinen en karmaşık yaratığı -insan beynini- alıp, (işlevini "iyileştirme" umuduyla), içine, ilaç koyuyoruz, oysa gerçekte, işlevini bozuyoruz. 'Prozac'ın 'biyokimyasal dengesizlikleri' düzelttiği' fikri tamamen spekülasyondur biyolojik psikiyatri endüstrisinin propagandasıdır. Ancak beyindeki 'biyokimyasal reaksiyonların' bozulması, (ciddi biyokimyasal dengesizliklere ve beyin hücreleri arasında anormal ateşleme oranlarına) neden olması, araştırmayı bilen hiç kimse tarafından, dürüstçe tartışılamayacak Prozac hakkında kanıtlanmış bir gerçektir." -Peter Breggin, David Cohen, (İlacınız Sorununuz Olabilir, 2007) (99)

"Psikoaktif ilaçları 'birkaç hafta kullandıktan sonra, beynin telafi edici çabaları başarısız olmaya başlar ve ilaçların etki mekanizmasını yansıtan yan etkiler ortaya çıkar.' Örneğin, SSRI'lar, 'serotonin fazlalığı nedeniyle mani ataklarına' neden olabilir. Antipsikotikler, 'dopaminin tükenmesi nedeniyle (ki bu da Parkinson hastalığında tükenir) Parkinson hastalığına benzeyen yan etkilere' neden olur. Yan etkiler ortaya çıktıkça, genellikle diğer ilaçlarla tedavi edilirler ve birçok hasta, bir dizi tanı için reçete edilen bir psikoaktif ilaç kokteyli ile sonuçlanır. Antidepresanların neden olduğu mani atakları, "bipolar bozukluk" olarak yeni bir tanıya ve Depokote (bir antikonvülsan) gibi bir "ruh hali dengeleyici" ile daha yeni antipsikotik ilaçlardan biriyle tedaviye yol açabilir. Ve benzeri." -Dr Marcia Angell (1)

 "Ancak ilaç, beyindeki 'kimyasal dengesizliği' düzeltmiyor. Bunun yerine, tam tersini yapıyor. İlaçlanmadan önce, depresyondaki bir kişinin, bilinen bir 'kimyasal dengesizliği' yoktur. Fluoksetin, daha sonra serotoninin, sinapstan 'normal şekilde uzaklaştırılmasını' engeller ve bu da 'bir dizi değişikliğe' neden olur ve birkaç hafta sonra 'serotonin yolu, kesinlikle anormal bir şekilde çalışmaya' başlar. Presinaptik nöron, normalden 'daha fazla serotonin' salgılamaktadır. 'Serotonin geri alım kanalları', ilaç tarafından bloke edilmiştir. Sistemin 'geri bildirim döngüsü', kısmen devre dışı bırakılmıştır. Postsinaptik nöronlar, serotonine karşı "duyarsızlaştırılmıştır." Mekanik olarak konuşursak, serotonin sistemi artık oldukça bozulmuştur. Eli Lilly'nin bilim insanları, 'bunun böyle olduğunu, gayet iyi' biliyorlardı."  -Dr. Robert Whitaker, (Bir Salgının Anatomisi) (98)

"..Psikiyatrik ilaçlar kısa vadede etkili olsa da, bir kişinin uzun vadede kronik olarak hasta olma olasılığını artırır. Şizofreni, anksiyete, depresyon ve bipolar hastalık için uzun vadeli sonuçlar literatürünü takip ederken bu resmin tekrar tekrar ortaya çıktığını görmek beni şaşırttı. Ek olarak, bilimsel literatür, daha hafif bir sorun için tedavi edilen birçok hastanın, bir ilaca yanıt olarak kötüleşeceğini (örneğin antidepresan aldıktan sonra manik bir epizot geçireceğini) ve bunun bipolar bozukluk gibi yeni ve daha ciddi bir tanıya yol açabileceğini göstermektedir...." -Dr. Robert Whitaker (5)

"....beyniniz ilaca karşı bir dizi telafi edici adaptasyon geçirdiğinde, beyniniz "hem niteliksel hem de niceliksel olarak normalden farklı" bir şekilde çalışır.' Yani, bu ilaçların normalleştirici ajanlar OLMADIĞINI anlamak önemlidir. Bunlar 'anormalleştirici ajanlardır' ve bunu anladığınızda, bunların nasıl 'manik bir epizodu' tetikleyebileceğini veya örneğin neden 'cinsel işlev bozukluğu veya şiddet ve intiharla' ilişkilendirilebileceğini anlayabilirsiniz." -nörobilimci Steven Hyman (1)

"Tıbbın ve ayrıca psikiyatrinin biyologik eğilimi, hafif klinik koşullarda ve günlük yaşam bağlamlarına (kişisel sorunlar, çift, aile, iş, sosyoekonomik vb.) tepki veren ruh sağlığı durumlarında psikotrop ilaçların giderek 'daha erken, daha yoğun ve daha uzun süreli' kullanımını beraberinde getiriyor. Ancak, genel tıptaki pratik deneyim, psikotrop ilaçların, psikotrop ilaçlar olmadan iyileşmeye doğru evrilecek olan ruhsal hastalıkları yapılandırabilen ve kronikleştirebilen kalıcı biyolojik değişikliklere neden olduğunu gösteriyor." -Profesör Jose Luis Turabian (18)

“Psikotropik ilaçlar, zamanla yapısal ve kalıcı hale gelen 'düşünceleri, hisleri ve davranışları' değiştirir. Bu şekilde, pratisyen hekim, sürekli bakımında, durumlarının nedenlerini ve sonuçlarını anlayamayan ve bunlarla yüzleşemeyen pasif hastalar görür; Uzun yıllar psikofarmakolojik tedavi gören bu hastalar, 'benzer kaygı düzeyleri' yaşamaya devam eder, ancak 'bağlamsal durumları' kronik bir şekilde ciddi şekilde kötüleşmiştir; bunlar kurtarılamaz hastalardır. Mevcut reçete uygulamalarının, tedavinin zayıflıkları ve olumsuz etkileri dikkate alınarak yeniden formüle edilmesi gerekir.” -Profesör Jose Luis Turabian (18)

"'Psikiyatrik ilaçların, uzun vadede net zarar verdiğine' her zamankinden daha fazla ikna oldum. Keşke durum böyle olmasaydı, ancak 'bu ilaçların genel olarak, uzun vadeli sonuçları kötüleştirdiğine dair kanıtlar' artmaya devam ediyor.." -Robert Whitaker, MD (28)

"Artık ilaçların hasta popülasyonları için bir bütün olarak kısa vadeli bir fayda sağladığından o kadar emin değilim. Antidepresanlar ve antipsikotiklerle ilgili kısa vadeli çalışmalara baktığınızda, semptomları azaltmada, plaseboya kıyasla etkililik kanıtı oldukça marjinaldir ve "klinik olarak anlamlı" bir fayda düzeyine ulaşamamaktadır. (....) .... psikiyatrik ilaçların kısa vadeli etkileri üzerine yapılan araştırmalar, bilimsel bir karmaşadır." -Robert Whitaker, MD (28)

"Pek çok nedenden dolayı şimdi bir psikoloğa gitmek, batı dünyasında yasadışı bir şey yapmaktan daha tehlikeli olabilir." – Prof. Dr. Peter Breggin (8)

"Psikiyatrik ilaçlar, hayal ettiğinizden daha tehlikelidir." -Psikiyatrist Prof. Dr. Peter R. Breggin (75)

"Toksik ve potansiyel olarak ölümcül ilaçlar kullanılmadan 'teşhis ve tedavi edilebilecek ve iyileştirilebilecek' milyonlarca Amerikalının 'gereksiz yere ilaçlanmasına' yol açtı."  -Dr. Sydney Walker III, (Bir Doz Sağduyu) (98)

---------------
"'Antipsikotikler, uyarıcılar, sakinleştiriciler, antidepresanlar ve ruh hali dengeleyiciler' dahil tüm psikiyatrik ilaçlar, (kişinin etrafındaki herkes tarafından çok belirgin olmasına rağmen, bozukluğunun tamamen farkında olmamasına neden olacak şekilde) yönetici işlevi bozar." (98)

"Psikiyatrik İlaçlar, normal beyin fonksiyonunuzda değişikliklere neden olur.." (1)
"Psikiyatrik ilaçlar, beyin fonksiyon bozukluğuna neden olarak "yardımcı" olur.." (4)
"Psikiyatri, ruhsal hastalıkların büyük çoğunluğuna neden oluyor.." (12)
"Psikiyatrik ilaçlarla ilgili bir diğer büyük sorun, 'hafifletmeleri gereken semptomların, ortaya çıkmasına' neden olabilmeleridir." (27)
"Psikiyatrik ilaçlar sadece 'kalıcı beyin hasarına ve vücut titremelerine' neden olmakla kalmaz, aynı zamanda diyabetojeniktir (diyabet nedenidir)." (140)
"İlaçlar, beyinde serotoninin '100 birimlik geri emilimini' engelleyerek, 'kimyasal dengesizlik' yaratır." (98)
"Psikiyatrik ilaçlar, 'kimyasal dengesizlikler' yaratır.." (98)
"Psikiyatrik ilaçlar, 'kimyasal dengesizlikler' yaratır. Psikiyatrik ilaçlar, 'kimyasal dengesizlikleri' düzeltmek yerine yaratır." (99)
"Şizofrenlerin beynindeki tek 'biyokimyasal dengesizlik', psikiyatristlerin 'ilaçlarıyla oraya koydukları' dengesizliktir." (98)
"Depresif bir kişinin beynindeki tek biyokimyasal dengesizlik, doktorların, 'psikiyatrik ilaçlar yazdığında yarattığı' dengesizliktir." (98)
"Bir akıl hastasının beynindeki tek kimyasal dengesizlik, psikiyatristlerin ilaç reçete ederken koydukları dengesizliktir.." (98)
"Antipsikotik ilaçlar, 'kimyasal dengesizlikleri' düzeltmez, BUNLARI OLUŞTURURLAR ve TEHLİKELİDİRLER." (99)
"Antipsikotik ilaçlar, 'kimyasal dengesizlikleri' düzeltmez, yaratır ve tehlikelidir!" (99)
"Psikiyatrik ilaçlar, 'biyokimyasal dengesizlikleri' nasıl yaratır ve beyin, bunları nasıl düzeltir.." (98)
"Beyin, D2 reseptörlerindeki artışla, 'ilaç kaynaklı kimyasal dengesizliği' telafi etmek için değişir.." (98)
"Psikiyatrik ilaçlar, kimyasal dengesizlikleri çözmek yerine, yaratır." (8)
"Psikiyatrik ilaçlar patolojiyi” veya “hastalığıdüzeltmez veya iyileştirmez, çünkü tedavi edilecek bir hastalık yoktur." (15)
"Dikkat Eksikliği ve Hiperaktivite Bozukluğu, (DEHB) İlaçları, Psikoz ve Mani ile Bağlantılıdır.." (10)
"DEHB İlaçları, Çocuklarda 'Beyin Büyümesini' Engelliyor.." (96)
"Demans Salgınının Arkasında İlaçlar mı Var?" (16)
"Psikotropik ilaçlar, çoğu akıl hastalığının nedenidir.." (12)
"Psikiyatrik İlaçlar, Psikiyatrik Semptomlara Neden Olduğunda.." (14)
"Dünyayı psikiyatrik ilaçlarla doldurmak, ruhsal bozuklukların yükünü artırabilir.." (13)
"Akıl Hastalığı Değil, Psikiyatrik İlaç Salgını.." (7)
"Psikiyatristler ve ilaç endüstrisi, günümüzdeki ruhsal bozukluklar 'salgınından' sorumludur.." (6)

"İlaçlar, yalnızca 'semptomları' ortadan kaldırır, sorunu çözmez.  Psikiyatrik ilaçlar, 'kimyasal dengesizlikleri' düzeltmek için değil, yaratmak için kullanılır." (98)

"Depresif bir kişinin beyni, normal şekilde çalışır ve tıpkı depresif olmayan kişiler gibi '50 birim serotonin dengesini' koruyabilir. Yani SSRI gibi bir psikiyatrik ilaç eklediğinizde, 'daha önce hiç var olmayan, bir kimyasal dengesizlik' yaratırsınız." (98)

"İlaçlar, depresyondaki kişi 'SSRI ilaçları almaya başlamadan önce var olmayan' bir kimyasal dengesizlik yaratmıştır.. (....) Depresyondaki kişi, psikiyatrik ilaçlar kullandıktan 5 yıl sonra, SSRI'ları 'aniden bırakır' ve bir eroin bağımlısı gibi acı verici bir 'ilaç yoksunluğu' yaşar." (98)

"İşte psikiyatri endüstrisinin akıl sağlığı salgını yaratmasının 3 yolu. 1) DSM, Bilimsel Bir Kılavuz Değildir.. (....) 2) Psikiyatrik ilaçlar, kimyasal dengesizlikleri çözmek yerine, yaratır.. (....) 3) Psikiyatrik ilaçlar için bilgilendirilmiş onam neredeyse imkansızdır.. (....)" (8)

"Benzodiazepinlerin (sakinleştiriciler) 1980'lerin sonlarında zirveye ulaştığı dönemde olduğu gibi, bir psikiyatrik ilaç salgınının ortasında gibiyiz. Bağımlılık uyarılarından sonra kullanımlarındaki düşüş, daha yeni antidepresanlar olan SSRI'ların (seçici serotonin geri alım inhibitörleri) kullanımında büyük bir artışa yol açtı." (27)

"....son 35 yılda küresel olarak 'psikiyatrik hizmetlerde bir genişleme' oldu ve bu da antidepresanların ve diğer psikiyatrik ilaçların kullanımında önemli bir artışa yol açtı. Kamu sağlığı düzeyinde, bu yaklaşım işe yaramadı. Aslında Lancet raporu bu başarısızlığı kabul ediyor." (13)

"Küresel ruh sağlığını iyileştirmeye yönelik herhangi bir çağrının iki gerçeği kabul etmesi gerekir: Birincisi, bu girişimde psikiyatrik ilaçlara daha fazla erişim sağlanmasını isteyen ticari güçler var. İkincisi, ruh sağlığının küreselleşmesi son birkaç on yılda ortaya çıktıkça, ruhsal bozuklukların yükü de buna paralel olarak arttı.." (13)

"Gazeteci Robert Whitaker, psikiyatrik ilaçların yarardan çok zarar verdiği konusunda her zamankinden daha fazla endişe duyuyor.. (....) ...'akıl hastalığı ilaçlarının, zamanla ve toplamda net zarara yol açtığına' dair kanıtlar sunuyor. (...) Whitaker haklıysa, 'modern psikiyatri, ilaç endüstrisiyle birlikte milyonlarca insana iatrojenik zarar' vermiştir.." (28)

"Psikiyatrik ilaçların aslında orijinalinden daha kötü olan, şikayete yol açan ve uzun vadeli sağlığa zarar verebilen ciddi yan etkileri vardır." (15)

"....modern antipsikotik ilaçlar ve bunların birçok olumsuz yan etkisi, özellikle sedasyon ve bilişsel bozukluk, psikotik süreci kısa vadede bozma eğilimindedir." (4)

"1950'lerde psikiyatrik ilaçların piyasaya sürülmesiyle birlikte akıl hastalığı ve akıl hastalığından kaynaklanan engellilik nedenler fırladı? İlaçlar, zihinsel zorluklarımızı çözmek için işe yarasaydı, farklı bir model görmez miydik?" (8)

"Psikotropik ilaçlar aslında nörotransmitterlerinize öyle bir şekilde müdahale edebilir ki 'beyninizdeki biyolojik fonksiyonlarınızı normal şekilde sürdürmek için gereken hassas süreçleri bozabilir' ve bu da 'zihinsel hastalığa benzeyebilecek yan etkilere yol açabilir!'" (1)

"SSRI'lar 'duygusal körelme, ilgisizlik ve kayıtsızlık' üretiyor gibi görünmektedir. Benzodiazepinler aslında hem 'zihinsel hastalarda' hem de 'cerrahi anestezide' kullanılır." (98)

"...Çocuklarda bipolar bozukluk, eskiden psikiyatristler tarafından nadiren görülürdü, ancak bugün bir milyondan fazla çocuk ve genç, Ritalin veya antidepresan gibi bir uyarıcı ile tedavi edildikten sonra bipolar oldu.." (5)

"'...beyniniz, ilaca karşı bir dizi telafi edici adaptasyon geçirdiğinde, beyniniz "hem niteliksel hem de niceliksel olarak normalden farklı" bir şekilde çalışır.'" - nörobilimci Steven Hyman (1)

"... 'psikotropik ilaçlar akıl hastalığını tedavi etmek için ne kadar çok kullanılırsa, toplumlarımızda akıl hastalığı ve engellilik yükü o kadar artıyor' gibi görünüyor. Depresyon, anksiyete, şizofreni, bipolar bozukluk vb. gibi hemen hemen tüm akıl hastalıkları için, psikiyatrik ilaç verilen hastaların uzun vadeli sağlık sonuçları son yirmi yılda aslında kötüleşti." (11)

"Psikotik bir krizden (şizofreni) muzdarip olan çoğu insan, Büyük İlaç Şirketlerinin psikiyatrik ilaçlarının ortaya çıkmasına kadar iyileşmişti. Bipolar bozukluk o kadar nadirdi ki, sadece 5.000-20.000 kişiden 1'i bundan dolayı engelli kalıyordu ve neredeyse hepsi iyileşmişti - ta ki Lityum ilacı ortaya çıkana kadar. Şimdi, 20 ila 50 Amerikalıdan 1'ine teşhis konuyor ve ilaç veriliyor. Artık kalıcı bir rahatsızlık olarak kabul ediliyor. (...)" (12)

"İlk serotonin-spesifik geri alım inhibitörü (SSRI) olan antidepresan Prozac, 1988'de piyasaya çıktı. 'Harika bir ilaç' olarak lanse edildi ve toplumumuzun antidepresan ve diğer psikiyatrik ilaçları kullanımı hızla arttı. Bugün Amerika Birleşik Devletleri'nde, beş yetişkinden birinden fazlası ve 20 çocuk ve ergenden birinden fazlası günlük olarak bir psikiyatrik ilaç kullanıyor. Ancak giderek daha fazla insan psikiyatrik bozukluklar için tıbbi tedavi görüyor olsa da, bu bozukluklar nedeniyle devlet tarafından engellilik yardımı alan yetişkinlerin sayısı 1987'den bu yana üç katından fazla arttı. Bu dönemde psikiyatrik bozukluklar nedeniyle engelli olan çocukların sayısı 30 kattan fazla arttı. Aynı ilişki, 'psikiyatrik ilaçların yaygın kullanımını ve özellikle antidepresanların düzenli kullanımını' benimseyen ülkelerde de görülüyor. Bu ülkelerin hepsinde 'ruhsal bozukluklar nedeniyle, engellilikte keskin artışlar' görüldü.." (13)

"Psikiyatrik ilaçlar, eğlence amaçlı  uyuşturucularla aynı etkiye sahiptir. (....)  "Araştırmalar bu ilacın plasebodan daha etkili olmadığını ve bu ilacın kullanımının uzun vadede daha kötü ruh sağlığı sonuçlarıyla ilişkili olduğunu gösteriyor. Bu, bu ilaçları kullanan kişilerin, 'tekrarlayan ruh sağlığı sorunları yaşama ve ruh sağlığı sorunları nedeniyle sakat kalma' olasılıklarının daha yüksek olduğu anlamına gelir. Bu ilaçlar, beyninizi uzun vadede etkileyecek nörotransmitter dengesizlikleri yaratarak çalışır. Uzun vadeli kullanımda, bu ilaçlar eroinden daha bağımlılık yapabilir ve insanların hayatlarını kelimenin tam anlamıyla mahvetmiştir. İlaçlar, doktorunuzun diğer ruh sağlığı semptomlarıyla karıştırabileceği bir dizi yan etki yaratabilir ve bu nedenle size daha fazla ilaç reçete edilebilir. Normal insan ağrınız, ruhsal hastalık değildir, ancak bu ilaçları kullanmak ruhsal hastalığa ve hatta ruhsal engelliliğe neden olabilir." (8)

"Nöroleptikler gerçekten de bir 'kimyasal lobotomidir' çünkü 'yönetici işlevleri azaltarak ve beynin retiküler aktive edici veya "enerji verici" sistemini bozarak' çalışırlar. (....) ...sonuç, 'ilgisizlik, kayıtsızlık, duygusal yavanlık, uyum ve teslimiyetçiliğin' yanı sıra 'şikayetler' veya 'protestolar' dahil 'tüm sözel ifadelerde' azalmadır. Bu ilaçların yaptığı şey, aslında 'duygusal anestezi etkisi olan kimyasal bir lobotomi yoluyla, duyguları aptallaştırmaktır.' İlaçlar, yalnızca 'semptomları' ortadan kaldırır, sorunu çözmez. Psikiyatrik ilaçlar, 'kimyasal dengesizlikleri' düzeltmek için değil, yaratmak için kullanılır." (98)

"Uzun süreli, yüksek doz veya kombinasyon psikotropik ilaç kullanımı, 'kimyasal travmatik beyin hasarı (cTBI)' veya 1950'lerde ve 1960'larda "antipsikotik" ilaçların bilindiği gibi 'kimyasal lobotom ' olarak kabul edilebilir. TBI veya kimyasal lobotomi, bu ciddi 'ilaç kaynaklı toksisite sorununu, kavramsallaştırmanın yararlı bir yolu' olabilir, çünkü bu tür 'nörolojik olarak beyin değişikliğine' uğramış hastalar, 1950'lerde psikiyatrik ilaçlar piyasaya sürülmeden ve Amerika'nın yaşadığı 'büyük akıl hastalığı' salgınından önce popüler olan 'fiziksel travmatik beyin hasarı' geçirmiş veya 'buz kıracağı lobotomilerine' maruz kalmış hastalardan ayırt edilemez olabilir." (16)

(Profesör Jose Luis Turabian'a göre); ".... 'biyomedikal yaklaşımlara ve ruh sağlığına yönelik müdahalelere yoğunlaşma, psikotropik ilaçların çok erken, çok sık ve çok uzun süre kullanılmasına' yol açtı. Turabian, bu ilaçların 'nörobiyolojimizi değiştirdiğini, bazen kalıcı ve geri döndürülemez değişikliklere neden olduğunu' belirtiyor. Bu değişikliklerin, geçici semptomlar olabilecek şeyleri, 'kronik' ve bazı durumlarda 'ömür boyu süren ruhsal hastalıklara dönüştürebileceğini' savunuyor. Psikotropik ilaçları, semptomları 'tedavi etmek ve akut kısa süreli acıyı hafifletmek' için kullanarak, uygulayıcılar paradoksal olarak 'acının süresini artırıyor' olabilir." (18)

"....SSRI'ların 'bipolar depresyon geliştirme riskinizi artırdığı' gösterilmiştir. 'Beş yıl boyunca antidepresan kullanan çocukların yüzde 25 ila 50'si bipolar hastalığa dönüşüyor. Yetişkinlerde, uzun vadeli kullanıcıların yaklaşık yüzde 25'i unipolar depresyon tanısından bipolara dönüşüyor.'" (1)

"....beyin bozukluklarının bazıları geri döndürülebilir, belki de madde azaltıldığında ve kişinin beyni, müdahaleden önceki durumuna geri döndürülebilir. Öte yandan, yeterince uzun süre devam ederse, bu bozukluklar beyinde kalıcı hasara yol açabilir. Ve psikiyatrik ilaçlar, yaygınlaşmaları ve örneğin depresyon veya şizofreni ile ortaya çıkan bilişsel bozukluğu tedavi etmek için açıkça kullanılabilmeleri göz önüne alındığında, önemli bir faktördür.." (4)

"Bu ilaçların beyin fonksiyonlarını bozmak da dahil olmak üzere bir dizi olumsuz yan etkisinin olduğunu biliyoruz. Hastamızın beyni, kocasının itirafına yanıt olarak zaten bozulmuştu ve şimdi beyin işlev bozukluğu, antidepresan nedeniyle önemli ölçüde arttı. Beyin işlev bozukluğunun birçok sonucundan biri, kişinin 'dikkatini veya zihinsel odaklanmasını sürdürmede zorluk' çekmesidir." (4)

"Hastaları antidepresanla önemli ölçüde iyileşmediğinde, doktorlar karışıma bir antipsikotik ilaç eklerler ("Abilify" reklamlarını hiç gördünüz mü?) Her iki ilaç da beyin fonksiyonlarını bozar, ancak 'antipsikotikler, antidepresanlardan daha fazla zihinsel bozulmaya' neden olur." (4)

"Tıbbi bakımın odak noktası beyin yaralanmaları, felçler, ilerleyici beyin hastalıkları, nöbet bozuklukları ve diğerleri gibi yapısal beyin hasarlarını teşhis etmeye yöneliktir, ancak yukarıda belirtilen nedenlerden bazılarından ve özellikle psikiyatrik ilaçlardan kaynaklanan geri döndürülebilir beyin bozukluğu vakalarına neredeyse hiç dikkat edilmemiştir. Bu nedenler ABD'de her yıl birkaç yüz bin veya daha fazla kişinin yaşam kalitesini tehlikeye atmaktadır.." (4)

"...kişi depresyon için bir antidepresan alarak başlayabilir ve bu daha sonra belki bir maniye neden olabilir, bu yüzden kişiye bipolar teşhisi konur ve ek bir ilaç verilir. Bu ilaç kaynaklı ruhsal hastalıkla ilgili en endişe verici şey, bu ilaçların beyin kimyanızı düzeltmesi gerektiğidir. Bu gerçeklerden uzaktır çünkü aslında tam tersini yaparlar. (...) ....bu ilaçların normal beyin işlevini bozduğuna ve çarpıttığına ve geri döndürülemez olabilecek anormal bir durum yarattığına dair kanıtlar vardır." (7)

(..nörotransmitterleri değiştiren ilaçların) "..."beyninizde, denge yaratmadığını" anlamak önemlidir. Nörotransmitter, dengesizlikleri yaratıyorlar. Bu dengesizlikler, bazı insanlar için yararlı veya tercih edilebilir gelebilir. Uyuşmuş olmak ve acınıza daha az bağlı olmak yararlı gelebilir. (....) Ayrıca bu ilaçların, uzun vadede daha kötü ruh sağlığı sonuçlarıyla ilişkili olduğunu ve yaygın yan etkilere (örneğin, azalan cinsel istek, yaratıcı dürtü ve ruhsal dürtü) sahip olduğunu düşünmek de önemlidir." (8)

"Bilimsel literatürü kapsamlı bir şekilde inceleyen yazar Robert Whitaker, tıpta ve özellikle psikiyatride psikofarmakolojik bir devrime rağmen, 'psikiyatrik ilaç kullanımının, akıl hastalığı teşhisi konan kişiler için uzun vadeli, olumlu sağlık sonuçlarına yol açmadığını' öne süren bol miktarda kanıt sunuyor." (11)

".....'psikiyatrik ilaçların, yardım almak yerine onları alan kişilerin, zamanla kronik olarak hasta olma olasılığını artırdığını' açıkça göstermektedir. Whitaker ve onun gibi birçok yazar, psikiyatrik ilaç kullanımına bağlı muazzam sağlık risklerini de özetlemektedir. Bunlardan bazıları şunlardır: intihar girişimlerinin riskini artırmak ve hatta iki katına çıkarmak; felç riskini yükseltmek; psikoz, karaciğer toksisitesi ve ölüm riskini artırmak; Alzheimer hastalığı teşhisi alma şansını artırmak; rahim içi maruziyetin ardından otizm spektrum bozukluklarına veya dikkat eksikliği hiperaktivite bozukluğuna katkıda bulunmak; çocuklarda beyin atrofisi; ek ruhsal hastalıklar ve teşhisler olasılığını artırmak ve çok sayıda bırakma sendromu.." (11)

"....Psikiyatrinin gerçek trajedisi ve suçu budur -'günümüzde, insanlar psikoaktif ilaçlar almaya başladıktan sonra, başlangıçtaki yalan, gerçek oluyor. İlaçlar, beyin hasarına neden oluyor ve tüm belirtiler bunun kalıcı olduğunu gösteriyor. Bu beyin hasarı, ilaçların reçete edildiği semptomların aynısına neden olan gerçek beyin bozukluklarına yol açıyor.'" (12)

"Psikiyatri, ruhsal hastalıkların büyük çoğunluğuna neden oluyor.. Bu iatrojenik -tıbbi olarak tetiklenen- soykırımın boyutu, Büyük İlaç Şirketleri ve psikiyatri, 'çocukların peşine düşmeye' karar vermeden önce neredeyse akıl almazdı. Şimdi, bunun ne kadar kötü olacağını gerçekten bilmiyoruz. Yetişkin beyinlerine verilen muazzam hasarı düşünürsek, çocukların beyinlerine ne oluyor olmalı? Yaşamları, kalite açısından sanal yıkımlarından sonra ne kadar kısalacak? (...)" (12)

".....Sadece 50 yıl önce, bipolar bozukluk son derece nadirdi ve '5.000-20.000 kişide yalnızca 1 vaka' görülüyordu. Çoğu hasta -muhtemelen %80 kadarı- yalnızca bir olay yaşadı ve normal hayatlarına geri döndü. Ancak şimdi, '20-50 kişiden 1'ine' bipolar teşhisi konuyor ve Whitaker'ın Bir Salgının Anatomisi'nde açıkça gösterdiği gibi, bunun tek olası açıklaması 'depresyon ve psikoz için verilen ilaçlardan' kaynaklanması. Bipolar bozukluk için artık verilen prognoz, kalıcı olduğudur. (...)" (12)

"....
Dr. Joseph Biederman gibi kişiler sayesinde, bu sahte teşhis konulan ve ardından hayal edilebilecek en güçlü ve zararlı psikoaktif ilaçlarla -ve daha kötüsü, bunların kokteylleriyle- ilaçlanan çok sayıda çocuğa sahibiz. Bu çocuklar , kaçınılmaz olarak giderek daha da hasta oluyorlar. Sahte bir teşhis yüzünden -bazen iki yaşında bile! - hayatları çalınıyor. Büyük İlaç ve Büyük İlaç şirketlerinin kâr amaçlı fabrikaları için yem olmaktan başka bir şey olmuyorlar. (....)" (12)

"....psikiyatrinin bu çocuklara yaptıklarını örtbas etmenin kaypak bir yolu var. Sadece 'tanımladıkları "hastalığın", doğal seyrinin tanımını' değiştiriyorlar. Çoğu insanın 'iyileştiğini' kabul etmek yerine, 'artık iyileşme umudu olmadığını' söylüyorlar. Artık 'yarattıklarını' doğal olarak tanımlıyorlar. Bu gerçek terörizmdir. Modern tıbbi sistem, hizmet etmesi gereken insanların , 'değersiz' olduğuna, amaçlarının doymak bilmez kar üreten bir makineye 'yem olmak' olduğuna karar verdi." (12)

"Antidepresanlar 'kısa vadede, plaseboya göre küçük bir fayda sağlasa' da, artık bu ilaçların bir kişinin 'uzun vadede, kronik olarak depresyona girme riskini artırdığı' sonucuna varan bir dizi çalışma var. Araştırmacılar bu ilaca bağlı kötüleşmeye "tardive disfori" adını verdiler, yani SSRI'lar genellikle 'kalıcı disforiye, derin bir huzursuzluk veya tatminsizlik durumuna' yol açan biyolojik bir değişikliğe neden oluyor.." (13)

"....antidepresan almanın risklerinden biri de, 'manik bir reaksiyonu' tetikleyebilmesidir. Bu gerçekleştiğinde, kişiye 'depresyondan daha ciddi bir hastalık olarak görülen bipolar bozukluk' teşhisi konulabilir. Yale araştırmacıları tarafından yapılan geniş kapsamlı bir çalışma, 'bir SSRI antidepresanı almanın, depresif bir kişinin, bipolar bozukluğa dönüşme riskini iki katından fazla artırdığını' buldu." (13)

"Tek kutuplu depresyon teşhisi konan hastalarda, antidepresanlarla tedavi, 'bipolar hastalığa dönüşme riskini' üç kattan fazla artırır; öyle ki günümüzde uzun süreli antidepresan kullananların '%20 ila %40'ı bipolar tanı' ile sonuçlanır." (15)

"....yaklaşık 20 yıl önce ilaç şirketleri dünya çapında 'atipik antipsikotikleri' pazarlamaya başladı. Bu çabanın sonuçları artık netleşiyor. Eli Lilly tarafından finanse edilen ve 37 ülkede şizofreni hastalarının 'üç yıl boyunca antipsikotik kullanmaya devam ettiği' yakın tarihli bir çalışmada, gelişmekte olan ülkelerdeki daha iyi sonuçlar ortadan kalktı. Artık gelişmiş ülkelerdeki kadar kötü durumdaydılar.." (13)

(psikiyatrist Dr. Yolande Lucire, yakın zamanda 'psikiyatrik ilaçların, iatrojenik etkileri' hakkında bir makale yayınladı) "....İatrojenik etkiler, 'doğrudan tıbbi bakım sağlanmasından kaynaklanan, olumsuz sonuçları' ifade eder. Bu etkilerin, nasıl arttığını ve 'engellilik taleplerinin, sağlık bakım maliyetlerinin ve ölümlerin' artmasına yol açtığını ve bunların 'akıl hastalığı teşhislerindeki artışla nasıl bağlantılı' olduğunu vurguluyor." (14)

"Antidepresanlar pek işe yaramıyor... bu da 'neden reçete edildiklerini' merak ettiriyor. Rush ve diğerleri (2006), 'depresyon teşhisi konulan hastaların %50'sinden fazlasının birinci basamak antidepresan ilaçtan sonra düzelmediğini ve yaklaşık %30'unun birden fazla tedaviden sonra düzelmeyebileceğini' buldu." (15)

"Psikotropik ilaçlar, genellikle ruh sağlığını ve işleyişi kötüleştirir.. (....) .... 'tüm psikiyatrik ilaç sınıflarının kronik beyin bozukluğuna neden olduğu, sıklıkla iyileşmeyi engellediği, işleyişi bozduğu ve kronik veya kalıcı sakatlığa yol açabileceği' konusunda kesin kanıtlar bulunmaktadır. " (15)

"Psikiyatrik ilaçlar aslında nörotransmitter işlevlerinde anormalliklere ve “psikostimülanlar ve antidepresanlar gibi terapötik ilaçlar gibi bağımlılık yapan ilaçların kronik kullanımına adaptasyon olarak ortaya çıkan sinirsel işlevlerde değişikliklere” neden oluyor; (...) Psikiyatrik ilaçların aslında nasıl “çalıştığına” dair iyi bir açıklama sağlamıştır: İlaçlar, 'beyin işlevinde anormallikler yaratan etkenler' olarak daha iyi anlaşılmaktadır." (15)

"Depresyon hapları 'duygusal körelmeye' neden olur, böylece insanlar 'kendileri veya başkaları hakkında daha az endişe duyarlar' ve bu da "depresyon" belirtileri olan 'düşük motivasyon, düşük ruh hali ve düşük öz değerle' ilgili sorunların kötüleşmesine yol açar." (15)

"Adderall ve Ritalin, çocuklarda 'büyümeyi ortalama 2 inç azaltıyorsa' beyne ne yaparlar? Benzodiazepinler (Xanax, Valium, Klonopin, vb. ) oldukça bağımlılık yapıcıdır ve Avrupa'da tamamen yasaklanmıştır.(...) Başlıca sakinleştiriciler (benzodiazepinler) ayrıca 'nöroleptik kaynaklı eksiklik sendromu' yoluyla "şizofreni"nin olumsuz semptomlarını yaratabilir. (...) ....benzodiazapinler, "başkalarının 'düşüncelerini, niyetlerini ve davranışlarını' anlama ve bunlara göre hareket etme yeteneğinin altında yatan zihinsel süreçler" olan 'sosyal bilişteki eksikliklerle' bağlantılıdır." (15)

"..... 2007'de, antipsikotik ilaç kullanmayan şizofreni hastalarının 'uzun vadeli iyileşme oranının, ilaç kullananlara göre sekiz kat daha yüksek olduğunu' bildirdiler (%40'a karşı %5)." (15)

"Antipsikotikler, hastaları 'hastalığın doğal seyrinde' olacağından, daha fazla biyolojik olarak psikoza karşı savunmasız hale getiren bir 'dopamin aşırı duyarlılığına' neden olur. Antipsikotikler bu semptomları, uzun vadede kötüleştirebilir ve şizofreni ve diğer psikotik bozuklukların uzun vadeli seyrini kötüleştirebilir." (15)

" Şizofreni İçin Anti-Psikoz İlaçlarının Zararları.. Dr. Peter Gotzsche'nin bu makalesi (....) ....anti-psikoz ilaçlarının sayısız zararını, özellikle 'beyin küçülmesi ve gri maddenin tahribatı, yüksek ölüm oranları, istemsiz hareketler, cinsel işlev bozukluğu, diyabet, metabolik sendrom, erkek meme gelişimi ve daha birçok zararı' listeler." (15)

"Psikiyatrik İlaçlar Etkili Değildir..(....) ....araştırmacılar 'antidepresanlarla tedavi edilen hastaların, eskisinden daha sık nüksettiğini' buldular. 1990'larda ve 2000'lerin başında yapılan çalışmalar, 'depresyondaki hastaların çoğunun kalıcı bir iyileşme sağlamadığını' buldu. İlaçlı depresyonun, antidepresan öncesi döneme göre 'daha kronik bir seyir izlediği' bulundu. 1995'ten bu yana yapılan çok sayıda çalışma, 'antidepresanlarla tedavi edilen hastaların, ilaçsız hastalara göre daha uzun süre semptomatik kalma olasılığının daha yüksek olduğunu' söylüyor. Çalışmalar, 'antidepresanların, depresyon atağı geçiren bir kişinin, bu bozukluk nedeniyle engelli olma riskini artırdığını' bulmuştur. Ülkeden ülkeye antidepresan reçetelerinin artması, ruh hali bozuklukları nedeniyle 'engelliliğin artmasıyla' birlikte görülmüştür.” (15)

"Thorazine ve Haldol gibi büyük sakinleştiricilerin, Miltown, Librium ve Valium gibi "küçük" sakinleştiricilerin ve Prozac, Zoloft ve Paxil gibi düzinelerce sözde "antidepresanın" piyasaya sürülmesinden bu yana, o şüphesiz on milyonlarca Amerikalı, 'kalıcı sakatlık' noktasına kadar, Amerikan ruh "sağlığı" sisteminde derin bir batağa saplandı. Bu masumların çoğu aslında "çılgınca" hale getirildi ve genellikle onlarca yıldır şeker gibi pervasızca dağıtılan, 'beyni değiştiren' ve birçokları için 'beyne zarar veren' bu psikiyatrik ilaçların kullanımı veya kesilmesiyle sakat bırakıldılar - genellikle test edilmemiş ve bu nedenle onaylanmamış iki veya daha fazla kombinasyon halinde.." (16)

(Robert Whitaker Amerika'da Deli adlı ilk kitabında); "...'milyonlarca psikiyatrik ilaç kullanıcısının toplam ve kalıcı sakatlıklarında (1950'lerin ortalarında ABD'de Thorazine piyasaya sürüldüğünden beri), %600'lük bir artış olduğunu' belirtmiştir. Bu benzersiz Birinci Dünya ruh sağlığı salgını, artık toplumun 'mutlu, üretken, vergi ödeyen üyeleri' olamayan çok sayıda psikiyatrik hastanın vergi mükellefleri tarafından desteklenen, 'yaşam boyu süren sakatlıklarına' yol açmıştır." (16)

(Robert Whitaker, ....bilimsel literatürden daha önce gizli kalmış ancak çok ikna edici kanıtları sunarak insanlığa güçlü bir hizmette bulunmuştur): "'Akıl hastalığı' sakatlığının salgınına neden olan şeyin "ilaçlar" olduğu ve sözde “ruhsal hastalıklarolmadığı yönünde.."  (16)

"Birçok açık fikirli doktor ve birçok bilinçli psikiyatri hastası, artık 'kan/beyin bariyerini geçebilen tüm sentetik kimyasallara' karşı dikkatli olmaya motive oluyor çünkü bunların hepsi 'beyni, özellikle uzun süreli ilaç kullanımında, tıp biliminin tamamen bilmediği şekillerde değiştirme yeteneğine' sahip.." (16)

"Psikiyatrik ilaçlar, özellikle 'gelişmekte olan beyin' için, ilaç ve psikiyatri endüstrilerinin kabul etmeye istekli olduğundan çok daha tehlikelidir. Bu ilaçların, ortaya çıktığı üzere, ''bedenleri, beyinleri ve ruhları' tamamen -genellikle kalıcı olarak- etkisiz hale getirme yeteneğine sahip olduğu' ortaya çıktı." (16)

(Akademisyen psikiyatrist Grace E Jackson, MD ve 'İlaç Kaynaklı Demans: Kusursuz Bir Suç' kitabı) "Jackson, 'hacimli temel nörobilim literatüründen (ki bu literatür genellikle ruh sağlığı klinisyenleri tarafından göz ardı edilir) 'herhangi bir ana psikiyatrik ilaç sınıfının, kronik alımının beklenmeyen ve çoğu zaman feci sonuçlarını' araştırmak ve belgelemek konusunda büyük bir çalışma yapmıştır. (....) Bu kitap, psikiyatri hastalarının beyinlerini değiştirmek için yaygın olarak kullanılan beş psikotrop ilaç sınıfından herhangi birinin (antidepresanlar, antipsikotikler, psikostimülanlar, sakinleştiriciler ve anti-nöbet/"ruh hali dengeleyici" ilaçlar) beyin küçülmesi ve özellikle uzun süreli kullanıldığında beyin hasarının diğer belirtilerinin 'mikroskobik, makroskobik, radyolojik, biyokimyasal, immünolojik ve klinik kanıtlarını' gösterdiğini kanıtlamaktadır."  (16)

"Uzun süreli kullanım, klinik olarak teşhis edilebilir, muhtemelen geri döndürülemez 'demans, erken ölüm ve "bilinmeyen nedenli" zihinsel hastalıkları' taklit edebilen çeşitli diğer ilgili 'beyin bozukluklarına' yol açabilir."  (16)

"Torazin ve diğer tüm "ben de" erken "antipsikotik" ilaçların, başlangıçta şüphelenilmeyen, uzun vadeli ciddi beyin hasarı etkileri nedeniyle iatrojenik (doktor veya diğer tedavi kaynaklı) bir felaket olduğu artık evrensel olarak biliniyor ve bu da 'tardif diskinezi, tardif bunama, parkinson hastalığı' vb. gibi bir dizi kalıcı ve tedavi edilemez nörolojik bozukluğa yol açtı."  (16)

".....Dikkat Eksikliği ve Hiperaktivite Bozukluğu ilacının uzun süreli kullanımı akademik başarı da dahil olmak üzere birçok alanda daha kötü sonuçlarla ilişkilendirilmiştir. İlaçlar çok çeşitli fiziksel, duygusal ve bilişsel olumsuz etkilere neden olabilir. (....) 2016'da araştırmacılar, bir Dikkat Eksikliği ve Hiperaktivite Bozukluğu ilacına dört ay maruz kaldıktan sonra çocuklarda uzun süreli ve hatta kalıcı olabilecek beyin değişikliklerine dair kanıtlar olduğunu bildirdiler. DEHB ilaçlarının çeşitli olumsuz etkileri, ilaç kullanan bir gencin "bipolar" olma riskini de artırır." (15)

"Amerika'nın 'ruhsal hastalıklardaki sağlık salgını' büyük ölçüde yanlış anlaşılıyor. Ve salgın, 'sözde bir hastalık ilerlemesi' nedeniyle değil, Amerika'da hatalı bir şekilde birinci basamak "terapi" olarak kabul edilen 'nörotoksik, tedavi edici olmayan ilaçların kronik kullanımı' nedeniyle kötüleşiyor." (16)

(Bir yorum) "...İnsanlar antidepresanları bıraktıklarında genellikle yanlış teşhis edilirler. Antidepresan yoksunluğunun bazı semptomları (panik, anksiyete, depresyon ve halüsinasyonlar gibi) psikiyatrik teşhislerle örtüşür. Ancak beyin zapları ve mide bulantısı gibi birçok semptom psikiyatrik bozukluklarla paylaşılmaz.” Yine de doktorlar onlarca yıldır cehaletten dolayı “beyin zaplarını”bipolar” olarak yanlış teşhis ediyorlar." -Someone Else (17)

"Doktor, 'Psikiyatrik İlaçların Aşırı Kullanımı, Halkın Ruh Sağlığını Kötüleştirdiğini' İddia Ediyor.. Yeni bir araştırma makalesi, 'psikiyatrik ilaçların aşırı kullanımının, uzun vadeli ruh sağlığı iyileşmesini engelleyen 'nörobiyolojik değişiklikler' yaratabileceğini' ileri sürüyor.. " (18)

"Araştırmacılar, antidepresan alan ve almayan depresyon hastalarını karşılaştıran dokuz yıllık bir takipte, 'antidepresanların, uzun vadeli sonuçları kötüleştirdiğini' belirtti.(...) Bazı durumlarda, 'bu ilaçlardan iyileşme, on yıllar sürebilir ve yoksunluk belirtileri genellikle başlangıçtaki ruhsal hastalığın geri dönüşü' olarak yanlış teşhis edilir. Bu ilaçlar amaçlandığı gibi çalışsa bile, yan etkileri şiddetli olabilir. (....) Hem aşırı teşhis hem de yanlış teşhis artıyor ve psikotrop ilaçların kullanımı da artıyor ve bu da polifarmasiye yol açıyor; yarardan çok zarar veriyor. En önemlisi, 'psikofarmasötiklerin uzun vadeli etkileri hakkında, ciddi bir araştırma eksikliği' var." (18)

"Son araştırmalar, antipsikotik kullanımının, beynin çeşitli bölgelerine 'zarar verdiğini, bunama riskini artırdığını ve erken ölümle ilişkili olduğunu' göstermiştir."  (18) 

"Genellikle, antidepresanlar söz konusu olduğunda, 'uzun vadeli etkiler, başlangıçtaki etkilerin' tam tersidir ve 'iatrojenik komorbiditeye' yol açar. Başka bir deyişle, antidepresanlar 'kronik depresyona' yol açabilir ve 'depresif ataklara yatkınlığı' artırabilir. Uzun süreli antipsikotik kullanımıyla, 'dopamin aşırı duyarlılığının' oluşabildiği ve bunun da 'daha şiddetli psikoza' yol açtığı psikoz için benzer bulgular bildirilmiştir." (18)

"1987'de Prozac'ın piyasaya sürülmesinden bu yana, bu ülkede 'sakatlayıcı ruhsal hastalık' oranları fırladı. Aslında, inanmaya yönlendirildiğimizin aksine, şu anda salgın boyutlarında bir 'ruhsal sağlık krizi' yaşıyoruz. "Bugün, majör depresif bozukluk, Amerika Birleşik Devletleri'nde on beş ila kırk dört yaş arasındaki insanlar için önde gelen sakatlık nedenidir. … Yaklaşık dokuz milyon yetişkin artık, bir dereceye kadar bu rahatsızlıktan dolayı engelli.” (19)

"SSRI'ların uzun süreli kullanımıcinsel işlev bozukluğuna, REM uykusunun baskılanmasına, kas tiklerine, yorgunluğa, duygusal körelmeye ve ilgisizliğe… [ve] hafıza bozukluğu, problem çözme zorlukları, yaratıcılık kaybı ve öğrenme eksiklikleriyle” ilişkilidir. Bilişsel işlevlerdeki bu bozukluklar, 'oldukça yaygındır ve depresyona bağlı engelliliğin artmasına' katkıda bulunan bir faktördür." (19)

"...SSRI'lar, daha önce var olmayan bir 'kimyasal dengesizliğe' yol açmakla kalmıyor, aynı zamanda 'vücudun bu 'dengesizliği' gidermek için kendini değiştirmesine' neden oluyor.." (21)

"Beynin yapay olarak ortaya çıkan kimyasal dengesizliğe uyum sağlama şekli diğer ilaç sınıfları için de aynıdır: 'antipsikotikler, benzodiazepinler', DEHB tedavisinde kullanılan 'uyarıcılar', vb. Bu, bu 'mucizevi ilaçları almanın, beyninizin kimyasındaki dengeyi yeniden sağladığını (tıpkı insülinin diyabetteki kimyasal açığı kapatması gibi)' tekrar tekrar duymamıza rağmen, 'akıl sağlığı sonuçlarının kötüleşmesini ve akıl hastalığına bağlı sakatlığın hızla artmasını' açıklamaya yardımcı olur." (21)

"Amerika Birleşik Devletleri'ndeki 'engelli akıl hastalarının sayısı, son yirmi yılda neden üç katına' çıktı? Her gün, 1.100 yetişkin ve çocuk, 'akıl hastalığı nedeniyle, yeni engelli hale geldikleri' için hükümetin 'engellilik kayıtlarına' ekleniyor ve bu salgın ülkemizin çocukları arasında en hızlı şekilde yayılıyor. Neler oluyor?" (29)

"'Psikiyatrik ilaç tedavileri bu kadar etkiliyse, son 25 yılda zihinsel hastalık nedeniyle engelli olan kişilerin sayısı neden üç katından fazla arttı?' Çoğu doktor ve araştırmacı bu soruyu, 'sayıların sadece 'daha fazla kişiye zihinsel hastalık teşhisi koymamız' nedeniyle arttığını' belirterek yanıtladı. Robert, (...) ...'son elli yıldır tedavi etkinliği' üzerine psikiyatrik bilimsel literatürü incelerken 'daha da karanlık bir sorunun' ortaya çıkmaya başladığını gördü." (35)

"Psikiyatrik ilaçlar, 'olması gerektiği gibi ve ilaç şirketleri ile psikiyatri endüstrisinin bize söylediği gibi çalışıyorsa, neden hala bu kadar çok insan' ciddi şekilde depresif ve kaygılı? Psikofarmakolojik "devrimin" başlangıcında, 'tüm hastalıkları, "dengesiz beyin kimyasına" bağlamak' popüler hale geldiğinde, işe dönebilen bipolar hastaların yüzdesi yüzde 85'ti. Şimdi yüzde otuzdan az.." (35)

"...çocuklarda engellilik rakamları çok daha korkutucu. 1987'de 20.000'den az ciddi zihinsel engelli çocuk vardı, şimdi neredeyse 600.000. Bu 30 katlık bir artış. Bunun bir kısmı 'otizm' teşhisinden kaynaklanıyor, daha fazlası ise son 10 yılda 40 kat artan çocuklarda 'bipolar bozukluk' teşhisinden kaynaklanıyor! En korkutucu olanı, son on yılda üç katına çıkarak 65.000'i aşan altı yaş altı SSI alan çocuk sayısıdır. ALTI YAŞ ALTINDA!!!" (35)

"....'beş psikotropik ilaç sınıfının hepsinin, uzun süreli kullanımda nörotoksik olduğu' bulunmuştur (yani, her beyin hücresi ve sinirindeki hayati enerji üreten mitokondrinin 'fizyolojisini, kimyasını, anatomisini ve yaşayabilirliğini' yok ettiği veya başka şekilde değiştirdiği bilinmektedir). Bu nedenle, hepsi uzun süreli kullanıldığında, 'bunamaya' katkıda bulunabilir. Kan-beyin bariyerini geçerek beyne ulaşabilen herhangi bir sentetik kimyasal, beyni, değiştirebilir ve etkisiz hale getirebilir." (55)

"Sentetik kimyasal ilaçlar, 'beyin işlev bozukluğunu iyileştirme, yetersiz beslenmeyi tedavi etme veya beyin hasarını tersine çevirme' yeteneğine sahip DEĞİLDİR. Psikiyatrik ilaçlar, herhangi bir şeyi tedavi etmekten ziyade, "zihinsel hastalıkları" taklit eden anormal 'duygusal, nörolojik veya yetersiz beslenme' süreçleri azalmadan devam ederken yalnızca semptomları maskeleyebilir." (55)

"....son çalışmalar, "akıl hastalarında" kalıcı sakatlığın başlıca nedeninin, 'uzun süreli, yüksek dozda ve/veya birden fazla nörotoksik psikiyatrik ilacın kullanımı' olduğunu göstermiştir -(...) ...bunların herhangi bir kombinasyonu hayvan laboratuvarlarında bile güvenlik açısından yeterli şekilde test edilmemiştir.." (55)

"Psikotrop ilaçların aslında 'ruhsal hastalık teşhislerinin artmasına ve durumu kötüleştirmesine' katkıda bulunması mümkündür. Robert Whitaker, bunun nasıl olabileceğini Bir Salgının Anatomisi: Psikiyatrik İlaçlar ve Amerika'da Akıl Hastalıklarının Şaşırtıcı Yükselişi adlı makalesinde açıklıyor. Bu çalışmanın temel varsayımlarından biri, çürütülmüş "kimyasal dengesizlik" teorisinin, 'var olmayan bir sorunu düzeltmeye çalışan ve böylece beyin kimyasını değiştiren ve çeşitli akıl hastalıklarının semptomlarını kötüleştiren ilaçların geliştirilmesine' yol açmış olmasıdır.

Whitaker, ünlü Harvard beyin araştırma bilimcisi Steven Hyman, MD tarafından verilen açıklamayı, 'antidepresanların, kaygı giderici ilaçların ve antipsikotiklerin, aslında ilk başta bozulmamış olan nörotransmitter işlevini bozduğunu' açıklayarak özetliyor. İnsan beyni bu değişikliklere uyum sağladığında, beyin hücrelerinin 'birbirlerine sinyal gönderme biçimini ve genlerin ifade edilme biçimini' değiştirir. Bir kişinin beyni, "normal durumdan hem niteliksel hem de niceliksel olarak farklı" bir şekilde çalışmaya başlar. Kısacası, psikiyatrik ilaçlar "bir patolojiye [vurgular eklendi] neden olur." (54)

"Nöroleptiklerin (antipsikotikler), SSRI'ların ve benzodiazepinlerin geliştirilmesi boyunca, bu ilaçların aslında 'sadece kısa vadede etkili olabileceği, ancak zamanla sorunları daha da kötüleştirebileceği' ihtimalini işaret eden çeşitli çalışmalar yürütüldü ve gözlemler yapıldı. Whitaker, sonucunu göstermek için antipsikotik aldıktan sonra plasebo alan karşılaştırmalı deneklere göre çok daha kötü sonuçlar alan birçok ilaç çalışması denek örneği kullanır." (54)

"Psikoaktif ilaçların aşırı reçetelenmesinin bir diğer eleştirmeni de bilimsel bir dergi olan Psikoterapi ve Psikosomatik'in baş editörü Giovanni Fava'dır. Fava, antidepresanların uzun vadeli kullanımıyla ilgili endişesini ilk olarak 1994'te dile getirerek, bunların "depresyona karşı biyokimyasal duyarlılığı artırabileceğini ve uzun vadeli sonuçlarını ve semptomatik ifadesini kötüleştirebileceğini" iddia etti." (54)

(Psikoterapi ve Psikosomatik'in baş editörü Giovanni Fava) "....2011 yılında mevcut bilimi tekrar gözden geçirerek 'antidepresanların, zamanla depresyonu nasıl kötüleştirebileceğine' dair birkaç önemli keşfi detaylandırdı, bunlar arasında şunlar yer alır: "- Antidepresanlar,  altı ay sonra artık hastaları, plaseboya kıyasla depresyon semptomlarından koruyamaz. ; - Hastalar bir antidepresandan diğerine geçirildiğinde, hastaların 'remisyonda kalma' olasılığı düşüktür, 'yeni ilacı tolere etme' olasılıkları düşüktür ve 'nüksetme' olasılıkları çok yüksektir. ; - Antidepresanlar, bipolar bozukluğa yol açan 'manik semptomların' gelişimiyle ilişkilidir." (54)

"Whitaker'ın "kimyasal dengesizlik" mitinin, bu 'zihinsel hastalığın kötüleşmesini sürdürdüğü' teorisi, iki çalışmada hastalara 'depresyonlarının, basit bir kimyasal dengesizlikten kaynaklandığını' söylemenin, 'açıklama yapılmaması veya "biyopsikososyal model" anlamına gelen biyolojik, psikolojik ve sosyal faktörlerin tümünün depresyona, karmaşık ve genellikle tanımlanamayan şekillerde katkıda bulunduğu' şu anda kabul görmüş teoriyi etkilemesini incelemiştir. Her iki çalışmada da kimyasal dengesizlik açıklamasının, 'depresif hastaların sıklıkla durumları için hissettikleri suçluluk duygusunu iyileştirmediği, ancak hastanın psikoterapi yoluyla sorunlarını düzeltmek için çalışma algısını kötüleştirdiği ve bunun etkisiz olacağına inandıkları' bulunmuştur. Bu hastalar, ezici bir çoğunlukla 'terapi' yerine, 'ilaç' talep etmiş ve uzun vadeli prognozlarının, 'açıklama yapılmayan veya biyopsikososyal model verilenlerden' daha kötü olmasını beklemişlerdir." (54)

"Hastalarımın çoğu, "aceleyle teşhis konulmuş, ilaçlanmış, zorbalığa uğramış, aşağılanmış, yetersiz beslenmiş, hapse atılmış, elektroşoklanmıştı (genellikle kendi istekleri dışında ve/veya tam olarak bilgilendirilmiş onayları olmadan)." Hastalarım 'sıklıkla işsiz kalmış veya hatta kalıcı olarak sakat kalmışlardı' - hepsi de 'başlangıçta geçici, potansiyel olarak geri döndürülebilir' ve bu nedenle 'duygusal stres faktörlerinin' tanınmamış olması nedeniyle." (55)

"Uygulamam çoğunlukla, kendi başlarına bırakamadıkları bir veya daha fazla 'beyin değiştirici, bağımlılık yapan' reçeteli ilacı, aylarca veya yıllarca yuttukları için 'hasta olduklarını' kesin olarak bilen hastalardan oluşuyordu. Birçoğunun, şefkatli psikopedagojik psikoterapiye, uygun beyin beslenmesine ve 'yoksunluk, ebeveyn ihmali/istismarı, yoksulluk ve diğer yıkıcı psikososyal durumlarla' başa çıkma konusunda yardıma erişimleri ve bunları karşılayabilmeleri durumunda, 'hayatlarının erken dönemlerinde, iyileşebileceklerini' keşfettim." (55)  

"Hastalarımın birçoğunun, psikiyatrik ilaç rejimlerinin, 'izolasyonun, yalnızlığın, cezalandırıcı hapishanelerin, hücre hapsinin, ayrımcılığın, yetersiz beslenmenin ve/veya elektroşokun' sakatlayıcı etkileri olmasaydı, yıllar önce iyileşebileceği gerçeğini ayıklatıcı bir şekilde fark ettim. Hastalarımın çoğuna erken dönemde verilen 'nörotoksik ve beyni sakat bırakan ilaçlar, aşılar ve frankenfoodlar' onları kronikleşme ve sakatlık yoluna sokmuştu." (55)

"Psikiyatrik ilaçlar değersizdir ve çoğu zararlıdır. Birçoğu, alışılmış şekilde verilen dozlarda 'kalıcı beyin hasarına' neden olur. Psikiyatrik ilaçlar ve bunları destekleyen meslek, sağlığınız için tehlikelidir." (41)

"Birçok tehlikeli psikiyatrik ilaç, 'semptomatik rahatlama sağlamaları' açısından sinsidir, ancak sonunda 'uzun vadeli sakatlayıcı etkilere' neden olur; bazı durumlarda bu etkiler kalıcıdır. Psikiyatrik ilaçlarla ilişkili en uç tehlikelerden bazıları şunlardır: ilaç kaynaklı 'psikoz, tardif diskinezi, beyin hacmi kaybı ve bunama.' Ne yazık ki, bu ilaçları alan birçok hasta 'uzun vadeli etkiler' konusunda iyi bilgilendirilmemiştir." (43)

"Psikotropik ilaçlar, uzun vadede kullanıldığında son derece zararlı olduğundan, neredeyse yalnızca 'akut durumlarda' ve her zaman 'dozu azaltma' konusunda, 'kesin bir planla' kullanılmalıdır; bu da birçok hasta için zor olabilir." (45)

"Psikiyatrik ilaçlar, yarardan çok zarara yol açıyor ve çoğu antidepresan ve bunama ilacının kullanımı, 'zarar vermeden neredeyse tamamen durdurulabilir.." (45)

"Antipsikotik alan hastalarda 'fiziksel morbidite ve mortaliteyi' inceleyen 11 çalışmanın analizi, hastalarda diğerlerine kıyasla '14,5 yıl daha kısa bir yaşam beklentisi' olduğunu gösterdi." (45)

"Antipsikotikler hastalarda, 'bilişsel işlevleri' iyileştirmeyi hedeflerken, uzun süreli kullanımın, 'beyinleri üzerinde engelleyici bir etkiye sahip olabileceğini' gösteren bazı kanıtlar vardır. 2005 yılında makak maymunları üzerinde yapılan bir çalışma, 'antipsikotiklerin, 18 aylık tedavi süresince, beyin maddelerini yaklaşık %10 oranında azalttığını' göstermiştir. 2010 yılında insanlar üzerinde yapılan başka bir çalışma da 'antipsikotiklerin, beyin maddelerini azalttığını' göstermiştir." (73)

(...bir çalışmada araştırmacılar, psikiyatrik nedenlerle hastaneye kaldırılan kişileri karşılaştırılmasında) "... Reçeteli amfetamin (Adderall) kullanan kişilerin, 'psikoz veya mani geliştirme olasılığının iki katından fazla' olduğunu; 'yüksek doz kullananların ise beş katından fazla' olduğunu buldular. Ancak araştırmacılar 'ayakta tedavi gören hastaları' da dahil ettiklerinde (esas olarak daha az şiddetli psikiyatrik sorunları olanları), 'yüksek doz amfetamin kullananların, psikoz/mani geliştirme olasılığının 13 katından fazla' olduğunu buldular. Araştırmacılar, "Bu çalışmanın sonuçları, reçeteli amfetaminlerin yüksek dozlarının, psikoz veya mani olaylarının artma olasılığıyla ilişkili olduğunu gösteriyor" diye yazıyor." (10)

(Otizm ve şizofreni özelliklerini tespit etmek için 'epilepsi, ruh hali bozuklukları ve ağrıyı tedavi etmek için kullanılan ilaçlar' ile yapılan davranışsal test çalışmalarında, GUMC nörobilimcileri ve diğerleri ..) "... ilaçların bebek sıçanlara verildiğinde, daha sonraki yaşamlarında davranışsal anormalliklere neden olduğunu buldular. Dahası anormallikler nöronal hücre ölümüne neden olduğu bilinen ilaçlarla sınırlı değildi.. "Bu özellikle endişe verici çünkü bazı ilaçlar yaşamın ilerleyen dönemlerinde psikiyatrik bozukluklara yatkınlık yaratabilir" diyor baş yazar Patrick Forcelli. Bu ilaca bağlı hücre ölümünün gerçekleştiği beyin bölgelerinin 'ruh hali, biliş ve hareketin düzenlenmesinde' önemli olduğunu söylüyorlar....." (2),(3)

***

B) Psikiyatrik ilaçların, kalıcı olan /olmayan 'beyin hasarına' ve bununla bağlantılı 'akıl hastalıklarına' sebep olduğunu /olabileceğini gösteren diğer kanıtlar (ölümcül yan etki örnekleri), bilgiler  vs vs..

2) Psikiyatrik ilaçların 'beyin hasarına, tardif diskineziye, şiddete, cinayete, intihara, ölümlere' vb sorunlara sebep olması..
-----------------------------
"Ciddi ruhsal bozuklukları olanların "standart ölüm oranı", genel halkla karşılaştırıldığında, son 40 yılda önemli ölçüde arttı." -Robert Whitaker, MD (28)

"...antipsikotik ilaç tedavisi, 'geri döndürülemez beyin patolojisinin (azalmış entelektüel ve anormal motor işlevlerle sonuçlanan) ve kısalmış yaşam beklentisinin indüklenmesiyle' ilişkilidir."-Loren R. Mosher M.D., (100)

"'Anti-psikotik ilaçlar, beyin hasarına neden olur': -"Sonuç: Zihinsel hastalıklarda, nedensel öneme sahip olduğu düşünülen 'beyin anormallikleri', büyük olasılıkla 'nöroleptik ilaç tedavisinin' sonucudur." -Loren R. Mosher M.D., (100)

"TD [tardif diskinezi] oranları son derece yüksektir. Birçok standart ders kitabı, sağlıklı genç yetişkinlerde yılda %5 - %7 oranında bir oran tahmin etmektedir. Bu oran kümülatiftir, yani hastaların %25 - %35'i 5 yıllık tedavi süresinde bu bozukluğu geliştirecektir. Sadece iki veya üç ay [nöroleptiklerle] tedavi edilen yaşlı hastaların çoğunda belirgin, geri döndürülemez seğirmeler veya spazmlar gelişir; ayrıca bunama riski de vardır." -Psikiyatrist Peter Breggin, M. D, profesör David Cohen, Ph. D ("İlacınız Sorununuz Olabilir: Psikiyatrik İlaçları Nasıl ve Neden Bırakmalısınız?" kitabı) (40)

"Tardif diskinezi ve bunama. (TD, 'bilişsel bozuklukla' ilişkilidir.)" -OO Famuyiva., 1979, (100)
"Tardif diskinezide, bilişsel bozukluk. (TD, 'bilişsel bozuklukla ' ilişkilidir.)" -JT Wegner, 1985, (100)

"'Psikiyatrik hastalarda, daha yüksek 'ölüm oranıyla' ilişkili 'tardif diskinezi': yedi bağımsız çalışmanın meta-analizinin sonuçları.." -Ballesteros J, Gonzales-Pinto A, & Bulbena A., 2000, (100)

"28 diskinezi hastasının, beyninin nöropatolojik incelemeleri. (TD 'tardif diskinezi' hastalarında, bazal ganglionlarda 'yapısal anormallikler, genişlemiş ventriküller ve sulkal işaretler' bulundu.)" -E Christensen., 1970, (100)

"Tardif Diskinezi ve Bilişsel Bozukluk. (TD ile bilişsel bozukluk arasındaki ilişki. "İlişki, 'doğrusal' görünüyor: bozukluğun 'şiddetli formlarına' sahip bireyler, 'bilişsel' olarak en çok bozulmuş olanlardır.")"-James Wade., 1987, (100)

"Şizofrenide 'bilişsel işlev bozukluğu, negatif semptomlar ve tardif diskinezi.' (TD, 'bilişsel bozulma' ve 'negatif semptomların kötüleşmesiyle' ilişkilidir.)" -JL Waddington., 1987, (100)

"Şizofrenide mortalite: 10 yıllık prospektif bir çalışma boyunca, 'antipsikotik polifarmasi ve ek antikolinerjiklerin yokluğu', (Bu çalışma, şizofreniklerin, 'daha kısa bir yaşam' beklentisine sahip olmasının bir nedeninin, 'nöroleptik ilaç tedavisi' olduğunu bulmuştur.)" -Waddington J ve diğerleri, 1998, (100)

"Tardif diskinezi ile ilişkili bilişsel değişiklikler. (TD, 'bilişsel bozuklukla' ilişkilidir. Araştırmacılar şu sonuca varıyor: "TD, hem motor hem de bunama bozukluğunu temsil edebilir.")" -JB Wade, 1989, (100)

"Tardif diskinezideki 'işlevsel bozukluk': tıbbi ve psikososyal boyutlar. (TD yürüyüş, 'konuşma zorlukları ve psikososyal bozuklukla' ilişkilidir.)" -R. Yassa., 1989, (100)

"Tardif Diskinezi de (Tardif Dismenti), Dikkat ve Duygudurum Bozukluğunun Merkezi Belirleyicileri. (TD hastaları, "bilinç yol haritasının" 'motor' kısmını kaybederler. TD, "larval demansı" temsil edebilir.)" -Michael S. Myslobodsky., 1993, (100)

"Kronik şizofreniklerde, ' tardif diskinezi ve nöroleptiklerin', dikkat/bilgi işleme bozukluğunun etkisi. (TD, 'bilişsel bozukluğu' şiddetlendirir.)" -Herbert Spohn., 1993, (100)

"Tardif diskinezi ve ilişkili bilişsel bozukluklar: yakınsak 'nöropsikolojik ve nörofizyolojik' bir yaklaşım. (TD, 'bilişsel işlev bozukluğuyla' ilişkilidir.)" -Jacinthe Baribeau., 1993, (100)

"Şizofrenide, bilişsel işlev bozukluğu: 'organik hassasiyet faktörü' mü yoksa tardif diskinezi için 'durum belirteci' mi? (1979'dan 1991'e kadar TD'li hastaların 'öğrenme, hafıza, bilişsel işlev, entelektüel işlev, görsel tutma, yönelim' vb. gibi çeşitli ölçütlerde, 'bilişsel olarak bozulmuş olduğu' sonucuna varan, 22 çalışmayı gözden geçiriyor.)" -John Waddington., 1993, (100)

"Tardif diskinezinin şiddetiyle ilişkili faktörler. (Bir araştırma incelemesi, "TD ile ilişkili 'biyokimyasal ve nöropatolojik' değişikliklerin, 'Hungtington hastalığı ve/veya Parkinson' ile benzer değişikliklerin ilişkili olduğunu gösterdiğini" gösteriyor. Kendi araştırmalarında, "'sözsüz işlevdeki bozulma' ile karakterize edilen 'kortikal işlev bozukluğu', TD şiddeti ile ilişkilidir.")" -James Wade., 1993, (100)

"Tardif diskinezisi olan genç şizofreni hastalarında, organik beyin işlev bozukluğu ve bilişsel eksiklikler(Bu '40 yaş altı hastalar' üzerinde yapılan bir çalışmadır. TD'nin 'beyin disfonksiyonuyla' ilişkili olduğunu ve bunun da 'nöroleptik ilaçlara maruz kalmayla ilişkili olduğunu' bulmuşlardır.)" -Emmanuelle Pourcher., 1993, (100)

"Tardif akatizi sorunu(Tardif akatizinin, 'Parkinson, Huntington ve Wilson' gibi 'bazal ganglionların bir hastalığı' olarak düşünülebileceğini belirtiyor. MR çalışmaları, 'TD hastalarında özellikle 'kaudat çekirdekte, bazal ganglion lezyonları olduğunu' göstermiştir. 'Bazal ganglion hastalıklarının' hepsi, 'davranışsal dengesizliğe ve zihinsel bozukluğa (hatta psikoz ve bunamaya)' neden olur.)" -Miranda Chakos., 1994, (100)

"Tardif diskinezide nöropsikolojik bozulma. (TD'li ve TD'siz şizofreni hastalarında, 'bilişsel işlevi' karşılaştıran 31 çalışmanın gözden geçirilmesi. 24 çalışmada, 'TD hastalarının, daha kötü durumda olduğu' bulundu. TD, ne kadar şiddetliyse, 'bilişsel işlevdeki bozulma' o kadar büyük olur. "TD, 'hem motor hem de bilişsel kontrolü etkileyen beyin işlevinde' bir değişiklik içerir" sonucuna varmışlardır.)" -J.S.Paulsen., 1994, (100)

"Negatif semptomlar, bilişsel işlev bozukluğu, tardif akatizi ve tardif diskinezi. (Hem tardif akatizi hem de tardif diskinezi, daha fazla 'bilişsel eksiklik ve negatif semptomlarla' ilişkilidir. Bu ilişki (TD'den daha çok), TA ile daha güçlüdür. Bu, TA ve TD'de görülen hareket bozukluklarının "motor ve bilişsel özellikleri içeren karmaşık sendromların yalnızca bir özelliği olduğu" anlamına gelir. 'Nöropsikolojik eksikliklerin' ve hatta 'subkortikal demansın' meydana geldiği bilinen 'Parkinson ve Huntington hastalığı' gibi diğer 'hareket bozukluklarıyla' bir karşılaştırma yapılmalıdır.")" -P. Sachdev., 1996, (100)

"Glutamerjik nörotransmisyon belirteçleri ve tardif diskinezi ile ilişkili oksidatif stres. (Bu çalışma, nöroleptiklerin, 'oksidatif stres' sonucu 'nöronal hasara' neden olduğunu ve bunun TD'ye neden olan 'dejeneratif süreç olduğunu' ileri sürmektedir.)" -G. Tsai. , 1998,  (100)

"10 yıl boyunca prospektif olarak takip edilen kronik şizofrenide 'bilişsel işlev bozukluğu ve tardif diskinezi'. (Bilişsel işlevlerde ilerleyici bozulma, şizofrenik hastalığın 'kronik evresinin geç dönemlerinde' bile görülür. Bozulma, öncelikle 'TD'nin ortaya çıkmasından' kaynaklanır. Bilişsel işlevlerde belirgin bozulmanın, 'hareket bozukluğunun ortaya çıkmasıyla, aynı anda meydana geldiğini' buldular.)" -John Waddington., 1996, (100)

"Nöroleptik İlaçlar, Demans Hastalarında 'Bilişsel Gerilemeyi' Hızlandırır mı?  (Nöroleptik alan demans hastalarında, 'bilişsel işlevlerdeki gerileme', ilaç almayan hastalardaki gerilemenin iki katıdır.)" -Rupert McShane., 1997, (100)

"Nöroleptik Olmayan ve Tedavi Edilen Şizofreni Hastalarında, Subkortikal MRI Hacimleri. (İlaçlar, "reseptör blokajına yapısal adaptasyon" olduğu düşünülen 'kaudat, putamen ve talamusun hipertrofisine' neden olur. İlaç kaynaklı 'hipertrofi' ayrıca "hem negatif hem de pozitif semptomların, 'daha şiddetli olmasıyla' hafifçe ilişkilidir.")" -Raquel Gur, ve diğerleri, 1998,  (100)

"Şizofrenide 'manyetik rezonans görüntüleme' çalışmasının takibi. (Nöroleptiklerin kullanımı, 'frontal ve temporal lobların hacim azalması (veya atrofisi)' ile ilişkilidir. Beyin, bu şekilde 'atrofiye' uğradığından, 'sanrılar ve düşünce bozukluklarında iyileşme olduğu' söylenmektedir (iş başındaki beyne zarar veren ilke). Hacimdeki azalma oranının, daha yüksek olması, 'daha yüksek doz' ile ilişkilidir. Aynı zamanda, hacimdeki azalma, bazı 'nörodavranışsal işlevlerde azalma' ile ilişkilidir.)" -Raquel Gur, vd., 1998,  (100)

"Psikiyatrik hastalıklarda, 'ilerleyici yapısal beyin anormalliklerinde' nöroleptikler. (Nöroleptik kullanımı, 'serebral korteks atrofisiyle' ilişkilidir. Tahmini atrofi riski, 'her 10 gram nöroleptik ilaç' için, %6,4 oranında artar.)" -Al Madsen., 1998,  (100)

--------------------
"Psikiyatrik ilaçlar tehlikelidir, 'beyin hasarına' neden olur ve 'hayatın sorunlarını' çözmede, şeker hapından daha iyi bir işe yaramaz." (98)
"Bir kişiyi, 'antipsikotik ilaçlara sokmak, beyin hasarına' neden olabilir." (98)
"Antipsikotik ilaçlar, 'beyin hasarına' yol açıyor.." (100)
"Psikiyatri: Kimyasal dengesizlikler efsanedir. Anti-psikotik ilaçlar beyin hasarına neden olur.." (100)
"Nöroleptik İlaç Tedavisiyle İlişkili Beyin Hasarı.." (100)

"Nöroleptik ilaçlar, insanları 'yürüyen zombilere' dönüştürür, 'beyin hasarına' neden olur, çoğu durumda 'çalışamaz hale getirir' ve hükümetlere 'milyarlarca dolarlık, refah ödemesi' yapar!" (98)

"Çok yakın bir zamanda, CBC tarafından Saskatchewan'da polisin karıştığı bir silahlı saldırıda ölen, akıl sağlığı ve bağımlılık sorunları olan genç bir adamla ilgili bir hikaye yayınlandı. Steven Rigby alkole bağımlıydı ve ayrıca alkol kaynaklı bir depresif bozukluktan muzdaripti. (....) .... polisin karıştığı bir silahlı saldırıda, intihar olup olmadığı belli olmayan bir olayda öldürüldü. Steven Rigby, 'akıl sağlığı sistemi tarafından, başarısızlığa uğratıldı' ve bu yüzden hayatını kaybetti.(....) Steven'ın annesi, oğlunun 'reçeteli anksiyete ve depresyon ilaçları kullandığını ve bunun da onun ruh sağlığını kötüleştirdiğini ve "intihar düşüncelerini artırdığını"' belirtti. Ona göre, "İlaçları onu daha da kötüleştirdi; nazik yapısı, ilaçlarından bazılarını aldıktan sonra şiddete başvurdu."..." (1) (11)

".....GlaxoSmithKline'ın Mayıs 2006'da yayınladığı "Sayın Sağlık Profesyoneli" mektubunda, bir SSRI olan paroksetinin, özellikle gençlerde 'intihar riskini potansiyel olarak kötüleştirebileceği' kabul edildi. Bu mektup, SSRI'larda artan intihar riskiyle ilgili birçok 'dava, duruşma ve mücadeleden' sonra geldi. Ne yazık ki, kanıtlar en azından 'bazı ilaç üreticilerinin 1980'ler kadar erken bir tarihte, bu risklerin farkında olduğunu' gösteriyor." (54)

"Harvard Psikiyatri Bölümü'nde 1990 yılında yapılan bir çalışmada, 'fluoksetin reçetesi almaya başladıktan sonra, intihar düşünceleri geliştiren altı hasta' takip edildi; bu hastaların hiçbiri, 'ilaca başlamadan önce, bu fenomeni' yaşamamıştı. 1991 yılında Yeni İngiltere Tıp Dergisi'nde depresyon için yakın zamanda' fluoksetin reçete edilen iki kadında, intihar davranışının gelişimini' anlatan bir rapor yayınlandı; bu hastalarda 'intihar düşünceleri, ilaç kesildikten kısa bir süre sonra', sona erdi." (54)

"2000 yılında Birincil Bakım Psikiyatrisi'nde yayınlanan bir çalışmada, sertralin (bir SSRI) ile reboksetin (bir SNRI) karşılaştırılan bir deneyde sadece '20 çalışma katılımcısından, ikisinin intihar ettiği' şaşırtıcı bir şekilde fark edildi. İntiharların, her iki hastada da 'akatizi (hareket bozukluğu) ve disinhibisyon' görülmeye başladıktan kısa bir süre sonra gerçekleştiğini belirttiler." (54)

"CNN, 2005 yılında 'fluoksetin ile intihar arasındaki bağlantıyı' bildiren ilk büyük haber ağı oldu ve "Prozac Belgeleri"ni yayınladı. Bu, FDA'nın 2004 yılında tüm antidepresan reçetelerine eklenmesi gereken bir "kara kutu uyarısı" yayınlamasından kısa bir süre sonraydı ve bu ilaçların '18 yaşın altındaki hastalarda, intihar riskini artırabileceğini' belirtti." (54)

(ABD Sağlık ve İnsan Hizmetleri Bakanlığı'nın bir parçası olan Ulusal Ruh Sağlığı Enstitüsü (NIMH), SSRI'lar üzerine yapılan bir FDA incelemesinde..) ".....'çocukların ve ergenlerin, plasebo kullanan hastalara göre intihar girişiminde bulunma olasılıklarının, yaklaşık iki kat daha fazla olduğu' belirtiliyor. NIMH ayrıca bu ilaçları kullanan tüm hastaların, 'intihar düşüncelerini, derhal doktorlarına bildirmelerini' öneriyor. Başka bir çalışmada, bu özel denemedeki çocukların 'antidepresan kullanırken, antidepresan kullanmayanlara göre intihar girişiminde bulunma olasılıklarının yalnızca 1,5 kat daha fazla olduğu' bildirilirken, 'antidepresan kullananların, intihar girişiminde bulunma olasılıklarının 15 kat daha fazla olduğu' gözlemlendi. Ancak risk altında olan sadece çocuklar değil. Antidepresanlar ve intihar düşünceleri üzerine yapılan iki önemli analiz, 'yetişkinlerin de, artmış risk altında olduğunu' buldukları için bu kara kutu uyarılarının tüm hastalara genişletilmesini önerdi; tıpkı çocuklar ve ergenler gibi belki de risk, iki katına çıktı." (54)

"Raporlardan biri, incelenen denemelerin, 'akıl hastalığı öyküsü olmayan sağlıklı yetişkinlerin, ilaçları bırakırken ve düşünce sırasında intihar ve şiddet düşünceleri geliştirdiğini' bile belirtti! Bazı kanıtlar, antidepresanlar veya diğer psikotropik ilaçlar için 'yeni bir reçeteye başladıktan sonraki dört hafta boyunca, riskin en yüksek olduğu' yönündedir; bu, Gaziler İşleri Bakanlığı'na göre, psikoaktif ilaçlarla tedavi gören gaziler için ezici bir şekilde 'en sık intihar zamanı ile ilişkili' bir zaman dilimidir. 2008'de FDA, antikonvülzanlar (epilepsi ve bazen anksiyeteyi tedavi etmek için kullanılır) hakkında hastalarda 'intihar düşünceleri riskini muhtemelen artırdığını' bildiren bir uyarı yayınladı." (54)

"DEHB için reçete edilen bir uyarıcı olan atomoksetin üzerine yapılan bir çalışmada çocuk ve ergen deneklerin %33'ü "aşırı sinirlilik, saldırganlık, mani veya hipomani" sergiledi. Avrupa İlaç Ajansı 2005 yılında antidepresan kullanan çocuklarda ve ergenlerde, 'intiharla ilişkili davranış ve saldırganlık/düşmanlığın, plasebo kullananlara göre daha yaygın olduğunu' belirten bir basın bülteni yayınladı." (54)

"Hem klinik deney hem de farmakovijilans verileri, 'bu ilaçlar ile şiddet içeren davranışlar arasında olası bağlantılar olduğunu' gösteriyor... Burada bildirilen 'antidepresan tedavisinin, saldırganlık ve şiddetle ilişkisi', daha fazla klinik deney ve epidemiyolojik veri gerektiriyor."  Psikiyatrist Prof. Dr. David Healy, (54)

"Antidepresanlar üzerine yayımlanmış 130 çalışmanın incelendiği bir çalışmada, psikolojik hastalık öyküsü olmayan sağlıklı yetişkinlerde, 'SSRI'ları kullanırken ve/veya bırakırken, hem intihar davranışı hem de şiddete başvurma' riskinin iki kat arttığı bulundu." (54)

".... 'intihar eğiliminin tedavisi' için FDA tarafından 'onaylanmış bir psikiyatrik ilaç' yoktur çünkü bu ilaçlar, özellikle de sözde antidepresanlar, aslında 'intihar düşüncesi, intihar girişimleri ve tamamlanmış intiharların' sıklığını ARTTIRIR." (55)

"İlaç şirketleri, çeşitli psikiyatrik ilaçların intiharı önlemedeki etkinliğini kanıtlamak için milyarlarca dolar harcadılar. En yozlaşmış ilaç şirketi denemeleri bile başarısız oldu! Gerçekten de keşfedilen şey, sözde tüm "antidepresanların" aslında 'intihar eğiliminin sıklığını' artırdığıdır." (55)

"FDA, tüm SSRI pazarlama materyallerinde, 'ilaç kaynaklı intihar eğilimi' hakkında 'kara kutu uyarı etiketleri' zorunlu kılmıştır ancak bu, ancak 'bu tür gerçekleri söylemenin, karlarına zarar vereceğinden' korkan suçlu ilaçların, 'ilaç üreticileri ve pazarlamacılarının şiddetli muhalefetinin' üstesinden gelindikten sonra başarılmıştır (zarar vermemiştir)." (55)

".... intihar eğilimini önleyebilen ve önleyen şey ilaçlar değil, 'aile, inanç toplulukları ve arkadaşların' yanı sıra 'psikologlar, danışmanlar, sosyal hizmet görevlileri, akrabalar (özellikle bilge büyükanneler! )' ve tabii ki 'ilaç reçete edenlerin sınırlı katılımı' gibi 'ilgili, şefkatli ve kapsamlı bakım veren ekiplerinin' müdahaleleridir." (55)

"....kötü şöhretli cinayetçi - ve genellikle intiharcı - 'okul katillerinin %90'ı veya daha fazlası, zaten psikiyatristlerin (veya diğer psikiyatrik ilaç reçete edenlerin)' "bakımı" altındaydı ve bu nedenle genellikle 'bir veya daha fazla psikiyatrik ilaç' alıyorlardı (veya bırakıyorlardı). (....) Antipsikotikler çok sakinleştiricidir, ancak 'antipsikotikleri bırakan öfkeli bir genç, ölümcül silahlara erişim sağlanırsa, kolayca bir okul katili' olabilir." (55)

"İlac geçmişi bilinmeyen 'okul tetikçilerinin, %10'unun tıbbi dosyaları genellikle yetkililer tarafından' mühürlenmiştir - muhtemelen 'ilaç şirketleri ve/veya ilaçları tedarik eden sağlık profesyonelleri gibi yetkilileri, sorumluluk veya utanç yaşamaktan' korumak için.. Güçlü ilaç endüstrisi ve psikiyatri lobisi, 'onların hizmetçisi olmaktan kâr eden medyanın gönüllü yardımıyla', bize zombi gibi görünen tetikçilerin fotoğraflarını tekrar tekrar gösteriyor. İzleyici kitlesini, 'bu ergen, beyaz erkek okul tetikçilerinin, 'çılgına çeviren, beyni değiştiren' ilacların etkisi altında veya 'yoksunluk çekiyor' olmaktan ziyade', akıl hastası oldukları fikrine ikna etmeyi başardılar." (55)

"Amerika'daki toplu silahlı saldırıların yarısından, "tedavi edilmemiş şizofrenlerin" sorumlu olduğu' yönündeki yakın tarihli 60 Dakika program bölümündeki iddiaların aksine, bölümde adı geçen dört kişi aslında neredeyse kesin olarak, 'katliamlardan önce psikiyatristler tarafından, psikotrop ilaçlarla tedavi ediliyordu' ve 'açıkça suçlara ortak veya tanık' olarak, yetkililer tarafından, 'kamuoyunun teşhis ve/veya sorgulamasından' korunuyorlardı. Bu gizlilik nedeniyle, kamuoyu tam olarak, 'hangi çılgınlık yaratan, cinayete yol açan psikotropik ilaçların söz konusu olabileceği' konusunda karanlıkta bırakılıyor. İlaçların 'adları ve bunları güvenli ilaçlar olarak yanlış pazarlayan çokuluslu şirketler' de incelemeden aktif olarak korunuyor ve böylece gelecekte ilaçla ilgili, 'silahlı saldırıların veya intiharların önlenmesi şansı' boşa harcanıyor. " (55)

"...katliamcının çılgın bakışlı ("uyuşturulmuş") fotoğrafları dramatik "zombi bakışı" etkisi için dikkatlice seçilmiş; böylece çoğu korkmuş, paranoyak Amerikalı, bunu yapanın 'psikoaktif, beyin değiştirici, delirtici ilaçların' kurbanı olmaktan ziyade 'deli bir "şizofreni" olduğuna' ikna olmuş durumda. (....) Elbette metamfetamin sarhoşu bir kişi, birini vurursa, sarhoş edici ilacı tedarik eden kişi, daha sonra 'şiddet suçu ' işleyen birine, içki tedarik eden barmenin sorumlu tutulacağı gibi, 'suçun, suç ortağı' olarak kabul edilir. 'Güçlü, saygın ve oldukça karlı şirketler' söz konusu olduğunda, açıkça bir çifte standart vardır." (55)

"....çok sayıda Amerikan okul saldırganının kapsamlı bir incelemesi, bunların büyük çoğunluğunun (hepsi değilse bile) iyi niyetli ama çok meşgul 'psikiyatristler, aile hekimleri veya yardımcı hekimler' tarafından kendilerine reçete edilen 'beyin değiştirici, büyüleyici, dürtü yok edici, "umursamaz" ilaçları' aldığını ortaya koyuyor." (55)

"Kitlesel katliam yapanlara veya daha sonra ilacın etkisi altındayken intihar eden hastalara reçete yazan uygulayıcıların çoğu, büyük ihtimalle (ve haklı olarak) toplu cinayete veya intihara ortak olma suçlamasına karşı, bu umursamazca reçete edilen ' psikiyatrik ilaçların tehlikeleri' konusunda 'bilgisiz olduklarını', çünkü bu ilaçların 'zararsız doğasına, onları inandıran kurnaz ilaç şirketleri tarafından kandırıldıklarını' söyleyerek kendilerini savunacaktır." (55)

"Veriler, akıl sağlığı hizmetleriyle ve kaçınılmaz olarak ilaçlarla ilişkili, bir 'psikiyatrik' engellilik, intihar eğilimi ve şiddet salgını' olduğunu kanıtladı." (14)

"Genç intiharlarının, uyarıcı ilaçların reçete edilmeye başlanmasıyla 1980'lerde Avustralya'da artmaya başladığını ve bu eğilimin, 'önceki nesillerde normal gelişimsel geçişlerden geçtiği tespit edilmiş olabilecek' gençlere antidepresanlar reçete edildikçe devam ettiğini bildirmektedir." (14)

"....1999-2003 yılları arasında New South Wales Ruh Sağlığı kamu sektörüne kabul edilen hastalar tarafından 'tedaviye başladıktan sonraki 28 gün içinde 36 cinayet işlendiğini' gösteriyor, ancak bunlar yalnızca hastanın, 'cinayetten sonraki 28 gün içinde görülmesi' durumunda sayılıyor. Bu sürenin dışında ruh sağlığı bakımı tarafından 'reçete edilen ilaçları kullanırken cinayet işleyen hastalar' sayılmıyor." (14)

"Çoğunluğu 'sağlık çalışanları ve aile üyeleri' olmak üzere 79'dan fazla kurban, yılda ortalama sekiz olmak üzere on yılda öldürüldü. Aile içi cinayetler neredeyse her gün basında yer alıyor. Bunlar 'ruhsal hastalığa' atfediliyor, ancak incelemeler 'ruhsal hastalığın ilaç tedavisinden önce, çok nadiren görüldüğünü' gösteriyor." (14)

"Psikiyatrik İlaçlar, Ruh Sağlığını İyileştirmiyor. (...) Toplu ruh sağlığımızın neredeyse her ölçüsü -intihar, anksiyete, depresyon, bağımlılıktan ölüm oranları, psikiyatrik reçete kullanımı- hizmetlere erişim büyük ölçüde genişlese bile yanlış yöne gitti. (...) "İntihar için risk faktörlerini incelerken, artan tedaviye rağmen ölüm oranı %33 arttı." (...) 2001'den beri, psikiyatrik ilaç reçeteleri iki katından fazla arttı ve altı Amerikalı yetişkinden biri, psikiyatrik ilaç kullanıyor.." (15)

""Antidepresanlar" 'cinsel işlev bozukluğu, beyin anormallikleri, intihar, şiddet, ölüm oranı ve hamilelik sırasında riskler' dahil olmak üzere çok sayıda zararlı etkiye sahiptir. "Antidepresanlar" az sayıda hastanın şiddet yanlısı olmasına ve hatta genellikle ilaçları sadece birkaç hafta kullandıktan sonra çocuklarını öldürmesine neden olmasıyla iyi bilinir. Bazı seri katillerin 'antidepresan kullandığı' veya 'aniden kullanmayı bıraktığı' bilinmektedir."  (15)

"Depresyon hapları ve büyük sakinleştiriciler (antipsikotikler/nöroleptikler) 'antikolinerjik toksidromal zehirlenme' yoluyla "şizofreni"nin pozitif semptomlarından ikisi olan 'psikoz ve halüsinasyonlara' neden olabilir. Depresyon hapları akatizi, yani 'içsel huzursuzluğa' neden oldukları için intihar riskini önemli ölçüde artırır. Antidepresanlar gençlerin %11-14'ünde "sinirlilik, ajitasyon, dürtüsellik, duygusal dengesizlik, düşmanlık, huzursuzluk ve saldırganlık"tan oluşan bir aktivasyon sendromuna neden olur. Birçok kişi "çılgına döndüklerini" ve 'hiçbir rahatlama olmadığını' varsayar, bu yüzden 'ölüm' makul görünür." (15)

"Bu ilaçların kronik kullanımı, 'sadece sakatlık ve bunamanın değil, 'bilişsel bozukluklar, beyin atrofisi, yaratıcılık kaybı, maneviyat kaybı, empati kaybı, enerji kaybı, güç kaybı, hafıza kaybı, zeka kaybı, yorgunluk ve bitkinlik, saldırganlık, kişilik bozuklukları ve uykusuzluk, uyuşukluk, mani, panik bozuklukları, kötüleşen depresyon, artan anksiyete, sanrılar, psikozlar, paranoya' vb. gibi daha az iyi tanımlanmış ve sıklıkla örtüşen çeşitli bozuklukların başlıca nedenleri' arasında kabul edilmelidir. Bu nedenle reçeteyi doldurmadan önce, 'UYARILAR, ÖNLEMLER, YAN ETKİLER, KONTRENDİKASYONLAR, TOKSİKOLOJİ, DOZ AŞIMI ve İNTİHARLA İLGİLİ KARA KUTU UYARILARI' başlığı altındaki ürün ekini okumanız önerilir." (16)

"2008'de FDA, intihar düşünceleri ile SSRI'lar arasındaki bağlantı hakkında bir kara kutu uyarısı yayınladı. -Glaxo, Paxil kullanan genç yetişkinlerde 'intihar davranışında, altı kat artış olduğu' konusunda doktorları uyaran bir bildiri yayınladı. (...) Antidepresanların "beyin gelişimi, fiziksel büyüme ve cinsel işlev ve doğurganlık" üzerindeki etkisine dair uzun vadeli bir çalışma yapılmamıştır. Çoğu ilaç çalışması yalnızca 6-12 hafta sürmektedir." (15)

 "Gerçek şu ki, BigPharma'nın psikotropik ilaçlarının çoğu, hatta hepsi, belirli bir dozaj seviyesinde öldürücüdür (LD50, laboratuvar hayvanlarının %50'sini öldüren öldürücü doz, insanlarda test yapılmadan önce hesaplanır) ve bu nedenle ilaçların, 'tehlikeli' olarak kabul edilmesi gerekir." (16)

"....yaygın psikiyatrik ilaçların yan etkileri - yorgunluk, libido kaybı, bulanık görme, anksiyete, mani ve intihar eğilimleri - bir kişinin zihinsel acısını yoğunlaştırabilir ve bazı hastaların bunları almayı bırakmaya karar vermesinin başlıca nedeni olabilir." (11)

"Psikiyatrik ilaçlar, 'mani, psikoz, konvülsiyonlar, diyabet, metabolik hastalıklar, şiddet, intihar' veya hatta 'erken ölüm' gibi olumsuz yan etkilere neden olabilir."  (7)

"Tüketicileri 'kimyasal dengesizlik efsanesi' konusunda yanıltmada psikiyatri, ilaç endüstrisi kadar suç ortağıdır. Tehlikeli antidepresanları onayladı ve bunları piyasada tuttu, ancak bunların yalnızca 'etkisiz olmakla kalmayıp' aynı zamanda 'şiddet ve intihar davranışlarına da, yol açabileceğini' biliyordu." (32)

"ABD Gıda ve İlaç Dairesi, antidepresanların '40 yaşına kadar intihar davranışlarını artırdığını' ve ilaçları başka nedenlerle (örneğin stres veya ağrı nedeniyle) alan 'sağlıklı kişilerde bile birçok intihar vakası bildirildiğini' göstermiştir. Başka bir raporda ayrıca, 65 yaş üstü kişilerde antidepresanların, 'bir yıl boyunca tedavi gören her 28 kişiden birini öldürdüğüne' inanılıyor, çünkü 'düşmelere ve kalça kırıklarına' yol açıyorlar. Gerçekten de, antidepresanların 'herhangi bir yaşta güvenli olup olmadığı' net değil.." (27)

"Antidepresanların diğer zararlı etkilerinden bazıları 'intihar ve cinayet dürtülerine, depresyona, anksiyeteye, maniye, parkinsonizme, yaşlanmayla birlikte artan denge sorunlarına ve serotonin sendromuna' neden olmasıdır. İlaçlar ayrıca 'depresyonun, tekrarlama olasılığının artmasına ve depresyondan asla kurtulamamaya' yol açar." (34)

"CCHR bugün, küresel ilaç düzenleme ajansının, 'psikotropik ilaç riskleri' hakkındaki uyarılarının son rakamlarını yayınladı ve Haziran 2017'den bu yana 'şiddetle' ilgili yan etkiler konusunda uyarılarda %34'lük ve 'kendine zarar verme ve intihar' etkilerinde %27'lik bir artış olduğunu bildirdi. Bu rakamlar, psikiyatri-ilaç endüstrisinin, son 30 yıldır, hastaların 'beyindeki kimyasal dengesizliğin, zihinsel bozukluklara yol açtığına' ve 'bunu düzeltmek için ilaçlara ihtiyaç duyulduğuna' inandırılması ile birlikte, 'psikotrop ilaçların, potansiyel şiddet ve intiharı teşvik edici etkileri' konusunda tüketicileri yanıltıp yanıltmadığı sorusunu gündeme getiriyor." (32)

"Haziran 2017'den bu yana, 'bağımlılık veya yoksunlukla' bağlantılı 'psikotropik ilaçlarla ilgili uyarılarda %112, duygusal sorun uyarılarında %32,5 ve ölüm veya ölüm riskinin artmasında %19' artış oldu." (32)

"....'SSRI'lar, dört sağlıklı gönüllüden birinin ajite olmasına ve bazı durumlarda intihara meyilli olmasına' neden olabilir." (32)

"....birçok SSRI denemesi, bu ilaçların plasebodan zar zor daha etkili olduğunu (istatistiksel olarak anlamlı olsa da!) ve karşılanamayacak ekonomik maliyetlere ve bazıları 'yaşamı tehdit eden ve beyin hasarına neden olabileceği' bilinen ciddi sağlık risklerine sahip olduğunu göstermiştir." (55)

"Hızlı tempolu, alışveriş yapıp düşene kadar devam eden tüketici toplumumuzda, aşırı meşgul reçete yazan doktorlar ve doktor asistanları olarak, "bağımlılık, mani, psikoz, intihar eğilimi, kötüleşen depresyon, kötüleşen anksiyete, uykusuzluk, akatizi, beyin hasarı, bunama, cinayet, şiddet" vb. gibi çok sayıda tehlikeli, potansiyel olarak ölümcül olumsuz psikiyatrik ilaç etkisinin, hiçbir zaman tam olarak farkında olmadık." (55)

"Yaygın olarak reçete edilen birçok ilaç, özellikle 'Thorazine, Haldol, Prolixin, Clozapine, Abilify, Clozapine, Fanapt, Geodon, Invega, Risperdal, Saphris, Seroquel ve Zyprexa' gibi 'antipsikotikler (diğer adıyla "majör sakinleştiriciler"), uzun vadede beyin hasarına yol açma' kapasitesine sahiptir. Bunların hepsi, antipsikotik ilaçla tedavi edilen, sözde şizofrenlerin MRI taramalarında sıklıkla görülen 'beyin küçülmesine' neden olabilir - genellikle şizofreninin beynin küçülmesine neden olan anatomik bir beyin bozukluğu olduğunun "kanıtı" olarak gösterilir! (Bu arada, antipsikotik ilaçlar kullanan hastaların -herhangi bir nedenle- daha önce hiç böyle semptomlar yaşamamış olsalar bile 'yoksunluk halüsinasyonları ve akut psikotik semptomlar' yaşadıkları bilinmektedir.) Elbette, benzodiazepinler (Valium, Ativan, Klonopin, Librium, Tranxene, Xanax) gibi 'son derece bağımlılık yapan "küçük" sakinleştiriciler, aynı yoksunluk sendromlarına' neden olabilir. Hepsi tehlikelidir ve yoksunlukları çok zordur (yoksunluk, tedavisi zor 'rebound uykusuzluğa, panik ataklara ve ciddi şekilde artan anksiyeteye' neden olur) ve uzun süreli kullanıldıklarında hepsi 'hafıza kaybına/demansa, IQ puanlarının kaybına ve Alzheimer hastalığı (etiyolojisi bilinmeyen)' olarak yanlış teşhis edilme olasılığının yüksek olmasına neden olabilir." (55)

"....'mani, ajitasyon ve saldırganlık' gibi çılgına çeviren davranışlar genellikle SSRI'lardan kaynaklanır. Bu liste, akatizi adı verilen, şiddetli, bazen intiharı tetikleyen bir 'iç huzursuzluk sendromunu' içerir - tıpkı 'tüm vücutta ve beyinde huzursuz bacak sendromu' olması gibi.." (55)

"Akatizi bir zamanlar yalnızca 'antipsikotik ilaçların, uzun vadeli bir yan etkisi' olarak ortaya çıktığı düşünülüyordu. Bu yüzden birçok psikiyatrist için (Prozac 1987'de piyasaya sürüldükten sonra), 'SSRI'ların da bu ölümcül soruna neden olabileceğini' kabul etmek bir şoktu. Uzun zamandır 'SSRI'ların, "anti-depresan" ilaçlar yerine "ajitasyon tetikleyen (agitation-inducing)" ilaçlar olarak adlandırılması gerektiği' konusunda bir fikrim vardı. Vurgulanması gereken önemli nokta, SSRI'ların neden olduğu 'psikoz, mani, ajitasyon, saldırganlık ve akatizinin', bipolar bozukluk ve şizofreni olmadığıdır!" (55)

--------------------
"Ne akıl hastalığının ne de psikiyatrik ilaçların 'intihar veya cinayete' neden olduğunu ileri sürüyorum. 'Kendini öldürme ve başkalarını öldürme', failin sorumlu olduğu, 'gönüllü eylemlerdir.' Bir ilacın, örneğin bir barbitüratın, 'uykuya' neden olması ile bir ilacın, örneğin Torazin'in intihara "neden olması" arasında ayrım yapmalıyız. Uyku, 'biyolojik' bir durumdur. 'İntihar' bir eylemdir. Elbette, bir antipsikotik ilaç, 'istemsiz hareketlere ve işkence edici iç gerginliklere' neden olabilir ve bu da bazı insanları, kendilerini öldürmeye "sürükleyebilir", aynı zamanda 'sevdiklerini kaybetmek, kötü evlilikler ve borsa çöküşleri' de olabilir. Daha önce de belirttiğim gibi, zorla ilaç kullanımı, biyolojik olarak zararlı bir etkisi olmasa bile, kötü bir şeydir. Bir kişi, gönüllü olarak bir ilaç alırsa, 'ilaçtan etkilenen davranışından' sorumlu tutulur ve tutulmalıdır. Bir kişi, iradesi dışında ilaçlanmışsa, zehirleyen kişi, ''zehirlenen kişinin, ilaçtan etkilenen davranışlarından' sorumlu tutulmalıdır." -Thomas Szasz, (Zorlama Tedavi Olarak, 2007) (98)

  "İlaç yanlısı psikiyatrist, 'psikotropik ilaçların, sıklıkla intihar ve cinayetle kendini gösteren ruhsal hastalıkları tedavi ettiğini' iddia eder. Bir hasta "reçeteli ilacını" almadığında ve sonra kendini veya başkalarını öldürdüğünde, hastanın davranışını "tedavi edilmemiş ruhsal hastalığa" bağlar. İlaç yanlısı psikiyatrist, 'akıl hastalığına etki etme yeteneğini, "akıl hastaları" olarak adlandırdığı kişilere, etki etmeme yeteneğini' atfeder ve mahkemede, hastanın 'kanunsuz eylemlerinden, yasal olarak sorumlu olmadığına' tanıklık eder. İlaç karşıtı psikiyatrist, 'psikotropik ilaçların, ' intihar ve cinayete (neden olma) yatkınlık' yarattığını' iddia eder. Bir hasta "reçeteli psikiyatrik" ilacını aldığında ve sonra kendini veya başkalarını öldürdüğünde, hastanın davranışını 'psikotropik ilaca' bağlar. İlaç karşıtı psikiyatrist, 'belirli psikotropik ilaçlara (alkol ve nikotin gibi diğerlerine değil) bir etki' atfeder ve psikiyatrik malpraktisin (tıbbi hatanın) kurbanı olarak gördüğü kişilere, etki' atfetmez —ve mahkemede, hastanın 'kanunsuz eylemlerinden yasal olarak sorumlu olmadığına' tanıklık eder." -Thomas Szasz, (Zorlama Tedavi Olarak, 2007) (98)

"Delilik, ahlaki bir 'davranış seçimidir' ve ilaçlar, kişinin, 'bu davranışı, sürdürmeyi umursamamasına' neden olur." (98)

"Psikiyatrik ilaç yoksunluk belirtileri o kadar acı verici ve rahatsız edici olabilir ki, bazen insanlar 'yeterli öz kontrole' sahip olamaz ve 'intihar' ederek veya 'şiddet' içeren saldırgan suçlara karışarak tepki vermeyi seçerler." (98)

"İlaçlar, bizi 'suç işlemeye, cinayet işlemeye ve intihar etmeye' zorlamaz.. (....) .....İlaçlar, seçimi yönlendirmez, ancak 'ilgisizlik ve sonuçlara karşı duyarsızlık' yoluyla 'seçimi etkileyebilir', tıpkı sarhoş birinin (alkol), ayıkken asla yapmayacağı, 'çok aptalca seçimler yapması' gibi." (98)

"İlaçlar, birini intihar etmeye zorlamaz. İlaçlar, bir kişiyi intihara sürüklemez. Ancak, 'yargılama yeteneğinin ve sonuçlarının bozulmasıyla', kişi 'hiçbir şeyi umursamaz ve sonra, kendini öldürür.' Tıpkı bir sarhoşun, masum birinin ölümüne yol açan 'araba kullanma seçiminden, sorumlu tutulması' gibi, 'psikiyatrik ilaç kullanan bir kişi de, kendi hayatına son verdiği' için sorumlu tutulur. 'Risperdal, Zyprexa, Haldol, Thorazine, Prolixin, Seroquel, Geodon' gibi ilaçlar, 'insan iradesine aykırı seçimler yaptırmaz' ancak sarhoşken olduğu gibi 'muhakeme yeteneğini engelleyerek, güçlü etkilere' sahip olabilir." (98)

"Delilik, 'biyolojik bir sorun değil, ruhsal bir tercih' olduğundan, 'delilik' asla 'günahkâr' veya 'suç teşkil eden' davranışlar için bir bahane değildir. Eylemlerimizden, her zaman tamamen sorumluyuz. "Delilik nedeniyle suçsuz" delilik savunması /iddiası kaldırılmalıdır. Bir kişinin 'özgür iradesi', 'asla "delilik", ilaçlar veya ilaç yoksunluk belirtileri' tarafından ihlal edilmez. Şizofrenler, her zaman 'eylemlerinin %100'ü üzerinde' tam kontrole sahiptir ve işledikleri herhangi bir suçtan dolayı, 'bir mahkemede hesap vermeleri' gerekir. Biyopsikiyatristler, 'kimyasal dengesizliklerin' bir kişiyi "karşı konulamaz bir dürtü" yoluyla 'cinayet işlemeye, tecavüz etmeye ve intihar etmeye' yönelttiğini savunurlar. Bunu tamamen reddediyoruz!" (98)

"Psikiyatrik ilaç yoksunluk belirtileri o kadar acı verici ve rahatsız edici olabilir ki, bazen insanlar 'yeterli öz kontrole' sahip olamaz ve 'intihar' ederek veya 'şiddet' içeren saldırgan suçlara karışarak tepki vermeyi seçerler. Psikiyatristin, 'davranışlarından sorumlu olmadıkları' konusunda eğitilmiş olmaları da yardımcı olmuyor çünkü bu, 'genetik bir kusurun ve bozuk beyin kimyasının, istemsiz' bir sonucudur." (98)

"Psikiyatristler, "kimyasal dengesizliği" düzeltmek için kullanılan ilaçların, 'özgür iradeden' bağımsız "karşı konulamaz bir dürtü" yoluyla, bir kişiyi 'cinayet işlemeye, tecavüz etmeye ve intihar etmeye' zorladığını savunuyorlar. Bunu tamamen reddediyoruz! Şiddet içeren 'suçlar, cinayetler ve intiharlar', yanlış bir şekilde, 'ilaçların etkisine' bağlanmıştır. Eylemler, her zaman Tanrı'nın bizi 'yargıda, sorumlu tutacağı özgür irade seçimlerinin' sonucudur." (98)

"Bir psikiyatriste gittiğine dair 'tıbbi kaydı' olan ve 'nöroleptik ilaçlar' kullanan bir kişi, 'tam çift yasal dokunulmazlıkla, hayal edebildiği her suçu' işleyebilir, çünkü psikiyatristi, 'deli olduğu için 'suçsuz' olduğunu' iddia edecek ve 'ilacların, 'suçu' işlemesine neden olduğunu' iddia edecektir. Bunu tamamen reddediyoruz! Bir psikiyatriste gittiğine dair 'tıbbi kaydı' olan ve yakın zamanda 'nöroleptik ilaçlardan' çekilmiş bir kişi, 'tam üçlü yasal dokunulmazlıkla, hayal edebildiği her suçu' işleyebileceğini bilir, çünkü psikiyatristi, 'deli olduğu için 'suçsuz' olduğunu ve 'ilacların, onu 'buna zorladığı' için suçsuz olduğunu ve 'yoksunluk belirtilerinin' bile "karşı konulamaz dürtüyle" hareket etmesine' neden olduğu için suçsuz olduğunu, iddia edecektir. Bunu tamamen reddediyoruz!" (98)

"'Ne yapacağımızı, nihayetinde biz kontrol ederiz. Ruh halini değiştiren 'psikiyatrik ilaçlar, LSD, esrar ve alkol', kendimizi 'nasıl hissettiğimizi' değiştirebilir ancak bizi, hiçbir şekilde 'hareket etmeye' zorlamaz. 'Acı, ızdırap, depresyon, kaygı, endişe, suçluluk duygusu', bir insanı 'tecavüz etmeye, cinayet işlemeye, şiddet eylemlerinde bulunmaya veya intihar etmeye' zorlamaz. İlaclar, 'duygularımızı etkileyebilir', ancak 'ahlaki sorumluluğumuz' üzerinde hiçbir etkisi yoktur çünkü 'eylemlerimizi seçme, özgür irademizi' etkilemezler." (98)

3) PSİKİYATRİK İLAÇLARIN DİGER BAZI CİDDİ ÖLÜMCÜL YAN ETKİLERİ..
-----------------------------------------------------
"Psikiyatrik ilaçların tehlikeleri konusunda uyarıda bulunmaya gelince, FDA 'hastaların güvenliğinden çok, endüstrinin kâr ihtiyaçlarına' daha duyarlıdır." -Psikiyatrist Peter Breggin ("Psikiyatride Beyin Engelli Tedavileri: İlaçlar, Elektroşok ve FDA'nın Rolü" kitabı) (40)

"Psikiyatrik ilaçlar, size nasıl zarar verir: "ilaç kaynaklı mani, aşırı aktivite, uykusuzluk, hızlı düşünceler, çılgınca ve yorucu enerji patlamaları, büyüklük ve her şeye gücü yetme fantezileri, paranoya,... intihar, hayat birikimlerini gerçekçi olmayan planlara harcamak veya işlerini ve evliliklerini mahvetmek veya bırakmak... hafıza, konsantrasyon zorlukları, baş ağrıları ve mide ağrıları, uyku sorunları, çeşitli mesane ve bağırsak işlev bozuklukları, cilt sorunları, cinsel işlev bozuklukları, kilo kaybı veya alımı, yorgunluk veya ilgisizlik, endişeli veya depresif duygular, sinirlilik ve sabırsızlık. anormal şeker ve/veya insülin metabolizması, kilo alımı, yüksek kolesterol seviyeleri ve yüksek tansiyon... duyguların düzleşmesi.." -Peter Breggin, David Cohen, (İlacınız Sorununuz Olabilir, 2007) (140)

"Belki de toplantının 'akıl hastalığı teşhisi konmuş kişiler' için olduğunun tek göstergesi, önemli bir kısmının 'aşırı kilolu' olmasıydı. 'Bipolar bozukluk' teşhisi konan kişilere genellikle Zyprexa gibi 'atipik bir antipsikotik' reçete edilir ve bu ilaçlar, insanların düzenli olarak 'kilo almasına' neden olur." -Robert Whitaker, (Bir Salgının Anatomisi, 2010) (98) (140)

"Antipsikotikler... kısmen uyarıcı olarak diyabetojeniktir hem iştah hem de halsizlik. Antipsikotik ilaç kullanan her beş hastadan biri 'diyabet' geliştiriyor." -Thomas Szasz, (Zorlama Tedavi Olarak, 2007) (140)

"Aslında, akıl hastaları arasında, her beş kişiden biri 'diyabet hastası' gibi görünüyor - genel nüfusun yaklaşık iki katı. Bu, pek fark edilmeyen bir artış, ancak akıl sağlığı uzmanlarını, genellikle 'ihmal edilen bir nüfusa, nasıl bakacaklarını' yeniden düşünmeye itiyor." -N. R. Kleinfield, (Diyabet, Akıl Hastaları İçin Bir Yük Daha, NYT, 2006) (140)

"Bu insanların 'akıl hastalığı' olması yeterince kötü ve sonra tedavi görüyorlar [ilaçlar] ve 'diyabet' getiriyorlar" -Dr. Jeffrey Lieberman, N. R. Kleinfield,(Diyabette, Akıl Hastaları İçin Bir Yük Daha, NYT, 2006) (140)

"Psikiyatristler, hastaların gözlerinin önünde balon gibi şiştiğini izliyorlar" dedi Johns Hopkins Tıp Enstitüleri'nde yardımcı doçent olan Dr. Gail Daumit. "Bu durum özellikle 1990'ların başında sözde 'atipik antipsikotik ilaçların' ortaya çıkmasından bu yana geçerlidir. Çalışmalar 'bu ilaçların, glikoz metabolizmasını değiştirebileceğini ve özellikle diyabete yatkın kişilerde kilo alımını teşvik edebileceğini' göstermektedir." -N. R. Kleinfield, (Diyabette, Akıl Hastaları İçin Bir Yük Daha, NYT, 2006) (140)

---------------------------
"SSRI'ların yan etkileri kişiden kişiye değişir ancak 'titreme, uykusuzluk, bulanık görme, baş ağrısı, mide bulantısı, eklem ve kas ağrısı, kilo alımı ve cinsel işlev bozukluğunu' içerir." (34)

"Kalp rahatsızlığının belirtileri, 'tüm antidepresan sınıfları ve bazı antipsikotik ilaçlar' dahil olmak üzere birçok psikotropik ilacın yaygın yan etkileridir. SSRI'lar, bu tür ilaçlar arasında kalp sorunları için en az riski taşıyor gibi görünse de bazen 'kalp işlev bozukluğuyla' ilişkilendirilir." (54)

"Psikotropik ilaçlar alan kişilerde ani kardiyak ölüm (SCD) için üç risk faktörü, fizyolojik faktörler (örneğin, çok aktif bir kişinin düşük kalp hızı), fizyopatolojik (karaciğer yetmezliği veya hipotiroidizm gibi eş zamanlı semptomlar) ve 'ilaçların, diğer ilaçlarla etkileşime girdiği' durumlarda "terapötik" olarak tanımlanabilir. Bu ilaçları alan kalp hastalığı teşhisi konan hastalarda ani kardiyak ölüm riski önemli ölçüde yüksektir." (54)

"Antidepresanlar, Ani Ölüme Neden Olabilir.. Çoğu antidepresan, 'kalbin, elektriksel nabzında değişikliğe' neden olur ve bu da 'kalp atışının ritmini' değiştirir. Buna 'uzamış QT aralığı' denir ve herhangi bir uyarı olmaksızın 'ani ölüme' yol açabilir: BMJ çalışması.." (37)

"Kalp atışı, 'elektriksel darbelerle' düzenlenir. Bir elektrokardiyogram (EKG /ECG "electrocardiogram") için basılan 'dalga deseninin belirli noktaları', sağdaki grafikte gösterildiği gibi 'Q, R, S ve T' olarak etiketlenir. Q ve T arasındaki zaman 'uzarsa', buna 'uzamış, uzatılmış veya uzun QT sendromu veya QT aralığı uzaması' denir. Bunun olup olmadığını bilmenin tek yolu bir EKG'dir. Genellikle harici ipuçları yoktur, bu nedenle test dışında, etkilendiğinizi bilmenin bir yolu olmaz." (37)

"Antidepresan sitalopram —marka adları Celexa ve Cipramil'kalbi durdurarak, ani ölüme neden olabilen ilaçların' büyüyen listesine katıldı. BMJ'de yayınlanan çalışma,'ilacın, kalp atış döngüsünün bir parçası olan QT aralığında uzamaya neden olduğunu' buldu. Bu sorun için birkaç ilaç kaydedildi. En ünlüsü, özellikle 'dozaj, çok hızlı artırıldığında, bazı kişilerde ani ölüme' neden olan metadondur. Bir riski gösteren hiçbir semptom yoktur. Tamamen normal bir kişi, kelimenin tam anlamıyla ölecektir. (...) Çalışmanın yazarları 'Celexa ile ilişkili risk ' konusunda oldukça spesifiktir. Doz ne kadar büyükse, risk de o kadar büyüktür. FDA'nın şunları söylediğini belirttiler: "Sitalopram doza bağlı QT aralığı uzamasına neden olur. Sitalopram artık günde 40 mg'dan fazla dozda reçete edilmemelidir." (37)

"Araştırmacılar, Şubat 1990 ile Ağustos 2011 arasında, yani yirmi yıldan fazla bir süre içerisinde bir noktada antidepresan veya metadon alan 38.397 yetişkini inceledi. (....) Çalışma, 'tüm antidepresanların, QT aralığını bir dereceye kadar etkilediğini, ancak metadonun önemli miktarda daha kötü olduğunu' buldu. İlginç bir şekilde, bupropion (Zyban), diğer ilaçların tam tersi bir sonuca sahipti. QT aralığı kısaldı. Ancak bu, onu güvenli kılmaz, çünkü daha kısa bir QT aralığı 'çarpıntı ve bayılmaya' neden olabilir ve ayrıca 'ani kalp durmasına' da yol açabilir." (37)

"'Uzamış bir QT aralığının ani ölüme yol açabileceğini' biliyoruz. Gerçekte, bu sık sık olmaz —ancak kimse 'ölüm sıklığını' ölçemez. Yani, tek etik yaklaşımın, 'insanları bu ilaçları alarak, 'ani ölüm riski' konusunda bilgilendirmek olduğu' anlaşılıyor." (37)

"....2004 yılında yayınlanan bir makale QT aralığının uzamasını ele alıyor. Buna neden olabilecek bilinen ilaçları listeliyor. Bunlar: "Disopyramide, Dofetilide, Ibutilide, Procainamide, Quinidine, Sotalol, Bepridil, Amiodarone, Arsenic trioxide, Cisapride.. Kalsiyum kanal blokerleri (Calcium-channel blockers): lidoflazine.. Antienfeksiyözler (Antiinfectives): clarithromycin, erythromycin, halofantrine, pentamidine, sparfloxacin.. Antiemetikler (Antiemetics): domperidone, droperidol.. Antipsikotikler (Antipsychotics): chlorpromazine, halperidol, mesoridazine, thioridazine, pimozide.. Metadon (Methadone)"" (37)

"5 milyondan fazla psikiyatrik ilaç mağdurunun 'tıbbi felaketini' araştıran doktor, neredeyse 'tüm psikiyatrik ilaç kullanımının gereksiz olduğunu' iddia ediyor..(...) Profesör Peter Gotzsche'nin BMJ'de yayınlanan göz açıcı makalesi, 'çoğu antidepresanın ve bunama ilacının, somut bir rahatlama sağlama' konusunda genellikle 'işe yaramadığını' ortaya koyuyor. Ayrıca, ilaçların 'aşırı reçete edildiğini ve yan etki riskinin o kadar yüksek olduğunu' söylüyor ki, 'ortalama bir insanın, bunları denemeye değmediğini' bile söylüyor." (91)

"Batı'da her yıl 65 yaş ve üzeri yarım milyondan fazla insan psikiyatrik ilaç kullanımından ölüyor ve en kötü yanı, bu ölüm haplarının ne ruhsal hastalıkları ne de depresyonu tedavi etmede etkili olmaması." (91)

"....her yıl yüz binlerce insan, 'aşırı depresyona neden olan ve kullanıcıları intihara veya hatta cinayete sürükleyen' seçici serotonin geri alım inhibitörleri (SSRI'ler) gibi psikiyatrik ilaçların 'normal ve reçeteli kullanımından' ölüyor. Buna, çoğu psikiyatrik 'ilacın etkili olduğu, etkinlik açısından plasebo ile eşleştiği veya hatta ona ulaşamadığı' gerçeğini de ekleyin ve 'bunların sürekli kullanımı için meşru bir neden yok.'" (91)

(Peter Gotzsche) ".... 'Batı'da 65 yaş ve üzeri, her yıl psikiyatrik ilaç kullanımından ölen, yarım milyondan fazla insan' hakkında "Bunu haklı çıkarmak için faydalarının muazzam olması gerekir, ancak bunlar asgari düzeydedir" diye uyarıyor. "Faydalarının eksikliği göz önüne alındığında, 'neredeyse tüm psikotropik ilaçları zarar vermeden durdurabileceğimizi' tahmin ediyorum." (91)

"....araştırmacılar, 'psikiyatrik ilaçların faydalarının, en iyi ihtimalle asgari düzeyde' olduğunu ve şu anda bunları kullanan çoğu insanın 'bunları tamamen bırakmasının daha iyi olacağını' buldu." (91)

"Çelişkili raporlar, 'antidepresanların uzun süre kullanılmasının, meme kanseri geliştirme' riskinin artmasıyla ilişkili olabileceğini öne sürüyor. 2000 yılında yapılan bir çalışmada, TCA'lar ve belirli bir SSRI olan paroksetin kullanan kişilerin 'ilacı, iki yıldan uzun süre kullandıklarında, meme kanseri riskinin arttığı' iddia edildi." (54)

"2003 yılında yapılan bir incelemede, 'antidepresanların bir bütün olarak meme kanseri riskine katkıda bulunduğuna' dair yeterli kanıt bulunmadığı, ancak 'uzun süreli SSRI kullanımının, daha fazla vakaya yol açabileceği' belirtildi. Daha sonra, 2005 yılında yayınlanan bir inceleme bunu çürüttü ve sonuçlarının SSRI'lar alındığında meme kanseri riskinde, istatistiksel olarak anlamlı bir fark görmediklerini söyledi." (54)

"...son hayvan çalışmaları, şizofreni hastalarının tedavisinin temel taşı olan antipsikotiklerin de 'beyin dokusu hacminin azalmasına' katkıda bulunabileceğini' göstermektedir. (...) .....'antipsikotik tedavinin daha yoğun olması, genelleştirilmiş ve spesifik 'beyin dokusu azalmasının' göstergeleriyle' ilişkilendirildi. Daha fazla antipsikotik tedavi, 'daha küçük gri madde hacimleriyle' ilişkilendirildi. 'Beyaz madde hacmindeki ilerleyici azalma', daha fazla antipsikotik tedavi alan hastalarda en belirgindi. Hastalığın şiddeti, 'doku hacmi azalmasıyla' nispeten mütevazı korelasyonlara sahipti (....)" (158)

"Antidepresanlar, 'kadınları, öldürmeye' devam ediyor, böylece 'depresyonlarını 'tedavi" etmiş' oluyor.. Sözde "daha güvenli" antidepresanların bile 'kadınlarda 'felç ve ölüm riskini' artırdığına' dair kanıtlar artmaya devam ediyor.. (....) Son beş yılda, SSRI'ların özellikle yaşlı kadınlarda, 'kardiyovasküler riski de artırabileceğine' dair kanıtlar ortaya çıkmaya başladı." (81)

"Çalışma, antidepresanların, nadir görülen 'felç riskini artırdığını' gösteriyor.. (....) ....yakın zamanda Nöroloji dergisinde yayınlanan ve 'Zoloft (sertralin), Paxil (paroksetin), Prozac (fluoksetin) ve Lexapro (esitalopram)' gibi antidepresan ilaçlar alan kişilerin, ilaçları almayan kişilere kıyasla, 'intrakraniyal kanama geliştirme' riskinin yaklaşık yüzde 50 daha yüksek olduğunu' bulan yeni bir çalışmanın bulgularıdır. (....) Yapılan incelemede SSRI'ların alınmasının, 'kafa içi kanama' riskini yüzde 50'den fazla, kafa içi kanamanın bir alt türü olan 'beyin içi kanama' riskini ise yaklaşık 'yüzde 40 oranında' artırdığı' tespit edildi." (88)

"Depresyon semptomlarını tedavi etmek için seçici serotonin geri alım inhibitörleri (SSRI'ler) alıyorsanız, nadir görülen 'bir felç türü geçirme riskinizi', önemli ölçüde artırabilirsiniz." (88)

"ÇALIŞMA: Xanax, Valium, Klonopin ve diğer psikoaktiflerin, uzun süreli kullanımı, 'kansere' yol açabilir.. Benzodiazepinler (BZD'ler), 'sakinlik, uyku ve uyuşukluk' hissi yarattığı bilinen merkezi sinir sistemi depresanları grubu, 'kansere yol açabileceğini' öne süren bulgular nedeniyle eleştiriliyor. Bu, 'Valium, Xanax, Klonopin ve diğer birçok psikoaktifin, insanların sağlığını aşındırmada' rol oynadığı ve onları etraftaki 'en yaşamı tehdit eden hastalıklardan birine, yakalanma riskine soktuğu' anlamına geliyor." (89)

"Araştırmaya göre, 'psikiyatrik ilaçların kansere neden olduğu' gösterildi.. Son on yılda '5 milyondan fazla insanı öldürmesinin' yanı sıra, FDA onaylı psikiyatrik ilaçlar, muhtemelen doktorunuzdan duymayacağınız başka bir kötü yan etkiye neden oluyor: kullanıcıların 'kanser geliştirme' riskini önemli ölçüde artırıyorlar. (...) ....her büyük ilaç sınıfından 'psikiyatrik ilaçların son derece kanserojen olduğu' bulundu ve en tehlikeli olanlar arasında 'antikonvülzanlar ve antipsikotikler' yer aldı. Ve kansere neden olmakla suçlananların hemen arkasında 'benzodiazepinler ve antidepresanlar' vardı." (90)

(İlaç kaynaklı besin tükenmesi) "Çalışmalar, farmasötik ilaçların vücudunuzdaki 'kritik besinleri, vitamin ve minerallerin artan atılımı ve bozulmuş sindirim, emilim ve besin depolanması' dahil olmak üzere birden fazla mekanizma yoluyla tüketebileceğini gösteriyor. Zamanla, besin eksiklikleri gelişebilir. Ve bu eksiklikler, 'ek semptomlara' neden olabilir ve yan etkileri artırabilir. Aslında, birçok ilaç "yan etkisi" basitçe 'besin eksiklikleridir'. Bu açıkça bir sorundur çünkü 'besin eksiklikleri, ruhsal hastalıkların başlıca nedenlerinden biri' olabilir. Vücudunuzdaki 'vitamin ve mineralleri, daha da tüketen ilaçlar' reçete edilmesi sizi daha da kötüleştirecektir. Geleneksel tıp sistemi tarafından 'görmezden gelinen bir salgın' gibi görünüyor." (44)

"Daha yeni veya atipik antipsikotik ilaçlar: 'Risperdal, Invega, Zyprexa, Abilify, Geodon, Seroquel, Latuda, Fanapt ve Saphris..'. Hem eski hem de yeni antipsikotik ilaçlar, birçok 'insan beyin taraması çalışmasında ve hayvan otopsisi çalışmasında', beynin küçülmesine (atrofi) neden olur. Özellikle daha yeni atipikler, 'yüksek kan şekeri, diyabet, yüksek kolesterol, obezite ve hipertansiyon' gibi iyi belgelenmiş bir metabolik sendroma neden olur. Ayrıca 'tehlikeli kalp aritmileri ve açıklanamayan ani ölüme' neden olurlar ve 'uzun ömürlülüğü' önemli ölçüde azaltırlar. Ayrıca, 'beyin hasarı ve biyokimyasal' bozulmalardan kaynaklanan büyük ölçüde 'kalıcı ve bazen sakatlayıcı ve ağrılı bir hareket bozukluğu olan tardif diskinezi' de dahil olmak üzere, Thorazine ve Haldol gibi eski ilaçların tüm sorunlarına neden olurlar.

Özellikle Risperdal, ancak diğerleri de 'genç erkek ve kızlarda, potansiyel olarak kalıcı meme büyümesine' neden olur. Antipsikotik ilaçların, zararlı uzun vadeli etkilerinin genel riski, bu incelemenin kapasitesini aşmaktadır. Antipsikotik ilaçların bırakılması, hem çocuklarda hem de yetişkinlerde ezici 'duygusal ve nörolojik acıya ve psikoza' neden olabilir ve bazen 'tamamen bırakmayı' çok zor veya imkansız hale getirir. Muazzam risklerine rağmen, daha yeni antipsikotik ilaçlar artık çocuklarda 'anksiyete ve depresyondan, uykusuzluğa ve davranış sorunlarına' kadar her şeyi tedavi etmek için sıklıkla etiket dışı kullanılmaktadır. İki eski antipsikotik ilaç, Reglan ve Compazine, 'gastrointestinal sorunlar' için kullanılır ve küçük veya kısa süreli dozajlara rağmen, 'tardif diskinezi' dahil olmak üzere sorunlara neden olabilirler." (75)

"Uyku ilacı kisvesi altında antipsikotik ilaçlar: 'Seroquel, Abilify, Zyprexa ve diğerleri...' Günümüzde birçok hastaya aslında 'çok tehlikeli antipsikotik ilaçlar aldıkları' söylenmeden, 'uykusuzluk ilaçları' veriliyor. Bu herhangi bir antipsikotikte olabilir ancak en sık 'Seroquel, Abilify ve Zyprexa' ile gerçekleşir. Hasta farkında olmadan 'antipsikotik ilaçların tüm tehlikelerine' maruz kalır." (75)

"Antidepresan ve bipolar ilaçlar gibi görünen antipsikotik ilaçlar: 'Seroquel, Abilify, Zyprexa ve diğerleri...'  FDA, 'antidepresanlarla birlikte depresyon tedavisinde, bazı antipsikotik ilaçları' takviye olarak onayladı. Sonuç olarak, hastalara genellikle "antidepresan" aldıkları yönünde yanlış bilgi verilirken, aslında 'daha yeni antipsikotik ilaçlardan' birini alıyorlar ve bu ilaçların potansiyel olarak feci yan etkileri var. Hastalar, antipsikotik bir ilaç olmasına rağmen '"bipolar" bir ilaç aldıkları' söylenerek benzer şekilde yanlış yönlendiriliyorlar." (75)

"Antidepresanlar: 'Prozac, Paxil, Zoloft, Celexa, Lexapro ve Viibyrd' gibi SSRI'lar ve ayrıca 'Effexor, Pristiq, Wellbutrin, Cymbalta ve Vivalan...' SSRI'lar, muhtemelen en kapsamlı şekilde incelenmiş antidepresanlardır, ancak aşağıdaki gözlemler çoğu veya tüm antidepresanlar için geçerlidir. Bu ilaçlar, 'uzun vadeli ilgisizliğe ve yaşam kalitesinin kaybına' neden olur.

SSRI'lar üzerine yapılan birçok çalışma, 'insanlarda beyin hücresi ölümüyle birlikte küçülme (atrofi) ve hayvan ve laboratuvar çalışmalarında, yeni anormal beyin hücrelerinin büyümesi gibi ciddi beyin anormallikleri' göstermektedir. Sıklıkla bir 'ilgisizlik sendromuna' neden olurlar -- hayatın birçok veya tüm yönlerine karşı genel bir 'motivasyon veya ilgi kaybı'. SSRI'lar sıklıkla 'geri döndürülemez işlev bozukluğuna ve cinselliğe, ilişkiye ve aşka karşı ilgi kaybına' neden olur.

Tüm antidepresanlardan çekilme, 'depresyondan maniye ve intihardan şiddete' kadar çok çeşitli sıkıntı verici ve tehlikeli 'duygusal tepkilere' neden olabilir. Antidepresanlardan çekildikten sonra, bireyler genellikle kalıcı ve sıkıntı verici 'zihinsel ve nörolojik bozukluklar' yaşarlar. Bazı insanlar, 'antidepresan yoksunluğunu' o kadar sıkıntı verici bulurlar ki, ilaçları tamamen bırakamazlar." (75)

"Benzodiazepin (benzos) kaygı giderici ilaçlar ve uyku yardımcıları: 'Xanax, Klonopin, Ativan, Valium, Librium, Tranxene ve Serax; Dalmane, Doral, Halcion, ProSom ve Restoril' uyku yardımcıları olarak kullanılır.. Benzolar, 'hafızayı ve diğer zihinsel kapasiteleri' bozar. İnsan çalışmaları, 'uzun süreli maruziyetten sonra sıklıkla atrofiye ve bunamaya' yol açtığını göstermektedir. Bu ilaçlara maruz kalan kişiler, yoksunluktan sonra 'hafıza ve bilişsel işlev bozukluğu, duygusal dengesizlik, kaygı, uykusuzluk ve kas ve nörolojik rahatsızlıklar' dahil olmak üzere birden fazla kalıcı sorun yaşarlar. Çoğunlukla ciddi şekilde kötüleşen 'kaygı ve uykusuzluk' nedeniyle, çoğu kişi 'bunları almayı bırakamaz ve kalıcı olarak bağımlı' hale gelir. Bu, sıklıkla yalnızca altı haftalık maruziyetten sonra gerçekleşir. Herhangi bir benzo uyku yardımcısı olarak reçete edilebilir, ancak 'Dalmane, Doral, Halcion, ProSom ve Restoril' bu amaçla pazarlanmaktadır." (75)

"Benzo olmayan uyku yardımcıları: 'Ambien, Intermezzo, Lunesta ve Sonata..' Bu ilaçlar, 'hafıza ve diğer zihinsel sorunlar, bağımlılık ve ağrılı yoksunluk' gibi benzolara benzer sorunlara yol açar. Tehlikeli 'uyurgezerlik' de dahil olmak üzere birçok 'anormal zihinsel duruma ve davranışa' neden olabilirler. 'Beyin küçülmesi ve bunama' ile ilgili yeterli veri bulunmamaktadır, ancak benzolara benzerlikleri göz önüne alındığında bunlar olası sonuçlardır. Son çalışmalar, bu ilaçların, uyku için aralıklı kullanılsalar bile 'ölüm oranını' artırdığını ve 'yaşam yıllarını' aldığını göstermektedir." (75)

"Dikkat Eksikliği ve Hiperaktivite Bozukluğu (DEHB) için uyarıcılar: 'Adderall, Dexedrine ve Vyvanse amfetaminlerdir ve Ritalin, Focalin ve Concerta metilfenidattır...' Bu ilaçların hepsi çocuklar ve yetişkinler için benzer, hatta 'aynı uzun vadeli tehlikeler' oluşturur. İnsanlarda, birçok beyin taraması çalışması bunların, 'beyin dokusunda küçülmeye (atrofi)' neden olduğunu göstermektedir. Hayvan çalışmaları, 'beyinde devam eden biyokimyasal değişiklikler' göstermektedir. Bu ilaçlar, 'doğrudan bağımlılığa' yol açabilir veya daha sonraki yetişkinlikte, 'kokain ve diğer uyarıcıları kötüye kullanma riskini' artırabilir.

'Büyüme hormonu döngülerini' bozar ve çocuklarda 'kalıcı boy kaybına' neden olabilir. Son çalışmalar, bu ilaçları kullanan çocukların genellikle yaşam boyu 'birden fazla psikiyatrik ilaç kullanıcısı' haline geldiğini ve bunun sonucunda 'yaşam süresinin kısaldığını, psikiyatrik hastanede yatışın, cezai hapis cezasının, ilaç bağımlılığının ve intiharın arttığını ve yaşam kalitesinde genel bir düşüş olduğunu' doğrulamaktadır. Uyarıcılardan çekilme, 'kötüleşen davranış, depresyon ve intiharla' birlikte "çökmeye" neden olabilir. Strattera, DEHB'yi tedavi etmek için kullanılan daha yeni bir ilaçtır. Diğer uyarıcıların aksine, bağımlılık yapan bir amfetamin değildir, ancak o da 'tehlikeli derecede aşırı uyarıcı' olabilir. Strattera, uzun vadeli riskleri açısından, antidepresanlara daha çok benzer." (75)

"Duygudurum dengeleyiciler: 'Lityum, Lamictal, Equetro ve Depakote...' Lityum en eski ve dolayısıyla en kapsamlı şekilde incelenendir. 'Depresyon ve nörolojik fonksiyon ve yaşam kalitesinde genel bir düşüş' de dahil olmak üzere 'kalıcı hafıza ve zihinsel işlev bozukluğuna' neden olur. "Geri döndürülemez lityum kaynaklı nörotoksisite sendromu" veya SILENT adı verilen feci bir yan ilaç etkisi olan demansla birlikte 'ciddi nörolojik bozulmaya' neden olabilir. Uzun süreli lityum maruziyeti ayrıca ciddi 'cilt rahatsızlıklarına, böbrek yetmezliğine ve hipotiroidizme' neden olur.

Lityumdan çekilme, manik benzeri 'ataklara ve psikoza' neden olabilir. Depakote'un 'beyinde, anormal hücre büyümesine' neden olabileceğine dair kanıtlar vardır. Lamictal, cilt ve diğer organları ilgilendiren 'yaşamı tehdit eden hastalıklar' dahil olmak üzere birçok tehlikeye sahiptir. Equetro 'yaşamı tehdit eden cilt rahatsızlıklarına' neden olur ve 'enfeksiyonlardan ölüm riskiyle beyaz hücre üretimini' baskılar. Depakote, Lamictal ve Equetro'nun bırakılması 'nöbetlere ve duygusal sıkıntıya' neden olabilir." (75)

3.1) DİYABETE NEDEN OLMASI
------------------------------
"Bunu 'psikiyatrik kemoterapi' olarak düşünüyorum. Saçlarınız dökülmez ama diyabet olabilirsiniz." -Dr. Gail Daumit (140)
"Anti-psikotik ilaçlar, kullanıcıların %25'inde 'diyabete' neden olur: ay yüzü.." (140)
"Nöroleptik ilaçlar, 'diyabete' neden olur (diyabetojenik)" (140)
"Psikiyatrik ilaçlar, 'beyin hasarına' ve 'diyabet hastalığına' neden olur.." (98)
"Psikiyatrik ilaçlar sadece 'beyin hasarına' neden olmaz ve 'kimyasal dengesizlikler' de yaratır." (140)
"Psikiyatrik ilaçlar, kullanıcıların 'klasik "ay yüzlü" görünümünde' görülen 'diyabete' neden olur.." (98)
"Nöroleptik İlaçlar.. Psikoaktif ilaçlar.." Psikiyatrik ilaç kullanan her 4 hastadan 1'inde diyabete neden olur." (140)
"Psikiyatrik ilaçların, kullanıcıların 4'te 1'inde diyabete neden olması şaşırtıcı değildir." (140)
"Psikiyatrik ilaçlar, diyabete (şeker hastalığına) neden olur..  Psikiyatrik ilaç kullananların %25'i, 'diyabet hastalığına' yakalanır ve bu tür kullanıcıların yüzü, 'klasik "ay yüzü" görünümüne' sahip olur." (98)

"Psikiyatristlerin genellikle 'psikiyatrik ilaçları, (insülinin, diyabet hastalığını tedavi ettiği gibi) 'kimyasal dengesizliklerin tedavisi' olarak görmeleri ironiktir, oysa psikiyatrik ilaçlar, aslında 'diyabete (diyabet/şeker hastalığına)' neden olur!" (98) (140)

"Psikiyatrik bir ilaç kullanıyorsanız, ilacı aldığınız için 'diyabet olma' olasılığınız 5'te 1 veya daha fazladır. Bazı çalışmalar, %25'inin (4'te 1) 'ilaca bağlı diyabet geçirdiğini ' göstermektedir. Bu psikiyatrik ilaçlar, üç nedenden dolayı diyabete neden olur: 1. Genellikle sakinleştirici olarak etki ederek, insanları 'hareketsiz' ve 'daha yavaş hareket' ettirirler. 2. İştahı uyarır. 3. Beyinde, glikoz metabolizmasını değiştiren kimyasal dengesizlikler yaratırlar. Yani nöroleptik ve psikoaktif ilaçlar, doğrudan 'beyin hasarına' yol açmanın yanı sıra, 'diyabet' adı verilen 'gerçek bir hastalığa' da yol açacaktır. Nöroleptik ilaçların, 'diyabetojenik' olduğu iyi belgelenmiştir, hatta FDA bile, 'bu ilaçların, diyabeti tetiklediği' konusunda uyarmaktadır." (140)

"Akıl hastaneleri ve akıl hastanelerindeki sendikalı işçilerin ve sosyal yardım evlerindeki asgari ücretli işçilerin, 'düzenli egzersiz ve diyet programları' oluşturmak için "bu kadar çok çalışmak" için hiçbir teşvikleri yok, inanılmaz.." (140)

3.2) PSİKİYATRİK İLAÇLARIN HAMİLELİK (GEBELİK)TE ALINMASI (DOĞUM KUSURLARI VE ÇOCUKLAR)

"Bugüne kadar FDA, 'hamilelik veya emzirme' döneminde kullanılmak üzere, herhangi bir psikiyatrik ilacı onaylamamıştır. Bazı doktorlar, 'hamile veya emziren' annelere, psikiyatrik ilaçlar alırken 'bebeklerinin güvenliği' konusunda 'güvence' vermeye çalışırlar. Ancak beyni etkileyen 'herhangi bir ilaçla' ilgili olarak bu güvenceyi sunmanın, 'bilimsel bir temeli' yoktur. Psikiyatrik ilaçlar almaya 'başlamamak' için birçok neden ve başladıktan sonra 'bırakmanız' için birçok neden vardır." -Peter Breggin, David Cohen, (İlacınız Sorununuz Olabilir, 2007)  (98)

"Ek olarak, bugüne kadar bir düzineden fazla çalışma, 'hamile annelerin, hamilelik sırasında antidepresan kullanmalarının tuhaf bir "yenidoğan yoksunluk sendromunun ortaya çıkmasıyla ilişkili olduğunu' ortaya koydu.  İyi kontrollü bir çalışmada, 'anneleri, üçüncü trimester dahil olmak üzere uzun süreler boyunca antidepresan kullanan 60 bebeğin, tam yüzde 30'unda, dört güne kadar süren sendrom' gelişti; bebeklerin yüzde 13'ünde 'şiddetli reaksiyonlar' görüldü. En yaygın semptomlar 'titreme, gastrointestinal sorunlar, kas tonusunda anormal artış, uyku bozuklukları ve tiz ağlamalardı.' SSRI'lara maruz kalmayan 60 bebeğin hiçbiri 'sendrom' geliştirmedi. "Bunun 'gerçek bir yoksunluk tepkisi' mi yoksa serotonin sisteminde doğrudan 'ilaç toksisitesinin bir işareti' mi olduğu konusunda bazı tartışmalar var." -Peter Breggin, David Cohen, (İlacınız Sorununuz Olabilir, 2007)  (98)

"Hamile misin ve herhangi bir ilaç mı kullanıyorsun? Şaka mı yapıyorsun?  "Bebeğini de, senin gibi 'bir ilaç bağımlısı' yaptın! Kendi vücudunu, psikiyatrik ilaçlarla mahvetmekte sorun görmüyorsan, bu başka bir şey. Ama acı çekecek, geri kalanımıza (ve hayatının geri kalanında) bakımı için çok paraya mal olacak, 'başka bir insanın, beynini mahvetmeye' hakkın yok. Hepsi, kendi bencil 'ihtiyaçların ve amaçların' için, kendini 'daha iyi hissetmek' için ilaçlarla, 'bebeğine' bilerek zarar veriyorsun. Hamileyken, 'aspirin' bile almaman gerekiyor ve beyin fonksiyonlarını değiştiren 'güçlü, yıkıcı ilaçlar' alıyorsun! Bırak! Artık 'her şey bebekle ilgili' ve seninle ilgili değil. Buna alışın. Bu bilgi, 'doğum sonrası depresyon atağını' tetiklerse, buraya tıkla.." (98)

"Tamam, psikiyatristinizin 'reçeteli ilaçlarını' kullanan bir bağımlısınız. Bebeğinizin 'neler yaşayacağını' bilmek istiyorsanız, 'ilaçlarınızı, aniden kesmeyi' deneyin ve 'nasıl hissettiğine' bakın! Bebeğiniz, 'doğduğu anda, başına gelenler' bunlardır. Bebeğinizin 'kan dolaşımınızdan, sürekli olarak aldığı ilaçlar', doğumda sona erer ve anında büyük ve acı verici 'yoksunluk semptomlarını' tetikler." (98)

"PLoS One'da 2012 yılında yapılan bir incelemede, özellikle 'erken gebelikte, psikotropik ilaçlar reçete edildiğinde, kadınların gebelik ve doğum komplikasyonları' yaşama olasılığının daha yüksek olduğu bildirilmiştir. Listelenen komplikasyonlar arasında "düşük, perinatal ölüm (ölü doğum ve doğumdan sonraki ilk 7 gün içinde ölüm) ve gebeliği sonlandırma" olasılığının daha yüksek olması yer almaktadır." (54)

"SSRI'lar (daha yeni antidepresanlar), trisiklik antidepresanlara (TCA's) göre 'daha az gebelik ve doğum riski' ile ilişkilendirilirken, birden fazla kaynak, antidepresan kullanan kadınlarda, hiç maruz kalmamış olanlara kıyasla 'daha sık "büyük malformasyonlar" meydana geldiğini' bildirmektedir. Düşük oranı, maruz kalmayan annelerde yüzde 7,8 iken, maruz kalan annelerde yüzde 14,8'e yakın bir oranda iki katına çıkıyor." (54)

"2010 yılında, 14.821 kadın ve toplam 15.017 bebek dahil olmak üzere İsveç Doğum Kaydı'nın kapsamlı bir incelemesi, antidepresan tedavisi ile şunlar arasında bir ilişki buldu: "Daha yüksek oranda indüklenmiş ve sezaryen doğum, Artmış erken doğum oranı, önceden var olan diyabet, kronik hipertansiyon, bebeklerde konjenital kalp defektleri, hipospadias, Daha yüksek konjenital malformasyon oranı (sadece TCA'larda)"" (54)

"Gebelikte ve yenidoğanlarında, antidepresan kullanan kadınlarda 'patoloji' arttı. Bunun ne kadarının 'ilaç kullanımından veya altta yatan patolojiden' kaynaklandığı net değil. TCA kullanımının, diğer antidepresanlara göre 'daha yüksek risk' taşıdığı bulundu ve 'paroksetinin, belirli bir teratojenik özellik ile ilişkili olduğu' görülüyor [fetal gelişimde sorunlara neden olabilen bir ajan]." (54)

"Hayvan araştırma modelleri, 'doğmamış bir çocuğun SERT'inin rahimdeyken, SSRI'lar tarafından bozulmasının, ilaçların neden olabileceği 'epigenetik değişimler' nedeniyle çocuğun, yetişkin yaşamında 'psikiyatrik sorunlara' katkıda bulunabileceğini' öne sürmektedir. 2005 yılında, paroksetinin ana markası, 'doğum kusurları' konusunda uyarı içeren bir FDA uyarısını ambalaj üzerinde listelemek zorundaydı." (54)

"....yenidoğanların 'rahimde, SSRI'lara maruz kaldıktan sonra, doğumdan 48 saat sonra yoksunluk belirtileri yaşayabileceği' belgelenmiştir." (54)

"Kanada Sağlık Bakanlığı (bir hükümet kuruluşu), 2006 yılında 'hamile anneler tarafından alınan SSRI'ların, yenidoğanlarda 'ciddi bir akciğer rahatsızlığının' gelişmesiyle bağlantılı olduğu' konusunda tüketicilere bir uyarı yayınladı. Gebeliğin son dönemlerinde SSRI'lara maruz kalan bebekler, 'anneden çocuğa normal dolaşım geçişinin doğru şekilde gerçekleşmemesi ve aşırı düşük kan oksijen seviyelerine' neden olması durumunda ortaya çıkan yenidoğanın 'kalıcı pulmoner hipertansiyonu (PPNH)' açısından da artan bir risk altındadır." (54)

"Psikotrop ilaçların diğer tehlikeleri de 'gebelik ve doğumla' ilgili sorunlarla bağlantılıdır, ancak araştırmalarda sular bazen bulanıklaşır çünkü 'bipolar bozukluk ve şizofreni' gibi bazı ciddi psikiyatrik durumlar, 'hem ilaç kullanılmadığında hem de potansiyel olarak ilaçla kötüleştiğinde', bu komplikasyonların riskleriyle ilişkilidir." (54)

"Ruh hali dengeleyicilerle ilgili olarak, Yeni Zelanda Psikiyatri Dergisi'nde yayınlanan 2010 tarihli bir çalışma incelemesi, gebelikte en sık kullanılan dört ruh hali dengeleyiciden herhangi birine maruz kalmanın, 'daha yüksek doğum kusuru oranları ve diğer gebelik /yenidoğan sorunlarıyla' ilişkili olduğunu bulmuştur. Valproik asit gibi belirli bir ilacın, bu çocuklarda ortalamanın altında 'gelişimsel sonuçlarla' ilişkili olabileceğini öne süren sınırlı kanıt vardı. Emzirme döneminde, başta lityum olmak üzere ruh hali dengeleyicilerin kullanımı tehlikeli olabilir; çünkü 'ilacın, bebeğe geçmesi lityum zehirlenmesine' yol açabilir." (54)

"SSRI'lara ve benzodiazepinlere maruz kalan bebeklerin, doğumdan sonra 'ilaç yoksunluğu semptomlarıyla' karakterize edilen bir tür 'neonatal yoksunluk sendromu (NAS)' yaşama olasılıkları yaklaşık üç kat daha fazla gibi görünüyor. Sonuçlar paroksetin ve klonazepam birlikte reçete edildiğinde en kötüydü. NAS ayrıca 'yasadışı psikoaktif ilaçlara bağımlı annelerden doğan bebeklerde' de sıklıkla görülür. Antipsikotiklere gelince, araştırma biraz belirsizdir." (54)

"151 doğumun incelendiği 2005 tarihli bir çalışma, atipik (2. nesil) antipsikotik kullanan kadınlar ile ilaç kullanmayan annelerden oluşan bir kontrol grubu arasında doğum kusurlarında istatistiksel olarak anlamlı bir fark bulamadı, ancak ilaçlar 'düşük doğum ağırlıklarıyla' ilişkili gibi görünüyordu. Bununla birlikte, 2008'de tamamlanan 570 doğum için bir gözlemsel çalışma, 'tüm antipsikotik ilaçların, majör malformasyon riskinin daha yüksek olmasıyla' ilişkili olduğunu ve hiçbir spesifik ilacın daha fazla veya daha az olası olmadığını buldu. 

Yazarlar ayrıca bu ilaçların, hamile annenin 'gebelik diyabeti' geliştirme riskini neredeyse iki katına çıkardığını ve 'sezaryenle doğum yapma' riskinin yüzde 40 arttığını belirttiler. Yine 2008'de yayınlanan bir inceleme, doğum ve gebelik komplikasyonları riskinin arttığını doğruladı. Yazar, 'atipik antipsikotiklerin, gebelik diyabeti riskinin daha yüksek olduğunu' buldu ve yukarıdaki 2005 çalışmasına karşı çıkarak, ' bu 2. nesil antipsikotiklere maruz kalan bebeklerde, normalden daha yüksek doğum ağırlıkları olduğunu' belirtti. " (54)

"İnsan çalışmaları, hamilelik sırasında SSRI kullanımının 'düşük, doğum kusurları, erken doğum, preeklampsi, fetal baş boyutunun azalması, yenidoğan davranış sendromu, nöbetler, yenidoğan EKG değişiklikleri, çocukluk çağı beyin malformasyonları ve DEHB ve otizm' gibi uzun vadeli nörodavranışsal sorunlarla ilişkili olduğunu göstermektedir." (15)

"SSRI dehşeti büyüyor: Popüler antidepresanları kullanan kadınlar, 'şiddetli yüksek tansiyona sahip bebek' sahibi olma riskiyle karşı karşıya. (....) ....'SSRI'lerin ergenlerde, intihar ve şiddetle bağlantılı olduğunu' kabul ettiği doğru olsa da, 'kadınlarda, ani ölüm riski' gibi diğer sağlık sorunlarından nadiren bahsediliyor. SSRI'lerin 'doğmamış bebekler' için ciddi bir tehdit oluşturduğuna dair artan kanıtlar da yok değil." (82)

"....antidepresanların, aslında çok ciddi ve potansiyel olarak 'ölümcül doğum kusurlarına' neden olabileceğine' dair kanıtlar birikti. Örneğin, geçen Temmuz ayında yayınlanan bir Finlandiya araştırması, 'hamileliğin ilk üç ayında, SSRI'lara maruz kalmanın, özellikle 'kalp sorunları' olmak üzere, 'majör konjenital anomaliler' riskini artırdığına' dair kanıtlar sağladı." (82)

"..... 'antidepresanlarla bağlantılı doğum kusurları' hakkındaki haberler daha da kötüleşti. İngiliz Tıp Dergisi tarafından çevrimiçi olarak yayınlanan yeni bir çalışma, 'hamilelik sırasında SSRI kullanan kadınların, 'çok tehlikeli ve ciddi bir rahatsızlık olan kalıcı pulmoner hipertansiyon (akciğerlerde yüksek tansiyon)' olan çocukları doğurma olasılığının' daha yüksek olduğunu ortaya koyuyor." (82)

"Yeni çalışma, toplamda, 'erken gebelikte SSRI alan her 1000 kadından üçünde, pulmoner persistan hipertansiyonu olan bebek' buldu. Antidepresanlar, 'geç gebelikte alındığında, bu sayı iki katına' çıkıyor. (....) ....araştırmacılar, 'hamileliğin sonlarında, SSRI alan annelerin, persistan pulmoner hipertansiyonlu çocuk doğurma olasılığının' daha yüksek olduğu sonucuna vardı." (82)

"Hamilelikte alınan SSRI'lar, otizme neden olabilir...  (...) ....bir çalışma, doğum öncesi dönemde seçici serotonin geri alım inhibitörlerine (SSRI'ler olarak da bilinir) maruz kalmanın -- sıklıkla 'depresyon, anksiyete ve diğer ruhsal bozukluklar' için reçete edilirler -- 'otizm spektrum bozukluğu (ASD)' ve erkek çocuklarda 'gelişimsel gecikmelerle' ilişkili olduğunu' buldu." (84)

"Antidepresanlar, 'premature (erken) doğumla' bağlantılı.. Çalışmalar 'hamilelik sırasında SSRI kullanımını, çocuklarda 'doğum kusurları ve otizmle' ilişkilendirmiş' olsa da, haplar hamile kadınlara sürekli ve tehlikeli bir şekilde reçete edilmektedir. (....) SSRI'lar, hamile kadınlara yük olur, 'erken doğuma' neden olur, 'doğum ağırlığını' önemli ölçüde düşürür.." (85)

".... yeni çalışmalar, 'hamilelik sırasında, SSRI almanın yeni tehlikelerine' işaret ediyor. Hamile kadınlar, ilaçları iki veya daha fazla trimester boyunca aldıklarında, 'yeni doğan bebekleri, önemli ölçüde daha düşük doğum ağırlığına ve daha düşük gebelik süresine' sahip oluyor. (....) ...Kanada ve Norveç'ten araştırmacılar 27.756 kardeşin (siblings) doğumlarını inceledi. Test grubundaki 'yenidoğanların 194'ü, rahimde SSRI'lara' maruz kalmıştı. Sosyo-demografik ve ailevi faktörler ayarlandıktan sonra bile, 'hamilelik sırasında SSRI kullanımı hala, erken doğumlarla ve önemli ölçüde daha düşük doğum ağırlıklarıyla' ilişkiliydi. Ortalama olarak, 'rahimde SSRI'lara maruz kalan fetüsler, 4,9 gün daha erken doğdu.' Ayrıca, 'ilaçlara maruz kalmayan bebeklerden, 205 gram daha az ağırlığa' sahiptiler. Ne aile ortamı ne de genetik, 'fetal gelişimdeki önemli farklılıkları' açıklayamadı. Her şey 'SSRI kullanımına' dayanıyordu." (85)

"....anne ve bebek 'uygun beslenmeyle' beslendiğinde, olası bir 'grip virüsünün, kronik yorgunluğun veya derin depresyon durumlarının komplikasyonları' hakkında endişelenmelerine gerek kalmaz. Kadınlar SSRI'lardan kaçınmanın yanı sıra, CDC tarafından kendilerine pazarlanan 'cıva yüklü grip aşısı' da dahil olmak üzere hemen hemen 'her türlü sentetik ilaç ve kimyasala' maruz kalmaktan kaçınmalıdır." (85)

"Hamilelikte, antidepresan kullanımı 'bebeklerin beyin kimyasını' olumsuz etkiliyor, araştırma bulguları.. (....) ...yeni bir çalışma, 'hamile kadınların, antidepresan kullanımı ile 'yenidoğanlarında, beyin anormallikleri' arasında bir bağlantı olduğunu' ortaya çıkardı. (...) Araştırmacı Sampsa Vanhatalo şunları söyledi: "SRI'ye maruz kalan yenidoğanların 'beyin aktivitelerinde, birçok değişiklik' bulduk. Değişiklikler annenin psikiyatrik semptomlarıyla ilişkili olmadığından, bunların 'maternal ilaç tedavisinin bir yan etkisi' olarak ortaya çıktığını varsaydık." (86)

"....hamile kadınların yüzde 15'inin 'depresyon veya anksiyeteden' muzdarip olduğuna ve ABD'de 'her yıl doğan bebeklerin yaklaşık yüzde 5'inin, rahimde antidepresanlara maruz kaldığına' inanılıyor." (86)

-------------------
"Rapor: Hükümetin koruyucu aile sistemleri, binlerce çaresiz çocuğa 'ölümcül psikiyatrik ilaçlar' vermeyi zorluyor.. (....) ....Hükümet Hesap Verebilirlik Ofisi (GAO), koruyucu bakım sisteminde yaşayan çocuklar arasında 'psikiyatrik ilaçların kullanımıyla' ilgili resmi bir soruşturma yürüttü. 2011 yılında yayınlanan rapor, 'binlerce çocuğun, sistem tarafından kasıtlı olarak aşırı ilaçlandırıldığını ve bu ölümcül ilaçların ne sıklıkta veya hangi nedenlerle verildiği' konusunda hükümetin çok az veya hiç denetim yapmadığını ortaya koyuyor. (...) ....koruyucu çocuklara düzenli olarak aşırı yüksek dozlarda 'antidepresan, anti-anksiyete 
ilaçları, antipsikotikler, ruh hali dengeleyiciler ve çeşitli diğer psikotropik ilaçlar' verildiğini ve bu çocukların büyük çoğunluğunun 'meşru zihinsel veya diğer sağlık sorunlarına sahip olmadığını' buldu. Tehlikeli şizofreni ilaçları Seroquel (ketiyapin) ve Risperdal (risperidon) gibi aynı ilaçlar, yalnızca ABD Gıda ve İlaç Dairesi'nin (FDA) küçük çocuklar için 'onayından yoksun' olmakla kalmıyor, aynı zamanda 'güvenli veya etkili oldukları' da hiçbir zaman kanıtlanmadı." (93)

"Tıbbi kuruluşlar, sadece 'doğum tarihleri' ​​nedeniyle bir milyon çocuğa 'psikolojik ilaç' vermeyi zorluyor.. Küçük bir çocuğunuz varsa, daha iyi dikkat edin: Sadece yaşından dolayı 'dikkat eksikliği hiperaktivite bozukluğu (DEHB)' teşhisi konabilir. Doğru, kızınız veya oğlunuz, 'belirli bir yılda doğmuş olmaları' ve 'kıkırdamaya' ve çocukların sıklıkla yaptığı gibi 'davranmaya' meyilli olmaları dışında hiçbir sebep olmaksızın 'bir davranışsal rahatsızlıkla' ilişkilendirilebilir.

Başka bir deyişle, anaokulu sınıfında 'en küçük ve en olgunlaşmamış' olarak kabul edilirlerse, 'DEHB'li olarak etiketlenme' olasılıkları daha yüksektir. Buna karşılık, onlara Ritalin gibi ilaçlar reçete edilir. Şaşırtıcı bir şekilde, bu tür zararlı psikiyatrik ilaçlar, genellikle bir çocuğa bu tür ilaçların 'reçete edilip edilmemesi gerektiğine' karar vermede genellikle 'görüşleri ağır basan, öğretmenlerin yorumlarından' kaynaklanan bir nedenle Amerika Birleşik Devletleri'nde 1 milyon çocuğa dağıtılıyor. Evet, bugünlerde, 'bir çocuğun, çocuk olması' görünüşe göre Ritalin'e layık bir bahane.." (95)

"Dikkat Eksikliği ve Hiperaktivite Bozukluğu (DEHB) Dolandırıcılığı ve Okul Çocuklarına Toplu İlaç Verilmesi.. (....) ...bilim insanları, 'DEHB'li çocukların beyinlerinde, "normal" çocuklarla karşılaştırıldığında bir fark bulduklarını' iddia ediyorlar. DEHB teşhisi konulan bu çocukların beyinleri, bir MRI makinesiyle tarandı. Beyinlerindeki 40.000 farklı noktayı karşılaştırarak, 'beyin dokusunda kalınlık belirtileri' aradılar. DEHB teşhisi konulan çocukların 'beyinlerinin, büyümede biraz geride kaldığını' keşfettiler.(...) ...bu araştırma ana akım medyada dolaşıyor. (...) ....'DEHB'nin, fiziksel bir hastalık olduğunu' iddia eden uzmanlar var. Bu çocukların, 'beyinlerinde bir sorun' var. Görünüşe göre sadece 'iki gün önce çıkan araştırmaya' bakmayı unutmuşlar. Bu araştırmanın ne gösterdiğini biliyor musunuz? (...) DEHB İlaçları, Çocuklarda 'Beyin Büyümesini' Engelliyor.. Bu çalışmanın sonuçlarında söylemedikleri şey, 'aynı ilaçların, çocukların beyinlerinin büyümesini' de engellediğidir. (....) ...'çocuk beyinlerinin MRI taramaları, bu beyinlerin gelişimde üç yıl geride olduğunu' buldu. MRI taramaları yapılan çocukların '%80'i DEHB ilaçları' kullanıyordu. Doğru. Bu çalışmanın yaptığı tek şey, 'ilaçların, çocukların beyinlerinin büyümesini engellediğini' kanıtlamaktı. Şaşırtıcı değil mi?" (96)

3.3) CİNSEL SORUNLARA VB SEBEP OLMASI..
-----------------------
"Son zamanlarda yapılan birkaç araştırma, 'SSRI antidepresanları kullanan erkeklerin, 'sperm konsantrasyonlarının daha düşük, DNA parçalanmış spermlere ve daha fazla anormal sperme' sahip olacağını göstermiştir. Antidepresanlar yetişkinlerde, cinsel fonksiyona zarar vererek 'erektil disfonksiyona, anorgazmiye ve libido azalmasına' neden olur. Bu etkiler antidepresanları bıraktıktan sonra bile devam edebilir ve bazı kişilerde kalıcı olabilir; Avrupa İlaç Ajansı tarafından artık kabul edilmiştir.." (15)

(Psikiyatrik ilaçlar "antidepresanlar") "Tüm hastaların 'yaklaşık yarısında, cinsel rahatsızlıklara' neden olurlar. Semptomlar arasında 'libido azalması, gecikmiş orgazm veya ejakülasyon, orgazm veya ejakülasyon olmaması ve erektil disfonksiyon' bulunur. Hem insanlarda hem de hayvanlarda yapılan çalışmalar, bu etkilerin 'ilaç kesildikten uzun süre sonra bile devam edebileceğini' göstermektedir." (27)

"Antidepresan kullanan kişilerin yüzde 86'sının 'cinsel işlev bozukluğu, yorgunluk, uykusuzluk, zihinsel yetenek kaybı, mide bulantısı ve kilo alımı' gibi bir veya daha fazla yan etkiye sahip olması durumu daha da kötüleştiriyor. Antidepresan deneyen kişilerin yarısının, dört ay sonra bırakmasına şaşmamak gerek." (36)

"Birçok psikotropik ilacın yan etkisi olarak adlandırılan 'iktidarsızlık' gibi cinsel işlev bozuklukları, özellikle antidepresanlar söz konusu olduğunda, daha önce düşünülenden daha yaygın olabilir. Bir çalışma, katılımcıların %59'unun çalışma süresi boyunca bir tür cinsel işlev bozukluğu bildirdiğini buldu. 2009'da yayınlanan bir meta-analiz, mevcut iyi tasarlanmış çalışmalara dayanarak, 'antidepresan kullanan kişilerin, %25,8 ila %80,3'ünün cinsel işlev bozukluğu yaşayabileceğini' keşfetti." (54)

"SSRI'lar, hastaların 'sevgi duygularını kaybetmelerine' neden oluyor..  Yeni bir çalışmanın sonuçlarına göre, düzenli olarak serotonin geri alım inhibitörleri veya SSRI'lar alan hastalar, 'sevgi ve bağlanma duygularını' kaybedebilirler. Araştırmacılar, özellikle 'erkeklerin SSRI'ları aldıklarında, esas olarak 'serotonin sistemi' aracılığıyla çalışan ilaçlar olan 'aşk duygularının, kadınlardan daha fazla etkilenme eğiliminde' olduğunu buldular. Buna karşılık, serotonin sistemi üzerinde daha az etkisi olan 'trisiklik antidepresanlar' adı verilen ilaçlar, 'kadınların, aşk ve bağlanma duygularını, erkeklerden daha fazla etkiliyor' gibi görünüyor..." (87)

3.4) DİĞER YAN ETKİLER
--------------------------------
"Antidepresanların yan etkileri şunlardır: "Mide bulantısı, Kusma, Kilo alımı, İshal, Cinsel işlev bozukluğu (ED veya orgazma ulaşamama) Uyku hali, Ağız kuruluğu, Bulanık görme, Gastrointestinal sorunlar, Kabızlık, Döküntü, Uygunsuz antidiüretik hormon sendromu (SIADH "Syndrome of inappropriate antidiuretic hormone") Hiponatremi (tehlikeli derecede düşük sodyum seviyeleri), Galaktore ve hiperprolaktinemi (emzirmeyle ilgili sorunlar), Uzun kanama süresi ve anormal kanama, Bruksizm (anormal diş gıcırdatma veya sıkma), Saç dökülmesi, Baş dönmesi, İntihar düşünceleri ve/veya girişimleri, Yeni veya kötüleşen depresyon veya anksiyete, Huzursuzluk/huzursuzluk, Panik ataklar, Uykusuzluk, Saldırganlık, İnhibisyon kaybı (dürtü kontrolü), Mani, Akatazi, Diskinezi, Tardif diskinezi, Parkinsonizm.." (54)

Kaygı giderici ilaçların yan etkileri şunlardır: "Uyuşukluk, Baş dönmesi, Mide bulantısı, Bulanık görme, Baş ağrısı, Kafa karışıklığı, Yorgunluk, Kabuslar, Dengesizlik, Koordinasyon sorunları, Düşünme veya hatırlama zorluğu, Artan tükürük, Kas veya eklem ağrısı, Sık idrara çıkma, Bulanık görme, Cinsel istek veya yetenekte değişiklikler, Yorgunluk, Soğuk eller, Baş dönmesi veya sersemlik, Halsizlik.." (54)

Uyarıcıların yan etkileri şunlardır: "Uykuya dalmada veya uykuda kalmada zorluk, İştahsızlık, Mide ağrısı, Baş ağrısı, Kalp sorunları veya kalp kusurları olan hastalarda ani ölüm, Yetişkinlerde felç ve kalp krizi, Artan kan basıncı ve kalp hızı, Yeni veya daha kötü davranış ve düşünce sorunları, Yeni veya daha kötü bipolar hastalık, Yeni veya daha kötü agresif davranış veya düşmanlık.. Çocuklarda ve ergenlerde yeni psikotik semptomlar (sesler duyma, doğru olmayan, şüpheli şeylere inanma gibi) veya yeni manik semptomlar.. Parmakların veya ayak parmaklarının uyuşuk, soğuk, ağrılı hissedebileceği ve/veya soluktan maviye, kırmızıya renk değiştirebileceği Raynaud fenomeni de dahil olmak üzere periferik vaskülopati.. Motor tikler veya sözel tikler (ani, tekrarlayan hareketler veya sesler) "Düz" görünme veya duygusuz görünme gibi kişilik değişiklikleri.." (54)

Antipsikotiklerin yan etkileri şunlardır: "Uyuşukluk, Baş dönmesi, Huzursuzluk, Kilo alımı (bazı atipik antipsikotik ilaçlarda risk daha yüksektir), Ağız kuruluğu, Kabızlık, Mide bulantısı, Kusma, Bulanık görme, Düşük tansiyon, Tikler ve titremeler gibi kontrol edilemeyen hareketler (tipik antipsikotik ilaçlarda risk daha yüksektir), Nöbetler, Enfeksiyonlarla savaşan beyaz kan hücrelerinin sayısının düşük olması, Katılık, Kalıcı kas spazmları, Titreme, Huzursuzluk, Geç diskinezi, Akatizi, Parkinsonizm.." (54)

Ruh hali dengeleyicilerinin (mood stabilizers) yan etkileri şunlardır: "Kaşıntı, döküntü, Aşırı susama, Sık idrara çıkma, Ellerde titreme, Mide bulantısı ve kusma, Geveleyerek konuşma, Hızlı, yavaş, düzensiz veya çarpan kalp atışı, Bayılmalar, Görmede değişiklikler, Nöbetler, Halüsinasyonlar (var olmayan şeyleri görme veya sesler duyma), Koordinasyon kaybı, Gözler, yüz, dudaklar, dil, boğaz, eller, ayaklar, ayak bilekleri veya alt bacaklarda şişme.."  (54)

Antikonvülzanların (ruh hali dengeleyicileri olarak kullanılır) yan etkileri şunlardır: "Uyuşukluk, Baş dönmesi, Baş ağrısı, İshal, Kabızlık, İştahta değişiklikler, Kilo değişiklikleri, Sırt ağrısı, Huzursuzluk, Ruh hali değişimleri, Anormal düşünme, Vücudun bir bölümünün kontrol edilemeyen titremesi, Koordinasyon kaybı, Gözlerin kontrol edilemeyen hareketleri, Bulanık veya çift görme, Kulaklarda çınlama, Saç dökülmesi.. Karaciğer veya pankreasta hasara neden olur, bu nedenle ilacı kullanan kişiler düzenli olarak doktorlarına görünmelidir.. Ergenlik çağındaki kızlarda polikistik over sendromuna (doğurganlığı etkileyebilen ve adet döngüsünü düzensiz hale getirebilen bir hastalık) yol açabilecek testosteron seviyelerini artırabilir.." (54)

"Bu ilaçlardan birini kullanan 'herkesin, yan etki yaşamayacağını' belirtmek önemlidir. Ancak, görebileceğiniz gibi, bunlar alınacak aşırı risklerdir, özellikle de bu ilaçların en azından bazılarının 'etkisinin %90'ının, plasebo (veya diğer tedavi) ile kopyalanabileceği' düşünüldüğünde.." (54)

"Psikiyatrik ilaçların, zihin ve beden üzerindeki etkileri...
Genel etkinin tanımlayıcıları: 'Nöropeptik kaynaklı eksiklik sendromu (NİDS "neuroleptic induced deficit syndrome"), deaktivasyon, kimyasal lobotomi, tıbbi lobotomi, zombi benzeri, robot benzeri, kimyasal dar görüşlülük, iatrojenik çaresizlik, zehirlenme anosognozisi, nöroleptik disfori, bilişsel körelme, büyülenmişlik, sersemlik kozası..'

İlaç kaynaklı fiziksel etkiler: Normal beyin fonksiyonunun bozulması ve kesilmesi (disruption and impaired), beyinde ilaç kaynaklı kimyasal dengesizlik, distoni (motor huzursuzluk), akatizi (içsel huzursuzluk), hiperkinezi (hareket etme zorunluluğu), kanda böcekler, damarlarda elektrik, ilaç kaynaklı mani, aşırı aktivite, enerjinin yorucu patlamaları, dayanılmaz, tarif edilemez işkence, seğirmeler, yüz buruşturma, deri surat, Diyabet "ay yüzü", hipokinezi (hareketsizlik), yorgunluk, uysal, yorgun, sedasyon, hafıza, konsantrasyon zorlukları, baş ve karın ağrıları, nöbetler, uyku sorunları, çeşitli türlerde mesane ve bağırsak işlev bozuklukları, güneş ışığına karşı hassasiyet, göz bozuklukları, cilt sorunları, kilo kaybı veya alımı, anormal şeker seviyeleri, anormal insülin metabolizması, ciddi alerjik reaksiyonlar, ölümcül vücut ısısı düzenleme bozuklukları (ateşli, sıcak günlerde ısı çarpması), diyabet, yüksek kolesterol seviyeleri, yüksek tansiyon, hipotansiyon/düşük tansiyon (özellikle aniden yataktan kalkıldığında veya ayağa kalkıldığında), yorgunluk psikomotor geriliği, depresyonla karıştırılan ilaç kaynaklı stupor, tehlikeli kalp sorunları, parkinsonizm (titreme ve rijidite), sedasyon, uyuşukluk, yavaş monoton konuşma, uyuşukluk, güçsüzlük, bitkinlik, fiziksel enerji eksikliği, yavaş hareket, baygınlık, azalmış refleksler ve tepkiler, uykusuzluk, cinsel işlev bozuklukları, çeşitli gastrointestinal sorunlar (bağırsak felci), hormonal anormallikler, göğüslerde şişme ve kendiliğinden süt gelmesi, şekil bozukluğu, yüzde kıllanma, deri döküntüleri, immünolojik baskılanmayı içeren kemik iliği baskılanması (aplastik anemi veya agranülositoz), ciddi, tedavisi zor enfeksiyon riski, ölümcül kan bozuklukları, kan sayımı anomalileri..

İlaç kaynaklı ruhsal bozulma etkileri: 
-Zeka geriliği (/bozukluğu): yüksek insan işlevleri, hesaplama, konsantrasyon, hafıza kaybı, bilişsel, 40 IQ puanı kaybı..; Bağımsızlık: özerklik eksikliği, kendi kendini belirleme, kendilerine veya çevreye karşı az ilgi.

-Sürüş: kayıtsızlık, uyuşukluk, inisiyatif, ilgisizlik, duygusal donuklaşma, körelme, halsizlik, pasiflik, psişik enerji yok, kendiliğindenlik eksikliği, sosyal etkileşimler, keşif, motivasyon azalması, uyandırılabilir uyuşukluk, ilgisizlik, azalmış irade, irade felci, azalmış duygusal tepkisellik, körelme, azalmış dürtü, halsizlik, motivasyon eksikliği, duygusal olarak tepkisiz, donukluk hissi, bozulmuş inisiyatif ve planlama, duygusal olarak baskılanmış (stifled) ve bastırılmış (subdued), irade gücü kaybı, yarışan düşünceler, çılgınca, duyguların düzleşmesi.

-Farkındalık: duygusal donukluk, dikkatsizlik, uyanıklık, öz farkındalık, sosyal duyarlılık, öz-endişe, bozulmuş öz-izleme, öz-içgörü, kafa karışıklığı, bir gölge inmiş gibi, İyileşmiş hissetmek, aslında daha kötü olmalarına rağmen, büyüklük sanrıları, her şeye gücü yetme ve başarı fantezileri, paranoya.

-Bozulmuş Yargılama (/Yargılama geriliği): normal etik kısıtlamalardan kurtulma, sonuçlara yönelik endişenin azalması, öz-yansıtma eksikliği, bozulmuş yönetici işlevi.

Manevi (ruhsal) Seçimler:
-Anlama (/kavrama): inkar, kaygı, sabırsızlık, ruh hali değişimleri, mani, ağlama, üzüntü, disfori, öfke, düşmanlık, yıkım, psikoz
-Kabul(lenme) /onay(lama)): tedavisi olmayan, biyolojik olarak bozulmuş, teslimiyetçilik, bağımlılık, boşluk, yenilmiş, umutsuzluk, neşesizlik, uyum, melankoli, zihinsel çöküş, umutsuzluk, çaresizlik, depresyon
-Seçimle eylem: karakter dışı seçimler, isyan, intikam, kamu düzenini bozma, şiddet, suç, cinayet, saçma planlar için hayat birikimlerini çalma, iyi bir işi mahvetme, işten atılma, işten ayrılma, evlilikleri ve değerli ilişkileri mahvetme

-İntihar: İlaçlar, birini intihar etmeye zorlamaz. İlaçlar, bir kişiyi intihara sürüklemez. Ancak, 'yargılama yeteneğinin ve sonuçlarının bozulmasıyla', kişi 'hiçbir şeyi umursamaz ve sonra, kendini öldürür.' Tıpkı bir sarhoşun, masum birinin ölümüne yol açan 'araba kullanma seçiminden, sorumlu tutulması' gibi, 'psikiyatrik ilaç kullanan bir kişi de, kendi hayatına son verdiği' için sorumlu tutulur. 'Risperdal, Zyprexa, Haldol, Thorazine, Prolixin, Seroquel, Geodon' gibi ilaçlar, 'insan iradesine aykırı seçimler yaptırmaz' ancak sarhoşken olduğu gibi 'muhakeme yeteneğini engelleyerek, güçlü etkilere' sahip olabilir.

Not: İlaçlar, seçimi yönlendirmez, ancak 'ilgisizlik ve sonuçlara karşı duyarsızlık' yoluyla 'seçimi etkileyebilir', tıpkı sarhoş birinin (alkol), ayıkken asla yapmayacağı, 'çok aptalca seçimler yapması' gibi." (98)

4) PSİKİYATRİK İLAÇLAR NASIL ÇALIŞIR, SONUÇLARI, ALIMI VE BIRAKILMASI (YOKSUNLUK) VB..
----------------------------------------------------------------
"Prozac, Ritalin ve Xanax, çoğu psikiyatrik ilaç gibi, bir 'nörotransmitterin çıktısını artırarak veya sinir hücreleri arasındaki sinapslardan uzaklaştırılmasını önleyerek', belirli 'nörotransmitter sistemlerini' aşırı uyarır. Örneğin Prozac, 'serotonin' adı verilen bir 'kimyasal haberciyi, sinapslardan uzaklaştırılmasını engelleyerek' aşırı uyarır. Beyin, başlangıçta 'serotonin salınımını' durdurarak ve ardından 'serotonine' yanıt verebilecek 'reseptör sayısını' azaltarak tepki verir." -Peter Breggin, David Cohen, (İlaçlarınız Sorununuz Olabilir,2007) (99)

"Beyin, D2 reseptörlerindeki artışla, 'ilaç kaynaklı kimyasal dengesizliği' telafi etmek için değişir: (98)  (ve) Şizofreniklerin beyinleri, 'psikiyatrik ilaçlar aldıkları durumlar dışında' normaldir: (144) "1978'de Toronto Üniversitesi'nden Philip Seeman, Nature dergisinde, 'bunun, gerçekten de böyle olduğunu' duyurdu. Otopside, 'yirmi şizofreninin beyninde, normalden yüzde 70 daha fazla, D2 reseptörü' vardı. İlk bakışta, 'şizofreninin nedeninin bulunduğu' düşünülüyordu, ancak Seeman, hastaların hepsinin ölümlerinden önce, 'nöroleptik kullandığı' konusunda uyardı. "Bu sonuçlar genel olarak şizofreninin 'dopamin hipoteziyle' uyumlu görünse de" diye yazdı, D2 reseptörlerindeki artış 'uzun süreli nöroleptik kullanımından kaynaklanmış olabilir.'" -T. Lee, (Şizofren beyinlerde 31-1-nöroleptiklerin ve 3H-apomorfinin bağlanması, 1978) (98) (144)

"Birçok çalışma 'ilaçların, gerçekten suçlu olduğunu' hızla kanıtladı. Sıçanlara 'nöroleptikler' verildiğinde (beslendiğinde), 'D2 reseptörlerinin sayısı' hızla arttı. (-Şizofrenik (antişizofrenik)  ilaçlar: Kronik tedavi, beyindeki 'dopamin alıcı (reseptör) bağlanmasını' yükseltir.)" -D. Burt, 1977, (98) (144)

"
Sıçanlara 'D reseptörlerini bloke eden' bir ilaç verildiğinde, bu 'reseptör alt tipinin yoğunluğu' arttı. (-[3H]SCH 23390 bağlanma bölgeleri, d-1 dopamin alıcılarının (reseptörlerinin) kronik blokajından sonra artar.)" -M. Porceddu, 1985, (98) (144)

....Fransa, İsveç ve Finlandiya'daki araştırmacılar, nöroleptiklere hiç maruz kalmamış yaşayan hastalarda 'D2 reseptör yoğunluklarını' incelemek için 'pozitron emisyon topografisini' kullandılar ve hepsi, 'şizofrenikler ile "normal kontroller" arasında, "anlamlı bir fark" olmadığını' bildirdiler. [Striatal D2 dopaminerjik reseptörleri, tedavi edilmemiş şizofrenik hastalarda, 'pozitron emisyon tomografisi ve bromospiperon' ile değerlendirildi.) -J. Martinot, 1990 ; (Nöroleptik-naif şizofrenik hastalarda D2 dopamin reseptörleri) -L. Farde, 1990, ; (Pozitron emisyon tomografisi ile incelenen nöroleptik olmayan şizofreni hastalarında striatal D2 dopamin reseptör özellikleri..) -J. Hietala,1994] -Robert Whitaker, (Bir Salgının Anatomisi, 2010) (98) (144)

"Dopamin sistemindeki bir lezyonun, 'şizofreninin birincil nedeni olduğuna' dair ikna edici bir kanıt yoktur.." -E. Nestler ve S. Hyman, (Moleküler Nörofarmakoloji, 2002) (144)

"'Depresyondaki düşük serotonin' hipotezi ve 'şizofrenideki yüksek dopamin' hipotezi, her zaman 'zihinsel bozuklukların, kimyasal dengesizlik' teorisinin ikiz sütunları olmuştur ve 1980'lerin sonlarına doğru, 'her ikisi de eksik' bulundu. Diğer zihinsel bozukluklar da kamuoyuna, 'kimyasal dengesizliklerden kaynaklanan hastalıklar' olarak tanıtıldı, ancak bu iddiaları destekleyecek hiçbir kanıt yoktu." -Robert Whitaker, (Bir Salgının Anatomisi, 2010) (144)

"Beyin, (birbirleriyle iletişim kurması gereken) milyarlarca nöron veya hücreden oluşur. Nöronlar arasındaki 'iletişim', tüm vücut fonksiyonlarını korur, 'elimize bir sinek konduğunda veya ağrımız olduğunda' bize 'bilgi' verir. Nöronlar arasındaki 'iletişim', beynin, 'nörotransmitter türü ve seviyesi' tarafından kontrol edilir. Nörotransmitterler, beyinde, (hem nöronlar arasında hem de nöronların içinde), sinyalleri kontrol eden ve oluşturan kimyasal maddelerdir. 'Nörotransmitterler' olmadan, nöronlar arasında 'iletişim' olmazdı. 'Kalp atması' için bir sinyal alamazdı, 'kollar ve bacaklar' hareket etmeyi bilemezdi, vb." --Joseph M. Carver, Ph.D., (Ruh Sağlığı Sorunlarında Kimyasal Dengesizlik) (99)

"Thorazine, Haldol ve Zyprexa gibi başlıca 'antipsikotik ilaçlar' ikinci gruba girer. Bu ilaçların 'ciddi metabolik ve nörolojik hasara' neden olduğu açıktır. Sözde 'psikotik hastalıkları' tedavi etmek için kullanılan 'psikotropik ilaçların' çoğu, 'ekstrapiramidal motor sistemine' zarar verir ve 'karmaşık metabolik bozukluklara' neden olur. İşte iki anahtar terimin kısa tanımı. Piramidal motor sistemi 'gönüllü hareketleri' kontrol eder. Bu sisteme, örneğin 'çocuk felci' veya 'omurilik travması' nedeniyle verilen zarar, 'felce' neden olur. Piramidal sistemden, filogenetik olarak daha eski olan ekstrapiramidal sistem, 'kas tonusunu ve gövde stabilitesini' korur ve 'yürüme' gibi 'gönüllü (ancak bilinçli olarak düzenlenmeyen) davranışları' kontrol eder. Bu sisteme, örneğin 'Parkinsonizm' veya 'nöroleptik ilaçlar' nedeniyle verilen zarar, 'sözde hareket bozukluklarına' neden olur." -Psikiyatrist Prof. Dr. Thomas Szasz,  (Zorlama Tedavi Olarak, 2007) (98)

 "Beyin, 'Prozac, Ritalin veya Xanax' gibi psikiyatrik ilaçların müdahalesine nasıl tepki verir? Beyin, 'sanki toksik maddeler tarafından istila ediliyormuş gibi' tepki verir; zararlı ilaç etkilerinin, 'üstesinden gelmeye veya telafi etmeye' çalışır. Bu süreçte beyin, ilaca 'yanıt verme kapasitesini', kelimenin tam anlamıyla yok eder. Kendini, ilaca karşı 'uyuşturur' ve bunu yaparken aslında 'kendi işlevlerinden' bazılarını, öldürür. Dolayısıyla bir doktor, bize, 'Prozac'ın biyokimyasallarımızı dengeye getirdiğini' söylediğinde, çok kötü bir şekilde yanıltılmış oluruz. Aslında Prozac, 'beynin işlevini', derinden bozmaktadır." -Peter Breggin, David Cohen, (İlaçlarınız Sorununuz Olabilir, 2007) (98)

----------------------
"SSRI'ların, depresyonda '50 birim serotonin dengesinin, beyin kimyasını' nasıl etkilediğine dair özet tablo.. Normalde beynin, '50 birim serotonine' ihtiyaç duymasına rağmen, "depresyondaki hastanın" sadece '40 Birime' sahip olduğu varsayılır. Aslında bu yanlıştır. Depresif bir kişinin beyni, normal şekilde çalışır ve tıpkı depresif olmayan kişiler gibi '50 birim serotonin dengesini' koruyabilir. Yani SSRI gibi bir psikiyatrik ilaç eklediğinizde, 'daha önce hiç var olmayan, bir kimyasal dengesizlik' yaratırsınız." (98)

"Serotonin teorisi bilimsel bir ifade değildir. Bu, beceriksizce yapılmış bir teoridir; yanlış olduğu kanıtlanmış bir hipotezdir. 'Bu yanılgının büyümeye devam etmesi milyonlarca insanın sağlığını mahvediyor', çünkü 'serotoninin normal geri alımını engelleyen bir SSRI ilacı alırsanız, ilacın tedavi etmek için tasarlandığı fizyolojik sorunla, yani düşük serotonin seviyeleriyle karşı karşıya kalırsınız.' Bu, ironik bir şekilde, ilk etapta depresyona yol açtığı varsayılan durumdur.."  (1)

".....ilaçlar, serotoninin sinapslara geri alımını engellediğinde, bu sadece bir başlangıçtır.. Ayrıca, 'norepinefrin, dopamin ve histamin' gibi diğer nörotransmitterlerin geri alımını, daha az güçlü olsa da engellerler.(....) SSRI'lar özgül değildir, bunun yerine 'vücuda ve beyne dağılmış en az sekiz ayrı nörotransmitter/nöromodülatör sistemini' etkiler. Sonuç olarak, ilaçlar 'kan pıhtılaşması, karbonhidrat metabolizması, inflamatuar yanıt, biliş, öğrenme ve hafıza' gibi çeşitli süreçleri bozar." (15)

(Profesör Jose Luis Turabian); "....'psikotropiklerin ana etkilerinden birinin baskılama olduğunu' vurguluyor: Nöroleptikler 'motivasyonu ve hayal gücünü' bastırır ve 'vücut şekli ve hareketinin düzenlenmesine' müdahale eder; Benzodiazepinler 'davranışsal kontrolü ve ayrımcılığı' bastırır; Seçici serotonin geri alım inhibitörleri 'erotik çekirdeği' bastırır. Bastırma, 'belirli bir hastalık sürecine yönelik saldırılarının bir yan etkisi' değil, 'etkileri' için esastır." (18)

"Dopamin ve serotonin, 'akıl hastalığında' rol oynayan iki nörotransmitterdir; dopamin 'şizofrenide', serotonin ise 'depresyonda' rol oynar. Depresyonun düşük serotonin teorisi (Birinci Bölümde tartıştığım gibi, bilimsel gerçeklere dayanmayan), 'depresyonun, beyindeki düşük serotonin seviyelerinden kaynaklandığını' savunur - yani, bu 'serotonin moleküllerinin, sinaptik aralıktan mesajı iletecek kadar az' olması.." (21)

"Yeniden emilim seviyeleri, normale döndüğünde, sinaps içindeki 'serotonin seviyeleri' önemli ölçüde düşer, ancak mesajları almak için 'daha az reseptörünüz' olur. Birçok kişinin tanıklık edeceği gibi, bu 'psikolojik bir felaket' olabilir ve vücut artık bu 'yeni doğal olmayan kimyasal "dengeyi" yeniden kurmak için bu ilaçlara ihtiyaç' duyar. Paradoksal olarak, bu birçok doktoru ve hastayı ilaçların "işe yaradığına" ikna etti: Sonuçta, 'ilaçlar olmadan, çok daha kötü' durumdaysanız, bu onların faydalı bir etkiye sahip olduğu anlamına gelmez mi? Çok daha rahatsız edici cevap hayır, 'ilaçlar, beyninizin kimyasını değiştirmiştir', böylece onlar olmadan 'yoksunluk belirtileri' yaşarsınız. Sanki ilaç endüstrisi, Amerikan Psikiyatri Birliği ile işbirliği yaparak devasa bir yeni 'ilaç bağımlısı grubu' yaratmış gibi.." (21)

"Çalışma üstüne çalışma, depresif ve depresif olmayan hastaların 5-HIAA seviyelerinde önemli bir fark bulamadı. '5-HIAA seviyeleri ile depresif semptomların şiddeti' arasında hiçbir korelasyon bulunamamıştır. (...) ....'beyin omurilik sıvısındaki 5-HIAA seviyeleri ile antidepresanlara verilen yanıt derecesi' arasında hiçbir korelasyon bulunamamıştır. Yaygın olarak kabul gören bu teorinin kesinlikle hiçbir gerçek temeli yoktur:" (20)

"
İnsan beyninde 100 milyar nöron vardır. Tipik bir beyin nöronu, geniş bir dendrit ağından girdi alır; bir ila on bin arasında sinaptik bağlantısı vardır, bu da 'yetişkin beyninin, bir bütün olarak yaklaşık 150 trilyon sinapsa sahip olduğu' anlamına gelir. Birçok nörotransmitterden birinin 'düşük seviyelerinin', depresyon gibi karmaşık bir 'zihinsel durumdan sorumlu olma olasılığı' size ne kadar olası görünüyor?" (20)

"....'Antidepresanların, bağışıklık sisteminizi değiştirmesi ve baskılaması' mümkündür. 2003 yılında yapılan bir deneyde fluoksetin ve benzerleri en olası suçlulardan bazıları olarak adlandırılmıştır. Bunun nedeni 'antidepresanların, serotonin ve nörotransmitterleri etkileme şekli' olabilir. Bir antidepresan kullandığınızda 'serotonin, sinir bağlantılarında' daha uzun süre kalır. Bu, bağışıklığı etkileyen 'hücre sinyallemesine' müdahale eder ve enfeksiyonla savaşan 'T hücrelerinin büyümesini' engeller." (54)

('Antidepresan ilaçlar, diyabet hastalarında insülin gibi çalışır' teorisi..) "....İnsülin eksikliği diye bir şey vardır (ancak yalnızca tip 1 diyabette) ancak Prozac eksikliği diye bir şey yoktur. SSRI'lar (sözde Seçici Serotonin Geri Alım İnhibitörleri - bu ilaçlar SEÇİCİ OLMADIĞI için kasıtlı bir yanlış tanıtım!) toplam beyin serotoninini yükseltmez. Aksine, SSRI'lar aslında serotonini, uzun vadede tüketirken, sadece sinaps düzeyinde serotonin salınımını "artırır" ve aynı zamanda serotoninin 'depolanmasını, yeniden kullanılmasını ve geri dönüştürülmesini' engeller ("serotonin geri alım inhibisyonu" işleviyle)." (55)

('Antidepresan ilaçlar, diyabet hastalarında insülin gibi çalışır' teorisi..) "....insülin/diyabet karşılaştırmasının çarpıtılmış "mantıksızlığı", önemli doğal nörotransmitter serotoninin öncü molekülü olan amino asit beyin besin maddesi triptofan durumunda meşru bir şekilde yapılabilir. Eğer bir serotonin eksikliği veya "dengesizliği" kanıtlanabilirse, tek mantıklı tedavi yaklaşımı, beyne, 'serotonini uzun vadede tüketen, beyni değiştiren sentetik bir kimyasal' vermek yerine, diyete 'serotonin öncüsü triptofan takviyesi' yapmak olurdu!" (55)

('Ritalin çocuklar (veya yetişkinler) için güvenlidir' teorisi..) "....metilfenidat (Ritalin, Concerta, Daytrana, Metadate ve Methylin; diğer adıyla “çocuk kokaini”), bir 'dopamin geri alım inhibitörü' ilacıdır ve dopamin, sinapsları üzerinde 'tıpkı kokain gibi çalışır, ancak oral yoldan alınan metilfenidat, beyne, burundan çekilen veya içilen kokainden' daha yavaş ulaşır. (....) ....Ritalin ve kokainin moleküler yapıları, yan yana incelendiğinde dikkat çekici derecede 'benzer olan halka şeklindeki yan zincirlere sahip, amfetamin baz yapılarına' sahiptir. Beyindeki (ve kalp, kan damarları, akciğerler ve bağırsaklardaki) dopamin sinaptik organellerinin, 'iki ilaç arasındaki herhangi bir farkı algılaması' olası değildir." (55)

(Hastanız sesler duyuyorsa bu onun şizofren olduğu anlamına gelir' teorisi..) "İşitsel halüsinasyonların, 'normal insanların %10'una kadarında, görüldüğü' bilinmektedir; ve 'normal insanların %75'ine kadarı, orada olmayan birinin adını seslendiğini' deneyimlemiştir. (...) Gerçekten de halüsinasyonlar, özellikle psikiyatrik ilaçlar olmak üzere birçok ilacın 'potansiyel yan etkisi veya yoksunluk belirtisi' olarak ilaç literatüründe listelenmiştir. (...) Halüsinasyonlar ve sanrılar dahil psikotik semptomlar, "alkol, esrar, halüsinojenler, sakinleştiriciler, hipnotikler ve anksiyolitikler, inhalanlar, opioidler, PCP ve amfetamin" benzeri ilaçların çoğu (Phen-Fen, [fenfluramin] gibi), kokain, metamfetamin, Ecstasy ve SSRI'lar gibi ajitasyona neden olan, psiko-uyarıcı ilaçlar) gibi maddelerden kaynaklanabilir. (...) Halüsinasyon ve sanrılara neden olabilecek diğer ilaçlara örnek olarak 'anestezikler, analjezikler, antikolinerjik ajanlar, antikonvülzanlar, antihistaminikler, antihipertansif ve kardiyovasküler ilaçlar, bazı antimikrobiyal ilaçlar, anti-parkinson ilaçları, bazı kemoterapi ajanları, kortikosteroidler, bazı gastrointestinal ilaçlar, kas gevşeticiler, steroid olmayan anti-inflamatuar ilaçlar ve Antabuse' verilebilir.." (55)

"Psikiyatrist, 'SSRI ilaçlarının uydurulmuş tıbbi mitlere dayandığını' söylüyor.. Seçici serotonin geri alım inhibitörlerini veya SSRI'ları 'beyindeki serotonin seviyelerini' artırmak ve depresyon hastalarının 'zihinsel "dengeye" ulaşmalarına' yardımcı olmak için etkili bir çare olarak 'destekleyen bilim' tamamen yoktur.." (77)

(Psikiyatrist Profesör David Healy) "....'SSRI'ların ve bunların nasıl çalıştığına' dair tüm varsayımın "bir mite" dayandığını' söylüyor. Healy, bazı kullanıcılarda 'hem intihar hem de cinayet eğilimlerini kışkırttığıyla' ilişkilendirilen ilaçların, 'beyindeki hiçbir şeyi, dengelediğinin bilimsel olarak gösterilmediği' konusunda uyarıyor. SSRI'ların, 'serotonin seviyelerini artırmaya ve beyindeki kimyasal dengesizlikleri düzeltmeye' yardımcı olduğu yönündeki yaygın yanlış anlamanın laboratuvar testlerinden ziyade 'kurnazca pazarlamadan' kaynaklandığını söylüyor. Dahası, birçok hastanın 'bu tehlikeli ilaçları kullanmaya devam etmesinin tek nedeni, bunların işe yarayacağına dair yanlış umutlardır' ki bu da hiçbir zaman kanıtlanmamıştır. (...) ....SSRI'ların, depresyon hastalarının 'beyinlerindeki kimyasal dengesizlikleri, bir şekilde normalleştirdiği' miti hakkında, aslında 'bunu yaptıkları hiç kanıtlanmamış' olmasına rağmen.." (77)

"Tanımı gereği, SSRI'lar kanıtlanmamış şarlatan ilaçlardır.. Sakinleştiriciler, elbette, SSRI'ların farmasötik öncülleridir. 1980'lerde güvenlikleri ve etkinlikleriyle ilgili endişeler ortaya çıktığında kullanımdan kaldırıldılar. Yerlerine daha güvenli ve daha etkili olduklarına inanılan SSRI'lar konuldu. SSRI'ların, 'tam olarak nasıl çalıştığını' kimse bilmiyor ve herhangi bir etkinliği ' kanıtlayan güvenilir bilimsel kanıt' tamamen eksik. Özünde, SSRI'lar tanımı gereği 'yüksek kârlı şarlatan ilaçlardan' başka bir şey değildir ve hatta 'binlerce ciddi yaralanma ve/veya ölüm vakasıyla' kanıtlandığı gibi 'ölümcül, yüksek kârlı şarlatan ilaçlar' olarak bile düşünülebilirler." (77)

"SSRI yanlısı kuklalar, kanıt olmadan bile 'psikiyatrik ilaçların, işe yaradığını' iddia ederken bilim terk edildi.. Şaşırtıcı bir şekilde, eğer SSRI'lar 'diyet takviyeleri' olsaydı, psikiyatri endüstrisi tarafından savunmak için kullanılan 'aynı argümanlar, saf söylenti' olarak tartışmalardan dışlanırdı." (77)

"Healy'nin makalesinin yayınlanmasının ardından 'SSRI'ların kullanımını savunmaya çalışan' danışman psikiyatrist ve ruh hali bozuklukları uzmanı Dr. Paul Keedwell'in şu ifadesi bu noktayı mükemmel bir şekilde örneklendirdi: "Klinik dünyasında, SSRI'lar majör depresyonu olan bireylerin tedavisinde tartışmasız bir şekilde etkilidir." Kraliyet Psikiyatristler Koleji başkanı Profesör Sir Simon Wessely adlı bir diğer SSRI yanlısı kukla, iki sentini sunarak şöyle dedi: "Antidepresanların, psikolojik tedavilerle birlikte depresyonda yardımcı olduğu kanıtlanmıştır. Bunu nasıl yaptıkları kanıtlanmamıştır."

SSRI'ları savunan bu iki ifade, tartışmanın konusu 'cevizlerin, kardiyovasküler sağlığın destekleyicisi veya esrarın, kanser tedavisi' olması durumunda asla geçerli olmazdı. "Çünkü bilim!" tugayı, "korelasyonun nedenselliğe eşit olmadığı" ve "etkinliği kanıtlayan çift kör, plasebo kontrollü çalışmalar nerede?" gibi sürekli havlayan tazı köpeklerini hemen serbest bırakırdı. Bir şekilde, bazı psikiyatristlerin 'hastalarında iyileşmeler gördükleri için SSRI'ların işe yaradığı' iddialarıyla destekleyici dolaylı kanıtlar sunmak sorun değil. Ancak, aynı kanıtlar 'doğal tedavileri desteklemek' için sunulduğunda, 'tüm bahisler iptal edilir ve tedavi hemen şarlatanlık' olarak adlandırılır. Tahmin edin ne oldu, şüpheciler? Her ikisini birden yapamazsınız." (77)

"Deli insan hastalığı ve SSRI'lar - kamuoyuna söylemedikleri ama çok endişe verici olan şey nedir..  Basitçe söylemek gerekirse, seçici serotonin geri alım inhibitörleri (SSRI'ler), 'beynin, kimyasındaki 'sinapsları' bloke ederek, kişinin duygularını düzenlemeye ve kontrol etmeye' çalışır, ancak modern bilim insanları hala 'beynin, normal işlevlerini, ilaçlarla dengeleyebileceklerine' inanacak kadar kibirlidir. Doktorlar ve hastaları, 'kimyasallarla, tehlikeli bir duygusal Rus ruleti' oyununa giriyorlar ve bu sadece başlangıç..

Geleneksel yiyeceklerin çoğu artık 'yabancı patojenler ve bakteriler' de dahil olmak üzere 'haşere öldürücü ve yabani ot öldürücü bileşenler' içerecek şekilde genetiğiyle oynanıyor. Bu, 'merkezi sinir sistemini, kanı ve beyni kirleterek, kafa karışıklığına, hafıza kaybına ve duygusal bozukluğa' yol açıyor. Aşılar artık 'insan albümini ve genetiğiyle oynanmış virüsler' içeriyor. Bu toksinler, sistemi 'tepki vermeye' zorladıktan sonra 'cıva ve alüminyumla' birlikte 'kalbe ve beyne' taşınır. Tüm bunları SSRI'lerle karıştırın ve ne elde edersiniz? (Aşılar dahil) 

TÜM bu toksinleri tüketen bir insanın tepkisi, 'cinayet ve intihar düşünceleriyle' karıştırılmış, uydurulmuş 'bir şiddet sahte gerçekliği ' tarafından yönlendirilen bir deliliktir. Genç yetişkin erkekler buna karşı en savunmasız olanlardır, bunu son on yıldaki 'tüm toplu silahlı saldırılardan' da anlayabiliriz. Birçok Amerikalı da 'deli insan hastalığından' mı muzdarip? İnsanları 'sağlık ve duygusal' uçurumlardan aşağı sürükleyen 'kimyasalların ve insan albüminin "ölümcül" kombinasyonu' nedir? (....) Sonra, Amerika'daki çoğu insan 'ağrıları, sızıları, rahatsızlıkları' ve "hastalık" dedikleri şey için doktorlara yöneliyor. Doktor 'iltihabı, acıyı, artriti, baş ağrılarını ve hatta depresyonu' azaltmak için bir 'kimyasal reçete' karalıyor. Sizi zombi gibi hissettirecek 'lityum', kanınızı inceltecek 'aspirin ve fare zehiri' var. Karaciğerinizi mahvedecek 'öksürük şurubu' ve çocuklar için kimyasal gıda boyası içeren aspartam yüklü, 'ateş düşürücü sıvılar' var. (....) 'Kaygı, depresyon, kafa karışıklığı ve intihar düşünceleri' gibi yan etkileri olan SSRI'lar veren doktorlar tarafından ilaçlanıyorlar. Neden? Pozitiflik için 'zihinsel kanalları bozuldu ve zehirlendi' ve şimdi hepsi Batı Tıbbı tarafından "tıkanacak".. SSRI'lar birçok trajedinin suçlusudur." (79)

"YALAN: Genel halk, şizofreniklerin, 'nörotransmitterler dopamin, glutamat ve serotonin' içeren beynin karmaşık, birbiriyle ilişkili 'kimyasal reaksiyonlarındaki dengesizlikten' kaynaklanan 'hatalı beyin kimyasına' sahip olduğuna inanmaktadır. 'Dopamin, Serotonin, Norepinefrin ve GABA (Gama Aminobütirik Asit)' gibi nörotransmitterler, beyin hücrelerinin 'birbirleriyle iletişim kurmasını sağlayan' maddelerdir. Psikiyatrik ilaçlar, 'sinaps ve reseptör' arasındaki 'normal dengeyi' geri kazandırır ve kişiyi, 'psikotik davranışlardan ve düşüncelerden' kurtarır. Bu 'kesinlikle yanlıştır' çünkü hiçbir psikiyatrik ilaç, şizofrenik davranışı, 'normal işlevli bireylere' dönüştürmez. Tüm psikiyatrik ilaçlar, 'şizofrenikler ve şizofrenik olmayanlar' üzerinde aynı etkiye sahiptir. 'Normal bir kişiye' verilen ilaçlar, şizofreniklerle 'aynı kayıtsız stuporu (stupor "uyuşukluk, duyarsızlık, baygınlık, sersemlik vs")' yaratır. Zıt davranış sorunları yaşayanlara, yani 'kaygı ve depresyon' yaşayanlara aynı ilaç verilir." (98)

"Bir akıl hastasının beynindeki tek kimyasal dengesizlik, psikiyatristlerin ilaç reçete ederken koydukları dengesizliktir.. Beyin, psikiyatrik ilaçların 'kimyasal bileşenleriyle' yıkandığında, her zaman 'olumsuz yönde' etkilenir. Birisi uyuşuk veya ilgisiz hale geldiğinde, tıpkı alkolün yaptığı gibi 'normal beyin işlevini' bozar. Psikiyatrik ilaçların uzun süreli kullanımı, (eroin veya kokain alıyormuş gibi) beyni, kalıcı olarak "kızartabilir!" (98)

5) KESİLME, ÇEKİLME (AZALTMA, BIRAKMA) UYGULAMALARI VE YOKSUNLUK SENDROMLARI (NASIL ÇALIŞIR?);
----------------------------------------------------------------------
"Doktorlar, psikotropik ilaçlardan çekilme hakkında hiçbir şey bilmiyor. Mevcut bir araştırma yok ve Güvenli bir sığınak yeri yok." (38)

"Reddetme Hakkı.. Ciddi yoksunluk etkileri riski nedeniyle, hiç kimse aniden ilaç almayı bırakmamalıdır. Yoksunluk yalnızca tıbbi gözetim altında yapılmalıdır. Haziran 2021'de Dünya Sağlık Örgütü tarafından yayınlanan "Toplum Ruh Sağlığı Hizmetlerine İlişkin Rehber: Kişi Merkezli ve Hak Temelli Yaklaşımları Teşvik Etmek", ülkelerin "bilgilendirilmiş onayın" yerinde olduğundan ve "kabul ve tedaviyi reddetme hakkının da saygı gördüğünden" emin olmaları gerektiğini söyledi. Dahası, "Psikotropik ilaçları bırakmak isteyen kişiler de bunu yapmaları için aktif olarak desteklenmelidir ve bunu başarmaları için insanları desteklemek üzere son zamanlarda birkaç kaynak geliştirilmiştir." CCHR, bu hakların küresel olarak uygulanmasını talep ediyor ve 'psikiyatrinin yanlış yapması nedeniyle, hastaların 'zarar gördüğü' durumlarda 'tüketici dolandırıcılığı ve kişisel yaralanma' eylemi yapılmasını' talep ediyor." -Jan Eastgate, Uluslararası CCHR Başkanı.. (32)

"Önemli Not: Bir tıp doktorunun veya psikiyatristin reçeteli ilaçlarını, onlara danışmadan asla bırakmayın. Birdenbire bırakmak sizi öldürebilir! Bir hakimin emriyle, Nöroleptik kullanıyorsanız, 'bir iş bulun ve kendi başınıza, işlev görebileceğinizi' gösterin ve doktorunuzdan 'ilaçlarınızın azaltılmasını' isteyin. Psikiyatristinize 'bağımsız, sorumlu ve normal' bir şekilde, 'kendi başınıza işlev görebileceğinizi', ne kadar çok gösterirseniz, o kadar az ilaç reçete edecektir. Her şey size kalmış! İlk adım, doktorunuza 'ilaçların, çalışma yeteneğinizi etkilediğini' söylemektir. Doktorunuzdan 'ilaç dozunuzu, azaltmasını' isteyin. Altı ay çalıştıktan sonra tekrar gidin ve 'tekrar azaltmasını' isteyin. 'Bağımsız, sorumlu ve normal' bir şekilde 'kendi başınıza çalışabildiğiniz' sürece, isteğiniz üzerine zamanla 'ilaçları azaltmaya' devam edeceklerdir. Her zaman doktorunuzla çalışın. Bir doktorun gözetimi olmadan, asla ilaç veya doz değişikliği kararı almayın. Psikiyatrik kölelikten kurtulmanızın anahtarı, onlara 'kendi kendinize yetebileceğinizi ve refaha ihtiyacınız olmadığını' kanıtlamanızdır.

Psikiyatristlerin ve hakimlerin
sizi 'zorunlu mahkeme kararıyla', ilac rejiminden serbest bırakırken aradıkları temel gösterge, 'insanları rahatsız etmeyi bırakmanız ve kimseye bağımlı olmamanızdır.' Eğer gönüllü olarak 'psikiyatrik ilaçlar' alıyorsanız, bu bir eczacılık günahıdır (Galatyalılar 5:20) ve 'sürekli sarhoş, taşlanmış veya kokain almış' bir şekilde dolaşıyormuşsunuz gibi günahtır. Bir doktora danışın ve bir 'ilac yoksunluk programı' uygulayın ve sonra 'birçok soruna neden olan ve hiçbirini çözmeyen, bu tehlikeli insan yapımı kimyasallardan' uzak durun.
" (98) (146)

"Psikiyatrik ilacınızı 'bırakma veya dozunu azaltma' konusunda, doktorunuzla konuştuğunuzda, doktorunuzun 'sorun' hakkında 'fazla bir şey bilmiyor' veya hatta 'varlığını' mantıksız bir şekilde 'inkar ediyor' olabileceğini unutmayın." -Peter Breggin, David Cohen, (İlaçlarınız Sorununuz Olabilir, 2007) Hayatınızın geri kalanında, 'neden ilaçtan uzak kalmak istediğinizi anlayan' bir doktor bulmak önemlidir.. (98)

"İlaçların kesilmesiyle 'beyin fizyolojisinin, ilaç öncesi haline dönmeye başladığı' görüldü. Çoğu, ilaçların, 'beyinlerinin, fizyolojisini değiştireceği (veya daha da kötüsü, beyindeki 'sinir hücrelerinin bölgelerine', seçici olarak zarar vereceği) ve böylece 'yoksunluk reaksiyonlarının' neredeyse kesinlikle gerçekleşeceği' konusunda hiç uyarılmamıştı. Ayrıca, bu 'yoksunluk reaksiyonlarının, uzun süreli olabileceğinin ve "tekrar hastalanmaları" olarak yorumlanabileceğinin' farkında değillerdi. Bunlar, "terapötik" kimyasallarla dolup taştıktan sonra 'beyinleri, normal işleyişine döndürmeye çalışırken' olabileceklerin (ama olmak zorunda olmayanların) korkunç hikayeleridir. Ne yazık ki, 'acı' genellikle 'ruhu, benliği ve zihni' -insanlığın özünü- geri kazanmak için gerekliydi." -Dr. Loren R. Mosher, P. Lehmann ((Psikiyatrik İlaçları Bırakmak: Nöroleptikler, Antidepresanlar, Lityum, Karbamazepin ve Sakinleştiricilerden Başarılı Bir Şekilde Kurtulmak) (98)

"Yıllar boyunca, bireylerin 'psikiyatrik ilaçlar almaktan kaynaklanan, ciddi ve bazen kalıcı zihinsel bozukluklara' katlandığı, onlarca klinik ve yasal vakayı değerlendirdim. Bu vakaların çoğunda, bireyler tamamen 'karakterlerine uymayan korkunç eylemlerde' bulundular. Yakın zamanda bu vakalarla ilgili kapsamlı deneyimimi yeniden değerlendirirken, tüm psikoaktif ilaçların 'ilaç büyüleyici' veya daha teknik olarak 'zehirlenme anosognozisi' olarak adlandırılabilecek bir etki ürettiğini fark ettim. Anosognozi, 'kişinin, kendisinde hastalığı tanıyamamasıdır.' Zihinsel işlevi bozan ilaçlar, aynı zamanda bireyin bu 'işlev bozukluğunu tanıma yeteneğini' de bozar."  -Peter Breggin, David Cohen, (İlaçlarınız Sorununuz Olabilir, 2007) (98)

"2003 yılında Zyprexa'nın 'uzun vadeli güvenliği ve antipsikotik ilaçların yararları' hakkında sorular ortaya atan, bazı literatüre rastladı. Bu, kendisini 'o ilaçtan ayırmaya' yöneltti ve bu süreç "tam bir cehennem" olsa da -korkunç 'kaygı, şiddetli panik ataklar, paranoya ve korkunç titremeler' yaşadı- sonunda o ilacı bıraktı. Daha sonra aldığı 'benzodiazepin Klonopin'i bırakıp bırakamayacağını' görmeye karar verdi ve bu da, o kadar 'şiddetli baş ağrıları' çektiği için öğlene kadar yatağa gireceği için başka bir korkunç 'yoksunluk deneyimine' dönüştü. Yine de, 'ilaç kokteylini' yavaş yavaş geri alıyordu ve bu da, onun 'bipolar teşhisini sorgulamasına' neden oldu. İlk olarak 'çok fazla ağladığı' için bir terapiste gitmişti. Hiçbir 'mani' olmamıştı —uykusuzluğu ve ajitasyonları, 'antidepresan tedavisine başladıktan sonra' ortaya çıkmıştı. Acaba sadece büyümek için biraz çaba sarf etmesi gereken huysuz bir genç miydi?”  -Robert Whitaker, AD, (Bir Salgının Anatomisi, 2010) (98)

"İlacı bırakmak, genellikle ilk başta ilacı kullanmanıza yol açan orijinal sıkıntılı 'hislerin ve davranışların, bir kısmının geri dönmesiyle' birlikte gelir. Psikiyatri literatüründe, bu olguya genellikle "tekrarlama (/nüksetme)" denir. Bir ilacın etkileri, azalmaya başladığında, 'psikolojik veya durumsal kökleri ihmal edilmişse, 'orijinal sorunlarınız, yeniden yüzeye' çıkmaya başlayabilir.  İlacı bırakmak -özellikle 'sakinleştiriciler, nöroleptikler veya lityum' gibi güçlü depresanlar- genellikle 'duyuların', potansiyel olarak dramatik bir şekilde 'yeniden uyanmasını' içerir. Bu 'yeniden uyanma', uzun süre 'duyarsızlaştırılmış veya anestezi uygulanmış' kişilerin 'duyma, dokunma, tat alma veya soğuk ve sıcak hislerinin' ne kadar beklenmedik şekilde 'akut hale gelebileceğini' fark etmeyen kişilerde, 'panik duygularına' yol açabilir." -Peter Breggin, David Cohen, (İlaçlarınız Sorununuz Olabilir, 2007) (98)

--------------------------------------
"Bir bağımlı, bağımlıdır, doktorunuz 'ilaçları reçete ettiğinde' bile.. Eğer 30 günden uzun süredir, psikiyatrik ilaç kullanıyorsanız, 'bağımlısınız' demektir ve tüm bağımlılar gibi, 'ilaçlarınızı almayı bıraktığınızda' çok acı çekeceksinizdir." (98)

"SSRI “antidepresan” ilaçları gerçekten de bağımlılık yapıcıdır /bağımlılık yapar ve bu ilaçlar kesildiğinde veya azaltıldığında, ortaya çıkan nörolojik ve psikolojik semptomlar, yaygın olarak iddia edildiği gibi, önceki bir “zihinsel bozukluğa” tekrarlamalar” değildir; ancak aslında orijinal tanıyı tetikleyenlerden farklı olan yeni ilaç çekilme semptomlarıdır." (55)

"“Kesilme (/azaltma) sendromu (discontinuation syndromes)” terimi, psikofarmasötik endüstrisi üyeleri tarafından gizlice, doktorları, 'bu ilaçların bağımlılık yapmadığını' düşünmeye kandırmak için tasarlanmış kurnazca bir komplonun parçasıdır. Aldatmaca, çoğu psikiyatrik ilacın, 'bağımlılık yapıcı olduğu ve bu nedenle kesildiklerinde, kesilme/çekilme semptomlarına” neden olma olasılığının yüksek olduğu kanıtlanmış gerçeğinden dikkati dağıtmak için' utanmadan teşvik edilmiştir. İlaç endüstrisi, çoğu insanın, 'ilacın dozu azaltıldığında ağrılı, hatta ölümcül yoksunluk belirtilerine neden olma olasılığı bulunan bağımlılık yaratan ilaçları, yutmak istemediğini' biliyor.'" (55)

"'Psikiyatrik ilaçlar, hayal ettiğinizden daha tehlikelidir.' Eğer henüz size reçete edilmediyse, şanslı azınlıktan birisiniz. Siz veya sevdiğiniz biri psikiyatrik ilaç kullanıyorsa, umut var; ancak 'tehlikeleri ve riski, nasıl en aza indireceğinizi' anlamanız gerekir. Aşağıdaki genel bakış, çoğu 'haftalar içinde gelişmeye başlasa' da, 'uzun vadeli psikiyatrik ilaç tehlikelerine' odaklanmaktadır." (.....) Çocukları ve yetişkinleri aylarca ve yıllarca 'herhangi bir psikiyatrik ilaca maruz bırakmanın muazzam trajedisiyle' yüzleşmenin zamanı geldi. Yeni videom bu riskleri tanıtıyor ve vurguluyor ve Psikiyatrik İlaç Çekilmesi adlı kitabım bunları ayrıntılı olarak açıklıyor ve bilimsel araştırmalarla belgeliyor." -Psikiyatrist Peter R. Breggin (75)

"Her sınıftaki birkaç bireysel ilaç için araştırma verileri eksik olsa da, aksi kanıtlanana kadar, 'beyin hasarı ve kalıcı zihinsel işlev bozukluğu' risklerinin, her bir psikiyatrik ilaç için geçerli olduğunu varsaymak ihtiyatlı ve en güvenli yoldur." (....) ...tüm psikiyatrik ilaç sınıfları, 'ciddi ve tehlikeli yoksunluk reaksiyonlarına' neden olur ve yine 'herhangi bir psikiyatrik ilacın, yoksunluk sorunlarına' neden olabileceğini varsaymak ihtiyatlı ve en güvenli yoldur." -Psikiyatrist Peter R. Breggin (75)

"Psikiyatrik ilaçları bırakmada zorluk, 'yanlış bilgilendirilmiş' veya vicdansız sağlık uzmanlarının hastalara 'ilaçlarını hayatlarının geri kalanında almaları gerektiğini' söylemelerine yol açabilir, oysa gerçekte 'dikkatli bir şekilde, azaltmaları ve bırakmaları' gerekir. Psikiyatrik İlaç Bırakma'da açıklandığı gibi, hastane dışında 'azaltma' genellikle 'terapi ve duygusal destek ve arkadaşlar' veya 'aile tarafından izleme' dahil olmak üzere 'psikolojik ve sosyal yardım' gerektirir. Bu arada, herhangi bir psikiyatrik ilacın, 'uzun vadede yararlı olduğuna' dair önemli veya ikna edici bir kanıt yoktur. Aylarca veya yıllarca psikiyatrik ilaç tedavisinin bilimsel temeli yoktur. Bu nedenle, risk-fayda oranı, riske karşı muazzam derecede dengesizdir." (75)

"Mümkün olduğunca, psikiyatrik ilaçlar, dikkatli klinik gözetim ve Psikiyatrik İlaç Çekilmesi'nde açıklandığı gibi 'bir destek ağı' ile 'yatılı veya ayakta tedavi gören' bir hasta olarak azaltılmalı ve kesilmelidir. Sadece 'psikiyatrik ilaç almanın tehlikeli olmadığını', aynı zamanda 'onları bırakmanın da, tehlikeli olabileceğini' unutmayın. En güvenli çözüm, psikiyatrik ilaçlara başlamaktan kaçınmaktır! 'Duygusal acı ve bozulmaya' yönelik 'psikolojik, sosyal ve eğitimsel yaklaşımlara' geri dönme zamanı geldi." (75)

"Ne yazık ki, neredeyse tüm "depresyon" vakaları tek bir kategoriye toplanıyor ve 'seçici serotonin geri alım inhibitörleri (SSRI'lar) ile tedavi ediliyor.' Kişinin 'savaşta travmatik bir deneyim, zorlayıcı davranış, yeme bozukluğu, panik ataklar, kronik ağrı veya takıntılarla' başa çıkması önemli değil; bu SSRI'lar neredeyse 'her derde deva' olarak görülüyor. Bu müdahalelere "anti-depresanlar" denebilir, ancak yaptıkları tek şey, 'serotoninin, beyinde 'nasıl iletildiğini' değiştirerek, bir semptomu' bastırmaktır. Bu farmakolojik eylem, bir kişinin 'sorununun köküyle' ilgilenmez veya diğer olası 'altta yatan faktörleri' araştırmaz. Bu ilaçlar, bir kişinin 'düşünceleri ve duygularıyla, yapıcı bir şekilde çalışmaz ve onları güçlendirmez.' Bunun yerine, bu ilaçlar, zihnin ve vücudun 'değerli sinyallerini ve metabolik süreçlerini' bastırır ve sonuçta hastayı 'daha da umutsuz' bir duruma sürükler. Sonunda, hastanın beyni, 'antidepresan ilacın farmakolojik müdahalesi sırasında değiştirdiği 'serotoninin doğal dengesini' yeniden sağlamak için mücadele etmek zorundadır. Bu, zihnin 'ilaç kaynaklı değişiklikleri' telafi etmeye çalışırken 'alışılmadık şekillerde, hareket etmesine' neden olabilir. Antidepresanları bırakmaya çalışanlar 'yoksunluk etkisini' hissedebilir ve bazıları şiddetli şekillerde saldırabilir." (97)

"SSRI antidepresanlarını bırakan birçok kişi, genellikle "uzun süreli yoksunluk sendromu" olarak tanımlanan bir durum yaşar. .....David Healy bu yaralanmanın biyolojisine dair farklı bir anlayış sunuyor: SSRI'lardan çekilen kişiler, duyusal sinir sistemlerinde bir "düzensizlik" yaşıyor.  İlaç şirketlerinin SSRI'ları geliştirdiklerinde, 'bu tehlikeyi nasıl bildiklerini ve bunu halktan nasıl gizlemeye çalıştıklarını' anlatacak." (67)

"Serotoninin çoğu, 'beynimizin dışında' bulunduğundan, SSRI'lar öncelikle "vücutlarımızı", özellikle de 'duyularımızı' etkiler. SSRI'ların hedef etkisi 'duyusal' bir susturmadır, ancak aynı zamanda 'duyusal bir tahrişe neden olarak akatiziye' yol açabilirler. Hem susturma hem de tahriş, özellikle bırakıldığında, sorunlara yol açabilir. Bu nedenle, ilaçlar, özellikle 'uzun süreli maruziyetten sonra, farklı sistemleri etkileyen bir "İlaç Düzensizliği Sendromu"na' yol açar. Bu sendromlar, 'psikolojik veya fizyolojik ilaç bağımlılığının belirtileri' değildir. Serotonin geri alım bölgelerinde bağlanma ile bağlantılı değillerdir ve azaltma hızından kaynaklanmazlar. Bu sendromları yönetme konusunda bildiklerimiz, bu sorunlarla ilgili 'yaşanmış deneyime sahip kişilerden' gelmektedir." (67)

---------------------------
"İnsan beyni, kendi 'kimyasal ve nöronal süreçlerini' düzenlemede, dikkate değer bir uyum yeteneğine sahiptir. Beyin, nörotransmitterleri 'yüksek hassasiyetli dengeye' sıkı bir şekilde düzenler: 'Dopamin, Serotonin, Norepinefrin ve GABA (Gama Aminobütirik Asit) İlaçlar', bu dengeyi bozar ancak beyin, 'yeniden dengeye gelmek ve dengeyi tekrar sağlamak' için tepki verir. Örneğin, vücut sıcaklığı 'aşırı soğuk ve sıcak dış koşullara' maruz kalmasına rağmen 98,6 derece F'de (36 derece C) tutulur. Uzun süre 'buzlu suya' veya 'sıcak küvete' konulduğunda olduğu gibi tüm sistemler 'etkisiz' hale gelebilirken, çoğu zaman karmaşık kimyasal süreçler, vücut sıcaklığını oldukça sabit tutar. Aynısı, (psikiyatrik ilaçlar, 'sinaps ve reseptör' arasındaki 'çalışma ilişkisini değiştirdiğinde'), insan beyni için de geçerlidir." (98)

"Beynin, ilaçlar tarafından uyarılmadan işlev görmek için 'gerçek geri tepmesi', beynin, bu uyarımı 'daha düşük bastırılmış seviyede bir işlev görerek' telafi ettiği anlamına gelir (depresyonu tedavi etmek için kullanılan bir uyarıcı durumunda). Beyinden bir uyarıcı (depresyon için) çıkarıldığında, beyin, ilacın 'doğal olmayan uyarıcı etkisine' yanıt olarak 'zihinsel aktiviteyi bastırmaya' çalıştığı için kişiyi, 'doğal bir depresyona' sokar. Beyin, 'depresyon' için reçete edilen bir uyarıcıyla karşılaştığında yavaşlar. İlaç çıkarıldığında, beynin, normale dönmesi için hız kazanması zaman alır.. Aynısı 'kaygı' için reçete edilen 'sakinleştiriciler' için de geçerlidir. 'Kaygı' için 'sakinleştiriciler', beyni, yapay olarak yavaşlatır ve beyin de buna tepki olarak kendini hızlandırır. Kaygı giderici ilaç çıkarıldığında, beyin, aniden hızlanır. Beyniniz, kaygı giderici bir ilaç aldığında, bu arabanızı 'saatte 30 mil hız sınırında sürmek' gibidir." (98)

-(Seyir kontolündeki araç ile anlatım)..
----------------------------------------------------
"Kaygı giderici bir ilaç aldığınızda, bu arabaya' fren uygulamak' gibidir, yani beynin, arabayı aynı hızda hareket ettirmek için 'aynı anda gaz pedalına basması' gerekir. (30 mil/saat hızını korumak için arabanızı 'aynı anda ayağınız gazda ve frende olacak' şekilde sürüyorsunuz. İlacı almayı bıraktığınızda, ayağınızı 'aniden frenden çekmek' gibi olur, bu da arabanın 'hızının 40 mil/saate çıkmasına' neden olur. Beynin, arabayı tekrar 30 mil/saate düşürmesi zaman alır.) Bu, 'ilaç yoksunluğunun, geri tepme etkisidir.' Kişi hemen acı verici ve güçten düşürücü 'yoksunluk belirtileri' yaşadığı için, bu, kişiyi, 'depresyon yaşamamak' için 'beyin kimyasını dengelemek' için 'ilaca ihtiyacı olduğuna' ikna eder. Yani tekrar ilaç almaya başladıklarında, yoksunluk sancıları anında ortadan kalkar (herhangi bir ilaç bağımlısına sorun) ve beyin, yapay olarak tekrar uyarılır, bu da onu daha önceki 'anormal denge seviyelerine' getirir." (98)

"Herhangi bir psikiyatrik ilaç almak, 'bir ayağınız gaz pedalında ve diğeri aynı anda frende iken araba kullanmaya' benzer. Bir araba kullandığınızı ve '50 km/s hıza ayarlı' olduğunuzu düşünün. Normalde frene bastığınızda, seyir kontrolü otomatik olarak devre dışı kalır, ancak bir SSRI ilacı aldığınızda, 'elektronik otomotiv beynine müdahale ederek, seyir kontrolünü' kapatmaz. İlaç, aracın 'seyir kontrolünde normal tasarım işlevine' müdahale eden bir "kimyasal dengesizlik" yaratır.. Sonuç olarak frene basabilirsiniz ve seyir kontrolü devre dışı kalmaz. Seyir kontrolü '50 km/s hıza ayarlanmış' böyle bir arabada, frene basmanın motor üzerinde nasıl bir etkisi olur? Seyir kontrolünün, hızlanmak için 'gaz pedalına daha fazla bastığını' fark edersiniz. Tıpkı, araba 'otoyolda dik bir yokuşu tırmanmaya başladığında, gaz pedalının düştüğünü hissettiğiniz zamanki' gibi olurdu.

-SSRI ilacı, 'hız sabitleyici açıkken frene basmak' gibidir. Otomotiv bilgisayarı, gaz pedalını artırarak yanıt verir. Ancak, artan güç, arabanın '50 km/s hıza ulaşmasını' sağladığında, frende "SSRI ilacı ayağı" ile denge tekrar sağlanır ancak bu sefer 'çok daha fazla gaz yakıyorsunuz' ve fren pabuçlarınız aşınıyor. Aynı anda bir ayağınız gaz pedalında ve diğeri frende iken araba sürmek, arabaya kısa sürede zarar verecektir. Psikiyatrik ilaçların, 'beyin hasarına' neden olmasının nedeni budur.

-Şimdi, ayağınız 'gaz ve frendeyken, 10 mil araba kullandıktan' sonra (10 yıldır ilaç kullanırken), aniden ayağınızı frenden çektiğinizi düşünün. (SSRI'ları aniden bırakmak). Bunun hemen ardından, 'hız sabitleyici bilgisayarı', aracı 'denge hızı' olan '50 km/s'ye geri getirmek' için 'gazı, azaltana kadar' araç büyük ölçüde hızlanmaya başlar. Arabanın bilgisayarının, ayarlamayı yapması sadece bir saniye sürer, ancak 'beyninizin, aynı ayarlamayı yapması, aylar veya yıllar alır.' Bu, acı verici ve güçten düşürücü 'yoksunluk etkilerinin' yaşandığı zamandır. Bu nedenle, 'bir doktorun doğrudan gözetimi olmadan, herhangi bir psikiyatrik ilacı aniden almayı bırakmak tehlikelidir.'" (98)

-(Mutluluk İksiri ile anlatım)..
---------------------------------------
"Yaygın olarak inanılan bir teoriye göre, depresyon, 'beyindeki, düşük serotonin seviyelerinden' kaynaklanır. Beyindeki serotoninin, 'normal denge seviyesinin 50 birim olduğunu' varsayalım. SSRI'lar (Seçici serotonin geri alım inhibitörleri), şu anda depresyon için yoğun olarak kullanılan bir psikiyatrik ilaç ailesidir. Teoriye göre, SSRI'lar, 'nörotransmitter serotoninin hücre dışı seviyesini, presinaptik hücreye geri alımını engelleyerek' artırır ve 'postsinaptik reseptöre' bağlanmak için 'sinaptik aralıktaki serotonin seviyesini' artırır..

Basitçe ifade edilen çizimlerle: (Mutluluk İksiri ve Seviye Çubuğu : Erkekler, uzun zamandır 'bir kadını kendilerine aşık edecek' kimyasal bir "aşk iksiri" arıyorlar.) ; Serotonini, kimyasal bir "mutluluk iksiri" olarak düşünün.. Biyopsikologlar depresyonun, 'beyinlerindeki "serotonin mutluluk iksirinin" çok az olmasından kaynaklandığına' inanıyor..

-Beynin aslında bir doktorun kafanızdan çıkarıp 'beyninizdeki, serotonin seviyesini kontrol edebileceği bir çubuk' olduğunu hayal edin. Normalde '50 birim serotonininiz' vardır, ancak çubuk, 'bir litre eksik' olduğunuzu ve '25 birim serotonin' eklemeniz gerektiğini gösterir. Bunu düzeltmenin iki yolu vardır. ('Serotonin ekleyin' veya serotoninin 'bir inhibitör aracılığıyla' beyinden kaçmasını azaltın..) 'Paxil, Zoloft, Celexa, Lexapro ve Sarafem' gibi SSRI ilaçları, ikincisini yapar. Beyninizden "serotonin iksirinin" doğal kaybını azaltırlar (engelleyerek) ve bu da net seviyeyi artırır. Bir 'SSRI geri alım inhibitörü' eklemek, 'suyla doldurmaya çalıştığınız, bir kovadaki sızıntıyı onarmak' gibidir. Beyindeki delikleri tıkayarak daha az "serotonin mutluluk iksiri" kaybolur, böylece ölçüm çubuğundaki 'net sıvı seviyesi, normal seviyelere' yükselir. 

-Teorik sonuç, kişiyi 'depresif hale getirmek' yerine mutlu etmektir. "Presinaptik nöron" tek bir "mutluluk iksiri" gönderdiğinde, mesajı 'postsinaptik sinire' iletir ancak daha sonra ' presinaptik sinire' yeniden emilmez.. Sonuç olarak "mutluluk iksiri" mesajını 'tekrar tekrar iletmeye' devam eder: "MUTLU OL(mak)", depresyonu hafifletir. Teori, birçok nedenden dolayı çöker, bunlardan biri de beynin, aslında 'daha azını göndererek, bu ekstra "MUTLU OL" serotonin sinyallerini ortadan kaldırmak' için adımlar atmasıdır. OOPs! İşte depresyonla ilgili o çılgın bilimsel çöp psikiyatri teorisi ortadan kalktı!" (98)

-(Ev Isı Termostatı ile anlatım)..
------------------------------------------
"Termostatı olmayan sobanın '70 derece F'lik bir denge sıcaklığını' koruduğu 'R12 yalıtımlı bir ev' düşünün. Evin içinden (hücre dışı seviye) dışarıya (beyin dokusuna geri emilen) sabit miktarda ısı kaybı (serotonin) vardır. Eğer tüm evi, geçici olarak 'büyük bir yalıtım örtüsüyle' sararak yalıtım seviyesini aniden R24'e (bir SSRI ilacıyla) çıkarırsanız, ısı kaybı %50 oranında engellenir/azaltılır. (geri alım inhibitörleri)

-Teorik sonuç, sıcaklıkta (serotonin) bir artış olması ve sıcaklığın 90 dereceye yükselmesidir. Fazladan serotonin, "mutluluk sinyalleri" (daha sıcak) fazlası yaratır ve kişi artık depresif değildir. İllüstrasyonumuzun bu kısmına kadar, fırının 'sabit 70 derecelik bir sıcaklığı' korumak için bir termostatı yoktur çünkü biyopsi uzmanları, 'beyne ve SSRI'ların beyin kimyası üzerindeki etkisine' bu şekilde bakarlar.

-Ancak aslında beyniniz, fırınınızın bir termostatı olduğu gibi, SSRI'lar da dahil olmak üzere tüm nörotransmitterler için 'kendi kendini düzenleyen bir sisteme' sahip olduğundan, ekstra ısı (/serotonin akışı), yapay olarak yüksek R24 yalıtım seviyesini hesaba katmak için fırına, 'eve ısı (serotonin) eklemeyi bırakması' sinyalini verir. Kimyasal bir dengesizliğin etkisi altındaki beyin, dengeye ulaşmak için 'iç nörotransmitter oranlarını' ayarlamaya başlar, böylece 'serotonin üretimini' bir termostatın fırını kapatmasıyla aynı şekilde yarı yarıya azaltır. Bir ev fırını, ev sıcaklığını dakikalar içinde yeniden dengeleyebilse de, 'beynin, dengeye ulaşması' aylar alır..

-Psikiyatrik ilaçları, 'aniden bırakmanın tehlikesi' burada yatıyor: Eğer 'geçici ev yalıtımını (R24) aniden' kaldırırsanız ve evi 'normal R12 yalıtım seviyesine' geri getirirseniz', işten tatil yapan fırın, 'aniden ihtiyaç duyulan ekstra ısıyı eklemek' için öfkeye kapılır. Dışarıya 'ısı kaybı' artar çünkü ısının "geri alım inhibitörü" olarak işlev gören R24 yalıtımı kaldırılmıştır. Ancak fırının aksine, beynin yeniden dengelenmesi aylar alır ve hemen hemen 'anında büyük, acı verici ve tehlikeli ilac yoksunluğu yan etkileri' başlar çünkü beyin, 'serotoninin hücre dışı seviyesine' sahiptir. Kişi "çöktüğünde", acıyı ve güçsüzlüğü standart "ilac bağımlısı" ilac yoksunluğu semptomları yerine 'zihinsel bozukluğuna' bağlar. Bu yüzden iki gün sonra 'ilaclarını almaya başlar' ve anında 'ağrı kaybolur' ve "çökme hissi" kaybolur. Yine, 'ilacın, beynindeki depresyona neden olan kimyasal dengesizliği düzelttiğini' yanlış bir şekilde varsayıyor; oysa aslında 'her damar içi eroin kullanıcısı', bunun 'uyuşturucu yoksunluğu sancısı' olduğunu biliyor." (98)

--------------------
"Bu nedenle, bu kitabın odak noktası -psikopat ilaçlardan -çoğu zaman iradeleri dışında verilen- 'ruh, benlik ve zihin işkencesi' çekerken, dinlenmeyen kişilerin hikayeleri- çok önemlidir. Bunlar, güçlü uzman doktorlara (ve bazen ailelere ve arkadaşlara) karşı alınan cesur kararların hikayeleridir - ve bazen ortaya çıkan işkencelerdir. İlaçları bırakmak, 'beyinlerinin fizyolojisini, ilaç öncesi durumlarına geri döndürmeye' başladı. Çoğu, ilaçların 'beyinlerinin fizyolojisini değiştireceği (veya daha da kötüsü, beyindeki sinir hücrelerinin bölgelerine seçici olarak zarar vereceği) ve böylece 'yoksunluk reaksiyonlarının' neredeyse kesinlikle gerçekleşeceği' konusunda hiç uyarılmamıştı. Ayrıca, bu 'yoksunluk reaksiyonlarının, uzun süreli olabileceğinin ve "tekrar hastalanmaları" olarak yorumlanabileceğinin' farkında değillerdi. Bunlar, "terapötik (therapeutic)" kimyasallarla dolup taştıktan sonra, 'beyinleri, normal işleyişine döndürmeye' çalışırken olabileceklerin (ama olmak zorunda olmayanların) korkunç hikayeleridir. Ne yazık ki, 'acı' genellikle 'ruhu, benliği ve zihni' —insanlığın özünü— geri kazanmak için gereklidir."  -Dr. Loren R. Mosher, P. Lehmann, (Psikiyatrik İlaçları Bırakmak: Nöroleptikler, Antidepresanlar, Lityum, Karbamazepin ve Sakinleştiricilerden Başarılı Bir Şekilde Kurtulmak) (98)

"Nöroleptik ilaçlar arasında klorpromazin (Thorazine), klozapin (Clozaril), flufenazin (Prolixin), haloperidol (Haldol), risperidon (Risperdal), trifluoperazin (Stelazine) ve olanzapin (Zyprexa) bulunur ancak bunlarla sınırlı değildir. (....) ...'nöroleptik ilaçların neden olduğu zararlara' rağmen; "Psikiyatristler sadece insanlara reçete yazmaya devam etmekle kalmıyor, aynı zamanda 'isteksiz hastaneye yatırılmış hastalara' da zorla satmaya devam ediyor. ABD Gıda ve İlaç Dairesi (FDA), 'ilaçların piyasada kalmasına' izin veriyor. Eyalet meclisleri ve Kongre, 'insanları bu zararlı ilaçlardan korumak' için hiçbir şey yapmıyor - ve son birkaç yılda ABD'nin 41 eyaleti, temel amacı 'insanları bunları almaya zorlamak' olan "ayakta tedavi" yasaları bile çıkardı. Ulusal Akıl Hastaları "İçin" İttifak (NAMI) gibi 'kötü davranan' veya "akıl hastası" kişilerin yakınları, ailelerindeki insanları "ilaçlarını almaya" teşvik etmeye ve hatta 'zorlamaya' devam ediyor; hatta "ilaç" Jenelle'in aldığı gibi 'zararlı bir ilaç' olsa bile - ve giderek daha fazla sayıda insana 'bu ilaçları zorla vermek' için yasa çıkarılması için lobi faaliyetlerinde bulunuyorlar." (40)

  "Bağımsız bütünsel ruh sağlığı bakımı uygulayıcısı olarak on yıllık çalışmamda, "bilinmeyen kökenli akıl hastalığı"nın şaşırtıcı sayıda yanlış tanısına yol açan 'işaretleri, semptomları ve davranışları' kolayca açıklayan birçok temel nedeni ve katkıda bulunan faktörü neredeyse her zaman tespit edebildim. Hastalarımın çoğu, "aceleyle teşhis konulmuş, ilaçlanmış, zorbalığa uğramış, aşağılanmış, yetersiz beslenmiş, hapse atılmış, elektroşoklanmıştı (genellikle kendi istekleri dışında ve/veya tam olarak bilgilendirilmiş onayları olmadan)." Hastalarım 'sıklıkla işsiz kalmış veya hatta kalıcı olarak sakat kalmışlardı' - hepsi de 'başlangıçta geçici, potansiyel olarak geri döndürülebilir' ve bu nedenle 'duygusal stres faktörlerinin' tanınmamış olması nedeniyle.. İlaçlara bağımlılık nedeniyle, hastalarımın çoğu 'yüksek kaliteli, ilaç temelli olmayan, potansiyel olarak tedavi edilebilir psikoterapi uygulayan şefkatli uygulayıcılara' yönlendirilmedikleri için tedavi edilemez hale gelmişti. Hastamın anlaşılabilir duygusal sıkıntısının temel nedenleri genellikle birden fazlaydı, ancak bazen 'tecavüz, şiddetli saldırı veya orduda psikolojik travma' gibi tek bir travma, aksi takdirde normal şekilde gelişen bir bireyin telafi edememesine neden oluyordu.. Ancak hastalarımın büyük çoğunluğu, kolayca tanımlanabilen "kronik cinsel, fiziksel, psikolojik, duygusal ve/veya ruhsal travmaları temel nedenler olarak deneyimlemişti - sıklıkla umutsuzluk, uyku yoksunluğu, ciddi duygusal veya fiziksel ihmal ve beyin besin eksiklikleri" de eşlik ediyordu. 

Bu kritik derecede önemli bilgiyi elde edebilmemin tek yolu, hastanın 'tüm geçmişinin' kapsamlı, şefkatli (ve ne yazık ki zaman alıcı) bir şekilde araştırılmasıydı; bu araştırma, 'doğum öncesi, anne, bebek ve çocukluk döneminde, toksinlere maruz kalma (aşılar dahil) ile başlayıp hayati önem taşıyan ergenlik tıbbi geçmişine (hastanın beyninin hızla geliştiği tüm dönemlere) kadar' devam ediyordu. Klinik deneyimim bana, hastayla, yeterince kaliteli zaman geçirilirse ve kök nedenleri bulmak için yeterince sıkı çalışma yapılırsa, 'hastanın içinde bulunduğu durumun genellikle açıklığa kavuşturulabileceğini ve geçmişteki hatalı etiketlerin ("bilinmeyen kökenli ruhsal hastalıklar") ortadan kaldırılabileceğini' kanıtladı. Bu tür çabalar, o zamana kadar önceki terapistler tarafından 'suçlu, utanmış veya umutsuz' hissettirilen hastalarım için genellikle son derece terapötikti. Deneyimime göre, çoğu ruhsal sağlık bozukluğu sendromu, 'travmatik, korkutucu, işkence edici, ihmal edici ve ruhu yok eden yaşam deneyimleriyle bağlantılı geçici olarak bunaltıcı kriz durumları' nedeniyle tanımlanabilir, ancak 'ciddi duygusal dengesizliği' temsil ediyordu. Uygulamam çoğunlukla, kendi başlarına bırakamadıkları bir veya daha fazla 'beyin değiştirici, bağımlılık yapan' reçeteli ilacı, aylarca veya yıllarca yuttukları için 'hasta olduklarını' kesin olarak bilen hastalardan oluşuyordu. Birçoğunun, şefkatli psikopedagojik psikoterapiye, uygun beyin beslenmesine ve 'yoksunluk, ebeveyn ihmali/istismarı, yoksulluk ve diğer yıkıcı psikososyal durumlarla' başa çıkma konusunda yardıma erişimleri ve bunları karşılayabilmeleri durumunda, 'hayatlarının erken dönemlerinde, iyileşebileceklerini' keşfettim.  Hastalarımın birçoğunun, psikiyatrik ilaç rejimlerinin, 'izolasyonun, yalnızlığın, cezalandırıcı hapishanelerin, hücre hapsinin, ayrımcılığın, yetersiz beslenmenin ve/veya elektroşokun' sakatlayıcı etkileri olmasaydı, yıllar önce iyileşebileceği gerçeğini ayıklatıcı bir şekilde fark ettim. Hastalarımın çoğuna erken dönemde verilen 'nörotoksik ve beyni sakat bırakan ilaçlar, aşılar ve frankenfoodlar' onları kronikleşme ve sakatlık yoluna sokmuştu." -Dr. Kohls (55)

"Ruh sağlığı bakım uygulamalarımda, birçoğu yeni "ayın hastalıkları"ndan biri olan ve televizyonda yoğun bir şekilde pazarlanan yeni bir psikiyatrik "ayın ilacı" olan, 'kafa karıştırıcı ve çelişkili ruhsal hastalık etiketleri' verilen yüzlerce hastayı, kişisel olarak tedavi ettim. Hastalarımın çoğu, öngörülemeyen ilaç-ilaç etkileşimlerinin (çok sık ilaç-ilaç-ilaç-ilaç etkileşimleri) kurbanıydı veya yanlışlıkla yeni bir ruhsal hastalık olarak teşhis edilen psikiyatrik ilaçlara karşı olumsuz reaksiyonlar gösteriyordu. 1200 hasta deneyimimi (ülkenin küçük ve izole bir bölümünde) Amerika'da kesinlikle neler olup bittiğine uyarlamak aklımı karıştırıyor. Tam burnumuzun dibinde, 'ilaçlar olmasa iyileşebilecek, milyonlarca acı çeken kurbanı etkileyen büyük bir salgın' yaşanıyor. Bu bilgi üzerine harekete geçme zamanı çoktan geldi." -Dr. Kohls (55)

"Dr. Mosher (1933-2004AD) psikiyatri alanında öncüydü ve 1989'da "Toplum Ruh Sağlığı: İlkeler ve Uygulamalar" adlı bir ders kitabı yazdı. En önemli katkısı, 'zararlı antipsikotik ilaçlar olmadan 'etkili rehabilitasyonun' mümkün olduğunu' gösteren "Soteria Projesi"ni kurmasıydı. Son ders kitabı "Soteria: Delilikten Kurtuluşa" 2004'te ölümünden sonra yayınlandı." (101)

"İlaçsız, Depresyonu Tedavi Etmek İçin 7 Adım.. (...) " (36)

6) BAZI DENEYİMLER (YAŞAM HİKAYELERİ); (Psikiyatrik ilaç kaynaklı, bazı olumsuz yaşam 'yan etki' ve "tedavi" deneyimleri..)
----------------------------------
"Personel bakmıyorken antipsikotik ilacı, diliyle yutmaya ve tükürmeye başladı. "Tekrar düşünebiliyordum" diyor. "Antipsikotik ilaçlar, düşünmeme izin vermiyordu. Sebze gibiydim ve hiçbir şey yapamıyordum. Hiçbir duygum yoktu. Orada oturup televizyon izliyordum. Ama şimdi kendimi daha kontrolde hissediyordum. Ve tekrar canlı hissetmek harika hissettirdi." -Robert Whitaker, (Bir Salgının Anatomisi,2010) (98)

"10 yaşımdan beri 'psikiyatrik ilaçlar' kullanıyorum. Bugün, günde 'altı reçeteli ilaç ve üç reçetesiz hap' alıyorum. Doktorlar, 'ilaçların her şeyin ilacı olduğunu' düşünüyor ve bu yüzden bir tuzağa düştüm. Birçok insan daha iyi hissetmek için 'eğlence amaçlı uyuşturucu' kullanıyor. Ben bunu, her gün, 'ilaçlarımla yapıyorum' ve bundan nefret ediyorum. 'Üç tane turuncu, bir mavi, bir beyaz, bir kırmızı' ve 'her doz artırıldığında, rengi değişen bir tane almak' zorunda olduğunuzu nasıl hatırlarsınız? Bir dozu unutursam, kendimi berbat hissederim... 'Bunlardan yoksunluk, sokak uyuşturucularındaki yoksunluktan daha kötü olabilir.' Bu ne zaman ve nerede duracak?... Yıllar boyunca, o kadar çok farklı psikiyatrik ilaç kullandım ki başım dönüyor... Doktorlarım, anneme 'bipolar' olduğumu söylediklerinde, otomatik olarak almam için bana 'bir sürü hap' verdiler. Wellbutrin, Neurontin, Seroquel, Depakote, Effexor, lnderal, Trileptal, Paxil, Zyprexa, Lamictal, Abilify -hepsini aldım.

Ben onlara 'mutluluk hapları' diyorum; onlar onlara "kimyasal dengeleyiciler" diyor. Bir ara Ritalin gibi bir tür hıza sahiptim ve bu beni gerçekten çok kötü etkiledi... Doktorlar, hapları "beni mutlu etmek" için yazıyor. Haplar, düşünmeme izin vermiyor. Mutlu ya da üzgün olma şansım yok -sadece... oradayım... Her gün "hayatını sonsuza dek değiştir ve asla daha iyi hissetmeyeceksin" reklamlarını görüyorum ama onlara bakıp gülüyorum. Özellikle de '10 vakadan 9'unda reklamını yaptıkları' ilacı aldığım için. 'Yataktan çıkamayan insanları' veya her gece, anneleri, onları yatağa yatırmadan önce 'avuç dolusu hap alan çocukları' asla göstermezler. 'Neler olup bittiğini bilmedikleri ve ilaçlarının, onları, olduğundan daha kötü hale getirdiği için, her gün ağlayan insanları' göstermezler." -
Amber Smidebush, (Mutluluk Hapları Beni Mutlu Etmiyor, 2006) (98)

"Sharon'a psikiyatristi, 'beyninde, 'kimyasal bir dengesizlik' olduğunu ve 'kalıcı depresyonu' için 'ömür boyu antidepresan' (Zoloft) alması gerektiğini' söyledi. Ancak, 4 yıl sonra Sharon, 'ilacdan kurtulmak' istedi ve aniden bıraktı. İki gün sonra 'duygusal' olarak derin bir 'uyuşukluk depresyonuna' girdi ve intiharı düşündü. Aile doktoru, 'psikiyatrik ilaçlardan aniden çekilmenin, (uzun süreli eroin kullanımından çekildiğinizdekine eşit) büyük yan etkilere sahip olduğundan' tamamen habersizdi. İlacı almayı bıraktığında 'yaşadığı depresyonun, gerçekten 'kimyasal bir dengesizliği' olduğunun kanıtı' olduğunu söyledi ve ona yeni bir reçete yazdı ve dozu iki katına çıkardı. Ancak Sharon, 'ilacdan kurtulmak' veya (iş günü boyunca onu zombiye dönüştürmeyen) 'farklı antidepresanlar' almaya başlamak istiyordu. Aylar boyunca, doktor doktor dolaştı ancak her birinin hikayesi aynıydı: 'Zoloft'a devam etmek veya bir alternatif önermek..' Biraz okudu ve 'psikiyatrik ilaçlar kullandığı 'her yıl için, bir ay' ilacı bırakması gerektiğini' öğrendi.

İlaçtan kurtulmasına yardımcı olacak bir doktor bulamayınca, bir süre boyunca, 'dozu, kademeli olarak azalttı ve yoksunluk yan etkilerinden' kaçındı. İlaçtan kurtulduktan sonra, 'Zoloft'un hayatını nasıl çaldığını ve onu sadece hayatın günlük rutinlerini oynayan isteksiz, kayıtsız bir robota nasıl dönüştürdüğünü' düşündü. Ayrıca 'evde ve işte yaşadığı sorunlar yüzünden, depresyonda olduğunu' fark etti. Bazıları 'kontrolü dışındaydı, ancak birkaç sorunu' kendisi yaratmıştı. Zoloft kullandığı 'tüm yıllar boyunca, bu sorunlar değişmeden' kaldı ve 'kendi eylemlerinin sorumluluğunu' almasını, değiştiremeyecekleriyle yaşamasını ve 'değiştirebileceklerini değiştirmesini' bekledi. İş yerindeki bir Hristiyan arkadaşı ona Assisi'li Aziz Francis'in duasını verdi: "Tanrım, değiştiremeyeceğim şeyleri kabul etme gücü, değiştirebileceğim şeyleri değiştirme cesareti ve farkı anlama bilgeliği ver." Bu küçük bilgeliği çok değerli buldu ve kendini İncil'i (aynı bilgelikten) daha fazla okumaya başlarken buldu. Kiliseye gitmeye başladı, Hristiyan oldu ve hayatta yeni bir amaç ve anlam buldu. Ayrıca 'kendi kişisel davranışlarında, yeni bir rehberlik' buldu ve 'kocası ve iş arkadaşlarıyla olan ilişkisi' önemli ölçüde iyileşti. Sharon artık '10 yıldan uzun süredir ilacdan uzak ve psikiyatristlerin, ilaclarıyla ona verdiği zarardan' pişmanlık duyuyor."
-Fritz,M., WSJ, (Güçlü Tıp: Akıl Hastalarına Daha Fazla Zorunlu Bakım, 2006) (98)

"Jeff Demann her iki haftada bir kırsal Michigan'daki bir kliniğe gidiyor, pantolonunu indiriyor ve 'kendisini hasta ettiğini' söylediği 'bir antipsikotik ilaç' alıyor. "Eğer gelmezsem, polisler kapımı çalıyor ve kendimi bir akıl hastanesinde buluyorum" diyor Holland, Michigan'da 'engelli' olarak yaşayan işsiz 44 yaşındaki adam. Bay Demann'ın rutini, 'psikotik eğilimleri' olan kişileri -- şiddet içeren eylemlerde bulunmamış olsalar bile -- 'tedaviye zorlama' yönündeki 'ulusal bir eğilimi' yansıtıyor. Bu eğilimi yönlendirenler, yasaların 'suçu önlemeye yardımcı olduğuna' inanan 68 yaşındaki asi psikiyatrist E. Fuller Torrey ve bu davaya milyonlarca dolar katkıda bulunan hatıra eşyası kralı Ted Stanley. 

Hollanda, Michigan'dan 44 yaşındaki Bay Demann, bir kız arkadaşıyla ayrıldıktan ve yanlışlıkla onun 'kaygı giderici' haplarından aşırı doz aldıktan sonra 'şizofreni teşhisi' konduğunda, '1987'den beri kurumlara girip çıktığını' söylüyor. İntihar eğilimli olarak damgalanan ancak 'sürekli olarak ilaç almayı reddeden' Bay Demann, 'ruh sağlığı yetkililerinin, kendisini ruh halinin 'değişken, öfkeli, huzursuz ve depresif' olmasına neden olan, Risperdal adlı bir ilacı almaya zorladığını' söylüyor. ABD Gıda ve İlaç Dairesi, '2004 yılında 'Risperdal ve diğer bazı antipsikotik ilaçların', diyabet vakalarını artırabileceğini' buldu. Bay Demann, 'terapiye ihtiyacı olduğunu' kabul ediyor ancak ilac istemiyor. Bay Demann, "Bu şeyleri vücuduma sokmaya inanmıyorum" diyor. "Sistemin beni bırakmasının zamanı geldi." -Fritz,M., WSJ, (Güçlü Tıp: Akıl Hastalarına Daha Fazla Zorunlu Bakım, 2006) (98)

"Ben 'bipolar' olduğumda, 'öngörülemeyen veya dengesiz davranışlar' için bir bahanem vardı. Bu şekilde davranma, iznim vardı, ancak şimdi kendimi herkesle aynı 'davranış standartlarına' bağlı tutuyorum ve onları, karşılayabildiğim ortaya çıktı. Bu, 'kötü günlerim' olmadığı anlamına gelmiyor. Kötü günlerim oluyor ve ortalama bir Joe'dan daha fazla endişeleniyor olabilirim, ancak o kadar da fazla değil.” -Robert Whitaker, Dorea Vierling (Bir Salgının Anatomisi) (98)

"Dört ay sonra, antidepresan almayı bıraktıktan sonra Georgia, yıllardır ilk kez "canlı" hissediyordu. Yaşama sevincinin ne kadar büyük olduğunu tamamen unutmuştu. İlaç, farkında olmadan canlılığını bastırıyordu. Kronik olarak depresif olduğunu ve 'sürekli ilaca ihtiyacı olduğunu' yanlışlıkla düşünmüştü." -Peter Breggin, David Cohen (İlacınız Sorununuz Olabilir, 2007)" (235)

"Sonraki beş yıl, psikiyatristlerinin tahmin ettiği gibi geçti. Greg, Massachusetts'teki Worcester Politeknik Enstitüsü'ne (WPI) girmesine rağmen, o kadar fazla ilaç kullanıyordu ki, "Çoğu zaman bir sis bulutu içinde yaşıyordum. Zihniniz sadece bir kum torbasıdır. Ve bu yüzden okulda gerçekten kötüydüm. Odamdan nadiren çıkıyordum ve gerçeklikle bağımı kaybetmiştim." [Greg], ilaçlarını azaltmaya yönelik ilk adım olacağını düşünerek tıbbi bir kontrole gitti, ancak karaciğeri kapandığı için Depakote ve Geodon'u hemen bırakması gerektiği söylendi. Aniden kesilmesi o kadar fiziksel acıya neden oldu ki -"terleme, eklem ve kas ağrısı, mide bulantısı, baş dönmesi" diyor- paranoyasının geri gelip gelmediğine bile dikkat etmedi. Ama çok kısa bir süre içinde, ara sıra uyarıcı kullanması dışında tüm psikiyatrik ilaçlarını bıraktı ve esrar içmeyi de bıraktı. "Dürüst olmak gerekirse, beş yıldır ilk kez uyanıyormuşum gibi hissettim" diyor. "Sanki tüm o yıllar boyunca kendimi kapatmışım ve sadece hayatta yuvarlanıp gidiyormuşum ve bir tekerlekli sandalyede itiliyormuşum gibi hissettim ve sonunda uyandım ve tekrar kendim oldum. İlaçların, beni ben yapan her şeyi benden aldığını hissettim ve sonra ilaçları bıraktığımda beynim uyandı ve tekrar çalışmaya başladı.."
-Robert Whitaker (Bir salgının anatomisi, 2010)" (235)

------------------
"Güney Florida'dan başarılı bir iş adamı ve aile babası olan Mike Donnelly, iki yıl önce rehabilitasyon gerektiren 'büyük bir kafa travması' geçirdiğini ve çalışamadığını ifade etti. Bu konuda endişeli hisseden Donnelly, "hiçbir bilimsel test olmaksızın, kafa travması nedeniyle 'beynimde, kimyasal bir dengesizlik olduğunu' ve bunun Amerika'nın 'yeni mucize ilacı Prozac'ı alarak düzeltilebileceğini' beyan eden ve bana bu ifadeyi kapakta ilan eden Newsweek dergisini gösteren" bir psikiyatriste yönlendirildi.(....) Donnelly, 'ilacın yıkıcı uyuşturma etkilerini' deneyimledi ve psikiyatristlerden oluşan panele, "Sanki ruhumu kaybetmişim gibi hissettim, hiçbir duyguya sahip olamıyordum" dedi ve 'yoğun bir şekilde intihara meyilli' oldu; özellikle de 'daha önce, herhangi bir ruh sağlığı geçmişi' olmadığı halde.." (32)

"Antidepresan alırken, "İşe gitmek için yola çıkan büyük şirket damperli kamyonlarımızın altına kendimi atmak istedim. Öldürücü ot içmeyi, [kendimi] yüksek gerilim hatlarına atmayı", tam ateş altında bir polis tatbikat poligonunda koşmayı, kalabalık bir mağazadayken bir polisin kemerinden bir silahı çekmeyi hayal ettim..." Ayrıca Prozac'ın korkunç yoksunluk etkilerini de anlattı —psikiyatrik ilaç endüstrisinin o dönemde ortadan kaldırdığı bir diğer olumsuz etki.." (32)

"....McLean Hastanesi'nde araştırmacı olan Martin Teicher'in tanıklığı gibi şiddet riskleriyle hemfikirdi. Kendisi ve diğer iki kişinin, altı hastanın Prozac aldıktan sonra 'yoğun, takıntılı intihar düşünceleri geliştirdiğini' bildirdiği Şubat 1990 tarihli makalesine atıfta bulundu. İki hasta 'ilk kez, silah satın almayı düşündüklerini' söyledi; bir diğeri 'gaz patlaması veya araba kazasında kendini öldürmeyi' hayal etti.." (32)

(...şizofreni teşhisi konulan Kate adında genç bir kadının hikayesi) "Yıllarca ilaç kullanması onu kısmen engelli bırakmış, 'çalışamaz veya ilişki yaşayamaz' hale getirmişti. 10 yıl sonra ilaçlarını azaltmaya başladı ve şimdi evli ve tam zamanlı bir işte çalışıyor. Bir nüksetme yaşamadı. Antipsikotik ilaç kullandığı sürenin, psikiyatrik ilaçlar tarafından 'tamamen uyuşturulduğunu' hissettiği duygularla nasıl başa çıkacağına dair 'beceriler öğrenmesini engellediğini' düşünüyor. Şimdi kendisi hakkında şunu söylüyor: 'Tamamen farklı bir insanım.' " (35)

"23 yaşında bir kadın hayatının çoğunu kaygılı ve depresif bir şekilde geçirmiş ve çocukluğunu ve ergenliğini çeşitli antidepresan kokteylleriyle geçirmiş. Sonuç olarak, kendisini depresif yapan gıda alerjilerinden muzdaripmiş. Gıda alerjileri 'iltihaplanmaya' neden olur ve çalışmalar artık 'depresif insanların beyinlerinde, iltihaplanma olduğunu' gösteriyor. Aslında araştırmacılar, 'depresyon tedavisinde Enbrel gibi otoimmün hastalıklarda kullanılan güçlü anti-inflamatuar ilaçları' inceliyorlar. IgG'sini veya gecikmiş gıda alerjilerini ortadan kaldırdıktan sonra depresyonu geçti, ilaçlarını bıraktı ve yan etki olarak 30 kilo verdi!" (36)

"37 yaşında bir yönetici kadın, 'tedaviye dirençli depresyon (yani ilaçlar işe yaramıyordu), yorgunluk ve 40 kilo kilo alımıyla' on yıldan fazla mücadele etti. Çok yüksek cıva seviyeleri olduğunu bulduk. Cıvayı vücudundan atmak onu 'mutlu, zayıf ve enerjik' bıraktı. Veya yıllarca antidepresan ve psikiyatrik ilaç kokteyli kullanmış ancak yine de her gün rahatlamadan karanlık bir bulutun altında yaşayan, 'şiddetli yaşam boyu depresyon' geçiren 49 yaşındaki adamı düşünün. B12, B6 ve folat vitaminlerinde 'ciddi eksiklikler' olduğunu gördük. Kendisine bu 'temel beyin besinlerini' geri verdikten sonra beni arayıp teşekkür etti. Geçtiğimiz yıl, mutlu hissettiğini ve depresyondan uzak kaldığını hatırladığı ilk yıldı. Bunlar depresyona neden olabilecek düzinelerce şeyden sadece birkaçı." (36)

"Psikiyatrik ilaçların neden olduğu tardif diskinezi hastası.. Birkaç yıl önce Jenelle 'gıda zehirlenmesi' geçirdi ve kusmayı bastırmak için Reglan adlı bir 'nöroleptik ilaç' verildi. İlaç, ona hemen hemen anında 'tardif diskinezi adı verilen bir hareket bozukluğu' verdi. İlacın neden olduğu 'garip vücut hareketleri' nedeniyle, 'psikiyatrik bir sorunu olduğu' yanlış teşhisi kondu ve fiziksel ve ruhsal durumunu kötüleştiren 'Thorazine, Haldol ve Xanax' adlı diğer psikiyatrik ilaçlar verildi. Kendisine verilen nöroleptikler (Reglan, Thorazine ve Haldol) adlı psikiyatrik ilaçlar, 'sinir sisteminin motor kontrolünden sorumlu kısımlarına', onu 'tekerlekli sandalyeye bağımlı hale getirecek kadar' zarar verdi. (....)

Jenelle'in tardif diskinezi türüne 'distoni' denir - 'anormal hareketlere ve duruşlara' neden olan 'istemsiz spazmlar ve kas kasılmaları..' Bazal ganglionlar adı verilen 'beynin bir bölümündeki hasardan' kaynaklanan 'nörolojik' bir hareket bozukluğudur. Jenelle'in aldığı gibi 'psikiyatrik ilaçlar verilen kişilerde genellikle 'kalıcı bunama', (yani 'ilaçların, beynin genellikle daha hassas olan 'zihinsel işlevlerine' zarar vermesiyle oluşan 'zihinsel veya entelektüel işlev kaybı') da görülür. Jenelle'in başına böyle bir şey gelmemiş gibi görünüyor. Konuşma sırasında, zihni, 'psikiyatrik ilaçların, kalıcı etkilerinden etkilenmemiş' gibi görünüyor. Ancak, okuldayken, psikiyatrik ilaçlar almadan önce olduğu kadar 'iyi bir şekilde, bilgiyi hatırlayamadığını' söylüyor.

Jenelle normal şekilde 'hareket etme ve yürüme' yeteneğinde iyileşme umuyor. Ancak, doktorlar arasındaki fikir birliği, tardif diskinezinin genellikle 'geri döndürülemez' olduğudur. Jenelle'in hikayesi, 'nöroleptikler, antipsikotikler veya majör sakinleştiriciler' olarak bilinen bir psikiyatrik ilaç sınıfı tarafından 'kalıcı beyin hasarına' maruz bırakılan 'milyonlarca insanın hikayesini' temsil ediyor. (....) Jenelle'in hikayesi, 'ABD Gıda ve İlaç Dairesi (FDA) onayının, bir ilacın güvenliğinin garantisi olmadığını' göstermektedir. Avukat Jerry Spence, Adaletin olmadığı yerde adlı kitabında "Neredeyse bir asırlık hükümet düzenlemesinden bir şey öğrendiysek, o da hükümetin idari kurumlarının neredeyse her zaman düzenlemek için yaratıldıkları endüstriler tarafından ele geçirildiğidir." diyor." (40)

"Seroquel: Kör Olma Riskine Değer mi? (...) Nancy, Seroquel yoksunluğunun hikayesini, hayatında yarattığı 'yıkıcı etkiyi ve görme yetisini nasıl çaldığını' anlatıyor. Bu, artık reçeteli Sominex gibi uyku ilacı olarak kullanılan, çok rahatlıkla verilen bir ilacın gerçeği.. (...) 2009'da, sayısız insan gibi, büyük ölçüde yanıltıldığımı keşfettim. On yıldan fazla süren acı çekmenin (intihar eğilimi nedeniyle çocuklarımı kaybetmem de dahil) aslında 'gerçek bir hastalıktan muzdarip olmak olmadığını', bunun yerine onu 'tedavi ettiği iddia edilen ilaçların "yan etkilerinden" kaynaklandığını' öğrendim. (....) Uzun yıllar boyunca kokteylimin bir parçası olarak '1.500 mg Seroquel' aldım. 2009'a gelindiğinde, '300 mg Seroquel ve 2 mg Ativan'a' düşmüştüm. (...)  2010 Kasım ayının sonlarında son Seroquel dozumu aldım. İki hafta sonra 'şiddetli karın ağrısı ve şişkinlikle' hastaneye kaldırıldım. Eğer acil serviste 'yetenekli bir nörolog' olsaydı, bana radikal 'histerektomi yaptırmamı' söyleyen doktorlara şunu söyleyebilirdi: "Siz aptallar! Nörotransmitterler üzerinde etkili bir ilacı yeni bıraktı. Nörotransmitterlerin yüzde doksan yedisi bağırsaktadır. Bu ilaç yoksunluğudur." Ancak olay yerinde nörolog yoktu. Sadece 'şiddetli ağrı' çeken ben, aşırı korku içindeki partnerim Jim ve her şeyi bildiklerinden emin görünen beyaz önlüklü bir grup adam (yani doktorlar). Gereksiz bir histerektomi geçirdim. (....)

2010 yılında Seroquel'i bırakırken 'ışığa duyarlılık' geliştirdim. Giderek 'okuma, bilgisayarlara, televizyona ve film ekranlarına' bakma yeteneğimi kaybettim. Temmuz 2011'de güvenli bir şekilde araba kullanmak için 'gözlerimi' yeterince uzun süre açık tutamadım. Birkaç göz doktoru bana 'hiçbir sorun olmadığını' söyledi. Yazılı olarak, 'daha duygusal hale geldikçe gözlerimin kötüleştiği' önerildi. Geçtiğimiz Mayıs 2012'de Boston Görme Merkezi "kornea sinirlerinde çarpıcı hasar"ın 'mikroskobik görüntülerini' yakaladı. Buna 'Kornea Nöropatisi' denir ve 'ilerleyici ve kalıcı' olarak kabul edilir. Seroquel'in üzerindeki etikette, 'iki yıldır Seroquel kullanan hastaların, altı ayda bir göz doktoruna görünmeleri gerektiği' belirtiliyor. Yan etki olarak "göz ağrısı" yazıyor. Etikette belirtilmeyen şey, 'vücuttaki ağrı reseptörlerinin yüzde kırkının, korneada' olduğudur.. Bu Seroquel Çekilmesi Değil. Seroquel Hasarı.. Özetle, Seroquel çekilmesi yanlış bir adlandırmadır. Vücudumun bu toksini yutması sonucu yaşadığı hasar, 'bilinmeyen bir varış noktasına' sahip, gelişen bir olgudur. İlaç şirketlerinin ürünlerinin, 'piyasadan çekilmesine' yol açabilecek bir konu üzerinde yapılan çalışmalara fon sağlama olasılığı düşüktür. FDA'yı 'ilaç şirketlerinden ayrı bir kuruluş' olarak görmüyorum." (38)

"'SSRI antidepresanları, benzodiazepinler ve Adderall' kullanırken, başlangıçta kendimi daha iyi hissettim. Ama sonra bir şeyler doğru gitmedi. Daha önce hiç deneyimlemediğim bir şey olan 'bilişsel gerileme' yaşamaya başladım. Sonunda ilaçlardan bıktım ve bırakmaya çalıştım. Ama sonra kendimi belirgin şekilde daha kötü hissettim - ilaca başlamadan öncekinden çok daha kötü. Doktorlar bana 'sadece depresyonumun ve kaygımın tekrarladığını' söylediler. Ama bu olamazdı çünkü 'sadece semptomlarım çok daha kötü değildi, aynı zamanda yeni semptomlarım da vardı'- ilaca başlamadan önce deneyimlemediğim semptomlar." (44)

6.1) KEVIN'IN HİKAYESİ..
--------------------------------
"Kevin hayatının büyük bir bölümünde çok çeşitli 'psikiyatrik ilaçlar' kullanmıştı. Okul, annesine 'Ritalin'e başlamadığı takdirde, onu okuldan atacaklarını veya öğrenme güçlüğü çeken çocuklar için bir okula nakledeceklerini' söyledi. Kevin, lise boyunca ilacdan uzaktı, ancak genç bir yetişkin olarak Kevin'a 'antidepresanlar (Prozac ve Paxil), sakinleştiriciler (Xanax ve Ativan) ve ruh hali dengeleyiciler (Lityum ve Depakote)' reçete edildi. Hayatının 'bulanık' olduğunu hissediyordu ve 'tekrar ilacdan uzak kalırsa, nasıl hissedeceğini' merak ediyordu. Çoğu zaman, beynindeki 'biyokimyasal dengesizliği' dengelemek için ilaçlarının 'yeni kombinasyonlarını, nasıl deneyebileceğini' hesaplıyordu, böylece tekrar normal hissedebilecekti. Ancak 'hiçbir şey işe yaramıyor' gibiydi. Garip bir şekilde, psikiyatristi ona 'DEHB, Bipolar, Sınırda Kişilik Bozukluğu, Aralıklı Patlayıcı Bozukluk, Anksiyete ve Depresyon' gibi yepyeni bir "zihinsel hastalık" teşhisi koyacaktı. Bir hastalığın, 'yeni bir hastalığa' dönüşüp dönüşmediğinden veya bunların hepsine, 'aynı anda sahip' olup olmadığından emin değildi! Ancak, 'bir dozu kaçırdığında, kendini daha kötü hissetmeye başladığını' fark etti. Yanlış bir şekilde bunun, 'ilacların, 'kimyasal dengesizliğini' düzelttiğinin kanıtı' olduğunu varsaydı, (bir eroin bağımlısının, günde 5 intravenöz enjeksiyonundan birini kaçırdığında hissettiği) 'ilac yoksunluğu ağrısıyla' aynı değildi. Eroin bağımlıları, 'bağımlılığın acısını' savuşturmak için günde birkaç kez 'az miktarda ilac' enjekte ederler.

Örneğin, uzun süredir eroin kullanan Jeff, aniden bıraktıktan sonra 'ilacdan kurtuldu' ve kelimenin tam anlamıyla 6 gün boyunca dayanılmaz 'bir acı ve mide bulantısı' içinde, kendi başına apartmanının zemininde kıvrandı ve hiçbir şey yemedi. Neredeyse onu öldürüyordu ve bunu yapmaması konusunda, şiddetle uyarılmıştı. Ancak 'ilacdan kurtuldu' ve Jeff, bugün bile hala öyle. Ancak Kevin, 'ilac bağımlılığından kurtulmanın verdiği acının' temel anlayışına sahip değildi ve bir "yasal bağımlı" olduğunu fark etmemişti.

Kevin, psikiyatristi kendisine 'tedavi edilemez bir genetik ve biyolojik rahatsızlığı olduğunu' söylediğinde ona inandı. Kevin 'umudunun çalındığını' hissetti ve 'biyolojik bir uyumsuz' olduğuna inandı. Psikiyatristi gözlerinin içine baktı ve sert bir şekilde, 'hayatının geri kalanında, ilaçlara ihtiyacı olacağını' söyledi. Kevin bunu kabul etmeye hazır değildi ancak 'akıl hastalığıyla ilgili inkar halinde olması' onu rahatsız etti. Kevin internete girdi ve bir gece, geç saatlerde 'kendini cezalandırma biçimi' olarak "biyolojik uyumsuzluk" yazdı ve okudukları onu kızdırdı. 

"Klinik İncil Psikiyatrisi Ders Kitabı"na geldi ve 'tüm davranışların 'ahlaki bir seçim' olduğunu ve şizofreni hastalarının beyinlerinde 'biyokimyasal bir dengesizlik' olduğuna dair 'bilimsel bir kanıt' olmadığını' öğrendi. Bu "aptal İncil savunucularının" 6000 yıllık bir dünyaya, Adem ve Havva'ya ve Nuh'un gemisine inandıkları halde, 'akıl hastalarının beyinlerinde 'biyokimyasal dengesizlik' olduğuna dair tüm bilimsel kanıtları reddetmelerine' öfkelenmişti. Ertesi sabah uyandığında kendi kendine, "Tanrı'ya, 'biyokimyasal dengesizliklerin bir efsane olduğu, konusunda haklı olmalarını' diliyorum çünkü, o zaman ilacdan kurtulabilirdim" dedi. Daha fazla okumaya başladı ve üst düzey tıbbi otoritelerin, 'akıl hastalığına 'neyin sebep olduğunu' gerçekten bilmediklerini ancak bunun, beyindeki 'biyokimyasal dengesizliklerden ' kaynaklandığını FARZ ettiklerini' itiraf etmesiyle şaşkına döndü.

Artık psikiyatristine kızgındı. Kevin, 'ilaçtan kurtulmaya' kararlıydı. Tüm psikiyatrik ilaçları 'azaltmak' için doktor doktor dolaştı ama hiçbiri işe yaramadı. Ona 'anosognozi hastası olduğunu' söylediler ama bu onu, 'daha da kararlı' hale getirdi. Bir yandan havlu atabilir, söyledikleri her şeye inanabilir ve hayatının geri kalanında ilaçla yaşayabilirdi ya da diğer yandan yeni kilise papazının ona, 'her şeyin, kendi irade gücüne ve hayattaki ahlaki seçimlerine bağlı olduğunu' söylediği şeye inanabilirdi.

Kevin, Dr. Peter Breggin'in "Psikiyatrik İlaç Bırakma, Reçete Yazanlar, Terapistler, Hastalar ve Aileleri İçin Bir Kılavuz" adlı yeni kitabına yönlendirildi. 'Psikiyatrik ilaçları 'kullandığı her yıl' için, 'bir ay ilaç bırakması' gerektiğinin genel ilkesini öğrendi. Kevin elinde kitapla 'aile doktoruna' gitti ve 12 aylık bir süre boyunca 'gözetimi altında, tüm ilaçların azaltılmasını' talep etti. Kevin'in doktoru 'Psikiyatrik İlaç Çekilmesi' adlı bir kopya satın aldı ve bunu kendi muayenehanesinde 'bir tıp doktoru olarak, 'referans' olarak kullanmaya' başladı. Kevin, o "aptal İncil savunucularının" haklı, en iyi tıp uzmanlarının ise haksız olduğu fikrine şaşırmıştı. Onların haklı olmasını umduğu için mutluydu ve kendisi için çalışmaya başladı. Kiliseye giden biri olarak Kevin, haftalık vaazlarda ve günlük İncil okumalarında 'davranışlarından ve hissettiklerinden kendisinin sorumlu olduğunu' öğrendi. Kevin'in hala iyi ve kötü günleri oluyor, ancak artık 'ilaçtan uzak olduğu' için, bir zamanlar 'yaşadığı sorunların %90'ının, aslında psikiyatristin ona reçete ettiği psikiyatrik ilaçlardan kaynaklandığını' fark etti. Bana kendi memleketimde Adem ve Havva'ya ve Nuh'un Gemisi'ne inanan "aptal İncil savunucusu bir kilise" bulun ve katılın." (98)

7) PLASEBO, NACEBO VB KARŞILAŞTIRMALARI..
---------------------------------------
"Plasebo etkisi, doktorumuza olan inancımıza dayanır. Tıbbi ve psikolojik tedavilerin etkinliğine katkıda bulunan iyi bilinen bir psikolojik faktördür." (34)

"....hastanın CI  (bilişsel bozukluk) değerlendirmesinin hem psikiyatrik bir ilaca başlamadan önce hem de başladıktan sonra yapılması gerektiğini düşünüyorum. Bu, reçete yazan kişinin hastanın başlangıçtaki, temel bilişsel işlevini görmesini ve ardından bunu hastanın psikiyatrik ilaçlar reçete edildikten sonraki beyin işleviyle karşılaştırmasını sağlar. (....)" -Dr. Les Ruthven (4)

"....antidepresanlar konusunda, yüzlerce yayınlanmış klinik denemenin meta-analizleri (genel bakışları), Prozac dahil olmak üzere bu tür ilaçların, 'gerçek bir antidepresan etkiye' sahip olduğu fikrini sorgulamaktadır. Çalışmalar, 'antidepresan etkisinin, en az yüzde 80'inin plasebo etkisi olduğunu' göstermektedir; insanların 'işe yarayacağını umdukları veya düşündükleri, herhangi bir tedaviye' verdikleri olumlu tepki. Ancak olumlu sonucun, 'kalan yüzde 20'si "aktif plasebo" etkisinden' kaynaklanıyor olabilir; bu, antidepresanların, plasebolardan farklı olarak, 'denekleri, "güçlü" veya "gerçek" ilaç aldıklarına' ikna eden 'belirgin yan etkilere' sahip olması gerçeğiyle ilgilidir." -Peter Breggin, David Cohen, (İlaçlarınız Sorununuz Olabilir, 2007) (98)

"Janis Schonfeld, bu yeni nesil antidepresanların 'poster' hastasıydı. Evli ve bir kızı olan kırk altı yaşındaki iç mimar, UCLA'da bir ilaç çalışmasına katılmak için yeterli umudu bulduğunda intiharı düşünüyordu. EEG'nin 'beyin aktivitesini' kırk beş dakika boyunca kaydettiği 'yağlı jele' katlandı. Ama o 'umut vadeden yeni hapları' almaya başlamak için sabırsızlanıyordu. Ve haplar harika bir şekilde işe yaradı. Evet, 'mide bulantısı' yorucu bir yan etkiydi ama yetenekli ve ilgili hemşiresi onu bu konuda uyarmıştı. Daha da önemlisi, hayatı tekrar yoluna girdi. Mother Jones dergisinin belirttiği gibi, Schonfeld "yeni nesil antidepresanlara neredeyse mucizevi bir iyileşme borçlu olan bir kişi daha" gibi görünüyordu. Schonfeld'in son ziyaretinde, doktorlardan biri, onu ve hemşiresini bir kenara çekti ve ikisine de gerçeği söyledi: 'Schonfeld kontrol grubundaydı. Bir 'şeker hapı' alıyordu - araştırma jargonuyla, bir plasebo.' Doktor, 'iyileşmesinin tamamen gerçek olduğunu temin etmek' için acele etti. Ancak aldığı tek ilaç, 'maddi olmayan ve ölümsüz bir maddeydi' - umut. Schonfeld'in materyalist bir ortamda yaşadığını göz önünde bulundurarak karşılaştığı temel zorluk, kendi deneyiminin kanıtlarını kabul etmekti -iç kaynaklarına dayalı bir iyileşmenin gerçek olduğu- acil kültürel mesajlardan ziyade, sadece 'beyin bükme ilacının', ona gerçekten yardımcı olabileceğiydi."-Gary Greenberg, Mother Jones (Prozac mı Plasebo mu?, 2003); -Mario Beauregard Ph. D (Ruhsal Beyin, 2007) (98)

"Kontrollü denemelerden [Prozac, Zoloft ve Paxil gibi SSRI ilaçlarının] elde edilen verilerin meta-analizleri, 'ilaç kollarında, plasebo kollarına kıyasla 'daha düşük intihar veya intihar davranışı oranları' bulmamıştır. Sonuçlar: NICE inceleme verileri, 'seçici serotonin geri alım inhibitörlerinin, plaseboya göre klinik olarak anlamlı bir avantajı olmadığını' göstermektedir; bu da diğer yakın tarihli meta-analizlerle tutarlıdır. Ayrıca, 'metodolojik eserler' görülen 'küçük etkiyi' açıklayabilir. Antidepresanların, 'daha şiddetli durumlarda, daha etkili olduğuna' dair kanıtlar güçlü değildir ve 'depresyon ve intiharın', uzun vadeli sonuçlarına ilişkin veriler, 'faydaya' dair ikna edici bir kanıt sunmamaktadır. (...) " -Joanna Moncrieff, Irving Kirsch (Yetişkinlerde antidepresanların etkinliği, BMJ 2005) (98)

"Prozac'a yönelik mevcut coşkuya rağmen, FDA çalışmaları, 'ilacın, etkili olmadığını' vurguladı ve literatürün son analizleri genel olarak 'antidepresanların, plasebodan daha iyi olmadığını' gösteriyor."  -Peter Breggin, M.D, (Prozac'a Karşı Konuşmak, 1994) (98)

"'Kanser veya fiziksel yaralanmalar' nedeniyle 'şiddetli ağrı' çeken birçok hasta, kendilerine 'ağrı kesici' olduğu söylendiğinde 'sade steril su enjeksiyonundan' sonra bir süre daha iyi hisseder. Benzer şekilde, klinik ilaç denemelerinde, 'kaygı veya depresyonu olan hastaların yüzde kırk veya daha fazlası, 'kendilerine yardımcı olacağı' söylenen 'bir şeker hapı' verildiğinde genellikle daha iyi hisseder. Koşullar uygunsa, yani hastalar, 'kendilerine verilen şeye çok inanıyorsa', bir şeker hapı, hastaların yüzde 60 ila 90'ında 'duygusal iyileşme' sağlayabilir. Bu, plasebo etkisidir - (maddenin, herhangi bir kimyasal etkisinden ziyade, ilaca veya doktora olan 'olumlu' beklenti veya inançtan kaynaklanan iyileşme.) Plasebo etkisi yardımcı olabilir. Nadiren 'fiziksel zarara' neden olan ancak 'fiziksel veya duygusal acıyı' hafifletebilen basit şeker hapı, biyopsikolojide 'en iyi risk/fayda oranına' sahiptir. Plasebo etkisi ayrıca 'psikiyatrik ilaçların etkinliğinin çoğunu' açıklar. Ancak, bir birey iyileşmeyi, bir hapın 'fiziksel özelliklerine ve işe yarayacağı beklentisine' bağladığında, o kişinin kendi 'psikolojik veya ruhsal gücüne' olan inancı sarsılabilir. Bu deneyim, 'kişisel çabalardan' ziyade haplara güvenmeyi teşvik edebilir." -Peter Breggin, David Cohen, (İlaçlarınız Sorununuz Olabilir, 2007) (98)

"Duygusal sorunlar alanında, [ilaçlar aracılığıyla] 'acıyı bastırmaktan kaçınmak' daha da önemlidir. 'Acı verici duyguları' bastırma girişimleri, yarardan çok zarar verebilir. Bu girişimler, danışanlara, 'yanlış bir izlenim' verir; 'sorunlarının bir işareti' olmaktan çok, 'acılarının sorun olduğu' izlenimini verir. Yoğun duygular, (ortadan kaldırılması gereken semptomlar olarak değil), 'önemli bir şeyin yaşandığının göstergeleri' olarak görülmelidir." -Peter Breggin, (Yardımsever Olmanın Kalbi 1997) (98)

----------------
"..... eleştirel psikiyatri alanında 30'dan fazla önemli isim, Birleşik Krallık hükümetini 'antidepresanların, çoğu hasta için plasebodan daha iyi olmadığına' dair kanıtları kabul etmeye ve ilaç reçetelerini azaltırken 'sosyal ve psikolojik müdahalelerin finansmanını' artırmaya çağırıyor. "Birden fazla meta-analiz, antidepresanların en şiddetli depresyonu olanlar hariç tüm hastalar için plasebodan öte klinik olarak anlamlı bir faydası olmadığını göstermiştir" diye yazıyorlar." (15)

"...araştırma literatürüne bakıldığında, kısa süreli denemeler 'antidepresanların hafif ila orta şiddette depresyon için plaseboya kıyasla klinik olarak anlamlı bir fayda sağlamadığını' göstermektedir. (...) Uzun vadeli çalışmalar artık majör depresyonu olan kişilerin yalnızca yaklaşık yüzde 15'inin antidepresanla tedavi edildiğinde remisyona girdiğini ve uzun süre iyi kaldığını gösteriyor. Geriye kalan yüzde 85'i sürekli nüksetmeler yaşamaya başlıyor ve kronik olarak depresyona giriyor." (1)

"Antidepresanların ana etkisi 'depresif semptomların azaltılması' değildir. Hafif depresyon için plasebodan daha iyi değillerdir, orta dereceli depresyon için sadece biraz daha iyidirler ve şiddetli depresyonu olan 10 kişiden yalnızca birine fayda sağlarlar." (27)

".... 'plasebo (şeker hapı) alan kişilerin yüzde 40iyileşirken, gerçek ilacı alan kişilerin yüzde 60'ının yalnızca semptomlarında iyileşme' oldu. Başka bir açıdan bakıldığında, 'insanların yüzde 80'i sadece plasebo ile iyileşiyor.' Bu, bizi büyük bir sorunla baş başa bırakıyor -- milyonlarca depresif insan ve çoğu geleneksel uygulayıcı tarafından etkili bir tedavi sunulmuyor." (36)

"1975'te yayınlanan bir inceleme, 'uzun süredir akıl hastalığı olan ve akıl hastanelerine ve toplum temelli akıl sağlığı merkezlerine yatırılan hastalarla' ilgili iki ayrı beş yıllık takip çalışmasının sonuçlarına baktı. İlk çalışma hiçbir psikotropik ilaç kullanımını içermezken, ikinci çalışma tedavinin temel ilkesi olarak ilaç tedavisini içeriyordu. Buldukları karşısında biraz şaşıran yazar şunları söyledi: "Karşılaştırmanın beklenmedik bulgularından biri, bu ilaçların vazgeçilmez olmayabileceği; aslında taburcu edilen bazı hastaların sosyal bağımlılığını uzatabileceği önerisidir."" (54)

"-Bir çalışma, SSRI'ların, depresyon tedavisinde, 'plasebo haplarından daha etkili olmadığını' buldu. Bu, '%33 etkili oldukları' anlamına geliyor. -Yüksek serotonin seviyelerine sahip kişiler, depresyonda olabilir ve düşük seviyeleri olanlar mutlu olabilir. -Bir çalışma, birçok doktorun rutin olarak bir değil iki veya üç 'SSRI reçete ettiğini' söylüyor. Ne yazık ki, 'ilaçların tehlikeli etkileşimleri' var." (83)

"Psikiyatrik ilaçlar, plasebodan daha iyi işe yaramıyor.." (98)
"Psikiyatrik ilaçlar, plasebodan daha iyi etki göstermez. (...) ...'gerçek iyileşmeyi' engeller.." (98)

"Psikiyatrik ilaç yoksunluğunun nocebo etkisi: İlaç yoksunluğunun beklenen 'nocebo etkisi' dörtlü bir darbedir: -Birincisi, 'önceden ilaç yoksunluğu acıları olacağını' bilmenin, olumsuz 'nocebo psikolojik etkisi', bunları 'gerçekte olduğundan, daha psikosomatik' olarak kötü hale getirir.  -İkincisi, 'ilaç yoksunluğunun, gerçek fiziksel acıları.' (ve bunlar dayanılmazdır... herhangi bağımlıya sorun) -Üçüncüsü, beynin, uyarılmadan işlev görmek için 'gerçek geri tepmesi', beynin, bu uyarımı, daha düşük bir 'bastırılmış seviyede işlev görerek' telafi ettiği, anlamına gelir (depresyonu tedavi etmek için kullanılan bir uyarıcı durumunda). Beyinden, bir uyarıcı (depresyon için) çıkarıldığında, beyin, ilacın 'doğal olmayan uyarıcı etkisine' yanıt olarak, 'zihinsel aktiviteyi' bastırmaya çalıştığı için kişiyi, 'doğal bir depresyona' sokar. Beyin, (depresyon için reçete edilen) bir uyarıcıyla karşılaştığında yavaşlar. İlaç çıkarıldığında, beynin, 'normale dönmesi için hız kazanması' zaman alır. Aynı durum 'kaygı' için reçete edilen 'sakinleştiriciler' için de geçerlidir.

Kaygı için sakinleştiriciler, 'beyni, yapay olarak yavaşlatır' ve bu da 'kendini hızlandırarak' tepki verir.  Kaygı giderici ilaç çıkarıldığında, 'beyin, aniden hızlanır.' Beyniniz, kaygı giderici bir ilaç aldığında, bu (arabanızı saatte 30 mil hız sınırında sürmek) gibidir. Kaygı giderici bir ilaç aldığınızda, bu (arabaya fren uygulamak) gibidir, yani arabayı 'aynı hızda hareket ettirmek' için 'aynı anda gaz pedalına basmanız' gerekir. Arabanızı, '30 mil/saat hızını' korumak için 'aynı anda ayağınız gazda ve frende' olacak şekilde sürüyorsunuz. İlacı almayı bıraktığınızda, (ayağınızı aniden frenden çekmek) gibi olur, bu da arabanın 'hızının 40 mil/saate çıkmasına' neden olur. Beynin, arabayı 'tekrar 30 mil/saate düşürmesi' zaman alır. Bu, ilaç yoksunluğunun geri tepme etkisidir. -Dördüncüsü: Bütün bunlar kişiyi, depresyonunu gidermek için 'ilaca, ihtiyacı olduğuna ve beynindeki 'kimyasal dengesizlik' nedeniyle delirdiğine' ikna eder. Elbette 'ilacı, tekrar almaya başladıklarında, 'yoksunluk sancıları' anında ortadan kalkar (herhangi bağımlıya sorun) ve beyin, yapay olarak tekrar uyarılır, bu da onu 'normal denge seviyelerine' getirir." (98)

"'İlaçlar, hastayı iyileştirdi..' -Genellikle bu argümanı, 'ilaçların, bir şizofreni hastasını 'normal dengeli bir hayata, nasıl döndürdüğünü' göstererek, kimyasal dengesizliklerin varlığının kanıtı' olarak duyacaksınız. Başka bir deyişle, 'kişinin davranışı, ilaç kullanırken iyileşir ve ilacı bıraktığında kötüleşir.' Antipsikotik ilaçların, 'yönetici işlevleri' askıya alan ve ilgisizlik, kayıtsızlık ve "Hiçbir şey umurumda değil" tavrı yaratan, 'kimyasal lobotomiler' olduğunu fark ettiğinizde, bu ilaçların, 'davranışı değiştirdiği' konusunda hemfikiriz. Ancak bu, kişinin 'biyolojik bir sorunu olduğunun' kanıtı değildir." (98)

"Delilik, ahlaki bir 'davranış seçimidir' ve ilaçlar, kişinin, 'bu davranışı, sürdürmeyi umursamamasına' neden olur. Kişi, 'üzgün' veya 'depresif' olabilir ve ilaclar, onu 'gerçek hayat sorunlarına' karşı 'ilgisiz' hale getirebilir. İlaclar, hiçbir sorunu çözmez, sadece bu sorunlarla ilgili 'kaygıyı ve endişeyi' ortadan kaldırır. İlacın etkisi geçince, kişi 'normal duygulara' geri döner ve tekrar üzülür." (98)

"'Psikiyatrik ilaçlar, gerçek iyileşmeyi engeller..' -Deliliğin, 'biyolojik bir beden sorunu' değil, 'ruhsal bir seçim' olduğu bir gerçek olduğundan, ilaçlar, (kendi sorunlarımızı çözmek için ihtiyaç duyduğumuz) duyguları köreltir. Kendimizi kötü hissederiz, çünkü bizi rahatsız eden bir şey vardır. Kötü duyguları, 'ilaçlarla ortadan kaldırmak, bizi rahatsız eden sorunu' çözmez. 'Depresyon, suçluluk, kaygı, utanç, kronik öfke, duygusal bıkkınlık', bir kişinin 'yaptığı seçimlerin kötü olduğunun ve yeni seçimler yapılması gerektiğinin' sinyalleridir. 'Yeni bir yaşam tarzı' rejimi, (reçeteli psikiyatrik ilaçların yeni rejimini değil), çoğu sorunu düzeltecektir." (98)

"Psikiyatrik ilaçlar, sorunlarımızı çözmek için 'yeni seçimler yerine, yeni kimyasallara bağımlı olmamızı' ve 'içsel ruhsal arayış ve pişmanlık yerine dışsal çözümlere bağımlı olmamızı' sağlar. Ruh sağlığı endüstrisi, 'hayatın her bir yaygın sorunu' için 'bir ilaç dağıtan bir otomat' haline geldi. Bir soruna katlandığımızda ve bunun hesabını vermek için yeni adımlar attığımızda, ruhsal ve bilge olarak büyürüz." (98)

"İlaçlar, 'iç huzuru, neşeyi ve memnuniyeti' kaybetmeden, 'hayatın sorunları' arasında 'gezinme-öğrenme sürecini, kısa devre yaptıran', 'anında bir çözüm' haline geldi. Doktorlar ve ilaçlar, 'hayat sorunlarını' asla çözmez, bizi 'kayıtsız' hale getirirler, böylece 'artık umursamayız', bu da 'yalnızca sorunu, kendimiz ele almamız gereken' zamanı erteler." (98)

"Psikiyatrik ilaçların, 'beyindeki biyokimyasal dengesizlikleri' düzelttiğine inanılmaktadır. Ancak, Psikiyatrik ilaçların genel etkisi, 'kısmi anestezi' veya 'sarhoşluk' veya 'uyuşturucu' etkisinde olma anlamına gelen 'yönetici işlevlerde, bir azalmadır.' (...) Nöroleptik ve antipsikotik ilaçlar bu hayali "kimyasal dengesizliği" düzeltmez, sadece 'sakinleştirir, sersemletir' ve "duygularınızı uyuşturur." Akıl hastalığını düzeltmezler, semptomları ortadan kaldırırlar. İyi olduğu söylenen nöroleptik ilaçların çoğu, sadece "plasebo etkisi" ile açıklanabilir. Psikiyatrik ilaçlar, sorunu çözmez, sadece 'duyguları uyuşturur.'" (98)

"Nöroleptik ilaçlar, sadece 'acınızı giderir ve sizi teslim olmaya' zorlar, böylece 'toplum için 'çok fazla sorun' olmazsınız', en azından dolar maliyetiyle.." (98)

"....tüm psikiyatrik ilaçların, 'beyin ve zihin işlevi' üzerinde, (aspirin veya ibuprofen'den çok daha fazla) 'olumsuz etkisi' vardır." (98)

7.1) Psikiyatrik ilaç alanlar ile almayanlar arasındaki 'tedavi sonuç' karşılaştırmaları..
------------------------------
"'Psikiyatrik İlaçlar, Ruh Sağlığı Sonuçlarında Dramatik İyileşmelere Yol Açtı..' Büyük Yalan No. 2.." (19)

: "İlaçsız tedavi görenler, ilaçla tedavi gören hastalardan daha erken taburcu edildi ve ilaçsız grubun sadece %35'i taburcu olduktan sonraki bir yıl içinde, ilaçlı grubun %45'ine kıyasla tekrar hastalandı. İlaçsız hastalar ayrıca 'depresyon, körelmiş duygular ve gecikmiş hareketlerden' daha az muzdaripti." -Robert Whitaker MD (19)

"Araştırmacılar, 'uzun vadede ilaçlı hastaların "sonraki yaşam stresleriyle başa çıkma konusunda daha az yetenekli" olduğunu' bildirdi. Çalışma üstüne çalışma, antipsikotiklerin kısa vadede 'gerçekçi olmayan düşünmeyi, kaygıyı, şüpheciliği ve işitsel halüsinasyonları' azalttığını ancak uzun vadede ilaç kullanmaya devam edenleri, ilaç almayan hastalara veya plasebo verilen hastalara göre 'nüksetmeye ve tekrar hastaneye yatırılmaya çok daha yatkın hale getirdiğini' gösteriyor." (19)

"İlaçla taburcu edilen şizofreni hastaları, hastane personeli tarafından 'döner kapı sendromu' olarak adlandırılan 'psikiyatri acil servislerine' o kadar çok geri dönüyorlardı ki. Hastalar ilaçlarını, güvenilir bir şekilde aldıklarında bile nüksetme yaygındı ve araştırmacılar 'ilaç verildiğinde nüksetmenin, ilaç verilmediği zamana göre daha şiddetli olduğunu' gözlemlediler." (19)

"..... 'hiç ilaç almayan şizofreni hastalarının uzun vadeli sonuçları, antipsikotik ilaçlarla tedavi edilenlere göre' çok daha iyiydi. Bu, hem (1) 'antipsikotiklerin kullanılmaya başlanmasından önce ve sonraki şizofreni hastalarının uzun vadeli sonuçları' arasındaki tarihsel karşılaştırmayla hem de (2) gelişmiş ülkelerde 'antipsikotiklerle tedavi edilen şizofreni hastalarının uzun vadeli sonuçları ile antipsikotikler kullanılmadan tedavi edilen yoksul ülkelerdeki şizofreni hastalarının uzun vadeli sonuçları' arasındaki karşılaştırmayla örtüşmektedir (çok daha iyi). Çalışma üstüne çalışma bunu doğrulamaktadır." (19)

"Hollanda'da yapılan bir çalışmada, 'antidepresanla tedavi edilmeyenlerin %76'sı iyileşmiş ve asla nüksetmemiştir; bu sınıftaki bir ilacı reçete edilenlerin ise %50'si iyileşmiştir.' İngiltere'deki büyük bir şehir merkezindeki tesiste 1997'de yapılan bir çalışmada, bilim insanları 'hiç ilaç almamış depresif hastaların %95'inin semptomlarının, altı aylık bir süre içinde %62 oranında azaldığını, antidepresanla tedavi edilenlerin ise semptomlarında yalnızca %33 oranında azalma olduğunu' bildirmiştir. Calgary Üniversitesi'nde bir araştırmacı, Kanada sağlık veritabanına erişti ve 9.508 depresif hasta için beş yıllık sonuçları analiz etti. 'Antidepresan kullananların yılda ortalama 19 hafta depresyonda kaldığını, ilaç kullanmayan hastalarda ise bu sürenin sadece 11 hafta olduğunu' buldu." (19)

"Her çalışma aynı bulguyu bildiriyor: 'antidepresanlara maruz kalmak, uzun vadede daha kötü bir prognoza' yol açıyor. Dünya Sağlık Örgütü tarafından yapılan uluslararası bir çalışma, "depresyonda olduğu tespit edilen 740 kişiden... psikotropik ilaçlara maruz kalmayan 484'ünün... en iyi sonuçları aldığını" buldu. Bir yılın sonunda çok daha iyi bir 'genel sağlık' yaşadılar, depresif semptomları çok daha hafifti ve daha düşük bir yüzdesi hala 'akıl hastası' olarak değerlendirildi. 'Devam eden depresyondan' en çok muzdarip olan grup, antidepresanla tedavi edilen hastalardı."(19)

"Çalışma üstüne çalışma, 'hiçbir ilaç verilmeyen hastalar en iyi sonuçları' alıyor. Whitaker, benzer sonuçlarla benzodiazepinler için 'benzer bir sonuç analizi' yapmaya devam ediyor: Bu ilaçlara hiç maruz kalmayan hastalar en iyisini yapıyor." (19)

7.2) Psikiyatrik ilaç kullananlarda 'yalancı ve aldatıcı iyileşme' sendromlarının ('bu ilaç bana iyi geldi /geliyor' yanılgısının) asıl nedenleri..
--------------------------------------
".....Hastalar ilaçlarından çekilirlerse, kötü sonuçlar alırlar, sonra bu ilaçlara geri döndüklerinde daha iyi sonuçlar alırlar. Bu nedenle, ilaçların "işe yaradığının" kanıtı gibi görünmektedir; ancak bunlar yalnızca ilk etapta hastayı 'bu ilaçlara yerleştirerek yaratılan bir sorunu iyileştirme anlamında' mı "işe yarıyor"? (....) 'SSRI'ların kısa vadeli bir faydası olsa bile (tartışmalı), sürekli kullanımı sizi daha kötü hale getirir. Daha önce ilaç almış hastaların, bunu anlaması zordur. (...) ...'antidepresanlara maruz kalmak sinir sinapslarınızı değiştirir' ve daha önce olmayan bir dengesizlik yaratır; ilacı bırakan hasta çok daha kötü görünüyor, sonra ilaca veya aynı sınıftaki başka bir ilaca geri döndüğünde "iyileşiyor." İlaç, 'işe yarıyormuş gibi görünebilir', ancak aslında sadece 'ilacın, kendisinin yarattığı bir bozukluğu' tedavi ediyor." (19)

"Kısa vadeli kullanımda, psikotik bozukluklar için psikiyatrik ilaçlar hastaları 'stabilize etmede ve semptomlarının şiddetini azaltmada' değerlidir, ancak uzun vadeli kullanım bu kişileri nüksetmeye daha yatkın hale getirir ve "birçok taburcu edilen hastanın sosyal bağımlılığını uzatabilir."" (19)

"Bazı kişilerin 'SSRI'lardan fayda gördüğü' göz önüne alındığında, 'serotoninin, depresyonda belirtilmemiş bir rol oynaması' muhtemel görünüyor; ancak, serotoninin 'yeniden emilimini önleyerek, SSRI'lar vücuttaki, onu mesaj göndermek için kullanan her nöronu etkiler ve dolayısıyla tüm sinir sistemini değiştirir — dolayısıyla tüm o kötü yan etkiler.." (21)

8) 'AKIL HASTALIKLARI, BEYİNDEKİ KİMYASAL DENGESİZLİKTEN KAYNAKLANIR' EFSANESİNİN ÇÜRÜTÜLMESİ..
------------------------------------------------------------------------------
"Kimyasal dengesizlikler sahtedir. İlaçlar, beyin hasarına neden olur."  -Loren R. Mosher M.D (101)

"....Binlerce kişiyi bu ilaçlara yönlendirdim ve bu alanda makul düzeyde deneyim kazandım. Neyse ki daha fazla şey öğrendim ve tüm bu ilaçları kullanmayı bırakabildim. Deneyimim, "kimyasal dengesizliğin yalnızca pahalı ve toksik antidepresanların kullanımını desteklemek için kullanılan büyük bir pazarlama hilesi" olduğuydu..." -Dr Marcia Angell (1)

Klinik depresyonun, herhangi bir 'biyolojik eksiklik' durumundan kaynaklandığına dair hiçbir bilimsel kanıt yoktur.” -Psikiyatrist Colin Ross, "Biyolojik Psikiyatride Sahte Bilim" kitabından 1995 (20)

Kariyerimin ilk birkaç yılını 'beyin serotonin metabolizması' üzerinde tam zamanlı araştırmalar yaparak geçirdim, ancak depresyon dahil olmak üzere herhangi bir 'psikiyatrik bozukluğun, beyin serotonin eksikliğinden' kaynaklandığına dair ikna edici bir kanıt görmedim. -Stanford psikiyatristi David Burns 2003 (20)

"Psikiyatristlerin, 'beynin kimyasal dengesizliği' hakkındaki bu genel ifadeyi, bu 'psikiyatrik ilaçları, reçete etmenin bir yolu' ve 'psikiyatrik döner kapıyı, başlatmanın bir yolu' olarak 'kötüye kullandıklarını' gördüm, sadece 'girip çıkın, girip çıkın' ve bazen sorun şu ki 'asla çıkamıyorsunuz.' – Mike Donnelly, 1991 (32)

"Psikiyatristler "çocuklarda, 'hiperaktivitenin bir 'biyokimyasal dengesizlik' olduğunu' iddia ediyorlar... araştırmacılar, 'hangi kimyasalların olduğunu' belirleyemiyorlar... veya çocuklarda 'anormal seviyeler' bulamıyorlar." "Kimyasal dengesizlik teorisi, 'bilimsel kanıtlarla' kanıtlanmamıştır." -Thomas J. Moore, (Felaket için Reçete, 1998) (99)

"'Ruhsal hastalığın, "biyokimyasal dengesizlikler"den kaynaklandığı' iddiaları, günümüz 'ilaç tanıtımının, başlıca halkla ilişkiler' hamlesidir. 'Dergi reklamlarında ve doktor muayenehanelerinde' yapılan görüşmelerde 'potansiyel hastalara, (psikiyatrik ilaçların, beyindeki bilinen "biyokimyasal dengesizlikleri" düzelterek "işe yaradığı")' tekrar tekrar söylenmektedir. Medya raporları, bu iddiaları 'kesin gerçek' olarak ele alır ve Amerikan Psikiyatri Birliği, 'Amerikalıların %75'inin bunlara inandığını' bildirir." -Peter Breggin, David Cohen, (İlaçlarınız Sorununuz Olabilir,2007) (99)

""Alzheimer hastalığı gibi birkaç nesnel olarak tanımlanabilir 'beyin hastalığı' dışında, DSM tanılarını doğrulamak veya çürütmek için, 'ne biyolojik ne de kimyasal testler ne de biyopsi veya nekropsi bulguları' vardır." -Thomas Szasz, (Psikiyatri: Yalanların Bilimi,2008) (99)

"Tanı süreci, psikiyatride çok farklıdır. Psikiyatrik bozukluklardan herhangi birine neden olan belirli bir 'biyolojik anormalliğe' dair net bir gösterge olmadığından, herhangi bir 'psikiyatrik tanıyı, doğrulamak veya çürütmek' için hiçbir laboratuvar testi geliştirilmemiştir". -Richard Keefe, Philip Harvey, (Şizofreniyi Anlamak, 1994) (99)

"Ruh sağlığı alanında, DSM-IV'te listelenen yüzlerce psikiyatrik "bozukluk" için 'tek bir fiziksel açıklama' doğrulanmadı. Amerikan Psikiyatri Dergisi'ndeki son bir başyazıda durum açıkça belirtiliyor: "Şu ana kadar psikiyatrik bozukluklar için tanımlanmış bir etiyolojik etkenimiz yok."" -Peter Breggin, David Cohen, (İlaçlarınız Sorununuz Olabilir,2007) (99)

"Ruhsal hastalığı, bir hastalık yapan tek kanıt, "profesyonellerin, birini 'akıl hastası' olarak etiketlemek için kullandıkları semptomlardır. Ancak birini 'akıl hastası' olarak teşhis etmek için kullanılan semptomlar (umutsuzluk, umutsuzluk, üzüntü, öfke, utanç, suçluluk..), 'biyolojik belirteçler' değildir. Bu ifadelerin 'fiziksel nitelikte' olduğuna dair hiçbir kanıt yoktur. Hepsi 'incinmiş bir ruha' işaret eder." -Ty C. Colbert, (Ruhun Tecavüzü, Modern Psikiyatrinin Kimyasal Dengesizlik Modelinin Hastalarını Soldurduğu Saat, 2001) (99)

"Ancak "depresyon, kimyasal bir dengesizliktir" gibi sonuçlar, 'semantik ve (bilim insanlarının/psikiyatristlerin ve artık 'tıp biliminin onayını taşıyan her şeye inanacak' olan halkın), 'hayal ürünü' düşüncelerinden başka bir şeyden yaratılmamıştır." -Dr. David Kaiser, (Biyolojik Psikiyatriye Karşı, 1996)  (99)

"Zihinsel hastalıkların, 'kimyasal dengesizlikten' kaynaklandığına dair bilimsel bir kanıt yoktur. 'Depresyonun serotonin teorisi, 'Deliliğin Mastürbasyon Teorisine' benzetilebilir.'" -Psikiyatrist Prof. Dr. David Healy, (SSRI antidepresanlarının reklamları, yanıltıcıdır,  2005) (99)

"Günümüzün ciddi" ruhsal hastalıklar" hakkındaki baskın teorisi, 'bunların, 'genetik' olarak belirlendiğini (yani kalıtsal), 'biyokimyasal' olarak aracılık edildiğini (kimyasal dengesizlikler yoluyla), 'yaşam boyu süren "beyin hastalıkları" (ilişkili spesifik nöropatolojik değişikliklerle) ve neden(ler)i ve seyrinin 'çevresel faktörlerden, çok az bağımsız olduğunu' ileri sürmektedir; mevcut kanıtlarla desteklenmemektedir. Mevcut bilimsel kanıtların, eleştirel bir incelemesi, 'kalıtsal faktörlere dair net bir gösterge, spesifik biyokimyasal anormallikler ve ilişkili nedensel nörolojik lezyonlar olmadığını' ortaya koymaktadır. Ancak, bir dizi çevresel faktörün, 'neden(ler)i ve seyriyle' ilişkili olduğu bulunmuştur." -Loren R. Mosher M.D., (100)

"Belirli bir rahatsızlığı olan ve olmayan bireylerin, 'beyinleri arasındaki farklılıkların' belirlenmesi bile, akıl hastalığının 'biyolojik' olduğunu göstermez." -Guy A. Boysen, (Zihin ve Davranış Dergisi) (138)

"Bu 'ilaç bolluğu', günümüzde yaygın olarak kabul gören, 'yaşamın sıkıntılarının, beyindeki 'kimyasal dengesizliklerden' kaynaklanan zihinsel hastalıklardan' kaynaklandığı ve 'bunların, kimyasalların 'yeniden dengelenmesiyle' etkili bir şekilde tedavi edilebileceği' yönündeki 'psikiyatrik görüşü' yansıtmaktadır. İki yüz yıl önce psikiyatristler, 'zihinsel hastalıkların, beyin de dahil olmak üzere, 'vücuttaki uygun fiziksel tedavilerle yeniden dengelenebilen humoral dengesizliklerden' kaynaklandığını iddia ettiler. Hiç kimse "zihni" etkileyen hastalıkların varlığını, bunlara neden olan 'humoral ve kimyasal dengesizliklerden' çok daha azını kanıtlayamamıştır. Tıp tarihinin aksine, psikiyatri tarihi büyük ölçüde 'kendi yaygın uygulamalarına yönelik eleştirilerden' oluşmaktadır. Eleştiriler, iki çok farklı türdendir. Bir tür, büyük çoğunluk, reformisttir: hedefleri 'psikiyatrinin yaygın uygulamaları' tarafından tanımlanır ve onlarla birlikte değişir - 'taahhüt yasalarından şok terapilerine, DSM'ye, psikofarmakolojiye..' Diğer tür radikaldir: hedefleri 'sabittir ve psikiyatrinin temel kusurlarına' odaklanır - 'zihinsel hastalıkların var olmaması ve masum kişileri 'özgürlüklerinden mahrum bırakmanın' haksızlığı..'" -Thomas Szasz, (Zorlama Tedavi Olarak, 2007) (99)

"Şüpheci doktorlar uzun zaman önce 'histerinin, bir gizem olmadığını' fark ettiler. Bu bir hastalık değildir ve bir hastalığın adı veya tanısı değildir; bunun yerine, 'engelli bir hastayı oynayan bir kişi ile hastalığı teşhis eden bir doktor rolündeki bir psikiyatrist arasındaki gizli bir aldatmacadır. Bu tür 'gizli tıbbi aldatmacalar', günümüzde her zamankinden daha yaygındır." -Thomas Szasz, (Psikiyatri: Yalanların Bilimi, 2008) (115)

"Şizofreni için kan testi yoktur.. "Birisine 'konuşmadığı sürece', şizofreni teşhisi koyamazsınız. Hırsızlık gibi bir davranış olduğu için tıbbi bir test yoktur. Günümüzde psikiyatristler, şizofreniye 'neyin sebep olduğunu veya nasıl tedavi edileceğini' kesinlikle bilmiyorlar. (...) Modern bilimsel araştırmalardaki en önemli olaylardan birinde, aynı araştırmacılar, 'şizofreniye neyin sebep olduğu konusunda zıt sonuçlar yayınlayarak, bölünmüş kişilik belirtileri' gösteriyorlar. (...) Psikiyatriye 'biraz gerçek bilim' getirme çabasıyla, Şizofreni üzerine 'çöp bir psikiyatrik çalışma' ile basitçe kanıt uyduruldu. İki psikiyatri araştırmacısı, 'aynı ayda çelişkili sonuçlar' içeren 'iki farklı tıp dergisinde iki farklı makale' yayınladı. (...) Bu, tıp camiasından sert bir azarlama getirdi: "Biz de Dr. Pager kadar şaşkınız, biri dergi'de diğeri Amerikan Psikiyatri Dergisi'nde olmak üzere, neredeyse aynı anda yayınlanan, görünüşte iki çelişkili makaleden.. Bu makalelerin ortak iki yazarı olmasına rağmen, gönderilen yazıların hiçbiri diğerinin varlığından bahsetmiyordu..." (Editörler, Şizofreni ve Yayıncılık, 1978) (144)

"Biyolojik psikiyatri, yüz milyonlarca dolarlık 'araştırma fonuna' rağmen, 'son 10 yılda 'klinik' açıdan, önemli tek bir keşifte' bulunmamıştır" -Colin A. Ross, M.D ve Alvin Pam, Ph.D, (Biyolojik Psikiyatride Sahte Bilim, 1995)   (99)

"Psikiyatriye gelince, nörolojik hastalıkların tanıları (nörologlar tarafından tedavi edilir) dışında, 'hiçbir psikiyatrik tanı, patoloji kaynaklı' değildir veya olamaz; bunun yerine, bu tür tüm tanılar 'tıbbi olmayan -yani ekonomik, kişisel, yasal, politik ve sosyal- düşünceler veya teşvikler' tarafından yönlendirilir. Buna göre, psikiyatrik tanılar, 'ne pato-anatomik veya pato-fizyolojik lezyonlara ne de hastalığa neden olan etkenlere' işaret eder; ancak 'insan davranışlarına ve sorunlarına ve (yanılabilir ahlaki etkenlerin sorunlu insan davranışlarıyla başa çıkmak için yaptığı) yanılabilir girişimlere' işaret eder." -Thomas Szasz, (Günlük Yaşamın Tıbbileştirilmesi, 2007) (138)

"Tarihin bu noktasında, benim görüşüme göre, neredeyse tamamen, 'psikiyatri, ilaç şirketleri tarafından satın alındı.' Psikiyatristler, ilaç şirketlerinin 'promosyonlarının köleleri' haline geldi." -Psikiyatrist L.R. Mosher (1998) (98)

"Ruhsal hastalığı, bir hastalık yapan tek kanıt, profesyonellerin, birini, (ruhsal hasta olarak) etiketlemek için kullandıkları semptomlardır. Ancak birini, ruhsal hasta olarak teşhis etmek için kullanılan semptomlar (çaresizlik, umutsuzluk, üzüntü, öfke, utanç, suçluluk...) biyolojik belirteçler değildir. Bu ifadelerin, 'fiziksel nitelikte' olduğuna dair hiçbir kanıt yoktur. Hepsi 'incinmiş bir ruha' işaret eder." -Ty C. Colbert, (Ruhun tecavüzü, modern psikiyatrinin kimyasal dengesizlik modelinin hastalarını soldurduğu saat, 2001) (125)

"Şizofreninin belirli bir 'organik hastalık' veya bir grup 'organik beyin hastalığı' olduğu inancı, hiçbir zaman doğrulanmadı. Modern psikiyatrinin başlangıcından beri, bunu doğrulamanın eşiğindeydik ve hala da eşiğindeyiz." -Colin A. Ross, M.D, Alvin Pam, Ph.D, (Biyolojik Psikiyatride Sahte Bilim, 1995) (144)

".....son yıllarda nörobilimciler, yetişkin beyninin aslında 'çok esnek' olduğunu keşfettiler. Göreceğimiz gibi, eğer 'sinir devreleri', çok fazla trafik alırsa, büyüyeceklerdir. Eğer az trafik alırlarsa, aynı kalacaklar veya küçüleceklerdir. Nöral devrelerimizin aldığı trafik miktarı, çoğunlukla, 'neye dikkat etmeyi seçtiğimize' bağlıdır. Sadece bir fikre değil de diğerine odaklanarak, kararlar almakla kalmayız, aynı zamanda bunu tutarlı bir şekilde yaparak, 'beynimizdeki nöronların kalıplarını' değiştirebiliriz. Yine, bu deneylerle gösterilmiştir ve hatta obsesif kompulsif bozukluk (obsessive compulsive disorder) için psikiyatrik tedavilerde bile kullanılmaktadır." -Mario Beauregard Ph.D., (Ruhsal Beyin,2007) (102)

"Zihni, 'beyni değiştirebilecek' kapasitede gördüğümüzde, bir zamanlar 'tedavisi zor veya imkansız' olduğu düşünülen durumları tedavi edebiliriz. Ancak 'zihnin, beyin üzerinde nasıl etki ettiğine' dair bir modele de ihtiyacımız var." -Mario Beauregard Ph.D., (Ruhsal Beyin,2007) (102)

-------------------------
"....'psikiyatrik ilaçlar ve özellikle nöroleptikler veya antipsikotikler, insan vücudu için son derece tehlikeli kimyasallardır.'" (98)
"Benzodiazepinler aslında hem 'zihinsel hastalarda' hem de 'cerrahi anestezide' kullanılır." (98)
"Nöroleptik ve antipsikotik ilaçlar, bu hayali "kimyasal dengesizliği" düzeltmez, sadece sakinleştirir ve sersemletir." (99) (125)
"'Kimyasal dengesizlikler' bir efsanedir: "Biyolojik neden"in efsanesi.." (99)
"'Kimyasal dengesizlikler' bir efsanedir, varlığını kanıtlayacak 'hiçbir bilim' yoktur, sadece teori vardır!" (98)
"Beyindeki "kimyasal dengesizlikler" teorisi, 1980'den beri çöküyor.." (99)
"... 'psikotropik ilaçların, düzeltilecek bilinen ölçülebilir biyolojik dengesizlikleri yoktur'" (1)
"İlaç şirketleri, 'kimyasal dengesizlik efsanesinden' milyarlarca dolar kazanıyor." (98)
"İlaç şirketleri, bilimsel bir desteği olmayan 'sahte kimyasal dengesizlik' efsanesinden tonlarca para kazanıyor." (101)
"Şizofreni ve Şizoaffektif Bozukluk, çöp bilimin kimyasal dengesizliklerinden kaynaklanmaz.. Ayrıca şu isimlerle de bilinir: Delilik, Sanrı ve Paranoya.. " (144)
"Çoklu Kişilik Bozukluğunun, beyindeki 'kimyasal dengesizlikten' kaynaklandığına dair hiçbir bilimsel kanıt yoktur.." (130)
"....klinik çalışmalar, 'bir kadının 'vücut kimyasındaki dalgalanmalar ile PPD arasında' doğrudan bir bağlantı' kuramadı." (149)
"Histerinin 'beyindeki kimyasal dengesizlikten' kaynaklandığına dair bilimsel bir kanıt yoktur." (115)
"Tourette Sendromu, Obsesif-Kompulsif Bozukluk, (OKB/OCD), Çöp biliminin 'kimyasal dengesizlik' teorilerinden kaynaklanmaz.." (139)
"Tourette Sendromu ve Obsesif Kompulsif Bozukluğun (OKB) bilinen bir biyolojik nedeni yoktur.." (139)
"Tourette'in OKB'si kötü 'beyin kimyasalları veya DNA'dan' kaynaklanmaz." (139)
"'Beyninizde Kimyasal Bir Dengesizlik Var' Büyük Yalan No. 1.." (20)
"'Akıl hastalığının, 'beyin kimyasındaki dengesizliğin' bir sonucu olduğu teorisini destekleyen hiçbir bilimsel kanıt yoktur.'" (20)
"Zihinsel hastalığın, 'beyindeki kimyasalların dengesizliğinden' kaynaklandığı teorisinin bilimsel gerçeklere HİÇBİR dayanağı yoktur." (20)
"Çalışma, ' Depresyonun, Beyindeki Kimyasal Dengesizlikten Kaynaklandığı Teorisini ' Çürütüyor Amerika'nın Sorunu, Suçlu İlaç Satıcılarıyla.." (30)
"'Kimyasal Dengesizlik' Efsanesi Ortaya Çıktı, Psikiyatrinin 'Yanlış Yaptığı Tek Şey' Bu Değil.." (32)
"'Psikiyatri, Çöp Bilimdir..' "Şizofreni (Şizoafektif Bozukluk), DSM-IV'te birçok alt kategoriye sahip iyi eski moda delilik veya çılgınlıktır." (144)
"Şizofreniklerin beyinleri, 'psikiyatrik ilaçlar aldıkları durumlar dışında' normaldir." (144)
"Birisi, size 'sesler duyduğunu' söylediğinde. Onlara gülün. Aksi takdirde, yalanlarına kandığınız için sizi aptal ve saf sanırlar." (144)
"Beyinde, akıl hastalığının varlığına dair bir kanıt yok.." (138)
"'Psikiyatrik İlaçlar, Ruh Sağlığı Sonuçlarında Dramatik İyileşmelere Yol Açtı..' Büyük Yalan No. 2.." (19)
"'Psikiyatrik İlaçlar, Diyabet İçin İnsülin Gibidir' Büyük Yalan No. 3.." (21)

"Psikiyatrik ilaçlar, beyindeki 'biyokimyasal dengesizlikleri' düzeltmez çünkü bunlar, mevcut değildir! 'Biyokimyasal beyin dengesizliği' efsanesi ifşa edildi.." (98)

"Beyindeki 'kimyasal dengesizliklerin' varlığına dair bilimsel bir kanıt yoktur, hatta bunların, 'ruhsal hastalıklara' yol açtığına dair bile bir kanıt yoktur. Bu bir efsanedir." (99)

"'Kimyasal dengesizlikler bir efsanedir, 'varlığını' kanıtlayacak hiçbir bilim yoktur, sadece teori vardır! Psikiyatrik ilaçlar, 'beyin hasarına' neden olurPsikiyatrik ilaçlar, tedavi etmez, sadece 'ruhun, acısını ve ızdırabını' giderir. İlaçlar, etkisini yitirdiğinde, acı geri döner. Nöroleptik ve anti-psikotik ilaçlar, bu hayali "kimyasal dengesizliği" düzeltmez, sadece sakinleştirir ve sersemletir. "(98)

"Bu 'kimyasal dengesizlikler', bir efsanedir ve varlığını kanıtlayacak hiçbir bilim yoktur, sadece teori vardır! Nöroleptik ve antipsikotik ilaçlar, bu hayali "kimyasal dengesizliği" düzeltmez, sadece sakinleştirir ve sersemletir. Bunlar, kendinizi, 'iyi davranamayacak duruma' getirdiğinizde, toplumun sizi "ilaçlayarak boyun eğme" yoludur." (125)

"Çoğu insan, 'zihinsel hastalıkların, beyindeki 'kimyasal dengesizlikten' kaynaklandığına' dair 'popüler fikrin bir efsane olduğunu' öğrendiklerinde bir tür "şok terapisi" yaşar! O kadar yaygın olarak kabul görüyor ki, bunu gerçek olarak sorgulamak "çılgınca" görünüyor. Şokunuza hazır olun! Size de, 'ruh sağlığı yetkilileri ve fizik tedavi uzmanları' tarafından yalan söylendi! " (99)

"Psikiyatristler, ilaç şirketleri ve medya tarafından yayılan yaygın yalanlar: "Depresyon ciddi bir tıbbi durumdur", "İlaçlar ciddi hastalığınız için en etkili tedavidir", "Bu ilaç, beyninizdeki biyokimyasal dengesizlikleri düzeltir", "Bu ilacı almayı asla ihmal etmeyin; tıpkı diyabet için insülin gibi.." Doktorunuza, 'akıl hastalarının beyninde, tam olarak 'hangi kimyasalın' dengesiz olduğunu' sorun. Eğer 'belirli bir kimyasalı' önerecek kadar cesursa, ona 'bu kimyasalın, vücuda eklendiğinde, neden bu akıl hastalığını 'insülin'in diyabet'i düzeltmesi gibi' düzeltmediğini' sorun! "Kimyasal dengesizlikler" psikiyatri ve evrim için "eksik halka" gibidir: VAROLMAYAN!" (99)

"Şaşırtıcı bir şekilde, Psikiyatristler, tıp doktorları ve nörobilimciler (ve bilgili Hıristiyanlar), 'akıl hastalığının, 'beyindeki kimyasal dengesizlikten kaynaklandığına' dair bilimsel bir kanıt olmadığını' biliyorlar. Ancak, genel halka "bilgi broşürleri" sağlayan akıl sağlığı örgütleri, 'yalan söyleme ve bu miti yayma' gibi kirli bir iş yapıyorlar. Gerçek şu ki, 'kimyasal dengesizlikler, 'evrim "gerçeğine" dayalı akıl hastalığının' "teorik" bir nedenidir. Sorun şu ki, evrimin de 'bilimsel bir kanıtı' yok! Hıristiyanların gözlerinin, 'hem şeytani yalanlara hem de bu yalanlara karşı' açılması gerekiyor! 200 yıl önce,' bazı doktorlar, 'deliliğin' bir 'beyin hastalığı' nedeniyle oluştuğuna' inanıyorlardı. Pinel, 'bunu reddedecek ve günümüzde artık kullanılmayan 'ahlaki tedavileriyle' birçok insanı iyileştirecek kadar' akıllıydı." (99)

"Efsanevi "kimyasal dengesizlikleri" düzeltmek için yapılan 'sonsuz zararlı ilaç denemelerine' katlanmak, 'zayıflatıcı ve acı verici yan etkilerle' birleşince, toplumun 'evrim teorisini' gerçek olarak 'kabul etmesinin bedelini' ödediği bir cezadır.. İlaç şirketleri, genel halkı, "zihinsel hastalığın" "biyokimyasal dengesizliklerden" kaynaklandığına ve tarihte benzeri olmayan bir 'pazarlama dolandırıcılığını' temsil ettiğine ikna etmeyi başardılar. Televizyon reklamları, 'ilaçlarının, beyinlerdeki bilinen "biyokimyasal dengesizlikleri" düzelterek çalıştığını' utanmadan iddia ediyor. Yedi büyük Amerikan tütün şirketi yöneticilerinin 15 Nisan 1994'te Kongre'de, 'sigaraların bağımlılık yapmadığını ve bilimin, kansere neden olduklarına dair kesin bir sonuca varamadığını' açıkça ifade etmesiyle aynı kötülük liginde. Hem ilaç hem de sigara şirketleri kâr için halka, yalan söylüyor." (98)

"İnsanlar, hayatlarının hendekte olduğunu fark ediyor ve vücutlarında, 'hiçbir sorun bulamayan' bir doktora gidiyorlar. Bu yüzden beyinlerinde 'hiçbir bilimsel kanıt olmadan, kimyasal bir dengesizlik' olduğunu ve 'ilaç almaya başlamaları' gerektiğini söyleyen bir Psikiyatriste giderler. Sebebini veya tedaviyi bilmiyor ve 'vücudunuzda, fiziksel olarak yanlış bir şey' bulamıyor, ancak 'ilaçların, sizi ayakta tutacağını' söylüyor." (98)

"..Depresyon, kimyasal dengesizlik veya serotonin eksikliğinden kaynaklanmaz.(....) Şizofreninin kimyasal bir dengesizlik veya beyinde başlayan bir sorun olduğunu gösteren hiçbir araştırma yok.." (8)

""Ruhsal bozukluklar" genetik veya kimyasal dengesizliklerden kaynaklanmaz. "Ruhsal bozuklukların" beyindeki kimyasal dengesizliklerden veya genetik bozukluklardan kaynaklandığına dair HİÇBİR bilimsel kanıt yoktur." (15)

"Psikiyatrik ilaçlar beyindeki "kimyasal dengesizlikleri" düzeltiyor mu yoksa aslında onları yaratıyor mu? Araştırmacılar bu soruyu incelemek için onlarca yıl harcadılar ve 1980'lerin sonlarına doğru cevaplarını buldular. Okurlar, bilimsel dergilerde bildirilenleri keşfettiklerinde şaşıracak ve dehşete düşecekler." (29)

" Gerçekte, 'beyin kimyasal/nörotransmitter dengesizliklerinin' varlığı, hiçbir zaman kanıtlanmamıştır (psikolojik ilaçların neden olduğu nörotransmitter tükenmeleri vakaları hariç) iyi finanse edilen ilaç şirketlerinde çalışan nörobilimciler tarafından 'laboratuvar hayvanı veya otopsi edilmiş insan beyinleri ve beyin dilimleri' üzerinde yapılan yoğun incelemelere rağmen.." (55)

"İnsan beyninde 100'den fazla bilinen 'nörotransmitter sistemi' olduğunu bilerek, teorik bir kimyasal "dengesizlik" önermek gülünçtür ve bilime aykırıdır. Sadece bu değil, '100 potansiyel sistemden, herhangi ikisi arasında bir dengesizlik' varsa (kanıtlanması imkansız), bir avuçtan fazlasında, 'hiç test edilmemiş bir ilacın, bunu yeniden dengelemesi' asla beklenemez! Bu kadar basite indirgenmiş teoriler, 'saf halk ve saf psikiyatri endüstrisi' üzerinde Büyük İlaç Şirketleri tarafından dayatıldı çünkü 'gereksiz ürünlerini' halka satmak isteyen şirketler, 'hastaları ve reçete yazan uygulayıcıları, yeterli testlerden geçmemiş sentetik, beyin değiştiren ilaçları' neden almaları veya reçete etmeleri gerektiğine ikna etmek için 20 saniyelik kısa propagandaya başvurmak zorunda olduklarını biliyorlar." (55)

"Psikiyatri: Kimyasal dengesizlikler efsanevidir. "Kimyasal dengesizlikler" psikiyatri ve evrim için "kayıp halka" gibidir. 'Kimyasal dengesizliklerin' var olduğuna dair bilimsel bir kanıt yoktur, 'akıl hastalığına' neden olduklarına dair ise hiç yoktur. İlaçlar, beyindeki 'kimyasal dengesizlikleri' düzeltmez, onları yaratırlar." (99)

"Bu 'kimyasal dengesizlikler', bir efsanedir, varlığını kanıtlayacak hiçbir bilim yoktur, sadece teori vardır! 'Nöroleptik ve antipsikotik ilaçlar', bu hayali "kimyasal dengesizliği" düzeltmez, sadece sakinleştirir ve sersemletirAkıl hastalığı, 'biyolojik' bir sorun değil, ruhsal bir sorundur. Akıl hastalarının beynini, iyileştirmek için 'ilaç' vermek, (sürücünün, telefon direklerine çarpması nedeniyle), bir arabanın motorunu, elden geçirmeye benzer." (99)

"Modern Psikiyatrinin dairesel muhakemesi: Size söylemedikleri ne? : "Evrime ve 'insanın, 'kimyasallardan başka bir şey olmadığına' inandığımız için, 'beyninizde, bir 'kimyasal dengesizlik' olması gerektiğini', varsayıyoruz. 'Tanrı'nın var olmadığını' bildiğimiz için, 'sorun, ruhunuzda olamaz.' Bu yüzden, bu ilaçları alın." (psikiyatristiniz).. 'Serotonin, Norepinefrin, Dopamin, GABA'nın "sıvı seviyeleriniz", kan testlerine göre normaldir. 'Akıl hastası' insanların, 'normal işleyen bedenleri' vardır. İlaçlar, sadece 'semptomları' ele alır. Sorun, ruhtadırPsikiyatrik hastalıkların, 'nörotransmitter' teorisine dayanarak, 'klinik durumları' çizebilir ve ruh sağlığı uzmanlarının, 'hangi nörotransmitterlerin dahil olduğunu' tanıyarak, 'ilaç tedavisini nasıl belirlediklerini' görebiliriz. Unutmayın, psikiyatristiniz size, 'Düşük (low) Serotonin'iniz olduğunu' söylediğinde bu, bir kan testine değil, bir varsayıma dayanmaktadır. Dahası, psikiyatrist size, Serotonin için 'standart kan testini' yapsaydı, sonuçlarınızın 'normal çıkacağını' bilir. Teori, 'beynin, beyindeki Serotonini' kullanamamasıdır. Muhteşem bir 'dairesel akıl yürütme' egzersizinde, örneğin, 'depresyonda veya kaygılı olduğunuzu' söyleyebilirler, sonra 'kimyasal bir dengesizliğiniz olduğunu' varsayabilirler. Çoğu insan, 'Yükselmiş Norepinefrin'iniz olduğu' yönündeki ifadelerinin arkasında, 'bir bilim olduğunu' düşünür. Bilimsel geliyor... ve psikiyatristin, 'beyaz bir önlüğü' var... Gerçek tıp bilimi önce bir 'kan testi' yapar, sonra size 'sorunu' söyler, sonra size 'kimyasal bir çözüm' önerir. 'Diyabet ve insülinde' durum tam olarak budur!" (99)

"Akıl hastalığı, 'biyolojik' bir sorun değil, ruhsal bir sorundur. Akıl hastalarının beynini, iyileştirmek için 'ilaç' vermek, (sürücünün, telefon direklerine çarpması nedeniyle), bir arabanın motorunu, elden geçirmeye benzer. 'Kimyasal dengesizlikler', sağlık sorunlarına neden olur. Örneğin, 'diyabet, vücuttaki İnsülin'in kimyasal dengesizliğinden' kaynaklanır. 'Kimyasal (İnsülin) enjeksiyon' yoluyla, vücuda eklendiğinde sorun anında çözülür. Bu gerçek, bir 'kimyasal dengesizliktir.' Akıl hastalığının teorik 'kimyasal dengesizliği', örneğin 'vücuttaki Serotonin seviyesinde' değil, 'beynin, mevcut normal seviyeyi kullanma' yeteneğindedir. Antipsikotik ilaçlar, 'kimyasal dengesizlikleri' düzeltmez, yaratır ve tehlikelidir! Örneğin, 'birine 'düşük Serotonin seviyesi' teşhisi konduğunda, SSRI ilaçlarının, 'vücuttaki Serotonin seviyesini, yapay olarak bastırdığı' teorize edilir. Teori, 'vücudun 'Serotonin üretim hızını' artırarak' uyum sağlayacağıdır. 'Hastalar iyileşiyor' gibi göründüğünde (ve plasebo etkisi neredeyse %50 olduğunda) teorinin 'doğrulandığı' varsayılır. Sorun, çok çeşitli sakinleştiricilerin, 'hastayı iyileştirme' gibi aynı nihai etkiye sahip olmasıdır." (99)

"Normal davranan ve şizofreni hastalarının beyinleri arasında kesinlikle hiçbir fark yoktur. Şizofren ve normal kişilerin beyinleri arasında farklar bulduğunu "iddia eden" FMRI çalışmaları, 'gerçek farkın, 'uzun süreli psikiyatrik ilaç kullananlar ile ilaç kullanmayanlar' arasındaki fark olduğunu', fark edememektedir. Bu yüzden, 'bir şizofreninin beynindeki, tek kimyasal dengesizliğin, psikiyatrik ilaç kullanımından kaynaklanan 'dengesizlik' olduğunu' vurguluyoruz. Şizofrenlerin beyinlerinde gözlemlenen 'tüm farklılıklar', ilaçlardan kaynaklanır. Şizofreni, 'bir davranış seçimi' olduğundan, 'belirli bir davranış seçiminin, beyni değiştirirken, diğerinin değiştirmediğini' öngörmek için bilimsel bir temel yoktur." (98)

"Psikiyatri tıp değil, kâr odaklı bir iştir.. İlaç şirketleri, bilimsel bir desteği olmayan 'sahte kimyasal dengesizlik' efsanesinden tonlarca para kazanıyor. İlaç şirketleri ve medya, 'para ' için 'yalanları' teşvik ediyor." (98)

"Psikiyatrist Loren Mosher, 'kimyasal dengesizliklerle' ilgili 'sahte bilimsel iddialar' ve bu efsaneyi sürdürmek için 'ilaç şirketlerine verilen, yozlaşmış destek' nedeniyle Amerikan Psikiyatri Birliği'nden (APA) istifa etti.." (100) (101)

"Dikkat edin, TSSB'nin beyindeki 'kimyasal dengesizlikten' değil, 'yaşam deneyiminden' kaynaklandığını kabul ediyorlar. TSSB bir hastalık değil, bir davranış tercihidir:  "Son çalışmalar, çocukluk çağı istismarının (özellikle cinsel istismarın), 'TSSB geliştirme' olasılığının, 'yaşam boyu güçlü bir göstergesi' olduğunu göstermiştir." (124)

"Tourette Sendromu ve Obsesif Kompulsif Bozukluğun (OKB) bilinen bir biyolojik nedeni yoktur: 'Kusurlu DNA, Kötü beyin kimyasalları' gibi kanıtlanmamış teoriler, bir biyopsi uzmanının bakabileceği tek yerdir, zira o, 'bedenden, tamamen farklı olan insan ruhunun varlığını' tamamen inkar etmektedir. Bu Darwinci ateistler, (insanın beden ve ruh olduğu gerçeğini) dışladıklarında, sadece 'kimyasal çorbalar ve şokların bir koleksiyonu' olduğunu ve 'tüm davranışların kökenini, arayabilecekleri tek yerin burası olduğunu' söylerler. Öte yandan Hıristiyanlar, (tüm insan davranışlarının kökeninin bedende değil, ruhta olduğunu) bilirler. (...) TS'yi tanımlamak için 'kan analizi, röntgen veya başka bir tıbbi test' yoktur. Teşhis, yukarıda açıklanan 'işaret veya semptomların' gözlemlenmesiyle yapılır. (...) Tourette veya OKB'nin bilinen bir genetik nedeni yoktur, yalnızca varsayımsaldır.." (139)

" Psikiyatrinin tarihi, tedavileri 'cerrahi, şoklar ve ilaçlarla', vücudun 'fiziksel olarak sakatlanmasıyla' özetlenen, yaşamın yıkımı ve 'insan vücuduna zarar verme' yoludur. Biyopsikiyatri, birçok kişinin 'bedenden ayrı bir ruha sahip olduğunu' reddeden ve 'tüm insan davranışlarının, ruhta değil 'bedende' kök saldığını' gören ateizmden kaynaklanır. Tourette sendromu, Obsesif-kompulsif bozukluk (OKB) gibi, 'insan iradesinin tam kontrolünde olan, sinirsel bir alışkanlıktır. Bu, 'kusurlu DNA'nın, kötü beyin kablolamasının veya beynin kimyasal dengesizliğinin' istemsiz sonucu değil, özgür iradeli bir seçimdir." (139)

"Doğum Sonrası Depresyon, (annenin 'parti günlerinin bittiğini' aniden fark etmesiyle ortaya çıkan), 'kimyasal dengesizliklerden' kaynaklanmayan gerçek bir depresyondur.." (149)

"Şizofreni, kökeni 'insan ruhu' olan bir davranış seçimidir. Şizofreni teşhisini, kişi konuşmadığı sürece koyamazsınız çünkü bu tıbbi bir durum değil, bir davranıştır. Şizofreni ne bir hastalıktır ne de tıbbi bir durumdur. Beyindeki 'kimyasal dengesizlikten' kaynaklanan herhangi bir zihinsel hastalığa dair, bilimsel bir kanıt yoktur. Şizofreni, bir soruna çözümdür. "Bu birey, bu davranışta bulunmaktan ne gibi bir fayda sağlıyor?" sorusunu sormak önemlidir. Şizofreni, 'bir sorunu çözmede' her zaman 'kişisel bir kazanç' sağlar. Şizofreni, "Sormak gibi geleneksel iletişim yöntemlerinden, ihtiyacım olanı elde edemiyorum, bu yüzden, benim yerime istemek için psikotik davranışlar uydururum" diyen bir dildir." (144)

"Travma Sonrası Stres Bozukluğunun bir hastalık olduğu veya beyindeki 'kimyasal dengesizliklerden' kaynaklandığı iddiası saçmadır. Travma Sonrası Stres Bozukluğu, (askere alınmamak için 'hasta oldukları' yönünde 'yalan' iddialarda bulunan askerler ve görevden döndükten sonra 'hasta oldukları' yönünde 'yalan' iddialarda bulunan askerlerle) uzun bir geçmişe sahiptir:" (124)

"Psikiyatristinizin size Doğum Sonrası Depresyon (PPD ) hakkında söylediği her şeyi, görmezden gelin. Gerçek şu ki, PPD, annenin veya babanın "parti günlerinin bittiğini" aniden fark etmesiyle ortaya çıkan çok gerçek bir depresyondur, kimyasal dengesizliklerden değil. Bencillik ve narsisizm nedeniyle oluşur ve istikrarsız veya mutsuz aile ilişkileri olan kadınlarda daha sık görülür. Hem erkekler hem de kadınlar, Doğum Sonrası Depresyon (PPD) yaşayabilir çünkü 'bebek doğduğunda, hayatlarının ne kadar değişeceğini' aniden anlarlar.." (149)

"Depresyonun artık tamamen itibarsızlaşmış 'serotonin kimyasal dengesizliği' teorisi, 1980'de psikiyatrinin 'tıbbi hale getirilmesinin' temeliydi ve ilaç reçetelerinin 'ruhsal bozukluklar için tercih edilen tedavi' olarak yerleşmesine yol açtı. NIMH ve NICE tarafından bulunan ilaç tedavisi için 'uzun vadeli olumsuz sonuçlar, antidepresan ilaç reçeteleri için iatrojenik bir sonuç' olduğunu gösteriyor. Kanıtlar, 'antidepresan ilaç reçetelerinin, ruhsal bozukluğu hafifletmekten çok, onu yarattığı ve kötüleştirdiği' sonucuyla tutarlıdır." (34)

"CCHR'nin haklı çıkması 14 yıl sürdü, 2005 yılında Amerikan Psikiyatri Birliği başkanı Steven Sharfstein, 'beyindeki kimyasal dengesizliği bulmak veya doğrulamak için, bir laboratuvar testi olmadığını' kabul etti. Bilim insanlarının teoriyi çürüttüğü Moleküler Psikiyatri'de yayınlanan çığır açıcı UCL çalışmasıyla daha da haklı çıkması 17 yıl daha sürdü..." (32)

".... ilaçlardaki kimyasallara atfedilen olumlu etki, 'yardımcı bir kimyasal tedavinin' sonucu değil, hastaların 'ilacın yan etkilerini yaşadıkları' için 'yardımcı bir ilaç aldıklarına inanmalarına' atfedilebilir. Kirsch'in bulguları bir uyarıya işaret ediyor. Antidepresan ilaçların, 'depresyon tedavisinde etkisiz olduğu' bulunmakla kalmıyor, aynı zamanda olumsuz etkileri olan güçlü ilaçlardır. " (34)

"Bilimsel kanıtlar, 'fiziksel ve psikolojik alanlarımız sürekli olarak birbirleriyle etkileşim halinde olsa da, fiziksel hastalığın açıklamasının temelde fizyolojik, ve ruhsal bozukluğun açıklamasının ise psikolojik olduğu' sonucuna işaret ediyor." (34)

".....anti-psikiyatri grupları 'akıl hastalığının, kimyasal dengesizlik teorisine' karşı küçümsemelerini dile getirmekte oldukça haklılar, ancak genellikle verdikleri nedenlerden dolayı değil. (Kimyasal dengesizlik teorisini çürütmenin, biyolojik faktörlerin 'majör depresyon, bipolar bozukluk ve şizofreni' dahil ancak bunlarla sınırlı olmamak üzere 'ciddi akıl hastalıklarında önemli bir rol oynadığını reddetmek olmadığını' hemen eklemek istiyorum). Gerçek şu ki, 'akıl hastalığının bilimsel temellere dayanan, kimyasal dengesizlik teorisi' asla olamazdı, çünkü gerçek bir teori, 'iyi desteklenmiş, birbirine bağlı hipotezlerden oluşan bütünleşik bir ağ' gerektirir." (71)

".....akıl hastalığının tam teşekküllü, 'küresel bir kimyasal dengesizlik teorisini destekleyebilecek doğrulanmış hipotezler ağı' hiç olmadı. (....) ...psikiyatri, 'bir meslek ve tıbbi uzmanlık alanı' olarak, 'mesleki örgütleri, hakemli yayınları, standart ders kitapları veya resmi açıklamaları' tarafından yargılandığında, böylesine sahte bir "teoriyi" asla desteklemedi." (71)

".....1980'lerde ve 1990'larda birçok psikiyatristin desteklediği şey, esas olarak 'nörotransmitterler norepinefrin ve serotonine' odaklanarak, 'ruh hali bozukluklarının biyojenik amin (veya katekolamin) hipotezinin' bir versiyonuydu. (Şizofreni geleneksel olarak artık modası geçmiş olan "dopamin hipotezi" ile açıklanıyordu. ) Ve gerçekte, serotoninin önemi, önemli ölçüde abartılmıştı. (....) 1980'lerde, 1990'larda ve sonrasında, 'ilaç şirketleri, ruh hali bozukluklarının kimyasal dengesizlik teorisine' benzeyen bir şeyi doğrudan tüketicilere yoğun bir şekilde tanıttılar - veya en azından 'antidepresanların nasıl çalıştığını' açıklamak için "kimyasal dengesizlik" mecazını kullandılar." (71)

"Genel halkı yanıltma açısından en rahatsız edici olanı, ilaç şirketlerinin doğrudan tüketiciye yönelik reklamlarında "kimyasal dengesizlik" söylemini, yoğun bir şekilde teşvik etmesiydi. Mesleğimiz tarafından, yalnızca kimyasal dengesizliklere dayalı, genel olarak 'zihinsel hastalığın, nedensel veya etiyolojik bir teorisini' teşvik etmek için bilinçli bir girişimde bulunulmadı." (71)

"Bazı önemli psikiyatristler, antidepresanlar hakkındaki 'kamusal yorumlarında ve muhtemelen klinik uygulamalarında', "kimyasal dengesizlik" terimini kullanmış olsalar da, Amerikan psikiyatrisinde, 'akıl hastalığının kimyasal dengesizlik teorisini' desteklemek için hiçbir zaman birleşik, koordineli bir çaba olmamıştır." (71)

-----------------
""Akıl hastalığı" diyabet veya kanser gibi 'gerçek bir hastalık' değil, "bahar nezlesi" veya "bilgisayar virüsü" gibi mecazi bir terimdir. Bilimsel olarak, 'kötü davranışın, beynin 'kimyasal dengesizlikleri' tarafından yönlendirildiği ve psikiyatrik ilaçlarla düzeltildiği' mitini destekleyen hiçbir kanıt yoktur." (151)

"Başarısız hastaları 'farklı biyokimyasal etkilere sahip ilaçlarla tedavi etmenin, sonucu iyileştirdiği' teorisini destekleyen hiçbir kanıt yoktur." (34)

"Torrette ve OKB sadece 'davranışla' teşhis edilir, bu da çaresinin 'irade gücü ve özdenetimde' yattığını kanıtlar. "Twitchy" vakası.."Genel halk, 'psikiyatristler, psikologlar, ruh sağlığı endüstrisi, ilaç şirketleri ve medya' tarafından kandırıldı. Gerçek, "Bir ampulü değiştirmek için kaç psikiyatrist gerekir... Herhangi biri, ama gerçekten değiştirmek istemesi gerekiyor" şakası gibidir." (139)

"2005 yılında, 'hızlı şöhret' arayan bilim insanları ve 'gazete satmak' isteyen medya kuruluşları, 'Tourette sendromuna, "SLITRK1" geninin neden olduğu' yönündeki sorumsuz iddialarda bulundular. Elbette gerçek bilimin yakından incelenmesi, bunun teorik olduğu kadar, 'kanıtlanmamış olduğunu' da açıkça göstermektedir. "Tourette sendromu genini" keşfettiği iddiası, geçmişte "sapkın seks uygulayıcısı geni" veya "Alkolik geni" keşfedildiği yönündeki sahte iddialara benzer." (139)

"Şizofreni genellikle sanrı ve paranoya için kullanılan anlamsız bir genel kelimedir. İnsanlar, birçok nedenden dolayı şizofren olurlar ve bu nedenlerden 'kişisel çıkar' elde ederler. Şizofreniyi, ilaçlarla tedavi etmek, bir yazılım virüsü yüzünden, bir bilgisayarı parçalamak gibidir. İnsanlar, kendilerini 'sonsuz sayıda belirli şey için, aniden panik atakları yaşamaya' şartlandırabilir ve eğitebilirler ancak bu bir hastalık değildir. İsa bize 'sanrılara kapılmamamızı' emreder. Sanrı ve paranoya, tövbe ve özdenetimle "iyileştirilen" günahkâr davranış seçimleridir, ilaçlarla değil." (144)

(Biyopsikiyatristler, ilaç şirketleri ve hükümetlerin...) "Nedenine dair 'hiçbir fikirleri olmadığını kabul ettiklerine' dikkat edin: "Sosyal kaygının nedenlerini 'tanımlamak' için araştırmalar devam ediyor." (144)

"Histeri, 'rahimle doğrudan bağlantısı' nedeniyle DSM-IV'ten 'bir kelime' olarak çıkarılmıştır. Ancak, özünde aynı olan birçok yeni kategori vardır. (....) Modern psikiyatrinin kan hattı, modern endüstri için aşağılanma ve utançtır. Psikiyatristler, cadıları 'histeriklere' ve ardından DSM-IV'te "dönüşüm tepkisi" ve "somatizasyon bozukluğu" olarak listelenen 'zihinsel hastalıklara' dönüştürdüler. İnsanların 'kişisel çıkarları' için davranış seçtiği modern Histeri versiyonları şunlardır: "-Doğum Sonrası Depresyon (DSP /PPD) ; -Travma Sonrası Stres Bozukluğu (TSSB /PTSD) ; -Şizofreni ; -Çoklu Kişilik Bozukluğu (ÇKB /MPD) veya Dissosiyatif Kimlik Bozukluğu (DKB /DID)" (115)

"Travma Sonrası Stres Bozukluğu, 'kişisel bir fayda elde etmek' için 'bir davranış' olarak benimsenir.. Bazı Savaş Gazileri görevden döndüklerinde, (asker olarak aldıkları tüm eğitimin, onları 'standart işyeri becerileri' için 'yetersiz bir şekilde donattığını) fark ederler. Orduya girdiklerinde, (onlara, 'iyi bir iş kazandıracak' neredeyse hiçbir 'iş becerileri') yoktur. Döndüklerinde, hiçbir şey değişmemiştir, (hala, 'iyi ücretli bir iş bulmak' için neredeyse hiçbir 'iş becerilerine') sahip değillerdir. 'Travma Sonrası Stres Bozukluğu olduğunu' iddia ederler ve aniden bir 'engelli refah sistemi ve ücretsiz sağlık hizmeti' aracılığıyla "yaşam boyu nakit" alırlar.." (124)

"Doktorlar, danışmanlar, avukatlar, psikologlar, psikiyatristler ve Kritik Olay Stresi Değerlendirme (CISD) uzmanları da dahil olmak üzere, sigorta şirketlerinden, hükümetlerden ve şirketlerden 'milyarlarca dolar' boşa giden 'Post-Travmatik Stres Bozukluğu uzmanlarından' oluşan bir sektör var.." (124)

""Bu birey, Dissosiyatif Kimlik Bozukluğu davranışına girmekten ne gibi bir fayda elde ediyor?" sorusunu sormak önemlidir. Dissosiyatif Kimlik Bozukluğu, 'kişisel kazanç' için bir amaca ulaşma aracıdır. Sybil için, 'şöhret, ilgi ve eğlencenin' faydalarını açıkça elde etti. Uzun zamandır 'unutulmuş cinsel tacizler' için, geçmişi araştırmanın, daha yakın tarihli nedenleri daha doğrudandır: nakit para. İsa bize 'aldatıcı olmamamızı' emretti." (130)

"Travmatik şeyleri" hatırlıyoruz ve "rutin şeyleri" unutuyoruz ve psikiyatristler tarafından, "yanlış şeyleri" hatırlamaya hipnotize ediliyoruz.. Elektro- Konvülsif Şok Terapisi (EKT /ECT), ' beyne, zarar vermek ve hedeflenen hafıza kaybına neden olmak' için büyük miktarda elektrik kullanır. Bastırılmış Hafıza Sendromu, 'hatırlayamadığınız şeylerin, sizi depresyona sokacağını' varsayar ancak EKT, 'şoklarla (elektrik şoklarıyla) silinen anıların, sizi depresyona sokamayacağını' varsayar. EKT ve Bastırılmış Hafıza Sendromu birbirleriyle çelişir ve bu da her ikisini de 'çöp bilim' olarak ortaya çıkarır." (128)

"İnsanların 'travmatik deneyimleri' unuttuğu veya bastırdığı fikri bir efsanedir. Bir şeyi hatırlayamıyorsanız, ya sizin için yeterince travmatik olmamıştır ya da hiç olmamıştır!" (128)

"Psikiyatrinin Birinci ve İkinci Yasaları; (1) Davranış, bir seçimdir. (Davranışları kontrol edin. Faydayı belirleyin) ; (2) Psikotik davranış, bir çözümdür. (Sorunu belirleyin.)" (144)

"Toplam Kötü Niyetli Hatırlama (TNR) Yasası; "Bir şeyi hatırlayamıyorsanız, ya hiç olmamıştır ya da sizi, rahatsız etmemektedir. Sizi, rahatsız eden şeyleri her zaman hatırlarsınız." (128)

"Psikiyatristler, bugün topluma çok zarar veriyor. Bir (alan) psikiyatristin 'körü körüne asılsız suçlamalara' inandığı veya 'fikirleri, doğrudan 'taciz suçlamasını yapan kişinin zihnine' yerleştirdiği' alan baskılama terapisidir." (128)

"Erkekler ve Kadınlar gerçekten de Doğum Sonrası Depresyon (PPD) yaşayabilirler çünkü 'bebek doğduğunda, hayatlarının ne kadar değişeceğini' aniden anlarlar. 'Bebek bezi değiştirmek, cuma geceleri evde kalmak, her 2 saatte bir emzirmek, 20 yıl boyunca bir Porsche'nin maliyetine eşit çocuk desteği ödemeleri, en son rap müziğine dans etmek yerine "Mary'nin küçük bir kuzusu vardı (Mary had a little lamb)" şarkısını söylemek!' (...)" (149)

"1806 yılında Pinel, 'deliliğin, beyin hastalıklarından kaynaklandığını' reddetti. O, (günümüz doktorlarının, 'delileri, tedavi edilemez' olarak gördüklerini, çünkü sorunu, yanlış bir şekilde fiziksel olarak gördüklerini) doğru bir şekilde belirtmiştir. O, (delilerin, kötü muameleye maruz kaldığını, çünkü o günün doktorlarının, deliliğin nedenleri konusunda etiyolojiyi yanlış anladıklarını) belirtmiştir. Daha nazik, daha yumuşak ahlaki tedavilerinin çok daha iyi işe yaradığını belirtmiştir!" (125)

"Histeri, tarihi 'biyopsikiyatrik çöp "pop" psikolojisinin' tohumunu ekmiş altın standardıdır. Bu birey, 'histerik davranışa' girmekten 'ne gibi bir fayda' elde ediyor?" sorusunu sormak önemlidir. Histeri, 'kişisel kazanç' için bir amaca ulaşma aracıdır. İsa, bize 'aldatıcı olmamamızı' emretti." (115)

"Depresyon düşük serotoninden kaynaklanmaz ve şizofreni de dopamin fazlalığından kaynaklanmaz. Gerçek şu ki "çağdaş nörobilim araştırmaları, 'herhangi bir ruhsal bozuklukta, serotoninerjik lezyonu' doğrulamayı başaramadı ve aslında basit bir nörotransmitter eksikliğinin açıklamasına önemli bir karşı kanıt sağladı." (15)

"Moleküler Psikiyatri dergisinde Temmuz 2022'de yayınlanan bir makale yüzlerce çalışmayı inceledi ve 'depresyon ile serotonin arasında bir bağlantı olduğuna dair bir kanıt olmadığı' sonucuna vardı." (15)

"Ağustos 2022'de Neuron dergisinde, dünyanın en etkili nörobilimcilerinden biri olarak kabul edilen Raymond Dolan, "Psikiyatride Fonksiyon Nörogörüntüleme ve Daha İyi Başarısız Olma Davası (Function Neuroimaging in Psychiatry and the Case for Failing Better)" adlı makalenin ortak yazarlığını yaptı. Son 30 yılda yayınlanan 16.000'den fazla nörogörüntüleme makalesini düşünerek, "Yarım yıllık yoğun nörogörüntüleme araştırmasına rağmen, hala herhangi bir psikiyatrik durum için nörobiyolojik bir açıklamadan yoksunuz." sonucuna vardılar." (15)

"Bir nörobilimcinin bu web makalesi, 'depresyonun, genetik ve nörobiyolojik nedenlerini' araştıran bir dizi çalışmayı özetlemiş ve şu sonuca varmıştır: "Bu nedenle, ne nörogörüntüleme ne de genetik ilişkiler, bir bireyin beyninde, 'depresyonla ilişkili bir rahatsızlığı' lokalize etmeye veya bir grup depresif beyni, sağlıklı beyinlerden ayırmaya yaklaşamamıştır."" (15)

"Kimyasal/biyolojik psikiyatristler, 'beynin farklı kısımlarının, çeşitli duyguları, seçimleri ve düşünceleri kontrol ettiği' görüşünü benimseyen bir 'neo-frenolojiye' inanırlar.." (123)

""Depresyon", çoğu zaman depresif bir ruh hali içinde olan, 'çoğu aktiviteye ilgi veya zevkini kaybetmiş, yorgun, uyuyamayan, sekse ilgisi olmayan, umutsuz ve çaresiz hisseden, net düşünemeyen veya karar veremeyen' insanlara verdiğimiz bir etikettir. Ancak bu etiket bize bu semptomların nedeni hakkında HİÇBİR ŞEY anlatmaz. Aslında, depresyonun düzinelerce nedeni vardır -- her biri, farklı bir tedavi yaklaşımı gerektirir. Depresyon tek bir kalıba uymaz, ancak çok yaygındır. Kadınların yaşamları boyunca 'ciddi majör depresyon' geliştirme riski %10 ila %25, erkeklerin ise %5 ila %12'dir." (36)

"Bugün, yaklaşık 77 milyon Amerikalı artık psikiyatrik ilaç kullanıyor." (57)

"Ruhsal bozukluklar için 'orijinal katekolamin hipotezi', 1960'larda yaratıcıları tarafından 'dikkatlice nitelendirilmiş' ve en azından 2003'ten beri ve muhtemelen çok daha önce ABD psikiyatristleri tarafından önemli ölçüde 'hatalı ve yetersiz olarak' kabul edilmiştir. Hipotez o zamandan beri, 'majör ruh hali bozukluklarındaki, daha karmaşık biyolojik mekanizmaları yansıtacak' şekilde değiştirilmiş ve düzeltilmiştir. Bu bozukluklar, 30 yılı aşkın süredir akademik psikiyatrinin dayanağı olan bir 'biyo-psiko-sosyokültürel model' kullanılarak en iyi şekilde anlaşılabilir." (71)

"Alzheimer hastalığı da dahil olmak üzere, diğer birçok 'nöropsikiyatrik hastalıkta' olduğu gibi, 'majör ruh hali bozukluklarının kesin nedenleri' hala bilinmemektedir. Neredeyse kesinlikle, hastalığın 'tanı kriterlerine ve alt tipine (aneminin alt tiplerine benzer)' bağlı olarak çok sayıda 'nedensel süreç' söz konusudur." (71)

----------------------
"Sinirbilimciler 'zihnin, beyin kimyasını değiştirebileceğini' biliyorlar.." (102)

"Beyin ve Zihinsel Hastalık: Zihin/ruh, vücutta 'fiziksel değişiklikleri' tetikleyebilir.. İnsan ruhu, 'beyin kimyasını' değiştirebilir.. (....) Ruhunuzun gücüyle, beyninizi geliştirebilirsiniz! (...) Bu, 'zihinsel hastalıkların, beyinle değil, insan ruhuyla ilgili sorunlar olduğunu' kanıtlamakla ilgilidir.  Sizi şaşırtabilir ama 'beyninizi çalıştırabilir ve onu daha güçlü, daha akıllı ve daha verimli' hale getirebilirsiniz!" (102)

"Eşcinsel olarak doğmazsınız, 'sosyal çevreniz ve kendiniz için yaptığınız kişisel seçimlerin birleşimiyle', eşcinsel olursunuz. Sapkın seks uygulayıcılarının, 'bu şekilde doğmadıkları' gerçeğini öğrenip, (terapiye girip, heteroseksüel olup, evlenip) 'sonsuza dek mutlu yaşadıkları' birçok vaka vardır.  Psikiyatri topluluğu, DSM-III'te sapkın seksi "zihinsel bozukluk" olarak etiketlemiştir. Elbette bu yanlıştı çünkü 'sapkın seks uygulayıcıları, akıl hastası' değildir. Günümüzde psikiyatristler, politik nedenlerle tartışmalardan kaçınmaktadır." (125)

"Delilik, şizofreni, bipolar bozukluk ve depresyonun 'biyolojik bir nedeni' olmadığı için, bu durum Biyopsikiyatriyi Humoral Tıp (Humoral Medicine)'ın yanında Çöp Bilim Onur Listesi''ne sürgün ediyor. Psikotik davranış asla cin musallatından kaynaklanmaz, ancak 'basit bir davranış seçimidir.' Bu, psikiyatrik ilaçları ve şokları, tedavi olarak geçersiz kılar. 'Var olduğunu düşünmedikleri bir şeyde uzman olduklarını' iddia eden tüm psikiyatristleri yok eder ("psikiyatrist" kelimesi Yunanca: "ruhun doktoru"dur..)" (141)

"Depresyondan şizofreniye kadar herhangi bir "zihinsel hastalığı" olan herkese, 'kan testleri, beyin taramaları' vb. dahil olmak üzere 'kapsamlı bir fiziksel muayene için, doktorlarından randevu almalarını' şiddetle tavsiye ediyoruz; böylece 'kendilerinde, fiziksel olarak bir sorun olmadığına' kendilerini ikna edebilirler. Unutmayın, herhangi bir zihinsel hastalık veya başka bir insan davranışı için tıbbi test yoktur. Gerçeğe hoş geldiniz." (141)

"Psikotropik İlaçlar Güvenli mi? Tıp Fakültesindeki Psikiyatri Profesörlerimizin Bize Öğrettiği On Dört Yalan..
1- FDA (ABD Gıda ve İlaç Dairesi) tüm yeni psikiyatrik ilaçları test eder.. (...)
2- FDA onayı, psikotropik bir ilacın uzun vadede "etkili" olduğu anlamına gelir.. (...)
3- FDA onayı, psikotropik bir ilacın uzun vadede "güvenli" olduğu anlamına gelir.. (...)
4- Ruhsal 'hastalıklar' 'beyin kimyası dengesizlikleri'nden kaynaklanır.. (...)
5- Antidepresan ilaçlar, diyabet hastalarında insülin gibi çalışır.. (...)
6- SSRI ‘kesilme sendromları’, ‘çekilme sendromlarından’ farklıdır.. (...)
7- Ritalin çocuklar (veya yetişkinler) için güvenlidir.. (...)
8- Psikoaktif ilaçlar, insanlar için tamamen güvenlidir.. (...)
9- Ruhsal ‘hastalıkların’ bilinen bir nedeni yoktur.. (...)
10- Psikotropik ilaçların, engelli ve işsiz Amerikan psikiyatri hastalarındaki büyük artışla hiçbir ilgisi yoktur.. (...)
11- Sözde bipolar bozukluk, SSRI'lar gibi uyarıcı antidepresanlar alan hastalarda gizemli bir şekilde 'ortaya çıkabilir'.. (...)
12- Antidepresan ilaçlar, intiharları önleyebilir.. (...)
13- Amerika'daki okul katilleri ve diğer toplu katiller, psikiyatrik ilaçlar alması gereken 'tedavi edilmemiş' şizofreniklerdir.. (...)
14- Hastanız sesler duyuyorsa bu onun şizofren olduğu anlamına gelir.. (...)" (55)

9) AKIL VE AKIL HASTALIKLARI, RUHTA (RUHSAL) OLAN BİRŞEYDİR.. (Akıl hastalıkları, fiziksel ve biyolojik değil, ruhsal bir sorundur ve bir davranış seçimidir..)
----------------------------
Tanrı ile konuşursanız, dua ediyorsunuz; Tanrı sizinle konuşursa, şizofreniniz var.” -Psikiyatrist Prof. Dr. Thomas Szasz (Akıl Hastalığı Efsanesi) (64)

"Tanım gereği, 'mikrobiyal hastalıkların' tespitinde kullanılanlar gibi 'nesnel yöntemlerle' varlığı tespit edilebilen 'ruhsal hastalıklar' yoktur. Eğer böyle yöntemler olsaydı, bu durumlar 'ruhsal hastalıklar' olarak adlandırılmaz veya değerlendirilmezdi ve hastanın, isteği dışında tedavi edilemezdi." -Thomas Szasz, (Zorlama Tedavi Olarak, 2007) (99)

"İlaçlar, deliliği tedavi etmez çünkü bu fiziksel bir sorun değil, ruhsal bir sorundur. (...) İlaç preparatlarına olan inancım giderek azaldı ve şüpheciliğim o kadar ileri gitti ki, ahlaki çözümler tamamen başarısız olana kadar onlara asla başvurmamaya karar verdim." -Philippe Pinel, (Delilik Üzerine Bir İnceleme, MS 1806) (98)

"Evrime ve 'insanın, 'kimyasallardan başka bir şey olmadığına' inandığımız için, 'beyninizde, bir 'kimyasal dengesizlik' olması gerektiğini', varsayıyoruz. 'Tanrı'nın var olmadığını' bildiğimiz için, 'sorun, ruhunuzda olamaz.' Bu yüzden, bu ilaçları alın." (psikiyatristiniz).." (99)

-------------
"Duygular, 'ruh' tarafından kontrol edilir.. "Ruh halinin, seçimin ve hafızanın, beyinde değil, 'ruhta kaynaklandığını' kanıtlayan ana taslağı görüntüleyin. Hepimiz, neredeyse 'kazadan sonra, vücudun ürettiği coşkuyu' deneyimledik. 'Frene' basıyorsunuz, tamamen güvenli bir şekilde duruyorsunuz, kaza önleniyor ancak yaklaşık 5 saniye sonra, 'adrenalin coşkusunun, gecikmiş tepkisini' hissediyorsunuz. "Adrenalin coşkusu", ruhun, 'vücut kimyasını, nasıl kontrol ettiğine' bir örnektir, tam tersi değil. Ruhun, 'vücudu kontrol ettiği' ve akıl hastası insanların, 'bir ruh sorunu yaşadığı' gerçeği hakkında daha fazla bilgi.  Bu 'adrenalin akışının, 'duygularımızı etkilediğini' ancak 'seçim yapmamıza, suç işlememize veya kendimizi öldürmemize' neden olmadığını' fark edin. İnsan, her zaman 'tam özdenetim ve hesap verebilirliği' korur." (99)

"Günümüzde psikiyatristlerin büyük çoğunluğu, insanın, 'biyolojik/kimyasal' görüşünü benimsiyor. İnsanın, 'bir ruhu olduğuna' dair Hristiyan görüşünü reddediyorlar. İnsanın 'düşüncelerinin ve anılarının, beynin fiziksel yıkımından (fiziksel ölüm) bilinçli bir şekilde kurtulduğuna' inanmıyorlar. İncil karşıtı görüşleri, onları 'tüm ruhsal hastalıkların 'kimyasal dengesizlikler, genetik' ve dolayısıyla 'bozuk, arızalı' bir beyinden kaynaklandığı' inancına götürüyor." (125)

"Akıl hastalığı biyolojik bir sorun değil, ruhsal bir sorundur.. Akıl hastalarının beynini, iyileştirmek için ilaç vermek, sürücünün 'telefon direklerine çarpması nedeniyle, arabanın motorunu elden geçirmeye' benzer." (98) (99)

"Depresyon, bir davranış seçimidir, tıbbi bir hastalık değildir. Depresyon, 'insan ruhunun' yaptığı bir seçimdir, 'dengesiz vücut kimyasallarının, istemsiz bir sonucu' değildir. Depresif bir kişi ile depresif olmayan birinin 'beyin kimyasında', depresif kişi 'ilaç almaya başlayana kadar' hiçbir fark yoktur." (98)

"Bilim, ruhsal hastalıklardaki 'genetik sorunun', ne olduğunu belirleyemez. Tamamen teoriktir! Bilim, beyinde 'kimyasal bir dengesizlik' olduğunu kanıtlayamaz. Tamamen spekülatiftir! (...) Zihinsel olarak hasta insanların, bedenlerinde, hiçbir sorun yoktur. Ruhsal, duygusal bir sorundan muzdaripler.." (125)

"Zihinsel hastalıklar, fiziksel beyinde değil, 'ruhta', kök salmıştır. Beyin, 'ruh ve beden' arasında yalnızca bir arayüzdür. Beden, ruh olmadan ölüdür. Ruh, bedenin ölümünden sonra 'var olmaya ve düşünmeye' devam edecektir." (138)

"Düşünce, duygu ve hisler gibi zihinsel süreçler, fMFI'de tek bir alanı değil, neredeyse 'tüm beyni' harekete geçirir. Zihinsel hastalıklar, beyin de dahil olmak üzere fiziksel bedenden 'bağımsız' olarak var olan ruhla ilişkilidir. Beyin, beden ve ruh arasındaki aracıdır. Ruh, beynin 'fiziksel ölümünden' bilinçli olarak sağ çıkar." (138)

"Kimyasal psikiyatrinin, 'deliliğin ve depresyonun etiyolojisi' olarak 'beyne bakma' konusunda 'uzun ve yanlış yönlendirilmiş' bir geçmişi vardır. Kimyasal psikiyatristler, 'insanın, beynin ölümünden sonra, bilinçli olarak hayatta kalan bir ruha sahip olduğu' yönündeki İncil öğretisini reddederler. İnsanın duygularını, 'beyindeki 'kimyasallara ve nöronlara' karşı makine benzeri bir tepki' olarak yanlış bir şekilde görürler." (134)

"Birçok Nörobilimci ve Biyolojik Psikiyatrist, 'insanı, kimyasallardan başka bir şey' olarak görmediğinden, Tanrı'nın 'bedeni canlandırmak' için 'kendi suretinde yarattığı, insan ruhunun varlığını' reddederler." (138)

"Bilim insanları, 'zihinsel hastalıkların, sosyal faktörler tarafından tetiklendiğini' kabul ediyor. Ayrıca şizofreni gibi 'zihinsel hastalıkların', asla 'genetik ve beyin anomalilerinden' kaynaklanmadığını da kabul ediyorlar." (102)

"Depresyon, tıbbi bir sorun değil, bir inanç sorunudur." (141)
""Ruhsal bozuklukların" 'duygusal sıkıntıdan' kaynaklandığına dair çok sayıda bilimsel kanıt vardır..." (15)
"Metal hastalığı, beyin veya vücutla ilgili 'fiziksel bir sorun' değil, 'kişisel seçimler ve koşullarla' ilgili ruhsal bir sorundur." (98)
"Gerçek şu ki, 'akıl hastalarının büyük çoğunluğunun, mükemmel derecede sağlıklı ve normal vücutları' vardır. 'Hasta' olan 'bedenleri' değil, ruhlarıdır." (99)
"'Akıl hastası' insanların, 'normal işleyen bedenleri' vardır. İlaçlar, sadece 'semptomları' ele alır. Sorun, ruhtadır." (99)
"Ruh hali ve motivasyonun kökeni, bedende değil ruhtadır." (134)
"İnsan beyni, donanımdır, yazılım ise ruhta bulunur. (...) Depresyon, fiziksel bir hastalık değil, ruhsal bir sorundur.." (134)
"Histeri bir hastalık değil, bir davranış seçimidir. Histeri, kökeni beden değil, insan ruhu olan bir davranıştır." (115)
"Çoklu Kişilik Bozukluğu, kökeni beden değil 'insan ruhu' olan bir davranıştır." (130)
"Şizofreni, kökeni 'insan ruhu' olan bir davranış seçimidir." (144)
"Histeri, 'kişisel çıkar' için yapılan bir davranış tercihidir." (115)
"Histeri bir hastalık değil, 'hastalığa dönüştürülmüş' bir davranıştır." (115)
"TSSB, bir hastalık değil, 'kişisel çıkarla' motive edilen, bir davranış seçimidir." (124)
(Çoklu Kişilik Bozukluğu) "Dissosiyatif Kimlik Bozukluğu olarak da bilinir, bir hastalık değil, bir davranış seçimidir."(130)
"Şizofreni, bir hastalık değil, bir davranış seçimidir." (144)
"Şizofreni (Şizoafektif Bozukluk) bir hastalık değil, bir davranış seçimidir." (144)

10) ECT, VNS, LOBOTOMİ, BEYİN GÖRÜNTÜLEME vb
-------------------------------
"ECT, tıbbi/cerrahi müdahaleler arasında pratik olarak tek başına durmaktadır çünkü 'kötüye kullanımın amacı tedavi etmek değil, hastaları, hastane personelinin çıkarları' doğrultusunda kontrol etmektir." -David J. Rothman, (NIH ECT Konsensüs Konferansı, 1985) (135)

"Tedavi edici değil (depresyon) - Doktorlar, hastaları 'VNS Terapisinin, depresyon için bir tedavi olduğu belirlenmediği' konusunda uyarmalıdır." -(VNS Terapisine Giriş, Uyarılar ve Önlemler, Cyberonics inc, 2008) (134)

"Görünüşe göre ne psikiyatristler, ne tıbbi ve bilimsel yayınların editörleri, ne medya ne de kamuoyu, aynı beyin hastalığını 'ECT, VNS, DBS, TMS, antidepresan ilaçlar, bilişsel terapi, çeşitli "konuşma terapileri" ve yunus terapisi' gibi 'farklı müdahalelerle tedavi etmenin' çelişkisini, uzlaştırma ihtiyacı hissetmiyor. Bu noktada, bu tür 'terapötik hokus pokusun sözde etkililiğinin, (iki yüz yıldan fazla bir süre önce, inceledikleri mucizevi tedavinin —Mesmerizm—) tamamen sahte olduğu sonucuna' varmakta, zorluk çekmeyen dönemin en büyük bilim insanlarından bazıları tarafından araştırıldığını hatırlamak iyi olabilir.." -Thomas Szasz, (Zorlama Tedavi Olarak, 2007) (134)

"VNS tedavisinin on yılı aşkın bir süreden sonra, epilepsi için tedavi, bir dizi 'ölümle' ilişkilendirilmiştir. FDA, bu ölümleri, 'depresyon tedavisinde, henüz tekrarlanmadığı' gerekçesiyle reddetti. Daha da önemlisi, ruh hali stabilizasyonu kavramı - antikonvülsan tedavilerin hem ruh hali hem de konvülsif bozukluklardaki tutuşmayı söndürerek etki ettiği fikri - sallantılı bir zeminde durmaktadır. Haziran 2005'te 1.800'den fazla epilepsi hastasını içeren kontrollü bir çalışma, 'antikonvülsanların, sonraki nöbet riskini azalttığına dair çok az neden olduğunu' gösterdi." -Edward Shorter, David Healy, (Şok Terapisi: Akıl Hastalığında Elektrokonvülsif Tedavinin Tarihi, 2007) (134)

  "Lobotomi: Beyin Kısırlaştırma: "Psikoserrahi" terimi —'akıl hastalarının 'beyinlerinin kesilmesini' tanımlamak için uygun, bilimsel ifade— başlı başına bu inancın bir belirtisidir. İncelenmeden ve sorgulanmadan kalmasına izin verilmemesi gereken yanıltıcı bir terimdir. Bir cerrah, 'beyin hastalığı' olan bir kişinin, beynini, ameliyat ettiğinde buna "nörocerrahi" adını verir. 'Beyin hastalığı' olmayan bir kişinin beyninde ameliyat yaptığında buna "psikocerrahi" adını veriyor." -Thomas Szasz, (Zorlama Tedavi Olarak, 2007) (136)

"1941'de James W. Watts ve Walter Freeman, 23 yaşındayken Rosemary Kennedy'ye (John F Kennedy'nin kız kardeşi) lobotomi uyguladılar. Rosemary'den 'bıçak, beyin dokusunu keserken, şarkı söylemesi' istendi. Rosemary, şarkı söylemeye devam etti, 'bu yüzden daha fazla kesti', ta ki aniden şarkı söylemeyi bırakana (ve bir daha asla şarkı söylemeyene) kadar..  Rosemary, 'kalıcı beyin hasarı' geçirdi ve 2005'te 86 yaşında 'doğal nedenlerle' ölene kadar 'bitkisel hayatta' kaldı. Rosemary Kennedy, kasıtlı olarak 'beyin hasarı' vermenin başlıca tarihi örneğidir. "Lobotomi, 'beyin hasarıyla' eş anlamlıdır: Bu, yankesicilerin ellerini kesmenin, 'kasıtlı el hasarı' olması gibi, kasıtlı bir beyin hasarıdır."  -Thomas Szasz, (Zorlama Tedavi Olarak, 2007) (136)

"Psikiyatristler, psikiyatri tarihçileri ve hatta bazı sözde psikiyatri eleştirmenleri, lobotomiyi "ağır ruhsal hastalıklar" için 'meşru bir tedavi' olarak görmeye devam ediyor. Böylece, ne kadar istemeden de olsa, 'psikiyatri mitolojisinin, temel kavramlarını' doğruluyorlar ve 'lobotomi soykırımını' reddediyorlar. Dünyanın dört bir yanındaki 'binlerce kişi, zorla lobotominin kurbanı' oldu. Gerçek şu ki, lobotomi, 'yetenekli ve saygın cerrahlar' tarafından yapılan operasyonla bile meşru bir tedavi değildi ve asla olamazdı, tıpkı ötanazi ve hekim yardımlı 'intiharın', tıbbi gözetim altında yapılsa bile, 'meşru tedaviler olmadığı ve asla olamayacağı' gibi.."  -Thomas Szasz, (Zorlama Tedavi Olarak, 2007) (136)

"Ancak 'laboratuvar ve beyin görüntüleme' araştırmaları yoluyla elde edilen bu heyecan verici araştırma başarıları, 'şizofreni ve unipolar depresyon' gibi 'klasik psikiyatrik bozuklukların' kapsamlı tanı kategorizasyonu için henüz yenilikçi bir temel sağlayamadı. Aslında, henüz 'artımlı geçerliliğe' bile ulaşamadık. Başka bir deyişle, herhangi bir psikiyatrik 'laboratuvar testinin veya beyin görüntüleme ölçümünün, klasik psikiyatrik hastalıkların 'klinik tanısına' yönelik mevcut yaklaşıma kapsamlı ve açıkça 'artımlı bir iyileştirme' sağlayabileceğine dair henüz kesin bir kanıt yoktur. (Morihisa 1991)" -Hales, Yudofsky,  (Klinik Psikiyatri Ders Kitabı, 2003) (138)

-----------
"Psikiyatri, beyninize zarar verir : ECT.." (135)
"Psikiyatri, beyninize zarar verir; Lobotomi.." (136)
"Rosemary Kennedy, 'lobotomi' ile yok edildi.." (136)
"Beyni kesmenin 'öfkeyi, hiddeti, depresyonu veya kaygıyı' tedavi edeceğini düşünmek kimyasal psikiyatristlere kalmış..." (136)
"Beyin hasarı: Lobotomi: 'Psikocerrahi, Bilateral Stereotaktik Cerrahi, Singulotomi, Limbik Lökotomi, Serebral Kısırlaştırma..' "Lobotomi Holokostu"..." (136)
"Beyin taramaları, herhangi bir zihinsel hastalığı teşhis edemez.." (139)
"Nörobilimciler ve psikiyatristler, 'beyin görüntüleme teknikleriyle, akıl hastalığının nedenini bulamadıklarını' kabul ediyorlar.." (138)
"VNS'nin ardındaki teori, tamamen çöp bilimdir.." (134)
"Vagus Sinir Stimülasyonu, işe yaramıyor!" (134)
"Depresyon için Vagus Sinir Stimülasyonu, saf bir çöp bilimdir. Bu, en iyi haliyle psikiyatrik şarlatanlıktır!" (134)

"Delilik, ruhsal hastalık veya depresyon için beyni, elektrikle şoklayan tüm psikiyatrik tedaviler, plasebo etkisi dışında tamamen değersizdir, çünkü delilik, fiziksel bir hastalık değil, ruhsal bir sorundur. Deliliği tedavi etmek için 'beyne, elektrik' uygulamak, (bir yazılım sorununu düzeltmek için bilgisayarınızın merkezi işlemcisine ev elektriği uygulamak) gibidir." (134)

"....Beyni, elektrikle şoklamanın, psikiyatride uzun bir geçmişi vardır ve hiçbir zaman işe yaramamıştır. Bu yeni cihaz, doğrudan beyne değil, enerjiye şok verir.. Psikiyatristlerin, 'vagus sinirinin, ruh halini ve motivasyonu kontrol ettiği' iddiası tamamen şarlatanlıktır! Ruh halleri, motivasyon ve duyguların hepsinin kökeni, fiziksel bedende değil insan ruhundadır.. (....) Duygular ve motivasyonun, 'vagus sinirleriyle' hiçbir ilgisi yoktur çünkü bunların kökeni, 'insan ruhudur' ve 'vücudun herhangi bir parçası' değildir. (...) .... depresyonu iyileştirmek için, vagus sinirine elektrik şoku verme fikri, saf bir şarlatanlıktır!" (134)

"EKT ile insanlar, 'birkaç hafta boyunca, 5 -20 şoka' maruz kalırlar. Şok muazzamdır ve '6 saniye boyunca, 0,9 Amperlik bir akımda, darbeli kare dalgalarda 450 volt DC' kullanır. ECT (EKT), bir tür elektrikli lobotomidir. (...) Bugün, 'hiçbir şey hissetmemeleri' için 'anestezi' altına alınırlar. Çalışmalar, 'ECT'nin,  plasebodan daha iyi çalışmadığını' kanıtladı." (135)

"ECT'nin son sonuç çalışması neredeyse 40 yıl önce yapıldı; o zamanlar yayınlanan ECT sonuç çalışmaları o kadar kalitesiz ki 'ECT'nin, depresyon için etkili bir tedavi olduğunu' iddia etmek için hiçbir temel sağlamıyor; ancak bu çalışmalar ECT'nin 'kalıcı hafıza kaybına (beyin hasarı) ve hatta küçük bir ölüm riskine neden olma riskinin yüksek olduğunu' ortaya koyuyor; değerlendiriciler, tatmin edici sonuç çalışmaları değerli ve güvenli olduğunu gösterene kadar 'ECT'nin, derhal askıya alınmasını' talep ediyor." (34)

"Psikiyatristler, bir yandan bu 'depresyonun, beynin 'kimyasal dengesizliğinden' veya kötü beyin kablolamasından' kaynaklandığına inanırken, diğer yandan 'depresyona neden olan anıları silmek' için ECT kullanırlar. Etiyoloji ve tedavi arasındaki bu şaşırtıcı 'bilişsel uyumsuzluk', yalnızca bir psikiyatristin, 'mantıklı kılabileceği' bir şeydir. (...) Beyni, şok etmenin 'öfkeyi, hiddeti, depresyonu veya kaygıyı iyileştireceğini' düşünmek, kimyasal psikiyatristlere kalmış.." (135)

"2007'de 1. derece yanıklara neden olan ECT Alevleri.. (...) ECT'de kullanılan 'elektrik miktarı' çok büyüktür. 'Yangınların çıkması' şaşırtıcı değildir. Bu raporun kanıtladığı şey, her elektrikçinin anladığı şeydir. Yangın, elektrot ile cilt arasında 'akımın' akmasına izin veren, 'bir boşluktan' kaynaklanır. (...) Herhangi bir boşluk, 'yangına ve hastanın yanmasına' neden olur. Bu, nadir olsa da, 'beyinden geçen muazzam miktardaki elektriği' gösterir." (135)

"PA-PSRS, elektrokonvülsif terapi (EKT /ECT) tedavileri sırasında, yangından kaynaklanan 'cilt yanıkları veya yaralanmaları' yaşayan beş hasta raporu aldı. (...) ...bir yangın raporunda, 'ECT şoku verildiği anda hastanın 'başının sağ tarafında, parlak bir flaş ve alevler' kaydedildi. Alevler, hızla söndürülmesine rağmen, hasta, 'bir kulağında, birinci ve ikinci derece yanıklar ve bir gözünün üstündeki alnında birinci derece yanıklar' yaşadı." (135)

"Tek bir ECT tedavisi, '84 watt'lık bir ampulü, 6 saniye veya 500 watt'lık bir halojen ışığı, 1 saniye' yakmaya yetecek kadar elektriği, beyninizden geçirir. Ve biz buna, ilaç mı diyoruz? Kimyasal psikiyatristler, 'aynı akımın, kalpten geçirilmesi durumunda, kesinlikle sizi öldüreceğini' söyleyerek kayıtlara geçmiştir. (....) DC akımı, AC akımından '%27 daha fazla güç' sağladığından, 'ev akımına' karşılık gelen gerçek watt değeri, 'altı saniye boyunca 107 Watt'lık bir ampul veya 1 saniye boyunca 635 watt'lık bir halojen ışık' olacaktır." (135)

------------------------
"VNS, 'boyundaki vagus sinirinin etrafına sarılmış bir elektrot aracılığıyla' beyne, 12 volta kadar şok (elektrik) veren bir EKT (ECT) biçimidir. Sinir sistemi, vücut ile beyin arasında bir ağ kablosu gibidir. Vagus sinirine rastgele elektrik şokları uygulamak, yıkıcıdır ve normal beyin işlevine müdahale eder. Sinir sistemi, yaklaşık '1/10 voltluk doğal bir voltajla' çalışır. VNS, vagus sinirini 12 volta kadar şoklar, bu da beynin kullandığı normal voltajın 120 katıdır." (134)

"VNS hakkında okuduğunuz literatür, 'beyninizi ve sinirlerinizi şok etmek için, çok az miktarda elektrik kullanıldığını' söylüyor. Ancak soru şu: neye kıyasla çok az? 12 volt @ 3,5 ma bir araba için çok az miktarda elektriktir, ancak 'bir bilgisayarın CPU'sunun, içten patlamasına' neden olur! Beyninizden bahsediyoruz. Beyni bir pille çalıştırsaydınız, 1/10 voltluk bir pil kaynağı kullanırdı. Beyni genellikle bu kadar voltaj çalıştırır. '0,1 v.' VNS, (beynin, normalde kullandığından) 120 kat daha fazla voltaj uygular. (...) VNS, insan beynini ve sinir sistemini, normalde çalıştığından 120 kat daha yüksek voltajla şoklar." (134)

"12 volt @3,5 ma'nın, ne kadar "şok" hissettirdiğini merak ediyor olabilirsiniz. Neyse ki, ıslak dilinizi 9 voltluk bir pile değdirerek, kendiniz deneyebilirsiniz. Ama önce, pile, kuru parmaklarınızla dokunun. Sonra ıslak parmaklarınızla... sonra dilinize değdirin. Dokuz voltluk bir pil, dilinize değdirdiğinizde, 9 volt @2ma'dır. Cyberonics VNS sinir şok cihazı, dilinizi 9 voltluk bir pile dokundurduğunuzda, hissettiğiniz elektrikle hemen hemen aynı elektriği verir. Cyberonics VNS: 12 volt @3,5 ma.. 9v pil: 9 volt @2ma.." (134)

"Vagus siniri, insan beyninden, vücudun diğer fiziksel kısımlarına 'sinyaller' gönderen ve ayrıca işlenmesi için 'vagus siniri üzerinden beyne, geri bildirim' gönderen bir 'elektrik telinden' başka bir şey değildir.." (134)

(VNS Tedavisi/Terapisi yan etkileri) "Uyku apnesi, (uyurken birkaç saniye nefes almayı bırakmanız), bu aptalca tedavinin bilinen tehlikeli bir yan etkisidir. Diğer bilinen yan etkiler şunlardır: tonal konuşma sesinde gerçek bir değişiklik, farenjit ve kıyı boğazları, larenjit benzeri ses kısıklığı ve öksürük, Boyun ağrısı, Yutma güçlüğü, Ciltte karıncalanma veya karıncalanma.. Tüm yan etkiler, vagus sinirine şokların verildiği yerin yakınındaki fiziksel dokulara müdahale eder. Bu normal bedensel işleve, müdahale kolayca tahmin edilebilir." (134)

"VNS tedavisinin çok sayıda büyük ve tehlikeli yan etkisi vardır. En yaygın yan etki, hastaların yarısından fazlasının 'seslerinde değişiklik' yaşamasıdır. (...) En tehlikeli yan etki, hastaların %14'ünden fazlasında görülen uyku apnesidir.. Yani 7 kişiden 1'i, (uykularının ortasında nefes almayı bırakacak ve nefes nefese ve soluk soluğa uyanacak... tabi ki 'boğulma' nedeniyle ölmedikleri sürece..)" (134)

----------------------
"
1935 yılında lobotomi (lökotomi veya psikocerrahi), Egas Moniz tarafından icat edildi. İşlem kaba, yıkıcıydı ve doğrudan 'beyin hasarına' neden oluyordu. Göz yuvasına, 'bir tereyağı bıçağı' sokuluyordu ve 'yörünge kemiğine' çarpıyordu. Daha sonra 'kemiği delerek, beyne girmesi için bir çekiçle ' vuruluyordu. Daha sonra 'bıçak, sol ve sağ frontal lobları birbirine bağlayan 'beyin dokularını' kesmek' için kullanılıyordu." (136)

(Lobotomi) "Sadece kimyasal psikiyatristler, 'böyle bir tedavinin, deliliği iyileştireceğini' hayal edebilirler çünkü evrime inanırlar ve insanın 'hem ruh hem de bedene sahip olduğu' Hristiyan doktrinini reddederler. Bu, onları 'ruh hali ve davranış bozukluklarının' nedenini her zaman, beyne bakmaya zorladı. (...) Lobotomi, 'kimyasal psikiyatrinin' en belirgin örneklerinden biridir. Ancak, geriye dönüp bakıldığında, 'delilik' için en dürüst ve açık tedavilerden biriydi. 100.000 lobotomi hastasının ve ailelerinin her biri için, bunun 'doğrudan beyin hasarına' neden olan bir tedavi olduğu açıktı. İlaçlar ve elektrik şoklarıyla yapılan 'modern tedaviler', gerçekte oldukları gibi kolayca tanınmıyor." (136)

"Modern nöroleptik ilaçlar gibi, lobotomi de beyni, basitçe 'devre dışı bırakır veya hasar verir ve normal işlevini değiştirir.'  Dünyanın birçok ülkesinde 'yasaklanmıştır' ancak Japonya, Avustralya, İsveç ve Hindistan hala 'şiddet yanlısı ve kontrolden çıkmış insanlar' için 'sosyal bir kontrol' olarak 'lobotomi' yapmaktadır. Bu şiddet yanlısı insanları "aptallaştırmada" etkili olsa da, 'onları vurmak, daha insani' olabilir." (136)

   "1941'de James W. Watts ve Walter Freeman, 23 yaşındayken Rosemary Kennedy'ye (John F Kennedy'nin kız kardeşi) lobotomi uyguladı. Rosemary'den 'bıçak, beyin dokusunu keserken, şarkı söylemesi' istendi. Rosemary, şarkı söylemeye devam etti, bu yüzden daha fazla kesti ve aniden şarkı söylemeyi bıraktı ve bir daha asla şarkı söyleyemedi. Rosemary 'kalıcı beyin hasarı' geçirdi ve 2005 yılında 86 yaşında doğal sebeplerden ölene kadar 'vejetatif ' durumda kaldı.." (104)

------------------------------
" Beyin görüntüleme sistemleri, 'beyindeki 'nöronların', elektriksel aktivitesine karşılık geldiği varsayılan 'beyindeki kan akışını' ölçen', çok ilkel cihazlardır. 'Ne düşünüldüğünü' veya 'düşünce kalıplarında, bir sorun olup olmadığını' ölçemezler. Zihinsel hastalıkların nedenini belirlemede, hiçbir işe yaramazlar. (...) Elektriksel aktiviteyi ölçerler ancak düşünce ve duyguyu yorumlayamazlar.. (...) Beyin görüntüleme sistemleri, düşünceleri değil, yalnızca 'nöronlar arasındaki elektriği' ölçen pasif endüktif bir ampermetre gibidir. (...) Tanısal Beyin Görüntüleme Sistemleri, akıl hastalığına dair hiçbir kanıt sağlamaz. Bu, nörobilim alanındaki en iyi uzmanlar tarafından kabul edilmektedir." (138)

"Beyin görüntüleme sistemleri, epilepside olduğu gibi 'normal ve anormal beyin devreleri' arasında ayrım yapabilir. Ancak bu, zihnin 'ruhsal bir sorunu' değil, kablolama ile ilgili fiziksel bir sorundur. Bu, 'şizofreniklerin beyinlerinde, psikiyatrik ilaçların neden olduğu kimyasal dengesizliklerden kaynaklanan değişiklikler' dışında, hiçbir fark olmadığı gerçeğiyle keskin bir tezat oluşturur." (138)
 
"Beyni inceleyerek, 'zihni' anlamaya çalışmak, bir bilgisayardan CPU çipini (ana beyin) çıkarıp, Windows XP'yi anlamak için 'transistörlere, dirençlere ve diyotlara' bakmak gibidir. CPU, (beynin, 'çok çeşitli düşünceler düşünebilmesi' gibi) çok çeşitli programlar çalıştırıyor olabilir. Bilgisayar çökerse, bu asla CPU'nun hatası değil, yazılımdaki bir hatadır. Aynı şekilde, "sinir krizi" beyindeki 'kimyasal dengesizliklerden' değil, ruhtan kaynaklanır." (138)

11) PSİKİYATRİ, (BÜYÜK) İLAÇ FİRMALARI VE PSİKİYATRİSTLERİN KARANLIK YÜZLERİ..
----------------------------
"Çoğu insan gibi ben de 'antidepresanların işe yaradığını' düşünürdüm. Klinik psikolog olarak, depresyondaki psikoterapi danışanlarımı, ilaç reçeteleri için psikiyatrist meslektaşlarıma yönlendirdim ve bunun yardımcı olabileceğine inanıyordum. (....) İlaç şirketlerine göre, 'depresyondaki hastaların yüzde 80'inden fazlası, antidepresanlarla başarılı bir şekilde' tedavi edilebiliyor. Bu tür iddialar, bu ilaçları dünyadaki en yaygın reçeteli ilaç sınıflarından biri haline getirdi ve küresel satışları yılda 19 milyar dolarlık bir sektör haline geldi. Gazete ve dergi makaleleri, 'antidepresanları, milyonlarca insanın hayatını değiştiren mucize ilaçlar' olarak duyurdu. Depresyonun bir hastalık olduğu söylendi - ilaçla tedavi edilebilen bir beyin hastalığı.. (....) Yürütülen klinik deneylerin yaklaşık %40'ının, 'kendilerine sponsor olan ilaç şirketleri tarafından, yayımlanmaktan alıkonulduğunu' keşfettim. Bunlar genel olarak, gerçek ilacı almanın önemli bir faydasını gösteremeyen çalışmalardı.(....) Antidepresan ilaçların 'etkili tedaviler olmadığına' ve 'depresyonun, beyindeki kimyasal dengesizlik olduğu fikrinin bir efsane olduğuna' ikna olmaya devam ediyorum. (...) Antidepresanların, depresyonu kimyasal olarak iyileştirebileceği inancı tamamen yanlıştır." - Dr. Irving Kirsch, "İmparatorun Yeni İlaçları – Antidepresan Efsanesini Patlatıyor" kitabı, 2011 (30)

"Psikoloji Endüstrisi, kullandığı birçok 'isim ve etiket' için Amerikan Psikiyatri Birliği'nin 'Tanı ve İstatistik El Kitabı'na (DSM-IV) güvenir. Orijinal 1954 versiyonu, 'zihinsel hastalıkların, 'biyolojik temelli ve fiziksel hastalıklara' benzer olduğuna' dair 'on dokuzuncu yüzyıl inancını' netleştirmeye hizmet etti. Ancak 'olası bir neden, uygun tedavi ve olası prognoz ileten tıbbi teşhislerin' aksine, DSM-IV'te listelenen bozukluklar, 'bilgi iletişiminde, araştırma yürütmede, tedavi sağlamada ve faturalamada' kullanılmak üzere tasarlanmış, 'akran konsensüsüyle' varılan terimlerdir." -Dr. Tana Dineen, (Üretim Mağdurları, 2001) (99)

"....psikiyatristler ve psikologlar, 'kendi alanlarını' paylaşmak yerine, 'aynı alan' için savaşmaya başladılar. Bu mücadelede önemli olan, hem teşhis hem de tedavi açısından, 'psikolojik sorunlara, biyolojik bir bakış açısıyla' yaklaşma eğilimidir. Örneğin, 'travma ve travma sonrası stres bozukluğu' gibi sorunlar için 'nörobiyolojik kanıtlar ve açıklamalar' aranıyor." Ve ilaçlar, yalnızca 'depresif semptomların' tedavisi için değil, aynı zamanda 'dikkat eksikliği hiperaktivite bozukluğu (örn. Ritalin), iktidarsızlık (örn. Viagra) ve alkolizm (örn. Naltrekson)' için de test ediliyor ve dağıtılıyor. Biyolojik bir yönelime doğru bu 'kayma', lisanslı psikologları 'psikoaktif ilaçlar reçete etme hakkı' için lobi yapmaya teşvik etti. Ve tüm bunlar, tarihsel olarak psikiyatri 'hastaneye yatış ve ilac kullanımına' karşı savaşan, 'psikoterapinin "aynı derecede etkili" olduğunu' savunan bir meslek tarafından gerçekleştiriliyor." -Dr. Tana Dineen, (Üretim Mağdurları, 2001) (99)

"Pek çok insan, psikiyatristlerin, 'beyin hastalıklarıyla' değil, 'nörologların ve beyin cerrahlarının' alanına giren 'insan sorunlarıyla' ilgilendiğini kabul eder. Ancak, özel olarak "yasak bir gerçeği" kabul etmek başka bir şeydir, 'ahlaki ve sosyal etkilerini' kabul etmek başka bir şeydir ve psikiyatrist-imparatorun (sadece çıplak değil, yalancı ve insan kardeşlerine kötü davranan biri olduğunu), bir 'şifa mesleğinin üyesi olarak kabul edilmeye layık olmadığını' kamuoyuna ilan etmek başka bir şeydir. Geçtiğimiz yarım yüzyılda 'psikiyatrik ilkelerde ve uygulamalarda görünen, 'radikal değişikliklere' rağmen, bu 'kötü niyetli tıp uzmanlığı ' hakkındaki gerçeği, 'o kadar korkunç olduğunu ve inanmazlığa davet ettiğini' iddia ediyorum." -Thomas Szasz, (Zorlama Tedavi Olarak, 2007) (99)

"Duygusal ve ruhsal sorunlarımız, yalnızca 'psikiyatrik bozukluklar' olarak görülmüyor, 'biyolojik ve genetik kökenli' oldukları ilan ediliyor. Bu dikkat çekici bakış açısının propagandası, 'ilaç şirketleri' tarafından finanse ediliyor ve 'medya, örgütlü psikiyatri ve bireysel doktorlar, "tüketici" lobileri ve hatta Ulusal Ruh Sağlığı Enstitüsü (NIMH)' gibi hükümet kurumları tarafından yayılıyor. Sonuç olarak, birçok eğitimli Amerikalı, "bilim" ve "araştırmanın", 'duygusal sıkıntıların veya "davranış sorunlarının", biyolojik ve genetik nedenleri olduğunu ve psikiyatrik ilaçlar gerektirdiğini gösterdiğini' varsayıyor. Aslında, 'bilimsel araştırmalar hakkında "bilgili" olduklarına' inanıyorlar. Çok az insan, tarihin en başarılı 'halkla ilişkiler' kampanyalarından birine maruz kaldıklarının farkında."  -Peter Breggin, David Cohen, (İlaçlarınız Sorununuz Olabilir,2007) (99)

"Günümüzdeki psikiyatristlerin, hemen hepsi, 'insanın, evrim teorisiyle rastgele şans süreçleriyle, Tanrı olmadan yaratıldığına' inanan ateistlerdir. Günümüzdeki psikiyatristler, 'insanın, bir kimyasal yığınından başka bir şey olmadığına' inanır ve 'insanın, beyninden ayrı bir ruhu olduğu' fikrini reddederler. Psikiyatri, 'Tanrı ve Hıristiyanlarla açıkça alay eder ve onları küçümser, Hıristiyan teolojisini "aptalca, yanıltıcı ve modası geçmiş" olarak' adlandırır. Ruhsal Bozuklukların Tanısal ve İstatistiksel El Kitabı, "Psikiyatrinin İncili" olarak adlandırılır. DSM-IV, Kuzey Amerika'da 'ruhsal hastalıkları sınıflandırmak ve teşhis etmek' için kullanılan merkezi ve en önemli kitaptır. En son baskı (MS 2004), 'insanın, bedeninden ayrı bir ruha sahip olduğu' şeklindeki Hristiyan görüşü hakkında şunları söylüyor: bu "aptalca ve modası geçmiş ikilik"... "yanıltıcı türev ikilikleri" "Ryle'ın 'makinedeki hayalet'in şeytan çıkarılması" (DSM-IV-TR Rehberi, MS 2004) " (99)

"Psikoloji endüstrisi, insanları 'ailelerinden, toplumlarından ve kiliselerinden' ayırıyor, erkekler ve kadınlar hakkında 'basmakalıp ve düşmanca görüşleri' teşvik ediyor, arkadaşlığı aşağılıyor ve genel olarak güvensizlik ve şüpheyi teşvik ediyor.  Hiç kimse ciddi tacizi onaylamazken, psikoloji endüstrisi, 'belirsiz anıları', yeniden yorumluyor ve 'küçük olayları' uğursuz hale getiriyor. Ve hiç kimse 'aile içi şiddeti' mazur görmezken, psikoloji endüstrisi, kavramı bulanıklaştırıyor ve bağlamı görmezden geliyor.  Psikoloji Endüstrisi, 'korku ve eşitsizliği' teşvik ediyor, 'tüm kişilerarası ilişkileri' potansiyel olarak tehdit edici olarak görüyor. İnsanlara, başkalarını, 'potansiyel düşman' olarak görmeyi, izlenmeyi, incelenmeyi ve suçlanmayı öğretiyor. Sonuç olarak, 'güvenme, flört etme, baştan çıkarma, tartışma ve bağırma, sorumluluk alma, dikkatli olma, risk alma, tutkulu olma, doğru seçimleri yapma ve hata yapma' gibi insan eğilimlerini bastırıyor." -Dr. Tana Dineen, (Üretim Mağdurları, 2001) (129)

".....zihinsel hastalık' için nesnel bir test yoktur. Psikiyatristlerin, iddialı bir şekilde "muayene" olarak adlandırdıkları şey, özneyle 'bir konuşma ve davranışının' gözlemlenmesidir." -Thomas Szasz, (Günlük Yaşamın Tıbbileştirilmesi, 2007) (123)

"DSM'de listelenen 'bozukluklar', resmi kabul ediliyor. Katiller ve tecavüzcüler günlük dilde 'deli' olsalar da, bu davranışların DSM'den dışlanması, onları, basitçe 'suç' haline getirirken, 'pedofili ve kleptomani' gibi dahil edilen davranışlar, zihinsel bozukluklardır. Bir bozukluğun, DSM'de yer alması, 'zihinsel bozukluğa, resmi statü' kazandırır, ancak bu resmi bozukluklardan bazıları geçerli zihinsel hastalık vakaları olmayabilir." -Guy A. Boysen, (Zihin ve Davranış Dergisi, v28) (123)

"Kendilerini "hayat kurtaran" iyi niyetli doktorlar olarak görmeyi seven psikiyatristler, hukukçuların idamların sıklığını, (ölüm cezasına çarptırılan bazı suçluların 'akıl hastası olduğunu ve bu nedenle cezalandırılmaya uygun olmadığını' ilan ederek) azaltma davetini hevesle kabul ettiler. "Delilik savunması" olarak adlandırılan bu uygulama, suçlunun "akıl hastanesi" adı verilen bir hapishanede, hapsedilmesiyle de sonuçlanır. 'Akıl hastalığı savunması ve medeni taahhüt', psikiyatrinin, 'iki paradigmatik' uygulamasıdır. Bunlar olmadan, (zorlayıcı) psikiyatri, 'toplumsal işlevini' kaybeder ve ortadan kaybolurdu." -Thomas Szasz,(Psikiyatri: Yalanların Bilimi, 2008) (123)

"'Hayat, bir görevdir. Ya bununla başa çıkarsınız ya da sizi ele geçirir... 'Nasıl inşa edeceğinizi' bilmiyorsanız, her zaman yıkabilirsiniz. Toplumda 'bizi, toplumumuzu ve diğer insanları' mahveden insanlar bunlardır." -(Thomas Szasz'ın duruşma ifadesi, 1980)

"Psikiyatristler, 'akıl hastalığının (bağımlılığa, suça, intihara ve nefret ettiğimiz veya korktuğumuz sayısız başka eyleme) neden olduğunu' iddia ediyor ve artık çoğu kişi, buna inanıyor. Akıl hastalığının ve psikiyatrinin 'sorumluluk fikrini, baltalama ve adaleti altüst etme' konusundaki neredeyse sınırsız gücü burada yatıyor." -Thomas Szasz, (Zihnin Anlamı, 1996) (123)

 "Geleneksel olarak 'kişisel tercihe' atfedilen (yanlış) davranışların giderek daha fazlası 'zihin hastalıklarına' atfedildikçe, zihinsel hastalıklar, beyin hastalıklarına, (bugün özellikle 'nörotransmitterlerin bozulmasına neden olan "kimyasal dengesizliklere") atfedildi."  -Thomas Szasz, (Zihnin Anlamı, 1996) (123)

"Biyolojik psikiyatri, aile veya toplum yerine, 'rahatsız edici davranış' için 'bedeni suçlama' eğilimindedir. Bu bakış açısı, sosyal çevrenin, sözde hastanın o aile veya toplumdaki deneyimlerinden kaynaklanan 'ne kadar psikolojik bozukluk' olursa olsun, 'herhangi bir suçlama veya sorumluluktan', zarar görmeden kurtulmasını sağlar." -Colin A. Ross, M.D. ve Alvin Pam, Ph.D, (Biyolojik Psikiyatride Sahte Bilim, 1995)" (123)

"Özgür irade bir efsanedir! Biz, 'özgür iradesi' olmayan robotlarız. Hiç kimse kişisel olarak, hiçbir şeyden sorumlu değildir! Eğer kişiler, kendi kendini yaratmamışsa ve tamamen genetik ve çevresel koşulların ürünüyse, bu onların erdemlerinin ve kusurlarının 'irade veya kendi seçtiği karakter' meselesi olmadığı anlamına gelir. Bunun yerine, bireyler, kendilerinin 'daha mutlu, daha üretken, daha yaratıcı ve daha az muhtaç' insanlar üretmek için 'değiştirilebilecek koşullar' tarafından şekillendirilirler. Nihai öz-belirleme efsanesi (karşıt nedensel özgür irade), kişileri, eksiklikleri için suçlayarak onları 'yaratan koşulları' anlamak yerine 'daha insancıl bir toplumun tasarlanmasını' engeller." (Kişisel ve Sosyal Sonuçlar, Natüralizm Merkezi) (123)

"Bir Marksist, (iyi bir kapitalist örgüt olan APA'nın  yalnızca doğrudan veya dolaylı olarak kar elde edebileceği ilaçları sevdiğini) söylerdi. (....) Bence, tarihin bu noktasında, 'psikiyatri neredeyse tamamen ilaç şirketleri' tarafından satın alındı. APA, ilaç şirketlerinin 'toplantılar, sempozyumlar, atölyeler, dergi reklamları, büyük öğle yemekleri, sınırsız eğitim hibeleri' vb. desteği olmadan devam edemezdi. Psikiyatristler, ilaç şirketlerinin tanıtımlarının 'kölesi' haline geldiler." -Loren R. Mosher M. D. (APA-Amerikan Psikiyatri Birliği'nden istifa mektubu, 1998) (101)

".....en ufak bir sağduyusu olan herkes, ilaç şirketinin sergilerinin ve endüstri tarafından desteklenen sempozyumların, 'çeşitli cazibeleriyle' kalabalıkları nasıl çektiğini, 'ciddi bilimsel oturumların ise, neredeyse hiç takip edilmediğini' gözlemlerdi. Psikiyatrik eğitim de onların etkisini yansıtır; yani, 'bir asistan müfredatının en önemli kısmı, ilac ticaretinin sanatı ve yarı bilimidir, yani reçete yazmaktır."-Loren R. Mosher M. D. (APA-Amerikan Psikiyatri Birliği'nden istifa mektubu, 1998) (101)

"Uzun vadede ciddi etkileri olduğunu bildiğimiz 'toksik kimyasalların, yaygın aşırı ve yanlış kullanımını' onaylıyor ve teşvik ediyoruz: tardif diskinezi, tardif bunama ve ciddi yoksunluk sendromları.." -Loren R. Mosher M. D. (APA-Amerikan Psikiyatri Birliği'nden istifa mektubu, 1998) (101)

"Hiçbir şekilde benim çıkarlarımı temsil etmiyor. Psikiyatri liderliğinin, bizi, bir kez daha 'somatik tıpla evlendirmek' için duyurduğu mevcut 'biyomedikal-indirgemeci modeli' benimsemek, benim kapasitemin dahilinde değil. Bu bir 'moda, politika ve ilaç evi bağlantısı' gibi para meselesi.." -Loren R. Mosher M. D. (APA-Amerikan Psikiyatri Birliği'nden istifa mektubu, 1998) (101)

"NAMI, APA'nın örtük onayıyla, çocuklarının medeni haklarını ihlal eden 'nöroleptik ilaç yanlısı ve kolay bağlılık-kurumsallaştırma', gündemi belirlemiştir. Çoğunlukla bu 'faşist gündemin' ilerlemesine izin veriyoruz. Psikiyatri tanrıları, Dr. E. Fuller Torrey, NAMI örgütünde 'kendisiyle aynı fikirde olmayan kişilere, teşhis koyma ve tedavi önerme yetkisine' sahiptir. Açıkça, tıbbi etiğin ihlali.." -Loren R. Mosher M. D. (APA-Amerikan Psikiyatri Birliği'nden istifa mektubu, 1998) (101)

"APA, NAMI ve ilaç şirketleri (her iki grubu da 'ortak ilaç yanlısı' duruşları nedeniyle neşeyle destekliyorlar) arasındaki bu 'çıkar evliliğinin' dar görüşlülüğü bir iğrençlik. Baskı ve toplumsal kontrol psikiyatrisinin, hiçbir parçası olmak istemiyorum." -Loren R. Mosher M. D. (APA-Amerikan Psikiyatri Birliği'nden istifa mektubu, 1998) (101)

"Beyin hastalığı atıfını doğrulayan hiçbir kanıt olmaması, şu anda, önemsizdir. Burada uğraştığımız şey 'moda, siyaset ve paradır.' Bu düzeydeki 'entelektüel/bilimsel sahtekârlık', üyeliğimle desteklemeye devam edemeyeceğim kadar korkunç. Psikiyatri eğitiminin, Amerikan tıp fakültesi mezunları tarafından 'sistematik olarak reddedilmesine' şaşırmıyorum." -Loren R. Mosher M. D. (APA-Amerikan Psikiyatri Birliği'nden istifa mektubu, 1998) (101)

"DSM IV, 'psikiyatrinin genel olarak 'tıp tarafından kabul görmeye' çalıştığı' bir uydurmadır. İçeridekiler, bunun 'bilimsel olmaktan çok, politik bir belge olduğunu' bilirler. (...) DSM IV, büyük başarısızlıklarına rağmen, 'bir İncil ve para kazandıran en çok satan kitap' haline geldi. (...) Ödeme almanın yoludur." -Loren R. Mosher M. D. (APA-Amerikan Psikiyatri Birliği'nden istifa mektubu, 1998) (101)

"....'psikiyatrik teşhisler için, harici doğrulama ölçütleri' yoktur. Herhangi bir büyük psikiyatrik bozukluk için ne bir kan testi ne de belirli anatomik lezyonlar vardır." -Loren R. Mosher M. D. (APA-Amerikan Psikiyatri Birliği'nden istifa mektubu, 1998) (101)

"Bir hastaya, psikiyatrist tarafından ilaç veya şok verildiğinde, bu, genellikle hastanın "teşhisi"nden çok, doktorun 'ruhsal başarısızlığı' hakkında daha fazla şey söyler." -Peter Breggin, (Yardımsever Olmanın Kalbi, 1997) (135)

"Organize suçun özellikleri olan haraççılık, 'ABD yasalarında 'gasp, dolandırıcılık, federal uyuşturucu suçları, rüşvet, zimmete para geçirme, adaletin engellenmesi, kolluk kuvvetlerinin engellenmesi, tanıkların ikna edilmesi ve siyasi yolsuzluk' gibi belirli suç türlerine tekrar tekrar girme eylemi' olarak tanımlanmaktadır. Peter, ilaç şirketlerinin bu suçların çoğundan, 'suçlu olduğu' iddiasını desteklemek için çoğu ayrıntılı olan kanıtlar sunar." -Richard Smith, (2004 yılına kadar İngiliz Tıp Dergisinin editörlüğü yaptı)" (56)

Yayınlanan klinik araştırmaların çoğuna inanmak veya güvenilir doktorların veya yetkili tıbbi yönergelerin yargılarına güvenmek artık mümkün değildir. Yeni İngiltere Tıpbının Dergisi'nin editörü olarak geçirdiğim yirmi yıl boyunca, yavaş yavaş ve isteksizce ulaştığım bu sonuçtan hiç hoşlanmıyorum. ” –Marcia Angell, MD (İlaç Şirketleri ve Doktorlar: Bir Yolsuzluk Hikayesi, 2009)" (56)

"Enstitü, 2011'de reçeteli ilaçların, 'ABD'de iki ila dört milyon kişinin 'ciddi, sakatlayıcı veya ölümcül yaralanmalar, 128.000 ölüm' yaşamasıyla ilişkili olduğunu' hesapladı." -Yazar Jeanne Lenzer, (Güvenli İlaç Uygulamaları Enstitüsü'nün bir raporuna atıf, BMJ 7 Haziran 2012)" (56)

Epidemiyolojik olarak, uygun şekilde reçete edilen reçeteli ilaçlar, 'her hafta Amerika Birleşik Devletleri'nde yaklaşık 2.460 ölüm ve felçle beraber', dördüncü önde gelen ölüm nedenidir. Amerika Birleşik Devletleri ve Avrupa'da her yıl yaklaşık 330.000 hasta reçeteli ilaçlardan ölüyor. [İlaçlar] yaklaşık 20 kat daha fazla 'hastaneye yatışa' [yılda 6,6 milyon] ve ayrıca 'düşmelere, trafik kazalarına' ve [yılda] yaklaşık 80 milyon 'ağrı, rahatsızlık' ve başkalarına bakma yeteneğini engelleyen 'işlev bozuklukları' gibi tıbbi olarak önemsiz sorunlara neden oluyor. 'Aşırı ilaç kullanımı, hatalar ve kendi kendine ilaç kullanımından' kaynaklanan 'ölümler ve olumsuz etkiler' bu rakamları artıracaktır.” -Donald Light, (ASA yayını, “Dipnotlar”, Kasım 2014)" (56)

"Ancak her yıl kaç çocuk, [olumsuz] aşı reaksiyonu geçiriyor? Aşılamadan sonra kalıcı olarak sakat kalanlar gerçekten 110.000'de bir mi yoksa bir milyonda bir mi? Eski FDA Komiseri David Kessler, 1993'te 'doktorların yüzde 1'inden azının, reçeteli ilaç kullanımından sonra olumsuz olaylar bildirdiğini' gözlemledi. (...) Doktorların belki de yüzde 5 veya 10'undan azının aşılamadan sonra 'hastaneye yatış, yaralanma, ölüm veya diğer ciddi sağlık sorunları' bildirdiği tahmin ediliyor. 1986 Aşı Yaralanması Yasası, 'bildirimde bulunmamak' için 'yasal bir yaptırım' içermiyordu; doktorlar bildirimde bulunmayı reddedebilir ve hiçbir sonuçla karşılaşmazlar. Yine de, her yıl Aşı Olumsuz Olay Bildirim Sistemi'ne [VAERS] yaklaşık 12.000 bildirim yapılıyor; Hem ebeveynler hem de doktorlar bu raporları hazırlayabilir. (....) Ancak eğer bu sayı, gerçekte meydana gelenin sadece %10'unu temsil ediyorsa, o zaman gerçek sayı 120.000 aşı yan etkisi [yılda] olabilir. Eğer doktorlar, aşı reaksiyonlarını Dr. Kessler'in söylediği kadar seyrek olarak rapor ediyorlarsa ve 12.000 sayısı gerçek toplamın sadece %1'iyse, o zaman gerçek sayı yılda 1,2 milyon aşı yan etkisi olabilir." -Barbara Loe Fisher" (56)

"Nüfusun tıbbi bilgisizliği -'halk sağlığı uzmanları ve ilaç devleri' bundan besleniyor. Bu, onların 'her gün, toplu katliamdan kurtulmalarına' olanak sağlıyor.. 'Cinayetin' çok güçlü bir kelime olduğunu düşünenler için şunu söyleyerek bitireceğim: basit -insanları trajik ve şaşırtıcı bir oranda öldüren ve sakatlayan bir meslekte çalışıyorsanız ve bunu 'biliyor ve hiçbir şey yapmıyorsanız', suçlusunuz. Nokta. Hiçbir kaçamak cevap veya bahane gerçeği değiştiremez. BUNLAR, bir pandemi hakkındaki 'hikayelerine inanmanızı' söyleyen insanlar. BUNLAR, köyü kurtarmak için 'köyün havaya uçurulması' gerektiğini iddia eden insanlar." -Jon Rappoport" (56)

"İlaç şirketlerinden en fazla ücret alan DSM panel üyeleri, ilaç müdahalelerinin genellikle standart tedavi olduğu teşhis alanlarında çalışanlar oldu..." – Lisa Cosgrove ve diğerleri, İngiliz Tıp Dergisi" (57)

"İlaç satmanın yolu, psikiyatrik hastalık satmaktır." -Carl Elliott (Minnesota Üniversitesi'nde biyoetikçi)" (57)

"İlaç şirketleri, DSM şapkasından bir akıl hastalığı çıkarır ve onu tedavi etmek için halihazırda var olan bir ilacı kullanmak üzere FDA onayı alır. Tanınmış psikiyatristler, bozukluğu 'toplumsal bir sorun' olarak kamuoyuna duyurmak için görevlendirilir... İşte! Doğrulanmış psikiyatrik hastalık ve sihirli hap."-Kelly Patricia O'Meara (Ödüllü bir gazeteci ve eski Kongre personeli)" (57)

(Psikiyatri'nin güçlenmesi, ilk DSM'nin tasarlanması ile başlıyor) "....Tıbbın geri kalanı, 19. yüzyılın sonlarında, 20. yüzyılın başlarında, 'hastalıkları teşhis etmek' için nedenlerini 'biyokimyada' aramaya yöneldikçe, herhangi bir tıbbi uzmanlık alanının otorite iddiası, 'acıyı, teşhis etme yeteneğine' dayanıyordu. "Tamam, boğaz ağrınız ve ateşiniz boğaz enfeksiyonudur." demek için.. Ancak psikiyatri bunu yapamadı ve 'itibarsızlaşma tehlikesiyle' karşı karşıyaydı. 1886 gibi erken bir tarihte, önde gelen psikiyatristler 'geride kalacaklarından veya tıp aleminden silineceklerinden' endişe ediyorlardı. Tamamen açık olmayan sebeplerden dolayı, hükümet, 'kaç tane akıl hastası olduğunu' onlara söylemesi için Amerikan Mediko-Psikoloji Derneği'ne (daha sonra Amerikan Psikiyatri Derneği veya APA) başvurdu. APA bunu 'güvenilirliğini kanıtlamak' için bir fırsat olarak kullandı. (...) Psikiyatrinin güvenilirliği, 'nozolojisine' bağlıdır. Zamanla gelişen şey, 'teşhis sayısı ve daha da önemlisi, teşhis kategorilerinin oluşturulduğu' yöntemdir.." -Yazar Gary Greenberg ('Keder Kitabı: DSM-5'in Yapılışı ve Psikiyatrinin Çöküşü' kitabının yazarı)" (76)

"Hastalık ile bozukluk arasındaki fark, psikiyatrinin, kendilerine sunulan 'sorundan kaçınma' çabasıdır. Hastalık, 'biyokimyasal bir patolojinin' neden olduğu bir tür acıdır. Keşfedilebilen ve sihirli mermilerle hedef alınabilen bir şey. Ancak birçok durumda acımız, bu şekilde teşhis edilemez. Psikiyatri, 1970'lerde "zihinsel hastalık nedir?" ve "hangi ruhsal hastalıklar vardır?" gibi sorular yüzünden krizdeydi. Yaptıkları ilk şeylerden biri, 'hiçbir ruhsal hastalığın, bu hastalık tanımına uymadığı' sorununu çözmeye çalışmaktı. Henüz 'patojenin' ne olduğunu, 'hastalık sürecinin' nelerden oluştuğunu ve 'nasıl tedavi edileceğini' belirlememişlerdi. Bu yüzden "bozukluk" adlı bir kategori yarattılar. Bu bir retorik araç. "Bir tür hastalık gibi" diyor ama buna 'hastalık' demiyor çünkü diğer tüm doktorlar "kan testin nerede?" diye bağırıp onların boğazına yapışıyor. 'Genetiği veya herhangi bir moleküler biyolojiyi', DSM kategorilerine bağlayan 'mantıklı bir bulgu' olmamasının nedeni sadece araçlarımızın ilkel olması değil, aynı zamanda DSM kategorilerinin, gerçek olmamasıdır. Bu, 'Rusya'da yolunuzu bulmak için ay haritasını kullanmaya' benzer." -Yazar Gary Greenberg" (76)

(Psikiyatristler) "...'Tıp alanına ait olduklarını' iddia ettiklerinde bunu söylerlerdi. Ama onlara baskı yapıp bu bozuklukların, 'kanser ve diyabetle aynı şekilde var olup olmadığını' sorarsanız, 'hayır' derlerdi. Bu, 'herhangi bir zihinsel acıya, biyolojik bir karşılık gelmediği' anlamına gelmez -- elbette vardır. Ama 'zatürreyi, akciğer kanserinden' ayırmak için ihtiyaç duyduğumuz 'özgüllük ve hassasiyet', böyle bir ayrım bile, mevcut değildir." -Yazar Gary Greenberg" (76)

"Size garanti ederim ki, konuşmamız sırasında bir doktor hastaya "Kimyasal bir dengesizliğiniz var -- bu yüzden depresyondasınız. Prozac alın." diyor. Herhangi bir şey bilen her doktor, 'depresyona neden olan bir biyokimyasal dengesizlik olmadığını' bilmesine ve çoğu doktor 'depresyon tanısının, size zaten bildiğiniz şeylerden başka bir şey söylemediğini' anlamasına rağmen, bu onları bunu söylemekten alıkoymuyor." -Yazar Gary Greenberg" (76)

"Eşcinsellik bir referandumla DSM'den silindi. Doğrudan bir oylama: evet veya hayır.." Bu, "kötü" olduğunu düşündüğümüz şeyi, akıl hastalığı olarak düşündüğümüz şeye bağlamanın, 'karakteristik' bir yoludur. (....) Eşcinsellik en belirgin örnektir. 1973'e kadar bir hastalık olarak listelenmişti. "Drapetomania"da 'neyin yanlış olduğunu' görmek çok kolaydır, ancak 'eşcinselliğin, bir hastalık olup olmadığını' söylemenin içerdiği denge eylemini görmek daha kolaydır -- toplumda 'bir şeylerin nasıl değişmesi' gerektiği. Eşcinselliği bir hastalık olarak adlandıran insanlar ille de bağnaz ya da homofobik değildi -- sadece 'kendi cinsiyetinden insanları sevmek isteyen insanları' anlamaya çalışıyorlardı. Hastalık, şefkati de içeren farklılığı anlamanın bir yoludur. Değişmesi gereken şey, 'aynı cinsiyetten sevginin, kabul edilebilir' olduğu fikridir. Bu fikir, bir kez ortaya çıktığında, eşcinselliği bir hastalık olarak adlandırmak mantıklı değildir." -Yazar Gary Greenberg" (76)

"Yanlış pozitiflerin, 'teşhis konduğu için teşhis konulan ve bir doktor muayenehanesine gelen kişilerin', çok daha büyük bir sorun olduğuna inanıyorum. İnsanların 'kimliklerini değiştiren, yan etkileri ve uzun vadeli etkileri bilinmeyen ve ana etkileri yeterince anlaşılmayan' ilaçların kullanımını teşvik ediyor." -Yazar Gary Greenberg" (76)

"DSM'nin sahibi Amerikan Psikiyatri Birliği'dir. Onlar sadece bundan sorumlu değiller: 'ona sahipler, onu satıyorlar ve lisansını alıyorlar.' DSM, bir grup komite tarafından yaratılır. Bürokratik bir süreçtir. Bilimsel bulgular yerine, DSM 'hangi zihinsel bozuklukların' var olduğunu ve bunları 'nasıl tanıyabileceğinizi' belirlemek için 'uzman fikir birliğini' kullanır. Bozukluklar, 'bir yasanın, tüzük kitabının bir parçası haline geldiği şekilde' kitaba girer. İnsanlar bunu önerir, tartışır ve oy verir. Eşcinsellik, bir referandumla DSM'den silindi. Doğrudan oylama: evet veya hayır. Her zaman bu kadar açık değildir ve oylar, kamuya açık değildir. DSM-5 durumunda, komite üyelerinin bunun hakkında konuşmaları yasaktı, bu yüzden 'müzakerelerin ne olduğunu' asla bilemeyeceğiz. Hepsi gizlilik anlaşmaları imzaladı." -Yazar Gary Greenberg" (76)

"FDA'dan bir gösterge almak için, 'bir ilaç şirketinin ilacınıbir DSM bozukluğuna bağlaması' gerekir. Sadece 'kaygı' için bir ilaç geliştiremezsiniz. Yaygın Kaygı Bozukluğu veya Majör Depresif Bozukluk için bir ilaç geliştirmeniz gerekir. Sadece beceriksiz bir öğrenci için özel hizmetler talep edemezsiniz. Otizmli bir öğrenci için özel hizmetler almalısınız. Mahkemede, ruhsal hastalıklar DSM'den gelir. Terapinizin, sigorta tarafından ödenmesini istiyorsanız, size 'bir ruhsal hastalık teşhisi' konmuş olması gerekir. Sağlık sistemiyle gelecekte kuracağınız her türlü temas, 'dosyanızda, bir ruhsal hastalık olması' gerçeğinden etkilenecektir. Buna canlı bir belge derseniz, Asperger teşhisi konan tüm insanlara bu belge atıldığında ne olur? Kaos olur mu? Belki." -Yazar Gary Greenberg" (76)

"Psikiyatrinin evrensel paranoyası, onlarla 'aynı fikirde olmayan herkesin, patolojik' olduğudur. Bir psikiyatristle, teşhis almadan aynı fikirde olamazsınız. Psikiyatri hakkında on yıldır eleştirel yazıyorum ve her zaman bununla karşılaştım. Psikiyatri, savunmacı bir meslektir. Korunacak çok şeyleri vardır ve zayıflıklarını bilirler. Eleştiriyi, onların bakış açısından mümkün olan en güçlü şekilde püskürtmek için, eleştirmeni teşhis edersiniz." -Yazar Gary Greenberg" (76)

"Psikiyatri, DSM'den sorumludur. Psikologlar ve diğer ruh sağlığı profesyonelleri DSM'yi kullanır. Ancak 'psikiyatristlerin, gücü ve parası' vardır. Genel olarak ruh sağlığı mesleklerini, kendi muayenehanem de dahil olmak üzere eleştiriyorum. Ancak APA bu işi, kendilerine mal etti. Bunu kıskançlıkla koruyorlar, acımasız taktiklerle koruyorlar ve evet, bu şey için orantısız miktarda ısı alıyorlar, ancak bu onların bebeği. Bu anlaşmadan yüz milyonlarca dolar kazanıyorlar." -Yazar Gary Greenberg" (76)

"İnternet Kullanım Bozukluğu"nu akıl hastalığı olarak adlandırmanın 'doğru olduğunu ciddi ciddi düşünen bir kuruluşu' eleştirmek ne kadar zor olabilir? Üst üste atış yapacaklar. Ve tepkileri etkisiz ve zayıf olacak. Dalga geçecekler, "yaşayan belge" hakkında konuşacaklar ve saçmalıklarını ortaya dökecekler. (...) Çözüm, bu şeyi onlardan almak. Bu teşhisler APA'ya ait. İzin istemedim çünkü umursamıyorum -- beni dava etsinler. Ama eğer biri bu kitaba teşhis kriterleri koymak istiyorsa, APA'ya ödeme yapmak zorunda. Bu saçmalık. Bir de buna 'belgenin anlamsızlığı ve revizyonun yapıldığı beceriksizliği' eklerseniz, o lanet şeyi onlardan alın.." -Yazar Gary Greenberg" (76)

"Bu makale, literatürde hala çok az çalışılmış olan psikiyatrizasyonun önemli bir tezahürünü ele alıyor; yani 'duygusal hayatlarımızın psikiyatrizasyonu..' Yani, psikiyatrik kavramsallaştırmaların, 'kendi ve başkalarının duygularını yorumlama biçimlerimiz' üzerindeki artan etkisi, özellikle de bu duygular 'aşırı, sıkıntı verici, alışılmadık' veya başka bir şekilde 'normal' olarak kabul edilenden, radikal bir şekilde saptığında... Bu makalede, 'normdan sapan duyguları patolojikleştiren, biyomedikal kavramsal çerçevelerin' aslında bir 'adaletsizlik kaynağı' olabileceğini savunacağız ve özellikle bu 'adaletsizlik biçiminin, psikopatolojik hale getirilmiş kişiler' tarafından nasıl karşılandığına dikkat çekiyoruz; yani, psikiyatrik tedavi veya teşhis almış olsun veya olmasın, tıp uzmanları veya başkaları tarafından 'akıl hastası' olarak algılanan herkes.." - Lavallee ve Gagné-Julien  (58)

Psikiyatrizasyonun etkileri altında, duygu patolojileştirme süreçleri ve uygulamalarının, psikopatolojik hale getirilmiş kişilere, adaletsiz dezavantajlar yaratan ve 'kendi duygusal yaşamlarını' anlamalarına yönelik 'daha güçlendirici yollara erişimi' engelleyen, yoksullaştırılmış bir yorumlayıcı kaynak seti kullanarak, 'kendi normdan sapan duygularını' anlamaları yönünde etki ederek zarar verdiğini savunuyoruz.” - Lavallee ve Gagné-Julien  (58)

"Psikiyatrik Tanıların 'Yaklaşık Olarak Doğru' Olması Bile 'İnanılmaz'.." - Psikiyatrist Kenneth Kendler (59)

"DSM kategorilerimizin 'gerçekliğe, doğru bir şekilde karşılık geldiğini' iddia etmek, ele alınan teoriler arasında, en azından yaklaşık olarak doğru olanın bulunmasını ve doğru olanın seçilmesini gerektirir. Bu mantıksız. (...) Bilimsel yapımızın gençliği ve bozukluklarımızın karmaşıklığı göz önüne alındığında, şu anda bunların 'etiyolojisine' dair kesin teorilere sahip olmamız çok olası değil." - Psikiyatrist Kenneth Kendler (59)

"Yıllarca süren araştırmalara rağmen, temel özellikleri tanımlamak için kullanabileceğimiz önemli ruh sağlığı bozukluklarının 'patofizyolojilerini' açıklayamıyor veya doğrudan gözlemleyemiyoruz. (...) Rahatsızlıklarımızın dünyadaki açık varlıklara karşılık geldiği için doğru olduğunu düşünmek yerine, rahatsızlıkların, dünya hakkında bildiğimiz diğer şeylere daha iyi uyduğu zaman daha doğru hale geldiği bir tutarlılık doğruluğu teorisini düşünmeliyiz. (...) Genel olarak pragmatik olmalıyız ancak ilişkili zorluklara rağmen psikiyatrik hastalığın gerçekliğine ilişkin temel bir bağlılığı gözden kaçırmamalıyız." - Psikiyatrist Kenneth Kendler (59)

"'Psikiyatrik teşhisler, var olduğunu varsaydığımız yapılardır. (...) Şizofreni veya alkol kullanım bozukluğu gibi yapıların 'var olduğunu varsayıyoruz' ancak yalnızca bu bozukluklardan kaynaklandığını varsaydığımız 'belirtileri, semptomları ve hastalık seyrini' gözlemleyebiliriz. (...) DSM kararları, altta yatan gerçekliklerin gözlemleri değil, 'doğrulayıcıların toplu kanıtları' tarafından yönlendirilir." - Psikiyatrist Kenneth Kendler (59)

"Doktorlar için hastalarla iletişim kurmak için kolay bir kısayol sağladı. (...) Hastalar için, bir anormalliği düzeltme fikri, özellikle sıkıntının 'bir zayıflık olmadığı' çekici bir biçimde paketlendiğinde, bazılarının 'sakinleştirici' alma konusunda sahip olabileceği endişeleri aşması beklenen ahlaki bir güce sahiptir." -Psikiyatrist Profesör David Healy (77)

"Biraz öğrenmek tehlikeli bir şeydir." - Alexander Pope1 (71)

"Farmakolojik çalışmalardan patofizyolojiye doğru, kesin bir ekstrapolasyon açıkça yapılamaz. Katekolamin hipotezi ile ilgili klinik çalışmalar sınırlıdır ve bulgular kesin değildir. Bu nedenle, şu anda mevcut veriler temelinde katekolamin hipotezini kesin olarak doğrulamak veya reddetmek mümkün değildir." -Dr. Schildkraut 1965 (71)

-------------------------
"..."Psikiyatristler, hastalara ilaç vermeyi haklı çıkarmak için yalan söyledi" veya "Psikiyatristler, Büyük İlaç Şirketleri tarafından yozlaştırıldı ve kimyasal dengesizlik teorisini destekleyerek çok para kazandı". Bu iddiaların çürütülmesi neredeyse her zaman "Psikiyatri, lonca çıkarlarını savunuyor" şeklinde reddedilir (sanki anti-psikiyatri düşmanlığının tedarikçilerinin, çıkarcı bir amacı yokmuş gibi)." (71)

"Newsweek'in birinci sayfa haberi ikna ediciydi: "Prozac: Depresyon İçin Çığır Açan Bir İlaç", "hastaları ve doktorları mutlu ediyor." Üretici kesinlikle mutluydu. Prozac satışları 1988'de 125 milyon dolara ulaştı ve 1989'da 350 milyon dolara fırladı. (sadece iki yıl önce tüm antidepresanlara harcanandan daha fazla). FDA, minimal yan etkileri olan bir 'mucize hap' olmaktan ziyade, 1990'ların ortalarına kadar Prozac'tan '14.000'den fazla olumsuz olay' kaydetmişti. FDA'ya yalnızca %1 ila %10 oranında olumsuz etki bildirildiğini gösteren çalışma bulgularını hesaba katarsak, durum o kadar hayati tehlike arz ediyordu ki CCHR 'antidepresanın piyasadan çekilmesi' için dilekçe verdi." (32)

"Pfizer'ın televizyon reklamları daha sonra 'depresyonun, kimyasal bir dengesizlikten kaynaklanabileceğini' ve "Zoloft'un bu dengesizliği düzeltmek için çalıştığını" belirtti. FDA, şiddet ve intihar bağlantılarının ciddiyetini ihmal ettiği gibi, bu tür yanlış iddiaların yapılmasını da engellemedi. 1989'da CCHR, Louisville, Kentucky'deki Standard Gravure matbaasında 'sekiz kişiyi öldürüp 12 kişiyi yaralayan bir cinayet çılgınlığına' giriştiğinde Prozac alan Joseph Wesbecker'ın ölümüyle ilgili bir adli tabibin soruşturmasında tanıklık etmişti. CCHR gibi, Wesbecker'a Prozac reçete eden psikiyatrist de 'ilacın öldürme kararını etkilemedeki potansiyel rolünü' sorguladı." (32)

(Organize edilmiş psikiyatrik dolandırıcılığından bir tanesi daha; STAR*D çalışması..) "STAR*D: Orkestralanmış Psikiyatrik Dolandırıcılığın Zararları.. (....) Bu çığır açan araştırmanın sonuçları, yazarları ve psikiyatri liderleri tarafından sahtekarlıkla bildirilmiştir. Çalışmanın 'ilaçların, depresyon için etkili tedaviler olduğunu' ve 'hastaların %67'sinde remisyona yol açtığını' bulduğunu iddia ediyorlar, ancak bu yanlıştır; bu bulgu, çalışmadan ayrılan kişilerin 'hayali remisyon oranları' da dahil olmak üzere çeşitli 'araştırma suistimalleri' tarafından şişirilmiştir. Ayrıca STAR*D'nin yayımlanmasından bu yana 'bu ilaçların reçete edilmesi, depresyonu hafifletmekten çok, depresyonu üretiyor ve şiddetlendiriyor..' 2010 yılında, STAR*D çalışmasının bildirilen bulgularının yayınlanmış bir eleştirisinin yazarlarından biriydim. STAR*D yazarlarının, 'verileri, nasıl manipüle ederek, sahte sonuçlar ürettiklerini' gösterdik. STAR*D çalışmasının yayınlanmış üç eleştirisi, bulguların bu 'kötü niyetli raporlamasını' belgeliyor; hepsi de 'psikiyatrinin, anlatıyı tamamen kontrol etmesi' nedeniyle işe yaramıyor. '" (34)

".....STAR*D'nin araştırmacıları bu bulguları sonuçları olarak bildirmediler ve 'ilaç tedavisinin, hastaların yaklaşık %70'inde etkili olduğunu' yanlış bir şekilde iddia ettiler. İstatistiksel analizlerinin kötüye kullanımı, bilimsel dergilerde dört yayında belgelenmiş olmasına rağmen, gerçek, 'STAR*D'nin sonuçlarının aldatıcı raporlamasını benimseyen psikiyatri liderleri ve akademik psikiyatristler tarafından bastırılmıştır.' 18 yıldır, akademik psikiyatri, psikiyatri asistanlarına 'STAR*D'nin yanlışlarını' öğretiyor. Aynı yanlışlar, daha önce akredite olmuş psikiyatristlere 'sürekli eğitim programlarında' öğretiliyor. Sonuç olarak, 'psikiyatristler, rutin olarak hastalarına antidepresan ilaçlar ' reçete ediyor. Ancak en büyük reçete yazanlar, yanlış bildirilen sonuçlara göre hareket eden birincil bakım doktorlarıdır. STAR*D'nin kurgusal olarak bildirilen başarı oranı, 'antidepresan ilaçların, depresyon için tercih edilen tedavi' olarak kabul edilmesine yol açmış ve psikiyatristleri ve diğer doktorları, yalnızca 'kısa vadeli bir plasebo etkisi gösteren ve plasebodan çok daha kötü sonuçlarla' ilişkili olan 'pahalı ilaçları, reçete etmeye' ikna etmiştir." (34)

"Basın bu hikayeyi, 'doğru bir şekilde yayınlamakla' ilgilenmiyor, STAR*D'nin 'kötü niyetli haberciliğini' tekrarlamakla yetiniyor ve bu nedenle 'psikiyatrinin kurgusal anlatısına olan inancın yaygınlaştırılmasında' büyük rol oynuyor ve istemeden de olsa verilen zarara katkıda bulunuyor." (34)

"Nesnel kanıt eksikliğine rağmen, psikiyatristler ve Büyük İlaç Şirketleri onlarca yıldır "akıl hastası" teşhisi konan kişilerin, "kimyasal dengesizliğe" sahip olduğunu iddia etmektedir. Bilim insanları 1970'lerde bunun doğru olmadığını biliyorlardı, ancak 'psikiyatri bu yanlış anlatıyı tekrarlayarak' halkı aldattı. Birçok ilaç ve ruh sağlığı web sitesi, tamamen yanlış olmasına rağmen, insanların 'kimyasal dengesizliği düzeltmek için ilaca ihtiyaç duyduğuna' değinmeye devam ediyor." (15)

"Bu kadar çok insanın 'ruhsal olarak rahatsızlanmış' olması ve bu reçete artışlarının 'gerçek bir ihtiyacı' yansıttığına inanmak zor, bu yüzden başka açıklamalar aramamız gerekiyor. Bu büyük büyümenin üç ana nedeni var gibi görünüyor. "-Birincisi, psikiyatrik bozuklukların tanımları o kadar belirsiz ki 'birçok sağlıklı insana, uygunsuz teşhis' konulabiliyor.  -İkincisi, teşhis kılavuzlarını yazan psikiyatristlerin bazıları, sektörün 'maaş bordrosundaydı' ve bu da önemli bir 'teşhis enflasyonuna' yol açmış olabilir. -Üçüncüsü, şirketlerin davranışları, psikiyatride tıp alanındaki diğer alanlardan daha kötüydü ve psikiyatrik ilaçların 'onaylanmamış kullanımlar için yasadışı pazarlanması' için milyarlarca dolarlık para cezaları ödendi.." (27)

"Bu ilaç satıcıları arasında en kötü suçlular, "psikiyatrist" adı verilen sahte doktorlardır; bu "doktorların" beşte biri cezai suçlamalarla tutuklanmakta, psikiyatri koğuşlarındaki kadınların %40'ı tecavüze uğramakta ve bir çocuğun, bir psikiyatrist tarafından cinsel tacize uğrama olasılığı, bir yabancı veya kayıtlı bir cinsel suçlu tarafından tacize uğrama olasılığından 3 kat daha fazladır.." (30)

"Psikiyatrinin, 2-3 yaşlarındaki küçük çocuklar da dahil olmak üzere "zihinsel hastalık" teşhisi konmuş kişilere psikiyatrik ilaçları zorla kabul ettirmek için kullandığı kutsal kasesi olan "beyin dengesizliği" teorisi, geçen yıl Moleküler Psikiyatri dergisinde yayınlanan bir çalışmayla tamamen çürütüldü: Bkz:  "Depresyonda serotonin teorisi: kanıtların sistematik bir şemsiye incelemesi" Bu çalışma psikiyatri alanında çok fazla öfkeye neden oldu, bu anlaşılabilir bir durum çünkü çoğu psikiyatrik ilacı işe yaramaz ve tehlikeli olarak gösterdi ve çalışma psikiyatri alanının tamamını bir sahtekarlık olarak itibarsızlaştırdı." (30)

"Psikiyatristler, yirmi yıl önce bu ağır engelli çocukların durumundan habersiz miydi? Deneyimlerime dayanarak bunun doğru olmadığını garanti edebilirim. Aksine, ilaç şirketlerinin, 'küçük çocuklarda, çok karlı bir pazar' daha keşfettikleri ve özellikle 'atipik antipsikotikler' olmak üzere ilaçlarını, yeni teşhis edilen 'pediatrik bipolar bozukluğu' olan çocuklara 'zorla satmaya çalıştıkları' anlaşılıyor." (35)

"....SSRI'ların (seçici serotonin geri alım inhibitörleri) tanıtımı, ilaç endüstrisinin karlılığını kökten değiştirdi. 1987'de psikiyatrik ilaçlara yaklaşık yarım milyar dolar harcandı, 2010'da bu rakam 40 milyara yaklaştı!!! Yani zihinsel engelli olarak teşhis edilen yetişkinlerin sayısı üç katına çıktıysa bunun nedeni ilaca maruz kalmamaları değil.." (35)

"...FDA yalnızca çok uluslu kâr odaklı ilaç şirketleri tarafından 'tasarlanan, yönetilen, gizlice gerçekleştirilen ve ödenen' çalışmaları inceler. Çalışmalar sıklıkla ilaç şirketleri tarafından, şirket işverenleri için 'olumlu sonuçlar bulmayı amaçlayan, iyi ücretli araştırma şirketleri' tarafından yaptırılır. Bu tür araştırma politikalarının neredeyse 'hileli sonuçları, garantilediği' şaşırtıcı değildir." (55)

"...FDA onayı, psikiyatrik ilaçların güvenli olduğu anlamına bile gelmez kısa vadeli veya uzun vadeli! FDA onayının, 'bir psikiyatrik ilacın, etkili olduğu anlamına geldiği' fikri de yanlıştır, çünkü bu tür ilaçların çoğu, pazarlamadan önce, birkaç aydan uzun süre test edilmez (ve çoğu psikiyatrik hasta, ilaçlarını yıllarca kullanır)." (55)

"İlaç endüstrisi, mali veya mesleki çıkar çatışmaları olan birçok psikiyatrik araştırmacıyaödeme yapar – çoğu zaman akademik psikiyatristler (uyumlu, kronik, zaten ilac kullanan hastalara kolay erişime sahip) – hatta bazıları, psikiyatrik ilaçları onay sürecinden “hızlandırmaya” çalışan FDA danışma komitelerinde bile yer alır." (55)

"FDA, her yeni ilaç başvurusu için, 'kısa vadeli etkililiği' gösterdiğini iddia eden yalnızca 1 veya 2 “en iyi” çalışmayı (birçok çalışma arasından) alır. Olumsuz çalışmalar rafa kaldırılır ve FDA'ya açıklanmaz." (55)

"SSRI ilaçları durumunda, hayvan laboratuvar çalışmaları genellikle sadece saatler, günler veya haftalar sürmüştür ve insan klinik çalışmaları ortalama olarak sadece 4-6 hafta sürmüştür, uzun vadeli etkinlik veya güvenlik hakkında geçerli sonuçlar çıkarmak için çok kısadır!" (55)

"....SSRI'lar ve “antipsikotik” ilaçlar, FDA tarafından pazarlama onayı verilmeden önce genellikle sadece birkaç ay boyunca insan deneylerinde test edilir. Ve ilaç şirketlerinin sadece 1 veya 2 çalışma bildirmeleri gerekir (aynı ilaç üzerinde yapılan diğer birçok çalışma olumsuz, hatta felaket sonuçlar gösterse bile)." (55)

"İlaç şirketleri, ilaçlarıyla ilişkili 'kara kutu ve küçük puntolu uyarıların hem tüketiciler hem de reçete yazanlar tarafından görmezden gelinmesini' açıkça tercih eder. Reklamlardaki yazıların ne kadar küçük olduğuna dikkat etmek yeterlidir. (....) ..FDA veya Büyük İlaç Şirketleri'nin geçmişte verdikleri zarar için, özür dilediğini en son ne zaman duydunuz? Ve suçlu milyarlarca dolarlık ilaç şirketlerinin CEO'larına önemli cezalar (tokatlama ve "para üstü" milyonlarca dolarlık para cezaları dışında) veya hapis cezası verildiği en son ne zaman oldu?" (55)

"Parantez içinde, 'birçok medya kuruluşunun, ilaç ve tıbbi endüstrilerden yüklü miktarda kar elde ettiğini' belirtmek gerekir. Bu nedenle bu medya kuruluşlarının, 'ilaçların adlarını, ilaç şirketlerinin adlarını, reçete yazan doktorların adlarını ve gerçekten adil ve demokratik bir dünyada suçlarla ilişkilendirilebilecek klinik ve hastanelerin adlarını' korumak için bir teşvikleri var." (55)

"NIMH, 'depresyon ve diğer ruhsal bozukluklar' için 'fizyolojik bir temel' oluşturmaya çalışarak onlarca yıl boyunca onlarca milyar dolar araştırma harcadı, ancak eli boş döndü." (34)

"
İlaç şirketlerinin, 'psikiyatri profesörlerine araştırmalarını yapmaları için para ödemesinin', büyük bir sorun olmadığını düşünüyordum. YİNE YANLIŞ! Salgının Anatomisi'nin son bölümleri, 'ilaç şirketlerinin ve bazı psikiyatristlerin, psikiyatrinin 'biyolojik psikofarmakoloji' olarak yeniden icat edilmesinden elde ettikleri muazzam karları' hesaplıyor." (35)

"Şimdi çoğu bilim insanı, 'psikiyatriyi nihayet gerçek bir bilim haline getirme tutkularının, aslında ilaç şirketlerinin kârlarını önemli ölçüde artırmalarına' yardımcı olmak için 'bir oyun olduğu' önerisine kesinlikle sinirlenirdi. Yine de, artık 'her sekiz Amerikalıdan birinin psikotropik ilaç' kullandığı, 'psikiyatrik hastalık tanımlarının genişlemesinin aşırı karlı' olduğu konusunda şüphe yok." (35)

"İlaç şirketlerinin psikotropik ilaç satışları 1987'de yaklaşık yarım milyar dolardan 2008'de 40 milyar doların üzerine çıktı. Bir zamanlar en ağır hastalara ayrılmış olan ' atipik antipsikotikler, artık ilaç şirketleri için en büyük gelir üreticisi' haline geldi ve psikiyatri mesleklerinin bunları 'iki yaşındaki çocuklara bile reçete etme isteği' de buna yardımcı oldu." (35)

"....'ilaçların, kıt olduğu ancak hastaların, toplum tarafından bakıldığı' gelişmemiş bir ülkede yaşamak, şizofreni için çok daha iyi bir prognoz sağlıyor." (35)

"Antidepresanlar, Depresyon Tedavisinde Neden İşe Yaramıyor.. (...) 'Antidepresanlar işe yaramıyor.' Ancak ilaç endüstrisi ve FDA, bunların  'işe yaradığına' inanmamızı sağlayarak bizi kasıtlı olarak kandırdı.. Bir hekim olarak bu beni korkutuyor." (36)

(Yeni İngiltere Tıp Dergisi'nde yayınlanan bir çalışma..) "....İlaç şirketlerinin, 'antidepresanlar üzerine 'seçici çalışmalar yayınladığını' buldu. Fayda gösteren neredeyse tüm çalışmaları yayınladılar -- ancak bu ilaçların etkisiz olduğunu gösteren çalışmaların neredeyse hiçbiri.. Bu, 'antidepresanlara ilişkin görüşümüzü çarpıtıyor ve işe yaradıklarını düşünmemize' yol açıyor. Ve bu, kolesterol düşürücü ilaçlardan sonra artık satılan 'ikinci önde gelen ilaç sınıfı' olan 'psikiyatrik ilaçların kullanımındaki' muazzam büyümeyi körükledi." (36)

(Antidepresan Aldatmacasıyla Nasıl Aldatıldık)  "İlaç şirketleri çalışmalarının tüm sonuçlarını, yayınlamak zorunda değiller. Sadece 'istediklerini yayınlıyorlar.' Yeni İngiltere Tıp Dergisi'nde bulgularını bildiren araştırmacı ekibi, 'hem yayınlanmış hem de yayınlanmamış antidepresanlar üzerine yapılmış tüm çalışmalara' eleştirel bir bakış attı. Ciddi bir pislik ortaya çıkardılar... (....) 12 ilacı ve 12.000'den fazla kişiyi içeren 74 çalışmaya baktıktan sonra, 'olumlu sonuç veren 38 denemeden 37'sinin yayınlandığını, 36 olumsuz çalışmadan ise yalnızca 14'ünün yayınlandığını' keşfettiler. Olumsuz sonuçlar gösterenler, araştırmacıların ifadesiyle, "olumlu bir sonuç ileten bir şekilde yayınlanmıştı." Bu, ilaçların işe yaramadığı halde 'işe yaradığını ima etmek' için 'sonuçların çarpıtıldığı' anlamına geliyor. Bu sadece 'antidepresanlarla' ilgili bir sorun değil. 'Bilimsel araştırmalarla' ilgili bir sorun. Bazı ilaç şirketleri, 'bilim insanlarına, ilaçlarıyla ilgili olumsuz sonuçları yayınlamamaları' için para ödüyor veya onları tehdit ediyor. "Kanıta dayalı" tıp için çok şey var!" (36)

"
Yakın zamanda 'ilaç şirketleri için araştırma tasarlayan' bir şirketi yöneten üvey amcamla akşam yemeği yedim. Çalışmayı tasarlıyor, saygın bir kurumdan araştırmacıyı işe alıyor, çalışmayı yönetiyor, çalışmayı yazıyor ve bilim insanı inceledikten sonra sadece adını imzalıyor. Çoğu zaman, elimizde 'sadece ilaç şirketlerinin 'sahip olmamızı istediği' kanıtlar' oluyor. Hem doktorlar hem de hastalar, milyonlarca insanı 'aynı sağlık sorunlarıyla' ama daha az parayla baş başa bırakırken, ilaç şirketlerinin cebine milyarlarca dolar koymaya kandırılıyor." (36)

"İlaç Endüstrisi, ABD'de Önde Gelen Ölüm Nedeni ve Dünyanın En Büyük Suç Grubudur.." (56)

"Son on yıldır tıp sektörünün 'karanlık tarafını' ele alan bizler, tıp sisteminin 'kendi verilerini' kullanarak, ABD'de 'herhangi bir hastalıktan daha fazla insanı öldürdüğünün' tamamen farkındayız. Bu, günümüzde büyük ölçüde 'ilaç sektörü tarafından finanse edilen kurumsal medyada' nadiren yayınlanır. Alternatif medyadaki çoğumuzun iyi bildiği bir diğer gerçek ise, 'ilaç sektörünün, ABD'de suç dolandırıcılığında' lider olmasıdır." (56)

"Adalet Bakanlığı (DOJ) web sitesine göre, ilaç sektörü, 'Sahte İddialar Yasası için yapılan anlaşmalara ve verilen kararlara göre', suç dolandırıcılığının en büyük suçlusudur. 2009'dan 2016'ya kadar 'Sağlık Hizmeti Dolandırıcılığı', dolandırıcılık için 19,3 milyar dolara, "aynı dönemde 'eyalet Medicaid programları ve cezai para cezaları ve müsadereler' için milyarlarca dolara" yol açtı." (56)

"2017'de, DOJ'ye göre: "3,7 milyar dolarlık uzlaşma ve kararların 2,4 milyar doları 'ilaç şirketleri, hastaneler, eczaneler, laboratuvarlar ve doktorlar' dahil olmak üzere 'sağlık sektörüyle' ilgiliydi. Bu, bakanlığın 'sivil sağlık hizmeti dolandırıcılığı' uzlaşmalarının ve kararlarının 2 milyar doları aştığı üst üste sekizinci yıl." (56)

"Adalet Bakanlığı'na göre 2018 yılında sağlık sektörüne karşı dolandırıcılık nedeniyle yapılan anlaşmalar ve verilen kararlar yine 2 milyar doları aştı: "Adalet Bakanlığı'nın geçen mali yılda tahsil ettiği 2,8 milyar dolarlık uzlaşma ve kararların 2,5 milyar doları 'ilaç ve tıbbi cihaz üreticileri, yönetilen bakım sağlayıcıları, hastaneler, eczaneler, hospice organizasyonları, laboratuvarlar ve doktorlar' dahil olmak üzere sağlık sektörüyle ilgiliydi. Bu, Bakanlığın sivil sağlık hizmeti dolandırıcılığı uzlaşmalarının ve kararlarının 2 milyar doları aştığı üst üste dokuzuncu yıl. 2,5 milyar dolara dahil edilen 'kurtarmalar' yalnızca federal kayıpları yansıtıyor ancak bu vakaların çoğunda Bakanlık, 'eyalet Medicaid programları' için ek milyonlarca doların kurtarılmasında etkili oldu." (56)

"ABD tarihinin en büyük dolandırıcılık anlaşması" bir ilaç şirketine karşıydı: "2 Temmuz 2012'de İngiliz ilaç üreticisi GlaxoSmithKline, reçeteli ilaçlar 'Paxil, Wellbutrin ve Avandia ile ilgili üç adet suç ve diğer hukuki sorumluluk suçlamasını' ve toplamda '3 milyar dolar para cezası ödemeyi' kabul etti; 1 milyar doları 'cezai suçlamaları çözmek' için, 2 milyar doları da 'hukuki sorumlulukları karşılamak' için.. Ödeme, ABD tarihindeki en büyük dolandırıcılık anlaşması ve bir ilaç şirketinin ödediği en büyük para cezası.." Ve bunlar, bu "yeni" koronavirüsü tespit edebilecek doğru bir testimiz olduğuna dair ikna edici bir kanıt olmadığında, yeni bir aşıyla COVID-19 tedavisi sağlamaları için güvenmemiz istenen insanlardır. Araştırmacı gazeteci Jon Rappoport, bize 'tıbbın' aslında, 'ne kadar ölümcül olduğunu' hatırlatıyor.  "Bir salgın fikrini, kimler ileri sürüyor; suçları neler?" (56)

".... 'TIPSAL NEDENLİ ÖLÜM' ana akım basın tarafından rutin olarak halı altına süpürülüyor. Aslında, medya sessizliğinin bir sonucu olarak, 'tıbbi zarar' konusu 19. ve 20. yüzyılın başlarında aşırı derecede 'zehirli gıda' konusunun olduğu yerdeydi. O zamanlar, dev gıda işleyicileri ürünlerin içine gizlenmiş 'ölümcül zehir (ye, düş ve öl)' satabilecekleri kendi Vahşi Batı'larını yaratmışlardı. Basın, bu suçları ifşa etmeye ve halkı büyülemeye yardımcı oldu, bu da kısmi reformlara yol açtı. Şimdi, tıp alanında, basın 'sermaye suçlarının' ortağı. Önemli tıbbi görevliler bir zaman bombasının üzerinde oturuyorlar. 'Tıbbi sakatlama ve öldürme' yelpazesi şaşırtıcı. Dünyanın dört bir yanındaki muhabirlerin, 'önde gelen ölüm' nedenlerinden biriyle ilgili şok edici gerçeklerle hazır olduğu, medya kameraları önünde düzenlenen bir Kongre duruşmasını hayal edin..(...) Büyük medya kuruluşlarının, 'tıbbi nedenli ölüm sayılarını' araştırmayacağını biliyorum çünkü yıllardır raporlar yayınlıyorum ve habercilerle gerçekleri paylaştım; ve hiçbir şey olmadı." (56)

"26 Temmuz 2000, Amerikan Tabipler Birliği Dergisi; yazar, Dr. Barbara Starfield, Johns Hopkins Halk Sağlığı Okulu'nda saygı duyulan halk sağlığı uzmanı; "ABD'nin sağlığı gerçekten dünyanın en iyisi mi?" Starfield, 'ABD tıbbi sisteminin, yılda 225.000 Amerikalıyı öldürdüğünü' bildirdi. 106.000'i FDA onaylı 'tıbbi ilaçlar' ve 119.000'i hastanelerdeki 'kötü muamele ve hatalar' sonucu. Sayıları on yıla genişletin: bu '2,25 milyon ölüm' demektir. Son sayıyı tekrar okumak isteyebilirsiniz. Starfield ile 2009'da röportaj yaptım. Kendisine, ABD hükümetinin 'bu soykırımı ortadan kaldırmak için genel bir çabası' olup olmadığını ve böyle bir çaba için 'kendisine danışmak üzere herhangi bir hükümet kurumu tarafından aranıp aranmadığını' sordum. Her iki soruya da gür bir HAYIR cevabı verdi." (56)

(Reçeteli ilaçların sebep olduğu yaralanma ve ölümlerle ilgili 2011 Güvenli İlaç Uygulamaları Enstitüsü'nün bir raporunda) "...buna "insan faaliyetlerinden kaynaklanan insanlar için en önemli tehlikelerden biri" denildi. Rapor, FDA'nın "ciddi olumsuz [tıbbi ilaç] olayları" veritabanına giren dış araştırmacılar tarafından derlendi. Bu nedenle, FDA'nın 'bu bulgudan haberdar olmadığını' söylemek saçma olur. FDA biliyor. FDA biliyor ve bu konuda hiçbir şey söylemiyor çünkü FDA, Amerikalıları 'rutin olarak sakat bırakan ve öldüren tüm tıbbi ilaçları, güvenli ve etkili' olarak onaylıyor. Her kamu sağlığı kurumu gerçeği biliyor." (56)

"Hastanelerde 'ilaç alan' veya doktorların kendilerine verdiği ilaçlardan 'muzdarip oldukları' için hastaneye yatırılan bu hastalar şu kaderi yaşadı: 'ABD'de her yıl 76.000 ila 137.000 arasında hastaneye yatırılan hasta, 'ilaçların doğrudan bir sonucu' olarak ölüyor. Bunun ötesinde, her yıl 2,2 milyon hastaneye yatırılan hasta, ilaçlara karşı 'ciddi olumsuz reaksiyonlar' yaşıyor.'" (56)

"15 Nisan 1998'de Amerikan Tabipler Birliği Dergisi'nde yayınlanan bir başka çalışma: “Hastaneye Yatırılan Hastalarda Olumsuz İlaç Reaksiyonlarının Görülme Sıklığı.” Bu da akıl almaz. Jason Lazarou liderliğindeki yazarlar, 'hastanelerdeki hastalarla' ilgili 39 önceki çalışmayı ele aldı. (...) Yazarlar şunları yazıyor: “…İlaç hatalarını hariç tutan ADR'ler [Olumsuz İlaç Reaksiyonları] üzerine yaptığımız çalışmanın farklı bir amacı vardı: İlaçlar, 'düzgün bir şekilde reçete edilip uygulandığında' bile çok sayıda ADR olduğunu göstermek.” Yani bu çalışmanın 'doktor hataları, hemşire hataları' veya ilaçların, 'yanlış bir şekilde birleştirilmesiyle' hiçbir ilgisi yok. Ve sadece hastanelere yatırılan ve ölen insanları sayıyor. 'İlaç kullanan ve hastanelere yatırılmadan ilaç yüzünden ölen' tüm insanları saymaya bile başlamıyor. (Not: Bu makalede alıntıladığım çalışmaların ve incelemelerin hiçbiri 'aşıların yol açtığı, hasar ve ölümü' içermiyor.)

Atıfta bulunduğum istatistikler, tüm Amerika ve Avrupa'yı kasıp kavuran bir tsunami seviyesinde bir insan sorununu ortaya koyuyor. Büyük medya kuruluşları 'neden bu gerçekleri bildirmiyor' ve bunların önemini vurgulamıyor? Açık sebep: büyük harcamalar yapan ilaç reklamcıları bunları sıcak patates gibi bırakacak. Ama başka sebepler de var. Halkı, 'ilaçların ve aşıların, son derece güvenli olduğuna' ikna etmek için medya trenine atlayan 'her tıp bürokratı, tıp yandaşı veya tıp uzmanı', yukarıda anlattığım zaman ayarlı bombanın üzerinde oturuyor. Bu bomba, yaygın olarak tanınsaydı, bu 'profesyonel uzmanlara kim inanmaya' devam ederdi? Söyledikleri hiçbir şeyi, kim kabul ederdi? Güvenilirliklerini nasıl sürdürebilirlerdi? "Temsil ettiğim sistem, 'her on yılda 2,25 milyon insanı öldürüyor ve 20 ila 40 milyon daha fazla insanı sakat bırakıyor', ancak size 'bu aşının hiçbir sorun yaratmadığını' temin etmek istiyorum. İnanılmaz derecede güvenli."" (56)

"
Tıbbi kartelin Gerçek Bakanlığı (ana medya) aracılığıyla yayınlanan her bir açıklama, herhangi bir konu hakkında, inanmayan kulaklara çarpar ve yalnızca genel öfkeyi artırırdı. Ana akım 'muhabirler, editörler ve yayıncılar', gerçeği söylemenin, 'toplumun temel bir kurumunu zayıflatacağının' gayet farkındadır. Medya, topluma ve yapılarına 'güvenilirlik' kazandırmak için vardır. Bu yüzden onlara "küçük" yerine "büyük" denir. (...) Gazeteciliğin sınırları vardır. Bazı gerçekler, sessiz gerçeklerdir. Yıllar boyunca, karartmalara sıkı sıkıya bağımlı olan muhabirlerle konuştum. Herhangi bir bağımlı gibi, davranışlarını mantıklı hale getirmek için bir bahane ordusuna sahipler. (...) Basının içinde ve çevresinde bu kadar büyük bir 'eğitimli yardımcı ordusuna' ihtiyaç duymasına şaşmamalı. Onlara sahip. Ancak tekelleri kırılıyor. Yeni bir gerçeklik patlaması seviyesindeyiz. Buna bağımsız medya deniyor. (....) Profesyonel yalancılar, profesyonel suçlular 'bilim saçmalıyormuş' gibi davranabilirler, ancak aslında sadece 'halkın cehaletine' güveniyorlar." (56)

"CCHR, DSM Katılımcıları ile İlaç Sektörü Arasındaki Finansal Bağları Açığa Çıkaran Çalışmayı Alkışlıyor... CCHR, 'psikiyatri-ilaç endüstrisi arasındaki çatışmalı ittifakın, psikiyatrinin Tanı ve İstatistik El Kitabı'nda (DSM "Diagnostic and Statistical Manual") yaygın' olduğunu, 'bağışçılara 14,2 milyon dolarlık ödeme yapıldığını tespit eden' yeni bir çalışmada doğrulandığını söylüyor.." (57)

".... İngiliz Tıp Dergisi tarafından yapılan bir araştırma, Amerikan Psikiyatri Birliği'nin (APA) Ruhsal Bozuklukların Tanısal ve İstatistiksel El Kitabı'nın  (DSM-5-TR) son baskısına katkıda bulunan doktorların yarısından fazlasının, 'ilaç-sağlık endüstrisiyle çıkar çatışması yaşadığını ve toplamda 14,2 milyon dolar aldığını' ortaya koydu." (57)

"Genellikle psikiyatrinin "Faturalandırma İncili" olarak anılan DSM, yalnızca ruh sağlığı tedavisinde 'geri ödeme almak' için bir araç olarak hizmet etmekle kalmıyor, aynı zamanda 'yeni psikiyatrik ilaçların onaylanmasında' merkezi bir rol oynuyor ve 'klinik ilaç denemeleri' için kullanılıyor." (57)

"Ruh sağlığı endüstrisinde bir gözlemci olan Uluslararası İnsan Hakları Vatandaş Komisyonu (CCHR), 'ilaç şirketleri ile ruh sağlığı uygulayıcıları arasındaki mali bağların kamuya açıklanması' için yirmi yıldan fazla süredir kampanya yürütüyor. Grup, 'çıkar çatışmalarının klinik sonuçları, önyargıyla etkileme potansiyeline sahip olduğunu' vurguluyor." (57)

"Açık Ödemeler (Open Payments), 'ilaç ve cihaz şirketlerinin, bireysel hekimlere ve kurumlara verdiği paraları' tanımlayan, ABD Sağlık Sigortası ve Sağlık Yardımı Hizmetleri Merkezleri'nin (CMS) halka açık bir veritabanıdır. 2013'ten beri, Hekim Ödemeleri Gün Işığı Yasası uyarınca, tüm ABD 'ilaç ve cihaz üreticilerinin, bu ödemeleri ifşa etmesi' gerekiyor. Bu tür bir şeffaflık, diğer ülkelerde mevcut değil veya kolayca erişilebilir değil. Bu nedenle, araştırmacıların belirttiği gibi, çalışmada yalnızca ABD dışındaki doktorlara yapılan ödemeleri içermeyen Açık Ödemeler tarafından sağlanan bilgiler kullanıldı. Bu, hesaba katılmayan önemli sayıda 'uzman' anlamına geliyor." (57)

"Konuşmacı bürosunda olmak veya önemli bir kanaat önderi olmak, temel kanaat önderinin rolü esasen bir pazarlama rolü olduğu için yaygın olarak büyük bir mali çıkar çatışması olarak kabul edilir; verilen konuşmalar genellikle endüstri tarafından desteklenen eğitim etkinliklerinde sunulur. Dahası, önemli kanaat önderleri yalnızca prestijli üniversitelerle bağlantılı oldukları için değil, aynı zamanda endüstrinin onlara geniş kapsamlı ve etkili platformlar ve konuşma etkinlikleri sağladığı için de etkilidir. 'Rastgele klinik deneyler, meta-analizler ve klinik teşhis ve uygulama kılavuzları' dahil olmak üzere tıbbi literatür üzerindeki mali çıkar çatışmalarının etkisi yirmi yıldan uzun süredir iyi belgelenmiştir." (57)

"...."antidepresanların meta analizlerinde değerlendirilen ilacın üreticisinin çalışanı olan bir yazarın yer aldığı yakın zamanda bildirildiğine göre, meta analizin 'diğer meta analizlere kıyasla ilaç hakkında olumsuz ifadeler içerme olasılığı 22 kat daha düşük'. Benzer şekilde, SmithKline Beecham'ın Çalışma 329'unun yeniden analizini yapan araştırmacılara tam yayınlanmamış veri setine erişim sağlandığında -paroksetinin [antidepresan] ergenlerde güvenli ve etkili olduğu sonucuna varan etkili bir çalışma- paroksetin için 'yayınlanmış literatürde bildirilmeyen bir zarar artışı' buldular." (57)

11.1) İNSANLARA ZARAR VEREREK NOBEL ÖDÜLÜ ALAN PSİKİYATRİSTLERİN OLMASI..
-----------------
".....psikiyatri, 'öjeni ve lobotomiyi' savunarak büyük zararlar verdi ve bunun için bir psikiyatrist, 'Nobel ödülüne' layık görüldü." (34)

(...şizofreniyi "tedavi etmek" için hastaneye kaldırılan hastalara sıtma verilmesi?)  "... Hastaneye kaldırılan şizofreni hastalarında, sıtmaya neden olmak.. bir hekime Nobel Ödülü kazandırdı, ancak bu sıtma birçok hastanın ölümüne neden oldu.." (4)

11.2) DSÖ VE MEDYADAN, PSİKİYATRİK İLAÇ PAZARLAMA TAKTİKLERİ ( İnsanları, oldukça zehirli ve öldürücü olan 'psikiyatrik ilaçlara musallat etmek' için yapılan bazı sahte ve/veya aldatıcı 'yayınlar, çalışmalar, haberler, açıklamalar' vs vs.)
-------------------
"Her yıl '8 milyon ölüm, ruhsal hastalıklarla' bağlantılı.. Her yıl, yaklaşık 'sekiz milyon ölüm, ruhsal hastalıklardan' kaynaklanıyor.. Araştırmacılar, 'ruhsal bozukluğu olan kişiler ile genel nüfus' arasındaki bu "ölüm oranı farkının", '1970'ten önce arttığını' söylüyor. 203 araştırma makalesinin analizi, ruhsal bozuklukların genelini ve 'şizofreni, ruh hali bozuklukları, depresyon, bipolar bozukluk ve anksiyete bozuklukları' gibi belirli tanıları içeriyordu. Araştırmacılar, hem hastaneye kaldırılan hem de toplum içinde tedavi gören kişilerle ilgili çalışmaları değerlendirdi. Ölüm oranı farkı Bulgularımız, zihinsel sağlık bozuklukları olan bireylerin genel nüfusa göre iki kat daha fazla ölüm oranı riski taşıdığını gösteriyor.” diyor Emory Üniversitesi Rollins Halk Sağlığı Okulu'nda sağlık politikası ve yönetimi bölümünde araştırmacı olan baş yazar Elizabeth Reisinger Walker. (....) Ruhsal sağlık bozuklukları ile ölüm oranı arasındaki ilişki karmaşıktır çünkü bu bozuklukları olan çoğu kişi rahatsızlıklarından dolayı ölmez; bunun yerine 'kalp hastalığı, enfeksiyonlar, intihar veya diğer nedenler gibi kronik hastalıklardan' ölürler. Ayrıca, ruhsal sağlık bozuklukları olan kişilerde 'tütün kullanımı, madde bağımlılığı, fiziksel hareketsizlik ve kötü beslenme' gibi 'kronik hastalık risk faktörleri' daha yüksek oranda görülme eğilimindedir." (61)

"Dünya Sağlık Raporu 2001: 'Ruhsal Bozukluklar, dört kişiden birini' etkiliyor..  (...) Dünyada her dört kişiden biri hayatının bir noktasında 'ruhsal veya nörolojik bozukluklardan' etkilenecektir. Şu anda yaklaşık '450 milyon insan bu tür rahatsızlıklardan' muzdariptir ve bu da ruhsal bozuklukları dünya çapında önde gelen 'sağlıksızlık ve engellilik nedenleri' arasına yerleştirir. Tedaviler mevcuttur, ancak bilinen bir ruhsal bozukluğu olan kişilerin neredeyse üçte ikisi, hiçbir zaman bir sağlık uzmanından yardım istemez.  Dünya Sağlık Örgütü (WHO), 'damgalama, ayrımcılık ve ihmalin' ruhsal bozukluğu olan kişilere, 'bakım ve tedavinin ulaşmasını engellediğini' söylüyor." (47)

"Dünya Sağlık Örgütü'ne (WHO) göre, Avrupa bölgesinde 'her yıl, tahmini 40 milyon kişi depresyondan' muzdarip. İngiltere, Almanya ve diğer ülkelerdeki bu 'artan yaygınlık ve artan teşhis oranları', Avrupa'da antidepresanlara olan talebi artırıyor." (156)

"Amerika Anksiyete ve Depresyon Derneği'ne (ADAA) göre, majör depresif bozukluk (MDD), ABD'de 'her yıl, yetişkin nüfusun (18 yaş ve üzeri), tahmini %6,7'sini' etkiliyor. Benzer şekilde, Travma Sonrası Stres Bozukluğu (TSSB /PTSD) ABD'de 'her yıl, tahmini 7,7 milyon yetişkini' etkiliyor." (156)

"....çok sayıda habere göre, 'ruhsal sağlık sorunlarıyla' başa çıkmak için insanlar, depresyon ilaçları da dahil olmak üzere 'reçeteli ilaçlara yönelmeye başladılar' ve bu da pandemi sırasında (2019-2020) bu tür ilaçların satışını artırdı." (156)

"Dünya Sağlık Örgütü'ne (WHO) göre, dünya çapında, yaklaşık '264 milyon hasta depresyondan muzdarip' ve bu hastaların yalnızca %35'i, her yıl tedavi görüyor. Bu düşük tedavi oranları, öncelikle 'ruh sağlığı bozukluklarının tedavisi ve yönetimi' konusunda farkındalığın eksikliğine ve özellikle gelişmekte olan ülkelerde 'sosyal damgalanmanın' yaygınlığına atfedilmektedir. Bu, 'depresyonu yöneten ilaçlara' olan talebi sınırlamaktadır ve bu da 'pazarın, daha yavaş büyümesine' neden olmuştur." (156)

"Majör depresif bozukluk (MDD), küresel olarak engelliliğin 'önde gelen nedenlerinden biri' olmaya devam ediyor. Depresyonu tedavi etmek için kullanılan geleneksel ilaçlar ve terapiler, 'tekrar tekrar düşük bir başarı oranı' gösterdi ve insanların çoğunluğu için daha az etkili oldu. Bu, hastalar ve sağlık hizmeti sağlayıcıları arasında 'ruhsal durumların tedavisinde, yenilikçi ilaçlara' yönelik karşılanmamış bir ihtiyaç yarattı. Bilim insanları, araştırmacılar ve ilaç geliştiricileri, önde gelen ilaç şirketleriyle iş birliği yaparak, 'majör depresif bozukluk tedavilerinin etkinliğini' artırması beklenen yeni tedavi yolları keşfetmeye odaklanıyor." (156)

"Zihinsel Bozuklukların Yaygınlığının Artması Ürün Talebini Artırıyor.. Amerika Anksiyete ve Depresyon Derneği'ne göre, anksiyete bozuklukları ABD'deki en yaygın 'zihinsel bozukluklardır' ve her yıl '40 milyon yetişkini veya toplam nüfusun yaklaşık %18,1'ini' etkilemektedir. Dünya Sağlık Örgütü'ne (WHO) göre, Hindistan'da her yıl tahmini '%7,5 kişi bir tür zihinsel bozukluktan' muzdariptir. Ayrıca, ülkede her yıl tahmini '56 milyon kişi depresyondan' muzdariptir. Depresyon da dahil olmak üzere 'zihinsel bozuklukların artan yaygınlığı', küresel olarak 'erken ve zamanında tanıya' artan vurgu ile birleştiğinde, 'tedavi gerektiren, büyük bir hasta havuzunu' ortaya koymaktadır. Bu, 'küresel pazarda yeni ve yenilikçi ilaçlara' olan talebi artırmaktadır." (156)

"Madde Bağımlılığı ve Ruh Sağlığı Hizmetleri Derneği'ne göre, '12 ila 17 yaş arasındaki ergenler, majör depresif bozukluk (MDD) açısından en yüksek oranları' kaydederken, bunu '18 ila 25 yaş arasındaki yetişkinler' takip ediyor. MDD'nin artan yaygınlığı ve genç nüfus arasında 'depresyonun tedavisi ve yönetimi' konusunda artan farkındalık, 'küresel pazarda, antidepresanlara olan talebi' artırıyor. Obsesif-kompulsif bozukluk (OKB /OCD) segmentinin, 2019 yılında nispeten 'daha düşük bir pazar payına' sahip olması bekleniyor. Amerika Kaygı ve Depresyon Derneği'ne (ADAA) göre 'OKB, ABD'deki toplam nüfusun yaklaşık %1,0'ını' etkiliyor. Ancak OKB'den muzdarip hastalar arasında daha düşük 'teşhis ve tedavi oranları', küresel pazardaki segmentin daha düşük payından sorumludur." (156)

"Hükümet ve piyasa oyuncularının Ar-Ge'ye yaptığı artan yatırımlar ve 'anksiyete ve depresyonla ilişkili rahatsızlıklar' için yeni ilaçların piyasaya sürülmesinin, tahmin döneminde Avrupa'daki bölgesel pazar büyümesini artırması bekleniyor. (....) Yetişkin nüfus tarafından 'antidepresan ilaç satışlarının' artması ve genç nüfus arasında 'depresif sendromların artan görülme sıklığı' nedeniyle Asya Pasifik'in 'en yüksek CAGR'yi görmesi' bekleniyor. Öte yandan, Latin Amerika ile Orta Doğu ve Afrika'nın, daha düşük teşhis ve tedavi oranları ve bu bölgelerde yeni ilaç adayları sunan piyasa oyuncularının nispeten daha düşük penetrasyonu nedeniyle ılımlı bir büyüme sergilemesi bekleniyor." (156)

"Ruh sağlığı, dünya çapında nüfusun önemli bir bölümünü etkileyen geniş kapsamlı bir sorundur. 2017 yılında, 'dünya çapında, 792 milyon insanın ruhsal bozuklukla yaşadığı' tahmin ediliyordu (küresel nüfusun yaklaşık %10,7'si). Tedavi edilmeyen ruhsal bozukluklar, 2011 yılında küresel hastalık yükünün %13'ünü oluşturuyordu ve 2030 yılına kadar 'depresyonun, küresel hastalık yükünün' önde gelen nedeni olacağı tahmin ediliyor. İngiltere Sağlık Anketi'nde (HSE) 2014, katılımcıların %26'sı yaşamları boyunca 'en az bir ruhsal bozukluk teşhisi' konduğunu bildirirken, yetişkinlerin %18'i 'daha teşhis edilmemiş psikiyatrik morbidite yaşadıklarını' bildirdi.." (62)

11.3) KÜRESEL ANTİDEPRESAN PAZARI BÜYÜKLÜĞÜ..
---------------
"Küresel antidepresan pazarı büyüklüğü 2019'da '11,67 milyar' ABD doları olarak değerlendirildi ve 2020'de '14,93 milyar' ABD dolarından 2027'de '18,29 milyar' ABD dolarına çıkması ve tahmin döneminde (2020-2027) %2,9'luk bir bileşik yıllık büyüme oranı (CAGR) göstermesi bekleniyor." (156)

"Araştırma ve geliştirme faaliyetlerinin, 'bu pazarın toplam büyümesini' etkilemesi muhtemeldir. Önde gelen ve yerel oyuncular, 'coğrafi varlıklarını genişletmek ve pazar payı kazanmak' için çoğunlukla iş birliklerine ve stratejik anlaşmalara odaklanıyor. Örneğin, Mayıs 2020'de Allergan, diğer portföyüyle birlikte Aptinyx'ten 560 milyon ABD doları karşılığında, araştırma aşamasındaki bir 'NMDA ilacını, satın aldığını' duyurdu." (156)

"Mevcut Terapötiklerin Gerekli Tedavilerdeki Boşlukları ve Olumsuz Etkileri, Pazar Büyümesini Sınırlıyor.. Mevcut tedaviler ve 'depresyon ve diğer ruhsal bozukluklar için pazarlanan ilaçlar', geleneksel olarak, 'nöroloji rahatsızlıklarını' tedavi ederken, 'vücudun, normal hücrelerinin de etkilendiği olumsuz etkiler' açısından incelenmektedir. Sonuç olarak, 'kilo alımı, baş dönmesi ve bulanık görme' gibi çeşitli yan etkiler çok sayıda hastada görülmektedir. Bu, 'bu ilaçların, küresel pazarda benimsenmesini ' sınırlamıştır. Ayrıca, özellikle gelişmekte olan ülkelerde, 'sınırlı farkındalık, sosyal damgalama ve bu ülkelerdeki kişi başına düşen sağlık harcamalarının düşük olması' gibi çeşitli faktörler nedeniyle 'nöroloji rahatsızlıkları' için tedavi gören hasta sayısında önemli bir boşluk bulunmaktadır. Örneğin, Dünya Sağlık Örgütü'nün istatistiklerine göre, 'gelişmekte olan ülkelerde, nöroloji rahatsızlıkları veya ruhsal bozukluklardan muzdarip hastaların tahmini %90'ı tedaviden yoksundur.' Bu boşluk, hastaların tahmini '%44 ila %70'inin tedavi görmediği' gelişmiş ülkelerde nispeten daha dardır."(156)

12) PSİKİYATRİ'NİN SALTANATI VE DSM, ICD (AKIL HASTALIĞI TANI VE TEŞHİS KRİTERLERİ) SAHTEKARLIKLARI
-------------------------------------------
"...psikiyatrik tanılar bilimsel değildir, güvenilir ve geçerli değildir." - Dr. Paula Caplan (8)

Tanrı ile konuşursanız, dua ediyorsunuz; Tanrı sizinle konuşursa, şizofreniniz var.” -Profesör Thomas Szasz (Akıl Hastalığı Efsanesi) (64)

"....Sorunun bir kısmı, 'tanı kriterlerinin, katlanarak artmasıdır '-örn 'alışveriş alışkanlıklarınızı kontrol etmekte sorun yaşıyorsanız artık "hasta" olarak teşhis edilebilir' ve 'yetişkinlerle sık sık tartışan bir çocuk, 313.81 tanı koduna göre etiketlenebilirsiniz - Karşı Gelme (/karşıt olma) Bozukluğu.. Şaşırtıcı sayıda 'normal insan deneyimi' artık "bozukluklar" olarak maskeleniyor ve bunlar için bir ilaç tedavisi mevcut. Bir diğer faktör de 'psikiyatrik ilaçların, daha ciddi ruhsal hastalık biçimleri OLUŞTURMASIDIR...'" -Dr. Robert Whitaker (1)

"Konuya karşı psikiyatri tarafında olan bizler, yıllardır DSM'de listelenen çeşitli maddelerin, açıklayıcı veya ontolojik bir önemi olmayan belirsiz bir şekilde tanımlanmış sorunların, gevşek koleksiyonlarından başka bir şey olmadığını söylüyoruz." -Dr. Hickey (15)

"....Norveç, hastane bölgelerine isteyenlere "ilaçsız (medication free)" tedavi sunmaları talimatını verdi ve şu anda Norveç'te 'kronik hastaların psikiyatrik ilaçlarını azaltmalarına' yardımcı olmaya adanmış özel bir hastane var. İsrail'de, antipsikotik kullanımının isteğe bağlı olduğu ve ortamın (destekleyici bir yerleşim ortamı) başlıca "terapi" olarak görüldüğü Soteria evleri türedi (bazen bunlara dengeleyici evler denir).. BM Sağlık Özel Raportörü Dainius Puras, 'zihinsel sağlıkta bir "devrim" çağrısında' bulunuyor. (...)" -Robert Whitaker, MD (28)

"'Tanı ve İstatistik El Kitabı'ndaki teşhisler, ayrı hastalıklar olarak doğrulanmadı; zihinsel bozuklukların genetiği, şüpheli kalmaya' devam ediyor; MRI taramalarının yararlı olduğu kanıtlanmadı; uzun vadeli sonuçlar zayıf; ve psikiyatrik ilaçların kimyasal dengesizlikleri düzelttiği fikri terk edildi. Psikiyatrik Zamanlar 'ın eski genel yayın yönetmeni Ronald Pies, 'psikiyatrinin, bir kurum olarak böyle bir iddiada bulunmasını' bile engellemeye çalıştı.." -Robert Whitaker, MD (28)

"Zihinsel bozukluklar için somatik tedavilerin tarihi de, dikkatli olmak için bir neden sağlıyor. Bu, başlangıçta tedavi edici veya son derece yararlı olarak selamlanan ve daha sonra zaman testinden geçemeyen bir somatik tedavinin tarihidir. Frontal lobotominin mucidi Egas Moniz, bugün bir sakatlama (mutilation) olarak anladığımız bu ameliyatı icat ettiği için Nobel Ödülü'ne layık görüldü." -Robert Whitaker, MD (28)

".... "hastalıkları" tedavi etmek için kurulmuş kar amacı güden sağlık hizmetimiz var. Akıl sağlığı bakımında, insanları "hasta" olarak görüp bu "hastalık" için tedavi etmekten elde edilecek bir kâr olduğu anlamına gelir. Bir hap alın! Başka bir deyişle, ürünler için pazarlar yaratmaya çalışan Amerikan tarzı kapitalizm, 'akıl hastaları yaratmak' için bir teşvik sağlar ve bunu son 35 yıldır büyük bir başarıyla yapmıştır." -Robert Whitaker, MD (28)

""Normal" beyin ile "anormal" beyin arasında keskin bir çizgi olduğuna ve bu hastalıkları, 'taramanın tıbbi olarak yararlı' olduğuna ve psikiyatrik ilaçların 'çok güvenli ve etkili olduğuna ve genellikle yaşam boyu alınması gerektiğine' inanmaya başladık. Ancak bugün açıkça görülebilen şey, bu anlatının bilimsel değil, bir pazarlama hikayesi olduğudur. Bu, kurum olarak psikiyatrinin 'lonca amaçları için' desteklediği bir hikayeydi ve ilaç şirketlerinin' ticari nedenlerle' desteklediği bir hikayeydi. Bilim aslında çok farklı bir hikaye anlatıyor: psikiyatrik bozuklukların biyolojisi bilinmiyor; DSM'deki bozukluklar ayrı hastalıklar olarak doğrulanmadı; ilaçlar kimyasal dengesizlikleri düzeltmiyor, bunun yerine normal nörotransmitter işlevlerini bozuyor; ve hatta kısa vadeli etkinlikleri bile en iyi ihtimalle marjinal." -Robert Whitaker, MD (28)

"....düşüncelerimizi yanlış bir anlatı etrafında örgütlemek toplumsal bir felaket oldu: toplumumuzda ruhsal hastalık yükünde keskin bir artış; sürekli ilaç kullananlar için zayıf uzun vadeli işlevsel sonuçlar; çocukluğun patolojikleştirilmesi; vb. Şimdi ihtiyacımız olan şey, kendimizi örgütleyeceğimiz, tarih, edebiyat, felsefe ve iyi bilimle dolu yeni bir anlatı. Bence ilk adım DSM'yi terk etmek. Bu kitap, hayal edilebilecek en yoksul "varoluş felsefesini" sunuyor. 'Çok duygusal olan, zihniyle mücadele eden veya sadece sıkıcı bir ortamda bulunmaktan hoşlanmayan (DEHB'yi düşünün)', herkes tanı için adaydır." -Robert Whitaker, MD (28)

"Harrow, 'antipsikotik ilaçları bırakanların iyileşme oranının, ilaçları kullanmaya devam edenlere kıyasla sekiz kat daha yüksek olduğunu' bildirdi. Ancak Harrow, 2007 tarihli makalesinde, 'ilaçları bırakanların daha iyi sonuçlarının, olumsuz ilaç etkilerinden değil, daha iyi bir prognoza sahip olmalarından kaynaklandığını' belirtti." -Robert Whitaker, MD (28)

"...Doktorların geçerli endişelerine karşı koymak için 'yanlış bilgilendirmeyi ve dezenformasyon yapmayı' öğreniyordum. 'Bu ilaç o hasta için kötü' veya 'Bu ilacın o ilaçla etkileşimine dikkat edin' demek için eğitilmedim. Olumsuz olarak algılanan her türlü bilgi, her zaman şekerle kaplanıyordu." -Yazar Gwen Olsen ('Bir RX İlaç Satıcısının İtirafları' kitabının yazarı) (52)

**İlaç firmalarının, psikiyatristlere taktıkları ad: "İLAÇ FAHİŞELERİ"

"Gerçekten dürüst olmamı mı istiyorsunuz? İlaç endüstrisi, psikiyatri mesleğiyle o kadar çok dalga geçiyor ki bu hiç komik değil. Aslında psikiyatristlerden 'ilaç fahişeleri' olarak bahsediyorlar. Onlara bu adı takmalarının sebebi, 'hiçbir şirkete veya ürüne sadakatleri olmaması', o sırada 'kendilerine kim ödeme yapıyorsa, ona sadakat göstermeleridir.'" -Yazar Gwen Olsen ('Bir RX İlaç Satıcısının İtirafları' kitabının yazarı) (52)

 "Antipsikotik ilaçları satmak için aldığım ilk eğitimde, çoğu psikiyatristin 'neden bu kadar berbat olduklarını' anlamak için psikiyatri alanına girdiğini söylediler. Kesinlikle çok tuhaf kuşlar vardı! Yani evet, 'çok yüksek bir saygı' görmüyorlardı. Meslektaşlarım ve ben, onlara sanki 'alt sınıf' yarı-doktorlarmış gibi tepeden bakıyorduk. Çünkü bilimsel olarak 'hiçbir şey yapmadıklarını' biliyorduk, hepsi 'öznel teşhis' niteliğindeydi ve 'semptomların, üçüncü tarafça gözlemlenmesine' bağlıydı. Bu yüzden onlara ilaç satmak kolaydı. Çoğu psikiyatrist, o kadar ego odaklı ki, 'uygun satış konuşması' yapıldığında kelimenin tam anlamıyla her şeyi tavsiye ederlerdi!" -Yazar Gwen Olsen ('Bir RX İlaç Satıcısının İtirafları' kitabının yazarı) (52)

"İlaç şirketi çalışanları tarafından yazılan çalışmalarda, ilaçlar hakkında 'olumsuz ifadeler' içerme olasılığının, diğer çalışmalara göre '22 kat daha az olduğu' gerçeğini destekleyen kanıtlar var." -Diane Stein (CCHR Florida) (69)

AD'nin (antidepresan ilaçlar) iatrojenik etkileriyle ilgili büyük ölçüde spekülatif bir hipotezin, formüle edilmesinden 26 yıl sonra, incelediğim kanıtlar, bu ilaçların kullanımının, bireysel vakalarda 'ruh hali ve anksiyete bozukluklarının', uzun vadeli sonuçlarını 'kötüleştirme potansiyeline' sahip olabileceğini göstermektedir.” -İtalyan psikiyatrist Giovanni Fava (69)

Yayınlanmış literatürde bildirilmiyorlar, bunu biliyoruz ve düzenleyicilere giden ve lisanslama kararlarının temelini oluşturan klinik çalışma raporlarında düzgün bir şekilde bildirilmiyorlar.” -Yazar Joanna Moncrieff (yazar, psikiyatrist ve araştırmacı) (70)

(Klinik araştırma raporlarına erişim) “EMA bu raporları bize açıkça reddetti. Bu raporlarda ticari olarak gizli hiçbir şey olmamasına rağmen 'ticari gizlilikten' bahsettiler. Tüm bu gizliliğin aslında 'insan hayatına mal olduğunu' açıkladık, ancak onlar bununla hiç ilgilenmediler.” -Peter Gøtzsche (70)

"Hastalar, 'bilime fayda sağlamak' için gönüllü olduklarında ve daha sonra ilaç şirketlerinin 'ham verilere erişemeyeceğimize karar vermelerine' izin verdiğimizde, bu son derece etik dışıdır. İlaçların test edilmesi kamusal bir girişim olmalıdır." -Peter Gøtzsche (70)

"Benim görüşüme göre antidepresanların etkili olduğuna dair gerçekten yeterince iyi kanıtımız yok ve zararlı olabileceklerine dair artan kanıtlar var. Bu yüzden tersine dönmemiz ve [bunları] reçete etme eğilimini durdurmamız gerekiyor." -Yazar Joanna Moncrieff (yazar, psikiyatrist ve araştırmacı) (70)

(Antidepresanların etiket dışı reçete edilmesi) "Burada endişe verici olan şey, 'depresyon dışındaki rahatsızlıklar' için reçete yazarken, bunların genellikle 'fibromiyalji ve migren' gibi 'ilacın etkili olup olmayacağının bilinmediği endikasyonlar' için olmasıdır, çünkü hiç çalışılmamıştır." -Robyn Tamblyn (epidemiyoloji ve biyoistatistik profesörü) (78)

"Çocuklarda ve ergenlerde antipsikotik ilaç kullanımının çoğunluğu, etkililik ve güvenlik konusunda güvenilir kanıtların bulunduğu birkaç yaş grubu veya durumla sınırlı değildir. Mantıksız reçete yazanların kötü alışkanlıklarını değiştirmelerini beklemek için hiçbir neden yok." -Dr. Bruce Perry (Çocuk Travması Akademisi, kıdemli üye - Houston) (157)

"BugünGenç (YouthToday) tarafından yürütülen çığır açıcı, bir yıllık bir araştırma, Amerikan gençlik tesislerinde tutuklu bulunan birçok gencin, bipolar veya şizofreni hastaları için tasarlanmış, bu iki bozukluktan herhangi biri teşhis edilmemiş olsa bile, güçlü antipsikotik ilaçlar aldığına dair yeterli kanıt ortaya çıkarmıştır." -John Kelly (Youth Today) (39)

"Örneğin, 2007'de DJJ, ibuprofenden iki kat fazla Seroquel satın aldı. Genel olarak, 24 ayda daire, devlet tarafından işletilen hapishanelerde ve çocuk evlerinde kullanılmak üzere 326.081 tablet Seroquel, Abilify, Risperdal ve diğer antipsikotik ilaç satın aldı. Bu, iki yıl boyunca, haftada yedi gün, günde 446 hapın, günde en fazla 2.300 erkek ve kız çocuğunun tutulabildiği hapishane ve programlardaki çocuklara dağıtılması için yeterli. (....) Haplar çocuklarda, 'intihar düşüncelerine, kilo alımına, yüksek kan şekerine, diyabete, kalp sorunlarına ve kontrol edilemeyen yüz seğirmelerine ve vücut tiklerine' neden olabilir, klinik deneyler bunu göstermiştir." - Yazar Michael LaForgia, (Yazar, Palm Beach Post) (39)

"Elli yıl önce, çocukları deri kayışlarla bağlıyorduk, ancak şimdi bu insanları rahatsız ediyor, bu yüzden onları ilaçlıyoruz. Bunu, tıbbi bir neden olduğu gerekçesiyle örtbas ediyoruz, ancak yok." -Robert Jacobs (eski bir Florida psikoloğu) (39)

"Bazı durumlarda, ilaçlar, antipsikotik hap üreticilerinden 'büyük konuşmacı ücretleri ve diğer hediyeler' alan 'sözleşmeli doktorlar' tarafından reçete ediliyor; bu şirketler, 'ilaç satarak, inanılmaz karlar' elde ediyor. Eski bir mahkum "ilaçlar o kadar hızlı bir şekilde yayıldı ki, kafası karışık bir genç bile bunun 'olması gerektiği gibi olmadığını' söyleyebilirdi." - Yazar Michael LaForgia, (Yazar, Palm Beach Post) (39)

Çekilme sendromlarını, zamanı geldiğinde ve 'uygun azaltma yöntemleri' ile azalan, 'davranışsal toksisitenin' diğer belirtileriyle tamamen 'ilgisiz, izole, kendi kendini sınırlayan belirtiler' olarak görebiliriz. Gizli kavramsal varsayım, hastanın durumunun 'hastalık öncesi bir duruma' döneceği, yani antidepresanların neden olduğu 'reseptör değişikliklerinin' uygulama zamanıyla veya kısa bir süre sonra sınırlı olduğu ve bunun sadece sistemin, antidepresan kesilmesine adapte olması için zaman tanıma meselesi olduğudur. Alternatif olarak, 'çekilme semptomatolojisini', antidepresan ilaçların kullanımıyla ilgili daha genel bir sorunun parçası olarak görebiliriz. Öncelik, mümkün olan en kısa sürede antidepresan ilaçlara maruziyeti durdurmaktır." -Dr. Giovanni Fava (İtalyan psikiyatrist ve araştırmacı) (60)

"Psikiyatrinin anlatmaya cesaret edemediği bir hikaye var, bu da 'psikiyatrik ilaçların faydaları hakkındaki 'toplumsal yanılgımızın' tamamen masum olmadığını' gösteriyor. Toplumumuzu, bu 'bakım biçiminin sağlamlığı' konusunda ikna etmek için psikiyatri, 'yeni ilaçlarının değerini aşırı derecede abartmak, eleştirmenleri susturmak ve kötü uzun vadeli sonuçların hikayesini gizli tutmak' zorunda kaldı. Bu, kasıtlı ve bilinçli bir süreçtir ve psikiyatrinin, bu tür 'hikaye anlatma yöntemlerini' kullanmak zorunda kalması, bu bakım paradigmasının değerleri hakkında tek bir çalışmanın yapabileceğinden çok daha fazlasını ortaya koymaktadır." -Robert Whitaker, (Bir Salgının Anatomisi, 2010) (145)

"Psikoloji Endüstrisi, kullandığı birçok isim ve etiket için Amerikan Psikiyatri Birliği'nin Tanı ve İstatistik El Kitabı'na (DSM-IV) güvenir. Orijinal 1954 versiyonu, 'zihinsel hastalıkların, biyolojik temelli ve fiziksel hastalıklara benzer olduğuna' dair 'on dokuzuncu yüzyıl inancını' netleştirmeye hizmet etti. Ancak 'olası bir neden, uygun tedavi ve olası prognoz' ileten tıbbi teşhislerin aksine, DSM-IV'te listelenen bozukluklar, 'bilgi iletişiminde, araştırma yürütmede, tedavi sağlamada ve faturalamada' kullanılmak üzere tasarlanmış, akran konsensüsüyle varılan terimlerdir." -Dr. Tana Dineen, (Üretim Mağdurları, 2001) (145)

"DSM'nin birincisiyle ilgili diğer büyük kusuru, 'hemen hemen her şeyi, bir tür bozukluk' olarak etiketlemesidir. Bu nedenle, DSM odaklı bir doktora giden bir çocuk, 'tamamen iyi durumda olsa bile', neredeyse 'psikiyatrik bir etiket ve reçete alma' konusunda garantilidir. Bireysel DSM etiketleri, neredeyse 'herkesin, hak kazanabileceği' kadar çok belirsiz kriter içerir. Neredeyse 'herkesin, 'akıl hastası' olarak bu şekilde gelişigüzel etiketlenmesi, sağlıklı çocuklar için' ciddi bir tehlikedir, çünkü neredeyse 'tüm çocukların, DSM etiketi ve ilaç almaya' yetecek kadar semptomu vardır." -Sydney Walker III, M. D, (Hiperaktivite Aldatmacası, 1998) (145)

  "Psikiyatrinin, biyolojik olana doğru hareketindeki 'bariz ekonomik faktörleri' atlarsam ayıp etmiş olurum. İlaç şirketleri artık 'psikiyatrik araştırmalara' büyük katkı sağlıyor ve giderek daha fazla yer alıyor ve 'psikiyatri akademik konferanslarının' bir parçası oluyorlar. Açıkça aşındırıcı ve bozucu etkilerine rağmen, ara sıra 'sembolik protestolar' dışında, alanda buna karşı çok az direnç oldu." -Dr. David Kaiser, (Biyolojik Psikiyatriye Karşı, 1996) (145)

 "Psikiyatri mesleği, her zamankinden daha fazla, tıbbi meşruiyetini, 'teşhisler koymaya ve bunların hastalıkmış gibi davranmaya' dayandırmaya kararlı." -Thomas Szasz, (Günlük Yaşamın Tıbbileştirilmesi, 2007) (145)

"Benim görüşüme göre, tarihin bu noktasında psikiyatri, ilaç şirketleri tarafından neredeyse tamamen satın alındı. APA, ilaç şirketlerinin 'toplantılar, sempozyumlar, atölyeler, dergi reklamları, büyük öğle yemekleri, kısıtlanmamış eğitim hibeleri ' vb. desteği olmadan devam edemezdi. Psikiyatristler, ilaç şirketlerinin tanıtımlarının 'kölesi' haline geldiler. APA, elbette, bu iç içe geçmiş durumda, 'bağımsızlığının ve özerkliğinin tehlikeye atılmadığını' savunuyor." -L. R. Mosher, (Amerikan Psikiyatri Birliği'nden istifa mektubu, 1998) (145)

"Ne yazık ki, Amerikan Psikiyatri Birliği (APA "American Psychiatric Association"), 'ilaç bağımlısı' toplumumuzu, söz ve eylemle yansıtıyor ve destekliyor.
Bir Marksist, (iyi bir kapitalist örgüt olan APA'nın yalnızca doğrudan veya dolaylı olarak kar elde edebileceği ilaçları sevdiğini) söylerdi. Bu benim için bir grup değil. Bence, tarihin bu noktasında, 'psikiyatri neredeyse tamamen ilaç şirketleri' tarafından satın alındı. Psikiyatristler, ilaç şirketlerinin tanıtımlarının 'kölesi (uşakları)' haline geldiler." -L. R. Mosher, (Amerikan Psikiyatri Birliği'nden istifa mektubu, 1998) (145)

"APA 'neden olduğundan daha fazlasını biliyormuş gibi' davranmak zorunda? DSM IV, 'psikiyatrinin genel olarak 'tıp tarafından kabul görmeye' çalıştığı' bir uydurmadır. İçeridekiler, bunun 'bilimsel olmaktan çok, politik bir belge olduğunu' bilirler. Bunu söylemesi takdire şayandır, ancak kısa savunması nadiren belirtilir. DSM IV, büyük başarısızlıklarına rağmen, 'bir İncil ve para kazandıran en çok satan kitap' haline geldi. Uygulamayı sınırlar ve tanımlar, bazıları ciddiye alır, diğerleri daha gerçekçi. Ödeme almanın yoludur." -L. R. Mosher, (Amerikan Psikiyatri Birliği'nden istifa mektubu, 1998) (145)

"Psikiyatrik eğitim de onların etkisini yansıtır; yani, 'bir asistan müfredatının en önemli kısmı, ilac ticaretinin sanatı ve yarı bilimidir, yani reçete yazmaktır. (...) Uzun vadede ciddi etkileri olduğunu bildiğimiz 'toksik kimyasalların, yaygın aşırı ve yanlış kullanımını' onaylıyor ve teşvik ediyoruz: tardif diskinezi, tardif (geç) bunama ve ciddi yoksunluk sendromları.. (...) Psikiyatri liderliğinin, bizi, bir kez daha 'somatik tıpla evlendirmek' için duyurduğu mevcut 'biyomedikal-indirgemeci modeli' benimsemek, benim kapasitemin dahilinde değil. Bu bir 'moda, politika ve ilaç evi bağlantısı' gibi para meselesi.." -L. R. Mosher, (Amerikan Psikiyatri Birliği'nden istifa mektubu, 1998)  (145)

"Ancak, tarihin gösterdiği gibi, psikologlar, topluma 'büyük zararlar' vererek, kendi hedeflerinin peşinden gittiler. (....) Psikoloji, danışanının 'istek ve fantezilerine', yanıt olarak 'kendini, nasıl değiştirdiğini' görememiştir: Psikologlar, 'sosyal ve finansal ödüllerin', kendi düşünceleri ve eylemleri üzerindeki etkisini göz ardı etmiş ve kendi hedeflerini takip ederken ortak ideolojiye, Zeitgeist'a uyduklarını fark edememişlerdir." -Dr. Tana Dineen, (Üretim Mağdurları, 2001)  (145)

"Bu "bozuklukların" aslında 'bir nedeni ve tedavisi olan ayrı varlıklar olarak var olduğu' fikri, modern psikiyatri tarafından yaratılmış mutlak bir mittir. Bu, esasen modern psikiyatrinin, modern tıp bilimini 'taklit etme' arzusundan doğan, (psişik acının varoluşsal doğası nedeniyle, her zaman 'modern tıbbi söylem ve uygulamanın' kapsamına giremeyebileceği çok gerçek bir olasılığa rağmen), sözde bilimsel bir girişimdir." -Dr. David Kaiser, (Biyolojik Psikiyatriye Karşı, 1996)   (145)

"Belirtildiği gibi, psikiyatrik ilaçları 'alma veya almayı bırakma' kararı 'kişisel' olmalıdır. Doktorunuzun veya başkalarının "Bu ilaç, ciddi hastalığınız için en etkili tedavidir." veya "Bu ilaç, beyninizdeki biyokimyasal dengesizlikleri düzeltir." veya "Bu ilacı almayı asla ihmal etmeyin; Tıpkı diyabet için insülin gibi.." gibi 'sözde tıbbi argümanlarını', yüzeysel bir şekilde kabul ederek önemsizleştirilmemelidir. Ruh sağlığı alanında, DSM-IV'te listelenen yüzlerce psikiyatrik "bozukluk" için 'tek bir fiziksel açıklama' doğrulanmamıştır. Amerikan Psikiyatri Dergisi'ndeki son bir başyazıda durum açıkça belirtiliyor: "Şu ana kadar (henüz) psikiyatrik bozukluklar için tanımlanmış bir etiyolojik etkenimiz yok." Biyolojik hızlı çözümlerin olduğu bu çağda bile, giderek artan sayıda araştırmacı, 'ilaç dışı yaklaşımların, ilaçlardan eşdeğer veya daha iyi sonuçlar ürettiği' gözlemini belgeliyor. Bu, "şizofreni" gibi, son derece ciddi kabul edilen sorunlar için bile geçerlidir. Doktorunuzun aksini iddia etmesinin, 'çok az veya hiç bilimsel temeli' yoktur." -Peter Breggin, David Cohen, (İlaçlarınız Sorununuz Olabilir, 2007) (145)

  "Psikiyatristler bir grup olarak diğer tıbbi olmayan ruh sağlığı profesyonellerinden 'çok daha kontrolcü, otoriter ve duygusal' olarak uzaktır. Mesleğin artık 'biyolojik kanadı' tarafından domine edilmesiyle, 'insanlarla ilişki kurmaktan çok, reçete yazmayı tercih eden doktorları' cezbetmektedir. Bu eğilimler, kliniklerde ve akıl hastanelerinde 'aldıkları eğitimle' de pekiştirilir. Burada hastalar ve diğer profesyoneller üzerinde 'güç ve otorite kurmayı' öğrenirler ve insanları, iradeleri dışında 'kilitlemeyi, elektroşok vermeyi, hücre hapsi ve kısıtlama emirleri yazmayı, hastaların günlük rutinlerinin her yönünü kontrol etmeyi, yıkıcı yan etkilerini inkar ederken toksik ilaçlar yazmayı ve genel olarak hastalarıyla otoriter ve mesafeli bir ilişki sürdürmeyi' öğrenirler.

Sonuç olarak, psikiyatristler yalnızca 'hastane koğuşunda ve ofiste' değil, aynı zamanda 'yönetim ve politikada' da 'güç' arama eğilimindedir. Sağlık alanında sıklıkla 'güçlü liderler' olurlar. Politikada, 'olağanüstü' derecede etkilidirler. İlaç şirketleri tarafından finanse edilen ve 'örgütlü psikiyatri' tarafından yönetilen 'akıl sağlığı lobisi', ülke tarihinin en güçlülerinden biridir. Biyolojik psikiyatristler  (günümüz psikiyatristlerinin çoğunluğunu oluşturanlar), kendilerine karşı çıkanlara, (kendi alanlarındaki muhalifler de dahil olmak üzere), çok baskıcı bir şekilde tepki gösterme eğilimindedirler. Eleştirmenlerini dışlarlar ve onları, okullarda veya diğer kurumlarda 'görevlerinden uzaklaştırdıkları' bilinmektedir. Bu davranış, (eğitimleri sırasında kendilerine öğretilen) otoriter ve kontrolcü yaklaşımlarla tutarlıdır." 
-Peter Breggin, David Cohen, (İlaçlarınız Sorununuz Olabilir, 2007) (145)

"Ben genç bir psikiyatristken, sadece bir avuç 'psikiyatrik teşhis/hastalık' vardı. Şimdi üç yüzden fazla var. Hiçbiri keşfedilmedi. Hepsi icat edildi. Deneysel olarak doğrulanabilir keşiflerin yokluğunda, icat edilmeleri gerekiyordu. İcatları ne yönlendirdi? Psikiyatristlerin, 'doktor ' olduklarını, hastalarının, 'hastalıkları' olduğunu ve bu rahatsızlıkların, 'müdahalelerini gerektirdiğini ve haklı çıkardığını', kanıtlama ihtiyaçları.. Başlangıçtan itibaren, sözde psikiyatrik tedavi, psikiyatrik teşhis trenini çalıştıran motordu.." -Thomas Szasz, (Zorlama Tedavi Olarak, 2007) (145)

"Beyaz Önlüklü Psikologlar: Psikolojik tedavi için 'tıbbi bir imajın' yeniden ortaya çıkması, iki güncel aktivitede açıkça görülmekte olup, psikolojinin, 'imajını onarma' çabalarının bir parçasını oluşturmaktadır. (...) Daha önceki 'tıp karşıtı' duruşunun aksine, Psikoloji endüstrisi 1970'lerin sonlarında geleneksel tıp çizgisinde, kendini 'yeniden şekillendirmeye' başladı. Sorunlar "psikopatoloji" veya hastalıklar (örneğin "depresyon salgını") haline geldi, zorluklar "bozukluklar" veya "sendromlar" haline geldi, bireyler tekrar "hastalar" oldu, değerlendirmeler "teşhisler" haline geldi ve sonuçlar artık "prognozlar" oldu. (....) ...psikiyatristler ve psikologlar, 'kendi alanlarını' paylaşmak yerine, 'aynı alan' için savaşmaya başladılar. Bu mücadelede önemli olan, hem teşhis hem de tedavi açısından, 'psikolojik sorunlara, biyolojik bir bakış açısıyla' yaklaşma eğilimidir. Örneğin, 'travma ve travma sonrası stres bozukluğu' gibi sorunlar için 'nörobiyolojik kanıtlar ve açıklamalar' aranıyor." Ve ilaçlar, yalnızca 'depresif semptomların' tedavisi için değil, aynı zamanda 'dikkat eksikliği hiperaktivite bozukluğu (örn. Ritalin), iktidarsızlık (örn. Viagra) ve alkolizm (örn. Naltrekson)' için de test ediliyor ve dağıtılıyor. Biyolojik bir yönelime doğru bu 'kayma', lisanslı psikologları 'psikoaktif ilaçlar reçete etme hakkı' için lobi yapmaya teşvik etti. Ve tüm bunlar, tarihsel olarak psikiyatri 'hastaneye yatış ve ilac kullanımına' karşı savaşan, 'psikoterapinin "aynı derecede etkili" olduğunu' savunan bir meslek tarafından gerçekleştiriliyor." -Dr. Tana Dineen, (Üretim Mağdurları, 2001) (145)

  "Kısacası, 1980'lerde zihinsel bozuklukların 'beyin hastalıkları' olduğunu kamuoyuna duyurmak isteyen güçlü bir ses dörtlüsü bir araya geldi. İlaç şirketleri, 'finansal gücü' sağladı. APA ve en iyi tıp fakültelerindeki psikiyatristler, bu girişime 'entelektüel meşruiyet' kazandırdı. NIMH, hikayeye 'hükümetin, onay damgasını' vurdu. NAMI, 'ahlaki bir otorite' sağladı. Bu, Amerikan toplumunu neredeyse 'her şeye ikna edebilecek' bir koalisyondu ve koalisyon için daha da iyisi, kendi yolunda hikayeyi, toplumun gözünde 'kurşun geçirmez' hale getirmeye yardımcı olan sahnede başka bir ses daha vardı." -Robert Whitaker, (Bir Salgının Anatomisi, 2010) (145)

"Her şey bir 'tanımlama' meselesidir — adlandırma ve etiketleme.. 'Duygusal rahatsızlık' veya acı bir "bozukluk" olarak tanımlandığında, doktorlar ve ilaç şirketleri için iş yaratır. "Ruhsal hastalığı" teşvik etme kampanyaları, o kadar başarılı oldu ki, birkaç yıl içinde milyonlarca Amerikalı "biyokimyasal dengesizliklere", "panik bozukluğuna" veya "klinik depresyona" sahip olduklarına ve çocuklarının "DEHB", 'bipolar bozukluk ve karşıt olma (/muhalif) meydan okuma bozukluğuna' sahip olduğuna inanmaya başladı." -Peter Breggin, David Cohen, (İlaçlarınız Sorununuz Olabilir, 2007) (145) (147)

"Medya, psikiyatriye karşı çok koruyucu hale geldi - özellikle de 'psikiyatrik ilaçlara' karşı.. Medya, ara sıra ifşalar dışında, 'ilaçların tehlikelerini' göz ardı ederek, onlara dair 'tanıklıklar' yayınlama eğilimindedir. Psikiyatrik ilaçları eleştiren kitaplar, büyük gazetelerde veya dergilerde, nadiren incelenir ve televizyonda nadiren tartışılır. Geçtiğimiz yıl, FDA, halka yönelik 'ilaç şirketi reklamları' için gereklilikleri gevşetti. Sonuç olarak, gazetelerde, dergilerde ve televizyonda, bu tür reklamlarda bir patlama yaşandı ve 1997'den bu yana 'basılı medya reklam gelirlerinde, %40'lık bir artış' yaşandı. Çoğu psikiyatri dergisi, tamamen 'ilaç şirketi reklamlarına' bağımlıdır - bu ilişki, onların yayın politikalarını etkiler." -Peter Breggin, David Cohen, (İlaçlarınız Sorununuz Olabilir, 2007) (145)

"İnsan davranışını incelerken 'psikiyatrik teorilerin', psikiyatrik semptomlar kadar çok ve çeşitli olduğu rahatsız edici gerçeğiyle karşı karşıyayız. Aslında, çağdaş psikiyatri, çok sayıda çeşitli, rekabet eden ve genellikle birbirini dışlayan inanç ve uygulamalarla karakterize edilir." -Thomas Szasz, (Akıl Hastalığı Efsanesi, 1961) (142)

  "Ruhsal Bozukluğun Tanımı: 'DSM-IV-TR ruhsal bozukluklar' olarak adlandırılanların bir sınıflandırmasını sağlasa da, mevcut hiçbir tanımın 'ruhsal bozukluk' kavramı için 'kesin sınırları, yeterince belirtmediği' kabul edilmelidir. (....) Zihinsel bozukluklar ve tıbbi durumların sıklıkla dolaylı olarak kullanılan pratik bir tanımı "klinisyenlerin tedavi ettiği şeydir". Elbette bu bir totolojidir ve hatta 'bencil veya alan savunucu' bir şekilde bile kullanılabilir, ancak diğer 'daha soyut kavramlar', tutarlı bir şekilde daha fazla 'açıklama gücü' sağlamada başarısız olur." (....) Nozoloji "Nosology": Kategorik ve Boyutsal Tanı "Categorical Versus Dimensional Diagnosis": Özetle, psikiyatrik bozukluklar ne homojendir ne de net sınırlarla bölünmüştür."DSM-IV-TR'yi kullanırken anlaşılması gereken en önemli iki konu şunlardır: 1) her bozukluk içinde bile karşılaşılan sunumların önemli ölçüde 'heterojen' olması ve 2) bozukluklar arasındaki sınırların, genellikle belirsiz olması; birçok hastanın çatlaklardan düşen ve DSM-IV-TR kategorilerinden hiçbirine rahatça zorlanamayan sunumları vardır." (DSM-IV-TR Rehberi, 2004) (142)

"Başka bir deyişle, doktorlar, 'bedensel hastalıkları' tedavi etmek için eğitilirler; ekonomik, ahlaki, ırksal, dini veya politik "hastalıkları" değil. Ve onlar (psikiyatristler hariç) hem hastalarının da beklediği gibi, 'kıskançlık ve öfke, korku ve delilik, yoksulluk ve aptallık ve insanı rahatsız eden diğer tüm sefaletleri' değil, 'bedensel hastalıkları' tedavi etmelerini beklerler. Kesin konuşmak gerekirse, 'hastalık veya rahatsızlık', yalnızca 'bedeni' etkileyebilir. Dolayısıyla, 'akıl hastalığı' diye bir şey olamaz. "Akıl hastalığı" terimi bir metafordur." -Thomas Szasz, (Akıl Hastalığı Efsanesi, 1961) (142)

  "Bedensel hastalık, akıl hastalığıyla, (arızalı bir televizyon setinin, kötü bir televizyon programıyla) aynı ilişki içindedir. Elbette, "hasta" kelimesi sıklıkla 'metaforik' olarak kullanılır. Şakalara "hasta", ekonomilere "hasta", hatta bazen tüm dünyaya "hasta" deriz; ancak yalnızca zihinleri "hasta" olarak adlandırdığımızda, 'metaforu', sistematik olarak yanlış anlıyor ve stratejik olarak yanlış yorumluyoruz - ve "hastalığı" "iyileştirmesi" için doktor çağırıyoruz. Sanki bir televizyon izleyicisi, ekranda gördüğü programı beğenmediği için, televizyon tamircisi çağırıyormuş gibi?" -Thomas Szasz, (Akıl Hastalığı Efsanesi, 1961) (142)

"Elbette 'akıl hastası' olan insanlar da var. Bir levye kaldırsam ve tam kafanızın üzerine indirsem, kelimenin tam anlamıyla 'akıl hastası' olurdunuz; bu konuda hiçbir şüphe olmazdı. Fiziksel, organik 'beyin hasarından' kaynaklanan bir hastalığınız olurdu. Oldukça meşru bir şekilde "hasta" ilan edilebilirdiniz. Terimin her gerçek anlamıyla 'akıl hastası' olurdunuz. 'Zehirli maddeler' tarafından beyinleri 'hasar görmüş' bazı kişilerde de 'akıl hastalığı' vardır." -Lecture, Jay Adams, (Büyük Şemsiye) (143)

"Antikonvülzanlara olan heves, hemen hemen her antikonvülzanın bir 'ruh hali dengeleyicisi' olarak etki edeceği varsayımıyla gelişti. Bu, örneğin, 1990'ların sonlarında 'gabapentin (Neurontin)' kullanımında bir patlamaya yol açtı ve bu patlama, ilacın üreticisi Warner Lambert tarafından bir dizi dergiye yerleştirilen ve 'gabapentinin, ruh hali bozuklukları için etkili olabileceğini' öne süren bir dizi 'hayalet yazar makalesiyle' körüklendi. Bir noktada gabapentin yılda 1,3 milyar dolar hasılat elde ediyordu ve bunun çok büyük bir kısmı 'ruh hali dengeleyicisi' olarak etiket dışı kullanımından geliyordu. Rastgele kontrollü bir deneme, 'gabapentinin, ruh hali dengeleyici özelliğinin çok az olduğunu veya hiç olmadığını' gösterdiğinde balon patladı." -Edward Shorter, David Healy, (Şok Terapisi: Ruhsal Hastalıklarda Elektrokonvülsif Tedavinin Tarihi, 2007) (146)

"Psikiyatrik ilaçlar, belirli 'biyokimyasal dengesizlikleri' düzeltebilseydi, 'belirli bozukluklar için, belirli ilaç türleri' mevcut olurdu. Ancak durum böyle değil. Örneğin, Prozac esas olarak sadece bir 'nörotransmitter sistemini ' etkilese de, 'kaygıdan depresyona ve çocuklarda davranış sorunlarına' kadar çok çeşitli zorluklar için varsayılan başarıyla kullanılmaktadır. Aynı şey diğer psikiyatrik ilaçlar için de geçerlidir. Thorazine gibi ilk "antipsikotikler" bile, başlangıçta çocuklarda 'davranışsal zorluklardan', yetişkinlerde 'uykusuzluk ve kaygıya' kadar neredeyse 'her olası insan sorunu' için ve ayrıca 'cilt ve sindirim sorunları' da dahil olmak üzere çeşitli varsayılan 'psikosomatik bozukluklar' için pazarlanmıştır. Benzer şekilde, Ritalin ve amfetamin gibi uyarıcılar, başlangıçta yalnızca çocukların 'davranışsal kontrolü' için değil, aynı zamanda 'stres ve depresyon' için de (ve hatta yaşlı insanları, enerjik hale getirmek için) reklamı yapılmıştır." -Peter Breggin, David Cohen, (İlacınız Sorununuz Olabilir, 2007) (146)

"Bu süreç için esas olan, yarı etken olarak soyut isim "zihin"in, sorumlu aktör olarak 'somut kişiden, aldatıcı ve kendini aldatıcı' bir şekilde ayrılmasıydı. Böylece hastalıklı davranış, 'histeriye' dönüştü, histeri 'nevroza' genelleştirildi ve nevroz, 'Amerikan psikiyatrisi, Amerikan psikolojisi, Amerikan tıbbı ve Amerikan hukuku ile benzer ulusal ve uluslararası doğrulama kuruluşları ve sağlık sigorta şirketleri' tarafından artık "zihinsel bozukluklar" olarak tanınan 350 ayrı "psikopatolojik" varlığa yayıldı." -Thomas Szasz, (Psikiyatri: Yalanlar Bilimi, 2008) (115)

 "Ben ayrıca' etik, terapötik ve bilimsel' gerekçelerle, 'istemsiz veya zorlayıcı tedaviye' karşıyım. 'İnsanları "kendi iyilikleri için" hapsetmenin, yanlış olduğuna' inanıyorum. Ayrıca işe yaramıyor. Yüzlerce yıllık zorlayıcı psikiyatriden sonra, istemsiz hastaneye yatırmanın 'hastalara, yardımcı olduğunu' gösteren tek bir çalışma bile yok. 'Zorlayıcı tedavi', insanları güçlendirmek yerine, çaresizliği teşvik ediyor ve kızgınlık yaratıyor." -Peter Breggin,  (Yardımcı Olmanın Kalbi, 1997) (119)

"Psikiyatri, insanın 'düşüncelerini, duygularını ve rüyalarını' beynin içindeki kimyasalların sonucu olarak gören, 'ateist natüralist evrim' üzerine kurulmuştur. 'Ruh, can, benlik ve özgür irade' görüşü yalnızca yanılsamalardır." -Mario Beauregard Ph.D. (The Spiritual Brain)" (169)

"Bir psikiyatri endüstrisi çalışması, 'psikiyatri ve Hıristiyanlığın, savaş halinde olduğunu' doğruluyor! "Şu anda önemli olan, psikiyatristlerin ve diğer klinisyenlerin, 'biyolojik psikiyatri' olarak bilinen ideolojiye karşı konuşmalarıdır." -Dr. David Kaiser, (Biyolojik Psikiyatriye Karşı, 1996) (137)

"Biyopsikiyatristler, insanı çorbalar ve kıvılcımlarla çalışan bir 'et robot bilgisayarı' olarak görürler.."(122)
"İnsan zihni etten yapılmış bir bilgisayardır." (Marvin Minsky, Yapay zeka destekçisi) (122)
"İnsan zekasında benzersiz bir şey olduğunu düşünmüyorum. Algıları ve duyguları oluşturan beyindeki tüm nöronlar ikili bir şekilde çalışır." (Bill Gates, Microsoft CEO'su) (122)

-------------------------
"CCHR buna "kazançlı döner kapı" etkisi diyor: 'antipsikotikler reçete edilir, 'şekil bozucu' bir duruma neden olur, bu da 'başka bir zihinsel bozukluk' olarak teşhis edilir ve bunun için daha fazla yan etkiye sahip ikinci veya üçüncü bir ilaç' reçete edilir.." (57)

"Psikiyatri, yüz yıllık araştırmadan sonra, 'depresyon, anksiyete bozuklukları ve DSM'nin teşhislerinin büyük çoğunluğu' için 'tıbbi/biyolojik bir temele' dair ampirik kanıt bulmayı başaramadı." (34)

"Bir psikoterapist, psikiyatrinin tüm ruhsal hastalıkları tanımlayan "İncil"i olan DSM'nin 'bilimsel olmadığını, ahlaksız politika ve bürokrasinin bir ürünü olduğunu' ileri sürüyor..(....) ....Gary Greenberg, 'bu bozuklukların gerçek olmadığını, uydurulduğunu' iddia ediyor." (76)

(Ünlü psikiyatrist Kenneth Kendler, JAMA Psikiyatri'de) "...mevcut psikiyatrik teşhislerimizin sadece "değişime tabi olan çalışma hipotezleri" olduğunu yazıyor. Kendler'e göre, 'herhangi bir psikiyatrik teorinin "en azından yaklaşık olarak doğru" bir şeyi tanımladığı fikri' "mantıksız"dır. (....) Kendler 'psikiyatrik teşhisler için 'çok az bilimsel kanıt olduğunu' ve DSM teşhisleriningerçekliğe uymadığına” ve bunların “yaklaşık olarak doğru olmasının” “mantıksızolduğuna inandığını' yazıyor." (59)

"Mevcut ruh sağlığı anlayışımız bilimsel değildir, kanıtlarla desteklenmez ve nesnel veya "gerçek" hiçbir şeyi yansıtmaz. Ve yine de, "biz" "psikiyatrik hastalığın gerçekliğine" bağlı kalmalıyız." (59)

"....DSM'deki teşhisler belirli davranışları "hastalık" olarak tanımlasa da, "bozuklukların" varsayılan biyolojik kökenine (etiyolojisine) dair hala bir kanıt yok." (59)

"Beyindeki anormal bir şeyden kaynaklanan bir ruhsal bozukluk olduğuna dair hiçbir kanıt yoktur." (7)
"Tanı Etiketleri 'Zararlı, Damgalayıcı, Geçersiz ve Bilimsel Değildir..'" (15)
"Psikiyatristler, ABD'de En Çok Suç İşleyenlerdir."(63),(0),(31)
"Akıl sağlığı endüstrisi nakit ineğini bulmuşken, milyonlarca çocuk ve yetişkin, gerçeği söylemeden tehlikeli zihin değiştirici psikiyatrik ilaçlar alıyor.." (7)
"...DSM'ye yeni teşhisler eklendiğinde, ilaç şirketleri bu sorunlar için yeni ilaçlar yaratmanın veya eski ilaçları yeniden paketlemenin yollarına bakıyor." (8)

"Ruhsal Bozuklukların Tanısal ve İstatistiksel El Kitabı uydurmadır, kurgudur, psikiyatristler tarafından uydurulmuştur. Bir panelin üyeleri, içine 'nelerin gireceğine' oy verir, sonra hemen bunlara "hastalıklar" demeye başlarlar. Bu bir dolandırıcılıktır.." (66)

"Yıllardır belirttiğimiz gibi, modern tıpta 'psikiyatri alanı', tıp camiasının en yozlaşmış mesleğidir; burada 'her beş psikiyatristten biri, suçlamalarla' tutuklanmakta, 'her on kadından dördü, psikiyatri koğuşlarında tecavüze' uğramakta ve çocuklar, rutin olarak 'doktorları tarafından cinsel tacize' uğramaktadır." (63)

"Psikolojinin tüm alanı 'SAHTEKARLIK (/dolandırıcılık)' üzerine kuruludur, zira 'psikiyatrik ilaçların, "zihinsel hastalıkları tedavi etmede" plasebodan daha etkili olmadığı' gösterilmiştir ve bu da 'kişinin, kendisini daha iyi hissetmesini sağlayan şeyin 'ilaca olan inancı' olduğunu' kanıtlamaktadır." (63)

"2012 yılında Harvard Tıp Fakültesi'ndeki Plasebo Çalışmaları Programı'nın yardımcı direktörü Dr. Irving Kirsch, 60 Dakika programında röportaj vermiş ve araştırmasının 'antidepresan ilaçların, plasebodan daha iyi olmadığını' gösterdiğini açıklamıştır. Kişinin, kendisini daha iyi hissetmesini sağlayan şeyin ilaçların kendisi değil, ' ilaçlara olan inancı' olduğunu göstermiştir." (63)

"Amerika'da, ilaç satıcılarının kelimenin tam anlamıyla ülkeyi mahvettiği büyük bir 'ilaç bağımlılığı' sorunu var. Hayır, 'fentanil, met, crack, eroin' veya başka herhangi bir "yasadışı sokak uyuşturucularından" ve bunları satan insanlardan bahsetmiyorum. Çok daha büyük bir 'ilaç satıcısı ağı tarafından dağıtılan ilaçlarla' ilgili çok daha büyük 'ilaç bağımlılığı' sorunundan bahsediyorum: 'FDA onaylı ve yetkili reçeteli ilaçlar.' Bu, açık ara dünyanın en büyük suç örgütüdür. Amerika'daki her şehir ve kasabanın köşesinde bulunan eczanelerden satın alınan ve tıp doktorları tarafından dağıtılan farmasötik ilaçlar, bu ülkeyi mahveden şeydir. Bu ilaçlar Amerika Birleşik Devletleri'nde önde gelen ölüm nedenidir ve ilaç satıcıları dünyadaki en büyük suç örgütü sınıfıdır." (30) (63)

"Tıp mesleği içinde, daha önce tıbbi yardımın yetki alanının dışında olduğu düşünülen günlük durumlara giderek daha fazla etiket yapıştırılıyor. Bu yüzden üzüntü depresyon, utangaçlık sosyal fobi, çocukluk yaramazlığı hiperaktivite veya DEHB olarak yeniden markalanıyor. Ve Büyük İlaç Şirketleri bu 'bozuklukları' tedavi etmek için karlı yeni ilaçlar bulmaktan fazlasıyla mutlular, psikiyatristler ve pratisyen hekimler daha sonra gönüllü olarak reçete ediyorlar ve bunu yaptıkları için ilaç şirketleri tarafından zengin bir şekilde ödüllendiriliyorlar." (6)

"'....Her duygu ve psikolojik özellik için bir hapımızın olmasının' nedeni (....), 'psikiyatristlerin başlangıçta "gerçek" doktorlar olarak kabul edilmemesidir'; hastalarına yardımcı olmak için pek bir şey "yapamazlardı" ve kesinlikle onları iyileştiremezlerdi. Statülerini yükseltmek için alanı daha bilimsel hale getirmeleri gerektiğini fark ettiler ve 'akla gelebilecek her davranış eğiliminin' tıbbileştirilmesi ve ilaçlanmasına yol açan bu karardı." (1)

"....psikiyatrik ilaç kullanan insanların sayısı fırladı ve astronomik sayılara ulaştı. Bunun ilk nedeni, bu ilaçlar için daha büyük bir tüketici pazarı yaratmak amacıyla "zihinsel hastalık" kavramının önemli ölçüde genişletilmesidir. Eskiden sadece sokakta kendi kendine saçma sapan konuşan adamlar zihinsel olarak hasta kabul edilirdi. Günümüzde normal duygular ve istenmeyen davranışlar, artık zihinsel bozukluklar.. (...) Psikiyatrik ilaçların kullanımının bu kadar artmasının ikinci nedeni, ilaçların kendilerinin daha fazla ilaç almayı gerektiren olumsuz yan etkilere neden olmasıdır. Psikiyatrik ilaçlar mani, psikoz, konvülsiyonlar, diyabet, metabolik hastalıklar, şiddet, intihar veya hatta erken ölüm gibi olumsuz yan etkilere neden olabilir. Bu yan etkiler, başka bir ruhsal bozukluğun teşhis edilmesi için daha fazla fırsat sağlar ve bu da başka bir ilacı reçete etmek için başka bir neden oluşturur." (7)

"Akıl sağlığı endüstrisi, bu sözde bozukluklara çözüm olarak, ilaçları yoğun bir şekilde pazarladığından, psikiyatrik ilaçlar için daha büyük bir tüketici pazarı yaratmak amacıyla daha fazla bozukluk uydurulmaktadır." (7)

(DSM) "...Psikiyatrik tanı ve tedaviyi standartlaştırma amacıyla oluşturulmuştur.  Sorun, tanıların bilimsel yönteme dayanmamasıdır; bir hipotezle başlayıp bunu bilimsel yöntemle test edersiniz. Bu tanıların arkasında bilimsel bir fikir birliği yoktur. Bu tanılar, bir "görev gücü (task force)" tarafından oluşturulmuştur. Bu psikiyatrist grup, bir odada bir araya gelerek psikiyatrik tanı ve bu tanıları oluşturan semptomların oluşturulması konusunda oylama yaptı." (8)

"Depresyon, anksiyete, DEHB, biriktirme bozukluğu, tıkınırcasına yeme bozukluğu, karşıt meydan okuma bozukluğu.. (...) ...bu sorunların beyinde kaynaklandığına dair HİÇBİR bilimsel kanıt olmadığını düşünün.. (...) ...bu durumların, zihinsel bozukluklar olduğuna dair hiçbir bilimsel kanıt yoktur. (...) ...bunların travma, yetiştirilme tarzı, ruhsal olgunluğun eksikliği ve/veya yetersiz beslenme gibi faktörlerden kaynaklanabilecek normal duygusal ifadeler olma olasılığı vardır. Alzheimer gibi DSM'deki bozuklukların yalnızca yaklaşık %5'inin bilinen biyolojik nedenleri vardır. Depresyon, anksiyete ve şizofreni gibi yaygın teşhislere gelince, tanımlanabilir bir biyolojik neden yoktur - bu sorunların beyin sorunları olduğuna dair hiçbir kanıtımız yok!" (8)

"Bilgilendirilmiş onam, tıbbi sağlayıcının hastayı herhangi bir tedavinin riskleri, alternatifleri ve hastanın herhangi bir tedaviyi reddetmesi durumunda ne olacağı konusunda bilgilendirmesi anlamına gelir. Psikiyatri söz konusu olduğunda, Batı tıbbının geri kalanında olduğu gibi, bu basitçe gerçekleşmiyor." (8)

"...hastalar psikiyatrik ilaçlarla ilgili tam bilimsel araştırmayı alamıyorlar çünkü ilaç şirketleri rutin olarak kötü etkiler gösteren hiçbir çalışma yayınlamıyor. Örneğin, antidepresanlar üzerine yapılan 30'dan fazla çalışma, hiçbir etkinlik veya kötü yan etki göstermedikleri için yayınlanmadı. İlaç şirketleri, ilaç denemeleri yürütürken istatistiklerle yalan söylemek için oldukça ayrıntılı yöntemler kullanır. Buna, ilacı hedef müşteri tabanı olmayan ancak ilaca daha olumlu yanıt verecek bir grup insan üzerinde test etmek dahildir. Veya, yeni bir ilacı iyi göstermek için yanlış reçete edilen eski bir ilaca karşı yeni bir ilacı test etmek.. Veya ilaç şirketleri anormal verileri çöpe atıyor veya istenen sonuçları elde edene kadar farklı test yöntemleriyle denemeler yürütüyor... ve istenmeyen sonuçları yayınlamıyorlar." (8)

"Her bir ilaç şirketinin geçmiş performansına bakarsak, 'patolojik yalancılar' olduklarını görürüz. Cezai para cezaları, ilaçtan kaynaklanan hastane yatışları ve ölüm oranları, gömülü araştırmalar ve özenle seçilmiş çalışmalar bunu gösteriyor. Bu şirketler kurumsal bir biçimde psikopattır. Böyle bir geçmişi olan birine güvenmezsiniz." (8)

"Herhangi bir ilaç almak, tacizci partnerine geri dönen, şiddete uğramış bir kadın olmak gibidir.. (...) Peki insanlar Büyük İlaç Şirketlerinin güvenilir olmadığını biliyorlar, yine de ilaç almaya neden devam ediyorlar? Bu, şiddete uğramış bir kadının, tacizci partnerine geri dönmesinin nedeni ile aynıdır... Başka seçeneği olmadığını düşünür ve çektiği acı onun için normalleşmiştir. Burada deneyimlerimden bahsediyorum, çünkü eskiden farmasötik ilaçlarının benim için tek seçenek olduğuna inanıyordum. 18 yaşıma geldiğimde, otoimmün bir hastalığı tedavi etmek için antidepresanlar, uyku ilaçları, otoimmün ilaçlar ve hatta kanser karşıtı ilaçlar kullanıyordum. Yine de "zihinsel teşhisimi" ve "tedavisi olmayan" otoimmün hastalığımı tamamen iyileştirdim ve on yıldır ilaç kullanmıyorum. Eğer ilaç endüstrisiyle bağımı koparıp sağlığımı tamamen geri kazanabildiysem... siz de kazanabilirsiniz!" (8)

"....giderek artan sayıda hakemli çalışma ve giderek artan sayıda psikiyatrist, doktor ve araştırmacı, psikiyatrik bakıma yönelik standart yaklaşımların, özellikle psikotrop ilaçların kullanımının hem sınırlarını hem de tehlikelerini tartışmaktadır. Etkisizliğine ve bu ilaçlarla ilişkili birçok sağlık riskine rağmen, bu tür ilaçlar genellikle hem genel tıpta hem de psikiyatride birinci basamak tedavi olarak kalmaya devam eder. Yaygın tıbbi uygulama çoğunlukla semptom listelerine ve ardından bir veya birden fazla psikotropik ilacın uygulanmasına dayanan hızlı teşhislere dayanır. Genellikle bir doktor veya psikiyatrist reçete yazarken "karanlıkta atış (shot-in-the-dark)" adı verilen bir yaklaşım benimser. Özellikle, bir doktor belirli bir teşhis için "önerilen ilaçlar" listesinin en üstünden başlayarak, yardımcı olup olmadıklarını görmek için bu ilaçları birbiri ardına reçete eder, dozajlarla oynar ve ayrıca reçete edilen orijinal ilacın yan etkileri ve ikincil semptomlarıyla başa çıkmak için yeni psikiyatrik ilaçlar ekler." (11)

"Psikiyatri, gastroenteroloji ve nöroloji gibi diğer tıp meslekleri gibi 'gerçek bir tıp' olarak kendini göstermeye çalışıyor. Bu hedefe ulaşmak için, ruhsal hastalıkları 'fiziksel olarak tetiklenen ve ilaçla tedavi edilebilir' olarak tanıtma kararı aldılar. Amerikan Psikiyatri Birliği (APA), Ulusal Ruh Sağlığı Enstitüsü (NIMH ) ve Ulusal Ruhsal Hastalıklar İttifakı (NAMI ), dünyayı 'yukarının aşağı, siyahın beyaz olduğuna' ikna etmek için Büyük İlaç Şirketleriyle işbirliği yaptı. Hiçbir kanıtları olmamasına rağmen, insanların 'hastalıklı beyinleri' olduğu için 'ruhsal sorunlar' yaşadıklarını iddia ettiler - 'beyinleri bozuktur' - 'kimyasal dengesizliklerden muzdariptirler.' Yıllarca süren araştırmalar, bazıları parlak olsa da, 'ruhsal bozuklukların kökeninde, 'hastalıklı beyinlerin' olduğunu kanıtlamaya' çalıştı. Bunu asla başaramadılar, ancak bu hiçbir fark yaratmadı. Bunun tersini gösteren çalışmalar, 'ruhsal hastalık' teşhisi konan kişilerin beyinlerinde, 'fiziksel veya kimyasal farklılıklar gösterdikleri' izlenimini vermek için çarpıtıldı. Bu tamamen bir yalandı." (12)

"Şizofreni, elbette, gerçek bir hastalık değildir. 'Şizofreni' veya başka bir 'psikiyatrik bozukluk' tanısı almak için yapılabilecek bir laboratuvar testi yoktur. Bu, toplumda 'bir kişinin "normal" davranmasını engelleyen bir "hastalık" olarak kabul edilen 'davranışsal özellikler' sergileyen kişilere' uygulanan basit bir etikettir. Bu 'davranışsal semptomların' listesi, psikiyatristler tarafından 'oylanarak' belirlenir ve daha sonra psikiyatristlerin, 'antipsikotik ilaçları reçete etmek için kullandığı, Ruhsal Bozuklukların Tanısal ve İstatistiksel El Kitabı'nda (DSM)' yayınlanır. Ve DSM'ye, 'hangi psikiyatrik "hastalıkların", dahil edileceğine' kim karar verir? Bu "hastalıkları" tedavi etmek için, kullanılan ilaçlardan kâr eden psikiyatristler." (64)

"
Psikiyatri alanının tamamı, artık 'tıp biliminin bir parçası olmadığı' yaygın olarak yayınlanmıştır, ancak bu bilgi iyi bilinmemektedir ve açık nedenlerden dolayı bastırılmıştır. Örneğin, tüm "beyin dengesizliği" teorisi, gerçek bilim tarafından tamamen çürütülmüştür." (64)

"Çalışma, Depresyonun 'Beyindeki Kimyasal Dengesizlikten' Kaynaklandığı Teorisini Çürütüyor – Amerika'nın Sorunu, Suçlu İlaç Satıcılarıyla.." (64; d)

"....Hristiyanlar, "zihinsel sağlık" ve onu tedavi etmek için 'psikiyatrik ilaçları teşvik eden, en büyük gruplar' arasında yer alıyor. Büyük İlaç Şirketleriyle yatakta olan en büyük gruplardan biri de Aileye Odaklanma.. (Hristiyan Liderler, Hayatın Sorunlarıyla Başa Çıkmak İçin İncil'deki İsa'ya Güvenmek Yerine "Ruh Sağlığı"nı ve Tıbbi Doktorlara Güvenmeyi Önemsiyorlar) Peki bugün Amerika'da kaç çocuk ve aile, din adamı pedofilleri tarafından travmatize edildi? Milyonlarcası kesinlikle ve çoğu için, bu travmayla başa çıkmak için, 'antipsikotik ilaçlar' reçete edilmesi ve bazen de "cinsel istismarın cenneti" olduğu bilinen 'psikiyatri koğuşlarına' yatırılmaları dışında hiçbir yardım almadılar." (64)

"Batı kültüründeki modern tıpta, bu istismarın şeytani sonuçları, ilaçlarla tedavi edilecek "psikiyatrik bozukluklar (psychiatric disorders)" olarak tanımlanıyor ve bunlar 'bir ailede, birden fazla aile üyesi arasında gerçekleşebildiği ve genellikle aynı ailenin birden fazla neslinde görüldüğü' için, bunun "genetik" ve kalıtsal olduğuna inanılıyor. Ancak "genetik tıp" alanının, tamamı sahtedir ve basitçe öjeni biliminin modern versiyonudur; burada 'bir kişi, diğerinden üstün olarak' etiketlenebilir ve hatta bu etiketler, tüm insan gruplarına uygulanabilir. John Thomas, geçmiş yıllarda 'sahte genetik tıp alanını' ifşa etti." (64)

"....'Davranış bozukluğu, DEHB, hafif depresyon, majör depresyon, depresyon, borderline kişilik bozukluğu, dis depresyon ve şizofreni' vardı. Tüm bu sözde hastalıklar sadece uydurmaydı, sadece 'Psikiyatri hayal gücünün kurgularını' uydurdular. (....) ...psikologlar da tanı koymak, teşhis koymak, ne kadar Tanrısal bir şey ve işte tedavin, hap; çünkü 'şimdiye kadar, hiçbir akıl hastalığının var olduğunu' kanıtlamadılar. Bunlar, etiketler ve hepsi bu. Ama 'kanıt olmadan güvenilirliğiniz olamaz', bu yüzden psikiyatristler, ' kendi etiketlerini' üretiyorlar. Bu DSM adlı bir kitapta yayınlanan 'bozukluklar' için bir sürü 'kontrol listesine' dayanıyor. Bu teşhis ve istatistik kılavuzu bu, kitapta istatistik yok. Bu arada bu, sadece 'daha bilimsel görünmesini sağlıyor', bu 'hastalık kümesini' yaratıyorlar ve bir araya gelip, diyorlar ki 'Bu bir hastalık mı' diye hepsi lehine oy veriyor." (66)

"Amerikan Psikiyatri Derneği, 'DSM'nin yayıncısı, sahibi ve zengin sahibi.' DSM'nin ilk baskısından bu yana, DSM'den çok para kazandılar. Psikiyatrinin tanı kılavuzuna oylanan 'zihinsel bozuklukların' sayısı 374'e çıktı ve 'her yeni bozuklukla psikiyatristler, halkı dolandırmanın bir yolunu' daha yaratıyorlar. Eğer DSM'yi oluşturmanın 27 yolu varsa bu 27 yol demektir eğer 300 varsa bu 300 yol demektir, böylece 'sokakta DSM'ye uyan, hemen hemen herkesi bulabilirsiniz.' (...) Dsm5 çıkıyor, orijinal boyutunun 10 katına çıktı ve herkesi etiketliyor. 'Size veya başka birine uyan, beş tanı' bulabildim." (66)

"Birinin 'akıl hastalığı' olup olmadığını belirlemek için kullanabileceğimiz herhangi 'bir laboratuvar testimiz' yok, akıl hastalığını tespit etmek için 'iyi bir biyolojik test' yok, test yok, yapabileceğiniz 'bir biyopsi' yok, şu anda herhangi 'bir kimyasal test' yok, tanıyı doğrulamak veya iyileşmeyi göstermek için herhangi 'bir kan testi veya röntgen veya benzeri bir şey gibi belirli testler' yok. (....) Yani aslında 'akıl hastalıklarının nedenlerinin ne olduğunu' bilmiyoruz, 'çoğu akıl hastalığının nedenini' bilmiyoruz, elbette 'bozuklukların, kesin nedenlerini bilmek' güzel olurdu ama belki gelecekte. Amerikan Psikiyatri Birliği'nde araştırma direktörüyüm, şu anda 'hiçbir akıl hastalığının ideolojisini bilmiyoruz.'" (66)

"İlaç şirketleri artık 'psikiyatri asistanlarının eğitimi ve profesörlerinin araştırma desteği' için muazzam miktarda 'para' katkıda bulunuyorlar. Böylece psikiyatri bugün Amerika'da büyük ölçüde 'hangi ilacın, hangi hastalık veya bozuklukta kullanılacağını öğrenmekle' ilgili hale geldi. (...) 2006'da yapılan bir çalışma 'bir sonraki DSM'de 'hangi bozuklukların' listeleneceğine karar veren tüm psikiyatristlerin %56'sının, bugün en az bir ilaç şirketiyle mali bağları olduğunu' ortaya koydu. Sonuçlarını görüyoruz, her biri DSM'de bulunan 'keyfi bir tanı' ile desteklenen 'icat edilmiş bir bozukluğu' hedef alan bir ilaç bombardımanı" (66)

"....psikiyatrinin, 'meşru tıbbı' taklit ederek 'halkı kandırmak' için kullandığı en son ve en pahalı oyun, beyin taramaları.. İstediğimiz kadar beyin tarayabiliriz, farklı insanların 'beyinlerindeki ve işlevlerindeki değişiklikler' gördüğümüz gerçeği, beyinde, 'kökeni olan bir şey keşfettiğimiz' anlamına gelmez, 'sadece değişiklikler' gördüğümüz anlamına gelir, ancak bu 'beyinde, bir sorun olduğu' anlamına da gelmez. Herhangi bir taramayı kullanarak, herhangi 'bir psikiyatrik bozukluk' için kesin 'kan akışı kalıpları' hakkında 'güvenilir ölçümleri' yoktur, bu pazarlamadır. Bu pazarlamadır, bu bilim değildir. Bu inanılmaz derecede etkilidir ama pazarlamanın, bilimle hiçbir ilgisi yoktur." (66)

"Psikiyatristler ve psikologlar, dünya çapında '450 milyon insanı, akıl hastası olarak etiketlemek' için DSM'yi kullanıyor. Bu, Fransa, İtalya, Almanya, Kanada, Avustralya, İngiltere ve Rusya'nın 'toplam satışları, 80 milyar doları' aşarken, bu 'hastaların tedavisi' için dünya hükümetlerinden gelen fonlar, yılda '250 milyar doların' üzerine çıktı ve bu paranın çoğu, en güvendiğimiz ve en savunmasız olanlarımızın 'teşhisi ve uyuşturulmasından' geliyor." (66)

"Mevcut ruh sağlığı tanı sistemi, insan davranışının altında yatan çok basit ve anlaşılır kavramları karmaşıklaştırarak, onlarca yıldır terapötik tedaviyi engellemiş ve zarara yol açmıştır. Halkı ve ruh sağlığı klinisyenlerini yanıltmakta ve kafasını karıştırmaktadır." (15)

" Psikiyatrik tanılar belirsiz ve özneldir.. Majör Depresif Bozukluk ve Bipolar Bozukluk gibi "zihinsel bozuklukları" belirleyen Tanı ve İstatistik El Kitabı'nda (DSM-5) kullanılan tanı kriterleri ve etiketler, bir komitede oylama ile keyfi olarak kararlaştırılır. Bu etiketler araştırmacılar ve klinisyenler için davranışları kategorize etmek için bir kısaltma olarak yararlı olsa da, etiketler bunların 'ayrı, ölçülebilir biyolojik hastalıklar olduğu' yönündeki herhangi bir bilimsel anlayışa dayanmamaktadır." (15)

"DSM tanı etiketleri yalnızca 'semptomların bir kontrol listesine' dayanır ve bu 'davranışların nedenlerine' dair hiçbir kanıt sunmaz. DSM tanıları yalnızca açıklamalar ve totolojilerdir, başka bir deyişle nedensellik içermeyen dairesel veya gereksiz bir açıklamadır. (....) DSM, sıkıntının nedenini anlamak için hiçbir çerçeve sunmaz ve hiçbir müdahale önerisi sunmaz. DSM, değerlendirme, "tanı" vaka formülasyonu ve "tedavi" arasında mantıksal bir bağlantı sunmaz." (15)

"Etiketler, danışanları (hastaları) "kalıcı olarak bozuk" olarak damgalayarak 'utanç duygularına' yol açar, bu da danışanları 'tedavi aramaktan uzaklaştırır, duygusal sıkıntıyı artırır ve sonuçları kötüleştirir.' Kurumsal psikiyatri, ruhsal hastalığın damgalanmasına karşı çıkarken, aslında "beyin hastalığı" açıklamalarıyla bunu daha da kötüleştirdiler." (15)

"DSM etiketleri, insanlara 'yaşam boyu süren ve tedavi edilemez bir ruhsal bozukluğa' sahip oldukları söylendiği için 'çaresizliği ve kişisel değişim' için hesap verebilirliğin eksikliğini teşvik ediyor. -DSM, klinisyenlerin danışanları "hasta" ve "düzensiz" olarak görmelerine yol açar ve bu da 'kabul, umut ve empatiyi' ortadan kaldırır." (15)

"DSM, etkili ve zararsız terapi veya öz yardım yerine etkisiz ve zararlı ilaçları teşvik eder. - DSM, etkisiz tedavi ve anlamsız araştırmalara para harcar. - DSM, 'çevresel travma, ilişki veya bağlanma travması, ebeveyn istismarı veya ihmali, sağlıksız ilişkiler, sosyal/kültürel etkiler veya olumsuz öz imaj' gibi acının gerçek nedenini tamamen görmezden gelir. - DSM kriterleri, bir kişinin örneğin bir çocuğun ölümünden sonra iki haftadan uzun süre yas tutması durumunda bunun Majör Depresif Bozukluk olarak teşhis edilebileceğini söylüyor." (15)

"....DSM-II, DSM-IV ve DSM-5'i yazan komitelerin bir üyesi olan Kenneth Kendler, JAMA Psikiyatri'de 'psikiyatrik teşhisler için çok az bilimsel kanıt olduğunu ve DSM teşhislerinin "gerçekliğe uymadığına" ve bunların "yaklaşık olarak doğru" olmasının "mantıksız" olduğuna inandığını' belirten bir makale yazdı." (15)

"Büyük İlaç Şirketlerinin 'Kongre'deki her üye için' 2 lobicisi var.." (15)

"DSM-5 komite üyelerinin %68'inin, ilaç şirketleriyle bağlantıları ve akıl hastalığının "tıbbi modeli"nin yanlış paradigmasını sürdürmede çıkarları vardır." (15)

"2002'de, Connecticut Üniversitesi'ndeki Irving Kirsch ve meslektaşları (....) Yayımlanmış ve yayımlanmamış çalışmalar bir araya getirildiğinde, 'antidepresanların "etkililiğinin" çoğunun, plasebo etkisinden kaynaklandığı; insanların depresyonlarını "daha iyi" hale getirecek bir hap aldıklarına inanmaları sonucu' ortaya çıktı." (15)

"Temmuz 2007'de yapılan bir hükümet araştırması, 'antidepresanların ABD'de en çok reçete edilen ilaçlar olduğunu' buldu. 2002'den 2008'e kadar hastalar psikotropik ilaçlara 123 milyar dolar harcadı. 2005'te doktorlar, antidepresanlar için 31 milyon reçete yazdı. 2004'te ilaç şirketleri, antidepresanları tanıtmak için 1,5 milyar dolar harcadı. Altı Amerikalıdan biri 'psikiyatrik ilaç' kullanıyor ve sekiz Amerikalıdan biri 'antidepresan' kullanıyor. Amerika Birleşik Devletleri'nde depresyon tanısı 1991 ile 2000 yılları arasında iki katına çıktı ve bu SSRI ilaçlarının piyasaya sürülmesiyle aynı zamana denk geldi. Bu ilaçlar, 'sorunlu ilişkisel verileri' açıklayarak pazarlanmadı; bunun yerine 'depresyona' neden olan varsayılan 'kimyasal dengesizliği giderdiği' iddiasıyla satıldı." (15)

"Psikiyatrik ilaçlarla ilgili araştırmalarda yer alan kusurlar ve yolsuzluklar hakkında çok şey yazıldı. (....) Antidepresan denemelerinin yarısının, 'antidepresanlar için plaseboya kıyasla hiçbir yararlı etki bulmadığını' buldular. Tek sorun: olumsuz çalışmaların neredeyse hiçbiri yayınlanmadı ve yayınlananlar da olumlu görünmek için "çarpıtıldı". MIA'nın makalesinde belirtildiği gibi, 'majör depresyon hapı üzerine yapılan bir araştırmanın, hileli olduğu' ortaya çıktı, ancak ulusal haber medyasında alıntılanmaya devam ediyor." (15)

" Büyük ilaç şirketleri ve psikiyatristler, 'hayat boyu ilaçlarına ihtiyacınız olduğuna' inanmanızı sağlamak için 'milyarlarca dolarlık bir mali teşvike' sahiptir. (....) Psikiyatristler, SADECE duygusal sorunlara çözüm olarak hap reçete etmek üzere eğitilmiş tıp doktorlarıdır (M.D). Psikoterapi sağlama konusunda EĞİTİMLİ DEĞİLLERDİR ve çok azı bu hizmeti sunar." (...) Diğer ruh sağlığı profesyonelleri genellikle duygusal mücadelelerle başa çıkmanın hap dışı yolları konusunda eğitim almışlardır. Birçok unvanları vardır: 'Psikologlar, sosyal hizmet uzmanları, danışmanlar ve evlilik ve aile terapistleri.. (15)

"Reçeteli ilaç kullanmaya başlamadan önce 'psikoterapi ve meditasyon ve kişisel bakım' gibi kişisel gelişim çözümlerini dürüstçe deneyin. Duygularınızın geçeceğini ve hiçbir şey yapmadan daha iyi hissedebileceğinizi bilin. NIMH'nin "tedavi edilmemiş depresyon" üzerine yaptığı bir çalışmada, ilaç almayan hastaların %23'ü bir ayda; %67'si altı ayda; ve %85'i bir yıl içinde iyileşti. Araştırmacılar, "Tedavi görmeyen depresif bireylerin %85'i bir yıl içinde kendiliğinden iyileşmesi halinde, herhangi bir müdahalenin bundan daha üstün bir sonuç göstermesi son derece zor olurdu" diye yazdı." (15)

"Hastalar, televizyondaki anlamsız ve inanılmaz (eğer kişinin eleştirel düşünme becerisi sağlamsa) reklamlarla beyinleri yıkanıyor. Bu reklamlar, son çıkan, karşılanamayan en son çıkan gişe rekorları kıran ilacın reçetesini almak için "doktorunuza sorun" uyarısında bulunurken, küçük puntolarla yazılmış ölümcül yan etkileri hemen geçiştiriyor." (16)

"Gerçek şu ki, "ömür boyu akıl hastası" olarak teşhis edilen (ve bu nedenle hayatlarının geri kalanında ilaç tüketmeleri gerektiği söylenen) çoğu insan, kendi hataları olmaksızın, kendilerini geçici veya uzun vadeli kriz durumlarında veya "bunalmış" halde bulacak kadar talihsiz olan kişilerdir..(....) "Akıl hastası" olarak etiketlenenler genellikle 'henüz gerçekleşmemiş, kriz yaratan, bunaltıcı' (ancak geçici) bir yaşam durumu nedeniyle henüz telafi edilememiş sözde "normal" kişiler gibidir. (...) Eğer DSM etiketimiz yoksa, büyük ihtimalle reçeteli ilaçlardan uzak kalacak kadar şanslıyızdır; ancak, bir etiketle ve artık "sistem" içinde "ilaçlara hayır demek" çok zordur. (....) Bu tür anormal olanlar genellikle yönetici seçkinler için o kadar tahammül edilemezdi ki, haklı bir sebep veya yeterli yasal savunma olmaksızın akıl hastanelerine, hapishanelere veya toplama kamplarına "kayboldular". Ve birçoğu (ve hala öyle) iradeleri dışında sakatlayıcı psikoaktif kimyasallarla uyuşturuldular, sefil, uyuşmuş hayatlarını kurumların arka koğuşlarında yaşadılar. " (16)

"İlaç endüstrisinin kaptanları, FDA onayı için sundukları 'psikotropik ilaçların çoğunun sadece günler veya haftalar boyunca hayvan deneylerinde test edildiğini ve gerçek insanlarla sadece dört ila sekiz hafta boyunca klinik deneylerde test edildiğini' biliyorlar. Bu endüstri liderleri ayrıca, ilacın FDA tarafından pazarlanması için onay almadan önce 'güvenliğini ve etkinliğini kanıtlayan uzun vadeli denemeler olmamasına' rağmen, hastaların 'yüksek kar marjlı ilaçlarını yıllarca kullanacaklarını' biliyorlar ve hararetle umuyorlar. Bu şirket başkanları (genellikle %1'lik kesimde yer alırlar) neredeyse herkesi "zihinsel hastalık" tedavisinin daha güvenli, genellikle iyileştirici, ilaç dışı alternatifler yerine ilaçlar anlamına geldiğine ikna etmeyi başardılar. " (16)

"....güçlü ve sıklıkla bağımlılık yaratan psikiyatrik ilaçların reçetelenmesi, 1950'lerin ortalarında sözde şizofreni karşıtı "mucize" ilaç Thorazine'in piyasaya sürülmesinden bu yana, Amerikan tıbbında bakım standardı haline geldi. (Torazin, Jack Nicholson'ın canlandırdığı Randall McMurphy karakteri ve diğer hastalarının, Akademi Ödüllü "Guguk Kuşu" filminde "ilaç zamanı" isyan etmelerini önlemek için almaya zorlandıkları rahatsız edici ilaçtı.)" (16)

"Hem reçete yazanlar hem de BigPharma'nın ilaçlarını tüketenler, kurnazca pazarlama kampanyalarından etkilenmiştir. Reçete yazanlar, çekici karşı cinsten ilaç şirketi temsilcileri ve ofisteki "kalemler, pizzalar ve not kağıtları" hediyeleri tarafından baştan çıkarılmıştır.." (16)

"...zihinsel bozukluklar için gen bulma çabasının ne kadar sonuçsuz olduğu, sosyal eşitsizliklerin zihinsel sıkıntıyı nasıl tetiklediği veya mevcut bakım paradigmamızla uzun vadede kötü sonuçlar elde edildiğine dair raporlar var.." (28)

"....Harvard araştırmacıları tarafından yapılan bir çalışma, 'şizofreni sonuçlarının son 20 yılda azaldığını ve artık 20. yüzyılın ilk üçte birinden daha iyi olmadığını' buldu." (28)

"Amerikan Psikiyatri Birliği tarafından yayınlanan Tanısal ve İstatistiksel El Kitabı (DSM), psikiyatristler için aşağılayıcı bir şekilde "psikiyatrik İncil ve fatura kitabı" olarak adlandırılır. İsmine rağmen, aslında 'içinde hiçbir istatistik yoktur ve DSM-IV'teki 374 psikiyatrik tanıdan (şu anda 5.baskısı var) yalnızca ikisi bilinen temel nedenleri vurguluyor' gibi görünüyor. Bu iki tanı, 'Travma Sonrası Stres Bozukluğu ve Akut Stres Bozukluğu'dur'. DSM-V, 'birkaç normal insan duygusunu ve davranışını', gülünç bir şekilde patolojikleştiren başka bir kitap olarak şiddetle kınanmıştır." (55)

"Antidepresan İlaç Dolandırıcılığı Ortaya Çıktı.." (52)

".....'antipsikotik ilaç tedavisinin, antidepresan ilaç dolandırıcılığının korkunç trajedisine, trajik bir inandırıcılık' kazandırmasının ardından 'sevgili yeğeninin intiharının trajedisinin hikayesini' anlatıyor. Bayan Olsen açıklıyor;  "Yeğenime verdiğim bir sözdü - onun anısının lekelenmesine izin vermeyeceğim. İnsanlara ona 'gerçekte ne olduğunu' anlatacağım ve 'zihinsel veya genetik olarak engelli bir kişi' olarak hatırlanmayacağı. Bunun olmasına izin vermeyeceğim. Dışarıda [benzer bir durumda] binlerce ve binlerce insanın olduğunu ve 'bir sese ihtiyaç duyduklarını' fark ettim." (52)

"Bayan Olsen'ın ebeveynlere mesajı şudur: "İnsanların sözlerine göre hareket etmeyi bırakın - çocuklarınıza ilaç verme konusunda 'kendi özeninizi ve araştırmanızı' yapmaya başlayın. Unutmayın ki 'bir çocuğu büyütmek için bir köy yetmez, onu korumak için de bir köy gerekir.' Hepimiz üzerimize düşeni yapmalıyız!" Bayan Olsen, otoriter bir konumdan, 'antidepresan ilaçların gerçekten bir aldatmaca olduğunu' cesurca göstermiştir. Aslında, bunlar Büyük İlaç Şirketleri için para kazanmaktan başka bir şey değildir." (52)

"Antidepresanların Güvenliğine İlişkin Bilgiler Saklandı.. Raporlar, 'antidepresanların güvenliğiyle ilgili hayati bilgilerin, ilaç şirketleri tarafından gizlendiğini' gösteriyor. Florida'daki Vatandaşlar İnsan Hakları Komisyonu (CCHR) bölümü, 'klinik çalışmalarla ilaç bağlarını' ortaya koyan raporlara dayanarak, 'antidepresanların etkileri ve potansiyel riskleri konusunda tıbbi topluluktan ve halktan, 'hayati bilgilerin' saklanmasından' endişe duyuyor." (69)

(Antidepresanlarla ilgili) "Bu ilaç sınıfı, 12 yaş üstü Amerikalıların onda birinden fazlasının, yani 'nüfusun %11'inin, antidepresan kullandığı, en sık reçete edilen ilaçlardan biri ve aynı zamanda en karlı olanlardan' biri. Müttefik Pazar Araştırması'na göre, 'küresel antidepresan ilaç pazarı, 2017'de 14,11 milyar dolardı ve 2023'e kadar 15,98 milyar dolara' ulaşması bekleniyor." (69)

"Antidepresanların 'olası yan etkileri ve istenmeyen reaksiyonları', uzun bir listeye sahiptir ve raporlar, özellikle çocukları ve ergenleri ilgilendiren 'bu güvenlik sorunlarına ilişkin önemli bilgilerin, ilgili ilaç şirketleri tarafından gizlendiğini' göstermektedir. (...) İlaç şirketleri, yeni bir ilacın onayı için başvururken ABD Gıda ve İlaç Dairesi (FDA) ve Avrupa İlaç Ajansı (EMA) gibi düzenleyici otoritelere gönderilen ayrıntılı belgeler olan klinik çalışma raporlarında, 'ciddi zararın' tam kapsamını sunmuyordu." (69)

"Araştırmacılar, iki yaygın antidepresan türü olan seçici serotonin geri alım inhibitörleri (SSRI) ve serotonin ve norepinefrin geri alım inhibitörleri (SNRI) ile ilgili 70 çift kör, plasebo kontrollü denemeden alınan belgeleri incelediler ve 'bu ilaçları kullanan çocuk ve ergenlerde, 'intihar düşüncelerinin ve saldırgan davranışların' iki katına çıktığını' buldular." (69)

"Antidepresanların 'beyin kimyasallarını değiştirerek, depresyonu hafifletmesi' gerekiyor. Sorun şu ki 'depresyon, kimyasalları değiştirerek basitçe dengelenebilen' bir kimyasal formül değil. Aslında, 'ruhsal hastalığın, beyindeki kimyasal dengesizlikten kaynaklandığı' fikri bir efsanedir. Aksine, depresyon, 'yaşam tarzı, ilişkiler' ve ilaçların çözemediği 'başa çıkma becerileri' gibi 'biyolojik, psikolojik ve sosyal faktörlerden' kaynaklanır." (69)

"Bazı kişilerde antidepresan tedavisinin 'depresyonda azalma yerine, artışa neden olma' tehlikesi vardır. Aslında, FDA ABD'deki tüm depresyon ilaçlarının, çocuklarda ve genç yetişkinlerde 'artan intihar riski' hakkında bir uyarı etiketi içermesini şart koşmaktadır. İntihar riski özellikle tedavinin ilk bir veya iki ayında yüksektir." (69)

(Antidepresanlarla ilgili) "Durumu daha da kötüleştiren şey, 'antidepresan ilaçların yan etkisi olan tardif disfori (TDP)' olarak keşfedilmesidir. Bu, "devam eden, kalıcı antidepresan tedavisi ortamında başlayan kronik, sıklıkla tedaviye dirençli, depresif durum" olarak tanımlanır ve 'antidepresan tedavisinin kendisinin, 'kronik depresif sendroma' katkıda bulunabileceğine' inanmak için nedenler vardır. Örneğin, çok sayıda gence, 'antidepresan' reçete ediliyor ve alıyor. Bunları alan gençlerin sayısı yaklaşık yüzde dokuzdur. Beyinlerinin, 'bu ilaçlara karşı "karşıt tolerans" yaratacağı' belirlenmiştir. "Bu gençlerin yüzde kaçı, ilaç kaynaklı 'tardif disforiye' yakalanacak ve böylece ömür boyu 'kronik depresyon' yaşayacak?" (69)

"'Antidepresanlar, depresyona neden olur' ve bunun halk arasında bilinmemesinin tek nedeni, 'ilaç şirketlerinin, bu verileri gizli tutmasıdır.' Birçok 'antidepresan çalışmasının', ilaç şirketlerinin etkisiyle 'lekelendiği' bulunmuştur." (69)

"Klinik antidepresanları değerlendiren çalışmalara ilişkin bir inceleme, 'gizli çıkar çatışmaları ve kurumsal ilaç üreticileriyle finansal bağlar' olduğunu göstermektedir." (69)

"Antidepresanların Gizli Zararları..  Klinik deneylerin derinlemesine analizi, 'intihar girişimleri ve agresif davranışlar' da dahil olmak üzere 'olumsuz yan etkilerin, yaygın olarak eksik bildirildiğini' ortaya koymaktadır. Antidepresanlar piyasadaki en yaygın reçeteli ilaçlardan bazılarıdır. Ulusal Sağlık İstatistikleri Merkezi'nin 2011 tarihli raporuna göre, 12 yaş üstü 10 Amerikalıdan birinden fazlası (yaklaşık %11'i) bu ilaçları kullanıyor. Yine de, son raporlar 'bu ilaçların güvenliğiyle ilgili önemli verilerin (özellikle çocuklar ve ergenler için riskleri), tıp camiasından ve halktan saklandığını' ortaya koydu. (...) ...Nordic Cochrane Merkezi'ndeki bir grup araştırmacı, ilaç şirketlerinin, yeni bir ilacın onayı için başvururken ABD Gıda ve İlaç Dairesi (FDA) ve Avrupa İlaç Ajansı (EMA) gibi düzenleyici otoritelere gönderilen ayrıntılı belgeler olan 'klinik çalışma raporlarında, ciddi zararın tam kapsamını sunmadıklarını' gösterdi." (70)

"Araştırmacılar, iki yaygın antidepresan türü olan seçici serotonin geri alım inhibitörleri (SSRI) ve serotonin ve norepinefrin geri alım inhibitörleri (SNRI) ile ilgili 70 çift kör, plasebo kontrollü denemeden alınan belgeleri incelediler ve 'bu ilaçları kullanan çocuk ve ergenlerde, 'intihar düşünceleri ve agresif davranış' sıklığının iki katına çıktığını' buldular." (70)

"....Klinik Epidemiyoloji Dergisi'nde yayınlanan bir çalışma, 'antidepresan çalışmalarının, meta analizlerinin üçte birinin, ilaç çalışanları tarafından yazıldığını ve bunların ilaç hakkında 'olumsuz ifadeler' içerme olasılığının diğer meta çalışmalara göre 22 kat daha az olduğunu' ortaya koydu. Aynı ay başka bir araştırma grubu, GlaxoSmithKline tarafından finanse edilen 2001 tarihli Paxil klinik çalışması olan Çalışma 329'dan alınan verileri yeniden analiz ettikten sonra, 'ergenlere yönelik 'abartılı etkinlik ve açıklanmayan zararlar' ortaya çıkardıklarını' bildirdi. Dergi makalelerinde olumsuz sonuçların 'seçici bir şekilde raporlanması' nedeniyle, en son BMJ çalışmasındaki araştırmacılar, denemeler hakkında daha ayrıntılı bilgiler içeren klinik çalışma raporlarına yöneldi. 'En yararlı bilgilerin bir kısmının, eklerde gömülü bireysel hasta listelerinde olduğunu' keşfettiler. Örneğin, raporda “duygusal sorumluluk” veya “kötüleşen depresyon” olarak sunulan 'intihar girişimlerini' ortaya çıkardılar." (70)

"Birçok önceki çalışma, 'antidepresan kullanımıyla artan intihar düşüncelerini' bulduğundan, 2004 yılında FDA bu ilaçlara bir kara kutu uyarısı verdi -en ciddi tehlikeler için ayrılmış bir etiket- ve EMA da benzer uyarılar yayınladı. Ancak 'saldırganlık riskleri' hakkında hiçbir etiket yok. Yayınlanmış vaka çalışmaları da dahil olmak üzere geçmişte 'düşmanca davranışla' ilgili ipuçları bulunmuş olsa da, geçen haftaki BMJ çalışması, 'çocuklarda ve ergenlerde saldırgan davranışta artışı' belgeleyen ilk büyük ölçekli çalışmaydı." (70)

"Tam bir ilaç şarlatanlığı: Antidepresanlar neredeyse 'her şey için' reçete ediliyor... hatta 'işe yaramadıkları durumlar' için bile.. İsimleri tek amaçlarının 'depresyon tedavisi' olduğunu ima etse de, 'doktorların, çeşitli diğer tıbbi sorunlar için de antidepresanlar reçete ettiği' ortaya çıktı. Aslında yakın zamanda yapılan bir Kanada araştırması, Quebec doktorları tarafından son on yılda yazılan 'antidepresan reçetelerinin yarısından biraz fazlasının depresyon için olduğunu' buldu. Bu da şu soruyu akla getiriyor: Antidepresan reçetelerinin yaklaşık %50'si ne içindi?" (78)

 
"Antidepresanlar ayrıca 'uykusuzluk, fibromiyalji, obsesif-kompulsif bozukluklar, kronik ağrı, migren ve panik bozuklukları' için rutin olarak verilir. Ancak doktorlar, bunları tedavi etmeleri 'onaylanmamış bir dizi "etiket dışı" durum için' de reçete ederler. Araştırmacılar, depresyon dışındaki sorunlar için yazılan 'antidepresan reçetelerinin üçte ikisinin, etiket dışı - ve dolayısıyla onaylanmamış - amaçlar için yazıldığını' keşfettiler. Bu, 'ABD'de antidepresan kullanımının, 1988-1994 ve 2005-2008 yılları arasında neden %400 oranında arttığını' açıklamaya yardımcı olabilir. Hastalık Kontrol ve Önleme Merkezleri, 'yetişkinlerin ve gençlerin %11'inin, artık antidepresan kullandığını' bildiriyor, bu nedenle bu küçük bir sorun olmaktan çok uzak. Daha da kötüsü, doktorlar bu reçeteleri körü körüne yazıyor ve bunların 'etiket dışı rahatsızlıklara yardımcı olabileceğine' dair hiçbir kanıt yok. Doktorların, insanlara 'işe yaradığı kanıtlanmamış ilaç' reçete etmesi fikri gerçekten de yutulması zor bir hap." (78)

(2006 ile 2015 yılları arasında Quebec'te 'birincil bakım doktorlarının, elektronik tıbbi kayıtları' incelendiğinde) "....reçete edilen 'antidepresanların, yalnızca %55'i depresyon' içindi. İncelenen 100.000'den fazla antidepresan reçetesi arasında, '%18,5'i anksiyete bozuklukları, %10'u uykusuzluk, %6'sı kronik ağrı ve %4'ü panik bozuklukları' içindi. 'Dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğu, menopoz, migren ve sindirim sorunları' gibi belirtilen durumların birçoğu 'onaylanmamış kullanımları' temsil ediyordu. Hatta bazı doktorlar bunları 'PMS, cinsel işlev bozukluğu, bulimia ve idrar sorunları' için bile reçete etti." (78)

"Antidepresanların oldukça korkutucu yan etkileri vardır ve 'kalp hastalığı, meme kanseri ve tip 2 diyabet' riskini artırırlar. Olabilecek en kötü şey nedir? 'Baş ağrısı ve hazımsızlık' gibi yan etkiler her şeyden daha fazla can sıkıcı olsa da, 'bu ilaçlar, intiharla da ilişkilendirilmiştir' ve 'birden fazla toplu katliamcı, antidepresan' kullanmıştır. İşte tam da bu yüzden antidepresan kullanımı, 'en uç depresyon vakalarında ve yalnızca doğal tedavi yöntemleri başarısız olduğunda' kullanılmalıdır." (78)

"Dünya Sağlık Örgütü yakın zamanda Avrupa Nöropsikofarmakoloji Dergisi'nde yayınlanan ve 2005 ile 2012 yılları arasında birçok ülkede 'gençler arasında antidepresan kullanımının önemli ölçüde arttığını' gösteren araştırmaya yanıt verdi. DSÖ Ruh Sağlığı Direktörü Dr. Shekhar Saxena, 'etiket dışı kullanımın özellikle endişe verici olduğunu' söyledi: "Bunlar gençler arasında 'denenmemiş, yaygın olarak kullanılması için hiçbir gerekçesi olmayan' ilaçlardır. Yasal düzenlemeler ve mesleki yönergeler vardır ve ilaçların 'etiket dışı kullanımı' çoğu zaman ikisini de aşar. Bu, Dünya Sağlık Örgütü'nün çok endişe duyduğu bir şeydir."" (78)

"Elbette, 'ilaç şirketleri, baskılarını esasen kontrolsüz bir şekilde' uygulamaya devam ettiği sürece, doktorlar tarafından yazılan 'antidepresan reçetelerinin sayısının, azalmaktan ziyade artma olasılığı' yüksektir. Belki de bu salgının en endişe verici yönü, birçok sorunun 'düzenli egzersiz, sağlıklı beslenme, meditasyon ve doğayla daha fazla zaman geçirme' gibi yaşam tarzı değişiklikleriyle hafifletilebilmesi yerine, doktorların bu hapları dağıtmasıdır.." (78)

"TIME Dergisi, Çocuklara ve Yaşlılara Psikiyatrik İlaç Verilmesini Eleştiriyor.. (Savunmasızları İlaçlamak: Çocuklarda ve Yaşlılarda Atipik Antipsikotikler..) (...) ....ilaçların en kötü maliyetleri en savunmasız hastalar tarafından karşılanıyor: psikiyatri hastanelerinde, koruyucu bakım evlerinde ve çocuk hapishanelerinde çocuklar ve gençler ve ayrıca huzurevlerindeki yaşlılar. İlaçların güvenli veya etkili olduğu 'kanıtlanmamış rahatsızlıklar' için ilaçlanıyorlar - bazı durumlarda, bilinen olası bir sonuç olarak ölüm var." (53)

"İlaç şirketleri yakın zamanda ABD tarihindeki en büyük yasal anlaşmaları ödediler - şirketlere uygulanan en büyük cezalar da dahil - 'antipsikotik ilaçları, yasadışı olarak pazarladıkları' için. Ödemeler toplamda 5 milyar doları aştı. (....) İlaç şirketleri için fayda soğuk kâr. Antipsikotikler yılda yaklaşık 14 milyar dolar getiriyor. 'Geodon, Zyprexa, Seroquel, Abilify ve Risperdal' gibi sözde "atipik" veya "ikinci nesil" antipsikotikler piyasadaki diğer tüm ilaç sınıflarından daha fazla para kazanıyor ve dolar bazında Amerika'da en çok satan ilaçlar." (53)

(Antipsikotik) "...ilaçlar öncelikle nüfusun %3'ünü etkileyen 'şizofreni ve bipolar bozukluğu' tedavi etmek için onaylanmış olsa da, 2010 yılında atipik antipsikotikler için 56 milyon reçete yazılmıştır. .....Connecticut'taki Burlingame Psikiyatri Araştırma Merkezi müdürü Dr. John Goethe, 'son 10 yılda psikiyatri hastanelerinde yatan 5 ila 12 yaş arasındaki tüm çocukların yarısından fazlasına antipsikotik reçete edildiğini ve bu reçetelerin %95'inin, ikinci nesil antipsikotikler için olduğunu' bildirdi. Bu çocukların çoğu, ilaçların faydalı olduğu gösterilen bir rahatsızlığa sahip değildi..." (53)

"...FDA tarafından onaylanan ilaçlar, 'nörotransmitter dopamin seviyelerini' yükseltirken, antipsikotikler 'tam tersini yaparak' onları düşürüyor.'" (157)

"Geçtiğimiz hafta sonu Palm Beach Post'un yaptığı bir ifşa, antipsikotiklerin, Florida Çocuk Adaleti Dairesi (DJJ) tarafından 'satın alınan en önemli ilaçlar' arasında olduğunu ve çocuklarda çoğunlukla 'hükümet tarafından onaylanmayan nedenlerle kullanıldığını' ortaya koydu — örneğin uykusuzluk veya kaygı. (....) Post'un bildirdiğine göre, devlet tarafından hapsedilmiş çocukları değerlendirmek üzere işe alınan psikiyatristler arasında, 'yaklaşık üçte biri, ilaç şirketlerinden para aldı.' Bu 17 psikiyatrist antipsikotik reçetelerinin %54'ünü yazdı; bu tür ödemeleri almayan 35 doktor geri kalanını yazdı. Başka bir deyişle, hepsi 'ilaç şirketleri tarafından ödenen doktorların' üçte biri, eyaletin kilit altındaki gençleri için 'tüm antipsikotik reçetelerinin yarısından fazlasını' yazdı." (157)

"Antipsikotik ilaçların 'gereksiz yere kullanılmasıyla' ilgili sorunlardan biri de ciddi, bazen 'geri döndürülemez hasara' yol açabilmeleridir. Atipik antipsikotikler 'kilo alımıyla' ilişkilidir ve kullanıcıların 'Tip 2 diyabet' riskini iki katına çıkarabilir. Son araştırmalar ayrıca bunların 'beyni küçültebileceğini' ve bebeklik dönemi dışında beynin, 'herhangi bir zamandan daha fazla büyüdüğü ergenlik yıllarında, beyin gelişimini nasıl etkilediklerine' dair çok az veri olduğunu ileri sürüyor." (157)

"Hükümet araştırmasına göre, huzurevlerinde yaşayanların '%14'üne, en az bir ikinci nesil antipsikotik reçetesi' verildi. Bu reçetelerin tam %88'i, bu ilaçların 'bu hastalarda, ölüm riskini iki katına çıkarabileceği' gerçeğine rağmen (bu konuda ilaç üzerinde kara kutu uyarısı var), 'demans hastalarına' veriliyor. Araştırma, asla yazılmaması gereken antipsikotik reçeteleri doldurmak için, '116 milyon dolarlık Medicare dolarının harcandığını' tahmin ediyor." (157)

"Peki bu ilaçlar neden bu kadar yaygın olarak reçete ediliyor? Agresif ilaç şirketi pazarlaması hikayenin sadece bir kısmı. Kurumsal ortamlarda aşırı kullanılmalarının temel nedeni, 'sakinleştirici olmaları ve hastaların yönetimini kolaylaştırmalarıdır.' İkincisi, diğer sakinleştirici ilaçların aksine, kötüye kullanımla ilişkilendirilmezler (belki bazı bağımlılar arasında hayranları olan Seroquel hariç)." (157)

"İlaçların, bağımlılıkla ilişkilendirilmemesi, 'ilaç şirketlerinin bu kadar 'yanıltıcı pazarlama' ve bunun sonucunda ortaya çıkan 'aşırı reçeteleme' ile sıyrılabilmesinin' bir diğer büyük nedenidir." (157)

"....çocuklarda ve yaşlılarda, 'davranış kontrolü ve uykuyu' teşvik etme gibi onaylanmamış kullanımlar için, 'hükümet denetimi' veya "aşırı reçeteleme" nedeniyle 'kovuşturma korkusu' olmadan reçete edilebilirler. Başka bir deyişle, 'bağımlılık, temelde ölümden (veya Tip 2 diyabet veya zevk alamama gibi herhangi bir sonuçtan) daha kötü bir yan etki' olarak görülmektedir. En savunmasız 'gençlerin ve yaşlıların, genellikle kendileri için savunuculuk yapamaması', sorunu halı altına süpürmeyi kolaylaştırmıştır." (157)

"Yazar Darshak Sanghavi, 'pediatrik bipolar bozukluk' tanısının yaklaşık on yıl önce ortaya çıktığını ve o zamandan beri 'ana akım tıp kuruluşları' tarafından kabul gördüğünü belirtiyor. Sanghavi şöyle yazıyor: "Tüm bunlar daha fazla tanıya, ülkedeki çocuklarda bipolar bozukluğun sözde salgınına ve antipsikotiklerin, ruh hali dengeleyicilerin ve bipolar yetişkinleri tedavi etmek için sıklıkla kullanılan diğer ilaçların, çocuklarda kullanımında buna bağlı bir artışa yol açtı.

Massachusetts'te 8.000'den fazla çocuğa örneğin Zyprexa gibi antipsikotik ilaçlar reçete ediliyor... Bu endişe verici çünkü İngiliz hükümetinin bir incelemesine göre, çocuklarda bu durum için ilaç tedavisinin arkasındaki kanıtlar "son derece sınırlı" ve bazı ilaçlar 'büyük kilo alımına (ortalama iki ayda yaklaşık 20 pound), hormon sorunlarına ve diğer yan etkilere' neden oluyor. Ancak 'pediatrik bipolar bozukluğun' yaygın yayılmasını ve ilaç tedavisini eleştirmek, 'altta yatan önemli sorunu' gözden kaçırıyor. Normal aileler 'damgalayıcı etiketler' aramaz ve çocuklarına sırf eğlence olsun diye 'korkutucu ilaçlar' vermezler. Bunları, 'akıllarının sonuna geldikleri' için yaparlar." (159)

"Ne yazık ki, satışlarını artırmaya çalışan ilaç şirketleri, 'ebeveynlerin çaresizliğini, kendi avantajlarına' kullandılar ve stratejileri, özellikle de çocuk psikiyatristlerinin, kronik olarak yetersiz olduğu 'psikolojik veya davranışsal terapiler' için sigorta kapsamının, ilaçlar kadar risk taşımadığı parçalanmış bir sağlık sisteminin zemininde oldukça başarılı oldu." (159)

"Biyoetikçi Carl Elliott da yakın zamanda bana, 'bipolar teşhislerindeki artışın, antipsikotik ilaç satışlarında büyük bir artışa katkıda bulunduğunu' söyledi. "Bipolar burada en büyük sorun" dedi. "Şimdi herkeste var. Eskiden nadirdi ama artışı grafikleyebilirsiniz ve 'atipik' antipsikotiklerin piyasaya sürülmesiyle birlikte artış gösteriyor." Şimdi 500.000'den fazla çocuk, antipsikotik ilaç kullanıyor." (159)

"....ABD tarihindeki en büyük cezalar -birkaç milyar dolar tutarında- son birkaç yıldır FDA onayı olmadan bu ilaçları, 'çocukları ve yaşlıları tedavi etmek' için pazarlayan ilaç şirketleri tarafından ödendi. Uzun vadeli 'etkililikleri veya güvenlikleri' hakkında hala kesin bir veri yok." (159)

"Çocuk suçluluğu, 'risk altındaki çocukları, tehlikeli antipsikotik ilaçlarla' tedavi etme eğiliminin giderek artmasıyla daha da zorlaşan, endişe verici bir olgudur. (...) İlaç endüstrisi, risk altındaki genç suçluları tedavi ederken bir altın madeni keşfetti." (39)

"1994 yılında Dr. Giovanni Fava tartışmalı bir soru sordu: 'Antidepresanlar, tedavi etmek için tasarlandıkları durumları kötüleştirebilir mi?' Otuz yıl sonra, yoksunluk semptomlarına ilişkin klinik içgörüleri cevabın 'evet' olabileceğini ve 'bunun sonuçlarının, rahatsız edici olduğunu' gösteriyor. İlaç endüstrisi, 'antidepresan ilaçların kesilmesinden sonra, yoksunluk semptomlarının risklerini' küçümsedi." (60)

(İtalyan bir psikiyatrist ve araştırmacı Dr. Giovanni Fava) "....hastalarında en iyi uygulama olan 'kademeli azaltma' ile bile ortaya çıkan 'antidepresan yoksunluk sendromları' etrafındaki deneyimlerini araştırıyor ve paylaşıyor. Klinik bulguları ayrıca, 'beynin, antidepresanlara direnç geliştirerek, hastanın durumunun zamanla 'kötüleşmesine' yol açan "karşıt tolerans" olarak bilinen daha geniş bir soruna' da işaret ediyor." (60)

"APA'ya göre, DSM-5-TR'deki katılımcıların yaklaşık %21'i uluslararası uzmanlar, %60'ı psikiyatristler, %25'i psikologlar ve %15'i diğer sağlık profesyonelleriydi; buna kıyasla DSM-5'teki uluslararası uzmanlar yaklaşık %30, psikiyatristler %64, psikologlar %30 ve diğer sağlık profesyonelleri %6 idi.. Önceki çalışmalarla uyumlu olarak, "ilaç şirketlerinden en fazla ücret alan DSM panel üyeleri, ilaç müdahalelerinin genellikle standart tedavi olduğu teşhis alanlarında çalışanlardı..." Araştırmacılar, 'on dokuz panel üyesinin (34.6, aralarında toplam 1.833.960 $ fonla), büyük ölçüde "devam eden eğitim programı dışındaki bir mekanda 'öğretim görevlisi' veya 'konuşmacı' olarak hizmet etmek" için ödeme aldığını' tespit etti. 

Ödemenin en büyük oranı araştırma ödemeleriydi, ancak araştırma fonu açıklaması APA'nın DSM-5'inden çıkarılmıştı. Çalışma grubu veya görev gücü katılımcılarının ' finansal ücret aldığı, ilk 10 DSM bozukluğu' şunlardır: "-İlaç kaynaklı hareket bozuklukları: 8.443.468 $ ; -Uyku-uyanıklık bozuklukları: 1.892.430 $ ; -Bozucu, dürtüsel ve davranış bozuklukları: 1.059.910 $ ; -Obsesif Kompulsif Bozukluk: 973.851 $ ; -Depresif bozukluklar: 875.373 $ ; -Nörobilişsel Bozukluklar: 872.277 $ ; -Şizofreni Spektrumu: 429.791 $ ; -Bipolar bozukluklar: 311.751 $ ; -Eliminasyon Bozuklukları: 143.770 $ ; -Kişilik Bozuklukları: 139.661 $

'İlaç kaynaklı hareket bozukluğu' paneli katılımcılarına verilen miktar, özellikle şok edicidir çünkü bozuklukların çoğu psikiyatrik ilaçlardan kaynaklanmaktadır. Psikiyatrik ilaçlara bağlı "beyin hasarı" DSM'de özel bir bölüme sahiptir. Örneğin, 'Nöroleptik kaynaklı Parkinsonizm, Nöroleptik Malign Sendrom (NMS), İlaç Kaynaklı Akut Distoni, İlaç Kaynaklı Akut Akatizi (huzursuzluk ve hareketsiz duramama) ve Tardif Diskinezi (TD, "geç" anlamına gelen tardive ve "kasların anormal hareketi" anlamına gelen diskinezi kelimelerinden türemiştir)' bunlardan birkaçıdır." (57)

"DSM-5- TR 'ilaç kaynaklı hareket bozuklukları' Çalışma Grubu'nun üyeleri arasında 12 psikiyatrist listelenmiştir. Bu grubun başkanlığını eski APA başkanı Dr. Alan Schatzberg yapmaktadır. Psikiyatrist, 'ilaç endüstrisiyle olan 'açıklanmayan çıkar çatışmaları' nedeniyle 2008 yılında federal Senato soruşturmasına' tabi tutulmuştur. Bu dönemde 'ilaç şirketleriyle, hisse senedi sahipliği' de dahil olmak üzere 15 bağlantısı olmuştur. Senato, 'ilaç şirketlerinden kazandığı para' ile Stanford Üniversitesi'ne bildirdiği para arasında "tutarlılık eksikliği" bulmuştur. Stanford Üniversitesi'nde halen Psikiyatri ve Davranış Bilimi Bölümü'nde çalışmaktadır. Ortak kurucusu olduğu 'Korsept Terapileri adlı şirkette, 6 milyon dolarlık hissesi' vardı. Açık Ödemeler, 2019 ile 2022 yılları arasında 'endüstri ödemelerinden, yaklaşık 104.000 dolar aldığını' bildirmiştir. 2022 tarihli bir açıklama, 'ilaç şirketleri, Janssen ve Merck ile olan mali bağlarını' listeliyor. Bu nedenle Schatzberg, 'ilaç kaynaklı hareket bozukluklarına' neden olabilen ilaçlar üreten şirketlerden faydalanıyor. Merck, antipsikotik Saphris'i üretiyor. Janssen, her ikisi de 'hareket bozukluklarına' neden olabilen antipsikotikler risperidon ve Invega'yı ve ayrıca antidepresan "Spravato'yu (esketamin veya ketamin bileşiği) üretiyor." (57)

"DSM, 'bilimsel geçerliliğinin olmaması' nedeniyle uzun zamandır eleştiriliyor. Görev gücü üyeleri, kılavuza 'bir akıl hastalığı' eklemek için kelimenin tam anlamıyla oy kullanıyor. Hatalar, tıbbi hastalıkların olduğu gibi "keşfedilmez". DSM bozukluğunu doğrulamak için 'fiziksel testler veya kan testleri' yoktur. Oylama sonucunda varlığa getirildikten sonra, 'her bir bozukluk için, bir psikiyatrik ilaç' reçete edilebilir." (57)

 'Nöroleptik malign sendrom (NMS)' ilk olarak 1956'da bildirilmiştir. 1994'te DSM-IV'te bir 'ruhsal bozukluk' olarak listelenmiştir. Hastalar, neden olan bir ilaca 'maruz kaldıktan sonra saatler veya günler içinde' NMS geliştirebilir, çoğu 2 hafta içinde ve neredeyse hepsi 30 gün içinde semptomlar gösterir. Nöroleptikler, 'dudaklar, dil, çene, parmaklar, ayak parmakları ve vücudun diğer kısımlarının istemsiz hareketinde görülen Tardif Diskinezi'ye' neden olur." (57)

"Tardif Diskinezinin "nörolojik bozukluk" olarak 'yeniden adlandırılması ve DSM'ye eklenmesi', yanıltıcı bir şekilde 'bunun, 'ilaç kaynaklı hasardan' ziyade 'tıbbi bir hastalık' gibi görünmesini' sağlıyor." (57)

"Onaylanmış bir Tardif Diskinezi tedavi ilacının yaygın yan etkileri şunlardır: 'denge, koordinasyon veya yürümede sorun, salya akması, düzensiz kalp atışı ve huzursuzluk, hareketsiz oturamama, hareket etmeye devam etme ihtiyacı ve parmakların veya ellerin titremesi ve sallanması' - ikincisi antipsikotiklerin neden olduğu benzer semptomlardır: akatizi.." (57)

"....2020'de 11,1 milyondan fazla Amerikalı 'antipsikotik' kullanıyordu. Bu, potansiyel olarak '2,23 ila 5,57 milyon kişinin, 'ilaç kaynaklı hareket bozuklukları' nedeniyle kalıcı olarak hasar görmesi' anlamına geliyor." (57)

"Esketamin burun spreyi, uzun süreli uyuşukluğa, bilinç kaybına ve zihinsel değişikliklere (örneğin, kimlik, yer ve zaman konusunda kafa karışıklığı, gerçek dışılık hissi, benlikten veya bedenden kopma hissi) ' neden olabilir; bazı kişilerde 'ajite, sinirlilik veya diğer anormal davranışlar sergilemeye' neden olabilir; 'intihar düşünceleri ve eğilimleri ve benliğin veya çevrenin sürekli hareket halinde olduğu hissine' neden olabilir. Buna Schatzberg'in psilocybin (sihirli mantar) psikedelik ilaç araştırmaları yürüten COMPASS şirketiyle olan finansal ilişkisini de ekleyin. Psikedelikler başka bir DSM bozukluğuna neden olabilir: 'Halüsinojen-Sürekli Algı Bozukluğu'." (57)

-------------------------------
"Yeni DSM-5, psikiyatriyi 'bilimsel' ve 'gerçek tıp' gibi göstererek para kazanma dolandırıcılığıdır! DOLANDIRICILIK (/sahtekarlık): Tanı ve İstatistik El Kitabı (DSM-IV),  'para kazanmak' ve psikiyatriyi 'bilimsel göstermek' için bir dolandırıcılıktır!" (145)

"YENİ DSM-5; "Psikiyatri, tıp değil, kar amaçlı bir iştir.. Her şey parayla ilgilidir! Para kapmaca!  İlaç şirketleri, 'bilimsel' olarak hiçbir desteği olmayan sahte kimyasal dengesizlik efsanesinden tonlarca para kazanıyor. İlaç şirketleri ve medya, 'para' karşılığında, yalanları teşvik ediyor. (....) DSM-5'in Amacı: (1) 'Sigorta şirketleri ve hükümetler için para kazandıran faturalama sistemi.. (2) Tıbbi meşruiyet görünümü..'" (145)

"....psikiyatristler de eşit derecede suçludur çünkü ilaç şirketleri tarafından 'yalan söylemek' için de para alırlar. Psikiyatristler, ilaç şirketlerinin piyonlarıdır.." (145)

"Tanı ve İstatistik El Kitabı" (DSM-5) ve tüm öncüllerinin, 'sigorta şirketleri ve hükümetler' için bir 'faturalama sisteminden' başka bir şey olmadığı iyi bilinmektedir. DSM-5, psikiyatristlerin, psikoterapistlerin, psikologların, ruh sağlığı çalışanlarının ve danışmanların para kazanmak için kullandıkları araçtır. DSM-5 olmadan, faturalama standartları olmazdı. İş, söz konusu olduğunda, "hepimiz para için buradayız" diyebiliriz. Kapitalizm en iyi sistemdir." (145)

"Psikiyatristlerin 'zengin olması' benim için sorun değil. Ancak 'nasıl ve neden zengin oldukları' önemlidir. (...) Psikiyatri endüstrisinde, bugün iki zıt görüş vardır:  -İnsanın, 'bedenden ayrı bir ruhu' olduğuna ve ruhsal hastalığın, bir beden sorunu değil 'ruhsal bir sorun' olduğuna inananlar. İlaçlar, biraz yardımcı olabilir, ancak çözüm değildir. Ruhta olan şeylerden bahsetmek, tek gerçek olası çözümleri sağlar.  ; -Evrime ve insanın 'bir ruhu' olmadığına, yalnızca 'kimyasalların bir koleksiyonu' olduğuna inanan psikiyatristler. Ruhsal hastalıklar, kimyasal dengesizliklerden kaynaklanır ve ilaçlar, bu dengesizlikleri düzeltir." (145)

"DSM-5, davranışınızın 'tıbbi bir sorun, bozukluk ve hastalık' olduğu yanılsamasını yaratmak için 'bilimsel ve tıbbi görünen etiketler' kullanır. Küçük Johnny'nin "öfke nöbeti"ni tedavi etmek için, bir 'sigorta şirketine fatura kesmek' haklı olarak küçümsemeyle karşılanacaktır. Ancak "Bozucu Ruh Hali Düzensizliği Bozukluğu" adlı bilimsel ve tıbbi görünen bir etiket yaratın ve sigorta şirketi, çek yazmaya başlar. "Öfke nöbeti" ile "Bozucu Ruh Hali Düzensizliği Bozukluğu" arasında bir fark yoktur, ancak ikincisi, bir doktor tarafından tedavi edilmesi gereken bir 'akıl hastalığı' gibi görünür. Modern psikiyatrinin ve DSM-5'in sahtekarlığı ve bağlantısı burada yatar.." (145)

"DSM-5, genellikle (İncil'de listelenen 153 günahtan biri olan) '300'den fazla günlük insan davranışı' kategorisine sahiptir. 'Günlük davranışlar' için 'tıbbi' çağrışımlı isimlerin, yüzlerce örneği vardır. Genellikle Yunanca alırlar.. (...) DSM'den önce psikiyatri ve psikoloji, 'gerçek tıp' kadar 'saygı ve bilimsel' görülmüyordu. DSM-5, 'günlük insan davranışları' için bilimsel görünen 'Yunanca kelime eşdeğerleri' seçerek, psikiyatristlerin ve psikologların, 'gerçek tıp uzmanları' olarak görülme hedefini sürdürmektedir. DSM-5, sigorta şirketlerinin ve hükümetlerin, yaygın 'insan davranışı seçimlerini' tedavi edebilmeleri ve tek bir F-00.00 ile F-99.99 arasında 300'den fazla alfa-nümerik referans kodu içerir." (145)

"Psikologlar, kimyasal Psikiyatristlerle aynı çizgideler.." (145)

"DSM'den önce psikiyatri ve psikoloji, 'gerçek tıp' kadar 'saygı ve bilimsel' görülmüyordu. Ruh sağlığı endüstrisi, kimyasal/biyolojik uygulamaya doğru ilerledi. Psikologlar bile hızla 'kimyasal modele' doğru ilerliyor.  DSM-5, 'günlük insan davranışları' için 'bilimsel' görünen "Yunanca kelime eşdeğerleri" seçerek, psikiyatristlerin ve psikologların 'gerçek tıp uzmanları' olarak görülme hedefini sürdürüyor.  DSM-5, (sigorta şirketlerinin ve hükümetlerin, yaygın 'insan davranışı seçimlerini tedavi edebilmeleri ve F-00.00 ile F-99.99 arasında 300'den fazla alfa-nümerik referans kodundan birini gönderebilmeleri' için), 'birincil faturalama' aracıdır. İnsanın, 'kimyasal görünümü', ilaç şirketleriyle 'para kazanmak' için çok daha fazla fırsat sağlar ve bunu yapmak daha kolaydır, çünkü 'kişinin, ruhunun derinliklerinde 'gerçekten neyin rahatsız ettiğini' bulmak için, tüm o zamanı "boşa harcamazsınız!" Mesele şu ki, ilaç şirketlerinden gelen para cazibesi, ruh sağlığı endüstrisini, 'insana dair 'kimyasal bakış' açısına ve gerçekten işe yarayan tek şeyden uzaklaştırıyor: "Onları uyuşturup sersemletmeden, konuşarak 'sorunun ne olduğunu' bulmak.." (145)

"DSM, şeytani bir aldatmaca kitabıdır çünkü gerçek amacını gizler ve insanlığın sahip olduğu 'her davranış seçimini, hastalık' olarak etiketler.." (145)

"DSM'nin konu karmaşasının tipik bir örneği olarak, neredeyse tüm 'yetişkin günahkâr davranışları ve kötü alışkanlıkları' içeren bir "her şeyi kapsayan" kategorimiz var. (...)  Psikiyatri, davranış kontrolüdür. Bu bozuklukların hiçbiri, hastalık değildir. Bunun yerine, hepsi davranış seçimleridir. (...) DSM-5'teki bu kategori psikiyatriyi, olduğu gibi gösterir: bir davranış kontrol sistemi. "F60-F69 Yetişkin kişilik ve davranış bozuklukları"nda listelenen "bozuklukların" hiçbiri, hastalıklı değil, davranış seçimleridir." (131)

"Akıl hastalığı bir davranıştır, bir hastalık değildir. Ritalin bir zehirdir, bir ilaç değildir. (ADHD "DEHB")" (142)

"DSM-5, Ateistin Ahlaki Kuralları, Psikiyatristin İncili'dir.. (...) Psikiyatri tarihi, geriye dönüp bakıldığında yarardan çok, zarar veren moda teşhisleriyle doludur. Yeni DSM-5, güncel modaları 'tıbbileştirme' ve günlük normal davranışları ve günahları 'hastalık' olarak adlandırma geleneğini sürdürüyor.." (142)

"DSM-5'teki YENİLİKLER ;
-Davranışlarınızın, tıbbi bir sorun ve hastalık olduğu yanılsamasını yaratmak için bilimsel görünen etiketler..
-"Tecavüz" ve "internet seks bağımlılığı" artık zihinsel bozukluklardır. Hanımlar, psikiyatristinize, (tecavüzcünüzü, akıl hastası olduğu ve beyninde kimyasal bir dengesizlik olduğu ve sizi istemeden ve direnme yeteneğinin ötesinde tecavüz etmeye zorladığı gerekçesiyle mazur gösterdiği için) teşekkür edin..
-"Bozucu Ruh Hali Düzensizliği Bozukluğu" küçük Johnny'nin öfke nöbetini zihinsel bir bozukluğa dönüştürüyor.
-"Majör Depresif Bozukluk" artık sevilen birinin ölümü veya boşanmadan kaynaklanan acıyı da kapsıyor.
-"Küçük Nörobilişsel Bozukluk", doğal yaşlanma sürecinin artan unutkanlığını zihinsel bir bozukluk haline getirir."
(142)

"Biyopsikiyatrik tanı isimleri, günlük davranışların bilimsel görünümlü etiketleridir.." (142)
"Biyopsikiyatrik ruhsal bozukluk tanımları belirsiz ve kesin değildir.." (142)
"Günümüzde psikiyatri, 'ruhun, bedenden ayrı olarak varlığını' reddeden "biyolojik psikiyatristler" tarafından yönetilmektedir." (143)

"Zihinsel hastalığa benzeyen ve bilişsel yetenekleri değiştiren semptomları tetikleyebilen bir dizi gerçek tıbbi durum vardır. (...) Zihinsel gerilik, zihinsel hastalık değildir. Down sendromunda olduğu gibi 'kromozomal bir hata veya beyindeki başka bir fiziksel sorundur.' Hem Down sendromu hem de bunama, tıbbi olarak test edilebilir "zihinsel bozukluklardır" ancak hiçbiri "zihinsel hasta" olarak görülmez. 'Gebe kalma' anındaki genetik kromozomal yapı, 'bilişsel yetenekler' üzerinde büyük bir etkiye sahip olabilir." (143)

"Modern psikiyatride "zihinsel bozukluk" tanımının geniş, kapsayıcı doğasını anlamak önemlidir. Zihinsel gerilik ve bunama, 'danışmanlık veya ilaç' gerektiren bir şey değildir. Günümüzde psikiyatri, 'ruhun, bedenden ayrı olarak varlığını' reddeden "biyolojik psikiyatristler" tarafından yönetilmektedir. Bilinen ve gözlemlenebilen fiziksel bir tıbbi sorunun 'depresyon, anksiyete, paranoya ve şizofreniye' yol açabileceği fikri, "insanın, kimyasallardan başka bir şey olmadığı" düşünce tarzlarının temelini oluşturur. Zihnin (ruhun), vücutta 'fiziksel değişiklikleri' tetikleyebileceği de bilimsel bir gerçektir. Psikiyatristlerin yaptığı en büyük hata, 'depresyon, anksiyete, paranoya ve şizofreni davranışlarının, vücuttaki fiziksel sorunu tetikleyip tetiklemediğini sorgulamamaktır', tam tersi değil." (143)

"Psikiyatrik İlaçlar.. 'Antidepresanlar, SSRI'lar, Trisiklikler, Maoi Beta Blokerleri, Uyarıcılar, Sakinleştiriciler, Uyku Hapları, Antipsikotikler, Nöroleptikler, Duygudurum Dengeleyiciler, psikotropik..' " (146)

"Psikiyatrik ilaçlar tehlikelidir, bağımlılık yapar, ağrılı yoksunluk belirtileri gösterir." (146)
"Psikiyatrik ilaçlar, işe yaramaz. Deneylerde, plasebodan daha iyi performans göstermediler. Beyindeki 'kimyasal dengesizlikler' bir efsanedir." (146)
"Zihinsel hastalık 'bedensel, fiziksel bir hastalık' değil, ruhsal bir özgür irade seçimidir." (146)
"Psikiyatrik ilaçlar, bireysel "bozukluklara" özgü değildir.." (146)

---------------
"Bir psikiyatristin Hristiyanlara 'Tanrı'ya olan inancımızın beynin bir oyunu olduğunu' söylemesi saldırgan ve aşağılayıcıdır. (...) Bir psikiyatriste gittiğinizde, (sizin) inancınızı, bir 'ilaçla tedavi etmek istedikleri bir şey' olarak gördüklerini unutmayın." (122)

"Psikiyatrinin 'ruhtan yoksun insana' dair "kimyasal görüşü".. (...) Bugünün psikiyatristleri, 'beynin zihinle aynı olduğuna' inanıyor.. (...) ....tüm ruhsal hastalıkların 'biyolojik bir nedeni ' olduğuna inanıyor.. (...) ...insanın 'özgür iradeye sahip olduğunu' reddediyorlar.. (...) ...'beyni, ikili bir bilgisayar olarak' görüyorlar.. (...) ..."kötü genetiğin", 'akıl hastalığının nedeni olduğuna' inanıyor.. (...) ...'beyindeki "kimyasal dengesizliklerin" ruhsal hastalıkların nedeni olduğuna' inanıyor.." (137)

"Kimyasal psikiyatri, (insanın, bedeninden ayrı bir ruha sahip olduğu) şeklindeki İncil doktrinini açıkça alaya alır ve insanı bir "kimyasal robot" olarak görür. Psikiyatrik araştırmalar, 250 yıldır çıkmazdadır çünkü psikiyatristler, 'deliliğin' nedenini ve tedavisini 'beyinde' aramaktadır. Biyolojik psikiyatristler, 'yanlış şeyi, yanlış yerde' aramaktadır. Beyindeki 'kimyasal dengesizlikleri' aramak yerine, (vicdan tarafından yönetilen) ruhtaki 'özgür iradeli davranış seçimlerini' aramalılar." (137)

""....Psikiyatristler ve psikologlar, 'günlük şeyler' için gülünç ama 'tıbbi görünen isimler' yaratmaktan eşit derecede suçludurlar: "Psikiyatristler, 'yaygın insan davranışı seçimleri için bilimsel ve tıbbi' görünmelerini sağlamak amacıyla Yunanca iş eşdeğerlerini seçen DSM-5'i yarattılar. Sonra bunları 'hastalık' gibi gösteriyorlar. (....) Psikologlar, yaygın insan ilişkileri için klinik, bilimsel ve tıbbi isimlerle "Terapötik Danışmanlık Teknikleri" yarattılar.." (147)

"Psikiyatri, İsa'ya 'paranoyak şizofren' diyor, Suprafrenik!" (116)
"Psikiyatri, Hristiyanlık Karşıtı, Ateist ve Hümanisttir.." (121)
"Psikiyatri, 'Tanrı'ya olan inancı, bir beyin hilesi' olarak görüyor!" (122)
"Psikiyatri, Ateisttir.. Hümanisttir.. Darwincidir.." (122)
"Psikiyatristler, genellikle evrime inanan ateistlerdir." (133)

"Psikiyatri, Çöp Bilimdir.." (115) (124) (130) (144) (149)
"Biyopsikiyatri, Çöp Bilimdir.." (139)
"Şizofreni (Şizoafektif Bozukluk, delilik), saf "klasik" çöp bilimdir.." (144)
"Histeri, saf "klasik" Çöp bilimdir.." (115)
"Travma Sonrası Stres Bozukluğu (TSSB) ve Kritik Olay Stres Değerlendirmesi (KOSD), saf "klasik" çöp bilimdir.." (124)
"Travma sonrası stres bozukluğu (TSSB /PTSD) bir efsanedir. Kritik olay stresi değerlendirmesi (KOSD /CISD), çöp bilimdir." (124)
"Bastırılmış Hafıza Sendromu (Dissosiyatif amnezi, psikojenik amnezi), çöp bir bilimdir ve bir efsanedir." (128)
"RMS (Hızlı Duygudurum (Ruh Hali) Taraması), Çöp Bilimidir.." (128)
"Çoklu Kişilik Bozukluğu (ÇKB /MPD) veya Dissosiyatif Kimlik Bozukluğu (DKB /DID), saf "klasik" Çöp bilimdir.." (130)
"Psikiyatri: Çoklu Kişilik Bozukluğu (ÇKB /MPD) veya Dissosiyatif Kimlik Bozukluğu (DKB /DID) sahte bir çöp bilimdir ve mitolojiktir..." (130)
"Doğum Sonrası Depresyon (DSD/PPD), saf "klasik" Çöp bilimdir.." (149)
"Psikiyatri: "Doğum Sonrası Depresyon Psikiyatrik bozukluklar (DSD/PPD), saf "klasik" Çöp bilimdir.." (149)
"Bastırılmış Bellek Sendromu, çöp bilim ve bir efsanedir.." (129)
"Tourette Sendromu ve Obsesif-Kompulsif Bozukluk (OKB): bir bağımlılık, bir hastalık değildir.." (139)

12.1) PSİKİYATRİ'NİN AKIL HASTALIĞI ETİKETLERİNİN, İNSANLARI HASTA ETMESİ
----------------------
"Efsane: 'Üzgünüm! Kırık bir beynin var!'" (125)
"Uzmanlar, 'etiketin, hastalıktan daha zararlı olduğunu' söylüyor!" (125)

"'Genetik uyumsuzluk' ve 'kırık beyin' etiketi! Bu etiket, aslında 'depresyona, kaygıya, umutsuzluğa ve intiharlara' neden oluyor! 'Sağlıklı bir kişiye, 'tıbbi bir teşhis' atfetmek, onu, 'bedensel-tıbbi olarak hasta bir kişiye' dönüştürmezken, ona, 'psikiyatrik bir teşhis' atfetmek, onu, gerçekten de 'ruhsal-psikiyatrik olarak hasta bir kişiye' dönüştürür." (125)

"Bir nefrolog, Smith'in 'üremi hastası' olduğunu beyan edebilir. Ancak Smith'in 'böbrek yetmezliği' yoksa, teşhis, onu 'hasta' yapmaz. Teşhisi, 'hatalı' hale getirir. Buna karşılık, bir psikiyatrist , Smith'in 'şizofreni hastası' olduğunu beyan edebilir. Smith'in 'davranışı veya zihinsel durumu' ne olursa olsun, teşhis, onu bir "şizofreni"ye veya en azından "remisyondaki şizofreni"ye dönüştürecektir." -Thomas Szasz, (Psikiyatri: Yalanların Bilimi, 2008) (125)

"İnsanlara, 'beyinlerinde, kimyasal bir sorun veya genetik bir bozukluk olduğu' söylendiğinde bu, 'büyük sorunlara' yol açar. Bu, 'boynunuzu kırıp, quadriplejik olmak' gibidir çünkü bir çözüm veya düzeltme yoktur. İlaçlar, dengesizliği düzeltmeye yardımcı olmaz ve hiçbir şey, genetiği düzeltemez! 'Ruhsal hastalığı' teşhis edilen kişiye, "kötü genler" söylendiği için 'evliliklerin, boşanmayla sonuçlandığı' birkaç vaka vardır. Kişi, daha sonra 'eşiyle, çocuk sahibi olmayı' reddeder. Bu, evlilik için 'bir anlaşma bozucu' haline geldi. Bu, modern psikiyatrinin 'toplumu, nasıl mahvettiğinin ve bireylere, nasıl zarar verdiğinin' bir örneğidir." (125)

"Tedavisi olmayan "biyolojik uyumsuz" olarak etiketlenmek, AIDS teşhisi konması gibidir. Tedavisi yoktur ve evlenmek veya evli kalmaya devam etmek için büyük bir risk haline gelirsiniz. Evlilikler iptal edilir! Boşanmalar sonuçlanır!" (125)

""Psikiyatri endüstrisinin, "zihinsel hasta' insanları, "biyolojik engelli" olarak yanlış etiketlemesinin verdiği zarar çok büyüktür. Bu etiket, aslında 'depresyona, kaygıya, umutsuzluğa, boşanmaya ve intiharlara' neden olur! (...) Psikiyatri endüstrisinin, tamamen ve her değişen 'teorik ve spekülatif sosyal bilime' dayanarak, 'birini, yaşam için uygunsuz' olarak etiketlediğinde, verdiği zararı durdurmanın zamanı geldi. İnsanların uyanma zamanı geldi! Psikiyatri, size "Üzgünüm! Kırık bir beynin var!" dediğinde 'efsaneyi, bilime dönüştürerek', topluma ve bireylere zarar verir." (125)

***

13) PSİKİYATRİNİN ZORBALIĞI : ZORLA PSİKİYATRİK HAPİS VE TEDAVİ
----------------------------------
"Daha önce de belirttiğim gibi, zorla ilaç kullanımı, biyolojik olarak zararlı bir etkisi olmasa bile, kötü bir şeydir. Bir kişi, gönüllü olarak bir ilaç alırsa, 'ilaçtan etkilenen davranışından' sorumlu tutulur ve tutulmalıdır. Bir kişi, iradesi dışında ilaçlanmışsa, zehirleyen kişi, ''zehirlenen kişinin, ilaçtan etkilenen davranışlarından' sorumlu tutulmalıdır."  -Thomas Szasz, (Zorlama Tedavi Olarak, 2007) (98)

"Zihinsel hastalıkların varlığını tespit etmek veya yokluğunu belirlemek için 'nesnel yöntemler' olmadığından ve psikiyatrik teşhisler, damgalanmış kişiye 'kapsamlı kişisel zararlar verme' potansiyeline sahip 'damgalayıcı etiketler' olduğundan, ("akıl hastasının" "psikiyatrik masumiyetini" kanıtlayamaması), psikiyatriyi, modern dünyada özgürlük ve sorumluluk için 'en büyük tehlikelerden biri' haline getirir." -Thomas Szasz, (Psikiyatri: Yalanların Bilimi, 2008)

"'Ne istediğimizin önemli olmadığı, bedenlerimiz hakkında bir başkasının seçim yapabileceği ve bu seçimle, hayatımızın geri kalanında yaşamak zorunda kalacağımız' söylendiğinde, yanımızda birinin olması için bir Akıl Özgürlüğü Kalkanı'na ihtiyacımız var." -Yazar Sarah Price Hancock (72)

"Bireyin bedeninde, ömrünün geri kalanını yaşamak zorunda olan doktor veya hakim değil, hastadır." -Yazar Leah Harris (72)

"Sözde sakinleştirici ilaçların 'yaygın kabul görmesi ve kullanımı', psikiyatrinin yakın tarihindeki en dikkat çekici olaylardan birini oluşturmaktadır. Bu ilaçlar, özünde, 'kimyasal deli gömleği' işlevi görmektedir. Hastalar, örneğin bir 'deli gömleği' kullanılarak, 'güç' kullanılarak 'kısıtlanmak' zorunda kaldıklarında, 'bakımlarından sorumlu olanların, tamamen hasta adına hareket ettiklerine' kendilerini ikna etmeleri zordu. Kimyasal yollarla kısıtlama [psikiyatristin] 'suçlu hissetmesine' neden olmaz; hasta için tehlike burada yatar." -Thomas Szasz, (Sakinleştirici İlaçların Kullanımı Üzerine Bazı Gözlemler, 1957) (98)

"Anlayış bozukluğu genellikle 'beynin, organik bir lezyonunun etkisi' olarak kabul edilir, dolayısıyla 'tedavi edilemez'; bu varsayım, birçok durumda anatomik gerçeğe aykırıdır. Deliler için kamusal akıl hastaneleri, 'toplum huzuru için tehlikeli hale gelen üyeleri için, birer tutuklama yeri ' olarak kabul edilmiştir. Sık sık 'az bilgi ve daha az insaniyete' sahip olan bu kurumların yöneticilerinin, masum mahkumlarına karşı, son derece keyfi 'bir zulüm ve şiddet sistemi' uygulamalarına izin verilmiştir; deneyim ise, istikrarlı ve tarafsız bir kararlılıkla etkili hale getirilen 'hafif, uzlaştırıcı bir tedavinin, daha mutlu etkilerine' dair bol ve günlük kanıtlar sunmaktadır." -Philippe Pinel (Delilik Üzerine Bir İnceleme, 1806) (99) (125)

"Sahte suçlama vakası, Psikiyatristlerin mahkum edilmesine yol açtı: "Psikiyatristler, bugün topluma çok zarar veriyor. Bir (alan) psikiyatristin 'körü körüne asılsız suçlamalara' inandığı veya 'fikirleri, doğrudan 'taciz suçlamasını yapan kişinin zihnine' yerleştirdiği' alan baskılama terapisidir." (128) "On altı yaşında bir kız, öğretmenine 'ebeveynleri tarafından cinsel tacize uğradığını' söyler. Annesi ve babası tutuklanır ve 'suçla' itham edilir. Kız, evlat edinilir ve bir üniversite psikiyatri kliniğinde, kadın bir psikiyatristle tedaviye başlar. Psikiyatrist, durumunu "cinsel tacizden kaynaklanan travma sonrası stres bozukluğu" olarak teşhis eder. 100 terapi seansından sonra hasta, bir hakime 'hikayeyi kendisinin uydurduğunu' söyler. Hasta ve ebeveynleri, psikiyatristi, 'dava' eder, "tanı, kesin olarak gördüğünü ve başka hiçbir şeyi kontrol etmediğini" iddia eder. O, tüm sistemdeki kilit kişiydi. Jüri, doktoru, tıbbi hata'dan suçlu bulur ve hem hastaya hem de ebeveynlerine önemli miktarda 'para tazminatı ödenmesine' karar verir. Bu davada (ve diğer birçok davada), 'suçlayıcının güvenilirliğini zedelemek ve bu dramanın gelişmesini önlemek' için 'sağduyunun yeterli olması' gerektiğini ekleyebilirim.

Hasta ayrıca "büyükannesinin bir süpürgeyle uçtuğunu... öldürülen üç çocuk doğurduğunu ve kalabalık bir restoranda yemek yiyenlerin gözü önünde tecavüze uğradığını" bildirdi. Açıkça, jürinin kararı, davacıların davadaki "kilit kişinin" anne babasına karşı 'yalancı tanıklık' yapan genç kadın ya da (ona inanan ve asılsız suçlamasına göre hareket eden) yetkililer değil, 'onu, gerçek bir hasta olarak gören psikiyatrist olduğu' iddiasını kabul etmesine dayanıyordu. Yargıç ve jüri, böylece (bir psikiyatristin, bir kişinin yalan mı yoksa doğruyu mu söylediğini, güvenilir bir şekilde belirleyebileceği ve dolayısıyla 'böyle bir belirlemeyi yapmasının, psikiyatristin mesleki görevi olduğu') yönündeki 'yaygın yanılgıyı' doğruladı. Psikiyatristler, bu durumdan 'kendilerini sorumlu' tutuyorlar. Uzun zamandır hastalarını "gerçeklik testi" yaparak değerlendirebileceklerini ve bir hastanın "kendisi veya başkaları için tehlikeli olup olmadığını" belirleyebileceklerini iddia ediyorlar. Bu vaatleri yerine getirmediklerinde -toplumsal rollerinin gizeminde ima edilen- uygun şekilde cezalandırılıyorlar ve 'kötü uygulama' suçundan suçlu bulunuyorlar." -Thomas Szasz, (Zihnin Anlamı, 1996) (128)

(Psikiyatristler) "Uzun zamandır hastalarını "gerçeklik testi" yaparak değerlendirebileceklerini ve bir hastanın "kendisi veya başkaları için tehlikeli olup olmadığını" belirleyebileceklerini iddia ediyorlar. Bu vaatleri yerine getirmediklerinde -toplumsal rollerinin gizeminde ima edilen- uygun şekilde cezalandırılıyorlar ve 'kötü uygulama' suçundan suçlu bulunuyorlar." -Thomas Szasz, (Zihnin Anlamı, 1996) (128)

"İnsanların 'sahte anılar' uydurmasının birçok nedeni vardır: çünkü 'dramatik suçlamalar', özellikle 'cinsel suçlar', dikkat çeker ve şöhret ve para kaynağıdır; çünkü, 'intikam tatlıdır'; çünkü insanlar, 'açıklanamayan duygusal sıkıntılarını, açıklama ihtiyacı' duyarlar, 'sıkıntı ne kadar büyükse, 'gösterişli bir "nedene" olan ihtiyaç' da o kadar büyük' olur; çünkü insanlar 'kötü dürtülerini, başkalarına atfetme' eğilimindedir; ve belirttiğim gibi, psikiyatristler, insanları 'davranışlarından sorumlu tutmak için' hazırdırlar — başkalarının doğruyu söyleyip söylemediğini, kendileri için 'doğrulama sorumluluğu' da dahil." -Thomas Szasz, (Zihnin Anlamı, 1996) (128)

"....bu adama bir doz klorpromazin verdiler ve bir saat sonra ona 'nasıl' diye sordular ve o da 'doktor, bunun ne olduğunu bilmiyorum ama asla satmaz' dedi." Sadece yarı haklıydıKlorpromazin, 'boş hayatlarını doldurmak için, ilaç isteyen kişilerin kullanmak isteyeceği' türden bir ilaç değildi. Klorpromazinin birinci sınıf bir 'kimyasal deli gömleği' olduğunu ve 'akıl hastalarını bastırmak için ilaç kullanmak isteyen insanlara, muhteşem bir şekilde satılacağını' fark edemedi.

Klorpromazin/Torazin ve Haldol ve Zyprexa gibi diğer önde gelen antipsikotik ilaçlar'psikiyatristlerin gurur ve neşesi olan ilaçlar'— asla akıl hastalarına veya halka satılmak üzere tasarlanmamıştır. Tıpkı bir zamanlar 'mekanik deli gömleklerinin' olduğu gibi, hastaların 'bakıcılarına satılmak üzere' tasarlanmışlardı, satıldılar ve satılıyorlar. Nöroleptik ilaçların, 'hastalara değil, psikiyatristlere fayda sağladığı' en başından beri açıktı." -Thomas Szasz, (Zorlama Tedavi Olarak, 2007) (98)

"Akıl hastaneleri veya psikiyatrik tedaviler hakkındaki filmler, bazen psikiyatrik ilaçların, 'insanları nasıl zombiye dönüştürebildiğini' doğru bir şekilde tasvir eder. Michael Keaton'ın başrol oynadığı bir komedi olan Rüya Takımı'nda (The Dream Team), akıl hastaları başarılı bir şekilde doktor kılığına girerler. Hastalar, en son bir hastane koğuşunda, televizyona uyuşturulmuş bir şekilde bakarken görülen psikiyatristlere, zorunlu ilaç reçete ederek kaçmayı başarır. En azından bir dereceye kadar, bu zombi etkisi, 'insanların, kendilerine veya başkalarına zarar vermesini' geçici olarak engelleyebilir. Örneğin, dirençli hastaları hızla bastırmak için kaslara enjekte edilebilen "antipsikotik" ilaçlar, bu şekilde 'acil servislerde, hastanelerde ve hapishanelerde' kullanılır. Dirençli hastalar, beyindeki uyuşturma etkisiyle kimyasal olarak kontrol edilir. Bu prosedüre doğru bir şekilde "kimyasal lobotomi" adı verilmiştir. "Antipsikotik" ilaçlar ayrıca istemli hareketleri kontrol eden beyin merkezlerini baskılayarak, kişinin herhangi bir hız, çeviklik veya kararlılıkla tepki vermesini engeller — bu da "ilaçsal deli gömleği" betimleyici ifadesinin kullanılmasını gerektirir." -Peter Breggin, David Cohen (İlacınız Sorununuz Olabilir, 2007)" (235)

-------------------------
"Şok edici bir eğilimle, Psikiyatri, tüm sektörleri 'yanlış varsayımlara ve kanıtlanmamış bilime dayalı olmasına rağmen, mahkemelerin güvendiği uzmanlar' haline gelecek kadar itibar kazandı. 'Hakimler, politikacılar, kolluk kuvvetleri ve genel halk' tarafından psikiyatristlere karşı, yersiz bir güven duyulmaktadır. Bu, yeni ve tehlikeli bir eğilimdir.." (129)

"Akıl hastaneleri, ruh sağlığı hastaneleri ve sosyal yardım grupları , genellikle hastalarının, olabildiğince 'sessiz ve rahatsız edici olmamasıyla' ilgilenirler, bu da işlerini kolaylaştırır." (140)

"'Paranız olsaydı, hemen hemen herkesi, hemen hemen her nedenden ötürü, bir akıl hastanesine gönderebilirdiniz!'" (114)

"Aslında bir kişinin, 'kendi isteği dışında, bir akıl hastanesine yatırılması' için hiçbir neden yoktur:
a) Başkaları veya kendileri için tehlike oluşturuyorlarsa, hiçbir yasa çiğnenmemiştir.
b) Başkalarına zarar veriyorlarsa, onları gerçek bir hapishaneye gönderin.
c) Kendilerine zarar verirlerse veya intihar ederlerse, bunu yapma konusunda yasal özgürlükleri vardır." (114)

"-Şizofreninin 'tıbbi bir durum (davranış değil) olduğu' efsanesi doğru olsa bile, birine, rızası olmadan tıbbi tedaviyi zorlamak yasadışıdır..
-'Hasta olduğunu' bildiği halde, rızası olmayan bir kişiye tedaviyi zorlayan veya ilaç veren bir doktor, hayatını kurtarsa ​​bile hapse girer.
-'İntihar eğilimi' olan birini, 'akıl hastanesine yatıran ve zorla ilaç veren' bir psikiyatrist, çifte suç işlemiş olur.
-Psikiyatrik yatış, istisnasız olarak ceza kanununun ve doktor-hasta etiğinin ihlalidir."
(114)

"İstenmeyen eşlerini, 'akıl hastanelerine' gönderen kocalar.. Tarihi psikiyatrik haksız hapsetme.. "Karı-git".. İstenmeyen, dırdırcı veya zengin karınızı, nasıl akıl hastanesine yatırırsınız?  İtaatsiz, dırdırcı veya zengin karınızdan, kurtulmak mı istiyorsunuz? Onu, kendi isteği dışında bir Deli Evi'ne gönderin! (...) Kötü kocaların erdemli, zengin karılarını hapse atmalarının yükselişi MS 1720 civarında başladı. " (114)

"Psikiyatristler, (çocukların veya yetişkinlerin, psikiyatristler tarafından 'asla gerçekleşmemiş suçları' hatırlamaları için) eğitildiği sahte 'bastırılmış hafıza sendromu' nedeniyle, birçok masum insanın haksız yere hapsedilmesine neden oluyor. Çocuk tacizine dair sahte anılardan "şeytani ritüel çocuk istismarına", boşanmalardaki velayet davalarına kadar binlerce hayat mahvoldu.." (129)

"Hipnoz altında, 'babalarının, kendilerine cinsel tacizde bulunduğunu' ifşa ediyorlar. Baba, hapse atılıyor, işinden kovuluyor, karısı tarafından boşanıyor, 'ömür boyu pedofil' olarak dışlanıyor. Ancak hepsi yalan ve baba, tamamen masumdu.. (...) Sahte anılar, (BMW'lerindeki bardak tutucularını aromalı kahveleriyle dolu tutmak için), bir müşteri tabanına ihtiyaç duyan para düşkünü "çöp bilim psikiyatristleri" tarafından 'hipnoz' yoluyla, kadına yerleştirildi. (...) Herkesin duyduğu iki önemli vakayı seçtik: Saskatchewan Şeytani Ritüel cinsel taciz skandalının iki vakası..  (...) Bu davalar, Psikiyatrinin, topluma ve bireylere verdiği 'zararın' altını çiziyor. Hepsi, 'sahtekarlığın bastırılmasının', çürütülmüş teorilerine dayanıyor. Psikiyatri sektöründen hiç kimse dahil olmasaydı, bunların hiçbiri asla gerçekleşmezdi. Onların katılımı, onu başlatan katalizör ve devam ettiren motordu! (...) (bu davalar) ....günümüzde psikiyatri uygulamalarında, çok yanlış olan şeylerin mükemmel örnekleridir. En şok edici olanı, "şeytani ritüel çocuk istismarı"nın dayandığı temelin, bugün hala psikiyatrinin 'ön saflarında ve merkezinde' olmasıdır. Hala 'bastırma' ve "bastırılmış hafıza sendromu" için psikoterapi uyguluyorlar.  Psikiyatristler, masum insanları "bastırılmış hafıza sendromu" ile haksız yere hapse atıyorlar. Travma sonrası stres sendromu, bugün yaygın ancak Saskatchewan şeytani ritüel istismar skandallarında, birçok insanı haksız yere hapse gönderen, aynı 'Freudcu bastırma teorisine' dayanıyor. (...) Biyolojik Psikiyatristler, bunu, her gün mahkemede yapıyorlar!" (129)

"Zihinsel delilik savunması ve delilik savunması: "akıl hastalığı nedeniyle, 'cezai' olarak sorumlu değil.." Psikiyatristler tarafından hapisten serbest bırakılan, topluma ve bireylere zarar veren 'suçlular, tecavüzcüler, katiller..' (...) Modern zamanımızın en büyük kötülüklerinden biri, kötü günahkarların "akıl hastalığı nedeniyle suçsuz" ilan edilerek, suçlarından dolayı cezadan kurtulmalarıdır. Bu, psikiyatri endüstrisinin 'artan etkisinin' sonucudur. 50 yıl önce bile böyle değildi, çünkü giderek daha fazla günahkar, cinayetle kurtuluyor.." (123)

"Akıl hastalığı nedeniyle suçsuz" örnekleri ; "-Mesih Kilisesi vaizinin karısı, kocası uyurken, onu, sırtından vurdu! Hapisten çıkma kartı: "Travma sonrası stres bozukluğu..." (....) -Andrea Yates, 5 çocuğunu küvette boğdu.. Hapisten çıkma kartı: Doğum sonrası depresyon..." (123)

"Delilik savunması" ilk olarak (1843'te Daniel McNaughtan'ın İngiliz Başbakanı Robert Peel'i öldürmeye teşebbüs etmesiyle) kullanıldı. ABD mahkeme sistemi, bu İngiliz davasını yasal emsal olarak kullanmaya başladı. Elbette bu, İngiltere'deki psikiyatrinin babaları tarafından desteklendi! Garip bir şekilde, John Hinckley Jr., 1981'de Ronald Reagan'a suikast girişiminde bulunduğunda 'cinayete teşebbüsten' kurtuldu, ancak sapkın seks uygulayıcısı, pedofili, yamyam katil Jeffrey Dahmer'ın 'tamamen aklı başında olduğu' ortaya çıktı!  Son zamanlarda 'bir eş, kocası uyurken sırtından vuruyor ve Travma Sonrası Stres Bozukluğu nedeniyle, 'cinayetten' kurtuluyor. (...) Bazı kimyasal/biyolojik psikiyatristler, her suçu 'çok çeşitli nedenlerle' mazur görüyor. Evrimciler ve hümanistler, ruh veya özgür iradeye sahip olmayan, sadece 'kimyasallar olduğumuzu' savunuyorlar. Bu nedenle, yaptığımız hiçbir şeyden sorumlu değiliz." (123)

"Thomas Szasz, bir kişinin, (istediği şekilde hareket etme (büyük bir kuş gibi giyinme) veya istediği şeye inanma (pembe filler onlarla konuşur) özgürlüğüne sahip olması gerektiğine, müdahale edilmemesi, etiketlenmemesi veya iradesi dışında bir muameleye zorlanmaması gerektiğine) inanır. Ancak, bir kişi, (yasayı çiğnerse, örneğin sürekli olarak huzuru bozarsa), Szasz (ceza/hukuk mahkemelerinde suçlanması ve bir yargıcın önünde yargılanıp hapse atılması gerektiğine) de inanır." (123)

"Şizofreninin, bir tıbbi durum olduğu (davranış değil) efsanesi doğru olsa bile, birine, 'kendi isteği dışında tıbbi tedaviyi zorlamak' yasadışıdır. 'Hasta olduğunu' bildiği halde, rızası olmayan bir kişiye, 'tedaviyi zorlayan' veya 'onu uyuşturan' bir doktor, hayatını kurtarsa ​​bile hapse girer. 'İntihar' eğilimi olan birini, 'akıl hastanesine yatıran ve onu uyuşturan' bir psikiyatrist, çifte suç işlemiş olur. Psikiyatrik tutuklama, ceza kanununun ve doktor-hasta etiğinin ihlalidir.." (114)

"Tarihsel olarak, davranışları o kadar kontrolden çıkmış kadınlar vardı ki, gerçekten seven kocaları, 'bunun, eşlerini düzelteceğini' düşünerek 'onları, akıl hastanelerine' yatırdılar. Yanılıyordu. Bir koca, karısını "teslim olmadığı, huysuz, rahatsız edici veya istenmeyen' olduğu için akıl hastanesine yatırmaya çalıştığında, bu bir suç olarak görülmeliydi. Onunla evlendin, bununla yaşa.. O, senin taşıman gereken, bir haç! Bu 'tarihi adaletsizliğin' yaşanmasını önlemek için 'modern tutuklama yasaları' geliştirildi. Bugün bir kişi, yalnızca kendisi veya başkaları için 'fiziksel bir tehlike, oluşturuyorsa' tutuklanabilir ancak bu bile yasadışıdır.." (114)

"Kimyasal psikiyatristler, akıl hastalarını 'tutuklayıp hapse atma' ve 'ceza yasasını tamamen atlatma gücüne' sahip oldukları kendi "kanguru mahkemelerini" yarattılar. Psikiyatristler, bir yandan, hiçbir bilimsel kanıt olmaksızın, akıl hastalarının, 'tıbbi tedaviye onay veremeyeceklerine ve eylemlerinden sorumlu olmadıklarına' karar verirler. Öte yandan, DSM-5'te 'hangi davranışların, akıl hastalığı olarak etiketlendiğini', tek başlarına tanımlarlar." (114)

"Tüm psikiyatrik tutuklamalar, psikiyatristlerin ('akıl hastalığını' tanımlayan yasa koyucu, 'kimin akıl hastası olduğuna' dair görüşünü bildiren tanık, 'kararı veren' jüri ve 'tutuklama emrini' imzalayan yargıç olduğu) sahte bir yasal işlemdir. Bunların hiçbiri, mahkemede gerçekleşmez. (....) ...rıza olmadan 'psikiyatrik olarak hastaneye yatırılma', gerçek yargıçlar, davalar ve jüriler olmadan ve 'suç' içermediğinde, her zaman yasadışıdır. Suçlar, söz konusu olduğunda, zaten hapishanelerimiz var. Delilik, bir hastalık değil, bir davranıştır." (114)

"Kimyasal psikiyatristler, akıl hastalarını 'tutuklayıp hapse atma' ve 'ceza yasasını tamamen atlatma gücüne' sahip oldukları kendi "kanguru mahkemelerini" yarattılar. (...) Bir psikiyatrist, 'yalnızca kendi yargısına dayanarak, bir görüş oluşturursa', sizi, iradeniz dışında tutuklama yetkisine sahiptir. Psikiyatristler, bazı 'sanrılı düşünceleri, şizofrenik' olarak etiketlerler. Bir kez "şizofrenik" olarak etiketlenen bir kişi, (aynı psikiyatristin görüşüne dayanarak), 'tıbbi onay verme yeteneğinden yoksun' kabul edilir." (114)

 "Binlerce kişi, 'psikiyatristlerin (DNA'larında genetik bir hata' olduğunu ve 'beyinlerinde, düzeltilemeyen biyolojik/kimyasal bir dengesizlik' olduğunu) iddia etmeleri nedeniyle, hayatlarının geri kalanında "biyolojik engelli" olarak etiketleniyor!" (125)

("Tedavi" adı altında psikiyatrik zorbalığa maruz kalan David Russell) "...Ağustos ayındaki duruşmasında hazırladığı bir açıklamada, "Yardıma ihtiyacım olduğu veya akıl sağlığı sorunlarım olduğu konusunda hiçbir zaman aynı fikirde olmadım" dedi. "Bana dayatılan 'travmatik ve taciz edici sistem ve zararlı tedavilerle' aynı fikirde olmadım." (...) Geçtiğimiz yıl Güney Minnesota Katolik Yardım Kuruluşları tarafından denetlenen bir 'vasi-koruyuculuğa' zorlandığında ve ardından ilkbaharda 'zorunlu ECT tehdidiyle' karşı karşıya kaldığında, sert bir eylemde bulunması ve Kalkanını etkinleştirmesi gerektiğini hissetti. "Kaybedecek hiçbir şeyim yok çünkü hiçbir şey hakkında kesinlikle söz hakkım yok" dedi." (72)

"Akıl Özgürlüğü Kalkan (MindFreedom Shield) Programı: İnsanları, 'Psikiyatrik Hapis ve Zorla Tedaviden Kurtarmak' İçin Çalışıyor.. (....) En son sıkıntıları 2022'de, ceza sisteminden medeni sisteme aktarılıp ayakta tedavi temelinde, 'nöroleptik ilaçlar alması' emredildiğinde başladı; mahkeme, 'olumsuz etkileri' nedeniyle bunu yapmayı reddettiğini belirtiyor. Daha sonra ilçe, onu Mayo Clinic'te tutmak için dilekçe verdi ve oradaki bir doktor, onu 'nöroleptiklerle zorla tedavi etme hakkı' için Jarvis dilekçesi olarak bilinen bir dilekçe verdi. Aynı yıl, Minnesota Temyiz Mahkemesi, eyaletin onu "kendisi için önemli bir tehlike" oluşturduğu gerekçesiyle medeni olarak hapsetme hakkını onayladı." (72)

"....Minnesota'lı 44 yaşındaki programcı, Rochester'daki Mayo Kliniği'nde '14 kez istemsiz elektrokonvülsif terapiye (ECT)' tabi tutulmuştu ve 15. kez planlanmıştı. 19 Haziran'daki prosedürlerden birinin ardından potansiyel olarak 'ölümcül bir kan pıhtısı' geçirmesine rağmen, ECT, tüm yaz boyunca devam etti." (72)

(Russell'ın destekçileri, "David'in Dostları") "...Uluslararası Akıl Özgürlüğü'nün (MFI) Kalkan programındaydılar ve kendilerini "rızaları olmadan 'psikiyatrik müdahaleye maruz kalan bireylerin haklarını savunmak' için kamu kampanyaları düzenlediğimiz, gönüllü odaklı karşılıklı yardım ağı" olarak tanımlıyorlardı." (72)

(MFI'ı kuruluşundan 2013'e kadar yöneten David Oaks, Kalkan Programı hakkında..) "....Programın karşılıklı yardım yaklaşımının merkezinde, kayıtlı kişilerin 'psikiyatrik zorbalığa' maruz kalabilecek diğerlerini destekleme sözü yer alıyor. Programın ayrıca, bölgelerinde ve eyaletlerinde 'sivil taahhüt emirlerinin' erişiminden kaçanlara 'güvenli limanlar' sağlamaya 'istekli bireylerden oluşan bir ağ' oluşturmaya çalıştığını söyledi. Böyle bir ağı sürdürmenin, devam eden lojistiği zorlu olsa da, 2006'da böyle başarılı bir çaba The Wall Street Journal'da belgelendi. (....) Oaks, programın son yıllarda 30-50 Kalkan'ı etkinleştirdiğini ve sadece geçen yıl 10 kampanya başlattığını tahmin ediyor. Bu kampanyaların hedefleri, çeşitlilik gösteriyordu, ancak genellikle 'doktorların, zorunlu psikiyatrik müdahaleleri zorlamasıyla' başlıyor ve yönetimdeki üst düzeylere geçiyordu. (....) Oaks, Kalkan'ın geçmişteki ve günümüzdeki zaferlerini hatırlayarak, "Genellikle, birey bir miktar halk gücüne sahip olduğunda, muhalefetin oldukça hızlı bir şekilde teslim olduğu zamanlar olur" dedi. Temmuz ayında, Marcela Musgrove adına bir Kalkan kurulduktan saatler sonra Güney Carolina'daki 'istemsiz psikiyatrik gözaltından' serbest bırakıldı. MFI'nin web sitesine göre, Musgrove programın sonuca katkıda bulunduğuna inanıyor. Ve Mayıs ayında, Kalkan gönüllüleri, William Mahler'in Massachusetts'teki 'psikiyatrik gözaltından serbest bırakılmasında' kısmi bir rol üstlendiklerini iddia ettiler. Mahler, uyarı sayfasının yorumlar bölümünde, Zoom duruşmasına "William Mahler'i Serbest Bırakın" profil fotoğraflarıyla gelenleri öven coşkulu bir yanıt yayınladı. Destekçiler "yargıcı etkilemeye yardımcı oldu" diye yazdı. Russell'ın durumunda, sistem geri adım attı. 21 Haziran'da Gottstein ve MFI, Mayo Clinic'in avukatlarından birinin verdiği bir durdurma ve vazgeçme mektubuyla tokatlandı. Kalkan uyarısı, istemeden Russell'ın 'istem dışı ECT emirlerinin arkasındaki iki doktorun kişisel cep telefonu numaralarını' da içeriyordu. Avukat, "Gönderiniz sonucunda, gece yarısı gelenler de dahil olmak üzere, birden fazla taciz edici çağrı aldılar" diye yazdı." (72)

"Zyprexa Belgeleri kitabının yazarı, Psikiyatrik Haklar Hukuk Projesi'ni yöneten ve Kalkan koordinatörü olarak gönüllü çalışan avukat Jim Gottstein, Amerika'da Deli'ye istemsiz tedaviyi sistem için "en az dirençli yol" olarak gördüğünü söyledi. "Çoğu zaman tüm bu kederi çekmek onlar için buna değmez ve bırakırlar. Shield'ın temel fikri budur: buna değmez hale getirmek.."" (72)

"Barnes, "İnsanların umursamayacağına güveniyorlar" dedi. Russell'ın davasında bugüne kadar çok az somut etki görülmesine rağmen şunları kaydetti: "Akıl Özgürlüğü, orada sayıca olduğumuzu gösterebildi. David Russell'ın unutulmasına izin vermeyeceğiz. Bu, Kalkan'nın önemli bir parçasıdır; insanlara onları unutmayacağımızı hatırlatmak." Russell, 19 Ağustos'taki inceleme duruşmasına verdiği tepkiyi Amerika'da Deli ile e-posta yoluyla paylaştı: "Daha da kötüleşmediği için minnettarım, ancak içinde bulunduğum durumu bilmek beni umutsuzluğa sürüklüyor. Avukat, 'vasi/koruyucu ve ECT'nin bana verdiği zarar' hakkındaki tanıklığıma rağmen, şikayette bulunma yeteneğim tamamen göz ardı edildi ve reddedildi. Başından beri bunun böyle olacağını biliyordum." Geleceği konusunda "korkudan deliye dönmüş" durumda ve hayatının "kontrolüne yeniden kavuşmak" ve "sürekli olarak aşırı yüksek dozda antipsikotik ilaç tehdidi altında" olmamak istiyor. "Gerçekten de en fazla bunu umut edebilirim" diye yazdı. Russell ayrıca kendi davasının ve buna benzer diğer davaların "sistemi daha iyi hale getirmeye yardımcı olabileceğini" ummaya devam ediyor. Bazen "birinin ruh sağlığı nedenleriyle yardıma ihtiyacı olduğunu" inkar etmiyor ve "Ben sadece bunun yapılış şekline katılmıyorum. Daha çok 'kapıyı kilitleyip, anahtarı atmak' gibi bir şey gibi görünüyor." diyor." (72)

"Sağlayıcılar ve mahkemeler en son tıbbi ve yasal rehberliğe uyana kadar Price Hancock, "Ne istediğimizin önemli olmadığı, başka birinin 'hayatımızın geri kalanında yaşamak zorunda kalacağımız bedenlerimiz hakkında' bir seçim yapabileceği söylendiğinde, yanımızda birilerinin olması için Akıl özgürlüğü Kalkanı'na ihtiyacımız var." dedi." (72)

"İnsanlar, 'hayata dair mevcut görüşlerini', çocukluklarına yansıtırlar. Çocuklukta 'gerçekten' olanlar, 'bugünün gözlükleriyle' renklendirilir. 'Bastırılmış hafıza terapisi' tehlikeli bir kanser gibi yayılıyor. İnsanlar, bunun yüzünden haksız yere hapse atılıyor. Bireylerin hayatları, 'hiç yaşanmamış olayları, haksız yere hatırlayarak' mahvoluyor. "Travma yaratan şeyleri" hatırlıyoruz ve "rutin şeyleri" unutuyoruz ve psikiyatristler tarafından "sahte şeyleri" hatırlamaya hipnotize ediliyoruz. "Bastırılmış anılar" teorisinin tamamı yanlıştır.. İnsanlar, (çocukken, amcanız tarafından tacize uğramak) gibi büyük travmaları kolayca unutamazlar. Eğer olduysa, bunu açıkça hatırlayacaksınız. 'Eğer hatırlayamıyorsanız, ya hiç olmamıştır ya da sizi rahatsız etmemektedir ve şu anki 'mutsuzluğunuzun nedenini, başka bir yerde aramanız' gerekecektir. Hatırlayamadığımız şeyler, bizi rahatsız etmez..' Psikiyatri, buna katılmaz ve tam tersini öğretir: 'Hatırlayamadığınız şeyler, sizi rahatsız eder.' Bu tamamen çöp bilimdir ve tamamen yanlıştır. Toplam Nefret Dolu Hatırlama (TNR) Yasası : "Bir şeyi hatırlayamıyorsanız, ya hiç olmamıştır ya da sizi rahatsız etmemektedir. Sizi rahatsız eden şeyleri, her zaman hatırlarsınız." (128)

"Psikiyatrinin, 'işe yaradığına' dair hiçbir bilimsel veri yok!" (124) (130)
"Psikiyatristler, bugün topluma çok zarar veriyor." (128)
"Sahte suçlama vakası, Psikiyatristlerin mahkum edilmesine yol açtı.." (128)
"Psikiyatristler, masum insanları "bastırılmış hafıza sendromu" ve "şeytani ritüel çocuk istismarı" ile haksız yere hapse atıyorlar.." (128)
"Psikiyatri, topluma ve bireylere zarar verir.. Ruh sağlığı sistemi, hem bireylere hem de toplumun tamamına zarar veriyor." (125)
"Anti- psikotik İlaçlar: Psikiyatri, insanlara zarar verir.." (140)
"Psikiyatrinin, topluma ve bireylere ' incitme ve zarar verme' konusunda uzun bir geçmişi vardır." (140)
"Psikiyatrinin, insanlara 'zarar verme, işkence etme ve yaralama' konusunda uzun bir geçmişi vardır. " (136)
"Kimyasal psikiyatrinin, insanlara 'zarar verme ve incitmenin' uzun bir geçmişi vardır ve 'iatrojenik diyabet' sadece bir başka örnektir." (140)
"Tarihsel olarak psikiyatrinin, insanlara 'zarar verme, işkence etme ve yaralama' konusunda uzun bir geçmişi vardır." (135) (136)
"Psikiyatrinin, topluma ve bireylere ' incitme ve zarar verme' konusunda uzun bir geçmişi vardır." (140)

"Psikiyatri, zarar verir ve yaygın olarak inkar edilir." (49)
"Psikiyatristler, ABD'de En Çok Suç İşleyenler.." (30),(31)
"İlaç Endüstrisi, ABD'de Önde Gelen Ölüm Nedeni ve Dünyanın En Büyük Suç Örgütüdür.."" (30)
"Ruh Sağlığında 'Cinsel İstismar' Salgını: Psikiyatristler, Kadınlara Tecavüz Ediyor ve Çocukları Taciz Ediyor.." (30)
"Biyolojik olarak 'bedava öğle yemeği' diye bir şey yoktur.." (44)

"Psikiyatrik ve Anti-Psikotik İlaçlar: Psikiyatri, insanlara zarar veriyor.." (98)
"Psikiyatri, topluma ve bireylere zarar veriyor.. Akıl (akıl) sağlığı sistemi, hem bireylere hem de toplumun tamamına zarar veriyor.." (123) (129)
"İnsanlar, mahkemede yaralanıyorsa... gölgelerde gizlenen bir psikiyatrist var demektir! Psikiyatri, masum insanları haksız yere hapse atıyor." (129)

"Psikiyatristlerin, psikologların ve psikoterapistlerin, 'mahkemede, insanlara verdiği zararın' binlerce örneği vardır. Günümüzde bir kişinin 'kaygı' için "çöp bilim psikoterapisi" dünyasına girdiği ve farkına varmadan Bingo! olduğu sayısız örnek vardır.." (129)

"Psikiyatristler, masum insanları "bastırılmış hafıza sendromu" ve "şeytani ritüel çocuk istismarı" ile yanlış bir şekilde (haksız yere) hapse atıyorlar.." (129)
"Psikologlar, akıl hastalarını 'kurban' olarak görür, 'kişisel sorumluluğu' reddeder ve dışarıdan bir fail arar." (123)
"'Herkesin, başarısızlıkları için, birini veya bir şeyi suçlamaya çalıştığı bir çağda yaşıyoruz..' Birkaç yıl önce "Twinkie savunması" vardı. Sonra da "TV bana yaptırdı" bahanesi vardı. Şimdi 'öfkeli hormonlar..'" (123)

"ABD'de her 1¼ dakikada bir kişi psikiyatri hastanesinde istem dışı hapsedilmenin bir sonraki kurbanı oluyor." (338)

"...ABD'de istem dışı tutuklama ve zorla tedavi yaygındır Zorla tutuklama oranları eyalet yasalarına bağlı olarak değişir. Psikiyatrik Servisleri'nde yayınlanan 2019 tarihli bir çalışmada, ABD'de 2011 ile 2018 yılları arasında istem dışı psikiyatrik tutuklamaların, istem dışı tutuklama verilerinin mevcut olduğu eyaletlerdeki nüfus artışından üç kat daha hızlı arttığı bildirildi." (339)

"Herhangi bir psikiyatrist, sizin zorla fiziksel olarak gözaltına alınmanıza (kaçırma), fiziksel acıya ve zihinsel strese maruz kalmanıza (işkence), kalıcı zihinsel hasara uğramanıza (acımasız ve alışılmadık ceza) neden olmak için tam yasal yetkiye sahipse, akranlarınıza kendiniz için tehlikeli olduğunuzu veya bir suç işlediğinizi kanıtlayarak veya kanıtlamadan (yasal süreç, jüri tarafından yargılama) o zaman, tanımı gereği, totaliter bir devlet vardır." (338)

“Reçeteli ilaçların neden olduğu şiddet ve diğer potansiyel olarak suç teşkil eden davranışlar, tıbbın en iyi saklanan sırrıdır” -Uluslararası psikofarmakoloji uzmanı Prof. David Healy,  (337)

"Zorla tedavinin zarardan çok fayda sağladığı hiçbir zaman gösterilmedi ve bunun tam tersinin doğru olma olasılığı oldukça yüksek." — Dr. Peter Gøtzsche, Araştırmacı.. (339)

 "Psikiyatride zorla tedavi, ne etik, ne yasal ne de bilimsel gerekçelerle savunulamaz." — Dr. Peter Gøtzsche, Araştırmacı.. (339)

"İstem dışı psikiyatrinin ortadan kaldırılması hedefine ulaşmak için, danışanların kendi kullanımları için açıkça talep etmedikleri sözde psikiyatrik teşhislerin, prognozların, hastane yatışlarının ve tedavilerin zorlayıcı olduğunu da kabul etmemiz gerekir." -Emekli Psikiyatri profesörü Dr. Thomas Szasz.. (340)

"Kurumsal psikiyatri, Engizisyon'un bir devamıdır. Gerçekten değişen tek şey kelime dağarcığı ve toplumsal tarzdır. Kelime dağarcığı çağımızın entelektüel beklentilerine uygundur: bilim kavramlarını parodileştiren sözde tıbbi bir jargondur. Toplumsal tarz çağımızın politik beklentilerine uygundur: özgürlük ve akılcılık ideallerini parodileştiren sözde liberal bir toplumsal harekettir." -Emekli Psikiyatri profesörü Dr. Thomas Szasz.. (340)

"Psikiyatri girişimi, güç ve dolandırıcılık üzerine kuruludur. Bugün neredeyse tüm psikiyatri anlamına gelen istemsiz psikiyatrinin her türlüsüne psikiyatrik kölelik diyorum. Psikiyatrinin kaldırılması için verilen mücadele, köleliğin kaldırılması için verilen mücadelenin asil bir mücadele olması gibi asil bir mücadeledir. Voltaire'in ifadesiyle 'ecrasez l'infame (rezil olanı ezme)': rezil şey ezilene kadar çabalarımızı sürdürmeli ve yoğunlaştırmalıyız." -Emekli Psikiyatri profesörü Dr. Thomas Szasz.. (340)

"Psikiyatristler, giderek daha fazla insanın, hayatın birçok rutin sorununa ve zorluğuna en iyi cevabın 'en son ve en iyi' psikiyatrik ilaçta yattığına inandırılmasını sağladılar." — Jan Eastgate.." (341)

"SAHTE BEYİN TEORİSİ: Popüler dergilerde sayısız illüstrasyonda sunulan beyin, kamuoyuna beynin nesi yanlış olduğuna dair son teoriyle saldırırken parçalara ayrılmış, etiketlenmiş ve analiz edilmiştir. Tüm psikiyatrik teorilerde olduğu gibi eksik olan şey bilimsel gerçektir. Dr. Elliot Valenstein'ın (sağda) açıkladığı gibi, "Yaşayan bir kişinin beyninin kimyasal durumunu değerlendirmek için mevcut bir test yoktur." (341)

"PSİKOPOLİTİK (PSYCHOPOLITICS) — bireylerin, memurların, büroların ve kitlelerin düşünceleri ve sadakatleri üzerinde hakimiyet kurma ve sürdürme sanatı ve bilimi ve "zihinsel şifa (mental healing)" yoluyla düşman ulusların fethini gerçekleştirme.."(342)

"DSM "küstah sahtekarlıktır... Bunun bilimsel bir ifade olduğu iddiasında bulunmak... kültüre zarar verir..." — Ron Leifer, New York psikiyatristi.." (341)

"Biyolojik bir dengesizlik yok. İnsanlar bana gelip, 'Biyokimyasal bir dengesizliğim var' dediklerinde, 'Bana laboratuvar testlerini göster' diyorum. Laboratuvar testi yok." — Dr. Ron Leifer, New York psikiyatristi.." (341)

"Eğer DEHB için geçerli bir test yoksa, DEHB'nin bir beyin işlev bozukluğu olduğunu kanıtlayan bir veri yoksa ve [bunun için reçete edilen] ilaçlar akademik performansı veya sosyal becerileri iyileştirmiyorsa ve yasadışı uyuşturucu kullanımına yol açabiliyorsa, neden dünyada milyonlarca çocuk... etiketleniyor ve bu ilaçlar reçete ediliyor?" — Dr. Mary Ann Block, D. O. , No More ADHD kitabının yazarı.." (341)

"Bir partide hissettiğimiz kırılganlık hissinin bedenimizle veya kimyamızla hiçbir ilgisi yoktur. Bunun yerine, ruhumuzla ve kendimize bakış açımızla her şeyi vardır." — Ty C. Colbert, klinik psikolog, Rape of the Soul'un yazarı, 2001.." (341)

"DSM odaklı bir doktora giden bir çocuk, tamamen iyi olsa bile, neredeyse psikiyatrik bir etiket ve reçete alma konusunda emindir. … Neredeyse herkesin akıl hastası olarak bu şekilde gelişigüzel etiketlenmesi, sağlıklı çocuklar için ciddi bir tehlikedir çünkü neredeyse tüm çocukların DSM etiketi ve ilaç almaya yetecek kadar semptomu vardır. " — Dr. Sydney Walker III, psikiyatrist, nörolog, A Dose of Sanity kitabının yazarı.." (341)

"Bu ilaçlar çocukları daha iyi değil, daha yönetilebilir hale getiriyor. DEHB bir fenomendir, bir 'beyin hastalığı' değil. DEHB tanısı sahtekarlık olduğu için, bir ilacın 'işe yarayıp yaramadığı' önemli değil. Çocuklar henüz kanıtlanmamış bir hastalık için kokainden daha güçlü bir ilaç almaya zorlanıyor." — Beverly Eakman, yazar, başkan, Ulusal Eğitim Konsorsiyumu, 2004.." (341)

14) DİĞERLERİ
-----------------------
"Doktorlar, hakkında çok az şey bildikleri ilaçları, hakkında hiçbir şey bilmedikleri hastalarına, hakkında daha az şey bildikleri hastalıklar için veriyorlar." (Voltaire, 1694-1778 AD) (98)

"Psikiyatrik tanı o kadar yaygınlaştı ki, bir tıp doktoruna, herhangi bir "duygu'dan (feeling)" bahsetmek, 'psikiyatrik bir etiket verilmeden ve en son psikiyatrik ilaç reçete edilmeden' neredeyse imkansız. Ve bu senaryo, 'güçlü duygularla veya ciddi sıkıntılarla' sınırlı değil. 
-Yorgun mu hissediyorsunuz? Prozac alın. 
-Sanki hevesinizi veya yönünüzü kaybetmiş gibi mi hissediyorsunuz? Paxil veya Zoloft alın, özellikle de Prozac işe ​​yaramadıysa. 
-Taciz edici bir ilişkide sıkışıp kaldığınızı mı hissediyorsunuz? Effexor, Luvox veya lityum alın. 
-Biraz gergin mi hissediyorsunuz? Xanax, Klonopin veya Ativan alın. 
-Çocuğunuzu disiplin altına almakta zorluk mu çekiyorsunuz? Çocuğunuza Ritalin veya Dexedrine veya Adderall verin. 
-Sizi sıkan işe odaklanmakta zorluk mu çekiyorsunuz? Kendiniz için Ritalin deneyin. 
-Herhangi bir tür iniş çıkış mı yaşıyorsunuz? Herhangi bir sayıda psikiyatrik ilaç alın.'" -Peter Breggin, David Cohen (İlaçlarınız Sorununuz Olabilir, 2007) (98)

 “İlaçlar sizi izole eder. Empati yeteneğinizi engeller. İçinizde 'bir durgunluk' vardır ve bu yüzden, insanlarla 'her zaman rahatsız' olursunuz. Sizin 'geçinmenizi' zorlaştırırlar. İlaçlar 'saldırganlık, kaygı ve bazı paranoya' gibi semptomları giderebilir, ancak 'insanlarla geçinmenizi sağlayan' empatiye yardımcı olmazlar.”  -Robert Whitaker, (Bir Salgının Anatomisi, 2010) (98)

"1970'lerin başına kadar bilim insanları, akut depresyon için etkili tedaviler bulmaya odaklanmışlardı — genellikle kişinin hayatındaki felaket bir olay tarafından tetiklenen o yıkıcı ilk bölüm için. Bunları, birçok insan için depresyonu tedavi etmede muazzam derecede yardımcı olmaya devam eden antidepresan ilaçlar şeklinde buldular. Sonra, 'tedavi edildikten sonra depresyonun sıklıkla geri döndüğü — ve daha sık deneyimlendikçe tekrarlama olasılığının daha da arttığı' keşfedildi. Bu, depresyon ve kronik mutsuzluk hakkındaki tüm kavramımızı değiştirdi. Antidepresan ilaçların, depresyonu "düzelttiği" ortaya çıktı, ancak yalnızca insanlar, onları almaya devam ettiği sürece. İlaçlar bırakıldığında, depresyon aylar sonra bile geri geldi."  -Mark Williams, John Teasdale, Zindel Segal, Jon Kabat-Zinn (Depresyonla Başa Çıkmanın Farkındalık Yolu: Kendinizi Kronik Mutsuzluktan Kurtarmak, 2007) (98)

"Ne yazık ki bu günlerde gördüğüm şey, bu yeni 'biyolojik psikiyatrinin kurbanları', çünkü hastalar, genellikle bana 'uzun yıllar süren geçmiş tedavilerle' geliyorlar. Böyle bir 'iddiayı destekleyecek bir test' olmamasına ve doğru bir 'kimyasal dengenin, nasıl görüneceğine dair gerçek bir kavram' olmamasına rağmen "kimyasal dengesizlikler teşhisi' konan hastalar. Yıllarca 'ilaç denemeleri' geçiren ve bunlarda 'kötü bir beyne' sahip 'kronik bir hasta' olarak bir 'kimliği pekiştirmekten' başka bir işe yaramayan hastalar. 'Biyolojik' olarak 'engelli bir hasta' olarak bu kimlik, 'biyolojik psikiyatrinin, en yıkıcı etkilerinden' biridir." -Dr. David Kaiser, (Biyolojik Psikiyatriye Karşı, 1996) (98) (99) (125)

"Uzun vadede ciddi sonuçlar doğurduğunu bildiğimiz 'toksik kimyasalların', yaygın 'aşırı ve yanlış kullanımını' onaylıyor ve teşvik ediyoruz. etkileri: 'tardif diskinezi, tardif bunama ve ciddi yoksunluk sendromları..' Peki, molekülleri, 'kendi formülleriyle tedavi eden bir ilaç şirketi kuklası' olmak mı istiyorum? Hayır, çok teşekkür ederim. 35 yıllık bir psikiyatrist olarak, 'böyle bir organizasyondan ayrılmayı dört gözle beklemem', beni üzüyor. Hiçbir şekilde çıkarlarımı temsil etmiyor. Psikiyatri liderliğinin bizi, bir kez daha 'somatik tıpla' evlendirmek için müjdelediği mevcut 'biyomedikal-indirgemeci modeli' benimsemek, kapasitem dahilinde değil." -L. R. Mosher, (Amerikan Psikiyatri Birliği'nden istifa mektubu, 1998) (98)

  "Modern tıbbi sistem, depresyonu ('geçici rahatlama' sağlayan ancak 'zararlı yan etkileri' olan ve 'nedenleri, ortadan kaldırmayan veya tekrarlamasını, engellemeyen') anti-depresyon ilaçlarıyla tedavi ediyor. Zararlı yan etkiler arasında 'büyük karaciğer hasarı, aşırı duyarlılık, uykusuzluk, halüsinasyonlar, kafa karışıklığı, konvülsiyonlar, baş ağrısı ve baş dönmesine' neden olan 'kan basıncında düşüş, bulanık görme, nefes almada zorluk ve idrar tutulması' yer alır. Depresyonun, 'kendi kendine tedavisi' için eylem planı, 'diyeti, egzersizi, bilimsel rahatlamayı ve meditasyonu' düzenlemekten oluşur." -Kevin Trudeau, (Doğal Tedaviler El Kitabı, Depresyon) (98)

"...antipsikotik ilaç tedavisi, 'geri döndürülemez beyin patolojisinin (azalmış entelektüel ve anormal motor işlevlerle sonuçlanan) ve kısalmış yaşam beklentisinin indüklenmesiyle' ilişkilidir. Nöroleptik ilaç öncesi dönemde yapılan uzun vadeli takip çalışmaları, 'iyileşmenin' sadece 'gerçekleşebileceğini' değil, aynı zamanda 'vakaların çoğunda beklenebileceğini' göstermektedir. Dolayısıyla, "zihinsel hastalık"taki sözde "kroniklik", muhtemelen 'tıbbileştirilmesinin, sosyal ağ bozulmasıyla kurumsallaşmasının, marjinalleştirilmesinin, ayrımcılığının ve bu süreçlere eşlik eden daha az spesifik sosyal sonuçlarının (örneğin yoksulluk)' sonucudur.  Sonuç: zihinsel hastalıklarda nedensel öneme sahip olduğu düşünülen 'beyin anormallikleri', büyük olasılıkla 'nöroleptik ilaç tedavisinin' sonucudur." -Loren R. Mosher M.D., (Zihinsel Hastalık"ın Biyopsikiyatrik Modeli-Kritik Bir Kaynakça) (98)

"....bir antipsikotik ilacın, örneğin Zyprexa'nın 'şizofreniyi tedavi edip etmediğini' sormak mantıklı değildir, çünkü 'bir kişinin bu iddia edilen bozukluğa sahip olup olmadığını belirlemek' için 'nesnel ölçütler' yoktur. Bu nedenle, psikotropik ilaçların "işe yarayıp yaramadığını" tartışmak boşunadır." -Psikiyatrist Prof. Dr. Thomas Szasz, (Zorlama Tedavi Olarak, 2007) (98)

".....antipsikotiklerin uzun vadeli kullanımını savunmak için tasarlanmış 2017 tarihli bir makale, yine de yüzeysel bir şekilde, "ilk epizod psikoz hastalarında, plasebo kontrollü hiçbir çalışma bildirilmediğini" kabul etti. Antipsikotikler 65 yıl önce piyasaya sürüldü ve bunların ilk atak hastalarda kısa vadede işe yaradığına dair hala iyi bir kanıtımız yok." -Robert Whitaker, MD (28)

"..... antipsikotik ilaçların, 'tedavinin temel taşı olduğu ve çoğu durumda ömür boyu alınması gerektiği' genel olarak kabul edilmektedir. Aslında, veriler, 'hastane bakımına' alternatif olarak uygun bir 'kişilerarası ortam ve sosyal bağlam' sağlanırsa, 'nöroleptik ilaç tedavisinin, genellikle gerekli olmadığını (özellikle psikotik olarak yeni tanımlanan kişilerde)' göstermektedir. Ayrıca, ilaç tedavisinin, (antipsikotik ilaçlar piyasaya sürülmeden önceki duruma göre), 'daha az olumlu uzun vadeli sonuçlara' yol açtığı görülmektedir. Dahası, antipsikotik ilaç tedavisi, 'geri döndürülemez beyin patolojisinin (azalmış entelektüel ve anormal motor işlevlerle sonuçlanan) ve kısalmış yaşam beklentisinin indüklenmesiyle' ilişkilidir. Nöroleptik ilaç öncesi dönemde yapılan uzun vadeli takip çalışmaları, 'iyileşmenin' sadece 'gerçekleşebileceğini' değil, aynı zamanda 'vakaların çoğunda beklenebileceğini' göstermektedir. Dolayısıyla, "zihinsel hastalık"taki sözde "kroniklik", muhtemelen 'tıbbileştirilmesinin, sosyal ağ bozulmasıyla kurumsallaşmasının, marjinalleştirilmesinin, ayrımcılığının ve bu süreçlere eşlik eden daha az spesifik sosyal sonuçlarının (örneğin yoksulluk)' sonucudur." -Loren R. Mosher M.D., (100)

"Fayda sağlamadıkları göz önüne alındığında, neredeyse 'tüm psikotropik ilaçları zarar vermeden durdurabileceğimizi' tahmin ediyorum." -Peter Gøtzsche (42)

"....'biyolojik psikiyatrinin sınırlamaları' nelerdir? Öncelikle, ilaçlar, 'semptomları azaltır', başlı başına 'ruhsal hastalıkları tedavi etmezler.' Bu ayrım çok önemlidir." -Dr. David Kaiser, (Biyolojik Psikiyatriye Karşı, 1996) (98)

".... 'psikiyatrik ilaçların birçok gizli tehlikesi hakkında aynı derecede ayıklatıcı bir uyarıydı; hastalara ilk reçetelerini aldıklarında genellikle bahsedilmeyen tehlikeler..'"  -(alıntı; akademisyen psikiyatrist Grace E Jackson, MD, 'Psikiyatrik İlaçları Yeniden Düşünmek: Bilgilendirilmiş Onay İçin Bir Kılavuz' kitabı) (16)

"Kirsch ve meslektaşları, ilaç şirketleri tarafından yürütülen 'tüm antidepresan klinik çalışma grubunu' analiz ettikten sonra, 'ilaçların işe yaradığına dair, çok az veya hiç kanıt olmadığı' sonucuna vardılar. Araştırmaları, plaseboya kıyasla 'herhangi bir yararlı veya olumlu etkinin "önemsiz" olduğunu' gösterdi." -Peter Breggin, David Cohen, (İlacınız Sorununuz Olabilir, 2007) (98)

"Çalışmada, 'anti-psikotik ilaç reçete edilen çocuk sayısının, 1995 ile 2002 arasında beş kat artarak tahmini 2,5 milyona çıktığı' belirtildi. Bu, '1990'ların ortalarında, neredeyse 'her 1.000 çocuktan 8,6'sından 1.000'de 40'ına' bir artış anlamına geliyor. Ancak reçetelerin yarısından fazlası 'dikkat eksikliği ve diğer psikotik olmayan durumlar' içindi. 1990'ların ortalarından bu yana 'anti-psikotiklerin' artan kullanımı, 'Zyprexa ve Risperdal' gibi pahalı ve yoğun bir şekilde pazarlanan ilaçların, piyasaya sürülmesiyle örtüşüyor. Her ikisinin de ambalaj bilgileri, 'çocuklarda güvenlik ve etkililiğinin belirlenmediğini' söylüyor. Genellikle antipsikotikler, 'hap başına birkaç dolara' mal olan ilaçlar, eski ilaçlardan daha güvenli kabul ediliyor -en azından yetişkinlerde- ancak yine de 'kilo alımı, yüksek kolesterol ve diyabet' gibi ciddi yan etkilere sahip olabilirler."" (Çocuklarda, antipsikotik ilaç kullanımı fırladı: Araştırmacılar 1995'ten 2002'ye beş kat artış buldu. -Associated Press, 16 Mart 2006 (98) (140)

"Doktorlar genellikle 'hipotiroidizm, östrojen eksikliği veya araba kazasında kafa travması' gibi ciddi 'fiziksel bozuklukların', belirgin belirtilerini kontrol etmeden, insanlara 'psikiyatrik ilaçlar' verirler. Ayrıca, kadınlarda 'fiziksel semptomların' önemini göz ardı etmeye özellikle yatkın görünüyorlar. 'Hormonal bozukluk veya kalp rahatsızlığının' belirgin belirtileri olan bazı kadınlara, 'dahiliyecileri veya psikiyatristleri' tarafından 'fiziksel bir değerlendirmeden', geçmeleri istenmeden 'antidepresanlar ve kaygı giderici ilaçlar' verilir." -Peter Breggin, David Cohen, (İlacınız Sorununuz Olabilir, 2007) (98)

---------------------
"....Thorazine başlangıçta Avrupa'da endüstriyel bir boya olarak geliştirildi. Bu kulağa pek hoş gelmiyor, ancak psikofarmakoloji ve kimya endüstrisi gibi yakından ilişkili alanlarda çok da alışılmadık olmayabilir. Örneğin, başlangıçta sadece anti-epilepsi ilacı olarak onaylanan popüler bir ilaç olan Depakote artık sözde bir "ruh hali dengeleyici" olarak yoğun bir şekilde tanıtılıyor. Hepatotoksin ve böbrek toksini (karaciğer ve böbrek için potansiyel olarak zehirli) olarak bilinen Depakote, başlangıçta 'yağları eritebilen endüstriyel bir çözücü' olarak geliştirildi - muhtemelen 'insan karaciğerleri ve beyinlerindeki yağ dokusu' dahil.. Literatürde, 'hayatlarında hiç nöbet geçirmemiş ancak başka nedenlerle Depakote reçete edilmiş ve ilacı bıraktıklarında 'yoksunluk nöbetleri' geçiren hastalara' dair raporlar var!" (16)

"Psikiyatrik, Nöroleptik ve Psikoaktif ilaçlar.. İster boyun eğmeye zorlanmış, ister boyun eğmeye hapsedilmiş veya ilaçlanmış (uyuşturulmuş) olsun, toplum, her zaman, kendilerini 'kontrol etmemeyi seçenleri, kontrol etmenin bir yolunu' bulur. Biyopsikiyatri, ateistlerin 'kontrol edilemeyeni, şoklar, ilaçlar ve istemsiz teslimiyetle' kontrol etme sistemidir." (98)

"Uzman, 'psikiyatrik ilaçların, yarardan çok zarar verdiğini' söylüyor.. (...) ...Psikiyatrik ilaçlar, yarardan çok zarar verir ve çoğu antidepresan ve bunama ilacının kullanımı 'zarar vermeden neredeyse tamamen durdurulabilir'...." (42)

"Son yarım yüzyıllık psikiyatrik ilaç propagandasında, aksi takdirde normal veya potansiyel olarak tedavi edilebilir kaç kişi, aslında akıl hastası olarak yanlış etiketlendi (ve sonra yanlış tedavi edildi) ve terapötik maceraların karmaşık yoluna gönderildi - unutulmaya doğru gidiyor?" (55)

"Whitaker ve Jackson (ana akım medya ve hatta ana akım tıp dergileri tarafından kara listeye alınmış bir dizi cesur, çığır açıcı ve ihbarcı yazar arasında) eleştirel düşünen bilim insanlarının, alternatif uygulayıcıların ve çeşitli "psikiyatrik sağ kalanların" çoğuna, ülkemizin 'akıl hastalığı engelliliği salgınına neden olanın aslında ilaçlar olduğunu' -ve sözde "bozukluklar" olmadığını- kanıtladılar." (16)

(İlaç endüstrisinin kaptanları...) "....'beyin değiştiren ilaçlarının, bağımlılık yaratabileceğini (yani bağımlılık yapıcı, bırakıldığında yoksunluk semptomlarına neden olabilir), nörotoksik olabileceğini ve zaman geçtikçe giderek daha etkisiz hale gelebileceğini (örneğin "Prozac Poop-out")' biliyorlar." (16)

"Antidepresan Çekilmesi Genellikle 'Akıl Hastalığı' Olarak Yanlış Tanı Konmaktadır.. Yeni bir çalışma, 'antidepresan çekilmesi (bırakılması) yaşayan hastaların üçte ikisinden fazlasına, psikiyatrik bozukluklar olarak yanlış tanı konduğunu' ortaya koymaktadır.. (...) ... 'antidepresan yoksunluğu yaşayanların üçte ikisinden fazlasında, psikiyatrik tanının yanlış olduğu' bulundu. Yoksunluk belirtileri 'panik bozukluğu ve majör depresif bozukluk' gibi DSM-5 psikiyatrik bozuklukları olarak yanlış teşhis edildi.." (17)

"Whitaker, 'psikotrop ilaçların, akıl hastalığının tedavisinde yeri olmadığını' iddia etmiyor; bu ilaçların, 'psikotik hastaları, stabilize etmek' ve diğer bozukluklar için 'kısa süreli kullanımda yararlı olabileceğine' inanıyor. Ancak bu ilaçların 'uzun süreli kullanım' için yaygın olarak reçete edilmesi, milyonlarca kişi ve ülkemizin tamamı için tam bir felaket oldu.." (21)

"....araştırma, insanların SSRI'lara, 'benzodiazepinlere olduğu kadar bağımlı hale geldiğini' ve '42 yoksunluk belirtisinden 37'sinin' SSRI'lar için de benzodiazepinler için olduğu gibi olduğunu' ortaya koydu." (27)

"Satışlardaki artış, hastaların bu SSRI'lara olan bağımlılığını yansıtıyor..." (27)

" İlaçları yavaş yavaş azalttıklarında bile bırakmakta büyük zorluk çekebilirler. Çekilme semptomları genellikle 'hastalığın geri dönmesi veya yeni bir hastalığın başlangıcı' olarak yanlış teşhis edilir ve bunun için ilaçlar reçete edilir. Zamanla, bu durum 'ilaca bağımlı, uzun süreli kullanıcıların' sayısında artışa yol açar." (27)

"Ne yazık ki, 'psikiyatristler bir hasta olumsuz etkiler bildirdiğinde, dozu artırma veya başka bir ilaç ekleme' eğilimindedir. Sorun, bu ilaçların çoğunun, insanların varsaydığı gibi çalışmamasıdır." (27)

".....psikiyatrik hastaların her zaman ilaçlarla daha iyi durumda olduğu şeklindeki mevcut tıbbi düşünceye kapılmış olan herkese, düşünülemez bir soru soruyor - 'şizofreni hastalarının iyileşme oranları, ilaçla mı yoksa ilaçsız mı' daha iyi?" (35)

"....antidepresanlar, benzodiazepinler ve Z ilaçları (uykusuzluk tedavisinde kullanılan benzodiazepin agonistleri) kullanan kişilerin, çok sayıda çalışmaya göre 'motorlu taşıt kazası geçirme' olasılığı çok daha yüksektir. Bu sonuçlar özellikle 65 yaş üstü kişiler için geçerlidir ve bu ilaçların daha yüksek dozlarında durum daha da kötüleşir." (54)

"İlaçlara bağımlılık nedeniyle, hastalarımın çoğu 'yüksek kaliteli, ilaç temelli olmayan, potansiyel olarak tedavi edilebilir psikoterapi uygulayan şefkatli uygulayıcılara' yönlendirilmedikleri için tedavi edilemez hale gelmişti." (55)

"Psikiyatrik ilaçların aslında büyük kimyasal fabrikalarda üretilen 'sentetik, yapay kimyasal bileşikler' olduğu gerçeğiyle başlayalım. Nörotoksin olabileceklerine inanmak neden zor?" (15)

"İlaçların etkilerine ilişkin çok az uzun vadeli çalışma yürütülmüştür, bu nedenle ilaçların gelişmekte olan 'bebekler, çocuklar ve ergenler' üzerindeki etkileri büyük ölçüde bilinmemektedir." (15)

"....iki veya daha fazla ilaç arasındaki etkileşimleri anlamak için psikiyatrik ilaçların "kokteylleri" üzerinde hiçbir çalışma yapılmamıştır. Birden fazla ilaç alırsanız, özünde kobay olarak kullanılıyorsunuz ve etkileri yıllarca bilinmeyecektir." (15)

"Thorazine ve diğer tüm taklit ilaçlar (Prolixin, Mellaril, Navane, vb. gibi), 'moleküler yapı olarak imipramin gibi trisiklik "antidepresanlar" ve benzer şekilde toksik, obeziteye neden olan, diyabet oluşturan, "atipik" anti-şizofrenik ilaçlar olan Clozaril, Zyprexa ve Seroquel gibi ilaçlara benzeyen' sentetik "trisiklik" kimyasal bileşiklerdir." (16)

".... psikotropik ilaçlar olarak bilinen beyni değiştiren sentetik kimyasalların çoğu, hatta hepsi (yutulabilir veya enjekte edilebilir formlarda paketlenene kadar tehlikeli maddeler olarak kabul edilirler!) aceleyle "güvenli ve etkili" olarak pazarlanmıştır - ancak çok kısa süreli kullanımda marjinal olarak etkili veya güvenli oldukları 'kanıtlanmamıştır.'" (16)

"Her on Amerikalıdan biri antidepresan kullanıyor. Federal hükümetin bir raporuna göre, bu ilaçların kullanımı son on yılda üç katına çıktı. 2006 yılında antidepresanlara yapılan harcama %130 arttı. Ancak antidepresanların popüler olması, 'bunların yararlı olduğu' anlamına gelmez. (....) ....'işe yaramıyorlar ve önemli yan etkileri' var." (36)

"Psikotropik İlaçların 12 Tehlikesi.." (54)

"İsimleri bilinmese bile -psikotropik, psikiyatrik veya psikoaktif ilaçlar veya psikofarmasötikler- içerdikleri birçok ilaç sınıfı yaygın olarak bilinmektedir: "antidepresanlar, anksiyete önleyici ilaçlar, DEHB ilaçları, antipsikotikler, ruh hali dengeleyiciler, panik önleyici ilaçlar, obsesif önleyici ilaçlar, hipnotikler (sakinleştiriciler).."" (54)

"...2013 yılında 'altı Amerikalı yetişkinden biri, psikiyatrik ilaç kullandığını' bildirdi. Ve ABD nüfusunun yüzde 13'ü antidepresan kullanırken, 50 ila 64 yaş arasındaki kadınların, neredeyse dörtte biri antidepresan kullanıyor. Bunlar endişe verici istatistikler, özellikle de psikotropik ilaçların göz ardı edilen birçok tehlikesi olduğu için.." (54)

"SSRI'ların depresif semptomlar üzerinde istatistiksel olarak anlamlı etkileri olabilir, ancak tüm denemeler, 'yüksek önyargı riski' altındaydı ve klinik önemi şüpheli görünüyor. SSRI'lar hem ciddi hem de ciddi olmayan yan etki riskini önemli ölçüde artırır. Potansiyel küçük faydalı etkiler, zararlı etkiler tarafından ağır basıyor gibi görünüyor." (54)

"İyi belgelenmiş bir yan etki, bazı kişilerde herhangi bir psikoaktif ilaç sınıfının kullanımı sırasında ortaya çıkan kilo alımıdır. Sadece bir antidepresan sınıfı olan SSRI'lar, 'daha önce sadece şizofreni gibi hastalıklar için antipsikotik ilaç kullanan kişilerde görüldüğü ' düşünülen 'kas ve hareket bozuklukları olan ekstrapiramidal yan etkilerle' ilişkilendirilmiştir." (54)

"Doğayı, aldatmaya çalışırsanız, ters tepecektir. Sentetik insan yapımı ilaçlarla, semptomları yöneterek bir süreliğine daha iyi hissedebilirsiniz. Ancak bu ilaçları bıraktığınızda, 'başladığınızdan daha fazla semptomla' karşılaşırsınız." (44)

""Duygusal ağrı kesicilerin" kullanımı daha tartışmalıdır. Bir kişi, 'çatışmalı bir evliliğin' veya sinir bozucu 'bir işyerinin stresi' nedeniyle 'baş ağrısı' çekiyorsa, sonuçta 'ilgili sorunlarla uğraşmak' yerine, 'haplara güvenmek, kendini yenmek' olacaktır." (98)

"MS 1750'de William Battie 'deliliği tedavi edecek, sihirli bir ilacın olmadığını' kabul etti. 'Bir gün bulunacağını' öngördü, ancak bugün bile böyle 'kimyasal tedaviler' yok!" (98)

"Kimyasal psikiyatristler, 'geçersiz sonuçlar' çıkarmak için aldatıcı bir şekilde 'küçük bir veri kümesi' seçen ateist evrimcilerdir: Evrimciler, bir dinozor kemiğinin, '50 radyometrik tarihini alıp, 49'unu çöpe atıp, aradıkları tarihe uyanı saklamanın aldatıcı' uygulamasında oldukça deneyimlidirler. Aynı şekilde ilaç şirketleri, 10 deneme yapar, sonra 'FDA tarafından onaylanması' gereken 'yeni bir ilacı desteklemek' için 'ihtiyaç duydukları sonucu destekleyen ikisi hariç, tüm denemeleri' çöpe atarlar.." (98)

"....antipsikotik ilaçlar, genellikle 'bilişsel bozukluk gibi zayıf işlevsel sonuçlara' neden olan semptomları iyileştirmez. (....) Daha yeni literatürün giderek artan bir kısmı, 'antipsikotik ilaçların, aslında ' sözel öğrenme ve hafıza ile bileşik işlev' gibi belirli alanlar da dahil olmak üzere 'bilişsel işlevi', kötüleştirebileceğini öne sürmektedir. Özellikle 'bilişsel yavaşlama' olmak üzere 'öznel bilişsel bozukluk', antipsikotik kullanan kişiler tarafından sıklıkla bildirilmektedir." (162)

"Grubumuzun önceki çalışmaları, 'antipsikotiklerin kısa süreli kullanımının bile, 'kortiko-striatal bölgelerdeki hem beyin yapısında hem de işlevinde, belirgin değişikliklere neden olabileceğini' göstermiştir." (162)

"Tutarlı kanıtlar, psikozun altında yatan birincil hastalık mekanizması olarak 'striatal presinaptik dopamin sentezinin' arttığını gösterse de, antipsikotik kullanımına bağlı 'nöral değişiklikler' yalnızca dopaminerjik yollarda lokalize değildir, bunun yerine 'daha yüksek düzeyli bilişsel süreçlere' hizmet eden 'talamo-kortikal' devrelerdeki, yaygın 'işlevsel beyin değişikliklerini' yansıtabilir." (162)

"Antipsikotik ilaçlar (ve diğer psikotropik ilaçlar), asetilkolin reseptörlerinin 'antagonizma' derecesinde farklılık gösterir; 'antikolinerjik yük' olarak bilinen bir risk faktörüdür. Beynin, ana kolinerjik yolları 'bazal ön beyin, beyin sapı ve striatumdan' kaynaklanır ve tüm kortikal ve subkortikal bölgeleri, innerve eder. Psikotropik (ve psikotropik olmayan) ilaçlardan kaynaklanan 'antikolinerjik yük' genellikle 'bilişsel bozulma' ile ilişkilidir ve antipsikotikler de dahil olmak üzere antikolinerjik ilaçlara maruz kalmanın 'bunama riskini' önemli ölçüde artırmasıyla ilişkilidir." (162)

"Antipsikotik nörotransmitter modülasyonunun, bilişsel işlevi destekleyen 'beyin devreleri' üzerindeki etkileri, 'sedasyon, hareket bozuklukları (örn. ekstrapiramidal etkiler), motivasyonsuzluk ve bulanık görme' gibi nispeten yaygın olan yan etkiler olarak da ortaya çıkabilir. Yan etkiler, 'bilişsel işlevi' büyük ölçüde etkileyebilir veya bozabilir veya 'bilişsel görevlerdeki performansı' engelleyebilir ve işlevsel sonuç, 'kişisel iyileşme veya yaşam kalitesi' için daha olumsuz sonuçlara yol açabilir." (162)

14.1) Uyuşturucu bağımlılarına verilen psikiyatrik ilaçların, uyuşturucuya ve/veya ilaca daha da bağımlı hale getirmesi..
------------------------
"Bazı kişilerde 'yasal psikotropik ilaçlar, daha yüksek oranda yasadışı uyuşturucu kullanımı ve bağımlılığı' ile ilişkilendirilir. Örneğin, 2000 yılında Avustralya'da yapılan bir araştırma, TCA'lar (TCA's), 'eroin kullanıcılarına reçete edildiğinde, daha fazla kullanıcının aşırı doz aldığını' buldu. Çalışmanın yazarları ayrıca, IV (damar içi) uyuşturucu kullanıcılarının çoğunun, çalışma sırasında 'reçeteli antidepresanlar da aldığını' belirtti." (54)

"Ulusal Ruh Sağlığı Enstitüsü'ne göre "kaygı önleyici" ilaçlar, 'alışkanlık' oluşturur ve bağımlılıktan kaçınmak için yalnızca 'kısa süreler' alınmalıdır." (54)

"Birçok kişi ayrıca eğlence amaçlı "faydaları" için yasadışı olarak reçeteli ilaçlar kullanır ve dağıtır. Örneğin, metilfenidat genellikle 'narkolepsi' için reçete edilen bir uyarıcıdır. Bu ilaç, genellikle kötüye kullanılır çünkü çekildiğinde, kokain benzeri etkiler yaratır." (54)

".....yüksek stresli iş veya okul ortamlarında çalışan kişilerin, yoğun programlara ayak uydurmak için reçete edilmese bile, 'amfetamin ve popüler bir DEHB uyarıcısı olan dekstroamfetamin aldığını' duymak da yaygındır." (54)

"....ecstasy, kokain veya metamfetamin gibi sert yasadışı uyuşturucuların kullanımının son derece yıkıcı bağımlılık ve kötüye kullanımla ilişkili olduğunu söylemeye bile gerek yok.." (54)

14.2) PSİKİYATRİK İLAÇLARIN, KALITSAL (GENETİK) AKIL HASTALIKLARINA SEBEP OLMASI (Psikiyatrik ilaçların olumsuz etkileri (örneğin şizofreni gibi), bu ilaçları kullanan ebeveynlerin 'gelecek nesillerine' aktarabilir (mi?) Bilimsel bir çalışma..)
-----------------------------------
(Profesör Jose Luis Turabian); "....antidepresanlara karşı dikkatli olmamız için birkaç neden sıralıyor -(....) .....Bu ilaçların çoğu, 'hastaların vücutlarında kalıcı değişikliklere' neden olur. Örneğin, 'benzodiazepinler nörobilişsel değişikliklere yol açabilir ve zebra balığında antidepresanlara erken maruz kalma üç nesil yavruda' görülebilir." (18)

(Ebeveynelerin antidepresanlara maruz kalması ile ilgili 'zebra balığı ile bir vaka çalışmasında..') "Ebeveynlerin, fluoksetine maruz kalması yavruları etkiledi. Ebeveynlerin maruz kalması, yavruların embriyonik gelişimini bozdu. Yavruların erken yaştaki davranışları etkilendi. Monoaminerjik genlerin ifadesi ve nörokimyasal profiller değişti. Davranışsal, genetik ve nörokimyasal değişiklikler, yavruların yetişkinliğinde de devam etti." (154)

"Balıklar, insanlarla 'ortak nörotransmitter yollarına' sahiptir ve önemli derecede bir koruma ve homoloji sergilerler. Bu nedenle, 'fluoksetine maruz kalma' balıkları, insanlarda gözlemlenenlere benzer şekilde, 'biyokimyasal ve fizyolojik değişikliklere' karşı potansiyel olarak duyarlı hale getirir. Yıllar içinde, çeşitli çalışmalar, 'fluoksetinin, farklı balık türleri ve farklı biyolojik organizasyon seviyeleri üzerindeki potansiyel etkilerini' göstermiştir." (154)

"Fluoksetinin ilgili konsantrasyonlarına (100 ve 1000 ng/L) 15 günlük ebeveyn maruziyetinin sonuçları, zebra balığını model organizma olarak kullanarak yavrular üzerinde değerlendirildi. Ebeveyn maruziyeti, 'yavruların erken yumurtadan çıkması, yüzme kesesinin şişmemesi, malformasyon sıklığının artması, kalp atış hızının ve kan akışının azalması ve büyümenin azalmasıyla' sonuçlandı. Ek olarak, önemli bir 'davranışsal bozukluk' da bulundu (....) 'Davranıştaki değişiklikler, monoaminerjik genlerin ifadesi ve nörotransmitter seviyeleri', yavru yetişkinliğe kadar devam etti. Balıklar ve insanlar arasındaki nöronal yolların yüksek korunumu göz önüne alındığında, veriler 'ilaçların maruziyetinin, potansiyel nesiller arası ve nesiller arası etkilerinin olasılığını' göstermektedir." (154)

"Bu çalışmanın sonuçları, 'zebra balığının çevresel olarak önemli fluoksetin konsantrasyonlarına maruz kalmasının, yavruları üzerinde embriyonik gelişim ve larvaların hayatta kalması için önemli olan davranışsal tepkiler açısından etkileri olduğunu' göstermektedir. Düşük fluoksetin konsantrasyonlarında bile bu maruziyet, 'monoaminerjik sistemin anahtar genlerinin 'ifade' seviyelerinde artışa ve nörokimyasal değişikliklere' neden olmuştur."(154)

14.3) BİYOMEDİKAL ANLAYIŞ, DUYGUSAL ADALETSİZLİK VS..
---------------------------------------------------
"Duygusal Adaletsizlik: Psikiyatri, Duyguları Nasıl Patolojik Hale Getiriyor ve Marjinalleştiriyor.. Psikiyatrinin 'normatif olmayan duyguları' bozukluk olarak etiketleme eğilimi 'duygusal adaletsizliğe' katkıda bulunuyor, duygusal öz-anlayışı çarpıtıyor ve eşitsizliği derinleştiriyor.. Modern psikiyatriye yönelik artan bir eleştiri, biyomedikal modelinin duygusal deneyimleri (özellikle toplumsal normların dışında kalanları), 'karmaşık sosyal ve çevresel faktörlere' verilen tepkiler yerine, 'tedavi edilmesi gereken içsel işlev bozuklukları' olarak çerçevelemesine odaklanıyor. McGill Üniversitesi'nden Zoey Lavallee ve Anne-Marie Gagné-Julien, Synthese'de yayınlanan yeni bir makalede, bu yaklaşımın "duygusal adaletsizlik" dedikleri şeyi sürdürdüğünü ve akıl hastası olarak etiketlenen bireyleri 'dışlayan bir tür sağduyuyu' teşvik ettiğini ve nihayetinde 'kendi duygularımızı anlama şeklimizi' çarpıttığını savunuyor." (58)

"Biyomedikal modelin 'normatif olmayan duygusal deneyimleri' nasıl patolojikleştirdiğini inceleyerek Lavallee ve Gagné-Julien, psikiyatrinin geçerli duygusal tepkileri 'susturma ve itibarsızlaştırma, sistemik baskıyı güçlendirme' yollarına ışık tutuyor. Analizleri, toplumsal ve yapısal faktörleri ihmal ederken, duyguları, 'psikiyatrik semptomlar' olarak çarpıtan bir süreç olan 'duygu patolojileştirmenin' zararlarını vurguluyor. Bu kritik soruşturma, psikiyatrinin 'duygusal öz-anlayışı' şekillendirmedeki rolünün, acilen yeniden değerlendirilmesini talep ediyor ve akademisyenleri ve uygulayıcıları 'adaletsizliği sürdüren dar çerçeveleri' ortadan kaldırmaya çağırıyor." (58)

"Kaygı ve depresyona ilişkin biyomedikal anlayışlar da, iyileşmeyi engelleyerek hastalara zarar verebilir. Kişinin kendisini 'değişen ve çevreye duyarlı' olarak görmesi yerine, bu nörokimyasal anlayışlar, insanları 'sıkıntılarını içsel ve kalıcı olarak görmeye (ve deneyimlemeye)' zorlar. Bu, sıkıntıya neden olabilecek 'sosyal koşulları görmezden gelmelerine' yol açar. Hastalık modeli, semptomların giderilmesine' odaklanır (tıpkı çoğu tıp için geçerli olduğu gibi) ve bu nedenle 'hastanın içsel durumu' genellikle önemsiz kabul edilir. 'Kaygı veya depresyon deneyimi' anlamsız hale gelir ve bunlar yalnızca 'ortadan kaldırılması gereken durumlar' olarak görülür. Öte yandan, biyolojik olmayan modeller genellikle semptomları ve sıkıntıyı 'anlamlı, bağlam duyarlı' ve hatta bir kişinin kendini, ilişkilerini ve dünyayı yeniden değerlendirmesini sağlayabildiği için 'yararlı' olarak değerlendirir. Bu, bu iki modelin nedenselliği görme biçimindeki temel bir farklılığa işaret eder: 

Psikolojik model, 'geçmiş deneyim, kişilerarası ilişkiler ve güncel olaylar' ile hastanın 'düşünceleri, hisleri ve davranışları' arasındaki etkileşimin, 'ruh hali ve semptomlarda değişikliklere yol açtığını' varsayar. Tıbbi model, hastalığı 'semptomların birincil nedeni' olarak görür ve hastanın 'kişilerarası ilişkileri, güncel olayları ve geçmiş deneyimleriyle' etkileşime giren 'düşünceler, hisler ve davranışlarda değişikliklere' yol açar.” Bu nedenle, semptomlara 'odaklanarak ve anlam çıkarmayarak', ilaçlar genellikle hastayı pasif hale getirir - 'hisleri uyuşturur, problem çözmeyi engeller, hafıza süreçlerini ve konsantrasyonu engeller ve bağımlılık yaratır.' Sonuç olarak, hastaya 'yardımcı olabilecek, psikoterapi süreçlerini' engellerler." (18)

14.4) Beyin işlev bozukluklarına başka neler sebep olabilir? Bazı örnekler..
--------------------------
"....antidepresanlar, steroidler, antipsikotikler, opioidler, elektroşok, lobotomiler, lökotomiler, "akıl hastanesindeki" hastalara basınçlı yıkama ve kemer takma ve şizofreniyi tedavi etmek için sıtmaya neden olma?... Hepsi 'beyin işlevlerini bozar' ve bu, "başarılarının" nedeni olabilir. Şu anda beyin işlevlerini bozan, psikiyatrik ve psikiyatrik olmayan ilaçlar da dahil olmak üzere on sınıf reçeteli ilaç bulunmaktadır. Bir dizi ilaç dışı "tedavi" de aynı şeyi yapar." (4)

"....Kemoterapi alan bazı hastalar "beyin sisi" ve hafıza sorunlarından şikayetçi. Bu konu onlarca yıldır hararetli tartışmalara konu oldu, bazı onkologlar 'bozukluğun, hastanın depresyonundan kaynaklandığını' söylerken, diğerleri 'bozukluğun, kemoterapiden kaynaklandığını' söylüyor." (4)

"....Beyin işlev bozukluğunun birçok başka kaynağı daha var, örneğin genel anesteziklerle yapılan bazı 'büyük ameliyatlar, kirlilik, yutulan metaller, herbisitler' ve tabii ki Alzheimer hastalığı ve diğer ilerleyici beyin hastalıkları gibi hem geri döndürülebilir hem de geri döndürülemez onlarca nörolojik bozukluk." (4)

"Dahiliyede reçete edilen ilaçların, psikiyatrik yan etkileri.. Dahiliyede kullanılan 'çeşitli farmakolojik tedaviler, psikiyatride görülen tanıları taklit eden psikiyatrik yan etkilere' neden olabilir. PSE'ler 'yoksunluk veya zehirlenme' sırasında ve ayrıca 'normal terapötik dozlarda' ortaya çıkabilir. 'Depresif, endişeli veya psikotik' sendromlara yol açabilen ilaçlar arasında 'kortikosteroidler, izotretinoin, levo-dopar meflokin, interferon-a ve anabolik steroidler' ile bazı reçetesiz satılan ilaçlar bulunur. PSE'lerin teşhisi genellikle zordur ve hastalar için çok zararlı olabilir." (22)

"Psikiyatrik yan etkiler (PSE'ler), 'fiziksel hastalıkların farmakolojik tedavisiyle ' tetiklenebilir. PSE'lerin klinik sunumu genellikle kendiliğinden oluşan psikiyatrik sendromlara (yani, iatrojenik olmayan, doğal olarak oluşan hastalıklara) benzer. PSE'ler, 'olağan dozlarda, zehirlenme durumlarında veya belirli bir tedavinin kesilmesinden sonraki günlerde' ortaya çıkabilir. PSE'ler, 'kısa süreli kaygıdan şiddetli kafa karışıklığına' kadar değişir ve iddia edilen intihar vakaları bile bildirilmiştir. (....) Bu inceleme, ilaç kaynaklı PSE'lerin 'dahiliyede reçete edilen çeşitli ilaçlarla ortaya çıkabileceğini' ve bu yan etkilerin gözden kaçabileceğini göstermektedir." (22)

14.5) İçme sularımızda bile psikiyatrik ilaç kırıntıları mı var?
---------------------------
Son zamanlarda artan "şiddet, cinayet ve intihar" vb gibi psikolojik sorunların oluşması.. Acaba diyor, insan? "Hepimizi deli mi yapmak istiyorlar?" VE "Herkesi psikiyatrik ilaçlara, musallat mı etmek istiyorlar?" gibi soruları getiriyor akıllara..

"....Associated Press (AP) 2008 yılında 'su kaynaklarında, farmasötik ilaçların varlığına' ilişkin yürüttüğü çığır açıcı bir soruşturmanın sonuçlarını yayınladı. Bu raporda, en az 41 milyon Amerikalının, 'her gün eser miktarda 'antibiyotik, uyku hapı ve hatta seks hormonu' içeren musluk suyuna maruz kaldığı' ortaya çıktı. Şimdi, TheFix. com'un yeni bir raporu, 'su kaynaklarında seçici serotonin geri alım inhibitörlerinin veya SSRI'ların varlığını ve bunların, insan sağlığı üzerinde potansiyel olarak yaratabileceği genetik tahribatı' gün yüzüne çıkarıyor." (80)

"SSRI'lara maruz kalmanın, 'DNA'ya zarar verdiği ve nörolojik hasara' yol açtığı bulundu.. Çevresel Sağlık Perspektifleri dergisinde yayınlanan 1999 tarihli bir makale, 'yetersiz filtrasyon teknikleri nedeniyle, sürekli olarak ilaç akışının, su kaynaklarına geri döndüğünü' ortaya koydu. İlaç maddeleri genellikle 'belediye su arıtma tesislerinde, katı atıkları temizlemek için kullanılan filtrasyon cihazlarından' daha küçüktür, bu da 'musluk suyu içtiğinizde, bu tür maddelerin bilinmeyen seviyelerinin, doğrudan su bardağınıza geri döndüğü' anlamına gelir." (80)

(Matt Harvey )"....çalışmaların 'SSRI maruziyetinin ' genetik kusurlara ve diğer sağlık sorunlarına' bağlandığını' belirtiyor. Örneğin, Idaho Üniversitesi'nde 'SSRI'lar ve antikonvülzanların bir kombinasyonu ile karıştırılmış musluk suyuna maruz bırakılan minnow'larda, otizm gibi nörolojik bozukluklarla ilişkili 324 genetik değişiklik' görüldü ve bu 'küçük balıklar, kirli suya yalnızca 18 gün' maruz kaldılar! "Çalışmalar, düzenli SSRI dozlarının, bazen 'insan DNA'sına zarar verebileceğini', özellikle de 'spermde', göstermiştir" diye ekliyor Harvey." (80)

"Minnow'lar, 'SSRI'ların eser miktarda bile DNA'ya sızabileceğine' dair kanıt sunuyor." (80)

"Sağlık Korucusu Mike Adams, takma adı Amethios ile 2012 yılında SSR Yalanları (S.S.R. Lies) adlı bir müzik videosu yayınladı. Bu videoda 'SSRI'lar' konusu ele alınıyor ve bu güçlü ilaçların, 'ruh halini nasıl ciddi şekilde değiştirebileceği ve hatta bunları kullanan kişilerde intihar veya cinayet eğilimlerine neden olabileceği' anlatılıyor." (80)

"....artık birçok Amerikalının artık SSRI'ları gönüllü olarak alıp almama konusunda bir seçeneği bile olmadığı anlaşılıyor, zira toksik kimyasallar, sessizce musluklardan görülmeden akıyor. Eczanelerden gelenlerden çok daha düşük dozlarda ve daha yoğun bir şekilde seyreltilmiş olsalar da, bu 'eser miktardaki SSRI'lar, özellikle uzun süreler boyunca sürekli tüketildiklerinde' birikebilir. Ayrıca, bunlara birçok başka türde farmasötik ilaç da eşlik ettiğinden, çevre ve insanlar üzerindeki etkileri, büyük ölçüde bilinmemektedir." (80)

"Eğer kentsel bir alanda yaşıyorsanız, musluk suyunuzun az miktarda antidepresan (çoğunlukla Prozac ve Effexor gibi SSRI'lar), benzodiazepinler (madde yoksunluğu semptomlarını azaltmak için kullanılan Klonopin gibi) ve anti-konvülzanlar (alkol, nikotin, yiyecek ve hatta kokain ve kristal meth bağımlılığını tedavi etmek için kullanılan Topomax gibi) ile karıştırılmış olma ihtimali yüksektir. Bu psikoaktif atıkların, insan sinir sistemi üzerinde herhangi bir etkisi olup olmadığı henüz bilinmiyor, ancak bu tür ilaçlar, ekosisteme sokulduğunda, diğer türler üzerindeki olumsuz etkileri kanıtlanabilir ve potansiyel olarak korkunç olabilir." -Matt Harvey (80)

"...bu 'istenmeyen ilaç maruziyetini' önlemek için ne yapabiliriz? İlk olarak, özellikle 'belediye su kaynağının hizmet verdiği' bir bölgede yaşıyorsanız, 'ilaç partiküllerini yakalayıp uzaklaştırabilen bir tüm ev su filtrasyon sistemi' kurmak gerekir. Ayrıca yerel su arıtma tesisinizle iletişime geçerek 'filtrasyon yöntemleri ve ilaç izlerini yakalayıp yakalamadıkları' hakkında bilgi talep edebilirsiniz." (80)

***

** BAZI KİTAPLAR;

"Deli Değil: Akıl hastası olmayabilirsin (1)
Günümüzde psikiyatri, en çok satan yazar Charles Whitfield'ın bu bilimsel olarak doğru yeni kitabında anlattığı gibi, reklamı yapıldığı gibi değil. Acı verici duygusal, psikolojik ve davranışsal semptomları olan kişileri "akıl hastası" olarak yanlış teşhis eden ve daha sonra onları iyi çalışmayan veya daha da kötüleştiren toksik psikiyatrik ilaçlarla kötü muamele eden modern biyolojik psikiyatrinin ardındaki sahte bilimi ortaya koyuyor. Dr. Whitfield düdüğü çalıyor ve biyopsikiyatriyi kar ve kontrol için teşvik eden suçluların adını veriyor ve zihin ve beden manipülasyonlarından neden ve nasıl kaçınılacağını açıklıyor. Bu suçluların çoğu, Büyük İlaç Şirketleri, Büyük Hükümet, Büyük Sigorta, Büyük Akademi ve Büyük Profesyonel grupları (Amerikan Psikiyatri Birliği, Amerikan Tabipler Birliği ve Ulusal Akıl Hastalıkları İttifakı gibi) içeren "Büyükler"dir. Büyüklerin her biri, Dr. Whitfield'ın belgelediği "zihinsel hastalık" olarak adlandırdıkları şeyin yanlış teşhisini ve yanlış tedavisini teşvik ediyor ve destekliyor; bunun yerine, tekrarlayan çocukluk ve sonraki travmanın acı verici etkileri olduğunu belirtiyor ve bunları ayrıntılı olarak açıklıyor. Bu büyük sorunun nasıl geliştiğini ve bundan nasıl iyileşileceğini anlatıyor.

BAZI YORUMLAR;
-------------
 "Charles Whitfield'ın yeni kitabı NOT CRAZY, travma sonrası stres bozukluğu kavramlarını, ciddi zihinsel bozukluklar olarak yanlış teşhis edilen ve daha sonra beyni uyuşturarak etki eden güçlü zihin değiştirici ilaçlarla tedavi edilen hastalıkları da kapsayacak şekilde genişleten çığır açıcı bir yayındır. Neredeyse herkes savaştan kaynaklanan PTSD'yi tanıyabilir ve anlayabilir, ancak Dr. Whitfield'ın ustalıkla yaptığı şey, PTSD mekanizmasını daha ince çocukluk travmalarını da kapsayacak şekilde genişletmek ve bunların yaşamın ilerleyen dönemlerindeki derin etkilerini fark etmektir. Bu daha derin anlayış, günümüz psikiyatri alanında eksiktir. Ayrıca, kimyasal lobotomilere yol açabilen yüksek dozda güçlü zihin ve beyin değiştirici ilaçların yanlış teşhisi ve yanlış uygulanmasından kaynaklanan İlaç Stres Travma Sendromu'nu (DSTS "Drug Stress Trauma Syndrome") da tanımlıyor ve bu eğilimin açgözlülük, siyasi hırs ve iyi bilimin yokluğu nedeniyle nasıl arttığını ortaya koyuyor." -Clancy D. McKenzie, MD,Expanding the concept of PTSD, and exposing the sale of chemical lobotomies, February 28, 2011 (a)

 "Son derece göz açıcı. Bu kitaptan soğuk duş aldığımı hissediyorum. Yıllardır aldığım ilaçlardan kendimi nasıl kurtaracağım konusunda büyüyen soruma katkıda bulundum. Ancak her iki şekilde de hareket etmek korkutucu. Her iki yolun da bir bedeli var - ilaçlarınızı almaya devam edin ve vücudunuz giderek daha az sonuç alırken acı çeker. İlaçları almayı bırakın ve vücudunuzun sağlığını ve sonunda zihinsel "sağlığınızı" da iyileştirin (umarım! sorun burada: yönetilebilir mi? ). Doktorlar tarafından, sorunumu diyabetle tedavi edeceğiniz şekilde tedavi edilebilir bir hastalık olarak düşünmem gerektiği öğretildi. İlaç almaktan duyduğum utanç hissini ve "bipolar" olma damgasını dengelemede bu çok yardımcı olmuştu. Bu kitapla hiçbir hastalığım olmadığını keşfediyorum; ancak bir şekilde damga bende kalıyor. Yani, görünüşe göre sadece "müziğe yüz vermem" ve dertlerimin kaynağını bulmam gerekiyor. Ama bunu da yıllardır deniyorum. Dertlerimin nereden geldiğini kim bilebilir ve ruh hali değişimleriyle başa çıkmak için kimyasal olarak biraz daha az donanımlı değil miyim? Kısacası, evet, yazarın ortaya koyduğu her şeyi görebiliyor ve kabul edebiliyorum. Tezinde oldukça desteklenmiş ve diğer yazarlar da onun söylediklerini benzer miktarda gerçek ve bilimsel destek bilgisiyle doğruluyor. Ama ben sadece sütten kesmenin benim için bir olasılık olup olmadığını sorguluyorum. Zor bir uyanma çağrısı. Uyanma çağrısı/Soğuk duş şoku, ona 4 yıldız vermemin tek nedeni - bunun adil olmadığını biliyorum, çünkü sütten kesme korkusu benim kendi sorunum. Sanırım şok için teşekkürler. Bu arada, sütten kesme konusunda somut çözümler arayanlar için, "Geri Dönüş Yolu (The Road back)" web sitesine ve yardımcı olmak için tasarlanmış ilgili doğal takviye koleksiyonuna bir göz atın. (Bkz. "Psikoaktif ilaçlardan güvenli bir şekilde nasıl kurtulurum (How to get off psychoactive drugs safely)" kitabı)." -Ttile, A horribly cold Shower - but thanks, I do believe you Dr Whitfield!, November 4, 2014 (b)" (165)

"Deli Değil: Akıl hastası olmayabilirsin (2)
Charles Whitfield, MD, psikiyatride ilaçların etkilerini araştırmak için önemli ve kritik bir çalışma yürütüyor. Kısa bir süre önce onun Travma Etkenleri Olarak Psikiyatrik İlaçlar (Psychiatric Drugs as Agents of Trauma) adlı makalesine bağlantı verdim ve o zamandan beri kendisiyle iletişim halindeyim ve bana yayınlamam için aşağıdakini gönderdi. Bu, okuyucularımın çoğunun aşina olacağı bu konuları inceleyen diğerleri tarafından iyi karşılanan bir kitaptır.

DELİ DEĞİL.. Akıl Hastası OLMAYABİLİRSİN.. İyi çalışmayan veya sizi daha kötü yapan İlaçlarla Yanlış Teşhis ve Kötü Tedavi.. İlaç Endüstrisi, Psikiyatri, Hükümet ve diğerleri tarafından sizden saklanan önemli bilgiler..

Açıklama: Günümüzde psikiyatri, en çok satan yazar Charles Whitfield'ın bu bilimsel olarak doğru yeni kitabında anlattığı gibi, reklamı yapıldığı gibi değil.

  Acı verici duygusal, psikolojik ve davranışsal semptomları olan kişileri "akıl hastası" olarak yanlış teşhis eden ve daha sonra onları iyi çalışmayan veya daha da kötüleştiren, toksik psikiyatrik ilaçlarla kötü hale getiren modern biyolojik psikiyatrinin ardındaki sahte bilimi ortaya koyuyor."

Dr. Whitfield düdüğü çalıyor ve biyopsikiyatriyi kar ve kontrol için teşvik eden suçluların adını veriyor ve zihin ve beden manipülasyonlarından neden ve nasıl kaçınılacağını açıklıyor. Bu suçluların çoğu, Büyük İlaç Şirketleri, Büyük Hükümet, Büyük Sigorta, Büyük Akademi ve Büyük Profesyonel grupları (Amerikan Psikiyatri Birliği, Amerikan Tabipler Birliği ve Ulusal Akıl Hastalıkları İttifakı gibi) içeren "Büyükler"dir.

Büyüklerin her biri, Dr. Whitfield'ın belgelediği "zihinsel hastalık" olarak adlandırdıkları şeyin yanlış teşhisini ve yanlış tedavisini teşvik ediyor ve destekliyor; bunun yerine, tekrarlayan çocukluk ve daha sonraki travmanın acı verici etkileri olduğunu belirtiyor ve bunları ayrıntılı olarak açıklıyor. Bu büyük sorunun nasıl geliştiğini ve bundan nasıl iyileşileceğini anlatıyor.

 "Bu kitap, travma psikolojisinin en iyi şifa prensiplerini bütünsel psikiyatriyle birleştiren, gerçeklerin, psikolojik becerilerin ve bilgeliğin dikkate değer ve keskin bir özetidir. Dr. Whitfield, okuyucunun psikolojik, duygusal ve davranışsal semptomlarını ele almak için pratik ve kanıtlanmış ilaç dışı teknikleri ve iyileşme yardımcılarını nasıl kullanabileceğini ayrıntılı olarak açıklıyor. Dikkat: Bu kitap, psikiyatrik ilaç endüstrisinin bir suçlamasını ve bu beyni devre dışı bırakan ilaçları kullanan kişiler ve onlara bakanlar için dogmalarının aydınlatıcı bir ifşasını içeriyor. " —Peter R. Breggin, MD, psikiyatrist, İlaç Deliliği'nin (Medication Madness) Yazarı, Ithaca, NY

 "Charles Whitfield'ı 20 yıldır tanıyorum ve bunun ruh sağlığı ve iyileşme üzerine yazdığı birkaç kitabın arasında en açıklayıcı ve etkili olanı olduğuna inanıyorum. Uzun yıllardır psikoloji profesörü ve klinisyen olarak, "akıl hastası" olarak etiketlenen kişilerde duygusal, davranışsal ve ilişkisel acıya neyin sebep olduğunu ve daha sonra sorunlarını iyileştirmek için neyin en iyi işe yaradığını ne kadar açık ve öz bir şekilde anlattığından etkilendim. Ayrıca psikiyatrik ilaçların neden ve nasıl işe yaramadığı ve çoğu zaman insanları daha da kötüleştirdiği konusunda gerçeği anlatıyor. Şiddetle tavsiye edilir." —Randy Noblitt, PhD, Klinik Psikoloji Profesörü, California Profesyonel Psikoloji Okulu

 "Dr Charles Whitfield, ilaç şirketlerinin ve tıbbi endüstriyel hükümet kompleksinin insanları kendilerine yardımcı olmayabilecek ve hatta zarar verebilecek tedavilere nasıl yönlendirdiğini açıkça yazılmış bir dille anlatıyor. Psikotrop ilaçların aşırı kullanımı, zamanımızın en büyük hikayelerinden biridir." — Doug Bremner MD, O Hapı Almadan Önce: İlaç Endüstrisi Sağlığınız İçin Neden Kötü Olabilir? “Before You Take That Pill: Why the Drug Industry May Be Bad for Your Health” kitabının yazarı, Psikiyatri ve Radyoloji Profesörü, Emory Üniversitesi Tıp Fakültesi. (....)"
(166)

"Depresyon Dolandırıclığı: Psikiyatrinin Tıbbi Bir Bilim Olarak Başarısızlığı
Fiziksel hastalıkların tanısı, açıklaması ve tedavisi bilimsel olarak sağlam olsa da, ruhsal bozuklukların psikiyatrik bakımı için bu geçerli değildir. Depresyon, psikiyatrik tanılar arasında bir numaradır ve Depresyon Dolandırıclığı (/sahtekarlığı): Psikiyatrinin Tıbbi Bir Bilim Olarak Başarısızlığı'nın (Grifting Depression: Psychiatry’s Failure as a Medical Science) konusudur. Psikiyatrinin güncel tıbbileştirme biçimi, psikiyatrinin depresyon ve depresyonu tedavi etmek için antidepresan ilaçlara güvenmesine ilişkin açıklaması olan kimyasal dengesizlik teorisinin temeli haline gelen tanı kılavuzu DSM-III'ün yayınlanmasıyla 1980'de başladı ve "psikiyatrik bakımı devrim niteliğinde değiştirdi." DSM-III, takip eden tüm DSM kılavuzları için model oldu. Ancak, diğer tıbbi tanı kılavuzlarının aksine, DSM güvenilirlik ve geçerlilik açısından bilimsel ve tıbbi standartları karşılamada başarısız oldu. Kimyasal dengesizlik teorisi, bilimsel yöntemin temel ilkelerini ihlal eden araştırmalara dayanmaktadır. Teorinin testleri bununla çelişmektedir. Ek olarak, tedavi etkinliği testleri antidepresan ilaçların plasebodan daha iyi olmadığını bulmuştur. Çalışmalar, antidepresan ilaçlara atfedilen faydanın bir plasebo etkisi olduğunu göstermektedir ancak plaseboların aksine, bu ilaçlardaki kimyasallar birçok kişi için zararlıdır. Araştırmalar, DSM'de listelenen çoğu ruhsal bozukluk için alternatif bir teoriyi, davranışsal bir açıklamayı (biyolojik olmaktan çok psikolojik) güçlü bir şekilde desteklemektedir; buna depresyon vakalarının çoğu da dahildir. Dahası, depresyon için tercih edilen tedavi olarak kabul edilmese de, sonuç çalışmaları davranış terapisinin ilaç tedavisinden daha etkili ve güvenli olduğunu ikna edici bir şekilde göstermektedir. Psikiyatrik bakımı belirleyen şey bilim değil, çıkar çatışmasıdır.

Editöryal İncelemeler.. İnceleme..
----------------------------------
“Dr. Allan Leventhal'ın Depresyon Dolandırıcılığı (Grifting Depression) yüzünüze çarpıyor ve sizi uyandırmaya çalışıyor. Kitap, ilaç endüstrisi ve organize psikiyatri tarafından antidepresan dediğimiz ilaçları pazarlamak için desteklenen 'aldatmacayı' sistematik olarak ortadan kaldırıyor. Kitabı okumak, birinin size bir sihirbazlık numarasının nasıl yapıldığını anlatması gibi. Bir kez numaranın nasıl yapıldığını öğrendiğinizde, numarayı asla aynı şekilde göremeyeceksiniz. Yeni şaşkınlığınız, bu kadar uzun süre nasıl kandırılabildiğiniz olacak. ” -David Antonuccio, Psikiyatri ve Davranış Bilimleri Emeritus Profesörü, Nevada Üniversitesi, Reno Tıp Fakültesi

"Klinik psikolog Dr. Allan Leventhal, Grifting Depression kitabında depresyonu tedavi etmek için antidepresan ilaçların kullanımına ilişkin son derece açık ve ikna edici bir eleştiri yazmış ve psikolojik alternatiflere ilişkin ikna edici bir inceleme yapmıştır. " -Irving Kirsch, The Emperor’s New Drugs kitabının yazarı ve Harvard Tıp Fakültesi, Plasebo Çalışmaları Programının Yardımcı Direktörü

BAZI YORUMLAR;
--------------
 "Bu, ustaca araştırılmış, hazırlanmış ve yazılmış bir kitap. İçeriğini ve mesajını dergi makaleleriyle boğuşmaya meyilli olmayanlarımız için erişilebilir ve anlaşılır kılmak için yazılmış akademik bir ders kitabı gibi. Ve bu mesaj derin. Depresyon için hap mı alıyorsunuz? Siz ve/veya sigortanızın ödediği parayı kim alıyor? Bu haplar kimlere yardım ediyor? Bunları alan tüm insanlar mı? Bir kez daha düşünün. Depresyon için hap almaya güvenilir alternatifler var mı? Bu kitabı okuyun." -Mr. Teacherman,Read this book,August 2, 2024 (a)

 "Bir tıp uygulayıcısı olarak, şu anda antidepresan kullanan hastalarla sık sık görüşüyorum (ve semptomlar gösteren ve "depresif" olduklarını hissedenlere sık sık reçete yazıyorum. ) Bu dikkatlice araştırılmış ve özlü kitap, depresyonun arka planını, son 100 yıldır hastalara sunulan yanlış yönlendirilmiş ve genellikle zararlı açıklamalar ve tedaviler de dahil olmak üzere ortaya koyuyor. Benim için göz açıcı olduğunu söylemeliyim. (Haklı) üzüntüyü, depresyonun gerçek bir hastalık olarak çok daha nadir görülen örneklerinden ayırt etme yeteneğimi geliştirmekten, ilaç reklamlarının kakafonisini ve genellikle etkisiz, bazen zararlı (ama her zaman karlı) ilaç tedavilerini genellikle yararlı davranışsal tedavilere tercih eden "uzman" görüşlerini aşmaya kadar, bu kritik öneme sahip alan hakkındaki anlayışım büyük ölçüde gelişti. Bu, hemen hemen her tıp uygulayıcısının okumaktan faydalanacağı bir kitap. Hastalarımızın derslerini ciddiye almaları tavsiye edilir..." -Lawrence Cheskin, MD, Eye-opening, March 24, 2022 (b)" (167)

"Bir Salgının Anatomisi: Sihirli Mermiler, Psikiyatrik İlaçlar ve Amerika'da Akıl Hastalığının Şaşırtıcı Yükselişi
Ödüllü bilim ve tarih yazarı Robert Whitaker, bu şaşırtıcı ve çarpıcı kitapta tıbbi bir gizemi araştırıyor: Amerika Birleşik Devletleri'ndeki engelli akıl hastalarının sayısı son yirmi yılda neden üç katına çıktı? Her gün, 1.100 yetişkin ve çocuk, akıl hastalığı nedeniyle yeni engelli hale geldikleri için hükümetin engellilik kayıtlarına ekleniyor ve bu salgın ülkemizin çocukları arasında en hızlı şekilde yayılıyor. Neler oluyor? Bir Salgının Anatomisi, okuyucuları bu soruyu kendi başlarına düşünmeye davet ediyor. İlk olarak, Whitaker zihinsel bozuklukların biyolojik nedenleri hakkında bugün bilinenleri araştırıyor. Psikiyatrik ilaçlar beyindeki "kimyasal dengesizlikleri" düzeltiyor mu yoksa aslında onları yaratıyor mu? Araştırmacılar bu soruyu incelemek için onlarca yıl harcadılar ve 1980'lerin sonlarına doğru cevaplarını buldular. Okuyucular, bilimsel dergilerde bildirilenleri keşfettiklerinde şaşıracak ve dehşete düşecekler. Ardından bu kitabın merkezindeki bilimsel soru geliyor: Son elli yılda, araştırmacılar psikiyatrik ilaçların uzun vadeli sonuçları nasıl etkilediğine baktıklarında ne buldular? İlaçların insanların sağlıklı kalmasına yardımcı olduğunu mu keşfettiler? Daha iyi işlev görmelerini mi? İyi bir fiziksel sağlığa sahip olmalarını mı? Yoksa bu ilaçların, paradoksal bir nedenden ötürü, insanların kronik olarak hasta olma, daha az işlev görme ve fiziksel hastalığa daha yatkın olma olasılığını artırdığını mı buldular? Bu, psikiyatrik ilaçların uzun vadeli sonuçlar prizmasından faydalarına bakan ilk kitaptır. Uzun vadeli iyileşme oranları ilaç kullanan veya kullanmayan şizofreni hastalarında daha mı yüksektir? Antidepresan almak, depresif bir kişinin bozukluk nedeniyle sakat kalma riskini azaltır mı yoksa artırır mı? Bipolar hastalar bugün kırk yıl öncesine göre daha mı iyi durumda, yoksa çok daha mı kötü? Ulusal Ruh Sağlığı Enstitüsü (NIMH) DEHB'li çocukların uzun vadeli sonuçlarını incelediğinde, uyarıcıların herhangi bir fayda sağladığını tespit ettiler mi? Sonuçlar literatürünün bu incelemesinin sonunda, okuyucuların kendilerine ait rahatsız edici bir sorusu olacağından emin olabilirsiniz: Bu uzun vadeli çalışmalardan elde edilen sonuçlar (hepsi aynı çarpıcı sonuca işaret ediyor) neden kamuoyundan saklandı? Whitaker, bu ilgi çekici tarihte ayrıca bu salgına kapılan çocukların ve yetişkinlerin kişisel hikayelerini anlatıyor. Son olarak, Avrupa ve Amerika Birleşik Devletleri'nde iyi uzun vadeli sonuçlar üreten yenilikçi psikiyatrik bakım programları hakkında rapor veriyor. Ülkemiz sakatlayıcı bir ruhsal hastalık salgınıyla karşı karşıya kaldı ve yine de Anatomy of an Epidemic'in ortaya koyduğu gibi, bu salgının önlenmesine yönelik tıbbi planlar çoktan çizildi.

  "Robert Whitaker dört kitabın yazarıdır: Amerika'da Deli, Haritacının Karısı, Tanrıların Kucağında ve Bir Salgının Anatomisi (Mad in America, The Mapmaker's Wife, On the Laps of Gods ve Anatomy of an Epidemic). Akıl hastaları ve ilaç endüstrisi hakkındaki gazete ve dergi makaleleri, tıbbi yazı dalında George Polk Ödülü ve en iyi dergi makalesi dalında Ulusal Bilim Yazarları Derneği (National Association of Science Writers) Ödülü dahil olmak üzere birçok ulusal ödül kazanmıştır. Boston Globe için araştırma ortamlarında akıl hastalarına yönelik istismarı konu alan ortak yazdığı bir dizi, 1998'de Pulitzer Ödülü'nün finalisti olmuştur."

Editöryal İncelemeler..
- Booklist'ten.. *Yıldızlı İnceleme*.. "Whitaker (Mad in America, 2002), 1987 ile 2007 yılları arasında, yıllık 40 milyar dolarlık psikotropik ilaç faturasına rağmen, zihinsel hastalık nedeniyle engelli Amerikalıların sayısının iki katından fazla arttığını öğrendiğinde, durakladı. Yaygın kullanımları göz önüne alındığında -kolesterol düşürücü ilaçlardan bile daha fazla- psikofarmasötiklerin sihirli mermiler olduğuna, zihinsel hastalıkları oyundan çıkarıp, eski engelli insanları üretken vatandaşlar arasına geri döndürdüğüne inanmıştı. Ancak prestijli bilimsel dergilerdeki, bazıları 50 yıldan daha eski olan klinik çalışmaları derinlemesine inceledikçe, şok edici bir anormallik daha fark etti.

Psikiyatrik ilaçların, karaciğer hasarı, kilo alımı, yüksek kolesterol ve kan şekeri ve bunların neden olduğu bilişsel işlev azalması risklerinden bahsetmeye bile gerek yok, zihinsel hastalığı kötüleştirdiği defalarca gösterilmiştir. Gerçek şu ki, diyor, akıl hastalığına neyin sebep olduğunu kimse bilmediği için, bu haplarda bulunabilecek bir tedavi veya hafifletici etken yok. Whitaker'ın derlediği literatürden çıkardığı sonuçlar ve sihirli tedaviler için istekli tüketicileri bilinçli olarak aldatanlara yönelttiği suçlamalarla, kitabı ya milyarlarca dolarlık bir endüstrinin kapağını açacak ya da kendisinin bir deli olarak etiketlenmesine ve belki de belirsizliğe itilmesine yol açacak. En azından, ilaçları kullananları, onları reçete edenleri sorgulamaya teşvik etmeli." -- Donna Chavez

İnceleme;
- “Robert Whitaker’ın “Bir Salgının Anatomisi” adlı kitabının zamanlaması, Amerika Birleşik Devletleri’ndeki psikiyatrinin kapsamlı ve okunması kolay bir tarihi için daha iyi olamazdı. ” —Salon. com

- “Bir Salgının Anatomisi, gizemli bir roman temposuyla tartışmalı bir zemin çizerek bazı cevaplar sunuyor. ” —TIME. com

- “Açık, vurucu ve önemli olan Bir Salgının Anatomisi, psikiyatrik tıbbın uzun süreli kullanımını düşünen herkes için zorunlu bir okuma olmalı. Whitaker, gücünün zirvesinde. ” —Greg Critser, Generation Rx’in yazarı

- “Neden daha önce hiç olmadığı kadar çok insan akıl hastalığı nedeniyle engelli? Neden bu şekilde teşhis edilenler diğerlerinden 10-25 yıl önce ölüyor? Salgının Anatomisi adlı kitabında araştırmacı gazeteci Robert Whitaker, zihinsel bozuklukların tedavisi olarak gösterilen ilaçların aslında uzun vadede onları daha da kötüleştirdiğini ortaya koymak için kusurlu bilimi, açgözlülüğü ve düpedüz yalanları kesip atıyor. Ancak Whitaker'ın araştırması gelecek için de umut sunuyor: sağlam bilim, doğanın zihinsel hastalıklarımızı zaman ve insan ilişkileri yoluyla iyileştirme yolunu destekliyor. Whitaker, zihinsel hastalıkların tahribatına tanıklık eden ve zihin uyuşturan ilaçların hapishanesinden kurtulduklarında yeni buldukları "canlılığa" tanıklık eden çocuklarla ve yetişkinlerle şefkatle röportajlar yapıyor. " —Daniel Dorman, M. D. , UCLA Tıp Fakültesi Psikiyatri Klinik Yardımcı Doçenti ve Dante's Cure: A Journey Out of Madness kitabının yazarı

- “Bu, yıllardır okuduğum en endişe verici kitap. Yaklaşım ne polemik ne de ideolojik açıdan yanlı. Whitaker, tıbbi kanıtlara ve tarihsel belgelere dayanarak davasını bir savcı gibi oluşturuyor. ” —Carl Elliott, M. D. , Ph. D. , Profesör, Biyoetik Merkezi, Minnesota Üniversitesi ve Better than Well: American Medicine Meets the American Dream kitabının yazarı

- “Bir Salgının Anatomisi, son derece rahatsız edici bir soruyu araştırıyor: Psikiyatrik ilaçlar, onları kullanan kişilerin, yardım almaktan çok, kronik olarak hasta olma olasılığını artırıyor mu? Mevcut psikotropik ilaçlarımızın yarardan çok zarara yol açtığını, hatta daha fazla zarara yol açtığını gösteren ikna edici bir davada, Robert Whitaker bilimsel literatürü ayrıntılı bir şekilde inceliyor ve kanıtların ne kadarının kendi tarafında olduğunu gösteriyor. Burada alışılmadık hiçbir şey yok; bu dava sağlam ve kanıtlarla destekleniyor. Psikiyatri halk nezdinde güvenilirliğini korumak istiyorsa, artık bu ikna edici ve zarif bir şekilde yazılmış kitabın özündeki bilimsel argümanla ilgilenmek zorunda kalacak. ” —David Healy, M. D. , Cardiff Üniversitesi Psikiyatri Profesörü ve The Antidepressant Era ve Let Them Eat Prozac kitabının yazarı

- “Bir Salgının Anatomisi, akıl hastalığının biyolojik temelleri ve biyolojik tedavileri hakkındaki geleneksel bilgeliğe karşı muhteşem bir şekilde bilgilendirilmiş, harika bir şekilde okunabilir bir düzeltme. Bu, başlı başına akıllıca ve gerekli bir kitap; akıl hastalığı yaşamış veya yaşamış kişilere bakan herkes için olmazsa olmaz bir okuma; yani hepimiz için! Robert Whitaker, akıl hastalığı hakkında bildiklerimizin paradoksları ve karmaşıklıkları ve getirdiği acıyı azaltmak için neler yapabileceğimiz konusunda güvenilir, mantıklı ve ikna edici bir rehberdir. ” —Jay Neugeboren, Imagining Robert ve Transforming Madness kitaplarının yazarı

- “Ara sıra büyük bir aldatmacayı ifşa eden bir kitap çıkar. Robert Whitaker bu tür kitaplar yazmıştır. Muazzam miktarda psikiyatri literatüründen ve bireysel hastaların yürek parçalayıcı hikayelerinden yararlanarak, ilaç endüstrisi ve modern psikiyatrinin büyük bir kısmı tarafından gerçekleştirilen, hastalara, ailelerine ve toplumun tamamına korkunç insani ve finansal maliyetler yükleyen, derinden rahatsız edici bir dolandırıcılığı ifşa ediyor. Dikkatlice raporlanmış ve ilgi çekici ancak duygusuz bir üslupla yazılmış olan bu kitap, günümüz psikiyatri ilaçları etrafında örülmüş efsaneyi parçalıyor. ” —Nils Bruzelius, Boston Globe ve Washington Post'un eski bilim editörü

- “Yıkıcı bir eleştiri. . . . Bir gün, zihinsel hastalıklar hakkında düşünme ve tedavi etme biçimimize geri dönüp bakacağız ve hepimizin deli olup olmadığımızı merak edeceğiz. Bir Salgının Anatomisi hem hastalar hem de doktorlar için zorunlu bir okuma olmalı. ” —Shannon Brownlee, kıdemli araştırma görevlisi, New America Foundation ve Overtreated kitabının yazarı

Robert Whitaker dört kitabın yazarıdır: Amerika'da Deli, Haritacının Karısı, Tanrıların Kucağında ve Bir Salgının Anatomisi (Mad in America, The Mapmaker's Wife, On the Laps of Gods ve Anatomy of an Epidemic). Akıl hastaları ve ilaç endüstrisi hakkındaki gazete ve dergi makaleleri, tıbbi yazı dalında George Polk Ödülü ve en iyi dergi makalesi dalında Ulusal Bilim Yazarları Derneği (National Association of Science Writers) Ödülü dahil olmak üzere birçok ulusal ödül kazanmıştır. Boston Globe için araştırma ortamlarında akıl hastalarına yönelik istismarı konu alan ortak yazdığı bir dizi, 1998'de Pulitzer Ödülü'nün finalisti olmuştur.

Bazı Müşteri Yorumları;
-----------------------
 "Müşteriler kitabı iyi araştırılmış, bilgilendirici ve ikna edici buluyor. Kitabı parlak, keyifli ve son derece tavsiye edilebilir olarak tanımlıyorlar. Okurlar ayrıca biyomedikal indirgemeciliği ilgi çekici, açıklayıcı ve ilginç buluyor. Yazım tarzını açık, okunması kolay ve anlaşılır olarak övüyorlar. Ancak bazı müşteriler ilaçların tehlikeli yan etkileri olduğunu bildiriyor. Malzeme kalitesi konusunda görüşler karışık, bazıları kitabı mükemmel ve iyi durumda bulurken, diğerleri sınırlı ve kırılgan olduğunu söylüyor." -Müşteri yorumlarının metinlerinden yapay zeka tarafından oluşturuldu..

 "Şaşırtıcı kirli sırlar ortaya çıktı!.. Whitaker, günümüzde psikiyatride mevcut olan çeşitli "kimyasal dengesizlik" teorilerini çevreleyen uyduruk bilimi çok bilimsel ve açık sözlü bir şekilde ifşa ediyor. Arka plan araştırmasını çok dikkatli bir şekilde yapmış. Çeşitli kimyasal dengesizlik teorilerine şüpheyle yaklaşan emekli bir psikiyatrist olsam da, onun başardığı kapsamlı arka plan araştırmasını ben yapamazdım. Örneğin, ABD'de büyük bir tantanayla tanıtılmadan önce Prozac'ın Alman çalışmalarında etkisiz olduğuna karar verildiğini bilmiyordum. (önemli dergiler tarafından ele alınmış, kapaklarda yer almıştır). İlaçların beyin reseptörlerini değiştirerek dengesizliklere nasıl yol açtığını ve daha sonra bunların kalıcı olarak nasıl değiştirilebileceğini gösteriyor. Beyin kimyamız, evrim yoluyla binlerce yıldır var olmuştur ve dayanıklıdır. Bir kimyasalla değiştirmek için beyin, kimyayı orijinal dengeli durumunda tutmak için adımlar atar, ancak örneğin reseptörleri kapatır veya ortadan kaldırır. Sürekli kimyasal saldırının bombardımanı altında tutulan bu değişikliklerden bazıları kalıcıdır ve bu da birçok kişinin "ilaçlarını bıraktıklarında" hissettiği sıkıntıyı açıklar. Bu kitap karmaşık (ve zaman zaman "gizemli") bir teoriler kümesini anlaşılır hale getirir. Bu, her tıp ve ruh sağlığı uzmanının yanı sıra bilgi edinmek isteyen veya ilaç kullanmayı düşünen herkes için MUTLAKA okunması gereken bir kitaptır. DEHB ilaçları (ve tanının genişlemesi) hakkındaki bölüm çok açıklayıcıdır. İlk sonuçlar büyülü olabilir, uzun vadeli sonuçlar ise trajik olabilir. Bazı dramatik olumlu sonuçlar olduğunun farkındadır. Ayrıca plasebo etkisini de açıklar. Bu kitap, ilaçların uzun vadeli riskleri ile faydaları hakkında ciddi tartışmalara yol açmalıdır. Ayrıca APA'nın Tanı ve İstatistik El Kitabı ile teşhis edilebilir ruhsal hastalıkların kapsamını nasıl büyüttüğünü ve genişlettiğini ve biyolojik ürünü için bir pazar yarattığını da göstermektedir. Ana akım psikiyatri topluluğunun Büyük İlaç Şirketleriyle nasıl yakınlaştığını çok net bir şekilde açıklamaktadır. Mutlaka okunması gereken bir kitap." -Old Finn,May 29, 2010 (a)

 "Tüm psikiyatristlerin bu kitabı okumasını ve tıpkı sevdiklerine yaptıkları gibi tüm hastalara dikkatle ilaç reçetelemelerini şiddetle tavsiye ediyorum.. Eski bir pratisyen hekim ve şu anda ruh sağlığı uzmanı olarak, tüm psikiyatristlerin bu kitabı okumalarını ve tıpkı sevdiklerine yapacakları gibi tüm hastalara dikkatlice ilaç yazmalarını şiddetle tavsiye ediyorum. Bu kitap, çok rahatsız edici vakaların ve son derece ikna edici verilerin bir koleksiyonudur ve ayrıca kapsamlı, dürüst, bilimsel belgelere dayalı araştırmaya dayanmaktadır. Şüphelendiğim şeyi kanıtladı: Üniversite çocuğumun ilk başta üniversite psikiyatri kliniğinde bipolar bozukluk teşhisi alması ve bir hemşire pratisyen tarafından Risperdal reçete edilmesi. Bu, beş yıl önce, zorlu kişisel sorunlar yaşadıktan sonra kötü bir ruh hali hissettiği soğuk bir Kuzey Doğu kış mevsiminde oldu. Kliniğe gitti ve hemen iki antidepresanın bir kombinasyonunun reçetesini aldı. Bir hafta sonra semptomun kötüleştiğini ve farklılaştığını hissetti, intihar düşüncesi, sonra "mani"yi tedavi etmek için Risperdal almaya başladı. Kendisinden ilacı bırakmasını istedik ve bunu muhtemelen bir akıl hastalığı olduğundan şüphelenerek yaptı. Beş yıl sonra, muhtemelen iş ve stres nedeniyle uykusuzluğa yakalandı. Akıl hastalığının, ilacı bıraktığı "gerçeği" nedeniyle tekrar nüksettiğini düşündü ve şimdi bir "mani" atağı olarak sonuçlandı. Kuzey Batı'daki başka bir üniversite psikiyatri kliniğine gitti ve ilk ziyarette tekrar bipolar teşhisi kondu ve akıl hastalığını kontrol altına almak için ömür boyu ilaca ihtiyacı olduğu söylendi. Genç, deneyimsiz, bir şekilde panik, destek alabilecek hiçbir yeri olmayan bir üniversite öğrencisinin bir kerelik ruh hali değişim atağıyla başladı ve ardından ömür boyu ilaca ihtiyaç duyan kronik bir akıl hastalığına dönüştü. Yüreğimin parçalandığını hissettim ve bir anne olma konusunda başarısızım. Ben iyi bir insanım ve etik standartları olan profesyonel bir kadınım ve çocuğuma yakın zamanda "bipolar bozukluk" teşhisi konana kadar hayatımdaki hiç kimseden nefret etmedim. Günümüzde birçok üniversite öğrencisi, zihinsel strese ve fiziksel rahatsızlığa karşı düşük toleransları nedeniyle antidepresan kullanıyor. İlaç şirketleri ve bazı psikiyatristler bu genç hayatlardan sorumlu olmalıdır. Kendisinin bir akıl hastalığı hastası olduğuna ve ömür boyu tedaviye ihtiyaç duyduğuna inanma düşüncesi, ilacın yan etkisinin kendisinden daha ağır bir yüktür. İlacın uzun vadeli etkisi gelecekteki bir sonuçtur ancak acil sonuç, zihninde sürekli olarak "akıl hastalığı" kaygısı kalmasıdır ve bu da tabiri caizse, tekrar tekrar daha fazla "mani atağı" yaşanmasına neden olur/yaratır/tetikler. Hasta ilacı bırakmaya karar verdiğinde, kısa süre sonra orijinal semptomun tekrarlamaları konusunda güçlü bir kaygıya tekrar dalacaktır. Bu yüzden depresyon etiketinden hastalar ve doktorlar tarafından kurtulmak çok zordur. İnsan zihni şartlandırılabilir. Düşündükleriniz vücudunuz hakkında nasıl hissettiğinizi belirleyebilir ve buna karşılık duygusal olarak nasıl hissettiğiniz fiziksel tepkinize/semptomlarınıza yol açabilir --- uykusuzluk, kronik kas ve eklem ağrısı, kalp çarpıntısı ve çarpıntısı, düşüncelerin hızlanması, düzensiz bağırsak, bulanık görme, hafıza kaybı, konsantrasyon eksikliği, ilgi ve cinsel dürtü kaybı, iştah kaybı, intihar düşünceleri, vb. adlandırdığınız. Bir kısır döngü! Güzel bir zihin sonunda yok edilecektir. Gelecek vaat eden bir dereceye ve yüksek başarıya sahip genç bir kişi bu tür acımasız bir ömür boyu hapis cezasına çarptırılmamalıdır. Robert Whitaker'a teşekkürler. "Amerika'da Deli" hareketine öncülük ediyorsunuz. Her hasta ve her doktor bu kitabı okumalı. Ruh sağlığı tıbbi alanı yeniden düzenlenmelidir. Tüm psikiyatristlerin semptomların tedavisindeki diğer eğilimleri öğrenmek için sürekli eğitim almaları gerekir, ancak yardım için size gelen hastalar hakkında hüküm vermek için acele etmemelidirler. Bilimsel çalışmalar "kimyasal dengesizlik" diye bir şeyin olmadığını kanıtlamıştır. Birçok psikiyatristin, hastaların duyguları hakkında söylediklerine dayanarak ilaç yazması korkutucudur; kan testlerine, yüksek teknoloji görüntüleme, biyopsi, laboratuvar testleri ve hastanın günlük işleyişine ilişkin uzun vadeli yakın gözlemlere ve anekdotlara dayanmaz. Psikiyatristlerin büyük çoğunluğu hastalara yardım etmek için iyi niyetli olsa da, sürekli eğitime ihtiyaçları vardır. Tüm tıp alanında, uzun vadeli ilaç kullanımının ruhsal hastalık durumunda olduğu kadar tartışmalı bir tedavisi yoktur. Diyabet, hipertansiyon, tiroid sorunları, kalp hastalıkları, böbrek hastalıkları, otoimmün hastalıklar vb. tedavisine bakın, kaç tane tartışmalı tartışma duyabilirsiniz? Bu durumların tanısı kan testlerine, yüksek teknoloji görüntüleme, biyopsiler ve birçok laboratuvar testine dayanır. Yine de, depresyon ve bipolar bozukluğun tanısı tanı araçlarından hiçbirine dayanmaz. Farkında olun! DSM'nin kendisi bilimden çok sanattır. Depresyon bir hastalık değil, bir semptom yelpazesidir. Bu semptomları yönetmenin başka yolları da vardır. Sosyal, duygusal, çevresel yönler dikkate alınmalıdır. Ömür boyu ilaç bir cevap değildir, bu da h'den daha fazla zarar verir. Ömür boyu ilaç bir cevap değildir, yardımdan çok zarar verir. Lütfen aşağıdaki yorumları da okuyun. Teşekkürler." -doctor mom,August 18, 2017 (b)" (168)

"Ruhsal Beyin
Mario Beauregard (Ph.D.,Nörobilimci 2007 AD) parlak bir Kanadalı Nörobilimcidir ve tüm Psikiyatristlerin bildiği ancak halktan çok azının bildiği şeyi ifşa etmede muhteşem bir iş çıkarmıştır. Yani
Psikiyatri, insanın 'düşüncelerini, duygularını ve rüyalarını' beynin içindeki kimyasalların sonucu olarak gören, 'ateist natüralist evrim' üzerine kurulmuştur. 'Ruh, can, benlik ve özgür irade' görüşü yalnızca yanılsamalardır.

Mario Beauregard, modern Psikiyatrinin "çöp bilim" olduğu yönündeki ana varsayımımıza dair birçok bilimsel tanıklardan biri olarak bu sitede kullanılmıştır. Mario, sonuçlarımıza katılabilir veya katılmayabilir. Mario Beauregard teistik bir evrimcidir. Bu, bugün okullarda öğretilen standart evrim hikayesini tamamen kabul ettiği anlamına gelir, ancak tüm sürecin arkasında bir yaratıcının olduğuna inanır. 12. sayfada şöyle diyor: "Herhangi bir yanlış anlaşılma olmasın, bu kitabın amacı evrimin gerçekleşmediğini iddia etmek değildir. Sonuçta bir fosil kaydı var." (....) (The Spiritual Brain, Mario Beauregard Ph.D., Neuroscientist, 2007 AD)" (169)

"Psikofarmakoloji Ders Kitabı
"Psikiyatri, tıp biliminin geri kalanının çoğu gibi, moleküler ve hücresel biyoloji ve nörogörüntülemenin hızlı ilerlemeleri ve vaatleriyle belirlenen yeni ve heyecan verici bir çağa girmiştir. Bireysel nörotransmitterlerin majör psikiyatrik hastalıkların tezahürlerini aracılık etmede rol oynamasına rağmen, bu hastalıkların en iyi şekilde entegre sinapslar ve devrelerin anormalliklerinden kaynaklandığı düşünülebilir." -(Psikofarmakoloji Ders Kitabı  (Textbook of Psychopharmacology), Alan F.Schatzberg, Charles B.Nemeroff, 2002 AD) (....) (Textbook of Psychopharmacology, Alan F. Schatzberg, Charles B. Nemeroff, 2002 AD)" (170)

"Üretim Mağdurları
"Ruh sağlığı hastaları ve aileleri için olmazsa olmaz bir okuma.." Dr. Tana Dineen, Kanada'da lisanslı bir psikologdur. McGill Üniversitesi'nden Onur Lisansı (1969) ve Saskatchewan Üniversitesi'nden Yüksek Lisans (1971) ve Doktora (1975) derecelerine sahiptir. Amerikan Psikoloji Derneği ve Kanada Psikoloji Derneği'nin Tam Üyesidir. 1977'de başlayarak dört yıl boyunca büyük bir psikiyatri tesisinin Tedavi Direktörü olarak çalıştı ve karmaşık tanı sorularının araştırılması için bir değerlendirme koğuşu ve yenilikçi programlama için Amerikan Psikiyatri Derneği ödülü kazanan genç şizofrenikler için yoğun tedavi koğuşu dahil olmak üzere uzmanlaşmış programlar oluşturdu.

Kitap hakkında:

- "Üretim Mağdurları (Manufacturing Victims) adlı kitabı yazmaya ilk oturduğumda öfkeyle başlamıştım; kitabın amacı, argümanlara kaynak sağlamak ve toplumsal eyleme ilham vermekti." (Üretim Mağdurları, Dr. Tana Dineen, 2001, s. 283)

- "Üretim Mağdurları ilk kez 1996'da yayınlandığında, Psikoloji sektöründen değişken tepkiler aldı. "Bir komplo kitabı" olarak saldırıya uğradı ve "İster inanın ister inanmayın Psikolojinin Ripley'i" olarak adlandırıldı. Ne benimle tanışmış ne de kitabı okumuş olan meslektaşlarım, "tükenmişlik" veya "depresyon" gibi tedavi edilebilir bir hastalıktan muzdarip olduğumu teşhis ederek görüşlerini sundular. Bir psikolog, ulusal televizyonda benimle yapılan bir röportajı izledikten sonra, lisanslama kurulumuza resmi bir şikayette bulundu ve bu da "televizyon izleyen halkı koruma" adına bir soruşturmaya yol açtı. On sekiz ay sonra, kurul sonunda konuşma hakkımı ve "toplumsal eleştirmen" rolümü kabul etti ve şikayeti reddetti. Bu yüzden kendimi, mesleğimin otoritesine açıkça meydan okuyan bir asi rolünde buldum. Bu kitap boyunca, trajedilerin yaralar bırakabileceğini ve acının gerçek olabileceğini açıkça belirttim. Ancak, ipekten incilere, resimlere kadar gerçek olan her şeyde olduğu gibi, her zaman kopya, sentetik ve sahte, gerçek gibi görünen ürün, gerçek kurbanlar olduğu gibi, aynı zamanda büyük ölçüde Psikoloji Endüstrisinin ürünleri olan uydurulmuş kurbanlar da olduğunu belirttim." (Üretim Mağdurları, Dr. Tana Dineen, 2001, s. 268)

- "Sheldon Kopp'un, Sodom halkını günahtan ve cezadan kurtarmayı umarak oraya giden "Adil Adam" hikayesi aklıma geliyor. Sokaklarda vaaz vererek, yollarını değiştirmeleri için onlara yalvardı. Kimse dinlemedi, kimse karşılık vermedi ve yine de uyarı mesajını, Kurtuluş vaadini haykırmaya devam etti. Sonra bir gün bir çocuk onu durdurdu ve duyulma umudu olmadığında neden ağlamaya devam ettiğini sordu. Ve Adil Adam şöyle cevap verdi: 'İlk geldiğimde mesajımı haykırdım, bu adamları değiştirmeyi umarak. Şimdi onları değiştirmek için çaresiz olduğumu biliyorum. Bugün ağlamaya devam edersem, bunun tek nedeni beni değiştirmelerini engelleyebilme umududur." (Üretim Mağdurları, Dr. Tana Dineen, 2001, s. 283)

- "Bu şok edici varsayımlar Psikoloji endüstrisinin mevcut durumunun gerçek bir tanımı olmasaydı, gülünç olabilirdi. Ancak ne yazık ki, bu basit teoriler psikologların bilimsel ve nesnel, iyimser ve pozitif, şefkatli ve başkalarına yönelik olduğuna safça güvenen bir toplumda yaygın olarak uygulanmakta ve yaygın olarak kabul görmektedir." (Üretim Mağdurları, Dr. Tana Dineen, 2001, s. 266) (....) (Manufacturing Victims, Dr. Tana Dineen, 2001)" (171)

"Psikiyatri: Zorlama Olarak Tedavi
Thomas Szasz ateist bir liberteryendir ve bir Scientologist değildir. Şizofreniyi bir davranış tercihi olarak görür, "deliliğin" tüm fiziksel etyolojilerini reddeder ve akıl hastanelerine istemsizce yatırılmaya karşıdır. Thomas Szasz, önemi ancak önümüzdeki on yıllarda anlaşılacak olan onurlu bir hakikat savaşçısıdır.

- "Psikiyatriye karşı hiçbir zaman vatansever duygular beslemedim. Amacım psikiyatrik köleliği ortadan kaldırmaktı, onu düzeltmek değil." (Çare Olarak Zorlama, Thomas Szasz, 2007 AD, s. 12)

- "Elbette, psikiyatriyi bir tıp uzmanlığı olarak tanımladığımız sürece, zorlamayı bakım olarak ve psikiyatrik himaye altında özgürlüğün kısıtlanmasını hem intiharın veya cinayetin önlenmesi hem de terapi sağlanması olarak tanımlamak zorundayız. Psikiyatrik köleliğin ortadan kaldırılması -yani, akıl hastası olarak tanımlanan kişilerin hastanelerde hapsedilerek özgürlüğünden mahrum bırakılması uygulaması- psikiyatristin insanları hapsetme ayrıcalığından ve gücünden yoksun bırakılmasını gerektirir. Böyle bir değişiklik, bir kişiyi özgürlüğünden zorla mahrum bırakmanın tıbbi bakım olmadığı gerçeğinin tanınmasını ve kabul edilmesini gerektirir." (Çare Olarak Zorlama, Thomas Szasz, 2007 AD, s. 225)

- "Psikiyatriyi tıptan ve hatta diğer tüm barışçıl insan çabalarından ayıran şeyin zorlama olduğu açıktır. Yasa, zorla tıbbi tedaviyi yasaklar, ancak zorla psikiyatrik tedaviye izin verir ve hatta zorunlu kılar. Psikiyatrist, yardımını reddeden akıl hastasının hasta olduğunu inkar ettiğini söyler. Ben, bir kişiye iradesi dışında teşhis ve tedaviler dayatmak için zor kullanan psikiyatristin zorlama uyguladığını inkar ettiğini söylüyorum.

Psikiyatrinin ve toplumumuzun bugün karşı karşıya olduğu temel sorun, belirli bir psikiyatrik müdahalenin işe yarayıp yaramadığı, hastaya yardım edip etmediği, terapötik mi yoksa toksik mi olduğu, intiharı önleyip önlemediği veya teşvik edip etmediği değildir. Merkezi konu, psikiyatrist ile hasta arasındaki temasın gönüllü mü yoksa gönülsüz mü, rızaya dayalı mı yoksa zorlayıcı mı olduğudur. Diğer tüm konular ikincildir." (Çare Olarak Zorlama, Thomas Szasz, 2007 AD, s. 226)

- " Delilik ve eş anlamlıları belirsiz terimlerdir. Ancak, deli kişilerin istenmeyen kişiler olduğu ve bu terimi anormal, istenmeyen davranışlara atıfta bulunmak için geniş anlamda kullandığımız açıktır. " Kural olarak, bir kişi kendi nedenlerinden dolayı "çılgınca" davranır, yani hayatını oluşturan olaylara karşı yaptığı özel uyum nedeniyle." (Çare Olarak Zorlama, Thomas Szasz, 2007 AD, s. 24)

Psikiyatri: Yalanların Bilimi'nin yazarı, Thomas Szasz, 2008 AD, New York Eyalet Üniversitesi'nde emekli psikiyatri profesörüdür.. (Psychiatry: Coercion as Cure, Thomas Szasz, 2007 AD)" (172)

"Günlük Yaşamın Tıbbileştirilmesi
 "Bazı insanlar her zaman büyümeyi ve yetişkinliğin sorumluluklarını üstlenmeyi zor bulmuştur. Eskiden, bu evrensel meydan okumayı karşılayamayan kişi -vasıfsız, evlenmemiş, işsiz ve çalışamaz durumda kalan- aile içinde bakılırdı veya serseri olur, marjinal bir hayat sürerdi. Akrabaları, eğer eğitimli ve geniş bir kelime dağarcığına sahip olsalardı, ona "düşkün" derlerdi. Şimdi ona "şizofrenik" diyorlar." (Günlük Yaşamın Tıbbileştirilmesi "The Medicalization Of Everyday Life", Thomas Szasz, 2007 AD, s. 61)

 "Burada "hastalık" kelimesini kullandığımızda neyi kastettiğimizi tartışmak niyetinde değilim. Ancak, ADA ve kleptomaninin hariç tutulmasıyla ilgili olarak, normal olarak, İngilizce kullanıcıları olarak, hastalıklara sebepler atfetmiyoruz ve motive edilmiş eylemlere (bedensel) "hastalıklar" demiyoruz. Örneğin, bir kişinin lösemiye yakalanması için hiçbir sebep atfetmiyoruz; belirli bir sebebin bir kişinin glokom olmasına yol açtığını söylemek aptalca olurdu; ve bir hastalığın (örneğin, diyabet) bir kişinin senatör olmasına neden olduğunu iddia etmek oldukça saçma olurdu." (Günlük Yaşamın Tıbbileştirilmesi "The Medicalization Of Everyday Life", Thomas Szasz, 2007 AD, s. 32)  (....) (The Medicalization Of Everyday Life, Thomas Szasz, 2007 AD)" (173)

"Yardımsever Olmanın Kalbi
İnceleme: Peter Breggin, zihinsel hastalık ve şizofreni ile ilişkili davranış sorunlarına çözüm olarak hem kimyasal tedavileri hem de psikiyatrik zorlamayı reddeden bir psikiyatristtir. Breggin, bu kitapta empati, gerçek ilgi ve sevginin ruhun sorunlarından kurtulmasının anahtarları olduğunu vurgular.

Seçilmiş Alıntılar:
------------------------
- "Psikiyatri, insan mücadelesini ilaçla veya hatta şok tedavisiyle tedavi edilebilecek "biyokimyasal dengesizliklere" dönüştürmekten büyük ölçüde sorumludur. Neredeyse her psikiyatrist kendini iyi hisseden bir teknoloji doktoru haline gelmiştir. Ancak ahlaki ve manevi olarak denizde olan bir toplumda bu ilaç odaklı yaklaşım için verimli bir toprak vardır. İnsanlar neden acılarına karşı bu kadar basit fikirli tıbbi yaklaşımları kabul etmeye zorlanıyor?" (The Heart of Being Helpful, Peter Breggin, 1997 AD. s. 64)

- "Ayrıca etik, terapötik ve bilimsel gerekçelerle istemsiz veya zorlayıcı tedaviye karşıyım. İnsanları "kendi iyilikleri için" hapsetmenin yanlış olduğuna inanıyorum. Ayrıca yardımcı olmuyor. Yüzlerce yıllık zorlayıcı psikiyatriden sonra, istemsiz hastaneye yatırmanın hastalara yardımcı olduğunu gösteren tek bir çalışma bile yok. Zorla tedavi, insanları güçlendirmek yerine çaresizliği teşvik eder ve kızgınlık yaratır." (The Heart of Being Helpful, Peter Breggin, 1997 AD. s. 171)

- "Amacım örgütlü dini desteklemek veya eleştirmek değil, ancak "ruhların iyileştirilmesi"ni psikiyatriye havale etmesini de istemiyorum." (The Heart of Being Helpful, Peter Breggin, 1997 AD. s. 65)

- "Psikiyatride, neredeyse her zaman tam tersi bir tutum benimsenir. Psikiyatristin psikoterapi sağlamak için elinden geleni yapmasına rağmen yardım arayan kişi depresif veya kaygılı kalırsa, psikiyatrist neredeyse her zaman ilaç önerecektir. Varsayım, "konuşma terapisi işe yaramadı" yerine "konuşma terapim bu kişiye yardımcı olmadı"dır. Birkaç ilaç iyileşme sağlamazsa, doktor hastaneye yatırma ve şok tedavisi önerebilir. Bunun yerine, psikiyatrist terapideki başarısızlığın muhtemel nedeni olarak diğer kişiden ziyade kendisini görmeliydi. Hasta başka birine yönlendirilmeliydi." (The Heart of Being Helpful, Peter Breggin, 1997 AD. s. 80) (...) The Heart of Being Helpful, Peter Breggin, 1997 AD)" (174)

"Klinik Psikiyatri Ders Kitabı
 "Klasik psikiyatrik bozukluklara (majör depresyon, şizofreni veya bipolar bozukluk gibi) ait herhangi bir biyolojik belirtecin rutin klinik uygulamada açıkça tanımlanmış bir faydası olduğu henüz doğrulanmamıştır. Bununla birlikte, psikiyatristler ve klinik nörobilimciler, klinisyenlerin psikiyatrik hastalar için tanı, tedavi ve prognoz belirlemelerinde faydalı olacak biyolojik belirteçler aramaya devam etmektedir. Potansiyel biyolojik belirteçleri içeren araştırmaların vaadi, psikiyatrik hastalığın altta yatan patofizyolojisini açıklığa kavuşturmaya yardımcı olabilecekleri, yararlı yeni tanı yaklaşımları ve alt tipleme stratejileri önerebilecekleri ve daha etkili tedavi yaklaşımlarına yol açabilecekleridir." (Klinik Psikiyatri Ders Kitabı, Hales, Yudofsky, 2003 AD, s. 250) (...) (Textbook of Clinical Psychiatry, Hales, Yudofsky, 2003 AD)" (175)

"Psikiyatri: Yalanların Bilimi
- "Psikiyatri -psikanalizi, psikolojiyi ve sözde tüm ruh sağlığı mesleklerini kapsayacak şekilde burada kullandığım bir terim- modern toplumların en önemli kurumlarından biridir. Kurum, "zihinsel hastalık, diğer tüm hastalıklar gibi bir hastalıktır" varsayımına dayanmaktadır. Bu önerme bir yalandır. Bu yalan, hastalık taklidi yapmayı -hastalık taklidi yapmayı- psikiyatrinin en büyük sırrı haline getirir: Hastalık taklidi yapmanın bir aldatma biçimi (ve genellikle kendini aldatma) olduğu yönündeki yaygın anlayış, psikiyatriyi yok eder. Bu kitapta, bu anlayışı ve beraberinde getirdiği yapıcı yıkımı, yarım yüzyıldan fazla bir süre önce ilk kez ortaya attığım tezimi genişleterek ilerletmeye çalışıyorum: Ruhsal hastalık fikri ve modern psikiyatrinin tıbbi bir uzmanlık alanı olarak aygıtı, hastalık taklidi yapmanın başarılı bir şekilde tıbbileştirilmesine -yani, "zihinsel hastalıklar" olarak adlandırılan davranışların gerçek tıbbi hastalıklar olarak yaygın algısına- dayanmaktadır." (Psikiyatri: Yalanlar Bilimi, Thomas Szasz, 2008 AD, s x)

- "Ruh sağlığı alanındaki profesyonellerin, sahip olamayacakları bir uzmanlığa sahipmiş gibi davranan, sahtekâr olduklarını göstermeye çalıştım. Ruhsal hastalıklar konusunda uzman olmak, hayaletler veya tek boynuzlu atlar konusunda uzman olmak gibidir. Şaşırtıcı olmayan bir şekilde, bazı veya birçok ruh sağlığı uzmanı sahtekâr gibi, dolandırıcı gibi hissetmeye başlar." (Psikiyatri: Yalanlar Bilimi, Thomas Szasz, 2008 AD, s 109)

Thomas Szasz,State University, NY'de emekli psikiyatri profesörü.. Thomas Szasz ateist bir liberteryendir ve bir Scientologist değildir. Şizofreniyi bir davranış tercihi olarak görür, "deliliğin" tüm fiziksel etyolojilerini reddeder ve akıl hastanelerine gönülsüzce yatırılmaya karşıdır. Thomas Szasz, önemi ancak önümüzdeki on yıllarda anlaşılacak olan onurlu bir hakikat savaşçısıdır. (...) (Psychiatry: The Science of Lies, Thomas Szasz, 2008 AD)" (176)

"Aklın Anlamı
- Thomas bu kitapta psikiyatrinin temel unsurunu ele alıyor: zihin nedir. Hem ateist olan hem de evrimin, insanın ontolojik olarak bugün olduğu şeye dönüşmesinin rastgele şans süreçleriyle gerçekleştiğine inanan kimyasal psikiyatristlerin, zihni insan beynindeki fiziksel süreçlerle eşitlemekten başka çareleri yoktur. Bir amipten maymuna ve insana kadar, ateistin nihayetinde zihnin/kişiliğin fiziksel unsurlar tarafından üretilen bir şey olduğu sonucuna varmaktan başka çaresi yoktur. Tüm davranışlar beyinde işlenen mekanik süreçlerle oluşur ve ilaçlar uygun bir çözümdür. Hristiyan ise tam tersini düşünür. Zihin ve hafızanın kökeni Tanrı'dır ve periyodik tablonun 118 elementinin bir parçası değildir. Luka 16:21, fiziksel beyinlerimiz yok olmasına rağmen öldüğümüzde kişiliğimizi, anılarımızı ve "zihnimizi" yanımızda taşıdığımızı kanıtlar.

- Thomas Szasz'ın bir ateist olarak zihnin bir isim (kişi, yer veya şey) olarak var olmadığı, ancak onun "zihin" dediği şeyle meşgul olduğumuz sonucuna varması tahmin edilebilir. Oldukça şaşırtıcı bir şekilde, beynin ve "zihnin" aynı şey olduğu fikrini şiddetle reddediyor. Kimyasal psikiyatristlerin zihni beyinle eşitlemesine şiddetle karşı çıkıyor. Bu, onu ilaçları beyindeki [efsanevi] "kimyasal dengesizliklerin" bir çözümü olarak reddetmeye, kötü davranışın (başkalarının yanlış bir şekilde delilik olarak adlandırdığı şey) bir çözümü olarak reddetmeye yöneltiyor.

- "İnsanların sahte anılar uydurmasının birçok nedeni vardır: çünkü dramatik suçlamalar, özellikle cinsel suçlar, dikkat çeker ve şöhret ve para kaynaklarıdır; çünkü intikam tatlıdır; çünkü insanlar açıklanamayan duygusal sıkıntılarını açıklama ihtiyacı duyarlar, sıkıntı ne kadar büyükse, gösterişli bir "neden"e duyulan ihtiyaç da o kadar büyük olur; çünkü insanlar kötü dürtülerini Başkalarına atfetme eğilimindedir; ve belirttiğim gibi, psikiyatristler insanları davranışlarından sorumlu tutmaktan kurtarmaya hazırdırlar —başkalarının doğruyu söyleyip söylemediğini kendileri için doğrulama sorumluluğu da dahil." (Zihnin Anlamı, Thomas Szasz, 1996 AD, s. 65)

- ""Böcek" veya "sarılmak" gibi isimler gerçek nesneleri veya olayları adlandırdığı için, bir kişiyi "rahatsız etmenin" onu rahatsız etmek, ona sarılmanın ise ona sarılmak anlamına geldiğini anlarız; ve "zihin" ismi hayali bir nesneyi adlandırdığı için, "zihinlenmeyi" "zihnimizi" kullanmak olarak yanlış anlarız. Ama bizim zihnimiz yok. Bunun yerine, yaşayan kişiler olarak zihin. Nasıl ve neye önem verdiğimiz, kim olduğumuzu belirler. Özgüven, özünde bizim kendi işimizdir." (Zihnin Anlamı, Thomas Szasz, 1996 AD, s. 17)

Thomas Szasz,State University, NY'de emekli psikiyatri profesörü.. Thomas Szasz ateist bir liberteryendir ve bir Scientologist değildir. Şizofreniyi bir davranış tercihi olarak görür, "deliliğin" tüm fiziksel etyolojilerini reddeder ve akıl hastanelerine gönülsüzce yatırılmaya karşıdır. Thomas Szasz, önemi ancak önümüzdeki on yıllarda anlaşılacak olan onurlu bir hakikat savaşçısıdır. (...) (The Meaning Of The Mind, Thomas Szasz, 1996 AD)" (177)

"Biyolojik Psikiyatride Sahte Bilim
"Akıl sağlığı hastaları ve aileleri için olmazsa olmaz bir okuma."

Kitap hakkında:
--------------
- "Bu kitabın amacı, biyolojik psikiyatrinin -şu anda psikiyatri disiplininde baskın güç- araştırmalarının çoğunu çarpıtan ve yanlış tanıtan indirgemeci bir ideoloji tarafından yönetildiğini göstermektir. " (Biyolojik Psikiyatride Sahte Bilim, Colin A. Ross, M. D. ve Alvin Pam, Ph. D. , 1995, s. 1-2)

- "...biyolojik psikiyatri misyonunu gerektiği gibi yerine getiremez çünkü mevcut haliyle özden çok bilimsel bir disiplinin donanımına [yanlış dış görünüşe] sahiptir. biyolojik psikiyatrinin metodolojisi, kabul edilen bulgularının ağırlığını şüpheye düşürecek kadar kusurludur." (Biyolojik Psikiyatride Sahte Bilim, Colin A. Ross, M. D. ve Alvin Pam, Ph. D. , 1995, s. 8)

- "Biyolojik psikiyatrinin tarihi, 'umut verici' ipuçları, zayıf kanıtlara dayanan kapanış, yeni çalışmalara ilk kabulde abartı ve nihayetinde verimsiz sonuçlar hikayesi olarak tasvir edilebilir... Yaklaşık bir asırlık çabanın ardından, sert bir değerlendirme, herhangi bir büyük psikiyatrik bozukluğun patogenezi için hiçbir önemli sonucun sunulmamış olmasıdır. " (Biyolojik Psikiyatride Sahte Bilim, Colin A. Ross, M. D. ve Alvin Pam, Ph. D. , 1995, s. 42)

- "...biyolojik psikiyatri, bilimsel standartları karşılamaya yaklaşmıyor." (Biyolojik Psikiyatride Sahte Bilim, Colin A. Ross, M. D. ve Alvin Pam, Ph. D. , 1995, s. 69)

Yazarlar hakkında: -Colin A. Ross, M.D; Dallas Charter Hastanesi'nde Dissosiyatif Bozukluklar Birimi direktörü ve Dallas, Teksas'taki Southwest Tıp Merkezi'nde Klinik Psikiyatri Doçenti. -Alvin Pam, Ph.D; Bronx Psikiyatri Merkezi'nde Staj Eğitimi Direktörü ve New York City'deki Albert Einstein Tıp Fakültesi'nde Psikiyatri Yardımcı Doçenti.. (...) (Pseudoscience in Biological Psychiatry, Colin A. Ross, M.D., Alvin Pam, Ph.D., 1995)" (178)

"Akıl Hastalığı Efsanesi
Giriş: Thomas Szasz, psikiyatrinin sahtekarlıklarını ve mitlerini açığa çıkarmak için birkaç Nobel ödülüne layık görülen çalışmalar yaptı ve psikiyatristlerin şizofreni (beyin hasarı) kanıtı olarak gördüğü davranışlarla ilişkili fiziksel veya bedensel bir hastalık olmadığını doğru bir şekilde ilan etti.

"Böylece, modern tıpta yeni hastalıklar keşfedilirken, modern psikiyatride icat edildiler. Parezi bir hastalık olduğu kanıtlandı; histeri bir hastalık olarak ilan edildi." (Akıl Hastalığı Efsanesi "The Myth of Mental Illness", Thomas Szasz 1961 AD, s. 12)

"...bu bedensel hastalığın zihinsel hastalıkla ilişkisi, arızalı bir televizyon setinin kötü bir televizyon programıyla ilişkisi gibidir. Elbette, "hasta" kelimesi sıklıkla mecazi olarak kullanılır. Şakalara "hasta (sick)" ekonomilerine "hasta" diyoruz, hatta bazen tüm dünyaya "hasta" diyoruz; ancak yalnızca zihinleri "hasta" olarak adlandırdığımızda metaforu sistematik olarak yanlış anlıyor ve stratejik olarak yanlış yorumluyoruz - ve "hastalığı (illness)" "iyileştirmesi (cure)" için doktora gönderiyoruz. Sanki bir televizyon izleyicisi ekranda gördüğü programı beğenmediği için bir televizyon tamircisi çağırıyormuş gibi?" (Akıl Hastalığı Efsanesi "The Myth of Mental Illness", Thomas Szasz 1961 AD, pxi) (...) (The Myth of Mental Illness, Thomas Szasz, 1961 AD, revised edition 1974 AD)" (179)

"Psikiyatri: Kimyasal dengesizlikler efsanevidir
Dr. David Kaiser, Biyolojik Psikiyatriye Karşı (Against Biologic Psychiatry), Psikiyatrik Zamanlar, Aralık, Aralık 1996, Cilt XIII, Sayı 12 ; "Uygulayıcı bir psikiyatrist olarak, biyolojik psikiyatri olarak bilinen hegemonyanın yükselişini ve zaferini giderek artan bir dehşet ve öfkeyle izledim. Modern psikiyatrinin genel alanı içinde, biyolojizm artık ruhsal hastalıkların nedenleri ve tedavisi hakkındaki söylemi tamamen domine ediyor ve benim görüşüme göre bu, bireysel hastalar ve genel olarak kültürel ruh üzerinde geniş kapsamlı etkileri olan bir felaket oldu. Psikiyatrinin tam anlamıyla aklını kaçırdığı ve onunla birlikte muhtemelen bakmaları gereken hastaların akıllarını da kaybettiği aklıma geldi. Herhangi bir büyük psikiyatri dergisine şöyle bir göz atmak bile, alanın özellikle kötücül bir biyolojik determinizm ve insan doğası ve ruhsal hastalıklara ilişkin sözde bilimsel bir anlayıştan oluşan bir tür yanılsamaya doğru çok ilerlediğine beni ikna etmeye yeter.

Bu yazının amacı bu olayın tam bir eleştirisini veya tarihini yapmak değil, yalnızca bu hareketin bariz sorunlarından bazılarını sunmaktır, çünkü modern psikiyatrik tedavi kisvesi altında hastalara önemli zararlar verildiğine inanıyorum. 1980'lerin sonu ve 1990'ların başında eğitim almış bir psikiyatristim ve hastalara yaklaşımımda hem psikoterapi hem de ilaçlar kullanıyorum. Bu gerçekleri, bunun bir antipsikiyatri bölümü olmadığını ve psikiyatri alanından konuştuğumu açıklığa kavuşturmak için belirtiyorum, ancak aşağıda açıklanacak nedenlerden dolayı bu meslekle özdeşleşmeyi giderek daha da imkansız buluyorum.

Biyolojik psikiyatristler bir bütün olarak gerçeğe giden yolu buldukları görüşünde hiçbir pişmanlık duymuyorlar, yani ruhsal hastalıkların büyük çoğunluğu genetik kökenlidir ve biyolojik manipülasyonlarla, yani psikoaktif ilaçlarla, elektrokonvülsif tedaviyle (şaşırtıcı bir geri dönüş yapmıştır) ve bazı durumlarda psikocerrahiyle tedavi edilmelidir. Çevresel ve sosyal faktörlere bir rol biçmelerine rağmen, bunlar genellikle ikincil bir statüye indirgenir. Ruhsal hastalıklara ilişkin biyolojik paradigmalarına olan sorgusuz sualsiz güvenleri gerçekten şaşırtıcıdır. Bence, biyolojik/genetik determinizm ideolojisinin bu modern versiyonu, bir yanıt talep eden güçlü bir güçtür. Ve burada ideoloji kelimesini kullandığımda, onu en kötü haliyle, yani gerçek motivasyonları ve kaynakları halktan ve hatta uygulayıcıların kendisinden gizlenen ve alıcı taraftaki hastalara gerçek zarar veren bir söylem ve güç uygulaması olarak kastediyorum. Biyolojik psikiyatri, bugün olduğu haliyle, acilen maskesinin düşürülmesi gereken bir dogmadır. Dogmatistlerin burada iş başında olduğunun en kesin işaretlerinden biri, temel varsayımlarını nadiren sorgulamaları veya sorunlu hale getirmeye çalışmalarıdır. Aslında, burada bir sorun olduğunun tamamen farkında değiller gibi görünüyorlar. Tüm "bilimsel" yapılarını destekleyen daha büyük tarihsel ve kültürel güçlere kapılmış olduklarının farkında değilmiş gibi davranıyorlar.

(....) Peki ben burada ne tür bir psikiyatri savunuyorum? Öncelikle, alanın teknolojiye ve onu kullanma gücüne olan mevcut hayranlığından kurtulup kurtulamayacağının belirsiz olduğunu düşünüyorum. Günümüzde psikiyatri dergilerini okuduğunuzda, alanın "keşifleri" ve "ilerlemesi" konusunda tehlikeli bir baş dönmesi hissediyorsunuz; bence bunlar çılgınca ve sorumsuzca abartılıyor.

Esas olarak ekonomik olarak yönlendirilen tüm ivme, psikiyatriyi daha fazla biyolojizme doğru itiyor. Bunu söyledikten sonra, savunduğum şey, diğer tıp uygulayıcılarının yapamayacağı şekilde hastaları dinleme görevine alçakgönüllülükle kendini adayan bir psikiyatridir. Bu, bir hastanın mevcut ve geçmiş anlatısına, onu kontrol etmeye, manipüle etmeye veya tanımlamaya çalışmadan yakından dikkat etmek anlamına gelir. Bu konumdan bir psikiyatrist daha sonra hastanın yaşamları ve acıları hakkında ilgili soruları gündeme getirmesine yardımcı olabilir. Burada cevap veya yanlış çözümler sunma cazibesinden kesinlikle kaçınılmalıdır.

İlaçlar ağrılı semptomları azaltmak için dikkatli bir şekilde kullanılır ve ilaç tedavisinin psikolojik etkilerine de büyük önem verilir. Bu teşhislerin gerçekte ne anlama geldiği hakkında çok az şey bilindiği için, teşhis burada ikincil ve küçük bir rol oynamalıdır. Her şeyden önce, telkin, zorlama, normalleştirme ve kontrole karşı dikkatli olunmalıdır, çünkü bunlar psikiyatrist ve hasta arasındaki güç dinamiklerinden kaynaklanan doğal cazibelerdir. Günümüzün kültürel ikliminde mümkünse daha insancıl bir psikiyatri, toplumsal kontrol ve normalleştirme aracı haline gelmemek için gücün kullanım ve kötüye kullanımlarının güçlü potansiyelini tanımalıdır. Bu yazıda ana hatlarıyla belirttiğim gibi, bu güç kötüye kullanımları hiçbir şekilde her zaman açık ve kendiliğinden belirgin değildir ve bunların tanınması titiz düşünce ve öz inceleme gerektirir.

Psikiyatrist, kültürel ve bireysel fantezilerde özel bir rol oynar ve zeki bir psikiyatrist, bu yansıtmaların ve fantezilerin dışında bir pozisyonda hareket edecekse, bu fantezilerin karmaşıklığının farkında olmalıdır. Bu, zekice hareket etmek isteyen bir psikiyatristin gerçek bir ahlaki farkındalığa sahip olmasını gerektirir. Daha önce belirtildiği gibi, taslak halinde savunduğum şey, psikiyatri alanının mevcut bozulmasını tersine çevirmesi için gerekli olan asgari gerekliliklerdir. Şu anda önemli olan, psikiyatristlerin ve diğer klinisyenlerin biyolojik psikiyatri olarak bilinen ideolojiye karşı konuşmalarıdır." -Dr. Kaiser, Chicago'da özel muayenehanede çalışıyor ve Northwestern Üniversitesi Hastanesi'ne bağlı.. (...) (Dr. David Kaiser, Against Biologic Psychiatry, Psychiatric Times, December, Dec. 1996, Vol. XIII, Issue 12)" (180)

"SPECT: Beyninizi Değiştirin Hayatınızı Değiştirin
Daniel Amen, 1998 AD.. SPECT (SPET) ; Beyninizi Değiştirin Hayatınızı Değiştirin (Change Your Brain Change Your Life): Kaygı, Depresyon, Obsesiflik, Öfke ve Dürtüselliği Yenmek İçin Çığır Açan Program, Daniel G. Amen, 1998 AD

Giriş: (1-2) 1999 yılında Daniel Amen, tipik çöp pop psikolojisine sadık kalarak, basit SPECT (Tek Foton Emisyonlu Bilgisayarlı Tomografi "Single Photon Emission Computed Tomography") beyin taramalarından deliliği, ruhsal hastalığı ve depresyonu görebildiğini iddia eden "Beyninizi Değiştirin Hayatınızı Değiştirin (Change Your Brain Change Your Life)" adlı kitabını yayınladı: "Yeni görüntüleme teknolojisini kullanarak, bu hastalar ve aileleri, duygusal ve davranışsal semptomlarına yol açan altta yatan beyin sorunlarını 'görebiliyorlar'". SPECT'in beyindeki kan akışını ölçtüğünü, düşünceyi, ruh halini veya duyguyu ölçmediğini bilerek, kimyasal psikiyatrist meslektaşları bile çöp bilime öfkeyle itiraz ettiler!

Amen'in beyni bölmenin kendine özgü ve alışılmadık bir yolu var "bazı beyin araştırmacıları sistemleri benden farklı şekilde ayırırdı". Frenoloji ruhuna uygun olarak, beyninin beş bölümünün her birine farklı işlevler atadı: "Beynin merkezindeki derin limbik sistem, bağlanma ve ruh hali kontrol merkezidir. Beynin derinliklerindeki büyük yapılar olan bazal ganglionlar, vücudun rölanti hızını kontrol eder. Beynin ön ucundaki prefrontal korteks, odaklanmanıza, plan yapmanıza, dürtülerinizi kontrol etmenize ve iyi (veya kötü) kararlar almanıza yardımcı olan beyin kısmı olan yöneticinizdir. Singulat, frontal lobların orta kısmından uzunlamasına geçen beynin bir parçasıdır, "vites değiştirici" dediğim beyin kısmıdır. Dikkatinizi düşünceden düşünceye ve davranışlar arasında kaydırmanızı sağlar. Şakakların altında ve gözlerin arkasında bulunan temporal loblar, hafıza, dili anlama, yüz tanıma ve öfke kontrolü ile ilgilidir."

Amen'in tedavileri neredeyse her zaman psikiyatrik ilaçlar reçete eder ancak aynı zamanda "fonksiyonunu optimize etmek için hedefli davranışsal, bilişsel, tıbbi ve besinsel reçeteler" de reçete eder. Nükleer beyin görüntüleme konusunda lisanslı bir psikiyatrist olarak Amen yılda yaklaşık 10.000 hasta görüyor, bu da her yıl milyonlarca dolar kazandığı anlamına geliyor. Ayrıca DVD'lerini 50 dolara satan PBS'de 1300'den fazla reklam yayınladı. Ancak, yasal nedenlerle gelirinin temel tezini çürüten bir uyarıda bulunuyor: "anormal bir SPECT taraması kötü davranış için bir bahane değildir."

Gerçekten mi? Bana "depresyon, anksiyete sorunları, saldırganlık, dikkat eksikliği bozukluğu, bipolar bozukluk, obsesif-kompulsif bozukluk ve travma sonrası stres bozukluğu" davranışlarımın kötü beyin fonksiyonundan kaynaklandığını ve hiçbir şekilde sorumlu olmadığımı söylediğini sanıyordum? "Psikolojik sorunlar gerçekte beyin sorunlarıdır ve yeni görüntüleme teknikleri sayesinde bunların çoğunu görebiliriz" dediniz Doktor Amen, eğer SPECT taramalarınızla beynimin nerede bozulduğunu görebiliyorsam, kötü davranışlarım bir grip virüsünden daha fazla benim hatam olamaz! Kitabının temel tezi, SPECT taramalarında ruh hali ve duygu kusurlarını görebileceğiniz, gerçek klinik deneylerle hiç test edilmemişti.

"Ruhun Donanımını İyileştirme (Healing the Hardware of the Soul")" adlı devam kitabı da aynı şarlatanlığın devamı niteliğinde. Oral Robert Üniversitesi mezunu olan Amen, seçim, ruh hali ve duygunun hepsinin kökeninin fiziksel bedende değil insan ruhunda olduğunu bilmelidir. (Beyninizi Değiştirin Hayatınızı Değiştirin "Change Your Brain Change Your Life", Daniel Amen, 1998 AD)

"PET ve SPECT gibi fonksiyonel nörogörüntüleme, dikkat eksikliği/hiperaktivite bozukluğu (DEHB /ADHD "attention deficit/hyperactivity disorder") olan hastaları incelemek için kullanılmıştır. Bazı çalışmalar DEHB'li ve DEHB'siz çocukları karşılaştırarak beyin yapısı veya işlevinde farklılıklar göstermiş olsa da, bu bulgular bu bozukluğa sahip ve sahip olmayan çocuklar arasında güvenilir bir şekilde ayrım yapmamaktadır (yani, grup ortalamaları önemli ölçüde farklılık gösterse de, DEHB'li ve DEHB'siz çocuklar arasındaki bulgulardaki örtüşme, yüksek oranda yanlış pozitif ve yanlış negatif sonuçlara yol açmaktadır). Sonuç olarak, SPECT DEHB'li çocuklar için bir tarama veya tanı aracı olarak kullanılmamalıdır. Amerikan Pediatri Akademisi'nin "Dikkat Eksikliği/Hiperaktivite Bozukluğu Olan Çocuğun Tanısı ve Değerlendirilmesi" Uygulama Kılavuzu, DEHB tanısında nörogörüntüleme çalışmalarını önermemektedir. McGough ve Barkley (2004) tarafından yapılan bir kanıt incelemesinde, yetişkin DEHB'sini teşhis etmede nöropsikolojik testler ve beyin görüntüleme dahil olmak üzere laboratuvar değerlendirme ölçümlerinin kullanımını haklı çıkaracak yeterli bilimsel veri olmadığı belirtilmiştir." (Dikkat Eksikliği/Hiperaktivite Bozukluğunun Tanısı/Değerlendirilmesi "Diagnosis/Assessment of Attention Deficit/Hyperactivity Disorder" için SPECT, Aetna sigorta poliçesi) (...) 

(SPECT (SPET) "Single Photon Emission Computed Tomography) Change Your Brain Change Your Life: The Breakthrough Program for Conquering Anxiety, Depression, Obsessiveness, Anger, and Impulsiveness, Daniel G. Amen, 1998 AD)" (181)

"Deli Doktorluk Ticaretinin Dönüşümü
Giriş:
Birinci Bölüm: Deli Doktorluk Ticaretinin Dönüşümü 3
İkinci Bölüm: Bethlemate'li Bir Deli Doktor: John Haslam (1764-1844) 10
Üçüncü Bölüm: Harika Bir Kariyer mi? John Conolly (1794-1866) 48
Dördüncü Bölüm: Propagandacı Olarak Yabancı: W.A.F. Browne (1805-1885) 84
Beşinci Bölüm: Akıl Hastanesi Duvarlarının Dışında Delilerin Tedavisi: Sir Alexander Morison (1779-1866) 123
Altıncı Bölüm: Viktorya Dönemi İngiltere'sinde Deliliğin Yönetimi: Samuel Gaskell (1807-1886) 161

 "Sığınma evinin doğuşu, ruhsal bozuklukların tedavisinde uzmanlık iddiasında bulunan ve bu bozuklukların teşhis ve tedavisi üzerinde tekel olma haklarını ileri süren yeni bir bilinçli insan grubunun ortaya çıkması ve güçlenmesiyle sıkı sıkıya bağlantılıydı. Bu kitap, giderek daha fazla organize olan bu uzmanlıkla ilgilidir. Psikiyatri olarak adlandırılan modern mesleğin ataları olan bir grup tıp adamı arasında kolektif bir bilinç ve örgütlenmenin büyümesini ve gelişimini anlamaya çalışıyoruz." (...) (The Transformation Of The Mad-Doctoring Trade, Andrew Scull, 1994 AD)" (182)

"Zihnin cenaze levazımatçısı: John Monro ve 18. yüzyıl İngiltere'sinde deli doktorluğu
Giriş:  "Monro'nun (ve babasının) Alexander "Düzeltici (the Corrector)" Cruden'a katılımı, günümüzde hala basılmaya devam eden bir İncil dizini derleyicisi olan, ona farklı bir tür ün kazandırdı: memnuniyetsiz hastanın yayınlanmış eleştirilerinin bir sel gibi akması, deli doktorluğu (ve daha sonra psikiyatri) iddialarına karşı yöneltilmiş, terapötik bir girişimde bulunulması yönündeki kalıcı bir protesto edebiyatı geleneğinin ilk örneklerinden birini oluşturuyordu. Bu vaka burada (3. bölümde) bu dönemde din ve delilik arasındaki karmaşık ilişkiler dizisinin bir parçası olarak inceleniyor: özellikle, bu özellikle sorunlu karışımdan muzdarip görünenler ile dönüşümlü olarak onlara hizmet eden ve onları aşağılayan doktorlar, ilahiyatçılar ve laikler arasında. Monro'ların dindar tutkunları deli olarak damgalama eğilimleri ve Metodist delilere uyguladıkları tıbbi tedavi, hareketin liderleri John Wesley ve George Whitefield'ın başlarına aşağılamalar getirmesiydi. (Aile geçmişlerinde yüksek Anglikan, Muhafazakar ve Jacobite sempatisi olan ultra-Ortodoks "Beytümelik (Bethlemeical)" hekimler arasında popüler dindar coşkuya sempati oldukça azdı.)" (Zihnin cenaze levazımatçısı: John Monro, Jonathan Andrews, Andrew Scull, 2001 AD, s xv)

"John Monro, hiç şüphesiz kendi neslinin en ünlü deli doktorlarından biriydi. Bethlem Hastanesi'ndeki pozisyonunun yanı sıra, 18. yüzyıl İngiltere'sinin gelişen tüketim toplumunun çok dikkat çekici bir özelliği olan ortaya çıkan özel "akıl hastalığı ticareti"nde de önemli bir figürdü. Monro, hastanenin delileri turistlerin gözüne sokma geleneğinin zirveye ulaştığı bir zamanda Bethlem'e gitti. Görev süresinin son yıllarında, hekim olarak, halk, edebiyat ve medya protestolarının ardından uygulama kökten kısıtlandı - kendi inisiyatifiyle olmasa da. Çağdaşları tarafından akıl hastalığı konusunda önde gelen bir otorite olarak tanınan Monro'nun, aristokrasi ve soyluların yanı sıra tıp uzmanları, politikacılar ve ilahiyatçılarla olan yakın sosyal bağlantıları, zamanının sosyal, politik, kültürel ve entelektüel dünyasında ona önemli bir yer sağladı." (Zihnin cenaze levazımatçısı "Undertaker of the mind": John Monro, Jonathan Andrews, Andrew Scull, 2001 AD, s xiv) (...) (Undertaker of the mind: John Monro and mad-doctoring in eighteenth-century England, Jonathan Andrews and Andrew Scull, 2001 AD)" (183)

"İlacınız Sorununuz Olabilir
 "İlacınız Sorununuz Olabilir: Psikiyatrik İlaçları Nasıl ve Neden Bırakmalısınız" -Peter Breggin, David Cohen, 2007 AD

İnceleme: "Bu çarpıcı kitap, kimyasal psikiyatrinin çöküşü ve başarısızlığının tarihine dair çığır açan bir belgesel. Psikiyatrik ilaçların işe yaramadığını, yıkıcı fiziksel yan etkilere ve kaçmaya ve ilaçtan kurtulmaya çalıştığınızda zayıflatıcı yoksunluk etkilerine neden olduğunu gösteriyor. Nöroleptik ilaçlar veya herhangi bir doktorun anksiyete, depresyon, şizofreni vb. için reçete ettiği herhangi bir ilacı kullanıyorsanız, bu kitabı satın almalısınız... hayatınızı kurtarabilir. Bu kitabı şiddetle tavsiye ediyoruz.." (...) (Your Drug May Be Your Problem, How And Why To Stop Taking Psychiatric Medications, Peter Breggin, David Cohen, 2007 AD)" (184)

"Bir Salgının Anatomisi
İnceleme: (1-6); "Yazar, kimyasal dengesizliklerin bilimsel olarak kanıtlanmış, test edilebilir ve ölçülebilir bir gerçek olduğunu körü körüne kabul etmişti. İlk kez birinin beyin nörotransmitterlerinin biyokimyasal dengesizliklerinin bir efsane olduğunu söylediğini duyduğunda, bunu saçma olarak nitelendirdi. Sonra, görüşünü değiştiren ve onu bu muhteşem, mutlaka okunması gereken kitabı yazmaya motive eden isimsiz bir bilgi zarfı geldi. Robert Whitaker adlı bir muhabir, yeni bir psikiyatrik ilacın ne kadar iyi çalıştığına dair bir hikaye yayınlıyor, ancak kendisine tam tersi anlatılmamış hikayeyi anlatan çarpıcı gerçekle birlikte isimsiz bir zarf gönderiliyor. Bu muhteşem kitap bir casus filmi gibi yazılmış, ancak kurgu değil. Psikiyatrik ilaçların işe yaramadığını, kaçmaya ve uyuşturucudan kurtulmaya çalıştığınızda yıkıcı fiziksel yan etkilere ve zayıflatıcı yoksunluk etkilerine neden olduğunu gösteriyor. Nöroleptik ilaçlar veya herhangi bir doktorun anksiyete, depresyon, şizofreni vb. için reçete ettiği herhangi bir ilaç kullanıyorsanız, bu kitabı satın almalısınız... hayatınızı kurtarabilir. Bu kitabı şiddetle tavsiye ediyoruz.." (...) (Anatomy of an Epidemic, Robert Whitaker, 2010 AD)" (185)

"Psikoterapinin Efsanesi
Giriş: "Kısacası, Heinroth için deliliği veya "gerçek deliliği" karakterize eden şey, psikiyatristlerin artık gerçeği test etme yeteneğinin kaybı olarak adlandıracağı akıl kaybı değil; özgürlüğün kaybıdır. Heinroth'un özgürlük kaybıyla kastettiği şey, psikiyatristlerin ve diğerlerinin artık akılcılık, yeterlilik veya sorumluluk eksikliğiyle kastettiği şeyle tam olarak aynıdır; yani, "hasta" kişi düzgün davranmıyor, kendi özgür iradesiyle hareket etmiyor ve buna göre davranışı, daha iyisini bilen ve dolayısıyla "en iyi çıkarlarını" koruyabilen kişiler tarafından kısıtlanmalı ve kontrol edilmelidir. Hala dinsel bir yaşam anlayışına sıkı sıkıya bağlı olan Heinroth, çoğu çağdaş psikiyatristten daha açık bir şekilde, kötü davranan kişilere deli veya akıl hastası dediğimizi anlamıştı; yani davranışları toplumsal beklentilere uymayan, bunun yerine "bencil" veya "tutkularının" etkisi altında olan kişiler. Heinroth'a göre tüm akıl hastalıklarının nedeni bencillik veya günahtır; bu iki terimi sıklıkla eşanlamlı olarak kullanır. " (Psikoterapi Efsanesi "The Myth Of Psychotherapy", Thomas Szasz, 1979 AD, s. 70)

"1911'de Bleuler, erken demans'ı (dementia praecox) "şizofreni" olarak yeniden adlandırdığında, hastalığı sinir sistemi hastalıklarında alışılageldiği gibi karakteristik histopatolojisiyle değil, tedavi edilemezliğiyle tanımladı! Bunun, bir hastalığı tanımlamanın tamamen yıkıcı bir yolu olduğu — üstelik hiçbir nesnel bedensel belirtisi olmayan ve ölümcül olduğu hiç bilinmeyen bir hastalık — aşikar olmalı." (Psikoterapi Efsanesi "The Myth Of Psychotherapy", Thomas Szasz, 1979 AD, s. 165) (...) (The Myth Of Psychotherapy, Thomas Szasz, 1979 AD)" (186)

"Psikiyatrik İlaç Bırakılması
Psikiyatrik İlaç Çekilmesi (/bırakılması "Psychiatric Drug Withdrawal"): Reçete Yazanlar, Terapistler, Hastalar ve Aileleri İçin Bir Kılavuz, Peter Breggin, Psikiyatrist, 2013 AD

İnceleme: (1-4); "Bu türünün ilk örneği olan kitap, psikiyatrik ilaçların ne kadar tehlikeli olduğunu ve bir kişinin yoksunluk çektiğinde yaşadığı tehlikeli yan etkileri açıklıyor. Psikiyatrik ilaçların işe yaramadığını, yıkıcı fiziksel yan etkilere ve kaçmaya ve ilaçtan kurtulmaya çalıştığınızda zayıflatıcı yoksunluk etkilerine neden olduğunu gösteriyor. Nöroleptik ilaçlar veya herhangi bir doktor tarafından anksiyete, depresyon, şizofreni vb. için reçete edilen herhangi bir ilaç kullanıyorsanız, bu kitabı satın almalısınız... hayatınızı kurtarabilir. Bu kitabı şiddetle tavsiye ediyoruz." (...) (Psychiatric Drug Withdrawal, A Guide for Prescribers, Therapists, Patients and their Families, Peter Breggin, 2013 AD)" (187)

SOURCES+CONTENTS (Kaynaklar & İçindekiler)

***

** NE YAPIYORUZ? ANA KONUMUZ NE?

İLAÇSIZ TEDAVİ VE BAKIM YÖNTEMLERİNE NEDEN ACİLEN GEÇMELİYİZ?

TIP sektörünü bize hiç böyle anlatmamışlardı. Tıp sektörünün ÖTEKİ yüzü..

- "İlaçsız Tedavi ve Bakım Yöntemlerine Neden Acilen Geçmeliyiz? ve Tıp sektörünün ÖTEKİ yüzü" ile ilgili çok sayıda detayları öğrenebilmek için aşağıdaki (DİĞER BÖLÜMLER) altındaki diğer sayfalarda bulunan bölümler ve konulara gidip-okuyabilirsiniz.. Ne demek istediğimizi daha iyi anlayabilmek ve bilgi sahibi olabilmek için, bu bölümlerdeki konuları da mutlaka okumanızı tavsiye ederiz..(Bu bölümler, bu sayfada değil başka sayfalardadır. Bu sayfadaki konuyu bitirdikten sonra en sondaki BÖLÜM'lere tıklayıp-konulara gidebilirsiniz..)

   "Psikiyatriye neden bir 'ÖLÜM ENDÜSTRİSİ' diyorlar? Akıl hastalıkları neden bir efsanedir? Psikiyatrik ilaçlar, akıl hastalıklarına ve diğer iyatrojenik hasarlara nasıl sebep oluyor? A'DAN Z'YE PSİKİYATRİ HAKKINDA BİZLERE ANLATILMAYAN GİZLİ GERÇEKLER NE?"

** KENDİNİZİ VE SEVDİKLERİNİZİ, PSİKİYATRİ'NİN 'PSİKİYATRİK İSTİSMAR'INDAN KORUYUN..

"Psikiyatrinin, sizinle bir ilgisi olmadığını mı düşünüyorsunuz) Tekrar düşünün.."(219; 1021)

"Herkese psikiyatrik tanı koymak her zaman mümkündür." (219; 162)

Yukarıdaki alıntıları hafife almayın. Dünyada yürüyen her sağlıklı insanınyüzlerce (hatta belki de binlerce /on/yüz binlerce olabilen) hayali (sahte) psikiyatrik hastalıktan muaf olmadığını biliyor musunuz? Kendinizi bir anda "akıl hastası" olarak bulabilir (fişlenerek etiketlenebilir), "hem de bazen polis zoruyla, mahkeme kararı ile" bir/birden fazla psikiyatrik ilaç kullanmak zorunda kalabilir ve hatta bir akıl hastanesine dahi yatırılabilirsiniz. Akıl hastası değilsiniz ama ilaç kullanarak bir "akıl hastası" haline dönüştürülebilirsiniz.. Bilerek/bilmeden yada zorla.. Nasıl mı? Daha fazla bilgi için daha detaylı olan diğer sayfalardaki bölümlerin içeriklerini de okumanızda fayda vardır..

Psikiyatrinin bir ölüm endüstrisi olup-olmadığını, psikiyatrik teşhislerin hayali (sahte) olup-olmadığını vb gibi "psikiyatri" hakkında yazılıp-çizilen hemen her türlü bilgi ve belgelerle birlikte, belgeselleri de uluslararası insan hakları komisyonu olan CCHR verilerini 5.bölümde okuyabilirsiniz.. Ve aklınıza hayalinize gelmeyen Psikiyatri hakkında sizlere anlatılmayanları hem bu bölüm de hem de diğer sayfa bölümlerinde de okuyabilirsiniz.. Psikiyatri hakkında yazılıp-çizilenler, ortaya çıkarılan olumsuz veriler ışığında,  bazı öneri, çözüm, tahmin, olasılık ve şüphelerden vb oluşan fikir ve düşüncelerimizi de, tüm bölümlere ait "kısa kısa alıntılar"dan sonra 7.bölümde okuyabilirsiniz..  Eğer tüm bölümleri okumaya fırsatınız yoksa, bu bölümdeki "kısa kısa alıntıları" okuyarak da belki bir fikir edinebilirsiniz..

Psikiyatriden /psikiyatristlerden, çeşitli türlerdeki "psikiyatrik istismarlar"dan bir/birden fazlasına maruz kaldıysanız, faydalı siteler (6.) bölümünde "CCHR -İnsan hakları komisyonu"nun sayfasına giderek, "psikiyatrik tanı bildirim istismar form" başvurusu yapabilirsiniz.. Yanlış/yanıltıcı bilgi vermemek adına, başvuru yapmadan önce CCHR'nin ne olduğunu, ne işe yaradığını ve Form başvurusunun nasıl yapılması gerektiğini öğrenmenizde fayda vardır. Ve CCHR ve form başvurusu için daha fazla geniş bilgi için faydalı Siteler kısmına bakınız.. Ve yönergedeki linke tıklayarak, form başvurusu yapmadan önce bilgi sahibi olabilirsiniz..  İngilizce bilmiyorsanız ve/veya bu konuda yeterince deneyimli değilseniz, kendinize bu konuda deneyim sahibi olabilecek birini örneğin İngilizcesi olan ve başvuru şartlarını iyice öğrenebilen yakınlarınızdan birinden yardım alabilirsiniz.. Veya konu hakkında uzman olan birisinden yardım alabilirsiniz, örneğin varsa eğer avukatınızdan.. Kolay gelsin..

NOT : 'Psikiyatri bir ölüm endüstrisidir' serisinin tüm bölümlerine BURADAKİ tanıtım sayfasından da gidebilirsiniz.. Teşekkürler..😊

***

'Akıl hastalıkları bir efsanedir. Psikiyatrik ilaçlar, akıl hastalıklarına sebep oluyor' serisine ait bölümler;

1.BÖLÜM : 'Psikiyatrik ilaçlar, kalıcı akıl hastalıklarına sebep oluyor. Ve daha fazla zarar da veriyor. (1)'  - (Düşünceler) ; Psikiyatrik ilaçların, beyin hasarına, akıl hastalığına ve pek çok iyatrojenik hasara sebep olması ile ilgili araştırmalara dayalı oluşturulan fikir ve düşüncelerin bulunduğu bölümdür.. 

2.BÖLÜM : 'Psikiyatrik ilaçlar, kalıcı akıl hastalıklarına sebep oluyor. Ve daha fazla zarar da veriyor. (2)' - (Alıntılar - Kitaplar) ; Psikiyatrik ilaçların, beyin hasarına, akıl hastalığına ve pek çok iyatrojenik hasara sebep olması ile ilgili araştırmalara ait kısa alıntıların bulunduğu bölümdür.. (ŞİMDİ BURADASINIZ)

3.BÖLÜM  'Psikiyatrik ilaçlar, kalıcı akıl hastalıklarına sebep oluyor. Ve daha fazla zarar da veriyor. (3)' - (Araştırmalar 1) ; Psikiyatrik ilaçların, beyin hasarına, akıl hastalığına ve pek çok iyatrojenik hasara sebep olması ile ilgili araştırmaların bulunduğu ilk bölümdür.. 

4.BÖLÜM :  'Psikiyatrik ilaçlar, kalıcı akıl hastalıklarına sebep oluyor. Ve daha fazla zarar da veriyor. (4)' - (Araştırmalar 2) ; Psikiyatrik ilaçların, beyin hasarına, akıl hastalığına ve pek çok iyatrojenik hasara sebep olması ile ilgili araştırmaların bulunduğu ikinci bölümdür.. 

5.BÖLÜM : 'Psikiyatrik ilaçlar, kalıcı akıl hastalıklarına sebep oluyor. Ve daha fazla zarar da veriyor. (5)' - (İçindekiler - Kaynaklar) ; Psikiyatrik ilaçların, beyin hasarına, akıl hastalığına ve pek çok iyatrojenik hasara sebep olması ile ilgili araştırmalara ve diğer bilgilere ait kaynakların ve içindekilerin bulunduğu bölümdür.. 

ÖZEL BÖLÜM : Psikiyatrik ilaçlar, insanları 'şiddete, cinayete ve intihara' meyilli hale getiriyor.

NOT : Bu araştırmaların (8 bölümlük 'Psikiyatri bir ölüm endüstrisidir' ve  5 bölümlük 'Akıl hastalıkları bir efsanedir. Psikiyatrik ilaçlar, kalıcı akıl hastalıklarına sebep oluyor' serilerinin) tamamı yaklaşık 2 sene (belki de daha fazla) falan sürmüştür.. 'Psikiyatri bir ölüm endüstrisidir' serisinin "içerik ve kaynaklarınaBURADAN; . 'Akıl hastalıkları bir efsanedirPsikiyatrik ilaçlar, kalıcı akıl hastalıklarına sebep oluyor' serisininkine ise BURADAN ulaşabilirsiniz..  

NOT : 'Psikiyatri bir ölüm endüstrisidir' serisi ile 'Akıl hastalıkları bir efsanedir. Psikiyatrik ilaçlar, akıl hastalıklarına sebep oluyor' serisinin tüm bölümlerine BURADAKİ tanıtım sayfasından da gidebilirsiniz.. Teşekkürler..😊

***

UYARILAR VE NOTLAR 

UYARILAR :  Lütfen unutmayın: Hiç kimse doktor kontrolü olmadan psikiyatrik ilaçlardan kurtulmaya çalışmamalıdır. Buradaki bilgilere dayanarak psikiyatrik ilaçlarınızı birdenbire kesmeyiniz, bırakmayınız.. İntihar, cinayet, şiddet vb gibi çok sayıda tehlikeli olan ve olmayan "ilaç yoksunluk belirtilerine (akıl hastalığı semptomlarına)" bir/birden fazlasına sahip olabilirsiniz.  O yüzden mutlaka doktorunuza danışınız ve ilaç yoksunluk semptomları ile ilgili bilgileri doktorunuzdan öğreniniz.  Zaten bölümlerde de "ilaçların birdenbire bırakılması" diye birşey yoktur. İlaçların birdenbire bırakılması hastalarda tehlikeli olabilecek çeşitli yoksunluk belirtilerine sebep olabilir. Bu belirtiler hastalara (ve çevresindekilere) zarar verici olabilir. Hayati tehlikelerle karşı karşıya kalınabilir. O yüzden, ilaç bırakma girişimi daima doktor gözetiminde birlikte gerçekleştirilmelidir.. Kendi başınıza bu işi yapmamalısınız.. Kendinize ve/veya başkalarına faydadan çok zarar verebilirsiniz.. Ayrıca buradaki GENEL UYARILAR kısmını da okuyunuz. Her şey gönlünüzce olsun ve nice mutlu yıllar, sağlıklar dileriz..😊

UYARI :  Yukarıda bölümlere kadar olan içeriklerin sadece fikir ve düşüncelerden ibaret olan sadece bilgi vermek amaçlı bilgiler, düşünceler olduğunu ve bölümlerde geçen haber, makale, araştırma vb gibi içeriklerin de doğruluğu /yanlışlığı ile ilgili fikrimizin olmadığını ve sadece bilgi vermek amaçlı olduğunu unutmayın. . Bu içeriklerin (veriler, bilgiler, fikir ve düşünceler vs) hemen hepsi, bilgi vermek amaçlıdır. Tıbbi tavsiye /sağlık yönlendirmesi şeklinde verilmemiştir. Buradaki veriler, içerikler, fikir ve düşünceler, size teşhis, tanı koymaz, tedavi seçeneği sunmaz, sizi tedavi etmez. Eğer kendinizi rahatsız hissediyor ve/veya hasta iseniz, kendi doktorunuza /yakınınızdaki sağlık birimine başvurunuz. Daha geniş bilgi ve genel uyarılar için BURADAKİ bilgileri okuyunuz.. Teşekkürler..😊

UYARI: Bu sitede bulunan hastalıklar ve tedavilerle ilgili her türlü bilgi yalnızca bilgilendirme amaçlıdır ve asla doktorunuzun veya diğer nitelikli sağlık profesyonellerinin vereceği tavsiyelerin yerine geçmemelidir. Tıbbi durumunuzla ilgili sorularınız için daima doktorunuzun veya diğer nitelikli sağlık uzmanının tavsiyesine başvurun. Ayrıca kendi başınıza bitkisel ilaçlar /tedaviler hazırlayıp-kullanmayınız. Bu işi, işin uzmanları olan uzaman fitoterapistler ile birlikte yapınız.. Fitoterapi (bitkilerle tedavi) anlamına gelir, fitoterapist ise, bu işin eğitimini görmüş fitoterapi hekimleridir.. Fitoterapistler, sizin vücudunuz, bünyeniz, hastalığınız vb gibi kriterleri değerlendirdikten sonra, size uygun bitkisel tedavi seçeneklerini sunacaktır..

NOT : Unutmayın, tekrar edelim ki, bu sayfadaki (ve blogdaki) bilgiler, yaptığımız araştırmalardaki kanıtlara ve bilgilere dayalı olarak, "tahminler, öneriler, olasılıklar, şüpheler" vb gibi bilgilerden oluşarak ortaya koyduğumuz fikir ve düşüncelerimizden oluşmaktadır.. Gerçeklerle tam anlamıyla herhangi bir ilişkisi yoktur /olmayabilir. Ancak 'bu olasılıkların, olabileceğine' dair bize önemli fikirler verebilmektedir. Kanıtlarla yola çıkılarak hazırlanıldığından dolayı, fikir ve düşünceler, kafa karşıkılığı yaratabilir. Bu fikir ve düşünceleri, sadece 'bu olasılıkların, bu şekilde olabileceğine' dair, bizlere bir fikir verebilmesi ve bu gibi konular da araştırmalar yapan araştırmacılara ilhamlar verebilmesi açısından değerlendirebilmek daha doğru olur, diye düşünüyoruz..

NOT : Maalesef Google Çeviride İngilizce'den Türkçe'ye özellikle de "Tıbbi terimler" ile ilgili çevirilerde çok büyük yanlışlıklar ve eksiklikler var.  Google Çevirilerin İngilizce'den Türkçe'ye özellikle de "Tıbbi terimlerin" çevirilerinde çok büyük yanlışlıklar ve eksikliklerin olduğunu görüyoruz.  Çeviriler düzeltilmeye çalışılmasına rağmen yine de İngilizce'de farklı anlamları olan kelimelerin çoğu çevirilerinde yine alakası olmayan farklı anlamlarda da kullanılmış olunabilir.  Daha fazla bilgi için SÖZLÜK kısmına bakınız ve çevirilerin gerçeğini öğrenmek isteniliyorsa, yazıların kaynağına gidilebilir, oradan gerçeği öğrenilebilir..

NOT: Bununla birlikte, konuyu daha iyi anlayabilmeniz için, "psikiyatri bir ölüm endüstrisidir" serisine ait bölümleri de okumanız da fayda vardır.. Serinin bölümlerine, BURADAKİ tanıtım sayfasından gidebilirsiniz.  Sağlıklı günler, mutlu yıllar dileriz..😊

✔Researchs and Reviews Author by Ertuğrul Yıldırım 🙂💓

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

YORUM UYARISI : Yorumlara link ve telefon numarası bırakmak,küfür,hakaret vb gibi suç unsuru olabilecek ve herhangi bir sorunda yasal soruşturma sözkonusu olabilecek bir isim vermek vb gibi yazılar yazmak yasaktır.Özellikle de bunları Unknow olarak yayınlayan yorumlar dikkate alınmayacaktır.Tespit edilirse yayınlanmaz yada silinir..