Akıl hastalıkları bir efsanedir. Psikiyatrik bir ilaç alırsanız, beyninize (kimyasal) bir mermi almış gibi olursunuz. Psikiyatrik ilaçlar, akıl hastalıklarına sebep olur. Ve daha fazla iyatrojenik zarar da verir. (Mental illness is a myth. If you take a psychiatric drug, it's like taking (chemical) a bullet to your brain. Psychiatric drugs cause mental illness.) Temsili görseller.. Illustration.. (240)
"....Dr. Joseph Biederman gibi kişiler sayesinde, bu sahte teşhis konulan ve ardından hayal edilebilecek en güçlü ve zararlı psikoaktif ilaçlarla -ve daha kötüsü, bunların kokteylleriyle- ilaçlanan çok sayıda çocuğa sahibiz. Bu çocuklar , kaçınılmaz olarak giderek daha da hasta oluyorlar. Sahte bir teşhis yüzünden -bazen iki yaşında bile! - hayatları çalınıyor. Büyük İlaç ve Büyük İlaç şirketlerinin kâr amaçlı fabrikaları için yem olmaktan başka bir şey olmuyorlar. (....)" (12)
"Daha yeni veya atipik antipsikotik ilaçlar: 'Risperdal, Invega, Zyprexa, Abilify, Geodon, Seroquel, Latuda, Fanapt ve Saphris..'. Hem eski hem de yeni antipsikotik ilaçlar, birçok 'insan beyin taraması çalışmasında ve hayvan otopsisi çalışmasında', beynin küçülmesine (atrofi) neden olur. Özellikle daha yeni atipikler, 'yüksek kan şekeri, diyabet, yüksek kolesterol, obezite ve hipertansiyon' gibi iyi belgelenmiş bir metabolik sendroma neden olur. Ayrıca 'tehlikeli kalp aritmileri ve açıklanamayan ani ölüme' neden olurlar ve 'uzun ömürlülüğü' önemli ölçüde azaltırlar. Ayrıca, 'beyin hasarı ve biyokimyasal' bozulmalardan kaynaklanan büyük ölçüde 'kalıcı ve bazen sakatlayıcı ve ağrılı bir hareket bozukluğu olan tardif diskinezi' de dahil olmak üzere, Thorazine ve Haldol gibi eski ilaçların tüm sorunlarına neden olurlar.
4) PSİKİYATRİK İLAÇLAR NASIL ÇALIŞIR, SONUÇLARI, ALIMI VE BIRAKILMASI (YOKSUNLUK) VB..
"Sıçanlara 'D reseptörlerini bloke eden' bir ilaç verildiğinde, bu 'reseptör alt tipinin yoğunluğu' arttı. (-[3H]SCH 23390 bağlanma bölgeleri, d-1 dopamin alıcılarının (reseptörlerinin) kronik blokajından sonra artar.)" -M. Porceddu, 1985, (98) (144)
"Beyin,
(birbirleriyle iletişim kurması gereken) milyarlarca nöron veya hücreden
oluşur. Nöronlar arasındaki 'iletişim', tüm vücut fonksiyonlarını korur,
'elimize bir sinek konduğunda veya ağrımız olduğunda' bize 'bilgi' verir.
Nöronlar arasındaki 'iletişim', beynin, 'nörotransmitter türü ve seviyesi'
tarafından kontrol edilir. Nörotransmitterler, beyinde, (hem nöronlar
arasında hem de nöronların içinde), sinyalleri kontrol eden ve oluşturan
kimyasal maddelerdir. 'Nörotransmitterler' olmadan, nöronlar arasında
'iletişim' olmazdı. 'Kalp atması' için bir sinyal alamazdı, 'kollar ve
bacaklar' hareket etmeyi bilemezdi, vb." --Joseph M. Carver, Ph.D., (Ruh
Sağlığı Sorunlarında Kimyasal Dengesizlik) (99)
"İnsan beyninde 100 milyar nöron vardır. Tipik bir beyin nöronu, geniş bir dendrit ağından girdi alır; bir ila on bin arasında sinaptik bağlantısı vardır, bu da 'yetişkin beyninin, bir bütün olarak yaklaşık 150 trilyon sinapsa sahip olduğu' anlamına gelir. Birçok nörotransmitterden birinin 'düşük seviyelerinin', depresyon gibi karmaşık bir 'zihinsel durumdan sorumlu olma olasılığı' size ne kadar olası görünüyor?" (20)
"“Kesilme (/azaltma) sendromu (discontinuation syndromes)” terimi, psikofarmasötik endüstrisi üyeleri tarafından gizlice, doktorları, 'bu ilaçların bağımlılık yapmadığını' düşünmeye kandırmak için tasarlanmış kurnazca bir komplonun parçasıdır. Aldatmaca, çoğu psikiyatrik ilacın, 'bağımlılık yapıcı olduğu ve bu nedenle kesildiklerinde, “kesilme/çekilme semptomlarına” neden olma olasılığının yüksek olduğu kanıtlanmış gerçeğinden dikkati dağıtmak için' utanmadan teşvik edilmiştir. İlaç endüstrisi, çoğu insanın, 'ilacın dozu azaltıldığında ağrılı, hatta ölümcül yoksunluk belirtilerine neden olma olasılığı bulunan bağımlılık yaratan ilaçları, yutmak istemediğini' biliyor.'" (55)
"Ruh sağlığı bakım uygulamalarımda, birçoğu yeni
"ayın hastalıkları"ndan biri olan ve televizyonda yoğun bir şekilde
pazarlanan yeni bir psikiyatrik "ayın ilacı" olan, 'kafa karıştırıcı ve
çelişkili ruhsal hastalık etiketleri' verilen yüzlerce hastayı, kişisel
olarak tedavi ettim. Hastalarımın çoğu, öngörülemeyen ilaç-ilaç
etkileşimlerinin (çok sık ilaç-ilaç-ilaç-ilaç etkileşimleri) kurbanıydı
veya yanlışlıkla yeni bir ruhsal hastalık olarak teşhis edilen
psikiyatrik ilaçlara karşı olumsuz reaksiyonlar gösteriyordu. 1200 hasta
deneyimimi (ülkenin küçük ve izole bir bölümünde) Amerika'da kesinlikle
neler olup bittiğine uyarlamak aklımı karıştırıyor. Tam burnumuzun
dibinde, 'ilaçlar olmasa iyileşebilecek, milyonlarca acı çeken kurbanı
etkileyen büyük bir salgın' yaşanıyor. Bu bilgi üzerine harekete geçme
zamanı çoktan geldi." -Dr. Kohls (55)
"10 yaşımdan beri 'psikiyatrik ilaçlar' kullanıyorum. Bugün, günde
'altı reçeteli ilaç ve üç reçetesiz hap' alıyorum. Doktorlar, 'ilaçların
her şeyin ilacı olduğunu' düşünüyor ve bu yüzden bir tuzağa düştüm.
Birçok insan daha iyi hissetmek için 'eğlence amaçlı uyuşturucu'
kullanıyor. Ben bunu, her gün, 'ilaçlarımla yapıyorum' ve bundan nefret
ediyorum. 'Üç tane turuncu, bir mavi, bir beyaz, bir kırmızı' ve 'her doz
artırıldığında, rengi değişen bir tane almak' zorunda olduğunuzu nasıl
hatırlarsınız? Bir dozu unutursam, kendimi berbat hissederim... 'Bunlardan
yoksunluk, sokak uyuşturucularındaki yoksunluktan daha kötü olabilir.' Bu
ne zaman ve nerede duracak?... Yıllar boyunca, o kadar çok farklı
psikiyatrik ilaç kullandım ki başım dönüyor... Doktorlarım, anneme
'bipolar' olduğumu söylediklerinde, otomatik olarak almam için bana 'bir
sürü hap' verdiler. Wellbutrin, Neurontin, Seroquel, Depakote, Effexor,
lnderal, Trileptal, Paxil, Zyprexa, Lamictal, Abilify -hepsini aldım.
Ben onlara 'mutluluk hapları' diyorum; onlar onlara "kimyasal dengeleyiciler" diyor. Bir ara Ritalin gibi bir tür hıza sahiptim ve bu beni gerçekten çok kötü etkiledi... Doktorlar, hapları "beni mutlu etmek" için yazıyor. Haplar, düşünmeme izin vermiyor. Mutlu ya da üzgün olma şansım yok -sadece... oradayım... Her gün "hayatını sonsuza dek değiştir ve asla daha iyi hissetmeyeceksin" reklamlarını görüyorum ama onlara bakıp gülüyorum. Özellikle de '10 vakadan 9'unda reklamını yaptıkları' ilacı aldığım için. 'Yataktan çıkamayan insanları' veya her gece, anneleri, onları yatağa yatırmadan önce 'avuç dolusu hap alan çocukları' asla göstermezler. 'Neler olup bittiğini bilmedikleri ve ilaçlarının, onları, olduğundan daha kötü hale getirdiği için, her gün ağlayan insanları' göstermezler." -Amber Smidebush, (Mutluluk Hapları Beni Mutlu Etmiyor, 2006) (98)
-------------------------
------------------------------
11) PSİKİYATRİ, (BÜYÜK) İLAÇ FİRMALARI VE PSİKİYATRİSTLERİN KARANLIK YÜZLERİ..
"Biyolojik psikiyatri, aile veya toplum yerine, 'rahatsız edici davranış'
için 'bedeni suçlama' eğilimindedir. Bu bakış açısı, sosyal çevrenin,
sözde hastanın o aile veya toplumdaki deneyimlerinden kaynaklanan 'ne
kadar psikolojik bozukluk' olursa olsun, 'herhangi bir suçlama veya
sorumluluktan', zarar görmeden kurtulmasını sağlar." -Colin
A. Ross, M.D. ve Alvin Pam, Ph.D, (Biyolojik
Psikiyatride Sahte Bilim, 1995)" (123)
---------------------
(İlaç endüstrisinin kaptanları...) "....'beyin değiştiren ilaçlarının, bağımlılık yaratabileceğini (yani
bağımlılık yapıcı, bırakıldığında yoksunluk semptomlarına neden
olabilir), nörotoksik olabileceğini ve zaman geçtikçe giderek daha
etkisiz hale gelebileceğini (örneğin "Prozac Poop-out")' biliyorlar." (16)
"Whitaker, 'psikotrop ilaçların, akıl hastalığının tedavisinde yeri olmadığını' iddia etmiyor; bu ilaçların, 'psikotik hastaları, stabilize etmek' ve diğer bozukluklar için 'kısa süreli kullanımda yararlı olabileceğine' inanıyor. Ancak bu ilaçların 'uzun süreli kullanım' için yaygın olarak reçete edilmesi, milyonlarca kişi ve ülkemizin tamamı için tam bir felaket oldu.." (21)
"Psikotropik İlaçların 12 Tehlikesi.." (54)
"Dahiliyede reçete edilen ilaçların, psikiyatrik yan etkileri.. Dahiliyede kullanılan 'çeşitli farmakolojik tedaviler, psikiyatride görülen tanıları taklit eden psikiyatrik yan etkilere' neden olabilir. PSE'ler 'yoksunluk veya zehirlenme' sırasında ve ayrıca 'normal terapötik dozlarda' ortaya çıkabilir. 'Depresif, endişeli veya psikotik' sendromlara yol açabilen ilaçlar arasında 'kortikosteroidler, izotretinoin, levo-dopar meflokin, interferon-a ve anabolik steroidler' ile bazı reçetesiz satılan ilaçlar bulunur. PSE'lerin teşhisi genellikle zordur ve hastalar için çok zararlı olabilir." (22)
Bismillahirrahmanirrahim.. Doğrusunu (gerçeğini) sadece Yüce Allah'ü Teala Hazretleri bilir, diyelim..
2.BÖLÜM : 'AKIL HASTALIKLARI, BİR EFSANEDİR. PSİKİYATRİK İLAÇLAR, KALICI AKIL HASTALIKLARINA SEBEP OLUYOR.' serisi (2) - ALINTILAR VE KİTAPLAR
Bu seri 5 bölümden oluşmaktadır. Şu anda siz ikinci bölümde (yani 2.bölümde) bulunuyorsunuz. Bu bölüm, ALINTILAR VE KİTAPLARDAN oluşmaktadır. Bu seri, 8 bölümlük 'Psikiyatri, bir ölüm endüstrisidir' serisinin devamıdır. 'Akıl Hastalıkları bir efsanedir' serisinin diğer bölümleri ile ilgili bilgi ve linkleri en aşağıda, 'uyarılar, notlardan' önce okuyabilir ve linklere tıklayarak bu bölümlere gidebilirsiniz. Yada blog ana sayfasından da, sayfayı aşağıya kaydırarak ulaşabilirsiniz. Yada BURADAKİ 'Psikiyatri bir ölüm endüstrisidir' serisi tanıtım sayfasından da, hem bu seriye hem de 'Akıl hastalıkları bir efsanedir' serisine ait içeriklere ulaşabilirsiniz. 'Akıl hastalıklarının neden bir efsane' olduğunu, 'Psikiyatrinin neden bir ölüm endüstrisi' olduğunu ve 'Psikiyatri ve zararlı psikiyatrik tedaviler (psikiyatrik ilaçlar, Elektroşok (ECT) vb gibi uygulamaları içeren zararlı tedaviler) ile ilgili sizlere anlatılmayanları öğrenmek istiyorsanız, mutlaka okumanız gerekir diye düşünüyoruz.. Ve mutlaka UYARILARI da okumayı unutmayınız.. Teşekkürler..
ŞOK GERÇEKLER... "'AKIL HASTALIKLARI' (BEYİNDEDİR) BALONU PATLADI.. PSİKİYATRİK İLAÇLAR, 'AKIL HASTALIKLARINA' NEDEN OLUYOR.."
UYARI : Lütfen unutmayın: Hiç kimse doktor kontrolü olmadan psikiyatrik ilaçlardan kurtulmaya çalışmamalıdır. En aşağıdaki UYARILAR kısmını okuyunuz.. Buradaki bilgilere dayanarak psikiyatrik ilaçlarınızı birdenbire kesmeyiniz, bırakmayınız.. İntihar, cinayet, şiddet vb gibi çok sayıda tehlikeli olan ve olmayan "ilaç yoksunluk belirtilerine (akıl hastalığı semptomlarına)" bir/birden fazlasına sahip olabilirsiniz. Ayrıca her zaman olduğu gibi eğer kalp rahatsızlığı, psikoloji rahatsızlığınız vs varsa, buradaki bilgiler sağlığınız açınızdan iyi olmayabilir ve bu nedenle bu araştırmayı okumamanızı tavsiye ederiz. Yok eğer "Kimse karışamaz lan benim okumama, illa da okuyacağım!" diyorsanız, o zaman bütün sorumluluk size aittir, bunu unutmayın. Yazımızı okumadan önce en aşağıdaki UYARILAR VE NOTLAR kısmını okuyunuz. Her şey gönlünüzce olsun ve nice mutlu yıllar, sağlıklar dileriz.. Teşekkürler..
***
ARAŞTIRMALARDAN BAZI ALINTILAR VE KİTAPLAR
NOT : 'Psikiyatri Bir Ölüm Endüstrisidir' serisine ait alıntılara BURAYA ve araştırmaların tamamı için 'Psikiyatri Bir Ölüm Endüstrisidir' ve Akıl Hastalıkları Bir Efsanedir' serilerine ait tanıtım sayfasına BURAYA giderek, araştırmalara ait linkleri tıklayıp, sayfalarına giderek okuyabilirsiniz..
NOT : Yabancı sitelerden alınan haber, makale gibi yabancı dillerin Türkçe çevirilerinde hatalar olabilir. Gerçek çevirileri öğrenmek için kaynaklarına gidip okuyabilirsiniz..
**BAZI ALINTILAR;
A) Psikiyatrik ilaçların, kalıcı olan /olmayan 'beyin hasarına' ve bununla bağlantılı 'akıl hastalıklarına' sebep olduğunu gösteren kanıtlar, bilgiler vs vs..
1) PSİKİYATRİK İLAÇLARIN, AKIL HASTALIĞINA SEBEP OLMASI (kalıcı beyin hasarı ve bununla bağlantılı kalıcı akıl hastalıklarına neden olmak)..
---------------------------------------
"Psikiyatrist Peter Breggin, (....) "Herkesin psikiyatrik ilaçlar hakkında bilmesi gereken en
önemli üç şeyi” sıralar:
1) Psikiyatrik ilaçlar nörotoksinlerdir.
Beyni zehirler, beyin hücrelerine zarar verir ve ciddi biyokimyasal
dengesizliklere ve potansiyel biyolojik kaosa neden olurlar. İlaç
şirketleri bunları kan beyin bariyerini aşacak ve belirli
nörotransmitter sistemlerini bozacak şekilde tasarladıkları için her
psikiyatrik ilaç, güçlü bir nörotoksindir. Sorunlu, acı çeken insanların
beyinlerinde, 'biyokimyasal dengesizlik' olmadığı için biyokimyasal
dengesizlikleri "düzeltemezler"; ve daha spesifik olarak laboratuvarda
beyin işlevini bozmak için tasarlanmışlardır ve düzeltmek için değil. Nörotoksinler
olarak ilk dozdan itibaren beyin için kötüdürler. Tedavinin başlarında
'intihar ve şiddet' gibi trajik zararlara neden olabilirler ve daha uzun
süre maruz kaldıktan sonra 'beyin hasarına ve ilgisizliğe' neden olma
eğilimindedirler.
2) Psikiyatrik ilaçlar beyninize ve zihninize
zarar vererek "iş görür" (beyni devre dışı bırakma ilkesi). Herhangi bir
beyin hasarı türü gibi, bazı psikiyatrik ilaçlar, 'geçici yükselmelere'
neden olabilir; ancak hepsi 'duygusal körelmeye ve kişinin kendisiyle ve
başkalarıyla temasını kaybetmesine' neden olur. İnsanların kendi
hayatları ve başkalarının hayatları hakkında daha az umursamalarına
neden olurlar. Bu etkilere, tüm beyne sızarak, "süper hassas bazal
ganglionlar, limbik sistem, temporal lob ve frontal lob" dahil olmak
üzere 'genel işlevi azaltarak' neden olurlar.
3) Psikiyatrik
ilaçlar zararlı etkilerini sizden gizler, tıpkı alkol, esrar, kokain
veya narkotik kullanan çoğu insanın "etki altında" iken 'ne kadar zarar
gördüklerini' veya 'başkalarına zarar verdiklerini' en son öğrenen kişiler
olması gibi.. Bazı insanlar, uzun vadeli ana etki 'farkındalığın,
duyarlılığın veya hissin' azalması olduğunda, bu 'nörotoksinlerin yardımcı
olduğunu' iddia eder. Aynısı özellikle psikiyatrik ilaçlar için de
geçerlidir, çünkü ilaç şirketleri bunları 'dopamin ve serotonin' gibi 'ana
nörotransmitter sistemlerini hedef alacak ve bozacak' şekilde uyarlar.
Psikiyatrik ilaç kullanan kişiler genellikle zararı hafife alır ve iyi
etkilerini abartırlar. Bu "ilaç büyüleyiciliğidir."" (15)
"Tüm psikiyatrik ilaçlar, size zarar verir ve kalıcı beyin hasarına
neden olabilir. Tek yaptıkları sizi 'şoklamak, uyuşturmak' veya 'isteğiniz
dışında bir akıl hastanesine yatırmak' olduğunda 'bir psikiyatriste gitmek'
tehlikeli bir şeydir." (98)
"Tüm psikiyatrik ilaç sınıfları, 'aylarca veya yıllarca
kullanıldığında, beyin hasarına ve kalıcı zihinsel işlev bozukluğuna'
neden olabilir." -Psikiyatrist Prof. Dr. Peter R. Breggin (75)
"...genel tıptaki pratik deneyim, psikotrop ilaçların, psikotrop
ilaçlar olmadan iyileşmeye doğru evrilecek olan ruhsal hastalıkları
yapılandırabilen ve kronikleştirebilen kalıcı biyolojik değişikliklere
neden olduğunu gösteriyor." -Profesör Jose Luis Turabian (18)
"Tedavi öncesinde, şizofreni, depresyon ve diğer psikiyatrik bozukluklar teşhisi konan hastalar bilinen herhangi bir "kimyasal dengesizlikten" muzdarip olmazlar. Ancak, bir kişi bir şekilde nöronal yolun olağan mekaniğini alt üst eden (bozan) bir psikiyatrik ilaca başladığında, beyni... anormal şekilde çalışmaya başlar. " - Tıp gazetecisi ve Pulitzer Ödülü adayı Dr. Robert Whitaker (1)
'Psikiyatrik ilaç tedavileri bu kadar etkiliyse, akıl hastalığı nedeniyle
engelli olan kişilerin sayısı son 25 yılda neden üç katından fazla
arttı?' -Yazar Robert
Whitaker, MD ("Bir Salgının Anatomisi: Sihirli Mermiler,
Psikiyatrik İlaçlar ve Amerika'da Akıl Hastalığının Şaşırtıcı Yükselişi" kitabının yazarı) (48)
"Meslektaşlarımızdan birinin yakın zamanda söylediği gibi,
'Biyokimyasal dengesizlikler, ağızdan ağıza yayılan tek hastalıklardır.'" -Peter
Breggin, David Cohen, (İlacınız Sorununuz Olabilir, 2007) (99)
"Kimyasal dengesizlikler, sahte ve mitolojiktir.. (...) Sonuç: Ruhsal hastalıkta nedensel öneme sahip olduğu düşünülen 'beyin
anormallikleri', büyük olasılıkla 'nöroleptik ilaç tedavisinin' sonucudur." -Loren R. Mosher M.D., ( Ruhsal Hastalık"ın Biyopsikiyatrik Modeli - Kritik Bir
Kaynakça) (100)
---------------
"Beyindeki, bu, 'kendini yok eden süreçleri' araştırmak nispeten kolaydır.
Bunlar, Prozac'ın üreticisi olan Eli Lilly'nin özel laboratuvarlarında, Gıda ve İlaç Dairesi (FDA) tarafından 'pazarlanmak' üzere,
onaylanmadan önce bile gösterilmiştir. Prozac'ın pazarlanmasından çok
önce, ilacın, rutin olarak 'köklü biyokimyasal dengesizliklere' yol açtığı
ve 'bunları düzeltemediği' biliniyordu." -Peter Breggin, David Cohen, (İlaçlarınız Sorununuz Olabilir,2007) (99)
"Psikiyatrik ilaçlar, beyindeki 'herhangi bir yanlışı' düzelterek çalışmaz.
Bundan emin olabiliriz çünkü bu tür ilaçlar, 'hayvanları ve insanları,
sağlıklı insanları ve teşhis konmuş hastaları', tam olarak aynı şekilde
etkiler. Bilinen hiçbir 'biyokimyasal dengesizlik' yoktur ve bunlar için
'hiçbir test' yoktur. Bu yüzden psikiyatristler, 'hastalarda, 'biyokimyasal
dengesizlik' olup olmadığını belirlemek için 'kan almaz' veya 'omurilik
sıvısı' almazlar. Sadece hastaları, 'gözlemler' ve 'dengesizliklerin
varlığını' duyururlar. Amaç, 'hastaları, 'ilaç almaya' teşvik etmektir.' İronik
olan şu ki 'psikiyatrik ilaçlar, beyindeki 'biyokimyasal dengesizlikleri'
tedavi etmekten ziyade, bunlara neden oluyor. Aslında, ruh sağlığı
uzmanları tarafından, rutin olarak görülen 'hastaların beyinlerindeki
bilinen, tek 'biyokimyasal dengesizlikler, zihin değiştirici ilaçların'
reçete edilmesiyle ortaya çıkar.
Psikiyatrik ilaçlar, tam olarak beyinde
'dengesizliklere' neden olarak "iş görür"; 'duyguları ve yargıları
köreltecek veya yapay bir yükseklik yaratacak' kadar 'beyin arızası'
üreterek.. Bazı insanlar, bu alternatifi seçebilirler çünkü 'başka
seçeneklerin var olduğunu' bilmiyorlar veya kendilerine ve diğer
insanların, kendilerine 'yardım etme yeteneğine' olan 'inançlarını' kaybetmişler veya 'beyinlerinin, kusurlu olduğuna ve bir ilacın, sorunu
geçici olarak çözeceğine' inanmaları öğretilmiş olabilir." -Peter Breggin, David Cohen, (İlaçlarınız Sorununuz Olabilir,2007) (99)
"Psikiyatrik ilaçlar, her şeyden önce 'psikoaktif veya
psikotropik' ilaçlardır: Kişinin 'hissetme, düşünme ve hareket etme'
biçimini etkilerler. 'Kokain ve eroin' gibi, beynin, 'duygusal tepki
kapasitesini' değiştirirler. 'Duygusal sorunları' çözmek için
kullanılırlarsa, bu sorunları, 'ilaç zehirlenmesinin halısı altına' iterek,
'ek ilaç kaynaklı sorunlar' yaratırlar." -Peter Breggin, David Cohen, (İlacınız Sorununuz Olabilir, 2007) (98)
"Anti-psikotik İlaçlar 'Beyin
Hasarına' Neden Olur; 'Akıl hastalığında, nedensel öneme' sahip olduğu düşünülen 'beyin
anormallikleri', büyük ihtimalle 'nöroleptik ilaç tedavisinin' sonucudur." -Loren R. Mosher M.D (Akıl Hastalığı"nın Biyopsikiyatrik
Modeli, Eleştirel Bir Kaynakça, 'The Biopsychiatric Model of "Mental
Illness", A Critical Bibliography")" (98)
"İlaçların
patolojiyi düzeltmesi yerine, aslında öğrendiğimiz şey nörotransmitter
fonksiyonunda anormallikler yaratmalarıydı. Bilimsel olarak anladığınız
anda, bu ilaçların uzun vadede işleyişi iyileştirmeyeceğini, aksine
işleyişi bozma olasılıklarının daha yüksek olduğunu anlamak oldukça
kolay hale geliyor. " – Robert Whitaker (8)
"Psikoaktif ilaçların, nörotransmitter fonksiyonunu bozduğu iyi bilinmektedir, hatta hastalığın ilk etapta nedeni bu olmasa bile..(...) Celexa gibi bir SSRI antidepresan, 'sinapslardaki serotonin seviyelerini artırdığında, negatif geri bildirim adı verilen bir süreç yoluyla telafi edici değişiklikleri uyarır. Yüksek serotonin seviyelerine yanıt olarak, onu salgılayan nöronlar (presinaptik nöronlar) daha azını salgılar ve postsinaptik nöronlar ona duyarsızlaşır.' Aslında, 'beyin ilacın etkilerini etkisiz hale getirmeye' çalışmaktadır. Aynısı, nörotransmitterleri bloke eden ilaçlar için de geçerlidir, ancak tersi geçerlidir." -Dr. Robert Whitaker (1)
""Psikiyatrik ilaçlar, beyindeki 'herhangi bir yanlışı' düzelterek çalışmaz.
Bundan emin olabiliriz çünkü bu tür ilaçlar, 'hayvanları ve insanları,
sağlıklı insanları ve teşhis konmuş hastaları', tam olarak aynı şekilde
etkiler. (....) ....'psikiyatrik ilaçlar, beyindeki 'biyokimyasal dengesizlikleri'
tedavi etmekten ziyade, bunlara neden oluyor. Aslında, ruh sağlığı
uzmanları tarafından, rutin olarak görülen 'hastaların beyinlerindeki
bilinen, tek 'biyokimyasal dengesizlikler, zihin değiştirici ilaçların'
reçete edilmesiyle ortaya çıkar. Psikiyatrik ilaçlar, tam olarak beyinde
'dengesizliklere' neden olarak "iş görür"; 'duyguları ve yargıları
köreltecek veya yapay bir yükseklik yaratacak' kadar 'beyin arızası'
üreterek.." -Peter Breggin, David Cohen, (İlaçlarınız Sorununuz Olabilir,2007) (99)
"Bu araştırma, hiçbir şekilde psikiyatrik ilaçların 'dengesizlikleri'
düzelttiği fikrini desteklemiyor. Aksine, 'psikiyatrik ilaçların,
'dengesizlikler' yarattığını' gösteriyor. Modern psikiyatrik tedavide,
evrendeki bilinen en karmaşık yaratığı -insan beynini- alıp, (işlevini
"iyileştirme" umuduyla), içine, ilaç koyuyoruz, oysa gerçekte, işlevini bozuyoruz. 'Prozac'ın 'biyokimyasal dengesizlikleri' düzelttiği' fikri
tamamen spekülasyondur —biyolojik psikiyatri endüstrisinin
propagandasıdır. Ancak beyindeki 'biyokimyasal reaksiyonların'
bozulması, (ciddi biyokimyasal dengesizliklere ve beyin hücreleri
arasında anormal ateşleme oranlarına) neden olması, araştırmayı bilen hiç
kimse tarafından, dürüstçe tartışılamayacak Prozac hakkında kanıtlanmış
bir gerçektir." -Peter
Breggin, David Cohen, (İlacınız Sorununuz Olabilir, 2007) (99)
"Psikoaktif ilaçları 'birkaç hafta kullandıktan sonra, beynin telafi edici çabaları başarısız olmaya başlar ve ilaçların etki mekanizmasını yansıtan yan etkiler ortaya çıkar.' Örneğin, SSRI'lar, 'serotonin fazlalığı nedeniyle mani ataklarına' neden olabilir. Antipsikotikler, 'dopaminin tükenmesi nedeniyle (ki bu da Parkinson hastalığında tükenir) Parkinson hastalığına benzeyen yan etkilere' neden olur. Yan etkiler ortaya çıktıkça, genellikle diğer ilaçlarla tedavi edilirler ve birçok hasta, bir dizi tanı için reçete edilen bir psikoaktif ilaç kokteyli ile sonuçlanır. Antidepresanların neden olduğu mani atakları, "bipolar bozukluk" olarak yeni bir tanıya ve Depokote (bir antikonvülsan) gibi bir "ruh hali dengeleyici" ile daha yeni antipsikotik ilaçlardan biriyle tedaviye yol açabilir. Ve benzeri." -Dr Marcia Angell (1)
"Ancak ilaç,
beyindeki 'kimyasal dengesizliği' düzeltmiyor. Bunun yerine, tam tersini
yapıyor. İlaçlanmadan önce, depresyondaki bir kişinin, bilinen bir
'kimyasal dengesizliği' yoktur. Fluoksetin, daha sonra serotoninin, sinapstan 'normal şekilde uzaklaştırılmasını' engeller ve bu da 'bir dizi
değişikliğe' neden olur ve birkaç hafta sonra 'serotonin yolu, kesinlikle anormal bir şekilde çalışmaya' başlar. Presinaptik nöron, normalden 'daha
fazla serotonin' salgılamaktadır. 'Serotonin geri alım kanalları', ilaç
tarafından bloke edilmiştir. Sistemin 'geri bildirim döngüsü', kısmen devre
dışı bırakılmıştır. Postsinaptik nöronlar, serotonine karşı
"duyarsızlaştırılmıştır." Mekanik olarak konuşursak,
serotonin sistemi artık oldukça bozulmuştur. Eli Lilly'nin bilim
insanları, 'bunun böyle olduğunu, gayet iyi' biliyorlardı." -Dr. Robert Whitaker, (Bir Salgının
Anatomisi) (98)
"..Psikiyatrik ilaçlar kısa vadede etkili olsa da, bir
kişinin uzun vadede kronik olarak hasta olma olasılığını artırır.
Şizofreni, anksiyete, depresyon ve bipolar hastalık için uzun vadeli
sonuçlar literatürünü takip ederken bu resmin tekrar tekrar ortaya
çıktığını görmek beni şaşırttı. Ek olarak, bilimsel literatür,
daha hafif bir sorun için tedavi edilen birçok hastanın, bir ilaca yanıt
olarak kötüleşeceğini (örneğin antidepresan aldıktan sonra manik bir
epizot geçireceğini) ve bunun bipolar bozukluk gibi yeni ve daha ciddi
bir tanıya yol açabileceğini göstermektedir...." -Dr.
Robert Whitaker (5)
"....beyniniz ilaca karşı bir dizi telafi edici adaptasyon geçirdiğinde, beyniniz "hem niteliksel hem de niceliksel olarak normalden farklı" bir şekilde çalışır.' Yani, bu ilaçların normalleştirici ajanlar OLMADIĞINI anlamak önemlidir. Bunlar 'anormalleştirici ajanlardır' ve bunu anladığınızda, bunların nasıl 'manik bir epizodu' tetikleyebileceğini veya örneğin neden 'cinsel işlev bozukluğu veya şiddet ve intiharla' ilişkilendirilebileceğini anlayabilirsiniz." -nörobilimci Steven Hyman (1)
"Tıbbın ve ayrıca psikiyatrinin biyologik
eğilimi, hafif klinik koşullarda ve günlük yaşam bağlamlarına (kişisel
sorunlar, çift, aile, iş, sosyoekonomik vb.) tepki veren ruh sağlığı
durumlarında psikotrop ilaçların giderek 'daha erken, daha yoğun ve daha
uzun süreli' kullanımını beraberinde getiriyor. Ancak, genel tıptaki pratik deneyim, psikotrop ilaçların, psikotrop
ilaçlar olmadan iyileşmeye doğru evrilecek olan ruhsal hastalıkları
yapılandırabilen ve kronikleştirebilen kalıcı biyolojik değişikliklere
neden olduğunu gösteriyor." -Profesör Jose Luis Turabian (18)
“Psikotropik ilaçlar, zamanla
yapısal ve kalıcı hale gelen 'düşünceleri, hisleri ve davranışları'
değiştirir. Bu şekilde, pratisyen hekim, sürekli bakımında, durumlarının
nedenlerini ve sonuçlarını anlayamayan ve bunlarla yüzleşemeyen pasif
hastalar görür; Uzun yıllar psikofarmakolojik tedavi gören bu hastalar,
'benzer kaygı düzeyleri' yaşamaya devam eder, ancak 'bağlamsal durumları'
kronik bir şekilde ciddi şekilde kötüleşmiştir; bunlar kurtarılamaz
hastalardır. Mevcut reçete uygulamalarının, tedavinin zayıflıkları ve
olumsuz etkileri dikkate alınarak yeniden formüle edilmesi gerekir.” -Profesör Jose Luis Turabian (18)
"'Psikiyatrik ilaçların, uzun vadede net
zarar verdiğine' her zamankinden daha fazla ikna oldum. Keşke durum böyle
olmasaydı, ancak 'bu ilaçların genel olarak, uzun vadeli sonuçları
kötüleştirdiğine dair kanıtlar' artmaya devam ediyor.." -Robert Whitaker, MD (28)
"Artık ilaçların hasta popülasyonları için bir bütün
olarak kısa vadeli bir fayda sağladığından o kadar emin değilim.
Antidepresanlar ve antipsikotiklerle ilgili kısa vadeli çalışmalara
baktığınızda, semptomları azaltmada, plaseboya kıyasla etkililik kanıtı
oldukça marjinaldir ve "klinik olarak anlamlı" bir fayda düzeyine
ulaşamamaktadır. (....) .... psikiyatrik ilaçların kısa
vadeli etkileri üzerine yapılan araştırmalar, bilimsel bir karmaşadır." -Robert Whitaker, MD (28)
"Pek çok nedenden dolayı
şimdi bir psikoloğa gitmek, batı dünyasında yasadışı bir şey yapmaktan
daha tehlikeli olabilir." – Prof. Dr. Peter Breggin (8)
"Psikiyatrik
ilaçlar, hayal ettiğinizden daha tehlikelidir." -Psikiyatrist Prof. Dr. Peter R. Breggin (75)
"Toksik
ve potansiyel olarak ölümcül ilaçlar kullanılmadan 'teşhis ve tedavi edilebilecek ve iyileştirilebilecek' milyonlarca Amerikalının
'gereksiz yere ilaçlanmasına' yol açtı." -Dr. Sydney Walker III, (Bir Doz Sağduyu) (98)
"'Antipsikotikler,
uyarıcılar, sakinleştiriciler, antidepresanlar ve ruh hali
dengeleyiciler' dahil tüm psikiyatrik ilaçlar, (kişinin etrafındaki herkes
tarafından çok belirgin olmasına rağmen, bozukluğunun tamamen farkında
olmamasına neden olacak şekilde) yönetici işlevi bozar." (98)
"Psikiyatrik İlaçlar, normal beyin fonksiyonunuzda değişikliklere neden olur.." (1)
"Psikiyatrik ilaçlar, beyin fonksiyon bozukluğuna neden olarak "yardımcı" olur.." (4)
"Psikiyatri, ruhsal hastalıkların büyük çoğunluğuna neden oluyor.." (12)
"Psikiyatrik ilaçlarla ilgili bir diğer büyük sorun,
'hafifletmeleri gereken semptomların, ortaya çıkmasına' neden
olabilmeleridir." (27)
"Psikiyatrik ilaçlar sadece 'kalıcı beyin hasarına ve
vücut titremelerine' neden olmakla kalmaz, aynı zamanda diyabetojeniktir
(diyabet nedenidir)." (140)
"İlaçlar, beyinde serotoninin '100 birimlik geri emilimini' engelleyerek, 'kimyasal dengesizlik' yaratır." (98)
"Psikiyatrik
ilaçlar, 'kimyasal dengesizlikler' yaratır.." (98)
"Psikiyatrik ilaçlar, 'kimyasal dengesizlikler' yaratır. Psikiyatrik ilaçlar, 'kimyasal dengesizlikleri' düzeltmek yerine yaratır." (99)
"Şizofrenlerin beynindeki tek 'biyokimyasal dengesizlik',
psikiyatristlerin 'ilaçlarıyla oraya koydukları' dengesizliktir." (98)
"Depresif
bir kişinin beynindeki tek biyokimyasal dengesizlik, doktorların, 'psikiyatrik ilaçlar yazdığında yarattığı' dengesizliktir." (98)
"Bir akıl hastasının beynindeki tek kimyasal dengesizlik,
psikiyatristlerin ilaç reçete ederken koydukları dengesizliktir.." (98)
"Antipsikotik ilaçlar, 'kimyasal
dengesizlikleri' düzeltmez, BUNLARI OLUŞTURURLAR ve TEHLİKELİDİRLER." (99)
"Antipsikotik ilaçlar, 'kimyasal dengesizlikleri'
düzeltmez, yaratır ve tehlikelidir!" (99)
"Psikiyatrik ilaçlar, 'biyokimyasal dengesizlikleri' nasıl yaratır ve beyin, bunları nasıl düzeltir.." (98)
"Beyin, D2
reseptörlerindeki artışla, 'ilaç kaynaklı kimyasal dengesizliği' telafi
etmek için değişir.." (98)"Psikiyatrik ilaçlar, kimyasal dengesizlikleri
çözmek yerine, yaratır." (8)
"Psikiyatrik ilaçlar “patolojiyi” veya “hastalığı” düzeltmez veya iyileştirmez, çünkü tedavi edilecek bir hastalık yoktur." (15)
"Dikkat Eksikliği ve Hiperaktivite Bozukluğu, (DEHB) İlaçları, Psikoz ve Mani ile Bağlantılıdır.." (10)
"DEHB İlaçları, Çocuklarda 'Beyin Büyümesini'
Engelliyor.." (96)
"Demans Salgınının Arkasında İlaçlar mı Var?" (16)
"Psikotropik ilaçlar, çoğu akıl hastalığının nedenidir.." (12)
"Psikiyatrik İlaçlar, Psikiyatrik Semptomlara Neden Olduğunda.." (14)
"Dünyayı psikiyatrik ilaçlarla doldurmak, ruhsal bozuklukların yükünü artırabilir.." (13)
"Akıl Hastalığı Değil, Psikiyatrik İlaç Salgını.." (7)
"Psikiyatristler ve ilaç endüstrisi, günümüzdeki ruhsal bozukluklar 'salgınından' sorumludur.." (6)"İlaçlar, yalnızca 'semptomları' ortadan kaldırır, sorunu
çözmez. Psikiyatrik ilaçlar, 'kimyasal dengesizlikleri' düzeltmek için değil,
yaratmak için kullanılır." (98)
"Depresif bir kişinin
beyni, normal şekilde çalışır ve tıpkı depresif olmayan kişiler gibi '50
birim serotonin dengesini' koruyabilir. Yani SSRI gibi bir psikiyatrik
ilaç eklediğinizde, 'daha önce hiç var olmayan, bir kimyasal dengesizlik'
yaratırsınız." (98)
"İlaçlar, depresyondaki kişi 'SSRI ilaçları almaya başlamadan önce var olmayan' bir kimyasal dengesizlik yaratmıştır.. (....) Depresyondaki kişi, psikiyatrik
ilaçlar kullandıktan 5 yıl sonra, SSRI'ları 'aniden bırakır' ve bir eroin
bağımlısı gibi acı verici bir 'ilaç yoksunluğu' yaşar." (98)
"İşte psikiyatri endüstrisinin akıl sağlığı salgını yaratmasının 3 yolu. 1)
DSM, Bilimsel Bir Kılavuz Değildir.. (....) 2) Psikiyatrik ilaçlar, kimyasal dengesizlikleri
çözmek yerine, yaratır.. (....) 3)
Psikiyatrik ilaçlar için bilgilendirilmiş onam neredeyse imkansızdır.. (....)" (8)
"Benzodiazepinlerin (sakinleştiriciler)
1980'lerin sonlarında zirveye ulaştığı dönemde olduğu gibi, bir
psikiyatrik ilaç salgınının ortasında gibiyiz. Bağımlılık uyarılarından
sonra kullanımlarındaki düşüş, daha yeni antidepresanlar olan SSRI'ların
(seçici serotonin geri alım inhibitörleri) kullanımında büyük bir
artışa yol açtı." (27)
"....son 35 yılda küresel olarak 'psikiyatrik hizmetlerde
bir genişleme' oldu ve bu da antidepresanların ve diğer psikiyatrik
ilaçların kullanımında önemli bir artışa yol açtı. Kamu sağlığı
düzeyinde, bu yaklaşım işe yaramadı. Aslında Lancet raporu bu
başarısızlığı kabul ediyor." (13)
"Küresel ruh sağlığını iyileştirmeye yönelik
herhangi bir çağrının iki gerçeği kabul etmesi gerekir: Birincisi, bu
girişimde psikiyatrik ilaçlara daha fazla erişim sağlanmasını isteyen
ticari güçler var. İkincisi, ruh sağlığının küreselleşmesi son birkaç on
yılda ortaya çıktıkça, ruhsal bozuklukların yükü de buna paralel olarak
arttı.." (13)
"Gazeteci
Robert Whitaker, psikiyatrik ilaçların yarardan çok zarar verdiği
konusunda her zamankinden daha fazla endişe duyuyor.. (....) ...'akıl hastalığı ilaçlarının, zamanla ve toplamda
net zarara yol açtığına' dair kanıtlar sunuyor. (...) Whitaker haklıysa, 'modern
psikiyatri, ilaç endüstrisiyle birlikte milyonlarca insana iatrojenik
zarar' vermiştir.." (28)
"Psikiyatrik ilaçların aslında orijinalinden daha kötü olan, şikayete
yol açan ve uzun vadeli sağlığa zarar verebilen ciddi yan etkileri
vardır." (15)
"....modern antipsikotik ilaçlar ve bunların birçok olumsuz yan etkisi,
özellikle sedasyon ve bilişsel bozukluk, psikotik süreci kısa vadede
bozma eğilimindedir." (4)
"1950'lerde
psikiyatrik ilaçların piyasaya sürülmesiyle birlikte akıl hastalığı ve
akıl hastalığından kaynaklanan engellilik nedenler fırladı? İlaçlar,
zihinsel zorluklarımızı çözmek için işe yarasaydı, farklı bir model
görmez miydik?" (8)
"Psikotropik ilaçlar aslında nörotransmitterlerinize öyle bir şekilde müdahale edebilir ki 'beyninizdeki biyolojik fonksiyonlarınızı normal şekilde sürdürmek için gereken hassas süreçleri bozabilir' ve bu da 'zihinsel hastalığa benzeyebilecek yan etkilere yol açabilir!'" (1)
"SSRI'lar 'duygusal körelme, ilgisizlik ve
kayıtsızlık' üretiyor gibi görünmektedir. Benzodiazepinler aslında hem
'zihinsel hastalarda' hem de 'cerrahi anestezide' kullanılır." (98)
"...Çocuklarda bipolar bozukluk, eskiden
psikiyatristler tarafından nadiren görülürdü, ancak bugün bir milyondan
fazla çocuk ve genç, Ritalin veya antidepresan gibi bir uyarıcı ile
tedavi edildikten sonra bipolar oldu.." (5)
"'...beyniniz, ilaca karşı bir dizi telafi edici adaptasyon geçirdiğinde, beyniniz "hem niteliksel hem de niceliksel olarak normalden farklı" bir şekilde çalışır.'" - nörobilimci Steven Hyman (1)
"...
'psikotropik ilaçlar akıl hastalığını tedavi etmek için ne kadar çok
kullanılırsa, toplumlarımızda akıl hastalığı ve engellilik yükü o kadar
artıyor' gibi görünüyor. Depresyon, anksiyete, şizofreni, bipolar
bozukluk vb. gibi hemen hemen tüm akıl hastalıkları için, psikiyatrik
ilaç verilen hastaların uzun vadeli sağlık sonuçları son yirmi yılda
aslında kötüleşti." (11)
"Psikotik bir krizden (şizofreni) muzdarip olan çoğu
insan, Büyük İlaç Şirketlerinin psikiyatrik ilaçlarının ortaya çıkmasına
kadar iyileşmişti. Bipolar bozukluk o kadar nadirdi ki, sadece
5.000-20.000 kişiden 1'i bundan dolayı engelli kalıyordu ve neredeyse
hepsi iyileşmişti - ta ki Lityum ilacı ortaya çıkana kadar. Şimdi, 20 ila
50 Amerikalıdan 1'ine teşhis konuyor ve ilaç veriliyor. Artık kalıcı bir
rahatsızlık olarak kabul ediliyor. (...)" (12)
"İlk
serotonin-spesifik geri alım inhibitörü (SSRI) olan antidepresan Prozac,
1988'de piyasaya çıktı. 'Harika bir ilaç' olarak lanse edildi ve
toplumumuzun antidepresan ve diğer psikiyatrik ilaçları kullanımı hızla
arttı. Bugün Amerika Birleşik Devletleri'nde, beş yetişkinden birinden
fazlası ve 20 çocuk ve ergenden birinden fazlası günlük olarak bir
psikiyatrik ilaç kullanıyor. Ancak giderek daha fazla insan
psikiyatrik bozukluklar için tıbbi tedavi görüyor olsa da, bu
bozukluklar nedeniyle devlet tarafından engellilik yardımı alan
yetişkinlerin sayısı 1987'den bu yana üç katından fazla arttı. Bu
dönemde psikiyatrik bozukluklar nedeniyle engelli olan çocukların sayısı
30 kattan fazla arttı. Aynı ilişki, 'psikiyatrik ilaçların
yaygın kullanımını ve özellikle antidepresanların düzenli kullanımını'
benimseyen ülkelerde de görülüyor. Bu ülkelerin hepsinde 'ruhsal
bozukluklar nedeniyle, engellilikte keskin artışlar' görüldü.." (13)
"Psikiyatrik
ilaçlar, eğlence amaçlı uyuşturucularla aynı etkiye sahiptir. (....) "Araştırmalar
bu ilacın plasebodan daha etkili olmadığını ve bu ilacın kullanımının
uzun vadede daha kötü ruh sağlığı sonuçlarıyla ilişkili olduğunu
gösteriyor. Bu, bu ilaçları kullanan kişilerin, 'tekrarlayan ruh sağlığı
sorunları yaşama ve ruh sağlığı sorunları nedeniyle sakat kalma'
olasılıklarının daha yüksek olduğu anlamına gelir. Bu ilaçlar, beyninizi
uzun vadede etkileyecek nörotransmitter dengesizlikleri yaratarak
çalışır. Uzun vadeli kullanımda, bu ilaçlar eroinden daha bağımlılık
yapabilir ve insanların hayatlarını kelimenin tam anlamıyla
mahvetmiştir. İlaçlar, doktorunuzun diğer ruh sağlığı semptomlarıyla
karıştırabileceği bir dizi yan etki yaratabilir ve bu nedenle size daha
fazla ilaç reçete edilebilir. Normal insan ağrınız, ruhsal hastalık
değildir, ancak bu ilaçları kullanmak ruhsal hastalığa ve hatta ruhsal
engelliliğe neden olabilir." (8)
"Nöroleptikler gerçekten de bir 'kimyasal
lobotomidir' çünkü 'yönetici
işlevleri azaltarak ve beynin retiküler aktive edici veya "enerji
verici" sistemini bozarak' çalışırlar. (....) ...sonuç, 'ilgisizlik, kayıtsızlık, duygusal yavanlık, uyum ve
teslimiyetçiliğin' yanı sıra 'şikayetler' veya 'protestolar' dahil 'tüm sözel
ifadelerde' azalmadır. Bu ilaçların yaptığı şey, aslında 'duygusal
anestezi etkisi olan kimyasal bir lobotomi yoluyla, duyguları
aptallaştırmaktır.' İlaçlar, yalnızca 'semptomları' ortadan kaldırır, sorunu
çözmez.
Psikiyatrik ilaçlar, 'kimyasal dengesizlikleri' düzeltmek için değil,
yaratmak için kullanılır." (98)
"Uzun süreli, yüksek doz
veya kombinasyon psikotropik ilaç kullanımı, 'kimyasal travmatik beyin
hasarı (cTBI)' veya 1950'lerde ve
1960'larda "antipsikotik" ilaçların bilindiği gibi 'kimyasal lobotom ' olarak kabul edilebilir. TBI veya kimyasal
lobotomi, bu ciddi 'ilaç kaynaklı toksisite sorununu, kavramsallaştırmanın
yararlı bir yolu' olabilir, çünkü bu tür 'nörolojik olarak beyin
değişikliğine' uğramış hastalar, 1950'lerde psikiyatrik ilaçlar piyasaya
sürülmeden ve Amerika'nın yaşadığı 'büyük akıl hastalığı' salgınından önce
popüler olan 'fiziksel travmatik beyin hasarı' geçirmiş veya 'buz kıracağı
lobotomilerine' maruz kalmış hastalardan ayırt edilemez olabilir." (16)
(Profesör Jose Luis Turabian'a göre); ".... 'biyomedikal yaklaşımlara ve ruh sağlığına yönelik müdahalelere
yoğunlaşma, psikotropik ilaçların çok erken, çok sık ve çok uzun süre
kullanılmasına' yol açtı. Turabian, bu ilaçların 'nörobiyolojimizi
değiştirdiğini, bazen kalıcı ve geri döndürülemez değişikliklere neden
olduğunu' belirtiyor. Bu değişikliklerin, geçici semptomlar
olabilecek şeyleri, 'kronik' ve bazı durumlarda 'ömür boyu süren ruhsal
hastalıklara dönüştürebileceğini' savunuyor. Psikotropik ilaçları,
semptomları 'tedavi etmek ve akut kısa süreli acıyı hafifletmek' için
kullanarak, uygulayıcılar paradoksal olarak 'acının süresini artırıyor'
olabilir." (18)
"....SSRI'ların 'bipolar depresyon geliştirme riskinizi artırdığı' gösterilmiştir. 'Beş yıl boyunca antidepresan kullanan çocukların yüzde 25 ila 50'si bipolar hastalığa dönüşüyor. Yetişkinlerde, uzun vadeli kullanıcıların yaklaşık yüzde 25'i unipolar depresyon tanısından bipolara dönüşüyor.'" (1)
"....beyin bozukluklarının bazıları geri döndürülebilir, belki de madde azaltıldığında ve kişinin beyni, müdahaleden önceki durumuna geri döndürülebilir. Öte yandan, yeterince uzun süre devam ederse, bu bozukluklar beyinde kalıcı hasara yol açabilir. Ve psikiyatrik ilaçlar, yaygınlaşmaları ve örneğin depresyon veya şizofreni ile ortaya çıkan bilişsel bozukluğu tedavi etmek için açıkça kullanılabilmeleri göz önüne alındığında, önemli bir faktördür.." (4)
"Bu
ilaçların beyin fonksiyonlarını bozmak da dahil olmak üzere bir dizi
olumsuz yan etkisinin olduğunu biliyoruz. Hastamızın beyni, kocasının
itirafına yanıt olarak zaten bozulmuştu ve şimdi beyin işlev bozukluğu,
antidepresan nedeniyle önemli ölçüde arttı. Beyin işlev
bozukluğunun birçok sonucundan biri, kişinin 'dikkatini veya zihinsel
odaklanmasını sürdürmede zorluk' çekmesidir." (4)
"Hastaları antidepresanla
önemli ölçüde iyileşmediğinde, doktorlar karışıma bir antipsikotik ilaç
eklerler ("Abilify" reklamlarını hiç gördünüz mü?) Her iki
ilaç da beyin fonksiyonlarını bozar, ancak 'antipsikotikler,
antidepresanlardan daha fazla zihinsel bozulmaya' neden olur." (4)
"Tıbbi
bakımın odak noktası beyin yaralanmaları, felçler, ilerleyici beyin
hastalıkları, nöbet bozuklukları ve diğerleri gibi yapısal beyin
hasarlarını teşhis etmeye yöneliktir, ancak yukarıda belirtilen
nedenlerden bazılarından ve özellikle psikiyatrik ilaçlardan kaynaklanan
geri döndürülebilir beyin bozukluğu vakalarına neredeyse hiç dikkat
edilmemiştir. Bu nedenler ABD'de her yıl birkaç yüz bin veya
daha fazla kişinin yaşam kalitesini tehlikeye atmaktadır.." (4)
"...kişi depresyon için bir
antidepresan alarak başlayabilir ve bu daha sonra belki bir maniye neden
olabilir, bu yüzden kişiye bipolar teşhisi konur ve ek bir ilaç
verilir. Bu ilaç kaynaklı ruhsal hastalıkla ilgili en endişe verici şey,
bu ilaçların beyin kimyanızı düzeltmesi gerektiğidir. Bu gerçeklerden
uzaktır çünkü aslında tam tersini yaparlar. (...) ....bu ilaçların normal beyin işlevini bozduğuna ve çarpıttığına ve
geri döndürülemez olabilecek anormal bir durum yarattığına dair kanıtlar
vardır." (7)
(..nörotransmitterleri değiştiren ilaçların) "..."beyninizde,
denge yaratmadığını" anlamak önemlidir. Nörotransmitter, dengesizlikleri
yaratıyorlar. Bu dengesizlikler, bazı insanlar için yararlı veya tercih
edilebilir gelebilir. Uyuşmuş olmak ve acınıza daha az bağlı olmak
yararlı gelebilir. (....) Ayrıca
bu ilaçların, uzun vadede daha kötü ruh sağlığı sonuçlarıyla ilişkili
olduğunu ve yaygın yan etkilere (örneğin, azalan cinsel istek, yaratıcı
dürtü ve ruhsal dürtü) sahip olduğunu düşünmek de önemlidir." (8)
"Bilimsel literatürü kapsamlı bir şekilde inceleyen
yazar Robert Whitaker, tıpta ve özellikle psikiyatride psikofarmakolojik
bir devrime rağmen, 'psikiyatrik ilaç kullanımının, akıl hastalığı
teşhisi konan kişiler için uzun vadeli, olumlu sağlık sonuçlarına yol
açmadığını' öne süren bol miktarda kanıt sunuyor." (11)
".....'psikiyatrik ilaçların, yardım almak
yerine onları alan kişilerin, zamanla kronik olarak hasta olma
olasılığını artırdığını' açıkça göstermektedir. Whitaker ve onun gibi
birçok yazar, psikiyatrik ilaç kullanımına bağlı muazzam sağlık
risklerini de özetlemektedir. Bunlardan bazıları şunlardır:
intihar girişimlerinin riskini artırmak ve hatta iki katına çıkarmak;
felç riskini yükseltmek; psikoz, karaciğer toksisitesi ve ölüm riskini
artırmak; Alzheimer hastalığı teşhisi alma şansını artırmak; rahim içi
maruziyetin ardından otizm spektrum bozukluklarına veya dikkat eksikliği
hiperaktivite bozukluğuna katkıda bulunmak; çocuklarda beyin atrofisi;
ek ruhsal hastalıklar ve teşhisler olasılığını artırmak ve çok sayıda
bırakma sendromu.." (11)
"....Psikiyatrinin
gerçek trajedisi ve suçu budur -'günümüzde, insanlar psikoaktif ilaçlar
almaya başladıktan sonra, başlangıçtaki yalan, gerçek oluyor. İlaçlar,
beyin hasarına neden oluyor ve tüm belirtiler bunun kalıcı olduğunu
gösteriyor. Bu beyin hasarı, ilaçların reçete edildiği semptomların
aynısına neden olan gerçek beyin bozukluklarına yol açıyor.'" (12)
"Psikiyatri, ruhsal hastalıkların büyük çoğunluğuna neden oluyor.. Bu
iatrojenik -tıbbi olarak tetiklenen- soykırımın boyutu, Büyük İlaç
Şirketleri ve psikiyatri, 'çocukların peşine düşmeye' karar vermeden önce
neredeyse akıl almazdı. Şimdi, bunun ne kadar kötü olacağını gerçekten
bilmiyoruz. Yetişkin beyinlerine verilen muazzam hasarı düşünürsek,
çocukların beyinlerine ne oluyor olmalı? Yaşamları, kalite açısından
sanal yıkımlarından sonra ne kadar kısalacak? (...)" (12)
".....Sadece 50 yıl önce, bipolar bozukluk son derece nadirdi ve
'5.000-20.000 kişide yalnızca 1 vaka' görülüyordu. Çoğu hasta -muhtemelen
%80 kadarı- yalnızca bir olay yaşadı ve normal hayatlarına geri döndü. Ancak
şimdi, '20-50 kişiden 1'ine' bipolar teşhisi konuyor ve Whitaker'ın Bir
Salgının Anatomisi'nde açıkça gösterdiği gibi, bunun tek olası
açıklaması 'depresyon ve psikoz için verilen ilaçlardan' kaynaklanması.
Bipolar bozukluk için artık verilen prognoz, kalıcı olduğudur. (...)" (12)
"....Dr. Joseph Biederman gibi kişiler sayesinde, bu sahte teşhis konulan ve ardından hayal edilebilecek en güçlü ve zararlı psikoaktif ilaçlarla -ve daha kötüsü, bunların kokteylleriyle- ilaçlanan çok sayıda çocuğa sahibiz. Bu çocuklar , kaçınılmaz olarak giderek daha da hasta oluyorlar. Sahte bir teşhis yüzünden -bazen iki yaşında bile! - hayatları çalınıyor. Büyük İlaç ve Büyük İlaç şirketlerinin kâr amaçlı fabrikaları için yem olmaktan başka bir şey olmuyorlar. (....)" (12)
"....psikiyatrinin bu çocuklara
yaptıklarını örtbas etmenin kaypak bir yolu var. Sadece 'tanımladıkları
"hastalığın", doğal seyrinin tanımını' değiştiriyorlar. Çoğu insanın
'iyileştiğini' kabul etmek yerine, 'artık iyileşme umudu olmadığını'
söylüyorlar. Artık 'yarattıklarını' doğal olarak tanımlıyorlar. Bu gerçek
terörizmdir. Modern tıbbi sistem, hizmet etmesi gereken insanların ,
'değersiz' olduğuna, amaçlarının doymak bilmez kar üreten bir makineye 'yem
olmak' olduğuna karar verdi." (12)
"Antidepresanlar
'kısa vadede, plaseboya göre küçük bir fayda sağlasa' da, artık bu
ilaçların bir kişinin 'uzun vadede, kronik olarak depresyona girme riskini
artırdığı' sonucuna varan bir dizi çalışma var. Araştırmacılar bu ilaca
bağlı kötüleşmeye "tardive disfori" adını verdiler, yani SSRI'lar
genellikle 'kalıcı disforiye, derin bir huzursuzluk veya tatminsizlik
durumuna' yol açan biyolojik bir değişikliğe neden oluyor.." (13)
"....antidepresan almanın risklerinden biri de, 'manik bir reaksiyonu'
tetikleyebilmesidir. Bu gerçekleştiğinde, kişiye 'depresyondan daha ciddi
bir hastalık olarak görülen bipolar bozukluk' teşhisi konulabilir. Yale
araştırmacıları tarafından yapılan geniş kapsamlı bir çalışma, 'bir SSRI
antidepresanı almanın, depresif bir kişinin, bipolar bozukluğa dönüşme
riskini iki katından fazla artırdığını' buldu." (13)
"Tek kutuplu depresyon teşhisi konan hastalarda,
antidepresanlarla tedavi, 'bipolar hastalığa dönüşme riskini' üç kattan
fazla artırır; öyle ki günümüzde uzun süreli antidepresan kullananların
'%20 ila %40'ı bipolar tanı' ile sonuçlanır." (15)
"....yaklaşık 20 yıl önce ilaç şirketleri dünya
çapında 'atipik antipsikotikleri' pazarlamaya başladı. Bu çabanın
sonuçları artık netleşiyor. Eli Lilly tarafından finanse edilen ve 37
ülkede şizofreni hastalarının 'üç yıl boyunca antipsikotik kullanmaya
devam ettiği' yakın tarihli bir çalışmada, gelişmekte olan ülkelerdeki
daha iyi sonuçlar ortadan kalktı. Artık gelişmiş ülkelerdeki kadar kötü
durumdaydılar.." (13)
(psikiyatrist Dr. Yolande Lucire, yakın zamanda 'psikiyatrik
ilaçların, iatrojenik etkileri' hakkında bir makale yayınladı) "....İatrojenik
etkiler, 'doğrudan tıbbi bakım sağlanmasından kaynaklanan, olumsuz
sonuçları' ifade eder. Bu etkilerin, nasıl arttığını ve 'engellilik
taleplerinin, sağlık bakım maliyetlerinin ve ölümlerin' artmasına yol
açtığını ve bunların 'akıl hastalığı teşhislerindeki artışla nasıl
bağlantılı' olduğunu vurguluyor." (14)
"Antidepresanlar pek işe yaramıyor... bu da 'neden reçete edildiklerini'
merak ettiriyor. Rush ve diğerleri (2006), 'depresyon teşhisi konulan
hastaların %50'sinden fazlasının birinci basamak antidepresan ilaçtan
sonra düzelmediğini ve yaklaşık %30'unun birden fazla tedaviden sonra
düzelmeyebileceğini' buldu." (15)
"Psikotropik ilaçlar, genellikle ruh sağlığını ve işleyişi kötüleştirir.. (....) .... 'tüm psikiyatrik ilaç sınıflarının kronik
beyin bozukluğuna neden olduğu, sıklıkla iyileşmeyi engellediği,
işleyişi bozduğu ve kronik veya kalıcı sakatlığa yol açabileceği'
konusunda kesin kanıtlar bulunmaktadır. " (15)
"Psikiyatrik ilaçlar aslında nörotransmitter işlevlerinde anormalliklere
ve “psikostimülanlar ve antidepresanlar gibi terapötik ilaçlar gibi
bağımlılık yapan ilaçların kronik kullanımına adaptasyon olarak ortaya
çıkan sinirsel işlevlerde değişikliklere” neden oluyor; (...) Psikiyatrik ilaçların aslında nasıl “çalıştığına” dair iyi
bir açıklama sağlamıştır: İlaçlar, 'beyin işlevinde anormallikler yaratan
etkenler' olarak daha iyi anlaşılmaktadır." (15)
"Depresyon hapları 'duygusal körelmeye' neden olur, böylece insanlar
'kendileri veya başkaları hakkında daha az endişe duyarlar' ve bu da
"depresyon" belirtileri olan 'düşük motivasyon, düşük ruh hali ve düşük
öz değerle' ilgili sorunların kötüleşmesine yol açar." (15)
"Adderall ve Ritalin, çocuklarda 'büyümeyi ortalama 2 inç azaltıyorsa' beyne ne yaparlar? Benzodiazepinler (Xanax, Valium, Klonopin, vb. ) oldukça bağımlılık yapıcıdır ve Avrupa'da tamamen yasaklanmıştır.(...) Başlıca sakinleştiriciler (benzodiazepinler) ayrıca 'nöroleptik kaynaklı
eksiklik sendromu' yoluyla "şizofreni"nin olumsuz semptomlarını
yaratabilir. (...) ....benzodiazapinler, "başkalarının 'düşüncelerini, niyetlerini ve
davranışlarını' anlama ve bunlara göre hareket etme yeteneğinin altında
yatan zihinsel süreçler" olan 'sosyal bilişteki eksikliklerle'
bağlantılıdır." (15)
"..... 2007'de, antipsikotik ilaç kullanmayan
şizofreni hastalarının 'uzun vadeli iyileşme oranının, ilaç kullananlara
göre sekiz kat daha yüksek olduğunu' bildirdiler (%40'a karşı %5)." (15)
"Antipsikotikler, hastaları 'hastalığın doğal seyrinde' olacağından, daha
fazla biyolojik olarak psikoza karşı savunmasız hale getiren bir 'dopamin
aşırı duyarlılığına' neden olur. Antipsikotikler bu semptomları, uzun
vadede kötüleştirebilir ve şizofreni ve diğer psikotik bozuklukların
uzun vadeli seyrini kötüleştirebilir." (15)
" Şizofreni İçin Anti-Psikoz İlaçlarının Zararları.. Dr. Peter Gotzsche'nin bu makalesi (....) ....anti-psikoz
ilaçlarının sayısız zararını, özellikle 'beyin küçülmesi ve gri maddenin
tahribatı, yüksek ölüm oranları, istemsiz hareketler, cinsel işlev
bozukluğu, diyabet, metabolik sendrom, erkek meme gelişimi ve daha
birçok zararı' listeler." (15)
"Psikiyatrik İlaçlar Etkili Değildir..(....) ....araştırmacılar
'antidepresanlarla tedavi edilen hastaların, eskisinden daha sık
nüksettiğini' buldular. 1990'larda ve 2000'lerin başında yapılan
çalışmalar, 'depresyondaki hastaların çoğunun kalıcı bir iyileşme
sağlamadığını' buldu. İlaçlı depresyonun, antidepresan öncesi döneme göre
'daha kronik bir seyir izlediği' bulundu. 1995'ten bu yana yapılan çok
sayıda çalışma, 'antidepresanlarla tedavi edilen hastaların, ilaçsız
hastalara göre daha uzun süre semptomatik kalma olasılığının daha yüksek
olduğunu' söylüyor. Çalışmalar, 'antidepresanların, depresyon atağı
geçiren bir kişinin, bu bozukluk nedeniyle engelli olma riskini
artırdığını' bulmuştur. Ülkeden ülkeye antidepresan reçetelerinin
artması, ruh hali bozuklukları nedeniyle 'engelliliğin artmasıyla'
birlikte görülmüştür.” (15)
"Thorazine
ve Haldol gibi büyük sakinleştiricilerin, Miltown, Librium ve Valium
gibi "küçük" sakinleştiricilerin ve Prozac, Zoloft ve Paxil gibi
düzinelerce sözde "antidepresanın" piyasaya sürülmesinden bu yana, o şüphesiz on
milyonlarca Amerikalı, 'kalıcı sakatlık' noktasına kadar,
Amerikan ruh "sağlığı" sisteminde derin bir batağa saplandı. Bu
masumların çoğu aslında "çılgınca" hale getirildi ve genellikle onlarca
yıldır şeker gibi pervasızca dağıtılan, 'beyni değiştiren' ve birçokları
için 'beyne zarar veren' bu psikiyatrik ilaçların kullanımı veya
kesilmesiyle sakat bırakıldılar - genellikle test edilmemiş ve bu
nedenle onaylanmamış iki veya daha fazla kombinasyon halinde.." (16)
(Robert
Whitaker Amerika'da Deli adlı ilk
kitabında); "...'milyonlarca psikiyatrik ilaç kullanıcısının toplam ve kalıcı
sakatlıklarında (1950'lerin ortalarında ABD'de Thorazine piyasaya
sürüldüğünden beri), %600'lük bir artış olduğunu' belirtmiştir. Bu
benzersiz Birinci Dünya ruh sağlığı salgını, artık toplumun 'mutlu,
üretken, vergi ödeyen üyeleri' olamayan çok sayıda psikiyatrik hastanın
vergi mükellefleri tarafından desteklenen, 'yaşam boyu süren
sakatlıklarına' yol açmıştır." (16)
(Robert
Whitaker, ....bilimsel literatürden
daha önce gizli kalmış ancak çok ikna edici kanıtları sunarak insanlığa
güçlü bir hizmette bulunmuştur): "'Akıl hastalığı' sakatlığının salgınına
neden olan şeyin "ilaçlar" olduğu ve sözde “ruhsal hastalıklar”
olmadığı yönünde.." (16)
"Birçok açık fikirli doktor ve birçok bilinçli
psikiyatri hastası, artık 'kan/beyin bariyerini geçebilen tüm sentetik
kimyasallara' karşı dikkatli olmaya motive oluyor çünkü bunların hepsi
'beyni, özellikle uzun süreli ilaç kullanımında, tıp biliminin tamamen
bilmediği şekillerde değiştirme yeteneğine' sahip.." (16)
"Psikiyatrik
ilaçlar, özellikle 'gelişmekte olan beyin' için, ilaç ve psikiyatri
endüstrilerinin kabul etmeye istekli olduğundan çok daha tehlikelidir.
Bu ilaçların, ortaya çıktığı üzere, ''bedenleri, beyinleri ve ruhları'
tamamen -genellikle kalıcı olarak- etkisiz hale getirme yeteneğine sahip
olduğu' ortaya çıktı." (16)
(Akademisyen psikiyatrist Grace E Jackson, MD ve 'İlaç Kaynaklı Demans: Kusursuz
Bir Suç' kitabı) "Jackson, 'hacimli temel nörobilim
literatüründen (ki bu literatür genellikle ruh sağlığı klinisyenleri
tarafından göz ardı edilir) 'herhangi bir ana psikiyatrik ilaç sınıfının,
kronik alımının beklenmeyen ve çoğu zaman feci sonuçlarını' araştırmak ve
belgelemek konusunda büyük bir çalışma yapmıştır. (....) Bu kitap, psikiyatri hastalarının beyinlerini değiştirmek için yaygın olarak
kullanılan beş psikotrop ilaç sınıfından herhangi birinin
(antidepresanlar, antipsikotikler, psikostimülanlar, sakinleştiriciler
ve anti-nöbet/"ruh hali dengeleyici" ilaçlar) beyin küçülmesi ve
özellikle uzun süreli kullanıldığında beyin hasarının diğer
belirtilerinin 'mikroskobik, makroskobik, radyolojik, biyokimyasal,
immünolojik ve klinik kanıtlarını' gösterdiğini kanıtlamaktadır." (16)
"Uzun
süreli kullanım, klinik olarak teşhis edilebilir, muhtemelen geri
döndürülemez 'demans, erken ölüm ve "bilinmeyen nedenli" zihinsel hastalıkları' taklit edebilen çeşitli diğer ilgili 'beyin
bozukluklarına' yol açabilir." (16)
"Torazin
ve diğer tüm "ben de" erken "antipsikotik" ilaçların, başlangıçta
şüphelenilmeyen, uzun vadeli ciddi beyin hasarı etkileri nedeniyle
iatrojenik (doktor veya diğer tedavi kaynaklı) bir felaket olduğu artık
evrensel olarak biliniyor ve bu da 'tardif diskinezi, tardif bunama, parkinson hastalığı' vb. gibi bir dizi kalıcı ve tedavi edilemez
nörolojik bozukluğa yol açtı." (16)
".....Dikkat Eksikliği
ve Hiperaktivite Bozukluğu ilacının uzun süreli kullanımı akademik
başarı da dahil olmak üzere birçok alanda daha kötü sonuçlarla
ilişkilendirilmiştir. İlaçlar çok çeşitli fiziksel, duygusal ve bilişsel
olumsuz etkilere neden olabilir. (....) 2016'da araştırmacılar, bir Dikkat Eksikliği ve
Hiperaktivite Bozukluğu ilacına dört ay maruz kaldıktan sonra çocuklarda
uzun süreli ve hatta kalıcı olabilecek beyin değişikliklerine dair
kanıtlar olduğunu bildirdiler. DEHB ilaçlarının çeşitli
olumsuz etkileri, ilaç kullanan bir gencin "bipolar" olma riskini de
artırır." (15)
"Amerika'nın
'ruhsal hastalıklardaki sağlık salgını' büyük ölçüde yanlış anlaşılıyor.
Ve salgın, 'sözde bir hastalık ilerlemesi' nedeniyle değil, Amerika'da
hatalı bir şekilde birinci basamak "terapi" olarak kabul edilen
'nörotoksik, tedavi edici olmayan ilaçların kronik kullanımı' nedeniyle
kötüleşiyor." (16)
(Bir yorum) "...İnsanlar
antidepresanları bıraktıklarında genellikle yanlış teşhis edilirler.
Antidepresan yoksunluğunun bazı semptomları (panik, anksiyete, depresyon
ve halüsinasyonlar gibi) psikiyatrik teşhislerle örtüşür. Ancak beyin
zapları ve mide bulantısı gibi birçok semptom psikiyatrik bozukluklarla
paylaşılmaz.” Yine de doktorlar onlarca yıldır cehaletten dolayı “beyin
zaplarını” “bipolar” olarak yanlış teşhis ediyorlar." -Someone Else (17)
"Doktor, 'Psikiyatrik İlaçların Aşırı Kullanımı, Halkın Ruh Sağlığını Kötüleştirdiğini' İddia Ediyor.. Yeni
bir araştırma makalesi, 'psikiyatrik ilaçların aşırı kullanımının, uzun
vadeli ruh sağlığı iyileşmesini engelleyen 'nörobiyolojik değişiklikler'
yaratabileceğini' ileri sürüyor.. " (18)
"Araştırmacılar, antidepresan alan ve almayan depresyon
hastalarını karşılaştıran dokuz yıllık bir takipte, 'antidepresanların,
uzun vadeli sonuçları kötüleştirdiğini' belirtti.(...) Bazı
durumlarda, 'bu ilaçlardan iyileşme, on yıllar sürebilir ve yoksunluk
belirtileri genellikle başlangıçtaki ruhsal hastalığın geri dönüşü'
olarak yanlış teşhis edilir. Bu ilaçlar amaçlandığı gibi çalışsa bile,
yan etkileri şiddetli olabilir. (....) Hem aşırı
teşhis hem de yanlış teşhis artıyor ve psikotrop ilaçların kullanımı da
artıyor ve bu da polifarmasiye yol açıyor; yarardan çok zarar veriyor.
En önemlisi, 'psikofarmasötiklerin uzun vadeli etkileri hakkında, ciddi
bir araştırma eksikliği' var." (18)
"Son
araştırmalar, antipsikotik kullanımının, beynin çeşitli bölgelerine 'zarar verdiğini, bunama riskini artırdığını ve erken ölümle ilişkili
olduğunu' göstermiştir." (18)
"Genellikle,
antidepresanlar söz konusu olduğunda, 'uzun vadeli etkiler, başlangıçtaki
etkilerin' tam tersidir ve 'iatrojenik komorbiditeye' yol açar. Başka bir
deyişle, antidepresanlar 'kronik depresyona' yol açabilir ve 'depresif
ataklara yatkınlığı' artırabilir. Uzun süreli antipsikotik kullanımıyla,
'dopamin aşırı duyarlılığının' oluşabildiği ve bunun da 'daha şiddetli
psikoza' yol açtığı psikoz için benzer bulgular bildirilmiştir." (18)
"1987'de Prozac'ın
piyasaya sürülmesinden bu yana, bu ülkede 'sakatlayıcı ruhsal hastalık'
oranları fırladı. Aslında, inanmaya yönlendirildiğimizin aksine, şu anda
salgın boyutlarında bir 'ruhsal sağlık krizi' yaşıyoruz. "Bugün, majör
depresif bozukluk, Amerika Birleşik Devletleri'nde on beş ila kırk dört
yaş arasındaki insanlar için önde gelen sakatlık nedenidir. … Yaklaşık
dokuz milyon yetişkin artık, bir dereceye kadar bu rahatsızlıktan dolayı
engelli.” (19)
"SSRI'ların uzun süreli kullanımı “cinsel işlev bozukluğuna, REM
uykusunun baskılanmasına, kas tiklerine, yorgunluğa, duygusal körelmeye
ve ilgisizliğe… [ve] hafıza bozukluğu, problem çözme zorlukları,
yaratıcılık kaybı ve öğrenme eksiklikleriyle” ilişkilidir. Bilişsel
işlevlerdeki bu bozukluklar, 'oldukça yaygındır ve depresyona bağlı
engelliliğin artmasına' katkıda bulunan bir faktördür." (19)
"...SSRI'lar, daha önce var olmayan bir 'kimyasal
dengesizliğe' yol açmakla kalmıyor, aynı zamanda 'vücudun bu 'dengesizliği'
gidermek için kendini değiştirmesine' neden oluyor.." (21)
"Beynin yapay olarak ortaya çıkan kimyasal dengesizliğe uyum
sağlama şekli diğer ilaç sınıfları için de aynıdır: 'antipsikotikler,
benzodiazepinler', DEHB tedavisinde kullanılan 'uyarıcılar', vb. Bu, bu
'mucizevi ilaçları almanın, beyninizin kimyasındaki dengeyi yeniden
sağladığını (tıpkı insülinin diyabetteki kimyasal açığı kapatması gibi)'
tekrar tekrar duymamıza rağmen, 'akıl sağlığı sonuçlarının kötüleşmesini
ve akıl hastalığına bağlı sakatlığın hızla artmasını' açıklamaya yardımcı
olur." (21)
"Amerika Birleşik
Devletleri'ndeki 'engelli akıl hastalarının sayısı, son yirmi yılda neden
üç katına' çıktı? Her gün, 1.100 yetişkin ve çocuk, 'akıl hastalığı
nedeniyle, yeni engelli hale geldikleri' için hükümetin 'engellilik
kayıtlarına' ekleniyor ve bu salgın ülkemizin çocukları arasında en hızlı
şekilde yayılıyor. Neler oluyor?" (29)
"Whitaker'ın
"kimyasal dengesizlik" mitinin, bu 'zihinsel
hastalığın kötüleşmesini sürdürdüğü' teorisi, iki çalışmada hastalara
'depresyonlarının, basit bir kimyasal dengesizlikten kaynaklandığını'
söylemenin, 'açıklama yapılmaması veya "biyopsikososyal model" anlamına
gelen biyolojik, psikolojik ve sosyal faktörlerin tümünün depresyona,
karmaşık ve genellikle tanımlanamayan şekillerde katkıda bulunduğu' şu
anda kabul görmüş teoriyi etkilemesini incelemiştir. Her iki
çalışmada da kimyasal dengesizlik açıklamasının, 'depresif hastaların
sıklıkla durumları için hissettikleri suçluluk duygusunu
iyileştirmediği, ancak hastanın psikoterapi yoluyla sorunlarını
düzeltmek için çalışma algısını kötüleştirdiği ve bunun etkisiz
olacağına inandıkları' bulunmuştur. Bu hastalar, ezici bir çoğunlukla 'terapi' yerine, 'ilaç' talep etmiş ve uzun vadeli prognozlarının, 'açıklama
yapılmayan veya biyopsikososyal model verilenlerden' daha kötü olmasını
beklemişlerdir." (54)
"Antipsikotik
alan hastalarda 'fiziksel morbidite ve mortaliteyi' inceleyen 11
çalışmanın analizi, hastalarda diğerlerine kıyasla '14,5 yıl daha kısa
bir yaşam beklentisi' olduğunu gösterdi." (45)
"'Psikiyatrik ilaç tedavileri bu kadar etkiliyse, son 25 yılda zihinsel
hastalık nedeniyle engelli olan kişilerin sayısı neden üç katından fazla
arttı?' Çoğu doktor ve araştırmacı bu soruyu, 'sayıların sadece 'daha
fazla kişiye zihinsel hastalık teşhisi koymamız' nedeniyle arttığını'
belirterek yanıtladı. Robert, (...) ...'son elli yıldır
tedavi etkinliği' üzerine psikiyatrik bilimsel literatürü incelerken
'daha da karanlık bir sorunun' ortaya çıkmaya başladığını gördü." (35)
"Psikiyatrik ilaçlar, 'olması gerektiği gibi ve ilaç şirketleri ile
psikiyatri endüstrisinin bize söylediği gibi çalışıyorsa, neden hala bu
kadar çok insan' ciddi şekilde depresif ve kaygılı? Psikofarmakolojik
"devrimin" başlangıcında, 'tüm hastalıkları, "dengesiz beyin kimyasına" bağlamak' popüler hale geldiğinde, işe
dönebilen bipolar hastaların yüzdesi yüzde 85'ti. Şimdi yüzde otuzdan
az.." (35)
"...çocuklarda engellilik rakamları çok
daha korkutucu. 1987'de 20.000'den az ciddi zihinsel engelli çocuk
vardı, şimdi neredeyse 600.000. Bu 30 katlık bir artış. Bunun bir kısmı
'otizm' teşhisinden kaynaklanıyor, daha fazlası ise son 10 yılda 40 kat
artan çocuklarda 'bipolar bozukluk' teşhisinden kaynaklanıyor! En
korkutucu olanı, son on yılda üç katına çıkarak 65.000'i aşan altı yaş
altı SSI alan çocuk sayısıdır. ALTI YAŞ ALTINDA!!!" (35)
"....'beş psikotropik ilaç sınıfının
hepsinin, uzun süreli kullanımda nörotoksik olduğu' bulunmuştur (yani, her
beyin hücresi ve sinirindeki hayati enerji üreten mitokondrinin
'fizyolojisini, kimyasını, anatomisini ve yaşayabilirliğini' yok ettiği
veya başka şekilde değiştirdiği bilinmektedir). Bu nedenle,
hepsi uzun süreli kullanıldığında, 'bunamaya' katkıda bulunabilir.
Kan-beyin bariyerini geçerek beyne ulaşabilen herhangi bir sentetik
kimyasal, beyni, değiştirebilir ve etkisiz hale getirebilir." (55)
"Sentetik
kimyasal ilaçlar, 'beyin işlev bozukluğunu iyileştirme, yetersiz
beslenmeyi tedavi etme veya beyin hasarını tersine çevirme' yeteneğine
sahip DEĞİLDİR. Psikiyatrik ilaçlar, herhangi bir şeyi tedavi
etmekten ziyade, "zihinsel hastalıkları" taklit eden anormal 'duygusal,
nörolojik veya yetersiz beslenme' süreçleri azalmadan devam ederken
yalnızca semptomları maskeleyebilir." (55)
"....son çalışmalar, "akıl
hastalarında" kalıcı sakatlığın başlıca nedeninin, 'uzun
süreli, yüksek dozda ve/veya birden fazla nörotoksik psikiyatrik ilacın
kullanımı' olduğunu göstermiştir -(...) ...bunların
herhangi bir kombinasyonu hayvan laboratuvarlarında bile güvenlik
açısından yeterli şekilde test edilmemiştir.." (55)
"Psikotrop ilaçların aslında 'ruhsal hastalık teşhislerinin artmasına ve
durumu kötüleştirmesine' katkıda bulunması mümkündür. Robert Whitaker, bunun
nasıl olabileceğini Bir Salgının Anatomisi: Psikiyatrik İlaçlar ve
Amerika'da Akıl Hastalıklarının Şaşırtıcı Yükselişi adlı makalesinde açıklıyor. Bu çalışmanın temel
varsayımlarından biri, çürütülmüş "kimyasal dengesizlik" teorisinin, 'var olmayan bir sorunu düzeltmeye çalışan ve
böylece beyin kimyasını değiştiren ve çeşitli akıl hastalıklarının
semptomlarını kötüleştiren ilaçların geliştirilmesine' yol açmış
olmasıdır.
Whitaker, ünlü Harvard beyin araştırma bilimcisi Steven
Hyman, MD tarafından verilen açıklamayı, 'antidepresanların, kaygı
giderici ilaçların ve antipsikotiklerin, aslında ilk başta bozulmamış
olan nörotransmitter işlevini bozduğunu' açıklayarak özetliyor. İnsan
beyni bu değişikliklere uyum sağladığında, beyin hücrelerinin
'birbirlerine sinyal gönderme biçimini ve genlerin ifade edilme biçimini'
değiştirir. Bir kişinin beyni, "normal durumdan hem niteliksel hem de
niceliksel olarak farklı" bir şekilde çalışmaya başlar. Kısacası,
psikiyatrik ilaçlar "bir patolojiye [vurgular eklendi] neden olur." (54)
"Nöroleptiklerin
(antipsikotikler), SSRI'ların ve benzodiazepinlerin geliştirilmesi
boyunca, bu ilaçların aslında 'sadece kısa vadede etkili olabileceği,
ancak zamanla sorunları daha da kötüleştirebileceği' ihtimalini işaret
eden çeşitli çalışmalar yürütüldü ve gözlemler yapıldı. Whitaker,
sonucunu göstermek için antipsikotik aldıktan sonra plasebo alan
karşılaştırmalı deneklere göre çok daha kötü sonuçlar alan birçok ilaç
çalışması denek örneği kullanır." (54)
"Psikoaktif ilaçların aşırı
reçetelenmesinin bir diğer eleştirmeni de bilimsel bir dergi olan
Psikoterapi ve Psikosomatik'in baş editörü Giovanni Fava'dır. Fava,
antidepresanların uzun vadeli kullanımıyla ilgili endişesini ilk olarak
1994'te dile getirerek, bunların "depresyona karşı biyokimyasal
duyarlılığı artırabileceğini ve uzun vadeli sonuçlarını ve semptomatik
ifadesini kötüleştirebileceğini" iddia etti." (54)
(Psikoterapi ve Psikosomatik'in baş editörü Giovanni Fava) "....2011 yılında mevcut bilimi
tekrar gözden geçirerek 'antidepresanların, zamanla depresyonu nasıl
kötüleştirebileceğine' dair birkaç önemli keşfi detaylandırdı, bunlar
arasında şunlar yer alır: "- Antidepresanlar, altı ay sonra artık hastaları, plaseboya kıyasla depresyon semptomlarından koruyamaz. ; - Hastalar bir antidepresandan diğerine geçirildiğinde, hastaların
'remisyonda kalma' olasılığı düşüktür, 'yeni ilacı tolere etme' olasılıkları
düşüktür ve 'nüksetme' olasılıkları çok yüksektir. ; - Antidepresanlar, bipolar bozukluğa yol açan 'manik semptomların' gelişimiyle ilişkilidir." (54)
"Hastalarımın çoğu,
"aceleyle teşhis konulmuş, ilaçlanmış, zorbalığa uğramış, aşağılanmış,
yetersiz beslenmiş, hapse atılmış, elektroşoklanmıştı (genellikle kendi
istekleri dışında ve/veya tam olarak bilgilendirilmiş onayları olmadan)." Hastalarım 'sıklıkla işsiz kalmış veya hatta kalıcı olarak sakat
kalmışlardı' - hepsi de 'başlangıçta geçici, potansiyel olarak geri
döndürülebilir' ve bu nedenle 'duygusal stres faktörlerinin' tanınmamış
olması nedeniyle." (55)
"Uygulamam çoğunlukla, kendi başlarına
bırakamadıkları bir veya daha fazla 'beyin değiştirici, bağımlılık yapan'
reçeteli ilacı, aylarca veya yıllarca yuttukları için 'hasta olduklarını'
kesin olarak bilen hastalardan oluşuyordu. Birçoğunun, şefkatli
psikopedagojik psikoterapiye, uygun beyin beslenmesine ve 'yoksunluk,
ebeveyn ihmali/istismarı, yoksulluk ve diğer yıkıcı psikososyal
durumlarla' başa çıkma konusunda yardıma erişimleri ve bunları
karşılayabilmeleri durumunda, 'hayatlarının erken dönemlerinde,
iyileşebileceklerini' keşfettim." (55)
"Hastalarımın birçoğunun,
psikiyatrik ilaç rejimlerinin, 'izolasyonun, yalnızlığın, cezalandırıcı
hapishanelerin, hücre hapsinin, ayrımcılığın, yetersiz beslenmenin
ve/veya elektroşokun' sakatlayıcı etkileri olmasaydı, yıllar önce
iyileşebileceği gerçeğini ayıklatıcı bir şekilde fark ettim.
Hastalarımın çoğuna erken dönemde verilen 'nörotoksik ve beyni sakat
bırakan ilaçlar, aşılar ve frankenfoodlar' onları kronikleşme ve sakatlık
yoluna sokmuştu." (55)
"Psikiyatrik
ilaçlar değersizdir ve çoğu zararlıdır. Birçoğu, alışılmış şekilde
verilen dozlarda 'kalıcı beyin hasarına' neden olur. Psikiyatrik ilaçlar
ve bunları destekleyen meslek, sağlığınız için tehlikelidir." (41)
"Birçok
tehlikeli psikiyatrik ilaç, 'semptomatik rahatlama sağlamaları' açısından
sinsidir, ancak sonunda 'uzun vadeli sakatlayıcı etkilere' neden olur;
bazı durumlarda bu etkiler kalıcıdır. Psikiyatrik ilaçlarla ilişkili en
uç tehlikelerden bazıları şunlardır: ilaç kaynaklı 'psikoz, tardif
diskinezi, beyin hacmi kaybı ve bunama.' Ne yazık ki, bu ilaçları alan
birçok hasta 'uzun vadeli etkiler' konusunda iyi bilgilendirilmemiştir." (43)
"Psikotropik ilaçlar, uzun vadede kullanıldığında son derece
zararlı olduğundan, neredeyse yalnızca 'akut durumlarda' ve her zaman 'dozu azaltma' konusunda, 'kesin bir planla' kullanılmalıdır; bu da birçok
hasta için zor olabilir." (45)
"Psikiyatrik ilaçlar,
yarardan çok zarara yol açıyor ve çoğu antidepresan ve bunama ilacının
kullanımı, 'zarar vermeden neredeyse tamamen durdurulabilir.." (45)
"Antipsikotikler
hastalarda, 'bilişsel işlevleri' iyileştirmeyi hedeflerken, uzun süreli
kullanımın, 'beyinleri üzerinde engelleyici bir etkiye sahip olabileceğini'
gösteren bazı kanıtlar vardır. 2005 yılında makak maymunları üzerinde
yapılan bir çalışma, 'antipsikotiklerin, 18 aylık tedavi süresince, beyin
maddelerini yaklaşık %10 oranında azalttığını' göstermiştir. 2010 yılında
insanlar üzerinde yapılan başka bir çalışma da 'antipsikotiklerin, beyin
maddelerini azalttığını' göstermiştir." (73)
(...bir çalışmada
araştırmacılar, psikiyatrik nedenlerle hastaneye kaldırılan kişileri
karşılaştırılmasında) "... Reçeteli amfetamin (Adderall) kullanan kişilerin,
'psikoz veya mani geliştirme olasılığının iki katından fazla' olduğunu;
'yüksek doz kullananların ise beş katından fazla' olduğunu buldular. Ancak
araştırmacılar 'ayakta tedavi gören hastaları' da dahil ettiklerinde
(esas olarak daha az şiddetli psikiyatrik sorunları olanları), 'yüksek doz
amfetamin kullananların, psikoz/mani geliştirme olasılığının 13 katından
fazla' olduğunu buldular. Araştırmacılar, "Bu çalışmanın
sonuçları, reçeteli amfetaminlerin yüksek dozlarının, psikoz veya mani
olaylarının artma olasılığıyla ilişkili olduğunu gösteriyor" diye
yazıyor." (10)
(Otizm ve şizofreni özelliklerini tespit etmek için 'epilepsi, ruh hali bozuklukları ve ağrıyı tedavi etmek için kullanılan ilaçlar' ile yapılan davranışsal test çalışmalarında, GUMC nörobilimcileri ve diğerleri ..) "... ilaçların bebek sıçanlara verildiğinde, daha sonraki yaşamlarında davranışsal anormalliklere neden olduğunu buldular. Dahası anormallikler nöronal hücre ölümüne
neden olduğu bilinen ilaçlarla sınırlı değildi.. "Bu özellikle endişe verici çünkü bazı ilaçlar yaşamın ilerleyen dönemlerinde psikiyatrik bozukluklara yatkınlık yaratabilir" diyor baş yazar Patrick Forcelli. Bu ilaca bağlı hücre ölümünün gerçekleştiği beyin bölgelerinin 'ruh hali, biliş ve hareketin düzenlenmesinde' önemli olduğunu söylüyorlar....." (2),(3)
***
B) Psikiyatrik ilaçların, kalıcı olan /olmayan 'beyin hasarına' ve bununla bağlantılı 'akıl hastalıklarına' sebep olduğunu /olabileceğini gösteren diğer kanıtlar (ölümcül yan etki örnekleri), bilgiler vs vs..
2) Psikiyatrik ilaçların 'beyin hasarına, tardif diskineziye, şiddete, cinayete, intihara, ölümlere' vb sorunlara sebep olması..
-----------------------------
"Ciddi ruhsal bozuklukları
olanların "standart ölüm oranı", genel halkla karşılaştırıldığında, son
40 yılda önemli ölçüde arttı." -Robert Whitaker, MD (28)
"...antipsikotik ilaç tedavisi, 'geri döndürülemez beyin patolojisinin
(azalmış entelektüel ve anormal motor işlevlerle sonuçlanan) ve kısalmış
yaşam beklentisinin indüklenmesiyle' ilişkilidir."-Loren R. Mosher M.D., (100)
"'Anti-psikotik ilaçlar, beyin hasarına neden olur': -"Sonuç: Zihinsel hastalıklarda, nedensel öneme sahip olduğu düşünülen
'beyin anormallikleri', büyük olasılıkla 'nöroleptik ilaç tedavisinin'
sonucudur." -Loren R. Mosher M.D., (100)
"TD
[tardif diskinezi] oranları son derece yüksektir. Birçok standart ders
kitabı, sağlıklı genç yetişkinlerde yılda %5 - %7 oranında bir oran
tahmin etmektedir. Bu oran kümülatiftir, yani hastaların %25 - %35'i 5
yıllık tedavi süresinde bu bozukluğu geliştirecektir. Sadece iki veya üç ay [nöroleptiklerle] tedavi edilen
yaşlı hastaların çoğunda belirgin, geri döndürülemez seğirmeler veya
spazmlar gelişir; ayrıca bunama riski de vardır." -Psikiyatrist Peter Breggin, M. D, profesör
David Cohen, Ph. D ("İlacınız Sorununuz Olabilir: Psikiyatrik
İlaçları Nasıl ve Neden Bırakmalısınız?" kitabı) (40)
"Tardif diskinezi ve bunama. (TD, 'bilişsel bozuklukla' ilişkilidir.)" -OO Famuyiva., 1979, (100)
"Tardif diskinezide, bilişsel bozukluk. (TD, 'bilişsel bozuklukla '
ilişkilidir.)" -JT
Wegner, 1985, (100)
"'Psikiyatrik hastalarda, daha yüksek 'ölüm oranıyla' ilişkili 'tardif
diskinezi': yedi bağımsız çalışmanın meta-analizinin sonuçları.." -Ballesteros J, Gonzales-Pinto A, & Bulbena A., 2000, (100)
"28 diskinezi hastasının, beyninin nöropatolojik incelemeleri. (TD 'tardif diskinezi' hastalarında, bazal
ganglionlarda 'yapısal anormallikler, genişlemiş ventriküller ve sulkal
işaretler' bulundu.)" -E Christensen., 1970, (100)
"Tardif Diskinezi ve Bilişsel
Bozukluk. (TD ile bilişsel
bozukluk arasındaki ilişki. "İlişki, 'doğrusal' görünüyor: bozukluğun
'şiddetli formlarına' sahip bireyler, 'bilişsel' olarak en çok bozulmuş
olanlardır.")"-James Wade., 1987, (100)
"Şizofrenide 'bilişsel işlev
bozukluğu, negatif semptomlar ve tardif diskinezi.' (TD, 'bilişsel bozulma' ve 'negatif
semptomların kötüleşmesiyle' ilişkilidir.)" -JL Waddington., 1987, (100)
"Şizofrenide mortalite: 10 yıllık prospektif bir çalışma
boyunca, 'antipsikotik polifarmasi ve ek antikolinerjiklerin yokluğu', (Bu çalışma, şizofreniklerin, 'daha kısa bir
yaşam' beklentisine sahip olmasının bir nedeninin, 'nöroleptik ilaç
tedavisi' olduğunu bulmuştur.)" -Waddington J ve
diğerleri, 1998, (100)
"Tardif diskinezi ile
ilişkili bilişsel değişiklikler. (TD, 'bilişsel bozuklukla'
ilişkilidir. Araştırmacılar şu sonuca varıyor: "TD, hem motor hem de
bunama bozukluğunu temsil edebilir.")" -JB Wade, 1989, (100)
"Tardif
diskinezideki 'işlevsel bozukluk': tıbbi ve psikososyal boyutlar. (TD yürüyüş, 'konuşma zorlukları ve
psikososyal bozuklukla' ilişkilidir.)" -R. Yassa., 1989, (100)
"Tardif Diskinezi de (Tardif Dismenti), Dikkat ve Duygudurum Bozukluğunun
Merkezi Belirleyicileri. (TD hastaları,
"bilinç yol haritasının" 'motor' kısmını kaybederler. TD, "larval demansı"
temsil edebilir.)" -Michael S. Myslobodsky., 1993, (100)
"Kronik şizofreniklerde, '
tardif diskinezi ve nöroleptiklerin', dikkat/bilgi işleme bozukluğunun
etkisi. (TD, 'bilişsel bozukluğu'
şiddetlendirir.)" -Herbert Spohn., 1993, (100)
"Tardif diskinezi ve
ilişkili bilişsel bozukluklar: yakınsak 'nöropsikolojik ve nörofizyolojik'
bir yaklaşım. (TD, 'bilişsel işlev
bozukluğuyla' ilişkilidir.)" -Jacinthe Baribeau., 1993, (100)
"Şizofrenide,
bilişsel işlev bozukluğu: 'organik hassasiyet faktörü' mü yoksa tardif
diskinezi için 'durum belirteci' mi? (1979'dan 1991'e kadar TD'li hastaların 'öğrenme, hafıza, bilişsel işlev,
entelektüel işlev, görsel tutma, yönelim' vb. gibi çeşitli ölçütlerde,
'bilişsel olarak bozulmuş olduğu' sonucuna varan, 22 çalışmayı gözden
geçiriyor.)" -John Waddington., 1993, (100)
"Tardif diskinezinin şiddetiyle
ilişkili faktörler. (Bir araştırma
incelemesi, "TD ile ilişkili 'biyokimyasal ve nöropatolojik'
değişikliklerin, 'Hungtington hastalığı ve/veya Parkinson' ile benzer
değişikliklerin ilişkili olduğunu gösterdiğini" gösteriyor. Kendi
araştırmalarında, "'sözsüz işlevdeki bozulma' ile karakterize edilen
'kortikal işlev bozukluğu', TD şiddeti ile ilişkilidir.")" -James Wade., 1993, (100)
"Tardif diskinezisi olan genç şizofreni hastalarında,
organik beyin işlev bozukluğu ve bilişsel eksiklikler. (Bu '40 yaş altı hastalar' üzerinde yapılan bir
çalışmadır. TD'nin 'beyin disfonksiyonuyla' ilişkili olduğunu ve bunun da
'nöroleptik ilaçlara maruz kalmayla ilişkili olduğunu' bulmuşlardır.)" -Emmanuelle Pourcher., 1993, (100)
"Tardif akatizi sorunu. (Tardif akatizinin, 'Parkinson, Huntington ve Wilson' gibi 'bazal
ganglionların bir hastalığı' olarak düşünülebileceğini belirtiyor. MR
çalışmaları, 'TD hastalarında özellikle 'kaudat çekirdekte, bazal ganglion
lezyonları olduğunu' göstermiştir. 'Bazal ganglion hastalıklarının' hepsi,
'davranışsal dengesizliğe ve zihinsel bozukluğa (hatta psikoz ve
bunamaya)' neden olur.)" -Miranda Chakos., 1994, (100)
"Tardif diskinezide
nöropsikolojik bozulma. (TD'li ve
TD'siz şizofreni hastalarında, 'bilişsel işlevi' karşılaştıran 31
çalışmanın gözden geçirilmesi. 24 çalışmada, 'TD hastalarının, daha kötü
durumda olduğu' bulundu. TD, ne kadar şiddetliyse, 'bilişsel işlevdeki
bozulma' o kadar büyük olur. "TD, 'hem motor hem de bilişsel kontrolü
etkileyen beyin işlevinde' bir değişiklik içerir" sonucuna varmışlardır.)" -J.S.Paulsen., 1994, (100)
"Negatif semptomlar, bilişsel işlev bozukluğu, tardif
akatizi ve tardif diskinezi. (Hem tardif akatizi hem de tardif diskinezi, daha fazla 'bilişsel
eksiklik ve negatif semptomlarla' ilişkilidir. Bu ilişki (TD'den daha çok),
TA ile daha güçlüdür. Bu, TA ve TD'de görülen hareket bozukluklarının
"motor ve bilişsel özellikleri içeren karmaşık sendromların yalnızca bir
özelliği olduğu" anlamına gelir. 'Nöropsikolojik eksikliklerin' ve hatta
'subkortikal demansın' meydana geldiği bilinen 'Parkinson ve
Huntington hastalığı' gibi diğer 'hareket bozukluklarıyla' bir
karşılaştırma yapılmalıdır.")" -P. Sachdev., 1996, (100)
"Glutamerjik nörotransmisyon belirteçleri ve tardif diskinezi
ile ilişkili oksidatif stres. (Bu çalışma, nöroleptiklerin, 'oksidatif stres' sonucu
'nöronal hasara' neden olduğunu ve bunun TD'ye neden olan 'dejeneratif
süreç olduğunu' ileri sürmektedir.)" -G. Tsai. , 1998, (100)
"10 yıl
boyunca prospektif olarak takip edilen kronik şizofrenide 'bilişsel işlev
bozukluğu ve tardif diskinezi'. (Bilişsel işlevlerde ilerleyici bozulma, şizofrenik hastalığın 'kronik
evresinin geç dönemlerinde' bile görülür. Bozulma, öncelikle 'TD'nin
ortaya çıkmasından' kaynaklanır. Bilişsel işlevlerde belirgin bozulmanın,
'hareket bozukluğunun ortaya çıkmasıyla, aynı anda meydana geldiğini' buldular.)" -John Waddington., 1996, (100)
"Nöroleptik İlaçlar, Demans
Hastalarında 'Bilişsel Gerilemeyi' Hızlandırır mı? (Nöroleptik alan demans hastalarında, 'bilişsel işlevlerdeki gerileme',
ilaç almayan hastalardaki gerilemenin iki katıdır.)" -Rupert McShane., 1997, (100)
"Nöroleptik Olmayan ve Tedavi Edilen Şizofreni
Hastalarında, Subkortikal MRI Hacimleri. (İlaçlar, "reseptör blokajına yapısal adaptasyon"
olduğu düşünülen 'kaudat, putamen ve talamusun hipertrofisine' neden olur.
İlaç kaynaklı 'hipertrofi' ayrıca "hem negatif hem de pozitif
semptomların, 'daha şiddetli olmasıyla' hafifçe ilişkilidir.")" -Raquel
Gur, ve diğerleri, 1998, (100)
"Şizofrenide 'manyetik rezonans görüntüleme' çalışmasının
takibi. (Nöroleptiklerin
kullanımı, 'frontal ve temporal lobların hacim azalması (veya
atrofisi)' ile ilişkilidir. Beyin, bu şekilde 'atrofiye' uğradığından,
'sanrılar ve düşünce bozukluklarında iyileşme olduğu' söylenmektedir (iş
başındaki beyne zarar veren ilke). Hacimdeki azalma oranının, daha yüksek
olması, 'daha yüksek doz' ile ilişkilidir. Aynı zamanda, hacimdeki azalma,
bazı 'nörodavranışsal işlevlerde azalma' ile ilişkilidir.)" -Raquel Gur, vd., 1998, (100)
"Psikiyatrik hastalıklarda, 'ilerleyici yapısal beyin
anormalliklerinde' nöroleptikler. (Nöroleptik kullanımı, 'serebral korteks atrofisiyle' ilişkilidir. Tahmini
atrofi riski, 'her 10 gram nöroleptik ilaç' için, %6,4 oranında artar.)" -Al
Madsen., 1998, (100)
--------------------
"Psikiyatrik ilaçlar
tehlikelidir, 'beyin hasarına' neden olur ve 'hayatın sorunlarını' çözmede,
şeker hapından daha iyi bir işe yaramaz." (98)
"Bir kişiyi, 'antipsikotik ilaçlara sokmak,
beyin hasarına' neden olabilir." (98)
"Antipsikotik ilaçlar, 'beyin hasarına' yol açıyor.." (100)"Psikiyatri: Kimyasal dengesizlikler efsanedir. Anti-psikotik ilaçlar beyin hasarına neden olur.." (100)
"Nöroleptik İlaç
Tedavisiyle İlişkili Beyin Hasarı.." (100)
"Nöroleptik ilaçlar, insanları 'yürüyen zombilere'
dönüştürür, 'beyin hasarına' neden olur, çoğu durumda 'çalışamaz hale
getirir' ve hükümetlere 'milyarlarca dolarlık, refah ödemesi' yapar!" (98)
"Çok
yakın bir zamanda, CBC tarafından Saskatchewan'da polisin karıştığı bir
silahlı saldırıda ölen, akıl sağlığı ve bağımlılık sorunları olan genç
bir adamla ilgili bir hikaye yayınlandı. Steven Rigby alkole bağımlıydı
ve ayrıca alkol kaynaklı bir depresif bozukluktan muzdaripti. (....) .... polisin karıştığı bir silahlı
saldırıda, intihar olup olmadığı belli olmayan bir olayda öldürüldü. Steven
Rigby, 'akıl sağlığı sistemi tarafından, başarısızlığa uğratıldı' ve bu
yüzden hayatını kaybetti.(....) Steven'ın annesi, oğlunun 'reçeteli
anksiyete ve depresyon ilaçları kullandığını ve bunun da onun ruh
sağlığını kötüleştirdiğini ve "intihar düşüncelerini artırdığını"'
belirtti. Ona göre, "İlaçları onu daha da kötüleştirdi; nazik yapısı,
ilaçlarından bazılarını aldıktan sonra şiddete başvurdu."..." (1) (11)
".....GlaxoSmithKline'ın Mayıs 2006'da yayınladığı "Sayın Sağlık
Profesyoneli" mektubunda, bir SSRI olan paroksetinin, özellikle gençlerde
'intihar riskini potansiyel olarak kötüleştirebileceği' kabul edildi. Bu
mektup, SSRI'larda artan intihar riskiyle ilgili birçok 'dava, duruşma ve
mücadeleden' sonra geldi. Ne yazık ki, kanıtlar en azından 'bazı ilaç
üreticilerinin 1980'ler kadar erken bir tarihte, bu risklerin farkında
olduğunu' gösteriyor." (54)
"Harvard
Psikiyatri Bölümü'nde 1990 yılında yapılan bir çalışmada, 'fluoksetin
reçetesi almaya başladıktan sonra, intihar düşünceleri geliştiren altı
hasta' takip edildi; bu hastaların hiçbiri, 'ilaca başlamadan önce, bu
fenomeni' yaşamamıştı. 1991 yılında Yeni İngiltere Tıp Dergisi'nde depresyon için yakın zamanda' fluoksetin
reçete edilen iki kadında, intihar davranışının gelişimini' anlatan bir
rapor yayınlandı; bu hastalarda 'intihar düşünceleri, ilaç kesildikten
kısa bir süre sonra', sona erdi." (54)
"2000 yılında Birincil
Bakım Psikiyatrisi'nde yayınlanan bir
çalışmada, sertralin (bir SSRI) ile reboksetin (bir SNRI)
karşılaştırılan bir deneyde sadece '20 çalışma katılımcısından, ikisinin
intihar ettiği' şaşırtıcı bir şekilde fark edildi. İntiharların, her iki
hastada da 'akatizi (hareket bozukluğu) ve disinhibisyon' görülmeye
başladıktan kısa bir süre sonra gerçekleştiğini belirttiler." (54)
"CNN,
2005 yılında 'fluoksetin ile intihar arasındaki bağlantıyı' bildiren ilk
büyük haber ağı oldu ve "Prozac Belgeleri"ni yayınladı. Bu, FDA'nın 2004
yılında tüm antidepresan reçetelerine eklenmesi gereken bir "kara kutu
uyarısı" yayınlamasından kısa bir süre sonraydı ve bu ilaçların '18 yaşın
altındaki hastalarda, intihar riskini artırabileceğini' belirtti." (54)
(ABD Sağlık ve İnsan Hizmetleri Bakanlığı'nın bir
parçası olan Ulusal Ruh Sağlığı Enstitüsü (NIMH), SSRI'lar üzerine yapılan
bir FDA incelemesinde..) ".....'çocukların ve ergenlerin,
plasebo kullanan hastalara göre intihar girişiminde bulunma
olasılıklarının, yaklaşık iki kat daha fazla olduğu' belirtiliyor. NIMH
ayrıca bu ilaçları kullanan tüm hastaların, 'intihar düşüncelerini, derhal
doktorlarına bildirmelerini' öneriyor. Başka bir çalışmada, bu özel
denemedeki çocukların 'antidepresan kullanırken, antidepresan
kullanmayanlara göre intihar girişiminde bulunma olasılıklarının
yalnızca 1,5 kat daha fazla olduğu' bildirilirken, 'antidepresan
kullananların, intihar girişiminde bulunma olasılıklarının 15 kat daha
fazla olduğu' gözlemlendi. Ancak risk altında olan sadece
çocuklar değil. Antidepresanlar ve intihar düşünceleri üzerine yapılan
iki önemli analiz, 'yetişkinlerin de, artmış risk altında olduğunu'
buldukları için bu kara kutu uyarılarının tüm hastalara genişletilmesini
önerdi; tıpkı çocuklar ve ergenler gibi belki de risk, iki katına çıktı." (54)
"Raporlardan biri, incelenen denemelerin, 'akıl hastalığı öyküsü
olmayan sağlıklı yetişkinlerin, ilaçları bırakırken ve düşünce sırasında intihar
ve şiddet düşünceleri geliştirdiğini' bile belirtti! Bazı kanıtlar, antidepresanlar veya diğer psikotropik ilaçlar için 'yeni bir reçeteye
başladıktan sonraki dört hafta boyunca, riskin en yüksek olduğu'
yönündedir; bu, Gaziler İşleri Bakanlığı'na göre, psikoaktif ilaçlarla
tedavi gören gaziler için ezici bir şekilde 'en sık intihar zamanı ile
ilişkili' bir zaman dilimidir. 2008'de FDA, antikonvülzanlar (epilepsi ve
bazen anksiyeteyi tedavi etmek için kullanılır) hakkında hastalarda
'intihar düşünceleri riskini muhtemelen artırdığını' bildiren bir uyarı
yayınladı." (54)
"DEHB için
reçete edilen bir uyarıcı olan atomoksetin üzerine yapılan bir çalışmada
çocuk ve ergen deneklerin %33'ü "aşırı sinirlilik, saldırganlık, mani
veya hipomani" sergiledi. Avrupa İlaç Ajansı 2005 yılında
antidepresan kullanan çocuklarda ve ergenlerde, 'intiharla ilişkili
davranış ve saldırganlık/düşmanlığın, plasebo kullananlara göre daha
yaygın olduğunu' belirten bir basın bülteni yayınladı." (54)
"Hem
klinik deney hem de farmakovijilans verileri, 'bu ilaçlar ile şiddet
içeren davranışlar arasında olası bağlantılar olduğunu' gösteriyor...
Burada bildirilen 'antidepresan tedavisinin, saldırganlık ve şiddetle
ilişkisi', daha fazla klinik deney ve epidemiyolojik veri gerektiriyor." Psikiyatrist Prof. Dr. David Healy, (54)
"Antidepresanlar üzerine yayımlanmış 130 çalışmanın incelendiği bir
çalışmada, psikolojik hastalık öyküsü olmayan sağlıklı yetişkinlerde, 'SSRI'ları kullanırken ve/veya bırakırken, hem intihar davranışı hem de
şiddete başvurma' riskinin iki kat arttığı bulundu." (54)
".... 'intihar eğiliminin tedavisi' için FDA tarafından 'onaylanmış bir
psikiyatrik ilaç' yoktur çünkü bu ilaçlar, özellikle de sözde
antidepresanlar, aslında 'intihar düşüncesi, intihar girişimleri ve
tamamlanmış intiharların' sıklığını ARTTIRIR." (55)
"İlaç şirketleri,
çeşitli psikiyatrik ilaçların intiharı önlemedeki etkinliğini kanıtlamak
için milyarlarca dolar harcadılar. En yozlaşmış ilaç şirketi denemeleri
bile başarısız oldu! Gerçekten de keşfedilen şey, sözde tüm
"antidepresanların" aslında 'intihar eğiliminin sıklığını' artırdığıdır." (55)
"FDA,
tüm SSRI pazarlama materyallerinde, 'ilaç kaynaklı intihar eğilimi'
hakkında 'kara kutu uyarı etiketleri' zorunlu kılmıştır ancak bu, ancak 'bu
tür gerçekleri söylemenin, karlarına zarar vereceğinden' korkan suçlu
ilaçların, 'ilaç üreticileri ve pazarlamacılarının şiddetli muhalefetinin'
üstesinden gelindikten sonra başarılmıştır (zarar vermemiştir)." (55)
"....
intihar eğilimini önleyebilen ve önleyen şey ilaçlar değil, 'aile, inanç
toplulukları ve arkadaşların' yanı sıra 'psikologlar, danışmanlar, sosyal
hizmet görevlileri, akrabalar (özellikle bilge büyükanneler! )' ve tabii
ki 'ilaç reçete edenlerin sınırlı katılımı' gibi 'ilgili, şefkatli ve
kapsamlı bakım veren ekiplerinin' müdahaleleridir." (55)
"....kötü şöhretli cinayetçi - ve genellikle intiharcı - 'okul
katillerinin %90'ı veya daha fazlası, zaten psikiyatristlerin (veya diğer
psikiyatrik ilaç reçete edenlerin)' "bakımı" altındaydı ve bu nedenle
genellikle 'bir veya daha fazla psikiyatrik ilaç' alıyorlardı (veya
bırakıyorlardı). (....) Antipsikotikler çok
sakinleştiricidir, ancak 'antipsikotikleri bırakan öfkeli bir genç,
ölümcül silahlara erişim sağlanırsa, kolayca bir okul katili' olabilir." (55)
"İlac geçmişi bilinmeyen 'okul tetikçilerinin, %10'unun tıbbi
dosyaları genellikle yetkililer tarafından' mühürlenmiştir - muhtemelen
'ilaç şirketleri ve/veya ilaçları tedarik eden sağlık profesyonelleri gibi yetkilileri, sorumluluk veya utanç yaşamaktan' korumak için.. Güçlü
ilaç endüstrisi ve psikiyatri lobisi, 'onların hizmetçisi olmaktan kâr
eden medyanın gönüllü yardımıyla', bize zombi gibi görünen tetikçilerin
fotoğraflarını tekrar tekrar gösteriyor. İzleyici kitlesini, 'bu
ergen, beyaz erkek okul tetikçilerinin, 'çılgına çeviren, beyni
değiştiren' ilacların etkisi altında veya 'yoksunluk çekiyor' olmaktan
ziyade', akıl hastası oldukları fikrine ikna etmeyi başardılar." (55)
"Amerika'daki
toplu silahlı saldırıların yarısından, "tedavi edilmemiş şizofrenlerin"
sorumlu olduğu' yönündeki yakın tarihli 60 Dakika program bölümündeki
iddiaların aksine, bölümde adı geçen dört kişi aslında neredeyse kesin
olarak, 'katliamlardan önce psikiyatristler tarafından, psikotrop ilaçlarla
tedavi ediliyordu' ve 'açıkça suçlara ortak veya tanık' olarak, yetkililer
tarafından, 'kamuoyunun teşhis ve/veya sorgulamasından' korunuyorlardı. Bu
gizlilik nedeniyle, kamuoyu tam olarak, 'hangi çılgınlık yaratan,
cinayete yol açan psikotropik ilaçların söz konusu olabileceği' konusunda
karanlıkta bırakılıyor. İlaçların 'adları ve bunları güvenli ilaçlar
olarak yanlış pazarlayan çokuluslu şirketler' de incelemeden aktif olarak
korunuyor ve böylece gelecekte ilaçla ilgili, 'silahlı saldırıların veya
intiharların önlenmesi şansı' boşa harcanıyor. " (55)
"...katliamcının çılgın bakışlı
("uyuşturulmuş") fotoğrafları dramatik "zombi bakışı" etkisi için dikkatlice seçilmiş; böylece çoğu korkmuş,
paranoyak Amerikalı, bunu yapanın 'psikoaktif, beyin değiştirici,
delirtici ilaçların' kurbanı olmaktan ziyade 'deli bir "şizofreni"
olduğuna' ikna olmuş durumda. (....) Elbette metamfetamin sarhoşu bir kişi, birini
vurursa, sarhoş edici ilacı tedarik eden kişi, daha sonra 'şiddet suçu '
işleyen birine, içki tedarik eden barmenin sorumlu tutulacağı gibi, 'suçun,
suç ortağı' olarak kabul edilir. 'Güçlü, saygın ve oldukça karlı
şirketler' söz konusu olduğunda, açıkça bir çifte standart vardır." (55)
"....çok sayıda Amerikan okul saldırganının
kapsamlı bir incelemesi, bunların büyük çoğunluğunun (hepsi değilse
bile) iyi niyetli ama çok meşgul 'psikiyatristler, aile hekimleri veya
yardımcı hekimler' tarafından kendilerine reçete edilen 'beyin
değiştirici, büyüleyici, dürtü yok edici, "umursamaz" ilaçları' aldığını ortaya koyuyor." (55)
"Kitlesel katliam yapanlara veya daha sonra
ilacın etkisi altındayken intihar eden hastalara reçete yazan
uygulayıcıların çoğu, büyük ihtimalle (ve haklı olarak) toplu cinayete
veya intihara ortak olma suçlamasına karşı, bu umursamazca reçete edilen
' psikiyatrik ilaçların tehlikeleri' konusunda 'bilgisiz olduklarını', çünkü
bu ilaçların 'zararsız doğasına, onları inandıran kurnaz ilaç şirketleri
tarafından kandırıldıklarını' söyleyerek kendilerini savunacaktır." (55)
"Veriler, akıl sağlığı
hizmetleriyle ve kaçınılmaz olarak ilaçlarla ilişkili, bir 'psikiyatrik'
engellilik, intihar eğilimi ve şiddet salgını' olduğunu kanıtladı." (14)
"Genç
intiharlarının, uyarıcı ilaçların reçete edilmeye başlanmasıyla
1980'lerde Avustralya'da artmaya başladığını ve bu eğilimin, 'önceki
nesillerde normal gelişimsel geçişlerden geçtiği tespit edilmiş
olabilecek' gençlere antidepresanlar reçete edildikçe devam ettiğini
bildirmektedir." (14)
"....1999-2003 yılları arasında New
South Wales Ruh Sağlığı kamu sektörüne kabul edilen hastalar tarafından
'tedaviye başladıktan sonraki 28 gün içinde 36 cinayet işlendiğini'
gösteriyor, ancak bunlar yalnızca hastanın, 'cinayetten sonraki 28 gün
içinde görülmesi' durumunda sayılıyor. Bu sürenin dışında ruh sağlığı
bakımı tarafından 'reçete edilen ilaçları kullanırken cinayet işleyen
hastalar' sayılmıyor." (14)
"Çoğunluğu 'sağlık çalışanları ve aile üyeleri' olmak üzere 79'dan
fazla kurban, yılda ortalama sekiz olmak üzere on yılda öldürüldü. Aile
içi cinayetler neredeyse her gün basında yer alıyor. Bunlar 'ruhsal
hastalığa' atfediliyor, ancak incelemeler 'ruhsal hastalığın ilaç
tedavisinden önce, çok nadiren görüldüğünü' gösteriyor." (14)
"Psikiyatrik İlaçlar, Ruh Sağlığını İyileştirmiyor. (...) Toplu ruh
sağlığımızın neredeyse her ölçüsü -intihar, anksiyete, depresyon,
bağımlılıktan ölüm oranları, psikiyatrik reçete kullanımı- hizmetlere
erişim büyük ölçüde genişlese bile yanlış yöne gitti. (...) "İntihar için risk faktörlerini incelerken, artan
tedaviye rağmen ölüm oranı %33 arttı." (...) 2001'den beri, psikiyatrik ilaç reçeteleri iki katından fazla arttı ve
altı Amerikalı yetişkinden biri, psikiyatrik ilaç kullanıyor.." (15)
""Antidepresanlar" 'cinsel işlev bozukluğu, beyin anormallikleri,
intihar, şiddet, ölüm oranı ve hamilelik sırasında riskler' dahil olmak
üzere çok sayıda zararlı etkiye sahiptir. "Antidepresanlar" az
sayıda hastanın şiddet yanlısı olmasına ve hatta genellikle ilaçları
sadece birkaç hafta kullandıktan sonra çocuklarını öldürmesine neden
olmasıyla iyi bilinir. Bazı seri katillerin 'antidepresan kullandığı' veya
'aniden kullanmayı bıraktığı' bilinmektedir." (15)
"Depresyon hapları ve büyük sakinleştiriciler
(antipsikotikler/nöroleptikler) 'antikolinerjik toksidromal zehirlenme'
yoluyla "şizofreni"nin pozitif semptomlarından ikisi olan 'psikoz ve
halüsinasyonlara' neden olabilir. Depresyon hapları akatizi,
yani 'içsel huzursuzluğa' neden oldukları için intihar riskini önemli
ölçüde artırır. Antidepresanlar gençlerin %11-14'ünde "sinirlilik,
ajitasyon, dürtüsellik, duygusal dengesizlik, düşmanlık, huzursuzluk ve
saldırganlık"tan oluşan bir aktivasyon sendromuna neden olur. Birçok
kişi "çılgına döndüklerini" ve 'hiçbir rahatlama olmadığını' varsayar, bu
yüzden 'ölüm' makul görünür." (15)
"Bu ilaçların kronik kullanımı, 'sadece sakatlık ve
bunamanın değil, 'bilişsel bozukluklar, beyin atrofisi, yaratıcılık
kaybı, maneviyat kaybı, empati kaybı, enerji kaybı, güç kaybı, hafıza
kaybı, zeka kaybı, yorgunluk ve bitkinlik, saldırganlık, kişilik
bozuklukları ve uykusuzluk, uyuşukluk, mani, panik bozuklukları,
kötüleşen depresyon, artan anksiyete, sanrılar, psikozlar, paranoya' vb.
gibi daha az iyi tanımlanmış ve sıklıkla örtüşen çeşitli bozuklukların
başlıca nedenleri' arasında kabul edilmelidir. Bu nedenle reçeteyi
doldurmadan önce, 'UYARILAR, ÖNLEMLER, YAN ETKİLER, KONTRENDİKASYONLAR,
TOKSİKOLOJİ, DOZ AŞIMI ve İNTİHARLA İLGİLİ KARA KUTU UYARILARI' başlığı
altındaki ürün ekini okumanız önerilir." (16)
"2008'de FDA, intihar düşünceleri ile SSRI'lar arasındaki bağlantı hakkında bir kara kutu uyarısı yayınladı. -Glaxo, Paxil kullanan genç yetişkinlerde 'intihar davranışında, altı kat
artış olduğu' konusunda doktorları uyaran bir bildiri yayınladı. (...) Antidepresanların "beyin gelişimi, fiziksel büyüme ve cinsel işlev ve
doğurganlık" üzerindeki etkisine dair uzun vadeli bir çalışma
yapılmamıştır. Çoğu ilaç çalışması yalnızca 6-12 hafta sürmektedir." (15)
"Gerçek
şu ki, BigPharma'nın psikotropik ilaçlarının çoğu, hatta hepsi, belirli
bir dozaj seviyesinde öldürücüdür (LD50, laboratuvar hayvanlarının
%50'sini öldüren öldürücü doz, insanlarda test yapılmadan önce
hesaplanır) ve bu nedenle ilaçların, 'tehlikeli' olarak kabul edilmesi
gerekir." (16)
"....yaygın psikiyatrik ilaçların yan etkileri - yorgunluk, libido kaybı,
bulanık görme, anksiyete, mani ve intihar eğilimleri - bir kişinin
zihinsel acısını yoğunlaştırabilir ve bazı hastaların bunları almayı
bırakmaya karar vermesinin başlıca nedeni olabilir." (11)
"Psikiyatrik
ilaçlar, 'mani, psikoz, konvülsiyonlar, diyabet, metabolik hastalıklar,
şiddet, intihar' veya hatta 'erken ölüm' gibi olumsuz yan etkilere neden
olabilir." (7)
"Tüketicileri 'kimyasal
dengesizlik efsanesi' konusunda yanıltmada psikiyatri, ilaç endüstrisi
kadar suç ortağıdır. Tehlikeli antidepresanları onayladı ve bunları
piyasada tuttu, ancak bunların yalnızca 'etkisiz olmakla kalmayıp' aynı
zamanda 'şiddet ve intihar davranışlarına da, yol açabileceğini' biliyordu." (32)
"ABD Gıda ve
İlaç Dairesi, antidepresanların '40 yaşına kadar intihar davranışlarını
artırdığını' ve ilaçları başka nedenlerle (örneğin stres veya ağrı
nedeniyle) alan 'sağlıklı kişilerde bile birçok intihar vakası
bildirildiğini' göstermiştir. Başka bir raporda ayrıca, 65 yaş üstü
kişilerde antidepresanların, 'bir yıl boyunca tedavi gören her 28 kişiden
birini öldürdüğüne' inanılıyor, çünkü 'düşmelere ve kalça kırıklarına' yol
açıyorlar. Gerçekten de, antidepresanların 'herhangi bir yaşta güvenli
olup olmadığı' net değil.." (27)
"Antidepresanların diğer zararlı etkilerinden
bazıları 'intihar ve cinayet dürtülerine, depresyona, anksiyeteye,
maniye, parkinsonizme, yaşlanmayla birlikte artan denge sorunlarına ve
serotonin sendromuna' neden olmasıdır. İlaçlar ayrıca 'depresyonun,
tekrarlama olasılığının artmasına ve depresyondan asla kurtulamamaya' yol
açar." (34)
"CCHR bugün, küresel ilaç düzenleme ajansının,
'psikotropik ilaç riskleri' hakkındaki uyarılarının son rakamlarını
yayınladı ve Haziran 2017'den bu yana 'şiddetle' ilgili yan etkiler
konusunda uyarılarda %34'lük ve 'kendine zarar verme ve intihar'
etkilerinde %27'lik bir artış olduğunu bildirdi. Bu rakamlar,
psikiyatri-ilaç endüstrisinin, son 30 yıldır, hastaların 'beyindeki
kimyasal dengesizliğin, zihinsel bozukluklara yol açtığına' ve 'bunu
düzeltmek için ilaçlara ihtiyaç duyulduğuna' inandırılması ile birlikte,
'psikotrop ilaçların, potansiyel şiddet ve intiharı teşvik edici etkileri'
konusunda tüketicileri yanıltıp yanıltmadığı sorusunu gündeme getiriyor." (32)
"Haziran 2017'den bu
yana, 'bağımlılık veya yoksunlukla' bağlantılı 'psikotropik ilaçlarla
ilgili uyarılarda %112, duygusal sorun uyarılarında %32,5 ve ölüm veya
ölüm riskinin artmasında %19' artış oldu." (32)
"....'SSRI'lar, dört sağlıklı gönüllüden birinin ajite
olmasına ve bazı durumlarda intihara meyilli olmasına' neden olabilir." (32)
"....birçok SSRI denemesi, bu
ilaçların plasebodan zar zor daha etkili olduğunu (istatistiksel olarak
anlamlı olsa da!) ve karşılanamayacak ekonomik maliyetlere ve bazıları
'yaşamı tehdit eden ve beyin hasarına neden olabileceği' bilinen ciddi
sağlık risklerine sahip olduğunu göstermiştir." (55)
"Hızlı tempolu, alışveriş yapıp düşene
kadar devam eden tüketici toplumumuzda, aşırı meşgul reçete yazan
doktorlar ve doktor asistanları olarak, "bağımlılık, mani, psikoz,
intihar eğilimi, kötüleşen depresyon, kötüleşen anksiyete, uykusuzluk,
akatizi, beyin hasarı, bunama, cinayet, şiddet" vb. gibi çok sayıda
tehlikeli, potansiyel olarak ölümcül olumsuz psikiyatrik ilaç etkisinin,
hiçbir zaman tam olarak farkında olmadık." (55)
"Yaygın olarak
reçete edilen birçok ilaç, özellikle 'Thorazine, Haldol, Prolixin,
Clozapine, Abilify, Clozapine, Fanapt, Geodon, Invega, Risperdal,
Saphris, Seroquel ve Zyprexa' gibi 'antipsikotikler (diğer adıyla "majör
sakinleştiriciler"), uzun vadede beyin hasarına yol
açma' kapasitesine sahiptir. Bunların hepsi, antipsikotik ilaçla
tedavi edilen, sözde şizofrenlerin MRI taramalarında sıklıkla görülen
'beyin küçülmesine' neden olabilir - genellikle şizofreninin beynin
küçülmesine neden olan anatomik bir beyin bozukluğu olduğunun "kanıtı"
olarak gösterilir! (Bu arada, antipsikotik ilaçlar kullanan hastaların
-herhangi bir nedenle- daha önce hiç böyle semptomlar yaşamamış olsalar
bile 'yoksunluk halüsinasyonları ve akut psikotik semptomlar' yaşadıkları
bilinmektedir.) Elbette, benzodiazepinler (Valium, Ativan,
Klonopin, Librium, Tranxene, Xanax) gibi 'son derece bağımlılık yapan
"küçük" sakinleştiriciler, aynı yoksunluk sendromlarına' neden olabilir. Hepsi
tehlikelidir ve yoksunlukları çok zordur (yoksunluk, tedavisi zor
'rebound uykusuzluğa, panik ataklara ve ciddi şekilde artan anksiyeteye'
neden olur) ve uzun süreli kullanıldıklarında hepsi 'hafıza
kaybına/demansa, IQ puanlarının kaybına ve Alzheimer hastalığı
(etiyolojisi bilinmeyen)' olarak yanlış teşhis edilme olasılığının yüksek
olmasına neden olabilir." (55)
"....'mani, ajitasyon ve saldırganlık' gibi çılgına çeviren
davranışlar genellikle SSRI'lardan kaynaklanır. Bu liste, akatizi adı
verilen, şiddetli, bazen intiharı tetikleyen bir 'iç huzursuzluk
sendromunu' içerir - tıpkı 'tüm vücutta ve beyinde huzursuz bacak sendromu'
olması gibi.." (55)
"Akatizi bir zamanlar yalnızca 'antipsikotik ilaçların, uzun
vadeli bir yan etkisi' olarak ortaya çıktığı düşünülüyordu. Bu yüzden birçok psikiyatrist için (Prozac 1987'de piyasaya
sürüldükten sonra), 'SSRI'ların da bu ölümcül soruna neden olabileceğini'
kabul etmek bir şoktu. Uzun zamandır 'SSRI'ların, "anti-depresan" ilaçlar
yerine "ajitasyon tetikleyen (agitation-inducing)" ilaçlar olarak
adlandırılması gerektiği' konusunda bir fikrim vardı. Vurgulanması
gereken önemli nokta, SSRI'ların neden olduğu 'psikoz, mani, ajitasyon,
saldırganlık ve akatizinin', bipolar bozukluk ve şizofreni
olmadığıdır!" (55)
--------------------
"Ne akıl hastalığının ne de psikiyatrik
ilaçların 'intihar veya cinayete' neden olduğunu ileri sürüyorum. 'Kendini
öldürme ve başkalarını öldürme', failin sorumlu olduğu, 'gönüllü
eylemlerdir.' Bir ilacın, örneğin bir barbitüratın, 'uykuya' neden olması
ile bir ilacın, örneğin Torazin'in intihara "neden olması" arasında
ayrım yapmalıyız. Uyku, 'biyolojik' bir durumdur. 'İntihar' bir eylemdir. Elbette,
bir antipsikotik ilaç, 'istemsiz hareketlere ve işkence edici iç
gerginliklere' neden olabilir ve bu da bazı insanları, kendilerini
öldürmeye "sürükleyebilir", aynı zamanda 'sevdiklerini kaybetmek, kötü
evlilikler ve borsa çöküşleri' de olabilir. Daha önce de
belirttiğim gibi, zorla ilaç kullanımı, biyolojik olarak zararlı bir
etkisi olmasa bile, kötü bir şeydir. Bir kişi, gönüllü olarak bir ilaç
alırsa, 'ilaçtan etkilenen davranışından' sorumlu tutulur ve tutulmalıdır.
Bir kişi, iradesi dışında ilaçlanmışsa, zehirleyen kişi,
''zehirlenen kişinin, ilaçtan etkilenen davranışlarından' sorumlu
tutulmalıdır." -Thomas Szasz, (Zorlama Tedavi Olarak, 2007) (98)
"İlaç yanlısı psikiyatrist, 'psikotropik
ilaçların, sıklıkla intihar ve cinayetle kendini gösteren ruhsal
hastalıkları tedavi ettiğini' iddia eder. Bir hasta "reçeteli ilacını" almadığında ve sonra kendini veya başkalarını
öldürdüğünde, hastanın davranışını "tedavi edilmemiş ruhsal hastalığa" bağlar. İlaç yanlısı psikiyatrist, 'akıl
hastalığına etki etme yeteneğini, "akıl hastaları"
olarak adlandırdığı kişilere, etki etmeme yeteneğini' atfeder ve mahkemede,
hastanın 'kanunsuz eylemlerinden, yasal olarak sorumlu olmadığına'
tanıklık eder. İlaç karşıtı psikiyatrist, 'psikotropik ilaçların, '
intihar ve cinayete (neden olma) yatkınlık' yarattığını' iddia eder. Bir
hasta "reçeteli psikiyatrik" ilacını aldığında
ve sonra kendini veya başkalarını öldürdüğünde, hastanın davranışını
'psikotropik ilaca' bağlar. İlaç karşıtı psikiyatrist, 'belirli psikotropik
ilaçlara (alkol ve nikotin gibi diğerlerine değil) bir etki' atfeder ve
psikiyatrik malpraktisin (tıbbi hatanın) kurbanı olarak gördüğü kişilere,
etki' atfetmez —ve mahkemede, hastanın 'kanunsuz eylemlerinden yasal
olarak sorumlu olmadığına' tanıklık eder." -Thomas Szasz, (Zorlama Tedavi Olarak, 2007) (98)
"Delilik, ahlaki bir 'davranış seçimidir' ve ilaçlar,
kişinin, 'bu davranışı, sürdürmeyi umursamamasına' neden olur." (98)
"Psikiyatrik ilaç yoksunluk belirtileri o kadar acı verici ve rahatsız
edici olabilir ki, bazen insanlar 'yeterli öz kontrole' sahip olamaz ve
'intihar' ederek veya 'şiddet' içeren saldırgan suçlara karışarak tepki
vermeyi seçerler." (98)
"İlaçlar, bizi 'suç işlemeye, cinayet işlemeye ve intihar etmeye' zorlamaz.. (....) .....İlaçlar, seçimi yönlendirmez, ancak 'ilgisizlik ve sonuçlara karşı
duyarsızlık' yoluyla 'seçimi etkileyebilir', tıpkı sarhoş birinin (alkol), ayıkken asla yapmayacağı, 'çok aptalca seçimler yapması' gibi." (98)
"İlaçlar, birini intihar etmeye zorlamaz.
İlaçlar, bir kişiyi intihara sürüklemez. Ancak, 'yargılama yeteneğinin ve
sonuçlarının bozulmasıyla', kişi 'hiçbir şeyi umursamaz ve sonra, kendini
öldürür.' Tıpkı bir sarhoşun, masum birinin ölümüne yol açan 'araba
kullanma seçiminden, sorumlu tutulması' gibi, 'psikiyatrik ilaç kullanan
bir kişi de, kendi hayatına son verdiği' için sorumlu tutulur. 'Risperdal,
Zyprexa, Haldol, Thorazine, Prolixin, Seroquel, Geodon' gibi ilaçlar,
'insan iradesine aykırı seçimler yaptırmaz' ancak sarhoşken olduğu gibi
'muhakeme yeteneğini engelleyerek, güçlü etkilere' sahip olabilir." (98)
"Delilik, 'biyolojik bir sorun değil, ruhsal bir tercih' olduğundan,
'delilik' asla 'günahkâr' veya 'suç teşkil eden' davranışlar için bir bahane
değildir. Eylemlerimizden, her zaman tamamen sorumluyuz. "Delilik
nedeniyle suçsuz" delilik savunması
/iddiası kaldırılmalıdır. Bir kişinin 'özgür
iradesi', 'asla "delilik", ilaçlar veya ilaç yoksunluk
belirtileri' tarafından ihlal edilmez. Şizofrenler, her zaman 'eylemlerinin
%100'ü üzerinde' tam kontrole sahiptir ve işledikleri herhangi bir
suçtan dolayı, 'bir mahkemede hesap vermeleri' gerekir.
Biyopsikiyatristler, 'kimyasal dengesizliklerin' bir kişiyi "karşı
konulamaz bir dürtü" yoluyla 'cinayet işlemeye,
tecavüz etmeye ve intihar etmeye' yönelttiğini savunurlar. Bunu tamamen
reddediyoruz!" (98)
"Psikiyatrik ilaç yoksunluk belirtileri o kadar acı verici ve rahatsız
edici olabilir ki, bazen insanlar 'yeterli öz kontrole' sahip olamaz ve
'intihar' ederek veya 'şiddet' içeren saldırgan suçlara karışarak tepki
vermeyi seçerler. Psikiyatristin, 'davranışlarından sorumlu olmadıkları'
konusunda eğitilmiş olmaları da yardımcı olmuyor çünkü bu, 'genetik bir
kusurun ve bozuk beyin kimyasının, istemsiz' bir sonucudur." (98)
"Psikiyatristler,
"kimyasal dengesizliği" düzeltmek için kullanılan
ilaçların, 'özgür iradeden' bağımsız "karşı konulamaz bir dürtü" yoluyla, bir kişiyi 'cinayet işlemeye, tecavüz
etmeye ve intihar etmeye' zorladığını savunuyorlar. Bunu tamamen
reddediyoruz! Şiddet içeren 'suçlar, cinayetler ve intiharlar', yanlış bir
şekilde, 'ilaçların etkisine' bağlanmıştır. Eylemler, her zaman Tanrı'nın
bizi 'yargıda, sorumlu tutacağı özgür irade seçimlerinin' sonucudur." (98)
"Bir psikiyatriste gittiğine dair 'tıbbi kaydı' olan ve 'nöroleptik ilaçlar' kullanan bir kişi, 'tam çift yasal dokunulmazlıkla, hayal edebildiği her suçu' işleyebilir, çünkü psikiyatristi, 'deli olduğu için 'suçsuz' olduğunu' iddia edecek ve 'ilacların, 'suçu' işlemesine neden olduğunu' iddia edecektir. Bunu tamamen reddediyoruz! Bir psikiyatriste gittiğine dair 'tıbbi kaydı' olan ve yakın zamanda 'nöroleptik ilaçlardan' çekilmiş bir kişi, 'tam üçlü yasal dokunulmazlıkla, hayal edebildiği her suçu' işleyebileceğini bilir, çünkü psikiyatristi, 'deli olduğu için 'suçsuz' olduğunu ve 'ilacların, onu 'buna zorladığı' için suçsuz olduğunu ve 'yoksunluk belirtilerinin' bile "karşı konulamaz dürtüyle" hareket etmesine' neden olduğu için suçsuz olduğunu, iddia edecektir. Bunu tamamen reddediyoruz!" (98)
"'Ne yapacağımızı, nihayetinde biz kontrol ederiz. Ruh halini değiştiren 'psikiyatrik ilaçlar, LSD, esrar ve alkol', kendimizi 'nasıl hissettiğimizi' değiştirebilir ancak bizi, hiçbir şekilde 'hareket etmeye' zorlamaz. 'Acı, ızdırap, depresyon, kaygı, endişe, suçluluk duygusu', bir insanı 'tecavüz etmeye, cinayet işlemeye, şiddet eylemlerinde bulunmaya veya intihar etmeye' zorlamaz. İlaclar, 'duygularımızı etkileyebilir', ancak 'ahlaki sorumluluğumuz' üzerinde hiçbir etkisi yoktur çünkü 'eylemlerimizi seçme, özgür irademizi' etkilemezler." (98)
"Bir psikiyatriste gittiğine dair 'tıbbi kaydı' olan ve 'nöroleptik ilaçlar' kullanan bir kişi, 'tam çift yasal dokunulmazlıkla, hayal edebildiği her suçu' işleyebilir, çünkü psikiyatristi, 'deli olduğu için 'suçsuz' olduğunu' iddia edecek ve 'ilacların, 'suçu' işlemesine neden olduğunu' iddia edecektir. Bunu tamamen reddediyoruz! Bir psikiyatriste gittiğine dair 'tıbbi kaydı' olan ve yakın zamanda 'nöroleptik ilaçlardan' çekilmiş bir kişi, 'tam üçlü yasal dokunulmazlıkla, hayal edebildiği her suçu' işleyebileceğini bilir, çünkü psikiyatristi, 'deli olduğu için 'suçsuz' olduğunu ve 'ilacların, onu 'buna zorladığı' için suçsuz olduğunu ve 'yoksunluk belirtilerinin' bile "karşı konulamaz dürtüyle" hareket etmesine' neden olduğu için suçsuz olduğunu, iddia edecektir. Bunu tamamen reddediyoruz!" (98)
"'Ne yapacağımızı, nihayetinde biz kontrol ederiz. Ruh halini değiştiren 'psikiyatrik ilaçlar, LSD, esrar ve alkol', kendimizi 'nasıl hissettiğimizi' değiştirebilir ancak bizi, hiçbir şekilde 'hareket etmeye' zorlamaz. 'Acı, ızdırap, depresyon, kaygı, endişe, suçluluk duygusu', bir insanı 'tecavüz etmeye, cinayet işlemeye, şiddet eylemlerinde bulunmaya veya intihar etmeye' zorlamaz. İlaclar, 'duygularımızı etkileyebilir', ancak 'ahlaki sorumluluğumuz' üzerinde hiçbir etkisi yoktur çünkü 'eylemlerimizi seçme, özgür irademizi' etkilemezler." (98)
3) PSİKİYATRİK İLAÇLARIN DİGER BAZI CİDDİ ÖLÜMCÜL YAN ETKİLERİ..
-----------------------------------------------------
"Psikiyatrik ilaçların
tehlikeleri konusunda uyarıda bulunmaya gelince, FDA 'hastaların
güvenliğinden çok, endüstrinin kâr ihtiyaçlarına' daha duyarlıdır." -Psikiyatrist Peter Breggin ("Psikiyatride Beyin Engelli Tedavileri: İlaçlar, Elektroşok ve
FDA'nın Rolü" kitabı) (40)
"Psikiyatrik
ilaçlar, size nasıl zarar verir: "ilaç kaynaklı mani, aşırı aktivite,
uykusuzluk, hızlı düşünceler, çılgınca ve yorucu enerji patlamaları,
büyüklük ve her şeye gücü yetme fantezileri, paranoya,... intihar, hayat
birikimlerini gerçekçi olmayan planlara harcamak veya işlerini ve
evliliklerini mahvetmek veya bırakmak... hafıza, konsantrasyon
zorlukları, baş ağrıları ve mide ağrıları, uyku sorunları, çeşitli
mesane ve bağırsak işlev bozuklukları, cilt sorunları, cinsel işlev
bozuklukları, kilo kaybı veya alımı, yorgunluk veya ilgisizlik, endişeli
veya depresif duygular, sinirlilik ve sabırsızlık. anormal şeker
ve/veya insülin metabolizması, kilo alımı, yüksek kolesterol seviyeleri
ve yüksek tansiyon... duyguların düzleşmesi.." -Peter Breggin, David Cohen, (İlacınız Sorununuz
Olabilir, 2007) (140)
"Belki de toplantının 'akıl hastalığı teşhisi konmuş kişiler' için
olduğunun tek göstergesi, önemli bir kısmının 'aşırı kilolu' olmasıydı.
'Bipolar bozukluk' teşhisi konan kişilere genellikle Zyprexa gibi 'atipik
bir antipsikotik' reçete edilir ve bu ilaçlar, insanların düzenli olarak
'kilo almasına' neden olur." -Robert Whitaker, (Bir Salgının Anatomisi, 2010) (98) (140)
"Antipsikotikler... kısmen
uyarıcı olarak diyabetojeniktir hem iştah hem de halsizlik. Antipsikotik
ilaç kullanan her beş hastadan biri 'diyabet' geliştiriyor." -Thomas Szasz, (Zorlama
Tedavi Olarak, 2007) (140)
"Aslında, akıl
hastaları arasında, her beş kişiden biri 'diyabet hastası' gibi görünüyor -
genel nüfusun yaklaşık iki katı. Bu, pek fark edilmeyen bir artış,
ancak akıl sağlığı uzmanlarını, genellikle 'ihmal edilen bir nüfusa, nasıl
bakacaklarını' yeniden düşünmeye itiyor." -N. R.
Kleinfield, (Diyabet, Akıl Hastaları İçin
Bir Yük Daha, NYT, 2006) (140)
"Bu insanların 'akıl hastalığı' olması yeterince
kötü ve sonra tedavi görüyorlar [ilaçlar] ve 'diyabet' getiriyorlar" -Dr. Jeffrey Lieberman, N. R.
Kleinfield,(Diyabette, Akıl Hastaları İçin Bir Yük
Daha, NYT, 2006) (140)
"Psikiyatristler,
hastaların gözlerinin önünde balon gibi şiştiğini izliyorlar" dedi Johns
Hopkins Tıp Enstitüleri'nde yardımcı doçent olan Dr. Gail Daumit. "Bu
durum özellikle 1990'ların başında sözde 'atipik antipsikotik ilaçların'
ortaya çıkmasından bu yana geçerlidir. Çalışmalar 'bu ilaçların, glikoz
metabolizmasını değiştirebileceğini ve özellikle diyabete yatkın
kişilerde kilo alımını teşvik edebileceğini' göstermektedir." -N. R.
Kleinfield, (Diyabette, Akıl Hastaları İçin Bir Yük
Daha, NYT, 2006) (140)
---------------------------
"SSRI'ların yan etkileri kişiden kişiye değişir ancak 'titreme,
uykusuzluk, bulanık görme, baş ağrısı, mide bulantısı, eklem ve kas
ağrısı, kilo alımı ve cinsel işlev bozukluğunu' içerir." (34)
"Kalp rahatsızlığının belirtileri, 'tüm antidepresan sınıfları
ve bazı antipsikotik ilaçlar' dahil olmak üzere birçok psikotropik
ilacın yaygın yan etkileridir. SSRI'lar, bu tür ilaçlar arasında kalp
sorunları için en az riski taşıyor gibi görünse de bazen 'kalp işlev
bozukluğuyla' ilişkilendirilir." (54)
"Psikotropik ilaçlar alan kişilerde ani
kardiyak ölüm (SCD) için üç risk faktörü,
fizyolojik faktörler (örneğin, çok aktif bir kişinin düşük kalp hızı),
fizyopatolojik (karaciğer yetmezliği veya hipotiroidizm gibi eş zamanlı
semptomlar) ve 'ilaçların, diğer ilaçlarla etkileşime girdiği' durumlarda
"terapötik" olarak tanımlanabilir. Bu ilaçları alan kalp hastalığı
teşhisi konan hastalarda ani kardiyak ölüm riski önemli ölçüde
yüksektir." (54)
"Antidepresanlar, Ani Ölüme Neden Olabilir.. Çoğu
antidepresan, 'kalbin, elektriksel nabzında değişikliğe' neden olur ve bu
da 'kalp atışının ritmini' değiştirir. Buna 'uzamış QT aralığı' denir ve
herhangi bir uyarı olmaksızın 'ani ölüme' yol açabilir: BMJ çalışması.." (37)
"Kalp atışı, 'elektriksel darbelerle' düzenlenir. Bir
elektrokardiyogram (EKG /ECG "electrocardiogram") için basılan 'dalga
deseninin belirli noktaları', sağdaki grafikte gösterildiği gibi 'Q, R, S
ve T' olarak etiketlenir. Q ve T arasındaki zaman 'uzarsa', buna 'uzamış,
uzatılmış veya uzun QT sendromu veya QT aralığı uzaması' denir. Bunun olup
olmadığını bilmenin tek yolu bir EKG'dir. Genellikle harici ipuçları
yoktur, bu nedenle test dışında, etkilendiğinizi bilmenin bir yolu
olmaz." (37)
"Antidepresan
sitalopram —marka adları Celexa ve Cipramil— 'kalbi durdurarak, ani ölüme
neden olabilen ilaçların' büyüyen listesine katıldı. BMJ'de yayınlanan çalışma,'ilacın, kalp atış döngüsünün bir parçası olan QT
aralığında uzamaya neden olduğunu' buldu. Bu sorun için birkaç ilaç kaydedildi. En ünlüsü, özellikle 'dozaj, çok hızlı artırıldığında, bazı
kişilerde ani ölüme' neden olan metadondur. Bir riski gösteren hiçbir
semptom yoktur. Tamamen normal bir kişi, kelimenin tam anlamıyla
ölecektir. (...) Çalışmanın yazarları 'Celexa ile ilişkili risk '
konusunda oldukça spesifiktir. Doz ne kadar büyükse, risk de o kadar
büyüktür. FDA'nın şunları söylediğini belirttiler: "Sitalopram doza
bağlı QT aralığı uzamasına neden olur. Sitalopram artık günde 40 mg'dan
fazla dozda reçete edilmemelidir." (37)
"Araştırmacılar,
Şubat 1990 ile Ağustos 2011 arasında, yani yirmi yıldan fazla bir süre
içerisinde bir noktada antidepresan veya metadon alan 38.397 yetişkini
inceledi. (....) Çalışma, 'tüm
antidepresanların, QT aralığını bir dereceye kadar etkilediğini, ancak
metadonun önemli miktarda daha kötü olduğunu' buldu. İlginç bir şekilde,
bupropion (Zyban), diğer ilaçların tam tersi bir sonuca sahipti. QT
aralığı kısaldı. Ancak bu, onu güvenli kılmaz, çünkü daha kısa bir QT
aralığı 'çarpıntı ve bayılmaya' neden olabilir ve ayrıca 'ani kalp
durmasına' da yol açabilir." (37)
"'Uzamış bir QT aralığının
ani ölüme yol açabileceğini' biliyoruz. Gerçekte, bu sık sık olmaz —ancak
kimse 'ölüm sıklığını' ölçemez. Yani, tek etik yaklaşımın, 'insanları bu
ilaçları alarak, 'ani ölüm riski' konusunda bilgilendirmek olduğu'
anlaşılıyor." (37)
"....2004 yılında yayınlanan bir makale QT
aralığının uzamasını ele alıyor. Buna neden olabilecek bilinen ilaçları
listeliyor. Bunlar: "Disopyramide, Dofetilide, Ibutilide, Procainamide,
Quinidine, Sotalol, Bepridil, Amiodarone, Arsenic trioxide, Cisapride..
Kalsiyum kanal blokerleri (Calcium-channel blockers): lidoflazine.. Antienfeksiyözler (Antiinfectives): clarithromycin,
erythromycin, halofantrine, pentamidine, sparfloxacin.. Antiemetikler (Antiemetics):
domperidone, droperidol.. Antipsikotikler (Antipsychotics): chlorpromazine, halperidol,
mesoridazine, thioridazine, pimozide.. Metadon (Methadone)"" (37)
"5
milyondan fazla psikiyatrik ilaç mağdurunun 'tıbbi felaketini' araştıran
doktor, neredeyse 'tüm psikiyatrik ilaç kullanımının gereksiz olduğunu'
iddia ediyor..(...) Profesör Peter
Gotzsche'nin BMJ'de yayınlanan göz açıcı makalesi, 'çoğu antidepresanın ve bunama ilacının,
somut bir rahatlama sağlama' konusunda genellikle 'işe yaramadığını' ortaya
koyuyor. Ayrıca, ilaçların 'aşırı reçete edildiğini ve yan etki riskinin
o kadar yüksek olduğunu' söylüyor ki, 'ortalama bir insanın, bunları
denemeye değmediğini' bile söylüyor." (91)
"Batı'da her yıl 65 yaş ve üzeri yarım milyondan
fazla insan psikiyatrik ilaç kullanımından ölüyor ve en kötü yanı, bu
ölüm haplarının ne ruhsal hastalıkları ne de depresyonu tedavi etmede
etkili olmaması." (91)
"....her yıl yüz
binlerce insan, 'aşırı depresyona neden olan ve kullanıcıları intihara
veya hatta cinayete sürükleyen' seçici serotonin geri alım inhibitörleri
(SSRI'ler) gibi psikiyatrik ilaçların 'normal ve reçeteli kullanımından'
ölüyor. Buna, çoğu psikiyatrik 'ilacın etkili olduğu, etkinlik açısından
plasebo ile eşleştiği veya hatta ona ulaşamadığı' gerçeğini de ekleyin ve
'bunların sürekli kullanımı için meşru bir neden yok.'" (91)
(Peter
Gotzsche) ".... 'Batı'da 65 yaş ve üzeri, her yıl psikiyatrik ilaç kullanımından ölen, yarım
milyondan fazla insan' hakkında "Bunu haklı çıkarmak için faydalarının
muazzam olması gerekir, ancak bunlar asgari düzeydedir" diye uyarıyor.
"Faydalarının eksikliği göz önüne alındığında, 'neredeyse tüm psikotropik
ilaçları zarar vermeden durdurabileceğimizi' tahmin ediyorum." (91)
"....araştırmacılar, 'psikiyatrik ilaçların faydalarının, en iyi ihtimalle
asgari düzeyde' olduğunu ve şu anda bunları kullanan çoğu insanın 'bunları
tamamen bırakmasının daha iyi olacağını' buldu." (91)
"Çelişkili raporlar, 'antidepresanların uzun
süre kullanılmasının, meme kanseri geliştirme' riskinin artmasıyla
ilişkili olabileceğini öne sürüyor. 2000 yılında yapılan bir çalışmada,
TCA'lar ve belirli bir SSRI olan paroksetin kullanan kişilerin 'ilacı, iki
yıldan uzun süre kullandıklarında, meme kanseri riskinin arttığı' iddia
edildi." (54)
"2003 yılında yapılan bir incelemede, 'antidepresanların bir bütün
olarak meme kanseri riskine katkıda bulunduğuna' dair yeterli kanıt
bulunmadığı, ancak 'uzun süreli SSRI kullanımının, daha fazla vakaya yol
açabileceği' belirtildi. Daha sonra, 2005 yılında yayınlanan bir inceleme
bunu çürüttü ve sonuçlarının SSRI'lar alındığında meme kanseri riskinde,
istatistiksel olarak anlamlı bir fark görmediklerini söyledi." (54)
"...son hayvan çalışmaları, şizofreni
hastalarının tedavisinin temel taşı olan antipsikotiklerin de 'beyin
dokusu hacminin azalmasına' katkıda bulunabileceğini' göstermektedir. (...) .....'antipsikotik tedavinin daha yoğun olması, genelleştirilmiş ve spesifik 'beyin dokusu azalmasının' göstergeleriyle' ilişkilendirildi. Daha fazla
antipsikotik tedavi, 'daha küçük gri madde hacimleriyle' ilişkilendirildi.
'Beyaz madde hacmindeki ilerleyici azalma', daha fazla antipsikotik
tedavi alan hastalarda en belirgindi. Hastalığın şiddeti, 'doku hacmi
azalmasıyla' nispeten mütevazı korelasyonlara sahipti (....)" (158)
"Antidepresanlar, 'kadınları, öldürmeye' devam ediyor, böylece 'depresyonlarını 'tedavi" etmiş' oluyor.. Sözde
"daha güvenli" antidepresanların bile 'kadınlarda 'felç ve ölüm riskini' artırdığına' dair kanıtlar artmaya devam ediyor.. (....) Son beş yılda, SSRI'ların özellikle yaşlı kadınlarda, 'kardiyovasküler riski de artırabileceğine' dair kanıtlar ortaya çıkmaya
başladı." (81)
"Çalışma, antidepresanların, nadir görülen 'felç riskini artırdığını' gösteriyor.. (....) ....yakın zamanda Nöroloji dergisinde yayınlanan ve 'Zoloft (sertralin), Paxil
(paroksetin), Prozac (fluoksetin) ve Lexapro (esitalopram)' gibi
antidepresan ilaçlar alan kişilerin, ilaçları almayan kişilere kıyasla, 'intrakraniyal kanama geliştirme' riskinin yaklaşık yüzde 50 daha yüksek
olduğunu' bulan yeni bir çalışmanın bulgularıdır. (....) Yapılan incelemede SSRI'ların
alınmasının, 'kafa içi kanama' riskini yüzde 50'den fazla, kafa içi
kanamanın bir alt türü olan 'beyin içi kanama' riskini ise yaklaşık 'yüzde
40 oranında' artırdığı' tespit edildi." (88)
"Depresyon
semptomlarını tedavi etmek için seçici serotonin geri alım
inhibitörleri (SSRI'ler) alıyorsanız, nadir görülen 'bir felç türü
geçirme riskinizi', önemli ölçüde artırabilirsiniz." (88)
"ÇALIŞMA: Xanax, Valium, Klonopin ve diğer psikoaktiflerin, uzun süreli kullanımı, 'kansere' yol açabilir.. Benzodiazepinler
(BZD'ler), 'sakinlik, uyku ve uyuşukluk' hissi yarattığı bilinen merkezi
sinir sistemi depresanları grubu, 'kansere yol açabileceğini' öne süren
bulgular nedeniyle eleştiriliyor. Bu, 'Valium, Xanax, Klonopin ve diğer
birçok psikoaktifin, insanların sağlığını aşındırmada' rol oynadığı ve
onları etraftaki 'en yaşamı tehdit eden hastalıklardan birine, yakalanma
riskine soktuğu' anlamına geliyor." (89)
"Araştırmaya göre, 'psikiyatrik ilaçların kansere neden olduğu' gösterildi.. Son
on yılda '5 milyondan fazla insanı öldürmesinin' yanı sıra, FDA onaylı
psikiyatrik ilaçlar, muhtemelen doktorunuzdan duymayacağınız başka bir
kötü yan etkiye neden oluyor: kullanıcıların 'kanser geliştirme' riskini
önemli ölçüde artırıyorlar. (...) ....her büyük ilaç sınıfından 'psikiyatrik
ilaçların son derece kanserojen olduğu' bulundu ve en tehlikeli olanlar
arasında 'antikonvülzanlar ve antipsikotikler' yer aldı. Ve kansere neden
olmakla suçlananların hemen arkasında 'benzodiazepinler ve
antidepresanlar' vardı." (90)
(İlaç kaynaklı besin tükenmesi) "Çalışmalar,
farmasötik ilaçların vücudunuzdaki 'kritik besinleri, vitamin ve
minerallerin artan atılımı ve bozulmuş sindirim, emilim ve besin
depolanması' dahil olmak üzere birden fazla mekanizma yoluyla
tüketebileceğini gösteriyor. Zamanla, besin eksiklikleri gelişebilir. Ve
bu eksiklikler, 'ek semptomlara' neden olabilir ve yan etkileri
artırabilir. Aslında, birçok ilaç "yan etkisi" basitçe 'besin
eksiklikleridir'. Bu açıkça bir sorundur çünkü 'besin eksiklikleri, ruhsal
hastalıkların başlıca nedenlerinden biri' olabilir. Vücudunuzdaki 'vitamin
ve mineralleri, daha da tüketen ilaçlar' reçete edilmesi sizi daha da
kötüleştirecektir. Geleneksel tıp sistemi tarafından 'görmezden gelinen
bir salgın' gibi görünüyor." (44)
"Daha yeni veya atipik antipsikotik ilaçlar: 'Risperdal, Invega, Zyprexa, Abilify, Geodon, Seroquel, Latuda, Fanapt ve Saphris..'. Hem eski hem de yeni antipsikotik ilaçlar, birçok 'insan beyin taraması çalışmasında ve hayvan otopsisi çalışmasında', beynin küçülmesine (atrofi) neden olur. Özellikle daha yeni atipikler, 'yüksek kan şekeri, diyabet, yüksek kolesterol, obezite ve hipertansiyon' gibi iyi belgelenmiş bir metabolik sendroma neden olur. Ayrıca 'tehlikeli kalp aritmileri ve açıklanamayan ani ölüme' neden olurlar ve 'uzun ömürlülüğü' önemli ölçüde azaltırlar. Ayrıca, 'beyin hasarı ve biyokimyasal' bozulmalardan kaynaklanan büyük ölçüde 'kalıcı ve bazen sakatlayıcı ve ağrılı bir hareket bozukluğu olan tardif diskinezi' de dahil olmak üzere, Thorazine ve Haldol gibi eski ilaçların tüm sorunlarına neden olurlar.
Özellikle
Risperdal, ancak diğerleri de 'genç erkek ve kızlarda, potansiyel olarak kalıcı meme büyümesine' neden olur. Antipsikotik ilaçların, zararlı uzun
vadeli etkilerinin genel riski, bu incelemenin kapasitesini aşmaktadır.
Antipsikotik ilaçların bırakılması, hem çocuklarda hem de yetişkinlerde
ezici 'duygusal ve nörolojik acıya ve psikoza' neden olabilir ve bazen
'tamamen bırakmayı' çok zor veya imkansız hale getirir. Muazzam risklerine
rağmen, daha yeni antipsikotik ilaçlar artık çocuklarda 'anksiyete ve
depresyondan, uykusuzluğa ve davranış sorunlarına' kadar her şeyi tedavi
etmek için sıklıkla etiket dışı kullanılmaktadır. İki eski antipsikotik
ilaç, Reglan ve Compazine, 'gastrointestinal sorunlar' için kullanılır ve
küçük veya kısa süreli dozajlara rağmen, 'tardif diskinezi' dahil olmak
üzere sorunlara neden olabilirler." (75)
"Uyku ilacı kisvesi altında
antipsikotik ilaçlar: 'Seroquel, Abilify, Zyprexa ve diğerleri...'
Günümüzde birçok hastaya aslında 'çok tehlikeli antipsikotik ilaçlar
aldıkları' söylenmeden, 'uykusuzluk ilaçları' veriliyor. Bu herhangi bir
antipsikotikte olabilir ancak en sık 'Seroquel, Abilify ve Zyprexa' ile
gerçekleşir. Hasta farkında olmadan 'antipsikotik ilaçların tüm
tehlikelerine' maruz kalır." (75)
"Antidepresan ve bipolar ilaçlar gibi
görünen antipsikotik ilaçlar: 'Seroquel, Abilify, Zyprexa ve diğerleri...'
FDA, 'antidepresanlarla birlikte depresyon tedavisinde, bazı antipsikotik
ilaçları' takviye olarak onayladı. Sonuç olarak, hastalara genellikle
"antidepresan" aldıkları yönünde yanlış bilgi verilirken, aslında 'daha
yeni antipsikotik ilaçlardan' birini alıyorlar ve bu ilaçların potansiyel
olarak feci yan etkileri var. Hastalar, antipsikotik bir ilaç olmasına
rağmen '"bipolar" bir ilaç aldıkları' söylenerek benzer şekilde yanlış
yönlendiriliyorlar." (75)
"Antidepresanlar: 'Prozac, Paxil, Zoloft,
Celexa, Lexapro ve Viibyrd' gibi SSRI'lar ve ayrıca 'Effexor, Pristiq,
Wellbutrin, Cymbalta ve Vivalan...' SSRI'lar, muhtemelen en kapsamlı
şekilde incelenmiş antidepresanlardır, ancak aşağıdaki gözlemler çoğu
veya tüm antidepresanlar için geçerlidir. Bu ilaçlar, 'uzun vadeli
ilgisizliğe ve yaşam kalitesinin kaybına' neden olur.
SSRI'lar üzerine
yapılan birçok çalışma, 'insanlarda beyin hücresi ölümüyle birlikte
küçülme (atrofi) ve hayvan ve laboratuvar çalışmalarında, yeni anormal
beyin hücrelerinin büyümesi gibi ciddi beyin anormallikleri'
göstermektedir. Sıklıkla bir 'ilgisizlik sendromuna' neden olurlar --
hayatın birçok veya tüm yönlerine karşı genel bir 'motivasyon veya ilgi
kaybı'. SSRI'lar sıklıkla 'geri döndürülemez işlev bozukluğuna ve
cinselliğe, ilişkiye ve aşka karşı ilgi kaybına' neden olur.
Tüm
antidepresanlardan çekilme, 'depresyondan maniye ve intihardan şiddete'
kadar çok çeşitli sıkıntı verici ve tehlikeli 'duygusal tepkilere' neden
olabilir. Antidepresanlardan çekildikten sonra, bireyler genellikle
kalıcı ve sıkıntı verici 'zihinsel ve nörolojik bozukluklar' yaşarlar.
Bazı insanlar, 'antidepresan yoksunluğunu' o kadar sıkıntı verici bulurlar
ki, ilaçları tamamen bırakamazlar." (75)
"Benzodiazepin (benzos) kaygı
giderici ilaçlar ve uyku yardımcıları: 'Xanax, Klonopin, Ativan, Valium,
Librium, Tranxene ve Serax; Dalmane, Doral, Halcion, ProSom ve Restoril'
uyku yardımcıları olarak kullanılır.. Benzolar, 'hafızayı ve diğer
zihinsel kapasiteleri' bozar. İnsan çalışmaları, 'uzun süreli maruziyetten
sonra sıklıkla atrofiye ve bunamaya' yol açtığını göstermektedir. Bu
ilaçlara maruz kalan kişiler, yoksunluktan sonra 'hafıza ve bilişsel
işlev bozukluğu, duygusal dengesizlik, kaygı, uykusuzluk ve kas ve
nörolojik rahatsızlıklar' dahil olmak üzere birden fazla kalıcı sorun
yaşarlar. Çoğunlukla ciddi şekilde kötüleşen 'kaygı ve uykusuzluk'
nedeniyle, çoğu kişi 'bunları almayı bırakamaz ve kalıcı olarak bağımlı'
hale gelir. Bu, sıklıkla yalnızca altı haftalık maruziyetten sonra
gerçekleşir. Herhangi bir benzo uyku yardımcısı olarak reçete
edilebilir, ancak 'Dalmane, Doral, Halcion, ProSom ve Restoril' bu amaçla
pazarlanmaktadır." (75)
"Benzo olmayan uyku yardımcıları: 'Ambien,
Intermezzo, Lunesta ve Sonata..' Bu ilaçlar, 'hafıza ve diğer zihinsel
sorunlar, bağımlılık ve ağrılı yoksunluk' gibi benzolara benzer sorunlara
yol açar. Tehlikeli 'uyurgezerlik' de dahil olmak üzere birçok 'anormal
zihinsel duruma ve davranışa' neden olabilirler. 'Beyin küçülmesi ve
bunama' ile ilgili yeterli veri bulunmamaktadır, ancak benzolara
benzerlikleri göz önüne alındığında bunlar olası sonuçlardır. Son
çalışmalar, bu ilaçların, uyku için aralıklı kullanılsalar bile 'ölüm
oranını' artırdığını ve 'yaşam yıllarını' aldığını göstermektedir." (75)
"Dikkat Eksikliği ve Hiperaktivite Bozukluğu (DEHB) için uyarıcılar:
'Adderall, Dexedrine ve Vyvanse amfetaminlerdir ve Ritalin, Focalin ve
Concerta metilfenidattır...' Bu ilaçların hepsi çocuklar ve yetişkinler
için benzer, hatta 'aynı uzun vadeli tehlikeler' oluşturur. İnsanlarda,
birçok beyin taraması çalışması bunların, 'beyin dokusunda küçülmeye
(atrofi)' neden olduğunu göstermektedir. Hayvan çalışmaları, 'beyinde devam
eden biyokimyasal değişiklikler' göstermektedir. Bu ilaçlar, 'doğrudan
bağımlılığa' yol açabilir veya daha sonraki yetişkinlikte, 'kokain ve diğer
uyarıcıları kötüye kullanma riskini' artırabilir.
'Büyüme hormonu
döngülerini' bozar ve çocuklarda 'kalıcı boy kaybına' neden olabilir. Son
çalışmalar, bu ilaçları kullanan çocukların genellikle yaşam boyu 'birden
fazla psikiyatrik ilaç kullanıcısı' haline geldiğini ve bunun sonucunda
'yaşam süresinin kısaldığını, psikiyatrik hastanede yatışın, cezai hapis
cezasının, ilaç bağımlılığının ve intiharın arttığını
ve yaşam kalitesinde genel bir düşüş olduğunu' doğrulamaktadır.
Uyarıcılardan çekilme, 'kötüleşen davranış, depresyon ve intiharla'
birlikte "çökmeye" neden olabilir. Strattera, DEHB'yi tedavi etmek için
kullanılan daha yeni bir ilaçtır. Diğer uyarıcıların aksine, bağımlılık
yapan bir amfetamin değildir, ancak o da 'tehlikeli derecede aşırı
uyarıcı' olabilir. Strattera, uzun vadeli riskleri açısından,
antidepresanlara daha çok benzer." (75)
"Duygudurum dengeleyiciler:
'Lityum, Lamictal, Equetro ve Depakote...' Lityum en eski ve dolayısıyla en
kapsamlı şekilde incelenendir. 'Depresyon ve nörolojik fonksiyon ve
yaşam kalitesinde genel bir düşüş' de dahil olmak üzere 'kalıcı hafıza ve
zihinsel işlev bozukluğuna' neden olur. "Geri döndürülemez lityum
kaynaklı nörotoksisite sendromu" veya SILENT adı verilen feci bir yan
ilaç etkisi olan demansla birlikte 'ciddi nörolojik bozulmaya' neden
olabilir. Uzun süreli lityum maruziyeti ayrıca ciddi 'cilt
rahatsızlıklarına, böbrek yetmezliğine ve hipotiroidizme' neden olur.
Lityumdan çekilme, manik benzeri 'ataklara ve psikoza' neden olabilir.
Depakote'un 'beyinde, anormal hücre büyümesine' neden olabileceğine dair
kanıtlar vardır. Lamictal, cilt ve diğer organları ilgilendiren 'yaşamı
tehdit eden hastalıklar' dahil olmak üzere birçok tehlikeye sahiptir.
Equetro 'yaşamı tehdit eden cilt rahatsızlıklarına' neden olur ve
'enfeksiyonlardan ölüm riskiyle beyaz hücre üretimini' baskılar. Depakote,
Lamictal ve Equetro'nun bırakılması 'nöbetlere ve duygusal sıkıntıya'
neden olabilir." (75)
3.1) DİYABETE NEDEN OLMASI
------------------------------
"Bunu 'psikiyatrik
kemoterapi' olarak düşünüyorum. Saçlarınız dökülmez ama diyabet
olabilirsiniz." -Dr. Gail Daumit (140)
"Anti-psikotik ilaçlar, kullanıcıların %25'inde 'diyabete' neden olur: ay yüzü.." (140)
"Nöroleptik
ilaçlar, 'diyabete' neden olur (diyabetojenik)" (140)
"Psikiyatrik ilaçlar, 'beyin hasarına' ve 'diyabet hastalığına' neden olur.." (98)
"Psikiyatrik
ilaçlar sadece 'beyin hasarına' neden olmaz ve 'kimyasal dengesizlikler'
de yaratır." (140)
"Psikiyatrik
ilaçlar, kullanıcıların 'klasik "ay yüzlü" görünümünde' görülen 'diyabete'
neden olur.." (98)
"Nöroleptik İlaçlar..
Psikoaktif ilaçlar.." Psikiyatrik ilaç kullanan her 4 hastadan 1'inde
diyabete neden olur." (140)
"Psikiyatrik ilaçların, kullanıcıların 4'te 1'inde diyabete
neden olması şaşırtıcı değildir." (140)"Psikiyatrik ilaçlar, diyabete (şeker hastalığına) neden olur.. Psikiyatrik
ilaç kullananların %25'i, 'diyabet hastalığına' yakalanır ve bu tür
kullanıcıların yüzü, 'klasik "ay yüzü" görünümüne' sahip olur." (98)
"Psikiyatristlerin
genellikle 'psikiyatrik ilaçları, (insülinin, diyabet hastalığını tedavi
ettiği gibi) 'kimyasal dengesizliklerin tedavisi' olarak görmeleri
ironiktir, oysa psikiyatrik ilaçlar, aslında 'diyabete (diyabet/şeker hastalığına)' neden
olur!" (98) (140)
"Psikiyatrik bir ilaç kullanıyorsanız, ilacı aldığınız
için 'diyabet olma' olasılığınız 5'te 1 veya daha fazladır. Bazı
çalışmalar, %25'inin (4'te 1) 'ilaca bağlı diyabet geçirdiğini '
göstermektedir. Bu psikiyatrik ilaçlar, üç nedenden dolayı diyabete neden
olur: 1. Genellikle sakinleştirici olarak etki ederek, insanları
'hareketsiz' ve 'daha yavaş hareket' ettirirler. 2. İştahı uyarır. 3.
Beyinde, glikoz metabolizmasını değiştiren kimyasal dengesizlikler
yaratırlar. Yani nöroleptik ve psikoaktif ilaçlar, doğrudan 'beyin
hasarına' yol açmanın yanı sıra, 'diyabet' adı verilen 'gerçek bir hastalığa'
da yol açacaktır. Nöroleptik ilaçların, 'diyabetojenik' olduğu iyi
belgelenmiştir, hatta FDA bile, 'bu ilaçların, diyabeti tetiklediği'
konusunda uyarmaktadır." (140)
"Akıl
hastaneleri ve akıl hastanelerindeki sendikalı işçilerin ve sosyal
yardım evlerindeki asgari ücretli işçilerin, 'düzenli egzersiz ve diyet
programları' oluşturmak için "bu kadar çok çalışmak" için hiçbir
teşvikleri yok, inanılmaz.." (140)
3.2) PSİKİYATRİK İLAÇLARIN HAMİLELİK (GEBELİK)TE ALINMASI (DOĞUM KUSURLARI VE ÇOCUKLAR)
"Bugüne kadar
FDA, 'hamilelik veya emzirme' döneminde kullanılmak üzere, herhangi bir
psikiyatrik ilacı onaylamamıştır. Bazı doktorlar, 'hamile veya emziren'
annelere, psikiyatrik ilaçlar alırken 'bebeklerinin güvenliği' konusunda
'güvence' vermeye çalışırlar. Ancak beyni etkileyen 'herhangi bir ilaçla'
ilgili olarak bu güvenceyi sunmanın, 'bilimsel bir temeli' yoktur.
Psikiyatrik ilaçlar almaya 'başlamamak' için birçok neden ve başladıktan
sonra 'bırakmanız' için birçok neden vardır." -Peter Breggin, David Cohen, (İlacınız Sorununuz Olabilir, 2007) (98)
"Ek olarak, bugüne kadar bir düzineden fazla çalışma, 'hamile annelerin,
hamilelik sırasında antidepresan kullanmalarının tuhaf bir "yenidoğan
yoksunluk sendromunun ortaya çıkmasıyla
ilişkili olduğunu' ortaya koydu. İyi kontrollü bir çalışmada,
'anneleri, üçüncü trimester dahil olmak üzere uzun süreler boyunca
antidepresan kullanan 60 bebeğin, tam yüzde 30'unda, dört güne kadar
süren sendrom' gelişti; bebeklerin yüzde 13'ünde 'şiddetli reaksiyonlar'
görüldü. En yaygın semptomlar 'titreme, gastrointestinal sorunlar, kas
tonusunda anormal artış, uyku bozuklukları ve tiz
ağlamalardı.' SSRI'lara maruz kalmayan 60 bebeğin hiçbiri 'sendrom'
geliştirmedi. "Bunun 'gerçek bir yoksunluk tepkisi' mi yoksa serotonin
sisteminde doğrudan 'ilaç toksisitesinin bir işareti' mi olduğu konusunda
bazı tartışmalar var." -Peter Breggin, David Cohen, (İlacınız Sorununuz Olabilir, 2007) (98)
"Hamile
misin ve herhangi bir ilaç mı kullanıyorsun? Şaka mı yapıyorsun?
"Bebeğini de, senin gibi 'bir ilaç bağımlısı' yaptın! Kendi vücudunu,
psikiyatrik ilaçlarla mahvetmekte sorun görmüyorsan, bu başka bir şey.
Ama acı çekecek, geri kalanımıza (ve hayatının geri kalanında) bakımı için
çok paraya mal olacak, 'başka bir insanın, beynini mahvetmeye' hakkın yok.
Hepsi, kendi bencil 'ihtiyaçların ve amaçların' için, kendini 'daha iyi
hissetmek' için ilaçlarla, 'bebeğine' bilerek zarar veriyorsun. Hamileyken,
'aspirin' bile almaman gerekiyor ve beyin fonksiyonlarını
değiştiren 'güçlü, yıkıcı ilaçlar' alıyorsun! Bırak! Artık 'her şey bebekle
ilgili' ve seninle ilgili değil. Buna alışın. Bu bilgi, 'doğum sonrası
depresyon atağını' tetiklerse, buraya tıkla.." (98)
"Tamam, psikiyatristinizin 'reçeteli ilaçlarını' kullanan
bir bağımlısınız. Bebeğinizin 'neler yaşayacağını' bilmek istiyorsanız,
'ilaçlarınızı, aniden kesmeyi' deneyin ve 'nasıl hissettiğine' bakın!
Bebeğiniz, 'doğduğu anda, başına gelenler' bunlardır. Bebeğinizin 'kan dolaşımınızdan, sürekli olarak aldığı ilaçlar', doğumda sona erer ve
anında büyük ve acı verici 'yoksunluk semptomlarını' tetikler." (98)
"PLoS One'da 2012
yılında yapılan bir incelemede, özellikle 'erken gebelikte, psikotropik
ilaçlar reçete edildiğinde, kadınların gebelik ve doğum komplikasyonları'
yaşama olasılığının daha yüksek olduğu bildirilmiştir. Listelenen
komplikasyonlar arasında "düşük, perinatal ölüm (ölü doğum ve doğumdan
sonraki ilk 7 gün içinde ölüm) ve gebeliği sonlandırma" olasılığının
daha yüksek olması yer almaktadır." (54)
"SSRI'lar (daha yeni antidepresanlar), trisiklik
antidepresanlara (TCA's) göre 'daha az
gebelik ve doğum riski' ile ilişkilendirilirken, birden fazla kaynak,
antidepresan kullanan kadınlarda, hiç maruz kalmamış olanlara kıyasla
'daha sık "büyük malformasyonlar" meydana geldiğini' bildirmektedir. Düşük
oranı, maruz kalmayan annelerde yüzde 7,8 iken, maruz kalan annelerde
yüzde 14,8'e yakın bir oranda iki katına çıkıyor." (54)
"2010 yılında,
14.821 kadın ve toplam 15.017 bebek dahil olmak üzere İsveç Doğum
Kaydı'nın kapsamlı bir incelemesi, antidepresan tedavisi ile şunlar
arasında bir ilişki buldu: "Daha yüksek oranda indüklenmiş ve sezaryen
doğum, Artmış erken doğum oranı, önceden var olan diyabet, kronik
hipertansiyon, bebeklerde konjenital kalp defektleri, hipospadias, Daha
yüksek konjenital malformasyon oranı (sadece TCA'larda)"" (54)
"Gebelikte ve yenidoğanlarında, antidepresan kullanan
kadınlarda 'patoloji' arttı. Bunun ne kadarının 'ilaç kullanımından veya
altta yatan patolojiden' kaynaklandığı net değil. TCA kullanımının, diğer
antidepresanlara göre 'daha yüksek risk' taşıdığı bulundu ve 'paroksetinin, belirli bir teratojenik özellik ile ilişkili olduğu' görülüyor [fetal
gelişimde sorunlara neden olabilen bir ajan]." (54)
"Hayvan araştırma modelleri, 'doğmamış bir çocuğun SERT'inin
rahimdeyken, SSRI'lar tarafından bozulmasının, ilaçların neden
olabileceği 'epigenetik değişimler' nedeniyle çocuğun, yetişkin yaşamında
'psikiyatrik sorunlara' katkıda bulunabileceğini' öne sürmektedir. 2005
yılında, paroksetinin ana markası, 'doğum kusurları' konusunda uyarı
içeren bir FDA uyarısını ambalaj üzerinde listelemek zorundaydı." (54)
"....yenidoğanların
'rahimde, SSRI'lara maruz kaldıktan sonra, doğumdan 48 saat sonra yoksunluk
belirtileri yaşayabileceği' belgelenmiştir." (54)
"Kanada Sağlık Bakanlığı (bir
hükümet kuruluşu), 2006 yılında 'hamile anneler tarafından alınan
SSRI'ların, yenidoğanlarda 'ciddi bir akciğer rahatsızlığının' gelişmesiyle
bağlantılı olduğu' konusunda tüketicilere bir uyarı yayınladı. Gebeliğin
son dönemlerinde SSRI'lara maruz kalan bebekler, 'anneden çocuğa normal
dolaşım geçişinin doğru şekilde gerçekleşmemesi ve aşırı düşük kan
oksijen seviyelerine' neden olması durumunda ortaya çıkan yenidoğanın
'kalıcı pulmoner hipertansiyonu (PPNH)' açısından da artan bir risk altındadır." (54)
"Psikotrop
ilaçların diğer tehlikeleri de 'gebelik ve doğumla' ilgili sorunlarla
bağlantılıdır, ancak araştırmalarda sular bazen bulanıklaşır çünkü
'bipolar bozukluk ve şizofreni' gibi bazı ciddi psikiyatrik durumlar, 'hem
ilaç kullanılmadığında hem de potansiyel olarak ilaçla kötüleştiğinde', bu
komplikasyonların riskleriyle ilişkilidir." (54)
"Ruh hali
dengeleyicilerle ilgili olarak, Yeni Zelanda Psikiyatri Dergisi'nde yayınlanan 2010 tarihli bir çalışma
incelemesi, gebelikte en sık kullanılan dört ruh hali dengeleyiciden
herhangi birine maruz kalmanın, 'daha yüksek doğum kusuru oranları ve
diğer gebelik /yenidoğan sorunlarıyla' ilişkili olduğunu bulmuştur. Valproik asit gibi belirli bir ilacın, bu çocuklarda ortalamanın altında
'gelişimsel sonuçlarla' ilişkili olabileceğini öne süren sınırlı kanıt
vardı. Emzirme döneminde, başta lityum olmak üzere ruh hali
dengeleyicilerin kullanımı tehlikeli olabilir; çünkü 'ilacın, bebeğe
geçmesi lityum zehirlenmesine' yol açabilir." (54)
"SSRI'lara ve
benzodiazepinlere maruz kalan bebeklerin, doğumdan sonra 'ilaç yoksunluğu
semptomlarıyla' karakterize edilen bir tür 'neonatal yoksunluk sendromu
(NAS)' yaşama olasılıkları yaklaşık üç kat
daha fazla gibi görünüyor. Sonuçlar paroksetin ve klonazepam birlikte
reçete edildiğinde en kötüydü. NAS ayrıca 'yasadışı psikoaktif ilaçlara
bağımlı annelerden doğan bebeklerde' de sıklıkla görülür.
Antipsikotiklere gelince, araştırma biraz belirsizdir." (54)
"151
doğumun incelendiği 2005 tarihli bir çalışma, atipik (2. nesil)
antipsikotik kullanan kadınlar ile ilaç kullanmayan annelerden oluşan
bir kontrol grubu arasında doğum kusurlarında istatistiksel olarak
anlamlı bir fark bulamadı, ancak ilaçlar 'düşük doğum ağırlıklarıyla'
ilişkili gibi görünüyordu. Bununla birlikte, 2008'de tamamlanan 570
doğum için bir gözlemsel çalışma, 'tüm antipsikotik ilaçların, majör
malformasyon riskinin daha yüksek olmasıyla' ilişkili olduğunu ve hiçbir
spesifik ilacın daha fazla veya daha az olası olmadığını buldu.
Yazarlar
ayrıca bu ilaçların, hamile annenin 'gebelik diyabeti' geliştirme riskini
neredeyse iki katına çıkardığını ve 'sezaryenle doğum yapma' riskinin
yüzde 40 arttığını belirttiler. Yine 2008'de yayınlanan bir
inceleme, doğum ve gebelik komplikasyonları riskinin arttığını
doğruladı. Yazar, 'atipik antipsikotiklerin, gebelik diyabeti riskinin
daha yüksek olduğunu' buldu ve yukarıdaki 2005 çalışmasına karşı çıkarak,
' bu 2. nesil antipsikotiklere maruz kalan bebeklerde, normalden daha
yüksek doğum ağırlıkları olduğunu' belirtti. " (54)
"İnsan çalışmaları,
hamilelik sırasında SSRI kullanımının 'düşük, doğum kusurları, erken
doğum, preeklampsi, fetal baş boyutunun azalması, yenidoğan davranış
sendromu, nöbetler, yenidoğan EKG değişiklikleri, çocukluk çağı beyin
malformasyonları ve DEHB ve otizm' gibi uzun vadeli nörodavranışsal
sorunlarla ilişkili olduğunu göstermektedir." (15)
"SSRI
dehşeti büyüyor: Popüler antidepresanları kullanan kadınlar, 'şiddetli
yüksek tansiyona sahip bebek' sahibi olma riskiyle karşı karşıya. (....) ....'SSRI'lerin ergenlerde, intihar ve şiddetle bağlantılı olduğunu' kabul
ettiği doğru olsa da, 'kadınlarda, ani ölüm riski' gibi diğer sağlık
sorunlarından nadiren bahsediliyor. SSRI'lerin 'doğmamış bebekler' için
ciddi bir tehdit oluşturduğuna dair artan kanıtlar da yok değil." (82)
"....antidepresanların, aslında çok ciddi ve potansiyel olarak 'ölümcül doğum kusurlarına' neden olabileceğine' dair kanıtlar birikti. Örneğin, geçen Temmuz ayında yayınlanan bir Finlandiya araştırması, 'hamileliğin ilk üç ayında, SSRI'lara maruz kalmanın, özellikle 'kalp sorunları' olmak üzere, 'majör konjenital anomaliler' riskini artırdığına' dair kanıtlar sağladı." (82)
"..... 'antidepresanlarla bağlantılı doğum kusurları' hakkındaki haberler daha da kötüleşti. İngiliz Tıp Dergisi tarafından çevrimiçi olarak yayınlanan yeni bir çalışma, 'hamilelik sırasında SSRI kullanan kadınların, 'çok tehlikeli ve ciddi bir rahatsızlık olan kalıcı pulmoner hipertansiyon (akciğerlerde yüksek tansiyon)' olan çocukları doğurma olasılığının' daha yüksek olduğunu ortaya koyuyor." (82)
"Yeni çalışma, toplamda, 'erken gebelikte SSRI alan her 1000 kadından üçünde, pulmoner persistan hipertansiyonu olan bebek' buldu. Antidepresanlar, 'geç gebelikte alındığında, bu sayı iki katına' çıkıyor. (....) ....araştırmacılar, 'hamileliğin sonlarında, SSRI alan annelerin, persistan pulmoner hipertansiyonlu çocuk doğurma olasılığının' daha yüksek olduğu sonucuna vardı." (82)
"Hamilelikte alınan SSRI'lar, otizme neden olabilir... (...) ....bir çalışma, doğum öncesi dönemde
seçici serotonin geri alım inhibitörlerine (SSRI'ler olarak da bilinir)
maruz kalmanın -- sıklıkla 'depresyon, anksiyete ve diğer ruhsal
bozukluklar' için reçete edilirler -- 'otizm spektrum bozukluğu (ASD)' ve
erkek çocuklarda 'gelişimsel gecikmelerle' ilişkili olduğunu' buldu." (84)
"Antidepresanlar, 'premature (erken) doğumla' bağlantılı.. Çalışmalar
'hamilelik sırasında SSRI kullanımını, çocuklarda 'doğum kusurları ve
otizmle' ilişkilendirmiş' olsa da, haplar hamile kadınlara sürekli ve
tehlikeli bir şekilde reçete edilmektedir. (....) SSRI'lar, hamile kadınlara yük olur, 'erken doğuma' neden olur, 'doğum ağırlığını' önemli ölçüde düşürür.." (85)
".... yeni çalışmalar, 'hamilelik sırasında, SSRI almanın yeni tehlikelerine' işaret ediyor. Hamile kadınlar, ilaçları iki veya daha fazla trimester boyunca aldıklarında, 'yeni doğan bebekleri, önemli ölçüde daha düşük doğum ağırlığına ve daha düşük gebelik süresine' sahip oluyor. (....) ...Kanada ve Norveç'ten araştırmacılar 27.756 kardeşin (siblings) doğumlarını inceledi. Test grubundaki 'yenidoğanların 194'ü, rahimde SSRI'lara' maruz kalmıştı. Sosyo-demografik ve ailevi faktörler ayarlandıktan sonra bile, 'hamilelik sırasında SSRI kullanımı hala, erken doğumlarla ve önemli ölçüde daha düşük doğum ağırlıklarıyla' ilişkiliydi. Ortalama olarak, 'rahimde SSRI'lara maruz kalan fetüsler, 4,9 gün daha erken doğdu.' Ayrıca, 'ilaçlara maruz kalmayan bebeklerden, 205 gram daha az ağırlığa' sahiptiler. Ne aile ortamı ne de genetik, 'fetal gelişimdeki önemli farklılıkları' açıklayamadı. Her şey 'SSRI kullanımına' dayanıyordu." (85)
"....anne ve bebek 'uygun beslenmeyle' beslendiğinde, olası bir 'grip virüsünün, kronik yorgunluğun veya derin depresyon durumlarının komplikasyonları' hakkında endişelenmelerine gerek kalmaz. Kadınlar SSRI'lardan kaçınmanın yanı sıra, CDC tarafından kendilerine pazarlanan 'cıva yüklü grip aşısı' da dahil olmak üzere hemen hemen 'her türlü sentetik ilaç ve kimyasala' maruz kalmaktan kaçınmalıdır." (85)
"Hamilelikte, antidepresan kullanımı 'bebeklerin beyin kimyasını' olumsuz etkiliyor, araştırma bulguları.. (....) ...yeni bir çalışma, 'hamile kadınların, antidepresan
kullanımı ile 'yenidoğanlarında, beyin anormallikleri' arasında bir
bağlantı olduğunu' ortaya çıkardı. (...) Araştırmacı Sampsa Vanhatalo şunları söyledi:
"SRI'ye maruz kalan yenidoğanların 'beyin aktivitelerinde, birçok
değişiklik' bulduk. Değişiklikler annenin psikiyatrik semptomlarıyla
ilişkili olmadığından, bunların 'maternal ilaç tedavisinin bir yan etkisi'
olarak ortaya çıktığını varsaydık." (86)
"....hamile kadınların yüzde
15'inin 'depresyon veya anksiyeteden' muzdarip olduğuna ve ABD'de 'her yıl
doğan bebeklerin yaklaşık yüzde 5'inin, rahimde antidepresanlara maruz
kaldığına' inanılıyor." (86)
-------------------
"Rapor: Hükümetin koruyucu aile sistemleri, binlerce çaresiz çocuğa 'ölümcül psikiyatrik ilaçlar' vermeyi zorluyor.. (....) ....Hükümet
Hesap Verebilirlik Ofisi (GAO),
koruyucu bakım sisteminde yaşayan çocuklar arasında 'psikiyatrik
ilaçların kullanımıyla' ilgili resmi bir soruşturma yürüttü. 2011 yılında
yayınlanan rapor, 'binlerce çocuğun, sistem tarafından kasıtlı olarak aşırı ilaçlandırıldığını ve bu ölümcül ilaçların ne sıklıkta veya hangi
nedenlerle verildiği' konusunda hükümetin çok az veya hiç denetim
yapmadığını ortaya koyuyor. (...) ....koruyucu çocuklara düzenli olarak aşırı
yüksek dozlarda 'antidepresan, anti-anksiyete
ilaçları, antipsikotikler,
ruh hali dengeleyiciler ve çeşitli diğer psikotropik ilaçlar' verildiğini
ve bu çocukların büyük çoğunluğunun 'meşru zihinsel veya diğer sağlık
sorunlarına sahip olmadığını' buldu. Tehlikeli şizofreni ilaçları
Seroquel (ketiyapin) ve Risperdal (risperidon) gibi aynı ilaçlar,
yalnızca ABD Gıda ve İlaç Dairesi'nin (FDA) küçük çocuklar için
'onayından yoksun' olmakla kalmıyor, aynı zamanda 'güvenli veya etkili
oldukları' da hiçbir zaman kanıtlanmadı." (93)
"Tıbbi kuruluşlar, sadece 'doğum tarihleri' nedeniyle bir milyon çocuğa 'psikolojik ilaç' vermeyi zorluyor.. Küçük
bir çocuğunuz varsa, daha iyi dikkat edin: Sadece yaşından dolayı
'dikkat eksikliği hiperaktivite bozukluğu (DEHB)' teşhisi konabilir.
Doğru, kızınız veya oğlunuz, 'belirli bir yılda doğmuş olmaları' ve
'kıkırdamaya' ve çocukların sıklıkla yaptığı gibi 'davranmaya' meyilli
olmaları dışında hiçbir sebep olmaksızın 'bir davranışsal rahatsızlıkla'
ilişkilendirilebilir.
Başka bir deyişle, anaokulu sınıfında 'en küçük ve
en olgunlaşmamış' olarak kabul edilirlerse, 'DEHB'li olarak etiketlenme'
olasılıkları daha yüksektir. Buna karşılık, onlara Ritalin gibi ilaçlar
reçete edilir. Şaşırtıcı bir şekilde, bu tür zararlı psikiyatrik
ilaçlar, genellikle bir çocuğa bu tür ilaçların 'reçete edilip edilmemesi
gerektiğine' karar vermede genellikle 'görüşleri ağır basan, öğretmenlerin
yorumlarından' kaynaklanan bir nedenle Amerika Birleşik Devletleri'nde 1
milyon çocuğa dağıtılıyor. Evet, bugünlerde, 'bir çocuğun, çocuk olması'
görünüşe göre Ritalin'e layık bir bahane.." (95)
"Dikkat Eksikliği ve Hiperaktivite Bozukluğu (DEHB) Dolandırıcılığı ve Okul Çocuklarına Toplu İlaç Verilmesi.. (....) ...bilim insanları, 'DEHB'li çocukların beyinlerinde, "normal" çocuklarla karşılaştırıldığında
bir fark bulduklarını' iddia ediyorlar. DEHB teşhisi konulan bu
çocukların beyinleri, bir MRI makinesiyle tarandı. Beyinlerindeki 40.000
farklı noktayı karşılaştırarak, 'beyin dokusunda kalınlık belirtileri'
aradılar. DEHB teşhisi konulan çocukların 'beyinlerinin, büyümede biraz
geride kaldığını' keşfettiler.(...) ...bu araştırma ana akım medyada
dolaşıyor. (...) ....'DEHB'nin,
fiziksel bir hastalık olduğunu' iddia eden uzmanlar var. Bu çocukların,
'beyinlerinde bir sorun' var. Görünüşe göre sadece 'iki gün önce çıkan
araştırmaya' bakmayı unutmuşlar. Bu araştırmanın ne gösterdiğini biliyor
musunuz? (...) DEHB İlaçları, Çocuklarda 'Beyin Büyümesini'
Engelliyor.. Bu çalışmanın sonuçlarında söylemedikleri şey, 'aynı
ilaçların, çocukların beyinlerinin büyümesini' de engellediğidir. (....) ...'çocuk beyinlerinin MRI taramaları, bu beyinlerin gelişimde üç yıl geride
olduğunu' buldu. MRI taramaları yapılan çocukların '%80'i DEHB ilaçları'
kullanıyordu. Doğru. Bu çalışmanın yaptığı tek şey, 'ilaçların, çocukların
beyinlerinin büyümesini engellediğini' kanıtlamaktı. Şaşırtıcı değil mi?" (96)
3.3) CİNSEL SORUNLARA VB SEBEP OLMASI..
-----------------------
"Son zamanlarda
yapılan birkaç araştırma, 'SSRI antidepresanları kullanan erkeklerin,
'sperm konsantrasyonlarının daha düşük, DNA parçalanmış spermlere ve daha
fazla anormal sperme' sahip olacağını göstermiştir. Antidepresanlar yetişkinlerde, cinsel fonksiyona zarar vererek 'erektil
disfonksiyona, anorgazmiye ve libido azalmasına' neden olur. Bu etkiler
antidepresanları bıraktıktan sonra bile devam edebilir ve bazı kişilerde
kalıcı olabilir; Avrupa İlaç Ajansı tarafından artık kabul edilmiştir.." (15)
(Psikiyatrik ilaçlar "antidepresanlar") "Tüm hastaların 'yaklaşık
yarısında, cinsel rahatsızlıklara' neden olurlar. Semptomlar arasında 'libido azalması, gecikmiş orgazm veya ejakülasyon, orgazm veya
ejakülasyon olmaması ve erektil disfonksiyon' bulunur. Hem insanlarda hem
de hayvanlarda yapılan çalışmalar, bu etkilerin 'ilaç kesildikten uzun
süre sonra bile devam edebileceğini' göstermektedir." (27)
"Antidepresan kullanan kişilerin yüzde 86'sının
'cinsel işlev bozukluğu, yorgunluk, uykusuzluk, zihinsel yetenek kaybı,
mide bulantısı ve kilo alımı' gibi bir veya daha fazla yan etkiye sahip
olması durumu daha da kötüleştiriyor. Antidepresan deneyen kişilerin
yarısının, dört ay sonra bırakmasına şaşmamak gerek." (36)
"Birçok psikotropik ilacın
yan etkisi olarak adlandırılan 'iktidarsızlık' gibi cinsel işlev
bozuklukları, özellikle antidepresanlar söz konusu olduğunda, daha önce
düşünülenden daha yaygın olabilir. Bir çalışma, katılımcıların %59'unun
çalışma süresi boyunca bir tür cinsel işlev bozukluğu bildirdiğini
buldu. 2009'da yayınlanan bir meta-analiz, mevcut iyi tasarlanmış
çalışmalara dayanarak, 'antidepresan kullanan kişilerin, %25,8 ila
%80,3'ünün cinsel işlev bozukluğu yaşayabileceğini' keşfetti." (54)
"SSRI'lar, hastaların 'sevgi duygularını kaybetmelerine' neden oluyor.. Yeni
bir çalışmanın sonuçlarına göre, düzenli olarak serotonin geri alım
inhibitörleri veya SSRI'lar alan hastalar, 'sevgi ve bağlanma duygularını'
kaybedebilirler. Araştırmacılar, özellikle 'erkeklerin SSRI'ları
aldıklarında, esas olarak 'serotonin sistemi' aracılığıyla çalışan ilaçlar
olan 'aşk duygularının, kadınlardan daha fazla etkilenme eğiliminde'
olduğunu buldular. Buna karşılık, serotonin sistemi üzerinde daha az
etkisi olan 'trisiklik antidepresanlar' adı verilen ilaçlar, 'kadınların,
aşk ve bağlanma duygularını, erkeklerden daha fazla etkiliyor' gibi
görünüyor..." (87)
3.4) DİĞER YAN ETKİLER
--------------------------------
"Antidepresanların
yan etkileri şunlardır: "Mide bulantısı, Kusma, Kilo alımı, İshal,
Cinsel işlev bozukluğu (ED veya orgazma ulaşamama) Uyku hali, Ağız
kuruluğu, Bulanık görme, Gastrointestinal sorunlar, Kabızlık, Döküntü,
Uygunsuz antidiüretik hormon sendromu (SIADH "Syndrome of inappropriate
antidiuretic hormone") Hiponatremi (tehlikeli derecede düşük sodyum
seviyeleri), Galaktore ve hiperprolaktinemi (emzirmeyle ilgili
sorunlar), Uzun kanama süresi ve anormal kanama, Bruksizm (anormal diş
gıcırdatma veya sıkma), Saç dökülmesi, Baş dönmesi, İntihar düşünceleri
ve/veya girişimleri, Yeni veya kötüleşen depresyon veya anksiyete,
Huzursuzluk/huzursuzluk, Panik ataklar, Uykusuzluk, Saldırganlık,
İnhibisyon kaybı (dürtü kontrolü), Mani, Akatazi, Diskinezi, Tardif
diskinezi, Parkinsonizm.." (54)
Kaygı giderici ilaçların yan etkileri şunlardır: "Uyuşukluk, Baş dönmesi, Mide bulantısı, Bulanık görme, Baş ağrısı, Kafa karışıklığı, Yorgunluk, Kabuslar, Dengesizlik, Koordinasyon sorunları, Düşünme veya hatırlama zorluğu, Artan tükürük, Kas veya eklem ağrısı, Sık idrara çıkma, Bulanık görme, Cinsel istek veya yetenekte değişiklikler, Yorgunluk, Soğuk eller, Baş dönmesi veya sersemlik, Halsizlik.." (54)
Uyarıcıların yan etkileri şunlardır: "Uykuya dalmada veya uykuda kalmada zorluk, İştahsızlık, Mide ağrısı, Baş ağrısı, Kalp sorunları veya kalp kusurları olan hastalarda ani ölüm, Yetişkinlerde felç ve kalp krizi, Artan kan basıncı ve kalp hızı, Yeni veya daha kötü davranış ve düşünce sorunları, Yeni veya daha kötü bipolar hastalık, Yeni veya daha kötü agresif davranış veya düşmanlık.. Çocuklarda ve ergenlerde yeni psikotik semptomlar (sesler duyma, doğru olmayan, şüpheli şeylere inanma gibi) veya yeni manik semptomlar.. Parmakların veya ayak parmaklarının uyuşuk, soğuk, ağrılı hissedebileceği ve/veya soluktan maviye, kırmızıya renk değiştirebileceği Raynaud fenomeni de dahil olmak üzere periferik vaskülopati.. Motor tikler veya sözel tikler (ani, tekrarlayan hareketler veya sesler) "Düz" görünme veya duygusuz görünme gibi kişilik değişiklikleri.." (54)
Antipsikotiklerin yan etkileri şunlardır: "Uyuşukluk, Baş dönmesi, Huzursuzluk, Kilo alımı (bazı atipik antipsikotik ilaçlarda risk daha yüksektir), Ağız kuruluğu, Kabızlık, Mide bulantısı, Kusma, Bulanık görme, Düşük tansiyon, Tikler ve titremeler gibi kontrol edilemeyen hareketler (tipik antipsikotik ilaçlarda risk daha yüksektir), Nöbetler, Enfeksiyonlarla savaşan beyaz kan hücrelerinin sayısının düşük olması, Katılık, Kalıcı kas spazmları, Titreme, Huzursuzluk, Geç diskinezi, Akatizi, Parkinsonizm.." (54)
Ruh hali dengeleyicilerinin (mood stabilizers) yan etkileri şunlardır: "Kaşıntı, döküntü, Aşırı susama, Sık idrara çıkma, Ellerde titreme, Mide bulantısı ve kusma, Geveleyerek konuşma, Hızlı, yavaş, düzensiz veya çarpan kalp atışı, Bayılmalar, Görmede değişiklikler, Nöbetler, Halüsinasyonlar (var olmayan şeyleri görme veya sesler duyma), Koordinasyon kaybı, Gözler, yüz, dudaklar, dil, boğaz, eller, ayaklar, ayak bilekleri veya alt bacaklarda şişme.." (54)
Antikonvülzanların (ruh hali dengeleyicileri olarak kullanılır) yan etkileri şunlardır: "Uyuşukluk, Baş dönmesi, Baş ağrısı, İshal, Kabızlık, İştahta değişiklikler, Kilo değişiklikleri, Sırt ağrısı, Huzursuzluk, Ruh hali değişimleri, Anormal düşünme, Vücudun bir bölümünün kontrol edilemeyen titremesi, Koordinasyon kaybı, Gözlerin kontrol edilemeyen hareketleri, Bulanık veya çift görme, Kulaklarda çınlama, Saç dökülmesi.. Karaciğer veya pankreasta hasara neden olur, bu nedenle ilacı kullanan kişiler düzenli olarak doktorlarına görünmelidir.. Ergenlik çağındaki kızlarda polikistik over sendromuna (doğurganlığı etkileyebilen ve adet döngüsünü düzensiz hale getirebilen bir hastalık) yol açabilecek testosteron seviyelerini artırabilir.." (54)
Kaygı giderici ilaçların yan etkileri şunlardır: "Uyuşukluk, Baş dönmesi, Mide bulantısı, Bulanık görme, Baş ağrısı, Kafa karışıklığı, Yorgunluk, Kabuslar, Dengesizlik, Koordinasyon sorunları, Düşünme veya hatırlama zorluğu, Artan tükürük, Kas veya eklem ağrısı, Sık idrara çıkma, Bulanık görme, Cinsel istek veya yetenekte değişiklikler, Yorgunluk, Soğuk eller, Baş dönmesi veya sersemlik, Halsizlik.." (54)
Uyarıcıların yan etkileri şunlardır: "Uykuya dalmada veya uykuda kalmada zorluk, İştahsızlık, Mide ağrısı, Baş ağrısı, Kalp sorunları veya kalp kusurları olan hastalarda ani ölüm, Yetişkinlerde felç ve kalp krizi, Artan kan basıncı ve kalp hızı, Yeni veya daha kötü davranış ve düşünce sorunları, Yeni veya daha kötü bipolar hastalık, Yeni veya daha kötü agresif davranış veya düşmanlık.. Çocuklarda ve ergenlerde yeni psikotik semptomlar (sesler duyma, doğru olmayan, şüpheli şeylere inanma gibi) veya yeni manik semptomlar.. Parmakların veya ayak parmaklarının uyuşuk, soğuk, ağrılı hissedebileceği ve/veya soluktan maviye, kırmızıya renk değiştirebileceği Raynaud fenomeni de dahil olmak üzere periferik vaskülopati.. Motor tikler veya sözel tikler (ani, tekrarlayan hareketler veya sesler) "Düz" görünme veya duygusuz görünme gibi kişilik değişiklikleri.." (54)
Antipsikotiklerin yan etkileri şunlardır: "Uyuşukluk, Baş dönmesi, Huzursuzluk, Kilo alımı (bazı atipik antipsikotik ilaçlarda risk daha yüksektir), Ağız kuruluğu, Kabızlık, Mide bulantısı, Kusma, Bulanık görme, Düşük tansiyon, Tikler ve titremeler gibi kontrol edilemeyen hareketler (tipik antipsikotik ilaçlarda risk daha yüksektir), Nöbetler, Enfeksiyonlarla savaşan beyaz kan hücrelerinin sayısının düşük olması, Katılık, Kalıcı kas spazmları, Titreme, Huzursuzluk, Geç diskinezi, Akatizi, Parkinsonizm.." (54)
Ruh hali dengeleyicilerinin (mood stabilizers) yan etkileri şunlardır: "Kaşıntı, döküntü, Aşırı susama, Sık idrara çıkma, Ellerde titreme, Mide bulantısı ve kusma, Geveleyerek konuşma, Hızlı, yavaş, düzensiz veya çarpan kalp atışı, Bayılmalar, Görmede değişiklikler, Nöbetler, Halüsinasyonlar (var olmayan şeyleri görme veya sesler duyma), Koordinasyon kaybı, Gözler, yüz, dudaklar, dil, boğaz, eller, ayaklar, ayak bilekleri veya alt bacaklarda şişme.." (54)
Antikonvülzanların (ruh hali dengeleyicileri olarak kullanılır) yan etkileri şunlardır: "Uyuşukluk, Baş dönmesi, Baş ağrısı, İshal, Kabızlık, İştahta değişiklikler, Kilo değişiklikleri, Sırt ağrısı, Huzursuzluk, Ruh hali değişimleri, Anormal düşünme, Vücudun bir bölümünün kontrol edilemeyen titremesi, Koordinasyon kaybı, Gözlerin kontrol edilemeyen hareketleri, Bulanık veya çift görme, Kulaklarda çınlama, Saç dökülmesi.. Karaciğer veya pankreasta hasara neden olur, bu nedenle ilacı kullanan kişiler düzenli olarak doktorlarına görünmelidir.. Ergenlik çağındaki kızlarda polikistik over sendromuna (doğurganlığı etkileyebilen ve adet döngüsünü düzensiz hale getirebilen bir hastalık) yol açabilecek testosteron seviyelerini artırabilir.." (54)
"Bu ilaçlardan birini kullanan
'herkesin, yan etki yaşamayacağını' belirtmek önemlidir. Ancak,
görebileceğiniz gibi, bunlar alınacak aşırı risklerdir, özellikle de bu
ilaçların en azından bazılarının 'etkisinin %90'ının, plasebo (veya diğer
tedavi) ile kopyalanabileceği' düşünüldüğünde.." (54)
"Psikiyatrik ilaçların, zihin ve beden üzerindeki etkileri...
Genel etkinin tanımlayıcıları: 'Nöropeptik kaynaklı eksiklik sendromu
(NİDS "neuroleptic induced deficit syndrome"), deaktivasyon, kimyasal lobotomi, tıbbi lobotomi, zombi benzeri,
robot benzeri, kimyasal dar görüşlülük, iatrojenik çaresizlik,
zehirlenme anosognozisi, nöroleptik disfori, bilişsel körelme,
büyülenmişlik, sersemlik kozası..'
İlaç kaynaklı fiziksel
etkiler: Normal beyin fonksiyonunun bozulması ve kesilmesi (disruption
and impaired), beyinde ilaç kaynaklı kimyasal dengesizlik, distoni
(motor huzursuzluk), akatizi (içsel huzursuzluk), hiperkinezi (hareket
etme zorunluluğu), kanda böcekler, damarlarda elektrik, ilaç kaynaklı
mani, aşırı aktivite, enerjinin yorucu patlamaları, dayanılmaz, tarif
edilemez işkence, seğirmeler, yüz buruşturma, deri surat, Diyabet "ay
yüzü", hipokinezi (hareketsizlik), yorgunluk, uysal, yorgun, sedasyon,
hafıza, konsantrasyon zorlukları, baş ve karın ağrıları, nöbetler, uyku
sorunları, çeşitli türlerde mesane ve bağırsak işlev bozuklukları, güneş
ışığına karşı hassasiyet, göz bozuklukları, cilt sorunları, kilo kaybı
veya alımı, anormal şeker seviyeleri, anormal insülin metabolizması,
ciddi alerjik reaksiyonlar, ölümcül vücut ısısı düzenleme bozuklukları
(ateşli, sıcak günlerde ısı çarpması), diyabet, yüksek kolesterol
seviyeleri, yüksek tansiyon, hipotansiyon/düşük tansiyon (özellikle
aniden yataktan kalkıldığında veya ayağa kalkıldığında), yorgunluk
psikomotor geriliği, depresyonla karıştırılan ilaç kaynaklı stupor,
tehlikeli kalp sorunları, parkinsonizm (titreme ve rijidite), sedasyon,
uyuşukluk, yavaş monoton konuşma, uyuşukluk, güçsüzlük, bitkinlik,
fiziksel enerji eksikliği, yavaş hareket, baygınlık, azalmış refleksler
ve tepkiler, uykusuzluk, cinsel işlev bozuklukları, çeşitli
gastrointestinal sorunlar (bağırsak felci), hormonal anormallikler,
göğüslerde şişme ve kendiliğinden süt gelmesi, şekil bozukluğu, yüzde
kıllanma, deri döküntüleri, immünolojik baskılanmayı içeren kemik iliği
baskılanması (aplastik anemi veya agranülositoz), ciddi, tedavisi zor
enfeksiyon riski, ölümcül kan bozuklukları, kan sayımı anomalileri..
İlaç kaynaklı ruhsal bozulma etkileri:
-Zeka geriliği (/bozukluğu): yüksek insan
işlevleri, hesaplama, konsantrasyon, hafıza kaybı, bilişsel, 40 IQ puanı
kaybı..; Bağımsızlık: özerklik eksikliği, kendi kendini belirleme, kendilerine veya çevreye karşı az ilgi.
-Sürüş: kayıtsızlık, uyuşukluk, inisiyatif, ilgisizlik, duygusal donuklaşma, körelme, halsizlik, pasiflik, psişik enerji yok, kendiliğindenlik eksikliği, sosyal etkileşimler, keşif, motivasyon azalması, uyandırılabilir uyuşukluk, ilgisizlik, azalmış irade, irade felci, azalmış duygusal tepkisellik, körelme, azalmış dürtü, halsizlik, motivasyon eksikliği, duygusal olarak tepkisiz, donukluk hissi, bozulmuş inisiyatif ve planlama, duygusal olarak baskılanmış (stifled) ve bastırılmış (subdued), irade gücü kaybı, yarışan düşünceler, çılgınca, duyguların düzleşmesi.
-Farkındalık: duygusal donukluk, dikkatsizlik, uyanıklık, öz farkındalık, sosyal duyarlılık, öz-endişe, bozulmuş öz-izleme, öz-içgörü, kafa karışıklığı, bir gölge inmiş gibi, İyileşmiş hissetmek, aslında daha kötü olmalarına rağmen, büyüklük sanrıları, her şeye gücü yetme ve başarı fantezileri, paranoya.
-Bozulmuş Yargılama (/Yargılama geriliği): normal etik kısıtlamalardan kurtulma, sonuçlara yönelik endişenin azalması, öz-yansıtma eksikliği, bozulmuş yönetici işlevi.
-Sürüş: kayıtsızlık, uyuşukluk, inisiyatif, ilgisizlik, duygusal donuklaşma, körelme, halsizlik, pasiflik, psişik enerji yok, kendiliğindenlik eksikliği, sosyal etkileşimler, keşif, motivasyon azalması, uyandırılabilir uyuşukluk, ilgisizlik, azalmış irade, irade felci, azalmış duygusal tepkisellik, körelme, azalmış dürtü, halsizlik, motivasyon eksikliği, duygusal olarak tepkisiz, donukluk hissi, bozulmuş inisiyatif ve planlama, duygusal olarak baskılanmış (stifled) ve bastırılmış (subdued), irade gücü kaybı, yarışan düşünceler, çılgınca, duyguların düzleşmesi.
-Farkındalık: duygusal donukluk, dikkatsizlik, uyanıklık, öz farkındalık, sosyal duyarlılık, öz-endişe, bozulmuş öz-izleme, öz-içgörü, kafa karışıklığı, bir gölge inmiş gibi, İyileşmiş hissetmek, aslında daha kötü olmalarına rağmen, büyüklük sanrıları, her şeye gücü yetme ve başarı fantezileri, paranoya.
-Bozulmuş Yargılama (/Yargılama geriliği): normal etik kısıtlamalardan kurtulma, sonuçlara yönelik endişenin azalması, öz-yansıtma eksikliği, bozulmuş yönetici işlevi.
Manevi (ruhsal) Seçimler:
-İntihar: İlaçlar, birini intihar etmeye zorlamaz. İlaçlar, bir kişiyi intihara sürüklemez. Ancak, 'yargılama yeteneğinin ve sonuçlarının bozulmasıyla', kişi 'hiçbir şeyi umursamaz ve sonra, kendini öldürür.' Tıpkı bir sarhoşun, masum birinin ölümüne yol açan 'araba kullanma seçiminden, sorumlu tutulması' gibi, 'psikiyatrik ilaç kullanan bir kişi de, kendi hayatına son verdiği' için sorumlu tutulur. 'Risperdal, Zyprexa, Haldol, Thorazine, Prolixin, Seroquel, Geodon' gibi ilaçlar, 'insan iradesine aykırı seçimler yaptırmaz' ancak sarhoşken olduğu gibi 'muhakeme yeteneğini engelleyerek, güçlü etkilere' sahip olabilir.
-Anlama (/kavrama): inkar, kaygı, sabırsızlık, ruh hali
değişimleri, mani, ağlama, üzüntü, disfori, öfke, düşmanlık, yıkım,
psikoz
-Kabul(lenme) /onay(lama)): tedavisi olmayan, biyolojik olarak bozulmuş, teslimiyetçilik, bağımlılık, boşluk, yenilmiş, umutsuzluk, neşesizlik, uyum, melankoli, zihinsel çöküş, umutsuzluk, çaresizlik, depresyon
-Seçimle eylem: karakter dışı seçimler, isyan, intikam, kamu düzenini bozma, şiddet, suç, cinayet, saçma planlar için hayat birikimlerini çalma, iyi bir işi mahvetme, işten atılma, işten ayrılma, evlilikleri ve değerli ilişkileri mahvetme
-Kabul(lenme) /onay(lama)): tedavisi olmayan, biyolojik olarak bozulmuş, teslimiyetçilik, bağımlılık, boşluk, yenilmiş, umutsuzluk, neşesizlik, uyum, melankoli, zihinsel çöküş, umutsuzluk, çaresizlik, depresyon
-Seçimle eylem: karakter dışı seçimler, isyan, intikam, kamu düzenini bozma, şiddet, suç, cinayet, saçma planlar için hayat birikimlerini çalma, iyi bir işi mahvetme, işten atılma, işten ayrılma, evlilikleri ve değerli ilişkileri mahvetme
-İntihar: İlaçlar, birini intihar etmeye zorlamaz. İlaçlar, bir kişiyi intihara sürüklemez. Ancak, 'yargılama yeteneğinin ve sonuçlarının bozulmasıyla', kişi 'hiçbir şeyi umursamaz ve sonra, kendini öldürür.' Tıpkı bir sarhoşun, masum birinin ölümüne yol açan 'araba kullanma seçiminden, sorumlu tutulması' gibi, 'psikiyatrik ilaç kullanan bir kişi de, kendi hayatına son verdiği' için sorumlu tutulur. 'Risperdal, Zyprexa, Haldol, Thorazine, Prolixin, Seroquel, Geodon' gibi ilaçlar, 'insan iradesine aykırı seçimler yaptırmaz' ancak sarhoşken olduğu gibi 'muhakeme yeteneğini engelleyerek, güçlü etkilere' sahip olabilir.
Not: İlaçlar, seçimi yönlendirmez, ancak 'ilgisizlik ve sonuçlara karşı
duyarsızlık' yoluyla 'seçimi etkileyebilir', tıpkı sarhoş birinin (alkol), ayıkken asla yapmayacağı, 'çok aptalca seçimler yapması' gibi." (98)
----------------------------------------------------------------
"Prozac, Ritalin ve Xanax, çoğu psikiyatrik ilaç gibi, bir
'nörotransmitterin çıktısını artırarak veya sinir hücreleri arasındaki
sinapslardan uzaklaştırılmasını önleyerek', belirli 'nörotransmitter
sistemlerini' aşırı uyarır. Örneğin Prozac, 'serotonin' adı verilen bir
'kimyasal haberciyi, sinapslardan uzaklaştırılmasını engelleyerek' aşırı
uyarır. Beyin, başlangıçta 'serotonin salınımını' durdurarak ve ardından
'serotonine' yanıt verebilecek 'reseptör sayısını' azaltarak tepki verir."
-Peter Breggin, David Cohen, (İlaçlarınız Sorununuz Olabilir,2007) (99)
"Beyin, D2
reseptörlerindeki artışla, 'ilaç kaynaklı kimyasal dengesizliği' telafi
etmek için değişir: (98) (ve) Şizofreniklerin beyinleri, 'psikiyatrik ilaçlar
aldıkları durumlar dışında' normaldir: (144) "1978'de Toronto Üniversitesi'nden Philip Seeman,
Nature dergisinde, 'bunun, gerçekten de böyle olduğunu' duyurdu. Otopside,
'yirmi şizofreninin beyninde, normalden yüzde 70 daha fazla, D2 reseptörü'
vardı. İlk bakışta, 'şizofreninin nedeninin bulunduğu' düşünülüyordu,
ancak Seeman, hastaların hepsinin ölümlerinden önce, 'nöroleptik
kullandığı' konusunda uyardı. "Bu sonuçlar genel olarak şizofreninin
'dopamin hipoteziyle' uyumlu görünse de" diye yazdı, D2 reseptörlerindeki
artış 'uzun süreli nöroleptik kullanımından kaynaklanmış olabilir.'" -T. Lee, (Şizofren beyinlerde
31-1-nöroleptiklerin ve 3H-apomorfinin bağlanması, 1978) (98) (144)
"Birçok çalışma
'ilaçların, gerçekten suçlu olduğunu' hızla kanıtladı. Sıçanlara
'nöroleptikler' verildiğinde (beslendiğinde), 'D2 reseptörlerinin sayısı' hızla arttı. (-Şizofrenik (antişizofrenik) ilaçlar: Kronik tedavi, beyindeki 'dopamin alıcı
(reseptör) bağlanmasını' yükseltir.)" -D. Burt, 1977, (98) (144)
"Sıçanlara 'D reseptörlerini bloke eden' bir ilaç verildiğinde, bu 'reseptör alt tipinin yoğunluğu' arttı. (-[3H]SCH 23390 bağlanma bölgeleri, d-1 dopamin alıcılarının (reseptörlerinin) kronik blokajından sonra artar.)" -M. Porceddu, 1985, (98) (144)
....Fransa, İsveç ve Finlandiya'daki
araştırmacılar, nöroleptiklere hiç maruz kalmamış yaşayan hastalarda 'D2
reseptör yoğunluklarını' incelemek için 'pozitron emisyon topografisini'
kullandılar ve hepsi, 'şizofrenikler ile "normal kontroller" arasında,
"anlamlı bir fark" olmadığını' bildirdiler. [Striatal D2
dopaminerjik reseptörleri, tedavi edilmemiş şizofrenik hastalarda, 'pozitron emisyon tomografisi ve bromospiperon' ile değerlendirildi.) -J.
Martinot, 1990 ; (Nöroleptik-naif şizofrenik hastalarda D2 dopamin
reseptörleri) -L. Farde, 1990, ; (Pozitron emisyon tomografisi
ile incelenen nöroleptik olmayan şizofreni hastalarında striatal D2
dopamin reseptör özellikleri..) -J. Hietala,1994] -Robert Whitaker, (Bir Salgının Anatomisi, 2010) (98) (144)
"Dopamin sistemindeki bir lezyonun, 'şizofreninin birincil nedeni olduğuna' dair ikna edici bir
kanıt yoktur.." -E. Nestler ve S. Hyman, (Moleküler Nörofarmakoloji, 2002) (144)
"'Depresyondaki
düşük serotonin' hipotezi ve 'şizofrenideki yüksek dopamin' hipotezi, her
zaman 'zihinsel bozuklukların, kimyasal dengesizlik' teorisinin ikiz
sütunları olmuştur ve 1980'lerin sonlarına doğru, 'her ikisi de eksik'
bulundu. Diğer zihinsel bozukluklar da kamuoyuna, 'kimyasal
dengesizliklerden kaynaklanan hastalıklar' olarak tanıtıldı, ancak bu
iddiaları destekleyecek hiçbir kanıt yoktu." -Robert Whitaker, (Bir Salgının Anatomisi, 2010) (144)
"Thorazine, Haldol ve Zyprexa gibi
başlıca 'antipsikotik ilaçlar' ikinci gruba girer. Bu ilaçların 'ciddi
metabolik ve nörolojik hasara' neden olduğu açıktır. Sözde 'psikotik
hastalıkları' tedavi etmek için kullanılan 'psikotropik ilaçların' çoğu,
'ekstrapiramidal motor sistemine' zarar verir ve 'karmaşık metabolik
bozukluklara' neden olur. İşte iki anahtar terimin kısa tanımı. Piramidal
motor sistemi 'gönüllü hareketleri' kontrol eder. Bu sisteme, örneğin 'çocuk felci' veya 'omurilik travması' nedeniyle verilen zarar, 'felce' neden
olur. Piramidal sistemden, filogenetik olarak daha eski olan
ekstrapiramidal sistem, 'kas tonusunu ve gövde stabilitesini' korur ve
'yürüme' gibi 'gönüllü (ancak bilinçli olarak düzenlenmeyen) davranışları'
kontrol eder. Bu sisteme, örneğin 'Parkinsonizm' veya 'nöroleptik ilaçlar'
nedeniyle verilen zarar, 'sözde hareket bozukluklarına' neden olur."
-Psikiyatrist Prof. Dr. Thomas Szasz, (Zorlama Tedavi Olarak, 2007) (98)
"Beyin, 'Prozac, Ritalin veya
Xanax' gibi psikiyatrik ilaçların müdahalesine nasıl tepki verir? Beyin,
'sanki toksik maddeler tarafından istila ediliyormuş gibi' tepki verir; zararlı ilaç etkilerinin, 'üstesinden gelmeye veya telafi etmeye' çalışır.
Bu süreçte beyin, ilaca 'yanıt verme kapasitesini', kelimenin tam anlamıyla
yok eder. Kendini, ilaca karşı 'uyuşturur' ve bunu yaparken aslında 'kendi
işlevlerinden' bazılarını, öldürür. Dolayısıyla bir doktor, bize, 'Prozac'ın
biyokimyasallarımızı dengeye getirdiğini' söylediğinde, çok kötü bir
şekilde yanıltılmış oluruz. Aslında Prozac, 'beynin işlevini', derinden
bozmaktadır." -Peter Breggin, David Cohen, (İlaçlarınız Sorununuz Olabilir, 2007) (98)
----------------------
"SSRI'ların, depresyonda '50 birim serotonin dengesinin, beyin kimyasını'
nasıl etkilediğine dair özet tablo.. Normalde beynin, '50 birim serotonine'
ihtiyaç duymasına rağmen, "depresyondaki hastanın" sadece '40 Birime'
sahip olduğu varsayılır. Aslında bu yanlıştır. Depresif bir kişinin
beyni, normal şekilde çalışır ve tıpkı depresif olmayan kişiler gibi '50
birim serotonin dengesini' koruyabilir. Yani SSRI gibi bir psikiyatrik
ilaç eklediğinizde, 'daha önce hiç var olmayan, bir kimyasal dengesizlik'
yaratırsınız." (98)
"Serotonin teorisi bilimsel bir ifade değildir. Bu, beceriksizce yapılmış bir teoridir; yanlış olduğu kanıtlanmış bir hipotezdir. 'Bu yanılgının büyümeye devam etmesi milyonlarca insanın sağlığını mahvediyor', çünkü 'serotoninin normal geri alımını engelleyen bir SSRI ilacı alırsanız, ilacın tedavi etmek için tasarlandığı fizyolojik sorunla, yani düşük serotonin seviyeleriyle karşı karşıya kalırsınız.' Bu, ironik bir şekilde, ilk etapta depresyona yol açtığı varsayılan durumdur.." (1)
".....ilaçlar, serotoninin
sinapslara geri alımını engellediğinde, bu sadece bir başlangıçtır..
Ayrıca, 'norepinefrin, dopamin ve histamin' gibi diğer
nörotransmitterlerin geri alımını, daha az güçlü olsa da engellerler.(....) SSRI'lar özgül değildir, bunun yerine 'vücuda ve beyne dağılmış
en az sekiz ayrı nörotransmitter/nöromodülatör sistemini' etkiler. Sonuç
olarak, ilaçlar 'kan pıhtılaşması, karbonhidrat metabolizması,
inflamatuar yanıt, biliş, öğrenme ve hafıza' gibi çeşitli süreçleri
bozar." (15)
(Profesör Jose Luis Turabian); "....'psikotropiklerin ana etkilerinden birinin baskılama
olduğunu' vurguluyor: “Nöroleptikler 'motivasyonu ve hayal
gücünü' bastırır ve 'vücut şekli ve hareketinin düzenlenmesine' müdahale
eder; Benzodiazepinler 'davranışsal kontrolü ve ayrımcılığı' bastırır;
Seçici serotonin geri alım inhibitörleri 'erotik çekirdeği' bastırır.
Bastırma, 'belirli bir hastalık sürecine yönelik saldırılarının bir yan
etkisi' değil, 'etkileri' için esastır." (18)
"Dopamin
ve serotonin, 'akıl hastalığında' rol oynayan iki nörotransmitterdir;
dopamin 'şizofrenide', serotonin ise 'depresyonda' rol oynar. Depresyonun
düşük serotonin teorisi (Birinci Bölümde tartıştığım gibi, bilimsel
gerçeklere dayanmayan), 'depresyonun, beyindeki düşük serotonin
seviyelerinden kaynaklandığını' savunur - yani, bu 'serotonin
moleküllerinin, sinaptik aralıktan mesajı iletecek kadar az' olması.."
(21)
"Yeniden emilim seviyeleri, normale
döndüğünde, sinaps içindeki 'serotonin seviyeleri' önemli ölçüde düşer,
ancak mesajları almak için 'daha az reseptörünüz' olur. Birçok kişinin
tanıklık edeceği gibi, bu 'psikolojik bir felaket' olabilir ve vücut artık
bu 'yeni doğal olmayan kimyasal "dengeyi" yeniden kurmak için bu
ilaçlara ihtiyaç' duyar. Paradoksal olarak, bu birçok doktoru ve hastayı
ilaçların "işe yaradığına" ikna etti: Sonuçta, 'ilaçlar olmadan, çok daha
kötü' durumdaysanız, bu onların faydalı bir etkiye sahip olduğu anlamına
gelmez mi? Çok daha rahatsız edici cevap hayır, 'ilaçlar, beyninizin
kimyasını değiştirmiştir', böylece onlar olmadan 'yoksunluk belirtileri'
yaşarsınız. Sanki ilaç endüstrisi, Amerikan Psikiyatri Birliği ile
işbirliği yaparak devasa bir yeni 'ilaç bağımlısı grubu' yaratmış
gibi.." (21)
"Çalışma üstüne çalışma, depresif ve depresif olmayan hastaların 5-HIAA
seviyelerinde önemli bir fark bulamadı. '5-HIAA seviyeleri ile depresif
semptomların şiddeti' arasında hiçbir korelasyon bulunamamıştır. (...) ....'beyin omurilik
sıvısındaki 5-HIAA seviyeleri ile antidepresanlara verilen yanıt
derecesi' arasında hiçbir korelasyon bulunamamıştır. Yaygın olarak kabul
gören bu teorinin kesinlikle hiçbir gerçek temeli yoktur:" (20)
"İnsan beyninde 100 milyar nöron vardır. Tipik bir beyin nöronu, geniş bir dendrit ağından girdi alır; bir ila on bin arasında sinaptik bağlantısı vardır, bu da 'yetişkin beyninin, bir bütün olarak yaklaşık 150 trilyon sinapsa sahip olduğu' anlamına gelir. Birçok nörotransmitterden birinin 'düşük seviyelerinin', depresyon gibi karmaşık bir 'zihinsel durumdan sorumlu olma olasılığı' size ne kadar olası görünüyor?" (20)
"....'Antidepresanların, bağışıklık sisteminizi değiştirmesi ve baskılaması'
mümkündür. 2003 yılında yapılan bir deneyde fluoksetin ve benzerleri en
olası suçlulardan bazıları olarak adlandırılmıştır. Bunun nedeni
'antidepresanların, serotonin ve nörotransmitterleri etkileme şekli'
olabilir. Bir antidepresan kullandığınızda 'serotonin, sinir
bağlantılarında' daha uzun süre kalır. Bu, bağışıklığı etkileyen 'hücre
sinyallemesine' müdahale eder ve enfeksiyonla savaşan 'T hücrelerinin
büyümesini' engeller." (54)
('Antidepresan ilaçlar, diyabet hastalarında insülin gibi çalışır' teorisi..) "....İnsülin eksikliği diye bir şey vardır (ancak yalnızca
tip 1 diyabette) ancak Prozac eksikliği diye bir şey yoktur. SSRI'lar
(sözde Seçici Serotonin Geri Alım İnhibitörleri - bu ilaçlar SEÇİCİ OLMADIĞI için kasıtlı
bir yanlış tanıtım!) toplam beyin serotoninini yükseltmez. Aksine,
SSRI'lar aslında serotonini, uzun vadede tüketirken, sadece sinaps
düzeyinde serotonin salınımını "artırır" ve aynı zamanda serotoninin
'depolanmasını, yeniden kullanılmasını ve geri dönüştürülmesini' engeller
("serotonin geri alım inhibisyonu"
işleviyle)." (55)
('Antidepresan ilaçlar, diyabet hastalarında insülin gibi çalışır' teorisi..) "....insülin/diyabet
karşılaştırmasının çarpıtılmış "mantıksızlığı", önemli doğal
nörotransmitter serotoninin öncü molekülü olan amino asit beyin besin
maddesi triptofan durumunda meşru bir şekilde yapılabilir. Eğer bir
serotonin eksikliği veya "dengesizliği" kanıtlanabilirse, tek mantıklı
tedavi yaklaşımı, beyne, 'serotonini uzun vadede tüketen, beyni değiştiren
sentetik bir kimyasal' vermek yerine, diyete 'serotonin öncüsü triptofan
takviyesi' yapmak olurdu!" (55)
('Ritalin çocuklar (veya yetişkinler) için güvenlidir' teorisi..) "....metilfenidat (Ritalin, Concerta, Daytrana, Metadate ve
Methylin; diğer adıyla “çocuk kokaini”), bir 'dopamin geri alım
inhibitörü' ilacıdır ve dopamin, sinapsları üzerinde 'tıpkı kokain gibi
çalışır, ancak oral yoldan alınan metilfenidat, beyne, burundan çekilen
veya içilen kokainden' daha yavaş ulaşır. (....) ....Ritalin ve kokainin moleküler yapıları, yan yana
incelendiğinde dikkat çekici derecede 'benzer olan halka şeklindeki yan
zincirlere sahip, amfetamin baz yapılarına' sahiptir. Beyindeki (ve kalp,
kan damarları, akciğerler ve bağırsaklardaki) dopamin sinaptik
organellerinin, 'iki ilaç arasındaki herhangi bir farkı algılaması' olası
değildir." (55)
(Hastanız sesler duyuyorsa bu onun şizofren olduğu anlamına gelir' teorisi..) "İşitsel halüsinasyonların, 'normal insanların %10'una kadarında, görüldüğü'
bilinmektedir; ve 'normal insanların %75'ine kadarı, orada olmayan
birinin adını seslendiğini' deneyimlemiştir. (...) Gerçekten
de halüsinasyonlar, özellikle psikiyatrik ilaçlar olmak üzere birçok
ilacın 'potansiyel yan etkisi veya yoksunluk belirtisi' olarak ilaç
literatüründe listelenmiştir. (...) Halüsinasyonlar ve sanrılar dahil
psikotik semptomlar, "alkol, esrar, halüsinojenler, sakinleştiriciler,
hipnotikler ve anksiyolitikler, inhalanlar, opioidler, PCP ve amfetamin"
benzeri ilaçların çoğu (Phen-Fen, [fenfluramin] gibi), kokain,
metamfetamin, Ecstasy ve SSRI'lar gibi ajitasyona neden olan,
psiko-uyarıcı ilaçlar) gibi maddelerden kaynaklanabilir. (...) Halüsinasyon ve sanrılara neden olabilecek
diğer ilaçlara örnek olarak 'anestezikler, analjezikler, antikolinerjik
ajanlar, antikonvülzanlar, antihistaminikler, antihipertansif ve
kardiyovasküler ilaçlar, bazı antimikrobiyal ilaçlar, anti-parkinson
ilaçları, bazı kemoterapi ajanları, kortikosteroidler, bazı
gastrointestinal ilaçlar, kas gevşeticiler, steroid olmayan
anti-inflamatuar ilaçlar ve Antabuse' verilebilir.." (55)
"Psikiyatrist, 'SSRI ilaçlarının uydurulmuş tıbbi mitlere dayandığını' söylüyor.. Seçici
serotonin geri alım inhibitörlerini veya SSRI'ları 'beyindeki serotonin
seviyelerini' artırmak ve depresyon hastalarının 'zihinsel "dengeye"
ulaşmalarına' yardımcı olmak için etkili bir çare olarak 'destekleyen
bilim' tamamen yoktur.." (77)
(Psikiyatrist Profesör David Healy) "....'SSRI'ların ve bunların nasıl çalıştığına' dair tüm
varsayımın "bir mite" dayandığını' söylüyor. Healy, bazı kullanıcılarda 'hem intihar hem de cinayet eğilimlerini kışkırttığıyla' ilişkilendirilen
ilaçların, 'beyindeki hiçbir şeyi, dengelediğinin bilimsel olarak
gösterilmediği' konusunda uyarıyor. SSRI'ların, 'serotonin
seviyelerini artırmaya ve beyindeki kimyasal dengesizlikleri düzeltmeye'
yardımcı olduğu yönündeki yaygın yanlış anlamanın laboratuvar
testlerinden ziyade 'kurnazca pazarlamadan' kaynaklandığını söylüyor.
Dahası, birçok hastanın 'bu tehlikeli ilaçları kullanmaya devam etmesinin
tek nedeni, bunların işe yarayacağına dair yanlış umutlardır' ki bu da
hiçbir zaman kanıtlanmamıştır. (...) ....SSRI'ların, depresyon hastalarının 'beyinlerindeki kimyasal dengesizlikleri, bir
şekilde normalleştirdiği' miti hakkında, aslında 'bunu yaptıkları hiç
kanıtlanmamış' olmasına rağmen.." (77)
"Tanımı gereği, SSRI'lar kanıtlanmamış şarlatan
ilaçlardır.. Sakinleştiriciler, elbette, SSRI'ların farmasötik
öncülleridir. 1980'lerde güvenlikleri ve etkinlikleriyle ilgili
endişeler ortaya çıktığında kullanımdan kaldırıldılar. Yerlerine daha
güvenli ve daha etkili olduklarına inanılan SSRI'lar konuldu. SSRI'ların, 'tam olarak nasıl çalıştığını' kimse bilmiyor ve herhangi bir etkinliği '
kanıtlayan güvenilir bilimsel kanıt' tamamen eksik. Özünde,
SSRI'lar tanımı gereği 'yüksek kârlı şarlatan ilaçlardan' başka bir şey
değildir ve hatta 'binlerce ciddi yaralanma ve/veya ölüm vakasıyla'
kanıtlandığı gibi 'ölümcül, yüksek kârlı şarlatan ilaçlar' olarak bile
düşünülebilirler." (77)
"SSRI yanlısı kuklalar,
kanıt olmadan bile 'psikiyatrik ilaçların, işe yaradığını' iddia ederken
bilim terk edildi.. Şaşırtıcı bir şekilde, eğer SSRI'lar 'diyet
takviyeleri' olsaydı, psikiyatri endüstrisi tarafından savunmak için
kullanılan 'aynı argümanlar, saf söylenti' olarak tartışmalardan
dışlanırdı." (77)
"Healy'nin makalesinin yayınlanmasının ardından 'SSRI'ların
kullanımını savunmaya çalışan' danışman psikiyatrist ve ruh hali
bozuklukları uzmanı Dr. Paul Keedwell'in şu ifadesi bu noktayı mükemmel
bir şekilde örneklendirdi: "Klinik dünyasında, SSRI'lar majör depresyonu
olan bireylerin tedavisinde tartışmasız bir şekilde etkilidir."
Kraliyet Psikiyatristler Koleji başkanı
Profesör Sir Simon Wessely adlı bir diğer SSRI yanlısı kukla, iki
sentini sunarak şöyle dedi: "Antidepresanların, psikolojik tedavilerle
birlikte depresyonda yardımcı olduğu kanıtlanmıştır. Bunu nasıl
yaptıkları kanıtlanmamıştır."
SSRI'ları savunan bu iki ifade,
tartışmanın konusu 'cevizlerin, kardiyovasküler sağlığın destekleyicisi
veya esrarın, kanser tedavisi' olması durumunda asla geçerli olmazdı.
"Çünkü bilim!" tugayı, "korelasyonun nedenselliğe eşit olmadığı" ve
"etkinliği kanıtlayan çift kör, plasebo kontrollü çalışmalar nerede?"
gibi sürekli havlayan tazı köpeklerini hemen serbest bırakırdı. Bir
şekilde, bazı psikiyatristlerin 'hastalarında iyileşmeler gördükleri için
SSRI'ların işe yaradığı' iddialarıyla destekleyici dolaylı kanıtlar
sunmak sorun değil. Ancak, aynı kanıtlar 'doğal tedavileri desteklemek'
için sunulduğunda, 'tüm bahisler iptal edilir ve tedavi hemen şarlatanlık'
olarak adlandırılır. Tahmin edin ne oldu, şüpheciler? Her ikisini
birden yapamazsınız." (77)
"Deli insan hastalığı ve SSRI'lar - kamuoyuna söylemedikleri ama çok endişe verici olan şey nedir.. Basitçe
söylemek gerekirse, seçici serotonin geri alım inhibitörleri (SSRI'ler), 'beynin, kimyasındaki 'sinapsları' bloke ederek, kişinin duygularını düzenlemeye ve kontrol etmeye' çalışır, ancak modern bilim insanları hala
'beynin, normal işlevlerini, ilaçlarla dengeleyebileceklerine' inanacak
kadar kibirlidir. Doktorlar ve hastaları, 'kimyasallarla, tehlikeli bir
duygusal Rus ruleti' oyununa giriyorlar ve bu sadece başlangıç..
Geleneksel yiyeceklerin çoğu artık 'yabancı patojenler ve bakteriler' de
dahil olmak üzere 'haşere öldürücü ve yabani ot öldürücü bileşenler'
içerecek şekilde genetiğiyle oynanıyor. Bu, 'merkezi sinir sistemini,
kanı ve beyni kirleterek, kafa karışıklığına, hafıza kaybına ve duygusal
bozukluğa' yol açıyor. Aşılar artık 'insan albümini ve genetiğiyle
oynanmış virüsler' içeriyor. Bu toksinler, sistemi 'tepki vermeye'
zorladıktan sonra 'cıva ve alüminyumla' birlikte 'kalbe ve beyne' taşınır.
Tüm bunları SSRI'lerle karıştırın ve ne elde edersiniz? (Aşılar
dahil)
TÜM bu toksinleri tüketen bir insanın tepkisi, 'cinayet ve intihar
düşünceleriyle' karıştırılmış, uydurulmuş 'bir şiddet sahte gerçekliği '
tarafından yönlendirilen bir deliliktir. Genç yetişkin erkekler buna
karşı en savunmasız olanlardır, bunu son on yıldaki 'tüm toplu silahlı
saldırılardan' da anlayabiliriz. Birçok Amerikalı da 'deli insan
hastalığından' mı muzdarip? İnsanları 'sağlık ve duygusal' uçurumlardan
aşağı sürükleyen 'kimyasalların ve insan albüminin "ölümcül" kombinasyonu'
nedir? (....) Sonra, Amerika'daki çoğu insan 'ağrıları, sızıları,
rahatsızlıkları' ve "hastalık" dedikleri şey için doktorlara yöneliyor. Doktor
'iltihabı, acıyı, artriti, baş ağrılarını ve hatta depresyonu' azaltmak
için bir 'kimyasal reçete' karalıyor. Sizi zombi gibi hissettirecek
'lityum', kanınızı inceltecek 'aspirin ve fare zehiri' var. Karaciğerinizi
mahvedecek 'öksürük şurubu' ve çocuklar için kimyasal gıda boyası içeren
aspartam yüklü, 'ateş düşürücü sıvılar' var. (....) 'Kaygı, depresyon, kafa karışıklığı
ve intihar düşünceleri' gibi yan etkileri olan SSRI'lar veren doktorlar
tarafından ilaçlanıyorlar. Neden? Pozitiflik için 'zihinsel kanalları
bozuldu ve zehirlendi' ve şimdi hepsi Batı Tıbbı tarafından "tıkanacak".. SSRI'lar
birçok trajedinin suçlusudur." (79)
"YALAN: Genel halk, şizofreniklerin, 'nörotransmitterler dopamin,
glutamat ve serotonin' içeren beynin karmaşık, birbiriyle ilişkili
'kimyasal reaksiyonlarındaki dengesizlikten' kaynaklanan 'hatalı beyin
kimyasına' sahip olduğuna inanmaktadır. 'Dopamin, Serotonin, Norepinefrin
ve GABA (Gama Aminobütirik Asit)' gibi nörotransmitterler, beyin
hücrelerinin 'birbirleriyle iletişim kurmasını sağlayan' maddelerdir.
Psikiyatrik ilaçlar, 'sinaps ve reseptör' arasındaki 'normal dengeyi' geri
kazandırır ve kişiyi, 'psikotik davranışlardan ve düşüncelerden' kurtarır. Bu
'kesinlikle yanlıştır' çünkü hiçbir psikiyatrik ilaç, şizofrenik
davranışı, 'normal işlevli bireylere' dönüştürmez. Tüm psikiyatrik ilaçlar,
'şizofrenikler ve şizofrenik olmayanlar'
üzerinde aynı etkiye sahiptir. 'Normal bir kişiye' verilen ilaçlar,
şizofreniklerle 'aynı kayıtsız stuporu (stupor "uyuşukluk, duyarsızlık,
baygınlık, sersemlik vs")' yaratır. Zıt davranış sorunları yaşayanlara,
yani 'kaygı ve depresyon' yaşayanlara aynı ilaç verilir." (98)
"Bir akıl hastasının beynindeki tek kimyasal dengesizlik,
psikiyatristlerin ilaç reçete ederken koydukları dengesizliktir.. Beyin,
psikiyatrik ilaçların 'kimyasal bileşenleriyle' yıkandığında, her zaman
'olumsuz yönde' etkilenir. Birisi uyuşuk veya ilgisiz hale geldiğinde,
tıpkı alkolün yaptığı gibi 'normal beyin işlevini' bozar. Psikiyatrik
ilaçların uzun süreli kullanımı, (eroin veya kokain alıyormuş gibi) beyni,
kalıcı olarak "kızartabilir!" (98)
5) KESİLME, ÇEKİLME (AZALTMA, BIRAKMA) UYGULAMALARI VE YOKSUNLUK SENDROMLARI (NASIL ÇALIŞIR?);
----------------------------------------------------------------------
"Doktorlar, psikotropik
ilaçlardan çekilme hakkında hiçbir şey bilmiyor. Mevcut bir araştırma
yok ve Güvenli bir sığınak yeri yok." (38)
"Reddetme
Hakkı.. Ciddi yoksunluk etkileri riski nedeniyle, hiç kimse aniden ilaç
almayı bırakmamalıdır. Yoksunluk yalnızca tıbbi gözetim altında
yapılmalıdır. Haziran 2021'de Dünya Sağlık Örgütü tarafından yayınlanan
"Toplum Ruh Sağlığı Hizmetlerine İlişkin Rehber: Kişi Merkezli ve Hak
Temelli Yaklaşımları Teşvik Etmek",
ülkelerin "bilgilendirilmiş onayın" yerinde
olduğundan ve "kabul ve tedaviyi reddetme hakkının da saygı gördüğünden"
emin olmaları gerektiğini söyledi. Dahası, "Psikotropik ilaçları
bırakmak isteyen kişiler de bunu yapmaları için aktif olarak
desteklenmelidir ve bunu başarmaları için insanları desteklemek üzere
son zamanlarda birkaç kaynak geliştirilmiştir." CCHR, bu hakların
küresel olarak uygulanmasını talep ediyor ve 'psikiyatrinin yanlış
yapması nedeniyle, hastaların 'zarar gördüğü' durumlarda 'tüketici
dolandırıcılığı ve kişisel yaralanma' eylemi yapılmasını' talep ediyor."
-Jan Eastgate, Uluslararası CCHR Başkanı.. (32)
"Önemli Not: Bir tıp
doktorunun veya psikiyatristin reçeteli ilaçlarını, onlara danışmadan
asla bırakmayın. Birdenbire bırakmak sizi öldürebilir! Bir hakimin
emriyle, Nöroleptik kullanıyorsanız, 'bir iş bulun ve kendi başınıza, işlev
görebileceğinizi' gösterin ve doktorunuzdan 'ilaçlarınızın azaltılmasını'
isteyin. Psikiyatristinize 'bağımsız, sorumlu ve normal' bir şekilde, 'kendi
başınıza işlev görebileceğinizi', ne kadar çok gösterirseniz, o kadar az
ilaç reçete edecektir. Her şey size kalmış! İlk adım, doktorunuza
'ilaçların, çalışma yeteneğinizi etkilediğini' söylemektir. Doktorunuzdan
'ilaç dozunuzu, azaltmasını' isteyin. Altı ay çalıştıktan sonra tekrar
gidin ve 'tekrar azaltmasını' isteyin. 'Bağımsız, sorumlu ve normal' bir
şekilde 'kendi başınıza çalışabildiğiniz' sürece, isteğiniz üzerine
zamanla 'ilaçları azaltmaya' devam edeceklerdir. Her zaman doktorunuzla
çalışın. Bir doktorun gözetimi olmadan, asla ilaç veya doz değişikliği
kararı almayın. Psikiyatrik kölelikten kurtulmanızın anahtarı, onlara
'kendi kendinize yetebileceğinizi ve refaha ihtiyacınız olmadığını'
kanıtlamanızdır.
Psikiyatristlerin ve hakimlerin sizi 'zorunlu mahkeme kararıyla', ilac rejiminden serbest bırakırken aradıkları temel gösterge, 'insanları rahatsız etmeyi bırakmanız ve kimseye bağımlı olmamanızdır.' Eğer gönüllü olarak 'psikiyatrik ilaçlar' alıyorsanız, bu bir eczacılık günahıdır (Galatyalılar 5:20) ve 'sürekli sarhoş, taşlanmış veya kokain almış' bir şekilde dolaşıyormuşsunuz gibi günahtır. Bir doktora danışın ve bir 'ilac yoksunluk programı' uygulayın ve sonra 'birçok soruna neden olan ve hiçbirini çözmeyen, bu tehlikeli insan yapımı kimyasallardan' uzak durun." (98) (146)
Psikiyatristlerin ve hakimlerin sizi 'zorunlu mahkeme kararıyla', ilac rejiminden serbest bırakırken aradıkları temel gösterge, 'insanları rahatsız etmeyi bırakmanız ve kimseye bağımlı olmamanızdır.' Eğer gönüllü olarak 'psikiyatrik ilaçlar' alıyorsanız, bu bir eczacılık günahıdır (Galatyalılar 5:20) ve 'sürekli sarhoş, taşlanmış veya kokain almış' bir şekilde dolaşıyormuşsunuz gibi günahtır. Bir doktora danışın ve bir 'ilac yoksunluk programı' uygulayın ve sonra 'birçok soruna neden olan ve hiçbirini çözmeyen, bu tehlikeli insan yapımı kimyasallardan' uzak durun." (98) (146)
"Psikiyatrik ilacınızı 'bırakma veya dozunu azaltma' konusunda,
doktorunuzla konuştuğunuzda, doktorunuzun 'sorun' hakkında 'fazla bir şey
bilmiyor' veya hatta 'varlığını' mantıksız bir şekilde 'inkar
ediyor' olabileceğini unutmayın." -Peter Breggin, David Cohen, (İlaçlarınız Sorununuz Olabilir, 2007) Hayatınızın geri kalanında, 'neden ilaçtan uzak kalmak istediğinizi
anlayan' bir doktor bulmak önemlidir.. (98)
"İlaçların
kesilmesiyle 'beyin fizyolojisinin, ilaç öncesi haline dönmeye başladığı'
görüldü. Çoğu, ilaçların, 'beyinlerinin, fizyolojisini değiştireceği (veya
daha da kötüsü, beyindeki 'sinir hücrelerinin bölgelerine', seçici olarak
zarar vereceği) ve böylece 'yoksunluk reaksiyonlarının' neredeyse
kesinlikle gerçekleşeceği' konusunda hiç uyarılmamıştı. Ayrıca, bu
'yoksunluk reaksiyonlarının, uzun süreli olabileceğinin ve "tekrar
hastalanmaları" olarak yorumlanabileceğinin' farkında değillerdi. Bunlar,
"terapötik" kimyasallarla dolup taştıktan sonra 'beyinleri, normal
işleyişine döndürmeye çalışırken' olabileceklerin (ama olmak zorunda
olmayanların) korkunç hikayeleridir. Ne yazık ki, 'acı' genellikle 'ruhu,
benliği ve zihni' -insanlığın özünü- geri kazanmak için gerekliydi." -Dr.
Loren R. Mosher, P. Lehmann ((Psikiyatrik İlaçları Bırakmak: Nöroleptikler, Antidepresanlar, Lityum,
Karbamazepin ve Sakinleştiricilerden Başarılı Bir Şekilde Kurtulmak) (98)
"Yıllar
boyunca, bireylerin 'psikiyatrik ilaçlar almaktan kaynaklanan, ciddi ve
bazen kalıcı zihinsel bozukluklara' katlandığı, onlarca klinik ve yasal
vakayı değerlendirdim. Bu vakaların çoğunda, bireyler tamamen
'karakterlerine uymayan korkunç eylemlerde' bulundular. Yakın zamanda bu
vakalarla ilgili kapsamlı deneyimimi yeniden değerlendirirken, tüm
psikoaktif ilaçların 'ilaç büyüleyici' veya daha teknik olarak 'zehirlenme
anosognozisi' olarak adlandırılabilecek bir etki ürettiğini fark ettim.
Anosognozi, 'kişinin, kendisinde hastalığı tanıyamamasıdır.' Zihinsel
işlevi bozan ilaçlar, aynı zamanda bireyin bu 'işlev bozukluğunu tanıma
yeteneğini' de bozar." -Peter Breggin, David Cohen, (İlaçlarınız Sorununuz Olabilir, 2007) (98)
"2003 yılında Zyprexa'nın 'uzun vadeli güvenliği ve antipsikotik
ilaçların yararları' hakkında sorular ortaya atan, bazı literatüre
rastladı. Bu, kendisini 'o ilaçtan ayırmaya' yöneltti ve bu süreç "tam bir
cehennem" olsa da -korkunç 'kaygı, şiddetli panik ataklar, paranoya ve
korkunç titremeler' yaşadı- sonunda o ilacı bıraktı. Daha sonra aldığı
'benzodiazepin Klonopin'i bırakıp bırakamayacağını' görmeye karar verdi ve
bu da, o kadar 'şiddetli baş ağrıları' çektiği için öğlene kadar yatağa
gireceği için başka bir korkunç 'yoksunluk deneyimine' dönüştü. Yine
de, 'ilaç kokteylini' yavaş yavaş geri alıyordu ve bu da, onun 'bipolar
teşhisini sorgulamasına' neden oldu. İlk olarak 'çok fazla ağladığı' için
bir terapiste gitmişti. Hiçbir 'mani' olmamıştı —uykusuzluğu ve
ajitasyonları, 'antidepresan tedavisine başladıktan sonra' ortaya çıkmıştı.
Acaba sadece büyümek için biraz çaba sarf etmesi gereken huysuz bir
genç miydi?” -Robert
Whitaker, AD, (Bir Salgının Anatomisi, 2010) (98)
"İlacı bırakmak, genellikle ilk başta ilacı kullanmanıza yol
açan orijinal sıkıntılı 'hislerin ve davranışların, bir kısmının geri
dönmesiyle' birlikte gelir. Psikiyatri literatüründe, bu olguya
genellikle "tekrarlama (/nüksetme)" denir. Bir ilacın etkileri,
azalmaya başladığında, 'psikolojik veya durumsal kökleri ihmal edilmişse,
'orijinal sorunlarınız, yeniden yüzeye' çıkmaya başlayabilir. İlacı
bırakmak -özellikle 'sakinleştiriciler, nöroleptikler veya lityum' gibi
güçlü depresanlar- genellikle 'duyuların', potansiyel olarak dramatik bir
şekilde 'yeniden uyanmasını' içerir. Bu 'yeniden uyanma', uzun süre
'duyarsızlaştırılmış veya anestezi uygulanmış' kişilerin 'duyma, dokunma,
tat alma veya soğuk ve sıcak hislerinin' ne kadar beklenmedik şekilde
'akut hale gelebileceğini' fark etmeyen kişilerde, 'panik duygularına' yol
açabilir." -Peter Breggin, David Cohen, (İlaçlarınız Sorununuz Olabilir, 2007) (98)
--------------------------------------
"Bir bağımlı, bağımlıdır, doktorunuz 'ilaçları reçete
ettiğinde' bile.. Eğer 30 günden uzun süredir, psikiyatrik ilaç
kullanıyorsanız, 'bağımlısınız' demektir ve tüm bağımlılar gibi, 'ilaçlarınızı almayı bıraktığınızda' çok acı çekeceksinizdir." (98)
"SSRI “antidepresan” ilaçları
gerçekten de bağımlılık yapıcıdır /bağımlılık yapar ve bu ilaçlar
kesildiğinde veya azaltıldığında, ortaya çıkan nörolojik ve psikolojik
semptomlar, yaygın olarak iddia edildiği gibi, önceki bir “zihinsel
bozukluğa” “tekrarlamalar” değildir; ancak aslında orijinal tanıyı
tetikleyenlerden farklı olan yeni ilaç çekilme semptomlarıdır." (55)
"“Kesilme (/azaltma) sendromu (discontinuation syndromes)” terimi, psikofarmasötik endüstrisi üyeleri tarafından gizlice, doktorları, 'bu ilaçların bağımlılık yapmadığını' düşünmeye kandırmak için tasarlanmış kurnazca bir komplonun parçasıdır. Aldatmaca, çoğu psikiyatrik ilacın, 'bağımlılık yapıcı olduğu ve bu nedenle kesildiklerinde, “kesilme/çekilme semptomlarına” neden olma olasılığının yüksek olduğu kanıtlanmış gerçeğinden dikkati dağıtmak için' utanmadan teşvik edilmiştir. İlaç endüstrisi, çoğu insanın, 'ilacın dozu azaltıldığında ağrılı, hatta ölümcül yoksunluk belirtilerine neden olma olasılığı bulunan bağımlılık yaratan ilaçları, yutmak istemediğini' biliyor.'" (55)
"'Psikiyatrik
ilaçlar, hayal ettiğinizden daha tehlikelidir.' Eğer henüz size reçete
edilmediyse, şanslı azınlıktan birisiniz. Siz veya sevdiğiniz biri
psikiyatrik ilaç kullanıyorsa, umut var; ancak 'tehlikeleri ve riski,
nasıl en aza indireceğinizi' anlamanız gerekir. Aşağıdaki genel bakış,
çoğu 'haftalar içinde gelişmeye başlasa' da, 'uzun vadeli psikiyatrik ilaç
tehlikelerine' odaklanmaktadır." (.....) Çocukları ve
yetişkinleri aylarca ve yıllarca 'herhangi bir psikiyatrik ilaca maruz
bırakmanın muazzam trajedisiyle' yüzleşmenin zamanı geldi. Yeni videom bu
riskleri tanıtıyor ve vurguluyor ve Psikiyatrik İlaç Çekilmesi adlı
kitabım bunları ayrıntılı olarak açıklıyor ve bilimsel araştırmalarla
belgeliyor." -Psikiyatrist Peter R. Breggin (75)
"Psikiyatrik ilaçları bırakmada zorluk, 'yanlış bilgilendirilmiş' veya vicdansız sağlık uzmanlarının hastalara 'ilaçlarını hayatlarının geri kalanında almaları gerektiğini' söylemelerine yol açabilir, oysa gerçekte 'dikkatli bir şekilde, azaltmaları ve bırakmaları' gerekir. Psikiyatrik İlaç Bırakma'da açıklandığı gibi, hastane dışında 'azaltma' genellikle 'terapi ve duygusal destek ve arkadaşlar' veya 'aile tarafından izleme' dahil olmak üzere 'psikolojik ve sosyal yardım' gerektirir. Bu arada, herhangi bir psikiyatrik ilacın, 'uzun vadede yararlı olduğuna' dair önemli veya ikna edici bir kanıt yoktur. Aylarca veya yıllarca psikiyatrik ilaç tedavisinin bilimsel temeli yoktur. Bu nedenle, risk-fayda oranı, riske karşı muazzam derecede dengesizdir." (75)
"Her sınıftaki birkaç bireysel ilaç için araştırma
verileri eksik olsa da, aksi kanıtlanana kadar, 'beyin hasarı ve kalıcı
zihinsel işlev bozukluğu' risklerinin, her bir psikiyatrik ilaç için
geçerli olduğunu varsaymak ihtiyatlı ve en güvenli yoldur." (....) ...tüm
psikiyatrik ilaç sınıfları, 'ciddi ve tehlikeli yoksunluk reaksiyonlarına'
neden olur ve yine 'herhangi bir psikiyatrik ilacın, yoksunluk sorunlarına'
neden olabileceğini varsaymak ihtiyatlı ve en güvenli yoldur." -Psikiyatrist Peter R. Breggin (75)
"Psikiyatrik ilaçları bırakmada zorluk, 'yanlış bilgilendirilmiş' veya vicdansız sağlık uzmanlarının hastalara 'ilaçlarını hayatlarının geri kalanında almaları gerektiğini' söylemelerine yol açabilir, oysa gerçekte 'dikkatli bir şekilde, azaltmaları ve bırakmaları' gerekir. Psikiyatrik İlaç Bırakma'da açıklandığı gibi, hastane dışında 'azaltma' genellikle 'terapi ve duygusal destek ve arkadaşlar' veya 'aile tarafından izleme' dahil olmak üzere 'psikolojik ve sosyal yardım' gerektirir. Bu arada, herhangi bir psikiyatrik ilacın, 'uzun vadede yararlı olduğuna' dair önemli veya ikna edici bir kanıt yoktur. Aylarca veya yıllarca psikiyatrik ilaç tedavisinin bilimsel temeli yoktur. Bu nedenle, risk-fayda oranı, riske karşı muazzam derecede dengesizdir." (75)
"Mümkün olduğunca, psikiyatrik ilaçlar, dikkatli klinik gözetim ve
Psikiyatrik İlaç Çekilmesi'nde açıklandığı gibi 'bir destek ağı' ile
'yatılı veya ayakta tedavi gören' bir hasta olarak azaltılmalı ve
kesilmelidir. Sadece 'psikiyatrik ilaç almanın tehlikeli olmadığını', aynı
zamanda 'onları bırakmanın da, tehlikeli olabileceğini' unutmayın. En
güvenli çözüm, psikiyatrik ilaçlara başlamaktan kaçınmaktır! 'Duygusal
acı ve bozulmaya' yönelik 'psikolojik, sosyal ve eğitimsel yaklaşımlara'
geri dönme zamanı geldi." (75)
"Ne yazık ki, neredeyse tüm
"depresyon" vakaları tek bir kategoriye toplanıyor ve 'seçici serotonin
geri alım inhibitörleri (SSRI'lar) ile tedavi ediliyor.' Kişinin 'savaşta
travmatik bir deneyim, zorlayıcı davranış, yeme bozukluğu, panik
ataklar, kronik ağrı veya takıntılarla' başa çıkması önemli değil; bu
SSRI'lar neredeyse 'her derde deva' olarak görülüyor. Bu
müdahalelere "anti-depresanlar" denebilir, ancak yaptıkları tek şey,
'serotoninin, beyinde 'nasıl iletildiğini' değiştirerek, bir semptomu'
bastırmaktır. Bu farmakolojik eylem, bir kişinin 'sorununun köküyle'
ilgilenmez veya diğer olası 'altta yatan faktörleri' araştırmaz. Bu
ilaçlar, bir kişinin 'düşünceleri ve duygularıyla, yapıcı bir şekilde
çalışmaz ve onları güçlendirmez.' Bunun yerine, bu ilaçlar, zihnin ve
vücudun 'değerli sinyallerini ve metabolik süreçlerini' bastırır ve
sonuçta hastayı 'daha da umutsuz' bir duruma sürükler. Sonunda, hastanın
beyni, 'antidepresan ilacın farmakolojik müdahalesi sırasında değiştirdiği
'serotoninin doğal dengesini' yeniden sağlamak için mücadele etmek
zorundadır. Bu, zihnin 'ilaç kaynaklı değişiklikleri' telafi etmeye
çalışırken 'alışılmadık şekillerde, hareket etmesine' neden olabilir.
Antidepresanları bırakmaya çalışanlar 'yoksunluk etkisini' hissedebilir ve
bazıları şiddetli şekillerde saldırabilir." (97)
"SSRI
antidepresanlarını bırakan birçok kişi, genellikle "uzun süreli
yoksunluk sendromu" olarak tanımlanan bir durum yaşar. .....David Healy bu yaralanmanın biyolojisine dair farklı bir
anlayış sunuyor: SSRI'lardan çekilen kişiler, duyusal sinir sistemlerinde
bir "düzensizlik" yaşıyor. İlaç şirketlerinin SSRI'ları
geliştirdiklerinde, 'bu tehlikeyi nasıl bildiklerini ve bunu halktan nasıl
gizlemeye çalıştıklarını' anlatacak." (67)
"Serotoninin çoğu, 'beynimizin dışında'
bulunduğundan, SSRI'lar öncelikle "vücutlarımızı", özellikle de
'duyularımızı' etkiler. SSRI'ların hedef etkisi 'duyusal' bir susturmadır,
ancak aynı zamanda 'duyusal bir tahrişe neden olarak akatiziye' yol
açabilirler. Hem susturma hem de tahriş, özellikle
bırakıldığında, sorunlara yol açabilir. Bu nedenle, ilaçlar, özellikle
'uzun süreli maruziyetten sonra, farklı sistemleri etkileyen bir "İlaç
Düzensizliği Sendromu"na' yol açar. Bu sendromlar, 'psikolojik veya
fizyolojik ilaç bağımlılığının belirtileri' değildir. Serotonin geri alım
bölgelerinde bağlanma ile bağlantılı değillerdir ve azaltma hızından
kaynaklanmazlar. Bu sendromları yönetme konusunda bildiklerimiz, bu
sorunlarla ilgili 'yaşanmış deneyime sahip kişilerden' gelmektedir." (67)
---------------------------
"İnsan beyni, kendi 'kimyasal ve nöronal
süreçlerini' düzenlemede, dikkate değer bir uyum yeteneğine sahiptir.
Beyin, nörotransmitterleri 'yüksek hassasiyetli dengeye' sıkı bir şekilde
düzenler: 'Dopamin, Serotonin, Norepinefrin ve GABA (Gama Aminobütirik
Asit) İlaçlar', bu dengeyi bozar ancak beyin, 'yeniden dengeye gelmek ve
dengeyi tekrar sağlamak' için tepki verir. Örneğin, vücut
sıcaklığı 'aşırı soğuk ve sıcak dış koşullara' maruz kalmasına rağmen 98,6
derece F'de (36 derece C) tutulur. Uzun süre 'buzlu suya' veya 'sıcak
küvete' konulduğunda olduğu gibi tüm sistemler 'etkisiz' hale gelebilirken,
çoğu zaman karmaşık kimyasal süreçler, vücut sıcaklığını oldukça sabit
tutar. Aynısı, (psikiyatrik ilaçlar, 'sinaps ve reseptör' arasındaki 'çalışma
ilişkisini değiştirdiğinde'), insan beyni için de geçerlidir." (98)
"Beynin, ilaçlar tarafından uyarılmadan işlev görmek için 'gerçek geri
tepmesi', beynin, bu uyarımı 'daha düşük bastırılmış seviyede bir işlev
görerek' telafi ettiği anlamına gelir (depresyonu tedavi etmek için
kullanılan bir uyarıcı durumunda). Beyinden bir uyarıcı (depresyon için)
çıkarıldığında, beyin, ilacın 'doğal olmayan uyarıcı etkisine' yanıt
olarak 'zihinsel aktiviteyi bastırmaya' çalıştığı için kişiyi, 'doğal bir
depresyona' sokar. Beyin, 'depresyon' için reçete edilen bir uyarıcıyla
karşılaştığında yavaşlar. İlaç çıkarıldığında, beynin, normale dönmesi
için hız kazanması zaman alır.. Aynısı 'kaygı' için reçete edilen
'sakinleştiriciler' için de geçerlidir. 'Kaygı' için 'sakinleştiriciler',
beyni, yapay olarak yavaşlatır ve beyin de buna tepki olarak kendini
hızlandırır. Kaygı giderici ilaç çıkarıldığında, beyin, aniden hızlanır.
Beyniniz, kaygı giderici bir ilaç aldığında, bu arabanızı 'saatte 30 mil
hız sınırında sürmek' gibidir." (98)
-(Seyir kontolündeki araç ile anlatım)..
----------------------------------------------------
"Kaygı giderici bir ilaç
aldığınızda, bu arabaya' fren uygulamak' gibidir, yani beynin, arabayı aynı
hızda hareket ettirmek için 'aynı anda gaz pedalına basması' gerekir. (30
mil/saat hızını korumak için arabanızı 'aynı anda ayağınız gazda ve
frende olacak' şekilde sürüyorsunuz. İlacı almayı bıraktığınızda,
ayağınızı 'aniden frenden çekmek' gibi olur, bu da arabanın 'hızının 40
mil/saate çıkmasına' neden olur. Beynin, arabayı tekrar 30 mil/saate
düşürmesi zaman alır.) Bu, 'ilaç yoksunluğunun, geri tepme etkisidir.' Kişi
hemen acı verici ve güçten düşürücü 'yoksunluk belirtileri' yaşadığı için,
bu, kişiyi, 'depresyon yaşamamak' için 'beyin kimyasını dengelemek' için
'ilaca ihtiyacı olduğuna' ikna eder. Yani tekrar ilaç almaya
başladıklarında, yoksunluk sancıları anında ortadan kalkar (herhangi bir
ilaç bağımlısına sorun) ve beyin, yapay olarak tekrar uyarılır, bu da
onu daha önceki 'anormal denge seviyelerine' getirir." (98)
"Herhangi bir psikiyatrik ilaç almak, 'bir
ayağınız gaz pedalında ve diğeri aynı anda frende iken araba kullanmaya'
benzer. Bir araba kullandığınızı ve '50 km/s hıza ayarlı' olduğunuzu
düşünün. Normalde frene bastığınızda, seyir kontrolü otomatik olarak
devre dışı kalır, ancak bir SSRI ilacı aldığınızda, 'elektronik otomotiv
beynine müdahale ederek, seyir kontrolünü' kapatmaz. İlaç, aracın 'seyir
kontrolünde normal tasarım işlevine' müdahale eden bir "kimyasal
dengesizlik" yaratır.. Sonuç olarak frene basabilirsiniz ve seyir
kontrolü devre dışı kalmaz. Seyir kontrolü '50 km/s hıza ayarlanmış'
böyle bir arabada, frene basmanın motor üzerinde nasıl bir etkisi olur?
Seyir kontrolünün, hızlanmak için 'gaz pedalına daha fazla bastığını' fark
edersiniz. Tıpkı, araba 'otoyolda dik bir yokuşu tırmanmaya başladığında,
gaz pedalının düştüğünü hissettiğiniz zamanki' gibi olurdu.
-SSRI ilacı,
'hız sabitleyici açıkken frene basmak' gibidir. Otomotiv bilgisayarı, gaz
pedalını artırarak yanıt verir. Ancak, artan güç, arabanın '50 km/s hıza
ulaşmasını' sağladığında, frende "SSRI ilacı ayağı" ile denge tekrar
sağlanır ancak bu sefer 'çok daha fazla gaz yakıyorsunuz' ve fren
pabuçlarınız aşınıyor. Aynı anda bir ayağınız gaz pedalında ve diğeri
frende iken araba sürmek, arabaya kısa sürede zarar verecektir. Psikiyatrik
ilaçların, 'beyin hasarına' neden olmasının nedeni budur.
-Şimdi, ayağınız
'gaz ve frendeyken, 10 mil araba kullandıktan' sonra (10 yıldır ilaç
kullanırken), aniden ayağınızı frenden çektiğinizi düşünün. (SSRI'ları
aniden bırakmak). Bunun hemen ardından,
'hız sabitleyici bilgisayarı', aracı 'denge hızı' olan '50 km/s'ye geri
getirmek' için 'gazı, azaltana kadar' araç büyük ölçüde hızlanmaya başlar.
Arabanın bilgisayarının, ayarlamayı yapması sadece bir saniye sürer,
ancak 'beyninizin, aynı ayarlamayı yapması, aylar veya yıllar alır.' Bu, acı
verici ve güçten düşürücü 'yoksunluk etkilerinin' yaşandığı zamandır. Bu
nedenle, 'bir doktorun doğrudan gözetimi olmadan, herhangi bir psikiyatrik
ilacı aniden almayı bırakmak tehlikelidir.'" (98)
-(Mutluluk İksiri ile anlatım)..
---------------------------------------
"Yaygın olarak inanılan bir teoriye göre, depresyon, 'beyindeki, düşük
serotonin seviyelerinden' kaynaklanır. Beyindeki serotoninin, 'normal denge
seviyesinin 50 birim olduğunu' varsayalım. SSRI'lar (Seçici serotonin
geri alım inhibitörleri), şu anda depresyon
için yoğun olarak kullanılan bir psikiyatrik ilaç ailesidir. Teoriye
göre, SSRI'lar, 'nörotransmitter serotoninin hücre dışı
seviyesini, presinaptik hücreye geri alımını engelleyerek' artırır ve
'postsinaptik reseptöre' bağlanmak için 'sinaptik aralıktaki serotonin
seviyesini' artırır..
Basitçe ifade edilen çizimlerle: (Mutluluk İksiri ve Seviye Çubuğu : Erkekler, uzun
zamandır 'bir kadını kendilerine aşık edecek' kimyasal bir "aşk iksiri"
arıyorlar.) ; Serotonini, kimyasal bir "mutluluk iksiri" olarak düşünün.. Biyopsikologlar depresyonun, 'beyinlerindeki "serotonin mutluluk
iksirinin" çok az olmasından kaynaklandığına' inanıyor..
-Beynin aslında
bir doktorun kafanızdan çıkarıp 'beyninizdeki, serotonin seviyesini
kontrol edebileceği bir çubuk' olduğunu hayal edin. Normalde '50 birim
serotonininiz' vardır, ancak çubuk, 'bir litre eksik' olduğunuzu ve '25 birim
serotonin' eklemeniz gerektiğini gösterir. Bunu düzeltmenin iki yolu
vardır. ('Serotonin ekleyin' veya serotoninin 'bir inhibitör aracılığıyla'
beyinden kaçmasını azaltın..) 'Paxil, Zoloft, Celexa, Lexapro ve Sarafem'
gibi SSRI ilaçları, ikincisini yapar. Beyninizden "serotonin iksirinin"
doğal kaybını azaltırlar (engelleyerek) ve bu da net seviyeyi artırır.
Bir 'SSRI geri alım inhibitörü' eklemek, 'suyla doldurmaya çalıştığınız, bir
kovadaki sızıntıyı onarmak' gibidir. Beyindeki delikleri tıkayarak daha
az "serotonin mutluluk iksiri" kaybolur, böylece ölçüm çubuğundaki 'net
sıvı seviyesi, normal seviyelere' yükselir.
-Teorik sonuç, kişiyi 'depresif
hale getirmek' yerine mutlu etmektir. "Presinaptik nöron" tek bir "mutluluk
iksiri" gönderdiğinde, mesajı 'postsinaptik sinire' iletir ancak daha sonra
' presinaptik sinire' yeniden emilmez.. Sonuç olarak "mutluluk iksiri" mesajını
'tekrar tekrar iletmeye' devam eder: "MUTLU OL(mak)", depresyonu hafifletir.
Teori, birçok nedenden dolayı çöker, bunlardan biri de beynin, aslında
'daha azını göndererek, bu ekstra "MUTLU OL" serotonin sinyallerini
ortadan kaldırmak' için adımlar atmasıdır. OOPs! İşte depresyonla ilgili o
çılgın bilimsel çöp psikiyatri teorisi ortadan kalktı!" (98)
-(Ev Isı Termostatı ile anlatım)..
------------------------------------------
"Termostatı olmayan sobanın '70 derece F'lik bir denge sıcaklığını'
koruduğu 'R12 yalıtımlı bir ev' düşünün. Evin içinden (hücre dışı seviye)
dışarıya (beyin dokusuna geri emilen) sabit miktarda ısı kaybı
(serotonin) vardır. Eğer tüm evi, geçici olarak 'büyük bir yalıtım
örtüsüyle' sararak yalıtım seviyesini aniden R24'e (bir SSRI ilacıyla)
çıkarırsanız, ısı kaybı %50 oranında engellenir/azaltılır. (geri alım
inhibitörleri)
-Teorik sonuç, sıcaklıkta (serotonin) bir artış olması ve
sıcaklığın 90 dereceye yükselmesidir. Fazladan serotonin, "mutluluk
sinyalleri" (daha sıcak) fazlası yaratır ve kişi artık depresif
değildir. İllüstrasyonumuzun bu kısmına kadar, fırının 'sabit 70
derecelik bir sıcaklığı' korumak için bir termostatı yoktur çünkü biyopsi
uzmanları, 'beyne ve SSRI'ların beyin kimyası üzerindeki etkisine' bu
şekilde bakarlar.
-Ancak aslında beyniniz, fırınınızın bir
termostatı olduğu gibi, SSRI'lar da dahil olmak üzere tüm
nörotransmitterler için 'kendi kendini düzenleyen bir sisteme' sahip
olduğundan, ekstra ısı (/serotonin akışı), yapay olarak yüksek R24 yalıtım
seviyesini hesaba katmak için fırına, 'eve ısı (serotonin) eklemeyi
bırakması' sinyalini verir. Kimyasal bir dengesizliğin etkisi altındaki
beyin, dengeye ulaşmak için 'iç nörotransmitter oranlarını' ayarlamaya
başlar, böylece 'serotonin üretimini' bir termostatın fırını kapatmasıyla
aynı şekilde yarı yarıya azaltır. Bir ev fırını, ev sıcaklığını dakikalar
içinde yeniden dengeleyebilse de, 'beynin, dengeye ulaşması' aylar alır..
-Psikiyatrik
ilaçları, 'aniden bırakmanın tehlikesi' burada yatıyor: Eğer 'geçici ev
yalıtımını (R24) aniden' kaldırırsanız ve evi 'normal R12 yalıtım
seviyesine' geri getirirseniz', işten tatil yapan fırın, 'aniden ihtiyaç
duyulan ekstra ısıyı eklemek' için öfkeye kapılır. Dışarıya 'ısı kaybı'
artar çünkü ısının "geri alım inhibitörü" olarak işlev gören R24
yalıtımı kaldırılmıştır. Ancak fırının aksine, beynin yeniden
dengelenmesi aylar alır ve hemen hemen 'anında büyük, acı verici ve
tehlikeli ilac yoksunluğu yan etkileri' başlar çünkü beyin, 'serotoninin
hücre dışı seviyesine' sahiptir. Kişi "çöktüğünde", acıyı ve güçsüzlüğü
standart "ilac bağımlısı" ilac yoksunluğu semptomları yerine 'zihinsel
bozukluğuna' bağlar. Bu yüzden iki gün sonra 'ilaclarını almaya
başlar' ve anında 'ağrı kaybolur' ve "çökme hissi" kaybolur. Yine, 'ilacın, beynindeki depresyona neden olan kimyasal dengesizliği düzelttiğini'
yanlış bir şekilde varsayıyor; oysa aslında 'her damar içi eroin
kullanıcısı', bunun 'uyuşturucu yoksunluğu sancısı' olduğunu biliyor." (98)
--------------------
"Bu nedenle, bu kitabın odak noktası
-psikopat ilaçlardan -çoğu zaman iradeleri dışında verilen- 'ruh, benlik
ve zihin işkencesi' çekerken, dinlenmeyen kişilerin hikayeleri- çok
önemlidir. Bunlar, güçlü uzman doktorlara (ve bazen ailelere ve
arkadaşlara) karşı alınan cesur kararların hikayeleridir - ve bazen
ortaya çıkan işkencelerdir. İlaçları bırakmak, 'beyinlerinin
fizyolojisini, ilaç öncesi durumlarına geri döndürmeye' başladı. Çoğu,
ilaçların 'beyinlerinin fizyolojisini değiştireceği (veya daha da kötüsü,
beyindeki sinir hücrelerinin bölgelerine seçici olarak zarar vereceği)
ve böylece 'yoksunluk reaksiyonlarının' neredeyse kesinlikle
gerçekleşeceği' konusunda hiç uyarılmamıştı. Ayrıca, bu 'yoksunluk
reaksiyonlarının, uzun süreli olabileceğinin ve "tekrar hastalanmaları"
olarak yorumlanabileceğinin' farkında değillerdi. Bunlar, "terapötik
(therapeutic)" kimyasallarla dolup taştıktan sonra, 'beyinleri, normal
işleyişine döndürmeye' çalışırken olabileceklerin (ama olmak zorunda
olmayanların) korkunç hikayeleridir. Ne yazık ki, 'acı' genellikle 'ruhu,
benliği ve zihni' —insanlığın özünü— geri kazanmak için gereklidir." -Dr.
Loren R. Mosher, P. Lehmann, (Psikiyatrik İlaçları Bırakmak: Nöroleptikler, Antidepresanlar, Lityum,
Karbamazepin ve Sakinleştiricilerden Başarılı Bir Şekilde Kurtulmak) (98)
"Nöroleptik
ilaçlar arasında klorpromazin (Thorazine), klozapin (Clozaril),
flufenazin (Prolixin), haloperidol (Haldol), risperidon (Risperdal),
trifluoperazin (Stelazine) ve olanzapin (Zyprexa) bulunur ancak bunlarla
sınırlı değildir. (....) ...'nöroleptik ilaçların neden olduğu zararlara' rağmen; "Psikiyatristler sadece insanlara reçete yazmaya devam etmekle kalmıyor,
aynı zamanda 'isteksiz hastaneye yatırılmış hastalara' da zorla satmaya
devam ediyor. ABD Gıda ve İlaç Dairesi (FDA), 'ilaçların piyasada kalmasına' izin veriyor. Eyalet meclisleri ve Kongre, 'insanları bu zararlı ilaçlardan korumak'
için hiçbir şey yapmıyor - ve son birkaç yılda ABD'nin 41 eyaleti, temel
amacı 'insanları bunları almaya zorlamak' olan "ayakta tedavi" yasaları
bile çıkardı. Ulusal Akıl Hastaları "İçin" İttifak (NAMI) gibi 'kötü davranan' veya "akıl hastası"
kişilerin yakınları, ailelerindeki insanları "ilaçlarını almaya" teşvik
etmeye ve hatta 'zorlamaya' devam ediyor; hatta "ilaç" Jenelle'in aldığı
gibi 'zararlı bir ilaç' olsa bile - ve giderek daha fazla sayıda insana 'bu
ilaçları zorla vermek' için yasa çıkarılması için lobi faaliyetlerinde
bulunuyorlar." (40)
"Bağımsız
bütünsel ruh sağlığı bakımı uygulayıcısı olarak on yıllık çalışmamda, "bilinmeyen
kökenli akıl hastalığı"nın şaşırtıcı
sayıda yanlış tanısına yol açan 'işaretleri, semptomları ve davranışları'
kolayca açıklayan birçok temel nedeni ve katkıda bulunan faktörü
neredeyse her zaman tespit edebildim. Hastalarımın çoğu,
"aceleyle teşhis konulmuş, ilaçlanmış, zorbalığa uğramış, aşağılanmış,
yetersiz beslenmiş, hapse atılmış, elektroşoklanmıştı (genellikle kendi
istekleri dışında ve/veya tam olarak bilgilendirilmiş onayları olmadan)." Hastalarım 'sıklıkla işsiz kalmış veya hatta kalıcı olarak sakat
kalmışlardı' - hepsi de 'başlangıçta geçici, potansiyel olarak geri
döndürülebilir' ve bu nedenle 'duygusal stres faktörlerinin' tanınmamış
olması nedeniyle.. İlaçlara bağımlılık nedeniyle, hastalarımın
çoğu 'yüksek kaliteli, ilaç temelli olmayan, potansiyel olarak tedavi
edilebilir psikoterapi uygulayan şefkatli uygulayıcılara'
yönlendirilmedikleri için tedavi edilemez hale gelmişti. Hastamın
anlaşılabilir duygusal sıkıntısının temel nedenleri genellikle birden
fazlaydı, ancak bazen 'tecavüz, şiddetli saldırı veya orduda psikolojik
travma' gibi tek bir travma, aksi takdirde normal şekilde gelişen bir
bireyin telafi edememesine neden oluyordu.. Ancak hastalarımın
büyük çoğunluğu, kolayca tanımlanabilen "kronik cinsel, fiziksel,
psikolojik, duygusal ve/veya ruhsal travmaları temel nedenler olarak
deneyimlemişti - sıklıkla umutsuzluk, uyku yoksunluğu, ciddi duygusal
veya fiziksel ihmal ve beyin besin eksiklikleri" de eşlik ediyordu.
Bu
kritik derecede önemli bilgiyi elde edebilmemin tek yolu, hastanın 'tüm
geçmişinin' kapsamlı, şefkatli (ve ne yazık ki zaman alıcı) bir şekilde
araştırılmasıydı; bu araştırma, 'doğum öncesi, anne, bebek ve çocukluk
döneminde, toksinlere maruz kalma (aşılar dahil) ile başlayıp hayati önem
taşıyan ergenlik tıbbi geçmişine (hastanın beyninin hızla geliştiği tüm
dönemlere) kadar' devam ediyordu. Klinik deneyimim bana, hastayla,
yeterince kaliteli zaman geçirilirse ve kök nedenleri bulmak için
yeterince sıkı çalışma yapılırsa, 'hastanın içinde bulunduğu durumun
genellikle açıklığa kavuşturulabileceğini ve geçmişteki hatalı
etiketlerin ("bilinmeyen kökenli ruhsal hastalıklar") ortadan kaldırılabileceğini' kanıtladı. Bu tür
çabalar, o zamana kadar önceki terapistler tarafından 'suçlu, utanmış
veya umutsuz' hissettirilen hastalarım için genellikle son derece
terapötikti. Deneyimime göre, çoğu ruhsal sağlık bozukluğu
sendromu, 'travmatik, korkutucu, işkence edici, ihmal edici ve ruhu yok
eden yaşam deneyimleriyle bağlantılı geçici olarak bunaltıcı kriz
durumları' nedeniyle tanımlanabilir, ancak 'ciddi duygusal dengesizliği'
temsil ediyordu. Uygulamam çoğunlukla, kendi başlarına
bırakamadıkları bir veya daha fazla 'beyin değiştirici, bağımlılık yapan'
reçeteli ilacı, aylarca veya yıllarca yuttukları için 'hasta olduklarını'
kesin olarak bilen hastalardan oluşuyordu. Birçoğunun, şefkatli
psikopedagojik psikoterapiye, uygun beyin beslenmesine ve 'yoksunluk,
ebeveyn ihmali/istismarı, yoksulluk ve diğer yıkıcı psikososyal
durumlarla' başa çıkma konusunda yardıma erişimleri ve bunları
karşılayabilmeleri durumunda, 'hayatlarının erken dönemlerinde,
iyileşebileceklerini' keşfettim. Hastalarımın birçoğunun,
psikiyatrik ilaç rejimlerinin, 'izolasyonun, yalnızlığın, cezalandırıcı
hapishanelerin, hücre hapsinin, ayrımcılığın, yetersiz beslenmenin
ve/veya elektroşokun' sakatlayıcı etkileri olmasaydı, yıllar önce
iyileşebileceği gerçeğini ayıklatıcı bir şekilde fark ettim.
Hastalarımın çoğuna erken dönemde verilen 'nörotoksik ve beyni sakat
bırakan ilaçlar, aşılar ve frankenfoodlar' onları kronikleşme ve sakatlık
yoluna sokmuştu." -Dr. Kohls (55)
"Dr. Mosher (1933-2004AD) psikiyatri
alanında öncüydü ve 1989'da "Toplum Ruh Sağlığı: İlkeler ve Uygulamalar" adlı bir ders kitabı
yazdı. En önemli katkısı, 'zararlı antipsikotik ilaçlar olmadan 'etkili
rehabilitasyonun' mümkün olduğunu' gösteren "Soteria Projesi"ni
kurmasıydı. Son ders kitabı "Soteria: Delilikten Kurtuluşa" 2004'te ölümünden sonra yayınlandı." (101)
"İlaçsız, Depresyonu Tedavi Etmek İçin 7 Adım.. (...) " (36)
6) BAZI DENEYİMLER (YAŞAM HİKAYELERİ); (Psikiyatrik ilaç kaynaklı, bazı olumsuz yaşam 'yan etki' ve "tedavi" deneyimleri..)
----------------------------------"Personel
bakmıyorken antipsikotik ilacı, diliyle yutmaya ve tükürmeye başladı.
"Tekrar düşünebiliyordum" diyor. "Antipsikotik ilaçlar, düşünmeme izin
vermiyordu. Sebze gibiydim ve hiçbir şey yapamıyordum. Hiçbir duygum
yoktu. Orada oturup televizyon izliyordum. Ama şimdi kendimi daha
kontrolde hissediyordum. Ve tekrar canlı hissetmek harika hissettirdi."
-Robert Whitaker, (Bir Salgının Anatomisi,2010) (98)
Ben onlara 'mutluluk hapları' diyorum; onlar onlara "kimyasal dengeleyiciler" diyor. Bir ara Ritalin gibi bir tür hıza sahiptim ve bu beni gerçekten çok kötü etkiledi... Doktorlar, hapları "beni mutlu etmek" için yazıyor. Haplar, düşünmeme izin vermiyor. Mutlu ya da üzgün olma şansım yok -sadece... oradayım... Her gün "hayatını sonsuza dek değiştir ve asla daha iyi hissetmeyeceksin" reklamlarını görüyorum ama onlara bakıp gülüyorum. Özellikle de '10 vakadan 9'unda reklamını yaptıkları' ilacı aldığım için. 'Yataktan çıkamayan insanları' veya her gece, anneleri, onları yatağa yatırmadan önce 'avuç dolusu hap alan çocukları' asla göstermezler. 'Neler olup bittiğini bilmedikleri ve ilaçlarının, onları, olduğundan daha kötü hale getirdiği için, her gün ağlayan insanları' göstermezler." -Amber Smidebush, (Mutluluk Hapları Beni Mutlu Etmiyor, 2006) (98)
"Sharon'a psikiyatristi, 'beyninde, 'kimyasal bir
dengesizlik' olduğunu ve 'kalıcı depresyonu' için 'ömür boyu antidepresan'
(Zoloft) alması gerektiğini' söyledi. Ancak, 4 yıl sonra Sharon, 'ilacdan
kurtulmak' istedi ve aniden bıraktı. İki gün sonra 'duygusal' olarak derin
bir 'uyuşukluk depresyonuna' girdi ve intiharı düşündü. Aile doktoru,
'psikiyatrik ilaçlardan aniden çekilmenin, (uzun süreli eroin
kullanımından çekildiğinizdekine eşit) büyük yan etkilere sahip
olduğundan' tamamen habersizdi. İlacı almayı bıraktığında 'yaşadığı
depresyonun, gerçekten 'kimyasal bir dengesizliği' olduğunun kanıtı'
olduğunu söyledi ve ona yeni bir reçete yazdı ve dozu iki katına
çıkardı. Ancak Sharon, 'ilacdan kurtulmak' veya (iş günü boyunca onu zombiye
dönüştürmeyen) 'farklı antidepresanlar' almaya başlamak istiyordu. Aylar
boyunca, doktor doktor dolaştı ancak her birinin hikayesi aynıydı:
'Zoloft'a devam etmek veya bir alternatif önermek..' Biraz okudu ve
'psikiyatrik ilaçlar kullandığı 'her yıl için, bir ay' ilacı bırakması
gerektiğini' öğrendi.
İlaçtan kurtulmasına yardımcı olacak bir doktor bulamayınca, bir süre boyunca, 'dozu, kademeli olarak azalttı ve yoksunluk yan etkilerinden' kaçındı. İlaçtan kurtulduktan sonra, 'Zoloft'un hayatını nasıl çaldığını ve onu sadece hayatın günlük rutinlerini oynayan isteksiz, kayıtsız bir robota nasıl dönüştürdüğünü' düşündü. Ayrıca 'evde ve işte yaşadığı sorunlar yüzünden, depresyonda olduğunu' fark etti. Bazıları 'kontrolü dışındaydı, ancak birkaç sorunu' kendisi yaratmıştı. Zoloft kullandığı 'tüm yıllar boyunca, bu sorunlar değişmeden' kaldı ve 'kendi eylemlerinin sorumluluğunu' almasını, değiştiremeyecekleriyle yaşamasını ve 'değiştirebileceklerini değiştirmesini' bekledi. İş yerindeki bir Hristiyan arkadaşı ona Assisi'li Aziz Francis'in duasını verdi: "Tanrım, değiştiremeyeceğim şeyleri kabul etme gücü, değiştirebileceğim şeyleri değiştirme cesareti ve farkı anlama bilgeliği ver." Bu küçük bilgeliği çok değerli buldu ve kendini İncil'i (aynı bilgelikten) daha fazla okumaya başlarken buldu. Kiliseye gitmeye başladı, Hristiyan oldu ve hayatta yeni bir amaç ve anlam buldu. Ayrıca 'kendi kişisel davranışlarında, yeni bir rehberlik' buldu ve 'kocası ve iş arkadaşlarıyla olan ilişkisi' önemli ölçüde iyileşti. Sharon artık '10 yıldan uzun süredir ilacdan uzak ve psikiyatristlerin, ilaclarıyla ona verdiği zarardan' pişmanlık duyuyor." -Fritz,M., WSJ, (Güçlü Tıp: Akıl Hastalarına Daha Fazla Zorunlu Bakım, 2006) (98)
İlaçtan kurtulmasına yardımcı olacak bir doktor bulamayınca, bir süre boyunca, 'dozu, kademeli olarak azalttı ve yoksunluk yan etkilerinden' kaçındı. İlaçtan kurtulduktan sonra, 'Zoloft'un hayatını nasıl çaldığını ve onu sadece hayatın günlük rutinlerini oynayan isteksiz, kayıtsız bir robota nasıl dönüştürdüğünü' düşündü. Ayrıca 'evde ve işte yaşadığı sorunlar yüzünden, depresyonda olduğunu' fark etti. Bazıları 'kontrolü dışındaydı, ancak birkaç sorunu' kendisi yaratmıştı. Zoloft kullandığı 'tüm yıllar boyunca, bu sorunlar değişmeden' kaldı ve 'kendi eylemlerinin sorumluluğunu' almasını, değiştiremeyecekleriyle yaşamasını ve 'değiştirebileceklerini değiştirmesini' bekledi. İş yerindeki bir Hristiyan arkadaşı ona Assisi'li Aziz Francis'in duasını verdi: "Tanrım, değiştiremeyeceğim şeyleri kabul etme gücü, değiştirebileceğim şeyleri değiştirme cesareti ve farkı anlama bilgeliği ver." Bu küçük bilgeliği çok değerli buldu ve kendini İncil'i (aynı bilgelikten) daha fazla okumaya başlarken buldu. Kiliseye gitmeye başladı, Hristiyan oldu ve hayatta yeni bir amaç ve anlam buldu. Ayrıca 'kendi kişisel davranışlarında, yeni bir rehberlik' buldu ve 'kocası ve iş arkadaşlarıyla olan ilişkisi' önemli ölçüde iyileşti. Sharon artık '10 yıldan uzun süredir ilacdan uzak ve psikiyatristlerin, ilaclarıyla ona verdiği zarardan' pişmanlık duyuyor." -Fritz,M., WSJ, (Güçlü Tıp: Akıl Hastalarına Daha Fazla Zorunlu Bakım, 2006) (98)
"Jeff Demann her iki haftada bir kırsal
Michigan'daki bir kliniğe gidiyor, pantolonunu indiriyor ve 'kendisini
hasta ettiğini' söylediği 'bir antipsikotik ilaç' alıyor. "Eğer gelmezsem,
polisler kapımı çalıyor ve kendimi bir akıl hastanesinde buluyorum"
diyor Holland, Michigan'da 'engelli' olarak yaşayan işsiz 44 yaşındaki
adam. Bay Demann'ın rutini, 'psikotik eğilimleri' olan kişileri -- şiddet
içeren eylemlerde bulunmamış olsalar bile -- 'tedaviye zorlama' yönündeki
'ulusal bir eğilimi' yansıtıyor. Bu eğilimi yönlendirenler, yasaların 'suçu
önlemeye yardımcı olduğuna' inanan 68 yaşındaki asi psikiyatrist E.
Fuller Torrey ve bu davaya milyonlarca dolar katkıda bulunan hatıra
eşyası kralı Ted Stanley.
Hollanda, Michigan'dan 44 yaşındaki Bay
Demann, bir kız
arkadaşıyla ayrıldıktan ve yanlışlıkla onun 'kaygı giderici' haplarından
aşırı doz aldıktan sonra 'şizofreni teşhisi' konduğunda, '1987'den beri kurumlara girip çıktığını' söylüyor. İntihar
eğilimli olarak damgalanan ancak 'sürekli olarak ilaç almayı reddeden' Bay
Demann, 'ruh sağlığı yetkililerinin, kendisini ruh halinin 'değişken,
öfkeli, huzursuz ve depresif' olmasına neden olan, Risperdal adlı bir
ilacı almaya zorladığını' söylüyor. ABD Gıda ve İlaç Dairesi, '2004
yılında 'Risperdal ve diğer bazı antipsikotik ilaçların', diyabet
vakalarını artırabileceğini' buldu. Bay Demann, 'terapiye ihtiyacı olduğunu'
kabul ediyor ancak ilac istemiyor. Bay Demann, "Bu şeyleri vücuduma
sokmaya inanmıyorum" diyor. "Sistemin beni bırakmasının zamanı geldi."
-Fritz,M., WSJ, (Güçlü Tıp: Akıl Hastalarına Daha Fazla Zorunlu Bakım, 2006) (98)
"Ben 'bipolar' olduğumda, 'öngörülemeyen veya dengesiz davranışlar' için
bir bahanem vardı. Bu şekilde davranma, iznim vardı, ancak şimdi kendimi
herkesle aynı 'davranış standartlarına' bağlı tutuyorum ve onları,
karşılayabildiğim ortaya çıktı. Bu, 'kötü günlerim' olmadığı anlamına
gelmiyor. Kötü günlerim oluyor ve ortalama bir Joe'dan daha fazla
endişeleniyor olabilirim, ancak o kadar da fazla değil.” -Robert Whitaker, Dorea
Vierling (Bir Salgının
Anatomisi) (98)
"Dört ay sonra, antidepresan almayı bıraktıktan sonra
Georgia, yıllardır ilk kez "canlı" hissediyordu. Yaşama sevincinin ne
kadar büyük olduğunu tamamen unutmuştu. İlaç, farkında olmadan
canlılığını bastırıyordu. Kronik olarak depresif olduğunu ve 'sürekli
ilaca ihtiyacı olduğunu' yanlışlıkla düşünmüştü." -Peter Breggin, David Cohen (İlacınız Sorununuz
Olabilir,
2007)" (235)
"Sonraki beş yıl, psikiyatristlerinin tahmin ettiği gibi geçti. Greg, Massachusetts'teki Worcester Politeknik Enstitüsü'ne (WPI) girmesine rağmen, o kadar fazla ilaç kullanıyordu ki, "Çoğu zaman bir sis bulutu içinde yaşıyordum. Zihniniz sadece bir kum torbasıdır. Ve bu yüzden okulda gerçekten kötüydüm. Odamdan nadiren çıkıyordum ve gerçeklikle bağımı kaybetmiştim." [Greg], ilaçlarını azaltmaya yönelik ilk adım olacağını düşünerek tıbbi bir kontrole gitti, ancak karaciğeri kapandığı için Depakote ve Geodon'u hemen bırakması gerektiği söylendi. Aniden kesilmesi o kadar fiziksel acıya neden oldu ki -"terleme, eklem ve kas ağrısı, mide bulantısı, baş dönmesi" diyor- paranoyasının geri gelip gelmediğine bile dikkat etmedi. Ama çok kısa bir süre içinde, ara sıra uyarıcı kullanması dışında tüm psikiyatrik ilaçlarını bıraktı ve esrar içmeyi de bıraktı. "Dürüst olmak gerekirse, beş yıldır ilk kez uyanıyormuşum gibi hissettim" diyor. "Sanki tüm o yıllar boyunca kendimi kapatmışım ve sadece hayatta yuvarlanıp gidiyormuşum ve bir tekerlekli sandalyede itiliyormuşum gibi hissettim ve sonunda uyandım ve tekrar kendim oldum. İlaçların, beni ben yapan her şeyi benden aldığını hissettim ve sonra ilaçları bıraktığımda beynim uyandı ve tekrar çalışmaya başladı.." -Robert Whitaker (Bir salgının anatomisi, 2010)" (235)
"Sonraki beş yıl, psikiyatristlerinin tahmin ettiği gibi geçti. Greg, Massachusetts'teki Worcester Politeknik Enstitüsü'ne (WPI) girmesine rağmen, o kadar fazla ilaç kullanıyordu ki, "Çoğu zaman bir sis bulutu içinde yaşıyordum. Zihniniz sadece bir kum torbasıdır. Ve bu yüzden okulda gerçekten kötüydüm. Odamdan nadiren çıkıyordum ve gerçeklikle bağımı kaybetmiştim." [Greg], ilaçlarını azaltmaya yönelik ilk adım olacağını düşünerek tıbbi bir kontrole gitti, ancak karaciğeri kapandığı için Depakote ve Geodon'u hemen bırakması gerektiği söylendi. Aniden kesilmesi o kadar fiziksel acıya neden oldu ki -"terleme, eklem ve kas ağrısı, mide bulantısı, baş dönmesi" diyor- paranoyasının geri gelip gelmediğine bile dikkat etmedi. Ama çok kısa bir süre içinde, ara sıra uyarıcı kullanması dışında tüm psikiyatrik ilaçlarını bıraktı ve esrar içmeyi de bıraktı. "Dürüst olmak gerekirse, beş yıldır ilk kez uyanıyormuşum gibi hissettim" diyor. "Sanki tüm o yıllar boyunca kendimi kapatmışım ve sadece hayatta yuvarlanıp gidiyormuşum ve bir tekerlekli sandalyede itiliyormuşum gibi hissettim ve sonunda uyandım ve tekrar kendim oldum. İlaçların, beni ben yapan her şeyi benden aldığını hissettim ve sonra ilaçları bıraktığımda beynim uyandı ve tekrar çalışmaya başladı.." -Robert Whitaker (Bir salgının anatomisi, 2010)" (235)
------------------
".... 'plasebo (şeker hapı) alan kişilerin yüzde 40'ı iyileşirken, gerçek ilacı alan kişilerin yüzde 60'ının yalnızca semptomlarında iyileşme' oldu. Başka bir açıdan bakıldığında, 'insanların yüzde 80'i sadece plasebo ile iyileşiyor.' Bu, bizi büyük bir sorunla baş başa bırakıyor -- milyonlarca depresif insan ve çoğu geleneksel uygulayıcı tarafından etkili bir tedavi sunulmuyor." (36)
"Nöroleptik ilaçlar, sadece 'acınızı giderir ve sizi
teslim olmaya' zorlar, böylece 'toplum için 'çok fazla sorun' olmazsınız', en
azından dolar maliyetiyle.." (98)
: "İlaçsız tedavi görenler, ilaçla
tedavi gören hastalardan daha erken taburcu edildi ve ilaçsız grubun
sadece %35'i taburcu olduktan sonraki bir yıl içinde, ilaçlı grubun
%45'ine kıyasla tekrar hastalandı. İlaçsız hastalar ayrıca 'depresyon,
körelmiş duygular ve gecikmiş hareketlerden' daha az muzdaripti." -Robert
Whitaker MD (19)
"Güney Florida'dan başarılı bir iş
adamı ve aile babası olan Mike Donnelly, iki yıl önce rehabilitasyon
gerektiren 'büyük bir kafa travması' geçirdiğini ve çalışamadığını ifade
etti. Bu konuda endişeli hisseden Donnelly, "hiçbir bilimsel test
olmaksızın, kafa travması nedeniyle 'beynimde, kimyasal bir dengesizlik
olduğunu' ve bunun Amerika'nın 'yeni mucize ilacı Prozac'ı alarak
düzeltilebileceğini' beyan eden ve bana bu ifadeyi kapakta ilan eden
Newsweek dergisini gösteren" bir psikiyatriste yönlendirildi.(....) Donnelly, 'ilacın yıkıcı uyuşturma etkilerini'
deneyimledi ve psikiyatristlerden oluşan panele, "Sanki ruhumu
kaybetmişim gibi hissettim, hiçbir duyguya sahip olamıyordum" dedi ve
'yoğun bir şekilde intihara meyilli' oldu; özellikle de 'daha önce, herhangi
bir ruh sağlığı geçmişi' olmadığı halde.." (32)
"Antidepresan
alırken, "İşe gitmek için yola çıkan büyük şirket damperli
kamyonlarımızın altına kendimi atmak istedim. Öldürücü ot içmeyi,
[kendimi] yüksek gerilim hatlarına atmayı", tam ateş altında bir polis
tatbikat poligonunda koşmayı, kalabalık bir mağazadayken bir polisin
kemerinden bir silahı çekmeyi hayal ettim..." Ayrıca Prozac'ın korkunç
yoksunluk etkilerini de anlattı —psikiyatrik ilaç endüstrisinin o
dönemde ortadan kaldırdığı bir diğer olumsuz etki.." (32)
"....McLean
Hastanesi'nde araştırmacı olan Martin Teicher'in tanıklığı gibi şiddet
riskleriyle hemfikirdi. Kendisi ve diğer iki kişinin, altı hastanın
Prozac aldıktan sonra 'yoğun, takıntılı intihar düşünceleri
geliştirdiğini' bildirdiği Şubat 1990 tarihli makalesine atıfta bulundu.
İki hasta 'ilk kez, silah satın almayı düşündüklerini' söyledi; bir diğeri
'gaz patlaması veya araba kazasında kendini öldürmeyi' hayal etti.." (32)
(...şizofreni teşhisi konulan Kate adında genç bir kadının hikayesi) "Yıllarca ilaç kullanması onu kısmen engelli bırakmış, 'çalışamaz veya
ilişki yaşayamaz' hale getirmişti. 10 yıl sonra ilaçlarını azaltmaya
başladı ve şimdi evli ve tam zamanlı bir işte çalışıyor. Bir nüksetme
yaşamadı. Antipsikotik ilaç kullandığı sürenin, psikiyatrik ilaçlar
tarafından 'tamamen uyuşturulduğunu' hissettiği duygularla nasıl başa
çıkacağına dair 'beceriler öğrenmesini engellediğini' düşünüyor. Şimdi
kendisi hakkında şunu söylüyor: 'Tamamen farklı bir insanım.' " (35)
"23 yaşında bir
kadın hayatının çoğunu kaygılı ve depresif bir şekilde geçirmiş ve
çocukluğunu ve ergenliğini çeşitli antidepresan kokteylleriyle geçirmiş.
Sonuç olarak, kendisini depresif yapan gıda alerjilerinden muzdaripmiş.
Gıda alerjileri 'iltihaplanmaya' neden olur ve çalışmalar artık 'depresif
insanların beyinlerinde, iltihaplanma olduğunu' gösteriyor. Aslında
araştırmacılar, 'depresyon tedavisinde Enbrel gibi otoimmün hastalıklarda
kullanılan güçlü anti-inflamatuar ilaçları' inceliyorlar. IgG'sini veya
gecikmiş gıda alerjilerini ortadan kaldırdıktan sonra depresyonu geçti,
ilaçlarını bıraktı ve yan etki olarak 30 kilo verdi!" (36)
"37 yaşında bir yönetici kadın, 'tedaviye dirençli
depresyon (yani ilaçlar işe yaramıyordu), yorgunluk ve 40 kilo kilo
alımıyla' on yıldan fazla mücadele etti. Çok yüksek cıva seviyeleri
olduğunu bulduk. Cıvayı vücudundan atmak onu 'mutlu, zayıf ve enerjik'
bıraktı. Veya yıllarca antidepresan ve psikiyatrik ilaç kokteyli
kullanmış ancak yine de her gün rahatlamadan karanlık bir bulutun
altında yaşayan, 'şiddetli yaşam boyu depresyon' geçiren 49 yaşındaki
adamı düşünün. B12, B6 ve folat vitaminlerinde 'ciddi eksiklikler'
olduğunu gördük. Kendisine bu 'temel beyin besinlerini' geri verdikten
sonra beni arayıp teşekkür etti. Geçtiğimiz yıl, mutlu hissettiğini ve
depresyondan uzak kaldığını hatırladığı ilk yıldı. Bunlar depresyona
neden olabilecek düzinelerce şeyden sadece birkaçı." (36)
"Psikiyatrik ilaçların
neden olduğu tardif diskinezi hastası.. Birkaç yıl
önce Jenelle 'gıda zehirlenmesi' geçirdi ve kusmayı bastırmak için Reglan adlı bir 'nöroleptik ilaç' verildi. İlaç, ona hemen hemen
anında 'tardif diskinezi adı verilen bir hareket bozukluğu' verdi. İlacın
neden olduğu 'garip vücut hareketleri' nedeniyle, 'psikiyatrik bir sorunu
olduğu' yanlış teşhisi kondu ve fiziksel ve ruhsal durumunu kötüleştiren
'Thorazine, Haldol ve Xanax' adlı diğer psikiyatrik ilaçlar verildi.
Kendisine verilen nöroleptikler (Reglan, Thorazine ve Haldol) adlı
psikiyatrik ilaçlar, 'sinir sisteminin motor kontrolünden sorumlu
kısımlarına', onu 'tekerlekli sandalyeye bağımlı hale getirecek kadar'
zarar verdi. (....)
Jenelle'in
tardif diskinezi türüne 'distoni' denir - 'anormal hareketlere ve
duruşlara' neden olan 'istemsiz spazmlar ve kas kasılmaları..' Bazal
ganglionlar adı verilen 'beynin bir bölümündeki hasardan' kaynaklanan
'nörolojik' bir hareket bozukluğudur. Jenelle'in aldığı gibi 'psikiyatrik
ilaçlar verilen kişilerde genellikle 'kalıcı bunama', (yani 'ilaçların,
beynin genellikle daha hassas olan 'zihinsel işlevlerine' zarar vermesiyle
oluşan 'zihinsel veya entelektüel işlev kaybı') da görülür. Jenelle'in
başına böyle bir şey gelmemiş gibi görünüyor. Konuşma sırasında, zihni,
'psikiyatrik ilaçların, kalıcı etkilerinden etkilenmemiş' gibi görünüyor.
Ancak, okuldayken, psikiyatrik ilaçlar almadan önce olduğu kadar 'iyi bir
şekilde, bilgiyi hatırlayamadığını' söylüyor.
Jenelle normal
şekilde 'hareket etme ve yürüme' yeteneğinde iyileşme umuyor. Ancak,
doktorlar arasındaki fikir birliği, tardif diskinezinin genellikle 'geri
döndürülemez' olduğudur. Jenelle'in hikayesi, 'nöroleptikler,
antipsikotikler veya majör sakinleştiriciler' olarak bilinen bir
psikiyatrik ilaç sınıfı tarafından 'kalıcı beyin hasarına' maruz bırakılan
'milyonlarca insanın hikayesini' temsil ediyor. (....) Jenelle'in
hikayesi, 'ABD Gıda ve İlaç Dairesi (FDA) onayının, bir ilacın güvenliğinin garantisi olmadığını'
göstermektedir. Avukat Jerry Spence, Adaletin olmadığı yerde adlı kitabında "Neredeyse bir asırlık hükümet
düzenlemesinden bir şey öğrendiysek, o da hükümetin idari kurumlarının
neredeyse her zaman düzenlemek için yaratıldıkları endüstriler
tarafından ele geçirildiğidir." diyor." (40)
"Seroquel: Kör Olma Riskine Değer mi? (...) Nancy, Seroquel
yoksunluğunun hikayesini, hayatında yarattığı 'yıkıcı etkiyi ve görme
yetisini nasıl çaldığını' anlatıyor. Bu, artık reçeteli Sominex gibi uyku
ilacı olarak kullanılan, çok rahatlıkla verilen bir ilacın gerçeği.. (...) 2009'da,
sayısız insan gibi, büyük ölçüde yanıltıldığımı keşfettim. On yıldan
fazla süren acı çekmenin (intihar eğilimi nedeniyle çocuklarımı
kaybetmem de dahil) aslında 'gerçek bir hastalıktan muzdarip olmak
olmadığını', bunun yerine onu 'tedavi ettiği iddia edilen ilaçların "yan
etkilerinden" kaynaklandığını' öğrendim. (....) Uzun yıllar boyunca kokteylimin bir parçası
olarak '1.500 mg Seroquel' aldım. 2009'a gelindiğinde, '300 mg Seroquel ve 2
mg Ativan'a' düşmüştüm. (...)
2010 Kasım ayının sonlarında son Seroquel dozumu aldım. İki hafta sonra
'şiddetli karın ağrısı ve şişkinlikle' hastaneye kaldırıldım. Eğer acil
serviste 'yetenekli bir nörolog' olsaydı, bana radikal 'histerektomi
yaptırmamı' söyleyen doktorlara şunu söyleyebilirdi: "Siz aptallar!
Nörotransmitterler üzerinde etkili bir ilacı yeni bıraktı.
Nörotransmitterlerin yüzde doksan yedisi bağırsaktadır. Bu ilaç
yoksunluğudur." Ancak olay yerinde nörolog yoktu. Sadece 'şiddetli ağrı'
çeken ben, aşırı korku içindeki partnerim Jim ve her şeyi bildiklerinden
emin görünen beyaz önlüklü bir grup adam (yani doktorlar). Gereksiz bir
histerektomi geçirdim. (....)
2010
yılında Seroquel'i bırakırken 'ışığa duyarlılık' geliştirdim. Giderek
'okuma, bilgisayarlara, televizyona ve film ekranlarına' bakma yeteneğimi
kaybettim. Temmuz 2011'de güvenli bir şekilde araba kullanmak için
'gözlerimi' yeterince uzun süre açık tutamadım. Birkaç göz doktoru bana
'hiçbir sorun olmadığını' söyledi. Yazılı olarak, 'daha duygusal hale
geldikçe gözlerimin kötüleştiği' önerildi. Geçtiğimiz Mayıs 2012'de
Boston Görme Merkezi "kornea sinirlerinde çarpıcı hasar"ın 'mikroskobik
görüntülerini' yakaladı. Buna 'Kornea Nöropatisi' denir ve 'ilerleyici ve
kalıcı' olarak kabul edilir. Seroquel'in üzerindeki etikette, 'iki yıldır
Seroquel kullanan hastaların, altı ayda bir göz doktoruna görünmeleri
gerektiği' belirtiliyor. Yan etki olarak "göz ağrısı" yazıyor. Etikette
belirtilmeyen şey, 'vücuttaki ağrı reseptörlerinin yüzde kırkının,
korneada' olduğudur.. Bu Seroquel Çekilmesi Değil. Seroquel
Hasarı.. Özetle, Seroquel çekilmesi yanlış bir adlandırmadır. Vücudumun
bu toksini yutması sonucu yaşadığı hasar, 'bilinmeyen bir varış noktasına'
sahip, gelişen bir olgudur. İlaç şirketlerinin ürünlerinin, 'piyasadan
çekilmesine' yol açabilecek bir konu üzerinde yapılan çalışmalara fon
sağlama olasılığı düşüktür. FDA'yı 'ilaç şirketlerinden ayrı bir kuruluş'
olarak görmüyorum." (38)
"'SSRI antidepresanları,
benzodiazepinler ve Adderall' kullanırken, başlangıçta kendimi daha iyi
hissettim. Ama sonra bir şeyler doğru gitmedi. Daha önce hiç
deneyimlemediğim bir şey olan 'bilişsel gerileme' yaşamaya başladım.
Sonunda ilaçlardan bıktım ve bırakmaya çalıştım. Ama sonra kendimi
belirgin şekilde daha kötü hissettim - ilaca başlamadan öncekinden çok
daha kötü. Doktorlar bana 'sadece depresyonumun ve kaygımın
tekrarladığını' söylediler. Ama bu olamazdı çünkü 'sadece semptomlarım çok
daha kötü değildi, aynı zamanda yeni semptomlarım da vardı'- ilaca
başlamadan önce deneyimlemediğim semptomlar." (44)
6.1) KEVIN'IN HİKAYESİ..
--------------------------------
"Kevin
hayatının büyük bir bölümünde çok çeşitli 'psikiyatrik ilaçlar'
kullanmıştı. Okul, annesine 'Ritalin'e başlamadığı takdirde, onu okuldan
atacaklarını veya öğrenme güçlüğü çeken çocuklar için bir okula
nakledeceklerini' söyledi. Kevin, lise boyunca ilacdan uzaktı, ancak genç
bir yetişkin olarak Kevin'a 'antidepresanlar (Prozac ve Paxil),
sakinleştiriciler (Xanax ve Ativan) ve ruh hali dengeleyiciler (Lityum
ve Depakote)' reçete edildi. Hayatının 'bulanık' olduğunu hissediyordu ve
'tekrar ilacdan uzak kalırsa, nasıl hissedeceğini' merak ediyordu. Çoğu
zaman, beynindeki 'biyokimyasal dengesizliği' dengelemek için ilaçlarının
'yeni kombinasyonlarını, nasıl deneyebileceğini' hesaplıyordu, böylece
tekrar normal hissedebilecekti. Ancak 'hiçbir şey işe yaramıyor' gibiydi.
Garip bir şekilde, psikiyatristi ona 'DEHB, Bipolar, Sınırda Kişilik
Bozukluğu, Aralıklı Patlayıcı Bozukluk, Anksiyete ve Depresyon' gibi
yepyeni bir "zihinsel hastalık" teşhisi koyacaktı. Bir hastalığın, 'yeni
bir hastalığa' dönüşüp dönüşmediğinden veya bunların hepsine, 'aynı anda
sahip' olup olmadığından emin değildi! Ancak, 'bir dozu kaçırdığında,
kendini daha kötü hissetmeye başladığını' fark etti. Yanlış bir şekilde
bunun, 'ilacların, 'kimyasal dengesizliğini' düzelttiğinin kanıtı' olduğunu
varsaydı, (bir eroin bağımlısının, günde 5 intravenöz enjeksiyonundan
birini kaçırdığında hissettiği) 'ilac yoksunluğu ağrısıyla' aynı değildi.
Eroin bağımlıları, 'bağımlılığın acısını' savuşturmak için günde birkaç
kez 'az miktarda ilac' enjekte ederler.
Örneğin, uzun süredir eroin
kullanan Jeff, aniden bıraktıktan sonra 'ilacdan kurtuldu' ve kelimenin
tam anlamıyla 6 gün boyunca dayanılmaz 'bir acı ve mide bulantısı' içinde,
kendi başına apartmanının zemininde kıvrandı ve hiçbir şey yemedi.
Neredeyse onu öldürüyordu ve bunu yapmaması konusunda, şiddetle
uyarılmıştı. Ancak 'ilacdan kurtuldu' ve Jeff, bugün bile hala öyle. Ancak
Kevin, 'ilac bağımlılığından kurtulmanın verdiği acının' temel anlayışına
sahip değildi ve bir "yasal bağımlı" olduğunu fark etmemişti.
Kevin,
psikiyatristi kendisine 'tedavi edilemez bir genetik ve biyolojik
rahatsızlığı olduğunu' söylediğinde ona inandı. Kevin 'umudunun
çalındığını' hissetti ve 'biyolojik bir uyumsuz' olduğuna inandı.
Psikiyatristi gözlerinin içine baktı ve sert bir şekilde, 'hayatının geri
kalanında, ilaçlara ihtiyacı olacağını' söyledi. Kevin bunu kabul etmeye
hazır değildi ancak 'akıl hastalığıyla ilgili inkar halinde olması' onu
rahatsız etti. Kevin internete girdi ve bir gece, geç saatlerde 'kendini
cezalandırma biçimi' olarak "biyolojik uyumsuzluk" yazdı ve okudukları
onu kızdırdı.
"Klinik İncil Psikiyatrisi Ders Kitabı"na geldi ve 'tüm
davranışların 'ahlaki bir seçim' olduğunu ve şizofreni hastalarının
beyinlerinde 'biyokimyasal bir dengesizlik' olduğuna dair 'bilimsel bir
kanıt' olmadığını' öğrendi. Bu "aptal İncil savunucularının" 6000 yıllık
bir dünyaya, Adem ve Havva'ya ve Nuh'un gemisine inandıkları halde, 'akıl
hastalarının beyinlerinde 'biyokimyasal dengesizlik' olduğuna dair tüm
bilimsel kanıtları reddetmelerine' öfkelenmişti. Ertesi sabah uyandığında
kendi kendine, "Tanrı'ya, 'biyokimyasal dengesizliklerin bir efsane
olduğu, konusunda haklı olmalarını' diliyorum çünkü, o zaman ilacdan
kurtulabilirdim" dedi. Daha fazla okumaya başladı ve üst düzey tıbbi
otoritelerin, 'akıl hastalığına 'neyin sebep olduğunu' gerçekten
bilmediklerini ancak bunun, beyindeki 'biyokimyasal dengesizliklerden '
kaynaklandığını FARZ ettiklerini' itiraf etmesiyle şaşkına döndü.
Artık psikiyatristine kızgındı. Kevin, 'ilaçtan kurtulmaya' kararlıydı. Tüm psikiyatrik ilaçları 'azaltmak' için doktor doktor dolaştı ama hiçbiri işe yaramadı. Ona 'anosognozi hastası olduğunu' söylediler ama bu onu, 'daha da kararlı' hale getirdi. Bir yandan havlu atabilir, söyledikleri her şeye inanabilir ve hayatının geri kalanında ilaçla yaşayabilirdi ya da diğer yandan yeni kilise papazının ona, 'her şeyin, kendi irade gücüne ve hayattaki ahlaki seçimlerine bağlı olduğunu' söylediği şeye inanabilirdi.
Artık psikiyatristine kızgındı. Kevin, 'ilaçtan kurtulmaya' kararlıydı. Tüm psikiyatrik ilaçları 'azaltmak' için doktor doktor dolaştı ama hiçbiri işe yaramadı. Ona 'anosognozi hastası olduğunu' söylediler ama bu onu, 'daha da kararlı' hale getirdi. Bir yandan havlu atabilir, söyledikleri her şeye inanabilir ve hayatının geri kalanında ilaçla yaşayabilirdi ya da diğer yandan yeni kilise papazının ona, 'her şeyin, kendi irade gücüne ve hayattaki ahlaki seçimlerine bağlı olduğunu' söylediği şeye inanabilirdi.
Kevin, Dr. Peter Breggin'in "Psikiyatrik İlaç Bırakma, Reçete Yazanlar,
Terapistler, Hastalar ve Aileleri İçin Bir Kılavuz" adlı yeni kitabına yönlendirildi. 'Psikiyatrik ilaçları
'kullandığı her yıl' için, 'bir ay ilaç bırakması' gerektiğinin genel
ilkesini öğrendi. Kevin elinde kitapla 'aile doktoruna' gitti ve 12 aylık
bir süre boyunca 'gözetimi altında, tüm ilaçların azaltılmasını' talep
etti. Kevin'in doktoru 'Psikiyatrik İlaç Çekilmesi' adlı bir kopya satın
aldı ve bunu kendi muayenehanesinde 'bir tıp doktoru olarak, 'referans'
olarak kullanmaya' başladı. Kevin, o "aptal İncil savunucularının" haklı,
en iyi tıp uzmanlarının ise haksız olduğu fikrine şaşırmıştı. Onların
haklı olmasını umduğu için mutluydu ve kendisi için çalışmaya başladı.
Kiliseye giden biri olarak Kevin, haftalık vaazlarda ve günlük İncil
okumalarında 'davranışlarından ve hissettiklerinden kendisinin sorumlu
olduğunu' öğrendi. Kevin'in hala iyi ve kötü günleri oluyor, ancak artık
'ilaçtan uzak olduğu' için, bir zamanlar 'yaşadığı sorunların %90'ının,
aslında psikiyatristin ona reçete ettiği psikiyatrik ilaçlardan
kaynaklandığını' fark etti. Bana kendi memleketimde Adem ve Havva'ya ve
Nuh'un Gemisi'ne inanan "aptal İncil savunucusu bir kilise" bulun ve
katılın." (98)
7) PLASEBO, NACEBO VB KARŞILAŞTIRMALARI..
---------------------------------------
"Plasebo etkisi, doktorumuza olan inancımıza dayanır. Tıbbi ve psikolojik
tedavilerin etkinliğine katkıda bulunan iyi bilinen bir psikolojik
faktördür." (34)
"....hastanın CI (bilişsel bozukluk) değerlendirmesinin hem psikiyatrik bir ilaca başlamadan önce
hem de başladıktan sonra yapılması gerektiğini düşünüyorum. Bu, reçete
yazan kişinin hastanın başlangıçtaki, temel bilişsel işlevini görmesini
ve ardından bunu hastanın psikiyatrik ilaçlar reçete edildikten sonraki
beyin işleviyle karşılaştırmasını sağlar. (....)" -Dr. Les Ruthven (4)
"....antidepresanlar konusunda,
yüzlerce yayınlanmış klinik denemenin meta-analizleri (genel bakışları),
Prozac dahil olmak üzere bu tür ilaçların, 'gerçek bir antidepresan
etkiye' sahip olduğu fikrini sorgulamaktadır. Çalışmalar, 'antidepresan
etkisinin, en az yüzde 80'inin plasebo etkisi olduğunu' göstermektedir;
insanların 'işe yarayacağını umdukları veya düşündükleri, herhangi bir
tedaviye' verdikleri olumlu tepki. Ancak olumlu sonucun, 'kalan yüzde 20'si
"aktif plasebo" etkisinden' kaynaklanıyor olabilir; bu,
antidepresanların, plasebolardan farklı olarak, 'denekleri, "güçlü" veya
"gerçek" ilaç aldıklarına' ikna eden 'belirgin yan etkilere' sahip olması
gerçeğiyle ilgilidir." -Peter Breggin, David Cohen, (İlaçlarınız Sorununuz Olabilir, 2007) (98)
"Janis Schonfeld, bu yeni nesil
antidepresanların 'poster' hastasıydı. Evli ve bir kızı olan kırk altı
yaşındaki iç mimar, UCLA'da bir ilaç çalışmasına katılmak için yeterli
umudu bulduğunda intiharı düşünüyordu. EEG'nin 'beyin aktivitesini' kırk
beş dakika boyunca kaydettiği 'yağlı jele' katlandı. Ama o 'umut vadeden
yeni hapları' almaya başlamak için sabırsızlanıyordu. Ve haplar harika
bir şekilde işe yaradı. Evet, 'mide bulantısı' yorucu bir yan etkiydi ama
yetenekli ve ilgili hemşiresi onu bu konuda uyarmıştı. Daha da önemlisi,
hayatı tekrar yoluna girdi. Mother Jones dergisinin belirttiği gibi,
Schonfeld "yeni nesil antidepresanlara neredeyse mucizevi bir iyileşme
borçlu olan bir kişi daha" gibi görünüyordu. Schonfeld'in son ziyaretinde, doktorlardan biri, onu ve hemşiresini
bir kenara çekti ve ikisine de gerçeği söyledi: 'Schonfeld kontrol
grubundaydı. Bir 'şeker hapı' alıyordu - araştırma jargonuyla, bir
plasebo.' Doktor, 'iyileşmesinin tamamen gerçek olduğunu temin etmek' için
acele etti. Ancak aldığı tek ilaç, 'maddi olmayan ve ölümsüz bir maddeydi' -
umut. Schonfeld'in materyalist bir ortamda yaşadığını göz önünde
bulundurarak karşılaştığı temel zorluk, kendi deneyiminin kanıtlarını kabul etmekti -iç kaynaklarına dayalı bir iyileşmenin gerçek olduğu-
acil kültürel mesajlardan ziyade, sadece 'beyin bükme ilacının', ona
gerçekten yardımcı olabileceğiydi."-Gary Greenberg, Mother Jones (Prozac mı
Plasebo mu?, 2003); -Mario Beauregard Ph. D (Ruhsal Beyin, 2007) (98)
"Kontrollü
denemelerden [Prozac, Zoloft ve Paxil gibi SSRI ilaçlarının] elde edilen
verilerin meta-analizleri, 'ilaç kollarında, plasebo kollarına kıyasla
'daha düşük intihar veya intihar davranışı oranları' bulmamıştır. Sonuçlar: NICE inceleme verileri, 'seçici serotonin geri alım
inhibitörlerinin, plaseboya göre klinik olarak anlamlı bir avantajı
olmadığını' göstermektedir; bu da diğer yakın tarihli meta-analizlerle
tutarlıdır. Ayrıca, 'metodolojik eserler' görülen 'küçük etkiyi'
açıklayabilir. Antidepresanların, 'daha şiddetli durumlarda, daha etkili
olduğuna' dair kanıtlar güçlü değildir ve 'depresyon ve intiharın', uzun
vadeli sonuçlarına ilişkin veriler, 'faydaya' dair ikna edici bir kanıt
sunmamaktadır. (...) " -Joanna Moncrieff, Irving Kirsch (Yetişkinlerde antidepresanların etkinliği, BMJ 2005) (98)
"Prozac'a yönelik mevcut coşkuya rağmen, FDA çalışmaları, 'ilacın, etkili
olmadığını' vurguladı ve literatürün son analizleri genel olarak
'antidepresanların, plasebodan daha iyi olmadığını' gösteriyor." -Peter Breggin, M.D, (Prozac'a Karşı Konuşmak, 1994) (98)
"'Kanser veya fiziksel yaralanmalar' nedeniyle 'şiddetli
ağrı' çeken birçok hasta, kendilerine 'ağrı kesici' olduğu söylendiğinde
'sade steril su enjeksiyonundan' sonra bir süre daha iyi hisseder. Benzer
şekilde, klinik ilaç denemelerinde, 'kaygı veya depresyonu olan
hastaların yüzde kırk veya daha fazlası, 'kendilerine yardımcı olacağı'
söylenen 'bir şeker hapı' verildiğinde genellikle daha iyi hisseder.
Koşullar uygunsa, yani hastalar, 'kendilerine verilen şeye çok inanıyorsa',
bir şeker hapı, hastaların yüzde 60 ila 90'ında 'duygusal iyileşme'
sağlayabilir. Bu, plasebo etkisidir - (maddenin, herhangi bir kimyasal
etkisinden ziyade, ilaca veya doktora olan 'olumlu' beklenti veya inançtan
kaynaklanan iyileşme.) Plasebo etkisi yardımcı olabilir. Nadiren 'fiziksel
zarara' neden olan ancak 'fiziksel veya duygusal acıyı' hafifletebilen
basit şeker hapı, biyopsikolojide 'en iyi risk/fayda oranına' sahiptir.
Plasebo etkisi ayrıca 'psikiyatrik ilaçların etkinliğinin çoğunu' açıklar.
Ancak, bir birey iyileşmeyi, bir hapın 'fiziksel özelliklerine ve işe
yarayacağı beklentisine' bağladığında, o kişinin kendi 'psikolojik veya
ruhsal gücüne' olan inancı sarsılabilir. Bu deneyim, 'kişisel çabalardan'
ziyade haplara güvenmeyi teşvik edebilir." -Peter Breggin, David Cohen, (İlaçlarınız Sorununuz Olabilir, 2007) (98)
"Duygusal sorunlar alanında, [ilaçlar aracılığıyla] 'acıyı bastırmaktan
kaçınmak' daha da önemlidir. 'Acı verici duyguları' bastırma girişimleri,
yarardan çok zarar verebilir. Bu girişimler, danışanlara, 'yanlış bir
izlenim' verir; 'sorunlarının bir işareti' olmaktan çok, 'acılarının sorun
olduğu' izlenimini verir. Yoğun duygular, (ortadan kaldırılması gereken
semptomlar olarak değil), 'önemli bir şeyin yaşandığının göstergeleri'
olarak görülmelidir." -Peter Breggin, (Yardımsever Olmanın Kalbi 1997) (98)
----------------
"..... eleştirel psikiyatri alanında 30'dan fazla önemli isim,
Birleşik Krallık hükümetini 'antidepresanların, çoğu hasta için plasebodan
daha iyi olmadığına' dair kanıtları kabul etmeye ve ilaç reçetelerini
azaltırken 'sosyal ve psikolojik müdahalelerin finansmanını' artırmaya
çağırıyor. "Birden fazla meta-analiz, antidepresanların en şiddetli
depresyonu olanlar hariç tüm hastalar için plasebodan öte klinik olarak
anlamlı bir faydası olmadığını göstermiştir" diye yazıyorlar." (15)
"...araştırma literatürüne bakıldığında, kısa süreli denemeler 'antidepresanların hafif ila orta şiddette depresyon için plaseboya kıyasla klinik olarak anlamlı bir fayda sağlamadığını' göstermektedir. (...) Uzun vadeli çalışmalar artık majör depresyonu olan kişilerin yalnızca yaklaşık yüzde 15'inin antidepresanla tedavi edildiğinde remisyona girdiğini ve uzun süre iyi kaldığını gösteriyor. Geriye kalan yüzde 85'i sürekli nüksetmeler yaşamaya başlıyor ve kronik olarak depresyona giriyor." (1)
"Antidepresanların ana etkisi 'depresif semptomların azaltılması' değildir.
Hafif depresyon için plasebodan daha iyi değillerdir, orta dereceli
depresyon için sadece biraz daha iyidirler ve şiddetli depresyonu olan
10 kişiden yalnızca birine fayda sağlarlar." (27)
".... 'plasebo (şeker hapı) alan kişilerin yüzde 40'ı iyileşirken, gerçek ilacı alan kişilerin yüzde 60'ının yalnızca semptomlarında iyileşme' oldu. Başka bir açıdan bakıldığında, 'insanların yüzde 80'i sadece plasebo ile iyileşiyor.' Bu, bizi büyük bir sorunla baş başa bırakıyor -- milyonlarca depresif insan ve çoğu geleneksel uygulayıcı tarafından etkili bir tedavi sunulmuyor." (36)
"1975'te
yayınlanan bir inceleme, 'uzun süredir akıl hastalığı olan ve akıl
hastanelerine ve toplum temelli akıl sağlığı merkezlerine yatırılan
hastalarla' ilgili iki ayrı beş yıllık takip çalışmasının sonuçlarına
baktı. İlk çalışma hiçbir psikotropik ilaç kullanımını içermezken,
ikinci çalışma tedavinin temel ilkesi olarak ilaç tedavisini içeriyordu.
Buldukları karşısında biraz şaşıran yazar şunları söyledi:
"Karşılaştırmanın beklenmedik bulgularından biri, bu ilaçların
vazgeçilmez olmayabileceği; aslında taburcu edilen bazı hastaların
sosyal bağımlılığını uzatabileceği önerisidir."" (54)
"-Bir çalışma, SSRI'ların, depresyon tedavisinde, 'plasebo haplarından daha
etkili olmadığını' buldu. Bu, '%33 etkili oldukları' anlamına geliyor. -Yüksek serotonin seviyelerine sahip kişiler, depresyonda olabilir ve düşük seviyeleri olanlar mutlu olabilir. -Bir çalışma, birçok doktorun rutin olarak bir değil iki veya üç 'SSRI
reçete ettiğini' söylüyor. Ne yazık ki, 'ilaçların tehlikeli etkileşimleri'
var." (83)
"Psikiyatrik ilaçlar, plasebodan daha iyi işe yaramıyor.." (98)
"Psikiyatrik ilaçlar, plasebodan daha iyi etki göstermez. (...) ...'gerçek iyileşmeyi' engeller.." (98)
"Psikiyatrik ilaç yoksunluğunun nocebo etkisi: İlaç yoksunluğunun beklenen 'nocebo etkisi' dörtlü bir darbedir: -Birincisi, 'önceden ilaç yoksunluğu acıları olacağını' bilmenin, olumsuz
'nocebo psikolojik etkisi', bunları 'gerçekte olduğundan, daha psikosomatik'
olarak kötü hale getirir. -İkincisi, 'ilaç yoksunluğunun, gerçek fiziksel acıları.' (ve bunlar dayanılmazdır... herhangi bağımlıya sorun) -Üçüncüsü, beynin, uyarılmadan işlev görmek için 'gerçek geri tepmesi',
beynin, bu uyarımı, daha düşük bir 'bastırılmış seviyede işlev görerek'
telafi ettiği, anlamına gelir (depresyonu tedavi etmek için kullanılan
bir uyarıcı durumunda). Beyinden, bir uyarıcı (depresyon için)
çıkarıldığında, beyin, ilacın 'doğal olmayan uyarıcı etkisine' yanıt olarak,
'zihinsel aktiviteyi' bastırmaya çalıştığı için kişiyi, 'doğal bir
depresyona' sokar. Beyin, (depresyon için reçete edilen) bir uyarıcıyla
karşılaştığında yavaşlar. İlaç çıkarıldığında, beynin, 'normale dönmesi
için hız kazanması' zaman alır. Aynı durum 'kaygı' için reçete edilen
'sakinleştiriciler' için de geçerlidir.
Kaygı için sakinleştiriciler,
'beyni, yapay olarak yavaşlatır' ve bu da 'kendini hızlandırarak' tepki
verir. Kaygı giderici ilaç çıkarıldığında, 'beyin, aniden
hızlanır.' Beyniniz, kaygı giderici bir ilaç aldığında, bu (arabanızı
saatte 30 mil hız sınırında sürmek) gibidir. Kaygı giderici bir ilaç
aldığınızda, bu (arabaya fren uygulamak) gibidir, yani arabayı 'aynı hızda
hareket ettirmek' için 'aynı anda gaz pedalına basmanız' gerekir.
Arabanızı, '30 mil/saat hızını' korumak için 'aynı anda ayağınız gazda ve
frende' olacak şekilde sürüyorsunuz. İlacı almayı bıraktığınızda,
(ayağınızı aniden frenden çekmek) gibi olur, bu da arabanın 'hızının 40
mil/saate çıkmasına' neden olur. Beynin, arabayı 'tekrar 30 mil/saate
düşürmesi' zaman alır. Bu, ilaç yoksunluğunun geri tepme etkisidir. -Dördüncüsü: Bütün bunlar kişiyi, depresyonunu gidermek için 'ilaca,
ihtiyacı olduğuna ve beynindeki 'kimyasal dengesizlik' nedeniyle
delirdiğine' ikna eder. Elbette 'ilacı, tekrar almaya başladıklarında,
'yoksunluk sancıları' anında ortadan kalkar (herhangi bağımlıya sorun) ve beyin, yapay olarak tekrar uyarılır, bu da onu 'normal
denge seviyelerine' getirir." (98)
"'İlaçlar, hastayı iyileştirdi..' -Genellikle bu argümanı, 'ilaçların, bir şizofreni hastasını 'normal
dengeli bir hayata, nasıl döndürdüğünü' göstererek, kimyasal
dengesizliklerin varlığının kanıtı' olarak duyacaksınız. Başka
bir deyişle, 'kişinin davranışı, ilaç kullanırken iyileşir ve ilacı
bıraktığında kötüleşir.' Antipsikotik ilaçların, 'yönetici işlevleri'
askıya alan ve ilgisizlik, kayıtsızlık ve "Hiçbir şey umurumda değil" tavrı yaratan, 'kimyasal lobotomiler' olduğunu
fark ettiğinizde, bu ilaçların, 'davranışı değiştirdiği' konusunda
hemfikiriz. Ancak bu, kişinin 'biyolojik bir sorunu olduğunun' kanıtı
değildir." (98)
"Delilik, ahlaki bir 'davranış seçimidir' ve ilaçlar,
kişinin, 'bu davranışı, sürdürmeyi umursamamasına' neden olur. Kişi, 'üzgün'
veya 'depresif' olabilir ve ilaclar, onu 'gerçek hayat sorunlarına' karşı 'ilgisiz' hale getirebilir. İlaclar, hiçbir sorunu çözmez, sadece bu
sorunlarla ilgili 'kaygıyı ve endişeyi' ortadan kaldırır. İlacın etkisi
geçince, kişi 'normal duygulara' geri döner ve tekrar üzülür." (98)
"'Psikiyatrik ilaçlar, gerçek iyileşmeyi engeller..' -Deliliğin,
'biyolojik bir beden sorunu' değil, 'ruhsal bir seçim' olduğu bir
gerçek olduğundan, ilaçlar, (kendi sorunlarımızı çözmek için ihtiyaç
duyduğumuz) duyguları köreltir. Kendimizi kötü hissederiz, çünkü bizi
rahatsız eden bir şey vardır. Kötü duyguları, 'ilaçlarla ortadan
kaldırmak, bizi rahatsız eden sorunu' çözmez. 'Depresyon, suçluluk, kaygı,
utanç, kronik öfke, duygusal bıkkınlık', bir
kişinin 'yaptığı seçimlerin kötü olduğunun ve yeni seçimler yapılması
gerektiğinin' sinyalleridir. 'Yeni bir yaşam tarzı' rejimi, (reçeteli
psikiyatrik ilaçların yeni rejimini değil), çoğu sorunu düzeltecektir." (98)
"Psikiyatrik ilaçlar, sorunlarımızı çözmek için 'yeni seçimler yerine, yeni kimyasallara
bağımlı olmamızı' ve 'içsel ruhsal arayış ve pişmanlık yerine dışsal
çözümlere bağımlı olmamızı' sağlar. Ruh sağlığı endüstrisi,
'hayatın her bir yaygın sorunu' için 'bir ilaç dağıtan bir otomat' haline
geldi. Bir soruna katlandığımızda ve bunun hesabını vermek için yeni
adımlar attığımızda, ruhsal ve bilge olarak büyürüz." (98)
"İlaçlar, 'iç huzuru,
neşeyi ve memnuniyeti' kaybetmeden, 'hayatın sorunları' arasında 'gezinme-öğrenme sürecini, kısa devre yaptıran', 'anında bir çözüm' haline geldi.
Doktorlar ve ilaçlar, 'hayat sorunlarını' asla çözmez, bizi 'kayıtsız' hale
getirirler, böylece 'artık umursamayız', bu da 'yalnızca sorunu, kendimiz
ele almamız gereken' zamanı erteler." (98)
"Psikiyatrik
ilaçların, 'beyindeki biyokimyasal dengesizlikleri'
düzelttiğine inanılmaktadır. Ancak, Psikiyatrik ilaçların genel etkisi,
'kısmi anestezi' veya 'sarhoşluk' veya 'uyuşturucu' etkisinde olma anlamına
gelen 'yönetici işlevlerde, bir azalmadır.' (...) Nöroleptik ve
antipsikotik ilaçlar bu hayali "kimyasal dengesizliği"
düzeltmez, sadece 'sakinleştirir, sersemletir' ve "duygularınızı
uyuşturur." Akıl hastalığını düzeltmezler, semptomları ortadan
kaldırırlar. İyi olduğu söylenen nöroleptik ilaçların çoğu, sadece
"plasebo etkisi" ile açıklanabilir. Psikiyatrik ilaçlar, sorunu çözmez,
sadece 'duyguları uyuşturur.'" (98)
"....tüm psikiyatrik ilaçların, 'beyin ve zihin
işlevi' üzerinde, (aspirin veya ibuprofen'den çok daha fazla) 'olumsuz etkisi'
vardır." (98)
7.1) Psikiyatrik ilaç alanlar ile almayanlar arasındaki 'tedavi sonuç' karşılaştırmaları..
------------------------------
"'Psikiyatrik İlaçlar, Ruh Sağlığı Sonuçlarında Dramatik İyileşmelere Yol Açtı..' Büyük Yalan No. 2.." (19)
"Araştırmacılar,
'uzun vadede ilaçlı hastaların "sonraki yaşam stresleriyle başa çıkma
konusunda daha az yetenekli" olduğunu' bildirdi. Çalışma üstüne çalışma,
antipsikotiklerin kısa vadede 'gerçekçi olmayan düşünmeyi, kaygıyı,
şüpheciliği ve işitsel halüsinasyonları' azalttığını ancak uzun vadede
ilaç kullanmaya devam edenleri, ilaç almayan hastalara veya plasebo
verilen hastalara göre 'nüksetmeye ve tekrar hastaneye yatırılmaya çok
daha yatkın hale getirdiğini' gösteriyor." (19)
"İlaçla taburcu edilen
şizofreni hastaları, hastane personeli tarafından 'döner kapı sendromu'
olarak adlandırılan 'psikiyatri acil servislerine' o kadar çok geri
dönüyorlardı ki. Hastalar ilaçlarını, güvenilir bir şekilde aldıklarında
bile nüksetme yaygındı ve araştırmacılar 'ilaç verildiğinde nüksetmenin,
ilaç verilmediği zamana göre daha şiddetli olduğunu' gözlemlediler." (19)
"..... 'hiç ilaç almayan şizofreni hastalarının uzun vadeli
sonuçları, antipsikotik ilaçlarla tedavi edilenlere göre' çok daha
iyiydi. Bu, hem (1) 'antipsikotiklerin kullanılmaya başlanmasından önce
ve sonraki şizofreni hastalarının uzun vadeli sonuçları' arasındaki
tarihsel karşılaştırmayla hem de (2) gelişmiş ülkelerde
'antipsikotiklerle tedavi edilen şizofreni hastalarının uzun vadeli
sonuçları ile antipsikotikler kullanılmadan tedavi edilen yoksul
ülkelerdeki şizofreni hastalarının uzun vadeli sonuçları' arasındaki
karşılaştırmayla örtüşmektedir (çok daha iyi). Çalışma üstüne çalışma
bunu doğrulamaktadır." (19)
"Hollanda'da yapılan bir
çalışmada, 'antidepresanla tedavi edilmeyenlerin %76'sı iyileşmiş ve asla
nüksetmemiştir; bu sınıftaki bir ilacı reçete edilenlerin ise %50'si
iyileşmiştir.' İngiltere'deki büyük bir şehir merkezindeki tesiste
1997'de yapılan bir çalışmada, bilim insanları 'hiç ilaç almamış depresif
hastaların %95'inin semptomlarının, altı aylık bir süre içinde %62
oranında azaldığını, antidepresanla tedavi edilenlerin ise
semptomlarında yalnızca %33 oranında azalma olduğunu' bildirmiştir. Calgary
Üniversitesi'nde bir araştırmacı, Kanada sağlık veritabanına erişti ve
9.508 depresif hasta için beş yıllık sonuçları analiz etti. 'Antidepresan
kullananların yılda ortalama 19 hafta depresyonda kaldığını, ilaç
kullanmayan hastalarda ise bu sürenin sadece 11 hafta olduğunu' buldu." (19)
"Her
çalışma aynı bulguyu bildiriyor: 'antidepresanlara maruz kalmak, uzun
vadede daha kötü bir prognoza' yol açıyor. Dünya Sağlık Örgütü tarafından
yapılan uluslararası bir çalışma, "depresyonda olduğu tespit edilen 740
kişiden... psikotropik ilaçlara maruz kalmayan 484'ünün... en iyi
sonuçları aldığını" buldu. Bir yılın sonunda çok daha iyi bir 'genel
sağlık' yaşadılar, depresif semptomları çok daha hafifti ve daha düşük
bir yüzdesi hala 'akıl hastası' olarak değerlendirildi. 'Devam eden
depresyondan' en çok muzdarip olan grup, antidepresanla tedavi edilen
hastalardı."(19)
"Çalışma
üstüne çalışma, 'hiçbir ilaç verilmeyen hastalar en iyi sonuçları'
alıyor. Whitaker, benzer sonuçlarla benzodiazepinler için 'benzer bir
sonuç analizi' yapmaya devam ediyor: Bu ilaçlara hiç maruz kalmayan
hastalar en iyisini yapıyor." (19)
7.2) Psikiyatrik ilaç kullananlarda 'yalancı ve aldatıcı iyileşme' sendromlarının ('bu ilaç bana iyi geldi /geliyor' yanılgısının) asıl nedenleri..
--------------------------------------
".....Hastalar ilaçlarından çekilirlerse, kötü sonuçlar
alırlar, sonra bu ilaçlara geri döndüklerinde daha iyi sonuçlar alırlar.
Bu nedenle, ilaçların "işe yaradığının" kanıtı gibi görünmektedir;
ancak bunlar yalnızca ilk etapta hastayı 'bu ilaçlara yerleştirerek
yaratılan bir sorunu iyileştirme anlamında' mı "işe yarıyor"? (....) 'SSRI'ların kısa vadeli bir
faydası olsa bile (tartışmalı), sürekli kullanımı sizi daha kötü hale
getirir. Daha önce ilaç almış hastaların, bunu anlaması zordur. (...) ...'antidepresanlara maruz kalmak sinir
sinapslarınızı değiştirir' ve daha önce olmayan bir dengesizlik yaratır;
ilacı bırakan hasta çok daha kötü görünüyor, sonra ilaca veya aynı
sınıftaki başka bir ilaca geri döndüğünde "iyileşiyor." İlaç, 'işe
yarıyormuş gibi görünebilir', ancak aslında sadece 'ilacın, kendisinin
yarattığı bir bozukluğu' tedavi ediyor." (19)
"Kısa vadeli kullanımda, psikotik
bozukluklar için psikiyatrik ilaçlar hastaları 'stabilize etmede ve
semptomlarının şiddetini azaltmada' değerlidir, ancak uzun vadeli
kullanım bu kişileri nüksetmeye daha yatkın hale getirir ve "birçok
taburcu edilen hastanın sosyal bağımlılığını uzatabilir."" (19)
"Bazı kişilerin 'SSRI'lardan fayda gördüğü' göz önüne
alındığında, 'serotoninin, depresyonda belirtilmemiş bir rol oynaması'
muhtemel görünüyor; ancak, serotoninin 'yeniden emilimini önleyerek,
SSRI'lar vücuttaki, onu mesaj göndermek için kullanan her nöronu etkiler
ve dolayısıyla tüm sinir sistemini değiştirir — dolayısıyla tüm o kötü
yan etkiler.." (21)
8) 'AKIL HASTALIKLARI, BEYİNDEKİ KİMYASAL DENGESİZLİKTEN KAYNAKLANIR' EFSANESİNİN ÇÜRÜTÜLMESİ..
------------------------------------------------------------------------------
"Kimyasal dengesizlikler sahtedir. İlaçlar, beyin hasarına
neden olur." -Loren R. Mosher M.D (101)
"....Binlerce kişiyi bu ilaçlara yönlendirdim ve bu alanda makul düzeyde deneyim kazandım. Neyse ki daha fazla şey öğrendim ve tüm bu ilaçları kullanmayı bırakabildim. Deneyimim, "kimyasal dengesizliğin yalnızca pahalı ve toksik antidepresanların kullanımını desteklemek için kullanılan büyük bir pazarlama hilesi" olduğuydu..." -Dr Marcia Angell (1)
“Klinik depresyonun, herhangi bir 'biyolojik
eksiklik' durumundan kaynaklandığına dair hiçbir bilimsel kanıt yoktur.” -Psikiyatrist Colin Ross, "Biyolojik Psikiyatride Sahte Bilim" kitabından 1995 (20)
“Kariyerimin
ilk birkaç yılını 'beyin serotonin metabolizması' üzerinde tam zamanlı
araştırmalar yaparak geçirdim, ancak depresyon dahil olmak üzere
herhangi bir 'psikiyatrik bozukluğun, beyin serotonin eksikliğinden'
kaynaklandığına dair ikna edici bir kanıt görmedim.” -Stanford
psikiyatristi David Burns 2003 (20)
"Psikiyatristlerin, 'beynin kimyasal dengesizliği' hakkındaki bu genel
ifadeyi, bu 'psikiyatrik ilaçları, reçete etmenin bir yolu' ve 'psikiyatrik
döner kapıyı, başlatmanın bir yolu' olarak 'kötüye kullandıklarını' gördüm,
sadece 'girip çıkın, girip çıkın' ve bazen sorun şu ki 'asla
çıkamıyorsunuz.' – Mike Donnelly, 1991 (32)
"Psikiyatristler "çocuklarda, 'hiperaktivitenin bir 'biyokimyasal
dengesizlik' olduğunu' iddia ediyorlar... araştırmacılar, 'hangi
kimyasalların olduğunu' belirleyemiyorlar... veya çocuklarda 'anormal
seviyeler' bulamıyorlar." "Kimyasal dengesizlik teorisi, 'bilimsel
kanıtlarla' kanıtlanmamıştır." -Thomas J. Moore, (Felaket
için Reçete, 1998) (99)
"'Ruhsal hastalığın, "biyokimyasal
dengesizlikler"den kaynaklandığı' iddiaları, günümüz 'ilaç tanıtımının,
başlıca halkla ilişkiler' hamlesidir. 'Dergi reklamlarında ve doktor
muayenehanelerinde' yapılan görüşmelerde 'potansiyel hastalara,
(psikiyatrik ilaçların, beyindeki bilinen "biyokimyasal dengesizlikleri"
düzelterek "işe yaradığı")' tekrar tekrar söylenmektedir. Medya raporları,
bu iddiaları 'kesin gerçek' olarak ele alır ve Amerikan Psikiyatri Birliği,
'Amerikalıların %75'inin bunlara inandığını' bildirir." -Peter Breggin, David Cohen, (İlaçlarınız Sorununuz Olabilir,2007) (99)
""Alzheimer hastalığı gibi birkaç nesnel olarak tanımlanabilir 'beyin
hastalığı' dışında, DSM tanılarını doğrulamak veya çürütmek için, 'ne
biyolojik ne de kimyasal testler ne de biyopsi veya nekropsi bulguları'
vardır." -Thomas Szasz, (Psikiyatri: Yalanların
Bilimi,2008) (99)
"Tanı süreci, psikiyatride çok farklıdır. Psikiyatrik bozukluklardan
herhangi birine neden olan belirli bir 'biyolojik anormalliğe' dair net
bir gösterge olmadığından, herhangi bir 'psikiyatrik tanıyı, doğrulamak
veya çürütmek' için hiçbir laboratuvar testi geliştirilmemiştir". -Richard Keefe, Philip Harvey, (Şizofreniyi Anlamak, 1994) (99)
"Ruh sağlığı alanında, DSM-IV'te listelenen yüzlerce psikiyatrik
"bozukluk" için 'tek bir fiziksel açıklama' doğrulanmadı. Amerikan
Psikiyatri Dergisi'ndeki son bir başyazıda durum açıkça belirtiliyor:
"Şu ana kadar psikiyatrik bozukluklar için tanımlanmış bir etiyolojik
etkenimiz yok."" -Peter Breggin, David Cohen, (İlaçlarınız Sorununuz Olabilir,2007) (99)
"Ruhsal hastalığı, bir
hastalık yapan tek kanıt, "profesyonellerin, birini 'akıl hastası' olarak
etiketlemek için kullandıkları semptomlardır. Ancak birini 'akıl hastası'
olarak teşhis etmek için kullanılan semptomlar (umutsuzluk, umutsuzluk,
üzüntü, öfke, utanç, suçluluk..), 'biyolojik belirteçler' değildir. Bu
ifadelerin 'fiziksel nitelikte' olduğuna dair hiçbir kanıt yoktur. Hepsi
'incinmiş bir ruha' işaret eder." -Ty C. Colbert, (Ruhun Tecavüzü, Modern
Psikiyatrinin Kimyasal Dengesizlik Modelinin Hastalarını Soldurduğu Saat, 2001) (99)
"Ancak
"depresyon, kimyasal bir dengesizliktir" gibi sonuçlar, 'semantik ve (bilim
insanlarının/psikiyatristlerin ve artık 'tıp biliminin onayını taşıyan
her şeye inanacak' olan halkın), 'hayal ürünü' düşüncelerinden başka bir
şeyden yaratılmamıştır." -Dr. David Kaiser, (Biyolojik Psikiyatriye Karşı, 1996) (99)
"Zihinsel hastalıkların,
'kimyasal dengesizlikten' kaynaklandığına dair bilimsel bir kanıt yoktur.
'Depresyonun serotonin teorisi, 'Deliliğin Mastürbasyon Teorisine' benzetilebilir.'" -Psikiyatrist Prof. Dr. David Healy, (SSRI
antidepresanlarının reklamları, yanıltıcıdır, 2005) (99)
"Günümüzün ciddi" ruhsal hastalıklar" hakkındaki
baskın teorisi, 'bunların, 'genetik' olarak belirlendiğini (yani kalıtsal),
'biyokimyasal' olarak aracılık edildiğini (kimyasal dengesizlikler
yoluyla), 'yaşam boyu süren "beyin hastalıkları" (ilişkili spesifik
nöropatolojik değişikliklerle) ve neden(ler)i ve seyrinin 'çevresel
faktörlerden, çok az bağımsız olduğunu' ileri sürmektedir; mevcut
kanıtlarla desteklenmemektedir. Mevcut bilimsel kanıtların, eleştirel bir
incelemesi, 'kalıtsal faktörlere dair net bir gösterge, spesifik
biyokimyasal anormallikler ve ilişkili nedensel nörolojik lezyonlar
olmadığını' ortaya koymaktadır. Ancak, bir dizi çevresel faktörün,
'neden(ler)i ve seyriyle' ilişkili olduğu bulunmuştur." -Loren R. Mosher M.D., (100)
"Belirli bir rahatsızlığı olan ve
olmayan bireylerin, 'beyinleri arasındaki farklılıkların' belirlenmesi bile,
akıl hastalığının 'biyolojik' olduğunu göstermez." -Guy A.
Boysen, (Zihin ve Davranış Dergisi) (138)
"Bu 'ilaç bolluğu', günümüzde yaygın olarak kabul
gören, 'yaşamın sıkıntılarının, beyindeki 'kimyasal dengesizliklerden'
kaynaklanan zihinsel hastalıklardan' kaynaklandığı ve 'bunların, kimyasalların 'yeniden dengelenmesiyle' etkili bir şekilde tedavi
edilebileceği' yönündeki 'psikiyatrik görüşü' yansıtmaktadır. İki yüz yıl
önce psikiyatristler, 'zihinsel hastalıkların, beyin de dahil olmak üzere,
'vücuttaki uygun fiziksel tedavilerle yeniden dengelenebilen humoral
dengesizliklerden' kaynaklandığını iddia ettiler. Hiç kimse "zihni"
etkileyen hastalıkların varlığını, bunlara neden olan 'humoral ve
kimyasal dengesizliklerden' çok daha azını kanıtlayamamıştır. Tıp
tarihinin aksine, psikiyatri tarihi büyük ölçüde 'kendi yaygın
uygulamalarına yönelik eleştirilerden' oluşmaktadır. Eleştiriler, iki çok
farklı türdendir. Bir tür, büyük çoğunluk, reformisttir: hedefleri
'psikiyatrinin yaygın uygulamaları' tarafından tanımlanır ve onlarla
birlikte değişir - 'taahhüt yasalarından şok terapilerine, DSM'ye,
psikofarmakolojiye..' Diğer tür radikaldir: hedefleri 'sabittir ve
psikiyatrinin temel kusurlarına' odaklanır - 'zihinsel hastalıkların var
olmaması ve masum kişileri 'özgürlüklerinden mahrum bırakmanın'
haksızlığı..'" -Thomas Szasz, (Zorlama Tedavi Olarak, 2007) (99)
"Şüpheci doktorlar uzun zaman önce 'histerinin, bir gizem olmadığını' fark
ettiler. Bu bir hastalık değildir ve bir hastalığın adı veya tanısı
değildir; bunun yerine, 'engelli bir hastayı oynayan bir kişi ile
hastalığı teşhis eden bir doktor rolündeki bir psikiyatrist arasındaki
gizli bir aldatmacadır. Bu tür 'gizli tıbbi aldatmacalar', günümüzde her
zamankinden daha yaygındır." -Thomas Szasz, (Psikiyatri: Yalanların Bilimi, 2008) (115)
"Şizofreni için kan testi yoktur.. "Birisine 'konuşmadığı sürece', şizofreni teşhisi koyamazsınız.
Hırsızlık gibi bir davranış olduğu için tıbbi bir test yoktur. Günümüzde
psikiyatristler, şizofreniye 'neyin sebep olduğunu veya nasıl tedavi
edileceğini' kesinlikle bilmiyorlar. (...) Modern bilimsel
araştırmalardaki en önemli olaylardan birinde, aynı araştırmacılar,
'şizofreniye neyin sebep olduğu konusunda zıt sonuçlar yayınlayarak,
bölünmüş kişilik belirtileri' gösteriyorlar. (...) Psikiyatriye 'biraz gerçek bilim' getirme çabasıyla, Şizofreni üzerine 'çöp
bir psikiyatrik çalışma' ile basitçe kanıt uyduruldu. İki psikiyatri
araştırmacısı, 'aynı ayda çelişkili sonuçlar' içeren 'iki farklı tıp
dergisinde iki farklı makale' yayınladı. (...) Bu, tıp camiasından sert bir
azarlama getirdi: "Biz de Dr. Pager kadar şaşkınız, biri dergi'de diğeri Amerikan Psikiyatri Dergisi'nde olmak üzere, neredeyse aynı
anda yayınlanan, görünüşte iki çelişkili makaleden.. Bu makalelerin ortak
iki yazarı olmasına rağmen, gönderilen yazıların hiçbiri diğerinin
varlığından bahsetmiyordu..." (Editörler, Şizofreni ve
Yayıncılık, 1978) (144)
"Biyolojik psikiyatri, yüz
milyonlarca dolarlık 'araştırma fonuna' rağmen, 'son 10 yılda 'klinik' açıdan,
önemli tek bir keşifte' bulunmamıştır" -Colin A. Ross, M.D ve
Alvin Pam, Ph.D, (Biyolojik Psikiyatride Sahte
Bilim, 1995) (99)
"Psikiyatriye
gelince, nörolojik hastalıkların tanıları (nörologlar tarafından tedavi
edilir) dışında, 'hiçbir psikiyatrik tanı, patoloji kaynaklı' değildir veya
olamaz; bunun yerine, bu tür tüm tanılar 'tıbbi olmayan -yani ekonomik,
kişisel, yasal, politik ve sosyal- düşünceler veya teşvikler' tarafından
yönlendirilir. Buna göre, psikiyatrik tanılar, 'ne pato-anatomik veya
pato-fizyolojik lezyonlara ne de hastalığa neden olan etkenlere' işaret
eder; ancak 'insan davranışlarına ve sorunlarına ve (yanılabilir
ahlaki etkenlerin sorunlu insan davranışlarıyla başa çıkmak için yaptığı)
yanılabilir girişimlere' işaret eder." -Thomas Szasz, (Günlük Yaşamın Tıbbileştirilmesi, 2007) (138)
"Tarihin bu noktasında,
benim görüşüme göre, neredeyse tamamen, 'psikiyatri, ilaç şirketleri
tarafından satın alındı.' Psikiyatristler, ilaç şirketlerinin
'promosyonlarının köleleri' haline geldi." -Psikiyatrist L.R. Mosher (1998) (98)
"Ruhsal hastalığı, bir hastalık
yapan tek kanıt, profesyonellerin, birini, (ruhsal hasta olarak)
etiketlemek için kullandıkları semptomlardır. Ancak birini, ruhsal hasta olarak teşhis etmek için kullanılan semptomlar (çaresizlik,
umutsuzluk, üzüntü, öfke, utanç, suçluluk...) biyolojik belirteçler
değildir. Bu ifadelerin, 'fiziksel nitelikte' olduğuna dair hiçbir kanıt
yoktur. Hepsi 'incinmiş bir ruha' işaret eder." -Ty C. Colbert, (Ruhun
tecavüzü, modern psikiyatrinin kimyasal dengesizlik modelinin
hastalarını soldurduğu saat, 2001) (125)
"Şizofreninin
belirli bir 'organik hastalık' veya bir grup 'organik beyin hastalığı'
olduğu inancı, hiçbir zaman doğrulanmadı. Modern psikiyatrinin
başlangıcından beri, bunu doğrulamanın eşiğindeydik ve hala da
eşiğindeyiz." -Colin A. Ross, M.D, Alvin Pam, Ph.D, (Biyolojik Psikiyatride Sahte Bilim,
1995) (144)
".....son yıllarda nörobilimciler, yetişkin beyninin aslında 'çok esnek'
olduğunu keşfettiler. Göreceğimiz gibi, eğer 'sinir devreleri', çok fazla
trafik alırsa, büyüyeceklerdir. Eğer az trafik alırlarsa, aynı
kalacaklar veya küçüleceklerdir. Nöral devrelerimizin aldığı trafik
miktarı, çoğunlukla, 'neye dikkat etmeyi seçtiğimize' bağlıdır. Sadece bir
fikre değil de diğerine odaklanarak, kararlar almakla kalmayız, aynı
zamanda bunu tutarlı bir şekilde yaparak, 'beynimizdeki nöronların
kalıplarını' değiştirebiliriz. Yine, bu deneylerle gösterilmiştir ve
hatta obsesif kompulsif bozukluk (obsessive compulsive disorder) için
psikiyatrik tedavilerde bile kullanılmaktadır." -Mario Beauregard Ph.D., (Ruhsal Beyin,2007) (102)
"Zihni, 'beyni değiştirebilecek' kapasitede
gördüğümüzde, bir zamanlar 'tedavisi zor veya imkansız' olduğu düşünülen
durumları tedavi edebiliriz. Ancak 'zihnin, beyin üzerinde nasıl etki
ettiğine' dair bir modele de ihtiyacımız var." -Mario Beauregard Ph.D., (Ruhsal Beyin,2007) (102)
"....'psikiyatrik ilaçlar ve
özellikle nöroleptikler veya antipsikotikler, insan vücudu için son
derece tehlikeli kimyasallardır.'" (98)
"Benzodiazepinler aslında hem
'zihinsel hastalarda' hem de 'cerrahi anestezide' kullanılır." (98)
"Nöroleptik ve antipsikotik
ilaçlar, bu hayali "kimyasal dengesizliği" düzeltmez, sadece
sakinleştirir ve sersemletir." (99) (125)
"'Kimyasal dengesizlikler' bir efsanedir: "Biyolojik neden"in efsanesi.." (99)
"'Kimyasal
dengesizlikler' bir efsanedir, varlığını kanıtlayacak 'hiçbir bilim'
yoktur, sadece teori vardır!" (98)
"Beyindeki "kimyasal dengesizlikler" teorisi, 1980'den beri çöküyor.." (99)
"... 'psikotropik ilaçların, düzeltilecek bilinen ölçülebilir biyolojik dengesizlikleri yoktur'" (1)
"İlaç şirketleri, 'kimyasal dengesizlik efsanesinden' milyarlarca dolar kazanıyor." (98)
"İlaç şirketleri, bilimsel bir
desteği olmayan 'sahte kimyasal dengesizlik' efsanesinden tonlarca para
kazanıyor." (101)
"Şizofreni ve Şizoaffektif Bozukluk,
çöp bilimin kimyasal dengesizliklerinden
kaynaklanmaz.. Ayrıca şu isimlerle de bilinir: Delilik, Sanrı ve
Paranoya.. " (144)
"Çoklu Kişilik Bozukluğunun, beyindeki 'kimyasal
dengesizlikten' kaynaklandığına dair hiçbir bilimsel kanıt yoktur.." (130)"....klinik çalışmalar, 'bir kadının 'vücut kimyasındaki dalgalanmalar ile PPD arasında' doğrudan
bir bağlantı' kuramadı." (149)
"Histerinin 'beyindeki
kimyasal dengesizlikten' kaynaklandığına dair bilimsel bir kanıt yoktur." (115)
"Tourette
Sendromu, Obsesif-Kompulsif Bozukluk, (OKB/OCD), Çöp biliminin 'kimyasal
dengesizlik' teorilerinden kaynaklanmaz.." (139)
"Tourette Sendromu ve Obsesif
Kompulsif Bozukluğun (OKB) bilinen bir biyolojik nedeni yoktur.." (139)
"Tourette'in OKB'si kötü 'beyin
kimyasalları veya DNA'dan' kaynaklanmaz." (139)
"'Beyninizde Kimyasal Bir Dengesizlik Var' Büyük Yalan No. 1.." (20)
"'Akıl hastalığının, 'beyin kimyasındaki dengesizliğin' bir sonucu olduğu teorisini destekleyen hiçbir bilimsel kanıt yoktur.'" (20)
"Zihinsel hastalığın,
'beyindeki kimyasalların dengesizliğinden' kaynaklandığı teorisinin
bilimsel gerçeklere HİÇBİR dayanağı yoktur." (20)
"Çalışma,
' Depresyonun, Beyindeki Kimyasal Dengesizlikten Kaynaklandığı Teorisini '
Çürütüyor – Amerika'nın Sorunu, Suçlu İlaç Satıcılarıyla.." (30)
"'Kimyasal Dengesizlik' Efsanesi Ortaya Çıktı, Psikiyatrinin 'Yanlış Yaptığı Tek Şey' Bu Değil.." (32)
"'Psikiyatri, Çöp Bilimdir..' "Şizofreni
(Şizoafektif Bozukluk), DSM-IV'te birçok alt kategoriye sahip iyi eski
moda delilik veya çılgınlıktır." (144)
"Şizofreniklerin beyinleri, 'psikiyatrik ilaçlar
aldıkları durumlar dışında' normaldir." (144)
"Birisi, size 'sesler duyduğunu' söylediğinde.
Onlara gülün. Aksi takdirde, yalanlarına kandığınız için sizi aptal ve
saf sanırlar." (144)
"Beyinde,
akıl hastalığının varlığına dair bir kanıt yok.." (138)
"'Psikiyatrik İlaçlar, Ruh Sağlığı Sonuçlarında Dramatik İyileşmelere Yol Açtı..' Büyük Yalan No. 2.." (19)
"'Psikiyatrik İlaçlar, Diyabet İçin İnsülin Gibidir' Büyük Yalan No. 3.." (21)
"Psikiyatrik ilaçlar, beyindeki 'biyokimyasal
dengesizlikleri' düzeltmez çünkü bunlar, mevcut değildir! 'Biyokimyasal
beyin dengesizliği' efsanesi ifşa edildi.." (98)
"Beyindeki 'kimyasal dengesizliklerin'
varlığına dair bilimsel bir kanıt yoktur, hatta bunların, 'ruhsal
hastalıklara' yol açtığına dair bile bir kanıt yoktur. Bu bir efsanedir." (99)
"'Kimyasal
dengesizlikler bir efsanedir, 'varlığını' kanıtlayacak hiçbir bilim
yoktur, sadece teori vardır! Psikiyatrik ilaçlar, 'beyin hasarına' neden olur. Psikiyatrik ilaçlar, tedavi etmez, sadece 'ruhun, acısını ve
ızdırabını' giderir. İlaçlar, etkisini yitirdiğinde, acı geri döner.
Nöroleptik ve anti-psikotik ilaçlar, bu hayali "kimyasal dengesizliği" düzeltmez, sadece sakinleştirir ve sersemletir. "(98)
"Bu 'kimyasal
dengesizlikler', bir efsanedir ve varlığını kanıtlayacak hiçbir bilim
yoktur, sadece teori vardır! Nöroleptik ve antipsikotik ilaçlar, bu
hayali "kimyasal dengesizliği" düzeltmez, sadece sakinleştirir ve
sersemletir. Bunlar, kendinizi, 'iyi davranamayacak duruma' getirdiğinizde,
toplumun sizi "ilaçlayarak boyun eğme" yoludur." (125)
"Çoğu insan, 'zihinsel hastalıkların, beyindeki 'kimyasal
dengesizlikten'
kaynaklandığına' dair 'popüler fikrin bir efsane olduğunu' öğrendiklerinde
bir tür "şok terapisi" yaşar! O kadar yaygın olarak kabul görüyor ki,
bunu gerçek olarak sorgulamak "çılgınca" görünüyor. Şokunuza hazır olun!
Size de, 'ruh sağlığı yetkilileri ve fizik tedavi uzmanları' tarafından
yalan söylendi! " (99)
"Psikiyatristler, ilaç şirketleri ve medya
tarafından yayılan yaygın yalanlar: "Depresyon ciddi bir tıbbi
durumdur", "İlaçlar ciddi hastalığınız için en etkili tedavidir", "Bu
ilaç, beyninizdeki biyokimyasal dengesizlikleri düzeltir", "Bu ilacı
almayı asla ihmal etmeyin; tıpkı diyabet için insülin gibi.." Doktorunuza,
'akıl hastalarının beyninde, tam olarak 'hangi kimyasalın'
dengesiz olduğunu' sorun. Eğer 'belirli bir kimyasalı' önerecek kadar
cesursa, ona 'bu kimyasalın, vücuda eklendiğinde, neden bu akıl hastalığını 'insülin'in diyabet'i düzeltmesi gibi' düzeltmediğini' sorun! "Kimyasal
dengesizlikler" psikiyatri ve evrim için "eksik halka" gibidir:
VAROLMAYAN!" (99)
"Şaşırtıcı bir şekilde, Psikiyatristler, tıp
doktorları ve nörobilimciler (ve bilgili Hıristiyanlar), 'akıl
hastalığının, 'beyindeki kimyasal dengesizlikten kaynaklandığına' dair
bilimsel bir kanıt olmadığını' biliyorlar. Ancak, genel halka "bilgi
broşürleri" sağlayan akıl sağlığı örgütleri, 'yalan söyleme ve bu miti
yayma' gibi kirli bir iş yapıyorlar. Gerçek şu ki, 'kimyasal
dengesizlikler, 'evrim "gerçeğine" dayalı akıl hastalığının' "teorik" bir
nedenidir. Sorun şu ki, evrimin de 'bilimsel bir kanıtı' yok! Hıristiyanların gözlerinin, 'hem şeytani yalanlara hem de bu yalanlara
karşı' açılması gerekiyor! 200 yıl önce,' bazı doktorlar,
'deliliğin' bir 'beyin hastalığı' nedeniyle oluştuğuna' inanıyorlardı. Pinel,
'bunu reddedecek ve günümüzde artık kullanılmayan 'ahlaki tedavileriyle'
birçok insanı iyileştirecek kadar' akıllıydı." (99)
"Efsanevi "kimyasal dengesizlikleri"
düzeltmek için yapılan 'sonsuz
zararlı ilaç denemelerine' katlanmak, 'zayıflatıcı ve acı verici yan
etkilerle' birleşince, toplumun 'evrim teorisini' gerçek olarak 'kabul
etmesinin bedelini' ödediği bir cezadır.. İlaç şirketleri,
genel halkı, "zihinsel hastalığın" "biyokimyasal dengesizliklerden"
kaynaklandığına ve tarihte benzeri olmayan bir 'pazarlama
dolandırıcılığını' temsil ettiğine ikna etmeyi başardılar. Televizyon
reklamları, 'ilaçlarının, beyinlerdeki bilinen "biyokimyasal
dengesizlikleri" düzelterek çalıştığını' utanmadan iddia ediyor. Yedi
büyük Amerikan tütün şirketi yöneticilerinin 15 Nisan 1994'te
Kongre'de, 'sigaraların bağımlılık yapmadığını ve bilimin, kansere neden
olduklarına dair kesin bir sonuca varamadığını' açıkça ifade etmesiyle
aynı kötülük liginde. Hem ilaç hem de sigara şirketleri kâr için halka,
yalan söylüyor." (98)
"İnsanlar, hayatlarının hendekte olduğunu
fark ediyor ve vücutlarında, 'hiçbir sorun bulamayan' bir doktora
gidiyorlar. Bu yüzden beyinlerinde 'hiçbir bilimsel kanıt olmadan,
kimyasal bir dengesizlik' olduğunu ve 'ilaç almaya başlamaları' gerektiğini
söyleyen bir Psikiyatriste giderler. Sebebini veya tedaviyi bilmiyor ve
'vücudunuzda, fiziksel olarak yanlış bir şey' bulamıyor, ancak 'ilaçların,
sizi ayakta tutacağını' söylüyor." (98)
"..Depresyon, kimyasal dengesizlik veya serotonin
eksikliğinden kaynaklanmaz.(....) Şizofreninin kimyasal bir
dengesizlik veya beyinde başlayan bir sorun olduğunu gösteren hiçbir
araştırma yok.." (8)
""Ruhsal bozukluklar" genetik veya kimyasal dengesizliklerden kaynaklanmaz. "Ruhsal bozuklukların" beyindeki kimyasal dengesizliklerden veya
genetik bozukluklardan kaynaklandığına dair HİÇBİR bilimsel kanıt
yoktur." (15)
"Psikiyatrik ilaçlar beyindeki "kimyasal dengesizlikleri"
düzeltiyor mu yoksa aslında onları yaratıyor mu? Araştırmacılar bu
soruyu incelemek için onlarca yıl harcadılar ve 1980'lerin sonlarına
doğru cevaplarını buldular. Okurlar, bilimsel dergilerde bildirilenleri
keşfettiklerinde şaşıracak ve dehşete düşecekler." (29)
"
Gerçekte, 'beyin kimyasal/nörotransmitter dengesizliklerinin' varlığı,
hiçbir zaman kanıtlanmamıştır (psikolojik ilaçların neden olduğu
nörotransmitter tükenmeleri vakaları hariç) iyi finanse edilen ilaç
şirketlerinde çalışan nörobilimciler tarafından 'laboratuvar hayvanı veya
otopsi edilmiş insan beyinleri ve beyin dilimleri' üzerinde yapılan
yoğun incelemelere rağmen.." (55)
"İnsan beyninde 100'den fazla bilinen
'nörotransmitter sistemi' olduğunu bilerek, teorik bir kimyasal
"dengesizlik" önermek gülünçtür ve bilime aykırıdır. Sadece bu değil,
'100 potansiyel sistemden, herhangi ikisi arasında bir dengesizlik' varsa
(kanıtlanması imkansız), bir avuçtan fazlasında, 'hiç test edilmemiş bir
ilacın, bunu yeniden dengelemesi' asla beklenemez! Bu kadar basite
indirgenmiş teoriler, 'saf halk ve saf psikiyatri endüstrisi' üzerinde
Büyük İlaç Şirketleri tarafından dayatıldı çünkü 'gereksiz ürünlerini'
halka satmak isteyen şirketler, 'hastaları ve reçete yazan
uygulayıcıları, yeterli testlerden geçmemiş sentetik, beyin değiştiren
ilaçları' neden almaları veya reçete etmeleri gerektiğine ikna etmek için
20 saniyelik kısa propagandaya başvurmak zorunda olduklarını
biliyorlar." (55)
"Psikiyatri: Kimyasal dengesizlikler efsanevidir. "Kimyasal
dengesizlikler" psikiyatri ve evrim için "kayıp halka" gibidir.
'Kimyasal dengesizliklerin' var olduğuna dair bilimsel bir kanıt yoktur,
'akıl hastalığına' neden olduklarına dair ise hiç yoktur. İlaçlar,
beyindeki 'kimyasal dengesizlikleri' düzeltmez, onları yaratırlar." (99)
"Bu 'kimyasal dengesizlikler', bir efsanedir,
varlığını kanıtlayacak hiçbir bilim yoktur, sadece teori vardır!
'Nöroleptik ve antipsikotik ilaçlar', bu hayali "kimyasal dengesizliği"
düzeltmez, sadece sakinleştirir ve sersemletir. Akıl hastalığı, 'biyolojik' bir sorun değil, ruhsal bir sorundur.
Akıl
hastalarının beynini, iyileştirmek için 'ilaç' vermek, (sürücünün, telefon
direklerine çarpması nedeniyle), bir arabanın motorunu, elden geçirmeye
benzer." (99)
"Modern Psikiyatrinin
dairesel muhakemesi: Size söylemedikleri ne? : "Evrime ve
'insanın, 'kimyasallardan başka bir şey olmadığına' inandığımız için, 'beyninizde, bir 'kimyasal dengesizlik' olması gerektiğini', varsayıyoruz.
'Tanrı'nın var olmadığını' bildiğimiz için, 'sorun, ruhunuzda olamaz.' Bu
yüzden, bu ilaçları alın." (psikiyatristiniz).. 'Serotonin, Norepinefrin,
Dopamin, GABA'nın "sıvı seviyeleriniz", kan testlerine göre normaldir.
'Akıl hastası' insanların, 'normal işleyen bedenleri' vardır. İlaçlar, sadece
'semptomları' ele alır. Sorun, ruhtadır. Psikiyatrik
hastalıkların, 'nörotransmitter' teorisine dayanarak, 'klinik durumları' çizebilir ve ruh sağlığı uzmanlarının, 'hangi nörotransmitterlerin dahil
olduğunu' tanıyarak, 'ilaç tedavisini nasıl belirlediklerini' görebiliriz. Unutmayın,
psikiyatristiniz size, 'Düşük (low) Serotonin'iniz olduğunu'
söylediğinde bu, bir kan testine değil, bir varsayıma dayanmaktadır.
Dahası, psikiyatrist size, Serotonin için 'standart kan testini' yapsaydı,
sonuçlarınızın 'normal çıkacağını' bilir. Teori, 'beynin, beyindeki
Serotonini' kullanamamasıdır. Muhteşem bir 'dairesel akıl
yürütme' egzersizinde, örneğin, 'depresyonda veya kaygılı olduğunuzu'
söyleyebilirler, sonra 'kimyasal bir dengesizliğiniz olduğunu'
varsayabilirler. Çoğu insan, 'Yükselmiş Norepinefrin'iniz
olduğu' yönündeki ifadelerinin arkasında, 'bir bilim olduğunu' düşünür.
Bilimsel geliyor... ve psikiyatristin, 'beyaz bir önlüğü' var... Gerçek tıp
bilimi önce bir 'kan testi' yapar, sonra size 'sorunu' söyler,
sonra size 'kimyasal bir çözüm' önerir. 'Diyabet ve insülinde' durum tam
olarak budur!" (99)
"Akıl hastalığı, 'biyolojik' bir sorun değil, ruhsal bir sorundur.
Akıl
hastalarının beynini, iyileştirmek için 'ilaç' vermek, (sürücünün, telefon
direklerine çarpması nedeniyle), bir arabanın motorunu, elden geçirmeye
benzer. 'Kimyasal dengesizlikler', sağlık sorunlarına neden
olur. Örneğin, 'diyabet, vücuttaki İnsülin'in kimyasal dengesizliğinden'
kaynaklanır. 'Kimyasal (İnsülin) enjeksiyon' yoluyla, vücuda eklendiğinde
sorun anında çözülür. Bu gerçek, bir 'kimyasal dengesizliktir.' Akıl
hastalığının teorik 'kimyasal dengesizliği', örneğin 'vücuttaki
Serotonin seviyesinde' değil, 'beynin, mevcut normal seviyeyi kullanma'
yeteneğindedir. Antipsikotik ilaçlar, 'kimyasal dengesizlikleri'
düzeltmez, yaratır ve tehlikelidir! Örneğin, 'birine 'düşük Serotonin
seviyesi' teşhisi konduğunda, SSRI ilaçlarının, 'vücuttaki Serotonin
seviyesini, yapay olarak bastırdığı' teorize edilir. Teori, 'vücudun
'Serotonin üretim hızını' artırarak' uyum sağlayacağıdır. 'Hastalar
iyileşiyor' gibi göründüğünde (ve plasebo etkisi neredeyse %50 olduğunda)
teorinin 'doğrulandığı' varsayılır. Sorun, çok çeşitli
sakinleştiricilerin, 'hastayı iyileştirme' gibi aynı nihai etkiye sahip
olmasıdır." (99)
"Normal
davranan ve şizofreni hastalarının beyinleri arasında kesinlikle hiçbir
fark yoktur. Şizofren ve normal kişilerin beyinleri arasında farklar
bulduğunu "iddia eden" FMRI çalışmaları, 'gerçek farkın, 'uzun süreli psikiyatrik
ilaç kullananlar ile ilaç kullanmayanlar' arasındaki fark olduğunu', fark
edememektedir. Bu yüzden, 'bir şizofreninin beynindeki, tek
kimyasal dengesizliğin, psikiyatrik ilaç kullanımından kaynaklanan
'dengesizlik' olduğunu' vurguluyoruz. Şizofrenlerin beyinlerinde
gözlemlenen 'tüm farklılıklar', ilaçlardan kaynaklanır. Şizofreni, 'bir
davranış seçimi' olduğundan, 'belirli bir davranış
seçiminin, beyni değiştirirken, diğerinin değiştirmediğini' öngörmek için
bilimsel bir temel yoktur." (98)
"Psikiyatri tıp değil, kâr odaklı bir iştir.. İlaç
şirketleri, bilimsel bir desteği olmayan 'sahte kimyasal dengesizlik'
efsanesinden tonlarca para kazanıyor. İlaç şirketleri ve medya, 'para '
için 'yalanları' teşvik ediyor." (98)
"Psikiyatrist Loren
Mosher, 'kimyasal dengesizliklerle' ilgili 'sahte bilimsel iddialar' ve bu
efsaneyi sürdürmek için 'ilaç şirketlerine verilen, yozlaşmış destek'
nedeniyle Amerikan Psikiyatri Birliği'nden (APA) istifa etti.." (100) (101)
"Dikkat
edin, TSSB'nin beyindeki 'kimyasal dengesizlikten' değil, 'yaşam
deneyiminden' kaynaklandığını kabul ediyorlar. TSSB bir hastalık değil,
bir davranış tercihidir: "Son çalışmalar, çocukluk çağı
istismarının (özellikle cinsel istismarın), 'TSSB geliştirme' olasılığının, 'yaşam boyu güçlü bir göstergesi' olduğunu göstermiştir." (124)
"Tourette Sendromu ve Obsesif
Kompulsif Bozukluğun (OKB) bilinen bir biyolojik nedeni yoktur: 'Kusurlu
DNA, Kötü beyin kimyasalları' gibi kanıtlanmamış teoriler, bir biyopsi
uzmanının bakabileceği tek yerdir, zira o, 'bedenden, tamamen farklı olan
insan ruhunun varlığını' tamamen inkar etmektedir. Bu Darwinci ateistler,
(insanın beden ve ruh olduğu gerçeğini) dışladıklarında, sadece 'kimyasal
çorbalar ve şokların bir koleksiyonu' olduğunu ve 'tüm davranışların
kökenini, arayabilecekleri tek yerin burası olduğunu' söylerler. Öte
yandan Hıristiyanlar, (tüm insan davranışlarının kökeninin bedende değil,
ruhta olduğunu) bilirler. (...) TS'yi tanımlamak için 'kan
analizi, röntgen veya başka bir tıbbi test' yoktur. Teşhis, yukarıda
açıklanan 'işaret veya semptomların' gözlemlenmesiyle yapılır. (...) Tourette veya OKB'nin bilinen
bir genetik nedeni yoktur, yalnızca varsayımsaldır.." (139)
" Psikiyatrinin tarihi, tedavileri
'cerrahi, şoklar ve ilaçlarla', vücudun 'fiziksel olarak sakatlanmasıyla'
özetlenen, yaşamın yıkımı ve 'insan vücuduna zarar verme' yoludur.
Biyopsikiyatri, birçok kişinin 'bedenden ayrı bir ruha sahip olduğunu'
reddeden ve 'tüm insan davranışlarının, ruhta değil 'bedende' kök saldığını'
gören ateizmden kaynaklanır. Tourette sendromu, Obsesif-kompulsif
bozukluk (OKB) gibi, 'insan iradesinin tam kontrolünde olan, sinirsel bir
alışkanlıktır. Bu, 'kusurlu DNA'nın, kötü beyin kablolamasının veya
beynin kimyasal dengesizliğinin' istemsiz sonucu değil, özgür iradeli bir
seçimdir." (139)
"Doğum
Sonrası Depresyon, (annenin 'parti
günlerinin bittiğini' aniden fark etmesiyle ortaya çıkan), 'kimyasal
dengesizliklerden' kaynaklanmayan gerçek bir depresyondur.." (149)
"Şizofreni, kökeni 'insan ruhu' olan bir davranış seçimidir. Şizofreni teşhisini, kişi
konuşmadığı sürece koyamazsınız çünkü bu tıbbi bir durum değil, bir
davranıştır. Şizofreni ne bir hastalıktır ne de tıbbi bir durumdur.
Beyindeki 'kimyasal dengesizlikten' kaynaklanan herhangi bir zihinsel
hastalığa dair, bilimsel bir kanıt yoktur. Şizofreni, bir soruna çözümdür.
"Bu birey, bu davranışta bulunmaktan ne gibi bir fayda sağlıyor?"
sorusunu sormak önemlidir. Şizofreni, 'bir sorunu çözmede' her zaman
'kişisel bir kazanç' sağlar. Şizofreni, "Sormak gibi geleneksel iletişim
yöntemlerinden, ihtiyacım olanı elde edemiyorum, bu yüzden, benim yerime
istemek için psikotik davranışlar uydururum" diyen bir dildir." (144)
"Travma Sonrası Stres Bozukluğunun bir
hastalık olduğu veya beyindeki 'kimyasal dengesizliklerden' kaynaklandığı
iddiası saçmadır. Travma Sonrası Stres Bozukluğu, (askere
alınmamak için 'hasta oldukları' yönünde 'yalan' iddialarda bulunan askerler
ve görevden döndükten sonra 'hasta oldukları' yönünde 'yalan' iddialarda
bulunan askerlerle) uzun bir geçmişe sahiptir:" (124)
"Psikiyatristinizin size Doğum Sonrası Depresyon (PPD )
hakkında söylediği her şeyi, görmezden gelin. Gerçek şu ki, PPD, annenin
veya babanın "parti günlerinin bittiğini" aniden fark etmesiyle ortaya
çıkan çok gerçek bir depresyondur, kimyasal dengesizliklerden değil.
Bencillik ve narsisizm nedeniyle oluşur ve istikrarsız veya mutsuz aile
ilişkileri olan kadınlarda daha sık görülür. Hem erkekler hem de
kadınlar, Doğum Sonrası Depresyon (PPD) yaşayabilir çünkü 'bebek
doğduğunda, hayatlarının ne kadar değişeceğini' aniden anlarlar.." (149)
"Depresyonun artık tamamen itibarsızlaşmış 'serotonin kimyasal
dengesizliği' teorisi, 1980'de psikiyatrinin 'tıbbi hale getirilmesinin'
temeliydi ve ilaç reçetelerinin 'ruhsal bozukluklar için tercih edilen
tedavi' olarak yerleşmesine yol açtı. NIMH ve NICE tarafından bulunan
ilaç tedavisi için 'uzun vadeli olumsuz sonuçlar, antidepresan ilaç
reçeteleri için iatrojenik bir sonuç' olduğunu gösteriyor. Kanıtlar,
'antidepresan ilaç reçetelerinin, ruhsal bozukluğu hafifletmekten çok, onu
yarattığı ve kötüleştirdiği' sonucuyla tutarlıdır." (34)
"CCHR'nin haklı çıkması 14 yıl sürdü, 2005 yılında
Amerikan Psikiyatri Birliği başkanı Steven Sharfstein, 'beyindeki kimyasal dengesizliği bulmak veya
doğrulamak için, bir laboratuvar testi olmadığını' kabul etti. Bilim
insanlarının teoriyi çürüttüğü Moleküler Psikiyatri'de yayınlanan çığır açıcı UCL çalışmasıyla daha da haklı
çıkması 17 yıl daha sürdü..." (32)
".... ilaçlardaki kimyasallara atfedilen
olumlu etki, 'yardımcı bir kimyasal tedavinin' sonucu değil, hastaların
'ilacın yan etkilerini yaşadıkları' için 'yardımcı bir ilaç aldıklarına
inanmalarına' atfedilebilir. Kirsch'in bulguları bir uyarıya işaret
ediyor. Antidepresan ilaçların, 'depresyon tedavisinde etkisiz olduğu'
bulunmakla kalmıyor, aynı zamanda olumsuz etkileri olan güçlü
ilaçlardır. " (34)
"Bilimsel kanıtlar,
'fiziksel ve psikolojik alanlarımız sürekli olarak birbirleriyle
etkileşim halinde olsa da, fiziksel hastalığın açıklamasının temelde
fizyolojik, ve ruhsal bozukluğun açıklamasının ise psikolojik olduğu'
sonucuna işaret ediyor." (34)
".....anti-psikiyatri grupları 'akıl hastalığının, kimyasal dengesizlik
teorisine' karşı küçümsemelerini dile getirmekte oldukça haklılar, ancak
genellikle verdikleri nedenlerden dolayı değil. (Kimyasal dengesizlik
teorisini çürütmenin, biyolojik faktörlerin 'majör depresyon, bipolar
bozukluk ve şizofreni' dahil ancak bunlarla sınırlı olmamak üzere 'ciddi
akıl hastalıklarında önemli bir rol oynadığını reddetmek olmadığını'
hemen eklemek istiyorum). Gerçek şu ki, 'akıl hastalığının bilimsel
temellere dayanan, kimyasal dengesizlik teorisi' asla olamazdı, çünkü
gerçek bir teori, 'iyi desteklenmiş, birbirine bağlı hipotezlerden oluşan
bütünleşik bir ağ' gerektirir." (71)
".....akıl hastalığının tam
teşekküllü, 'küresel bir kimyasal dengesizlik teorisini destekleyebilecek
doğrulanmış hipotezler ağı' hiç olmadı. (....) ...psikiyatri, 'bir meslek ve tıbbi uzmanlık alanı' olarak,
'mesleki örgütleri, hakemli yayınları, standart ders kitapları veya resmi
açıklamaları' tarafından yargılandığında, böylesine sahte bir "teoriyi"
asla desteklemedi." (71)
".....1980'lerde ve 1990'larda birçok
psikiyatristin desteklediği şey, esas olarak 'nörotransmitterler
norepinefrin ve serotonine' odaklanarak, 'ruh hali bozukluklarının
biyojenik amin (veya katekolamin) hipotezinin' bir versiyonuydu.
(Şizofreni geleneksel olarak artık modası geçmiş olan "dopamin hipotezi"
ile açıklanıyordu. ) Ve gerçekte, serotoninin önemi, önemli ölçüde
abartılmıştı. (....) 1980'lerde, 1990'larda ve sonrasında,
'ilaç şirketleri, ruh hali bozukluklarının kimyasal dengesizlik teorisine' benzeyen bir şeyi doğrudan tüketicilere yoğun bir
şekilde tanıttılar - veya en azından 'antidepresanların nasıl çalıştığını'
açıklamak için "kimyasal dengesizlik" mecazını kullandılar." (71)
"Genel
halkı yanıltma açısından en rahatsız edici olanı, ilaç şirketlerinin
doğrudan tüketiciye yönelik reklamlarında "kimyasal dengesizlik"
söylemini, yoğun bir şekilde teşvik etmesiydi. Mesleğimiz tarafından,
yalnızca kimyasal dengesizliklere dayalı, genel olarak 'zihinsel
hastalığın, nedensel veya etiyolojik bir teorisini' teşvik etmek için
bilinçli bir girişimde bulunulmadı." (71)
"Bazı önemli psikiyatristler, antidepresanlar hakkındaki
'kamusal yorumlarında ve muhtemelen klinik uygulamalarında', "kimyasal
dengesizlik" terimini kullanmış olsalar da, Amerikan psikiyatrisinde, 'akıl hastalığının kimyasal dengesizlik teorisini' desteklemek için hiçbir
zaman birleşik, koordineli bir çaba olmamıştır." (71)
-----------------
""Akıl hastalığı" diyabet
veya kanser gibi 'gerçek bir hastalık' değil, "bahar nezlesi" veya
"bilgisayar virüsü" gibi mecazi bir terimdir. Bilimsel olarak, 'kötü
davranışın, beynin 'kimyasal dengesizlikleri' tarafından yönlendirildiği ve
psikiyatrik ilaçlarla düzeltildiği' mitini destekleyen hiçbir kanıt
yoktur." (151)
"Başarısız
hastaları 'farklı biyokimyasal etkilere sahip ilaçlarla tedavi etmenin,
sonucu iyileştirdiği' teorisini destekleyen hiçbir kanıt yoktur." (34)
"Torrette ve OKB sadece
'davranışla' teşhis edilir, bu da çaresinin 'irade gücü ve özdenetimde'
yattığını kanıtlar. "Twitchy" vakası.."Genel halk,
'psikiyatristler, psikologlar, ruh sağlığı endüstrisi, ilaç şirketleri ve
medya' tarafından kandırıldı. Gerçek, "Bir ampulü değiştirmek için kaç
psikiyatrist gerekir... Herhangi biri, ama gerçekten değiştirmek
istemesi gerekiyor" şakası gibidir." (139)
"2005 yılında, 'hızlı şöhret' arayan bilim insanları ve
'gazete satmak' isteyen medya kuruluşları, 'Tourette sendromuna, "SLITRK1"
geninin neden olduğu' yönündeki sorumsuz iddialarda bulundular. Elbette
gerçek bilimin yakından incelenmesi, bunun teorik olduğu kadar,
'kanıtlanmamış olduğunu' da açıkça göstermektedir. "Tourette sendromu
genini" keşfettiği iddiası, geçmişte "sapkın seks uygulayıcısı geni"
veya "Alkolik geni" keşfedildiği yönündeki sahte iddialara benzer." (139)
"Şizofreni
genellikle sanrı ve paranoya için kullanılan anlamsız bir genel
kelimedir. İnsanlar, birçok nedenden dolayı şizofren olurlar ve bu
nedenlerden 'kişisel çıkar' elde ederler. Şizofreniyi, ilaçlarla tedavi
etmek, bir yazılım virüsü yüzünden, bir bilgisayarı parçalamak gibidir.
İnsanlar, kendilerini 'sonsuz sayıda belirli şey için, aniden panik
atakları yaşamaya' şartlandırabilir ve eğitebilirler ancak bu bir
hastalık değildir. İsa bize 'sanrılara kapılmamamızı' emreder. Sanrı ve
paranoya, tövbe ve özdenetimle "iyileştirilen" günahkâr davranış
seçimleridir, ilaçlarla değil." (144)
(Biyopsikiyatristler, ilaç şirketleri ve hükümetlerin...) "Nedenine dair 'hiçbir fikirleri olmadığını kabul ettiklerine' dikkat
edin: "Sosyal kaygının nedenlerini 'tanımlamak' için araştırmalar devam
ediyor." (144)
"Histeri, 'rahimle doğrudan bağlantısı' nedeniyle DSM-IV'ten 'bir kelime'
olarak çıkarılmıştır. Ancak, özünde aynı olan birçok yeni kategori
vardır. (....) Modern psikiyatrinin kan hattı, modern endüstri için aşağılanma ve
utançtır. Psikiyatristler, cadıları 'histeriklere' ve ardından DSM-IV'te
"dönüşüm tepkisi" ve "somatizasyon bozukluğu" olarak listelenen 'zihinsel hastalıklara'
dönüştürdüler. İnsanların 'kişisel çıkarları' için davranış seçtiği modern
Histeri versiyonları şunlardır: "-Doğum Sonrası Depresyon (DSP /PPD) ;
-Travma Sonrası Stres Bozukluğu (TSSB /PTSD) ; -Şizofreni ; -Çoklu Kişilik
Bozukluğu (ÇKB /MPD) veya
Dissosiyatif Kimlik Bozukluğu (DKB /DID)" (115)
"Travma Sonrası
Stres Bozukluğu, 'kişisel bir fayda elde etmek' için 'bir davranış' olarak
benimsenir.. Bazı Savaş Gazileri görevden döndüklerinde, (asker
olarak aldıkları tüm eğitimin, onları 'standart işyeri becerileri' için
'yetersiz bir şekilde donattığını) fark ederler. Orduya girdiklerinde,
(onlara, 'iyi bir iş kazandıracak' neredeyse hiçbir 'iş becerileri') yoktur.
Döndüklerinde, hiçbir şey değişmemiştir, (hala, 'iyi ücretli bir iş bulmak'
için neredeyse hiçbir 'iş becerilerine') sahip değillerdir. 'Travma Sonrası
Stres Bozukluğu olduğunu' iddia ederler ve aniden bir 'engelli refah
sistemi ve ücretsiz sağlık hizmeti' aracılığıyla "yaşam boyu nakit" alırlar.." (124)
"Doktorlar, danışmanlar,
avukatlar, psikologlar, psikiyatristler ve Kritik Olay Stresi
Değerlendirme (CISD) uzmanları da
dahil olmak üzere, sigorta şirketlerinden, hükümetlerden ve şirketlerden
'milyarlarca dolar' boşa giden 'Post-Travmatik Stres Bozukluğu
uzmanlarından' oluşan bir sektör var.." (124)
""Bu birey, Dissosiyatif Kimlik Bozukluğu davranışına
girmekten ne gibi bir fayda elde ediyor?" sorusunu sormak önemlidir. Dissosiyatif
Kimlik Bozukluğu, 'kişisel kazanç' için bir amaca ulaşma aracıdır. Sybil
için, 'şöhret, ilgi ve eğlencenin' faydalarını açıkça elde etti. Uzun
zamandır 'unutulmuş cinsel tacizler' için, geçmişi araştırmanın, daha yakın
tarihli nedenleri daha doğrudandır: nakit para. İsa bize 'aldatıcı
olmamamızı' emretti." (130)
"Travmatik
şeyleri" hatırlıyoruz ve "rutin şeyleri" unutuyoruz ve psikiyatristler
tarafından, "yanlış şeyleri" hatırlamaya hipnotize ediliyoruz.. Elektro-
Konvülsif Şok Terapisi (EKT /ECT), '
beyne, zarar vermek ve hedeflenen hafıza kaybına neden olmak' için büyük
miktarda elektrik kullanır. Bastırılmış Hafıza Sendromu, 'hatırlayamadığınız şeylerin, sizi depresyona sokacağını'
varsayar ancak EKT, 'şoklarla (elektrik şoklarıyla) silinen anıların, sizi depresyona
sokamayacağını' varsayar. EKT ve Bastırılmış Hafıza Sendromu
birbirleriyle çelişir ve bu da her ikisini de 'çöp bilim' olarak ortaya
çıkarır." (128)
"İnsanların 'travmatik deneyimleri'
unuttuğu veya bastırdığı fikri bir efsanedir. Bir şeyi
hatırlayamıyorsanız, ya sizin için yeterince travmatik olmamıştır ya da
hiç olmamıştır!" (128)
"Psikiyatrinin
Birinci ve İkinci Yasaları; (1) Davranış, bir
seçimdir. (Davranışları kontrol edin. Faydayı belirleyin) ; (2) Psikotik davranış, bir çözümdür. (Sorunu belirleyin.)" (144)
"Toplam Kötü Niyetli Hatırlama (TNR) Yasası; "Bir şeyi hatırlayamıyorsanız, ya hiç
olmamıştır ya da sizi, rahatsız etmemektedir. Sizi, rahatsız eden şeyleri
her zaman hatırlarsınız." (128)
"Psikiyatristler, bugün topluma çok zarar veriyor. Bir (alan) psikiyatristin 'körü körüne asılsız suçlamalara' inandığı veya 'fikirleri, doğrudan 'taciz suçlamasını yapan kişinin zihnine' yerleştirdiği' alan baskılama
terapisidir." (128)
"Erkekler ve Kadınlar gerçekten de Doğum Sonrası
Depresyon (PPD) yaşayabilirler çünkü 'bebek doğduğunda, hayatlarının ne
kadar değişeceğini' aniden anlarlar. 'Bebek bezi değiştirmek, cuma
geceleri evde kalmak, her 2 saatte bir emzirmek, 20 yıl boyunca bir
Porsche'nin maliyetine eşit çocuk desteği ödemeleri, en son rap müziğine
dans etmek yerine "Mary'nin küçük bir kuzusu vardı (Mary had a little lamb)" şarkısını söylemek!' (...)" (149)
"1806 yılında
Pinel, 'deliliğin, beyin hastalıklarından kaynaklandığını' reddetti. O, (günümüz doktorlarının, 'delileri, tedavi edilemez' olarak gördüklerini,
çünkü sorunu, yanlış bir şekilde fiziksel olarak gördüklerini) doğru bir
şekilde belirtmiştir. O, (delilerin, kötü muameleye maruz kaldığını, çünkü
o günün doktorlarının, deliliğin nedenleri konusunda etiyolojiyi yanlış
anladıklarını) belirtmiştir. Daha nazik, daha yumuşak ahlaki
tedavilerinin çok daha iyi işe yaradığını belirtmiştir!" (125)
"Histeri, tarihi 'biyopsikiyatrik çöp "pop" psikolojisinin' tohumunu ekmiş altın standardıdır. Bu birey, 'histerik davranışa'
girmekten 'ne gibi bir fayda' elde ediyor?" sorusunu sormak önemlidir. Histeri, 'kişisel kazanç' için bir amaca
ulaşma aracıdır. İsa, bize 'aldatıcı olmamamızı' emretti." (115)
"Depresyon düşük serotoninden kaynaklanmaz ve şizofreni de
dopamin fazlalığından kaynaklanmaz. Gerçek şu ki "çağdaş nörobilim
araştırmaları, 'herhangi bir ruhsal bozuklukta, serotoninerjik lezyonu'
doğrulamayı başaramadı ve aslında basit bir nörotransmitter eksikliğinin
açıklamasına önemli bir karşı kanıt sağladı." (15)
"Moleküler
Psikiyatri dergisinde Temmuz 2022'de yayınlanan
bir makale yüzlerce çalışmayı inceledi ve 'depresyon ile serotonin
arasında bir bağlantı olduğuna dair bir kanıt olmadığı' sonucuna vardı." (15)
"Ağustos 2022'de Neuron dergisinde, dünyanın en etkili
nörobilimcilerinden biri olarak kabul edilen Raymond Dolan,
"Psikiyatride Fonksiyon Nörogörüntüleme ve Daha İyi Başarısız Olma
Davası (Function Neuroimaging in Psychiatry and the Case for Failing
Better)" adlı makalenin ortak yazarlığını yaptı. Son 30 yılda yayınlanan
16.000'den fazla nörogörüntüleme makalesini düşünerek, "Yarım yıllık
yoğun nörogörüntüleme araştırmasına rağmen, hala herhangi bir
psikiyatrik durum için nörobiyolojik bir açıklamadan yoksunuz."
sonucuna vardılar." (15)
"Bir nörobilimcinin bu web makalesi, 'depresyonun, genetik ve
nörobiyolojik nedenlerini' araştıran bir dizi çalışmayı özetlemiş ve şu
sonuca varmıştır: "Bu nedenle, ne nörogörüntüleme ne de genetik
ilişkiler, bir bireyin beyninde, 'depresyonla ilişkili bir rahatsızlığı'
lokalize etmeye veya bir grup depresif beyni, sağlıklı beyinlerden
ayırmaya yaklaşamamıştır."" (15)
"Kimyasal/biyolojik psikiyatristler, 'beynin farklı kısımlarının, çeşitli duyguları, seçimleri ve düşünceleri kontrol ettiği' görüşünü benimseyen
bir 'neo-frenolojiye' inanırlar.." (123)
""Depresyon", çoğu zaman depresif bir ruh hali içinde olan, 'çoğu
aktiviteye ilgi veya zevkini kaybetmiş, yorgun, uyuyamayan, sekse ilgisi
olmayan, umutsuz ve çaresiz hisseden, net düşünemeyen veya karar
veremeyen' insanlara verdiğimiz bir etikettir. Ancak bu etiket bize bu
semptomların nedeni hakkında HİÇBİR ŞEY anlatmaz. Aslında, depresyonun
düzinelerce nedeni vardır -- her biri, farklı bir tedavi yaklaşımı
gerektirir. Depresyon tek bir kalıba uymaz, ancak çok yaygındır. Kadınların yaşamları boyunca 'ciddi majör depresyon' geliştirme riski %10
ila %25, erkeklerin ise %5 ila %12'dir." (36)
"Bugün, yaklaşık 77 milyon
Amerikalı artık psikiyatrik ilaç kullanıyor." (57)
"Ruhsal bozukluklar için
'orijinal katekolamin hipotezi', 1960'larda yaratıcıları tarafından
'dikkatlice nitelendirilmiş' ve en azından 2003'ten beri ve muhtemelen çok
daha önce ABD psikiyatristleri tarafından önemli ölçüde 'hatalı ve
yetersiz olarak' kabul edilmiştir. Hipotez o zamandan beri, 'majör ruh
hali bozukluklarındaki, daha karmaşık biyolojik mekanizmaları yansıtacak'
şekilde değiştirilmiş ve düzeltilmiştir. Bu bozukluklar, 30 yılı aşkın
süredir akademik psikiyatrinin dayanağı olan bir
'biyo-psiko-sosyokültürel model' kullanılarak en iyi şekilde
anlaşılabilir." (71)
"Alzheimer hastalığı da dahil olmak üzere, diğer birçok
'nöropsikiyatrik hastalıkta' olduğu gibi, 'majör ruh hali bozukluklarının
kesin nedenleri' hala bilinmemektedir. Neredeyse kesinlikle, hastalığın
'tanı kriterlerine ve alt tipine (aneminin alt tiplerine benzer)' bağlı
olarak çok sayıda 'nedensel süreç' söz konusudur." (71)
----------------------
"Sinirbilimciler 'zihnin, beyin kimyasını değiştirebileceğini' biliyorlar.." (102)
"Beyin ve Zihinsel Hastalık: Zihin/ruh, vücutta 'fiziksel değişiklikleri' tetikleyebilir.. İnsan
ruhu, 'beyin kimyasını' değiştirebilir.. (....) Ruhunuzun gücüyle, beyninizi geliştirebilirsiniz! (...) Bu, 'zihinsel hastalıkların, beyinle değil, insan ruhuyla ilgili
sorunlar olduğunu' kanıtlamakla ilgilidir. Sizi şaşırtabilir ama
'beyninizi çalıştırabilir ve onu daha güçlü, daha akıllı ve daha verimli'
hale getirebilirsiniz!" (102)
"Eşcinsel olarak
doğmazsınız, 'sosyal çevreniz ve kendiniz için yaptığınız kişisel
seçimlerin birleşimiyle', eşcinsel olursunuz. Sapkın seks
uygulayıcılarının, 'bu şekilde doğmadıkları' gerçeğini öğrenip, (terapiye
girip, heteroseksüel olup, evlenip) 'sonsuza dek mutlu yaşadıkları' birçok
vaka vardır. Psikiyatri topluluğu, DSM-III'te sapkın seksi
"zihinsel bozukluk" olarak etiketlemiştir. Elbette bu yanlıştı çünkü
'sapkın seks uygulayıcıları, akıl hastası' değildir. Günümüzde
psikiyatristler, politik nedenlerle tartışmalardan kaçınmaktadır." (125)
"Delilik,
şizofreni, bipolar bozukluk ve depresyonun 'biyolojik bir nedeni'
olmadığı için, bu durum Biyopsikiyatriyi Humoral Tıp (Humoral
Medicine)'ın yanında Çöp Bilim Onur Listesi''ne sürgün ediyor. Psikotik davranış asla cin musallatından
kaynaklanmaz, ancak 'basit bir davranış seçimidir.' Bu, psikiyatrik
ilaçları ve şokları, tedavi olarak geçersiz kılar. 'Var olduğunu
düşünmedikleri bir şeyde uzman olduklarını' iddia eden tüm
psikiyatristleri yok eder ("psikiyatrist" kelimesi Yunanca: "ruhun
doktoru"dur..)" (141)
"Depresyondan
şizofreniye kadar herhangi bir "zihinsel hastalığı" olan herkese, 'kan
testleri, beyin taramaları' vb. dahil olmak üzere 'kapsamlı bir fiziksel
muayene için, doktorlarından randevu almalarını' şiddetle tavsiye
ediyoruz; böylece 'kendilerinde, fiziksel olarak bir sorun olmadığına'
kendilerini ikna edebilirler. Unutmayın, herhangi bir zihinsel hastalık
veya başka bir insan davranışı için tıbbi test yoktur. Gerçeğe hoş
geldiniz." (141)
"Psikotropik İlaçlar Güvenli mi? Tıp Fakültesindeki Psikiyatri Profesörlerimizin Bize Öğrettiği On Dört Yalan..
1- FDA (ABD Gıda ve İlaç Dairesi) tüm yeni psikiyatrik ilaçları test eder.. (...)
2- FDA onayı, psikotropik bir ilacın uzun vadede "etkili" olduğu anlamına gelir.. (...)
3- FDA onayı, psikotropik bir ilacın uzun vadede "güvenli" olduğu anlamına gelir.. (...)
4- Ruhsal 'hastalıklar' 'beyin kimyası dengesizlikleri'nden kaynaklanır.. (...)
5- Antidepresan ilaçlar, diyabet hastalarında insülin gibi çalışır.. (...)
6- SSRI ‘kesilme sendromları’, ‘çekilme sendromlarından’ farklıdır.. (...)
7- Ritalin çocuklar (veya yetişkinler) için güvenlidir.. (...)
8- Psikoaktif ilaçlar, insanlar için tamamen güvenlidir.. (...)
9- Ruhsal ‘hastalıkların’ bilinen bir nedeni yoktur.. (...)
10- Psikotropik ilaçların, engelli ve işsiz Amerikan psikiyatri hastalarındaki büyük artışla hiçbir ilgisi yoktur.. (...)
11- Sözde bipolar bozukluk, SSRI'lar gibi uyarıcı antidepresanlar alan
hastalarda gizemli bir şekilde 'ortaya çıkabilir'.. (...)
12- Antidepresan ilaçlar, intiharları önleyebilir.. (...)
13- Amerika'daki okul katilleri ve diğer toplu katiller, psikiyatrik
ilaçlar alması gereken 'tedavi edilmemiş' şizofreniklerdir.. (...)
14- Hastanız sesler duyuyorsa bu onun şizofren olduğu anlamına gelir.. (...)"
(55)
9) AKIL VE AKIL HASTALIKLARI, RUHTA (RUHSAL) OLAN BİRŞEYDİR.. (Akıl hastalıkları, fiziksel ve biyolojik değil, ruhsal bir sorundur ve bir davranış seçimidir..)
----------------------------
“Tanrı ile konuşursanız, dua ediyorsunuz; Tanrı sizinle konuşursa,
şizofreniniz var.” -Psikiyatrist Prof. Dr. Thomas Szasz (Akıl Hastalığı Efsanesi) (64)
"Tanım gereği, 'mikrobiyal hastalıkların' tespitinde kullanılanlar gibi 'nesnel
yöntemlerle' varlığı tespit edilebilen 'ruhsal hastalıklar' yoktur. Eğer
böyle yöntemler olsaydı, bu durumlar 'ruhsal hastalıklar' olarak
adlandırılmaz veya değerlendirilmezdi ve hastanın, isteği dışında tedavi
edilemezdi." -Thomas Szasz, (Zorlama Tedavi Olarak, 2007) (99)
"İlaçlar, deliliği tedavi
etmez çünkü bu fiziksel bir sorun değil, ruhsal bir sorundur. (...) İlaç preparatlarına
olan inancım giderek azaldı ve şüpheciliğim o kadar ileri gitti ki,
ahlaki çözümler tamamen başarısız olana kadar onlara asla başvurmamaya
karar verdim." -Philippe Pinel, (Delilik Üzerine Bir İnceleme, MS 1806) (98)
"Evrime ve
'insanın, 'kimyasallardan başka bir şey olmadığına' inandığımız için, 'beyninizde, bir 'kimyasal dengesizlik' olması gerektiğini', varsayıyoruz.
'Tanrı'nın var olmadığını' bildiğimiz için, 'sorun, ruhunuzda olamaz.' Bu
yüzden, bu ilaçları alın." (psikiyatristiniz).." (99)
-------------
"Duygular, 'ruh' tarafından kontrol edilir.. "Ruh halinin, seçimin ve hafızanın, beyinde değil, 'ruhta
kaynaklandığını' kanıtlayan ana taslağı görüntüleyin. Hepimiz, neredeyse 'kazadan sonra, vücudun ürettiği coşkuyu' deneyimledik.
'Frene' basıyorsunuz, tamamen güvenli bir şekilde duruyorsunuz, kaza
önleniyor ancak yaklaşık 5 saniye sonra, 'adrenalin coşkusunun, gecikmiş
tepkisini' hissediyorsunuz. "Adrenalin coşkusu", ruhun, 'vücut kimyasını,
nasıl kontrol ettiğine' bir örnektir, tam tersi değil. Ruhun, 'vücudu
kontrol ettiği' ve akıl hastası insanların, 'bir ruh sorunu yaşadığı'
gerçeği hakkında daha fazla bilgi. Bu 'adrenalin akışının, 'duygularımızı
etkilediğini' ancak 'seçim
yapmamıza, suç işlememize veya kendimizi öldürmemize' neden olmadığını'
fark edin. İnsan, her zaman 'tam özdenetim ve hesap verebilirliği' korur." (99)
"Günümüzde
psikiyatristlerin büyük çoğunluğu, insanın, 'biyolojik/kimyasal' görüşünü benimsiyor. İnsanın, 'bir ruhu olduğuna' dair Hristiyan görüşünü
reddediyorlar. İnsanın 'düşüncelerinin ve anılarının, beynin fiziksel
yıkımından (fiziksel ölüm) bilinçli bir şekilde kurtulduğuna'
inanmıyorlar. İncil karşıtı görüşleri, onları 'tüm ruhsal hastalıkların
'kimyasal dengesizlikler, genetik' ve dolayısıyla 'bozuk, arızalı' bir
beyinden kaynaklandığı' inancına götürüyor." (125)
"Akıl
hastalığı biyolojik bir sorun değil, ruhsal bir
sorundur.. Akıl hastalarının beynini, iyileştirmek için ilaç vermek,
sürücünün 'telefon direklerine çarpması nedeniyle, arabanın motorunu elden
geçirmeye' benzer." (98) (99)
"Depresyon, bir
davranış seçimidir, tıbbi bir hastalık değildir. Depresyon, 'insan
ruhunun' yaptığı bir seçimdir, 'dengesiz vücut kimyasallarının, istemsiz
bir sonucu' değildir. Depresif bir kişi ile depresif olmayan birinin
'beyin kimyasında', depresif kişi 'ilaç almaya başlayana kadar' hiçbir fark
yoktur." (98)
"Bilim, ruhsal hastalıklardaki 'genetik sorunun', ne
olduğunu belirleyemez. Tamamen teoriktir! Bilim, beyinde 'kimyasal bir
dengesizlik' olduğunu kanıtlayamaz. Tamamen spekülatiftir! (...) Zihinsel
olarak hasta insanların, bedenlerinde, hiçbir sorun yoktur. Ruhsal,
duygusal bir sorundan muzdaripler.." (125)
"Zihinsel hastalıklar, fiziksel beyinde değil, 'ruhta', kök salmıştır. Beyin, 'ruh ve beden' arasında yalnızca bir arayüzdür. Beden,
ruh olmadan ölüdür. Ruh, bedenin ölümünden sonra 'var olmaya ve düşünmeye'
devam edecektir." (138)
"Düşünce,
duygu ve hisler gibi zihinsel süreçler, fMFI'de tek bir alanı değil,
neredeyse 'tüm beyni' harekete geçirir. Zihinsel hastalıklar, beyin de
dahil olmak üzere fiziksel bedenden 'bağımsız' olarak var olan ruhla
ilişkilidir. Beyin, beden ve ruh arasındaki aracıdır. Ruh, beynin
'fiziksel ölümünden' bilinçli olarak sağ çıkar." (138)
"Kimyasal
psikiyatrinin, 'deliliğin ve depresyonun etiyolojisi' olarak 'beyne bakma'
konusunda 'uzun ve yanlış yönlendirilmiş' bir geçmişi vardır. Kimyasal
psikiyatristler, 'insanın, beynin ölümünden sonra, bilinçli olarak hayatta
kalan bir ruha sahip olduğu' yönündeki İncil öğretisini reddederler.
İnsanın duygularını, 'beyindeki 'kimyasallara ve nöronlara' karşı makine
benzeri bir tepki' olarak yanlış bir şekilde görürler." (134)
"Birçok Nörobilimci ve Biyolojik
Psikiyatrist, 'insanı, kimyasallardan başka bir şey' olarak görmediğinden,
Tanrı'nın 'bedeni canlandırmak' için 'kendi suretinde yarattığı, insan
ruhunun varlığını' reddederler." (138)
"Bilim insanları, 'zihinsel hastalıkların, sosyal
faktörler tarafından
tetiklendiğini' kabul ediyor. Ayrıca şizofreni gibi 'zihinsel
hastalıkların', asla 'genetik ve beyin anomalilerinden' kaynaklanmadığını da
kabul ediyorlar." (102)
"Depresyon, tıbbi bir sorun değil, bir inanç sorunudur." (141)
""Ruhsal
bozuklukların" 'duygusal sıkıntıdan' kaynaklandığına dair çok sayıda
bilimsel kanıt vardır..." (15)
"Metal hastalığı, beyin veya vücutla
ilgili 'fiziksel bir sorun' değil, 'kişisel seçimler ve koşullarla' ilgili
ruhsal bir sorundur." (98)
"Gerçek şu ki, 'akıl hastalarının büyük
çoğunluğunun, mükemmel derecede
sağlıklı ve normal vücutları' vardır. 'Hasta' olan 'bedenleri' değil,
ruhlarıdır." (99)
"'Akıl hastası' insanların, 'normal işleyen bedenleri' vardır. İlaçlar, sadece
'semptomları' ele alır. Sorun, ruhtadır." (99)
"Ruh hali ve motivasyonun kökeni, bedende değil ruhtadır." (134)
"İnsan beyni, donanımdır,
yazılım ise ruhta bulunur. (...) Depresyon, fiziksel bir hastalık değil, ruhsal bir sorundur.." (134)
"Histeri bir hastalık değil, bir davranış seçimidir. Histeri, kökeni
beden değil, insan ruhu olan bir davranıştır." (115)
"Çoklu Kişilik Bozukluğu, kökeni beden değil 'insan ruhu' olan
bir davranıştır." (130)
"Şizofreni, kökeni 'insan ruhu' olan bir davranış seçimidir." (144)
"Histeri, 'kişisel çıkar' için yapılan bir davranış tercihidir." (115)
"Histeri bir hastalık değil, 'hastalığa dönüştürülmüş' bir
davranıştır." (115)
"TSSB, bir hastalık
değil, 'kişisel çıkarla' motive edilen, bir davranış seçimidir." (124)
(Çoklu Kişilik Bozukluğu) "Dissosiyatif Kimlik
Bozukluğu olarak da bilinir, bir hastalık değil, bir davranış
seçimidir."(130)
"Şizofreni, bir hastalık değil, bir
davranış seçimidir." (144)
"Şizofreni (Şizoafektif Bozukluk) bir hastalık değil, bir davranış
seçimidir." (144)
10) ECT, VNS, LOBOTOMİ, BEYİN GÖRÜNTÜLEME vb
-------------------------------
"ECT, tıbbi/cerrahi müdahaleler arasında pratik olarak tek
başına durmaktadır çünkü 'kötüye kullanımın amacı tedavi etmek değil,
hastaları, hastane personelinin çıkarları' doğrultusunda kontrol etmektir." -David J. Rothman, (NIH ECT Konsensüs Konferansı, 1985) (135)
"Tedavi edici değil (depresyon) -
Doktorlar, hastaları 'VNS Terapisinin, depresyon için bir tedavi olduğu
belirlenmediği' konusunda uyarmalıdır." -(VNS Terapisine Giriş, Uyarılar
ve Önlemler, Cyberonics inc, 2008) (134)
"Görünüşe göre
ne psikiyatristler, ne tıbbi ve bilimsel yayınların editörleri, ne medya
ne de kamuoyu, aynı beyin hastalığını 'ECT, VNS, DBS, TMS, antidepresan
ilaçlar, bilişsel terapi, çeşitli "konuşma terapileri" ve yunus terapisi'
gibi 'farklı müdahalelerle tedavi etmenin' çelişkisini, uzlaştırma
ihtiyacı hissetmiyor. Bu noktada, bu tür 'terapötik hokus pokusun sözde
etkililiğinin, (iki yüz yıldan fazla bir süre önce, inceledikleri
mucizevi tedavinin —Mesmerizm—) tamamen sahte olduğu sonucuna' varmakta,
zorluk çekmeyen dönemin en büyük bilim insanlarından bazıları tarafından
araştırıldığını hatırlamak iyi olabilir.." -Thomas Szasz, (Zorlama Tedavi
Olarak, 2007) (134)
"VNS
tedavisinin on yılı aşkın bir süreden sonra, epilepsi için tedavi, bir dizi 'ölümle'
ilişkilendirilmiştir. FDA, bu ölümleri, 'depresyon tedavisinde, henüz
tekrarlanmadığı' gerekçesiyle reddetti. Daha da önemlisi, ruh hali
stabilizasyonu kavramı - antikonvülsan tedavilerin hem ruh hali hem de
konvülsif bozukluklardaki tutuşmayı söndürerek etki ettiği fikri -
sallantılı bir zeminde durmaktadır. Haziran 2005'te 1.800'den fazla
epilepsi hastasını içeren kontrollü bir çalışma, 'antikonvülsanların,
sonraki nöbet riskini azalttığına dair çok az neden olduğunu' gösterdi."
-Edward Shorter, David Healy, (Şok Terapisi: Akıl Hastalığında Elektrokonvülsif Tedavinin Tarihi, 2007) (134)
"Lobotomi:
Beyin Kısırlaştırma: "Psikoserrahi" terimi —'akıl hastalarının
'beyinlerinin kesilmesini' tanımlamak için uygun, bilimsel ifade— başlı
başına bu inancın bir belirtisidir. İncelenmeden ve sorgulanmadan
kalmasına izin verilmemesi gereken yanıltıcı bir terimdir. Bir cerrah,
'beyin hastalığı' olan bir kişinin, beynini, ameliyat ettiğinde buna
"nörocerrahi" adını verir. 'Beyin hastalığı' olmayan bir kişinin beyninde
ameliyat yaptığında buna "psikocerrahi" adını veriyor." -Thomas Szasz, (Zorlama Tedavi
Olarak, 2007) (136)
"1941'de James W. Watts ve Walter Freeman, 23 yaşındayken
Rosemary Kennedy'ye (John F Kennedy'nin kız kardeşi) lobotomi
uyguladılar. Rosemary'den 'bıçak, beyin dokusunu keserken, şarkı söylemesi'
istendi. Rosemary, şarkı söylemeye devam etti, 'bu yüzden daha fazla
kesti', ta ki aniden şarkı söylemeyi bırakana (ve bir daha asla şarkı
söylemeyene) kadar.. Rosemary, 'kalıcı beyin hasarı' geçirdi ve
2005'te 86 yaşında 'doğal nedenlerle' ölene kadar 'bitkisel hayatta' kaldı.
Rosemary Kennedy, kasıtlı olarak 'beyin hasarı' vermenin başlıca tarihi
örneğidir. "Lobotomi, 'beyin hasarıyla' eş anlamlıdır: Bu, yankesicilerin ellerini kesmenin, 'kasıtlı el hasarı' olması gibi, kasıtlı bir beyin
hasarıdır." -Thomas Szasz, (Zorlama Tedavi
Olarak, 2007) (136)
"Psikiyatristler, psikiyatri tarihçileri ve hatta bazı
sözde psikiyatri eleştirmenleri, lobotomiyi "ağır ruhsal hastalıklar"
için 'meşru bir tedavi' olarak görmeye devam ediyor. Böylece, ne kadar
istemeden de olsa, 'psikiyatri mitolojisinin, temel kavramlarını'
doğruluyorlar ve 'lobotomi soykırımını' reddediyorlar. Dünyanın dört bir
yanındaki 'binlerce kişi, zorla lobotominin kurbanı' oldu. Gerçek şu ki,
lobotomi, 'yetenekli ve saygın cerrahlar' tarafından yapılan operasyonla
bile meşru bir tedavi değildi ve asla olamazdı, tıpkı ötanazi ve hekim
yardımlı 'intiharın', tıbbi gözetim altında yapılsa bile, 'meşru tedaviler
olmadığı ve asla olamayacağı' gibi.." -Thomas Szasz, (Zorlama Tedavi
Olarak, 2007) (136)
"Ancak 'laboratuvar ve beyin
görüntüleme' araştırmaları yoluyla elde edilen bu heyecan verici
araştırma başarıları, 'şizofreni ve unipolar depresyon' gibi 'klasik
psikiyatrik bozuklukların' kapsamlı tanı kategorizasyonu için henüz
yenilikçi bir temel sağlayamadı. Aslında, henüz 'artımlı geçerliliğe' bile
ulaşamadık. Başka bir deyişle, herhangi bir psikiyatrik 'laboratuvar
testinin veya beyin görüntüleme ölçümünün, klasik psikiyatrik
hastalıkların 'klinik tanısına' yönelik mevcut yaklaşıma kapsamlı ve
açıkça 'artımlı bir iyileştirme' sağlayabileceğine dair henüz kesin bir
kanıt yoktur. (Morihisa 1991)" -Hales, Yudofsky, (Klinik Psikiyatri Ders Kitabı, 2003) (138)
-----------
"Psikiyatri, beyninize zarar verir : ECT.." (135)
"Psikiyatri, beyninize zarar verir; Lobotomi.." (136)
"Rosemary Kennedy, 'lobotomi' ile yok edildi.." (136)
"Beyni kesmenin 'öfkeyi, hiddeti,
depresyonu veya kaygıyı' tedavi edeceğini düşünmek kimyasal
psikiyatristlere kalmış..." (136)
"Beyin
hasarı: Lobotomi: 'Psikocerrahi, Bilateral Stereotaktik Cerrahi,
Singulotomi, Limbik Lökotomi, Serebral Kısırlaştırma..' "Lobotomi
Holokostu"..." (136)
"Beyin
taramaları, herhangi bir zihinsel hastalığı teşhis edemez.." (139)
"Nörobilimciler
ve psikiyatristler, 'beyin görüntüleme teknikleriyle, akıl hastalığının
nedenini bulamadıklarını' kabul ediyorlar.." (138)
"VNS'nin ardındaki
teori, tamamen çöp bilimdir.." (134)
"Vagus Sinir Stimülasyonu, işe yaramıyor!" (134)
"Depresyon için Vagus Sinir Stimülasyonu, saf
bir çöp bilimdir. Bu, en iyi haliyle psikiyatrik şarlatanlıktır!" (134)
"Delilik, ruhsal
hastalık veya depresyon için beyni, elektrikle şoklayan tüm psikiyatrik
tedaviler, plasebo etkisi dışında tamamen değersizdir, çünkü delilik,
fiziksel bir hastalık değil, ruhsal bir sorundur. Deliliği tedavi etmek
için 'beyne, elektrik' uygulamak, (bir yazılım sorununu düzeltmek için
bilgisayarınızın merkezi işlemcisine ev elektriği uygulamak) gibidir." (134)
"....Beyni, elektrikle şoklamanın,
psikiyatride uzun bir geçmişi vardır ve hiçbir zaman işe yaramamıştır.
Bu yeni cihaz, doğrudan beyne değil, enerjiye şok verir.. Psikiyatristlerin, 'vagus sinirinin, ruh halini ve motivasyonu kontrol
ettiği' iddiası tamamen şarlatanlıktır! Ruh halleri, motivasyon ve
duyguların hepsinin kökeni, fiziksel bedende değil insan ruhundadır.. (....) Duygular ve motivasyonun, 'vagus sinirleriyle' hiçbir ilgisi yoktur çünkü
bunların kökeni, 'insan ruhudur' ve 'vücudun herhangi bir parçası' değildir. (...) .... depresyonu iyileştirmek için, vagus sinirine elektrik şoku verme fikri,
saf bir şarlatanlıktır!" (134)
"EKT ile insanlar, 'birkaç hafta boyunca, 5 -20 şoka' maruz
kalırlar. Şok muazzamdır ve '6 saniye boyunca, 0,9 Amperlik bir akımda,
darbeli kare dalgalarda 450 volt DC' kullanır. ECT (EKT), bir tür elektrikli
lobotomidir. (...) Bugün, 'hiçbir şey
hissetmemeleri' için 'anestezi' altına alınırlar. Çalışmalar, 'ECT'nin,
plasebodan daha iyi çalışmadığını' kanıtladı." (135)
"ECT'nin son sonuç
çalışması neredeyse 40 yıl önce yapıldı; o zamanlar yayınlanan ECT sonuç
çalışmaları o kadar kalitesiz ki 'ECT'nin, depresyon için etkili bir
tedavi olduğunu' iddia etmek için hiçbir temel sağlamıyor; ancak bu
çalışmalar ECT'nin 'kalıcı hafıza kaybına (beyin hasarı) ve hatta küçük
bir ölüm riskine neden olma riskinin yüksek olduğunu' ortaya koyuyor;
değerlendiriciler, tatmin edici sonuç çalışmaları değerli ve
güvenli olduğunu gösterene kadar 'ECT'nin, derhal askıya alınmasını' talep
ediyor." (34)
"Psikiyatristler, bir yandan bu 'depresyonun, beynin 'kimyasal dengesizliğinden' veya kötü beyin kablolamasından'
kaynaklandığına inanırken, diğer yandan 'depresyona neden olan anıları
silmek' için ECT kullanırlar. Etiyoloji ve tedavi arasındaki bu
şaşırtıcı 'bilişsel uyumsuzluk', yalnızca bir psikiyatristin, 'mantıklı
kılabileceği' bir şeydir. (...) Beyni, şok etmenin 'öfkeyi,
hiddeti, depresyonu veya kaygıyı iyileştireceğini' düşünmek, kimyasal
psikiyatristlere kalmış.." (135)
"2007'de 1. derece yanıklara neden olan ECT Alevleri.. (...) ECT'de
kullanılan 'elektrik miktarı' çok büyüktür. 'Yangınların çıkması' şaşırtıcı
değildir. Bu raporun kanıtladığı şey, her elektrikçinin anladığı
şeydir. Yangın, elektrot ile cilt arasında 'akımın' akmasına izin veren,
'bir boşluktan' kaynaklanır. (...) Herhangi bir
boşluk, 'yangına ve hastanın yanmasına' neden olur. Bu, nadir olsa da,
'beyinden geçen muazzam miktardaki elektriği' gösterir." (135)
"PA-PSRS,
elektrokonvülsif terapi (EKT /ECT) tedavileri sırasında, yangından kaynaklanan
'cilt yanıkları veya yaralanmaları' yaşayan beş hasta raporu aldı. (...) ...bir
yangın raporunda, 'ECT şoku verildiği anda hastanın 'başının sağ tarafında,
parlak bir flaş ve alevler' kaydedildi. Alevler, hızla söndürülmesine
rağmen, hasta, 'bir kulağında, birinci ve ikinci derece yanıklar ve bir
gözünün üstündeki alnında birinci derece yanıklar' yaşadı." (135)
"Tek bir ECT
tedavisi, '84 watt'lık bir ampulü, 6 saniye veya 500 watt'lık bir halojen
ışığı, 1 saniye' yakmaya yetecek kadar elektriği, beyninizden geçirir. Ve
biz buna, ilaç mı diyoruz? Kimyasal psikiyatristler, 'aynı akımın, kalpten
geçirilmesi durumunda, kesinlikle sizi öldüreceğini' söyleyerek kayıtlara
geçmiştir. (....) DC akımı, AC akımından '%27 daha
fazla güç' sağladığından, 'ev akımına' karşılık gelen gerçek watt değeri,
'altı saniye boyunca 107 Watt'lık bir ampul veya 1 saniye boyunca 635
watt'lık bir halojen ışık' olacaktır." (135)
------------------------
"VNS, 'boyundaki vagus
sinirinin etrafına sarılmış bir elektrot aracılığıyla' beyne, 12 volta
kadar şok (elektrik) veren bir EKT (ECT) biçimidir. Sinir sistemi, vücut ile beyin
arasında bir ağ kablosu gibidir. Vagus sinirine rastgele elektrik
şokları uygulamak, yıkıcıdır ve normal beyin işlevine müdahale eder.
Sinir sistemi, yaklaşık '1/10 voltluk doğal bir voltajla' çalışır. VNS,
vagus sinirini 12 volta kadar şoklar, bu da beynin kullandığı normal
voltajın 120 katıdır." (134)
"VNS hakkında okuduğunuz literatür, 'beyninizi ve sinirlerinizi
şok etmek için, çok az miktarda elektrik kullanıldığını' söylüyor. Ancak
soru şu: neye kıyasla çok az? 12 volt @ 3,5 ma bir araba için çok az
miktarda elektriktir, ancak 'bir bilgisayarın CPU'sunun, içten patlamasına'
neden olur! Beyninizden bahsediyoruz. Beyni bir pille çalıştırsaydınız,
1/10 voltluk bir pil kaynağı kullanırdı. Beyni genellikle bu kadar
voltaj çalıştırır. '0,1 v.' VNS, (beynin, normalde kullandığından) 120 kat
daha fazla voltaj uygular. (...) VNS, insan beynini ve sinir sistemini, normalde
çalıştığından 120 kat daha yüksek voltajla şoklar." (134)
"12
volt @3,5 ma'nın, ne kadar "şok" hissettirdiğini merak ediyor
olabilirsiniz. Neyse ki, ıslak dilinizi 9 voltluk bir pile değdirerek,
kendiniz deneyebilirsiniz. Ama önce, pile, kuru parmaklarınızla dokunun.
Sonra ıslak parmaklarınızla... sonra dilinize değdirin. Dokuz voltluk
bir pil, dilinize değdirdiğinizde, 9 volt @2ma'dır. Cyberonics
VNS sinir şok cihazı, dilinizi 9 voltluk bir pile dokundurduğunuzda,
hissettiğiniz elektrikle hemen hemen aynı elektriği verir. Cyberonics VNS: 12 volt @3,5 ma.. 9v pil: 9 volt @2ma.." (134)
"Vagus
siniri, insan beyninden, vücudun diğer fiziksel kısımlarına 'sinyaller'
gönderen ve ayrıca işlenmesi için 'vagus siniri üzerinden beyne, geri
bildirim' gönderen bir 'elektrik telinden' başka bir şey değildir.." (134)
(VNS Tedavisi/Terapisi yan etkileri) "Uyku apnesi, (uyurken birkaç saniye nefes almayı
bırakmanız), bu aptalca tedavinin bilinen tehlikeli bir yan etkisidir.
Diğer bilinen yan etkiler şunlardır: tonal konuşma sesinde gerçek bir
değişiklik, farenjit ve kıyı boğazları, larenjit benzeri ses kısıklığı
ve öksürük, Boyun ağrısı, Yutma güçlüğü, Ciltte karıncalanma veya
karıncalanma.. Tüm yan etkiler, vagus sinirine şokların verildiği yerin
yakınındaki fiziksel dokulara müdahale eder. Bu normal bedensel işleve,
müdahale kolayca tahmin edilebilir." (134)
"VNS tedavisinin çok sayıda büyük ve
tehlikeli yan etkisi vardır. En yaygın yan etki, hastaların yarısından
fazlasının 'seslerinde değişiklik' yaşamasıdır. (...) En
tehlikeli yan etki, hastaların %14'ünden fazlasında görülen uyku
apnesidir.. Yani 7 kişiden 1'i, (uykularının ortasında nefes almayı
bırakacak ve nefes nefese ve soluk soluğa uyanacak... tabi ki 'boğulma'
nedeniyle ölmedikleri sürece..)" (134)
----------------------
"1935 yılında lobotomi (lökotomi veya psikocerrahi), Egas Moniz tarafından icat edildi. İşlem kaba, yıkıcıydı ve doğrudan 'beyin hasarına' neden oluyordu. Göz yuvasına, 'bir tereyağı bıçağı' sokuluyordu ve 'yörünge kemiğine' çarpıyordu. Daha sonra 'kemiği delerek, beyne girmesi için bir çekiçle ' vuruluyordu. Daha sonra 'bıçak, sol ve sağ frontal lobları birbirine bağlayan 'beyin dokularını' kesmek' için kullanılıyordu." (136)
"1935 yılında lobotomi (lökotomi veya psikocerrahi), Egas Moniz tarafından icat edildi. İşlem kaba, yıkıcıydı ve doğrudan 'beyin hasarına' neden oluyordu. Göz yuvasına, 'bir tereyağı bıçağı' sokuluyordu ve 'yörünge kemiğine' çarpıyordu. Daha sonra 'kemiği delerek, beyne girmesi için bir çekiçle ' vuruluyordu. Daha sonra 'bıçak, sol ve sağ frontal lobları birbirine bağlayan 'beyin dokularını' kesmek' için kullanılıyordu." (136)
(Lobotomi) "Sadece
kimyasal psikiyatristler, 'böyle bir tedavinin, deliliği iyileştireceğini'
hayal edebilirler çünkü evrime inanırlar ve insanın 'hem ruh hem de
bedene sahip olduğu' Hristiyan doktrinini reddederler. Bu, onları 'ruh hali
ve davranış bozukluklarının' nedenini her zaman, beyne bakmaya zorladı. (...) Lobotomi,
'kimyasal psikiyatrinin' en belirgin örneklerinden biridir. Ancak, geriye
dönüp bakıldığında, 'delilik' için en dürüst ve açık tedavilerden
biriydi. 100.000 lobotomi hastasının ve ailelerinin her biri için, bunun
'doğrudan beyin hasarına' neden olan bir tedavi olduğu açıktı. İlaçlar ve
elektrik şoklarıyla yapılan 'modern tedaviler', gerçekte oldukları gibi
kolayca tanınmıyor." (136)
"Modern nöroleptik ilaçlar gibi, lobotomi de beyni, basitçe 'devre dışı
bırakır veya hasar verir ve normal işlevini değiştirir.' Dünyanın
birçok ülkesinde 'yasaklanmıştır' ancak Japonya, Avustralya, İsveç ve
Hindistan hala 'şiddet yanlısı ve kontrolden çıkmış insanlar' için 'sosyal
bir kontrol' olarak 'lobotomi' yapmaktadır. Bu şiddet yanlısı insanları
"aptallaştırmada" etkili olsa da, 'onları vurmak, daha insani' olabilir." (136)
"1941'de James W. Watts
ve Walter Freeman, 23 yaşındayken Rosemary Kennedy'ye (John F
Kennedy'nin kız kardeşi) lobotomi uyguladı. Rosemary'den 'bıçak, beyin
dokusunu keserken, şarkı söylemesi' istendi. Rosemary, şarkı söylemeye
devam etti, bu yüzden daha fazla kesti ve aniden şarkı söylemeyi bıraktı
ve bir daha asla şarkı söyleyemedi. Rosemary 'kalıcı beyin hasarı' geçirdi
ve 2005 yılında 86 yaşında doğal sebeplerden ölene kadar 'vejetatif '
durumda kaldı.." (104)
" Beyin görüntüleme sistemleri,
'beyindeki 'nöronların', elektriksel aktivitesine karşılık geldiği
varsayılan 'beyindeki kan akışını' ölçen', çok ilkel cihazlardır. 'Ne
düşünüldüğünü' veya 'düşünce kalıplarında, bir sorun olup olmadığını'
ölçemezler. Zihinsel hastalıkların nedenini belirlemede, hiçbir işe
yaramazlar. (...) Elektriksel
aktiviteyi ölçerler ancak düşünce ve duyguyu yorumlayamazlar.. (...) Beyin
görüntüleme sistemleri, düşünceleri değil, yalnızca 'nöronlar arasındaki
elektriği' ölçen pasif endüktif bir ampermetre gibidir. (...) Tanısal Beyin Görüntüleme Sistemleri, akıl hastalığına dair
hiçbir kanıt sağlamaz. Bu, nörobilim alanındaki en iyi uzmanlar
tarafından kabul edilmektedir." (138)
"Beyin görüntüleme
sistemleri, epilepside olduğu gibi 'normal ve anormal beyin devreleri'
arasında ayrım yapabilir. Ancak bu, zihnin 'ruhsal bir sorunu' değil,
kablolama ile ilgili fiziksel bir sorundur. Bu, 'şizofreniklerin
beyinlerinde, psikiyatrik ilaçların neden olduğu kimyasal
dengesizliklerden kaynaklanan değişiklikler' dışında, hiçbir fark olmadığı
gerçeğiyle keskin bir tezat oluşturur." (138)
"Beyni
inceleyerek, 'zihni' anlamaya çalışmak, bir bilgisayardan CPU çipini (ana
beyin) çıkarıp, Windows XP'yi anlamak için 'transistörlere, dirençlere ve
diyotlara' bakmak gibidir. CPU, (beynin, 'çok çeşitli düşünceler
düşünebilmesi' gibi) çok çeşitli programlar çalıştırıyor olabilir.
Bilgisayar çökerse, bu asla CPU'nun hatası değil, yazılımdaki bir
hatadır. Aynı şekilde, "sinir krizi" beyindeki 'kimyasal
dengesizliklerden' değil, ruhtan kaynaklanır." (138)
----------------------------
"Çoğu insan gibi ben de 'antidepresanların işe yaradığını' düşünürdüm.
Klinik psikolog olarak, depresyondaki psikoterapi danışanlarımı, ilaç
reçeteleri için psikiyatrist meslektaşlarıma yönlendirdim ve bunun
yardımcı olabileceğine inanıyordum. (....) İlaç şirketlerine göre,
'depresyondaki hastaların yüzde 80'inden fazlası, antidepresanlarla
başarılı bir şekilde' tedavi edilebiliyor. Bu tür iddialar, bu ilaçları
dünyadaki en yaygın reçeteli ilaç sınıflarından biri haline getirdi ve
küresel satışları yılda 19 milyar dolarlık bir sektör haline geldi.
Gazete ve dergi makaleleri, 'antidepresanları, milyonlarca insanın
hayatını değiştiren mucize ilaçlar' olarak duyurdu. Depresyonun bir
hastalık olduğu söylendi - ilaçla tedavi edilebilen bir beyin hastalığı.. (....) Yürütülen klinik deneylerin yaklaşık %40'ının,
'kendilerine sponsor olan ilaç şirketleri tarafından, yayımlanmaktan
alıkonulduğunu' keşfettim. Bunlar genel olarak, gerçek ilacı almanın
önemli bir faydasını gösteremeyen çalışmalardı.(....) Antidepresan ilaçların 'etkili
tedaviler olmadığına' ve 'depresyonun, beyindeki kimyasal dengesizlik
olduğu fikrinin bir efsane olduğuna' ikna olmaya devam ediyorum. (...) Antidepresanların,
depresyonu kimyasal olarak iyileştirebileceği inancı tamamen yanlıştır." - Dr. Irving Kirsch, "İmparatorun Yeni İlaçları –
Antidepresan Efsanesini Patlatıyor" kitabı, 2011 (30)
"Psikoloji Endüstrisi, kullandığı birçok 'isim
ve etiket' için Amerikan Psikiyatri Birliği'nin 'Tanı ve İstatistik El
Kitabı'na (DSM-IV) güvenir. Orijinal 1954 versiyonu, 'zihinsel
hastalıkların, 'biyolojik temelli ve fiziksel hastalıklara' benzer olduğuna'
dair 'on dokuzuncu yüzyıl inancını' netleştirmeye hizmet etti. Ancak
'olası bir neden, uygun tedavi ve olası prognoz ileten tıbbi teşhislerin'
aksine, DSM-IV'te listelenen bozukluklar, 'bilgi iletişiminde, araştırma
yürütmede, tedavi sağlamada ve faturalamada' kullanılmak üzere
tasarlanmış, 'akran konsensüsüyle' varılan terimlerdir." -Dr. Tana Dineen, (Üretim Mağdurları, 2001) (99)
"....psikiyatristler ve psikologlar, 'kendi alanlarını'
paylaşmak yerine, 'aynı alan' için savaşmaya başladılar. Bu mücadelede
önemli olan, hem teşhis hem de tedavi açısından, 'psikolojik sorunlara, biyolojik bir bakış açısıyla' yaklaşma eğilimidir. Örneğin, 'travma ve
travma sonrası stres bozukluğu' gibi sorunlar için 'nörobiyolojik kanıtlar
ve açıklamalar' aranıyor." Ve ilaçlar, yalnızca 'depresif semptomların' tedavisi için değil, aynı zamanda 'dikkat eksikliği hiperaktivite
bozukluğu (örn. Ritalin), iktidarsızlık (örn. Viagra) ve alkolizm (örn.
Naltrekson)' için de test ediliyor ve dağıtılıyor. Biyolojik bir yönelime
doğru bu 'kayma', lisanslı psikologları 'psikoaktif ilaçlar reçete etme
hakkı' için lobi yapmaya teşvik etti. Ve tüm bunlar, tarihsel olarak psikiyatri 'hastaneye yatış ve ilac kullanımına' karşı savaşan,
'psikoterapinin "aynı derecede etkili" olduğunu' savunan bir meslek
tarafından gerçekleştiriliyor." -Dr. Tana Dineen, (Üretim Mağdurları, 2001) (99)
"Pek çok insan,
psikiyatristlerin, 'beyin hastalıklarıyla' değil, 'nörologların ve beyin
cerrahlarının' alanına giren 'insan sorunlarıyla' ilgilendiğini kabul eder.
Ancak, özel olarak "yasak bir gerçeği" kabul etmek başka bir şeydir,
'ahlaki ve sosyal etkilerini' kabul etmek başka bir şeydir ve
psikiyatrist-imparatorun (sadece çıplak değil, yalancı ve insan
kardeşlerine kötü davranan biri olduğunu), bir 'şifa mesleğinin üyesi
olarak kabul edilmeye layık olmadığını' kamuoyuna ilan etmek başka bir
şeydir. Geçtiğimiz yarım yüzyılda 'psikiyatrik ilkelerde ve uygulamalarda görünen, 'radikal değişikliklere' rağmen, bu 'kötü niyetli tıp uzmanlığı '
hakkındaki gerçeği, 'o kadar korkunç olduğunu ve inanmazlığa davet
ettiğini' iddia ediyorum." -Thomas Szasz, (Zorlama Tedavi Olarak, 2007) (99)
"Duygusal ve ruhsal sorunlarımız, yalnızca 'psikiyatrik bozukluklar'
olarak görülmüyor, 'biyolojik ve genetik kökenli' oldukları ilan ediliyor.
Bu dikkat çekici bakış açısının propagandası, 'ilaç şirketleri' tarafından
finanse ediliyor ve 'medya, örgütlü psikiyatri ve bireysel doktorlar,
"tüketici" lobileri ve hatta Ulusal Ruh Sağlığı Enstitüsü (NIMH)' gibi hükümet kurumları tarafından
yayılıyor. Sonuç olarak, birçok eğitimli Amerikalı, "bilim" ve
"araştırmanın", 'duygusal sıkıntıların veya "davranış sorunlarının", biyolojik ve genetik nedenleri olduğunu ve psikiyatrik ilaçlar
gerektirdiğini gösterdiğini' varsayıyor. Aslında, 'bilimsel araştırmalar
hakkında "bilgili" olduklarına' inanıyorlar. Çok az insan, tarihin en
başarılı 'halkla ilişkiler' kampanyalarından birine maruz kaldıklarının
farkında." -Peter Breggin, David Cohen, (İlaçlarınız Sorununuz Olabilir,2007) (99)
"Günümüzdeki psikiyatristlerin, hemen hepsi, 'insanın, evrim teorisiyle
rastgele şans süreçleriyle, Tanrı olmadan yaratıldığına' inanan
ateistlerdir. Günümüzdeki psikiyatristler, 'insanın, bir
kimyasal yığınından başka bir şey olmadığına' inanır ve 'insanın, beyninden
ayrı bir ruhu olduğu' fikrini reddederler. Psikiyatri, 'Tanrı
ve Hıristiyanlarla açıkça alay eder ve onları küçümser, Hıristiyan
teolojisini "aptalca, yanıltıcı ve modası geçmiş" olarak' adlandırır.
Ruhsal Bozuklukların Tanısal ve İstatistiksel El Kitabı, "Psikiyatrinin
İncili" olarak adlandırılır. DSM-IV, Kuzey Amerika'da 'ruhsal
hastalıkları sınıflandırmak ve teşhis etmek' için kullanılan merkezi ve
en önemli kitaptır. En son baskı (MS 2004), 'insanın, bedeninden ayrı bir
ruha sahip olduğu' şeklindeki Hristiyan görüşü hakkında şunları söylüyor:
bu "aptalca ve modası geçmiş ikilik"... "yanıltıcı türev ikilikleri"
"Ryle'ın 'makinedeki hayalet'in şeytan çıkarılması" (DSM-IV-TR Rehberi,
MS 2004) " (99)
"Psikoloji endüstrisi, insanları
'ailelerinden, toplumlarından ve kiliselerinden' ayırıyor, erkekler ve
kadınlar hakkında 'basmakalıp ve düşmanca görüşleri' teşvik ediyor,
arkadaşlığı aşağılıyor ve genel olarak güvensizlik ve şüpheyi teşvik
ediyor. Hiç kimse ciddi tacizi onaylamazken, psikoloji
endüstrisi, 'belirsiz anıları', yeniden yorumluyor ve 'küçük olayları' uğursuz
hale getiriyor. Ve hiç kimse 'aile içi şiddeti' mazur görmezken, psikoloji endüstrisi, kavramı bulanıklaştırıyor ve bağlamı görmezden
geliyor. Psikoloji Endüstrisi, 'korku ve eşitsizliği' teşvik
ediyor, 'tüm kişilerarası ilişkileri' potansiyel olarak tehdit edici
olarak görüyor. İnsanlara, başkalarını, 'potansiyel düşman' olarak görmeyi,
izlenmeyi, incelenmeyi ve suçlanmayı öğretiyor. Sonuç olarak, 'güvenme,
flört etme, baştan çıkarma, tartışma ve bağırma, sorumluluk alma,
dikkatli olma, risk alma, tutkulu olma, doğru seçimleri yapma ve hata
yapma' gibi insan eğilimlerini bastırıyor." -Dr. Tana Dineen, (Üretim Mağdurları, 2001) (129)
".....zihinsel
hastalık' için nesnel bir test yoktur. Psikiyatristlerin, iddialı bir
şekilde "muayene" olarak adlandırdıkları şey, özneyle 'bir konuşma ve davranışının' gözlemlenmesidir." -Thomas Szasz, (Günlük Yaşamın
Tıbbileştirilmesi,
2007) (123)
"DSM'de listelenen
'bozukluklar', resmi kabul ediliyor. Katiller ve tecavüzcüler günlük dilde
'deli' olsalar da, bu davranışların DSM'den dışlanması, onları, basitçe 'suç'
haline getirirken, 'pedofili ve kleptomani' gibi dahil edilen davranışlar,
zihinsel bozukluklardır. Bir bozukluğun, DSM'de yer alması, 'zihinsel
bozukluğa, resmi statü' kazandırır, ancak bu resmi bozukluklardan bazıları
geçerli zihinsel hastalık vakaları olmayabilir." -Guy A. Boysen, (Zihin ve Davranış
Dergisi, v28) (123)
"Kendilerini "hayat kurtaran" iyi niyetli doktorlar
olarak görmeyi seven psikiyatristler, hukukçuların idamların sıklığını,
(ölüm cezasına çarptırılan bazı suçluların 'akıl hastası olduğunu ve bu
nedenle cezalandırılmaya uygun olmadığını' ilan ederek) azaltma davetini
hevesle kabul ettiler. "Delilik savunması" olarak adlandırılan bu
uygulama, suçlunun "akıl hastanesi" adı verilen bir hapishanede,
hapsedilmesiyle de sonuçlanır. 'Akıl hastalığı savunması ve medeni
taahhüt', psikiyatrinin, 'iki paradigmatik' uygulamasıdır. Bunlar olmadan,
(zorlayıcı) psikiyatri, 'toplumsal işlevini' kaybeder ve ortadan
kaybolurdu." -Thomas Szasz,(Psikiyatri: Yalanların Bilimi, 2008) (123)
"'Hayat, bir görevdir. Ya bununla başa çıkarsınız ya da
sizi ele geçirir... 'Nasıl inşa edeceğinizi' bilmiyorsanız, her zaman
yıkabilirsiniz. Toplumda 'bizi, toplumumuzu ve diğer insanları' mahveden
insanlar bunlardır." -(Thomas Szasz'ın duruşma ifadesi, 1980)
"Psikiyatristler,
'akıl hastalığının (bağımlılığa, suça, intihara ve nefret ettiğimiz veya
korktuğumuz sayısız başka eyleme) neden olduğunu' iddia ediyor ve artık
çoğu kişi, buna inanıyor. Akıl hastalığının ve psikiyatrinin 'sorumluluk
fikrini, baltalama ve adaleti altüst etme' konusundaki neredeyse sınırsız
gücü burada yatıyor." -Thomas
Szasz, (Zihnin Anlamı, 1996) (123)
"Geleneksel olarak
'kişisel tercihe' atfedilen (yanlış) davranışların giderek daha fazlası
'zihin hastalıklarına' atfedildikçe, zihinsel hastalıklar, beyin
hastalıklarına, (bugün özellikle 'nörotransmitterlerin bozulmasına neden
olan "kimyasal dengesizliklere") atfedildi." -Thomas
Szasz, (Zihnin Anlamı, 1996) (123)
"Özgür irade bir
efsanedir! Biz, 'özgür iradesi' olmayan robotlarız. Hiç kimse kişisel
olarak, hiçbir şeyden sorumlu değildir! Eğer kişiler, kendi kendini
yaratmamışsa ve tamamen genetik ve çevresel koşulların ürünüyse, bu
onların erdemlerinin ve kusurlarının 'irade veya kendi seçtiği karakter'
meselesi olmadığı anlamına gelir. Bunun yerine, bireyler, kendilerinin
'daha mutlu, daha üretken, daha yaratıcı ve daha az muhtaç' insanlar
üretmek için 'değiştirilebilecek koşullar' tarafından şekillendirilirler.
Nihai öz-belirleme efsanesi (karşıt nedensel özgür irade), kişileri, eksiklikleri için suçlayarak onları 'yaratan koşulları' anlamak yerine
'daha insancıl bir toplumun tasarlanmasını' engeller." (Kişisel ve Sosyal
Sonuçlar, Natüralizm Merkezi) (123)
"Bir Marksist, (iyi bir
kapitalist örgüt olan APA'nın yalnızca doğrudan veya dolaylı olarak kar
elde edebileceği ilaçları sevdiğini) söylerdi. (....) Bence, tarihin bu noktasında, 'psikiyatri neredeyse tamamen ilaç
şirketleri' tarafından satın alındı. APA, ilaç şirketlerinin 'toplantılar,
sempozyumlar, atölyeler, dergi reklamları, büyük öğle yemekleri,
sınırsız eğitim hibeleri' vb. desteği olmadan devam edemezdi.
Psikiyatristler, ilaç şirketlerinin tanıtımlarının 'kölesi' haline
geldiler." -Loren R. Mosher M. D. (APA-Amerikan Psikiyatri Birliği'nden istifa mektubu, 1998) (101)
".....en ufak bir sağduyusu olan herkes, ilaç şirketinin sergilerinin
ve endüstri tarafından desteklenen sempozyumların, 'çeşitli cazibeleriyle'
kalabalıkları nasıl çektiğini, 'ciddi bilimsel oturumların ise, neredeyse
hiç takip edilmediğini' gözlemlerdi. Psikiyatrik eğitim de onların
etkisini yansıtır; yani, 'bir asistan müfredatının en önemli kısmı, ilac
ticaretinin sanatı ve yarı bilimidir, yani reçete yazmaktır."-Loren R. Mosher M. D. (APA-Amerikan Psikiyatri Birliği'nden istifa mektubu, 1998) (101)
"Uzun vadede ciddi etkileri olduğunu
bildiğimiz 'toksik kimyasalların, yaygın aşırı ve yanlış kullanımını'
onaylıyor ve teşvik ediyoruz: tardif diskinezi, tardif bunama ve ciddi
yoksunluk sendromları.." -Loren R. Mosher M. D. (APA-Amerikan Psikiyatri Birliği'nden istifa mektubu, 1998) (101)
"Hiçbir şekilde benim
çıkarlarımı temsil etmiyor. Psikiyatri liderliğinin, bizi, bir kez daha
'somatik tıpla evlendirmek' için duyurduğu mevcut 'biyomedikal-indirgemeci
modeli' benimsemek, benim kapasitemin dahilinde değil. Bu bir 'moda,
politika ve ilaç evi bağlantısı' gibi para meselesi.." -Loren R. Mosher M. D. (APA-Amerikan Psikiyatri Birliği'nden istifa mektubu, 1998) (101)
"NAMI, APA'nın örtük
onayıyla, çocuklarının medeni haklarını ihlal eden 'nöroleptik ilaç
yanlısı ve kolay bağlılık-kurumsallaştırma', gündemi belirlemiştir.
Çoğunlukla bu 'faşist gündemin' ilerlemesine izin veriyoruz. Psikiyatri
tanrıları, Dr. E. Fuller Torrey, NAMI örgütünde 'kendisiyle aynı fikirde
olmayan kişilere, teşhis koyma ve tedavi önerme yetkisine' sahiptir.
Açıkça, tıbbi etiğin ihlali.." -Loren R. Mosher M. D. (APA-Amerikan Psikiyatri Birliği'nden istifa mektubu, 1998) (101)
"APA, NAMI ve ilaç şirketleri (her iki
grubu da 'ortak ilaç yanlısı' duruşları nedeniyle neşeyle destekliyorlar)
arasındaki bu 'çıkar evliliğinin' dar görüşlülüğü bir iğrençlik. Baskı ve
toplumsal kontrol psikiyatrisinin, hiçbir parçası olmak istemiyorum." -Loren R. Mosher M. D. (APA-Amerikan Psikiyatri Birliği'nden istifa mektubu, 1998) (101)
"Beyin hastalığı
atıfını doğrulayan hiçbir kanıt olmaması, şu anda, önemsizdir. Burada
uğraştığımız şey 'moda, siyaset ve paradır.' Bu düzeydeki
'entelektüel/bilimsel sahtekârlık', üyeliğimle desteklemeye devam
edemeyeceğim kadar korkunç. Psikiyatri eğitiminin, Amerikan tıp fakültesi
mezunları tarafından 'sistematik olarak reddedilmesine' şaşırmıyorum." -Loren R. Mosher M. D. (APA-Amerikan Psikiyatri Birliği'nden istifa mektubu, 1998) (101)
"DSM IV, 'psikiyatrinin genel olarak
'tıp tarafından kabul görmeye' çalıştığı' bir uydurmadır. İçeridekiler, bunun
'bilimsel olmaktan çok, politik bir belge olduğunu' bilirler. (...) DSM
IV, büyük başarısızlıklarına rağmen, 'bir İncil ve para kazandıran en
çok satan kitap' haline geldi. (...) Ödeme almanın yoludur." -Loren R. Mosher M. D. (APA-Amerikan Psikiyatri Birliği'nden istifa mektubu, 1998) (101)
"....'psikiyatrik
teşhisler için, harici doğrulama ölçütleri' yoktur. Herhangi bir büyük
psikiyatrik bozukluk için ne bir kan testi ne de belirli anatomik
lezyonlar vardır." -Loren R. Mosher M. D. (APA-Amerikan Psikiyatri Birliği'nden istifa mektubu, 1998) (101)
"Bir hastaya, psikiyatrist
tarafından ilaç veya şok verildiğinde, bu, genellikle
hastanın "teşhisi"nden çok, doktorun 'ruhsal başarısızlığı' hakkında daha
fazla şey söyler." -Peter Breggin, (Yardımsever Olmanın Kalbi, 1997) (135)
"Organize suçun özellikleri olan haraççılık, 'ABD yasalarında 'gasp,
dolandırıcılık, federal uyuşturucu suçları, rüşvet, zimmete para
geçirme, adaletin engellenmesi, kolluk kuvvetlerinin engellenmesi,
tanıkların ikna edilmesi ve siyasi yolsuzluk' gibi belirli suç türlerine
tekrar tekrar girme eylemi' olarak tanımlanmaktadır. Peter, ilaç
şirketlerinin bu suçların çoğundan, 'suçlu olduğu' iddiasını desteklemek
için çoğu ayrıntılı olan kanıtlar sunar." -Richard Smith, (2004 yılına kadar İngiliz Tıp Dergisinin editörlüğü yaptı)" (56)
“Yayınlanan klinik araştırmaların çoğuna inanmak veya güvenilir
doktorların veya yetkili tıbbi yönergelerin yargılarına güvenmek artık
mümkün değildir. Yeni İngiltere Tıpbının Dergisi'nin editörü olarak
geçirdiğim yirmi yıl boyunca, yavaş yavaş ve isteksizce ulaştığım bu
sonuçtan hiç hoşlanmıyorum. ” –Marcia Angell, MD (İlaç Şirketleri ve
Doktorlar: Bir Yolsuzluk Hikayesi, 2009)" (56)
"Enstitü, 2011'de reçeteli ilaçların,
'ABD'de iki ila dört milyon kişinin 'ciddi, sakatlayıcı veya ölümcül
yaralanmalar, 128.000 ölüm' yaşamasıyla ilişkili olduğunu' hesapladı." -Yazar Jeanne Lenzer, (Güvenli İlaç Uygulamaları Enstitüsü'nün
bir raporuna atıf, BMJ 7 Haziran 2012)" (56)
“Epidemiyolojik olarak, uygun şekilde reçete edilen reçeteli ilaçlar,
'her hafta Amerika Birleşik Devletleri'nde yaklaşık 2.460 ölüm ve felçle
beraber', dördüncü önde gelen ölüm nedenidir. Amerika Birleşik Devletleri
ve Avrupa'da her yıl yaklaşık 330.000 hasta reçeteli ilaçlardan ölüyor.
[İlaçlar] yaklaşık 20 kat daha fazla 'hastaneye yatışa' [yılda 6,6 milyon]
ve ayrıca 'düşmelere, trafik kazalarına' ve [yılda] yaklaşık 80 milyon 'ağrı, rahatsızlık' ve başkalarına bakma yeteneğini engelleyen 'işlev
bozuklukları' gibi tıbbi olarak önemsiz sorunlara neden oluyor. 'Aşırı
ilaç kullanımı, hatalar ve kendi kendine ilaç kullanımından' kaynaklanan
'ölümler ve olumsuz etkiler' bu rakamları artıracaktır.” -Donald Light, (ASA yayını,
“Dipnotlar”, Kasım 2014)" (56)
"Ancak her yıl kaç çocuk, [olumsuz] aşı reaksiyonu geçiriyor? Aşılamadan
sonra kalıcı olarak sakat kalanlar gerçekten 110.000'de bir mi yoksa
bir milyonda bir mi? Eski FDA Komiseri David Kessler, 1993'te
'doktorların yüzde 1'inden azının, reçeteli ilaç kullanımından sonra
olumsuz olaylar bildirdiğini' gözlemledi. (...) Doktorların belki
de yüzde 5 veya 10'undan azının aşılamadan sonra 'hastaneye yatış,
yaralanma, ölüm veya diğer ciddi sağlık sorunları' bildirdiği tahmin
ediliyor. 1986 Aşı Yaralanması Yasası, 'bildirimde bulunmamak' için 'yasal
bir yaptırım' içermiyordu; doktorlar bildirimde bulunmayı reddedebilir ve
hiçbir sonuçla karşılaşmazlar. Yine de, her yıl Aşı Olumsuz
Olay Bildirim Sistemi'ne [VAERS] yaklaşık 12.000 bildirim yapılıyor; Hem
ebeveynler hem de doktorlar bu raporları hazırlayabilir. (....) Ancak eğer bu sayı, gerçekte meydana gelenin sadece %10'unu temsil
ediyorsa, o zaman gerçek sayı 120.000 aşı yan etkisi [yılda] olabilir.
Eğer doktorlar, aşı reaksiyonlarını Dr. Kessler'in söylediği kadar seyrek
olarak rapor ediyorlarsa ve 12.000 sayısı gerçek toplamın sadece
%1'iyse, o zaman gerçek sayı yılda 1,2 milyon aşı yan etkisi olabilir." -Barbara Loe Fisher" (56)
"Nüfusun
tıbbi bilgisizliği -'halk sağlığı uzmanları ve ilaç devleri' bundan
besleniyor. Bu, onların 'her gün, toplu katliamdan kurtulmalarına' olanak
sağlıyor.. 'Cinayetin' çok güçlü bir kelime olduğunu düşünenler için şunu
söyleyerek bitireceğim: basit -insanları trajik ve şaşırtıcı bir oranda
öldüren ve sakatlayan bir meslekte çalışıyorsanız ve bunu 'biliyor ve
hiçbir şey yapmıyorsanız', suçlusunuz. Nokta. Hiçbir kaçamak cevap veya
bahane gerçeği değiştiremez. BUNLAR, bir pandemi hakkındaki 'hikayelerine
inanmanızı' söyleyen insanlar. BUNLAR, köyü kurtarmak için 'köyün havaya
uçurulması' gerektiğini iddia eden insanlar." -Jon Rappoport" (56)
"İlaç şirketlerinden en fazla ücret alan DSM panel üyeleri, ilaç
müdahalelerinin genellikle standart tedavi olduğu teşhis alanlarında
çalışanlar oldu..." – Lisa Cosgrove ve diğerleri, İngiliz Tıp Dergisi" (57)
"İlaç satmanın yolu, psikiyatrik hastalık satmaktır." -Carl Elliott (Minnesota Üniversitesi'nde biyoetikçi)" (57)
"İlaç şirketleri, DSM şapkasından bir akıl hastalığı çıkarır ve onu
tedavi etmek için halihazırda var olan bir ilacı kullanmak üzere FDA
onayı alır. Tanınmış psikiyatristler, bozukluğu 'toplumsal bir sorun'
olarak kamuoyuna duyurmak için görevlendirilir... İşte! Doğrulanmış
psikiyatrik hastalık ve sihirli hap."-Kelly Patricia O'Meara (Ödüllü
bir gazeteci ve eski Kongre personeli)" (57)
(Psikiyatri'nin güçlenmesi, ilk DSM'nin tasarlanması ile başlıyor) "....Tıbbın geri kalanı, 19. yüzyılın
sonlarında, 20. yüzyılın başlarında, 'hastalıkları teşhis etmek' için
nedenlerini 'biyokimyada' aramaya yöneldikçe, herhangi bir tıbbi uzmanlık
alanının otorite iddiası, 'acıyı, teşhis etme yeteneğine' dayanıyordu.
"Tamam, boğaz ağrınız ve ateşiniz boğaz enfeksiyonudur." demek için.. Ancak
psikiyatri bunu yapamadı ve 'itibarsızlaşma tehlikesiyle' karşı
karşıyaydı. 1886 gibi erken bir tarihte, önde gelen psikiyatristler
'geride kalacaklarından veya tıp aleminden silineceklerinden' endişe
ediyorlardı. Tamamen açık olmayan sebeplerden dolayı, hükümet, 'kaç tane
akıl hastası olduğunu' onlara söylemesi için Amerikan Mediko-Psikoloji
Derneği'ne (daha sonra Amerikan Psikiyatri Derneği veya APA) başvurdu. APA bunu 'güvenilirliğini kanıtlamak' için bir
fırsat olarak kullandı. (...) Psikiyatrinin güvenilirliği, 'nozolojisine' bağlıdır. Zamanla gelişen şey,
'teşhis sayısı ve daha da önemlisi, teşhis kategorilerinin oluşturulduğu'
yöntemdir.." -Yazar Gary Greenberg ('Keder Kitabı:
DSM-5'in Yapılışı ve Psikiyatrinin Çöküşü' kitabının yazarı)" (76)
"Hastalık ile bozukluk arasındaki fark,
psikiyatrinin, kendilerine sunulan 'sorundan kaçınma' çabasıdır. Hastalık,
'biyokimyasal bir patolojinin' neden olduğu bir tür acıdır. Keşfedilebilen
ve sihirli mermilerle hedef alınabilen bir şey. Ancak birçok durumda
acımız, bu şekilde teşhis edilemez. Psikiyatri, 1970'lerde
"zihinsel hastalık nedir?" ve "hangi ruhsal hastalıklar vardır?" gibi
sorular yüzünden krizdeydi. Yaptıkları ilk şeylerden biri, 'hiçbir ruhsal
hastalığın, bu hastalık tanımına uymadığı' sorununu çözmeye çalışmaktı. Henüz
'patojenin' ne olduğunu, 'hastalık sürecinin' nelerden oluştuğunu ve 'nasıl
tedavi edileceğini' belirlememişlerdi. Bu yüzden "bozukluk" adlı bir
kategori yarattılar. Bu bir retorik araç. "Bir tür hastalık gibi" diyor
ama buna 'hastalık' demiyor çünkü diğer tüm doktorlar "kan testin nerede?"
diye bağırıp onların boğazına yapışıyor. 'Genetiği veya herhangi
bir moleküler biyolojiyi', DSM kategorilerine bağlayan 'mantıklı bir bulgu'
olmamasının nedeni sadece araçlarımızın ilkel olması değil, aynı
zamanda DSM kategorilerinin, gerçek olmamasıdır. Bu, 'Rusya'da yolunuzu
bulmak için ay haritasını kullanmaya' benzer." -Yazar Gary Greenberg" (76)
(Psikiyatristler) "...'Tıp alanına ait olduklarını' iddia ettiklerinde bunu
söylerlerdi. Ama onlara baskı yapıp bu bozuklukların, 'kanser ve diyabetle
aynı şekilde var olup olmadığını' sorarsanız, 'hayır' derlerdi. Bu,
'herhangi bir zihinsel acıya, biyolojik bir karşılık gelmediği' anlamına
gelmez -- elbette vardır. Ama 'zatürreyi, akciğer kanserinden' ayırmak için
ihtiyaç duyduğumuz 'özgüllük ve hassasiyet', böyle bir ayrım bile, mevcut
değildir." -Yazar Gary Greenberg" (76)
"Size garanti ederim ki, konuşmamız
sırasında bir doktor hastaya "Kimyasal bir dengesizliğiniz var -- bu
yüzden depresyondasınız. Prozac alın." diyor. Herhangi bir şey bilen her
doktor, 'depresyona neden olan bir biyokimyasal dengesizlik olmadığını'
bilmesine ve çoğu doktor 'depresyon tanısının, size zaten bildiğiniz
şeylerden başka bir şey söylemediğini' anlamasına rağmen, bu onları bunu
söylemekten alıkoymuyor." -Yazar Gary Greenberg" (76)
"Eşcinsellik bir referandumla DSM'den silindi. Doğrudan bir oylama: evet veya hayır.." Bu,
"kötü" olduğunu düşündüğümüz şeyi, akıl hastalığı olarak düşündüğümüz
şeye bağlamanın, 'karakteristik' bir yoludur. (....) Eşcinsellik en belirgin örnektir. 1973'e kadar bir hastalık olarak
listelenmişti. "Drapetomania"da 'neyin yanlış olduğunu' görmek çok
kolaydır, ancak 'eşcinselliğin, bir hastalık olup olmadığını' söylemenin
içerdiği denge eylemini görmek daha kolaydır -- toplumda 'bir şeylerin
nasıl değişmesi' gerektiği. Eşcinselliği bir hastalık olarak adlandıran
insanlar ille de bağnaz ya da homofobik değildi -- sadece 'kendi
cinsiyetinden insanları sevmek isteyen insanları' anlamaya
çalışıyorlardı. Hastalık, şefkati de içeren farklılığı anlamanın bir
yoludur. Değişmesi gereken şey, 'aynı cinsiyetten sevginin, kabul
edilebilir' olduğu fikridir. Bu fikir, bir kez ortaya çıktığında,
eşcinselliği bir hastalık olarak adlandırmak mantıklı değildir." -Yazar Gary Greenberg" (76)
"Yanlış pozitiflerin, 'teşhis konduğu için teşhis konulan ve bir
doktor muayenehanesine gelen kişilerin', çok daha büyük bir sorun olduğuna
inanıyorum. İnsanların 'kimliklerini değiştiren, yan etkileri ve uzun
vadeli etkileri bilinmeyen ve ana etkileri yeterince anlaşılmayan'
ilaçların kullanımını teşvik ediyor." -Yazar Gary Greenberg" (76)
"DSM'nin sahibi Amerikan
Psikiyatri Birliği'dir. Onlar sadece
bundan sorumlu değiller: 'ona sahipler, onu satıyorlar ve lisansını
alıyorlar.' DSM, bir grup komite tarafından yaratılır. Bürokratik bir
süreçtir. Bilimsel bulgular yerine, DSM 'hangi zihinsel bozuklukların' var
olduğunu ve bunları 'nasıl tanıyabileceğinizi' belirlemek için 'uzman
fikir birliğini' kullanır. Bozukluklar, 'bir yasanın, tüzük kitabının bir
parçası haline geldiği şekilde' kitaba girer. İnsanlar bunu önerir,
tartışır ve oy verir. Eşcinsellik, bir referandumla DSM'den silindi.
Doğrudan oylama: evet veya hayır. Her zaman bu kadar açık değildir ve
oylar, kamuya açık değildir. DSM-5 durumunda, komite üyelerinin bunun
hakkında konuşmaları yasaktı, bu yüzden 'müzakerelerin ne olduğunu' asla
bilemeyeceğiz. Hepsi gizlilik anlaşmaları imzaladı." -Yazar Gary Greenberg" (76)
"FDA'dan bir gösterge almak için, 'bir ilaç şirketinin ilacını, bir DSM
bozukluğuna bağlaması' gerekir. Sadece 'kaygı' için bir ilaç
geliştiremezsiniz. Yaygın Kaygı Bozukluğu veya Majör Depresif Bozukluk için bir
ilaç geliştirmeniz gerekir. Sadece beceriksiz bir öğrenci için özel
hizmetler talep edemezsiniz. Otizmli bir öğrenci için özel hizmetler
almalısınız. Mahkemede, ruhsal hastalıklar DSM'den gelir. Terapinizin,
sigorta tarafından ödenmesini istiyorsanız, size 'bir ruhsal hastalık
teşhisi' konmuş olması gerekir. Sağlık sistemiyle gelecekte kuracağınız
her türlü temas, 'dosyanızda, bir ruhsal hastalık olması' gerçeğinden
etkilenecektir. Buna canlı bir belge derseniz, Asperger teşhisi konan
tüm insanlara bu belge atıldığında ne olur? Kaos olur mu? Belki." -Yazar Gary Greenberg" (76)
"Psikiyatrinin evrensel paranoyası, onlarla 'aynı fikirde olmayan
herkesin, patolojik' olduğudur. Bir psikiyatristle, teşhis almadan aynı
fikirde olamazsınız. Psikiyatri hakkında on yıldır eleştirel yazıyorum
ve her zaman bununla karşılaştım. Psikiyatri, savunmacı bir meslektir.
Korunacak çok şeyleri vardır ve zayıflıklarını bilirler. Eleştiriyi,
onların bakış açısından mümkün olan en güçlü şekilde püskürtmek için,
eleştirmeni teşhis edersiniz." -Yazar Gary Greenberg" (76)
"Psikiyatri, DSM'den sorumludur. Psikologlar ve diğer ruh sağlığı
profesyonelleri DSM'yi kullanır. Ancak 'psikiyatristlerin, gücü ve parası'
vardır. Genel olarak ruh sağlığı mesleklerini, kendi muayenehanem de
dahil olmak üzere eleştiriyorum. Ancak APA bu işi, kendilerine mal etti.
Bunu kıskançlıkla koruyorlar, acımasız taktiklerle koruyorlar ve evet,
bu şey için orantısız miktarda ısı alıyorlar, ancak bu onların bebeği.
Bu anlaşmadan yüz milyonlarca dolar kazanıyorlar." -Yazar Gary Greenberg" (76)
"İnternet Kullanım
Bozukluğu"nu akıl hastalığı olarak adlandırmanın 'doğru olduğunu ciddi
ciddi düşünen bir kuruluşu' eleştirmek ne kadar zor olabilir? Üst üste
atış yapacaklar. Ve tepkileri etkisiz ve zayıf olacak. Dalga geçecekler,
"yaşayan belge" hakkında konuşacaklar ve saçmalıklarını ortaya
dökecekler. (...) Çözüm, bu şeyi onlardan almak. Bu
teşhisler APA'ya ait. İzin istemedim çünkü umursamıyorum -- beni dava
etsinler. Ama eğer biri bu kitaba teşhis kriterleri koymak istiyorsa,
APA'ya ödeme yapmak zorunda. Bu saçmalık. Bir de buna 'belgenin
anlamsızlığı ve revizyonun yapıldığı beceriksizliği' eklerseniz, o lanet
şeyi onlardan alın.." -Yazar Gary Greenberg" (76)
"Bu makale, literatürde hala çok az çalışılmış olan psikiyatrizasyonun
önemli bir tezahürünü ele alıyor; yani 'duygusal hayatlarımızın
psikiyatrizasyonu..' Yani, psikiyatrik kavramsallaştırmaların, 'kendi ve
başkalarının duygularını yorumlama biçimlerimiz' üzerindeki artan etkisi,
özellikle de bu duygular 'aşırı, sıkıntı verici, alışılmadık' veya başka
bir şekilde 'normal' olarak kabul edilenden, radikal bir şekilde
saptığında... Bu
makalede, 'normdan sapan duyguları patolojikleştiren, biyomedikal
kavramsal çerçevelerin' aslında bir 'adaletsizlik kaynağı' olabileceğini
savunacağız ve özellikle bu 'adaletsizlik biçiminin, psikopatolojik hale
getirilmiş kişiler' tarafından nasıl karşılandığına dikkat çekiyoruz;
yani, psikiyatrik tedavi veya teşhis almış olsun veya olmasın, tıp
uzmanları veya başkaları tarafından 'akıl hastası' olarak algılanan
herkes.." - Lavallee ve Gagné-Julien (58)
"Psikiyatrik Tanıların 'Yaklaşık Olarak Doğru' Olması Bile 'İnanılmaz'.." - Psikiyatrist Kenneth Kendler (59)
“Psikiyatrizasyonun etkileri altında,
duygu patolojileştirme süreçleri ve uygulamalarının, psikopatolojik hale
getirilmiş kişilere, adaletsiz dezavantajlar yaratan ve 'kendi duygusal
yaşamlarını' anlamalarına yönelik 'daha güçlendirici yollara erişimi'
engelleyen, yoksullaştırılmış bir yorumlayıcı kaynak seti kullanarak,
'kendi normdan sapan duygularını' anlamaları yönünde etki ederek zarar
verdiğini savunuyoruz.” - Lavallee ve Gagné-Julien (58)
"DSM
kategorilerimizin 'gerçekliğe, doğru bir şekilde karşılık geldiğini' iddia
etmek, ele alınan teoriler arasında, en azından yaklaşık olarak doğru
olanın bulunmasını ve doğru olanın seçilmesini gerektirir. Bu mantıksız. (...) Bilimsel yapımızın gençliği ve bozukluklarımızın
karmaşıklığı göz önüne alındığında, şu anda bunların 'etiyolojisine' dair
kesin teorilere sahip olmamız çok olası değil."
- Psikiyatrist Kenneth Kendler (59)
"Yıllarca süren araştırmalara rağmen, temel özellikleri
tanımlamak için kullanabileceğimiz önemli ruh sağlığı bozukluklarının
'patofizyolojilerini' açıklayamıyor veya doğrudan gözlemleyemiyoruz. (...) Rahatsızlıklarımızın dünyadaki açık varlıklara karşılık geldiği için
doğru olduğunu düşünmek yerine, rahatsızlıkların, dünya hakkında
bildiğimiz diğer şeylere daha iyi uyduğu zaman daha doğru hale geldiği
bir tutarlılık doğruluğu teorisini düşünmeliyiz. (...) Genel olarak pragmatik
olmalıyız ancak ilişkili zorluklara rağmen psikiyatrik hastalığın
gerçekliğine ilişkin temel bir bağlılığı gözden kaçırmamalıyız."
- Psikiyatrist Kenneth Kendler (59)
"'Psikiyatrik teşhisler, var
olduğunu varsaydığımız yapılardır. (...) Şizofreni veya alkol kullanım
bozukluğu gibi yapıların 'var olduğunu varsayıyoruz' ancak yalnızca bu
bozukluklardan kaynaklandığını varsaydığımız 'belirtileri, semptomları ve
hastalık seyrini' gözlemleyebiliriz. (...) DSM kararları, altta
yatan gerçekliklerin gözlemleri değil, 'doğrulayıcıların toplu kanıtları'
tarafından yönlendirilir."
- Psikiyatrist Kenneth Kendler (59)
"Doktorlar için hastalarla
iletişim kurmak için kolay bir kısayol sağladı. (...) Hastalar için, bir
anormalliği düzeltme fikri, özellikle sıkıntının 'bir zayıflık olmadığı'
çekici bir biçimde paketlendiğinde, bazılarının 'sakinleştirici' alma
konusunda sahip olabileceği endişeleri aşması beklenen ahlaki bir güce
sahiptir." -Psikiyatrist Profesör David Healy (77)
"Biraz öğrenmek tehlikeli bir şeydir." - Alexander Pope1 (71)
"Farmakolojik çalışmalardan
patofizyolojiye doğru, kesin bir ekstrapolasyon açıkça yapılamaz.
Katekolamin hipotezi ile ilgili klinik çalışmalar sınırlıdır ve bulgular
kesin değildir. Bu nedenle, şu anda mevcut veriler temelinde
katekolamin hipotezini kesin olarak doğrulamak veya reddetmek mümkün
değildir." -Dr.
Schildkraut 1965 (71)
-------------------------
"..."Psikiyatristler,
hastalara ilaç vermeyi haklı çıkarmak için yalan söyledi" veya
"Psikiyatristler, Büyük İlaç Şirketleri tarafından yozlaştırıldı ve
kimyasal dengesizlik teorisini destekleyerek çok para kazandı". Bu
iddiaların çürütülmesi neredeyse her zaman "Psikiyatri, lonca çıkarlarını
savunuyor" şeklinde reddedilir (sanki anti-psikiyatri düşmanlığının
tedarikçilerinin, çıkarcı bir amacı yokmuş gibi)." (71)
"Newsweek'in birinci sayfa
haberi ikna ediciydi: "Prozac: Depresyon İçin Çığır Açan Bir İlaç", "hastaları ve doktorları
mutlu ediyor." Üretici kesinlikle mutluydu. Prozac satışları 1988'de 125
milyon dolara ulaştı ve 1989'da 350 milyon dolara fırladı. (sadece iki
yıl önce tüm antidepresanlara harcanandan daha fazla). FDA,
minimal yan etkileri olan bir 'mucize hap' olmaktan ziyade, 1990'ların
ortalarına kadar Prozac'tan '14.000'den fazla olumsuz olay' kaydetmişti.
FDA'ya yalnızca %1 ila %10 oranında olumsuz etki bildirildiğini gösteren
çalışma bulgularını hesaba katarsak, durum o kadar hayati tehlike arz
ediyordu ki CCHR 'antidepresanın piyasadan çekilmesi' için dilekçe verdi."
(32)
"Pfizer'ın televizyon
reklamları daha sonra 'depresyonun, kimyasal bir dengesizlikten
kaynaklanabileceğini' ve "Zoloft'un bu dengesizliği düzeltmek için
çalıştığını" belirtti. FDA, şiddet ve intihar bağlantılarının
ciddiyetini ihmal ettiği gibi, bu tür yanlış iddiaların yapılmasını da
engellemedi. 1989'da CCHR, Louisville, Kentucky'deki Standard Gravure
matbaasında 'sekiz kişiyi öldürüp 12 kişiyi yaralayan bir cinayet
çılgınlığına' giriştiğinde Prozac alan Joseph Wesbecker'ın ölümüyle
ilgili bir adli tabibin soruşturmasında tanıklık etmişti. CCHR gibi,
Wesbecker'a Prozac reçete eden psikiyatrist de 'ilacın öldürme kararını
etkilemedeki potansiyel rolünü' sorguladı."
(32)
(Organize edilmiş psikiyatrik dolandırıcılığından bir tanesi daha; STAR*D çalışması..) "STAR*D: Orkestralanmış Psikiyatrik Dolandırıcılığın Zararları.. (....) Bu çığır açan araştırmanın sonuçları, yazarları ve psikiyatri
liderleri tarafından sahtekarlıkla bildirilmiştir. Çalışmanın 'ilaçların, depresyon için etkili tedaviler olduğunu' ve 'hastaların %67'sinde
remisyona yol açtığını' bulduğunu iddia ediyorlar, ancak bu yanlıştır; bu
bulgu, çalışmadan ayrılan kişilerin 'hayali remisyon oranları' da dahil
olmak üzere çeşitli 'araştırma suistimalleri' tarafından şişirilmiştir.
Ayrıca STAR*D'nin yayımlanmasından bu yana 'bu ilaçların reçete edilmesi,
depresyonu hafifletmekten çok, depresyonu üretiyor ve şiddetlendiriyor..' 2010
yılında, STAR*D çalışmasının bildirilen bulgularının yayınlanmış bir
eleştirisinin yazarlarından biriydim. STAR*D yazarlarının, 'verileri, nasıl
manipüle ederek, sahte sonuçlar ürettiklerini' gösterdik. STAR*D
çalışmasının yayınlanmış üç eleştirisi, bulguların bu 'kötü niyetli
raporlamasını' belgeliyor; hepsi de 'psikiyatrinin, anlatıyı tamamen
kontrol etmesi' nedeniyle işe yaramıyor. '" (34)
".....STAR*D'nin
araştırmacıları bu bulguları sonuçları olarak bildirmediler ve 'ilaç
tedavisinin, hastaların yaklaşık %70'inde etkili olduğunu' yanlış bir
şekilde iddia ettiler. İstatistiksel analizlerinin kötüye kullanımı,
bilimsel dergilerde dört yayında belgelenmiş olmasına rağmen, gerçek,
'STAR*D'nin sonuçlarının aldatıcı raporlamasını benimseyen psikiyatri
liderleri ve akademik psikiyatristler tarafından bastırılmıştır.' 18
yıldır, akademik psikiyatri, psikiyatri asistanlarına 'STAR*D'nin
yanlışlarını' öğretiyor. Aynı yanlışlar, daha önce akredite olmuş
psikiyatristlere 'sürekli eğitim programlarında' öğretiliyor. Sonuç
olarak, 'psikiyatristler, rutin olarak hastalarına antidepresan ilaçlar '
reçete ediyor. Ancak en büyük reçete yazanlar, yanlış bildirilen
sonuçlara göre hareket eden birincil bakım doktorlarıdır. STAR*D'nin
kurgusal olarak bildirilen başarı oranı, 'antidepresan ilaçların,
depresyon için tercih edilen tedavi' olarak kabul edilmesine yol açmış ve
psikiyatristleri ve diğer doktorları, yalnızca 'kısa vadeli bir plasebo
etkisi gösteren ve plasebodan çok daha kötü sonuçlarla' ilişkili olan
'pahalı ilaçları, reçete etmeye' ikna etmiştir." (34)
"Basın bu hikayeyi, 'doğru bir şekilde yayınlamakla' ilgilenmiyor, STAR*D'nin 'kötü niyetli
haberciliğini' tekrarlamakla yetiniyor ve bu nedenle 'psikiyatrinin
kurgusal anlatısına olan inancın yaygınlaştırılmasında' büyük rol oynuyor
ve istemeden de olsa verilen zarara katkıda bulunuyor." (34)
"Nesnel kanıt eksikliğine rağmen,
psikiyatristler ve Büyük İlaç Şirketleri onlarca yıldır "akıl hastası"
teşhisi konan kişilerin, "kimyasal dengesizliğe" sahip olduğunu iddia
etmektedir. Bilim insanları 1970'lerde bunun doğru olmadığını
biliyorlardı, ancak 'psikiyatri bu yanlış anlatıyı tekrarlayarak' halkı
aldattı. Birçok ilaç ve ruh sağlığı web sitesi, tamamen yanlış olmasına
rağmen, insanların 'kimyasal dengesizliği düzeltmek için ilaca ihtiyaç
duyduğuna' değinmeye devam ediyor." (15)
"Bu kadar çok insanın 'ruhsal
olarak rahatsızlanmış' olması ve bu reçete artışlarının 'gerçek bir
ihtiyacı' yansıttığına inanmak zor, bu yüzden başka açıklamalar aramamız
gerekiyor. Bu büyük büyümenin üç ana nedeni var gibi görünüyor. "-Birincisi, psikiyatrik bozuklukların tanımları o kadar belirsiz ki
'birçok sağlıklı insana, uygunsuz teşhis' konulabiliyor. -İkincisi, teşhis
kılavuzlarını yazan psikiyatristlerin bazıları, sektörün 'maaş
bordrosundaydı' ve bu da önemli bir 'teşhis enflasyonuna' yol açmış
olabilir. -Üçüncüsü, şirketlerin davranışları, psikiyatride tıp alanındaki
diğer alanlardan daha kötüydü ve psikiyatrik ilaçların 'onaylanmamış
kullanımlar için yasadışı pazarlanması' için milyarlarca dolarlık para
cezaları ödendi.." (27)
"Bu
ilaç satıcıları arasında en kötü suçlular, "psikiyatrist" adı verilen
sahte doktorlardır; bu "doktorların" beşte biri cezai suçlamalarla
tutuklanmakta, psikiyatri koğuşlarındaki kadınların %40'ı tecavüze
uğramakta ve bir çocuğun, bir psikiyatrist tarafından cinsel tacize
uğrama olasılığı, bir yabancı veya kayıtlı bir cinsel suçlu tarafından
tacize uğrama olasılığından 3 kat daha fazladır.." (30)
"Psikiyatrinin,
2-3 yaşlarındaki küçük çocuklar da dahil olmak üzere "zihinsel
hastalık" teşhisi konmuş kişilere psikiyatrik ilaçları zorla kabul
ettirmek için kullandığı kutsal kasesi olan "beyin dengesizliği" teorisi, geçen yıl Moleküler Psikiyatri dergisinde yayınlanan bir çalışmayla tamamen çürütüldü: Bkz: "Depresyonda serotonin teorisi: kanıtların sistematik bir şemsiye incelemesi" Bu
çalışma psikiyatri alanında çok fazla öfkeye neden oldu, bu
anlaşılabilir bir durum çünkü çoğu psikiyatrik ilacı işe yaramaz ve
tehlikeli olarak gösterdi ve çalışma psikiyatri alanının tamamını bir
sahtekarlık olarak itibarsızlaştırdı." (30)
"...FDA yalnızca çok uluslu kâr odaklı ilaç şirketleri tarafından 'tasarlanan, yönetilen, gizlice gerçekleştirilen ve ödenen' çalışmaları inceler. Çalışmalar sıklıkla ilaç şirketleri tarafından, şirket işverenleri için 'olumlu sonuçlar bulmayı amaçlayan, iyi ücretli araştırma şirketleri' tarafından yaptırılır. Bu tür araştırma politikalarının neredeyse 'hileli sonuçları, garantilediği' şaşırtıcı değildir." (55)
"İlaç şirketlerinin, 'psikiyatri profesörlerine araştırmalarını yapmaları için para ödemesinin', büyük bir sorun olmadığını düşünüyordum. YİNE YANLIŞ! Salgının Anatomisi'nin son bölümleri, 'ilaç şirketlerinin ve bazı psikiyatristlerin, psikiyatrinin 'biyolojik psikofarmakoloji' olarak yeniden icat edilmesinden elde ettikleri muazzam karları' hesaplıyor." (35)
"Yakın zamanda 'ilaç şirketleri için araştırma tasarlayan' bir şirketi yöneten üvey amcamla akşam yemeği yedim. Çalışmayı tasarlıyor, saygın bir kurumdan araştırmacıyı işe alıyor, çalışmayı yönetiyor, çalışmayı yazıyor ve bilim insanı inceledikten sonra sadece adını imzalıyor. Çoğu zaman, elimizde 'sadece ilaç şirketlerinin 'sahip olmamızı istediği' kanıtlar' oluyor. Hem doktorlar hem de hastalar, milyonlarca insanı 'aynı sağlık sorunlarıyla' ama daha az parayla baş başa bırakırken, ilaç şirketlerinin cebine milyarlarca dolar koymaya kandırılıyor." (36)
"Tıbbi kartelin Gerçek Bakanlığı (ana medya) aracılığıyla yayınlanan her bir açıklama, herhangi bir konu hakkında, inanmayan kulaklara çarpar ve yalnızca genel öfkeyi artırırdı. Ana akım 'muhabirler, editörler ve yayıncılar', gerçeği söylemenin, 'toplumun temel bir kurumunu zayıflatacağının' gayet farkındadır. Medya, topluma ve yapılarına 'güvenilirlik' kazandırmak için vardır. Bu yüzden onlara "küçük" yerine "büyük" denir. (...) Gazeteciliğin sınırları vardır. Bazı gerçekler, sessiz gerçeklerdir. Yıllar boyunca, karartmalara sıkı sıkıya bağımlı olan muhabirlerle konuştum. Herhangi bir bağımlı gibi, davranışlarını mantıklı hale getirmek için bir bahane ordusuna sahipler. (...) Basının içinde ve çevresinde bu kadar büyük bir 'eğitimli yardımcı ordusuna' ihtiyaç duymasına şaşmamalı. Onlara sahip. Ancak tekelleri kırılıyor. Yeni bir gerçeklik patlaması seviyesindeyiz. Buna bağımsız medya deniyor. (....) Profesyonel yalancılar, profesyonel suçlular 'bilim saçmalıyormuş' gibi davranabilirler, ancak aslında sadece 'halkın cehaletine' güveniyorlar." (56)
"Medya,
psikiyatriye karşı çok koruyucu hale geldi - özellikle de 'psikiyatrik
ilaçlara' karşı.. Medya, ara sıra ifşalar dışında, 'ilaçların tehlikelerini'
göz ardı ederek, onlara dair 'tanıklıklar' yayınlama eğilimindedir.
Psikiyatrik ilaçları eleştiren kitaplar, büyük gazetelerde veya
dergilerde, nadiren incelenir ve televizyonda nadiren tartışılır.
Geçtiğimiz yıl, FDA, halka yönelik 'ilaç şirketi reklamları' için
gereklilikleri gevşetti. Sonuç olarak, gazetelerde, dergilerde ve
televizyonda, bu tür reklamlarda bir patlama yaşandı ve 1997'den bu yana
'basılı medya reklam gelirlerinde, %40'lık bir artış' yaşandı. Çoğu
psikiyatri dergisi, tamamen 'ilaç şirketi reklamlarına' bağımlıdır - bu
ilişki, onların yayın politikalarını etkiler." -Peter Breggin, David Cohen, (İlaçlarınız Sorununuz Olabilir, 2007) (145)
-------------------------
"Psikiyatri alanının tamamı, artık 'tıp biliminin bir parçası olmadığı' yaygın olarak yayınlanmıştır, ancak bu bilgi iyi bilinmemektedir ve açık nedenlerden dolayı bastırılmıştır. Örneğin, tüm "beyin dengesizliği" teorisi, gerçek bilim tarafından tamamen çürütülmüştür." (64)
"Antidepresanlar ayrıca 'uykusuzluk, fibromiyalji, obsesif-kompulsif bozukluklar, kronik ağrı, migren ve panik bozuklukları' için rutin olarak verilir. Ancak doktorlar, bunları tedavi etmeleri 'onaylanmamış bir dizi "etiket dışı" durum için' de reçete ederler. Araştırmacılar, depresyon dışındaki sorunlar için yazılan 'antidepresan reçetelerinin üçte ikisinin, etiket dışı - ve dolayısıyla onaylanmamış - amaçlar için yazıldığını' keşfettiler. Bu, 'ABD'de antidepresan kullanımının, 1988-1994 ve 2005-2008 yılları arasında neden %400 oranında arttığını' açıklamaya yardımcı olabilir. Hastalık Kontrol ve Önleme Merkezleri, 'yetişkinlerin ve gençlerin %11'inin, artık antidepresan kullandığını' bildiriyor, bu nedenle bu küçük bir sorun olmaktan çok uzak. Daha da kötüsü, doktorlar bu reçeteleri körü körüne yazıyor ve bunların 'etiket dışı rahatsızlıklara yardımcı olabileceğine' dair hiçbir kanıt yok. Doktorların, insanlara 'işe yaradığı kanıtlanmamış ilaç' reçete etmesi fikri gerçekten de yutulması zor bir hap." (78)
"Psikiyatristler, yirmi yıl önce bu ağır engelli çocukların
durumundan habersiz miydi? Deneyimlerime dayanarak bunun doğru
olmadığını garanti edebilirim. Aksine, ilaç şirketlerinin, 'küçük
çocuklarda, çok karlı bir pazar' daha keşfettikleri ve özellikle 'atipik
antipsikotikler' olmak üzere ilaçlarını, yeni teşhis edilen 'pediatrik
bipolar bozukluğu' olan çocuklara 'zorla satmaya çalıştıkları' anlaşılıyor." (35)
"....SSRI'ların (seçici serotonin geri alım inhibitörleri)
tanıtımı, ilaç endüstrisinin karlılığını kökten değiştirdi. 1987'de
psikiyatrik ilaçlara yaklaşık yarım milyar dolar harcandı, 2010'da bu
rakam 40 milyara yaklaştı!!! Yani zihinsel engelli olarak teşhis edilen
yetişkinlerin sayısı üç katına çıktıysa bunun nedeni ilaca maruz
kalmamaları değil.." (35)
"...FDA yalnızca çok uluslu kâr odaklı ilaç şirketleri tarafından 'tasarlanan, yönetilen, gizlice gerçekleştirilen ve ödenen' çalışmaları inceler. Çalışmalar sıklıkla ilaç şirketleri tarafından, şirket işverenleri için 'olumlu sonuçlar bulmayı amaçlayan, iyi ücretli araştırma şirketleri' tarafından yaptırılır. Bu tür araştırma politikalarının neredeyse 'hileli sonuçları, garantilediği' şaşırtıcı değildir." (55)
"...FDA onayı, psikiyatrik ilaçların güvenli olduğu anlamına bile
gelmez – kısa vadeli veya uzun vadeli! FDA onayının, 'bir psikiyatrik
ilacın, etkili olduğu anlamına geldiği' fikri de yanlıştır, çünkü bu tür
ilaçların çoğu, pazarlamadan önce, birkaç aydan uzun süre test edilmez
(ve çoğu psikiyatrik hasta, ilaçlarını yıllarca kullanır)." (55)
"İlaç
endüstrisi, mali veya mesleki çıkar çatışmaları olan birçok psikiyatrik
“araştırmacıya” ödeme yapar – çoğu zaman akademik psikiyatristler
(uyumlu, kronik, zaten ilac kullanan hastalara kolay erişime sahip) –
hatta bazıları, psikiyatrik ilaçları onay sürecinden “hızlandırmaya”
çalışan FDA danışma komitelerinde bile yer alır." (55)
"FDA, her yeni
ilaç başvurusu için, 'kısa vadeli etkililiği' gösterdiğini iddia eden
yalnızca 1 veya 2 “en iyi” çalışmayı (birçok çalışma arasından) alır.
Olumsuz çalışmalar rafa kaldırılır ve FDA'ya açıklanmaz." (55)
"SSRI
ilaçları durumunda, hayvan laboratuvar çalışmaları genellikle sadece
saatler, günler veya haftalar sürmüştür ve insan klinik çalışmaları
ortalama olarak sadece 4-6 hafta sürmüştür, uzun vadeli etkinlik veya
güvenlik hakkında geçerli sonuçlar çıkarmak için çok kısadır!" (55)
"....SSRI'lar ve “antipsikotik” ilaçlar, FDA tarafından pazarlama
onayı verilmeden önce genellikle sadece birkaç ay boyunca insan
deneylerinde test edilir. Ve ilaç şirketlerinin sadece 1 veya 2 çalışma
bildirmeleri gerekir (aynı ilaç üzerinde yapılan diğer birçok çalışma
olumsuz, hatta felaket sonuçlar gösterse bile)." (55)
"İlaç şirketleri,
ilaçlarıyla ilişkili 'kara kutu ve küçük puntolu uyarıların hem
tüketiciler hem de reçete yazanlar tarafından görmezden gelinmesini'
açıkça tercih eder. Reklamlardaki yazıların ne kadar küçük olduğuna
dikkat etmek yeterlidir. (....) ..FDA veya Büyük
İlaç Şirketleri'nin geçmişte verdikleri zarar için, özür dilediğini en
son ne zaman duydunuz? Ve suçlu milyarlarca dolarlık ilaç şirketlerinin
CEO'larına önemli cezalar (tokatlama ve "para üstü" milyonlarca dolarlık
para cezaları dışında) veya hapis cezası verildiği en son ne zaman
oldu?" (55)
"Parantez içinde, 'birçok
medya kuruluşunun, ilaç ve tıbbi endüstrilerden yüklü miktarda kar elde
ettiğini' belirtmek gerekir. Bu nedenle bu medya kuruluşlarının, 'ilaçların
adlarını, ilaç şirketlerinin adlarını, reçete yazan doktorların
adlarını ve gerçekten adil ve demokratik bir dünyada suçlarla
ilişkilendirilebilecek klinik ve hastanelerin adlarını' korumak için bir
teşvikleri var." (55)
"NIMH, 'depresyon
ve diğer ruhsal bozukluklar' için 'fizyolojik bir temel' oluşturmaya
çalışarak onlarca yıl boyunca onlarca milyar dolar araştırma harcadı,
ancak eli boş döndü." (34)
"İlaç şirketlerinin, 'psikiyatri profesörlerine araştırmalarını yapmaları için para ödemesinin', büyük bir sorun olmadığını düşünüyordum. YİNE YANLIŞ! Salgının Anatomisi'nin son bölümleri, 'ilaç şirketlerinin ve bazı psikiyatristlerin, psikiyatrinin 'biyolojik psikofarmakoloji' olarak yeniden icat edilmesinden elde ettikleri muazzam karları' hesaplıyor." (35)
"Şimdi
çoğu bilim insanı, 'psikiyatriyi nihayet gerçek bir bilim haline getirme
tutkularının, aslında ilaç şirketlerinin kârlarını önemli ölçüde
artırmalarına' yardımcı olmak için 'bir oyun olduğu' önerisine kesinlikle
sinirlenirdi. Yine de, artık 'her sekiz Amerikalıdan birinin psikotropik
ilaç' kullandığı, 'psikiyatrik hastalık tanımlarının genişlemesinin aşırı
karlı' olduğu konusunda şüphe yok." (35)
"İlaç şirketlerinin psikotropik
ilaç satışları 1987'de yaklaşık yarım milyar dolardan 2008'de 40 milyar
doların üzerine çıktı. Bir zamanlar en ağır hastalara ayrılmış olan '
atipik antipsikotikler, artık ilaç şirketleri için en büyük gelir
üreticisi' haline geldi ve psikiyatri mesleklerinin bunları 'iki yaşındaki
çocuklara bile reçete etme isteği' de buna yardımcı oldu." (35)
"....'ilaçların, kıt
olduğu ancak hastaların, toplum tarafından bakıldığı' gelişmemiş bir
ülkede yaşamak, şizofreni için çok daha iyi bir prognoz sağlıyor." (35)
"Antidepresanlar, Depresyon Tedavisinde Neden İşe Yaramıyor.. (...) 'Antidepresanlar işe yaramıyor.'
Ancak ilaç endüstrisi ve FDA, bunların 'işe yaradığına' inanmamızı
sağlayarak bizi kasıtlı olarak kandırdı.. Bir hekim
olarak bu beni korkutuyor." (36)
(Yeni İngiltere Tıp Dergisi'nde yayınlanan bir çalışma..) "....İlaç şirketlerinin, 'antidepresanlar
üzerine 'seçici çalışmalar yayınladığını' buldu. Fayda gösteren neredeyse
tüm çalışmaları yayınladılar -- ancak bu ilaçların etkisiz olduğunu
gösteren çalışmaların neredeyse hiçbiri.. Bu, 'antidepresanlara ilişkin
görüşümüzü çarpıtıyor ve işe yaradıklarını düşünmemize' yol açıyor. Ve
bu, kolesterol düşürücü ilaçlardan sonra artık satılan 'ikinci önde gelen
ilaç sınıfı' olan 'psikiyatrik ilaçların kullanımındaki' muazzam büyümeyi
körükledi." (36)
(Antidepresan
Aldatmacasıyla Nasıl Aldatıldık) "İlaç şirketleri çalışmalarının tüm
sonuçlarını, yayınlamak zorunda değiller. Sadece 'istediklerini
yayınlıyorlar.' Yeni İngiltere Tıp Dergisi'nde bulgularını bildiren araştırmacı ekibi, 'hem yayınlanmış hem
de yayınlanmamış antidepresanlar üzerine yapılmış tüm çalışmalara'
eleştirel bir bakış attı. Ciddi bir pislik ortaya çıkardılar... (....) 12 ilacı ve 12.000'den fazla kişiyi içeren
74 çalışmaya baktıktan sonra, 'olumlu sonuç veren 38 denemeden 37'sinin
yayınlandığını, 36 olumsuz çalışmadan ise yalnızca 14'ünün
yayınlandığını' keşfettiler. Olumsuz sonuçlar gösterenler,
araştırmacıların ifadesiyle, "olumlu bir sonuç ileten bir şekilde
yayınlanmıştı." Bu, ilaçların işe yaramadığı halde 'işe yaradığını ima
etmek' için 'sonuçların çarpıtıldığı' anlamına geliyor. Bu sadece
'antidepresanlarla' ilgili bir sorun değil. 'Bilimsel araştırmalarla' ilgili
bir sorun. Bazı ilaç şirketleri, 'bilim insanlarına, ilaçlarıyla ilgili
olumsuz sonuçları yayınlamamaları' için para ödüyor veya onları tehdit
ediyor. "Kanıta dayalı" tıp için çok şey var!" (36)
"Yakın zamanda 'ilaç şirketleri için araştırma tasarlayan' bir şirketi yöneten üvey amcamla akşam yemeği yedim. Çalışmayı tasarlıyor, saygın bir kurumdan araştırmacıyı işe alıyor, çalışmayı yönetiyor, çalışmayı yazıyor ve bilim insanı inceledikten sonra sadece adını imzalıyor. Çoğu zaman, elimizde 'sadece ilaç şirketlerinin 'sahip olmamızı istediği' kanıtlar' oluyor. Hem doktorlar hem de hastalar, milyonlarca insanı 'aynı sağlık sorunlarıyla' ama daha az parayla baş başa bırakırken, ilaç şirketlerinin cebine milyarlarca dolar koymaya kandırılıyor." (36)
"İlaç Endüstrisi, ABD'de Önde Gelen Ölüm Nedeni ve Dünyanın En Büyük Suç Grubudur.." (56)
"Son
on yıldır tıp sektörünün 'karanlık tarafını' ele alan bizler, tıp
sisteminin 'kendi verilerini' kullanarak, ABD'de 'herhangi bir hastalıktan
daha fazla insanı öldürdüğünün' tamamen farkındayız. Bu, günümüzde büyük
ölçüde 'ilaç sektörü tarafından finanse edilen kurumsal medyada' nadiren
yayınlanır. Alternatif medyadaki çoğumuzun iyi bildiği bir diğer gerçek
ise, 'ilaç sektörünün, ABD'de suç dolandırıcılığında' lider olmasıdır." (56)
"Adalet Bakanlığı (DOJ) web sitesine göre, ilaç
sektörü, 'Sahte İddialar Yasası için yapılan anlaşmalara ve verilen
kararlara göre', suç dolandırıcılığının en büyük suçlusudur. 2009'dan
2016'ya kadar 'Sağlık Hizmeti Dolandırıcılığı', dolandırıcılık için 19,3
milyar dolara, "aynı dönemde 'eyalet Medicaid programları ve cezai para
cezaları ve müsadereler' için milyarlarca dolara" yol açtı." (56)
"2017'de,
DOJ'ye göre: "3,7 milyar dolarlık uzlaşma ve kararların 2,4 milyar
doları 'ilaç şirketleri, hastaneler, eczaneler, laboratuvarlar ve
doktorlar' dahil olmak üzere 'sağlık sektörüyle' ilgiliydi. Bu, bakanlığın
'sivil sağlık hizmeti dolandırıcılığı' uzlaşmalarının ve kararlarının 2
milyar doları aştığı üst üste sekizinci yıl." (56)
"Adalet Bakanlığı'na
göre 2018 yılında sağlık sektörüne karşı dolandırıcılık nedeniyle
yapılan anlaşmalar ve verilen kararlar yine 2 milyar doları aştı:
"Adalet Bakanlığı'nın geçen mali yılda tahsil ettiği 2,8 milyar dolarlık
uzlaşma ve kararların 2,5 milyar doları 'ilaç ve tıbbi cihaz
üreticileri, yönetilen bakım sağlayıcıları, hastaneler, eczaneler,
hospice organizasyonları, laboratuvarlar ve doktorlar' dahil olmak üzere
sağlık sektörüyle ilgiliydi. Bu, Bakanlığın sivil sağlık hizmeti
dolandırıcılığı uzlaşmalarının ve kararlarının 2 milyar doları aştığı
üst üste dokuzuncu yıl. 2,5 milyar dolara dahil edilen 'kurtarmalar'
yalnızca federal kayıpları yansıtıyor ancak bu vakaların çoğunda
Bakanlık, 'eyalet Medicaid programları' için ek milyonlarca doların
kurtarılmasında etkili oldu." (56)
"ABD tarihinin en büyük
dolandırıcılık anlaşması" bir ilaç şirketine karşıydı: "2 Temmuz
2012'de İngiliz ilaç üreticisi GlaxoSmithKline, reçeteli ilaçlar 'Paxil,
Wellbutrin ve Avandia ile ilgili üç adet suç ve diğer hukuki sorumluluk
suçlamasını' ve toplamda '3 milyar dolar para cezası ödemeyi'
kabul etti; 1 milyar doları 'cezai suçlamaları çözmek' için, 2 milyar
doları da 'hukuki sorumlulukları karşılamak' için.. Ödeme, ABD tarihindeki en büyük dolandırıcılık anlaşması ve bir ilaç şirketinin ödediği en
büyük para cezası.." Ve bunlar, bu "yeni" koronavirüsü tespit
edebilecek doğru bir testimiz olduğuna dair ikna edici bir kanıt
olmadığında, yeni bir aşıyla COVID-19 tedavisi sağlamaları için
güvenmemiz istenen insanlardır. Araştırmacı gazeteci Jon Rappoport, bize
'tıbbın' aslında, 'ne kadar ölümcül olduğunu' hatırlatıyor. "Bir
salgın fikrini, kimler ileri sürüyor; suçları neler?" (56)
".... 'TIPSAL NEDENLİ ÖLÜM' ana akım basın tarafından rutin
olarak halı altına süpürülüyor. Aslında, medya sessizliğinin bir sonucu
olarak, 'tıbbi zarar' konusu 19. ve 20. yüzyılın başlarında aşırı derecede
'zehirli gıda' konusunun olduğu yerdeydi. O zamanlar, dev gıda
işleyicileri ürünlerin içine gizlenmiş 'ölümcül zehir (ye, düş ve öl)'
satabilecekleri kendi Vahşi Batı'larını yaratmışlardı. Basın, bu suçları
ifşa etmeye ve halkı büyülemeye yardımcı oldu, bu da kısmi reformlara
yol açtı. Şimdi, tıp alanında, basın 'sermaye suçlarının' ortağı. Önemli
tıbbi görevliler bir zaman bombasının üzerinde oturuyorlar. 'Tıbbi
sakatlama ve öldürme' yelpazesi şaşırtıcı. Dünyanın dört bir yanındaki
muhabirlerin, 'önde gelen ölüm' nedenlerinden biriyle ilgili şok edici
gerçeklerle hazır olduğu, medya kameraları önünde düzenlenen bir Kongre
duruşmasını hayal edin..(...) Büyük
medya kuruluşlarının, 'tıbbi nedenli ölüm sayılarını' araştırmayacağını
biliyorum çünkü yıllardır raporlar yayınlıyorum ve habercilerle
gerçekleri paylaştım; ve hiçbir şey olmadı." (56)
"26 Temmuz 2000, Amerikan Tabipler Birliği Dergisi; yazar,
Dr. Barbara Starfield, Johns Hopkins Halk Sağlığı Okulu'nda saygı
duyulan halk sağlığı uzmanı; "ABD'nin sağlığı gerçekten dünyanın en
iyisi mi?" Starfield, 'ABD tıbbi sisteminin, yılda 225.000
Amerikalıyı öldürdüğünü' bildirdi. 106.000'i FDA onaylı 'tıbbi ilaçlar' ve
119.000'i hastanelerdeki 'kötü muamele ve hatalar' sonucu. Sayıları on
yıla genişletin: bu '2,25 milyon ölüm' demektir. Son sayıyı tekrar
okumak isteyebilirsiniz. Starfield ile 2009'da röportaj yaptım.
Kendisine, ABD hükümetinin 'bu soykırımı ortadan kaldırmak için genel bir
çabası' olup olmadığını ve böyle bir çaba için 'kendisine danışmak üzere
herhangi bir hükümet kurumu tarafından aranıp aranmadığını' sordum. Her
iki soruya da gür bir HAYIR cevabı verdi." (56)
(Reçeteli ilaçların sebep olduğu yaralanma ve ölümlerle ilgili 2011 Güvenli İlaç Uygulamaları Enstitüsü'nün
bir raporunda) "...buna "insan faaliyetlerinden kaynaklanan insanlar için en önemli
tehlikelerden biri" denildi. Rapor, FDA'nın "ciddi olumsuz [tıbbi ilaç]
olayları" veritabanına giren dış araştırmacılar tarafından derlendi. Bu
nedenle, FDA'nın 'bu bulgudan haberdar olmadığını' söylemek saçma olur.
FDA biliyor. FDA biliyor ve bu konuda hiçbir şey söylemiyor çünkü FDA,
Amerikalıları 'rutin olarak sakat bırakan ve öldüren tüm tıbbi ilaçları,
güvenli ve etkili' olarak onaylıyor. Her kamu sağlığı kurumu gerçeği
biliyor." (56)
"Hastanelerde 'ilaç alan' veya
doktorların kendilerine verdiği ilaçlardan 'muzdarip oldukları' için
hastaneye yatırılan bu hastalar şu kaderi yaşadı: 'ABD'de her yıl
76.000 ila 137.000 arasında hastaneye yatırılan hasta, 'ilaçların
doğrudan bir sonucu' olarak ölüyor. Bunun ötesinde, her yıl 2,2 milyon
hastaneye yatırılan hasta, ilaçlara karşı 'ciddi olumsuz reaksiyonlar'
yaşıyor.'" (56)
"15 Nisan 1998'de Amerikan Tabipler
Birliği Dergisi'nde yayınlanan bir başka çalışma: “Hastaneye Yatırılan
Hastalarda Olumsuz İlaç Reaksiyonlarının Görülme Sıklığı.” Bu da akıl
almaz. Jason Lazarou liderliğindeki yazarlar, 'hastanelerdeki hastalarla'
ilgili 39 önceki çalışmayı ele aldı. (...) Yazarlar şunları yazıyor: “…İlaç hatalarını hariç tutan
ADR'ler [Olumsuz İlaç Reaksiyonları] üzerine yaptığımız çalışmanın
farklı bir amacı vardı: İlaçlar, 'düzgün bir şekilde reçete edilip
uygulandığında' bile çok sayıda ADR olduğunu göstermek.” Yani bu
çalışmanın 'doktor hataları, hemşire hataları' veya ilaçların, 'yanlış bir
şekilde birleştirilmesiyle' hiçbir ilgisi yok. Ve sadece hastanelere
yatırılan ve ölen insanları sayıyor. 'İlaç kullanan ve hastanelere
yatırılmadan ilaç yüzünden ölen' tüm insanları saymaya bile başlamıyor.
(Not: Bu makalede alıntıladığım çalışmaların ve incelemelerin hiçbiri
'aşıların yol açtığı, hasar ve ölümü' içermiyor.)
Atıfta bulunduğum
istatistikler, tüm Amerika ve Avrupa'yı kasıp kavuran bir tsunami
seviyesinde bir insan sorununu ortaya koyuyor. Büyük medya kuruluşları
'neden bu gerçekleri bildirmiyor' ve bunların önemini vurgulamıyor? Açık
sebep: büyük harcamalar yapan ilaç reklamcıları bunları sıcak patates
gibi bırakacak. Ama başka sebepler de var. Halkı, 'ilaçların ve aşıların,
son derece güvenli olduğuna' ikna etmek için medya trenine atlayan 'her
tıp bürokratı, tıp yandaşı veya tıp uzmanı', yukarıda anlattığım zaman
ayarlı bombanın üzerinde oturuyor. Bu bomba, yaygın olarak
tanınsaydı, bu 'profesyonel uzmanlara kim inanmaya' devam ederdi?
Söyledikleri hiçbir şeyi, kim kabul ederdi? Güvenilirliklerini nasıl
sürdürebilirlerdi? "Temsil ettiğim sistem, 'her on yılda 2,25 milyon
insanı öldürüyor ve 20 ila 40 milyon daha fazla insanı
sakat bırakıyor', ancak size 'bu aşının hiçbir sorun yaratmadığını' temin
etmek istiyorum. İnanılmaz derecede güvenli."" (56)
"Tıbbi kartelin Gerçek Bakanlığı (ana medya) aracılığıyla yayınlanan her bir açıklama, herhangi bir konu hakkında, inanmayan kulaklara çarpar ve yalnızca genel öfkeyi artırırdı. Ana akım 'muhabirler, editörler ve yayıncılar', gerçeği söylemenin, 'toplumun temel bir kurumunu zayıflatacağının' gayet farkındadır. Medya, topluma ve yapılarına 'güvenilirlik' kazandırmak için vardır. Bu yüzden onlara "küçük" yerine "büyük" denir. (...) Gazeteciliğin sınırları vardır. Bazı gerçekler, sessiz gerçeklerdir. Yıllar boyunca, karartmalara sıkı sıkıya bağımlı olan muhabirlerle konuştum. Herhangi bir bağımlı gibi, davranışlarını mantıklı hale getirmek için bir bahane ordusuna sahipler. (...) Basının içinde ve çevresinde bu kadar büyük bir 'eğitimli yardımcı ordusuna' ihtiyaç duymasına şaşmamalı. Onlara sahip. Ancak tekelleri kırılıyor. Yeni bir gerçeklik patlaması seviyesindeyiz. Buna bağımsız medya deniyor. (....) Profesyonel yalancılar, profesyonel suçlular 'bilim saçmalıyormuş' gibi davranabilirler, ancak aslında sadece 'halkın cehaletine' güveniyorlar." (56)
"CCHR, DSM Katılımcıları ile İlaç Sektörü Arasındaki Finansal Bağları Açığa Çıkaran Çalışmayı Alkışlıyor... CCHR,
'psikiyatri-ilaç endüstrisi arasındaki çatışmalı ittifakın, psikiyatrinin
Tanı ve İstatistik El Kitabı'nda (DSM "Diagnostic and Statistical
Manual") yaygın' olduğunu, 'bağışçılara 14,2 milyon dolarlık ödeme
yapıldığını tespit eden' yeni bir çalışmada doğrulandığını söylüyor.." (57)
".... İngiliz Tıp Dergisi tarafından yapılan bir araştırma, Amerikan
Psikiyatri Birliği'nin (APA) Ruhsal
Bozuklukların Tanısal ve İstatistiksel El Kitabı'nın (DSM-5-TR) son
baskısına katkıda bulunan doktorların yarısından fazlasının, 'ilaç-sağlık
endüstrisiyle çıkar çatışması yaşadığını ve toplamda 14,2 milyon dolar
aldığını' ortaya koydu." (57)
"Genellikle psikiyatrinin "Faturalandırma
İncili" olarak anılan DSM, yalnızca ruh sağlığı
tedavisinde 'geri ödeme almak' için bir araç olarak hizmet etmekle
kalmıyor, aynı zamanda 'yeni psikiyatrik ilaçların onaylanmasında' merkezi
bir rol oynuyor ve 'klinik ilaç denemeleri' için kullanılıyor." (57)
"Ruh
sağlığı endüstrisinde bir gözlemci olan Uluslararası İnsan Hakları
Vatandaş Komisyonu (CCHR), 'ilaç şirketleri ile ruh sağlığı uygulayıcıları
arasındaki mali bağların kamuya açıklanması' için yirmi yıldan fazla
süredir kampanya yürütüyor. Grup, 'çıkar çatışmalarının klinik sonuçları,
önyargıyla etkileme potansiyeline sahip olduğunu' vurguluyor." (57)
"Açık Ödemeler (Open Payments), 'ilaç ve cihaz şirketlerinin, bireysel
hekimlere ve kurumlara verdiği paraları' tanımlayan, ABD Sağlık Sigortası ve Sağlık Yardımı Hizmetleri Merkezleri'nin (CMS) halka açık bir
veritabanıdır. 2013'ten beri, Hekim Ödemeleri Gün Işığı Yasası uyarınca, tüm ABD 'ilaç ve cihaz üreticilerinin,
bu ödemeleri ifşa etmesi' gerekiyor. Bu tür bir şeffaflık, diğer
ülkelerde mevcut değil veya kolayca erişilebilir değil. Bu nedenle,
araştırmacıların belirttiği gibi, çalışmada yalnızca ABD dışındaki
doktorlara yapılan ödemeleri içermeyen Açık Ödemeler tarafından sağlanan
bilgiler kullanıldı. Bu, hesaba katılmayan önemli sayıda 'uzman' anlamına
geliyor." (57)
"Konuşmacı bürosunda olmak veya önemli bir kanaat önderi olmak, temel
kanaat önderinin rolü esasen bir pazarlama rolü olduğu için yaygın
olarak büyük bir mali çıkar çatışması olarak kabul edilir; verilen
konuşmalar genellikle endüstri tarafından desteklenen eğitim
etkinliklerinde sunulur. Dahası, önemli kanaat önderleri
yalnızca prestijli üniversitelerle bağlantılı oldukları için değil, aynı
zamanda endüstrinin onlara geniş kapsamlı ve etkili platformlar ve
konuşma etkinlikleri sağladığı için de etkilidir. 'Rastgele
klinik deneyler, meta-analizler ve klinik teşhis ve uygulama kılavuzları'
dahil olmak üzere tıbbi literatür üzerindeki mali çıkar çatışmalarının
etkisi yirmi yıldan uzun süredir iyi belgelenmiştir." (57)
"...."antidepresanların meta analizlerinde değerlendirilen ilacın
üreticisinin çalışanı olan bir yazarın yer aldığı yakın zamanda
bildirildiğine göre, meta analizin 'diğer meta analizlere kıyasla ilaç
hakkında olumsuz ifadeler içerme olasılığı 22 kat daha düşük'. Benzer
şekilde, SmithKline Beecham'ın Çalışma 329'unun yeniden analizini yapan
araştırmacılara tam yayınlanmamış veri setine erişim sağlandığında
-paroksetinin [antidepresan] ergenlerde güvenli ve etkili olduğu
sonucuna varan etkili bir çalışma- paroksetin için 'yayınlanmış
literatürde bildirilmeyen bir zarar artışı' buldular." (57)
11.1) İNSANLARA ZARAR VEREREK NOBEL ÖDÜLÜ ALAN PSİKİYATRİSTLERİN OLMASI..
-----------------
".....psikiyatri, 'öjeni ve lobotomiyi' savunarak büyük zararlar verdi ve bunun
için bir psikiyatrist, 'Nobel ödülüne' layık görüldü." (34)
(...şizofreniyi
"tedavi etmek" için hastaneye kaldırılan hastalara sıtma verilmesi?) "... Hastaneye kaldırılan şizofreni hastalarında, sıtmaya neden olmak.. bir
hekime Nobel Ödülü kazandırdı, ancak bu sıtma birçok hastanın ölümüne
neden oldu.." (4)
11.2) DSÖ VE MEDYADAN, PSİKİYATRİK İLAÇ PAZARLAMA TAKTİKLERİ ( İnsanları, oldukça zehirli ve öldürücü olan 'psikiyatrik ilaçlara musallat etmek' için yapılan bazı sahte ve/veya aldatıcı 'yayınlar, çalışmalar, haberler, açıklamalar' vs vs.)
-------------------
"Her yıl '8 milyon ölüm, ruhsal hastalıklarla' bağlantılı.. Her
yıl, yaklaşık 'sekiz milyon ölüm, ruhsal hastalıklardan' kaynaklanıyor..
Araştırmacılar, 'ruhsal bozukluğu olan kişiler ile genel nüfus' arasındaki
bu "ölüm oranı farkının", '1970'ten önce arttığını' söylüyor. 203
araştırma makalesinin analizi, ruhsal bozuklukların genelini ve
'şizofreni, ruh hali bozuklukları, depresyon, bipolar bozukluk ve
anksiyete bozuklukları' gibi belirli tanıları içeriyordu. Araştırmacılar,
hem hastaneye kaldırılan hem de toplum içinde tedavi gören kişilerle
ilgili çalışmaları değerlendirdi. Ölüm oranı farkı “Bulgularımız,
zihinsel sağlık bozuklukları olan bireylerin genel nüfusa göre iki kat
daha fazla ölüm oranı riski taşıdığını gösteriyor.” diyor Emory
Üniversitesi Rollins Halk Sağlığı Okulu'nda sağlık politikası ve
yönetimi bölümünde araştırmacı olan baş yazar Elizabeth Reisinger
Walker. (....) Ruhsal
sağlık bozuklukları ile ölüm oranı arasındaki ilişki karmaşıktır çünkü
bu bozuklukları olan çoğu kişi rahatsızlıklarından dolayı ölmez; bunun
yerine 'kalp hastalığı, enfeksiyonlar, intihar veya diğer nedenler gibi
kronik hastalıklardan' ölürler. Ayrıca, ruhsal sağlık bozuklukları olan
kişilerde 'tütün kullanımı, madde bağımlılığı, fiziksel hareketsizlik ve
kötü beslenme' gibi 'kronik hastalık risk faktörleri' daha yüksek oranda
görülme eğilimindedir." (61)
"Dünya Sağlık Raporu 2001: 'Ruhsal Bozukluklar, dört kişiden birini' etkiliyor.. (...) Dünyada her dört kişiden biri hayatının
bir noktasında 'ruhsal veya nörolojik bozukluklardan' etkilenecektir. Şu
anda yaklaşık '450 milyon insan bu tür rahatsızlıklardan' muzdariptir ve
bu da ruhsal bozuklukları dünya çapında önde gelen 'sağlıksızlık ve
engellilik nedenleri' arasına yerleştirir. Tedaviler mevcuttur, ancak
bilinen bir ruhsal bozukluğu olan kişilerin neredeyse üçte ikisi, hiçbir
zaman bir sağlık uzmanından yardım istemez. Dünya Sağlık Örgütü
(WHO), 'damgalama, ayrımcılık ve ihmalin' ruhsal bozukluğu olan kişilere,
'bakım ve tedavinin ulaşmasını engellediğini' söylüyor." (47)
"Dünya Sağlık Örgütü'ne (WHO) göre, Avrupa bölgesinde 'her yıl, tahmini 40
milyon kişi depresyondan' muzdarip. İngiltere, Almanya ve diğer
ülkelerdeki bu 'artan yaygınlık ve artan teşhis oranları', Avrupa'da
antidepresanlara olan talebi artırıyor." (156)
"Amerika Anksiyete ve Depresyon Derneği'ne (ADAA) göre, majör depresif
bozukluk (MDD), ABD'de 'her yıl, yetişkin nüfusun (18 yaş ve üzeri),
tahmini %6,7'sini' etkiliyor. Benzer şekilde, Travma Sonrası Stres
Bozukluğu (TSSB /PTSD) ABD'de 'her yıl,
tahmini 7,7 milyon yetişkini' etkiliyor." (156)
"....çok sayıda habere göre, 'ruhsal sağlık
sorunlarıyla' başa çıkmak için insanlar, depresyon ilaçları da dahil
olmak üzere 'reçeteli ilaçlara yönelmeye başladılar' ve bu da pandemi
sırasında (2019-2020) bu tür ilaçların satışını artırdı." (156)
"Dünya Sağlık Örgütü'ne (WHO) göre, dünya çapında, yaklaşık '264 milyon hasta depresyondan muzdarip' ve bu
hastaların yalnızca %35'i, her yıl tedavi görüyor. Bu düşük tedavi
oranları, öncelikle 'ruh sağlığı bozukluklarının tedavisi ve yönetimi'
konusunda farkındalığın eksikliğine ve özellikle gelişmekte olan
ülkelerde 'sosyal damgalanmanın' yaygınlığına atfedilmektedir. Bu,
'depresyonu yöneten ilaçlara' olan talebi sınırlamaktadır ve bu da 'pazarın,
daha yavaş büyümesine' neden olmuştur." (156)
"Majör depresif bozukluk
(MDD), küresel olarak engelliliğin 'önde
gelen nedenlerinden biri' olmaya devam ediyor. Depresyonu tedavi etmek
için kullanılan geleneksel ilaçlar ve terapiler, 'tekrar tekrar düşük bir
başarı oranı' gösterdi ve insanların çoğunluğu için daha az etkili oldu.
Bu, hastalar ve sağlık hizmeti sağlayıcıları arasında 'ruhsal durumların
tedavisinde, yenilikçi ilaçlara' yönelik karşılanmamış bir ihtiyaç
yarattı. Bilim insanları, araştırmacılar ve ilaç geliştiricileri, önde
gelen ilaç şirketleriyle iş birliği yaparak, 'majör depresif bozukluk
tedavilerinin etkinliğini' artırması beklenen yeni tedavi yolları
keşfetmeye odaklanıyor." (156)
"Zihinsel Bozuklukların
Yaygınlığının Artması Ürün Talebini Artırıyor.. Amerika Anksiyete ve
Depresyon Derneği'ne göre, anksiyete bozuklukları ABD'deki en yaygın
'zihinsel bozukluklardır' ve her yıl '40 milyon yetişkini veya toplam
nüfusun yaklaşık %18,1'ini' etkilemektedir. Dünya Sağlık Örgütü'ne (WHO)
göre, Hindistan'da her yıl tahmini '%7,5 kişi bir tür zihinsel
bozukluktan' muzdariptir. Ayrıca, ülkede her yıl tahmini '56 milyon kişi
depresyondan' muzdariptir. Depresyon da dahil olmak üzere 'zihinsel
bozuklukların artan yaygınlığı', küresel olarak 'erken ve zamanında tanıya'
artan vurgu ile birleştiğinde, 'tedavi gerektiren, büyük bir hasta
havuzunu' ortaya koymaktadır. Bu, 'küresel pazarda yeni ve yenilikçi
ilaçlara' olan talebi artırmaktadır." (156)
"Madde Bağımlılığı ve Ruh Sağlığı Hizmetleri
Derneği'ne göre, '12 ila 17 yaş arasındaki ergenler, majör depresif
bozukluk (MDD) açısından en yüksek oranları' kaydederken, bunu '18 ila 25
yaş arasındaki yetişkinler' takip ediyor. MDD'nin artan yaygınlığı ve
genç nüfus arasında 'depresyonun tedavisi ve yönetimi' konusunda artan
farkındalık, 'küresel pazarda, antidepresanlara olan talebi' artırıyor.
Obsesif-kompulsif bozukluk (OKB /OCD)
segmentinin, 2019 yılında nispeten 'daha düşük bir pazar payına' sahip
olması bekleniyor. Amerika Kaygı ve Depresyon Derneği'ne (ADAA) göre 'OKB, ABD'deki toplam
nüfusun yaklaşık %1,0'ını' etkiliyor. Ancak OKB'den muzdarip hastalar
arasında daha düşük 'teşhis ve tedavi oranları', küresel pazardaki
segmentin daha düşük payından sorumludur." (156)
"Hükümet ve piyasa oyuncularının Ar-Ge'ye
yaptığı artan yatırımlar ve 'anksiyete ve depresyonla ilişkili
rahatsızlıklar' için yeni ilaçların piyasaya sürülmesinin, tahmin
döneminde Avrupa'daki bölgesel pazar büyümesini artırması bekleniyor. (....) Yetişkin nüfus tarafından
'antidepresan ilaç satışlarının' artması ve genç nüfus arasında 'depresif
sendromların artan görülme sıklığı' nedeniyle Asya Pasifik'in 'en yüksek
CAGR'yi görmesi' bekleniyor. Öte yandan, Latin Amerika ile Orta Doğu ve
Afrika'nın, daha düşük teşhis ve tedavi oranları ve bu bölgelerde yeni
ilaç adayları sunan piyasa oyuncularının nispeten daha düşük
penetrasyonu nedeniyle ılımlı bir büyüme sergilemesi bekleniyor." (156)
"Ruh sağlığı, dünya çapında nüfusun önemli bir bölümünü etkileyen geniş
kapsamlı bir sorundur. 2017 yılında, 'dünya çapında, 792 milyon insanın
ruhsal bozuklukla yaşadığı' tahmin ediliyordu (küresel nüfusun yaklaşık
%10,7'si). Tedavi edilmeyen ruhsal bozukluklar, 2011 yılında küresel
hastalık yükünün %13'ünü oluşturuyordu ve 2030 yılına kadar 'depresyonun,
küresel hastalık yükünün' önde gelen nedeni olacağı tahmin ediliyor.
İngiltere Sağlık Anketi'nde (HSE) 2014, katılımcıların %26'sı yaşamları
boyunca 'en az bir ruhsal bozukluk teşhisi' konduğunu bildirirken,
yetişkinlerin %18'i 'daha teşhis edilmemiş psikiyatrik morbidite
yaşadıklarını' bildirdi.." (62)
11.3) KÜRESEL ANTİDEPRESAN PAZARI BÜYÜKLÜĞÜ..
---------------
"Küresel
antidepresan pazarı büyüklüğü 2019'da '11,67 milyar' ABD doları olarak
değerlendirildi ve 2020'de '14,93 milyar' ABD dolarından 2027'de '18,29
milyar' ABD dolarına çıkması ve tahmin döneminde (2020-2027) %2,9'luk bir
bileşik yıllık büyüme oranı (CAGR)
göstermesi bekleniyor." (156)
"Araştırma ve geliştirme faaliyetlerinin, 'bu
pazarın toplam büyümesini' etkilemesi muhtemeldir. Önde gelen ve yerel
oyuncular, 'coğrafi varlıklarını genişletmek ve pazar payı kazanmak' için
çoğunlukla iş birliklerine ve stratejik anlaşmalara odaklanıyor.
Örneğin, Mayıs 2020'de Allergan, diğer portföyüyle birlikte Aptinyx'ten
560 milyon ABD doları karşılığında, araştırma aşamasındaki bir 'NMDA
ilacını, satın aldığını' duyurdu." (156)
"Mevcut Terapötiklerin
Gerekli Tedavilerdeki Boşlukları ve Olumsuz Etkileri, Pazar Büyümesini
Sınırlıyor.. Mevcut tedaviler ve 'depresyon ve diğer ruhsal bozukluklar
için pazarlanan ilaçlar', geleneksel olarak, 'nöroloji rahatsızlıklarını'
tedavi ederken, 'vücudun, normal hücrelerinin de etkilendiği olumsuz
etkiler' açısından incelenmektedir. Sonuç olarak, 'kilo alımı, baş dönmesi
ve bulanık görme' gibi çeşitli yan etkiler çok sayıda hastada
görülmektedir. Bu, 'bu ilaçların, küresel pazarda benimsenmesini '
sınırlamıştır. Ayrıca, özellikle gelişmekte olan ülkelerde, 'sınırlı
farkındalık, sosyal damgalama ve bu ülkelerdeki kişi başına düşen sağlık
harcamalarının düşük olması' gibi çeşitli faktörler nedeniyle 'nöroloji
rahatsızlıkları' için tedavi gören hasta sayısında önemli bir boşluk
bulunmaktadır. Örneğin, Dünya Sağlık Örgütü'nün istatistiklerine göre,
'gelişmekte olan ülkelerde, nöroloji rahatsızlıkları veya ruhsal
bozukluklardan muzdarip hastaların tahmini %90'ı tedaviden yoksundur.' Bu
boşluk, hastaların tahmini '%44 ila %70'inin tedavi görmediği' gelişmiş
ülkelerde nispeten daha dardır."(156)
12) PSİKİYATRİ'NİN SALTANATI VE DSM, ICD (AKIL HASTALIĞI TANI VE TEŞHİS KRİTERLERİ) SAHTEKARLIKLARI
-------------------------------------------
"...psikiyatrik tanılar bilimsel
değildir, güvenilir ve geçerli değildir." - Dr. Paula Caplan (8)
“Tanrı ile konuşursanız, dua ediyorsunuz; Tanrı sizinle konuşursa,
şizofreniniz var.” -Profesör Thomas Szasz (Akıl Hastalığı Efsanesi) (64)
"....Sorunun bir kısmı, 'tanı kriterlerinin, katlanarak artmasıdır '-örn 'alışveriş alışkanlıklarınızı kontrol etmekte sorun yaşıyorsanız artık "hasta" olarak teşhis edilebilir' ve 'yetişkinlerle sık sık tartışan bir çocuk, 313.81 tanı koduna göre etiketlenebilirsiniz - Karşı Gelme (/karşıt olma) Bozukluğu.. Şaşırtıcı sayıda 'normal insan deneyimi' artık "bozukluklar" olarak maskeleniyor ve bunlar için bir ilaç tedavisi mevcut. Bir diğer faktör de 'psikiyatrik ilaçların, daha ciddi ruhsal hastalık biçimleri OLUŞTURMASIDIR...'" -Dr. Robert Whitaker (1)
"Konuya karşı psikiyatri
tarafında olan bizler, yıllardır DSM'de listelenen çeşitli maddelerin,
açıklayıcı veya ontolojik bir önemi olmayan belirsiz bir şekilde
tanımlanmış sorunların, gevşek koleksiyonlarından başka bir şey
olmadığını söylüyoruz." -Dr. Hickey (15)
"....Norveç, hastane bölgelerine
isteyenlere "ilaçsız (medication free)" tedavi sunmaları talimatını
verdi ve şu anda Norveç'te 'kronik hastaların psikiyatrik ilaçlarını
azaltmalarına' yardımcı olmaya adanmış özel bir hastane var. İsrail'de,
antipsikotik kullanımının isteğe bağlı olduğu ve ortamın (destekleyici
bir yerleşim ortamı) başlıca "terapi" olarak görüldüğü Soteria evleri
türedi (bazen bunlara dengeleyici evler denir).. BM Sağlık Özel
Raportörü Dainius Puras, 'zihinsel sağlıkta bir "devrim" çağrısında'
bulunuyor. (...)" -Robert Whitaker, MD (28)
"'Tanı ve İstatistik El
Kitabı'ndaki teşhisler, ayrı
hastalıklar olarak doğrulanmadı; zihinsel bozuklukların genetiği, şüpheli
kalmaya' devam ediyor; MRI taramalarının yararlı olduğu kanıtlanmadı;
uzun vadeli sonuçlar zayıf; ve psikiyatrik ilaçların kimyasal
dengesizlikleri düzelttiği fikri terk edildi. Psikiyatrik Zamanlar 'ın eski genel yayın yönetmeni Ronald Pies,
'psikiyatrinin, bir kurum olarak böyle bir iddiada bulunmasını' bile
engellemeye çalıştı.." -Robert Whitaker, MD (28)
"Zihinsel
bozukluklar için somatik tedavilerin tarihi de, dikkatli olmak için bir
neden sağlıyor. Bu, başlangıçta tedavi edici veya son derece yararlı
olarak selamlanan ve daha sonra zaman testinden geçemeyen bir somatik
tedavinin tarihidir. Frontal lobotominin mucidi Egas Moniz, bugün bir
sakatlama (mutilation) olarak anladığımız bu ameliyatı icat ettiği için
Nobel Ödülü'ne layık görüldü." -Robert Whitaker, MD (28)
".... "hastalıkları" tedavi etmek için kurulmuş
kar amacı güden sağlık hizmetimiz var. Akıl sağlığı bakımında, insanları
"hasta" olarak görüp bu "hastalık" için tedavi etmekten elde edilecek
bir kâr olduğu anlamına gelir. Bir hap alın! Başka bir deyişle, ürünler
için pazarlar yaratmaya çalışan Amerikan tarzı kapitalizm, 'akıl
hastaları yaratmak' için bir teşvik sağlar ve bunu son 35 yıldır büyük
bir başarıyla yapmıştır." -Robert Whitaker, MD (28)
""Normal" beyin ile "anormal"
beyin arasında keskin bir çizgi olduğuna ve bu hastalıkları, 'taramanın
tıbbi olarak yararlı' olduğuna ve psikiyatrik ilaçların 'çok güvenli ve
etkili olduğuna ve genellikle yaşam boyu alınması gerektiğine' inanmaya
başladık. Ancak bugün açıkça görülebilen şey, bu anlatının
bilimsel değil, bir pazarlama hikayesi olduğudur. Bu, kurum olarak
psikiyatrinin 'lonca amaçları için' desteklediği bir hikayeydi ve ilaç
şirketlerinin' ticari nedenlerle' desteklediği bir hikayeydi. Bilim
aslında çok farklı bir hikaye anlatıyor: psikiyatrik bozuklukların
biyolojisi bilinmiyor; DSM'deki bozukluklar ayrı hastalıklar olarak
doğrulanmadı; ilaçlar kimyasal dengesizlikleri düzeltmiyor, bunun yerine
normal nörotransmitter işlevlerini bozuyor; ve hatta kısa vadeli
etkinlikleri bile en iyi ihtimalle marjinal." -Robert Whitaker, MD (28)
"....düşüncelerimizi yanlış bir anlatı etrafında örgütlemek toplumsal bir
felaket oldu: toplumumuzda ruhsal hastalık yükünde keskin bir artış;
sürekli ilaç kullananlar için zayıf uzun vadeli işlevsel sonuçlar;
çocukluğun patolojikleştirilmesi; vb. Şimdi ihtiyacımız olan şey,
kendimizi örgütleyeceğimiz, tarih, edebiyat, felsefe ve iyi bilimle dolu
yeni bir anlatı. Bence ilk adım DSM'yi terk etmek. Bu kitap, hayal
edilebilecek en yoksul "varoluş felsefesini" sunuyor. 'Çok duygusal olan,
zihniyle mücadele eden veya sadece sıkıcı bir ortamda bulunmaktan
hoşlanmayan (DEHB'yi düşünün)', herkes tanı için adaydır." -Robert Whitaker, MD (28)
"Harrow, 'antipsikotik ilaçları bırakanların
iyileşme oranının, ilaçları kullanmaya devam edenlere kıyasla sekiz kat
daha yüksek olduğunu' bildirdi. Ancak Harrow, 2007 tarihli makalesinde,
'ilaçları bırakanların daha iyi sonuçlarının, olumsuz ilaç etkilerinden
değil, daha iyi bir prognoza sahip olmalarından kaynaklandığını'
belirtti." -Robert Whitaker, MD (28)
"...Doktorların geçerli endişelerine karşı koymak için 'yanlış bilgilendirmeyi ve dezenformasyon yapmayı' öğreniyordum. 'Bu ilaç o
hasta için kötü' veya 'Bu ilacın o ilaçla etkileşimine dikkat edin'
demek için eğitilmedim. Olumsuz olarak algılanan her türlü bilgi, her
zaman şekerle kaplanıyordu." -Yazar Gwen Olsen ('Bir RX İlaç Satıcısının İtirafları' kitabının yazarı) (52)
**İlaç firmalarının, psikiyatristlere taktıkları ad: "İLAÇ FAHİŞELERİ"
"Gerçekten dürüst
olmamı mı istiyorsunuz? İlaç endüstrisi, psikiyatri mesleğiyle o kadar
çok dalga geçiyor ki bu hiç komik değil. Aslında psikiyatristlerden
'ilaç fahişeleri' olarak bahsediyorlar. Onlara bu adı takmalarının
sebebi, 'hiçbir şirkete veya ürüne sadakatleri olmaması', o sırada
'kendilerine kim ödeme yapıyorsa, ona sadakat göstermeleridir.'" -Yazar Gwen Olsen ('Bir RX İlaç Satıcısının İtirafları' kitabının yazarı) (52)
"Antipsikotik
ilaçları satmak için aldığım ilk eğitimde, çoğu psikiyatristin 'neden bu
kadar berbat olduklarını' anlamak için psikiyatri alanına girdiğini
söylediler. Kesinlikle çok tuhaf kuşlar vardı! Yani evet, 'çok yüksek bir
saygı' görmüyorlardı. Meslektaşlarım ve ben, onlara sanki 'alt sınıf'
yarı-doktorlarmış gibi tepeden bakıyorduk. Çünkü bilimsel olarak 'hiçbir
şey yapmadıklarını' biliyorduk, hepsi 'öznel teşhis' niteliğindeydi ve
'semptomların, üçüncü tarafça gözlemlenmesine' bağlıydı. Bu
yüzden onlara ilaç satmak kolaydı. Çoğu psikiyatrist, o kadar ego odaklı
ki, 'uygun satış konuşması' yapıldığında kelimenin tam anlamıyla her şeyi
tavsiye ederlerdi!" -Yazar Gwen Olsen ('Bir RX İlaç Satıcısının İtirafları' kitabının yazarı) (52)
"İlaç şirketi çalışanları tarafından yazılan
çalışmalarda, ilaçlar hakkında 'olumsuz ifadeler' içerme olasılığının,
diğer çalışmalara göre '22 kat daha az olduğu' gerçeğini destekleyen
kanıtlar var." -Diane
Stein (CCHR Florida) (69)
“AD'nin (antidepresan ilaçlar) iatrojenik etkileriyle ilgili büyük ölçüde
spekülatif bir hipotezin, formüle edilmesinden 26 yıl sonra, incelediğim
kanıtlar, bu ilaçların kullanımının, bireysel vakalarda 'ruh hali ve
anksiyete bozukluklarının', uzun vadeli sonuçlarını 'kötüleştirme
potansiyeline' sahip olabileceğini göstermektedir.” -İtalyan psikiyatrist Giovanni Fava (69)
“Yayınlanmış literatürde
bildirilmiyorlar, bunu biliyoruz ve düzenleyicilere giden ve lisanslama
kararlarının temelini oluşturan klinik çalışma raporlarında düzgün bir
şekilde bildirilmiyorlar.” -Yazar Joanna Moncrieff (yazar, psikiyatrist
ve araştırmacı) (70)
(Klinik araştırma
raporlarına erişim) “EMA bu raporları bize
açıkça reddetti. Bu raporlarda ticari olarak gizli hiçbir şey
olmamasına rağmen 'ticari gizlilikten' bahsettiler. Tüm bu gizliliğin
aslında 'insan hayatına mal olduğunu' açıkladık, ancak onlar bununla hiç
ilgilenmediler.” -Peter Gøtzsche (70)
"Hastalar, 'bilime fayda sağlamak' için gönüllü
olduklarında ve daha sonra ilaç şirketlerinin 'ham verilere
erişemeyeceğimize karar vermelerine' izin verdiğimizde, bu son derece etik
dışıdır. İlaçların test edilmesi kamusal bir girişim olmalıdır." -Peter Gøtzsche (70)
"Benim
görüşüme göre antidepresanların etkili olduğuna dair gerçekten yeterince
iyi kanıtımız yok ve zararlı olabileceklerine dair artan kanıtlar var. Bu yüzden tersine dönmemiz ve [bunları] reçete etme eğilimini
durdurmamız gerekiyor." -Yazar Joanna Moncrieff (yazar, psikiyatrist
ve araştırmacı) (70)
(Antidepresanların etiket dışı reçete edilmesi) "Burada endişe verici olan şey, 'depresyon dışındaki rahatsızlıklar' için
reçete yazarken, bunların genellikle 'fibromiyalji ve migren' gibi 'ilacın
etkili olup olmayacağının bilinmediği endikasyonlar' için olmasıdır,
çünkü hiç çalışılmamıştır." -Robyn Tamblyn (epidemiyoloji ve biyoistatistik profesörü) (78)
"Çocuklarda ve ergenlerde antipsikotik ilaç kullanımının çoğunluğu, etkililik ve güvenlik konusunda güvenilir kanıtların bulunduğu birkaç yaş grubu veya durumla sınırlı değildir. Mantıksız reçete yazanların kötü alışkanlıklarını değiştirmelerini beklemek için hiçbir neden yok." -Dr. Bruce Perry (Çocuk Travması Akademisi, kıdemli üye - Houston) (157)
"BugünGenç (YouthToday) tarafından yürütülen çığır açıcı, bir yıllık bir araştırma,
Amerikan gençlik tesislerinde tutuklu bulunan birçok gencin, bipolar
veya şizofreni hastaları için tasarlanmış, bu iki bozukluktan herhangi
biri teşhis edilmemiş olsa bile, güçlü antipsikotik ilaçlar aldığına
dair yeterli kanıt ortaya çıkarmıştır." -John Kelly (Youth Today) (39)
"Örneğin,
2007'de DJJ, ibuprofenden iki kat fazla Seroquel satın aldı. Genel
olarak, 24 ayda daire, devlet tarafından işletilen hapishanelerde ve
çocuk evlerinde kullanılmak üzere 326.081 tablet Seroquel, Abilify,
Risperdal ve diğer antipsikotik ilaç satın aldı. Bu, iki yıl boyunca,
haftada yedi gün, günde 446 hapın, günde en fazla 2.300 erkek ve kız
çocuğunun tutulabildiği hapishane ve programlardaki çocuklara
dağıtılması için yeterli. (....) Haplar çocuklarda, 'intihar
düşüncelerine, kilo alımına, yüksek kan
şekerine, diyabete, kalp sorunlarına ve kontrol edilemeyen yüz
seğirmelerine ve vücut tiklerine' neden olabilir, klinik deneyler bunu
göstermiştir." - Yazar Michael LaForgia, (Yazar, Palm
Beach Post) (39)
"Elli yıl önce, çocukları deri kayışlarla
bağlıyorduk, ancak şimdi bu
insanları rahatsız ediyor, bu yüzden onları ilaçlıyoruz. Bunu, tıbbi bir
neden olduğu gerekçesiyle örtbas ediyoruz, ancak yok." -Robert Jacobs (eski bir Florida psikoloğu) (39)
"Bazı durumlarda, ilaçlar,
antipsikotik hap üreticilerinden 'büyük konuşmacı ücretleri ve diğer
hediyeler' alan 'sözleşmeli doktorlar' tarafından reçete ediliyor; bu
şirketler, 'ilaç satarak, inanılmaz karlar' elde ediyor. Eski bir mahkum
"ilaçlar o kadar hızlı bir şekilde yayıldı ki, kafası karışık bir genç
bile bunun 'olması gerektiği gibi olmadığını' söyleyebilirdi." - Yazar Michael LaForgia, (Yazar, Palm
Beach Post) (39)
“Çekilme
sendromlarını, zamanı geldiğinde ve 'uygun azaltma yöntemleri' ile azalan,
'davranışsal toksisitenin' diğer belirtileriyle tamamen 'ilgisiz, izole,
kendi kendini sınırlayan belirtiler' olarak görebiliriz. Gizli kavramsal
varsayım, hastanın durumunun 'hastalık öncesi bir duruma' döneceği, yani
antidepresanların neden olduğu 'reseptör değişikliklerinin' uygulama
zamanıyla veya kısa bir süre sonra sınırlı olduğu ve bunun sadece
sistemin, antidepresan kesilmesine adapte olması için zaman tanıma
meselesi olduğudur. Alternatif olarak, 'çekilme
semptomatolojisini', antidepresan ilaçların kullanımıyla ilgili daha genel
bir sorunun parçası olarak görebiliriz. Öncelik, mümkün olan en kısa
sürede antidepresan ilaçlara maruziyeti durdurmaktır." -Dr.
Giovanni Fava (İtalyan psikiyatrist ve araştırmacı) (60)
"Psikiyatrinin
anlatmaya cesaret edemediği bir hikaye var, bu da 'psikiyatrik ilaçların
faydaları hakkındaki 'toplumsal yanılgımızın' tamamen masum olmadığını'
gösteriyor. Toplumumuzu, bu 'bakım biçiminin sağlamlığı' konusunda ikna
etmek için psikiyatri, 'yeni ilaçlarının değerini aşırı derecede
abartmak, eleştirmenleri susturmak ve kötü uzun vadeli sonuçların
hikayesini gizli tutmak' zorunda kaldı. Bu, kasıtlı ve bilinçli bir
süreçtir ve psikiyatrinin, bu tür 'hikaye anlatma yöntemlerini' kullanmak
zorunda kalması, bu bakım paradigmasının değerleri hakkında tek bir
çalışmanın yapabileceğinden çok daha fazlasını ortaya koymaktadır." -Robert Whitaker, (Bir
Salgının Anatomisi, 2010) (145)
"Psikoloji
Endüstrisi, kullandığı birçok isim ve etiket için Amerikan Psikiyatri
Birliği'nin Tanı ve İstatistik El Kitabı'na (DSM-IV) güvenir. Orijinal 1954 versiyonu, 'zihinsel
hastalıkların, biyolojik temelli ve fiziksel hastalıklara benzer olduğuna'
dair 'on dokuzuncu yüzyıl inancını' netleştirmeye hizmet etti. Ancak
'olası bir neden, uygun tedavi ve olası prognoz' ileten tıbbi teşhislerin
aksine, DSM-IV'te listelenen bozukluklar, 'bilgi iletişiminde, araştırma
yürütmede, tedavi sağlamada ve faturalamada' kullanılmak üzere
tasarlanmış, akran konsensüsüyle varılan terimlerdir." -Dr. Tana Dineen, (Üretim
Mağdurları, 2001) (145)
"DSM'nin
birincisiyle ilgili diğer büyük kusuru, 'hemen hemen her şeyi, bir tür
bozukluk' olarak etiketlemesidir. Bu nedenle, DSM odaklı bir doktora
giden bir çocuk, 'tamamen iyi durumda olsa bile', neredeyse 'psikiyatrik
bir etiket ve reçete alma' konusunda garantilidir. Bireysel DSM
etiketleri, neredeyse 'herkesin, hak kazanabileceği' kadar çok belirsiz
kriter içerir. Neredeyse 'herkesin, 'akıl hastası' olarak bu şekilde
gelişigüzel etiketlenmesi, sağlıklı çocuklar için' ciddi bir tehlikedir,
çünkü neredeyse 'tüm çocukların, DSM etiketi ve ilaç almaya' yetecek kadar
semptomu vardır." -Sydney Walker III, M. D, (Hiperaktivite Aldatmacası, 1998) (145)
"Psikiyatrinin,
biyolojik olana doğru hareketindeki 'bariz ekonomik faktörleri' atlarsam
ayıp etmiş olurum. İlaç şirketleri artık 'psikiyatrik araştırmalara' büyük
katkı sağlıyor ve giderek daha fazla yer alıyor ve 'psikiyatri akademik
konferanslarının' bir parçası oluyorlar. Açıkça aşındırıcı ve bozucu
etkilerine rağmen, ara sıra 'sembolik protestolar' dışında, alanda buna
karşı çok az direnç oldu." -Dr. David Kaiser, (Biyolojik Psikiyatriye Karşı, 1996) (145)
"Psikiyatri mesleği,
her zamankinden daha fazla, tıbbi meşruiyetini, 'teşhisler koymaya ve
bunların hastalıkmış gibi davranmaya' dayandırmaya kararlı." -Thomas
Szasz, (Günlük
Yaşamın Tıbbileştirilmesi, 2007) (145)
"Benim görüşüme göre, tarihin bu
noktasında psikiyatri, ilaç şirketleri tarafından neredeyse tamamen satın
alındı. APA, ilaç şirketlerinin 'toplantılar, sempozyumlar, atölyeler,
dergi reklamları, büyük öğle yemekleri, kısıtlanmamış eğitim hibeleri '
vb. desteği olmadan devam edemezdi. Psikiyatristler, ilaç şirketlerinin
tanıtımlarının 'kölesi' haline geldiler. APA, elbette, bu iç içe geçmiş
durumda, 'bağımsızlığının ve özerkliğinin tehlikeye atılmadığını'
savunuyor." -L. R. Mosher, (Amerikan Psikiyatri
Birliği'nden istifa mektubu, 1998) (145)
"Ne yazık ki, Amerikan Psikiyatri
Birliği (APA "American Psychiatric Association"), 'ilaç bağımlısı'
toplumumuzu, söz ve eylemle yansıtıyor ve destekliyor.
Bir Marksist, (iyi bir
kapitalist örgüt olan APA'nın yalnızca doğrudan veya dolaylı olarak kar
elde edebileceği ilaçları sevdiğini) söylerdi. Bu benim için bir grup
değil. Bence, tarihin bu noktasında, 'psikiyatri neredeyse tamamen ilaç
şirketleri' tarafından satın alındı. Psikiyatristler, ilaç şirketlerinin tanıtımlarının 'kölesi (uşakları)' haline
geldiler." -L. R. Mosher,
(Amerikan Psikiyatri Birliği'nden istifa mektubu, 1998) (145)
"APA 'neden olduğundan daha fazlasını
biliyormuş gibi' davranmak zorunda? DSM IV, 'psikiyatrinin genel olarak
'tıp tarafından kabul görmeye' çalıştığı' bir uydurmadır. İçeridekiler, bunun
'bilimsel olmaktan çok, politik bir belge olduğunu' bilirler. Bunu
söylemesi takdire şayandır, ancak kısa savunması nadiren belirtilir. DSM
IV, büyük başarısızlıklarına rağmen, 'bir İncil ve para kazandıran en
çok satan kitap' haline geldi. Uygulamayı sınırlar ve tanımlar, bazıları
ciddiye alır, diğerleri daha gerçekçi. Ödeme almanın yoludur." -L. R.
Mosher, (Amerikan Psikiyatri Birliği'nden istifa mektubu,
1998) (145)
"Psikiyatrik eğitim de onların
etkisini yansıtır; yani, 'bir asistan müfredatının en önemli kısmı, ilac
ticaretinin sanatı ve yarı bilimidir, yani reçete yazmaktır. (...) Uzun vadede ciddi etkileri olduğunu
bildiğimiz 'toksik kimyasalların, yaygın aşırı ve yanlış kullanımını'
onaylıyor ve teşvik ediyoruz: tardif diskinezi, tardif (geç) bunama ve ciddi
yoksunluk sendromları.. (...) Psikiyatri liderliğinin, bizi, bir kez daha
'somatik tıpla evlendirmek' için duyurduğu mevcut 'biyomedikal-indirgemeci
modeli' benimsemek, benim kapasitemin dahilinde değil. Bu bir 'moda,
politika ve ilaç evi bağlantısı' gibi para meselesi.." -L. R. Mosher, (Amerikan Psikiyatri Birliği'nden
istifa mektubu, 1998) (145)
"Ancak, tarihin gösterdiği
gibi, psikologlar, topluma 'büyük zararlar' vererek, kendi hedeflerinin
peşinden gittiler. (....) Psikoloji,
danışanının 'istek ve fantezilerine', yanıt olarak 'kendini, nasıl
değiştirdiğini' görememiştir: Psikologlar, 'sosyal ve finansal ödüllerin',
kendi düşünceleri ve eylemleri üzerindeki etkisini göz ardı etmiş ve
kendi hedeflerini takip ederken ortak ideolojiye, Zeitgeist'a
uyduklarını fark edememişlerdir." -Dr. Tana Dineen, (Üretim Mağdurları, 2001) (145)
"Bu
"bozuklukların" aslında 'bir nedeni ve tedavisi olan ayrı varlıklar
olarak var olduğu' fikri, modern psikiyatri tarafından yaratılmış mutlak
bir mittir. Bu, esasen modern psikiyatrinin, modern tıp bilimini 'taklit
etme' arzusundan doğan, (psişik acının varoluşsal doğası nedeniyle, her
zaman 'modern tıbbi söylem ve uygulamanın' kapsamına giremeyebileceği çok
gerçek bir olasılığa rağmen), sözde bilimsel bir girişimdir." -Dr. David Kaiser, (Biyolojik
Psikiyatriye Karşı, 1996) (145)
"Belirtildiği gibi, psikiyatrik
ilaçları 'alma veya almayı bırakma' kararı 'kişisel' olmalıdır. Doktorunuzun
veya başkalarının "Bu ilaç, ciddi hastalığınız için en etkili tedavidir."
veya "Bu ilaç, beyninizdeki biyokimyasal dengesizlikleri düzeltir." veya
"Bu ilacı almayı asla ihmal etmeyin; Tıpkı diyabet için insülin gibi.."
gibi 'sözde tıbbi argümanlarını', yüzeysel bir şekilde kabul ederek önemsizleştirilmemelidir. Ruh sağlığı alanında, DSM-IV'te listelenen yüzlerce psikiyatrik
"bozukluk" için 'tek bir fiziksel açıklama' doğrulanmamıştır. Amerikan
Psikiyatri Dergisi'ndeki son bir başyazıda durum açıkça belirtiliyor:
"Şu ana kadar (henüz) psikiyatrik bozukluklar için tanımlanmış bir etiyolojik
etkenimiz yok." Biyolojik hızlı çözümlerin olduğu bu çağda bile,
giderek artan sayıda araştırmacı, 'ilaç dışı yaklaşımların, ilaçlardan
eşdeğer veya daha iyi sonuçlar ürettiği' gözlemini belgeliyor. Bu,
"şizofreni" gibi, son derece ciddi kabul edilen sorunlar için bile
geçerlidir. Doktorunuzun aksini iddia etmesinin, 'çok az veya hiç bilimsel
temeli' yoktur." -Peter Breggin, David Cohen, (İlaçlarınız Sorununuz Olabilir, 2007) (145)
"Psikiyatristler bir grup olarak diğer tıbbi olmayan ruh
sağlığı profesyonellerinden 'çok daha kontrolcü, otoriter ve duygusal'
olarak uzaktır. Mesleğin artık 'biyolojik kanadı' tarafından domine
edilmesiyle, 'insanlarla ilişki kurmaktan çok, reçete yazmayı tercih eden
doktorları' cezbetmektedir. Bu eğilimler, kliniklerde ve akıl
hastanelerinde 'aldıkları eğitimle' de pekiştirilir. Burada hastalar ve
diğer profesyoneller üzerinde 'güç ve otorite kurmayı' öğrenirler ve insanları, iradeleri dışında 'kilitlemeyi, elektroşok vermeyi, hücre hapsi
ve kısıtlama emirleri yazmayı, hastaların günlük rutinlerinin her
yönünü kontrol etmeyi, yıkıcı yan etkilerini inkar ederken toksik
ilaçlar yazmayı ve genel olarak hastalarıyla otoriter ve mesafeli bir
ilişki sürdürmeyi' öğrenirler.
Sonuç olarak, psikiyatristler yalnızca 'hastane koğuşunda ve ofiste' değil, aynı zamanda 'yönetim ve politikada' da 'güç' arama eğilimindedir. Sağlık alanında sıklıkla 'güçlü liderler' olurlar. Politikada, 'olağanüstü' derecede etkilidirler. İlaç şirketleri tarafından finanse edilen ve 'örgütlü psikiyatri' tarafından yönetilen 'akıl sağlığı lobisi', ülke tarihinin en güçlülerinden biridir. Biyolojik psikiyatristler (günümüz psikiyatristlerinin çoğunluğunu oluşturanlar), kendilerine karşı çıkanlara, (kendi alanlarındaki muhalifler de dahil olmak üzere), çok baskıcı bir şekilde tepki gösterme eğilimindedirler. Eleştirmenlerini dışlarlar ve onları, okullarda veya diğer kurumlarda 'görevlerinden uzaklaştırdıkları' bilinmektedir. Bu davranış, (eğitimleri sırasında kendilerine öğretilen) otoriter ve kontrolcü yaklaşımlarla tutarlıdır." -Peter Breggin, David Cohen, (İlaçlarınız Sorununuz Olabilir, 2007) (145)
Sonuç olarak, psikiyatristler yalnızca 'hastane koğuşunda ve ofiste' değil, aynı zamanda 'yönetim ve politikada' da 'güç' arama eğilimindedir. Sağlık alanında sıklıkla 'güçlü liderler' olurlar. Politikada, 'olağanüstü' derecede etkilidirler. İlaç şirketleri tarafından finanse edilen ve 'örgütlü psikiyatri' tarafından yönetilen 'akıl sağlığı lobisi', ülke tarihinin en güçlülerinden biridir. Biyolojik psikiyatristler (günümüz psikiyatristlerinin çoğunluğunu oluşturanlar), kendilerine karşı çıkanlara, (kendi alanlarındaki muhalifler de dahil olmak üzere), çok baskıcı bir şekilde tepki gösterme eğilimindedirler. Eleştirmenlerini dışlarlar ve onları, okullarda veya diğer kurumlarda 'görevlerinden uzaklaştırdıkları' bilinmektedir. Bu davranış, (eğitimleri sırasında kendilerine öğretilen) otoriter ve kontrolcü yaklaşımlarla tutarlıdır." -Peter Breggin, David Cohen, (İlaçlarınız Sorununuz Olabilir, 2007) (145)
"Ben genç bir
psikiyatristken, sadece bir avuç 'psikiyatrik teşhis/hastalık' vardı. Şimdi
üç yüzden fazla var. Hiçbiri keşfedilmedi. Hepsi icat edildi. Deneysel
olarak doğrulanabilir keşiflerin yokluğunda, icat edilmeleri
gerekiyordu. İcatları ne yönlendirdi? Psikiyatristlerin, 'doktor '
olduklarını, hastalarının, 'hastalıkları' olduğunu ve bu rahatsızlıkların,
'müdahalelerini gerektirdiğini ve haklı çıkardığını', kanıtlama ihtiyaçları..
Başlangıçtan itibaren, sözde psikiyatrik tedavi, psikiyatrik teşhis
trenini çalıştıran motordu.." -Thomas Szasz, (Zorlama Tedavi Olarak, 2007) (145)
"Beyaz Önlüklü Psikologlar:
Psikolojik tedavi için 'tıbbi bir imajın' yeniden ortaya çıkması, iki
güncel aktivitede açıkça görülmekte olup, psikolojinin, 'imajını onarma'
çabalarının bir parçasını oluşturmaktadır. (...) Daha
önceki 'tıp karşıtı' duruşunun aksine, Psikoloji endüstrisi 1970'lerin
sonlarında geleneksel tıp çizgisinde, kendini 'yeniden şekillendirmeye'
başladı. Sorunlar "psikopatoloji" veya hastalıklar (örneğin "depresyon
salgını") haline geldi, zorluklar "bozukluklar" veya "sendromlar" haline
geldi, bireyler tekrar "hastalar" oldu, değerlendirmeler "teşhisler"
haline geldi ve sonuçlar artık "prognozlar" oldu. (....) ...psikiyatristler ve psikologlar, 'kendi alanlarını'
paylaşmak yerine, 'aynı alan' için savaşmaya başladılar. Bu mücadelede
önemli olan, hem teşhis hem de tedavi açısından, 'psikolojik sorunlara, biyolojik bir bakış açısıyla' yaklaşma eğilimidir. Örneğin, 'travma ve
travma sonrası stres bozukluğu' gibi sorunlar için 'nörobiyolojik kanıtlar
ve açıklamalar' aranıyor." Ve ilaçlar, yalnızca 'depresif semptomların' tedavisi için değil, aynı zamanda 'dikkat eksikliği hiperaktivite
bozukluğu (örn. Ritalin), iktidarsızlık (örn. Viagra) ve alkolizm (örn.
Naltrekson)' için de test ediliyor ve dağıtılıyor. Biyolojik bir yönelime
doğru bu 'kayma', lisanslı psikologları 'psikoaktif ilaçlar reçete etme
hakkı' için lobi yapmaya teşvik etti. Ve tüm bunlar, tarihsel olarak psikiyatri 'hastaneye yatış ve ilac kullanımına' karşı savaşan,
'psikoterapinin "aynı derecede etkili" olduğunu' savunan bir meslek
tarafından gerçekleştiriliyor." -Dr. Tana Dineen, (Üretim Mağdurları, 2001) (145)
"Kısacası,
1980'lerde zihinsel bozuklukların 'beyin hastalıkları' olduğunu kamuoyuna
duyurmak isteyen güçlü bir ses dörtlüsü bir araya geldi. İlaç
şirketleri, 'finansal gücü' sağladı. APA ve en iyi tıp fakültelerindeki
psikiyatristler, bu girişime 'entelektüel meşruiyet' kazandırdı. NIMH,
hikayeye 'hükümetin, onay damgasını' vurdu. NAMI, 'ahlaki bir otorite'
sağladı. Bu, Amerikan toplumunu neredeyse 'her şeye ikna edebilecek' bir
koalisyondu ve koalisyon için daha da iyisi, kendi yolunda hikayeyi,
toplumun gözünde 'kurşun geçirmez' hale getirmeye yardımcı olan sahnede
başka bir ses daha vardı." -Robert Whitaker, (Bir Salgının Anatomisi, 2010) (145)
"Her şey bir 'tanımlama'
meselesidir — adlandırma ve etiketleme.. 'Duygusal rahatsızlık' veya acı
bir "bozukluk" olarak tanımlandığında, doktorlar ve ilaç şirketleri için
iş yaratır. "Ruhsal hastalığı" teşvik etme kampanyaları, o kadar başarılı
oldu ki, birkaç yıl içinde milyonlarca Amerikalı "biyokimyasal
dengesizliklere", "panik bozukluğuna" veya "klinik depresyona" sahip
olduklarına ve çocuklarının "DEHB", 'bipolar bozukluk ve karşıt olma (/muhalif)
meydan okuma bozukluğuna' sahip olduğuna inanmaya başladı." -Peter Breggin, David Cohen, (İlaçlarınız Sorununuz Olabilir, 2007) (145) (147)
"İnsan davranışını
incelerken 'psikiyatrik teorilerin', psikiyatrik semptomlar kadar çok ve
çeşitli olduğu rahatsız edici gerçeğiyle karşı karşıyayız. Aslında,
çağdaş psikiyatri, çok sayıda çeşitli, rekabet eden ve genellikle
birbirini dışlayan inanç ve uygulamalarla karakterize edilir." -Thomas Szasz, (Akıl
Hastalığı Efsanesi, 1961) (142)
"Ruhsal Bozukluğun Tanımı: 'DSM-IV-TR ruhsal bozukluklar'
olarak adlandırılanların bir sınıflandırmasını sağlasa da, mevcut hiçbir
tanımın 'ruhsal bozukluk' kavramı için 'kesin sınırları, yeterince
belirtmediği' kabul edilmelidir. (....) Zihinsel bozukluklar ve tıbbi durumların sıklıkla
dolaylı olarak kullanılan pratik bir tanımı "klinisyenlerin tedavi
ettiği şeydir". Elbette bu bir totolojidir ve hatta 'bencil veya alan
savunucu' bir şekilde bile kullanılabilir, ancak diğer 'daha soyut
kavramlar', tutarlı bir şekilde daha fazla 'açıklama gücü' sağlamada
başarısız olur." (....) Nozoloji
"Nosology": Kategorik ve Boyutsal Tanı "Categorical Versus Dimensional
Diagnosis": Özetle, psikiyatrik bozukluklar ne homojendir ne de net
sınırlarla bölünmüştür."DSM-IV-TR'yi kullanırken anlaşılması gereken en
önemli iki konu şunlardır: 1) her bozukluk içinde bile karşılaşılan
sunumların önemli ölçüde 'heterojen' olması ve 2) bozukluklar arasındaki
sınırların, genellikle belirsiz olması; birçok hastanın çatlaklardan
düşen ve DSM-IV-TR kategorilerinden hiçbirine rahatça zorlanamayan
sunumları vardır." (DSM-IV-TR Rehberi, 2004) (142)
"Başka
bir deyişle, doktorlar, 'bedensel hastalıkları' tedavi etmek için
eğitilirler; ekonomik, ahlaki, ırksal, dini veya politik "hastalıkları"
değil. Ve onlar (psikiyatristler hariç) hem hastalarının da beklediği
gibi, 'kıskançlık ve öfke, korku ve delilik, yoksulluk ve aptallık ve
insanı rahatsız eden diğer tüm sefaletleri' değil, 'bedensel hastalıkları'
tedavi etmelerini beklerler. Kesin konuşmak gerekirse, 'hastalık
veya rahatsızlık', yalnızca 'bedeni' etkileyebilir. Dolayısıyla, 'akıl
hastalığı' diye bir şey olamaz. "Akıl hastalığı" terimi bir metafordur."
-Thomas Szasz, (Akıl
Hastalığı Efsanesi, 1961) (142)
"Bedensel hastalık, akıl hastalığıyla, (arızalı bir televizyon setinin, kötü bir televizyon programıyla) aynı ilişki içindedir. Elbette, "hasta" kelimesi sıklıkla 'metaforik' olarak kullanılır. Şakalara "hasta", ekonomilere "hasta", hatta bazen tüm dünyaya "hasta" deriz; ancak yalnızca zihinleri "hasta" olarak adlandırdığımızda, 'metaforu', sistematik olarak yanlış anlıyor ve stratejik olarak yanlış yorumluyoruz - ve "hastalığı" "iyileştirmesi" için doktor çağırıyoruz. Sanki bir televizyon izleyicisi, ekranda gördüğü programı beğenmediği için, televizyon tamircisi çağırıyormuş gibi?" -Thomas Szasz, (Akıl Hastalığı Efsanesi, 1961) (142)
"Bedensel hastalık, akıl hastalığıyla, (arızalı bir televizyon setinin, kötü bir televizyon programıyla) aynı ilişki içindedir. Elbette, "hasta" kelimesi sıklıkla 'metaforik' olarak kullanılır. Şakalara "hasta", ekonomilere "hasta", hatta bazen tüm dünyaya "hasta" deriz; ancak yalnızca zihinleri "hasta" olarak adlandırdığımızda, 'metaforu', sistematik olarak yanlış anlıyor ve stratejik olarak yanlış yorumluyoruz - ve "hastalığı" "iyileştirmesi" için doktor çağırıyoruz. Sanki bir televizyon izleyicisi, ekranda gördüğü programı beğenmediği için, televizyon tamircisi çağırıyormuş gibi?" -Thomas Szasz, (Akıl Hastalığı Efsanesi, 1961) (142)
"Elbette
'akıl hastası' olan insanlar da var. Bir levye kaldırsam ve tam kafanızın
üzerine indirsem, kelimenin tam anlamıyla 'akıl hastası' olurdunuz; bu
konuda hiçbir şüphe olmazdı. Fiziksel, organik 'beyin hasarından'
kaynaklanan bir hastalığınız olurdu. Oldukça meşru bir şekilde "hasta"
ilan edilebilirdiniz. Terimin her gerçek anlamıyla 'akıl hastası'
olurdunuz. 'Zehirli maddeler' tarafından beyinleri 'hasar görmüş' bazı
kişilerde de 'akıl hastalığı' vardır." -Lecture, Jay Adams, (Büyük Şemsiye) (143)
"Antikonvülzanlara
olan heves, hemen hemen her antikonvülzanın bir 'ruh hali dengeleyicisi'
olarak etki edeceği varsayımıyla gelişti. Bu, örneğin, 1990'ların
sonlarında 'gabapentin (Neurontin)' kullanımında bir patlamaya yol açtı ve
bu patlama, ilacın üreticisi Warner Lambert tarafından bir dizi dergiye
yerleştirilen ve 'gabapentinin, ruh hali bozuklukları için etkili
olabileceğini' öne süren bir dizi 'hayalet yazar makalesiyle' körüklendi.
Bir noktada gabapentin yılda 1,3 milyar dolar hasılat elde ediyordu ve
bunun çok büyük bir kısmı 'ruh hali dengeleyicisi' olarak etiket dışı
kullanımından geliyordu. Rastgele kontrollü bir deneme, 'gabapentinin, ruh
hali dengeleyici özelliğinin çok az olduğunu veya hiç olmadığını'
gösterdiğinde balon patladı." -Edward Shorter, David
Healy, (Şok Terapisi: Ruhsal Hastalıklarda
Elektrokonvülsif Tedavinin Tarihi, 2007) (146)
"Psikiyatrik
ilaçlar, belirli 'biyokimyasal dengesizlikleri' düzeltebilseydi, 'belirli
bozukluklar için, belirli ilaç türleri' mevcut olurdu. Ancak durum böyle
değil. Örneğin, Prozac esas olarak sadece bir 'nörotransmitter sistemini '
etkilese de, 'kaygıdan depresyona ve çocuklarda davranış sorunlarına'
kadar çok çeşitli zorluklar için varsayılan başarıyla kullanılmaktadır.
Aynı şey diğer psikiyatrik ilaçlar için de geçerlidir. Thorazine gibi
ilk "antipsikotikler" bile, başlangıçta çocuklarda 'davranışsal
zorluklardan', yetişkinlerde 'uykusuzluk ve kaygıya' kadar neredeyse 'her
olası insan sorunu' için ve ayrıca 'cilt ve sindirim sorunları' da dahil
olmak üzere çeşitli varsayılan 'psikosomatik bozukluklar' için
pazarlanmıştır. Benzer şekilde, Ritalin ve amfetamin gibi uyarıcılar,
başlangıçta yalnızca çocukların 'davranışsal kontrolü' için değil, aynı
zamanda 'stres ve depresyon' için de (ve hatta yaşlı insanları, enerjik
hale getirmek için) reklamı yapılmıştır." -Peter Breggin, David Cohen, (İlacınız Sorununuz Olabilir, 2007) (146)
"Bu
süreç için esas olan, yarı etken olarak soyut isim "zihin"in, sorumlu
aktör olarak 'somut kişiden, aldatıcı ve kendini aldatıcı' bir şekilde
ayrılmasıydı. Böylece hastalıklı davranış, 'histeriye' dönüştü, histeri
'nevroza' genelleştirildi ve nevroz, 'Amerikan psikiyatrisi, Amerikan
psikolojisi, Amerikan tıbbı ve Amerikan hukuku ile benzer ulusal ve
uluslararası doğrulama kuruluşları ve sağlık sigorta şirketleri'
tarafından artık "zihinsel bozukluklar" olarak tanınan 350 ayrı
"psikopatolojik" varlığa yayıldı." -Thomas Szasz, (Psikiyatri: Yalanlar Bilimi, 2008) (115)
"Ben
ayrıca' etik, terapötik ve bilimsel' gerekçelerle, 'istemsiz veya zorlayıcı
tedaviye' karşıyım. 'İnsanları "kendi iyilikleri için" hapsetmenin, yanlış
olduğuna' inanıyorum. Ayrıca işe yaramıyor. Yüzlerce yıllık zorlayıcı
psikiyatriden sonra, istemsiz hastaneye yatırmanın 'hastalara, yardımcı
olduğunu' gösteren tek bir çalışma bile yok. 'Zorlayıcı tedavi', insanları
güçlendirmek yerine, çaresizliği teşvik ediyor ve kızgınlık yaratıyor."
-Peter Breggin, (Yardımcı Olmanın Kalbi, 1997) (119)
"Psikiyatri,
insanın 'düşüncelerini, duygularını ve rüyalarını' beynin içindeki
kimyasalların sonucu olarak gören, 'ateist natüralist evrim' üzerine
kurulmuştur. 'Ruh, can, benlik ve özgür irade' görüşü yalnızca
yanılsamalardır." -Mario Beauregard Ph.D. (The Spiritual Brain)" (169)
"Bir psikiyatri endüstrisi çalışması, 'psikiyatri ve Hıristiyanlığın, savaş
halinde olduğunu' doğruluyor! "Şu anda önemli olan, psikiyatristlerin ve
diğer klinisyenlerin, 'biyolojik psikiyatri' olarak bilinen ideolojiye
karşı konuşmalarıdır." -Dr. David Kaiser, (Biyolojik Psikiyatriye Karşı, 1996) (137)
"Biyopsikiyatristler, insanı çorbalar ve kıvılcımlarla çalışan bir 'et robot bilgisayarı' olarak görürler.."(122)
"İnsan zihni etten yapılmış bir bilgisayardır." (Marvin Minsky, Yapay zeka destekçisi) (122)
"İnsan
zekasında benzersiz bir şey olduğunu düşünmüyorum. Algıları ve
duyguları oluşturan beyindeki tüm nöronlar ikili bir şekilde çalışır."
(Bill Gates, Microsoft CEO'su) (122)
-------------------------
"CCHR buna "kazançlı
döner kapı" etkisi diyor: 'antipsikotikler
reçete edilir, 'şekil bozucu' bir duruma neden olur, bu da 'başka bir
zihinsel bozukluk' olarak teşhis edilir ve bunun için daha fazla yan
etkiye sahip ikinci veya üçüncü bir ilaç' reçete edilir.." (57)
"Psikiyatri, yüz yıllık araştırmadan sonra,
'depresyon, anksiyete bozuklukları ve DSM'nin teşhislerinin büyük
çoğunluğu' için 'tıbbi/biyolojik bir temele' dair ampirik kanıt bulmayı
başaramadı." (34)
"Bir
psikoterapist, psikiyatrinin tüm ruhsal hastalıkları tanımlayan
"İncil"i olan DSM'nin 'bilimsel olmadığını, ahlaksız politika ve
bürokrasinin bir ürünü olduğunu' ileri sürüyor..(....) ....Gary Greenberg, 'bu bozuklukların
gerçek olmadığını, uydurulduğunu' iddia ediyor." (76)
(Ünlü
psikiyatrist Kenneth Kendler, JAMA Psikiyatri'de) "...mevcut psikiyatrik
teşhislerimizin sadece "değişime tabi olan çalışma hipotezleri" olduğunu yazıyor. Kendler'e göre, 'herhangi bir psikiyatrik teorinin "en azından
yaklaşık olarak doğru" bir şeyi tanımladığı fikri' "mantıksız"dır. (....) Kendler
'psikiyatrik teşhisler için 'çok az bilimsel kanıt olduğunu' ve DSM
teşhislerinin “gerçekliğe uymadığına” ve bunların “yaklaşık olarak doğru
olmasının” “mantıksız” olduğuna inandığını' yazıyor." (59)
"Mevcut
ruh sağlığı anlayışımız bilimsel değildir, kanıtlarla desteklenmez ve
nesnel veya "gerçek" hiçbir şeyi yansıtmaz. Ve yine de, "biz"
"psikiyatrik hastalığın gerçekliğine" bağlı kalmalıyız." (59)
"....DSM'deki teşhisler
belirli davranışları "hastalık" olarak tanımlasa da, "bozuklukların"
varsayılan biyolojik kökenine (etiyolojisine) dair hala bir kanıt yok." (59)
"Beyindeki anormal bir şeyden
kaynaklanan bir ruhsal bozukluk olduğuna dair hiçbir kanıt yoktur." (7)
"Tanı Etiketleri 'Zararlı, Damgalayıcı, Geçersiz ve Bilimsel Değildir..'" (15)
"Psikiyatristler, ABD'de En Çok Suç İşleyenlerdir."(63),(0),(31)
"Akıl sağlığı endüstrisi nakit ineğini bulmuşken, milyonlarca
çocuk ve yetişkin, gerçeği söylemeden tehlikeli zihin değiştirici
psikiyatrik ilaçlar alıyor.." (7)
"...DSM'ye yeni teşhisler eklendiğinde, ilaç şirketleri bu sorunlar için yeni ilaçlar yaratmanın veya eski
ilaçları yeniden paketlemenin yollarına bakıyor." (8)
"Ruhsal
Bozuklukların Tanısal ve İstatistiksel El Kitabı uydurmadır, kurgudur,
psikiyatristler tarafından uydurulmuştur. Bir panelin üyeleri, içine
'nelerin gireceğine' oy verir, sonra hemen bunlara "hastalıklar" demeye
başlarlar. Bu bir dolandırıcılıktır.." (66)
"Yıllardır belirttiğimiz gibi, modern tıpta
'psikiyatri alanı', tıp camiasının en yozlaşmış mesleğidir; burada 'her beş
psikiyatristten biri, suçlamalarla' tutuklanmakta, 'her on kadından dördü, psikiyatri koğuşlarında tecavüze' uğramakta ve çocuklar, rutin olarak 'doktorları tarafından cinsel tacize' uğramaktadır." (63)
"Psikolojinin
tüm alanı 'SAHTEKARLIK (/dolandırıcılık)' üzerine kuruludur, zira 'psikiyatrik ilaçların, "zihinsel hastalıkları tedavi etmede" plasebodan
daha etkili olmadığı' gösterilmiştir ve bu da 'kişinin, kendisini daha iyi
hissetmesini sağlayan şeyin 'ilaca olan inancı' olduğunu' kanıtlamaktadır."
(63)
"2012 yılında Harvard Tıp Fakültesi'ndeki Plasebo Çalışmaları
Programı'nın yardımcı direktörü Dr. Irving Kirsch, 60 Dakika programında röportaj vermiş ve araştırmasının 'antidepresan ilaçların,
plasebodan daha iyi olmadığını' gösterdiğini açıklamıştır. Kişinin,
kendisini daha iyi hissetmesini sağlayan şeyin ilaçların kendisi değil, '
ilaçlara olan inancı' olduğunu göstermiştir."
(63)
"Amerika'da,
ilaç satıcılarının kelimenin tam anlamıyla ülkeyi mahvettiği büyük bir
'ilaç bağımlılığı' sorunu var. Hayır, 'fentanil, met, crack, eroin' veya
başka herhangi bir "yasadışı sokak uyuşturucularından" ve bunları satan
insanlardan bahsetmiyorum. Çok daha büyük bir 'ilaç satıcısı ağı tarafından dağıtılan ilaçlarla' ilgili çok daha büyük 'ilaç bağımlılığı'
sorunundan bahsediyorum: 'FDA onaylı ve yetkili reçeteli ilaçlar.' Bu,
açık ara dünyanın en büyük suç örgütüdür. Amerika'daki her şehir ve
kasabanın köşesinde bulunan eczanelerden satın alınan ve tıp doktorları
tarafından dağıtılan farmasötik ilaçlar, bu ülkeyi mahveden şeydir. Bu
ilaçlar Amerika Birleşik Devletleri'nde önde gelen ölüm nedenidir ve
ilaç satıcıları dünyadaki en büyük suç örgütü sınıfıdır." (30) (63)
"Tıp mesleği içinde, daha önce tıbbi yardımın yetki
alanının dışında olduğu düşünülen günlük durumlara giderek daha fazla
etiket yapıştırılıyor. Bu yüzden üzüntü depresyon, utangaçlık sosyal
fobi, çocukluk yaramazlığı hiperaktivite veya DEHB olarak yeniden
markalanıyor. Ve Büyük İlaç Şirketleri bu 'bozuklukları' tedavi
etmek için karlı yeni ilaçlar bulmaktan fazlasıyla mutlular,
psikiyatristler ve pratisyen hekimler daha sonra gönüllü olarak reçete
ediyorlar ve bunu yaptıkları için ilaç şirketleri tarafından zengin bir
şekilde ödüllendiriliyorlar." (6)
"'....Her duygu ve psikolojik özellik için bir hapımızın olmasının' nedeni (....), 'psikiyatristlerin başlangıçta "gerçek" doktorlar olarak kabul edilmemesidir'; hastalarına yardımcı olmak için pek bir şey "yapamazlardı" ve kesinlikle onları iyileştiremezlerdi. Statülerini yükseltmek için alanı daha bilimsel hale getirmeleri gerektiğini fark ettiler ve 'akla gelebilecek her davranış eğiliminin' tıbbileştirilmesi ve ilaçlanmasına yol açan bu karardı." (1)
"....psikiyatrik ilaç kullanan insanların sayısı fırladı ve
astronomik sayılara ulaştı. Bunun ilk nedeni, bu ilaçlar için daha büyük
bir tüketici pazarı yaratmak amacıyla "zihinsel hastalık" kavramının
önemli ölçüde genişletilmesidir. Eskiden sadece sokakta kendi
kendine saçma sapan konuşan adamlar zihinsel olarak hasta kabul
edilirdi. Günümüzde normal duygular ve istenmeyen davranışlar, artık
zihinsel bozukluklar.. (...) Psikiyatrik ilaçların kullanımının bu
kadar artmasının ikinci nedeni, ilaçların kendilerinin daha fazla ilaç
almayı gerektiren olumsuz yan etkilere neden olmasıdır. Psikiyatrik
ilaçlar mani, psikoz, konvülsiyonlar, diyabet, metabolik hastalıklar,
şiddet, intihar veya hatta erken ölüm gibi olumsuz yan etkilere neden
olabilir. Bu yan etkiler, başka bir ruhsal bozukluğun teşhis edilmesi
için daha fazla fırsat sağlar ve bu da başka bir ilacı reçete etmek için
başka bir neden oluşturur." (7)
"Akıl sağlığı endüstrisi, bu sözde bozukluklara çözüm
olarak, ilaçları yoğun bir şekilde pazarladığından, psikiyatrik ilaçlar
için daha büyük bir tüketici pazarı yaratmak amacıyla daha fazla
bozukluk uydurulmaktadır." (7)
(DSM) "...Psikiyatrik tanı ve tedaviyi
standartlaştırma amacıyla oluşturulmuştur. Sorun, tanıların
bilimsel yönteme dayanmamasıdır; bir hipotezle başlayıp bunu bilimsel
yöntemle test edersiniz. Bu tanıların arkasında bilimsel bir fikir
birliği yoktur. Bu tanılar, bir "görev gücü (task force)" tarafından
oluşturulmuştur. Bu psikiyatrist grup, bir odada bir araya gelerek
psikiyatrik tanı ve bu tanıları oluşturan semptomların oluşturulması
konusunda oylama yaptı." (8)
"Depresyon, anksiyete, DEHB,
biriktirme bozukluğu, tıkınırcasına yeme bozukluğu, karşıt meydan okuma
bozukluğu.. (...) ...bu sorunların beyinde kaynaklandığına dair HİÇBİR
bilimsel kanıt olmadığını düşünün.. (...) ...bu durumların,
zihinsel bozukluklar olduğuna dair hiçbir bilimsel kanıt yoktur. (...) ...bunların travma, yetiştirilme tarzı, ruhsal olgunluğun
eksikliği ve/veya yetersiz beslenme gibi faktörlerden kaynaklanabilecek
normal duygusal ifadeler olma olasılığı vardır. Alzheimer gibi DSM'deki
bozuklukların yalnızca yaklaşık %5'inin bilinen biyolojik nedenleri
vardır. Depresyon, anksiyete ve şizofreni gibi yaygın teşhislere
gelince, tanımlanabilir bir biyolojik neden yoktur - bu sorunların beyin
sorunları olduğuna dair hiçbir kanıtımız yok!" (8)
"Bilgilendirilmiş onam, tıbbi sağlayıcının hastayı herhangi bir tedavinin
riskleri, alternatifleri ve hastanın herhangi bir tedaviyi reddetmesi
durumunda ne olacağı konusunda bilgilendirmesi anlamına gelir.
Psikiyatri söz konusu olduğunda, Batı tıbbının geri kalanında olduğu
gibi, bu basitçe gerçekleşmiyor." (8)
"...hastalar psikiyatrik ilaçlarla
ilgili tam bilimsel araştırmayı alamıyorlar çünkü ilaç şirketleri rutin
olarak kötü etkiler gösteren hiçbir çalışma yayınlamıyor. Örneğin,
antidepresanlar üzerine yapılan 30'dan fazla çalışma, hiçbir etkinlik
veya kötü yan etki göstermedikleri için yayınlanmadı. İlaç şirketleri,
ilaç denemeleri yürütürken istatistiklerle yalan söylemek için oldukça
ayrıntılı yöntemler kullanır. Buna, ilacı hedef müşteri tabanı olmayan
ancak ilaca daha olumlu yanıt verecek bir grup insan üzerinde test etmek
dahildir. Veya, yeni bir ilacı iyi göstermek için yanlış reçete
edilen eski bir ilaca karşı yeni bir ilacı test etmek.. Veya ilaç
şirketleri anormal verileri çöpe atıyor veya istenen sonuçları elde
edene kadar farklı test yöntemleriyle denemeler yürütüyor... ve
istenmeyen sonuçları yayınlamıyorlar." (8)
"Her bir ilaç şirketinin geçmiş performansına bakarsak,
'patolojik yalancılar' olduklarını görürüz. Cezai para cezaları, ilaçtan
kaynaklanan hastane yatışları ve ölüm oranları, gömülü araştırmalar ve
özenle seçilmiş çalışmalar bunu gösteriyor. Bu şirketler kurumsal bir
biçimde psikopattır. Böyle bir geçmişi olan birine güvenmezsiniz." (8)
"Herhangi
bir ilaç almak, tacizci partnerine geri dönen, şiddete uğramış bir kadın
olmak gibidir.. (...) Peki
insanlar Büyük İlaç Şirketlerinin güvenilir olmadığını biliyorlar,
yine de ilaç almaya neden devam ediyorlar? Bu, şiddete uğramış bir
kadının, tacizci partnerine geri dönmesinin nedeni ile aynıdır... Başka
seçeneği olmadığını düşünür ve çektiği acı onun için normalleşmiştir.
Burada deneyimlerimden bahsediyorum, çünkü eskiden farmasötik ilaçlarının
benim için tek seçenek olduğuna inanıyordum. 18 yaşıma geldiğimde,
otoimmün bir hastalığı tedavi etmek için antidepresanlar, uyku ilaçları,
otoimmün ilaçlar ve hatta kanser karşıtı ilaçlar kullanıyordum. Yine de
"zihinsel teşhisimi" ve "tedavisi olmayan" otoimmün hastalığımı tamamen
iyileştirdim ve on yıldır ilaç kullanmıyorum. Eğer ilaç endüstrisiyle
bağımı koparıp sağlığımı tamamen geri kazanabildiysem... siz de
kazanabilirsiniz!" (8)
"....giderek artan sayıda hakemli
çalışma ve giderek artan sayıda psikiyatrist, doktor ve araştırmacı,
psikiyatrik bakıma yönelik standart yaklaşımların, özellikle psikotrop
ilaçların kullanımının hem sınırlarını hem de tehlikelerini
tartışmaktadır. Etkisizliğine ve bu ilaçlarla ilişkili birçok
sağlık riskine rağmen, bu tür ilaçlar genellikle hem genel tıpta hem de
psikiyatride birinci basamak tedavi olarak kalmaya devam eder. Yaygın
tıbbi uygulama çoğunlukla semptom listelerine ve ardından bir veya
birden fazla psikotropik ilacın uygulanmasına dayanan hızlı teşhislere
dayanır. Genellikle bir doktor veya psikiyatrist reçete yazarken
"karanlıkta atış (shot-in-the-dark)" adı verilen bir yaklaşım benimser.
Özellikle, bir doktor belirli bir teşhis için "önerilen ilaçlar"
listesinin en üstünden başlayarak, yardımcı olup olmadıklarını görmek
için bu ilaçları birbiri ardına reçete eder, dozajlarla oynar ve ayrıca
reçete edilen orijinal ilacın yan etkileri ve ikincil semptomlarıyla
başa çıkmak için yeni psikiyatrik ilaçlar ekler." (11)
"Psikiyatri, gastroenteroloji ve nöroloji gibi diğer tıp
meslekleri gibi 'gerçek bir tıp' olarak kendini göstermeye çalışıyor. Bu
hedefe ulaşmak için, ruhsal hastalıkları 'fiziksel olarak tetiklenen ve
ilaçla tedavi edilebilir' olarak tanıtma kararı aldılar. Amerikan
Psikiyatri Birliği (APA), Ulusal Ruh
Sağlığı Enstitüsü (NIMH ) ve
Ulusal Ruhsal Hastalıklar İttifakı (NAMI ), dünyayı 'yukarının aşağı, siyahın beyaz olduğuna' ikna
etmek için Büyük İlaç Şirketleriyle işbirliği yaptı. Hiçbir
kanıtları olmamasına rağmen, insanların 'hastalıklı beyinleri' olduğu için
'ruhsal sorunlar' yaşadıklarını iddia ettiler - 'beyinleri bozuktur' -
'kimyasal dengesizliklerden muzdariptirler.' Yıllarca süren araştırmalar,
bazıları parlak olsa da, 'ruhsal bozuklukların kökeninde, 'hastalıklı
beyinlerin' olduğunu kanıtlamaya' çalıştı. Bunu asla başaramadılar, ancak
bu hiçbir fark yaratmadı. Bunun tersini gösteren çalışmalar, 'ruhsal
hastalık' teşhisi konan kişilerin beyinlerinde, 'fiziksel veya kimyasal
farklılıklar gösterdikleri' izlenimini vermek için çarpıtıldı. Bu tamamen
bir yalandı." (12)
"Şizofreni, elbette,
gerçek bir hastalık değildir. 'Şizofreni' veya başka bir 'psikiyatrik
bozukluk' tanısı almak için yapılabilecek bir laboratuvar testi yoktur.
Bu, toplumda 'bir kişinin "normal" davranmasını engelleyen bir "hastalık"
olarak kabul edilen 'davranışsal özellikler' sergileyen kişilere'
uygulanan basit bir etikettir. Bu 'davranışsal semptomların'
listesi, psikiyatristler tarafından 'oylanarak' belirlenir ve daha sonra
psikiyatristlerin, 'antipsikotik ilaçları reçete etmek için kullandığı,
Ruhsal Bozuklukların Tanısal ve İstatistiksel El Kitabı'nda (DSM)'
yayınlanır. Ve DSM'ye, 'hangi psikiyatrik "hastalıkların", dahil
edileceğine' kim karar verir? Bu "hastalıkları" tedavi etmek için,
kullanılan ilaçlardan kâr eden psikiyatristler." (64)
"Psikiyatri alanının tamamı, artık 'tıp biliminin bir parçası olmadığı' yaygın olarak yayınlanmıştır, ancak bu bilgi iyi bilinmemektedir ve açık nedenlerden dolayı bastırılmıştır. Örneğin, tüm "beyin dengesizliği" teorisi, gerçek bilim tarafından tamamen çürütülmüştür." (64)
"Çalışma, Depresyonun 'Beyindeki Kimyasal
Dengesizlikten' Kaynaklandığı Teorisini Çürütüyor – Amerika'nın Sorunu,
Suçlu İlaç Satıcılarıyla.." (64; d)
"....Hristiyanlar, "zihinsel sağlık" ve onu tedavi
etmek için 'psikiyatrik ilaçları teşvik eden, en büyük gruplar' arasında
yer alıyor. Büyük İlaç Şirketleriyle yatakta olan en büyük gruplardan
biri de Aileye Odaklanma.. (Hristiyan Liderler, Hayatın
Sorunlarıyla Başa Çıkmak İçin İncil'deki İsa'ya Güvenmek Yerine "Ruh
Sağlığı"nı ve Tıbbi Doktorlara Güvenmeyi Önemsiyorlar) Peki
bugün Amerika'da kaç çocuk ve aile, din adamı pedofilleri tarafından
travmatize edildi? Milyonlarcası kesinlikle ve çoğu için, bu travmayla
başa çıkmak için, 'antipsikotik ilaçlar' reçete edilmesi ve bazen de
"cinsel istismarın cenneti" olduğu bilinen 'psikiyatri koğuşlarına'
yatırılmaları dışında hiçbir yardım almadılar." (64)
"Batı kültüründeki modern tıpta, bu istismarın şeytani
sonuçları, ilaçlarla tedavi edilecek "psikiyatrik bozukluklar
(psychiatric disorders)" olarak tanımlanıyor ve bunlar 'bir ailede, birden
fazla aile üyesi arasında gerçekleşebildiği ve genellikle aynı ailenin
birden fazla neslinde görüldüğü' için, bunun "genetik" ve kalıtsal
olduğuna inanılıyor. Ancak "genetik tıp" alanının, tamamı sahtedir ve basitçe öjeni biliminin modern versiyonudur; burada
'bir kişi, diğerinden üstün olarak' etiketlenebilir ve hatta bu etiketler, tüm insan gruplarına uygulanabilir. John Thomas, geçmiş yıllarda 'sahte
genetik tıp alanını' ifşa etti." (64)
"....'Davranış bozukluğu, DEHB, hafif
depresyon, majör depresyon, depresyon, borderline kişilik bozukluğu, dis
depresyon ve şizofreni' vardı. Tüm bu sözde hastalıklar sadece
uydurmaydı, sadece 'Psikiyatri hayal gücünün kurgularını' uydurdular. (....) ...psikologlar da tanı koymak, teşhis koymak, ne kadar Tanrısal
bir şey ve işte tedavin, hap; çünkü 'şimdiye kadar, hiçbir
akıl hastalığının var olduğunu' kanıtlamadılar. Bunlar, etiketler ve hepsi
bu. Ama 'kanıt olmadan güvenilirliğiniz olamaz', bu yüzden psikiyatristler,
' kendi etiketlerini' üretiyorlar. Bu DSM adlı bir kitapta yayınlanan
'bozukluklar' için bir sürü 'kontrol listesine' dayanıyor. Bu teşhis ve
istatistik kılavuzu bu, kitapta istatistik yok. Bu arada bu, sadece 'daha
bilimsel görünmesini sağlıyor', bu 'hastalık kümesini' yaratıyorlar ve bir
araya gelip, diyorlar ki 'Bu bir hastalık mı' diye hepsi lehine oy veriyor." (66)
"Amerikan Psikiyatri Derneği, 'DSM'nin yayıncısı, sahibi ve zengin sahibi.' DSM'nin
ilk baskısından bu yana, DSM'den çok para kazandılar. Psikiyatrinin tanı
kılavuzuna oylanan 'zihinsel bozuklukların' sayısı 374'e çıktı ve 'her
yeni bozuklukla psikiyatristler, halkı dolandırmanın bir yolunu' daha
yaratıyorlar. Eğer DSM'yi oluşturmanın 27 yolu varsa bu 27 yol demektir
eğer 300 varsa bu 300 yol demektir, böylece 'sokakta DSM'ye uyan, hemen
hemen herkesi bulabilirsiniz.' (...) Dsm5 çıkıyor, orijinal boyutunun 10 katına
çıktı ve herkesi etiketliyor. 'Size veya başka birine uyan, beş tanı'
bulabildim." (66)
"Birinin 'akıl hastalığı' olup
olmadığını belirlemek için kullanabileceğimiz herhangi 'bir laboratuvar
testimiz' yok, akıl hastalığını tespit etmek için 'iyi bir biyolojik test'
yok, test yok, yapabileceğiniz 'bir biyopsi' yok, şu anda herhangi 'bir
kimyasal test' yok, tanıyı doğrulamak veya iyileşmeyi göstermek için
herhangi 'bir kan testi veya röntgen veya benzeri bir şey gibi belirli
testler' yok. (....) Yani
aslında 'akıl hastalıklarının nedenlerinin ne olduğunu' bilmiyoruz, 'çoğu
akıl hastalığının nedenini' bilmiyoruz, elbette 'bozuklukların, kesin
nedenlerini bilmek' güzel olurdu ama belki gelecekte. Amerikan Psikiyatri
Birliği'nde araştırma direktörüyüm, şu anda 'hiçbir akıl hastalığının
ideolojisini bilmiyoruz.'" (66)
"İlaç
şirketleri artık 'psikiyatri asistanlarının eğitimi ve profesörlerinin
araştırma desteği' için muazzam miktarda 'para' katkıda bulunuyorlar. Böylece psikiyatri bugün Amerika'da büyük ölçüde 'hangi ilacın, hangi
hastalık veya bozuklukta kullanılacağını öğrenmekle' ilgili hale geldi. (...) 2006'da yapılan bir çalışma 'bir sonraki DSM'de 'hangi bozuklukların'
listeleneceğine karar veren tüm psikiyatristlerin %56'sının, bugün en az
bir ilaç şirketiyle mali bağları olduğunu' ortaya koydu. Sonuçlarını
görüyoruz, her biri DSM'de bulunan 'keyfi bir tanı' ile desteklenen 'icat
edilmiş bir bozukluğu' hedef alan bir ilaç bombardımanı. " (66)
"....psikiyatrinin, 'meşru tıbbı' taklit ederek 'halkı kandırmak'
için kullandığı en son ve en pahalı oyun, beyin taramaları.. İstediğimiz
kadar beyin tarayabiliriz, farklı insanların 'beyinlerindeki ve işlevlerindeki değişiklikler'
gördüğümüz gerçeği, beyinde, 'kökeni olan bir
şey keşfettiğimiz' anlamına gelmez, 'sadece değişiklikler' gördüğümüz
anlamına gelir, ancak bu 'beyinde, bir sorun olduğu' anlamına da gelmez. Herhangi
bir taramayı kullanarak, herhangi 'bir psikiyatrik bozukluk' için kesin
'kan akışı kalıpları' hakkında 'güvenilir ölçümleri' yoktur, bu
pazarlamadır. Bu pazarlamadır, bu bilim değildir. Bu inanılmaz derecede
etkilidir ama pazarlamanın, bilimle hiçbir ilgisi yoktur." (66)
"Psikiyatristler
ve psikologlar, dünya çapında '450 milyon insanı, akıl hastası olarak
etiketlemek' için DSM'yi kullanıyor. Bu, Fransa, İtalya, Almanya,
Kanada, Avustralya, İngiltere ve Rusya'nın 'toplam satışları, 80 milyar
doları' aşarken, bu 'hastaların tedavisi' için dünya hükümetlerinden gelen
fonlar, yılda '250 milyar doların' üzerine çıktı ve bu paranın çoğu, en
güvendiğimiz ve en savunmasız olanlarımızın 'teşhisi ve uyuşturulmasından'
geliyor." (66)
"Mevcut ruh sağlığı tanı sistemi, insan davranışının altında yatan çok
basit ve anlaşılır kavramları karmaşıklaştırarak, onlarca yıldır
terapötik tedaviyi engellemiş ve zarara yol açmıştır. Halkı ve ruh
sağlığı klinisyenlerini yanıltmakta ve kafasını karıştırmaktadır." (15)
" Psikiyatrik tanılar belirsiz ve özneldir.. Majör Depresif Bozukluk ve
Bipolar Bozukluk gibi "zihinsel bozuklukları" belirleyen Tanı ve
İstatistik El Kitabı'nda (DSM-5) kullanılan tanı kriterleri ve
etiketler, bir komitede oylama ile keyfi olarak kararlaştırılır. Bu
etiketler araştırmacılar ve klinisyenler için davranışları kategorize
etmek için bir kısaltma olarak yararlı olsa da, etiketler bunların 'ayrı,
ölçülebilir biyolojik hastalıklar olduğu' yönündeki herhangi bir
bilimsel anlayışa dayanmamaktadır." (15)
"DSM tanı
etiketleri yalnızca 'semptomların bir kontrol listesine' dayanır ve bu
'davranışların nedenlerine' dair hiçbir kanıt sunmaz. DSM tanıları
yalnızca açıklamalar ve totolojilerdir, başka bir deyişle nedensellik
içermeyen dairesel veya gereksiz bir açıklamadır. (....) DSM, sıkıntının nedenini anlamak için hiçbir çerçeve
sunmaz ve hiçbir müdahale önerisi sunmaz. DSM, değerlendirme, "tanı"
vaka formülasyonu ve "tedavi" arasında mantıksal bir bağlantı sunmaz."
(15)
"Etiketler, danışanları (hastaları) "kalıcı
olarak bozuk" olarak damgalayarak 'utanç duygularına' yol açar, bu da
danışanları 'tedavi aramaktan uzaklaştırır, duygusal sıkıntıyı artırır ve
sonuçları kötüleştirir.' Kurumsal psikiyatri, ruhsal
hastalığın damgalanmasına karşı çıkarken, aslında "beyin hastalığı"
açıklamalarıyla bunu daha da kötüleştirdiler." (15)
"DSM etiketleri, insanlara
'yaşam boyu süren ve tedavi edilemez bir ruhsal bozukluğa' sahip oldukları
söylendiği için 'çaresizliği ve kişisel değişim' için hesap
verebilirliğin eksikliğini teşvik ediyor. -DSM, klinisyenlerin
danışanları "hasta" ve "düzensiz" olarak görmelerine yol açar ve bu da
'kabul, umut ve empatiyi' ortadan kaldırır." (15)
"DSM, etkili ve zararsız terapi veya öz yardım yerine etkisiz ve zararlı ilaçları teşvik eder. - DSM, etkisiz tedavi ve anlamsız araştırmalara para harcar. -
DSM, 'çevresel travma, ilişki veya bağlanma travması, ebeveyn istismarı
veya ihmali, sağlıksız ilişkiler, sosyal/kültürel etkiler veya olumsuz
öz imaj' gibi acının gerçek nedenini tamamen görmezden gelir. -
DSM kriterleri, bir kişinin örneğin bir çocuğun ölümünden sonra iki
haftadan uzun süre yas tutması durumunda bunun Majör Depresif Bozukluk
olarak teşhis edilebileceğini söylüyor." (15)
"....DSM-II, DSM-IV ve
DSM-5'i yazan komitelerin bir üyesi olan Kenneth Kendler, JAMA
Psikiyatri'de 'psikiyatrik teşhisler için çok az bilimsel kanıt olduğunu
ve DSM teşhislerinin "gerçekliğe uymadığına" ve bunların "yaklaşık
olarak doğru" olmasının "mantıksız" olduğuna inandığını' belirten bir
makale yazdı." (15)
"Büyük İlaç Şirketlerinin 'Kongre'deki her üye için' 2 lobicisi var.." (15)
"DSM-5 komite üyelerinin %68'inin, ilaç
şirketleriyle bağlantıları ve akıl hastalığının "tıbbi modeli"nin
yanlış paradigmasını sürdürmede çıkarları vardır." (15)
"2002'de, Connecticut Üniversitesi'ndeki
Irving Kirsch ve meslektaşları (....) Yayımlanmış ve yayımlanmamış çalışmalar bir araya
getirildiğinde, 'antidepresanların "etkililiğinin" çoğunun, plasebo
etkisinden kaynaklandığı; insanların depresyonlarını "daha iyi" hale
getirecek bir hap aldıklarına inanmaları sonucu' ortaya çıktı." (15)
"Temmuz 2007'de yapılan bir hükümet araştırması, 'antidepresanların
ABD'de en çok reçete edilen ilaçlar olduğunu' buldu. 2002'den 2008'e
kadar hastalar psikotropik ilaçlara 123 milyar dolar harcadı. 2005'te
doktorlar, antidepresanlar için 31 milyon reçete yazdı. 2004'te ilaç
şirketleri, antidepresanları tanıtmak için 1,5 milyar dolar harcadı. Altı Amerikalıdan biri 'psikiyatrik ilaç' kullanıyor ve sekiz Amerikalıdan biri 'antidepresan' kullanıyor. Amerika Birleşik Devletleri'nde depresyon tanısı 1991 ile 2000 yılları
arasında iki katına çıktı ve bu SSRI ilaçlarının piyasaya sürülmesiyle
aynı zamana denk geldi. Bu ilaçlar, 'sorunlu ilişkisel verileri'
açıklayarak pazarlanmadı; bunun yerine 'depresyona' neden olan varsayılan
'kimyasal dengesizliği giderdiği' iddiasıyla satıldı." (15)
"Psikiyatrik ilaçlarla ilgili
araştırmalarda yer alan kusurlar ve yolsuzluklar hakkında çok şey
yazıldı. (....) Antidepresan denemelerinin yarısının, 'antidepresanlar
için plaseboya kıyasla hiçbir yararlı etki bulmadığını' buldular. Tek
sorun: olumsuz çalışmaların neredeyse hiçbiri yayınlanmadı ve
yayınlananlar da olumlu görünmek için "çarpıtıldı". MIA'nın makalesinde
belirtildiği gibi, 'majör depresyon hapı üzerine yapılan bir araştırmanın,
hileli olduğu' ortaya çıktı, ancak ulusal haber medyasında alıntılanmaya
devam ediyor." (15)
" Büyük ilaç şirketleri ve psikiyatristler, 'hayat boyu
ilaçlarına ihtiyacınız olduğuna' inanmanızı sağlamak için 'milyarlarca
dolarlık bir mali teşvike' sahiptir. (....) Psikiyatristler, SADECE duygusal sorunlara çözüm olarak hap reçete etmek
üzere eğitilmiş tıp doktorlarıdır (M.D). Psikoterapi sağlama konusunda
EĞİTİMLİ DEĞİLLERDİR ve çok azı bu hizmeti sunar." (...) Diğer ruh sağlığı
profesyonelleri genellikle duygusal mücadelelerle başa çıkmanın hap dışı
yolları konusunda eğitim almışlardır. Birçok unvanları vardır:
'Psikologlar, sosyal hizmet uzmanları, danışmanlar ve evlilik ve aile
terapistleri.." (15)
"Reçeteli ilaç kullanmaya
başlamadan önce 'psikoterapi ve meditasyon ve kişisel bakım' gibi kişisel
gelişim çözümlerini dürüstçe deneyin. Duygularınızın
geçeceğini ve hiçbir şey yapmadan daha iyi hissedebileceğinizi bilin.
NIMH'nin "tedavi edilmemiş depresyon" üzerine yaptığı bir çalışmada,
ilaç almayan hastaların %23'ü bir ayda; %67'si altı ayda; ve %85'i bir
yıl içinde iyileşti. Araştırmacılar, "Tedavi görmeyen depresif
bireylerin %85'i bir yıl içinde kendiliğinden iyileşmesi halinde, herhangi bir
müdahalenin bundan daha üstün bir sonuç göstermesi son derece zor
olurdu" diye yazdı." (15)
"Hastalar,
televizyondaki anlamsız ve inanılmaz (eğer kişinin eleştirel düşünme
becerisi sağlamsa) reklamlarla beyinleri yıkanıyor. Bu reklamlar, son
çıkan, karşılanamayan en son çıkan gişe rekorları kıran ilacın
reçetesini almak için "doktorunuza sorun" uyarısında
bulunurken, küçük puntolarla yazılmış ölümcül yan etkileri hemen
geçiştiriyor." (16)
"Gerçek
şu ki, "ömür boyu akıl hastası" olarak teşhis
edilen (ve bu nedenle hayatlarının geri kalanında ilaç tüketmeleri
gerektiği söylenen) çoğu insan, kendi hataları olmaksızın, kendilerini
geçici veya uzun vadeli kriz durumlarında veya "bunalmış" halde bulacak
kadar talihsiz olan kişilerdir..(....) "Akıl hastası" olarak etiketlenenler genellikle
'henüz gerçekleşmemiş, kriz yaratan, bunaltıcı' (ancak geçici) bir yaşam
durumu nedeniyle henüz telafi edilememiş sözde "normal" kişiler gibidir. (...)
Eğer DSM etiketimiz yoksa, büyük ihtimalle reçeteli ilaçlardan uzak
kalacak kadar şanslıyızdır; ancak, bir etiketle ve artık "sistem" içinde
"ilaçlara hayır demek" çok zordur. (....) Bu tür anormal olanlar genellikle
yönetici seçkinler için o kadar tahammül edilemezdi ki, haklı bir sebep
veya yeterli yasal savunma olmaksızın akıl hastanelerine, hapishanelere
veya toplama kamplarına "kayboldular". Ve birçoğu (ve hala öyle)
iradeleri dışında sakatlayıcı psikoaktif kimyasallarla uyuşturuldular,
sefil, uyuşmuş hayatlarını kurumların arka koğuşlarında yaşadılar. " (16)
"İlaç endüstrisinin kaptanları, FDA onayı
için sundukları 'psikotropik ilaçların çoğunun sadece günler veya
haftalar boyunca hayvan deneylerinde test edildiğini ve gerçek
insanlarla sadece dört ila sekiz hafta boyunca klinik deneylerde test
edildiğini' biliyorlar. Bu endüstri liderleri ayrıca, ilacın FDA
tarafından pazarlanması için onay almadan önce 'güvenliğini ve
etkinliğini kanıtlayan uzun vadeli denemeler olmamasına' rağmen,
hastaların 'yüksek kar marjlı ilaçlarını yıllarca kullanacaklarını'
biliyorlar ve hararetle umuyorlar. Bu şirket başkanları (genellikle
%1'lik kesimde yer alırlar) neredeyse herkesi "zihinsel hastalık"
tedavisinin daha güvenli, genellikle iyileştirici, ilaç dışı
alternatifler yerine ilaçlar anlamına geldiğine ikna etmeyi başardılar.
" (16)
"....güçlü
ve sıklıkla bağımlılık yaratan psikiyatrik ilaçların reçetelenmesi, 1950'lerin
ortalarında sözde şizofreni karşıtı "mucize" ilaç Thorazine'in
piyasaya sürülmesinden bu yana, Amerikan tıbbında bakım standardı haline
geldi. (Torazin, Jack Nicholson'ın canlandırdığı Randall McMurphy
karakteri ve diğer hastalarının, Akademi Ödüllü "Guguk Kuşu" filminde "ilaç zamanı" isyan
etmelerini önlemek için almaya zorlandıkları rahatsız edici ilaçtı.)" (16)
"Hem reçete
yazanlar hem de BigPharma'nın ilaçlarını tüketenler, kurnazca pazarlama
kampanyalarından etkilenmiştir. Reçete yazanlar, çekici karşı cinsten
ilaç şirketi temsilcileri ve ofisteki "kalemler, pizzalar ve not
kağıtları" hediyeleri tarafından baştan çıkarılmıştır.." (16)
"...zihinsel bozukluklar için gen bulma çabasının ne kadar sonuçsuz
olduğu, sosyal eşitsizliklerin zihinsel sıkıntıyı nasıl tetiklediği
veya mevcut bakım paradigmamızla uzun vadede kötü sonuçlar elde
edildiğine dair raporlar var.." (28)
"....Harvard araştırmacıları tarafından
yapılan bir çalışma, 'şizofreni sonuçlarının son 20 yılda azaldığını ve
artık 20. yüzyılın ilk üçte birinden daha iyi olmadığını' buldu." (28)
"Amerikan Psikiyatri Birliği tarafından yayınlanan Tanısal ve İstatistiksel El Kitabı (DSM), psikiyatristler için aşağılayıcı
bir şekilde "psikiyatrik İncil ve fatura kitabı" olarak adlandırılır. İsmine rağmen, aslında 'içinde hiçbir
istatistik yoktur ve DSM-IV'teki 374 psikiyatrik tanıdan (şu anda 5.baskısı var) yalnızca ikisi bilinen temel nedenleri vurguluyor' gibi
görünüyor. Bu iki tanı, 'Travma Sonrası Stres Bozukluğu ve Akut Stres
Bozukluğu'dur'.
DSM-V, 'birkaç normal insan duygusunu ve davranışını', gülünç bir şekilde
patolojikleştiren başka bir kitap olarak şiddetle kınanmıştır." (55)
"Antidepresan İlaç Dolandırıcılığı Ortaya Çıktı.." (52)
".....'antipsikotik ilaç
tedavisinin, antidepresan ilaç dolandırıcılığının korkunç trajedisine,
trajik bir inandırıcılık' kazandırmasının ardından 'sevgili yeğeninin
intiharının trajedisinin hikayesini' anlatıyor. Bayan Olsen açıklıyor; "Yeğenime
verdiğim bir sözdü - onun anısının lekelenmesine izin vermeyeceğim.
İnsanlara ona 'gerçekte ne olduğunu' anlatacağım ve 'zihinsel veya genetik
olarak engelli bir kişi' olarak hatırlanmayacağı. Bunun olmasına izin
vermeyeceğim. Dışarıda [benzer bir durumda] binlerce ve binlerce insanın
olduğunu ve 'bir sese ihtiyaç duyduklarını' fark ettim." (52)
"Bayan
Olsen'ın ebeveynlere mesajı şudur: "İnsanların sözlerine göre hareket
etmeyi bırakın - çocuklarınıza ilaç verme konusunda 'kendi özeninizi ve
araştırmanızı' yapmaya başlayın. Unutmayın ki 'bir çocuğu büyütmek için
bir köy yetmez, onu korumak için de bir köy gerekir.' Hepimiz üzerimize
düşeni yapmalıyız!" Bayan Olsen, otoriter bir konumdan, 'antidepresan
ilaçların gerçekten bir aldatmaca olduğunu' cesurca göstermiştir.
Aslında, bunlar Büyük İlaç Şirketleri için para kazanmaktan başka bir
şey değildir." (52)
"Antidepresanların Güvenliğine İlişkin Bilgiler Saklandı.. Raporlar,
'antidepresanların güvenliğiyle ilgili hayati bilgilerin, ilaç şirketleri
tarafından gizlendiğini' gösteriyor. Florida'daki Vatandaşlar İnsan
Hakları Komisyonu (CCHR) bölümü,
'klinik çalışmalarla ilaç bağlarını' ortaya koyan raporlara dayanarak,
'antidepresanların etkileri ve potansiyel riskleri konusunda tıbbi
topluluktan ve halktan, 'hayati bilgilerin' saklanmasından' endişe duyuyor." (69)
(Antidepresanlarla ilgili) "Bu ilaç sınıfı, 12 yaş üstü Amerikalıların onda birinden fazlasının,
yani 'nüfusun %11'inin, antidepresan kullandığı, en sık reçete edilen
ilaçlardan biri ve aynı zamanda en karlı olanlardan' biri. Müttefik Pazar Araştırması'na göre, 'küresel antidepresan ilaç pazarı, 2017'de 14,11 milyar
dolardı ve 2023'e kadar 15,98 milyar dolara' ulaşması bekleniyor." (69)
"Antidepresanların 'olası yan etkileri ve istenmeyen
reaksiyonları', uzun bir listeye sahiptir ve raporlar, özellikle çocukları
ve ergenleri ilgilendiren 'bu güvenlik sorunlarına ilişkin önemli
bilgilerin, ilgili ilaç şirketleri tarafından gizlendiğini'
göstermektedir. (...) İlaç şirketleri, yeni bir ilacın onayı
için başvururken ABD Gıda ve İlaç Dairesi (FDA) ve Avrupa İlaç Ajansı (EMA) gibi düzenleyici otoritelere gönderilen
ayrıntılı belgeler olan klinik çalışma raporlarında, 'ciddi zararın' tam
kapsamını sunmuyordu." (69)
"Araştırmacılar, iki yaygın antidepresan
türü olan seçici serotonin geri alım inhibitörleri (SSRI) ve serotonin ve norepinefrin geri alım
inhibitörleri (SNRI)
ile ilgili 70 çift kör, plasebo kontrollü denemeden alınan belgeleri
incelediler ve 'bu ilaçları kullanan çocuk ve ergenlerde, 'intihar
düşüncelerinin ve saldırgan davranışların' iki katına çıktığını'
buldular." (69)
"Antidepresanların 'beyin
kimyasallarını değiştirerek, depresyonu hafifletmesi' gerekiyor. Sorun şu
ki 'depresyon, kimyasalları değiştirerek basitçe dengelenebilen' bir
kimyasal formül değil. Aslında, 'ruhsal hastalığın, beyindeki kimyasal
dengesizlikten kaynaklandığı' fikri bir efsanedir. Aksine, depresyon,
'yaşam tarzı, ilişkiler' ve ilaçların çözemediği 'başa çıkma becerileri'
gibi 'biyolojik, psikolojik ve sosyal faktörlerden' kaynaklanır." (69)
"Bazı
kişilerde antidepresan tedavisinin 'depresyonda azalma yerine, artışa
neden olma' tehlikesi vardır. Aslında, FDA ABD'deki tüm depresyon
ilaçlarının, çocuklarda ve genç yetişkinlerde 'artan intihar riski'
hakkında bir uyarı etiketi içermesini şart koşmaktadır. İntihar riski
özellikle tedavinin ilk bir veya iki ayında yüksektir." (69)
(Antidepresanlarla ilgili) "Durumu daha da kötüleştiren şey, 'antidepresan ilaçların yan
etkisi olan tardif disfori (TDP)' olarak
keşfedilmesidir. Bu, "devam eden, kalıcı antidepresan tedavisi ortamında
başlayan kronik, sıklıkla tedaviye dirençli, depresif durum" olarak
tanımlanır ve 'antidepresan tedavisinin kendisinin, 'kronik depresif
sendroma' katkıda bulunabileceğine' inanmak için nedenler vardır. Örneğin,
çok sayıda gence, 'antidepresan' reçete ediliyor ve alıyor. Bunları alan
gençlerin sayısı yaklaşık yüzde dokuzdur. Beyinlerinin, 'bu ilaçlara karşı
"karşıt tolerans" yaratacağı' belirlenmiştir. "Bu gençlerin yüzde kaçı, ilaç kaynaklı 'tardif disforiye' yakalanacak ve böylece ömür boyu 'kronik
depresyon' yaşayacak?" (69)
"'Antidepresanlar, depresyona neden
olur' ve bunun halk arasında bilinmemesinin tek nedeni, 'ilaç
şirketlerinin, bu verileri gizli tutmasıdır.' Birçok 'antidepresan
çalışmasının', ilaç şirketlerinin etkisiyle 'lekelendiği' bulunmuştur." (69)
"Klinik antidepresanları değerlendiren çalışmalara ilişkin bir inceleme,
'gizli çıkar çatışmaları ve kurumsal ilaç üreticileriyle finansal bağlar'
olduğunu göstermektedir." (69)
"Antidepresanların Gizli Zararları.. Klinik
deneylerin derinlemesine analizi, 'intihar girişimleri ve agresif
davranışlar' da dahil olmak üzere 'olumsuz yan etkilerin, yaygın olarak
eksik bildirildiğini' ortaya koymaktadır. Antidepresanlar piyasadaki en
yaygın reçeteli ilaçlardan bazılarıdır. Ulusal Sağlık İstatistikleri
Merkezi'nin 2011 tarihli raporuna göre, 12 yaş üstü 10 Amerikalıdan
birinden fazlası (yaklaşık %11'i) bu ilaçları kullanıyor. Yine de, son
raporlar 'bu ilaçların güvenliğiyle ilgili önemli verilerin (özellikle
çocuklar ve ergenler için riskleri), tıp camiasından ve halktan
saklandığını' ortaya koydu. (...) ...Nordic Cochrane Merkezi'ndeki bir grup
araştırmacı, ilaç şirketlerinin, yeni bir ilacın onayı için başvururken
ABD Gıda ve İlaç Dairesi (FDA) ve Avrupa İlaç Ajansı (EMA) gibi düzenleyici
otoritelere gönderilen ayrıntılı belgeler olan 'klinik çalışma
raporlarında, ciddi zararın tam kapsamını sunmadıklarını' gösterdi." (70)
"Araştırmacılar, iki yaygın antidepresan türü olan seçici serotonin geri
alım inhibitörleri (SSRI) ve serotonin ve norepinefrin geri alım
inhibitörleri (SNRI) ile ilgili 70 çift kör, plasebo kontrollü denemeden
alınan belgeleri incelediler ve 'bu ilaçları kullanan çocuk ve
ergenlerde, 'intihar düşünceleri ve agresif davranış' sıklığının iki katına
çıktığını' buldular." (70)
"....Klinik
Epidemiyoloji Dergisi'nde yayınlanan
bir çalışma, 'antidepresan çalışmalarının, meta analizlerinin üçte birinin, ilaç çalışanları tarafından yazıldığını ve bunların ilaç hakkında 'olumsuz ifadeler' içerme olasılığının diğer meta çalışmalara göre 22 kat
daha az olduğunu' ortaya koydu. Aynı ay başka bir araştırma grubu,
GlaxoSmithKline tarafından finanse edilen 2001 tarihli Paxil klinik
çalışması olan Çalışma 329'dan alınan verileri yeniden analiz ettikten
sonra, 'ergenlere yönelik 'abartılı etkinlik ve açıklanmayan zararlar'
ortaya çıkardıklarını' bildirdi. Dergi makalelerinde olumsuz
sonuçların 'seçici bir şekilde raporlanması' nedeniyle, en son BMJ
çalışmasındaki araştırmacılar, denemeler hakkında daha ayrıntılı
bilgiler içeren klinik çalışma raporlarına yöneldi. 'En yararlı
bilgilerin bir kısmının, eklerde gömülü bireysel hasta listelerinde
olduğunu' keşfettiler. Örneğin, raporda “duygusal sorumluluk” veya
“kötüleşen depresyon” olarak sunulan 'intihar girişimlerini' ortaya
çıkardılar." (70)
"Birçok önceki çalışma, 'antidepresan
kullanımıyla artan intihar düşüncelerini' bulduğundan, 2004 yılında FDA
bu ilaçlara bir kara kutu uyarısı verdi -en ciddi tehlikeler için
ayrılmış bir etiket- ve EMA da benzer uyarılar yayınladı. Ancak
'saldırganlık riskleri' hakkında hiçbir etiket yok. Yayınlanmış vaka
çalışmaları da dahil olmak üzere geçmişte 'düşmanca davranışla' ilgili
ipuçları bulunmuş olsa da, geçen haftaki BMJ çalışması, 'çocuklarda ve
ergenlerde saldırgan davranışta artışı' belgeleyen ilk büyük ölçekli
çalışmaydı." (70)
"Tam bir ilaç şarlatanlığı: Antidepresanlar neredeyse 'her şey için' reçete ediliyor... hatta 'işe yaramadıkları durumlar' için bile.. İsimleri
tek amaçlarının 'depresyon tedavisi' olduğunu ima etse de, 'doktorların,
çeşitli diğer tıbbi sorunlar için de antidepresanlar reçete ettiği'
ortaya çıktı. Aslında yakın zamanda yapılan bir Kanada araştırması,
Quebec doktorları tarafından son on yılda yazılan 'antidepresan
reçetelerinin yarısından biraz fazlasının depresyon için olduğunu' buldu.
Bu da şu soruyu akla getiriyor: Antidepresan reçetelerinin yaklaşık
%50'si ne içindi?" (78)
"Antidepresanlar ayrıca 'uykusuzluk, fibromiyalji, obsesif-kompulsif bozukluklar, kronik ağrı, migren ve panik bozuklukları' için rutin olarak verilir. Ancak doktorlar, bunları tedavi etmeleri 'onaylanmamış bir dizi "etiket dışı" durum için' de reçete ederler. Araştırmacılar, depresyon dışındaki sorunlar için yazılan 'antidepresan reçetelerinin üçte ikisinin, etiket dışı - ve dolayısıyla onaylanmamış - amaçlar için yazıldığını' keşfettiler. Bu, 'ABD'de antidepresan kullanımının, 1988-1994 ve 2005-2008 yılları arasında neden %400 oranında arttığını' açıklamaya yardımcı olabilir. Hastalık Kontrol ve Önleme Merkezleri, 'yetişkinlerin ve gençlerin %11'inin, artık antidepresan kullandığını' bildiriyor, bu nedenle bu küçük bir sorun olmaktan çok uzak. Daha da kötüsü, doktorlar bu reçeteleri körü körüne yazıyor ve bunların 'etiket dışı rahatsızlıklara yardımcı olabileceğine' dair hiçbir kanıt yok. Doktorların, insanlara 'işe yaradığı kanıtlanmamış ilaç' reçete etmesi fikri gerçekten de yutulması zor bir hap." (78)
(2006 ile 2015 yılları arasında Quebec'te 'birincil bakım
doktorlarının, elektronik tıbbi kayıtları' incelendiğinde) "....reçete edilen 'antidepresanların, yalnızca %55'i depresyon' içindi.
İncelenen 100.000'den fazla antidepresan reçetesi arasında, '%18,5'i
anksiyete bozuklukları, %10'u uykusuzluk, %6'sı kronik ağrı ve %4'ü
panik bozuklukları' içindi. 'Dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğu,
menopoz, migren ve sindirim sorunları' gibi belirtilen durumların birçoğu
'onaylanmamış kullanımları' temsil ediyordu. Hatta bazı doktorlar bunları
'PMS, cinsel işlev bozukluğu, bulimia ve idrar sorunları' için bile
reçete etti." (78)
"Antidepresanların oldukça korkutucu yan
etkileri vardır ve 'kalp hastalığı, meme kanseri ve tip 2 diyabet' riskini
artırırlar. Olabilecek en kötü şey nedir? 'Baş ağrısı ve hazımsızlık'
gibi yan etkiler her şeyden daha fazla can sıkıcı olsa da, 'bu ilaçlar,
intiharla da ilişkilendirilmiştir' ve 'birden fazla toplu katliamcı,
antidepresan' kullanmıştır. İşte tam da bu yüzden antidepresan kullanımı,
'en uç depresyon vakalarında ve yalnızca doğal tedavi yöntemleri
başarısız olduğunda' kullanılmalıdır." (78)
"Dünya Sağlık Örgütü yakın zamanda
Avrupa Nöropsikofarmakoloji Dergisi'nde yayınlanan ve 2005 ile 2012
yılları arasında birçok ülkede 'gençler arasında antidepresan
kullanımının önemli ölçüde arttığını' gösteren araştırmaya yanıt verdi. DSÖ
Ruh Sağlığı Direktörü Dr. Shekhar Saxena, 'etiket dışı kullanımın
özellikle endişe verici olduğunu' söyledi: "Bunlar gençler arasında
'denenmemiş, yaygın olarak kullanılması için hiçbir
gerekçesi olmayan' ilaçlardır. Yasal düzenlemeler ve mesleki yönergeler
vardır ve ilaçların 'etiket dışı kullanımı' çoğu zaman ikisini de aşar.
Bu, Dünya Sağlık Örgütü'nün çok endişe duyduğu bir şeydir."" (78)
"Elbette,
'ilaç şirketleri, baskılarını esasen kontrolsüz bir şekilde' uygulamaya
devam ettiği sürece, doktorlar tarafından yazılan 'antidepresan
reçetelerinin sayısının, azalmaktan ziyade artma olasılığı' yüksektir.
Belki de bu salgının en endişe verici yönü, birçok sorunun 'düzenli egzersiz, sağlıklı beslenme,
meditasyon ve doğayla daha fazla zaman geçirme' gibi yaşam tarzı
değişiklikleriyle hafifletilebilmesi yerine, doktorların bu hapları
dağıtmasıdır.." (78)
"TIME Dergisi, Çocuklara ve Yaşlılara Psikiyatrik İlaç Verilmesini Eleştiriyor.. (Savunmasızları
İlaçlamak: Çocuklarda ve Yaşlılarda Atipik Antipsikotikler..) (...) ....ilaçların en kötü maliyetleri
en savunmasız hastalar tarafından karşılanıyor: psikiyatri
hastanelerinde, koruyucu bakım evlerinde ve çocuk hapishanelerinde
çocuklar ve gençler ve ayrıca huzurevlerindeki yaşlılar. İlaçların
güvenli veya etkili olduğu 'kanıtlanmamış rahatsızlıklar' için
ilaçlanıyorlar - bazı durumlarda, bilinen olası bir sonuç olarak ölüm
var." (53)
"İlaç
şirketleri yakın zamanda ABD tarihindeki en büyük yasal anlaşmaları
ödediler - şirketlere uygulanan en büyük cezalar da dahil - 'antipsikotik
ilaçları, yasadışı olarak pazarladıkları' için. Ödemeler toplamda 5
milyar doları aştı. (....) İlaç şirketleri için fayda soğuk kâr. Antipsikotikler yılda
yaklaşık 14 milyar dolar getiriyor. 'Geodon, Zyprexa, Seroquel, Abilify
ve Risperdal' gibi sözde "atipik" veya "ikinci nesil" antipsikotikler
piyasadaki diğer tüm ilaç sınıflarından daha fazla para kazanıyor ve
dolar bazında Amerika'da en çok satan ilaçlar." (53)
(Antipsikotik) "...ilaçlar öncelikle
nüfusun %3'ünü etkileyen 'şizofreni ve bipolar bozukluğu' tedavi etmek
için onaylanmış olsa da, 2010 yılında atipik antipsikotikler için 56
milyon reçete yazılmıştır. .....Connecticut'taki Burlingame
Psikiyatri Araştırma Merkezi müdürü Dr. John Goethe, 'son 10 yılda
psikiyatri hastanelerinde yatan 5 ila 12 yaş arasındaki tüm çocukların
yarısından fazlasına antipsikotik reçete edildiğini ve bu reçetelerin %95'inin, ikinci nesil antipsikotikler için olduğunu' bildirdi. Bu
çocukların çoğu, ilaçların faydalı olduğu gösterilen bir rahatsızlığa
sahip değildi..." (53)
"...FDA tarafından onaylanan ilaçlar, 'nörotransmitter dopamin seviyelerini' yükseltirken, antipsikotikler 'tam tersini yaparak' onları düşürüyor.'" (157)
"Geçtiğimiz hafta sonu Palm Beach Post'un yaptığı bir ifşa, antipsikotiklerin, Florida Çocuk Adaleti Dairesi (DJJ) tarafından 'satın alınan en önemli ilaçlar' arasında olduğunu ve çocuklarda çoğunlukla 'hükümet tarafından onaylanmayan nedenlerle kullanıldığını' ortaya koydu — örneğin uykusuzluk veya kaygı. (....) Post'un bildirdiğine göre, devlet tarafından hapsedilmiş çocukları değerlendirmek üzere işe alınan psikiyatristler arasında, 'yaklaşık üçte biri, ilaç şirketlerinden para aldı.' Bu 17 psikiyatrist antipsikotik reçetelerinin %54'ünü yazdı; bu tür ödemeleri almayan 35 doktor geri kalanını yazdı. Başka bir deyişle, hepsi 'ilaç şirketleri tarafından ödenen doktorların' üçte biri, eyaletin kilit altındaki gençleri için 'tüm antipsikotik reçetelerinin yarısından fazlasını' yazdı." (157)
"Antipsikotik ilaçların 'gereksiz yere kullanılmasıyla' ilgili sorunlardan biri de ciddi, bazen 'geri döndürülemez hasara' yol açabilmeleridir. Atipik antipsikotikler 'kilo alımıyla' ilişkilidir ve kullanıcıların 'Tip 2 diyabet' riskini iki katına çıkarabilir. Son araştırmalar ayrıca bunların 'beyni küçültebileceğini' ve bebeklik dönemi dışında beynin, 'herhangi bir zamandan daha fazla büyüdüğü ergenlik yıllarında, beyin gelişimini nasıl etkilediklerine' dair çok az veri olduğunu ileri sürüyor." (157)
"Hükümet araştırmasına göre, huzurevlerinde yaşayanların '%14'üne, en az bir ikinci nesil antipsikotik reçetesi' verildi. Bu reçetelerin tam %88'i, bu ilaçların 'bu hastalarda, ölüm riskini iki katına çıkarabileceği' gerçeğine rağmen (bu konuda ilaç üzerinde kara kutu uyarısı var), 'demans hastalarına' veriliyor. Araştırma, asla yazılmaması gereken antipsikotik reçeteleri doldurmak için, '116 milyon dolarlık Medicare dolarının harcandığını' tahmin ediyor." (157)
"Peki bu ilaçlar neden bu kadar yaygın olarak reçete ediliyor? Agresif ilaç şirketi pazarlaması hikayenin sadece bir kısmı. Kurumsal ortamlarda aşırı kullanılmalarının temel nedeni, 'sakinleştirici olmaları ve hastaların yönetimini kolaylaştırmalarıdır.' İkincisi, diğer sakinleştirici ilaçların aksine, kötüye kullanımla ilişkilendirilmezler (belki bazı bağımlılar arasında hayranları olan Seroquel hariç)." (157)
"İlaçların, bağımlılıkla ilişkilendirilmemesi, 'ilaç şirketlerinin bu kadar 'yanıltıcı pazarlama' ve bunun sonucunda ortaya çıkan 'aşırı reçeteleme' ile sıyrılabilmesinin' bir diğer büyük nedenidir." (157)
"....çocuklarda ve yaşlılarda, 'davranış kontrolü ve uykuyu' teşvik etme gibi onaylanmamış kullanımlar için, 'hükümet denetimi' veya "aşırı reçeteleme" nedeniyle 'kovuşturma korkusu' olmadan reçete edilebilirler. Başka bir deyişle, 'bağımlılık, temelde ölümden (veya Tip 2 diyabet veya zevk alamama gibi herhangi bir sonuçtan) daha kötü bir yan etki' olarak görülmektedir. En savunmasız 'gençlerin ve yaşlıların, genellikle kendileri için savunuculuk yapamaması', sorunu halı altına süpürmeyi kolaylaştırmıştır." (157)
"Yazar Darshak Sanghavi, 'pediatrik bipolar bozukluk' tanısının yaklaşık on yıl önce ortaya çıktığını ve o zamandan beri 'ana akım tıp kuruluşları' tarafından kabul gördüğünü belirtiyor. Sanghavi şöyle yazıyor: "Tüm bunlar daha fazla tanıya, ülkedeki çocuklarda bipolar bozukluğun sözde salgınına ve antipsikotiklerin, ruh hali dengeleyicilerin ve bipolar yetişkinleri tedavi etmek için sıklıkla kullanılan diğer ilaçların, çocuklarda kullanımında buna bağlı bir artışa yol açtı.
Massachusetts'te 8.000'den fazla çocuğa örneğin Zyprexa gibi antipsikotik ilaçlar reçete ediliyor... Bu endişe verici çünkü İngiliz hükümetinin bir incelemesine göre, çocuklarda bu durum için ilaç tedavisinin arkasındaki kanıtlar "son derece sınırlı" ve bazı ilaçlar 'büyük kilo alımına (ortalama iki ayda yaklaşık 20 pound), hormon sorunlarına ve diğer yan etkilere' neden oluyor. Ancak 'pediatrik bipolar bozukluğun' yaygın yayılmasını ve ilaç tedavisini eleştirmek, 'altta yatan önemli sorunu' gözden kaçırıyor. Normal aileler 'damgalayıcı etiketler' aramaz ve çocuklarına sırf eğlence olsun diye 'korkutucu ilaçlar' vermezler. Bunları, 'akıllarının sonuna geldikleri' için yaparlar." (159)
"Ne yazık ki, satışlarını artırmaya çalışan ilaç şirketleri, 'ebeveynlerin çaresizliğini, kendi avantajlarına' kullandılar ve stratejileri, özellikle de çocuk psikiyatristlerinin, kronik olarak yetersiz olduğu 'psikolojik veya davranışsal terapiler' için sigorta kapsamının, ilaçlar kadar risk taşımadığı parçalanmış bir sağlık sisteminin zemininde oldukça başarılı oldu." (159)
"Biyoetikçi Carl Elliott da yakın zamanda bana, 'bipolar teşhislerindeki artışın, antipsikotik ilaç satışlarında büyük bir artışa katkıda bulunduğunu' söyledi. "Bipolar burada en büyük sorun" dedi. "Şimdi herkeste var. Eskiden nadirdi ama artışı grafikleyebilirsiniz ve 'atipik' antipsikotiklerin piyasaya sürülmesiyle birlikte artış gösteriyor." Şimdi 500.000'den fazla çocuk, antipsikotik ilaç kullanıyor." (159)
"....ABD tarihindeki en büyük cezalar -birkaç milyar dolar tutarında- son birkaç yıldır FDA onayı olmadan bu ilaçları, 'çocukları ve yaşlıları tedavi etmek' için pazarlayan ilaç şirketleri tarafından ödendi. Uzun vadeli 'etkililikleri veya güvenlikleri' hakkında hala kesin bir veri yok." (159)
"Çocuk
suçluluğu, 'risk altındaki çocukları, tehlikeli antipsikotik ilaçlarla'
tedavi etme eğiliminin giderek artmasıyla daha da zorlaşan, endişe
verici bir olgudur. (...) İlaç
endüstrisi, risk altındaki genç suçluları tedavi ederken bir altın
madeni keşfetti." (39)
"1994 yılında Dr. Giovanni Fava tartışmalı bir soru sordu:
'Antidepresanlar, tedavi etmek için tasarlandıkları durumları
kötüleştirebilir mi?' Otuz yıl sonra, yoksunluk semptomlarına ilişkin
klinik içgörüleri cevabın 'evet' olabileceğini ve 'bunun sonuçlarının,
rahatsız edici olduğunu' gösteriyor. İlaç endüstrisi, 'antidepresan
ilaçların kesilmesinden sonra, yoksunluk semptomlarının risklerini'
küçümsedi." (60)
(İtalyan bir psikiyatrist ve araştırmacı Dr.
Giovanni Fava) "....hastalarında en iyi
uygulama olan 'kademeli azaltma' ile bile ortaya çıkan 'antidepresan
yoksunluk sendromları' etrafındaki deneyimlerini araştırıyor ve
paylaşıyor. Klinik bulguları ayrıca, 'beynin, antidepresanlara direnç
geliştirerek, hastanın durumunun zamanla 'kötüleşmesine' yol açan "karşıt
tolerans" olarak bilinen daha geniş bir soruna' da işaret ediyor." (60)
"APA'ya göre, DSM-5-TR'deki katılımcıların yaklaşık
%21'i uluslararası uzmanlar, %60'ı psikiyatristler, %25'i psikologlar ve
%15'i diğer sağlık profesyonelleriydi; buna kıyasla DSM-5'teki
uluslararası uzmanlar yaklaşık %30, psikiyatristler %64, psikologlar %30
ve diğer sağlık profesyonelleri %6 idi.. Önceki çalışmalarla
uyumlu olarak, "ilaç şirketlerinden en fazla ücret alan DSM panel
üyeleri, ilaç müdahalelerinin genellikle standart tedavi olduğu teşhis
alanlarında çalışanlardı..." Araştırmacılar, 'on dokuz panel üyesinin
(34.6, aralarında toplam 1.833.960 $ fonla), büyük ölçüde "devam eden
eğitim programı dışındaki bir mekanda 'öğretim görevlisi' veya 'konuşmacı'
olarak hizmet etmek" için ödeme aldığını' tespit etti.
Ödemenin en büyük
oranı araştırma ödemeleriydi, ancak araştırma fonu açıklaması APA'nın
DSM-5'inden çıkarılmıştı. Çalışma grubu veya görev gücü katılımcılarının
' finansal ücret aldığı, ilk 10 DSM bozukluğu' şunlardır: "-İlaç kaynaklı hareket bozuklukları: 8.443.468 $ ; -Uyku-uyanıklık bozuklukları: 1.892.430 $ ; -Bozucu, dürtüsel ve davranış bozuklukları: 1.059.910 $ ; -Obsesif Kompulsif Bozukluk: 973.851 $ ; -Depresif bozukluklar: 875.373 $ ; -Nörobilişsel Bozukluklar: 872.277 $ ; -Şizofreni Spektrumu: 429.791 $ ; -Bipolar bozukluklar: 311.751 $ ; -Eliminasyon Bozuklukları: 143.770 $ ; -Kişilik Bozuklukları: 139.661 $
'İlaç
kaynaklı hareket bozukluğu' paneli katılımcılarına verilen miktar,
özellikle şok edicidir çünkü bozuklukların çoğu psikiyatrik ilaçlardan
kaynaklanmaktadır. Psikiyatrik ilaçlara bağlı "beyin hasarı" DSM'de özel
bir bölüme sahiptir. Örneğin, 'Nöroleptik kaynaklı Parkinsonizm,
Nöroleptik Malign Sendrom (NMS), İlaç Kaynaklı Akut Distoni, İlaç Kaynaklı
Akut Akatizi (huzursuzluk ve hareketsiz duramama) ve Tardif Diskinezi
(TD, "geç" anlamına gelen tardive ve "kasların anormal hareketi"
anlamına gelen diskinezi kelimelerinden türemiştir)' bunlardan
birkaçıdır." (57)
"DSM-5-
TR 'ilaç kaynaklı hareket bozuklukları' Çalışma Grubu'nun üyeleri arasında
12 psikiyatrist listelenmiştir. Bu grubun başkanlığını eski APA başkanı
Dr. Alan Schatzberg yapmaktadır. Psikiyatrist, 'ilaç endüstrisiyle olan
'açıklanmayan çıkar çatışmaları' nedeniyle 2008 yılında federal Senato
soruşturmasına' tabi tutulmuştur. Bu dönemde 'ilaç şirketleriyle, hisse
senedi sahipliği' de dahil olmak üzere 15 bağlantısı olmuştur. Senato,
'ilaç şirketlerinden kazandığı para' ile Stanford Üniversitesi'ne
bildirdiği para arasında "tutarlılık eksikliği" bulmuştur. Stanford
Üniversitesi'nde halen Psikiyatri ve Davranış Bilimi Bölümü'nde
çalışmaktadır. Ortak kurucusu olduğu 'Korsept Terapileri adlı şirkette, 6 milyon dolarlık hissesi' vardı. Açık
Ödemeler, 2019 ile 2022 yılları arasında 'endüstri
ödemelerinden, yaklaşık 104.000 dolar aldığını' bildirmiştir. 2022
tarihli bir açıklama, 'ilaç şirketleri, Janssen ve Merck ile olan mali
bağlarını' listeliyor. Bu nedenle Schatzberg, 'ilaç kaynaklı hareket
bozukluklarına' neden olabilen ilaçlar üreten şirketlerden faydalanıyor.
Merck, antipsikotik Saphris'i üretiyor. Janssen, her ikisi de 'hareket
bozukluklarına' neden olabilen antipsikotikler risperidon
ve Invega'yı ve ayrıca antidepresan "Spravato'yu (esketamin
veya ketamin bileşiği) üretiyor." (57)
"DSM,
'bilimsel geçerliliğinin olmaması' nedeniyle uzun zamandır eleştiriliyor.
Görev gücü üyeleri, kılavuza 'bir akıl hastalığı' eklemek için kelimenin
tam anlamıyla oy kullanıyor. Hatalar, tıbbi hastalıkların olduğu gibi
"keşfedilmez". DSM bozukluğunu doğrulamak için 'fiziksel testler veya kan
testleri' yoktur. Oylama sonucunda varlığa getirildikten sonra, 'her bir
bozukluk için, bir psikiyatrik ilaç' reçete edilebilir." (57)
'Nöroleptik malign sendrom (NMS)' ilk olarak 1956'da bildirilmiştir.
1994'te DSM-IV'te bir 'ruhsal bozukluk' olarak listelenmiştir. Hastalar,
neden olan bir ilaca 'maruz kaldıktan sonra saatler veya günler içinde'
NMS geliştirebilir, çoğu 2 hafta içinde ve neredeyse hepsi 30 gün içinde
semptomlar gösterir. Nöroleptikler, 'dudaklar, dil, çene, parmaklar,
ayak parmakları ve vücudun diğer kısımlarının istemsiz hareketinde
görülen Tardif Diskinezi'ye' neden olur." (57)
"Tardif
Diskinezinin "nörolojik bozukluk" olarak 'yeniden adlandırılması ve DSM'ye eklenmesi', yanıltıcı
bir şekilde 'bunun, 'ilaç kaynaklı hasardan' ziyade 'tıbbi bir hastalık' gibi
görünmesini' sağlıyor." (57)
"Onaylanmış bir Tardif Diskinezi tedavi ilacının
yaygın yan etkileri şunlardır: 'denge, koordinasyon veya yürümede sorun,
salya akması, düzensiz kalp atışı ve huzursuzluk, hareketsiz oturamama,
hareket etmeye devam etme ihtiyacı ve parmakların veya ellerin titremesi
ve sallanması' - ikincisi antipsikotiklerin neden olduğu benzer
semptomlardır: akatizi.." (57)
"....2020'de 11,1 milyondan fazla Amerikalı 'antipsikotik' kullanıyordu. Bu,
potansiyel olarak '2,23 ila 5,57 milyon kişinin, 'ilaç kaynaklı hareket
bozuklukları' nedeniyle kalıcı olarak hasar görmesi' anlamına geliyor." (57)
"Esketamin burun
spreyi, uzun süreli uyuşukluğa, bilinç kaybına ve zihinsel
değişikliklere (örneğin, kimlik, yer ve zaman konusunda kafa
karışıklığı, gerçek dışılık hissi, benlikten veya bedenden kopma hissi) '
neden olabilir; bazı kişilerde 'ajite, sinirlilik veya diğer anormal
davranışlar sergilemeye' neden olabilir; 'intihar düşünceleri ve
eğilimleri ve benliğin veya çevrenin sürekli hareket halinde olduğu
hissine' neden olabilir. Buna Schatzberg'in psilocybin (sihirli mantar) psikedelik ilaç araştırmaları yürüten
COMPASS şirketiyle olan finansal ilişkisini de ekleyin. Psikedelikler
başka bir DSM bozukluğuna neden olabilir: 'Halüsinojen-Sürekli Algı
Bozukluğu'." (57)
-------------------------------
"Yeni DSM-5, psikiyatriyi 'bilimsel' ve 'gerçek tıp' gibi göstererek para kazanma dolandırıcılığıdır! DOLANDIRICILIK
(/sahtekarlık): Tanı ve İstatistik El Kitabı (DSM-IV), 'para kazanmak' ve psikiyatriyi 'bilimsel
göstermek' için bir dolandırıcılıktır!" (145)
"YENİ DSM-5; "Psikiyatri, tıp değil, kar amaçlı bir iştir.. Her şey parayla ilgilidir! Para kapmaca! İlaç şirketleri, 'bilimsel' olarak hiçbir desteği olmayan sahte
kimyasal dengesizlik efsanesinden tonlarca para kazanıyor. İlaç
şirketleri ve medya, 'para' karşılığında, yalanları teşvik ediyor. (....) DSM-5'in Amacı: (1) 'Sigorta şirketleri ve hükümetler için para kazandıran faturalama sistemi.. (2) Tıbbi meşruiyet görünümü..'" (145)
"....psikiyatristler de eşit derecede suçludur çünkü ilaç
şirketleri tarafından 'yalan söylemek' için de para alırlar.
Psikiyatristler, ilaç şirketlerinin piyonlarıdır.." (145)
"Tanı ve İstatistik El Kitabı" (DSM-5) ve tüm öncüllerinin, 'sigorta şirketleri ve hükümetler'
için bir 'faturalama sisteminden' başka bir şey olmadığı iyi
bilinmektedir. DSM-5, psikiyatristlerin, psikoterapistlerin,
psikologların, ruh sağlığı çalışanlarının ve danışmanların para kazanmak
için kullandıkları araçtır. DSM-5 olmadan, faturalama standartları
olmazdı. İş, söz konusu olduğunda, "hepimiz para için buradayız"
diyebiliriz. Kapitalizm en iyi sistemdir." (145)
"Psikiyatristlerin
'zengin olması' benim için sorun değil. Ancak 'nasıl ve neden zengin
oldukları' önemlidir. (...) Psikiyatri endüstrisinde, bugün iki zıt görüş
vardır: -İnsanın, 'bedenden ayrı bir ruhu' olduğuna ve ruhsal
hastalığın, bir beden sorunu değil 'ruhsal bir sorun' olduğuna inananlar.
İlaçlar, biraz yardımcı olabilir, ancak çözüm değildir. Ruhta olan
şeylerden bahsetmek, tek gerçek olası çözümleri sağlar. ; -Evrime
ve insanın 'bir ruhu' olmadığına, yalnızca 'kimyasalların bir koleksiyonu'
olduğuna inanan psikiyatristler. Ruhsal hastalıklar, kimyasal
dengesizliklerden kaynaklanır ve ilaçlar, bu dengesizlikleri düzeltir." (145)
"DSM-5, davranışınızın 'tıbbi bir sorun, bozukluk
ve hastalık' olduğu yanılsamasını yaratmak için 'bilimsel ve tıbbi görünen
etiketler' kullanır. Küçük Johnny'nin "öfke nöbeti"ni tedavi etmek için,
bir 'sigorta şirketine fatura kesmek' haklı olarak küçümsemeyle
karşılanacaktır. Ancak "Bozucu Ruh Hali Düzensizliği Bozukluğu" adlı bilimsel ve tıbbi görünen bir etiket yaratın ve sigorta şirketi, çek
yazmaya başlar. "Öfke nöbeti" ile "Bozucu Ruh Hali Düzensizliği
Bozukluğu" arasında bir fark yoktur, ancak ikincisi, bir doktor
tarafından tedavi edilmesi gereken bir 'akıl hastalığı' gibi görünür.
Modern psikiyatrinin ve DSM-5'in sahtekarlığı ve bağlantısı burada
yatar.." (145)
"DSM-5, genellikle (İncil'de listelenen 153 günahtan biri
olan) '300'den fazla günlük insan davranışı' kategorisine sahiptir. 'Günlük
davranışlar' için 'tıbbi' çağrışımlı isimlerin, yüzlerce örneği vardır.
Genellikle Yunanca alırlar.. (...) DSM'den
önce psikiyatri ve psikoloji, 'gerçek tıp' kadar 'saygı ve bilimsel'
görülmüyordu. DSM-5, 'günlük insan davranışları' için bilimsel görünen
'Yunanca kelime eşdeğerleri' seçerek, psikiyatristlerin ve psikologların,
'gerçek tıp uzmanları' olarak görülme hedefini sürdürmektedir. DSM-5,
sigorta şirketlerinin ve hükümetlerin, yaygın 'insan davranışı seçimlerini'
tedavi edebilmeleri ve tek bir F-00.00 ile F-99.99 arasında 300'den
fazla alfa-nümerik referans kodu içerir." (145)
"Psikologlar, kimyasal
Psikiyatristlerle aynı çizgideler.." (145)
"DSM'den önce psikiyatri ve
psikoloji, 'gerçek tıp' kadar 'saygı ve bilimsel' görülmüyordu. Ruh sağlığı
endüstrisi, kimyasal/biyolojik uygulamaya doğru ilerledi. Psikologlar
bile hızla 'kimyasal modele' doğru ilerliyor. DSM-5, 'günlük insan
davranışları' için 'bilimsel' görünen "Yunanca kelime eşdeğerleri" seçerek,
psikiyatristlerin ve psikologların 'gerçek tıp uzmanları' olarak görülme
hedefini sürdürüyor. DSM-5, (sigorta şirketlerinin ve
hükümetlerin, yaygın 'insan davranışı seçimlerini tedavi edebilmeleri ve
F-00.00 ile F-99.99 arasında 300'den fazla alfa-nümerik referans
kodundan birini gönderebilmeleri' için), 'birincil faturalama' aracıdır. İnsanın,
'kimyasal görünümü', ilaç şirketleriyle 'para kazanmak' için çok daha fazla
fırsat sağlar ve bunu yapmak daha kolaydır, çünkü 'kişinin, ruhunun
derinliklerinde 'gerçekten neyin rahatsız ettiğini' bulmak için, tüm o
zamanı "boşa harcamazsınız!" Mesele şu ki, ilaç şirketlerinden
gelen para cazibesi, ruh sağlığı endüstrisini, 'insana dair 'kimyasal bakış'
açısına ve gerçekten işe yarayan tek şeyden uzaklaştırıyor: "Onları
uyuşturup sersemletmeden, konuşarak 'sorunun ne olduğunu' bulmak.." (145)
"DSM, şeytani bir aldatmaca kitabıdır
çünkü gerçek amacını gizler ve insanlığın sahip olduğu 'her davranış
seçimini, hastalık' olarak etiketler.." (145)
"DSM'nin konu
karmaşasının tipik bir örneği olarak, neredeyse tüm 'yetişkin günahkâr
davranışları ve kötü alışkanlıkları' içeren bir "her şeyi kapsayan"
kategorimiz var. (...) Psikiyatri, davranış kontrolüdür.
Bu bozuklukların hiçbiri, hastalık değildir. Bunun yerine, hepsi davranış
seçimleridir. (...) DSM-5'teki bu kategori
psikiyatriyi, olduğu gibi gösterir: bir davranış kontrol sistemi.
"F60-F69 Yetişkin kişilik ve davranış bozuklukları"nda listelenen
"bozuklukların" hiçbiri, hastalıklı değil, davranış seçimleridir." (131)
"Akıl hastalığı bir davranıştır, bir hastalık değildir. Ritalin bir
zehirdir, bir ilaç değildir. (ADHD "DEHB")" (142)
"DSM-5, Ateistin Ahlaki
Kuralları, Psikiyatristin İncili'dir.. (...) Psikiyatri tarihi, geriye dönüp bakıldığında yarardan çok, zarar veren
moda teşhisleriyle doludur. Yeni DSM-5, güncel modaları 'tıbbileştirme' ve
günlük normal davranışları ve günahları 'hastalık' olarak adlandırma
geleneğini sürdürüyor.." (142)
"DSM-5'teki YENİLİKLER ;
-Davranışlarınızın, tıbbi bir sorun ve hastalık olduğu yanılsamasını yaratmak için bilimsel görünen etiketler..
-"Tecavüz" ve
"internet seks bağımlılığı" artık zihinsel
bozukluklardır. Hanımlar, psikiyatristinize, (tecavüzcünüzü, akıl hastası
olduğu ve beyninde kimyasal bir dengesizlik olduğu ve sizi istemeden ve
direnme yeteneğinin ötesinde tecavüz etmeye zorladığı gerekçesiyle mazur
gösterdiği için) teşekkür edin..
-"Bozucu Ruh Hali Düzensizliği Bozukluğu" küçük Johnny'nin öfke nöbetini zihinsel bir bozukluğa dönüştürüyor.
-"Majör Depresif Bozukluk" artık sevilen birinin ölümü veya boşanmadan kaynaklanan acıyı da kapsıyor.
-"Küçük Nörobilişsel Bozukluk", doğal yaşlanma sürecinin artan unutkanlığını zihinsel bir bozukluk haline getirir." (142)
-"Bozucu Ruh Hali Düzensizliği Bozukluğu" küçük Johnny'nin öfke nöbetini zihinsel bir bozukluğa dönüştürüyor.
-"Majör Depresif Bozukluk" artık sevilen birinin ölümü veya boşanmadan kaynaklanan acıyı da kapsıyor.
-"Küçük Nörobilişsel Bozukluk", doğal yaşlanma sürecinin artan unutkanlığını zihinsel bir bozukluk haline getirir." (142)
"Biyopsikiyatrik tanı isimleri, günlük davranışların bilimsel görünümlü etiketleridir.." (142)
"Biyopsikiyatrik ruhsal bozukluk
tanımları belirsiz ve kesin değildir.." (142)
"Günümüzde
psikiyatri, 'ruhun, bedenden ayrı olarak varlığını' reddeden "biyolojik
psikiyatristler" tarafından yönetilmektedir." (143)
"Zihinsel
hastalığa benzeyen ve bilişsel yetenekleri değiştiren semptomları
tetikleyebilen bir dizi gerçek tıbbi durum vardır. (...) Zihinsel gerilik, zihinsel hastalık değildir. Down sendromunda
olduğu gibi 'kromozomal bir hata veya beyindeki başka bir fiziksel
sorundur.' Hem Down sendromu hem de bunama, tıbbi olarak test edilebilir
"zihinsel bozukluklardır" ancak hiçbiri "zihinsel hasta" olarak
görülmez. 'Gebe kalma' anındaki genetik kromozomal yapı, 'bilişsel
yetenekler' üzerinde büyük bir etkiye sahip olabilir." (143)
"Modern psikiyatride "zihinsel bozukluk"
tanımının geniş, kapsayıcı doğasını anlamak önemlidir. Zihinsel gerilik
ve bunama, 'danışmanlık veya ilaç' gerektiren bir şey değildir. Günümüzde
psikiyatri, 'ruhun, bedenden ayrı olarak varlığını' reddeden "biyolojik
psikiyatristler" tarafından yönetilmektedir. Bilinen ve gözlemlenebilen
fiziksel bir tıbbi sorunun 'depresyon, anksiyete, paranoya ve şizofreniye'
yol açabileceği fikri, "insanın, kimyasallardan başka bir şey olmadığı"
düşünce tarzlarının temelini oluşturur. Zihnin (ruhun), vücutta 'fiziksel
değişiklikleri' tetikleyebileceği de bilimsel bir gerçektir.
Psikiyatristlerin yaptığı en büyük hata, 'depresyon, anksiyete, paranoya
ve şizofreni davranışlarının, vücuttaki fiziksel sorunu tetikleyip
tetiklemediğini sorgulamamaktır', tam tersi değil." (143)
"Psikiyatrik
İlaçlar.. 'Antidepresanlar, SSRI'lar, Trisiklikler, Maoi Beta
Blokerleri, Uyarıcılar, Sakinleştiriciler, Uyku Hapları,
Antipsikotikler, Nöroleptikler, Duygudurum Dengeleyiciler,
psikotropik..' " (146)
"Psikiyatrik ilaçlar tehlikelidir, bağımlılık yapar, ağrılı yoksunluk belirtileri gösterir." (146)
"Psikiyatrik ilaçlar, işe yaramaz. Deneylerde, plasebodan daha iyi performans göstermediler. Beyindeki 'kimyasal dengesizlikler' bir efsanedir." (146)
"Zihinsel hastalık 'bedensel, fiziksel bir hastalık' değil, ruhsal bir özgür irade seçimidir." (146)
"Psikiyatrik ilaçlar, işe yaramaz. Deneylerde, plasebodan daha iyi performans göstermediler. Beyindeki 'kimyasal dengesizlikler' bir efsanedir." (146)
"Zihinsel hastalık 'bedensel, fiziksel bir hastalık' değil, ruhsal bir özgür irade seçimidir." (146)
"Psikiyatrik ilaçlar, bireysel "bozukluklara" özgü değildir.." (146)
---------------
"Bir psikiyatristin Hristiyanlara 'Tanrı'ya olan inancımızın beynin bir
oyunu olduğunu' söylemesi saldırgan ve aşağılayıcıdır. (...) Bir psikiyatriste
gittiğinizde, (sizin) inancınızı, bir 'ilaçla tedavi etmek istedikleri bir
şey' olarak gördüklerini unutmayın." (122)
"Psikiyatrinin 'ruhtan yoksun insana' dair "kimyasal görüşü".. (...) Bugünün psikiyatristleri, 'beynin zihinle aynı olduğuna' inanıyor.. (...) ....tüm ruhsal hastalıkların 'biyolojik bir nedeni '
olduğuna inanıyor.. (...) ...insanın
'özgür iradeye sahip olduğunu' reddediyorlar.. (...) ...'beyni, ikili bir bilgisayar olarak' görüyorlar.. (...) ..."kötü genetiğin", 'akıl hastalığının nedeni
olduğuna' inanıyor.. (...) ...'beyindeki "kimyasal dengesizliklerin" ruhsal
hastalıkların nedeni olduğuna' inanıyor.." (137)
"Kimyasal
psikiyatri, (insanın, bedeninden ayrı bir ruha sahip olduğu) şeklindeki
İncil doktrinini açıkça alaya alır ve insanı bir "kimyasal robot" olarak
görür. Psikiyatrik araştırmalar, 250 yıldır çıkmazdadır çünkü
psikiyatristler, 'deliliğin' nedenini ve tedavisini 'beyinde' aramaktadır.
Biyolojik psikiyatristler, 'yanlış şeyi, yanlış yerde' aramaktadır.
Beyindeki 'kimyasal dengesizlikleri' aramak yerine, (vicdan tarafından
yönetilen) ruhtaki 'özgür iradeli davranış seçimlerini' aramalılar." (137)
""....Psikiyatristler ve psikologlar, 'günlük şeyler' için gülünç
ama 'tıbbi görünen isimler' yaratmaktan eşit derecede suçludurlar:
"Psikiyatristler, 'yaygın insan davranışı seçimleri için bilimsel ve
tıbbi' görünmelerini sağlamak amacıyla Yunanca iş eşdeğerlerini seçen
DSM-5'i yarattılar. Sonra bunları 'hastalık' gibi gösteriyorlar. (....) Psikologlar, yaygın insan ilişkileri için
klinik, bilimsel ve tıbbi isimlerle "Terapötik Danışmanlık Teknikleri"
yarattılar.." (147)
"Psikiyatri, İsa'ya 'paranoyak şizofren' diyor, Suprafrenik!" (116)
"Psikiyatri, Hristiyanlık Karşıtı, Ateist ve Hümanisttir.." (121)
"Psikiyatri, 'Tanrı'ya olan inancı, bir beyin hilesi' olarak görüyor!" (122)
"Psikiyatri, Ateisttir.. Hümanisttir.. Darwincidir.." (122)
"Psikiyatristler, genellikle evrime inanan ateistlerdir." (133)
"Psikiyatri, Çöp Bilimdir.." (115) (124) (130) (144) (149)
"Biyopsikiyatri, Çöp
Bilimdir.." (139)"Şizofreni (Şizoafektif Bozukluk, delilik), saf "klasik" çöp bilimdir.." (144)
"Histeri, saf "klasik" Çöp bilimdir.." (115)
"Travma Sonrası Stres Bozukluğu (TSSB) ve Kritik Olay Stres Değerlendirmesi (KOSD), saf "klasik" çöp bilimdir.." (124)
"Travma
sonrası stres bozukluğu (TSSB /PTSD)
bir efsanedir. Kritik olay stresi değerlendirmesi (KOSD /CISD), çöp bilimdir." (124)
"Bastırılmış Hafıza Sendromu (Dissosiyatif amnezi, psikojenik amnezi), çöp bir bilimdir ve bir efsanedir." (128)
"RMS (Hızlı Duygudurum (Ruh Hali) Taraması),
Çöp Bilimidir.." (128)
"Çoklu Kişilik Bozukluğu (ÇKB /MPD) veya Dissosiyatif Kimlik Bozukluğu (DKB /DID), saf "klasik" Çöp bilimdir.." (130)
"Psikiyatri:
Çoklu Kişilik Bozukluğu (ÇKB /MPD) veya
Dissosiyatif Kimlik Bozukluğu (DKB /DID) sahte bir çöp bilimdir ve mitolojiktir..." (130)
"Doğum Sonrası Depresyon (DSD/PPD), saf "klasik" Çöp bilimdir.." (149)
"Psikiyatri: "Doğum Sonrası Depresyon Psikiyatrik bozukluklar (DSD/PPD), saf "klasik" Çöp bilimdir.." (149)
"Bastırılmış Bellek Sendromu, çöp bilim ve bir efsanedir.." (129)
"Tourette Sendromu ve Obsesif-Kompulsif Bozukluk (OKB): bir bağımlılık, bir hastalık değildir.." (139)
12.1) PSİKİYATRİ'NİN AKIL HASTALIĞI ETİKETLERİNİN, İNSANLARI HASTA ETMESİ
----------------------
"Efsane: 'Üzgünüm! Kırık bir beynin var!'" (125)
"Uzmanlar, 'etiketin, hastalıktan daha zararlı olduğunu' söylüyor!" (125)
"'Genetik uyumsuzluk' ve 'kırık beyin' etiketi! Bu etiket, aslında 'depresyona, kaygıya, umutsuzluğa ve intiharlara' neden
oluyor! 'Sağlıklı bir kişiye, 'tıbbi bir teşhis' atfetmek, onu, 'bedensel-tıbbi
olarak hasta bir kişiye' dönüştürmezken, ona, 'psikiyatrik bir teşhis'
atfetmek, onu, gerçekten de 'ruhsal-psikiyatrik olarak hasta bir kişiye'
dönüştürür." (125)
"Bir nefrolog, Smith'in 'üremi hastası' olduğunu beyan
edebilir. Ancak Smith'in 'böbrek yetmezliği' yoksa, teşhis, onu 'hasta'
yapmaz. Teşhisi, 'hatalı' hale getirir. Buna karşılık, bir psikiyatrist ,
Smith'in 'şizofreni hastası' olduğunu beyan edebilir. Smith'in 'davranışı
veya zihinsel durumu' ne olursa olsun, teşhis, onu bir "şizofreni"ye veya
en azından "remisyondaki şizofreni"ye dönüştürecektir." -Thomas Szasz, (Psikiyatri:
Yalanların Bilimi, 2008) (125)
"İnsanlara, 'beyinlerinde, kimyasal bir sorun veya genetik bir bozukluk olduğu' söylendiğinde bu, 'büyük sorunlara' yol açar.
Bu, 'boynunuzu kırıp, quadriplejik olmak' gibidir çünkü bir çözüm veya
düzeltme yoktur. İlaçlar, dengesizliği düzeltmeye yardımcı olmaz ve
hiçbir şey, genetiği düzeltemez! 'Ruhsal hastalığı' teşhis edilen kişiye, "kötü genler" söylendiği için 'evliliklerin, boşanmayla sonuçlandığı'
birkaç vaka vardır. Kişi, daha sonra 'eşiyle, çocuk sahibi olmayı' reddeder.
Bu, evlilik için 'bir anlaşma bozucu' haline geldi. Bu, modern
psikiyatrinin 'toplumu, nasıl mahvettiğinin ve bireylere, nasıl zarar
verdiğinin' bir örneğidir." (125)
"Tedavisi olmayan "biyolojik uyumsuz" olarak
etiketlenmek, AIDS teşhisi konması gibidir. Tedavisi yoktur ve evlenmek
veya evli kalmaya devam etmek için büyük bir risk haline gelirsiniz.
Evlilikler iptal edilir! Boşanmalar sonuçlanır!" (125)
""Psikiyatri
endüstrisinin, "zihinsel hasta' insanları, "biyolojik engelli" olarak yanlış etiketlemesinin verdiği zarar çok büyüktür. Bu
etiket, aslında 'depresyona, kaygıya, umutsuzluğa, boşanmaya ve
intiharlara' neden olur! (...) Psikiyatri
endüstrisinin, tamamen ve her değişen 'teorik ve spekülatif sosyal
bilime' dayanarak, 'birini, yaşam için uygunsuz' olarak etiketlediğinde,
verdiği zararı durdurmanın zamanı geldi. İnsanların uyanma zamanı geldi!
Psikiyatri, size "Üzgünüm! Kırık bir beynin var!" dediğinde 'efsaneyi,
bilime dönüştürerek', topluma ve bireylere zarar verir." (125)
***
13) PSİKİYATRİNİN ZORBALIĞI : ZORLA PSİKİYATRİK HAPİS VE TEDAVİ
----------------------------------
"Daha önce de
belirttiğim gibi, zorla ilaç kullanımı, biyolojik olarak zararlı bir
etkisi olmasa bile, kötü bir şeydir. Bir kişi, gönüllü olarak bir ilaç
alırsa, 'ilaçtan etkilenen davranışından' sorumlu tutulur ve tutulmalıdır.
Bir kişi, iradesi dışında ilaçlanmışsa, zehirleyen kişi,
''zehirlenen kişinin, ilaçtan etkilenen davranışlarından' sorumlu
tutulmalıdır." -Thomas Szasz, (Zorlama Tedavi Olarak, 2007) (98)
"Zihinsel hastalıkların varlığını tespit etmek veya yokluğunu belirlemek
için 'nesnel yöntemler' olmadığından ve psikiyatrik teşhisler, damgalanmış
kişiye 'kapsamlı kişisel zararlar verme' potansiyeline sahip 'damgalayıcı
etiketler' olduğundan, ("akıl hastasının" "psikiyatrik masumiyetini" kanıtlayamaması), psikiyatriyi, modern dünyada
özgürlük ve sorumluluk için 'en büyük tehlikelerden biri' haline getirir."
-Thomas
Szasz, (Psikiyatri: Yalanların Bilimi, 2008)
"'Ne
istediğimizin önemli olmadığı, bedenlerimiz hakkında bir başkasının
seçim yapabileceği ve bu seçimle, hayatımızın geri kalanında yaşamak
zorunda kalacağımız' söylendiğinde, yanımızda birinin olması için
bir Akıl Özgürlüğü Kalkanı'na ihtiyacımız var." -Yazar Sarah Price Hancock (72)
"Bireyin bedeninde, ömrünün geri kalanını yaşamak zorunda olan doktor veya hakim değil, hastadır." -Yazar
Leah Harris (72)
"Sözde
sakinleştirici ilaçların 'yaygın kabul görmesi ve kullanımı',
psikiyatrinin yakın tarihindeki en dikkat çekici olaylardan birini
oluşturmaktadır. Bu ilaçlar, özünde, 'kimyasal deli gömleği' işlevi
görmektedir. Hastalar, örneğin bir 'deli gömleği' kullanılarak, 'güç'
kullanılarak 'kısıtlanmak' zorunda kaldıklarında, 'bakımlarından sorumlu
olanların, tamamen hasta adına hareket ettiklerine' kendilerini ikna
etmeleri zordu. Kimyasal yollarla kısıtlama [psikiyatristin] 'suçlu
hissetmesine' neden olmaz; hasta için tehlike burada yatar."
-Thomas Szasz, (Sakinleştirici İlaçların Kullanımı Üzerine Bazı Gözlemler, 1957) (98)
(Psikiyatristler) "Uzun zamandır hastalarını
"gerçeklik testi" yaparak değerlendirebileceklerini ve bir hastanın
"kendisi veya başkaları için tehlikeli olup olmadığını"
belirleyebileceklerini iddia ediyorlar. Bu vaatleri yerine
getirmediklerinde -toplumsal rollerinin gizeminde ima edilen- uygun
şekilde cezalandırılıyorlar ve 'kötü uygulama' suçundan suçlu
bulunuyorlar." -Thomas Szasz, (Zihnin Anlamı, 1996) (128)
"Anlayış bozukluğu
genellikle 'beynin, organik bir lezyonunun etkisi' olarak kabul edilir,
dolayısıyla 'tedavi edilemez'; bu varsayım, birçok durumda anatomik
gerçeğe aykırıdır. Deliler için kamusal akıl hastaneleri, 'toplum
huzuru için tehlikeli hale gelen üyeleri için, birer tutuklama yeri '
olarak kabul edilmiştir. Sık sık 'az bilgi ve daha az insaniyete' sahip
olan bu kurumların yöneticilerinin, masum mahkumlarına karşı, son derece
keyfi 'bir zulüm ve şiddet sistemi' uygulamalarına izin verilmiştir;
deneyim ise, istikrarlı ve tarafsız bir kararlılıkla etkili hale
getirilen 'hafif, uzlaştırıcı bir tedavinin, daha mutlu etkilerine' dair
bol ve günlük kanıtlar sunmaktadır." -Philippe Pinel (Delilik Üzerine Bir İnceleme, 1806) (99) (125)
"Sahte suçlama vakası, Psikiyatristlerin mahkum edilmesine yol açtı: "Psikiyatristler, bugün topluma çok zarar veriyor. Bir (alan) psikiyatristin 'körü körüne asılsız suçlamalara' inandığı veya 'fikirleri, doğrudan 'taciz suçlamasını yapan kişinin zihnine' yerleştirdiği' alan baskılama
terapisidir." (128) "On altı yaşında bir kız, öğretmenine 'ebeveynleri
tarafından cinsel tacize uğradığını' söyler. Annesi ve babası tutuklanır
ve 'suçla' itham edilir. Kız, evlat edinilir ve bir üniversite psikiyatri
kliniğinde, kadın bir psikiyatristle tedaviye başlar. Psikiyatrist,
durumunu "cinsel tacizden kaynaklanan travma sonrası stres bozukluğu"
olarak teşhis eder. 100 terapi seansından sonra hasta, bir hakime
'hikayeyi kendisinin uydurduğunu' söyler. Hasta ve ebeveynleri,
psikiyatristi, 'dava' eder, "tanı, kesin olarak gördüğünü ve başka hiçbir
şeyi kontrol etmediğini" iddia eder. O, tüm sistemdeki kilit kişiydi. Jüri,
doktoru, tıbbi hata'dan suçlu bulur ve hem hastaya hem de ebeveynlerine
önemli miktarda 'para tazminatı ödenmesine' karar verir. Bu davada (ve
diğer birçok davada), 'suçlayıcının güvenilirliğini zedelemek ve bu
dramanın gelişmesini önlemek' için 'sağduyunun yeterli olması' gerektiğini
ekleyebilirim.
Hasta ayrıca "büyükannesinin bir süpürgeyle uçtuğunu...
öldürülen üç çocuk doğurduğunu ve kalabalık bir restoranda yemek
yiyenlerin gözü önünde tecavüze uğradığını" bildirdi. Açıkça,
jürinin kararı, davacıların davadaki "kilit kişinin" anne babasına karşı
'yalancı tanıklık' yapan genç kadın ya da (ona inanan ve asılsız
suçlamasına göre hareket eden) yetkililer değil, 'onu, gerçek bir hasta
olarak gören psikiyatrist olduğu' iddiasını kabul etmesine dayanıyordu.
Yargıç ve jüri, böylece (bir psikiyatristin, bir kişinin yalan mı yoksa
doğruyu mu söylediğini, güvenilir bir şekilde belirleyebileceği ve
dolayısıyla 'böyle bir belirlemeyi yapmasının, psikiyatristin mesleki
görevi olduğu') yönündeki 'yaygın yanılgıyı' doğruladı. Psikiyatristler,
bu durumdan 'kendilerini sorumlu' tutuyorlar. Uzun zamandır hastalarını
"gerçeklik testi" yaparak değerlendirebileceklerini ve bir hastanın
"kendisi veya başkaları için tehlikeli olup olmadığını"
belirleyebileceklerini iddia ediyorlar. Bu vaatleri yerine
getirmediklerinde -toplumsal rollerinin gizeminde ima edilen- uygun
şekilde cezalandırılıyorlar ve 'kötü uygulama' suçundan suçlu
bulunuyorlar." -Thomas Szasz, (Zihnin Anlamı, 1996) (128)
"İnsanların 'sahte anılar' uydurmasının
birçok nedeni vardır: çünkü 'dramatik suçlamalar', özellikle 'cinsel
suçlar', dikkat çeker ve şöhret ve para kaynağıdır; çünkü, 'intikam tatlıdır'; çünkü insanlar, 'açıklanamayan duygusal sıkıntılarını, açıklama
ihtiyacı' duyarlar, 'sıkıntı ne kadar büyükse, 'gösterişli bir "nedene"
olan ihtiyaç' da o kadar büyük' olur; çünkü insanlar 'kötü dürtülerini, başkalarına atfetme' eğilimindedir; ve belirttiğim gibi, psikiyatristler,
insanları 'davranışlarından sorumlu tutmak için' hazırdırlar —
başkalarının doğruyu söyleyip söylemediğini, kendileri için 'doğrulama
sorumluluğu' da dahil." -Thomas Szasz, (Zihnin Anlamı, 1996) (128)
"....bu adama bir doz klorpromazin
verdiler ve bir saat sonra ona 'nasıl' diye sordular ve o da 'doktor,
bunun ne olduğunu bilmiyorum ama asla satmaz' dedi." Sadece yarı
haklıydı. Klorpromazin, 'boş hayatlarını doldurmak için, ilaç
isteyen kişilerin kullanmak isteyeceği' türden bir ilaç değildi.
Klorpromazinin birinci sınıf bir 'kimyasal deli gömleği' olduğunu ve 'akıl
hastalarını bastırmak için ilaç kullanmak isteyen insanlara, muhteşem bir
şekilde satılacağını' fark edemedi.
Klorpromazin/Torazin ve Haldol ve
Zyprexa gibi diğer önde gelen antipsikotik ilaçlar —'psikiyatristlerin
gurur ve neşesi olan ilaçlar'— asla akıl hastalarına veya halka satılmak
üzere tasarlanmamıştır. Tıpkı bir zamanlar 'mekanik deli
gömleklerinin' olduğu gibi, hastaların 'bakıcılarına satılmak üzere'
tasarlanmışlardı, satıldılar ve satılıyorlar. Nöroleptik ilaçların, 'hastalara değil, psikiyatristlere fayda sağladığı' en başından beri
açıktı." -Thomas Szasz, (Zorlama Tedavi Olarak, 2007) (98)
"Akıl hastaneleri veya psikiyatrik tedaviler hakkındaki filmler, bazen psikiyatrik ilaçların, 'insanları nasıl zombiye dönüştürebildiğini' doğru bir şekilde tasvir eder. Michael Keaton'ın başrol oynadığı bir komedi olan Rüya Takımı'nda (The Dream Team), akıl hastaları başarılı bir şekilde doktor kılığına girerler. Hastalar, en son bir hastane koğuşunda, televizyona uyuşturulmuş bir şekilde bakarken görülen psikiyatristlere, zorunlu ilaç reçete ederek kaçmayı başarır. En azından bir dereceye kadar, bu zombi etkisi, 'insanların, kendilerine veya başkalarına zarar vermesini' geçici olarak engelleyebilir. Örneğin, dirençli hastaları hızla bastırmak için kaslara enjekte edilebilen "antipsikotik" ilaçlar, bu şekilde 'acil servislerde, hastanelerde ve hapishanelerde' kullanılır. Dirençli hastalar, beyindeki uyuşturma etkisiyle kimyasal olarak kontrol edilir. Bu prosedüre doğru bir şekilde "kimyasal lobotomi" adı verilmiştir. "Antipsikotik" ilaçlar ayrıca istemli hareketleri kontrol eden beyin merkezlerini baskılayarak, kişinin herhangi bir hız, çeviklik veya kararlılıkla tepki vermesini engeller — bu da "ilaçsal deli gömleği" betimleyici ifadesinin kullanılmasını gerektirir." -Peter Breggin, David Cohen (İlacınız Sorununuz Olabilir, 2007)" (235)
-------------------------
"Şok
edici bir eğilimle, Psikiyatri, tüm sektörleri 'yanlış varsayımlara ve kanıtlanmamış bilime dayalı olmasına rağmen, mahkemelerin güvendiği
uzmanlar' haline gelecek kadar itibar kazandı. 'Hakimler, politikacılar,
kolluk kuvvetleri ve genel halk' tarafından psikiyatristlere karşı, yersiz
bir güven duyulmaktadır. Bu, yeni ve tehlikeli bir eğilimdir.." (129)
"Akıl
hastaneleri, ruh sağlığı hastaneleri ve sosyal yardım grupları ,
genellikle hastalarının, olabildiğince 'sessiz ve rahatsız edici
olmamasıyla' ilgilenirler, bu da işlerini kolaylaştırır." (140)
"'Paranız olsaydı,
hemen hemen herkesi, hemen hemen her nedenden ötürü, bir akıl hastanesine
gönderebilirdiniz!'" (114)
"Aslında bir kişinin, 'kendi isteği dışında, bir akıl
hastanesine yatırılması' için hiçbir neden yoktur:
a) Başkaları veya
kendileri için tehlike oluşturuyorlarsa, hiçbir yasa çiğnenmemiştir.
b)
Başkalarına zarar veriyorlarsa, onları gerçek bir hapishaneye gönderin.
c) Kendilerine zarar verirlerse veya intihar ederlerse, bunu yapma
konusunda yasal özgürlükleri vardır." (114)
"-Şizofreninin 'tıbbi bir durum
(davranış değil) olduğu' efsanesi doğru olsa bile, birine, rızası olmadan
tıbbi tedaviyi zorlamak yasadışıdır..
-'Hasta olduğunu' bildiği halde, rızası olmayan bir kişiye tedaviyi zorlayan veya ilaç veren bir doktor, hayatını kurtarsa bile hapse girer.
-'İntihar eğilimi' olan birini, 'akıl hastanesine yatıran ve zorla ilaç veren' bir psikiyatrist, çifte suç işlemiş olur.
-Psikiyatrik yatış, istisnasız olarak ceza kanununun ve doktor-hasta etiğinin ihlalidir." (114)
-'Hasta olduğunu' bildiği halde, rızası olmayan bir kişiye tedaviyi zorlayan veya ilaç veren bir doktor, hayatını kurtarsa bile hapse girer.
-'İntihar eğilimi' olan birini, 'akıl hastanesine yatıran ve zorla ilaç veren' bir psikiyatrist, çifte suç işlemiş olur.
-Psikiyatrik yatış, istisnasız olarak ceza kanununun ve doktor-hasta etiğinin ihlalidir." (114)
"İstenmeyen eşlerini, 'akıl hastanelerine' gönderen kocalar.. Tarihi
psikiyatrik haksız hapsetme.. "Karı-git".. İstenmeyen, dırdırcı veya zengin karınızı, nasıl akıl hastanesine yatırırsınız? İtaatsiz, dırdırcı veya
zengin karınızdan, kurtulmak mı istiyorsunuz? Onu, kendi isteği dışında
bir Deli Evi'ne gönderin! (...) Kötü kocaların erdemli, zengin karılarını hapse
atmalarının yükselişi
MS 1720 civarında başladı. " (114)
"Psikiyatristler, (çocukların
veya yetişkinlerin, psikiyatristler tarafından 'asla gerçekleşmemiş
suçları' hatırlamaları için) eğitildiği sahte 'bastırılmış hafıza sendromu' nedeniyle, birçok masum insanın haksız yere
hapsedilmesine neden oluyor. Çocuk tacizine dair sahte anılardan
"şeytani ritüel çocuk istismarına",
boşanmalardaki velayet davalarına kadar binlerce hayat mahvoldu.." (129)
"Thomas Szasz, bir kişinin, (istediği şekilde hareket etme (büyük bir kuş gibi giyinme) veya istediği şeye inanma (pembe filler onlarla konuşur) özgürlüğüne sahip olması gerektiğine, müdahale edilmemesi, etiketlenmemesi veya iradesi dışında bir muameleye zorlanmaması gerektiğine) inanır. Ancak, bir kişi, (yasayı çiğnerse, örneğin sürekli olarak huzuru bozarsa), Szasz (ceza/hukuk mahkemelerinde suçlanması ve bir yargıcın önünde yargılanıp hapse atılması gerektiğine) de inanır." (123)
"Hipnoz altında,
'babalarının, kendilerine cinsel tacizde bulunduğunu' ifşa ediyorlar. Baba,
hapse atılıyor, işinden kovuluyor, karısı tarafından boşanıyor, 'ömür
boyu pedofil' olarak dışlanıyor. Ancak hepsi yalan ve baba, tamamen
masumdu.. (...) Sahte anılar, (BMW'lerindeki bardak tutucularını aromalı
kahveleriyle dolu tutmak için), bir müşteri tabanına ihtiyaç duyan para
düşkünü "çöp bilim psikiyatristleri"
tarafından 'hipnoz' yoluyla, kadına yerleştirildi. (...) Herkesin duyduğu iki önemli vakayı seçtik: Saskatchewan Şeytani Ritüel cinsel taciz skandalının iki
vakası.. (...) Bu davalar, Psikiyatrinin, topluma ve bireylere
verdiği 'zararın' altını çiziyor. Hepsi, 'sahtekarlığın bastırılmasının',
çürütülmüş teorilerine dayanıyor. Psikiyatri sektöründen hiç kimse dahil
olmasaydı, bunların hiçbiri asla gerçekleşmezdi. Onların katılımı, onu
başlatan katalizör ve devam ettiren motordu! (...) (bu davalar) ....günümüzde psikiyatri uygulamalarında, çok yanlış olan şeylerin
mükemmel örnekleridir. En şok edici olanı, "şeytani ritüel çocuk
istismarı"nın dayandığı temelin, bugün hala psikiyatrinin 'ön saflarında
ve merkezinde' olmasıdır. Hala 'bastırma' ve "bastırılmış hafıza sendromu" için psikoterapi uyguluyorlar. Psikiyatristler,
masum insanları "bastırılmış hafıza sendromu" ile haksız yere hapse
atıyorlar. Travma sonrası stres sendromu, bugün yaygın ancak Saskatchewan şeytani ritüel istismar
skandallarında, birçok insanı haksız yere hapse gönderen, aynı 'Freudcu
bastırma teorisine' dayanıyor. (...) Biyolojik Psikiyatristler, bunu, her gün mahkemede yapıyorlar!" (129)
"Zihinsel delilik savunması ve delilik savunması: "akıl hastalığı nedeniyle, 'cezai' olarak sorumlu değil.." Psikiyatristler tarafından hapisten serbest
bırakılan, topluma
ve bireylere zarar veren 'suçlular, tecavüzcüler, katiller..' (...) Modern
zamanımızın en büyük kötülüklerinden biri, kötü günahkarların "akıl
hastalığı nedeniyle suçsuz" ilan edilerek, suçlarından dolayı cezadan
kurtulmalarıdır. Bu, psikiyatri endüstrisinin 'artan etkisinin' sonucudur.
50 yıl önce bile böyle değildi, çünkü giderek daha fazla günahkar,
cinayetle kurtuluyor.." (123)
"Akıl hastalığı nedeniyle suçsuz" örnekleri ; "-Mesih Kilisesi vaizinin karısı, kocası uyurken, onu, sırtından vurdu!
Hapisten çıkma kartı: "Travma sonrası stres bozukluğu..." (....) -Andrea Yates, 5 çocuğunu küvette boğdu.. Hapisten çıkma kartı: Doğum sonrası depresyon..." (123)
"Delilik savunması" ilk
olarak (1843'te Daniel McNaughtan'ın İngiliz Başbakanı Robert Peel'i
öldürmeye teşebbüs etmesiyle) kullanıldı. ABD mahkeme sistemi, bu İngiliz
davasını yasal emsal olarak kullanmaya başladı. Elbette bu,
İngiltere'deki psikiyatrinin babaları tarafından desteklendi! Garip bir
şekilde, John Hinckley Jr., 1981'de Ronald Reagan'a suikast girişiminde
bulunduğunda 'cinayete teşebbüsten' kurtuldu, ancak sapkın seks
uygulayıcısı, pedofili, yamyam katil Jeffrey Dahmer'ın 'tamamen aklı
başında olduğu' ortaya çıktı! Son zamanlarda 'bir eş, kocası
uyurken sırtından vuruyor ve Travma Sonrası Stres Bozukluğu nedeniyle, 'cinayetten' kurtuluyor. (...) Bazı kimyasal/biyolojik psikiyatristler, her suçu 'çok çeşitli nedenlerle'
mazur görüyor. Evrimciler ve hümanistler, ruh veya özgür iradeye sahip
olmayan, sadece 'kimyasallar olduğumuzu' savunuyorlar. Bu nedenle,
yaptığımız hiçbir şeyden sorumlu değiliz." (123)
"Thomas Szasz, bir kişinin, (istediği şekilde hareket etme (büyük bir kuş gibi giyinme) veya istediği şeye inanma (pembe filler onlarla konuşur) özgürlüğüne sahip olması gerektiğine, müdahale edilmemesi, etiketlenmemesi veya iradesi dışında bir muameleye zorlanmaması gerektiğine) inanır. Ancak, bir kişi, (yasayı çiğnerse, örneğin sürekli olarak huzuru bozarsa), Szasz (ceza/hukuk mahkemelerinde suçlanması ve bir yargıcın önünde yargılanıp hapse atılması gerektiğine) de inanır." (123)
"Şizofreninin, bir tıbbi
durum olduğu (davranış değil) efsanesi doğru olsa bile, birine, 'kendi
isteği dışında tıbbi tedaviyi zorlamak' yasadışıdır. 'Hasta olduğunu'
bildiği halde, rızası olmayan bir kişiye, 'tedaviyi zorlayan' veya 'onu
uyuşturan' bir doktor, hayatını kurtarsa bile hapse girer. 'İntihar'
eğilimi olan birini, 'akıl hastanesine yatıran ve onu uyuşturan' bir
psikiyatrist, çifte suç işlemiş olur. Psikiyatrik tutuklama, ceza
kanununun ve doktor-hasta etiğinin ihlalidir.." (114)
"Tarihsel
olarak, davranışları o kadar kontrolden çıkmış kadınlar vardı ki,
gerçekten seven kocaları, 'bunun, eşlerini düzelteceğini' düşünerek 'onları,
akıl hastanelerine' yatırdılar. Yanılıyordu. Bir koca, karısını "teslim
olmadığı, huysuz, rahatsız edici veya istenmeyen' olduğu için akıl
hastanesine yatırmaya çalıştığında, bu bir suç olarak görülmeliydi.
Onunla evlendin, bununla yaşa.. O, senin taşıman gereken, bir haç! Bu
'tarihi adaletsizliğin' yaşanmasını önlemek için 'modern tutuklama
yasaları' geliştirildi. Bugün bir kişi, yalnızca kendisi veya başkaları
için 'fiziksel bir tehlike, oluşturuyorsa' tutuklanabilir ancak bu bile
yasadışıdır.." (114)
"Kimyasal psikiyatristler, akıl hastalarını 'tutuklayıp hapse atma' ve 'ceza yasasını tamamen atlatma gücüne' sahip oldukları kendi "kanguru mahkemelerini"
yarattılar. Psikiyatristler, bir yandan, hiçbir bilimsel kanıt
olmaksızın, akıl hastalarının, 'tıbbi tedaviye onay veremeyeceklerine ve
eylemlerinden sorumlu olmadıklarına' karar verirler. Öte yandan, DSM-5'te 'hangi davranışların, akıl hastalığı olarak
etiketlendiğini', tek başlarına tanımlarlar." (114)
"Tüm psikiyatrik
tutuklamalar, psikiyatristlerin ('akıl hastalığını' tanımlayan yasa koyucu,
'kimin akıl hastası olduğuna' dair görüşünü bildiren tanık, 'kararı veren'
jüri ve 'tutuklama emrini' imzalayan yargıç olduğu) sahte bir yasal
işlemdir. Bunların hiçbiri, mahkemede gerçekleşmez. (....) ...rıza
olmadan 'psikiyatrik olarak hastaneye yatırılma', gerçek yargıçlar,
davalar ve jüriler olmadan ve 'suç' içermediğinde, her zaman yasadışıdır. Suçlar, söz konusu olduğunda, zaten hapishanelerimiz var. Delilik, bir
hastalık değil, bir davranıştır." (114)
"Kimyasal psikiyatristler, akıl hastalarını 'tutuklayıp hapse atma' ve 'ceza yasasını tamamen atlatma gücüne' sahip oldukları kendi "kanguru mahkemelerini"
yarattılar. (...) Bir
psikiyatrist, 'yalnızca kendi yargısına dayanarak, bir görüş oluşturursa',
sizi, iradeniz dışında tutuklama yetkisine sahiptir. Psikiyatristler, bazı
'sanrılı düşünceleri, şizofrenik' olarak etiketlerler. Bir kez
"şizofrenik" olarak etiketlenen bir kişi, (aynı psikiyatristin görüşüne
dayanarak), 'tıbbi onay verme yeteneğinden yoksun' kabul edilir." (114)
"Binlerce
kişi, 'psikiyatristlerin (DNA'larında genetik bir hata' olduğunu ve
'beyinlerinde, düzeltilemeyen biyolojik/kimyasal bir dengesizlik' olduğunu) iddia etmeleri nedeniyle, hayatlarının geri kalanında "biyolojik engelli" olarak etiketleniyor!" (125)
("Tedavi" adı altında psikiyatrik zorbalığa maruz kalan David
Russell) "...Ağustos
ayındaki duruşmasında hazırladığı bir açıklamada, "Yardıma ihtiyacım
olduğu veya akıl sağlığı sorunlarım olduğu konusunda hiçbir zaman aynı
fikirde olmadım" dedi. "Bana dayatılan 'travmatik ve taciz edici sistem
ve zararlı tedavilerle' aynı fikirde olmadım." (...) Geçtiğimiz yıl Güney Minnesota Katolik Yardım
Kuruluşları tarafından denetlenen bir 'vasi-koruyuculuğa' zorlandığında ve
ardından ilkbaharda 'zorunlu ECT tehdidiyle' karşı karşıya kaldığında,
sert bir eylemde bulunması ve Kalkanını etkinleştirmesi gerektiğini
hissetti. "Kaybedecek hiçbir şeyim yok çünkü hiçbir şey hakkında
kesinlikle söz hakkım yok" dedi." (72)
"Akıl Özgürlüğü Kalkan (MindFreedom Shield) Programı: İnsanları, 'Psikiyatrik Hapis ve Zorla Tedaviden Kurtarmak' İçin Çalışıyor.. (....) En son sıkıntıları 2022'de, ceza
sisteminden medeni sisteme aktarılıp ayakta tedavi temelinde, 'nöroleptik
ilaçlar alması' emredildiğinde başladı; mahkeme, 'olumsuz etkileri'
nedeniyle bunu yapmayı reddettiğini belirtiyor. Daha sonra ilçe, onu
Mayo Clinic'te tutmak için dilekçe verdi ve oradaki bir doktor, onu
'nöroleptiklerle zorla tedavi etme hakkı' için Jarvis dilekçesi olarak
bilinen bir dilekçe verdi. Aynı yıl, Minnesota Temyiz Mahkemesi,
eyaletin onu "kendisi için önemli bir tehlike" oluşturduğu gerekçesiyle
medeni olarak hapsetme hakkını onayladı." (72)
"....Minnesota'lı 44 yaşındaki programcı, Rochester'daki
Mayo Kliniği'nde '14 kez istemsiz elektrokonvülsif terapiye (ECT)' tabi tutulmuştu ve 15. kez planlanmıştı. 19
Haziran'daki prosedürlerden birinin ardından potansiyel olarak 'ölümcül
bir kan pıhtısı' geçirmesine rağmen, ECT, tüm yaz boyunca devam etti." (72)
(Russell'ın
destekçileri, "David'in Dostları") "...Uluslararası
Akıl Özgürlüğü'nün (MFI) Kalkan programındaydılar ve kendilerini "rızaları olmadan 'psikiyatrik
müdahaleye maruz kalan bireylerin haklarını savunmak' için kamu
kampanyaları düzenlediğimiz, gönüllü odaklı karşılıklı yardım ağı" olarak
tanımlıyorlardı." (72)
(MFI'ı
kuruluşundan 2013'e kadar yöneten David Oaks, Kalkan Programı hakkında..) "....Programın karşılıklı
yardım yaklaşımının merkezinde, kayıtlı kişilerin 'psikiyatrik zorbalığa'
maruz kalabilecek diğerlerini destekleme sözü yer alıyor. Programın
ayrıca, bölgelerinde ve eyaletlerinde 'sivil taahhüt emirlerinin'
erişiminden kaçanlara 'güvenli limanlar' sağlamaya 'istekli bireylerden
oluşan bir ağ' oluşturmaya çalıştığını söyledi. Böyle bir ağı sürdürmenin,
devam eden lojistiği zorlu olsa da, 2006'da böyle başarılı bir çaba The
Wall Street Journal'da belgelendi. (....) Oaks,
programın son yıllarda 30-50 Kalkan'ı etkinleştirdiğini ve sadece geçen
yıl 10 kampanya başlattığını tahmin ediyor. Bu kampanyaların hedefleri,
çeşitlilik gösteriyordu, ancak genellikle 'doktorların, zorunlu
psikiyatrik müdahaleleri zorlamasıyla' başlıyor ve yönetimdeki üst
düzeylere geçiyordu. (....) Oaks, Kalkan'ın geçmişteki ve günümüzdeki zaferlerini
hatırlayarak, "Genellikle, birey bir miktar halk gücüne sahip olduğunda,
muhalefetin oldukça hızlı bir şekilde teslim olduğu zamanlar olur"
dedi. Temmuz ayında, Marcela Musgrove adına bir Kalkan kurulduktan
saatler sonra Güney Carolina'daki 'istemsiz psikiyatrik gözaltından'
serbest bırakıldı. MFI'nin web sitesine göre, Musgrove programın sonuca
katkıda bulunduğuna inanıyor. Ve Mayıs ayında, Kalkan gönüllüleri,
William Mahler'in Massachusetts'teki 'psikiyatrik gözaltından serbest
bırakılmasında' kısmi bir rol üstlendiklerini iddia ettiler. Mahler,
uyarı sayfasının yorumlar bölümünde, Zoom duruşmasına "William Mahler'i
Serbest Bırakın" profil fotoğraflarıyla gelenleri öven coşkulu bir yanıt
yayınladı. Destekçiler "yargıcı etkilemeye yardımcı oldu" diye yazdı. Russell'ın durumunda, sistem geri adım attı. 21 Haziran'da Gottstein ve
MFI, Mayo Clinic'in avukatlarından birinin verdiği bir durdurma ve
vazgeçme mektubuyla tokatlandı. Kalkan uyarısı, istemeden Russell'ın
'istem dışı ECT emirlerinin arkasındaki iki doktorun kişisel cep telefonu
numaralarını' da içeriyordu. Avukat, "Gönderiniz sonucunda, gece yarısı
gelenler de dahil olmak üzere, birden fazla taciz edici çağrı aldılar"
diye yazdı." (72)
"Zyprexa Belgeleri kitabının yazarı, Psikiyatrik
Haklar Hukuk Projesi'ni yöneten ve Kalkan koordinatörü olarak gönüllü
çalışan avukat Jim Gottstein, Amerika'da Deli'ye istemsiz tedaviyi sistem
için "en az dirençli yol" olarak gördüğünü söyledi. "Çoğu zaman tüm bu
kederi çekmek onlar için buna değmez ve bırakırlar. Shield'ın temel
fikri budur: buna değmez hale getirmek.."" (72)
"Barnes, "İnsanların
umursamayacağına güveniyorlar" dedi. Russell'ın davasında bugüne kadar
çok az somut etki görülmesine rağmen şunları kaydetti: "Akıl Özgürlüğü,
orada sayıca olduğumuzu gösterebildi. David Russell'ın unutulmasına izin
vermeyeceğiz. Bu, Kalkan'nın önemli bir parçasıdır; insanlara onları
unutmayacağımızı hatırlatmak." Russell, 19 Ağustos'taki inceleme
duruşmasına verdiği tepkiyi Amerika'da Deli ile e-posta yoluyla paylaştı:
"Daha da kötüleşmediği için minnettarım, ancak içinde bulunduğum durumu
bilmek beni umutsuzluğa sürüklüyor. Avukat, 'vasi/koruyucu ve ECT'nin
bana verdiği zarar' hakkındaki tanıklığıma rağmen, şikayette bulunma
yeteneğim tamamen göz ardı edildi ve reddedildi. Başından beri bunun
böyle olacağını biliyordum." Geleceği konusunda "korkudan deliye
dönmüş" durumda ve hayatının "kontrolüne yeniden kavuşmak" ve "sürekli
olarak aşırı yüksek dozda antipsikotik ilaç tehdidi altında" olmamak
istiyor. "Gerçekten de en fazla bunu umut edebilirim" diye yazdı.
Russell ayrıca kendi davasının ve buna benzer diğer davaların "sistemi
daha iyi hale getirmeye yardımcı olabileceğini" ummaya devam ediyor.
Bazen "birinin ruh sağlığı nedenleriyle yardıma ihtiyacı olduğunu" inkar
etmiyor ve "Ben sadece bunun yapılış şekline katılmıyorum. Daha çok
'kapıyı kilitleyip, anahtarı atmak' gibi bir şey gibi görünüyor." diyor." (72)
"Sağlayıcılar ve mahkemeler en son tıbbi ve yasal rehberliğe uyana kadar
Price Hancock, "Ne istediğimizin önemli olmadığı, başka birinin
'hayatımızın geri kalanında yaşamak zorunda kalacağımız bedenlerimiz
hakkında' bir seçim yapabileceği söylendiğinde, yanımızda birilerinin
olması için Akıl özgürlüğü Kalkanı'na ihtiyacımız var." dedi." (72)
"İnsanlar,
'hayata dair mevcut görüşlerini', çocukluklarına yansıtırlar. Çocuklukta
'gerçekten' olanlar, 'bugünün gözlükleriyle' renklendirilir. 'Bastırılmış
hafıza terapisi' tehlikeli bir kanser gibi yayılıyor. İnsanlar, bunun
yüzünden haksız yere hapse atılıyor. Bireylerin hayatları, 'hiç yaşanmamış
olayları, haksız yere hatırlayarak' mahvoluyor. "Travma
yaratan şeyleri" hatırlıyoruz ve "rutin şeyleri" unutuyoruz ve
psikiyatristler tarafından "sahte şeyleri" hatırlamaya hipnotize
ediliyoruz. "Bastırılmış anılar" teorisinin tamamı yanlıştır.. İnsanlar,
(çocukken, amcanız tarafından tacize uğramak) gibi büyük travmaları
kolayca unutamazlar. Eğer olduysa, bunu açıkça hatırlayacaksınız. 'Eğer
hatırlayamıyorsanız, ya hiç olmamıştır ya da sizi rahatsız etmemektedir
ve şu anki 'mutsuzluğunuzun nedenini, başka bir yerde aramanız'
gerekecektir. Hatırlayamadığımız şeyler, bizi rahatsız etmez..' Psikiyatri,
buna katılmaz ve tam tersini öğretir: 'Hatırlayamadığınız şeyler, sizi
rahatsız eder.' Bu tamamen çöp bilimdir ve tamamen yanlıştır. Toplam
Nefret Dolu Hatırlama (TNR) Yasası : "Bir şeyi hatırlayamıyorsanız, ya hiç olmamıştır ya da sizi
rahatsız etmemektedir. Sizi rahatsız eden şeyleri, her zaman
hatırlarsınız." (128)
"Psikiyatrinin, 'işe yaradığına' dair hiçbir bilimsel veri yok!" (124) (130)
"Psikiyatristler, bugün topluma çok zarar veriyor." (128)
"Sahte suçlama vakası, Psikiyatristlerin mahkum edilmesine yol açtı.." (128)
"Psikiyatristler, masum insanları
"bastırılmış hafıza sendromu" ve "şeytani
ritüel çocuk istismarı" ile haksız yere
hapse atıyorlar.." (128)
"Psikiyatri, topluma ve bireylere zarar verir.. Ruh sağlığı sistemi, hem bireylere hem de toplumun tamamına zarar veriyor." (125)
"Anti-
psikotik İlaçlar: Psikiyatri, insanlara zarar verir.." (140)
"Psikiyatrinin, topluma ve bireylere '
incitme ve zarar verme' konusunda uzun bir geçmişi
vardır." (140)
"Psikiyatrinin, insanlara 'zarar verme,
işkence etme ve yaralama' konusunda uzun bir geçmişi vardır. " (136)
"Kimyasal psikiyatrinin, insanlara 'zarar verme ve
incitmenin' uzun bir geçmişi vardır ve 'iatrojenik diyabet' sadece bir
başka örnektir." (140)
"Tarihsel olarak
psikiyatrinin, insanlara 'zarar verme, işkence etme ve yaralama' konusunda
uzun bir geçmişi vardır." (135) (136)
"Psikiyatrinin, topluma ve bireylere '
incitme ve zarar verme' konusunda uzun bir geçmişi
vardır." (140)
"Psikiyatri, zarar verir ve yaygın olarak inkar edilir." (49)
"Psikiyatristler, ABD'de En Çok Suç İşleyenler.." (30),(31)
"İlaç Endüstrisi, ABD'de Önde Gelen Ölüm Nedeni ve Dünyanın En Büyük Suç Örgütüdür.."" (30)
"Ruh Sağlığında 'Cinsel İstismar' Salgını: Psikiyatristler, Kadınlara Tecavüz Ediyor ve Çocukları Taciz Ediyor.." (30)
"Biyolojik
olarak 'bedava öğle yemeği' diye bir şey yoktur.." (44)
"Psikiyatrik ve Anti-Psikotik İlaçlar: Psikiyatri, insanlara zarar veriyor.." (98)
"Psikiyatri, topluma ve bireylere zarar veriyor.. Akıl (akıl) sağlığı sistemi, hem bireylere hem de toplumun tamamına zarar veriyor.." (123) (129)
"İnsanlar,
mahkemede yaralanıyorsa... gölgelerde gizlenen bir psikiyatrist var
demektir! Psikiyatri, masum insanları haksız yere hapse atıyor." (129)
"Psikiyatristlerin,
psikologların ve psikoterapistlerin, 'mahkemede, insanlara verdiği zararın'
binlerce örneği vardır. Günümüzde bir kişinin 'kaygı' için "çöp bilim
psikoterapisi" dünyasına girdiği ve farkına
varmadan Bingo! olduğu sayısız örnek vardır.." (129)
"Psikiyatristler,
masum insanları "bastırılmış hafıza sendromu" ve "şeytani ritüel çocuk istismarı" ile yanlış
bir şekilde (haksız yere) hapse atıyorlar.." (129)
"Psikologlar, akıl hastalarını 'kurban' olarak görür, 'kişisel sorumluluğu' reddeder ve dışarıdan bir fail arar." (123)
"'Herkesin, başarısızlıkları için, birini veya bir şeyi
suçlamaya çalıştığı bir çağda yaşıyoruz..' Birkaç
yıl önce "Twinkie savunması" vardı. Sonra da "TV bana yaptırdı" bahanesi
vardı. Şimdi 'öfkeli hormonlar..'" (123) "ABD'de her 1¼ dakikada bir kişi psikiyatri hastanesinde istem dışı hapsedilmenin bir sonraki kurbanı oluyor." (338)
"...ABD'de istem dışı tutuklama ve zorla tedavi yaygındır Zorla tutuklama oranları eyalet yasalarına bağlı olarak değişir. Psikiyatrik Servisleri'nde yayınlanan 2019 tarihli bir çalışmada, ABD'de 2011 ile 2018 yılları arasında istem dışı psikiyatrik tutuklamaların, istem dışı tutuklama verilerinin mevcut olduğu eyaletlerdeki nüfus artışından üç kat daha hızlı arttığı bildirildi." (339)
"...ABD'de istem dışı tutuklama ve zorla tedavi yaygındır Zorla tutuklama oranları eyalet yasalarına bağlı olarak değişir. Psikiyatrik Servisleri'nde yayınlanan 2019 tarihli bir çalışmada, ABD'de 2011 ile 2018 yılları arasında istem dışı psikiyatrik tutuklamaların, istem dışı tutuklama verilerinin mevcut olduğu eyaletlerdeki nüfus artışından üç kat daha hızlı arttığı bildirildi." (339)
"Herhangi bir
psikiyatrist, sizin zorla fiziksel olarak gözaltına alınmanıza
(kaçırma), fiziksel acıya ve zihinsel strese maruz kalmanıza (işkence),
kalıcı zihinsel hasara uğramanıza (acımasız ve alışılmadık ceza) neden
olmak için tam yasal yetkiye sahipse, akranlarınıza kendiniz için
tehlikeli olduğunuzu veya bir suç işlediğinizi kanıtlayarak veya
kanıtlamadan (yasal süreç, jüri tarafından yargılama) o zaman, tanımı
gereği, totaliter bir devlet vardır." (338)
“Reçeteli
ilaçların neden olduğu şiddet ve diğer potansiyel olarak suç teşkil
eden davranışlar, tıbbın en iyi saklanan sırrıdır” -Uluslararası
psikofarmakoloji uzmanı Prof. David Healy, (337)
"Zorla tedavinin zarardan çok fayda sağladığı hiçbir zaman gösterilmedi ve bunun tam tersinin doğru olma olasılığı oldukça yüksek." — Dr. Peter Gøtzsche, Araştırmacı.. (339)
"Psikiyatride zorla tedavi, ne etik, ne yasal ne de bilimsel gerekçelerle savunulamaz." — Dr. Peter Gøtzsche, Araştırmacı.. (339)
"İstem dışı psikiyatrinin ortadan kaldırılması hedefine ulaşmak için, danışanların kendi kullanımları için açıkça talep etmedikleri sözde psikiyatrik teşhislerin, prognozların, hastane yatışlarının ve tedavilerin zorlayıcı olduğunu da kabul etmemiz gerekir." -Emekli Psikiyatri profesörü Dr. Thomas Szasz.. (340)
"Kurumsal psikiyatri, Engizisyon'un bir devamıdır. Gerçekten değişen tek şey kelime dağarcığı ve toplumsal tarzdır. Kelime dağarcığı çağımızın entelektüel beklentilerine uygundur: bilim kavramlarını parodileştiren sözde tıbbi bir jargondur. Toplumsal tarz çağımızın politik beklentilerine uygundur: özgürlük ve akılcılık ideallerini parodileştiren sözde liberal bir toplumsal harekettir." -Emekli Psikiyatri profesörü Dr. Thomas Szasz.. (340)
"Psikiyatri girişimi, güç ve dolandırıcılık üzerine kuruludur. Bugün neredeyse tüm psikiyatri anlamına gelen istemsiz psikiyatrinin her türlüsüne psikiyatrik kölelik diyorum. Psikiyatrinin kaldırılması için verilen mücadele, köleliğin kaldırılması için verilen mücadelenin asil bir mücadele olması gibi asil bir mücadeledir. Voltaire'in ifadesiyle 'ecrasez l'infame (rezil olanı ezme)': rezil şey ezilene kadar çabalarımızı sürdürmeli ve yoğunlaştırmalıyız." -Emekli Psikiyatri profesörü Dr. Thomas Szasz.. (340)
"Psikiyatristler, giderek daha fazla insanın, hayatın birçok rutin sorununa ve zorluğuna en iyi cevabın 'en son ve en iyi' psikiyatrik ilaçta yattığına inandırılmasını sağladılar." — Jan Eastgate.." (341)
"Zorla tedavinin zarardan çok fayda sağladığı hiçbir zaman gösterilmedi ve bunun tam tersinin doğru olma olasılığı oldukça yüksek." — Dr. Peter Gøtzsche, Araştırmacı.. (339)
"Psikiyatride zorla tedavi, ne etik, ne yasal ne de bilimsel gerekçelerle savunulamaz." — Dr. Peter Gøtzsche, Araştırmacı.. (339)
"İstem dışı psikiyatrinin ortadan kaldırılması hedefine ulaşmak için, danışanların kendi kullanımları için açıkça talep etmedikleri sözde psikiyatrik teşhislerin, prognozların, hastane yatışlarının ve tedavilerin zorlayıcı olduğunu da kabul etmemiz gerekir." -Emekli Psikiyatri profesörü Dr. Thomas Szasz.. (340)
"Kurumsal psikiyatri, Engizisyon'un bir devamıdır. Gerçekten değişen tek şey kelime dağarcığı ve toplumsal tarzdır. Kelime dağarcığı çağımızın entelektüel beklentilerine uygundur: bilim kavramlarını parodileştiren sözde tıbbi bir jargondur. Toplumsal tarz çağımızın politik beklentilerine uygundur: özgürlük ve akılcılık ideallerini parodileştiren sözde liberal bir toplumsal harekettir." -Emekli Psikiyatri profesörü Dr. Thomas Szasz.. (340)
"Psikiyatri girişimi, güç ve dolandırıcılık üzerine kuruludur. Bugün neredeyse tüm psikiyatri anlamına gelen istemsiz psikiyatrinin her türlüsüne psikiyatrik kölelik diyorum. Psikiyatrinin kaldırılması için verilen mücadele, köleliğin kaldırılması için verilen mücadelenin asil bir mücadele olması gibi asil bir mücadeledir. Voltaire'in ifadesiyle 'ecrasez l'infame (rezil olanı ezme)': rezil şey ezilene kadar çabalarımızı sürdürmeli ve yoğunlaştırmalıyız." -Emekli Psikiyatri profesörü Dr. Thomas Szasz.. (340)
"Psikiyatristler, giderek daha fazla insanın, hayatın birçok rutin sorununa ve zorluğuna en iyi cevabın 'en son ve en iyi' psikiyatrik ilaçta yattığına inandırılmasını sağladılar." — Jan Eastgate.." (341)
"SAHTE
BEYİN TEORİSİ: Popüler dergilerde sayısız illüstrasyonda sunulan beyin,
kamuoyuna beynin nesi yanlış olduğuna dair son teoriyle saldırırken
parçalara ayrılmış, etiketlenmiş ve analiz edilmiştir. Tüm psikiyatrik
teorilerde olduğu gibi eksik olan şey bilimsel gerçektir. Dr. Elliot
Valenstein'ın (sağda) açıkladığı gibi, "Yaşayan bir kişinin beyninin
kimyasal durumunu değerlendirmek için mevcut bir test yoktur." (341)
"PSİKOPOLİTİK
(PSYCHOPOLITICS) — bireylerin, memurların, büroların ve kitlelerin
düşünceleri ve sadakatleri üzerinde hakimiyet kurma ve sürdürme sanatı
ve bilimi ve "zihinsel şifa (mental healing)" yoluyla düşman ulusların
fethini gerçekleştirme.."(342)
"DSM "küstah sahtekarlıktır... Bunun bilimsel bir ifade olduğu iddiasında bulunmak... kültüre zarar verir..." — Ron Leifer, New York psikiyatristi.." (341)
"Biyolojik bir dengesizlik yok. İnsanlar bana gelip, 'Biyokimyasal bir dengesizliğim var' dediklerinde, 'Bana laboratuvar testlerini göster' diyorum. Laboratuvar testi yok." — Dr. Ron Leifer, New York psikiyatristi.." (341)
"Eğer DEHB için geçerli bir test yoksa, DEHB'nin bir beyin işlev bozukluğu olduğunu kanıtlayan bir veri yoksa ve [bunun için reçete edilen] ilaçlar akademik performansı veya sosyal becerileri iyileştirmiyorsa ve yasadışı uyuşturucu kullanımına yol açabiliyorsa, neden dünyada milyonlarca çocuk... etiketleniyor ve bu ilaçlar reçete ediliyor?" — Dr. Mary Ann Block, D. O. , No More ADHD kitabının yazarı.." (341)
"Bir partide hissettiğimiz kırılganlık hissinin bedenimizle veya kimyamızla hiçbir ilgisi yoktur. Bunun yerine, ruhumuzla ve kendimize bakış açımızla her şeyi vardır." — Ty C. Colbert, klinik psikolog, Rape of the Soul'un yazarı, 2001.." (341)
"DSM odaklı bir doktora giden bir çocuk, tamamen iyi olsa bile, neredeyse psikiyatrik bir etiket ve reçete alma konusunda emindir. … Neredeyse herkesin akıl hastası olarak bu şekilde gelişigüzel etiketlenmesi, sağlıklı çocuklar için ciddi bir tehlikedir çünkü neredeyse tüm çocukların DSM etiketi ve ilaç almaya yetecek kadar semptomu vardır. " — Dr. Sydney Walker III, psikiyatrist, nörolog, A Dose of Sanity kitabının yazarı.." (341)
"Bu ilaçlar çocukları daha iyi değil, daha yönetilebilir hale getiriyor. DEHB bir fenomendir, bir 'beyin hastalığı' değil. DEHB tanısı sahtekarlık olduğu için, bir ilacın 'işe yarayıp yaramadığı' önemli değil. Çocuklar henüz kanıtlanmamış bir hastalık için kokainden daha güçlü bir ilaç almaya zorlanıyor." — Beverly Eakman, yazar, başkan, Ulusal Eğitim Konsorsiyumu, 2004.." (341)
"DSM "küstah sahtekarlıktır... Bunun bilimsel bir ifade olduğu iddiasında bulunmak... kültüre zarar verir..." — Ron Leifer, New York psikiyatristi.." (341)
"Biyolojik bir dengesizlik yok. İnsanlar bana gelip, 'Biyokimyasal bir dengesizliğim var' dediklerinde, 'Bana laboratuvar testlerini göster' diyorum. Laboratuvar testi yok." — Dr. Ron Leifer, New York psikiyatristi.." (341)
"Eğer DEHB için geçerli bir test yoksa, DEHB'nin bir beyin işlev bozukluğu olduğunu kanıtlayan bir veri yoksa ve [bunun için reçete edilen] ilaçlar akademik performansı veya sosyal becerileri iyileştirmiyorsa ve yasadışı uyuşturucu kullanımına yol açabiliyorsa, neden dünyada milyonlarca çocuk... etiketleniyor ve bu ilaçlar reçete ediliyor?" — Dr. Mary Ann Block, D. O. , No More ADHD kitabının yazarı.." (341)
"Bir partide hissettiğimiz kırılganlık hissinin bedenimizle veya kimyamızla hiçbir ilgisi yoktur. Bunun yerine, ruhumuzla ve kendimize bakış açımızla her şeyi vardır." — Ty C. Colbert, klinik psikolog, Rape of the Soul'un yazarı, 2001.." (341)
"DSM odaklı bir doktora giden bir çocuk, tamamen iyi olsa bile, neredeyse psikiyatrik bir etiket ve reçete alma konusunda emindir. … Neredeyse herkesin akıl hastası olarak bu şekilde gelişigüzel etiketlenmesi, sağlıklı çocuklar için ciddi bir tehlikedir çünkü neredeyse tüm çocukların DSM etiketi ve ilaç almaya yetecek kadar semptomu vardır. " — Dr. Sydney Walker III, psikiyatrist, nörolog, A Dose of Sanity kitabının yazarı.." (341)
"Bu ilaçlar çocukları daha iyi değil, daha yönetilebilir hale getiriyor. DEHB bir fenomendir, bir 'beyin hastalığı' değil. DEHB tanısı sahtekarlık olduğu için, bir ilacın 'işe yarayıp yaramadığı' önemli değil. Çocuklar henüz kanıtlanmamış bir hastalık için kokainden daha güçlü bir ilaç almaya zorlanıyor." — Beverly Eakman, yazar, başkan, Ulusal Eğitim Konsorsiyumu, 2004.." (341)
14) DİĞERLERİ
-----------------------
"Doktorlar, hakkında çok az şey bildikleri ilaçları, hakkında hiçbir
şey bilmedikleri hastalarına, hakkında daha az şey bildikleri
hastalıklar için veriyorlar." (Voltaire, 1694-1778 AD) (98)
"Psikiyatrik tanı o kadar yaygınlaştı ki, bir tıp doktoruna, herhangi bir
"duygu'dan (feeling)" bahsetmek, 'psikiyatrik bir etiket verilmeden ve
en son psikiyatrik ilaç reçete edilmeden' neredeyse imkansız. Ve bu
senaryo, 'güçlü duygularla veya ciddi sıkıntılarla' sınırlı değil.
-Yorgun
mu hissediyorsunuz? Prozac alın.
-Sanki hevesinizi veya yönünüzü
kaybetmiş gibi mi hissediyorsunuz? Paxil veya Zoloft alın, özellikle de
Prozac işe yaramadıysa.
-Taciz edici bir ilişkide sıkışıp kaldığınızı
mı hissediyorsunuz? Effexor, Luvox veya lityum alın.
-Biraz gergin mi
hissediyorsunuz? Xanax, Klonopin veya Ativan alın.
-Çocuğunuzu disiplin
altına almakta zorluk mu çekiyorsunuz? Çocuğunuza Ritalin veya Dexedrine
veya Adderall verin.
-Sizi sıkan işe odaklanmakta zorluk mu
çekiyorsunuz? Kendiniz için Ritalin deneyin.
-Herhangi bir tür iniş çıkış
mı yaşıyorsunuz? Herhangi bir sayıda psikiyatrik ilaç alın.'"
-Peter
Breggin, David Cohen (İlaçlarınız Sorununuz Olabilir, 2007) (98)
“İlaçlar sizi izole eder. Empati
yeteneğinizi engeller. İçinizde 'bir durgunluk' vardır ve bu yüzden,
insanlarla 'her zaman rahatsız' olursunuz. Sizin 'geçinmenizi'
zorlaştırırlar. İlaçlar 'saldırganlık, kaygı ve bazı paranoya' gibi
semptomları giderebilir, ancak 'insanlarla geçinmenizi sağlayan' empatiye
yardımcı olmazlar.”
-Robert Whitaker, (Bir Salgının Anatomisi, 2010) (98)
"1970'lerin başına kadar
bilim insanları, akut depresyon için etkili tedaviler bulmaya
odaklanmışlardı — genellikle kişinin hayatındaki felaket bir olay
tarafından tetiklenen o yıkıcı ilk bölüm için. Bunları, birçok insan
için depresyonu tedavi etmede muazzam derecede yardımcı olmaya devam
eden antidepresan ilaçlar şeklinde buldular. Sonra, 'tedavi edildikten
sonra depresyonun sıklıkla geri döndüğü — ve daha sık deneyimlendikçe
tekrarlama olasılığının daha da arttığı' keşfedildi. Bu, depresyon ve
kronik mutsuzluk hakkındaki tüm kavramımızı değiştirdi. Antidepresan
ilaçların, depresyonu "düzelttiği" ortaya çıktı, ancak yalnızca insanlar,
onları almaya devam ettiği sürece. İlaçlar bırakıldığında, depresyon
aylar sonra bile geri geldi." -Mark Williams, John
Teasdale, Zindel Segal, Jon Kabat-Zinn (Depresyonla Başa Çıkmanın Farkındalık Yolu:
Kendinizi Kronik Mutsuzluktan Kurtarmak, 2007) (98)
"Ne
yazık ki bu günlerde gördüğüm şey, bu yeni 'biyolojik psikiyatrinin
kurbanları', çünkü hastalar, genellikle bana 'uzun yıllar süren geçmiş
tedavilerle' geliyorlar. Böyle bir 'iddiayı destekleyecek bir test'
olmamasına ve doğru bir 'kimyasal dengenin, nasıl görüneceğine dair gerçek
bir kavram' olmamasına rağmen "kimyasal dengesizlikler teşhisi' konan
hastalar. Yıllarca 'ilaç denemeleri' geçiren ve bunlarda 'kötü bir beyne'
sahip 'kronik bir hasta' olarak bir 'kimliği pekiştirmekten' başka bir işe
yaramayan hastalar. 'Biyolojik' olarak 'engelli bir hasta' olarak bu kimlik,
'biyolojik psikiyatrinin, en yıkıcı etkilerinden' biridir." -Dr. David Kaiser, (Biyolojik
Psikiyatriye Karşı, 1996) (98) (99) (125)
"Uzun vadede ciddi sonuçlar doğurduğunu bildiğimiz 'toksik kimyasalların',
yaygın 'aşırı ve yanlış kullanımını' onaylıyor ve teşvik ediyoruz.
etkileri: 'tardif diskinezi, tardif bunama ve ciddi yoksunluk
sendromları..' Peki, molekülleri, 'kendi formülleriyle tedavi eden bir ilaç
şirketi kuklası' olmak mı istiyorum? Hayır, çok teşekkür ederim. 35
yıllık bir psikiyatrist olarak, 'böyle bir organizasyondan ayrılmayı dört
gözle beklemem', beni üzüyor. Hiçbir şekilde çıkarlarımı temsil
etmiyor. Psikiyatri liderliğinin bizi, bir kez daha 'somatik tıpla'
evlendirmek için müjdelediği mevcut 'biyomedikal-indirgemeci modeli'
benimsemek, kapasitem dahilinde değil." -L. R. Mosher, (Amerikan Psikiyatri Birliği'nden istifa mektubu, 1998) (98)
"Modern tıbbi sistem, depresyonu ('geçici rahatlama' sağlayan ancak 'zararlı
yan etkileri' olan ve 'nedenleri, ortadan kaldırmayan veya tekrarlamasını,
engellemeyen') anti-depresyon ilaçlarıyla tedavi ediyor. Zararlı yan
etkiler arasında 'büyük karaciğer hasarı, aşırı duyarlılık, uykusuzluk,
halüsinasyonlar, kafa karışıklığı, konvülsiyonlar, baş ağrısı ve baş
dönmesine' neden olan 'kan basıncında düşüş, bulanık görme, nefes almada
zorluk ve idrar tutulması' yer alır. Depresyonun, 'kendi kendine tedavisi'
için eylem planı, 'diyeti, egzersizi, bilimsel rahatlamayı ve meditasyonu'
düzenlemekten oluşur." -Kevin Trudeau, (Doğal Tedaviler El Kitabı,
Depresyon) (98)
"...antipsikotik ilaç tedavisi, 'geri döndürülemez beyin patolojisinin
(azalmış entelektüel ve anormal motor işlevlerle sonuçlanan) ve kısalmış
yaşam beklentisinin indüklenmesiyle' ilişkilidir. Nöroleptik ilaç öncesi
dönemde yapılan uzun vadeli takip çalışmaları, 'iyileşmenin' sadece
'gerçekleşebileceğini' değil, aynı zamanda 'vakaların çoğunda beklenebileceğini' göstermektedir. Dolayısıyla, "zihinsel hastalık"taki
sözde "kroniklik", muhtemelen 'tıbbileştirilmesinin, sosyal ağ
bozulmasıyla kurumsallaşmasının, marjinalleştirilmesinin, ayrımcılığının
ve bu süreçlere eşlik eden daha az spesifik sosyal sonuçlarının
(örneğin yoksulluk)' sonucudur. Sonuç: zihinsel hastalıklarda
nedensel öneme sahip olduğu düşünülen 'beyin anormallikleri', büyük
olasılıkla 'nöroleptik ilaç tedavisinin' sonucudur." -Loren R. Mosher M.D., (Zihinsel
Hastalık"ın Biyopsikiyatrik Modeli-Kritik Bir Kaynakça) (98)
"....bir antipsikotik ilacın, örneğin Zyprexa'nın 'şizofreniyi tedavi edip
etmediğini' sormak mantıklı değildir, çünkü 'bir kişinin bu iddia edilen
bozukluğa sahip olup olmadığını belirlemek' için 'nesnel ölçütler' yoktur.
Bu nedenle, psikotropik ilaçların "işe yarayıp yaramadığını" tartışmak
boşunadır." -Psikiyatrist Prof. Dr. Thomas Szasz, (Zorlama Tedavi Olarak, 2007) (98)
".....antipsikotiklerin uzun vadeli kullanımını savunmak için
tasarlanmış 2017 tarihli bir makale, yine de yüzeysel bir şekilde, "ilk
epizod psikoz hastalarında, plasebo kontrollü hiçbir çalışma
bildirilmediğini" kabul etti. Antipsikotikler 65 yıl önce piyasaya
sürüldü ve bunların ilk atak hastalarda kısa vadede işe yaradığına dair
hala iyi bir kanıtımız yok." -Robert Whitaker, MD (28)
"..... antipsikotik ilaçların, 'tedavinin temel taşı
olduğu ve çoğu durumda ömür boyu alınması gerektiği' genel olarak kabul
edilmektedir. Aslında, veriler, 'hastane bakımına' alternatif olarak uygun
bir 'kişilerarası ortam ve sosyal bağlam' sağlanırsa, 'nöroleptik ilaç
tedavisinin, genellikle gerekli olmadığını (özellikle psikotik olarak
yeni tanımlanan kişilerde)' göstermektedir. Ayrıca, ilaç
tedavisinin, (antipsikotik ilaçlar piyasaya sürülmeden önceki duruma göre), 'daha az olumlu uzun vadeli sonuçlara' yol açtığı görülmektedir. Dahası,
antipsikotik ilaç tedavisi, 'geri döndürülemez beyin patolojisinin
(azalmış entelektüel ve anormal motor işlevlerle sonuçlanan) ve kısalmış
yaşam beklentisinin indüklenmesiyle' ilişkilidir. Nöroleptik ilaç öncesi
dönemde yapılan uzun vadeli takip çalışmaları, 'iyileşmenin' sadece
'gerçekleşebileceğini' değil, aynı zamanda 'vakaların çoğunda beklenebileceğini' göstermektedir. Dolayısıyla, "zihinsel hastalık"taki
sözde "kroniklik", muhtemelen 'tıbbileştirilmesinin, sosyal ağ
bozulmasıyla kurumsallaşmasının, marjinalleştirilmesinin, ayrımcılığının
ve bu süreçlere eşlik eden daha az spesifik sosyal sonuçlarının
(örneğin yoksulluk)' sonucudur." -Loren R. Mosher M.D., (100)
"Fayda sağlamadıkları göz
önüne alındığında, neredeyse 'tüm psikotropik ilaçları zarar vermeden
durdurabileceğimizi' tahmin ediyorum." -Peter Gøtzsche (42)
"....'biyolojik psikiyatrinin sınırlamaları' nelerdir?
Öncelikle, ilaçlar, 'semptomları azaltır', başlı başına 'ruhsal hastalıkları
tedavi etmezler.' Bu ayrım çok önemlidir." -Dr. David Kaiser, (Biyolojik Psikiyatriye Karşı, 1996) (98)
"....
'psikiyatrik ilaçların birçok gizli tehlikesi hakkında aynı derecede
ayıklatıcı bir uyarıydı; hastalara ilk reçetelerini aldıklarında
genellikle bahsedilmeyen tehlikeler..'" -(alıntı; akademisyen psikiyatrist Grace E Jackson, MD, 'Psikiyatrik İlaçları Yeniden Düşünmek: Bilgilendirilmiş Onay İçin Bir
Kılavuz' kitabı) (16)
"Kirsch ve
meslektaşları, ilaç şirketleri tarafından yürütülen 'tüm antidepresan
klinik çalışma grubunu' analiz ettikten sonra, 'ilaçların işe yaradığına
dair, çok az veya hiç kanıt olmadığı' sonucuna vardılar. Araştırmaları,
plaseboya kıyasla 'herhangi bir yararlı veya olumlu etkinin "önemsiz"
olduğunu' gösterdi." -Peter Breggin, David Cohen, (İlacınız Sorununuz Olabilir, 2007) (98)
"Çalışmada, 'anti-psikotik ilaç reçete edilen çocuk
sayısının, 1995 ile 2002 arasında beş kat artarak tahmini 2,5 milyona
çıktığı' belirtildi. Bu, '1990'ların ortalarında, neredeyse 'her 1.000 çocuktan
8,6'sından 1.000'de 40'ına' bir artış anlamına geliyor. Ancak
reçetelerin yarısından fazlası 'dikkat eksikliği ve diğer psikotik
olmayan durumlar' içindi. 1990'ların ortalarından bu yana
'anti-psikotiklerin' artan kullanımı, 'Zyprexa ve Risperdal' gibi pahalı ve
yoğun bir şekilde pazarlanan ilaçların, piyasaya sürülmesiyle örtüşüyor.
Her ikisinin de ambalaj bilgileri, 'çocuklarda güvenlik ve etkililiğinin
belirlenmediğini' söylüyor. Genellikle antipsikotikler, 'hap başına birkaç dolara' mal olan
ilaçlar, eski ilaçlardan daha güvenli kabul ediliyor -en
azından yetişkinlerde- ancak yine de 'kilo alımı, yüksek kolesterol ve
diyabet' gibi ciddi yan etkilere sahip olabilirler."" (Çocuklarda,
antipsikotik ilaç kullanımı fırladı: Araştırmacılar 1995'ten 2002'ye beş
kat artış buldu. -Associated Press, 16 Mart 2006 (98) (140)
"Doktorlar
genellikle 'hipotiroidizm, östrojen eksikliği veya araba kazasında kafa
travması' gibi ciddi 'fiziksel bozuklukların', belirgin belirtilerini
kontrol etmeden, insanlara 'psikiyatrik ilaçlar' verirler. Ayrıca,
kadınlarda 'fiziksel semptomların' önemini göz ardı etmeye özellikle
yatkın görünüyorlar. 'Hormonal bozukluk veya kalp rahatsızlığının'
belirgin belirtileri olan bazı kadınlara, 'dahiliyecileri veya
psikiyatristleri' tarafından 'fiziksel bir değerlendirmeden', geçmeleri
istenmeden 'antidepresanlar ve kaygı giderici ilaçlar' verilir." -Peter Breggin, David Cohen, (İlacınız Sorununuz Olabilir, 2007) (98)
---------------------
"....Thorazine başlangıçta Avrupa'da endüstriyel bir boya olarak
geliştirildi. Bu kulağa pek hoş gelmiyor, ancak psikofarmakoloji ve
kimya endüstrisi gibi yakından ilişkili alanlarda çok da alışılmadık
olmayabilir. Örneğin, başlangıçta sadece anti-epilepsi ilacı
olarak onaylanan popüler bir ilaç olan Depakote artık sözde bir "ruh
hali dengeleyici" olarak yoğun bir şekilde
tanıtılıyor. Hepatotoksin ve böbrek toksini (karaciğer ve böbrek için
potansiyel olarak zehirli) olarak bilinen Depakote, başlangıçta 'yağları
eritebilen endüstriyel bir çözücü' olarak geliştirildi - muhtemelen 'insan
karaciğerleri ve beyinlerindeki yağ dokusu' dahil.. Literatürde,
'hayatlarında hiç nöbet geçirmemiş ancak başka nedenlerle Depakote reçete
edilmiş ve ilacı bıraktıklarında 'yoksunluk nöbetleri' geçiren hastalara'
dair raporlar var!" (16)
"Psikiyatrik,
Nöroleptik ve Psikoaktif ilaçlar.. İster boyun eğmeye zorlanmış, ister
boyun eğmeye hapsedilmiş veya ilaçlanmış (uyuşturulmuş) olsun, toplum,
her zaman, kendilerini 'kontrol etmemeyi seçenleri, kontrol etmenin bir
yolunu' bulur. Biyopsikiyatri, ateistlerin 'kontrol edilemeyeni, şoklar,
ilaçlar ve istemsiz teslimiyetle' kontrol etme sistemidir." (98)
"Uzman, 'psikiyatrik ilaçların, yarardan çok zarar verdiğini' söylüyor.. (...) ...Psikiyatrik ilaçlar, yarardan çok zarar verir ve çoğu antidepresan ve
bunama ilacının kullanımı 'zarar vermeden neredeyse tamamen
durdurulabilir'...." (42)
"Son yarım yüzyıllık psikiyatrik ilaç propagandasında, aksi
takdirde normal veya potansiyel olarak tedavi edilebilir kaç kişi,
aslında akıl hastası olarak yanlış etiketlendi (ve sonra yanlış tedavi
edildi) ve terapötik maceraların karmaşık yoluna gönderildi - unutulmaya
doğru gidiyor?" (55)
"Whitaker
ve Jackson (ana akım medya ve hatta ana akım tıp dergileri tarafından
kara listeye alınmış bir dizi cesur, çığır açıcı ve ihbarcı yazar
arasında) eleştirel düşünen bilim insanlarının, alternatif
uygulayıcıların ve çeşitli "psikiyatrik sağ kalanların" çoğuna, ülkemizin 'akıl hastalığı engelliliği salgınına neden
olanın aslında ilaçlar olduğunu' -ve sözde "bozukluklar" olmadığını-
kanıtladılar." (16)
"Antidepresan Çekilmesi Genellikle 'Akıl Hastalığı' Olarak Yanlış Tanı Konmaktadır.. Yeni
bir çalışma, 'antidepresan çekilmesi (bırakılması) yaşayan hastaların üçte ikisinden
fazlasına, psikiyatrik bozukluklar olarak yanlış tanı konduğunu' ortaya
koymaktadır.. (...) ... 'antidepresan yoksunluğu
yaşayanların üçte ikisinden fazlasında, psikiyatrik tanının yanlış olduğu'
bulundu. Yoksunluk belirtileri 'panik bozukluğu ve majör depresif
bozukluk' gibi DSM-5 psikiyatrik bozuklukları olarak yanlış teşhis
edildi.." (17)
"Whitaker, 'psikotrop ilaçların, akıl hastalığının tedavisinde yeri olmadığını' iddia etmiyor; bu ilaçların, 'psikotik hastaları, stabilize etmek' ve diğer bozukluklar için 'kısa süreli kullanımda yararlı olabileceğine' inanıyor. Ancak bu ilaçların 'uzun süreli kullanım' için yaygın olarak reçete edilmesi, milyonlarca kişi ve ülkemizin tamamı için tam bir felaket oldu.." (21)
"....araştırma, insanların SSRI'lara, 'benzodiazepinlere olduğu kadar bağımlı hale geldiğini' ve '42
yoksunluk belirtisinden 37'sinin' SSRI'lar için de benzodiazepinler için
olduğu gibi olduğunu' ortaya koydu." (27)
"Satışlardaki artış, hastaların bu SSRI'lara olan
bağımlılığını yansıtıyor..." (27)
" İlaçları yavaş yavaş azalttıklarında bile
bırakmakta büyük zorluk çekebilirler. Çekilme semptomları genellikle
'hastalığın geri dönmesi veya yeni bir hastalığın başlangıcı' olarak
yanlış teşhis edilir ve bunun için ilaçlar reçete edilir. Zamanla, bu
durum 'ilaca bağımlı, uzun süreli kullanıcıların' sayısında artışa
yol açar." (27)
"Ne yazık ki, 'psikiyatristler bir hasta olumsuz etkiler
bildirdiğinde, dozu artırma veya başka bir ilaç ekleme' eğilimindedir.
Sorun, bu ilaçların çoğunun, insanların varsaydığı gibi çalışmamasıdır." (27)
".....psikiyatrik
hastaların her zaman ilaçlarla daha iyi durumda olduğu şeklindeki mevcut
tıbbi düşünceye kapılmış olan herkese, düşünülemez bir soru soruyor -
'şizofreni hastalarının iyileşme oranları, ilaçla mı yoksa ilaçsız mı' daha
iyi?" (35)
"....antidepresanlar, benzodiazepinler ve Z ilaçları (uykusuzluk tedavisinde
kullanılan benzodiazepin agonistleri) kullanan kişilerin, çok sayıda
çalışmaya göre 'motorlu taşıt kazası geçirme' olasılığı çok daha
yüksektir. Bu sonuçlar özellikle 65 yaş üstü kişiler için geçerlidir ve
bu ilaçların daha yüksek dozlarında durum daha da kötüleşir." (54)
"İlaçlara bağımlılık nedeniyle, hastalarımın
çoğu 'yüksek kaliteli, ilaç temelli olmayan, potansiyel olarak tedavi
edilebilir psikoterapi uygulayan şefkatli uygulayıcılara'
yönlendirilmedikleri için tedavi edilemez hale gelmişti." (55)
"Psikiyatrik ilaçların aslında büyük kimyasal fabrikalarda üretilen
'sentetik, yapay kimyasal bileşikler' olduğu gerçeğiyle başlayalım.
Nörotoksin olabileceklerine inanmak neden zor?" (15)
"İlaçların etkilerine ilişkin çok az uzun vadeli
çalışma yürütülmüştür, bu nedenle ilaçların gelişmekte olan 'bebekler,
çocuklar ve ergenler' üzerindeki etkileri büyük ölçüde bilinmemektedir." (15)
"....iki veya daha fazla ilaç arasındaki etkileşimleri anlamak için
psikiyatrik ilaçların "kokteylleri" üzerinde hiçbir çalışma
yapılmamıştır. Birden fazla ilaç alırsanız, özünde kobay olarak
kullanılıyorsunuz ve etkileri yıllarca bilinmeyecektir." (15)
"Thorazine ve diğer tüm taklit
ilaçlar (Prolixin, Mellaril, Navane, vb. gibi), 'moleküler yapı olarak
imipramin gibi trisiklik "antidepresanlar" ve benzer şekilde toksik,
obeziteye neden olan, diyabet oluşturan, "atipik"
anti-şizofrenik ilaçlar olan Clozaril, Zyprexa ve Seroquel gibi ilaçlara
benzeyen' sentetik "trisiklik" kimyasal bileşiklerdir." (16)
"....
psikotropik ilaçlar olarak bilinen beyni değiştiren sentetik
kimyasalların çoğu, hatta hepsi (yutulabilir veya enjekte edilebilir
formlarda paketlenene kadar tehlikeli maddeler olarak kabul edilirler!)
aceleyle "güvenli ve etkili" olarak pazarlanmıştır - ancak çok kısa
süreli kullanımda marjinal olarak etkili veya güvenli oldukları
'kanıtlanmamıştır.'" (16)
"Her on Amerikalıdan biri
antidepresan kullanıyor. Federal hükümetin bir raporuna göre, bu
ilaçların kullanımı son on yılda üç katına çıktı. 2006 yılında
antidepresanlara yapılan harcama %130 arttı. Ancak antidepresanların
popüler olması, 'bunların yararlı olduğu' anlamına gelmez. (....) ....'işe
yaramıyorlar ve önemli yan etkileri' var." (36)
"İsimleri
bilinmese bile -psikotropik, psikiyatrik veya psikoaktif ilaçlar veya
psikofarmasötikler- içerdikleri birçok ilaç sınıfı yaygın olarak
bilinmektedir: "antidepresanlar, anksiyete önleyici ilaçlar, DEHB
ilaçları, antipsikotikler, ruh hali dengeleyiciler, panik önleyici
ilaçlar, obsesif önleyici ilaçlar, hipnotikler (sakinleştiriciler).."" (54)
"...2013 yılında 'altı Amerikalı yetişkinden biri, psikiyatrik ilaç
kullandığını' bildirdi. Ve ABD nüfusunun yüzde 13'ü antidepresan
kullanırken, 50 ila 64 yaş arasındaki kadınların, neredeyse dörtte biri
antidepresan kullanıyor. Bunlar endişe verici istatistikler, özellikle
de psikotropik ilaçların göz ardı edilen birçok tehlikesi olduğu için.."
(54)
"SSRI'ların depresif semptomlar üzerinde
istatistiksel olarak anlamlı etkileri olabilir, ancak tüm denemeler, 'yüksek önyargı riski' altındaydı ve klinik önemi şüpheli görünüyor.
SSRI'lar hem ciddi hem de ciddi olmayan yan etki riskini önemli ölçüde
artırır. Potansiyel küçük faydalı etkiler, zararlı etkiler tarafından
ağır basıyor gibi görünüyor."
(54)
"İyi
belgelenmiş bir yan etki, bazı kişilerde herhangi bir psikoaktif ilaç
sınıfının kullanımı sırasında ortaya çıkan kilo alımıdır. Sadece bir
antidepresan sınıfı olan SSRI'lar, 'daha önce sadece şizofreni gibi
hastalıklar için antipsikotik ilaç kullanan kişilerde görüldüğü '
düşünülen 'kas ve hareket bozuklukları olan ekstrapiramidal yan etkilerle'
ilişkilendirilmiştir."
(54)
"Doğayı, aldatmaya
çalışırsanız, ters tepecektir. Sentetik insan yapımı ilaçlarla,
semptomları yöneterek bir süreliğine daha iyi hissedebilirsiniz. Ancak
bu ilaçları bıraktığınızda, 'başladığınızdan daha fazla semptomla'
karşılaşırsınız." (44)
""Duygusal ağrı kesicilerin"
kullanımı daha tartışmalıdır. Bir kişi, 'çatışmalı bir evliliğin' veya
sinir bozucu 'bir işyerinin stresi' nedeniyle 'baş ağrısı' çekiyorsa,
sonuçta 'ilgili sorunlarla uğraşmak' yerine, 'haplara güvenmek, kendini
yenmek' olacaktır." (98)
"MS 1750'de William Battie 'deliliği
tedavi edecek, sihirli bir ilacın olmadığını' kabul etti. 'Bir gün
bulunacağını' öngördü, ancak bugün bile böyle 'kimyasal tedaviler' yok!" (98)
"Kimyasal psikiyatristler, 'geçersiz sonuçlar' çıkarmak için aldatıcı bir
şekilde 'küçük bir veri kümesi' seçen ateist evrimcilerdir: Evrimciler, bir dinozor kemiğinin, '50 radyometrik tarihini alıp, 49'unu
çöpe atıp, aradıkları tarihe uyanı saklamanın aldatıcı' uygulamasında
oldukça deneyimlidirler. Aynı şekilde ilaç şirketleri, 10
deneme yapar, sonra 'FDA tarafından onaylanması' gereken 'yeni bir ilacı
desteklemek' için 'ihtiyaç duydukları sonucu destekleyen ikisi hariç, tüm
denemeleri' çöpe atarlar.." (98)
"....antipsikotik ilaçlar, genellikle 'bilişsel bozukluk gibi zayıf işlevsel
sonuçlara' neden olan semptomları iyileştirmez. (....) Daha
yeni literatürün giderek artan bir kısmı, 'antipsikotik ilaçların, aslında
' sözel öğrenme ve hafıza ile bileşik işlev' gibi belirli alanlar da dahil
olmak üzere 'bilişsel işlevi', kötüleştirebileceğini öne sürmektedir.
Özellikle 'bilişsel yavaşlama' olmak üzere 'öznel bilişsel bozukluk',
antipsikotik kullanan kişiler tarafından sıklıkla bildirilmektedir." (162)
"Grubumuzun önceki çalışmaları, 'antipsikotiklerin kısa süreli
kullanımının bile, 'kortiko-striatal bölgelerdeki hem beyin yapısında hem
de işlevinde, belirgin değişikliklere neden olabileceğini' göstermiştir." (162)
"Tutarlı kanıtlar, psikozun altında yatan birincil hastalık mekanizması
olarak 'striatal presinaptik dopamin sentezinin' arttığını gösterse de,
antipsikotik kullanımına bağlı 'nöral değişiklikler' yalnızca dopaminerjik
yollarda lokalize değildir, bunun yerine 'daha yüksek düzeyli bilişsel
süreçlere' hizmet eden 'talamo-kortikal' devrelerdeki, yaygın 'işlevsel beyin
değişikliklerini' yansıtabilir." (162)
"Antipsikotik ilaçlar (ve diğer
psikotropik ilaçlar), asetilkolin reseptörlerinin 'antagonizma' derecesinde
farklılık gösterir; 'antikolinerjik yük' olarak bilinen bir risk
faktörüdür. Beynin, ana kolinerjik yolları 'bazal ön beyin, beyin sapı ve
striatumdan' kaynaklanır ve tüm kortikal ve subkortikal bölgeleri, innerve
eder. Psikotropik (ve psikotropik olmayan) ilaçlardan kaynaklanan
'antikolinerjik yük' genellikle 'bilişsel bozulma' ile ilişkilidir ve
antipsikotikler de dahil olmak üzere antikolinerjik ilaçlara maruz
kalmanın 'bunama riskini' önemli ölçüde artırmasıyla ilişkilidir." (162)
"Antipsikotik
nörotransmitter modülasyonunun, bilişsel işlevi destekleyen 'beyin
devreleri' üzerindeki etkileri, 'sedasyon, hareket bozuklukları (örn.
ekstrapiramidal etkiler), motivasyonsuzluk ve bulanık görme' gibi
nispeten yaygın olan yan etkiler olarak da ortaya çıkabilir. Yan
etkiler, 'bilişsel işlevi' büyük ölçüde etkileyebilir veya bozabilir veya
'bilişsel görevlerdeki performansı' engelleyebilir ve işlevsel sonuç,
'kişisel iyileşme veya yaşam kalitesi' için daha olumsuz sonuçlara yol
açabilir." (162)
14.1) Uyuşturucu bağımlılarına verilen psikiyatrik ilaçların, uyuşturucuya ve/veya ilaca daha da bağımlı hale getirmesi..
------------------------"Bazı kişilerde 'yasal psikotropik ilaçlar, daha yüksek oranda yasadışı
uyuşturucu kullanımı ve bağımlılığı' ile ilişkilendirilir. Örneğin, 2000
yılında Avustralya'da yapılan bir araştırma, TCA'lar (TCA's), 'eroin kullanıcılarına reçete edildiğinde, daha fazla
kullanıcının aşırı doz aldığını' buldu. Çalışmanın yazarları ayrıca, IV
(damar içi) uyuşturucu kullanıcılarının çoğunun, çalışma sırasında
'reçeteli antidepresanlar da aldığını' belirtti." (54)
"Ulusal Ruh
Sağlığı Enstitüsü'ne göre "kaygı
önleyici" ilaçlar, 'alışkanlık' oluşturur ve bağımlılıktan kaçınmak için
yalnızca 'kısa süreler' alınmalıdır." (54)
"Birçok kişi ayrıca eğlence amaçlı
"faydaları" için yasadışı olarak reçeteli ilaçlar kullanır ve dağıtır.
Örneğin, metilfenidat genellikle 'narkolepsi' için reçete edilen bir
uyarıcıdır. Bu ilaç, genellikle kötüye kullanılır çünkü çekildiğinde,
kokain benzeri etkiler yaratır." (54)
".....yüksek stresli iş veya okul
ortamlarında çalışan kişilerin, yoğun programlara ayak uydurmak için
reçete edilmese bile, 'amfetamin ve popüler bir DEHB uyarıcısı olan
dekstroamfetamin aldığını' duymak da yaygındır." (54)
"....ecstasy, kokain veya
metamfetamin gibi sert yasadışı uyuşturucuların kullanımının son derece
yıkıcı bağımlılık ve kötüye kullanımla ilişkili olduğunu söylemeye bile
gerek yok.." (54)
14.2) PSİKİYATRİK İLAÇLARIN, KALITSAL (GENETİK) AKIL
HASTALIKLARINA SEBEP OLMASI (Psikiyatrik ilaçların olumsuz etkileri
(örneğin şizofreni gibi), bu ilaçları kullanan ebeveynlerin 'gelecek
nesillerine' aktarabilir (mi?) Bilimsel bir çalışma..)
-----------------------------------
(Profesör Jose Luis Turabian); "....antidepresanlara karşı dikkatli olmamız için birkaç neden sıralıyor -(....) .....Bu ilaçların çoğu,
'hastaların vücutlarında kalıcı değişikliklere' neden olur. Örneğin,
'benzodiazepinler nörobilişsel değişikliklere yol açabilir ve zebra
balığında antidepresanlara erken maruz kalma üç nesil yavruda'
görülebilir." (18)
(Ebeveynelerin antidepresanlara maruz kalması ile ilgili 'zebra balığı ile bir vaka çalışmasında..') "Ebeveynlerin, fluoksetine maruz kalması yavruları etkiledi. Ebeveynlerin maruz kalması, yavruların embriyonik gelişimini bozdu. Yavruların erken yaştaki davranışları etkilendi. Monoaminerjik genlerin ifadesi ve nörokimyasal profiller değişti. Davranışsal, genetik ve nörokimyasal değişiklikler, yavruların yetişkinliğinde de devam etti." (154)
"Balıklar, insanlarla 'ortak nörotransmitter yollarına' sahiptir ve önemli derecede bir koruma ve homoloji sergilerler. Bu nedenle, 'fluoksetine maruz kalma' balıkları, insanlarda gözlemlenenlere benzer şekilde, 'biyokimyasal ve fizyolojik değişikliklere' karşı potansiyel olarak duyarlı hale getirir. Yıllar içinde, çeşitli çalışmalar, 'fluoksetinin, farklı balık türleri ve farklı biyolojik organizasyon seviyeleri üzerindeki potansiyel etkilerini' göstermiştir." (154)
"Fluoksetinin ilgili konsantrasyonlarına (100 ve 1000 ng/L) 15 günlük ebeveyn maruziyetinin sonuçları, zebra balığını model organizma olarak kullanarak yavrular üzerinde değerlendirildi. Ebeveyn maruziyeti, 'yavruların
erken yumurtadan çıkması, yüzme kesesinin şişmemesi, malformasyon
sıklığının artması, kalp atış hızının ve kan akışının azalması ve
büyümenin azalmasıyla' sonuçlandı. Ek olarak, önemli bir 'davranışsal bozukluk' da bulundu (....) 'Davranıştaki değişiklikler, monoaminerjik genlerin ifadesi ve nörotransmitter seviyeleri', yavru yetişkinliğe kadar devam etti. Balıklar ve insanlar arasındaki nöronal yolların yüksek korunumu göz önüne alındığında, veriler 'ilaçların maruziyetinin, potansiyel nesiller arası ve nesiller arası etkilerinin olasılığını' göstermektedir." (154)
"Bu çalışmanın sonuçları, 'zebra balığının çevresel olarak önemli fluoksetin konsantrasyonlarına maruz kalmasının, yavruları üzerinde embriyonik gelişim ve larvaların hayatta kalması için önemli olan davranışsal tepkiler açısından etkileri olduğunu' göstermektedir. Düşük fluoksetin konsantrasyonlarında bile bu maruziyet, 'monoaminerjik sistemin anahtar genlerinin 'ifade' seviyelerinde artışa ve nörokimyasal değişikliklere' neden olmuştur."(154)
14.3) BİYOMEDİKAL ANLAYIŞ, DUYGUSAL ADALETSİZLİK VS..
---------------------------------------------------
"Duygusal Adaletsizlik: Psikiyatri, Duyguları Nasıl Patolojik Hale Getiriyor ve Marjinalleştiriyor.. Psikiyatrinin
'normatif olmayan duyguları' bozukluk olarak etiketleme eğilimi 'duygusal
adaletsizliğe' katkıda bulunuyor, duygusal öz-anlayışı çarpıtıyor ve
eşitsizliği derinleştiriyor.. Modern psikiyatriye yönelik artan
bir eleştiri, biyomedikal modelinin duygusal deneyimleri (özellikle
toplumsal normların dışında kalanları), 'karmaşık sosyal ve çevresel
faktörlere' verilen tepkiler yerine, 'tedavi edilmesi gereken içsel işlev
bozuklukları' olarak çerçevelemesine odaklanıyor. McGill
Üniversitesi'nden Zoey Lavallee ve Anne-Marie Gagné-Julien, Synthese'de
yayınlanan yeni bir makalede, bu yaklaşımın "duygusal adaletsizlik"
dedikleri şeyi sürdürdüğünü ve akıl hastası olarak etiketlenen bireyleri
'dışlayan bir tür sağduyuyu' teşvik ettiğini ve nihayetinde 'kendi
duygularımızı anlama şeklimizi' çarpıttığını savunuyor." (58)
"Biyomedikal modelin 'normatif olmayan duygusal deneyimleri'
nasıl patolojikleştirdiğini inceleyerek Lavallee ve Gagné-Julien,
psikiyatrinin geçerli duygusal tepkileri 'susturma ve itibarsızlaştırma,
sistemik baskıyı güçlendirme' yollarına ışık tutuyor. Analizleri,
toplumsal ve yapısal faktörleri ihmal ederken, duyguları, 'psikiyatrik
semptomlar' olarak çarpıtan bir süreç olan 'duygu patolojileştirmenin'
zararlarını vurguluyor. Bu kritik soruşturma, psikiyatrinin 'duygusal
öz-anlayışı' şekillendirmedeki rolünün, acilen yeniden değerlendirilmesini
talep ediyor ve akademisyenleri ve uygulayıcıları 'adaletsizliği
sürdüren dar çerçeveleri' ortadan kaldırmaya çağırıyor." (58)
"Kaygı ve
depresyona ilişkin biyomedikal anlayışlar da, iyileşmeyi engelleyerek
hastalara zarar verebilir. Kişinin kendisini 'değişen ve çevreye duyarlı'
olarak görmesi yerine, bu nörokimyasal anlayışlar, insanları
'sıkıntılarını içsel ve kalıcı olarak görmeye (ve deneyimlemeye)' zorlar.
Bu, sıkıntıya neden olabilecek 'sosyal koşulları görmezden gelmelerine'
yol açar. Hastalık modeli, semptomların giderilmesine' odaklanır (tıpkı
çoğu tıp için geçerli olduğu gibi) ve bu nedenle 'hastanın içsel durumu'
genellikle önemsiz kabul edilir. 'Kaygı veya depresyon deneyimi' anlamsız
hale gelir ve bunlar yalnızca 'ortadan kaldırılması gereken durumlar'
olarak görülür. Öte yandan, biyolojik olmayan modeller genellikle
semptomları ve sıkıntıyı 'anlamlı, bağlam duyarlı' ve hatta bir kişinin
kendini, ilişkilerini ve dünyayı yeniden değerlendirmesini
sağlayabildiği için 'yararlı' olarak değerlendirir. Bu, bu iki modelin
nedenselliği görme biçimindeki temel bir farklılığa işaret eder:
“Psikolojik
model, 'geçmiş deneyim, kişilerarası ilişkiler ve güncel olaylar' ile
hastanın 'düşünceleri, hisleri ve davranışları' arasındaki etkileşimin, 'ruh
hali ve semptomlarda değişikliklere yol açtığını' varsayar. Tıbbi model,
hastalığı 'semptomların birincil nedeni' olarak görür ve hastanın
'kişilerarası ilişkileri, güncel olayları ve geçmiş deneyimleriyle'
etkileşime giren 'düşünceler, hisler ve davranışlarda değişikliklere' yol
açar.” Bu nedenle, semptomlara 'odaklanarak ve anlam çıkarmayarak',
ilaçlar genellikle hastayı pasif hale getirir - 'hisleri uyuşturur,
problem çözmeyi engeller, hafıza süreçlerini ve konsantrasyonu engeller
ve bağımlılık yaratır.' Sonuç olarak, hastaya 'yardımcı olabilecek,
psikoterapi süreçlerini' engellerler." (18)
14.4) Beyin işlev bozukluklarına başka neler sebep olabilir? Bazı örnekler..
--------------------------
"....antidepresanlar, steroidler, antipsikotikler, opioidler, elektroşok, lobotomiler, lökotomiler, "akıl hastanesindeki" hastalara basınçlı yıkama ve kemer takma ve şizofreniyi tedavi etmek için sıtmaya neden olma?... Hepsi 'beyin işlevlerini bozar' ve bu, "başarılarının" nedeni olabilir. Şu anda beyin işlevlerini bozan, psikiyatrik ve psikiyatrik olmayan ilaçlar da dahil olmak üzere on sınıf reçeteli ilaç bulunmaktadır. Bir dizi ilaç dışı "tedavi" de aynı şeyi yapar." (4)
"....Kemoterapi alan bazı hastalar "beyin sisi" ve hafıza sorunlarından şikayetçi. Bu konu onlarca yıldır hararetli tartışmalara konu oldu, bazı onkologlar 'bozukluğun, hastanın depresyonundan kaynaklandığını' söylerken, diğerleri 'bozukluğun, kemoterapiden kaynaklandığını' söylüyor." (4)
"....Beyin işlev bozukluğunun birçok başka kaynağı daha var, örneğin genel anesteziklerle yapılan bazı 'büyük ameliyatlar, kirlilik, yutulan metaller, herbisitler' ve tabii ki Alzheimer hastalığı ve diğer ilerleyici beyin hastalıkları gibi hem geri döndürülebilir hem de geri döndürülemez onlarca nörolojik bozukluk." (4)
"Dahiliyede reçete edilen ilaçların, psikiyatrik yan etkileri.. Dahiliyede kullanılan 'çeşitli farmakolojik tedaviler, psikiyatride görülen tanıları taklit eden psikiyatrik yan etkilere' neden olabilir. PSE'ler 'yoksunluk veya zehirlenme' sırasında ve ayrıca 'normal terapötik dozlarda' ortaya çıkabilir. 'Depresif, endişeli veya psikotik' sendromlara yol açabilen ilaçlar arasında 'kortikosteroidler, izotretinoin, levo-dopar meflokin, interferon-a ve anabolik steroidler' ile bazı reçetesiz satılan ilaçlar bulunur. PSE'lerin teşhisi genellikle zordur ve hastalar için çok zararlı olabilir." (22)
"Psikiyatrik
yan etkiler (PSE'ler), 'fiziksel hastalıkların farmakolojik tedavisiyle '
tetiklenebilir. PSE'lerin klinik sunumu genellikle kendiliğinden oluşan
psikiyatrik sendromlara (yani, iatrojenik olmayan, doğal olarak oluşan
hastalıklara) benzer. PSE'ler, 'olağan dozlarda, zehirlenme durumlarında
veya belirli bir tedavinin kesilmesinden sonraki günlerde' ortaya
çıkabilir. PSE'ler, 'kısa süreli kaygıdan şiddetli kafa karışıklığına'
kadar değişir ve iddia edilen intihar vakaları bile bildirilmiştir. (....) Bu inceleme, ilaç kaynaklı
PSE'lerin 'dahiliyede reçete edilen çeşitli ilaçlarla ortaya
çıkabileceğini' ve bu yan etkilerin gözden kaçabileceğini göstermektedir." (22)
14.5) İçme sularımızda bile psikiyatrik ilaç kırıntıları mı var?
---------------------------
Son
zamanlarda artan "şiddet, cinayet ve intihar" vb gibi psikolojik
sorunların oluşması.. Acaba diyor, insan? "Hepimizi deli mi yapmak
istiyorlar?" VE "Herkesi psikiyatrik ilaçlara, musallat mı etmek
istiyorlar?" gibi soruları getiriyor akıllara.."....Associated Press (AP) 2008 yılında 'su kaynaklarında, farmasötik
ilaçların varlığına' ilişkin yürüttüğü çığır açıcı bir soruşturmanın
sonuçlarını yayınladı. Bu raporda, en az 41 milyon Amerikalının, 'her gün
eser miktarda 'antibiyotik, uyku hapı ve hatta seks hormonu' içeren musluk
suyuna maruz kaldığı' ortaya çıktı. Şimdi, TheFix. com'un yeni bir
raporu, 'su kaynaklarında seçici serotonin geri alım inhibitörlerinin
veya SSRI'ların varlığını ve bunların, insan sağlığı üzerinde potansiyel
olarak yaratabileceği genetik tahribatı' gün yüzüne çıkarıyor." (80)
"SSRI'lara maruz kalmanın, 'DNA'ya zarar verdiği ve nörolojik hasara' yol açtığı bulundu.. Çevresel
Sağlık Perspektifleri dergisinde
yayınlanan 1999 tarihli bir makale, 'yetersiz filtrasyon teknikleri
nedeniyle, sürekli olarak ilaç akışının, su kaynaklarına geri döndüğünü'
ortaya koydu. İlaç maddeleri genellikle 'belediye su arıtma
tesislerinde, katı atıkları temizlemek için kullanılan filtrasyon
cihazlarından' daha küçüktür, bu da 'musluk suyu içtiğinizde, bu tür
maddelerin bilinmeyen seviyelerinin, doğrudan su bardağınıza geri döndüğü'
anlamına gelir." (80)
(Matt Harvey )"....çalışmaların 'SSRI maruziyetinin
' genetik kusurlara ve diğer sağlık sorunlarına' bağlandığını' belirtiyor. Örneğin, Idaho Üniversitesi'nde 'SSRI'lar ve antikonvülzanların bir
kombinasyonu ile karıştırılmış musluk suyuna maruz bırakılan
minnow'larda, otizm gibi nörolojik bozukluklarla ilişkili 324 genetik
değişiklik' görüldü ve bu 'küçük balıklar, kirli suya yalnızca 18 gün' maruz
kaldılar! "Çalışmalar, düzenli SSRI dozlarının, bazen 'insan DNA'sına
zarar verebileceğini', özellikle de 'spermde', göstermiştir" diye ekliyor
Harvey." (80)
"Minnow'lar, 'SSRI'ların eser miktarda bile DNA'ya
sızabileceğine' dair kanıt sunuyor." (80)
"Sağlık Korucusu Mike Adams, takma adı Amethios ile 2012 yılında SSR Yalanları (S.S.R. Lies) adlı bir müzik videosu yayınladı. Bu videoda 'SSRI'lar' konusu
ele alınıyor ve bu güçlü ilaçların, 'ruh halini nasıl ciddi şekilde
değiştirebileceği ve hatta bunları kullanan kişilerde intihar veya
cinayet eğilimlerine neden olabileceği' anlatılıyor." (80)
"....artık
birçok Amerikalının artık SSRI'ları gönüllü olarak alıp almama konusunda
bir seçeneği bile olmadığı anlaşılıyor, zira toksik kimyasallar,
sessizce musluklardan görülmeden akıyor. Eczanelerden gelenlerden çok
daha düşük dozlarda ve daha yoğun bir şekilde seyreltilmiş olsalar da,
bu 'eser miktardaki SSRI'lar, özellikle uzun süreler boyunca sürekli
tüketildiklerinde' birikebilir. Ayrıca, bunlara birçok başka türde
farmasötik ilaç da eşlik ettiğinden, çevre ve insanlar üzerindeki
etkileri, büyük ölçüde bilinmemektedir." (80)
"Eğer kentsel bir alanda
yaşıyorsanız, musluk suyunuzun az miktarda antidepresan (çoğunlukla
Prozac ve Effexor gibi SSRI'lar), benzodiazepinler (madde yoksunluğu
semptomlarını azaltmak için kullanılan Klonopin gibi) ve
anti-konvülzanlar (alkol, nikotin, yiyecek ve hatta kokain ve kristal
meth bağımlılığını tedavi etmek için kullanılan Topomax gibi) ile
karıştırılmış olma ihtimali yüksektir. Bu
psikoaktif atıkların, insan sinir sistemi üzerinde herhangi bir etkisi
olup olmadığı henüz bilinmiyor, ancak bu tür ilaçlar, ekosisteme
sokulduğunda, diğer türler üzerindeki olumsuz etkileri kanıtlanabilir ve
potansiyel olarak korkunç olabilir." -Matt Harvey (80)
"...bu 'istenmeyen ilaç
maruziyetini' önlemek için ne yapabiliriz? İlk olarak, özellikle 'belediye
su kaynağının hizmet verdiği' bir bölgede yaşıyorsanız, 'ilaç
partiküllerini yakalayıp uzaklaştırabilen bir tüm ev su filtrasyon
sistemi' kurmak gerekir. Ayrıca yerel su arıtma tesisinizle iletişime
geçerek 'filtrasyon yöntemleri ve ilaç izlerini yakalayıp yakalamadıkları'
hakkında bilgi talep edebilirsiniz." (80)
***
** BAZI KİTAPLAR;
"Deli Değil: Akıl hastası olmayabilirsin (1)
Günümüzde psikiyatri, en çok satan yazar Charles Whitfield'ın bu bilimsel olarak doğru yeni kitabında anlattığı gibi, reklamı yapıldığı gibi değil. Acı verici duygusal, psikolojik ve davranışsal semptomları olan kişileri "akıl hastası" olarak yanlış teşhis eden ve daha sonra onları iyi çalışmayan veya daha da kötüleştiren toksik psikiyatrik ilaçlarla kötü muamele eden modern biyolojik psikiyatrinin ardındaki sahte bilimi ortaya koyuyor. Dr. Whitfield düdüğü çalıyor ve biyopsikiyatriyi kar ve kontrol için teşvik eden suçluların adını veriyor ve zihin ve beden manipülasyonlarından neden ve nasıl kaçınılacağını açıklıyor. Bu suçluların çoğu, Büyük İlaç Şirketleri, Büyük Hükümet, Büyük Sigorta, Büyük Akademi ve Büyük Profesyonel grupları (Amerikan Psikiyatri Birliği, Amerikan Tabipler Birliği ve Ulusal Akıl Hastalıkları İttifakı gibi) içeren "Büyükler"dir. Büyüklerin her biri, Dr. Whitfield'ın belgelediği "zihinsel hastalık" olarak adlandırdıkları şeyin yanlış teşhisini ve yanlış tedavisini teşvik ediyor ve destekliyor; bunun yerine, tekrarlayan çocukluk ve sonraki travmanın acı verici etkileri olduğunu belirtiyor ve bunları ayrıntılı olarak açıklıyor. Bu büyük sorunun nasıl geliştiğini ve bundan nasıl iyileşileceğini anlatıyor.
BAZI YORUMLAR;
-------------
"Charles Whitfield'ın yeni kitabı NOT CRAZY, travma sonrası stres bozukluğu kavramlarını, ciddi zihinsel bozukluklar olarak yanlış teşhis edilen ve daha sonra beyni uyuşturarak etki eden güçlü zihin değiştirici ilaçlarla tedavi edilen hastalıkları da kapsayacak şekilde genişleten çığır açıcı bir yayındır. Neredeyse herkes savaştan kaynaklanan PTSD'yi tanıyabilir ve anlayabilir, ancak Dr. Whitfield'ın ustalıkla yaptığı şey, PTSD mekanizmasını daha ince çocukluk travmalarını da kapsayacak şekilde genişletmek ve bunların yaşamın ilerleyen dönemlerindeki derin etkilerini fark etmektir. Bu daha derin anlayış, günümüz psikiyatri alanında eksiktir. Ayrıca, kimyasal lobotomilere yol açabilen yüksek dozda güçlü zihin ve beyin değiştirici ilaçların yanlış teşhisi ve yanlış uygulanmasından kaynaklanan İlaç Stres Travma Sendromu'nu (DSTS "Drug Stress Trauma Syndrome") da tanımlıyor ve bu eğilimin açgözlülük, siyasi hırs ve iyi bilimin yokluğu nedeniyle nasıl arttığını ortaya koyuyor." -Clancy D. McKenzie, MD,Expanding the concept of PTSD, and exposing the sale of chemical lobotomies, February 28, 2011 (a)
"Son derece göz açıcı. Bu kitaptan soğuk duş aldığımı hissediyorum. Yıllardır aldığım ilaçlardan kendimi nasıl kurtaracağım konusunda büyüyen soruma katkıda bulundum. Ancak her iki şekilde de hareket etmek korkutucu. Her iki yolun da bir bedeli var - ilaçlarınızı almaya devam edin ve vücudunuz giderek daha az sonuç alırken acı çeker. İlaçları almayı bırakın ve vücudunuzun sağlığını ve sonunda zihinsel "sağlığınızı" da iyileştirin (umarım! sorun burada: yönetilebilir mi? ). Doktorlar tarafından, sorunumu diyabetle tedavi edeceğiniz şekilde tedavi edilebilir bir hastalık olarak düşünmem gerektiği öğretildi. İlaç almaktan duyduğum utanç hissini ve "bipolar" olma damgasını dengelemede bu çok yardımcı olmuştu. Bu kitapla hiçbir hastalığım olmadığını keşfediyorum; ancak bir şekilde damga bende kalıyor. Yani, görünüşe göre sadece "müziğe yüz vermem" ve dertlerimin kaynağını bulmam gerekiyor. Ama bunu da yıllardır deniyorum. Dertlerimin nereden geldiğini kim bilebilir ve ruh hali değişimleriyle başa çıkmak için kimyasal olarak biraz daha az donanımlı değil miyim? Kısacası, evet, yazarın ortaya koyduğu her şeyi görebiliyor ve kabul edebiliyorum. Tezinde oldukça desteklenmiş ve diğer yazarlar da onun söylediklerini benzer miktarda gerçek ve bilimsel destek bilgisiyle doğruluyor. Ama ben sadece sütten kesmenin benim için bir olasılık olup olmadığını sorguluyorum. Zor bir uyanma çağrısı. Uyanma çağrısı/Soğuk duş şoku, ona 4 yıldız vermemin tek nedeni - bunun adil olmadığını biliyorum, çünkü sütten kesme korkusu benim kendi sorunum. Sanırım şok için teşekkürler. Bu arada, sütten kesme konusunda somut çözümler arayanlar için, "Geri Dönüş Yolu (The Road back)" web sitesine ve yardımcı olmak için tasarlanmış ilgili doğal takviye koleksiyonuna bir göz atın. (Bkz. "Psikoaktif ilaçlardan güvenli bir şekilde nasıl kurtulurum (How to get off psychoactive drugs safely)" kitabı)." -Ttile, A horribly cold Shower - but thanks, I do believe you Dr Whitfield!, November 4, 2014 (b)" (165)
"Deli Değil: Akıl hastası olmayabilirsin (2)
Charles Whitfield, MD, psikiyatride ilaçların etkilerini araştırmak için önemli ve kritik bir çalışma yürütüyor. Kısa bir süre önce onun Travma Etkenleri Olarak Psikiyatrik İlaçlar (Psychiatric Drugs as Agents of Trauma) adlı makalesine bağlantı verdim ve o zamandan beri kendisiyle iletişim halindeyim ve bana yayınlamam için aşağıdakini gönderdi. Bu, okuyucularımın çoğunun aşina olacağı bu konuları inceleyen diğerleri tarafından iyi karşılanan bir kitaptır.
DELİ DEĞİL.. Akıl Hastası OLMAYABİLİRSİN.. İyi çalışmayan veya sizi daha kötü yapan İlaçlarla Yanlış Teşhis ve Kötü Tedavi.. İlaç Endüstrisi, Psikiyatri, Hükümet ve diğerleri tarafından sizden saklanan önemli bilgiler..
Açıklama: Günümüzde psikiyatri, en çok satan yazar Charles Whitfield'ın bu bilimsel olarak doğru yeni kitabında anlattığı gibi, reklamı yapıldığı gibi değil.
Acı verici duygusal, psikolojik ve davranışsal semptomları olan kişileri "akıl hastası" olarak yanlış teşhis eden ve daha sonra onları iyi çalışmayan veya daha da kötüleştiren, toksik psikiyatrik ilaçlarla kötü hale getiren modern biyolojik psikiyatrinin ardındaki sahte bilimi ortaya koyuyor."
Dr. Whitfield düdüğü çalıyor ve biyopsikiyatriyi kar ve kontrol için teşvik eden suçluların adını veriyor ve zihin ve beden manipülasyonlarından neden ve nasıl kaçınılacağını açıklıyor. Bu suçluların çoğu, Büyük İlaç Şirketleri, Büyük Hükümet, Büyük Sigorta, Büyük Akademi ve Büyük Profesyonel grupları (Amerikan Psikiyatri Birliği, Amerikan Tabipler Birliği ve Ulusal Akıl Hastalıkları İttifakı gibi) içeren "Büyükler"dir.
Büyüklerin her biri, Dr. Whitfield'ın belgelediği "zihinsel hastalık" olarak adlandırdıkları şeyin yanlış teşhisini ve yanlış tedavisini teşvik ediyor ve destekliyor; bunun yerine, tekrarlayan çocukluk ve daha sonraki travmanın acı verici etkileri olduğunu belirtiyor ve bunları ayrıntılı olarak açıklıyor. Bu büyük sorunun nasıl geliştiğini ve bundan nasıl iyileşileceğini anlatıyor.
"Bu kitap, travma psikolojisinin en iyi şifa prensiplerini bütünsel psikiyatriyle birleştiren, gerçeklerin, psikolojik becerilerin ve bilgeliğin dikkate değer ve keskin bir özetidir. Dr. Whitfield, okuyucunun psikolojik, duygusal ve davranışsal semptomlarını ele almak için pratik ve kanıtlanmış ilaç dışı teknikleri ve iyileşme yardımcılarını nasıl kullanabileceğini ayrıntılı olarak açıklıyor. Dikkat: Bu kitap, psikiyatrik ilaç endüstrisinin bir suçlamasını ve bu beyni devre dışı bırakan ilaçları kullanan kişiler ve onlara bakanlar için dogmalarının aydınlatıcı bir ifşasını içeriyor. " —Peter R. Breggin, MD, psikiyatrist, İlaç Deliliği'nin (Medication Madness) Yazarı, Ithaca, NY
"Charles Whitfield'ı 20 yıldır tanıyorum ve bunun ruh sağlığı ve iyileşme üzerine yazdığı birkaç kitabın arasında en açıklayıcı ve etkili olanı olduğuna inanıyorum. Uzun yıllardır psikoloji profesörü ve klinisyen olarak, "akıl hastası" olarak etiketlenen kişilerde duygusal, davranışsal ve ilişkisel acıya neyin sebep olduğunu ve daha sonra sorunlarını iyileştirmek için neyin en iyi işe yaradığını ne kadar açık ve öz bir şekilde anlattığından etkilendim. Ayrıca psikiyatrik ilaçların neden ve nasıl işe yaramadığı ve çoğu zaman insanları daha da kötüleştirdiği konusunda gerçeği anlatıyor. Şiddetle tavsiye edilir." —Randy Noblitt, PhD, Klinik Psikoloji Profesörü, California Profesyonel Psikoloji Okulu
"Dr Charles Whitfield, ilaç şirketlerinin ve tıbbi endüstriyel hükümet kompleksinin insanları kendilerine yardımcı olmayabilecek ve hatta zarar verebilecek tedavilere nasıl yönlendirdiğini açıkça yazılmış bir dille anlatıyor. Psikotrop ilaçların aşırı kullanımı, zamanımızın en büyük hikayelerinden biridir." — Doug Bremner MD, O Hapı Almadan Önce: İlaç Endüstrisi Sağlığınız İçin Neden Kötü Olabilir? “Before You Take That Pill: Why the Drug Industry May Be Bad for Your Health” kitabının yazarı, Psikiyatri ve Radyoloji Profesörü, Emory Üniversitesi Tıp Fakültesi. (....)" (166)
"Depresyon Dolandırıclığı: Psikiyatrinin Tıbbi Bir Bilim Olarak Başarısızlığı
Fiziksel hastalıkların tanısı, açıklaması ve tedavisi bilimsel olarak sağlam olsa da, ruhsal bozuklukların psikiyatrik bakımı için bu geçerli değildir. Depresyon, psikiyatrik tanılar arasında bir numaradır ve Depresyon Dolandırıclığı (/sahtekarlığı): Psikiyatrinin Tıbbi Bir Bilim Olarak Başarısızlığı'nın (Grifting Depression: Psychiatry’s Failure as a Medical Science) konusudur. Psikiyatrinin güncel tıbbileştirme biçimi, psikiyatrinin depresyon ve depresyonu tedavi etmek için antidepresan ilaçlara güvenmesine ilişkin açıklaması olan kimyasal dengesizlik teorisinin temeli haline gelen tanı kılavuzu DSM-III'ün yayınlanmasıyla 1980'de başladı ve "psikiyatrik bakımı devrim niteliğinde değiştirdi." DSM-III, takip eden tüm DSM kılavuzları için model oldu. Ancak, diğer tıbbi tanı kılavuzlarının aksine, DSM güvenilirlik ve geçerlilik açısından bilimsel ve tıbbi standartları karşılamada başarısız oldu. Kimyasal dengesizlik teorisi, bilimsel yöntemin temel ilkelerini ihlal eden araştırmalara dayanmaktadır. Teorinin testleri bununla çelişmektedir. Ek olarak, tedavi etkinliği testleri antidepresan ilaçların plasebodan daha iyi olmadığını bulmuştur. Çalışmalar, antidepresan ilaçlara atfedilen faydanın bir plasebo etkisi olduğunu göstermektedir ancak plaseboların aksine, bu ilaçlardaki kimyasallar birçok kişi için zararlıdır. Araştırmalar, DSM'de listelenen çoğu ruhsal bozukluk için alternatif bir teoriyi, davranışsal bir açıklamayı (biyolojik olmaktan çok psikolojik) güçlü bir şekilde desteklemektedir; buna depresyon vakalarının çoğu da dahildir. Dahası, depresyon için tercih edilen tedavi olarak kabul edilmese de, sonuç çalışmaları davranış terapisinin ilaç tedavisinden daha etkili ve güvenli olduğunu ikna edici bir şekilde göstermektedir. Psikiyatrik bakımı belirleyen şey bilim değil, çıkar çatışmasıdır.
Editöryal İncelemeler.. İnceleme..
----------------------------------
“Dr. Allan Leventhal'ın Depresyon Dolandırıcılığı (Grifting Depression) yüzünüze çarpıyor ve sizi uyandırmaya çalışıyor. Kitap, ilaç endüstrisi ve organize psikiyatri tarafından antidepresan dediğimiz ilaçları pazarlamak için desteklenen 'aldatmacayı' sistematik olarak ortadan kaldırıyor. Kitabı okumak, birinin size bir sihirbazlık numarasının nasıl yapıldığını anlatması gibi. Bir kez numaranın nasıl yapıldığını öğrendiğinizde, numarayı asla aynı şekilde göremeyeceksiniz. Yeni şaşkınlığınız, bu kadar uzun süre nasıl kandırılabildiğiniz olacak. ” -David Antonuccio, Psikiyatri ve Davranış Bilimleri Emeritus Profesörü, Nevada Üniversitesi, Reno Tıp Fakültesi
"Klinik psikolog Dr. Allan Leventhal, Grifting Depression kitabında depresyonu tedavi etmek için antidepresan ilaçların kullanımına ilişkin son derece açık ve ikna edici bir eleştiri yazmış ve psikolojik alternatiflere ilişkin ikna edici bir inceleme yapmıştır. " -Irving Kirsch, The Emperor’s New Drugs kitabının yazarı ve Harvard Tıp Fakültesi, Plasebo Çalışmaları Programının Yardımcı Direktörü
BAZI YORUMLAR;
--------------
"Bu, ustaca araştırılmış, hazırlanmış ve yazılmış bir kitap. İçeriğini ve mesajını dergi makaleleriyle boğuşmaya meyilli olmayanlarımız için erişilebilir ve anlaşılır kılmak için yazılmış akademik bir ders kitabı gibi. Ve bu mesaj derin. Depresyon için hap mı alıyorsunuz? Siz ve/veya sigortanızın ödediği parayı kim alıyor? Bu haplar kimlere yardım ediyor? Bunları alan tüm insanlar mı? Bir kez daha düşünün. Depresyon için hap almaya güvenilir alternatifler var mı? Bu kitabı okuyun." -Mr. Teacherman,Read this book,August 2, 2024 (a)
"Bir tıp uygulayıcısı olarak, şu anda antidepresan kullanan hastalarla sık sık görüşüyorum (ve semptomlar gösteren ve "depresif" olduklarını hissedenlere sık sık reçete yazıyorum. ) Bu dikkatlice araştırılmış ve özlü kitap, depresyonun arka planını, son 100 yıldır hastalara sunulan yanlış yönlendirilmiş ve genellikle zararlı açıklamalar ve tedaviler de dahil olmak üzere ortaya koyuyor. Benim için göz açıcı olduğunu söylemeliyim. (Haklı) üzüntüyü, depresyonun gerçek bir hastalık olarak çok daha nadir görülen örneklerinden ayırt etme yeteneğimi geliştirmekten, ilaç reklamlarının kakafonisini ve genellikle etkisiz, bazen zararlı (ama her zaman karlı) ilaç tedavilerini genellikle yararlı davranışsal tedavilere tercih eden "uzman" görüşlerini aşmaya kadar, bu kritik öneme sahip alan hakkındaki anlayışım büyük ölçüde gelişti. Bu, hemen hemen her tıp uygulayıcısının okumaktan faydalanacağı bir kitap. Hastalarımızın derslerini ciddiye almaları tavsiye edilir..." -Lawrence Cheskin, MD, Eye-opening, March 24, 2022 (b)" (167)
"Bir Salgının Anatomisi: Sihirli Mermiler, Psikiyatrik İlaçlar ve Amerika'da Akıl Hastalığının Şaşırtıcı Yükselişi
Ödüllü bilim ve tarih yazarı Robert Whitaker, bu şaşırtıcı ve çarpıcı kitapta tıbbi bir gizemi araştırıyor: Amerika Birleşik Devletleri'ndeki engelli akıl hastalarının sayısı son yirmi yılda neden üç katına çıktı? Her gün, 1.100 yetişkin ve çocuk, akıl hastalığı nedeniyle yeni engelli hale geldikleri için hükümetin engellilik kayıtlarına ekleniyor ve bu salgın ülkemizin çocukları arasında en hızlı şekilde yayılıyor. Neler oluyor? Bir Salgının Anatomisi, okuyucuları bu soruyu kendi başlarına düşünmeye davet ediyor. İlk olarak, Whitaker zihinsel bozuklukların biyolojik nedenleri hakkında bugün bilinenleri araştırıyor. Psikiyatrik ilaçlar beyindeki "kimyasal dengesizlikleri" düzeltiyor mu yoksa aslında onları yaratıyor mu? Araştırmacılar bu soruyu incelemek için onlarca yıl harcadılar ve 1980'lerin sonlarına doğru cevaplarını buldular. Okuyucular, bilimsel dergilerde bildirilenleri keşfettiklerinde şaşıracak ve dehşete düşecekler. Ardından bu kitabın merkezindeki bilimsel soru geliyor: Son elli yılda, araştırmacılar psikiyatrik ilaçların uzun vadeli sonuçları nasıl etkilediğine baktıklarında ne buldular? İlaçların insanların sağlıklı kalmasına yardımcı olduğunu mu keşfettiler? Daha iyi işlev görmelerini mi? İyi bir fiziksel sağlığa sahip olmalarını mı? Yoksa bu ilaçların, paradoksal bir nedenden ötürü, insanların kronik olarak hasta olma, daha az işlev görme ve fiziksel hastalığa daha yatkın olma olasılığını artırdığını mı buldular? Bu, psikiyatrik ilaçların uzun vadeli sonuçlar prizmasından faydalarına bakan ilk kitaptır. Uzun vadeli iyileşme oranları ilaç kullanan veya kullanmayan şizofreni hastalarında daha mı yüksektir? Antidepresan almak, depresif bir kişinin bozukluk nedeniyle sakat kalma riskini azaltır mı yoksa artırır mı? Bipolar hastalar bugün kırk yıl öncesine göre daha mı iyi durumda, yoksa çok daha mı kötü? Ulusal Ruh Sağlığı Enstitüsü (NIMH) DEHB'li çocukların uzun vadeli sonuçlarını incelediğinde, uyarıcıların herhangi bir fayda sağladığını tespit ettiler mi? Sonuçlar literatürünün bu incelemesinin sonunda, okuyucuların kendilerine ait rahatsız edici bir sorusu olacağından emin olabilirsiniz: Bu uzun vadeli çalışmalardan elde edilen sonuçlar (hepsi aynı çarpıcı sonuca işaret ediyor) neden kamuoyundan saklandı? Whitaker, bu ilgi çekici tarihte ayrıca bu salgına kapılan çocukların ve yetişkinlerin kişisel hikayelerini anlatıyor. Son olarak, Avrupa ve Amerika Birleşik Devletleri'nde iyi uzun vadeli sonuçlar üreten yenilikçi psikiyatrik bakım programları hakkında rapor veriyor. Ülkemiz sakatlayıcı bir ruhsal hastalık salgınıyla karşı karşıya kaldı ve yine de Anatomy of an Epidemic'in ortaya koyduğu gibi, bu salgının önlenmesine yönelik tıbbi planlar çoktan çizildi.
"Robert Whitaker dört kitabın yazarıdır: Amerika'da Deli, Haritacının Karısı, Tanrıların Kucağında ve Bir Salgının Anatomisi (Mad in America, The Mapmaker's Wife, On the Laps of Gods ve Anatomy of an Epidemic). Akıl hastaları ve ilaç endüstrisi hakkındaki gazete ve dergi makaleleri, tıbbi yazı dalında George Polk Ödülü ve en iyi dergi makalesi dalında Ulusal Bilim Yazarları Derneği (National Association of Science Writers) Ödülü dahil olmak üzere birçok ulusal ödül kazanmıştır. Boston Globe için araştırma ortamlarında akıl hastalarına yönelik istismarı konu alan ortak yazdığı bir dizi, 1998'de Pulitzer Ödülü'nün finalisti olmuştur."
Editöryal İncelemeler..
- Booklist'ten.. *Yıldızlı İnceleme*.. "Whitaker (Mad in America, 2002), 1987 ile 2007 yılları arasında, yıllık 40 milyar dolarlık psikotropik ilaç faturasına rağmen, zihinsel hastalık nedeniyle engelli Amerikalıların sayısının iki katından fazla arttığını öğrendiğinde, durakladı. Yaygın kullanımları göz önüne alındığında -kolesterol düşürücü ilaçlardan bile daha fazla- psikofarmasötiklerin sihirli mermiler olduğuna, zihinsel hastalıkları oyundan çıkarıp, eski engelli insanları üretken vatandaşlar arasına geri döndürdüğüne inanmıştı. Ancak prestijli bilimsel dergilerdeki, bazıları 50 yıldan daha eski olan klinik çalışmaları derinlemesine inceledikçe, şok edici bir anormallik daha fark etti.
Psikiyatrik ilaçların, karaciğer hasarı, kilo alımı, yüksek kolesterol ve kan şekeri ve bunların neden olduğu bilişsel işlev azalması risklerinden bahsetmeye bile gerek yok, zihinsel hastalığı kötüleştirdiği defalarca gösterilmiştir. Gerçek şu ki, diyor, akıl hastalığına neyin sebep olduğunu kimse bilmediği için, bu haplarda bulunabilecek bir tedavi veya hafifletici etken yok. Whitaker'ın derlediği literatürden çıkardığı sonuçlar ve sihirli tedaviler için istekli tüketicileri bilinçli olarak aldatanlara yönelttiği suçlamalarla, kitabı ya milyarlarca dolarlık bir endüstrinin kapağını açacak ya da kendisinin bir deli olarak etiketlenmesine ve belki de belirsizliğe itilmesine yol açacak. En azından, ilaçları kullananları, onları reçete edenleri sorgulamaya teşvik etmeli." -- Donna Chavez
İnceleme;
- “Robert Whitaker’ın “Bir Salgının Anatomisi” adlı kitabının zamanlaması, Amerika Birleşik Devletleri’ndeki psikiyatrinin kapsamlı ve okunması kolay bir tarihi için daha iyi olamazdı. ” —Salon. com
- “Bir Salgının Anatomisi, gizemli bir roman temposuyla tartışmalı bir zemin çizerek bazı cevaplar sunuyor. ” —TIME. com
- “Açık, vurucu ve önemli olan Bir Salgının Anatomisi, psikiyatrik tıbbın uzun süreli kullanımını düşünen herkes için zorunlu bir okuma olmalı. Whitaker, gücünün zirvesinde. ” —Greg Critser, Generation Rx’in yazarı
- “Neden daha önce hiç olmadığı kadar çok insan akıl hastalığı nedeniyle engelli? Neden bu şekilde teşhis edilenler diğerlerinden 10-25 yıl önce ölüyor? Salgının Anatomisi adlı kitabında araştırmacı gazeteci Robert Whitaker, zihinsel bozuklukların tedavisi olarak gösterilen ilaçların aslında uzun vadede onları daha da kötüleştirdiğini ortaya koymak için kusurlu bilimi, açgözlülüğü ve düpedüz yalanları kesip atıyor. Ancak Whitaker'ın araştırması gelecek için de umut sunuyor: sağlam bilim, doğanın zihinsel hastalıklarımızı zaman ve insan ilişkileri yoluyla iyileştirme yolunu destekliyor. Whitaker, zihinsel hastalıkların tahribatına tanıklık eden ve zihin uyuşturan ilaçların hapishanesinden kurtulduklarında yeni buldukları "canlılığa" tanıklık eden çocuklarla ve yetişkinlerle şefkatle röportajlar yapıyor. " —Daniel Dorman, M. D. , UCLA Tıp Fakültesi Psikiyatri Klinik Yardımcı Doçenti ve Dante's Cure: A Journey Out of Madness kitabının yazarı
- “Bu, yıllardır okuduğum en endişe verici kitap. Yaklaşım ne polemik ne de ideolojik açıdan yanlı. Whitaker, tıbbi kanıtlara ve tarihsel belgelere dayanarak davasını bir savcı gibi oluşturuyor. ” —Carl Elliott, M. D. , Ph. D. , Profesör, Biyoetik Merkezi, Minnesota Üniversitesi ve Better than Well: American Medicine Meets the American Dream kitabının yazarı
- “Bir Salgının Anatomisi, son derece rahatsız edici bir soruyu araştırıyor: Psikiyatrik ilaçlar, onları kullanan kişilerin, yardım almaktan çok, kronik olarak hasta olma olasılığını artırıyor mu? Mevcut psikotropik ilaçlarımızın yarardan çok zarara yol açtığını, hatta daha fazla zarara yol açtığını gösteren ikna edici bir davada, Robert Whitaker bilimsel literatürü ayrıntılı bir şekilde inceliyor ve kanıtların ne kadarının kendi tarafında olduğunu gösteriyor. Burada alışılmadık hiçbir şey yok; bu dava sağlam ve kanıtlarla destekleniyor. Psikiyatri halk nezdinde güvenilirliğini korumak istiyorsa, artık bu ikna edici ve zarif bir şekilde yazılmış kitabın özündeki bilimsel argümanla ilgilenmek zorunda kalacak. ” —David Healy, M. D. , Cardiff Üniversitesi Psikiyatri Profesörü ve The Antidepressant Era ve Let Them Eat Prozac kitabının yazarı
- “Bir Salgının Anatomisi, akıl hastalığının biyolojik temelleri ve biyolojik tedavileri hakkındaki geleneksel bilgeliğe karşı muhteşem bir şekilde bilgilendirilmiş, harika bir şekilde okunabilir bir düzeltme. Bu, başlı başına akıllıca ve gerekli bir kitap; akıl hastalığı yaşamış veya yaşamış kişilere bakan herkes için olmazsa olmaz bir okuma; yani hepimiz için! Robert Whitaker, akıl hastalığı hakkında bildiklerimizin paradoksları ve karmaşıklıkları ve getirdiği acıyı azaltmak için neler yapabileceğimiz konusunda güvenilir, mantıklı ve ikna edici bir rehberdir. ” —Jay Neugeboren, Imagining Robert ve Transforming Madness kitaplarının yazarı
- “Ara sıra büyük bir aldatmacayı ifşa eden bir kitap çıkar. Robert Whitaker bu tür kitaplar yazmıştır. Muazzam miktarda psikiyatri literatüründen ve bireysel hastaların yürek parçalayıcı hikayelerinden yararlanarak, ilaç endüstrisi ve modern psikiyatrinin büyük bir kısmı tarafından gerçekleştirilen, hastalara, ailelerine ve toplumun tamamına korkunç insani ve finansal maliyetler yükleyen, derinden rahatsız edici bir dolandırıcılığı ifşa ediyor. Dikkatlice raporlanmış ve ilgi çekici ancak duygusuz bir üslupla yazılmış olan bu kitap, günümüz psikiyatri ilaçları etrafında örülmüş efsaneyi parçalıyor. ” —Nils Bruzelius, Boston Globe ve Washington Post'un eski bilim editörü
- “Yıkıcı bir eleştiri. . . . Bir gün, zihinsel hastalıklar hakkında düşünme ve tedavi etme biçimimize geri dönüp bakacağız ve hepimizin deli olup olmadığımızı merak edeceğiz. Bir Salgının Anatomisi hem hastalar hem de doktorlar için zorunlu bir okuma olmalı. ” —Shannon Brownlee, kıdemli araştırma görevlisi, New America Foundation ve Overtreated kitabının yazarı
Robert Whitaker dört kitabın yazarıdır: Amerika'da Deli, Haritacının Karısı, Tanrıların Kucağında ve Bir Salgının Anatomisi (Mad in America, The Mapmaker's Wife, On the Laps of Gods ve Anatomy of an Epidemic). Akıl hastaları ve ilaç endüstrisi hakkındaki gazete ve dergi makaleleri, tıbbi yazı dalında George Polk Ödülü ve en iyi dergi makalesi dalında Ulusal Bilim Yazarları Derneği (National Association of Science Writers) Ödülü dahil olmak üzere birçok ulusal ödül kazanmıştır. Boston Globe için araştırma ortamlarında akıl hastalarına yönelik istismarı konu alan ortak yazdığı bir dizi, 1998'de Pulitzer Ödülü'nün finalisti olmuştur.
Bazı Müşteri Yorumları;
-----------------------
"Müşteriler kitabı iyi araştırılmış, bilgilendirici ve ikna edici buluyor. Kitabı parlak, keyifli ve son derece tavsiye edilebilir olarak tanımlıyorlar. Okurlar ayrıca biyomedikal indirgemeciliği ilgi çekici, açıklayıcı ve ilginç buluyor. Yazım tarzını açık, okunması kolay ve anlaşılır olarak övüyorlar. Ancak bazı müşteriler ilaçların tehlikeli yan etkileri olduğunu bildiriyor. Malzeme kalitesi konusunda görüşler karışık, bazıları kitabı mükemmel ve iyi durumda bulurken, diğerleri sınırlı ve kırılgan olduğunu söylüyor." -Müşteri yorumlarının metinlerinden yapay zeka tarafından oluşturuldu..
"Şaşırtıcı kirli sırlar ortaya çıktı!.. Whitaker, günümüzde psikiyatride mevcut olan çeşitli "kimyasal dengesizlik" teorilerini çevreleyen uyduruk bilimi çok bilimsel ve açık sözlü bir şekilde ifşa ediyor. Arka plan araştırmasını çok dikkatli bir şekilde yapmış. Çeşitli kimyasal dengesizlik teorilerine şüpheyle yaklaşan emekli bir psikiyatrist olsam da, onun başardığı kapsamlı arka plan araştırmasını ben yapamazdım. Örneğin, ABD'de büyük bir tantanayla tanıtılmadan önce Prozac'ın Alman çalışmalarında etkisiz olduğuna karar verildiğini bilmiyordum. (önemli dergiler tarafından ele alınmış, kapaklarda yer almıştır). İlaçların beyin reseptörlerini değiştirerek dengesizliklere nasıl yol açtığını ve daha sonra bunların kalıcı olarak nasıl değiştirilebileceğini gösteriyor. Beyin kimyamız, evrim yoluyla binlerce yıldır var olmuştur ve dayanıklıdır. Bir kimyasalla değiştirmek için beyin, kimyayı orijinal dengeli durumunda tutmak için adımlar atar, ancak örneğin reseptörleri kapatır veya ortadan kaldırır. Sürekli kimyasal saldırının bombardımanı altında tutulan bu değişikliklerden bazıları kalıcıdır ve bu da birçok kişinin "ilaçlarını bıraktıklarında" hissettiği sıkıntıyı açıklar. Bu kitap karmaşık (ve zaman zaman "gizemli") bir teoriler kümesini anlaşılır hale getirir. Bu, her tıp ve ruh sağlığı uzmanının yanı sıra bilgi edinmek isteyen veya ilaç kullanmayı düşünen herkes için MUTLAKA okunması gereken bir kitaptır. DEHB ilaçları (ve tanının genişlemesi) hakkındaki bölüm çok açıklayıcıdır. İlk sonuçlar büyülü olabilir, uzun vadeli sonuçlar ise trajik olabilir. Bazı dramatik olumlu sonuçlar olduğunun farkındadır. Ayrıca plasebo etkisini de açıklar. Bu kitap, ilaçların uzun vadeli riskleri ile faydaları hakkında ciddi tartışmalara yol açmalıdır. Ayrıca APA'nın Tanı ve İstatistik El Kitabı ile teşhis edilebilir ruhsal hastalıkların kapsamını nasıl büyüttüğünü ve genişlettiğini ve biyolojik ürünü için bir pazar yarattığını da göstermektedir. Ana akım psikiyatri topluluğunun Büyük İlaç Şirketleriyle nasıl yakınlaştığını çok net bir şekilde açıklamaktadır. Mutlaka okunması gereken bir kitap." -Old Finn,May 29, 2010 (a)
"Tüm psikiyatristlerin bu kitabı okumasını ve tıpkı sevdiklerine yaptıkları gibi tüm hastalara dikkatle ilaç reçetelemelerini şiddetle tavsiye ediyorum.. Eski bir pratisyen hekim ve şu anda ruh sağlığı uzmanı olarak, tüm psikiyatristlerin bu kitabı okumalarını ve tıpkı sevdiklerine yapacakları gibi tüm hastalara dikkatlice ilaç yazmalarını şiddetle tavsiye ediyorum. Bu kitap, çok rahatsız edici vakaların ve son derece ikna edici verilerin bir koleksiyonudur ve ayrıca kapsamlı, dürüst, bilimsel belgelere dayalı araştırmaya dayanmaktadır. Şüphelendiğim şeyi kanıtladı: Üniversite çocuğumun ilk başta üniversite psikiyatri kliniğinde bipolar bozukluk teşhisi alması ve bir hemşire pratisyen tarafından Risperdal reçete edilmesi. Bu, beş yıl önce, zorlu kişisel sorunlar yaşadıktan sonra kötü bir ruh hali hissettiği soğuk bir Kuzey Doğu kış mevsiminde oldu. Kliniğe gitti ve hemen iki antidepresanın bir kombinasyonunun reçetesini aldı. Bir hafta sonra semptomun kötüleştiğini ve farklılaştığını hissetti, intihar düşüncesi, sonra "mani"yi tedavi etmek için Risperdal almaya başladı. Kendisinden ilacı bırakmasını istedik ve bunu muhtemelen bir akıl hastalığı olduğundan şüphelenerek yaptı. Beş yıl sonra, muhtemelen iş ve stres nedeniyle uykusuzluğa yakalandı. Akıl hastalığının, ilacı bıraktığı "gerçeği" nedeniyle tekrar nüksettiğini düşündü ve şimdi bir "mani" atağı olarak sonuçlandı. Kuzey Batı'daki başka bir üniversite psikiyatri kliniğine gitti ve ilk ziyarette tekrar bipolar teşhisi kondu ve akıl hastalığını kontrol altına almak için ömür boyu ilaca ihtiyacı olduğu söylendi. Genç, deneyimsiz, bir şekilde panik, destek alabilecek hiçbir yeri olmayan bir üniversite öğrencisinin bir kerelik ruh hali değişim atağıyla başladı ve ardından ömür boyu ilaca ihtiyaç duyan kronik bir akıl hastalığına dönüştü. Yüreğimin parçalandığını hissettim ve bir anne olma konusunda başarısızım. Ben iyi bir insanım ve etik standartları olan profesyonel bir kadınım ve çocuğuma yakın zamanda "bipolar bozukluk" teşhisi konana kadar hayatımdaki hiç kimseden nefret etmedim. Günümüzde birçok üniversite öğrencisi, zihinsel strese ve fiziksel rahatsızlığa karşı düşük toleransları nedeniyle antidepresan kullanıyor. İlaç şirketleri ve bazı psikiyatristler bu genç hayatlardan sorumlu olmalıdır. Kendisinin bir akıl hastalığı hastası olduğuna ve ömür boyu tedaviye ihtiyaç duyduğuna inanma düşüncesi, ilacın yan etkisinin kendisinden daha ağır bir yüktür. İlacın uzun vadeli etkisi gelecekteki bir sonuçtur ancak acil sonuç, zihninde sürekli olarak "akıl hastalığı" kaygısı kalmasıdır ve bu da tabiri caizse, tekrar tekrar daha fazla "mani atağı" yaşanmasına neden olur/yaratır/tetikler. Hasta ilacı bırakmaya karar verdiğinde, kısa süre sonra orijinal semptomun tekrarlamaları konusunda güçlü bir kaygıya tekrar dalacaktır. Bu yüzden depresyon etiketinden hastalar ve doktorlar tarafından kurtulmak çok zordur. İnsan zihni şartlandırılabilir. Düşündükleriniz vücudunuz hakkında nasıl hissettiğinizi belirleyebilir ve buna karşılık duygusal olarak nasıl hissettiğiniz fiziksel tepkinize/semptomlarınıza yol açabilir --- uykusuzluk, kronik kas ve eklem ağrısı, kalp çarpıntısı ve çarpıntısı, düşüncelerin hızlanması, düzensiz bağırsak, bulanık görme, hafıza kaybı, konsantrasyon eksikliği, ilgi ve cinsel dürtü kaybı, iştah kaybı, intihar düşünceleri, vb. adlandırdığınız. Bir kısır döngü! Güzel bir zihin sonunda yok edilecektir. Gelecek vaat eden bir dereceye ve yüksek başarıya sahip genç bir kişi bu tür acımasız bir ömür boyu hapis cezasına çarptırılmamalıdır. Robert Whitaker'a teşekkürler. "Amerika'da Deli" hareketine öncülük ediyorsunuz. Her hasta ve her doktor bu kitabı okumalı. Ruh sağlığı tıbbi alanı yeniden düzenlenmelidir. Tüm psikiyatristlerin semptomların tedavisindeki diğer eğilimleri öğrenmek için sürekli eğitim almaları gerekir, ancak yardım için size gelen hastalar hakkında hüküm vermek için acele etmemelidirler. Bilimsel çalışmalar "kimyasal dengesizlik" diye bir şeyin olmadığını kanıtlamıştır. Birçok psikiyatristin, hastaların duyguları hakkında söylediklerine dayanarak ilaç yazması korkutucudur; kan testlerine, yüksek teknoloji görüntüleme, biyopsi, laboratuvar testleri ve hastanın günlük işleyişine ilişkin uzun vadeli yakın gözlemlere ve anekdotlara dayanmaz. Psikiyatristlerin büyük çoğunluğu hastalara yardım etmek için iyi niyetli olsa da, sürekli eğitime ihtiyaçları vardır. Tüm tıp alanında, uzun vadeli ilaç kullanımının ruhsal hastalık durumunda olduğu kadar tartışmalı bir tedavisi yoktur. Diyabet, hipertansiyon, tiroid sorunları, kalp hastalıkları, böbrek hastalıkları, otoimmün hastalıklar vb. tedavisine bakın, kaç tane tartışmalı tartışma duyabilirsiniz? Bu durumların tanısı kan testlerine, yüksek teknoloji görüntüleme, biyopsiler ve birçok laboratuvar testine dayanır. Yine de, depresyon ve bipolar bozukluğun tanısı tanı araçlarından hiçbirine dayanmaz. Farkında olun! DSM'nin kendisi bilimden çok sanattır. Depresyon bir hastalık değil, bir semptom yelpazesidir. Bu semptomları yönetmenin başka yolları da vardır. Sosyal, duygusal, çevresel yönler dikkate alınmalıdır. Ömür boyu ilaç bir cevap değildir, bu da h'den daha fazla zarar verir. Ömür boyu ilaç bir cevap değildir, yardımdan çok zarar verir. Lütfen aşağıdaki yorumları da okuyun. Teşekkürler." -doctor mom,August 18, 2017 (b)" (168)
"Deli Değil: Akıl hastası olmayabilirsin (1)
Günümüzde psikiyatri, en çok satan yazar Charles Whitfield'ın bu bilimsel olarak doğru yeni kitabında anlattığı gibi, reklamı yapıldığı gibi değil. Acı verici duygusal, psikolojik ve davranışsal semptomları olan kişileri "akıl hastası" olarak yanlış teşhis eden ve daha sonra onları iyi çalışmayan veya daha da kötüleştiren toksik psikiyatrik ilaçlarla kötü muamele eden modern biyolojik psikiyatrinin ardındaki sahte bilimi ortaya koyuyor. Dr. Whitfield düdüğü çalıyor ve biyopsikiyatriyi kar ve kontrol için teşvik eden suçluların adını veriyor ve zihin ve beden manipülasyonlarından neden ve nasıl kaçınılacağını açıklıyor. Bu suçluların çoğu, Büyük İlaç Şirketleri, Büyük Hükümet, Büyük Sigorta, Büyük Akademi ve Büyük Profesyonel grupları (Amerikan Psikiyatri Birliği, Amerikan Tabipler Birliği ve Ulusal Akıl Hastalıkları İttifakı gibi) içeren "Büyükler"dir. Büyüklerin her biri, Dr. Whitfield'ın belgelediği "zihinsel hastalık" olarak adlandırdıkları şeyin yanlış teşhisini ve yanlış tedavisini teşvik ediyor ve destekliyor; bunun yerine, tekrarlayan çocukluk ve sonraki travmanın acı verici etkileri olduğunu belirtiyor ve bunları ayrıntılı olarak açıklıyor. Bu büyük sorunun nasıl geliştiğini ve bundan nasıl iyileşileceğini anlatıyor.
BAZI YORUMLAR;
-------------
"Charles Whitfield'ın yeni kitabı NOT CRAZY, travma sonrası stres bozukluğu kavramlarını, ciddi zihinsel bozukluklar olarak yanlış teşhis edilen ve daha sonra beyni uyuşturarak etki eden güçlü zihin değiştirici ilaçlarla tedavi edilen hastalıkları da kapsayacak şekilde genişleten çığır açıcı bir yayındır. Neredeyse herkes savaştan kaynaklanan PTSD'yi tanıyabilir ve anlayabilir, ancak Dr. Whitfield'ın ustalıkla yaptığı şey, PTSD mekanizmasını daha ince çocukluk travmalarını da kapsayacak şekilde genişletmek ve bunların yaşamın ilerleyen dönemlerindeki derin etkilerini fark etmektir. Bu daha derin anlayış, günümüz psikiyatri alanında eksiktir. Ayrıca, kimyasal lobotomilere yol açabilen yüksek dozda güçlü zihin ve beyin değiştirici ilaçların yanlış teşhisi ve yanlış uygulanmasından kaynaklanan İlaç Stres Travma Sendromu'nu (DSTS "Drug Stress Trauma Syndrome") da tanımlıyor ve bu eğilimin açgözlülük, siyasi hırs ve iyi bilimin yokluğu nedeniyle nasıl arttığını ortaya koyuyor." -Clancy D. McKenzie, MD,Expanding the concept of PTSD, and exposing the sale of chemical lobotomies, February 28, 2011 (a)
"Son derece göz açıcı. Bu kitaptan soğuk duş aldığımı hissediyorum. Yıllardır aldığım ilaçlardan kendimi nasıl kurtaracağım konusunda büyüyen soruma katkıda bulundum. Ancak her iki şekilde de hareket etmek korkutucu. Her iki yolun da bir bedeli var - ilaçlarınızı almaya devam edin ve vücudunuz giderek daha az sonuç alırken acı çeker. İlaçları almayı bırakın ve vücudunuzun sağlığını ve sonunda zihinsel "sağlığınızı" da iyileştirin (umarım! sorun burada: yönetilebilir mi? ). Doktorlar tarafından, sorunumu diyabetle tedavi edeceğiniz şekilde tedavi edilebilir bir hastalık olarak düşünmem gerektiği öğretildi. İlaç almaktan duyduğum utanç hissini ve "bipolar" olma damgasını dengelemede bu çok yardımcı olmuştu. Bu kitapla hiçbir hastalığım olmadığını keşfediyorum; ancak bir şekilde damga bende kalıyor. Yani, görünüşe göre sadece "müziğe yüz vermem" ve dertlerimin kaynağını bulmam gerekiyor. Ama bunu da yıllardır deniyorum. Dertlerimin nereden geldiğini kim bilebilir ve ruh hali değişimleriyle başa çıkmak için kimyasal olarak biraz daha az donanımlı değil miyim? Kısacası, evet, yazarın ortaya koyduğu her şeyi görebiliyor ve kabul edebiliyorum. Tezinde oldukça desteklenmiş ve diğer yazarlar da onun söylediklerini benzer miktarda gerçek ve bilimsel destek bilgisiyle doğruluyor. Ama ben sadece sütten kesmenin benim için bir olasılık olup olmadığını sorguluyorum. Zor bir uyanma çağrısı. Uyanma çağrısı/Soğuk duş şoku, ona 4 yıldız vermemin tek nedeni - bunun adil olmadığını biliyorum, çünkü sütten kesme korkusu benim kendi sorunum. Sanırım şok için teşekkürler. Bu arada, sütten kesme konusunda somut çözümler arayanlar için, "Geri Dönüş Yolu (The Road back)" web sitesine ve yardımcı olmak için tasarlanmış ilgili doğal takviye koleksiyonuna bir göz atın. (Bkz. "Psikoaktif ilaçlardan güvenli bir şekilde nasıl kurtulurum (How to get off psychoactive drugs safely)" kitabı)." -Ttile, A horribly cold Shower - but thanks, I do believe you Dr Whitfield!, November 4, 2014 (b)" (165)
"Deli Değil: Akıl hastası olmayabilirsin (2)
Charles Whitfield, MD, psikiyatride ilaçların etkilerini araştırmak için önemli ve kritik bir çalışma yürütüyor. Kısa bir süre önce onun Travma Etkenleri Olarak Psikiyatrik İlaçlar (Psychiatric Drugs as Agents of Trauma) adlı makalesine bağlantı verdim ve o zamandan beri kendisiyle iletişim halindeyim ve bana yayınlamam için aşağıdakini gönderdi. Bu, okuyucularımın çoğunun aşina olacağı bu konuları inceleyen diğerleri tarafından iyi karşılanan bir kitaptır.
DELİ DEĞİL.. Akıl Hastası OLMAYABİLİRSİN.. İyi çalışmayan veya sizi daha kötü yapan İlaçlarla Yanlış Teşhis ve Kötü Tedavi.. İlaç Endüstrisi, Psikiyatri, Hükümet ve diğerleri tarafından sizden saklanan önemli bilgiler..
Açıklama: Günümüzde psikiyatri, en çok satan yazar Charles Whitfield'ın bu bilimsel olarak doğru yeni kitabında anlattığı gibi, reklamı yapıldığı gibi değil.
Acı verici duygusal, psikolojik ve davranışsal semptomları olan kişileri "akıl hastası" olarak yanlış teşhis eden ve daha sonra onları iyi çalışmayan veya daha da kötüleştiren, toksik psikiyatrik ilaçlarla kötü hale getiren modern biyolojik psikiyatrinin ardındaki sahte bilimi ortaya koyuyor."
Dr. Whitfield düdüğü çalıyor ve biyopsikiyatriyi kar ve kontrol için teşvik eden suçluların adını veriyor ve zihin ve beden manipülasyonlarından neden ve nasıl kaçınılacağını açıklıyor. Bu suçluların çoğu, Büyük İlaç Şirketleri, Büyük Hükümet, Büyük Sigorta, Büyük Akademi ve Büyük Profesyonel grupları (Amerikan Psikiyatri Birliği, Amerikan Tabipler Birliği ve Ulusal Akıl Hastalıkları İttifakı gibi) içeren "Büyükler"dir.
Büyüklerin her biri, Dr. Whitfield'ın belgelediği "zihinsel hastalık" olarak adlandırdıkları şeyin yanlış teşhisini ve yanlış tedavisini teşvik ediyor ve destekliyor; bunun yerine, tekrarlayan çocukluk ve daha sonraki travmanın acı verici etkileri olduğunu belirtiyor ve bunları ayrıntılı olarak açıklıyor. Bu büyük sorunun nasıl geliştiğini ve bundan nasıl iyileşileceğini anlatıyor.
"Bu kitap, travma psikolojisinin en iyi şifa prensiplerini bütünsel psikiyatriyle birleştiren, gerçeklerin, psikolojik becerilerin ve bilgeliğin dikkate değer ve keskin bir özetidir. Dr. Whitfield, okuyucunun psikolojik, duygusal ve davranışsal semptomlarını ele almak için pratik ve kanıtlanmış ilaç dışı teknikleri ve iyileşme yardımcılarını nasıl kullanabileceğini ayrıntılı olarak açıklıyor. Dikkat: Bu kitap, psikiyatrik ilaç endüstrisinin bir suçlamasını ve bu beyni devre dışı bırakan ilaçları kullanan kişiler ve onlara bakanlar için dogmalarının aydınlatıcı bir ifşasını içeriyor. " —Peter R. Breggin, MD, psikiyatrist, İlaç Deliliği'nin (Medication Madness) Yazarı, Ithaca, NY
"Charles Whitfield'ı 20 yıldır tanıyorum ve bunun ruh sağlığı ve iyileşme üzerine yazdığı birkaç kitabın arasında en açıklayıcı ve etkili olanı olduğuna inanıyorum. Uzun yıllardır psikoloji profesörü ve klinisyen olarak, "akıl hastası" olarak etiketlenen kişilerde duygusal, davranışsal ve ilişkisel acıya neyin sebep olduğunu ve daha sonra sorunlarını iyileştirmek için neyin en iyi işe yaradığını ne kadar açık ve öz bir şekilde anlattığından etkilendim. Ayrıca psikiyatrik ilaçların neden ve nasıl işe yaramadığı ve çoğu zaman insanları daha da kötüleştirdiği konusunda gerçeği anlatıyor. Şiddetle tavsiye edilir." —Randy Noblitt, PhD, Klinik Psikoloji Profesörü, California Profesyonel Psikoloji Okulu
"Dr Charles Whitfield, ilaç şirketlerinin ve tıbbi endüstriyel hükümet kompleksinin insanları kendilerine yardımcı olmayabilecek ve hatta zarar verebilecek tedavilere nasıl yönlendirdiğini açıkça yazılmış bir dille anlatıyor. Psikotrop ilaçların aşırı kullanımı, zamanımızın en büyük hikayelerinden biridir." — Doug Bremner MD, O Hapı Almadan Önce: İlaç Endüstrisi Sağlığınız İçin Neden Kötü Olabilir? “Before You Take That Pill: Why the Drug Industry May Be Bad for Your Health” kitabının yazarı, Psikiyatri ve Radyoloji Profesörü, Emory Üniversitesi Tıp Fakültesi. (....)" (166)
"Depresyon Dolandırıclığı: Psikiyatrinin Tıbbi Bir Bilim Olarak Başarısızlığı
Fiziksel hastalıkların tanısı, açıklaması ve tedavisi bilimsel olarak sağlam olsa da, ruhsal bozuklukların psikiyatrik bakımı için bu geçerli değildir. Depresyon, psikiyatrik tanılar arasında bir numaradır ve Depresyon Dolandırıclığı (/sahtekarlığı): Psikiyatrinin Tıbbi Bir Bilim Olarak Başarısızlığı'nın (Grifting Depression: Psychiatry’s Failure as a Medical Science) konusudur. Psikiyatrinin güncel tıbbileştirme biçimi, psikiyatrinin depresyon ve depresyonu tedavi etmek için antidepresan ilaçlara güvenmesine ilişkin açıklaması olan kimyasal dengesizlik teorisinin temeli haline gelen tanı kılavuzu DSM-III'ün yayınlanmasıyla 1980'de başladı ve "psikiyatrik bakımı devrim niteliğinde değiştirdi." DSM-III, takip eden tüm DSM kılavuzları için model oldu. Ancak, diğer tıbbi tanı kılavuzlarının aksine, DSM güvenilirlik ve geçerlilik açısından bilimsel ve tıbbi standartları karşılamada başarısız oldu. Kimyasal dengesizlik teorisi, bilimsel yöntemin temel ilkelerini ihlal eden araştırmalara dayanmaktadır. Teorinin testleri bununla çelişmektedir. Ek olarak, tedavi etkinliği testleri antidepresan ilaçların plasebodan daha iyi olmadığını bulmuştur. Çalışmalar, antidepresan ilaçlara atfedilen faydanın bir plasebo etkisi olduğunu göstermektedir ancak plaseboların aksine, bu ilaçlardaki kimyasallar birçok kişi için zararlıdır. Araştırmalar, DSM'de listelenen çoğu ruhsal bozukluk için alternatif bir teoriyi, davranışsal bir açıklamayı (biyolojik olmaktan çok psikolojik) güçlü bir şekilde desteklemektedir; buna depresyon vakalarının çoğu da dahildir. Dahası, depresyon için tercih edilen tedavi olarak kabul edilmese de, sonuç çalışmaları davranış terapisinin ilaç tedavisinden daha etkili ve güvenli olduğunu ikna edici bir şekilde göstermektedir. Psikiyatrik bakımı belirleyen şey bilim değil, çıkar çatışmasıdır.
Editöryal İncelemeler.. İnceleme..
----------------------------------
“Dr. Allan Leventhal'ın Depresyon Dolandırıcılığı (Grifting Depression) yüzünüze çarpıyor ve sizi uyandırmaya çalışıyor. Kitap, ilaç endüstrisi ve organize psikiyatri tarafından antidepresan dediğimiz ilaçları pazarlamak için desteklenen 'aldatmacayı' sistematik olarak ortadan kaldırıyor. Kitabı okumak, birinin size bir sihirbazlık numarasının nasıl yapıldığını anlatması gibi. Bir kez numaranın nasıl yapıldığını öğrendiğinizde, numarayı asla aynı şekilde göremeyeceksiniz. Yeni şaşkınlığınız, bu kadar uzun süre nasıl kandırılabildiğiniz olacak. ” -David Antonuccio, Psikiyatri ve Davranış Bilimleri Emeritus Profesörü, Nevada Üniversitesi, Reno Tıp Fakültesi
"Klinik psikolog Dr. Allan Leventhal, Grifting Depression kitabında depresyonu tedavi etmek için antidepresan ilaçların kullanımına ilişkin son derece açık ve ikna edici bir eleştiri yazmış ve psikolojik alternatiflere ilişkin ikna edici bir inceleme yapmıştır. " -Irving Kirsch, The Emperor’s New Drugs kitabının yazarı ve Harvard Tıp Fakültesi, Plasebo Çalışmaları Programının Yardımcı Direktörü
BAZI YORUMLAR;
--------------
"Bu, ustaca araştırılmış, hazırlanmış ve yazılmış bir kitap. İçeriğini ve mesajını dergi makaleleriyle boğuşmaya meyilli olmayanlarımız için erişilebilir ve anlaşılır kılmak için yazılmış akademik bir ders kitabı gibi. Ve bu mesaj derin. Depresyon için hap mı alıyorsunuz? Siz ve/veya sigortanızın ödediği parayı kim alıyor? Bu haplar kimlere yardım ediyor? Bunları alan tüm insanlar mı? Bir kez daha düşünün. Depresyon için hap almaya güvenilir alternatifler var mı? Bu kitabı okuyun." -Mr. Teacherman,Read this book,August 2, 2024 (a)
"Bir tıp uygulayıcısı olarak, şu anda antidepresan kullanan hastalarla sık sık görüşüyorum (ve semptomlar gösteren ve "depresif" olduklarını hissedenlere sık sık reçete yazıyorum. ) Bu dikkatlice araştırılmış ve özlü kitap, depresyonun arka planını, son 100 yıldır hastalara sunulan yanlış yönlendirilmiş ve genellikle zararlı açıklamalar ve tedaviler de dahil olmak üzere ortaya koyuyor. Benim için göz açıcı olduğunu söylemeliyim. (Haklı) üzüntüyü, depresyonun gerçek bir hastalık olarak çok daha nadir görülen örneklerinden ayırt etme yeteneğimi geliştirmekten, ilaç reklamlarının kakafonisini ve genellikle etkisiz, bazen zararlı (ama her zaman karlı) ilaç tedavilerini genellikle yararlı davranışsal tedavilere tercih eden "uzman" görüşlerini aşmaya kadar, bu kritik öneme sahip alan hakkındaki anlayışım büyük ölçüde gelişti. Bu, hemen hemen her tıp uygulayıcısının okumaktan faydalanacağı bir kitap. Hastalarımızın derslerini ciddiye almaları tavsiye edilir..." -Lawrence Cheskin, MD, Eye-opening, March 24, 2022 (b)" (167)
"Bir Salgının Anatomisi: Sihirli Mermiler, Psikiyatrik İlaçlar ve Amerika'da Akıl Hastalığının Şaşırtıcı Yükselişi
Ödüllü bilim ve tarih yazarı Robert Whitaker, bu şaşırtıcı ve çarpıcı kitapta tıbbi bir gizemi araştırıyor: Amerika Birleşik Devletleri'ndeki engelli akıl hastalarının sayısı son yirmi yılda neden üç katına çıktı? Her gün, 1.100 yetişkin ve çocuk, akıl hastalığı nedeniyle yeni engelli hale geldikleri için hükümetin engellilik kayıtlarına ekleniyor ve bu salgın ülkemizin çocukları arasında en hızlı şekilde yayılıyor. Neler oluyor? Bir Salgının Anatomisi, okuyucuları bu soruyu kendi başlarına düşünmeye davet ediyor. İlk olarak, Whitaker zihinsel bozuklukların biyolojik nedenleri hakkında bugün bilinenleri araştırıyor. Psikiyatrik ilaçlar beyindeki "kimyasal dengesizlikleri" düzeltiyor mu yoksa aslında onları yaratıyor mu? Araştırmacılar bu soruyu incelemek için onlarca yıl harcadılar ve 1980'lerin sonlarına doğru cevaplarını buldular. Okuyucular, bilimsel dergilerde bildirilenleri keşfettiklerinde şaşıracak ve dehşete düşecekler. Ardından bu kitabın merkezindeki bilimsel soru geliyor: Son elli yılda, araştırmacılar psikiyatrik ilaçların uzun vadeli sonuçları nasıl etkilediğine baktıklarında ne buldular? İlaçların insanların sağlıklı kalmasına yardımcı olduğunu mu keşfettiler? Daha iyi işlev görmelerini mi? İyi bir fiziksel sağlığa sahip olmalarını mı? Yoksa bu ilaçların, paradoksal bir nedenden ötürü, insanların kronik olarak hasta olma, daha az işlev görme ve fiziksel hastalığa daha yatkın olma olasılığını artırdığını mı buldular? Bu, psikiyatrik ilaçların uzun vadeli sonuçlar prizmasından faydalarına bakan ilk kitaptır. Uzun vadeli iyileşme oranları ilaç kullanan veya kullanmayan şizofreni hastalarında daha mı yüksektir? Antidepresan almak, depresif bir kişinin bozukluk nedeniyle sakat kalma riskini azaltır mı yoksa artırır mı? Bipolar hastalar bugün kırk yıl öncesine göre daha mı iyi durumda, yoksa çok daha mı kötü? Ulusal Ruh Sağlığı Enstitüsü (NIMH) DEHB'li çocukların uzun vadeli sonuçlarını incelediğinde, uyarıcıların herhangi bir fayda sağladığını tespit ettiler mi? Sonuçlar literatürünün bu incelemesinin sonunda, okuyucuların kendilerine ait rahatsız edici bir sorusu olacağından emin olabilirsiniz: Bu uzun vadeli çalışmalardan elde edilen sonuçlar (hepsi aynı çarpıcı sonuca işaret ediyor) neden kamuoyundan saklandı? Whitaker, bu ilgi çekici tarihte ayrıca bu salgına kapılan çocukların ve yetişkinlerin kişisel hikayelerini anlatıyor. Son olarak, Avrupa ve Amerika Birleşik Devletleri'nde iyi uzun vadeli sonuçlar üreten yenilikçi psikiyatrik bakım programları hakkında rapor veriyor. Ülkemiz sakatlayıcı bir ruhsal hastalık salgınıyla karşı karşıya kaldı ve yine de Anatomy of an Epidemic'in ortaya koyduğu gibi, bu salgının önlenmesine yönelik tıbbi planlar çoktan çizildi.
"Robert Whitaker dört kitabın yazarıdır: Amerika'da Deli, Haritacının Karısı, Tanrıların Kucağında ve Bir Salgının Anatomisi (Mad in America, The Mapmaker's Wife, On the Laps of Gods ve Anatomy of an Epidemic). Akıl hastaları ve ilaç endüstrisi hakkındaki gazete ve dergi makaleleri, tıbbi yazı dalında George Polk Ödülü ve en iyi dergi makalesi dalında Ulusal Bilim Yazarları Derneği (National Association of Science Writers) Ödülü dahil olmak üzere birçok ulusal ödül kazanmıştır. Boston Globe için araştırma ortamlarında akıl hastalarına yönelik istismarı konu alan ortak yazdığı bir dizi, 1998'de Pulitzer Ödülü'nün finalisti olmuştur."
Editöryal İncelemeler..
- Booklist'ten.. *Yıldızlı İnceleme*.. "Whitaker (Mad in America, 2002), 1987 ile 2007 yılları arasında, yıllık 40 milyar dolarlık psikotropik ilaç faturasına rağmen, zihinsel hastalık nedeniyle engelli Amerikalıların sayısının iki katından fazla arttığını öğrendiğinde, durakladı. Yaygın kullanımları göz önüne alındığında -kolesterol düşürücü ilaçlardan bile daha fazla- psikofarmasötiklerin sihirli mermiler olduğuna, zihinsel hastalıkları oyundan çıkarıp, eski engelli insanları üretken vatandaşlar arasına geri döndürdüğüne inanmıştı. Ancak prestijli bilimsel dergilerdeki, bazıları 50 yıldan daha eski olan klinik çalışmaları derinlemesine inceledikçe, şok edici bir anormallik daha fark etti.
Psikiyatrik ilaçların, karaciğer hasarı, kilo alımı, yüksek kolesterol ve kan şekeri ve bunların neden olduğu bilişsel işlev azalması risklerinden bahsetmeye bile gerek yok, zihinsel hastalığı kötüleştirdiği defalarca gösterilmiştir. Gerçek şu ki, diyor, akıl hastalığına neyin sebep olduğunu kimse bilmediği için, bu haplarda bulunabilecek bir tedavi veya hafifletici etken yok. Whitaker'ın derlediği literatürden çıkardığı sonuçlar ve sihirli tedaviler için istekli tüketicileri bilinçli olarak aldatanlara yönelttiği suçlamalarla, kitabı ya milyarlarca dolarlık bir endüstrinin kapağını açacak ya da kendisinin bir deli olarak etiketlenmesine ve belki de belirsizliğe itilmesine yol açacak. En azından, ilaçları kullananları, onları reçete edenleri sorgulamaya teşvik etmeli." -- Donna Chavez
İnceleme;
- “Robert Whitaker’ın “Bir Salgının Anatomisi” adlı kitabının zamanlaması, Amerika Birleşik Devletleri’ndeki psikiyatrinin kapsamlı ve okunması kolay bir tarihi için daha iyi olamazdı. ” —Salon. com
- “Bir Salgının Anatomisi, gizemli bir roman temposuyla tartışmalı bir zemin çizerek bazı cevaplar sunuyor. ” —TIME. com
- “Açık, vurucu ve önemli olan Bir Salgının Anatomisi, psikiyatrik tıbbın uzun süreli kullanımını düşünen herkes için zorunlu bir okuma olmalı. Whitaker, gücünün zirvesinde. ” —Greg Critser, Generation Rx’in yazarı
- “Neden daha önce hiç olmadığı kadar çok insan akıl hastalığı nedeniyle engelli? Neden bu şekilde teşhis edilenler diğerlerinden 10-25 yıl önce ölüyor? Salgının Anatomisi adlı kitabında araştırmacı gazeteci Robert Whitaker, zihinsel bozuklukların tedavisi olarak gösterilen ilaçların aslında uzun vadede onları daha da kötüleştirdiğini ortaya koymak için kusurlu bilimi, açgözlülüğü ve düpedüz yalanları kesip atıyor. Ancak Whitaker'ın araştırması gelecek için de umut sunuyor: sağlam bilim, doğanın zihinsel hastalıklarımızı zaman ve insan ilişkileri yoluyla iyileştirme yolunu destekliyor. Whitaker, zihinsel hastalıkların tahribatına tanıklık eden ve zihin uyuşturan ilaçların hapishanesinden kurtulduklarında yeni buldukları "canlılığa" tanıklık eden çocuklarla ve yetişkinlerle şefkatle röportajlar yapıyor. " —Daniel Dorman, M. D. , UCLA Tıp Fakültesi Psikiyatri Klinik Yardımcı Doçenti ve Dante's Cure: A Journey Out of Madness kitabının yazarı
- “Bu, yıllardır okuduğum en endişe verici kitap. Yaklaşım ne polemik ne de ideolojik açıdan yanlı. Whitaker, tıbbi kanıtlara ve tarihsel belgelere dayanarak davasını bir savcı gibi oluşturuyor. ” —Carl Elliott, M. D. , Ph. D. , Profesör, Biyoetik Merkezi, Minnesota Üniversitesi ve Better than Well: American Medicine Meets the American Dream kitabının yazarı
- “Bir Salgının Anatomisi, son derece rahatsız edici bir soruyu araştırıyor: Psikiyatrik ilaçlar, onları kullanan kişilerin, yardım almaktan çok, kronik olarak hasta olma olasılığını artırıyor mu? Mevcut psikotropik ilaçlarımızın yarardan çok zarara yol açtığını, hatta daha fazla zarara yol açtığını gösteren ikna edici bir davada, Robert Whitaker bilimsel literatürü ayrıntılı bir şekilde inceliyor ve kanıtların ne kadarının kendi tarafında olduğunu gösteriyor. Burada alışılmadık hiçbir şey yok; bu dava sağlam ve kanıtlarla destekleniyor. Psikiyatri halk nezdinde güvenilirliğini korumak istiyorsa, artık bu ikna edici ve zarif bir şekilde yazılmış kitabın özündeki bilimsel argümanla ilgilenmek zorunda kalacak. ” —David Healy, M. D. , Cardiff Üniversitesi Psikiyatri Profesörü ve The Antidepressant Era ve Let Them Eat Prozac kitabının yazarı
- “Bir Salgının Anatomisi, akıl hastalığının biyolojik temelleri ve biyolojik tedavileri hakkındaki geleneksel bilgeliğe karşı muhteşem bir şekilde bilgilendirilmiş, harika bir şekilde okunabilir bir düzeltme. Bu, başlı başına akıllıca ve gerekli bir kitap; akıl hastalığı yaşamış veya yaşamış kişilere bakan herkes için olmazsa olmaz bir okuma; yani hepimiz için! Robert Whitaker, akıl hastalığı hakkında bildiklerimizin paradoksları ve karmaşıklıkları ve getirdiği acıyı azaltmak için neler yapabileceğimiz konusunda güvenilir, mantıklı ve ikna edici bir rehberdir. ” —Jay Neugeboren, Imagining Robert ve Transforming Madness kitaplarının yazarı
- “Ara sıra büyük bir aldatmacayı ifşa eden bir kitap çıkar. Robert Whitaker bu tür kitaplar yazmıştır. Muazzam miktarda psikiyatri literatüründen ve bireysel hastaların yürek parçalayıcı hikayelerinden yararlanarak, ilaç endüstrisi ve modern psikiyatrinin büyük bir kısmı tarafından gerçekleştirilen, hastalara, ailelerine ve toplumun tamamına korkunç insani ve finansal maliyetler yükleyen, derinden rahatsız edici bir dolandırıcılığı ifşa ediyor. Dikkatlice raporlanmış ve ilgi çekici ancak duygusuz bir üslupla yazılmış olan bu kitap, günümüz psikiyatri ilaçları etrafında örülmüş efsaneyi parçalıyor. ” —Nils Bruzelius, Boston Globe ve Washington Post'un eski bilim editörü
- “Yıkıcı bir eleştiri. . . . Bir gün, zihinsel hastalıklar hakkında düşünme ve tedavi etme biçimimize geri dönüp bakacağız ve hepimizin deli olup olmadığımızı merak edeceğiz. Bir Salgının Anatomisi hem hastalar hem de doktorlar için zorunlu bir okuma olmalı. ” —Shannon Brownlee, kıdemli araştırma görevlisi, New America Foundation ve Overtreated kitabının yazarı
Robert Whitaker dört kitabın yazarıdır: Amerika'da Deli, Haritacının Karısı, Tanrıların Kucağında ve Bir Salgının Anatomisi (Mad in America, The Mapmaker's Wife, On the Laps of Gods ve Anatomy of an Epidemic). Akıl hastaları ve ilaç endüstrisi hakkındaki gazete ve dergi makaleleri, tıbbi yazı dalında George Polk Ödülü ve en iyi dergi makalesi dalında Ulusal Bilim Yazarları Derneği (National Association of Science Writers) Ödülü dahil olmak üzere birçok ulusal ödül kazanmıştır. Boston Globe için araştırma ortamlarında akıl hastalarına yönelik istismarı konu alan ortak yazdığı bir dizi, 1998'de Pulitzer Ödülü'nün finalisti olmuştur.
Bazı Müşteri Yorumları;
-----------------------
"Müşteriler kitabı iyi araştırılmış, bilgilendirici ve ikna edici buluyor. Kitabı parlak, keyifli ve son derece tavsiye edilebilir olarak tanımlıyorlar. Okurlar ayrıca biyomedikal indirgemeciliği ilgi çekici, açıklayıcı ve ilginç buluyor. Yazım tarzını açık, okunması kolay ve anlaşılır olarak övüyorlar. Ancak bazı müşteriler ilaçların tehlikeli yan etkileri olduğunu bildiriyor. Malzeme kalitesi konusunda görüşler karışık, bazıları kitabı mükemmel ve iyi durumda bulurken, diğerleri sınırlı ve kırılgan olduğunu söylüyor." -Müşteri yorumlarının metinlerinden yapay zeka tarafından oluşturuldu..
"Şaşırtıcı kirli sırlar ortaya çıktı!.. Whitaker, günümüzde psikiyatride mevcut olan çeşitli "kimyasal dengesizlik" teorilerini çevreleyen uyduruk bilimi çok bilimsel ve açık sözlü bir şekilde ifşa ediyor. Arka plan araştırmasını çok dikkatli bir şekilde yapmış. Çeşitli kimyasal dengesizlik teorilerine şüpheyle yaklaşan emekli bir psikiyatrist olsam da, onun başardığı kapsamlı arka plan araştırmasını ben yapamazdım. Örneğin, ABD'de büyük bir tantanayla tanıtılmadan önce Prozac'ın Alman çalışmalarında etkisiz olduğuna karar verildiğini bilmiyordum. (önemli dergiler tarafından ele alınmış, kapaklarda yer almıştır). İlaçların beyin reseptörlerini değiştirerek dengesizliklere nasıl yol açtığını ve daha sonra bunların kalıcı olarak nasıl değiştirilebileceğini gösteriyor. Beyin kimyamız, evrim yoluyla binlerce yıldır var olmuştur ve dayanıklıdır. Bir kimyasalla değiştirmek için beyin, kimyayı orijinal dengeli durumunda tutmak için adımlar atar, ancak örneğin reseptörleri kapatır veya ortadan kaldırır. Sürekli kimyasal saldırının bombardımanı altında tutulan bu değişikliklerden bazıları kalıcıdır ve bu da birçok kişinin "ilaçlarını bıraktıklarında" hissettiği sıkıntıyı açıklar. Bu kitap karmaşık (ve zaman zaman "gizemli") bir teoriler kümesini anlaşılır hale getirir. Bu, her tıp ve ruh sağlığı uzmanının yanı sıra bilgi edinmek isteyen veya ilaç kullanmayı düşünen herkes için MUTLAKA okunması gereken bir kitaptır. DEHB ilaçları (ve tanının genişlemesi) hakkındaki bölüm çok açıklayıcıdır. İlk sonuçlar büyülü olabilir, uzun vadeli sonuçlar ise trajik olabilir. Bazı dramatik olumlu sonuçlar olduğunun farkındadır. Ayrıca plasebo etkisini de açıklar. Bu kitap, ilaçların uzun vadeli riskleri ile faydaları hakkında ciddi tartışmalara yol açmalıdır. Ayrıca APA'nın Tanı ve İstatistik El Kitabı ile teşhis edilebilir ruhsal hastalıkların kapsamını nasıl büyüttüğünü ve genişlettiğini ve biyolojik ürünü için bir pazar yarattığını da göstermektedir. Ana akım psikiyatri topluluğunun Büyük İlaç Şirketleriyle nasıl yakınlaştığını çok net bir şekilde açıklamaktadır. Mutlaka okunması gereken bir kitap." -Old Finn,May 29, 2010 (a)
"Tüm psikiyatristlerin bu kitabı okumasını ve tıpkı sevdiklerine yaptıkları gibi tüm hastalara dikkatle ilaç reçetelemelerini şiddetle tavsiye ediyorum.. Eski bir pratisyen hekim ve şu anda ruh sağlığı uzmanı olarak, tüm psikiyatristlerin bu kitabı okumalarını ve tıpkı sevdiklerine yapacakları gibi tüm hastalara dikkatlice ilaç yazmalarını şiddetle tavsiye ediyorum. Bu kitap, çok rahatsız edici vakaların ve son derece ikna edici verilerin bir koleksiyonudur ve ayrıca kapsamlı, dürüst, bilimsel belgelere dayalı araştırmaya dayanmaktadır. Şüphelendiğim şeyi kanıtladı: Üniversite çocuğumun ilk başta üniversite psikiyatri kliniğinde bipolar bozukluk teşhisi alması ve bir hemşire pratisyen tarafından Risperdal reçete edilmesi. Bu, beş yıl önce, zorlu kişisel sorunlar yaşadıktan sonra kötü bir ruh hali hissettiği soğuk bir Kuzey Doğu kış mevsiminde oldu. Kliniğe gitti ve hemen iki antidepresanın bir kombinasyonunun reçetesini aldı. Bir hafta sonra semptomun kötüleştiğini ve farklılaştığını hissetti, intihar düşüncesi, sonra "mani"yi tedavi etmek için Risperdal almaya başladı. Kendisinden ilacı bırakmasını istedik ve bunu muhtemelen bir akıl hastalığı olduğundan şüphelenerek yaptı. Beş yıl sonra, muhtemelen iş ve stres nedeniyle uykusuzluğa yakalandı. Akıl hastalığının, ilacı bıraktığı "gerçeği" nedeniyle tekrar nüksettiğini düşündü ve şimdi bir "mani" atağı olarak sonuçlandı. Kuzey Batı'daki başka bir üniversite psikiyatri kliniğine gitti ve ilk ziyarette tekrar bipolar teşhisi kondu ve akıl hastalığını kontrol altına almak için ömür boyu ilaca ihtiyacı olduğu söylendi. Genç, deneyimsiz, bir şekilde panik, destek alabilecek hiçbir yeri olmayan bir üniversite öğrencisinin bir kerelik ruh hali değişim atağıyla başladı ve ardından ömür boyu ilaca ihtiyaç duyan kronik bir akıl hastalığına dönüştü. Yüreğimin parçalandığını hissettim ve bir anne olma konusunda başarısızım. Ben iyi bir insanım ve etik standartları olan profesyonel bir kadınım ve çocuğuma yakın zamanda "bipolar bozukluk" teşhisi konana kadar hayatımdaki hiç kimseden nefret etmedim. Günümüzde birçok üniversite öğrencisi, zihinsel strese ve fiziksel rahatsızlığa karşı düşük toleransları nedeniyle antidepresan kullanıyor. İlaç şirketleri ve bazı psikiyatristler bu genç hayatlardan sorumlu olmalıdır. Kendisinin bir akıl hastalığı hastası olduğuna ve ömür boyu tedaviye ihtiyaç duyduğuna inanma düşüncesi, ilacın yan etkisinin kendisinden daha ağır bir yüktür. İlacın uzun vadeli etkisi gelecekteki bir sonuçtur ancak acil sonuç, zihninde sürekli olarak "akıl hastalığı" kaygısı kalmasıdır ve bu da tabiri caizse, tekrar tekrar daha fazla "mani atağı" yaşanmasına neden olur/yaratır/tetikler. Hasta ilacı bırakmaya karar verdiğinde, kısa süre sonra orijinal semptomun tekrarlamaları konusunda güçlü bir kaygıya tekrar dalacaktır. Bu yüzden depresyon etiketinden hastalar ve doktorlar tarafından kurtulmak çok zordur. İnsan zihni şartlandırılabilir. Düşündükleriniz vücudunuz hakkında nasıl hissettiğinizi belirleyebilir ve buna karşılık duygusal olarak nasıl hissettiğiniz fiziksel tepkinize/semptomlarınıza yol açabilir --- uykusuzluk, kronik kas ve eklem ağrısı, kalp çarpıntısı ve çarpıntısı, düşüncelerin hızlanması, düzensiz bağırsak, bulanık görme, hafıza kaybı, konsantrasyon eksikliği, ilgi ve cinsel dürtü kaybı, iştah kaybı, intihar düşünceleri, vb. adlandırdığınız. Bir kısır döngü! Güzel bir zihin sonunda yok edilecektir. Gelecek vaat eden bir dereceye ve yüksek başarıya sahip genç bir kişi bu tür acımasız bir ömür boyu hapis cezasına çarptırılmamalıdır. Robert Whitaker'a teşekkürler. "Amerika'da Deli" hareketine öncülük ediyorsunuz. Her hasta ve her doktor bu kitabı okumalı. Ruh sağlığı tıbbi alanı yeniden düzenlenmelidir. Tüm psikiyatristlerin semptomların tedavisindeki diğer eğilimleri öğrenmek için sürekli eğitim almaları gerekir, ancak yardım için size gelen hastalar hakkında hüküm vermek için acele etmemelidirler. Bilimsel çalışmalar "kimyasal dengesizlik" diye bir şeyin olmadığını kanıtlamıştır. Birçok psikiyatristin, hastaların duyguları hakkında söylediklerine dayanarak ilaç yazması korkutucudur; kan testlerine, yüksek teknoloji görüntüleme, biyopsi, laboratuvar testleri ve hastanın günlük işleyişine ilişkin uzun vadeli yakın gözlemlere ve anekdotlara dayanmaz. Psikiyatristlerin büyük çoğunluğu hastalara yardım etmek için iyi niyetli olsa da, sürekli eğitime ihtiyaçları vardır. Tüm tıp alanında, uzun vadeli ilaç kullanımının ruhsal hastalık durumunda olduğu kadar tartışmalı bir tedavisi yoktur. Diyabet, hipertansiyon, tiroid sorunları, kalp hastalıkları, böbrek hastalıkları, otoimmün hastalıklar vb. tedavisine bakın, kaç tane tartışmalı tartışma duyabilirsiniz? Bu durumların tanısı kan testlerine, yüksek teknoloji görüntüleme, biyopsiler ve birçok laboratuvar testine dayanır. Yine de, depresyon ve bipolar bozukluğun tanısı tanı araçlarından hiçbirine dayanmaz. Farkında olun! DSM'nin kendisi bilimden çok sanattır. Depresyon bir hastalık değil, bir semptom yelpazesidir. Bu semptomları yönetmenin başka yolları da vardır. Sosyal, duygusal, çevresel yönler dikkate alınmalıdır. Ömür boyu ilaç bir cevap değildir, bu da h'den daha fazla zarar verir. Ömür boyu ilaç bir cevap değildir, yardımdan çok zarar verir. Lütfen aşağıdaki yorumları da okuyun. Teşekkürler." -doctor mom,August 18, 2017 (b)" (168)
"Ruhsal Beyin
Mario Beauregard (Ph.D.,Nörobilimci 2007 AD) parlak bir Kanadalı Nörobilimcidir ve tüm Psikiyatristlerin bildiği ancak halktan çok azının bildiği şeyi ifşa etmede muhteşem bir iş çıkarmıştır. Yani Psikiyatri, insanın 'düşüncelerini, duygularını ve rüyalarını' beynin içindeki kimyasalların sonucu olarak gören, 'ateist natüralist evrim' üzerine kurulmuştur. 'Ruh, can, benlik ve özgür irade' görüşü yalnızca yanılsamalardır.
Mario Beauregard, modern Psikiyatrinin "çöp bilim" olduğu yönündeki ana varsayımımıza dair birçok bilimsel tanıklardan biri olarak bu sitede kullanılmıştır. Mario, sonuçlarımıza katılabilir veya katılmayabilir. Mario Beauregard teistik bir evrimcidir. Bu, bugün okullarda öğretilen standart evrim hikayesini tamamen kabul ettiği anlamına gelir, ancak tüm sürecin arkasında bir yaratıcının olduğuna inanır. 12. sayfada şöyle diyor: "Herhangi bir yanlış anlaşılma olmasın, bu kitabın amacı evrimin gerçekleşmediğini iddia etmek değildir. Sonuçta bir fosil kaydı var." (....) (The Spiritual Brain, Mario Beauregard Ph.D., Neuroscientist, 2007 AD)" (169)
"Psikofarmakoloji Ders Kitabı
"Psikiyatri, tıp biliminin geri kalanının çoğu gibi, moleküler ve hücresel biyoloji ve nörogörüntülemenin hızlı ilerlemeleri ve vaatleriyle belirlenen yeni ve heyecan verici bir çağa girmiştir. Bireysel nörotransmitterlerin majör psikiyatrik hastalıkların tezahürlerini aracılık etmede rol oynamasına rağmen, bu hastalıkların en iyi şekilde entegre sinapslar ve devrelerin anormalliklerinden kaynaklandığı düşünülebilir." -(Psikofarmakoloji Ders Kitabı (Textbook of Psychopharmacology), Alan F.Schatzberg, Charles B.Nemeroff, 2002 AD) (....) (Textbook of Psychopharmacology, Alan F. Schatzberg, Charles B. Nemeroff, 2002 AD)" (170)
"Üretim Mağdurları
"Ruh sağlığı hastaları ve aileleri için olmazsa olmaz bir okuma.." Dr. Tana Dineen, Kanada'da lisanslı bir psikologdur. McGill Üniversitesi'nden Onur Lisansı (1969) ve Saskatchewan Üniversitesi'nden Yüksek Lisans (1971) ve Doktora (1975) derecelerine sahiptir. Amerikan Psikoloji Derneği ve Kanada Psikoloji Derneği'nin Tam Üyesidir. 1977'de başlayarak dört yıl boyunca büyük bir psikiyatri tesisinin Tedavi Direktörü olarak çalıştı ve karmaşık tanı sorularının araştırılması için bir değerlendirme koğuşu ve yenilikçi programlama için Amerikan Psikiyatri Derneği ödülü kazanan genç şizofrenikler için yoğun tedavi koğuşu dahil olmak üzere uzmanlaşmış programlar oluşturdu.
Kitap hakkında:
- "Üretim Mağdurları (Manufacturing Victims) adlı kitabı yazmaya ilk oturduğumda öfkeyle başlamıştım; kitabın amacı, argümanlara kaynak sağlamak ve toplumsal eyleme ilham vermekti." (Üretim Mağdurları, Dr. Tana Dineen, 2001, s. 283)
- "Üretim Mağdurları ilk kez 1996'da yayınlandığında, Psikoloji sektöründen değişken tepkiler aldı. "Bir komplo kitabı" olarak saldırıya uğradı ve "İster inanın ister inanmayın Psikolojinin Ripley'i" olarak adlandırıldı. Ne benimle tanışmış ne de kitabı okumuş olan meslektaşlarım, "tükenmişlik" veya "depresyon" gibi tedavi edilebilir bir hastalıktan muzdarip olduğumu teşhis ederek görüşlerini sundular. Bir psikolog, ulusal televizyonda benimle yapılan bir röportajı izledikten sonra, lisanslama kurulumuza resmi bir şikayette bulundu ve bu da "televizyon izleyen halkı koruma" adına bir soruşturmaya yol açtı. On sekiz ay sonra, kurul sonunda konuşma hakkımı ve "toplumsal eleştirmen" rolümü kabul etti ve şikayeti reddetti. Bu yüzden kendimi, mesleğimin otoritesine açıkça meydan okuyan bir asi rolünde buldum. Bu kitap boyunca, trajedilerin yaralar bırakabileceğini ve acının gerçek olabileceğini açıkça belirttim. Ancak, ipekten incilere, resimlere kadar gerçek olan her şeyde olduğu gibi, her zaman kopya, sentetik ve sahte, gerçek gibi görünen ürün, gerçek kurbanlar olduğu gibi, aynı zamanda büyük ölçüde Psikoloji Endüstrisinin ürünleri olan uydurulmuş kurbanlar da olduğunu belirttim." (Üretim Mağdurları, Dr. Tana Dineen, 2001, s. 268)
- "Sheldon Kopp'un, Sodom halkını günahtan ve cezadan kurtarmayı umarak oraya giden "Adil Adam" hikayesi aklıma geliyor. Sokaklarda vaaz vererek, yollarını değiştirmeleri için onlara yalvardı. Kimse dinlemedi, kimse karşılık vermedi ve yine de uyarı mesajını, Kurtuluş vaadini haykırmaya devam etti. Sonra bir gün bir çocuk onu durdurdu ve duyulma umudu olmadığında neden ağlamaya devam ettiğini sordu. Ve Adil Adam şöyle cevap verdi: 'İlk geldiğimde mesajımı haykırdım, bu adamları değiştirmeyi umarak. Şimdi onları değiştirmek için çaresiz olduğumu biliyorum. Bugün ağlamaya devam edersem, bunun tek nedeni beni değiştirmelerini engelleyebilme umududur." (Üretim Mağdurları, Dr. Tana Dineen, 2001, s. 283)
- "Bu şok edici varsayımlar Psikoloji endüstrisinin mevcut durumunun gerçek bir tanımı olmasaydı, gülünç olabilirdi. Ancak ne yazık ki, bu basit teoriler psikologların bilimsel ve nesnel, iyimser ve pozitif, şefkatli ve başkalarına yönelik olduğuna safça güvenen bir toplumda yaygın olarak uygulanmakta ve yaygın olarak kabul görmektedir." (Üretim Mağdurları, Dr. Tana Dineen, 2001, s. 266) (....) (Manufacturing Victims, Dr. Tana Dineen, 2001)" (171)
"Psikiyatri: Zorlama Olarak Tedavi
Thomas Szasz ateist bir liberteryendir ve bir Scientologist değildir. Şizofreniyi bir davranış tercihi olarak görür, "deliliğin" tüm fiziksel etyolojilerini reddeder ve akıl hastanelerine istemsizce yatırılmaya karşıdır. Thomas Szasz, önemi ancak önümüzdeki on yıllarda anlaşılacak olan onurlu bir hakikat savaşçısıdır.
- "Psikiyatriye karşı hiçbir zaman vatansever duygular beslemedim. Amacım psikiyatrik köleliği ortadan kaldırmaktı, onu düzeltmek değil." (Çare Olarak Zorlama, Thomas Szasz, 2007 AD, s. 12)
- "Elbette, psikiyatriyi bir tıp uzmanlığı olarak tanımladığımız sürece, zorlamayı bakım olarak ve psikiyatrik himaye altında özgürlüğün kısıtlanmasını hem intiharın veya cinayetin önlenmesi hem de terapi sağlanması olarak tanımlamak zorundayız. Psikiyatrik köleliğin ortadan kaldırılması -yani, akıl hastası olarak tanımlanan kişilerin hastanelerde hapsedilerek özgürlüğünden mahrum bırakılması uygulaması- psikiyatristin insanları hapsetme ayrıcalığından ve gücünden yoksun bırakılmasını gerektirir. Böyle bir değişiklik, bir kişiyi özgürlüğünden zorla mahrum bırakmanın tıbbi bakım olmadığı gerçeğinin tanınmasını ve kabul edilmesini gerektirir." (Çare Olarak Zorlama, Thomas Szasz, 2007 AD, s. 225)
- "Psikiyatriyi tıptan ve hatta diğer tüm barışçıl insan çabalarından ayıran şeyin zorlama olduğu açıktır. Yasa, zorla tıbbi tedaviyi yasaklar, ancak zorla psikiyatrik tedaviye izin verir ve hatta zorunlu kılar. Psikiyatrist, yardımını reddeden akıl hastasının hasta olduğunu inkar ettiğini söyler. Ben, bir kişiye iradesi dışında teşhis ve tedaviler dayatmak için zor kullanan psikiyatristin zorlama uyguladığını inkar ettiğini söylüyorum.
Psikiyatrinin ve toplumumuzun bugün karşı karşıya olduğu temel sorun, belirli bir psikiyatrik müdahalenin işe yarayıp yaramadığı, hastaya yardım edip etmediği, terapötik mi yoksa toksik mi olduğu, intiharı önleyip önlemediği veya teşvik edip etmediği değildir. Merkezi konu, psikiyatrist ile hasta arasındaki temasın gönüllü mü yoksa gönülsüz mü, rızaya dayalı mı yoksa zorlayıcı mı olduğudur. Diğer tüm konular ikincildir." (Çare Olarak Zorlama, Thomas Szasz, 2007 AD, s. 226)
- " Delilik ve eş anlamlıları belirsiz terimlerdir. Ancak, deli kişilerin istenmeyen kişiler olduğu ve bu terimi anormal, istenmeyen davranışlara atıfta bulunmak için geniş anlamda kullandığımız açıktır. " Kural olarak, bir kişi kendi nedenlerinden dolayı "çılgınca" davranır, yani hayatını oluşturan olaylara karşı yaptığı özel uyum nedeniyle." (Çare Olarak Zorlama, Thomas Szasz, 2007 AD, s. 24)
Mario Beauregard (Ph.D.,Nörobilimci 2007 AD) parlak bir Kanadalı Nörobilimcidir ve tüm Psikiyatristlerin bildiği ancak halktan çok azının bildiği şeyi ifşa etmede muhteşem bir iş çıkarmıştır. Yani Psikiyatri, insanın 'düşüncelerini, duygularını ve rüyalarını' beynin içindeki kimyasalların sonucu olarak gören, 'ateist natüralist evrim' üzerine kurulmuştur. 'Ruh, can, benlik ve özgür irade' görüşü yalnızca yanılsamalardır.
Mario Beauregard, modern Psikiyatrinin "çöp bilim" olduğu yönündeki ana varsayımımıza dair birçok bilimsel tanıklardan biri olarak bu sitede kullanılmıştır. Mario, sonuçlarımıza katılabilir veya katılmayabilir. Mario Beauregard teistik bir evrimcidir. Bu, bugün okullarda öğretilen standart evrim hikayesini tamamen kabul ettiği anlamına gelir, ancak tüm sürecin arkasında bir yaratıcının olduğuna inanır. 12. sayfada şöyle diyor: "Herhangi bir yanlış anlaşılma olmasın, bu kitabın amacı evrimin gerçekleşmediğini iddia etmek değildir. Sonuçta bir fosil kaydı var." (....) (The Spiritual Brain, Mario Beauregard Ph.D., Neuroscientist, 2007 AD)" (169)
"Psikofarmakoloji Ders Kitabı
"Psikiyatri, tıp biliminin geri kalanının çoğu gibi, moleküler ve hücresel biyoloji ve nörogörüntülemenin hızlı ilerlemeleri ve vaatleriyle belirlenen yeni ve heyecan verici bir çağa girmiştir. Bireysel nörotransmitterlerin majör psikiyatrik hastalıkların tezahürlerini aracılık etmede rol oynamasına rağmen, bu hastalıkların en iyi şekilde entegre sinapslar ve devrelerin anormalliklerinden kaynaklandığı düşünülebilir." -(Psikofarmakoloji Ders Kitabı (Textbook of Psychopharmacology), Alan F.Schatzberg, Charles B.Nemeroff, 2002 AD) (....) (Textbook of Psychopharmacology, Alan F. Schatzberg, Charles B. Nemeroff, 2002 AD)" (170)
"Üretim Mağdurları
"Ruh sağlığı hastaları ve aileleri için olmazsa olmaz bir okuma.." Dr. Tana Dineen, Kanada'da lisanslı bir psikologdur. McGill Üniversitesi'nden Onur Lisansı (1969) ve Saskatchewan Üniversitesi'nden Yüksek Lisans (1971) ve Doktora (1975) derecelerine sahiptir. Amerikan Psikoloji Derneği ve Kanada Psikoloji Derneği'nin Tam Üyesidir. 1977'de başlayarak dört yıl boyunca büyük bir psikiyatri tesisinin Tedavi Direktörü olarak çalıştı ve karmaşık tanı sorularının araştırılması için bir değerlendirme koğuşu ve yenilikçi programlama için Amerikan Psikiyatri Derneği ödülü kazanan genç şizofrenikler için yoğun tedavi koğuşu dahil olmak üzere uzmanlaşmış programlar oluşturdu.
Kitap hakkında:
- "Üretim Mağdurları (Manufacturing Victims) adlı kitabı yazmaya ilk oturduğumda öfkeyle başlamıştım; kitabın amacı, argümanlara kaynak sağlamak ve toplumsal eyleme ilham vermekti." (Üretim Mağdurları, Dr. Tana Dineen, 2001, s. 283)
- "Üretim Mağdurları ilk kez 1996'da yayınlandığında, Psikoloji sektöründen değişken tepkiler aldı. "Bir komplo kitabı" olarak saldırıya uğradı ve "İster inanın ister inanmayın Psikolojinin Ripley'i" olarak adlandırıldı. Ne benimle tanışmış ne de kitabı okumuş olan meslektaşlarım, "tükenmişlik" veya "depresyon" gibi tedavi edilebilir bir hastalıktan muzdarip olduğumu teşhis ederek görüşlerini sundular. Bir psikolog, ulusal televizyonda benimle yapılan bir röportajı izledikten sonra, lisanslama kurulumuza resmi bir şikayette bulundu ve bu da "televizyon izleyen halkı koruma" adına bir soruşturmaya yol açtı. On sekiz ay sonra, kurul sonunda konuşma hakkımı ve "toplumsal eleştirmen" rolümü kabul etti ve şikayeti reddetti. Bu yüzden kendimi, mesleğimin otoritesine açıkça meydan okuyan bir asi rolünde buldum. Bu kitap boyunca, trajedilerin yaralar bırakabileceğini ve acının gerçek olabileceğini açıkça belirttim. Ancak, ipekten incilere, resimlere kadar gerçek olan her şeyde olduğu gibi, her zaman kopya, sentetik ve sahte, gerçek gibi görünen ürün, gerçek kurbanlar olduğu gibi, aynı zamanda büyük ölçüde Psikoloji Endüstrisinin ürünleri olan uydurulmuş kurbanlar da olduğunu belirttim." (Üretim Mağdurları, Dr. Tana Dineen, 2001, s. 268)
- "Sheldon Kopp'un, Sodom halkını günahtan ve cezadan kurtarmayı umarak oraya giden "Adil Adam" hikayesi aklıma geliyor. Sokaklarda vaaz vererek, yollarını değiştirmeleri için onlara yalvardı. Kimse dinlemedi, kimse karşılık vermedi ve yine de uyarı mesajını, Kurtuluş vaadini haykırmaya devam etti. Sonra bir gün bir çocuk onu durdurdu ve duyulma umudu olmadığında neden ağlamaya devam ettiğini sordu. Ve Adil Adam şöyle cevap verdi: 'İlk geldiğimde mesajımı haykırdım, bu adamları değiştirmeyi umarak. Şimdi onları değiştirmek için çaresiz olduğumu biliyorum. Bugün ağlamaya devam edersem, bunun tek nedeni beni değiştirmelerini engelleyebilme umududur." (Üretim Mağdurları, Dr. Tana Dineen, 2001, s. 283)
- "Bu şok edici varsayımlar Psikoloji endüstrisinin mevcut durumunun gerçek bir tanımı olmasaydı, gülünç olabilirdi. Ancak ne yazık ki, bu basit teoriler psikologların bilimsel ve nesnel, iyimser ve pozitif, şefkatli ve başkalarına yönelik olduğuna safça güvenen bir toplumda yaygın olarak uygulanmakta ve yaygın olarak kabul görmektedir." (Üretim Mağdurları, Dr. Tana Dineen, 2001, s. 266) (....) (Manufacturing Victims, Dr. Tana Dineen, 2001)" (171)
"Psikiyatri: Zorlama Olarak Tedavi
Thomas Szasz ateist bir liberteryendir ve bir Scientologist değildir. Şizofreniyi bir davranış tercihi olarak görür, "deliliğin" tüm fiziksel etyolojilerini reddeder ve akıl hastanelerine istemsizce yatırılmaya karşıdır. Thomas Szasz, önemi ancak önümüzdeki on yıllarda anlaşılacak olan onurlu bir hakikat savaşçısıdır.
- "Psikiyatriye karşı hiçbir zaman vatansever duygular beslemedim. Amacım psikiyatrik köleliği ortadan kaldırmaktı, onu düzeltmek değil." (Çare Olarak Zorlama, Thomas Szasz, 2007 AD, s. 12)
- "Elbette, psikiyatriyi bir tıp uzmanlığı olarak tanımladığımız sürece, zorlamayı bakım olarak ve psikiyatrik himaye altında özgürlüğün kısıtlanmasını hem intiharın veya cinayetin önlenmesi hem de terapi sağlanması olarak tanımlamak zorundayız. Psikiyatrik köleliğin ortadan kaldırılması -yani, akıl hastası olarak tanımlanan kişilerin hastanelerde hapsedilerek özgürlüğünden mahrum bırakılması uygulaması- psikiyatristin insanları hapsetme ayrıcalığından ve gücünden yoksun bırakılmasını gerektirir. Böyle bir değişiklik, bir kişiyi özgürlüğünden zorla mahrum bırakmanın tıbbi bakım olmadığı gerçeğinin tanınmasını ve kabul edilmesini gerektirir." (Çare Olarak Zorlama, Thomas Szasz, 2007 AD, s. 225)
- "Psikiyatriyi tıptan ve hatta diğer tüm barışçıl insan çabalarından ayıran şeyin zorlama olduğu açıktır. Yasa, zorla tıbbi tedaviyi yasaklar, ancak zorla psikiyatrik tedaviye izin verir ve hatta zorunlu kılar. Psikiyatrist, yardımını reddeden akıl hastasının hasta olduğunu inkar ettiğini söyler. Ben, bir kişiye iradesi dışında teşhis ve tedaviler dayatmak için zor kullanan psikiyatristin zorlama uyguladığını inkar ettiğini söylüyorum.
Psikiyatrinin ve toplumumuzun bugün karşı karşıya olduğu temel sorun, belirli bir psikiyatrik müdahalenin işe yarayıp yaramadığı, hastaya yardım edip etmediği, terapötik mi yoksa toksik mi olduğu, intiharı önleyip önlemediği veya teşvik edip etmediği değildir. Merkezi konu, psikiyatrist ile hasta arasındaki temasın gönüllü mü yoksa gönülsüz mü, rızaya dayalı mı yoksa zorlayıcı mı olduğudur. Diğer tüm konular ikincildir." (Çare Olarak Zorlama, Thomas Szasz, 2007 AD, s. 226)
- " Delilik ve eş anlamlıları belirsiz terimlerdir. Ancak, deli kişilerin istenmeyen kişiler olduğu ve bu terimi anormal, istenmeyen davranışlara atıfta bulunmak için geniş anlamda kullandığımız açıktır. " Kural olarak, bir kişi kendi nedenlerinden dolayı "çılgınca" davranır, yani hayatını oluşturan olaylara karşı yaptığı özel uyum nedeniyle." (Çare Olarak Zorlama, Thomas Szasz, 2007 AD, s. 24)
Psikiyatri:
Yalanların Bilimi'nin yazarı, Thomas Szasz, 2008 AD, New York Eyalet
Üniversitesi'nde emekli psikiyatri profesörüdür.. (Psychiatry: Coercion
as Cure, Thomas Szasz, 2007 AD)" (172)
"Günlük Yaşamın Tıbbileştirilmesi
"Bazı insanlar her zaman büyümeyi ve yetişkinliğin sorumluluklarını üstlenmeyi zor bulmuştur. Eskiden, bu evrensel meydan okumayı karşılayamayan kişi -vasıfsız, evlenmemiş, işsiz ve çalışamaz durumda kalan- aile içinde bakılırdı veya serseri olur, marjinal bir hayat sürerdi. Akrabaları, eğer eğitimli ve geniş bir kelime dağarcığına sahip olsalardı, ona "düşkün" derlerdi. Şimdi ona "şizofrenik" diyorlar." (Günlük Yaşamın Tıbbileştirilmesi "The Medicalization Of Everyday Life", Thomas Szasz, 2007 AD, s. 61)
"Burada "hastalık" kelimesini kullandığımızda neyi kastettiğimizi tartışmak niyetinde değilim. Ancak, ADA ve kleptomaninin hariç tutulmasıyla ilgili olarak, normal olarak, İngilizce kullanıcıları olarak, hastalıklara sebepler atfetmiyoruz ve motive edilmiş eylemlere (bedensel) "hastalıklar" demiyoruz. Örneğin, bir kişinin lösemiye yakalanması için hiçbir sebep atfetmiyoruz; belirli bir sebebin bir kişinin glokom olmasına yol açtığını söylemek aptalca olurdu; ve bir hastalığın (örneğin, diyabet) bir kişinin senatör olmasına neden olduğunu iddia etmek oldukça saçma olurdu." (Günlük Yaşamın Tıbbileştirilmesi "The Medicalization Of Everyday Life", Thomas Szasz, 2007 AD, s. 32) (....) (The Medicalization Of Everyday Life, Thomas Szasz, 2007 AD)" (173)
"Yardımsever Olmanın Kalbi
İnceleme: Peter Breggin, zihinsel hastalık ve şizofreni ile ilişkili davranış sorunlarına çözüm olarak hem kimyasal tedavileri hem de psikiyatrik zorlamayı reddeden bir psikiyatristtir. Breggin, bu kitapta empati, gerçek ilgi ve sevginin ruhun sorunlarından kurtulmasının anahtarları olduğunu vurgular.
Seçilmiş Alıntılar:
------------------------
- "Psikiyatri, insan mücadelesini ilaçla veya hatta şok tedavisiyle tedavi edilebilecek "biyokimyasal dengesizliklere" dönüştürmekten büyük ölçüde sorumludur. Neredeyse her psikiyatrist kendini iyi hisseden bir teknoloji doktoru haline gelmiştir. Ancak ahlaki ve manevi olarak denizde olan bir toplumda bu ilaç odaklı yaklaşım için verimli bir toprak vardır. İnsanlar neden acılarına karşı bu kadar basit fikirli tıbbi yaklaşımları kabul etmeye zorlanıyor?" (The Heart of Being Helpful, Peter Breggin, 1997 AD. s. 64)
- "Ayrıca etik, terapötik ve bilimsel gerekçelerle istemsiz veya zorlayıcı tedaviye karşıyım. İnsanları "kendi iyilikleri için" hapsetmenin yanlış olduğuna inanıyorum. Ayrıca yardımcı olmuyor. Yüzlerce yıllık zorlayıcı psikiyatriden sonra, istemsiz hastaneye yatırmanın hastalara yardımcı olduğunu gösteren tek bir çalışma bile yok. Zorla tedavi, insanları güçlendirmek yerine çaresizliği teşvik eder ve kızgınlık yaratır." (The Heart of Being Helpful, Peter Breggin, 1997 AD. s. 171)
- "Amacım örgütlü dini desteklemek veya eleştirmek değil, ancak "ruhların iyileştirilmesi"ni psikiyatriye havale etmesini de istemiyorum." (The Heart of Being Helpful, Peter Breggin, 1997 AD. s. 65)
- "Psikiyatride, neredeyse her zaman tam tersi bir tutum benimsenir. Psikiyatristin psikoterapi sağlamak için elinden geleni yapmasına rağmen yardım arayan kişi depresif veya kaygılı kalırsa, psikiyatrist neredeyse her zaman ilaç önerecektir. Varsayım, "konuşma terapisi işe yaramadı" yerine "konuşma terapim bu kişiye yardımcı olmadı"dır. Birkaç ilaç iyileşme sağlamazsa, doktor hastaneye yatırma ve şok tedavisi önerebilir. Bunun yerine, psikiyatrist terapideki başarısızlığın muhtemel nedeni olarak diğer kişiden ziyade kendisini görmeliydi. Hasta başka birine yönlendirilmeliydi." (The Heart of Being Helpful, Peter Breggin, 1997 AD. s. 80) (...) The Heart of Being Helpful, Peter Breggin, 1997 AD)" (174)
"Klinik Psikiyatri Ders Kitabı
"Klasik psikiyatrik bozukluklara (majör depresyon, şizofreni veya bipolar bozukluk gibi) ait herhangi bir biyolojik belirtecin rutin klinik uygulamada açıkça tanımlanmış bir faydası olduğu henüz doğrulanmamıştır. Bununla birlikte, psikiyatristler ve klinik nörobilimciler, klinisyenlerin psikiyatrik hastalar için tanı, tedavi ve prognoz belirlemelerinde faydalı olacak biyolojik belirteçler aramaya devam etmektedir. Potansiyel biyolojik belirteçleri içeren araştırmaların vaadi, psikiyatrik hastalığın altta yatan patofizyolojisini açıklığa kavuşturmaya yardımcı olabilecekleri, yararlı yeni tanı yaklaşımları ve alt tipleme stratejileri önerebilecekleri ve daha etkili tedavi yaklaşımlarına yol açabilecekleridir." (Klinik Psikiyatri Ders Kitabı, Hales, Yudofsky, 2003 AD, s. 250) (...) (Textbook of Clinical Psychiatry, Hales, Yudofsky, 2003 AD)" (175)
"Psikiyatri: Yalanların Bilimi
- "Psikiyatri -psikanalizi, psikolojiyi ve sözde tüm ruh sağlığı mesleklerini kapsayacak şekilde burada kullandığım bir terim- modern toplumların en önemli kurumlarından biridir. Kurum, "zihinsel hastalık, diğer tüm hastalıklar gibi bir hastalıktır" varsayımına dayanmaktadır. Bu önerme bir yalandır. Bu yalan, hastalık taklidi yapmayı -hastalık taklidi yapmayı- psikiyatrinin en büyük sırrı haline getirir: Hastalık taklidi yapmanın bir aldatma biçimi (ve genellikle kendini aldatma) olduğu yönündeki yaygın anlayış, psikiyatriyi yok eder. Bu kitapta, bu anlayışı ve beraberinde getirdiği yapıcı yıkımı, yarım yüzyıldan fazla bir süre önce ilk kez ortaya attığım tezimi genişleterek ilerletmeye çalışıyorum: Ruhsal hastalık fikri ve modern psikiyatrinin tıbbi bir uzmanlık alanı olarak aygıtı, hastalık taklidi yapmanın başarılı bir şekilde tıbbileştirilmesine -yani, "zihinsel hastalıklar" olarak adlandırılan davranışların gerçek tıbbi hastalıklar olarak yaygın algısına- dayanmaktadır." (Psikiyatri: Yalanlar Bilimi, Thomas Szasz, 2008 AD, s x)
- "Ruh sağlığı alanındaki profesyonellerin, sahip olamayacakları bir uzmanlığa sahipmiş gibi davranan, sahtekâr olduklarını göstermeye çalıştım. Ruhsal hastalıklar konusunda uzman olmak, hayaletler veya tek boynuzlu atlar konusunda uzman olmak gibidir. Şaşırtıcı olmayan bir şekilde, bazı veya birçok ruh sağlığı uzmanı sahtekâr gibi, dolandırıcı gibi hissetmeye başlar." (Psikiyatri: Yalanlar Bilimi, Thomas Szasz, 2008 AD, s 109)
Thomas Szasz,State University, NY'de emekli psikiyatri profesörü.. Thomas Szasz ateist bir liberteryendir ve bir Scientologist değildir. Şizofreniyi bir davranış tercihi olarak görür, "deliliğin" tüm fiziksel etyolojilerini reddeder ve akıl hastanelerine gönülsüzce yatırılmaya karşıdır. Thomas Szasz, önemi ancak önümüzdeki on yıllarda anlaşılacak olan onurlu bir hakikat savaşçısıdır. (...) (Psychiatry: The Science of Lies, Thomas Szasz, 2008 AD)" (176)
"Aklın Anlamı
- Thomas bu kitapta psikiyatrinin temel unsurunu ele alıyor: zihin nedir. Hem ateist olan hem de evrimin, insanın ontolojik olarak bugün olduğu şeye dönüşmesinin rastgele şans süreçleriyle gerçekleştiğine inanan kimyasal psikiyatristlerin, zihni insan beynindeki fiziksel süreçlerle eşitlemekten başka çareleri yoktur. Bir amipten maymuna ve insana kadar, ateistin nihayetinde zihnin/kişiliğin fiziksel unsurlar tarafından üretilen bir şey olduğu sonucuna varmaktan başka çaresi yoktur. Tüm davranışlar beyinde işlenen mekanik süreçlerle oluşur ve ilaçlar uygun bir çözümdür. Hristiyan ise tam tersini düşünür. Zihin ve hafızanın kökeni Tanrı'dır ve periyodik tablonun 118 elementinin bir parçası değildir. Luka 16:21, fiziksel beyinlerimiz yok olmasına rağmen öldüğümüzde kişiliğimizi, anılarımızı ve "zihnimizi" yanımızda taşıdığımızı kanıtlar.
- Thomas Szasz'ın bir ateist olarak zihnin bir isim (kişi, yer veya şey) olarak var olmadığı, ancak onun "zihin" dediği şeyle meşgul olduğumuz sonucuna varması tahmin edilebilir. Oldukça şaşırtıcı bir şekilde, beynin ve "zihnin" aynı şey olduğu fikrini şiddetle reddediyor. Kimyasal psikiyatristlerin zihni beyinle eşitlemesine şiddetle karşı çıkıyor. Bu, onu ilaçları beyindeki [efsanevi] "kimyasal dengesizliklerin" bir çözümü olarak reddetmeye, kötü davranışın (başkalarının yanlış bir şekilde delilik olarak adlandırdığı şey) bir çözümü olarak reddetmeye yöneltiyor.
- "İnsanların sahte anılar uydurmasının birçok nedeni vardır: çünkü dramatik suçlamalar, özellikle cinsel suçlar, dikkat çeker ve şöhret ve para kaynaklarıdır; çünkü intikam tatlıdır; çünkü insanlar açıklanamayan duygusal sıkıntılarını açıklama ihtiyacı duyarlar, sıkıntı ne kadar büyükse, gösterişli bir "neden"e duyulan ihtiyaç da o kadar büyük olur; çünkü insanlar kötü dürtülerini Başkalarına atfetme eğilimindedir; ve belirttiğim gibi, psikiyatristler insanları davranışlarından sorumlu tutmaktan kurtarmaya hazırdırlar —başkalarının doğruyu söyleyip söylemediğini kendileri için doğrulama sorumluluğu da dahil." (Zihnin Anlamı, Thomas Szasz, 1996 AD, s. 65)
- ""Böcek" veya "sarılmak" gibi isimler gerçek nesneleri veya olayları adlandırdığı için, bir kişiyi "rahatsız etmenin" onu rahatsız etmek, ona sarılmanın ise ona sarılmak anlamına geldiğini anlarız; ve "zihin" ismi hayali bir nesneyi adlandırdığı için, "zihinlenmeyi" "zihnimizi" kullanmak olarak yanlış anlarız. Ama bizim zihnimiz yok. Bunun yerine, yaşayan kişiler olarak zihin. Nasıl ve neye önem verdiğimiz, kim olduğumuzu belirler. Özgüven, özünde bizim kendi işimizdir." (Zihnin Anlamı, Thomas Szasz, 1996 AD, s. 17)
Thomas Szasz,State University, NY'de emekli psikiyatri profesörü.. Thomas Szasz ateist bir liberteryendir ve bir Scientologist değildir. Şizofreniyi bir davranış tercihi olarak görür, "deliliğin" tüm fiziksel etyolojilerini reddeder ve akıl hastanelerine gönülsüzce yatırılmaya karşıdır. Thomas Szasz, önemi ancak önümüzdeki on yıllarda anlaşılacak olan onurlu bir hakikat savaşçısıdır. (...) (The Meaning Of The Mind, Thomas Szasz, 1996 AD)" (177)
"Biyolojik Psikiyatride Sahte Bilim
"Akıl sağlığı hastaları ve aileleri için olmazsa olmaz bir okuma."
Kitap hakkında:
--------------
- "Bu kitabın amacı, biyolojik psikiyatrinin -şu anda psikiyatri disiplininde baskın güç- araştırmalarının çoğunu çarpıtan ve yanlış tanıtan indirgemeci bir ideoloji tarafından yönetildiğini göstermektir. " (Biyolojik Psikiyatride Sahte Bilim, Colin A. Ross, M. D. ve Alvin Pam, Ph. D. , 1995, s. 1-2)
- "...biyolojik psikiyatri misyonunu gerektiği gibi yerine getiremez çünkü mevcut haliyle özden çok bilimsel bir disiplinin donanımına [yanlış dış görünüşe] sahiptir. biyolojik psikiyatrinin metodolojisi, kabul edilen bulgularının ağırlığını şüpheye düşürecek kadar kusurludur." (Biyolojik Psikiyatride Sahte Bilim, Colin A. Ross, M. D. ve Alvin Pam, Ph. D. , 1995, s. 8)
- "Biyolojik psikiyatrinin tarihi, 'umut verici' ipuçları, zayıf kanıtlara dayanan kapanış, yeni çalışmalara ilk kabulde abartı ve nihayetinde verimsiz sonuçlar hikayesi olarak tasvir edilebilir... Yaklaşık bir asırlık çabanın ardından, sert bir değerlendirme, herhangi bir büyük psikiyatrik bozukluğun patogenezi için hiçbir önemli sonucun sunulmamış olmasıdır. " (Biyolojik Psikiyatride Sahte Bilim, Colin A. Ross, M. D. ve Alvin Pam, Ph. D. , 1995, s. 42)
- "...biyolojik psikiyatri, bilimsel standartları karşılamaya yaklaşmıyor." (Biyolojik Psikiyatride Sahte Bilim, Colin A. Ross, M. D. ve Alvin Pam, Ph. D. , 1995, s. 69)
Yazarlar hakkında: -Colin A. Ross, M.D; Dallas Charter Hastanesi'nde Dissosiyatif Bozukluklar Birimi direktörü ve Dallas, Teksas'taki Southwest Tıp Merkezi'nde Klinik Psikiyatri Doçenti. -Alvin Pam, Ph.D; Bronx Psikiyatri Merkezi'nde Staj Eğitimi Direktörü ve New York City'deki Albert Einstein Tıp Fakültesi'nde Psikiyatri Yardımcı Doçenti.. (...) (Pseudoscience in Biological Psychiatry, Colin A. Ross, M.D., Alvin Pam, Ph.D., 1995)" (178)
"Akıl Hastalığı Efsanesi
Giriş: Thomas Szasz, psikiyatrinin sahtekarlıklarını ve mitlerini açığa çıkarmak için birkaç Nobel ödülüne layık görülen çalışmalar yaptı ve psikiyatristlerin şizofreni (beyin hasarı) kanıtı olarak gördüğü davranışlarla ilişkili fiziksel veya bedensel bir hastalık olmadığını doğru bir şekilde ilan etti.
"Böylece, modern tıpta yeni hastalıklar keşfedilirken, modern psikiyatride icat edildiler. Parezi bir hastalık olduğu kanıtlandı; histeri bir hastalık olarak ilan edildi." (Akıl Hastalığı Efsanesi "The Myth of Mental Illness", Thomas Szasz 1961 AD, s. 12)
"...bu bedensel hastalığın zihinsel hastalıkla ilişkisi, arızalı bir televizyon setinin kötü bir televizyon programıyla ilişkisi gibidir. Elbette, "hasta" kelimesi sıklıkla mecazi olarak kullanılır. Şakalara "hasta (sick)" ekonomilerine "hasta" diyoruz, hatta bazen tüm dünyaya "hasta" diyoruz; ancak yalnızca zihinleri "hasta" olarak adlandırdığımızda metaforu sistematik olarak yanlış anlıyor ve stratejik olarak yanlış yorumluyoruz - ve "hastalığı (illness)" "iyileştirmesi (cure)" için doktora gönderiyoruz. Sanki bir televizyon izleyicisi ekranda gördüğü programı beğenmediği için bir televizyon tamircisi çağırıyormuş gibi?" (Akıl Hastalığı Efsanesi "The Myth of Mental Illness", Thomas Szasz 1961 AD, pxi) (...) (The Myth of Mental Illness, Thomas Szasz, 1961 AD, revised edition 1974 AD)" (179)
"Psikiyatri: Kimyasal dengesizlikler efsanevidir
Dr. David Kaiser, Biyolojik Psikiyatriye Karşı (Against Biologic Psychiatry), Psikiyatrik Zamanlar, Aralık, Aralık 1996, Cilt XIII, Sayı 12 ; "Uygulayıcı bir psikiyatrist olarak, biyolojik psikiyatri olarak bilinen hegemonyanın yükselişini ve zaferini giderek artan bir dehşet ve öfkeyle izledim. Modern psikiyatrinin genel alanı içinde, biyolojizm artık ruhsal hastalıkların nedenleri ve tedavisi hakkındaki söylemi tamamen domine ediyor ve benim görüşüme göre bu, bireysel hastalar ve genel olarak kültürel ruh üzerinde geniş kapsamlı etkileri olan bir felaket oldu. Psikiyatrinin tam anlamıyla aklını kaçırdığı ve onunla birlikte muhtemelen bakmaları gereken hastaların akıllarını da kaybettiği aklıma geldi. Herhangi bir büyük psikiyatri dergisine şöyle bir göz atmak bile, alanın özellikle kötücül bir biyolojik determinizm ve insan doğası ve ruhsal hastalıklara ilişkin sözde bilimsel bir anlayıştan oluşan bir tür yanılsamaya doğru çok ilerlediğine beni ikna etmeye yeter.
Bu yazının amacı bu olayın tam bir eleştirisini veya tarihini yapmak değil, yalnızca bu hareketin bariz sorunlarından bazılarını sunmaktır, çünkü modern psikiyatrik tedavi kisvesi altında hastalara önemli zararlar verildiğine inanıyorum. 1980'lerin sonu ve 1990'ların başında eğitim almış bir psikiyatristim ve hastalara yaklaşımımda hem psikoterapi hem de ilaçlar kullanıyorum. Bu gerçekleri, bunun bir antipsikiyatri bölümü olmadığını ve psikiyatri alanından konuştuğumu açıklığa kavuşturmak için belirtiyorum, ancak aşağıda açıklanacak nedenlerden dolayı bu meslekle özdeşleşmeyi giderek daha da imkansız buluyorum.
Biyolojik psikiyatristler bir bütün olarak gerçeğe giden yolu buldukları görüşünde hiçbir pişmanlık duymuyorlar, yani ruhsal hastalıkların büyük çoğunluğu genetik kökenlidir ve biyolojik manipülasyonlarla, yani psikoaktif ilaçlarla, elektrokonvülsif tedaviyle (şaşırtıcı bir geri dönüş yapmıştır) ve bazı durumlarda psikocerrahiyle tedavi edilmelidir. Çevresel ve sosyal faktörlere bir rol biçmelerine rağmen, bunlar genellikle ikincil bir statüye indirgenir. Ruhsal hastalıklara ilişkin biyolojik paradigmalarına olan sorgusuz sualsiz güvenleri gerçekten şaşırtıcıdır. Bence, biyolojik/genetik determinizm ideolojisinin bu modern versiyonu, bir yanıt talep eden güçlü bir güçtür. Ve burada ideoloji kelimesini kullandığımda, onu en kötü haliyle, yani gerçek motivasyonları ve kaynakları halktan ve hatta uygulayıcıların kendisinden gizlenen ve alıcı taraftaki hastalara gerçek zarar veren bir söylem ve güç uygulaması olarak kastediyorum. Biyolojik psikiyatri, bugün olduğu haliyle, acilen maskesinin düşürülmesi gereken bir dogmadır. Dogmatistlerin burada iş başında olduğunun en kesin işaretlerinden biri, temel varsayımlarını nadiren sorgulamaları veya sorunlu hale getirmeye çalışmalarıdır. Aslında, burada bir sorun olduğunun tamamen farkında değiller gibi görünüyorlar. Tüm "bilimsel" yapılarını destekleyen daha büyük tarihsel ve kültürel güçlere kapılmış olduklarının farkında değilmiş gibi davranıyorlar.
(....) Peki ben burada ne tür bir psikiyatri savunuyorum? Öncelikle, alanın teknolojiye ve onu kullanma gücüne olan mevcut hayranlığından kurtulup kurtulamayacağının belirsiz olduğunu düşünüyorum. Günümüzde psikiyatri dergilerini okuduğunuzda, alanın "keşifleri" ve "ilerlemesi" konusunda tehlikeli bir baş dönmesi hissediyorsunuz; bence bunlar çılgınca ve sorumsuzca abartılıyor.
Esas olarak ekonomik olarak yönlendirilen tüm ivme, psikiyatriyi daha fazla biyolojizme doğru itiyor. Bunu söyledikten sonra, savunduğum şey, diğer tıp uygulayıcılarının yapamayacağı şekilde hastaları dinleme görevine alçakgönüllülükle kendini adayan bir psikiyatridir. Bu, bir hastanın mevcut ve geçmiş anlatısına, onu kontrol etmeye, manipüle etmeye veya tanımlamaya çalışmadan yakından dikkat etmek anlamına gelir. Bu konumdan bir psikiyatrist daha sonra hastanın yaşamları ve acıları hakkında ilgili soruları gündeme getirmesine yardımcı olabilir. Burada cevap veya yanlış çözümler sunma cazibesinden kesinlikle kaçınılmalıdır.
İlaçlar ağrılı semptomları azaltmak için dikkatli bir şekilde kullanılır ve ilaç tedavisinin psikolojik etkilerine de büyük önem verilir. Bu teşhislerin gerçekte ne anlama geldiği hakkında çok az şey bilindiği için, teşhis burada ikincil ve küçük bir rol oynamalıdır. Her şeyden önce, telkin, zorlama, normalleştirme ve kontrole karşı dikkatli olunmalıdır, çünkü bunlar psikiyatrist ve hasta arasındaki güç dinamiklerinden kaynaklanan doğal cazibelerdir. Günümüzün kültürel ikliminde mümkünse daha insancıl bir psikiyatri, toplumsal kontrol ve normalleştirme aracı haline gelmemek için gücün kullanım ve kötüye kullanımlarının güçlü potansiyelini tanımalıdır. Bu yazıda ana hatlarıyla belirttiğim gibi, bu güç kötüye kullanımları hiçbir şekilde her zaman açık ve kendiliğinden belirgin değildir ve bunların tanınması titiz düşünce ve öz inceleme gerektirir.
Psikiyatrist, kültürel ve bireysel fantezilerde özel bir rol oynar ve zeki bir psikiyatrist, bu yansıtmaların ve fantezilerin dışında bir pozisyonda hareket edecekse, bu fantezilerin karmaşıklığının farkında olmalıdır. Bu, zekice hareket etmek isteyen bir psikiyatristin gerçek bir ahlaki farkındalığa sahip olmasını gerektirir. Daha önce belirtildiği gibi, taslak halinde savunduğum şey, psikiyatri alanının mevcut bozulmasını tersine çevirmesi için gerekli olan asgari gerekliliklerdir. Şu anda önemli olan, psikiyatristlerin ve diğer klinisyenlerin biyolojik psikiyatri olarak bilinen ideolojiye karşı konuşmalarıdır." -Dr. Kaiser, Chicago'da özel muayenehanede çalışıyor ve Northwestern Üniversitesi Hastanesi'ne bağlı.. (...) (Dr. David Kaiser, Against Biologic Psychiatry, Psychiatric Times, December, Dec. 1996, Vol. XIII, Issue 12)" (180)
"SPECT: Beyninizi Değiştirin Hayatınızı Değiştirin
Daniel Amen, 1998 AD.. SPECT (SPET) ; Beyninizi Değiştirin Hayatınızı Değiştirin (Change Your Brain Change Your Life): Kaygı, Depresyon, Obsesiflik, Öfke ve Dürtüselliği Yenmek İçin Çığır Açan Program, Daniel G. Amen, 1998 AD
Giriş: (1-2) 1999 yılında Daniel Amen, tipik çöp pop psikolojisine sadık kalarak, basit SPECT (Tek Foton Emisyonlu Bilgisayarlı Tomografi "Single Photon Emission Computed Tomography") beyin taramalarından deliliği, ruhsal hastalığı ve depresyonu görebildiğini iddia eden "Beyninizi Değiştirin Hayatınızı Değiştirin (Change Your Brain Change Your Life)" adlı kitabını yayınladı: "Yeni görüntüleme teknolojisini kullanarak, bu hastalar ve aileleri, duygusal ve davranışsal semptomlarına yol açan altta yatan beyin sorunlarını 'görebiliyorlar'". SPECT'in beyindeki kan akışını ölçtüğünü, düşünceyi, ruh halini veya duyguyu ölçmediğini bilerek, kimyasal psikiyatrist meslektaşları bile çöp bilime öfkeyle itiraz ettiler!
Amen'in beyni bölmenin kendine özgü ve alışılmadık bir yolu var "bazı beyin araştırmacıları sistemleri benden farklı şekilde ayırırdı". Frenoloji ruhuna uygun olarak, beyninin beş bölümünün her birine farklı işlevler atadı: "Beynin merkezindeki derin limbik sistem, bağlanma ve ruh hali kontrol merkezidir. Beynin derinliklerindeki büyük yapılar olan bazal ganglionlar, vücudun rölanti hızını kontrol eder. Beynin ön ucundaki prefrontal korteks, odaklanmanıza, plan yapmanıza, dürtülerinizi kontrol etmenize ve iyi (veya kötü) kararlar almanıza yardımcı olan beyin kısmı olan yöneticinizdir. Singulat, frontal lobların orta kısmından uzunlamasına geçen beynin bir parçasıdır, "vites değiştirici" dediğim beyin kısmıdır. Dikkatinizi düşünceden düşünceye ve davranışlar arasında kaydırmanızı sağlar. Şakakların altında ve gözlerin arkasında bulunan temporal loblar, hafıza, dili anlama, yüz tanıma ve öfke kontrolü ile ilgilidir."
Amen'in tedavileri neredeyse her zaman psikiyatrik ilaçlar reçete eder ancak aynı zamanda "fonksiyonunu optimize etmek için hedefli davranışsal, bilişsel, tıbbi ve besinsel reçeteler" de reçete eder. Nükleer beyin görüntüleme konusunda lisanslı bir psikiyatrist olarak Amen yılda yaklaşık 10.000 hasta görüyor, bu da her yıl milyonlarca dolar kazandığı anlamına geliyor. Ayrıca DVD'lerini 50 dolara satan PBS'de 1300'den fazla reklam yayınladı. Ancak, yasal nedenlerle gelirinin temel tezini çürüten bir uyarıda bulunuyor: "anormal bir SPECT taraması kötü davranış için bir bahane değildir."
Gerçekten mi? Bana "depresyon, anksiyete sorunları, saldırganlık, dikkat eksikliği bozukluğu, bipolar bozukluk, obsesif-kompulsif bozukluk ve travma sonrası stres bozukluğu" davranışlarımın kötü beyin fonksiyonundan kaynaklandığını ve hiçbir şekilde sorumlu olmadığımı söylediğini sanıyordum? "Psikolojik sorunlar gerçekte beyin sorunlarıdır ve yeni görüntüleme teknikleri sayesinde bunların çoğunu görebiliriz" dediniz Doktor Amen, eğer SPECT taramalarınızla beynimin nerede bozulduğunu görebiliyorsam, kötü davranışlarım bir grip virüsünden daha fazla benim hatam olamaz! Kitabının temel tezi, SPECT taramalarında ruh hali ve duygu kusurlarını görebileceğiniz, gerçek klinik deneylerle hiç test edilmemişti.
"Ruhun Donanımını İyileştirme (Healing the Hardware of the Soul")" adlı devam kitabı da aynı şarlatanlığın devamı niteliğinde. Oral Robert Üniversitesi mezunu olan Amen, seçim, ruh hali ve duygunun hepsinin kökeninin fiziksel bedende değil insan ruhunda olduğunu bilmelidir. (Beyninizi Değiştirin Hayatınızı Değiştirin "Change Your Brain Change Your Life", Daniel Amen, 1998 AD)
"PET ve SPECT gibi fonksiyonel nörogörüntüleme, dikkat eksikliği/hiperaktivite bozukluğu (DEHB /ADHD "attention deficit/hyperactivity disorder") olan hastaları incelemek için kullanılmıştır. Bazı çalışmalar DEHB'li ve DEHB'siz çocukları karşılaştırarak beyin yapısı veya işlevinde farklılıklar göstermiş olsa da, bu bulgular bu bozukluğa sahip ve sahip olmayan çocuklar arasında güvenilir bir şekilde ayrım yapmamaktadır (yani, grup ortalamaları önemli ölçüde farklılık gösterse de, DEHB'li ve DEHB'siz çocuklar arasındaki bulgulardaki örtüşme, yüksek oranda yanlış pozitif ve yanlış negatif sonuçlara yol açmaktadır). Sonuç olarak, SPECT DEHB'li çocuklar için bir tarama veya tanı aracı olarak kullanılmamalıdır. Amerikan Pediatri Akademisi'nin "Dikkat Eksikliği/Hiperaktivite Bozukluğu Olan Çocuğun Tanısı ve Değerlendirilmesi" Uygulama Kılavuzu, DEHB tanısında nörogörüntüleme çalışmalarını önermemektedir. McGough ve Barkley (2004) tarafından yapılan bir kanıt incelemesinde, yetişkin DEHB'sini teşhis etmede nöropsikolojik testler ve beyin görüntüleme dahil olmak üzere laboratuvar değerlendirme ölçümlerinin kullanımını haklı çıkaracak yeterli bilimsel veri olmadığı belirtilmiştir." (Dikkat Eksikliği/Hiperaktivite Bozukluğunun Tanısı/Değerlendirilmesi "Diagnosis/Assessment of Attention Deficit/Hyperactivity Disorder" için SPECT, Aetna sigorta poliçesi) (...)
"Günlük Yaşamın Tıbbileştirilmesi
"Bazı insanlar her zaman büyümeyi ve yetişkinliğin sorumluluklarını üstlenmeyi zor bulmuştur. Eskiden, bu evrensel meydan okumayı karşılayamayan kişi -vasıfsız, evlenmemiş, işsiz ve çalışamaz durumda kalan- aile içinde bakılırdı veya serseri olur, marjinal bir hayat sürerdi. Akrabaları, eğer eğitimli ve geniş bir kelime dağarcığına sahip olsalardı, ona "düşkün" derlerdi. Şimdi ona "şizofrenik" diyorlar." (Günlük Yaşamın Tıbbileştirilmesi "The Medicalization Of Everyday Life", Thomas Szasz, 2007 AD, s. 61)
"Burada "hastalık" kelimesini kullandığımızda neyi kastettiğimizi tartışmak niyetinde değilim. Ancak, ADA ve kleptomaninin hariç tutulmasıyla ilgili olarak, normal olarak, İngilizce kullanıcıları olarak, hastalıklara sebepler atfetmiyoruz ve motive edilmiş eylemlere (bedensel) "hastalıklar" demiyoruz. Örneğin, bir kişinin lösemiye yakalanması için hiçbir sebep atfetmiyoruz; belirli bir sebebin bir kişinin glokom olmasına yol açtığını söylemek aptalca olurdu; ve bir hastalığın (örneğin, diyabet) bir kişinin senatör olmasına neden olduğunu iddia etmek oldukça saçma olurdu." (Günlük Yaşamın Tıbbileştirilmesi "The Medicalization Of Everyday Life", Thomas Szasz, 2007 AD, s. 32) (....) (The Medicalization Of Everyday Life, Thomas Szasz, 2007 AD)" (173)
"Yardımsever Olmanın Kalbi
İnceleme: Peter Breggin, zihinsel hastalık ve şizofreni ile ilişkili davranış sorunlarına çözüm olarak hem kimyasal tedavileri hem de psikiyatrik zorlamayı reddeden bir psikiyatristtir. Breggin, bu kitapta empati, gerçek ilgi ve sevginin ruhun sorunlarından kurtulmasının anahtarları olduğunu vurgular.
Seçilmiş Alıntılar:
------------------------
- "Psikiyatri, insan mücadelesini ilaçla veya hatta şok tedavisiyle tedavi edilebilecek "biyokimyasal dengesizliklere" dönüştürmekten büyük ölçüde sorumludur. Neredeyse her psikiyatrist kendini iyi hisseden bir teknoloji doktoru haline gelmiştir. Ancak ahlaki ve manevi olarak denizde olan bir toplumda bu ilaç odaklı yaklaşım için verimli bir toprak vardır. İnsanlar neden acılarına karşı bu kadar basit fikirli tıbbi yaklaşımları kabul etmeye zorlanıyor?" (The Heart of Being Helpful, Peter Breggin, 1997 AD. s. 64)
- "Ayrıca etik, terapötik ve bilimsel gerekçelerle istemsiz veya zorlayıcı tedaviye karşıyım. İnsanları "kendi iyilikleri için" hapsetmenin yanlış olduğuna inanıyorum. Ayrıca yardımcı olmuyor. Yüzlerce yıllık zorlayıcı psikiyatriden sonra, istemsiz hastaneye yatırmanın hastalara yardımcı olduğunu gösteren tek bir çalışma bile yok. Zorla tedavi, insanları güçlendirmek yerine çaresizliği teşvik eder ve kızgınlık yaratır." (The Heart of Being Helpful, Peter Breggin, 1997 AD. s. 171)
- "Amacım örgütlü dini desteklemek veya eleştirmek değil, ancak "ruhların iyileştirilmesi"ni psikiyatriye havale etmesini de istemiyorum." (The Heart of Being Helpful, Peter Breggin, 1997 AD. s. 65)
- "Psikiyatride, neredeyse her zaman tam tersi bir tutum benimsenir. Psikiyatristin psikoterapi sağlamak için elinden geleni yapmasına rağmen yardım arayan kişi depresif veya kaygılı kalırsa, psikiyatrist neredeyse her zaman ilaç önerecektir. Varsayım, "konuşma terapisi işe yaramadı" yerine "konuşma terapim bu kişiye yardımcı olmadı"dır. Birkaç ilaç iyileşme sağlamazsa, doktor hastaneye yatırma ve şok tedavisi önerebilir. Bunun yerine, psikiyatrist terapideki başarısızlığın muhtemel nedeni olarak diğer kişiden ziyade kendisini görmeliydi. Hasta başka birine yönlendirilmeliydi." (The Heart of Being Helpful, Peter Breggin, 1997 AD. s. 80) (...) The Heart of Being Helpful, Peter Breggin, 1997 AD)" (174)
"Klinik Psikiyatri Ders Kitabı
"Klasik psikiyatrik bozukluklara (majör depresyon, şizofreni veya bipolar bozukluk gibi) ait herhangi bir biyolojik belirtecin rutin klinik uygulamada açıkça tanımlanmış bir faydası olduğu henüz doğrulanmamıştır. Bununla birlikte, psikiyatristler ve klinik nörobilimciler, klinisyenlerin psikiyatrik hastalar için tanı, tedavi ve prognoz belirlemelerinde faydalı olacak biyolojik belirteçler aramaya devam etmektedir. Potansiyel biyolojik belirteçleri içeren araştırmaların vaadi, psikiyatrik hastalığın altta yatan patofizyolojisini açıklığa kavuşturmaya yardımcı olabilecekleri, yararlı yeni tanı yaklaşımları ve alt tipleme stratejileri önerebilecekleri ve daha etkili tedavi yaklaşımlarına yol açabilecekleridir." (Klinik Psikiyatri Ders Kitabı, Hales, Yudofsky, 2003 AD, s. 250) (...) (Textbook of Clinical Psychiatry, Hales, Yudofsky, 2003 AD)" (175)
"Psikiyatri: Yalanların Bilimi
- "Psikiyatri -psikanalizi, psikolojiyi ve sözde tüm ruh sağlığı mesleklerini kapsayacak şekilde burada kullandığım bir terim- modern toplumların en önemli kurumlarından biridir. Kurum, "zihinsel hastalık, diğer tüm hastalıklar gibi bir hastalıktır" varsayımına dayanmaktadır. Bu önerme bir yalandır. Bu yalan, hastalık taklidi yapmayı -hastalık taklidi yapmayı- psikiyatrinin en büyük sırrı haline getirir: Hastalık taklidi yapmanın bir aldatma biçimi (ve genellikle kendini aldatma) olduğu yönündeki yaygın anlayış, psikiyatriyi yok eder. Bu kitapta, bu anlayışı ve beraberinde getirdiği yapıcı yıkımı, yarım yüzyıldan fazla bir süre önce ilk kez ortaya attığım tezimi genişleterek ilerletmeye çalışıyorum: Ruhsal hastalık fikri ve modern psikiyatrinin tıbbi bir uzmanlık alanı olarak aygıtı, hastalık taklidi yapmanın başarılı bir şekilde tıbbileştirilmesine -yani, "zihinsel hastalıklar" olarak adlandırılan davranışların gerçek tıbbi hastalıklar olarak yaygın algısına- dayanmaktadır." (Psikiyatri: Yalanlar Bilimi, Thomas Szasz, 2008 AD, s x)
- "Ruh sağlığı alanındaki profesyonellerin, sahip olamayacakları bir uzmanlığa sahipmiş gibi davranan, sahtekâr olduklarını göstermeye çalıştım. Ruhsal hastalıklar konusunda uzman olmak, hayaletler veya tek boynuzlu atlar konusunda uzman olmak gibidir. Şaşırtıcı olmayan bir şekilde, bazı veya birçok ruh sağlığı uzmanı sahtekâr gibi, dolandırıcı gibi hissetmeye başlar." (Psikiyatri: Yalanlar Bilimi, Thomas Szasz, 2008 AD, s 109)
Thomas Szasz,State University, NY'de emekli psikiyatri profesörü.. Thomas Szasz ateist bir liberteryendir ve bir Scientologist değildir. Şizofreniyi bir davranış tercihi olarak görür, "deliliğin" tüm fiziksel etyolojilerini reddeder ve akıl hastanelerine gönülsüzce yatırılmaya karşıdır. Thomas Szasz, önemi ancak önümüzdeki on yıllarda anlaşılacak olan onurlu bir hakikat savaşçısıdır. (...) (Psychiatry: The Science of Lies, Thomas Szasz, 2008 AD)" (176)
"Aklın Anlamı
- Thomas bu kitapta psikiyatrinin temel unsurunu ele alıyor: zihin nedir. Hem ateist olan hem de evrimin, insanın ontolojik olarak bugün olduğu şeye dönüşmesinin rastgele şans süreçleriyle gerçekleştiğine inanan kimyasal psikiyatristlerin, zihni insan beynindeki fiziksel süreçlerle eşitlemekten başka çareleri yoktur. Bir amipten maymuna ve insana kadar, ateistin nihayetinde zihnin/kişiliğin fiziksel unsurlar tarafından üretilen bir şey olduğu sonucuna varmaktan başka çaresi yoktur. Tüm davranışlar beyinde işlenen mekanik süreçlerle oluşur ve ilaçlar uygun bir çözümdür. Hristiyan ise tam tersini düşünür. Zihin ve hafızanın kökeni Tanrı'dır ve periyodik tablonun 118 elementinin bir parçası değildir. Luka 16:21, fiziksel beyinlerimiz yok olmasına rağmen öldüğümüzde kişiliğimizi, anılarımızı ve "zihnimizi" yanımızda taşıdığımızı kanıtlar.
- Thomas Szasz'ın bir ateist olarak zihnin bir isim (kişi, yer veya şey) olarak var olmadığı, ancak onun "zihin" dediği şeyle meşgul olduğumuz sonucuna varması tahmin edilebilir. Oldukça şaşırtıcı bir şekilde, beynin ve "zihnin" aynı şey olduğu fikrini şiddetle reddediyor. Kimyasal psikiyatristlerin zihni beyinle eşitlemesine şiddetle karşı çıkıyor. Bu, onu ilaçları beyindeki [efsanevi] "kimyasal dengesizliklerin" bir çözümü olarak reddetmeye, kötü davranışın (başkalarının yanlış bir şekilde delilik olarak adlandırdığı şey) bir çözümü olarak reddetmeye yöneltiyor.
- "İnsanların sahte anılar uydurmasının birçok nedeni vardır: çünkü dramatik suçlamalar, özellikle cinsel suçlar, dikkat çeker ve şöhret ve para kaynaklarıdır; çünkü intikam tatlıdır; çünkü insanlar açıklanamayan duygusal sıkıntılarını açıklama ihtiyacı duyarlar, sıkıntı ne kadar büyükse, gösterişli bir "neden"e duyulan ihtiyaç da o kadar büyük olur; çünkü insanlar kötü dürtülerini Başkalarına atfetme eğilimindedir; ve belirttiğim gibi, psikiyatristler insanları davranışlarından sorumlu tutmaktan kurtarmaya hazırdırlar —başkalarının doğruyu söyleyip söylemediğini kendileri için doğrulama sorumluluğu da dahil." (Zihnin Anlamı, Thomas Szasz, 1996 AD, s. 65)
- ""Böcek" veya "sarılmak" gibi isimler gerçek nesneleri veya olayları adlandırdığı için, bir kişiyi "rahatsız etmenin" onu rahatsız etmek, ona sarılmanın ise ona sarılmak anlamına geldiğini anlarız; ve "zihin" ismi hayali bir nesneyi adlandırdığı için, "zihinlenmeyi" "zihnimizi" kullanmak olarak yanlış anlarız. Ama bizim zihnimiz yok. Bunun yerine, yaşayan kişiler olarak zihin. Nasıl ve neye önem verdiğimiz, kim olduğumuzu belirler. Özgüven, özünde bizim kendi işimizdir." (Zihnin Anlamı, Thomas Szasz, 1996 AD, s. 17)
Thomas Szasz,State University, NY'de emekli psikiyatri profesörü.. Thomas Szasz ateist bir liberteryendir ve bir Scientologist değildir. Şizofreniyi bir davranış tercihi olarak görür, "deliliğin" tüm fiziksel etyolojilerini reddeder ve akıl hastanelerine gönülsüzce yatırılmaya karşıdır. Thomas Szasz, önemi ancak önümüzdeki on yıllarda anlaşılacak olan onurlu bir hakikat savaşçısıdır. (...) (The Meaning Of The Mind, Thomas Szasz, 1996 AD)" (177)
"Biyolojik Psikiyatride Sahte Bilim
"Akıl sağlığı hastaları ve aileleri için olmazsa olmaz bir okuma."
Kitap hakkında:
--------------
- "Bu kitabın amacı, biyolojik psikiyatrinin -şu anda psikiyatri disiplininde baskın güç- araştırmalarının çoğunu çarpıtan ve yanlış tanıtan indirgemeci bir ideoloji tarafından yönetildiğini göstermektir. " (Biyolojik Psikiyatride Sahte Bilim, Colin A. Ross, M. D. ve Alvin Pam, Ph. D. , 1995, s. 1-2)
- "...biyolojik psikiyatri misyonunu gerektiği gibi yerine getiremez çünkü mevcut haliyle özden çok bilimsel bir disiplinin donanımına [yanlış dış görünüşe] sahiptir. biyolojik psikiyatrinin metodolojisi, kabul edilen bulgularının ağırlığını şüpheye düşürecek kadar kusurludur." (Biyolojik Psikiyatride Sahte Bilim, Colin A. Ross, M. D. ve Alvin Pam, Ph. D. , 1995, s. 8)
- "Biyolojik psikiyatrinin tarihi, 'umut verici' ipuçları, zayıf kanıtlara dayanan kapanış, yeni çalışmalara ilk kabulde abartı ve nihayetinde verimsiz sonuçlar hikayesi olarak tasvir edilebilir... Yaklaşık bir asırlık çabanın ardından, sert bir değerlendirme, herhangi bir büyük psikiyatrik bozukluğun patogenezi için hiçbir önemli sonucun sunulmamış olmasıdır. " (Biyolojik Psikiyatride Sahte Bilim, Colin A. Ross, M. D. ve Alvin Pam, Ph. D. , 1995, s. 42)
- "...biyolojik psikiyatri, bilimsel standartları karşılamaya yaklaşmıyor." (Biyolojik Psikiyatride Sahte Bilim, Colin A. Ross, M. D. ve Alvin Pam, Ph. D. , 1995, s. 69)
Yazarlar hakkında: -Colin A. Ross, M.D; Dallas Charter Hastanesi'nde Dissosiyatif Bozukluklar Birimi direktörü ve Dallas, Teksas'taki Southwest Tıp Merkezi'nde Klinik Psikiyatri Doçenti. -Alvin Pam, Ph.D; Bronx Psikiyatri Merkezi'nde Staj Eğitimi Direktörü ve New York City'deki Albert Einstein Tıp Fakültesi'nde Psikiyatri Yardımcı Doçenti.. (...) (Pseudoscience in Biological Psychiatry, Colin A. Ross, M.D., Alvin Pam, Ph.D., 1995)" (178)
"Akıl Hastalığı Efsanesi
Giriş: Thomas Szasz, psikiyatrinin sahtekarlıklarını ve mitlerini açığa çıkarmak için birkaç Nobel ödülüne layık görülen çalışmalar yaptı ve psikiyatristlerin şizofreni (beyin hasarı) kanıtı olarak gördüğü davranışlarla ilişkili fiziksel veya bedensel bir hastalık olmadığını doğru bir şekilde ilan etti.
"Böylece, modern tıpta yeni hastalıklar keşfedilirken, modern psikiyatride icat edildiler. Parezi bir hastalık olduğu kanıtlandı; histeri bir hastalık olarak ilan edildi." (Akıl Hastalığı Efsanesi "The Myth of Mental Illness", Thomas Szasz 1961 AD, s. 12)
"...bu bedensel hastalığın zihinsel hastalıkla ilişkisi, arızalı bir televizyon setinin kötü bir televizyon programıyla ilişkisi gibidir. Elbette, "hasta" kelimesi sıklıkla mecazi olarak kullanılır. Şakalara "hasta (sick)" ekonomilerine "hasta" diyoruz, hatta bazen tüm dünyaya "hasta" diyoruz; ancak yalnızca zihinleri "hasta" olarak adlandırdığımızda metaforu sistematik olarak yanlış anlıyor ve stratejik olarak yanlış yorumluyoruz - ve "hastalığı (illness)" "iyileştirmesi (cure)" için doktora gönderiyoruz. Sanki bir televizyon izleyicisi ekranda gördüğü programı beğenmediği için bir televizyon tamircisi çağırıyormuş gibi?" (Akıl Hastalığı Efsanesi "The Myth of Mental Illness", Thomas Szasz 1961 AD, pxi) (...) (The Myth of Mental Illness, Thomas Szasz, 1961 AD, revised edition 1974 AD)" (179)
"Psikiyatri: Kimyasal dengesizlikler efsanevidir
Dr. David Kaiser, Biyolojik Psikiyatriye Karşı (Against Biologic Psychiatry), Psikiyatrik Zamanlar, Aralık, Aralık 1996, Cilt XIII, Sayı 12 ; "Uygulayıcı bir psikiyatrist olarak, biyolojik psikiyatri olarak bilinen hegemonyanın yükselişini ve zaferini giderek artan bir dehşet ve öfkeyle izledim. Modern psikiyatrinin genel alanı içinde, biyolojizm artık ruhsal hastalıkların nedenleri ve tedavisi hakkındaki söylemi tamamen domine ediyor ve benim görüşüme göre bu, bireysel hastalar ve genel olarak kültürel ruh üzerinde geniş kapsamlı etkileri olan bir felaket oldu. Psikiyatrinin tam anlamıyla aklını kaçırdığı ve onunla birlikte muhtemelen bakmaları gereken hastaların akıllarını da kaybettiği aklıma geldi. Herhangi bir büyük psikiyatri dergisine şöyle bir göz atmak bile, alanın özellikle kötücül bir biyolojik determinizm ve insan doğası ve ruhsal hastalıklara ilişkin sözde bilimsel bir anlayıştan oluşan bir tür yanılsamaya doğru çok ilerlediğine beni ikna etmeye yeter.
Bu yazının amacı bu olayın tam bir eleştirisini veya tarihini yapmak değil, yalnızca bu hareketin bariz sorunlarından bazılarını sunmaktır, çünkü modern psikiyatrik tedavi kisvesi altında hastalara önemli zararlar verildiğine inanıyorum. 1980'lerin sonu ve 1990'ların başında eğitim almış bir psikiyatristim ve hastalara yaklaşımımda hem psikoterapi hem de ilaçlar kullanıyorum. Bu gerçekleri, bunun bir antipsikiyatri bölümü olmadığını ve psikiyatri alanından konuştuğumu açıklığa kavuşturmak için belirtiyorum, ancak aşağıda açıklanacak nedenlerden dolayı bu meslekle özdeşleşmeyi giderek daha da imkansız buluyorum.
Biyolojik psikiyatristler bir bütün olarak gerçeğe giden yolu buldukları görüşünde hiçbir pişmanlık duymuyorlar, yani ruhsal hastalıkların büyük çoğunluğu genetik kökenlidir ve biyolojik manipülasyonlarla, yani psikoaktif ilaçlarla, elektrokonvülsif tedaviyle (şaşırtıcı bir geri dönüş yapmıştır) ve bazı durumlarda psikocerrahiyle tedavi edilmelidir. Çevresel ve sosyal faktörlere bir rol biçmelerine rağmen, bunlar genellikle ikincil bir statüye indirgenir. Ruhsal hastalıklara ilişkin biyolojik paradigmalarına olan sorgusuz sualsiz güvenleri gerçekten şaşırtıcıdır. Bence, biyolojik/genetik determinizm ideolojisinin bu modern versiyonu, bir yanıt talep eden güçlü bir güçtür. Ve burada ideoloji kelimesini kullandığımda, onu en kötü haliyle, yani gerçek motivasyonları ve kaynakları halktan ve hatta uygulayıcıların kendisinden gizlenen ve alıcı taraftaki hastalara gerçek zarar veren bir söylem ve güç uygulaması olarak kastediyorum. Biyolojik psikiyatri, bugün olduğu haliyle, acilen maskesinin düşürülmesi gereken bir dogmadır. Dogmatistlerin burada iş başında olduğunun en kesin işaretlerinden biri, temel varsayımlarını nadiren sorgulamaları veya sorunlu hale getirmeye çalışmalarıdır. Aslında, burada bir sorun olduğunun tamamen farkında değiller gibi görünüyorlar. Tüm "bilimsel" yapılarını destekleyen daha büyük tarihsel ve kültürel güçlere kapılmış olduklarının farkında değilmiş gibi davranıyorlar.
(....) Peki ben burada ne tür bir psikiyatri savunuyorum? Öncelikle, alanın teknolojiye ve onu kullanma gücüne olan mevcut hayranlığından kurtulup kurtulamayacağının belirsiz olduğunu düşünüyorum. Günümüzde psikiyatri dergilerini okuduğunuzda, alanın "keşifleri" ve "ilerlemesi" konusunda tehlikeli bir baş dönmesi hissediyorsunuz; bence bunlar çılgınca ve sorumsuzca abartılıyor.
Esas olarak ekonomik olarak yönlendirilen tüm ivme, psikiyatriyi daha fazla biyolojizme doğru itiyor. Bunu söyledikten sonra, savunduğum şey, diğer tıp uygulayıcılarının yapamayacağı şekilde hastaları dinleme görevine alçakgönüllülükle kendini adayan bir psikiyatridir. Bu, bir hastanın mevcut ve geçmiş anlatısına, onu kontrol etmeye, manipüle etmeye veya tanımlamaya çalışmadan yakından dikkat etmek anlamına gelir. Bu konumdan bir psikiyatrist daha sonra hastanın yaşamları ve acıları hakkında ilgili soruları gündeme getirmesine yardımcı olabilir. Burada cevap veya yanlış çözümler sunma cazibesinden kesinlikle kaçınılmalıdır.
İlaçlar ağrılı semptomları azaltmak için dikkatli bir şekilde kullanılır ve ilaç tedavisinin psikolojik etkilerine de büyük önem verilir. Bu teşhislerin gerçekte ne anlama geldiği hakkında çok az şey bilindiği için, teşhis burada ikincil ve küçük bir rol oynamalıdır. Her şeyden önce, telkin, zorlama, normalleştirme ve kontrole karşı dikkatli olunmalıdır, çünkü bunlar psikiyatrist ve hasta arasındaki güç dinamiklerinden kaynaklanan doğal cazibelerdir. Günümüzün kültürel ikliminde mümkünse daha insancıl bir psikiyatri, toplumsal kontrol ve normalleştirme aracı haline gelmemek için gücün kullanım ve kötüye kullanımlarının güçlü potansiyelini tanımalıdır. Bu yazıda ana hatlarıyla belirttiğim gibi, bu güç kötüye kullanımları hiçbir şekilde her zaman açık ve kendiliğinden belirgin değildir ve bunların tanınması titiz düşünce ve öz inceleme gerektirir.
Psikiyatrist, kültürel ve bireysel fantezilerde özel bir rol oynar ve zeki bir psikiyatrist, bu yansıtmaların ve fantezilerin dışında bir pozisyonda hareket edecekse, bu fantezilerin karmaşıklığının farkında olmalıdır. Bu, zekice hareket etmek isteyen bir psikiyatristin gerçek bir ahlaki farkındalığa sahip olmasını gerektirir. Daha önce belirtildiği gibi, taslak halinde savunduğum şey, psikiyatri alanının mevcut bozulmasını tersine çevirmesi için gerekli olan asgari gerekliliklerdir. Şu anda önemli olan, psikiyatristlerin ve diğer klinisyenlerin biyolojik psikiyatri olarak bilinen ideolojiye karşı konuşmalarıdır." -Dr. Kaiser, Chicago'da özel muayenehanede çalışıyor ve Northwestern Üniversitesi Hastanesi'ne bağlı.. (...) (Dr. David Kaiser, Against Biologic Psychiatry, Psychiatric Times, December, Dec. 1996, Vol. XIII, Issue 12)" (180)
"SPECT: Beyninizi Değiştirin Hayatınızı Değiştirin
Daniel Amen, 1998 AD.. SPECT (SPET) ; Beyninizi Değiştirin Hayatınızı Değiştirin (Change Your Brain Change Your Life): Kaygı, Depresyon, Obsesiflik, Öfke ve Dürtüselliği Yenmek İçin Çığır Açan Program, Daniel G. Amen, 1998 AD
Giriş: (1-2) 1999 yılında Daniel Amen, tipik çöp pop psikolojisine sadık kalarak, basit SPECT (Tek Foton Emisyonlu Bilgisayarlı Tomografi "Single Photon Emission Computed Tomography") beyin taramalarından deliliği, ruhsal hastalığı ve depresyonu görebildiğini iddia eden "Beyninizi Değiştirin Hayatınızı Değiştirin (Change Your Brain Change Your Life)" adlı kitabını yayınladı: "Yeni görüntüleme teknolojisini kullanarak, bu hastalar ve aileleri, duygusal ve davranışsal semptomlarına yol açan altta yatan beyin sorunlarını 'görebiliyorlar'". SPECT'in beyindeki kan akışını ölçtüğünü, düşünceyi, ruh halini veya duyguyu ölçmediğini bilerek, kimyasal psikiyatrist meslektaşları bile çöp bilime öfkeyle itiraz ettiler!
Amen'in beyni bölmenin kendine özgü ve alışılmadık bir yolu var "bazı beyin araştırmacıları sistemleri benden farklı şekilde ayırırdı". Frenoloji ruhuna uygun olarak, beyninin beş bölümünün her birine farklı işlevler atadı: "Beynin merkezindeki derin limbik sistem, bağlanma ve ruh hali kontrol merkezidir. Beynin derinliklerindeki büyük yapılar olan bazal ganglionlar, vücudun rölanti hızını kontrol eder. Beynin ön ucundaki prefrontal korteks, odaklanmanıza, plan yapmanıza, dürtülerinizi kontrol etmenize ve iyi (veya kötü) kararlar almanıza yardımcı olan beyin kısmı olan yöneticinizdir. Singulat, frontal lobların orta kısmından uzunlamasına geçen beynin bir parçasıdır, "vites değiştirici" dediğim beyin kısmıdır. Dikkatinizi düşünceden düşünceye ve davranışlar arasında kaydırmanızı sağlar. Şakakların altında ve gözlerin arkasında bulunan temporal loblar, hafıza, dili anlama, yüz tanıma ve öfke kontrolü ile ilgilidir."
Amen'in tedavileri neredeyse her zaman psikiyatrik ilaçlar reçete eder ancak aynı zamanda "fonksiyonunu optimize etmek için hedefli davranışsal, bilişsel, tıbbi ve besinsel reçeteler" de reçete eder. Nükleer beyin görüntüleme konusunda lisanslı bir psikiyatrist olarak Amen yılda yaklaşık 10.000 hasta görüyor, bu da her yıl milyonlarca dolar kazandığı anlamına geliyor. Ayrıca DVD'lerini 50 dolara satan PBS'de 1300'den fazla reklam yayınladı. Ancak, yasal nedenlerle gelirinin temel tezini çürüten bir uyarıda bulunuyor: "anormal bir SPECT taraması kötü davranış için bir bahane değildir."
Gerçekten mi? Bana "depresyon, anksiyete sorunları, saldırganlık, dikkat eksikliği bozukluğu, bipolar bozukluk, obsesif-kompulsif bozukluk ve travma sonrası stres bozukluğu" davranışlarımın kötü beyin fonksiyonundan kaynaklandığını ve hiçbir şekilde sorumlu olmadığımı söylediğini sanıyordum? "Psikolojik sorunlar gerçekte beyin sorunlarıdır ve yeni görüntüleme teknikleri sayesinde bunların çoğunu görebiliriz" dediniz Doktor Amen, eğer SPECT taramalarınızla beynimin nerede bozulduğunu görebiliyorsam, kötü davranışlarım bir grip virüsünden daha fazla benim hatam olamaz! Kitabının temel tezi, SPECT taramalarında ruh hali ve duygu kusurlarını görebileceğiniz, gerçek klinik deneylerle hiç test edilmemişti.
"Ruhun Donanımını İyileştirme (Healing the Hardware of the Soul")" adlı devam kitabı da aynı şarlatanlığın devamı niteliğinde. Oral Robert Üniversitesi mezunu olan Amen, seçim, ruh hali ve duygunun hepsinin kökeninin fiziksel bedende değil insan ruhunda olduğunu bilmelidir. (Beyninizi Değiştirin Hayatınızı Değiştirin "Change Your Brain Change Your Life", Daniel Amen, 1998 AD)
"PET ve SPECT gibi fonksiyonel nörogörüntüleme, dikkat eksikliği/hiperaktivite bozukluğu (DEHB /ADHD "attention deficit/hyperactivity disorder") olan hastaları incelemek için kullanılmıştır. Bazı çalışmalar DEHB'li ve DEHB'siz çocukları karşılaştırarak beyin yapısı veya işlevinde farklılıklar göstermiş olsa da, bu bulgular bu bozukluğa sahip ve sahip olmayan çocuklar arasında güvenilir bir şekilde ayrım yapmamaktadır (yani, grup ortalamaları önemli ölçüde farklılık gösterse de, DEHB'li ve DEHB'siz çocuklar arasındaki bulgulardaki örtüşme, yüksek oranda yanlış pozitif ve yanlış negatif sonuçlara yol açmaktadır). Sonuç olarak, SPECT DEHB'li çocuklar için bir tarama veya tanı aracı olarak kullanılmamalıdır. Amerikan Pediatri Akademisi'nin "Dikkat Eksikliği/Hiperaktivite Bozukluğu Olan Çocuğun Tanısı ve Değerlendirilmesi" Uygulama Kılavuzu, DEHB tanısında nörogörüntüleme çalışmalarını önermemektedir. McGough ve Barkley (2004) tarafından yapılan bir kanıt incelemesinde, yetişkin DEHB'sini teşhis etmede nöropsikolojik testler ve beyin görüntüleme dahil olmak üzere laboratuvar değerlendirme ölçümlerinin kullanımını haklı çıkaracak yeterli bilimsel veri olmadığı belirtilmiştir." (Dikkat Eksikliği/Hiperaktivite Bozukluğunun Tanısı/Değerlendirilmesi "Diagnosis/Assessment of Attention Deficit/Hyperactivity Disorder" için SPECT, Aetna sigorta poliçesi) (...)
(SPECT
(SPET) "Single Photon Emission Computed Tomography) Change Your Brain
Change Your Life: The Breakthrough Program for Conquering Anxiety,
Depression, Obsessiveness, Anger, and Impulsiveness, Daniel G. Amen,
1998 AD)" (181)
"Deli Doktorluk Ticaretinin Dönüşümü
Giriş:
Birinci Bölüm: Deli Doktorluk Ticaretinin Dönüşümü 3
İkinci Bölüm: Bethlemate'li Bir Deli Doktor: John Haslam (1764-1844) 10
Üçüncü Bölüm: Harika Bir Kariyer mi? John Conolly (1794-1866) 48
Dördüncü Bölüm: Propagandacı Olarak Yabancı: W.A.F. Browne (1805-1885) 84
Beşinci Bölüm: Akıl Hastanesi Duvarlarının Dışında Delilerin Tedavisi: Sir Alexander Morison (1779-1866) 123
Altıncı Bölüm: Viktorya Dönemi İngiltere'sinde Deliliğin Yönetimi: Samuel Gaskell (1807-1886) 161
"Sığınma evinin doğuşu, ruhsal bozuklukların tedavisinde uzmanlık iddiasında bulunan ve bu bozuklukların teşhis ve tedavisi üzerinde tekel olma haklarını ileri süren yeni bir bilinçli insan grubunun ortaya çıkması ve güçlenmesiyle sıkı sıkıya bağlantılıydı. Bu kitap, giderek daha fazla organize olan bu uzmanlıkla ilgilidir. Psikiyatri olarak adlandırılan modern mesleğin ataları olan bir grup tıp adamı arasında kolektif bir bilinç ve örgütlenmenin büyümesini ve gelişimini anlamaya çalışıyoruz." (...) (The Transformation Of The Mad-Doctoring Trade, Andrew Scull, 1994 AD)" (182)
"Zihnin cenaze levazımatçısı: John Monro ve 18. yüzyıl İngiltere'sinde deli doktorluğu
Giriş: "Monro'nun (ve babasının) Alexander "Düzeltici (the Corrector)" Cruden'a katılımı, günümüzde hala basılmaya devam eden bir İncil dizini derleyicisi olan, ona farklı bir tür ün kazandırdı: memnuniyetsiz hastanın yayınlanmış eleştirilerinin bir sel gibi akması, deli doktorluğu (ve daha sonra psikiyatri) iddialarına karşı yöneltilmiş, terapötik bir girişimde bulunulması yönündeki kalıcı bir protesto edebiyatı geleneğinin ilk örneklerinden birini oluşturuyordu. Bu vaka burada (3. bölümde) bu dönemde din ve delilik arasındaki karmaşık ilişkiler dizisinin bir parçası olarak inceleniyor: özellikle, bu özellikle sorunlu karışımdan muzdarip görünenler ile dönüşümlü olarak onlara hizmet eden ve onları aşağılayan doktorlar, ilahiyatçılar ve laikler arasında. Monro'ların dindar tutkunları deli olarak damgalama eğilimleri ve Metodist delilere uyguladıkları tıbbi tedavi, hareketin liderleri John Wesley ve George Whitefield'ın başlarına aşağılamalar getirmesiydi. (Aile geçmişlerinde yüksek Anglikan, Muhafazakar ve Jacobite sempatisi olan ultra-Ortodoks "Beytümelik (Bethlemeical)" hekimler arasında popüler dindar coşkuya sempati oldukça azdı.)" (Zihnin cenaze levazımatçısı: John Monro, Jonathan Andrews, Andrew Scull, 2001 AD, s xv)
"John Monro, hiç şüphesiz kendi neslinin en ünlü deli doktorlarından biriydi. Bethlem Hastanesi'ndeki pozisyonunun yanı sıra, 18. yüzyıl İngiltere'sinin gelişen tüketim toplumunun çok dikkat çekici bir özelliği olan ortaya çıkan özel "akıl hastalığı ticareti"nde de önemli bir figürdü. Monro, hastanenin delileri turistlerin gözüne sokma geleneğinin zirveye ulaştığı bir zamanda Bethlem'e gitti. Görev süresinin son yıllarında, hekim olarak, halk, edebiyat ve medya protestolarının ardından uygulama kökten kısıtlandı - kendi inisiyatifiyle olmasa da. Çağdaşları tarafından akıl hastalığı konusunda önde gelen bir otorite olarak tanınan Monro'nun, aristokrasi ve soyluların yanı sıra tıp uzmanları, politikacılar ve ilahiyatçılarla olan yakın sosyal bağlantıları, zamanının sosyal, politik, kültürel ve entelektüel dünyasında ona önemli bir yer sağladı." (Zihnin cenaze levazımatçısı "Undertaker of the mind": John Monro, Jonathan Andrews, Andrew Scull, 2001 AD, s xiv) (...) (Undertaker of the mind: John Monro and mad-doctoring in eighteenth-century England, Jonathan Andrews and Andrew Scull, 2001 AD)" (183)
"Deli Doktorluk Ticaretinin Dönüşümü
Giriş:
Birinci Bölüm: Deli Doktorluk Ticaretinin Dönüşümü 3
İkinci Bölüm: Bethlemate'li Bir Deli Doktor: John Haslam (1764-1844) 10
Üçüncü Bölüm: Harika Bir Kariyer mi? John Conolly (1794-1866) 48
Dördüncü Bölüm: Propagandacı Olarak Yabancı: W.A.F. Browne (1805-1885) 84
Beşinci Bölüm: Akıl Hastanesi Duvarlarının Dışında Delilerin Tedavisi: Sir Alexander Morison (1779-1866) 123
Altıncı Bölüm: Viktorya Dönemi İngiltere'sinde Deliliğin Yönetimi: Samuel Gaskell (1807-1886) 161
"Sığınma evinin doğuşu, ruhsal bozuklukların tedavisinde uzmanlık iddiasında bulunan ve bu bozuklukların teşhis ve tedavisi üzerinde tekel olma haklarını ileri süren yeni bir bilinçli insan grubunun ortaya çıkması ve güçlenmesiyle sıkı sıkıya bağlantılıydı. Bu kitap, giderek daha fazla organize olan bu uzmanlıkla ilgilidir. Psikiyatri olarak adlandırılan modern mesleğin ataları olan bir grup tıp adamı arasında kolektif bir bilinç ve örgütlenmenin büyümesini ve gelişimini anlamaya çalışıyoruz." (...) (The Transformation Of The Mad-Doctoring Trade, Andrew Scull, 1994 AD)" (182)
"Zihnin cenaze levazımatçısı: John Monro ve 18. yüzyıl İngiltere'sinde deli doktorluğu
Giriş: "Monro'nun (ve babasının) Alexander "Düzeltici (the Corrector)" Cruden'a katılımı, günümüzde hala basılmaya devam eden bir İncil dizini derleyicisi olan, ona farklı bir tür ün kazandırdı: memnuniyetsiz hastanın yayınlanmış eleştirilerinin bir sel gibi akması, deli doktorluğu (ve daha sonra psikiyatri) iddialarına karşı yöneltilmiş, terapötik bir girişimde bulunulması yönündeki kalıcı bir protesto edebiyatı geleneğinin ilk örneklerinden birini oluşturuyordu. Bu vaka burada (3. bölümde) bu dönemde din ve delilik arasındaki karmaşık ilişkiler dizisinin bir parçası olarak inceleniyor: özellikle, bu özellikle sorunlu karışımdan muzdarip görünenler ile dönüşümlü olarak onlara hizmet eden ve onları aşağılayan doktorlar, ilahiyatçılar ve laikler arasında. Monro'ların dindar tutkunları deli olarak damgalama eğilimleri ve Metodist delilere uyguladıkları tıbbi tedavi, hareketin liderleri John Wesley ve George Whitefield'ın başlarına aşağılamalar getirmesiydi. (Aile geçmişlerinde yüksek Anglikan, Muhafazakar ve Jacobite sempatisi olan ultra-Ortodoks "Beytümelik (Bethlemeical)" hekimler arasında popüler dindar coşkuya sempati oldukça azdı.)" (Zihnin cenaze levazımatçısı: John Monro, Jonathan Andrews, Andrew Scull, 2001 AD, s xv)
"John Monro, hiç şüphesiz kendi neslinin en ünlü deli doktorlarından biriydi. Bethlem Hastanesi'ndeki pozisyonunun yanı sıra, 18. yüzyıl İngiltere'sinin gelişen tüketim toplumunun çok dikkat çekici bir özelliği olan ortaya çıkan özel "akıl hastalığı ticareti"nde de önemli bir figürdü. Monro, hastanenin delileri turistlerin gözüne sokma geleneğinin zirveye ulaştığı bir zamanda Bethlem'e gitti. Görev süresinin son yıllarında, hekim olarak, halk, edebiyat ve medya protestolarının ardından uygulama kökten kısıtlandı - kendi inisiyatifiyle olmasa da. Çağdaşları tarafından akıl hastalığı konusunda önde gelen bir otorite olarak tanınan Monro'nun, aristokrasi ve soyluların yanı sıra tıp uzmanları, politikacılar ve ilahiyatçılarla olan yakın sosyal bağlantıları, zamanının sosyal, politik, kültürel ve entelektüel dünyasında ona önemli bir yer sağladı." (Zihnin cenaze levazımatçısı "Undertaker of the mind": John Monro, Jonathan Andrews, Andrew Scull, 2001 AD, s xiv) (...) (Undertaker of the mind: John Monro and mad-doctoring in eighteenth-century England, Jonathan Andrews and Andrew Scull, 2001 AD)" (183)
"İlacınız Sorununuz Olabilir
"İlacınız Sorununuz Olabilir: Psikiyatrik İlaçları Nasıl ve Neden Bırakmalısınız" -Peter Breggin, David Cohen, 2007 AD
İnceleme: "Bu çarpıcı kitap, kimyasal psikiyatrinin çöküşü ve başarısızlığının tarihine dair çığır açan bir belgesel. Psikiyatrik ilaçların işe yaramadığını, yıkıcı fiziksel yan etkilere ve kaçmaya ve ilaçtan kurtulmaya çalıştığınızda zayıflatıcı yoksunluk etkilerine neden olduğunu gösteriyor. Nöroleptik ilaçlar veya herhangi bir doktorun anksiyete, depresyon, şizofreni vb. için reçete ettiği herhangi bir ilacı kullanıyorsanız, bu kitabı satın almalısınız... hayatınızı kurtarabilir. Bu kitabı şiddetle tavsiye ediyoruz.." (...) (Your Drug May Be Your Problem, How And Why To Stop Taking Psychiatric Medications, Peter Breggin, David Cohen, 2007 AD)" (184)
"Bir Salgının Anatomisi
İnceleme: (1-6); "Yazar, kimyasal dengesizliklerin bilimsel olarak kanıtlanmış, test edilebilir ve ölçülebilir bir gerçek olduğunu körü körüne kabul etmişti. İlk kez birinin beyin nörotransmitterlerinin biyokimyasal dengesizliklerinin bir efsane olduğunu söylediğini duyduğunda, bunu saçma olarak nitelendirdi. Sonra, görüşünü değiştiren ve onu bu muhteşem, mutlaka okunması gereken kitabı yazmaya motive eden isimsiz bir bilgi zarfı geldi. Robert Whitaker adlı bir muhabir, yeni bir psikiyatrik ilacın ne kadar iyi çalıştığına dair bir hikaye yayınlıyor, ancak kendisine tam tersi anlatılmamış hikayeyi anlatan çarpıcı gerçekle birlikte isimsiz bir zarf gönderiliyor. Bu muhteşem kitap bir casus filmi gibi yazılmış, ancak kurgu değil. Psikiyatrik ilaçların işe yaramadığını, kaçmaya ve uyuşturucudan kurtulmaya çalıştığınızda yıkıcı fiziksel yan etkilere ve zayıflatıcı yoksunluk etkilerine neden olduğunu gösteriyor. Nöroleptik ilaçlar veya herhangi bir doktorun anksiyete, depresyon, şizofreni vb. için reçete ettiği herhangi bir ilaç kullanıyorsanız, bu kitabı satın almalısınız... hayatınızı kurtarabilir. Bu kitabı şiddetle tavsiye ediyoruz.." (...) (Anatomy of an Epidemic, Robert Whitaker, 2010 AD)" (185)
"Psikoterapinin Efsanesi
Giriş: "Kısacası, Heinroth için deliliği veya "gerçek deliliği" karakterize eden şey, psikiyatristlerin artık gerçeği test etme yeteneğinin kaybı olarak adlandıracağı akıl kaybı değil; özgürlüğün kaybıdır. Heinroth'un özgürlük kaybıyla kastettiği şey, psikiyatristlerin ve diğerlerinin artık akılcılık, yeterlilik veya sorumluluk eksikliğiyle kastettiği şeyle tam olarak aynıdır; yani, "hasta" kişi düzgün davranmıyor, kendi özgür iradesiyle hareket etmiyor ve buna göre davranışı, daha iyisini bilen ve dolayısıyla "en iyi çıkarlarını" koruyabilen kişiler tarafından kısıtlanmalı ve kontrol edilmelidir. Hala dinsel bir yaşam anlayışına sıkı sıkıya bağlı olan Heinroth, çoğu çağdaş psikiyatristten daha açık bir şekilde, kötü davranan kişilere deli veya akıl hastası dediğimizi anlamıştı; yani davranışları toplumsal beklentilere uymayan, bunun yerine "bencil" veya "tutkularının" etkisi altında olan kişiler. Heinroth'a göre tüm akıl hastalıklarının nedeni bencillik veya günahtır; bu iki terimi sıklıkla eşanlamlı olarak kullanır. " (Psikoterapi Efsanesi "The Myth Of Psychotherapy", Thomas Szasz, 1979 AD, s. 70)
"1911'de Bleuler, erken demans'ı (dementia praecox) "şizofreni" olarak yeniden adlandırdığında, hastalığı sinir sistemi hastalıklarında alışılageldiği gibi karakteristik histopatolojisiyle değil, tedavi edilemezliğiyle tanımladı! Bunun, bir hastalığı tanımlamanın tamamen yıkıcı bir yolu olduğu — üstelik hiçbir nesnel bedensel belirtisi olmayan ve ölümcül olduğu hiç bilinmeyen bir hastalık — aşikar olmalı." (Psikoterapi Efsanesi "The Myth Of Psychotherapy", Thomas Szasz, 1979 AD, s. 165) (...) (The Myth Of Psychotherapy, Thomas Szasz, 1979 AD)" (186)
"Psikiyatrik İlaç Bırakılması
Psikiyatrik İlaç Çekilmesi (/bırakılması "Psychiatric Drug Withdrawal"): Reçete Yazanlar, Terapistler, Hastalar ve Aileleri İçin Bir Kılavuz, Peter Breggin, Psikiyatrist, 2013 AD
İnceleme: (1-4); "Bu türünün ilk örneği olan kitap, psikiyatrik ilaçların ne kadar tehlikeli olduğunu ve bir kişinin yoksunluk çektiğinde yaşadığı tehlikeli yan etkileri açıklıyor. Psikiyatrik ilaçların işe yaramadığını, yıkıcı fiziksel yan etkilere ve kaçmaya ve ilaçtan kurtulmaya çalıştığınızda zayıflatıcı yoksunluk etkilerine neden olduğunu gösteriyor. Nöroleptik ilaçlar veya herhangi bir doktor tarafından anksiyete, depresyon, şizofreni vb. için reçete edilen herhangi bir ilaç kullanıyorsanız, bu kitabı satın almalısınız... hayatınızı kurtarabilir. Bu kitabı şiddetle tavsiye ediyoruz." (...) (Psychiatric Drug Withdrawal, A Guide for Prescribers, Therapists, Patients and their Families, Peter Breggin, 2013 AD)" (187)
"İlacınız Sorununuz Olabilir: Psikiyatrik İlaçları Nasıl ve Neden Bırakmalısınız" -Peter Breggin, David Cohen, 2007 AD
İnceleme: "Bu çarpıcı kitap, kimyasal psikiyatrinin çöküşü ve başarısızlığının tarihine dair çığır açan bir belgesel. Psikiyatrik ilaçların işe yaramadığını, yıkıcı fiziksel yan etkilere ve kaçmaya ve ilaçtan kurtulmaya çalıştığınızda zayıflatıcı yoksunluk etkilerine neden olduğunu gösteriyor. Nöroleptik ilaçlar veya herhangi bir doktorun anksiyete, depresyon, şizofreni vb. için reçete ettiği herhangi bir ilacı kullanıyorsanız, bu kitabı satın almalısınız... hayatınızı kurtarabilir. Bu kitabı şiddetle tavsiye ediyoruz.." (...) (Your Drug May Be Your Problem, How And Why To Stop Taking Psychiatric Medications, Peter Breggin, David Cohen, 2007 AD)" (184)
"Bir Salgının Anatomisi
İnceleme: (1-6); "Yazar, kimyasal dengesizliklerin bilimsel olarak kanıtlanmış, test edilebilir ve ölçülebilir bir gerçek olduğunu körü körüne kabul etmişti. İlk kez birinin beyin nörotransmitterlerinin biyokimyasal dengesizliklerinin bir efsane olduğunu söylediğini duyduğunda, bunu saçma olarak nitelendirdi. Sonra, görüşünü değiştiren ve onu bu muhteşem, mutlaka okunması gereken kitabı yazmaya motive eden isimsiz bir bilgi zarfı geldi. Robert Whitaker adlı bir muhabir, yeni bir psikiyatrik ilacın ne kadar iyi çalıştığına dair bir hikaye yayınlıyor, ancak kendisine tam tersi anlatılmamış hikayeyi anlatan çarpıcı gerçekle birlikte isimsiz bir zarf gönderiliyor. Bu muhteşem kitap bir casus filmi gibi yazılmış, ancak kurgu değil. Psikiyatrik ilaçların işe yaramadığını, kaçmaya ve uyuşturucudan kurtulmaya çalıştığınızda yıkıcı fiziksel yan etkilere ve zayıflatıcı yoksunluk etkilerine neden olduğunu gösteriyor. Nöroleptik ilaçlar veya herhangi bir doktorun anksiyete, depresyon, şizofreni vb. için reçete ettiği herhangi bir ilaç kullanıyorsanız, bu kitabı satın almalısınız... hayatınızı kurtarabilir. Bu kitabı şiddetle tavsiye ediyoruz.." (...) (Anatomy of an Epidemic, Robert Whitaker, 2010 AD)" (185)
"Psikoterapinin Efsanesi
Giriş: "Kısacası, Heinroth için deliliği veya "gerçek deliliği" karakterize eden şey, psikiyatristlerin artık gerçeği test etme yeteneğinin kaybı olarak adlandıracağı akıl kaybı değil; özgürlüğün kaybıdır. Heinroth'un özgürlük kaybıyla kastettiği şey, psikiyatristlerin ve diğerlerinin artık akılcılık, yeterlilik veya sorumluluk eksikliğiyle kastettiği şeyle tam olarak aynıdır; yani, "hasta" kişi düzgün davranmıyor, kendi özgür iradesiyle hareket etmiyor ve buna göre davranışı, daha iyisini bilen ve dolayısıyla "en iyi çıkarlarını" koruyabilen kişiler tarafından kısıtlanmalı ve kontrol edilmelidir. Hala dinsel bir yaşam anlayışına sıkı sıkıya bağlı olan Heinroth, çoğu çağdaş psikiyatristten daha açık bir şekilde, kötü davranan kişilere deli veya akıl hastası dediğimizi anlamıştı; yani davranışları toplumsal beklentilere uymayan, bunun yerine "bencil" veya "tutkularının" etkisi altında olan kişiler. Heinroth'a göre tüm akıl hastalıklarının nedeni bencillik veya günahtır; bu iki terimi sıklıkla eşanlamlı olarak kullanır. " (Psikoterapi Efsanesi "The Myth Of Psychotherapy", Thomas Szasz, 1979 AD, s. 70)
"1911'de Bleuler, erken demans'ı (dementia praecox) "şizofreni" olarak yeniden adlandırdığında, hastalığı sinir sistemi hastalıklarında alışılageldiği gibi karakteristik histopatolojisiyle değil, tedavi edilemezliğiyle tanımladı! Bunun, bir hastalığı tanımlamanın tamamen yıkıcı bir yolu olduğu — üstelik hiçbir nesnel bedensel belirtisi olmayan ve ölümcül olduğu hiç bilinmeyen bir hastalık — aşikar olmalı." (Psikoterapi Efsanesi "The Myth Of Psychotherapy", Thomas Szasz, 1979 AD, s. 165) (...) (The Myth Of Psychotherapy, Thomas Szasz, 1979 AD)" (186)
"Psikiyatrik İlaç Bırakılması
Psikiyatrik İlaç Çekilmesi (/bırakılması "Psychiatric Drug Withdrawal"): Reçete Yazanlar, Terapistler, Hastalar ve Aileleri İçin Bir Kılavuz, Peter Breggin, Psikiyatrist, 2013 AD
İnceleme: (1-4); "Bu türünün ilk örneği olan kitap, psikiyatrik ilaçların ne kadar tehlikeli olduğunu ve bir kişinin yoksunluk çektiğinde yaşadığı tehlikeli yan etkileri açıklıyor. Psikiyatrik ilaçların işe yaramadığını, yıkıcı fiziksel yan etkilere ve kaçmaya ve ilaçtan kurtulmaya çalıştığınızda zayıflatıcı yoksunluk etkilerine neden olduğunu gösteriyor. Nöroleptik ilaçlar veya herhangi bir doktor tarafından anksiyete, depresyon, şizofreni vb. için reçete edilen herhangi bir ilaç kullanıyorsanız, bu kitabı satın almalısınız... hayatınızı kurtarabilir. Bu kitabı şiddetle tavsiye ediyoruz." (...) (Psychiatric Drug Withdrawal, A Guide for Prescribers, Therapists, Patients and their Families, Peter Breggin, 2013 AD)" (187)
***
** NE YAPIYORUZ? ANA KONUMUZ NE?
- İLAÇSIZ TEDAVİ VE BAKIM YÖNTEMLERİNE NEDEN ACİLEN GEÇMELİYİZ?
- TIP sektörünü bize hiç böyle anlatmamışlardı. Tıp sektörünün ÖTEKİ yüzü..
- "İlaçsız Tedavi ve Bakım Yöntemlerine Neden Acilen Geçmeliyiz? ve Tıp sektörünün ÖTEKİ yüzü" ile ilgili çok sayıda detayları öğrenebilmek için aşağıdaki (DİĞER BÖLÜMLER) altındaki diğer sayfalarda bulunan bölümler ve konulara gidip-okuyabilirsiniz.. Ne demek istediğimizi daha iyi anlayabilmek ve bilgi sahibi olabilmek için, bu bölümlerdeki konuları da mutlaka okumanızı tavsiye ederiz..(Bu bölümler, bu sayfada değil başka sayfalardadır. Bu sayfadaki konuyu bitirdikten sonra en sondaki BÖLÜM'lere tıklayıp-konulara gidebilirsiniz..)
"Psikiyatriye neden bir 'ÖLÜM ENDÜSTRİSİ' diyorlar? Akıl hastalıkları neden bir efsanedir? Psikiyatrik ilaçlar, akıl hastalıklarına ve diğer iyatrojenik hasarlara nasıl sebep oluyor? A'DAN Z'YE PSİKİYATRİ HAKKINDA BİZLERE ANLATILMAYAN GİZLİ GERÇEKLER NE?"
** KENDİNİZİ VE SEVDİKLERİNİZİ, PSİKİYATRİ'NİN 'PSİKİYATRİK İSTİSMAR'INDAN KORUYUN..
"Psikiyatrinin, sizinle bir ilgisi olmadığını mı düşünüyorsunuz) Tekrar düşünün.."" (219; 1021)
"Herkese psikiyatrik tanı koymak her zaman mümkündür." (219; 162)
Yukarıdaki alıntıları hafife almayın. Dünyada yürüyen her sağlıklı insanın, yüzlerce (hatta belki de binlerce /on/yüz binlerce olabilen) hayali (sahte) psikiyatrik hastalıktan muaf olmadığını biliyor musunuz? Kendinizi bir anda "akıl hastası" olarak bulabilir (fişlenerek etiketlenebilir), "hem de bazen polis zoruyla, mahkeme kararı ile" bir/birden fazla psikiyatrik ilaç kullanmak zorunda kalabilir ve hatta bir akıl hastanesine dahi yatırılabilirsiniz. Akıl hastası değilsiniz ama ilaç kullanarak bir "akıl hastası" haline dönüştürülebilirsiniz.. Bilerek/bilmeden yada zorla.. Nasıl mı? Daha fazla bilgi için daha detaylı olan diğer sayfalardaki bölümlerin içeriklerini de okumanızda fayda vardır..
Psikiyatrinin bir ölüm endüstrisi olup-olmadığını, psikiyatrik teşhislerin hayali (sahte) olup-olmadığını vb gibi "psikiyatri" hakkında yazılıp-çizilen hemen her türlü bilgi ve belgelerle birlikte, belgeselleri de uluslararası insan hakları komisyonu olan CCHR verilerini 5.bölümde okuyabilirsiniz.. Ve aklınıza hayalinize gelmeyen Psikiyatri hakkında sizlere anlatılmayanları hem bu bölüm de hem de diğer sayfa bölümlerinde de okuyabilirsiniz.. Psikiyatri hakkında yazılıp-çizilenler, ortaya çıkarılan olumsuz veriler ışığında, bazı öneri, çözüm, tahmin, olasılık ve şüphelerden vb oluşan fikir ve düşüncelerimizi de, tüm bölümlere ait "kısa kısa alıntılar"dan sonra 7.bölümde okuyabilirsiniz.. Eğer tüm bölümleri okumaya fırsatınız yoksa, bu bölümdeki "kısa kısa alıntıları" okuyarak da belki bir fikir edinebilirsiniz..
Psikiyatriden /psikiyatristlerden, çeşitli türlerdeki "psikiyatrik istismarlar"dan bir/birden fazlasına maruz kaldıysanız, faydalı siteler (6.) bölümünde "CCHR -İnsan hakları komisyonu"nun sayfasına giderek, "psikiyatrik tanı bildirim istismar form" başvurusu yapabilirsiniz.. Yanlış/yanıltıcı bilgi vermemek adına, başvuru yapmadan önce CCHR'nin ne olduğunu, ne işe yaradığını ve Form başvurusunun nasıl yapılması gerektiğini öğrenmenizde fayda vardır. Ve CCHR ve form başvurusu için daha fazla geniş bilgi için faydalı Siteler kısmına bakınız.. Ve yönergedeki linke tıklayarak, form başvurusu yapmadan önce bilgi sahibi olabilirsiniz.. İngilizce bilmiyorsanız ve/veya bu konuda yeterince deneyimli değilseniz, kendinize bu konuda deneyim sahibi olabilecek birini örneğin İngilizcesi olan ve başvuru şartlarını iyice öğrenebilen yakınlarınızdan birinden yardım alabilirsiniz.. Veya konu hakkında uzman olan birisinden yardım alabilirsiniz, örneğin varsa eğer avukatınızdan.. Kolay gelsin..
NOT : 'Psikiyatri bir ölüm endüstrisidir' serisinin tüm bölümlerine BURADAKİ tanıtım sayfasından da gidebilirsiniz.. Teşekkürler..😊
***
'Akıl hastalıkları bir efsanedir. Psikiyatrik ilaçlar, akıl hastalıklarına sebep oluyor' serisine ait bölümler;
1.BÖLÜM : 'Psikiyatrik ilaçlar, kalıcı akıl hastalıklarına sebep oluyor. Ve daha fazla zarar da veriyor. (1)' - (Düşünceler) ; Psikiyatrik ilaçların, beyin hasarına, akıl hastalığına ve pek çok iyatrojenik hasara sebep olması ile ilgili araştırmalara dayalı oluşturulan fikir ve düşüncelerin bulunduğu bölümdür..
2.BÖLÜM : 'Psikiyatrik ilaçlar, kalıcı akıl hastalıklarına sebep oluyor. Ve daha fazla zarar da veriyor. (2)' - (Alıntılar - Kitaplar) ; Psikiyatrik ilaçların, beyin hasarına, akıl hastalığına ve pek çok iyatrojenik hasara sebep olması ile ilgili araştırmalara ait kısa alıntıların bulunduğu bölümdür.. (ŞİMDİ BURADASINIZ)
3.BÖLÜM : 'Psikiyatrik ilaçlar, kalıcı akıl hastalıklarına sebep oluyor. Ve daha fazla zarar da veriyor. (3)' - (Araştırmalar 1) ; Psikiyatrik ilaçların, beyin hasarına, akıl hastalığına ve pek çok iyatrojenik hasara sebep olması ile ilgili araştırmaların bulunduğu ilk bölümdür..
4.BÖLÜM : 'Psikiyatrik ilaçlar, kalıcı akıl hastalıklarına sebep oluyor. Ve daha fazla zarar da veriyor. (4)' - (Araştırmalar 2) ; Psikiyatrik ilaçların, beyin hasarına, akıl hastalığına ve pek çok iyatrojenik hasara sebep olması ile ilgili araştırmaların bulunduğu ikinci bölümdür..
5.BÖLÜM : 'Psikiyatrik ilaçlar, kalıcı akıl hastalıklarına sebep oluyor. Ve daha fazla zarar da veriyor. (5)' - (İçindekiler - Kaynaklar) ; Psikiyatrik ilaçların, beyin hasarına, akıl hastalığına ve pek çok iyatrojenik hasara sebep olması ile ilgili araştırmalara ve diğer bilgilere ait kaynakların ve içindekilerin bulunduğu bölümdür..
ÖZEL BÖLÜM : Psikiyatrik ilaçlar, insanları 'şiddete, cinayete ve intihara' meyilli hale getiriyor.
NOT : Bu araştırmaların (8 bölümlük 'Psikiyatri bir ölüm endüstrisidir' ve 5 bölümlük 'Akıl hastalıkları bir efsanedir. Psikiyatrik ilaçlar, kalıcı akıl hastalıklarına sebep oluyor' serilerinin) tamamı yaklaşık 2 sene (belki de daha fazla) falan sürmüştür.. 'Psikiyatri bir ölüm endüstrisidir' serisinin "içerik ve kaynaklarına" BURADAN; . 'Akıl hastalıkları bir efsanedir. Psikiyatrik ilaçlar, kalıcı akıl hastalıklarına sebep oluyor' serisininkine ise BURADAN ulaşabilirsiniz..
NOT : 'Psikiyatri bir ölüm endüstrisidir' serisi ile 'Akıl hastalıkları bir efsanedir. Psikiyatrik ilaçlar, akıl hastalıklarına sebep oluyor' serisinin tüm bölümlerine BURADAKİ tanıtım sayfasından da gidebilirsiniz.. Teşekkürler..😊
***
UYARILAR VE NOTLAR
UYARILAR : Lütfen unutmayın: Hiç kimse doktor kontrolü olmadan psikiyatrik ilaçlardan kurtulmaya çalışmamalıdır. Buradaki bilgilere dayanarak psikiyatrik ilaçlarınızı birdenbire kesmeyiniz, bırakmayınız.. İntihar, cinayet, şiddet vb gibi çok sayıda tehlikeli olan ve olmayan "ilaç yoksunluk belirtilerine (akıl hastalığı semptomlarına)" bir/birden fazlasına sahip olabilirsiniz. O yüzden mutlaka doktorunuza danışınız ve ilaç yoksunluk semptomları ile ilgili bilgileri doktorunuzdan öğreniniz. Zaten bölümlerde de "ilaçların birdenbire bırakılması" diye birşey yoktur. İlaçların birdenbire bırakılması hastalarda tehlikeli olabilecek çeşitli yoksunluk belirtilerine sebep olabilir. Bu belirtiler hastalara (ve çevresindekilere) zarar verici olabilir. Hayati tehlikelerle karşı karşıya kalınabilir. O yüzden, ilaç bırakma girişimi daima doktor gözetiminde birlikte gerçekleştirilmelidir.. Kendi başınıza bu işi yapmamalısınız.. Kendinize ve/veya başkalarına faydadan çok zarar verebilirsiniz.. Ayrıca buradaki GENEL UYARILAR kısmını da okuyunuz. Her şey gönlünüzce olsun ve nice mutlu yıllar, sağlıklar dileriz..😊
UYARI : Yukarıda bölümlere kadar olan içeriklerin sadece fikir ve düşüncelerden ibaret olan sadece bilgi vermek amaçlı bilgiler, düşünceler olduğunu ve bölümlerde geçen haber, makale, araştırma vb gibi içeriklerin de doğruluğu /yanlışlığı ile ilgili fikrimizin olmadığını ve sadece bilgi vermek amaçlı olduğunu unutmayın. . Bu içeriklerin (veriler, bilgiler, fikir ve düşünceler vs) hemen hepsi, bilgi vermek amaçlıdır. Tıbbi tavsiye /sağlık yönlendirmesi şeklinde verilmemiştir. Buradaki veriler, içerikler, fikir ve düşünceler, size teşhis, tanı koymaz, tedavi seçeneği sunmaz, sizi tedavi etmez. Eğer kendinizi rahatsız hissediyor ve/veya hasta iseniz, kendi doktorunuza /yakınınızdaki sağlık birimine başvurunuz. Daha geniş bilgi ve genel uyarılar için BURADAKİ bilgileri okuyunuz.. Teşekkürler..😊
UYARI: Bu sitede bulunan hastalıklar ve tedavilerle ilgili her türlü bilgi yalnızca bilgilendirme amaçlıdır ve asla doktorunuzun veya diğer nitelikli sağlık profesyonellerinin vereceği tavsiyelerin yerine geçmemelidir. Tıbbi durumunuzla ilgili sorularınız için daima doktorunuzun veya diğer nitelikli sağlık uzmanının tavsiyesine başvurun. Ayrıca kendi başınıza bitkisel ilaçlar /tedaviler hazırlayıp-kullanmayınız. Bu işi, işin uzmanları olan uzaman fitoterapistler ile birlikte yapınız.. Fitoterapi (bitkilerle tedavi) anlamına gelir, fitoterapist ise, bu işin eğitimini görmüş fitoterapi hekimleridir.. Fitoterapistler, sizin vücudunuz, bünyeniz, hastalığınız vb gibi kriterleri değerlendirdikten sonra, size uygun bitkisel tedavi seçeneklerini sunacaktır..
NOT : Unutmayın, tekrar edelim ki, bu sayfadaki (ve blogdaki) bilgiler, yaptığımız araştırmalardaki kanıtlara ve bilgilere dayalı olarak, "tahminler, öneriler, olasılıklar, şüpheler" vb gibi bilgilerden oluşarak ortaya koyduğumuz fikir ve düşüncelerimizden oluşmaktadır.. Gerçeklerle tam anlamıyla herhangi bir ilişkisi yoktur /olmayabilir. Ancak 'bu olasılıkların, olabileceğine' dair bize önemli fikirler verebilmektedir. Kanıtlarla yola çıkılarak hazırlanıldığından dolayı, fikir ve düşünceler, kafa karşıkılığı yaratabilir. Bu fikir ve düşünceleri, sadece 'bu olasılıkların, bu şekilde olabileceğine' dair, bizlere bir fikir verebilmesi ve bu gibi konular da araştırmalar yapan araştırmacılara ilhamlar verebilmesi açısından değerlendirebilmek daha doğru olur, diye düşünüyoruz..
NOT : Maalesef Google Çeviride İngilizce'den Türkçe'ye özellikle de "Tıbbi terimler" ile ilgili çevirilerde çok büyük yanlışlıklar ve eksiklikler var. Google Çevirilerin İngilizce'den Türkçe'ye özellikle de "Tıbbi terimlerin" çevirilerinde çok büyük yanlışlıklar ve eksikliklerin olduğunu görüyoruz. Çeviriler düzeltilmeye çalışılmasına rağmen yine de İngilizce'de farklı anlamları olan kelimelerin çoğu çevirilerinde yine alakası olmayan farklı anlamlarda da kullanılmış olunabilir. Daha fazla bilgi için SÖZLÜK kısmına bakınız ve çevirilerin gerçeğini öğrenmek isteniliyorsa, yazıların kaynağına gidilebilir, oradan gerçeği öğrenilebilir..
NOT: Bununla birlikte, konuyu daha iyi anlayabilmeniz için, "psikiyatri bir ölüm endüstrisidir" serisine ait bölümleri de okumanız da fayda vardır.. Serinin bölümlerine, BURADAKİ tanıtım sayfasından gidebilirsiniz. Sağlıklı günler, mutlu yıllar dileriz..😊
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
YORUM UYARISI : Yorumlara link ve telefon numarası bırakmak,küfür,hakaret vb gibi suç unsuru olabilecek ve herhangi bir sorunda yasal soruşturma sözkonusu olabilecek bir isim vermek vb gibi yazılar yazmak yasaktır.Özellikle de bunları Unknow olarak yayınlayan yorumlar dikkate alınmayacaktır.Tespit edilirse yayınlanmaz yada silinir..