Akıl hastalıkları bir efsanedir. Psikiyatrik bir ilaç alırsanız, beyninize (kimyasal) bir mermi almış gibi olursunuz. Psikiyatrik ilaçlar, akıl hastalıklarına sebep olur. Ve daha fazla iyatrojenik zarar da verir. (Mental illness is a myth. If you take a psychiatric drug, it's like taking (chemical) a bullet to your brain. Psychiatric drugs cause mental illness..) Temsili görseller.. Illustration.. (254)(358)(261)
Bismillahirrahmanirrahim.. Doğrusunu (gerçeğini) sadece Yüce Allah'ü Teala Hazretleri bilir, diyelim..
4.BÖLÜM : 'AKIL HASTALIKLARI, BİR EFSANEDİR. PSİKİYATRİK İLAÇLAR, KALICI AKIL HASTALIKLARINA SEBEP OLUYOR.' serisi (4) - ARAŞTIRMALAR 2
Bu seri 5 bölümden oluşmaktadır. Şu anda siz dördüncü bölümde (yani 4.bölümde) bulunuyorsunuz. Bu bölüm, ARAŞTIRMALARIN ikinci bölümünden oluşmaktadır. Bu seri, 8 bölümlük 'Psikiyatri, bir ölüm endüstrisidir' serisinin devamıdır. 'Akıl Hastalıkları bir efsanedir' serisinin diğer bölümleri ile ilgili bilgi ve linkleri en aşağıda, 'uyarılar, notlardan' önce okuyabilir ve linklere tıklayarak bu bölümlere gidebilirsiniz. Yada blog ana sayfasından da, sayfayı aşağıya kaydırarak ulaşabilirsiniz. Yada BURADAKİ 'Psikiyatri bir ölüm endüstrisidir' serisi tanıtım sayfasından da, hem bu seriye hem de 'Akıl hastalıkları bir efsanedir' serisine ait içeriklere ulaşabilirsiniz. 'Akıl hastalıklarının neden bir efsane' olduğunu, 'Psikiyatrinin neden bir ölüm endüstrisi' olduğunu ve 'Psikiyatri ve zararlı psikiyatrik tedaviler (psikiyatrik ilaçlar, Elektroşok (ECT) vb gibi uygulamaları içeren zararlı tedaviler) ile ilgili sizlere anlatılmayanları öğrenmek istiyorsanız, mutlaka okumanız gerekir diye düşünüyoruz.. Ve mutlaka UYARILARI da okumayı unutmayınız.. Teşekkürler..
UYARI : Lütfen unutmayın: Hiç kimse doktor kontrolü olmadan psikiyatrik ilaçlardan kurtulmaya çalışmamalıdır. En aşağıdaki UYARILAR kısmını okuyunuz.. Buradaki bilgilere dayanarak psikiyatrik ilaçlarınızı birdenbire kesmeyiniz, bırakmayınız.. İntihar, cinayet, şiddet vb gibi çok sayıda tehlikeli olan ve olmayan "ilaç yoksunluk belirtilerine (akıl hastalığı semptomlarına)" bir/birden fazlasına sahip olabilirsiniz. Ayrıca her zaman olduğu gibi eğer kalp rahatsızlığı, psikoloji rahatsızlığınız vs varsa, buradaki bilgiler sağlığınız açınızdan iyi olmayabilir ve bu nedenle bu araştırmayı okumamanızı tavsiye ederiz. Yok eğer "Kimse karışamaz lan benim okumama, illa da okuyacağım!" diyorsanız, o zaman bütün sorumluluk size aittir, bunu unutmayın. Yazımızı okumadan önce en aşağıdaki UYARILAR VE NOTLAR kısmını okuyunuz. Her şey gönlünüzce olsun ve nice mutlu yıllar, sağlıklar dileriz.. Teşekkürler..
Akıl Hastalıkları bir efsanedir. Psikiyatrik ilaçlar, kalıcı akıl hastalıklarına sebep oluyor. Ve ölümler de dahil daha fazla iyatrojenik zarar da veriyor. (4)
"Akıl hastalıklarını tedavi etmesi gereken psikiyatrik ilaçlar, gerçek akıl hastalıklarına sebep oluyor; 'var olan semptomları kötüleştiriyor, var olmayan semptomları yaratıyor ve daha fazla kötü yan etkilere de sebep oluyor.'"
***
NOT : Yabancı sitelerden alınan haber, makale gibi yabancı dillerin Türkçe çevirilerinde hatalar olabilir. Gerçek çevirileri öğrenmek için kaynaklarına gidip okuyabilirsiniz..
ARAŞTIRMALAR 2;
"Psikiyatrik ve Anti-Psikotik İlaçlar: Psikiyatri, insanlara zarar veriyor
"Doktorlar, hakkında çok az şey bildikleri ilaçları, hakkında hiçbir şey bilmedikleri hastalarına, hakkında daha az şey bildikleri hastalıklar için veriyorlar." (Voltaire, 1694-1778 AD)
Psikiyatrik, Nöroleptik ve Psikoaktif ilaçlar.. İster boyun eğmeye zorlanmış, ister boyun eğmeye hapsedilmiş veya ilaçlanmış (uyuşturulmuş) olsun, toplum, her zaman, kendilerini 'kontrol etmemeyi seçenleri, kontrol etmenin bir yolunu' bulur. Biyopsikiyatri, ateistlerin 'kontrol edilemeyeni, şoklar, ilaçlar ve istemsiz teslimiyetle' kontrol etme sistemidir.
Giriş
A. Psikiyatrik ilaçların 'zihin ve beden üzerindeki etkileri' ansiklopedisi
B. Psikiyatrik ilaçlar, beyindeki 'biyokimyasal dengesizlikleri' düzeltmez
C. Psikiyatrik ilaçlar, 'biyokimyasal dengesizlikleri' nasıl yaratır ve beyin, bunları nasıl düzeltir.
D. İlaçlar: 'kimyasal lobotomi, duygusal anestezi, farmakolojik deli gömleği'
E. Psikiyatrik ilaçlar, 'beyin hasarına' neden olur
1. Psikiyatrik ilaçlar, 'diyabet hastalığına' neden olur
2. İlaç şirketleri, 'kimyasal dengesizlik efsanesinden' milyarlarca dolar kazanıyor.
F. Psikiyatrik ilaçlar, plasebodan daha iyi etki göstermez
G. Psikiyatrik ilaç yoksunluğunun, nocebo etkisi:
H. Psikiyatrik ilaçların, ağrılı yoksunluk etkileri:
I. Gebelik ve Yenidoğan Psikiyatrik İlaç Yoksunluğu
J. İlaçlar, bizi 'intihara, suça veya cinayete' sürüklemez..
K. Argüman: "İlaçlar hastayı iyileştirdi"
L. Psikiyatrik ilaçlar, 'gerçek iyileşmeyi' engeller:
M. Psikiyatrik ilaçları bırakmak ve ilaçtan kurtulmak
Sonuç
Önerilen okumalar
Giriş: (1-4); 'Tüm psikiyatrik ilaçlar ve reçete edildikleri bozukluklar' için referans bölümümüze bakın. "İlk psikiyatrik ilaç olan Klorpromazin 11 Aralık 1950'de yaratıldı. Bu, bugün gördüğümüz psikiyatride baskın güç olarak 'kimyasal psikiyatrinin' devralınmasının başlangıcını işaret ediyor. Ancak 'büyük yan etkiler ve düşük etkinlik', bugün herkesin, ilaçların, 'basit insan davranışlarını değiştirmedeki faydasını' yeniden düşünmesine neden oluyor."
'Kimyasal dengesizlikler' bir efsanedir, varlığını kanıtlayacak 'hiçbir bilim' yoktur, sadece teori vardır! "Efsanevi "kimyasal dengesizlikleri" düzeltmek için yapılan 'sonsuz zararlı ilaç denemelerine' katlanmak, 'zayıflatıcı ve acı verici yan etkilerle' birleşince, toplumun 'evrim teorisini' gerçek olarak 'kabul etmesinin bedelini' ödediği bir cezadır.. İlaç şirketleri, genel halkı, "zihinsel hastalığın" "biyokimyasal dengesizliklerden" kaynaklandığına ve tarihte benzeri olmayan bir 'pazarlama dolandırıcılığını' temsil ettiğine ikna etmeyi başardılar. Televizyon reklamları, 'ilaçlarının, beyinlerdeki bilinen "biyokimyasal dengesizlikleri" düzelterek çalıştığını' utanmadan iddia ediyor. Yedi büyük Amerikan tütün şirketi yöneticilerinin 15 Nisan 1994'te Kongre'de, 'sigaraların bağımlılık yapmadığını ve bilimin, kansere neden olduklarına dair kesin bir sonuca varamadığını' açıkça ifade etmesiyle aynı kötülük liginde. Hem ilaç hem de sigara şirketleri kâr için halka, yalan söylüyor. Sigaralar gibi, genel olarak 'psikiyatrik ilaçlar ve özellikle nöroleptikler veya antipsikotikler, insan vücudu için son derece tehlikeli kimyasallardır.'
"'Bedensel hastalık ile ruhsal hastalık' arasındaki benzerlik, 'antibiyotikler ile antipsikotikler' arasındaki popüler benzetmeyle gösterildiği gibi sayısız karışıklığa yol açar. Bir antibiyotik ilacın, örneğin penisilinin, 'bel soğukluğunu tedavi edip etmediğini' sormak mantıklıdır, çünkü 'bir kişinin bel soğukluğu olup olmadığını belirlemek' için 'nesnel ölçütler' vardır. Ancak bir antipsikotik ilacın, örneğin Zyprexa'nın 'şizofreniyi tedavi edip etmediğini' sormak mantıklı değildir, çünkü 'bir kişinin bu iddia edilen bozukluğa sahip olup olmadığını belirlemek' için 'nesnel ölçütler' yoktur. Bu nedenle, psikotropik ilaçların "işe yarayıp yaramadığını" tartışmak boşunadır." (Zorlama Tedavi Olarak "Coercion as Cure", Thomas Szasz, 2007 AD, s" 177)
Psikiyatrik ilaçların, 'beyindeki biyokimyasal dengesizlikleri' düzelttiğine inanılmaktadır. Ancak, Psikiyatrik ilaçların genel etkisi, 'kısmi anestezi' veya 'sarhoşluk' veya 'uyuşturucu' etkisinde olma anlamına gelen 'yönetici işlevlerde, bir azalmadır.' İlk psikiyatrik ilaç olan Thorazine, ilk olarak cerrahi tıbbi hastalarda, onları, bilinçli cerrahinin 'korkusuna ve acısına' karşı kayıtsız ve ilgisiz hale getirmesi' nedeniyle kullanılmıştır. SSRI'lar 'duygusal körelme, ilgisizlik ve kayıtsızlık' üretiyor gibi görünmektedir. Benzodiazepinler aslında hem 'zihinsel hastalarda' hem de 'cerrahi anestezide' kullanılır. Nöroleptik ve antipsikotik ilaçlar bu hayali "kimyasal dengesizliği" düzeltmez, sadece 'sakinleştirir, sersemletir' ve "duygularınızı uyuşturur." Akıl hastalığını düzeltmezler, semptomları ortadan kaldırırlar. İyi olduğu söylenen nöroleptik ilaçların çoğu, sadece "plasebo etkisi" ile açıklanabilir. Psikiyatrik ilaçlar, sorunu çözmez, sadece 'duyguları uyuşturur.' Bir kişiyi, 'antipsikotik ilaçlara sokmak, beyin hasarına' neden olabilir.
Psikiyatrik ilaçlar tehlikelidir, 'beyin hasarına' neden olur ve 'hayatın sorunlarını' çözmede, şeker hapından daha iyi bir işe yaramaz. Anti-Psikotik ilaçlar, akıl hastalarının semptomları üzerinde etkili olsa bile, bireye maliyetine değer mi? Nöroleptik ilaçlar, insanları 'yürüyen zombilere' dönüştürür, 'beyin hasarına' neden olur, çoğu durumda 'çalışamaz hale getirir' ve hükümetlere 'milyarlarca dolarlık, refah ödemesi' yapar!
"Bu ilaçların çoğu [Klorpromazin, Reserpin, İmipramin, Tranilsipromin, Lityum, Diazepam] birden fazla 'beyin proteinine' bağlanır ve etkilerini, birden fazla 'reseptör, moleküller arası etkileşimler ve yönetimleri' tarafından ortaya çıkarılan 'biyolojik düzenleyici mekanizmalar' aracılığıyla beyinde, 'uzun vadeli değişiklikler' içeren karmaşık yollarla uygular. Bu nedenle, 'etki mekanizmalarının anlaşılması' eksiktir." (Psikiyatriye Biyolojik Yaklaşım, Samuel H. Barondes, Sinirbilim Dergisi, Haziran 1990)
MS 1806'da Pinel, döneminin 'çoğu doktorunun, kabul edemediği' şeyi anlamıştı: 'İlaçlar, deliliği tedavi etmez çünkü bu fiziksel bir sorun değil, ruhsal bir sorundur.' Günümüzde ilaçlar, doktorların yaptığı ilk şeydir, son değil. "İlaç preparatlarına olan inancım giderek azaldı ve şüpheciliğim o kadar ileri gitti ki, ahlaki çözümler tamamen başarısız olana kadar onlara asla başvurmamaya karar verdim." (Delilik Üzerine Bir İnceleme (A Treatise on Insanity), Philippe Pinel, MS 1806)
MS 1750'de William Battie 'deliliği tedavi edecek, sihirli bir ilacın olmadığını' kabul etti. 'Bir gün bulunacağını' öngördü, ancak bugün bile böyle 'kimyasal tedaviler' yok! Modern Nöroleptik ilaçlar, 1750'lerde William Battie ve John Monro tarafından reçete edilen afyondan, daha fazla delilik tedavisi değildir "Deliliğin kendine özgü panzehirinin, 'doğanın deposunda saklı olduğunu ve belirlenen zamanda gün ışığına çıkarılacağını' ummak için nedenlerimiz olsa da; ancak şu anki talihsizliğimiz öyle ki, ya 'bu önemli sır, mucitleri tarafından insanlığın geri kalanından saklandı' ya da daha muhtemel olanı, henüz hiç keşfedilmedi." (Delilik Üzerine Bir İnceleme (A Treatise on Madness), William Battie, 1758 AD, s. 71)
"Doktorlar, hakkında çok az şey bildikleri ilaçları, hakkında hiçbir şey bilmedikleri hastalarına, hakkında daha az şey bildikleri hastalıklar için veriyorlar." (Voltaire, 1694-1778 AD)
Psikiyatrik, Nöroleptik ve Psikoaktif ilaçlar.. İster boyun eğmeye zorlanmış, ister boyun eğmeye hapsedilmiş veya ilaçlanmış (uyuşturulmuş) olsun, toplum, her zaman, kendilerini 'kontrol etmemeyi seçenleri, kontrol etmenin bir yolunu' bulur. Biyopsikiyatri, ateistlerin 'kontrol edilemeyeni, şoklar, ilaçlar ve istemsiz teslimiyetle' kontrol etme sistemidir.
Giriş
A. Psikiyatrik ilaçların 'zihin ve beden üzerindeki etkileri' ansiklopedisi
B. Psikiyatrik ilaçlar, beyindeki 'biyokimyasal dengesizlikleri' düzeltmez
C. Psikiyatrik ilaçlar, 'biyokimyasal dengesizlikleri' nasıl yaratır ve beyin, bunları nasıl düzeltir.
D. İlaçlar: 'kimyasal lobotomi, duygusal anestezi, farmakolojik deli gömleği'
E. Psikiyatrik ilaçlar, 'beyin hasarına' neden olur
1. Psikiyatrik ilaçlar, 'diyabet hastalığına' neden olur
2. İlaç şirketleri, 'kimyasal dengesizlik efsanesinden' milyarlarca dolar kazanıyor.
F. Psikiyatrik ilaçlar, plasebodan daha iyi etki göstermez
G. Psikiyatrik ilaç yoksunluğunun, nocebo etkisi:
H. Psikiyatrik ilaçların, ağrılı yoksunluk etkileri:
I. Gebelik ve Yenidoğan Psikiyatrik İlaç Yoksunluğu
J. İlaçlar, bizi 'intihara, suça veya cinayete' sürüklemez..
K. Argüman: "İlaçlar hastayı iyileştirdi"
L. Psikiyatrik ilaçlar, 'gerçek iyileşmeyi' engeller:
M. Psikiyatrik ilaçları bırakmak ve ilaçtan kurtulmak
Sonuç
Önerilen okumalar
Giriş: (1-4); 'Tüm psikiyatrik ilaçlar ve reçete edildikleri bozukluklar' için referans bölümümüze bakın. "İlk psikiyatrik ilaç olan Klorpromazin 11 Aralık 1950'de yaratıldı. Bu, bugün gördüğümüz psikiyatride baskın güç olarak 'kimyasal psikiyatrinin' devralınmasının başlangıcını işaret ediyor. Ancak 'büyük yan etkiler ve düşük etkinlik', bugün herkesin, ilaçların, 'basit insan davranışlarını değiştirmedeki faydasını' yeniden düşünmesine neden oluyor."
'Kimyasal dengesizlikler' bir efsanedir, varlığını kanıtlayacak 'hiçbir bilim' yoktur, sadece teori vardır! "Efsanevi "kimyasal dengesizlikleri" düzeltmek için yapılan 'sonsuz zararlı ilaç denemelerine' katlanmak, 'zayıflatıcı ve acı verici yan etkilerle' birleşince, toplumun 'evrim teorisini' gerçek olarak 'kabul etmesinin bedelini' ödediği bir cezadır.. İlaç şirketleri, genel halkı, "zihinsel hastalığın" "biyokimyasal dengesizliklerden" kaynaklandığına ve tarihte benzeri olmayan bir 'pazarlama dolandırıcılığını' temsil ettiğine ikna etmeyi başardılar. Televizyon reklamları, 'ilaçlarının, beyinlerdeki bilinen "biyokimyasal dengesizlikleri" düzelterek çalıştığını' utanmadan iddia ediyor. Yedi büyük Amerikan tütün şirketi yöneticilerinin 15 Nisan 1994'te Kongre'de, 'sigaraların bağımlılık yapmadığını ve bilimin, kansere neden olduklarına dair kesin bir sonuca varamadığını' açıkça ifade etmesiyle aynı kötülük liginde. Hem ilaç hem de sigara şirketleri kâr için halka, yalan söylüyor. Sigaralar gibi, genel olarak 'psikiyatrik ilaçlar ve özellikle nöroleptikler veya antipsikotikler, insan vücudu için son derece tehlikeli kimyasallardır.'
"'Bedensel hastalık ile ruhsal hastalık' arasındaki benzerlik, 'antibiyotikler ile antipsikotikler' arasındaki popüler benzetmeyle gösterildiği gibi sayısız karışıklığa yol açar. Bir antibiyotik ilacın, örneğin penisilinin, 'bel soğukluğunu tedavi edip etmediğini' sormak mantıklıdır, çünkü 'bir kişinin bel soğukluğu olup olmadığını belirlemek' için 'nesnel ölçütler' vardır. Ancak bir antipsikotik ilacın, örneğin Zyprexa'nın 'şizofreniyi tedavi edip etmediğini' sormak mantıklı değildir, çünkü 'bir kişinin bu iddia edilen bozukluğa sahip olup olmadığını belirlemek' için 'nesnel ölçütler' yoktur. Bu nedenle, psikotropik ilaçların "işe yarayıp yaramadığını" tartışmak boşunadır." (Zorlama Tedavi Olarak "Coercion as Cure", Thomas Szasz, 2007 AD, s" 177)
Psikiyatrik ilaçların, 'beyindeki biyokimyasal dengesizlikleri' düzelttiğine inanılmaktadır. Ancak, Psikiyatrik ilaçların genel etkisi, 'kısmi anestezi' veya 'sarhoşluk' veya 'uyuşturucu' etkisinde olma anlamına gelen 'yönetici işlevlerde, bir azalmadır.' İlk psikiyatrik ilaç olan Thorazine, ilk olarak cerrahi tıbbi hastalarda, onları, bilinçli cerrahinin 'korkusuna ve acısına' karşı kayıtsız ve ilgisiz hale getirmesi' nedeniyle kullanılmıştır. SSRI'lar 'duygusal körelme, ilgisizlik ve kayıtsızlık' üretiyor gibi görünmektedir. Benzodiazepinler aslında hem 'zihinsel hastalarda' hem de 'cerrahi anestezide' kullanılır. Nöroleptik ve antipsikotik ilaçlar bu hayali "kimyasal dengesizliği" düzeltmez, sadece 'sakinleştirir, sersemletir' ve "duygularınızı uyuşturur." Akıl hastalığını düzeltmezler, semptomları ortadan kaldırırlar. İyi olduğu söylenen nöroleptik ilaçların çoğu, sadece "plasebo etkisi" ile açıklanabilir. Psikiyatrik ilaçlar, sorunu çözmez, sadece 'duyguları uyuşturur.' Bir kişiyi, 'antipsikotik ilaçlara sokmak, beyin hasarına' neden olabilir.
Psikiyatrik ilaçlar tehlikelidir, 'beyin hasarına' neden olur ve 'hayatın sorunlarını' çözmede, şeker hapından daha iyi bir işe yaramaz. Anti-Psikotik ilaçlar, akıl hastalarının semptomları üzerinde etkili olsa bile, bireye maliyetine değer mi? Nöroleptik ilaçlar, insanları 'yürüyen zombilere' dönüştürür, 'beyin hasarına' neden olur, çoğu durumda 'çalışamaz hale getirir' ve hükümetlere 'milyarlarca dolarlık, refah ödemesi' yapar!
"Bu ilaçların çoğu [Klorpromazin, Reserpin, İmipramin, Tranilsipromin, Lityum, Diazepam] birden fazla 'beyin proteinine' bağlanır ve etkilerini, birden fazla 'reseptör, moleküller arası etkileşimler ve yönetimleri' tarafından ortaya çıkarılan 'biyolojik düzenleyici mekanizmalar' aracılığıyla beyinde, 'uzun vadeli değişiklikler' içeren karmaşık yollarla uygular. Bu nedenle, 'etki mekanizmalarının anlaşılması' eksiktir." (Psikiyatriye Biyolojik Yaklaşım, Samuel H. Barondes, Sinirbilim Dergisi, Haziran 1990)
MS 1806'da Pinel, döneminin 'çoğu doktorunun, kabul edemediği' şeyi anlamıştı: 'İlaçlar, deliliği tedavi etmez çünkü bu fiziksel bir sorun değil, ruhsal bir sorundur.' Günümüzde ilaçlar, doktorların yaptığı ilk şeydir, son değil. "İlaç preparatlarına olan inancım giderek azaldı ve şüpheciliğim o kadar ileri gitti ki, ahlaki çözümler tamamen başarısız olana kadar onlara asla başvurmamaya karar verdim." (Delilik Üzerine Bir İnceleme (A Treatise on Insanity), Philippe Pinel, MS 1806)
MS 1750'de William Battie 'deliliği tedavi edecek, sihirli bir ilacın olmadığını' kabul etti. 'Bir gün bulunacağını' öngördü, ancak bugün bile böyle 'kimyasal tedaviler' yok! Modern Nöroleptik ilaçlar, 1750'lerde William Battie ve John Monro tarafından reçete edilen afyondan, daha fazla delilik tedavisi değildir "Deliliğin kendine özgü panzehirinin, 'doğanın deposunda saklı olduğunu ve belirlenen zamanda gün ışığına çıkarılacağını' ummak için nedenlerimiz olsa da; ancak şu anki talihsizliğimiz öyle ki, ya 'bu önemli sır, mucitleri tarafından insanlığın geri kalanından saklandı' ya da daha muhtemel olanı, henüz hiç keşfedilmedi." (Delilik Üzerine Bir İnceleme (A Treatise on Madness), William Battie, 1758 AD, s. 71)
"Hayatınız alt üst olduğunda... Motoru elden geçirir misiniz, benzine
"katkı maddesi" ekler misiniz, yoksa sürüş dersleri mi alırsınız?"
Akıl hastalığı biyolojik bir sorun değil, ruhsal (/manevi "spiritual") bir sorundur.. Akıl hastalarının beynini, iyileştirmek için ilaç vermek, sürücünün 'telefon direklerine çarpması nedeniyle, arabanın motorunu elden geçirmeye' benzer. Arabanızı 'hendeğe sürme' alışkanlığınız olduğunu düşünün. Bu her olduğunda, arabayı bir tamirciye götürüyorsunuz ve o da size sorunun 'kötü bir motor' olduğunu ve 'elden geçirmenizi' öneriyor. Size bilimsel teşhis aletlerinin, 'motorun içinde kimyasal bir dengesizlik belirtisi' olmadığını ve 'her şeyin yolunda' olduğunu söylüyor. Ancak motorun (arabanın beyninin) 'pahalı bir elden geçirmeye ihtiyacı olduğuna' inanıyor. Sonra bir Hristiyan'a soruyorsunuz ve o da size arabanızda, mekanik olarak 'hiçbir sorun olmadığını ancak 'sürüş dersleri almanız gerektiğini' söylüyor.
İnsanlar, hayatlarının hendekte olduğunu fark ediyor ve vücutlarında, 'hiçbir sorun bulamayan' bir doktora gidiyorlar. Bu yüzden beyinlerinde 'hiçbir bilimsel kanıt olmadan, kimyasal bir dengesizlik' olduğunu ve 'ilaç almaya başlamaları' gerektiğini söyleyen bir Psikiyatriste giderler. Sebebini veya tedaviyi bilmiyor ve 'vücudunuzda, fiziksel olarak yanlış bir şey' bulamıyor, ancak 'ilaçların, sizi ayakta tutacağını' söylüyor. Metal hastalığı, beyin veya vücutla ilgili 'fiziksel bir sorun' değil, 'kişisel seçimler ve koşullarla' ilgili ruhsal bir sorundur.
-Bilgisayarınızda virüs varsa, CPU'yu değiştirir misiniz yoksa yazılımı mı düzeltirsiniz?
Akıl hastalığı biyolojik bir sorun değil, ruhsal (/manevi "spiritual") bir sorundur.. Akıl hastalarının beynini, iyileştirmek için ilaç vermek, sürücünün 'telefon direklerine çarpması nedeniyle, arabanın motorunu elden geçirmeye' benzer. Arabanızı 'hendeğe sürme' alışkanlığınız olduğunu düşünün. Bu her olduğunda, arabayı bir tamirciye götürüyorsunuz ve o da size sorunun 'kötü bir motor' olduğunu ve 'elden geçirmenizi' öneriyor. Size bilimsel teşhis aletlerinin, 'motorun içinde kimyasal bir dengesizlik belirtisi' olmadığını ve 'her şeyin yolunda' olduğunu söylüyor. Ancak motorun (arabanın beyninin) 'pahalı bir elden geçirmeye ihtiyacı olduğuna' inanıyor. Sonra bir Hristiyan'a soruyorsunuz ve o da size arabanızda, mekanik olarak 'hiçbir sorun olmadığını ancak 'sürüş dersleri almanız gerektiğini' söylüyor.
İnsanlar, hayatlarının hendekte olduğunu fark ediyor ve vücutlarında, 'hiçbir sorun bulamayan' bir doktora gidiyorlar. Bu yüzden beyinlerinde 'hiçbir bilimsel kanıt olmadan, kimyasal bir dengesizlik' olduğunu ve 'ilaç almaya başlamaları' gerektiğini söyleyen bir Psikiyatriste giderler. Sebebini veya tedaviyi bilmiyor ve 'vücudunuzda, fiziksel olarak yanlış bir şey' bulamıyor, ancak 'ilaçların, sizi ayakta tutacağını' söylüyor. Metal hastalığı, beyin veya vücutla ilgili 'fiziksel bir sorun' değil, 'kişisel seçimler ve koşullarla' ilgili ruhsal bir sorundur.
-Bilgisayarınızda virüs varsa, CPU'yu değiştirir misiniz yoksa yazılımı mı düzeltirsiniz?
-Radyonuzdaki müziği
beğenmezseniz, radyoyu tamire mi götürürsünüz yoksa kanalı mı
değiştirirsiniz?
-TV programını beğenmezseniz, televizyon tamircisi mi
tutarsınız?
-Yaşam tarzınızın düzeltilmesi gerektiğinde... Uyarı
ışığını devre dışı bırakmak mı yoksa motoru onarmak mı?
Arabanızdaki
'yağ uyarı ışığı' söner ve tamirciniz, sorunu çözmeden 'uyarı ışığını'
çıkarır! İlaçlar, tam da bunu yapar. 'Uyarı ışığını kaldırırlar' ama sorunu
asla çözmezler..
Nöroleptik ilaçlar, sadece 'acınızı giderir ve sizi
teslim olmaya' zorlar, böylece 'toplum için 'çok fazla sorun' olmazsınız', en
azından dolar maliyetiyle.. "Duygusal ağrı kesicilerin"
kullanımı daha tartışmalıdır. Bir kişi, 'çatışmalı bir evliliğin' veya
sinir bozucu 'bir işyerinin stresi' nedeniyle 'baş ağrısı' çekiyorsa,
sonuçta 'ilgili sorunlarla uğraşmak' yerine, 'haplara güvenmek, kendini
yenmek' olacaktır. Ayrıca, tüm psikiyatrik ilaçların, 'beyin ve zihin
işlevi' üzerinde, (aspirin veya ibuprofen'den çok daha fazla) 'olumsuz etkisi'
vardır.
"Psikiyatrik ilaçlar, her şeyden önce 'psikoaktif veya psikotropik' ilaçlardır: Kişinin 'hissetme, düşünme ve hareket etme' biçimini etkilerler. 'Kokain ve eroin' gibi, beynin, 'duygusal tepki kapasitesini' değiştirirler. 'Duygusal sorunları' çözmek için kullanılırlarsa, bu sorunları, 'ilaç zehirlenmesinin halısı altına' iterek, 'ek ilaç kaynaklı sorunlar' yaratırlar." (İlacınız Sorununuz Olabilir "Your Drug May Be Your Problem", Peter Breggin, David Cohen, 2007 AD, s. 30)
A. Psikiyatrik ilaçların, zihin ve beden üzerindeki etkileri ansiklopedisi: (1-4);
"Psikiyatrik ilaçlar, her şeyden önce 'psikoaktif veya psikotropik' ilaçlardır: Kişinin 'hissetme, düşünme ve hareket etme' biçimini etkilerler. 'Kokain ve eroin' gibi, beynin, 'duygusal tepki kapasitesini' değiştirirler. 'Duygusal sorunları' çözmek için kullanılırlarsa, bu sorunları, 'ilaç zehirlenmesinin halısı altına' iterek, 'ek ilaç kaynaklı sorunlar' yaratırlar." (İlacınız Sorununuz Olabilir "Your Drug May Be Your Problem", Peter Breggin, David Cohen, 2007 AD, s. 30)
A. Psikiyatrik ilaçların, zihin ve beden üzerindeki etkileri ansiklopedisi: (1-4);
Genel etkinin tanımlayıcıları: 'Nöropeptik kaynaklı eksiklik sendromu
(NİDS "neuroleptic induced deficit syndrome"), deaktivasyon, kimyasal lobotomi, tıbbi lobotomi, zombi benzeri,
robot benzeri, kimyasal dar görüşlülük, iatrojenik çaresizlik,
zehirlenme anosognozisi, nöroleptik disfori, bilişsel körelme,
büyülenmişlik, sersemlik kozası..'
*İlaç kaynaklı fiziksel etkiler: Normal beyin fonksiyonunun bozulması ve kesilmesi (disruption and impaired), beyinde ilaç kaynaklı kimyasal dengesizlik, distoni (motor huzursuzluk), akatizi (içsel huzursuzluk), hiperkinezi (hareket etme zorunluluğu), kanda böcekler, damarlarda elektrik, ilaç kaynaklı mani, aşırı aktivite, enerjinin yorucu patlamaları, dayanılmaz, tarif edilemez işkence, seğirmeler, yüz buruşturma, deri surat, Diyabet "ay yüzü", hipokinezi (hareketsizlik), yorgunluk, uysal, yorgun, sedasyon, hafıza, konsantrasyon zorlukları, baş ve karın ağrıları, nöbetler, uyku sorunları, çeşitli türlerde mesane ve bağırsak işlev bozuklukları, güneş ışığına karşı hassasiyet, göz bozuklukları, cilt sorunları, kilo kaybı veya alımı, anormal şeker seviyeleri, anormal insülin metabolizması, ciddi alerjik reaksiyonlar, ölümcül vücut ısısı düzenleme bozuklukları (ateşli, sıcak günlerde ısı çarpması), diyabet, yüksek kolesterol seviyeleri, yüksek tansiyon, hipotansiyon/düşük tansiyon (özellikle aniden yataktan kalkıldığında veya ayağa kalkıldığında), yorgunluk psikomotor geriliği, depresyonla karıştırılan ilaç kaynaklı stupor, tehlikeli kalp sorunları, parkinsonizm (titreme ve rijidite), sedasyon, uyuşukluk, yavaş monoton konuşma, uyuşukluk, güçsüzlük, bitkinlik, fiziksel enerji eksikliği, yavaş hareket, baygınlık, azalmış refleksler ve tepkiler, uykusuzluk, cinsel işlev bozuklukları, çeşitli gastrointestinal sorunlar (bağırsak felci), hormonal anormallikler, göğüslerde şişme ve kendiliğinden süt gelmesi, şekil bozukluğu, yüzde kıllanma, deri döküntüleri, immünolojik baskılanmayı içeren kemik iliği baskılanması (aplastik anemi veya agranülositoz), ciddi, tedavisi zor enfeksiyon riski, ölümcül kan bozuklukları, kan sayımı anomalileri..
*İlaç kaynaklı ruhsal bozulma etkileri:
*İlaç kaynaklı fiziksel etkiler: Normal beyin fonksiyonunun bozulması ve kesilmesi (disruption and impaired), beyinde ilaç kaynaklı kimyasal dengesizlik, distoni (motor huzursuzluk), akatizi (içsel huzursuzluk), hiperkinezi (hareket etme zorunluluğu), kanda böcekler, damarlarda elektrik, ilaç kaynaklı mani, aşırı aktivite, enerjinin yorucu patlamaları, dayanılmaz, tarif edilemez işkence, seğirmeler, yüz buruşturma, deri surat, Diyabet "ay yüzü", hipokinezi (hareketsizlik), yorgunluk, uysal, yorgun, sedasyon, hafıza, konsantrasyon zorlukları, baş ve karın ağrıları, nöbetler, uyku sorunları, çeşitli türlerde mesane ve bağırsak işlev bozuklukları, güneş ışığına karşı hassasiyet, göz bozuklukları, cilt sorunları, kilo kaybı veya alımı, anormal şeker seviyeleri, anormal insülin metabolizması, ciddi alerjik reaksiyonlar, ölümcül vücut ısısı düzenleme bozuklukları (ateşli, sıcak günlerde ısı çarpması), diyabet, yüksek kolesterol seviyeleri, yüksek tansiyon, hipotansiyon/düşük tansiyon (özellikle aniden yataktan kalkıldığında veya ayağa kalkıldığında), yorgunluk psikomotor geriliği, depresyonla karıştırılan ilaç kaynaklı stupor, tehlikeli kalp sorunları, parkinsonizm (titreme ve rijidite), sedasyon, uyuşukluk, yavaş monoton konuşma, uyuşukluk, güçsüzlük, bitkinlik, fiziksel enerji eksikliği, yavaş hareket, baygınlık, azalmış refleksler ve tepkiler, uykusuzluk, cinsel işlev bozuklukları, çeşitli gastrointestinal sorunlar (bağırsak felci), hormonal anormallikler, göğüslerde şişme ve kendiliğinden süt gelmesi, şekil bozukluğu, yüzde kıllanma, deri döküntüleri, immünolojik baskılanmayı içeren kemik iliği baskılanması (aplastik anemi veya agranülositoz), ciddi, tedavisi zor enfeksiyon riski, ölümcül kan bozuklukları, kan sayımı anomalileri..
*İlaç kaynaklı ruhsal bozulma etkileri:
-Zeka geriliği (/bozukluğu "Intelligence impairment"): yüksek insan
işlevleri, hesaplama, konsantrasyon, hafıza kaybı, bilişsel, 40 IQ puanı
kaybı..; Bağımsızlık: özerklik eksikliği, kendi kendini belirleme, kendilerine veya çevreye karşı az ilgi.
-Sürüş: kayıtsızlık, uyuşukluk, inisiyatif, ilgisizlik, duygusal donuklaşma, körelme, halsizlik, pasiflik, psişik enerji yok, kendiliğindenlik eksikliği, sosyal etkileşimler, keşif, motivasyon azalması, uyandırılabilir uyuşukluk, ilgisizlik, azalmış irade, irade felci, azalmış duygusal tepkisellik, körelme, azalmış dürtü, halsizlik, motivasyon eksikliği, duygusal olarak tepkisiz, donukluk hissi, bozulmuş inisiyatif ve planlama, duygusal olarak baskılanmış (stifled) ve bastırılmış (subdued), irade gücü kaybı, yarışan düşünceler, çılgınca, duyguların düzleşmesi.
-Farkındalık: duygusal donukluk, dikkatsizlik, uyanıklık, öz farkındalık, sosyal duyarlılık, öz-endişe, bozulmuş öz-izleme, öz-içgörü, kafa karışıklığı, bir gölge inmiş gibi, İyileşmiş hissetmek, aslında daha kötü olmalarına rağmen, büyüklük sanrıları, her şeye gücü yetme ve başarı fantezileri, paranoya.
-Bozulmuş Yargılama (/Yargılama geriliği "Impaired Judgment:"): normal etik kısıtlamalardan kurtulma, sonuçlara yönelik endişenin azalması, öz-yansıtma eksikliği, bozulmuş yönetici işlevi.
*Manevi (ruhsal) Seçimler:
-Sürüş: kayıtsızlık, uyuşukluk, inisiyatif, ilgisizlik, duygusal donuklaşma, körelme, halsizlik, pasiflik, psişik enerji yok, kendiliğindenlik eksikliği, sosyal etkileşimler, keşif, motivasyon azalması, uyandırılabilir uyuşukluk, ilgisizlik, azalmış irade, irade felci, azalmış duygusal tepkisellik, körelme, azalmış dürtü, halsizlik, motivasyon eksikliği, duygusal olarak tepkisiz, donukluk hissi, bozulmuş inisiyatif ve planlama, duygusal olarak baskılanmış (stifled) ve bastırılmış (subdued), irade gücü kaybı, yarışan düşünceler, çılgınca, duyguların düzleşmesi.
-Farkındalık: duygusal donukluk, dikkatsizlik, uyanıklık, öz farkındalık, sosyal duyarlılık, öz-endişe, bozulmuş öz-izleme, öz-içgörü, kafa karışıklığı, bir gölge inmiş gibi, İyileşmiş hissetmek, aslında daha kötü olmalarına rağmen, büyüklük sanrıları, her şeye gücü yetme ve başarı fantezileri, paranoya.
-Bozulmuş Yargılama (/Yargılama geriliği "Impaired Judgment:"): normal etik kısıtlamalardan kurtulma, sonuçlara yönelik endişenin azalması, öz-yansıtma eksikliği, bozulmuş yönetici işlevi.
*Manevi (ruhsal) Seçimler:
-Anlama (/kavrama "Comprehension"): inkar, kaygı, sabırsızlık, ruh hali
değişimleri, mani, ağlama, üzüntü, disfori, öfke, düşmanlık, yıkım,
psikoz
-Kabul(lenme) /onay(lama) "Acceptance"): tedavisi olmayan, biyolojik olarak bozulmuş, teslimiyetçilik, bağımlılık, boşluk, yenilmiş, umutsuzluk, neşesizlik, uyum, melankoli, zihinsel çöküş, umutsuzluk, çaresizlik, depresyon
-Seçimle eylem: karakter dışı seçimler, isyan, intikam, kamu düzenini bozma, şiddet, suç, cinayet, saçma planlar için hayat birikimlerini çalma, iyi bir işi mahvetme, işten atılma, işten ayrılma, evlilikleri ve değerli ilişkileri mahvetme
-Kabul(lenme) /onay(lama) "Acceptance"): tedavisi olmayan, biyolojik olarak bozulmuş, teslimiyetçilik, bağımlılık, boşluk, yenilmiş, umutsuzluk, neşesizlik, uyum, melankoli, zihinsel çöküş, umutsuzluk, çaresizlik, depresyon
-Seçimle eylem: karakter dışı seçimler, isyan, intikam, kamu düzenini bozma, şiddet, suç, cinayet, saçma planlar için hayat birikimlerini çalma, iyi bir işi mahvetme, işten atılma, işten ayrılma, evlilikleri ve değerli ilişkileri mahvetme
-İntihar: İlaçlar, birini intihar etmeye zorlamaz. İlaçlar, bir kişiyi intihara sürüklemez. Ancak, 'yargılama yeteneğinin ve sonuçlarının bozulmasıyla', kişi 'hiçbir şeyi umursamaz ve sonra, kendini öldürür.' Tıpkı bir sarhoşun, masum birinin ölümüne yol açan 'araba kullanma seçiminden, sorumlu tutulması' gibi, 'psikiyatrik ilaç kullanan bir kişi de, kendi hayatına son verdiği' için sorumlu tutulur. 'Risperdal, Zyprexa, Haldol, Thorazine, Prolixin, Seroquel, Geodon' gibi ilaçlar, 'insan iradesine aykırı seçimler yaptırmaz' ancak sarhoşken olduğu gibi 'muhakeme yeteneğini engelleyerek, güçlü etkilere' sahip olabilir. Egg vakasına bakın.
Not: İlaçlar, seçimi yönlendirmez, ancak 'ilgisizlik ve sonuçlara karşı
duyarsızlık' yoluyla 'seçimi etkileyebilir', tıpkı sarhoş birinin (alkol), ayıkken asla yapmayacağı, 'çok aptalca seçimler yapması' gibi.
B. Psikiyatrik ilaçlar, beyindeki 'biyokimyasal
dengesizlikleri' düzeltmez çünkü bunlar, mevcut değildir! 'Biyokimyasal
beyin dengesizliği' efsanesi ifşa edildi. (1-5);
-Amber Smidebush
vakası: "10 yaşımdan beri 'psikiyatrik ilaçlar' kullanıyorum. Bugün, günde
'altı reçeteli ilaç ve üç reçetesiz hap' alıyorum. Doktorlar, 'ilaçların
her şeyin ilacı olduğunu' düşünüyor ve bu yüzden bir tuzağa düştüm.
Birçok insan daha iyi hissetmek için 'eğlence amaçlı uyuşturucu'
kullanıyor. Ben bunu, her gün, 'ilaçlarımla yapıyorum' ve bundan nefret
ediyorum. 'Üç tane turuncu, bir mavi, bir beyaz, bir kırmızı' ve 'her doz
artırıldığında, rengi değişen bir tane almak' zorunda olduğunuzu nasıl
hatırlarsınız? Bir dozu unutursam, kendimi berbat hissederim... 'Bunlardan
yoksunluk, sokak uyuşturucularındaki yoksunluktan daha kötü olabilir.' Bu
ne zaman ve nerede duracak?... Yıllar boyunca, o kadar çok farklı
psikiyatrik ilaç kullandım ki başım dönüyor... Doktorlarım, anneme
'bipolar' olduğumu söylediklerinde, otomatik olarak almam için bana 'bir
sürü hap' verdiler. Wellbutrin, Neurontin, Seroquel, Depakote, Effexor,
lnderal, Trileptal, Paxil, Zyprexa, Lamictal, Abilify -hepsini aldım.
Ben onlara 'mutluluk hapları' diyorum; onlar onlara "kimyasal dengeleyiciler" diyor. Bir ara Ritalin gibi bir tür hıza sahiptim ve bu beni gerçekten çok kötü etkiledi... Doktorlar, hapları "beni mutlu etmek" için yazıyor. Haplar, düşünmeme izin vermiyor. Mutlu ya da üzgün olma şansım yok -sadece... oradayım... Her gün "hayatını sonsuza dek değiştir ve asla daha iyi hissetmeyeceksin" reklamlarını görüyorum ama onlara bakıp gülüyorum. Özellikle de '10 vakadan 9'unda reklamını yaptıkları' ilacı aldığım için. 'Yataktan çıkamayan insanları' veya her gece, anneleri, onları yatağa yatırmadan önce 'avuç dolusu hap alan çocukları' asla göstermezler. 'Neler olup bittiğini bilmedikleri ve ilaçlarının, onları, olduğundan daha kötü hale getirdiği için, her gün ağlayan insanları' göstermezler." (Mutluluk Hapları Beni Mutlu Etmiyor "Happy Pills Don't Make Me Happy", Amber Smidebush, New America Media, Gençlik Yorumları, Yayınlandı: 19 Ocak 2006)
"Psikofarmakolojinin en zorlu sorunlarından biri, 'nörotransmitter dinamiklerindeki bu tür değişikliklerin, davranışı nasıl etkilediğini' açıklamaktır. Görev karmaşıktır çünkü 'belirli bir nörotransmitter, genellikle sinir sisteminde yaygın olarak dağılmıştır ve birçok nöronal devrede yer alıyor' gibi görünmektedir. Ayrıca, patolojik davranışı azaltan 'imipramin ve lityum' gibi bazı ilaçların, 'terapötik dozlarının, normal davranış' üzerinde çok az veya hiç etkisi yoktur. Bir diğer komplikasyon ise, 'palyatif davranışsal etkilerin, sıklıkla ilaçların, etkili seviyelerinde uygulanmasından, günler veya haftalar sonra ortaya çıkmamasıdır; bu da, birincil etkilerinden ziyade bu ajanlara karşı 'adaptif bir tepkinin, kritik terapötik olgu olduğunu' göstermektedir. Bu nedenle, psikofarmakolojideki daha ileri gelişmeler, kısmen, beyindeki 'biyolojik düzenleyici mekanizmaların, sinaptik iletimdeki çeşitli bozulmalara' karşı nasıl 'sürekli tepkiler ürettiğini' anlamaya bağlı olacaktır; bu aslında 'palyatif psikolojik etkilerden' sorumlu olabilir." (Psikiyatriye Biyolojik Yaklaşım "The Biological Approach to Psychiatry", Samuel H. Barondes, Sinirbilim Dergisi, Haziran 1990)
'Travma ve travma sonrası stres bozukluğu' gibi sorunlar için, 'nörobiyolojik kanıtlar ve açıklamalar' aranıyor. "Ve ilaçlar sadece 'depresif semptomların' değil aynı zamanda 'dikkat eksikliği hiperaktivite bozukluğunun (örn. Ritalin), iktidarsızlığın (örn. Viagra) ve alkolizmin (örn. Naltrekson)' tedavisi için test ediliyor ve dağıtılıyor. Biyolojik yönelime doğru bu kayma, lisanslı psikologları, 'psikoaktif ilaçlar' reçete etme hakkı için lobi yapmaya teşvik etti... Ve tüm bunlar, psikoterapinin "aynı derecede etkili" olduğunu savunarak, tarihsel olarak psikiyatri, 'hastaneye yatış ve ilaç kullanımına' karşı mücadele eden bir meslek tarafından gerçekleştiriliyor." (Üretim Mağdurları "Manufacturing Victims", Dr. Tana Dineen, 2001, s. 256)
"Artık kişileri, sosyal bağlamlarında 'bütün olarak' anlamaya çalışmıyoruz, bunun yerine hastalarımızın, nörotransmitterlerini 'yeniden hizalamak' için oradayız. Sorun, yapılandırması ne olursa olsun, bir 'nörotransmitterle ilişki kurmanın' çok zor olmasıdır. Bu nedenle, lonca örgütümüz [APA], 'nörobiyolojik tünel' görüşüyle, hastalar olarak tanımladığımız 'molekül kümelerinden' uzak durmamız için bir gerekçe sağlıyor." (L. R. Mosher, Psikiyatrist, Amerikan Psikiyatri Birliği'nden istifa mektubu, 1998)
-Kimyasal psikiyatristler, 'geçersiz sonuçlar' çıkarmak için aldatıcı bir şekilde 'küçük bir veri kümesi' seçen ateist evrimcilerdir: Evrimciler, bir dinozor kemiğinin, '50 radyometrik tarihini alıp, 49'unu çöpe atıp, aradıkları tarihe uyanı saklamanın aldatıcı' uygulamasında oldukça deneyimlidirler. Aynı şekilde ilaç şirketleri, 10 deneme yapar, sonra 'FDA tarafından onaylanması' gereken 'yeni bir ilacı desteklemek' için 'ihtiyaç duydukları sonucu destekleyen ikisi hariç, tüm denemeleri' çöpe atarlar..
"2002'de Connecticut Üniversitesi'nde psikolog Irving Kirsch liderliğindeki bir ekip, 1987-1999 yılları arasında FDA'ya sunulan Prozac, Paxil, Zoloft, Effexor, Serzone ve Celexa'nın 'etkinlik verilerinin bir analizini' yayınladı. FDA 'bir ilacı onaylamak için sadece iki pozitif çalışma' gerektirir, ancak ilaç şirketleri, birkaç 'pozitif klinik çalışma' ortaya koymadan önce, her zaman 'birçok klinik çalışma' yürütmek zorundadır. Kirsch ve meslektaşları, yalnızca 'FDA tarafından onay almak' için kullanılanları değil, 'şirketler tarafından yürütülen, tüm çalışmaları' incelediler. Kirsch ve meslektaşları, ilaç şirketleri tarafından yürütülen 'tüm antidepresan klinik çalışma grubunu' analiz ettikten sonra, 'ilaçların işe yaradığına dair, çok az veya hiç kanıt olmadığı' sonucuna vardılar. Araştırmaları, plaseboya kıyasla 'herhangi bir yararlı veya olumlu etkinin "önemsiz" olduğunu' gösterdi." (İlacınız Sorununuz Olabilir "Your Drug May Be Your Problem", Peter Breggin, David Cohen, 2007 MS, s. 7)
C. Psikiyatrik ilaçlar, biyokimyasal dengesizlikler nasıl yaratır ve beyin, bunları nasıl düzeltir (1-4);
Ben onlara 'mutluluk hapları' diyorum; onlar onlara "kimyasal dengeleyiciler" diyor. Bir ara Ritalin gibi bir tür hıza sahiptim ve bu beni gerçekten çok kötü etkiledi... Doktorlar, hapları "beni mutlu etmek" için yazıyor. Haplar, düşünmeme izin vermiyor. Mutlu ya da üzgün olma şansım yok -sadece... oradayım... Her gün "hayatını sonsuza dek değiştir ve asla daha iyi hissetmeyeceksin" reklamlarını görüyorum ama onlara bakıp gülüyorum. Özellikle de '10 vakadan 9'unda reklamını yaptıkları' ilacı aldığım için. 'Yataktan çıkamayan insanları' veya her gece, anneleri, onları yatağa yatırmadan önce 'avuç dolusu hap alan çocukları' asla göstermezler. 'Neler olup bittiğini bilmedikleri ve ilaçlarının, onları, olduğundan daha kötü hale getirdiği için, her gün ağlayan insanları' göstermezler." (Mutluluk Hapları Beni Mutlu Etmiyor "Happy Pills Don't Make Me Happy", Amber Smidebush, New America Media, Gençlik Yorumları, Yayınlandı: 19 Ocak 2006)
"Psikofarmakolojinin en zorlu sorunlarından biri, 'nörotransmitter dinamiklerindeki bu tür değişikliklerin, davranışı nasıl etkilediğini' açıklamaktır. Görev karmaşıktır çünkü 'belirli bir nörotransmitter, genellikle sinir sisteminde yaygın olarak dağılmıştır ve birçok nöronal devrede yer alıyor' gibi görünmektedir. Ayrıca, patolojik davranışı azaltan 'imipramin ve lityum' gibi bazı ilaçların, 'terapötik dozlarının, normal davranış' üzerinde çok az veya hiç etkisi yoktur. Bir diğer komplikasyon ise, 'palyatif davranışsal etkilerin, sıklıkla ilaçların, etkili seviyelerinde uygulanmasından, günler veya haftalar sonra ortaya çıkmamasıdır; bu da, birincil etkilerinden ziyade bu ajanlara karşı 'adaptif bir tepkinin, kritik terapötik olgu olduğunu' göstermektedir. Bu nedenle, psikofarmakolojideki daha ileri gelişmeler, kısmen, beyindeki 'biyolojik düzenleyici mekanizmaların, sinaptik iletimdeki çeşitli bozulmalara' karşı nasıl 'sürekli tepkiler ürettiğini' anlamaya bağlı olacaktır; bu aslında 'palyatif psikolojik etkilerden' sorumlu olabilir." (Psikiyatriye Biyolojik Yaklaşım "The Biological Approach to Psychiatry", Samuel H. Barondes, Sinirbilim Dergisi, Haziran 1990)
'Travma ve travma sonrası stres bozukluğu' gibi sorunlar için, 'nörobiyolojik kanıtlar ve açıklamalar' aranıyor. "Ve ilaçlar sadece 'depresif semptomların' değil aynı zamanda 'dikkat eksikliği hiperaktivite bozukluğunun (örn. Ritalin), iktidarsızlığın (örn. Viagra) ve alkolizmin (örn. Naltrekson)' tedavisi için test ediliyor ve dağıtılıyor. Biyolojik yönelime doğru bu kayma, lisanslı psikologları, 'psikoaktif ilaçlar' reçete etme hakkı için lobi yapmaya teşvik etti... Ve tüm bunlar, psikoterapinin "aynı derecede etkili" olduğunu savunarak, tarihsel olarak psikiyatri, 'hastaneye yatış ve ilaç kullanımına' karşı mücadele eden bir meslek tarafından gerçekleştiriliyor." (Üretim Mağdurları "Manufacturing Victims", Dr. Tana Dineen, 2001, s. 256)
"Artık kişileri, sosyal bağlamlarında 'bütün olarak' anlamaya çalışmıyoruz, bunun yerine hastalarımızın, nörotransmitterlerini 'yeniden hizalamak' için oradayız. Sorun, yapılandırması ne olursa olsun, bir 'nörotransmitterle ilişki kurmanın' çok zor olmasıdır. Bu nedenle, lonca örgütümüz [APA], 'nörobiyolojik tünel' görüşüyle, hastalar olarak tanımladığımız 'molekül kümelerinden' uzak durmamız için bir gerekçe sağlıyor." (L. R. Mosher, Psikiyatrist, Amerikan Psikiyatri Birliği'nden istifa mektubu, 1998)
-Kimyasal psikiyatristler, 'geçersiz sonuçlar' çıkarmak için aldatıcı bir şekilde 'küçük bir veri kümesi' seçen ateist evrimcilerdir: Evrimciler, bir dinozor kemiğinin, '50 radyometrik tarihini alıp, 49'unu çöpe atıp, aradıkları tarihe uyanı saklamanın aldatıcı' uygulamasında oldukça deneyimlidirler. Aynı şekilde ilaç şirketleri, 10 deneme yapar, sonra 'FDA tarafından onaylanması' gereken 'yeni bir ilacı desteklemek' için 'ihtiyaç duydukları sonucu destekleyen ikisi hariç, tüm denemeleri' çöpe atarlar..
"2002'de Connecticut Üniversitesi'nde psikolog Irving Kirsch liderliğindeki bir ekip, 1987-1999 yılları arasında FDA'ya sunulan Prozac, Paxil, Zoloft, Effexor, Serzone ve Celexa'nın 'etkinlik verilerinin bir analizini' yayınladı. FDA 'bir ilacı onaylamak için sadece iki pozitif çalışma' gerektirir, ancak ilaç şirketleri, birkaç 'pozitif klinik çalışma' ortaya koymadan önce, her zaman 'birçok klinik çalışma' yürütmek zorundadır. Kirsch ve meslektaşları, yalnızca 'FDA tarafından onay almak' için kullanılanları değil, 'şirketler tarafından yürütülen, tüm çalışmaları' incelediler. Kirsch ve meslektaşları, ilaç şirketleri tarafından yürütülen 'tüm antidepresan klinik çalışma grubunu' analiz ettikten sonra, 'ilaçların işe yaradığına dair, çok az veya hiç kanıt olmadığı' sonucuna vardılar. Araştırmaları, plaseboya kıyasla 'herhangi bir yararlı veya olumlu etkinin "önemsiz" olduğunu' gösterdi." (İlacınız Sorununuz Olabilir "Your Drug May Be Your Problem", Peter Breggin, David Cohen, 2007 MS, s. 7)
C. Psikiyatrik ilaçlar, biyokimyasal dengesizlikler nasıl yaratır ve beyin, bunları nasıl düzeltir (1-4);
-"Şizofrenlerin beynindeki tek 'biyokimyasal dengesizlik',
psikiyatristlerin 'ilaçlarıyla oraya koydukları' dengesizliktir."
("Nörotransmitterlerimi Rahat Bırakın!" Dopamin, Serotonin, Norepinefrin
ve GABA 'Gama Aminobütirik Asit')..
-YALAN: Genel halk, şizofreniklerin, 'nörotransmitterler dopamin, glutamat ve serotonin' içeren beynin karmaşık, birbiriyle ilişkili 'kimyasal reaksiyonlarındaki dengesizlikten' kaynaklanan 'hatalı beyin kimyasına' sahip olduğuna inanmaktadır. 'Dopamin, Serotonin, Norepinefrin ve GABA (Gama Aminobütirik Asit)' gibi nörotransmitterler, beyin hücrelerinin 'birbirleriyle iletişim kurmasını sağlayan' maddelerdir. Psikiyatrik ilaçlar, 'sinaps ve reseptör' arasındaki 'normal dengeyi' geri kazandırır ve kişiyi, 'psikotik davranışlardan ve düşüncelerden' kurtarır.
Bu 'kesinlikle yanlıştır' çünkü hiçbir psikiyatrik ilaç, şizofrenik davranışı, 'normal işlevli bireylere' dönüştürmez. Tüm psikiyatrik ilaçlar, 'şizofrenikler ve şizofrenik olmayanlar' üzerinde aynı etkiye sahiptir. 'Normal bir kişiye' verilen ilaçlar, şizofreniklerle 'aynı kayıtsız stuporu (stupor "uyuşukluk, duyarsızlık, baygınlık, sersemlik vs")' yaratır. Zıt davranış sorunları yaşayanlara, yani 'kaygı ve depresyon' yaşayanlara aynı ilaç verilir.
Normal davranan ve şizofreni hastalarının beyinleri arasında kesinlikle hiçbir fark yoktur. Şizofren ve normal kişilerin beyinleri arasında farklar bulduğunu "iddia eden" FMRI çalışmaları, 'gerçek farkın, 'uzun süreli psikiyatrik ilaç kullananlar ile ilaç kullanmayanlar' arasındaki fark olduğunu', fark edememektedir. Bu yüzden, 'bir şizofreninin beynindeki, tek kimyasal dengesizliğin, psikiyatrik ilaç kullanımından kaynaklanan 'dengesizlik' olduğunu' vurguluyoruz. Şizofrenlerin beyinlerinde gözlemlenen 'tüm farklılıklar', ilaçlardan kaynaklanır. Şizofreni, 'bir davranış seçimi' olduğundan, 'belirli bir davranış seçiminin, beyni değiştirirken, diğerinin değiştirmediğini' öngörmek için bilimsel bir temel yoktur.
İnsan beyni, kendi 'kimyasal ve nöronal süreçlerini' düzenlemede, dikkate değer bir uyum yeteneğine sahiptir. Beyin, nörotransmitterleri 'yüksek hassasiyetli dengeye' sıkı bir şekilde düzenler: 'Dopamin, Serotonin, Norepinefrin ve GABA (Gama Aminobütirik Asit) İlaçlar', bu dengeyi bozar ancak beyin, 'yeniden dengeye gelmek ve dengeyi tekrar sağlamak' için tepki verir. Örneğin, vücut sıcaklığı 'aşırı soğuk ve sıcak dış koşullara' maruz kalmasına rağmen 98,6 derece F'de (36 derece C) tutulur. Uzun süre 'buzlu suya' veya 'sıcak küvete' konulduğunda olduğu gibi tüm sistemler 'etkisiz' hale gelebilirken, çoğu zaman karmaşık kimyasal süreçler, vücut sıcaklığını oldukça sabit tutar. Aynısı, (psikiyatrik ilaçlar, 'sinaps ve reseptör' arasındaki 'çalışma ilişkisini değiştirdiğinde'), insan beyni için de geçerlidir.
-PSİKİYATRİK İLAÇLARI ALMAYI BIRAKTIĞINIZDA, BEYİN ŞU TEPKİYİ VERİR: Beynin, ilaçlar tarafından uyarılmadan işlev görmek için 'gerçek geri tepmesi', beynin, bu uyarımı 'daha düşük bastırılmış seviyede bir işlev görerek' telafi ettiği anlamına gelir (depresyonu tedavi etmek için kullanılan bir uyarıcı durumunda). Beyinden bir uyarıcı (depresyon için) çıkarıldığında, beyin, ilacın 'doğal olmayan uyarıcı etkisine' yanıt olarak 'zihinsel aktiviteyi bastırmaya' çalıştığı için kişiyi, 'doğal bir depresyona' sokar. Beyin, 'depresyon' için reçete edilen bir uyarıcıyla karşılaştığında yavaşlar. İlaç çıkarıldığında, beynin, normale dönmesi için hız kazanması zaman alır..
Aynısı 'kaygı' için reçete edilen 'sakinleştiriciler' için de geçerlidir. 'Kaygı' için 'sakinleştiriciler', beyni, yapay olarak yavaşlatır ve beyin de buna tepki olarak kendini hızlandırır. Kaygı giderici ilaç çıkarıldığında, beyin, aniden hızlanır. Beyniniz, kaygı giderici bir ilaç aldığında, bu arabanızı 'saatte 30 mil hız sınırında sürmek' gibidir.
Kaygı giderici bir ilaç aldığınızda, bu arabaya' fren uygulamak' gibidir, yani beynin, arabayı aynı hızda hareket ettirmek için 'aynı anda gaz pedalına basması' gerekir. (30 mil/saat hızını korumak için arabanızı 'aynı anda ayağınız gazda ve frende olacak' şekilde sürüyorsunuz. İlacı almayı bıraktığınızda, ayağınızı 'aniden frenden çekmek' gibi olur, bu da arabanın 'hızının 40 mil/saate çıkmasına' neden olur. Beynin, arabayı tekrar 30 mil/saate düşürmesi zaman alır.) Bu, 'ilaç yoksunluğunun, geri tepme etkisidir.' Kişi hemen acı verici ve güçten düşürücü 'yoksunluk belirtileri' yaşadığı için, bu, kişiyi, 'depresyon yaşamamak' için 'beyin kimyasını dengelemek' için 'ilaca ihtiyacı olduğuna' ikna eder. Yani tekrar ilaç almaya başladıklarında, yoksunluk sancıları anında ortadan kalkar (herhangi bir ilaç bağımlısına sorun) ve beyin, yapay olarak tekrar uyarılır, bu da onu daha önceki 'anormal denge seviyelerine' getirir.
-Beyin, D2 reseptörlerindeki artışla, 'ilaç kaynaklı kimyasal dengesizliği' telafi etmek için değişir: "1978'de Toronto Üniversitesi'nden Philip Seeman, Nature dergisinde, 'bunun, gerçekten de böyle olduğunu' duyurdu. Otopside, 'yirmi şizofreninin beyninde, normalden yüzde 70 daha fazla, D2 reseptörü' vardı. İlk bakışta, 'şizofreninin nedeninin bulunduğu' düşünülüyordu, ancak Seeman, hastaların hepsinin ölümlerinden önce, 'nöroleptik kullandığı' konusunda uyardı. "Bu sonuçlar genel olarak şizofreninin 'dopamin hipoteziyle' uyumlu görünse de" diye yazdı, D2 reseptörlerindeki artış "uzun süreli nöroleptik kullanımından kaynaklanmış olabilir." [T. Lee, “31-1-nöroleptiklerin ve 3H-apomorfinin şizofren beyinlerde bağlanması” Nature 374 (1978): 897-900.]
Birçok çalışma 'ilaçların, gerçekten suçlu olduğunu' hızla kanıtladı. Sıçanlara 'nöroleptikler' verildiğinde, 'D2 reseptörlerinin sayısı' hızla arttı. [D. Burt, “Şizofrenik ilaçlar: Kronik tedavi, beyindeki 'dopamin alıcı bağlanmasını' yükseltir” Science 196 (1977): 326-27.]
Sıçanlara 'D reseptörlerini bloke eden' bir ilaç verildiğinde, bu 'reseptör alt tipinin yoğunluğu' arttı. [M. Porceddu, “[3H]SCH 23390 bağlanma bölgeleri, d-1 dopamin alıcılarının kronik blokajından sonra artar” Avrupa Farmakoloji Dergisi "European Journal of Pharmacology" 118 (1985): 367-70.]
"Son olarak, Fransa, İsveç ve Finlandiya'daki araştırmacılar, nöroleptiklere hiç maruz kalmamış yaşayan hastalarda 'D2 reseptör yoğunluklarını' incelemek için 'pozitron emisyon topografisini' kullandılar ve hepsi, 'şizofrenikler ile "normal kontroller" arasında, "anlamlı bir fark" olmadığını' bildirdiler." [J. Martinot, "Striatal D2 dopaminerjik reseptörleri, tedavi edilmemiş şizofrenik hastalarda, 'pozitron emisyon tomografisi ve bromospiperon' ile değerlendirildi" Amerikan Psikiyatri Dergisi "American Journal of Psychiatry" 147 (1990): 44-50; L. Farde, "Nöroleptik-naif şizofrenik hastalarda D2 dopamin reseptörleri" Genel Psikiyatri Arşivleri "Archives of General Psychiatry" 47 (1990): 213-19; J. Hietala, “Pozitron emisyon tomografisi ile incelenen nöroleptik olmayan şizofreni hastalarında striatal D2 dopamin reseptör özellikleri” Genel Psikiyatri Arşivleri 51 (1994): 116-23. ] (Bir Salgının Anatomisi "Anatomy of an Epidemic", Robert Whitaker, 2010 AD, s76).
-İLAÇLAR, 'KİMYASAL DENGESİZLİKLERİ' NASIL OLUŞTURUR: Yaygın olarak inanılan bir teoriye göre, depresyon, 'beyindeki, düşük serotonin seviyelerinden' kaynaklanır. Beyindeki serotoninin, 'normal denge seviyesinin 50 birim olduğunu' varsayalım. SSRI'lar (Seçici serotonin geri alım inhibitörleri), şu anda depresyon için yoğun olarak kullanılan bir psikiyatrik ilaç ailesidir. Teoriye göre, SSRI'lar, 'nörotransmitter serotoninin hücre dışı seviyesini, presinaptik hücreye geri alımını engelleyerek' artırır ve 'postsinaptik reseptöre' bağlanmak için 'sinaptik aralıktaki serotonin seviyesini' artırır.
-YALAN: Genel halk, şizofreniklerin, 'nörotransmitterler dopamin, glutamat ve serotonin' içeren beynin karmaşık, birbiriyle ilişkili 'kimyasal reaksiyonlarındaki dengesizlikten' kaynaklanan 'hatalı beyin kimyasına' sahip olduğuna inanmaktadır. 'Dopamin, Serotonin, Norepinefrin ve GABA (Gama Aminobütirik Asit)' gibi nörotransmitterler, beyin hücrelerinin 'birbirleriyle iletişim kurmasını sağlayan' maddelerdir. Psikiyatrik ilaçlar, 'sinaps ve reseptör' arasındaki 'normal dengeyi' geri kazandırır ve kişiyi, 'psikotik davranışlardan ve düşüncelerden' kurtarır.
Bu 'kesinlikle yanlıştır' çünkü hiçbir psikiyatrik ilaç, şizofrenik davranışı, 'normal işlevli bireylere' dönüştürmez. Tüm psikiyatrik ilaçlar, 'şizofrenikler ve şizofrenik olmayanlar' üzerinde aynı etkiye sahiptir. 'Normal bir kişiye' verilen ilaçlar, şizofreniklerle 'aynı kayıtsız stuporu (stupor "uyuşukluk, duyarsızlık, baygınlık, sersemlik vs")' yaratır. Zıt davranış sorunları yaşayanlara, yani 'kaygı ve depresyon' yaşayanlara aynı ilaç verilir.
Normal davranan ve şizofreni hastalarının beyinleri arasında kesinlikle hiçbir fark yoktur. Şizofren ve normal kişilerin beyinleri arasında farklar bulduğunu "iddia eden" FMRI çalışmaları, 'gerçek farkın, 'uzun süreli psikiyatrik ilaç kullananlar ile ilaç kullanmayanlar' arasındaki fark olduğunu', fark edememektedir. Bu yüzden, 'bir şizofreninin beynindeki, tek kimyasal dengesizliğin, psikiyatrik ilaç kullanımından kaynaklanan 'dengesizlik' olduğunu' vurguluyoruz. Şizofrenlerin beyinlerinde gözlemlenen 'tüm farklılıklar', ilaçlardan kaynaklanır. Şizofreni, 'bir davranış seçimi' olduğundan, 'belirli bir davranış seçiminin, beyni değiştirirken, diğerinin değiştirmediğini' öngörmek için bilimsel bir temel yoktur.
İnsan beyni, kendi 'kimyasal ve nöronal süreçlerini' düzenlemede, dikkate değer bir uyum yeteneğine sahiptir. Beyin, nörotransmitterleri 'yüksek hassasiyetli dengeye' sıkı bir şekilde düzenler: 'Dopamin, Serotonin, Norepinefrin ve GABA (Gama Aminobütirik Asit) İlaçlar', bu dengeyi bozar ancak beyin, 'yeniden dengeye gelmek ve dengeyi tekrar sağlamak' için tepki verir. Örneğin, vücut sıcaklığı 'aşırı soğuk ve sıcak dış koşullara' maruz kalmasına rağmen 98,6 derece F'de (36 derece C) tutulur. Uzun süre 'buzlu suya' veya 'sıcak küvete' konulduğunda olduğu gibi tüm sistemler 'etkisiz' hale gelebilirken, çoğu zaman karmaşık kimyasal süreçler, vücut sıcaklığını oldukça sabit tutar. Aynısı, (psikiyatrik ilaçlar, 'sinaps ve reseptör' arasındaki 'çalışma ilişkisini değiştirdiğinde'), insan beyni için de geçerlidir.
-PSİKİYATRİK İLAÇLARI ALMAYI BIRAKTIĞINIZDA, BEYİN ŞU TEPKİYİ VERİR: Beynin, ilaçlar tarafından uyarılmadan işlev görmek için 'gerçek geri tepmesi', beynin, bu uyarımı 'daha düşük bastırılmış seviyede bir işlev görerek' telafi ettiği anlamına gelir (depresyonu tedavi etmek için kullanılan bir uyarıcı durumunda). Beyinden bir uyarıcı (depresyon için) çıkarıldığında, beyin, ilacın 'doğal olmayan uyarıcı etkisine' yanıt olarak 'zihinsel aktiviteyi bastırmaya' çalıştığı için kişiyi, 'doğal bir depresyona' sokar. Beyin, 'depresyon' için reçete edilen bir uyarıcıyla karşılaştığında yavaşlar. İlaç çıkarıldığında, beynin, normale dönmesi için hız kazanması zaman alır..
Aynısı 'kaygı' için reçete edilen 'sakinleştiriciler' için de geçerlidir. 'Kaygı' için 'sakinleştiriciler', beyni, yapay olarak yavaşlatır ve beyin de buna tepki olarak kendini hızlandırır. Kaygı giderici ilaç çıkarıldığında, beyin, aniden hızlanır. Beyniniz, kaygı giderici bir ilaç aldığında, bu arabanızı 'saatte 30 mil hız sınırında sürmek' gibidir.
Kaygı giderici bir ilaç aldığınızda, bu arabaya' fren uygulamak' gibidir, yani beynin, arabayı aynı hızda hareket ettirmek için 'aynı anda gaz pedalına basması' gerekir. (30 mil/saat hızını korumak için arabanızı 'aynı anda ayağınız gazda ve frende olacak' şekilde sürüyorsunuz. İlacı almayı bıraktığınızda, ayağınızı 'aniden frenden çekmek' gibi olur, bu da arabanın 'hızının 40 mil/saate çıkmasına' neden olur. Beynin, arabayı tekrar 30 mil/saate düşürmesi zaman alır.) Bu, 'ilaç yoksunluğunun, geri tepme etkisidir.' Kişi hemen acı verici ve güçten düşürücü 'yoksunluk belirtileri' yaşadığı için, bu, kişiyi, 'depresyon yaşamamak' için 'beyin kimyasını dengelemek' için 'ilaca ihtiyacı olduğuna' ikna eder. Yani tekrar ilaç almaya başladıklarında, yoksunluk sancıları anında ortadan kalkar (herhangi bir ilaç bağımlısına sorun) ve beyin, yapay olarak tekrar uyarılır, bu da onu daha önceki 'anormal denge seviyelerine' getirir.
-Beyin, D2 reseptörlerindeki artışla, 'ilaç kaynaklı kimyasal dengesizliği' telafi etmek için değişir: "1978'de Toronto Üniversitesi'nden Philip Seeman, Nature dergisinde, 'bunun, gerçekten de böyle olduğunu' duyurdu. Otopside, 'yirmi şizofreninin beyninde, normalden yüzde 70 daha fazla, D2 reseptörü' vardı. İlk bakışta, 'şizofreninin nedeninin bulunduğu' düşünülüyordu, ancak Seeman, hastaların hepsinin ölümlerinden önce, 'nöroleptik kullandığı' konusunda uyardı. "Bu sonuçlar genel olarak şizofreninin 'dopamin hipoteziyle' uyumlu görünse de" diye yazdı, D2 reseptörlerindeki artış "uzun süreli nöroleptik kullanımından kaynaklanmış olabilir." [T. Lee, “31-1-nöroleptiklerin ve 3H-apomorfinin şizofren beyinlerde bağlanması” Nature 374 (1978): 897-900.]
Birçok çalışma 'ilaçların, gerçekten suçlu olduğunu' hızla kanıtladı. Sıçanlara 'nöroleptikler' verildiğinde, 'D2 reseptörlerinin sayısı' hızla arttı. [D. Burt, “Şizofrenik ilaçlar: Kronik tedavi, beyindeki 'dopamin alıcı bağlanmasını' yükseltir” Science 196 (1977): 326-27.]
Sıçanlara 'D reseptörlerini bloke eden' bir ilaç verildiğinde, bu 'reseptör alt tipinin yoğunluğu' arttı. [M. Porceddu, “[3H]SCH 23390 bağlanma bölgeleri, d-1 dopamin alıcılarının kronik blokajından sonra artar” Avrupa Farmakoloji Dergisi "European Journal of Pharmacology" 118 (1985): 367-70.]
"Son olarak, Fransa, İsveç ve Finlandiya'daki araştırmacılar, nöroleptiklere hiç maruz kalmamış yaşayan hastalarda 'D2 reseptör yoğunluklarını' incelemek için 'pozitron emisyon topografisini' kullandılar ve hepsi, 'şizofrenikler ile "normal kontroller" arasında, "anlamlı bir fark" olmadığını' bildirdiler." [J. Martinot, "Striatal D2 dopaminerjik reseptörleri, tedavi edilmemiş şizofrenik hastalarda, 'pozitron emisyon tomografisi ve bromospiperon' ile değerlendirildi" Amerikan Psikiyatri Dergisi "American Journal of Psychiatry" 147 (1990): 44-50; L. Farde, "Nöroleptik-naif şizofrenik hastalarda D2 dopamin reseptörleri" Genel Psikiyatri Arşivleri "Archives of General Psychiatry" 47 (1990): 213-19; J. Hietala, “Pozitron emisyon tomografisi ile incelenen nöroleptik olmayan şizofreni hastalarında striatal D2 dopamin reseptör özellikleri” Genel Psikiyatri Arşivleri 51 (1994): 116-23. ] (Bir Salgının Anatomisi "Anatomy of an Epidemic", Robert Whitaker, 2010 AD, s76).
-İLAÇLAR, 'KİMYASAL DENGESİZLİKLERİ' NASIL OLUŞTURUR: Yaygın olarak inanılan bir teoriye göre, depresyon, 'beyindeki, düşük serotonin seviyelerinden' kaynaklanır. Beyindeki serotoninin, 'normal denge seviyesinin 50 birim olduğunu' varsayalım. SSRI'lar (Seçici serotonin geri alım inhibitörleri), şu anda depresyon için yoğun olarak kullanılan bir psikiyatrik ilaç ailesidir. Teoriye göre, SSRI'lar, 'nörotransmitter serotoninin hücre dışı seviyesini, presinaptik hücreye geri alımını engelleyerek' artırır ve 'postsinaptik reseptöre' bağlanmak için 'sinaptik aralıktaki serotonin seviyesini' artırır.
Basitçe ifade edilen çizimlerle: (Mutluluk İksiri (Happy Potion) ve Seviye Çubuğu (dipstick): Erkekler, uzun
zamandır 'bir kadını kendilerine aşık edecek' kimyasal bir "aşk iksiri"
arıyorlar.) ; Serotonini, kimyasal bir "mutluluk iksiri" olarak düşünün.. Biyopsikologlar depresyonun, 'beyinlerindeki "serotonin mutluluk
iksirinin" çok az olmasından kaynaklandığına' inanıyor..
-Beynin aslında
bir doktorun kafanızdan çıkarıp 'beyninizdeki, serotonin seviyesini
kontrol edebileceği bir çubuk' olduğunu hayal edin. Normalde '50 birim
serotonininiz' vardır, ancak çubuk, 'bir litre eksik' olduğunuzu ve '25 birim
serotonin' eklemeniz gerektiğini gösterir. Bunu düzeltmenin iki yolu
vardır. ('Serotonin ekleyin' veya serotoninin 'bir inhibitör aracılığıyla'
beyinden kaçmasını azaltın..) 'Paxil, Zoloft, Celexa, Lexapro ve Sarafem'
gibi SSRI ilaçları, ikincisini yapar. Beyninizden "serotonin iksirinin"
doğal kaybını azaltırlar (engelleyerek) ve bu da net seviyeyi artırır.
Bir 'SSRI geri alım inhibitörü' eklemek, 'suyla doldurmaya çalıştığınız, bir
kovadaki sızıntıyı onarmak' gibidir. Beyindeki delikleri tıkayarak daha
az "serotonin mutluluk iksiri" kaybolur, böylece ölçüm çubuğundaki 'net
sıvı seviyesi, normal seviyelere' yükselir.
-Teorik sonuç, kişiyi 'depresif
hale getirmek' yerine mutlu etmektir. "Presinaptik nöron" tek bir "mutluluk
iksiri" gönderdiğinde, mesajı 'postsinaptik sinire' iletir ancak daha sonra
' presinaptik sinire' yeniden emilmez.. Sonuç olarak "mutluluk iksiri" mesajını
'tekrar tekrar iletmeye' devam eder: "MUTLU OL(mak)", depresyonu hafifletir.
Teori, birçok nedenden dolayı çöker, bunlardan biri de beynin, aslında
'daha azını göndererek, bu ekstra "MUTLU OL" serotonin sinyallerini
ortadan kaldırmak' için adımlar atmasıdır. OOPs! İşte depresyonla ilgili o
çılgın bilimsel çöp psikiyatri teorisi (junk science psychiatric
theory) ortadan kalktı!
*EV SOBASI (/FIRINI, OCAĞI "HOUSE FURNACE") : Termostatı olmayan sobanın '70 derece F'lik bir denge sıcaklığını' koruduğu 'R12 yalıtımlı bir ev' düşünün. Evin içinden (hücre dışı seviye) dışarıya (beyin dokusuna geri emilen) sabit miktarda ısı kaybı (serotonin) vardır. Eğer tüm evi, geçici olarak 'büyük bir yalıtım örtüsüyle' sararak yalıtım seviyesini aniden R24'e (bir SSRI ilacıyla) çıkarırsanız, ısı kaybı %50 oranında engellenir/azaltılır. (geri alım inhibitörleri)
*EV SOBASI (/FIRINI, OCAĞI "HOUSE FURNACE") : Termostatı olmayan sobanın '70 derece F'lik bir denge sıcaklığını' koruduğu 'R12 yalıtımlı bir ev' düşünün. Evin içinden (hücre dışı seviye) dışarıya (beyin dokusuna geri emilen) sabit miktarda ısı kaybı (serotonin) vardır. Eğer tüm evi, geçici olarak 'büyük bir yalıtım örtüsüyle' sararak yalıtım seviyesini aniden R24'e (bir SSRI ilacıyla) çıkarırsanız, ısı kaybı %50 oranında engellenir/azaltılır. (geri alım inhibitörleri)
-Teorik sonuç, sıcaklıkta (serotonin) bir artış olması ve
sıcaklığın 90 dereceye yükselmesidir. Fazladan serotonin, "mutluluk
sinyalleri" (daha sıcak) fazlası yaratır ve kişi artık depresif
değildir. İllüstrasyonumuzun bu kısmına kadar, fırının 'sabit 70
derecelik bir sıcaklığı' korumak için bir termostatı yoktur çünkü biyopsi
uzmanları, 'beyne ve SSRI'ların beyin kimyası üzerindeki etkisine' bu
şekilde bakarlar.
-Ancak aslında beyniniz, fırınınızın bir termostatı olduğu gibi, SSRI'lar da dahil olmak üzere tüm nörotransmitterler için 'kendi kendini düzenleyen bir sisteme' sahip olduğundan, ekstra ısı (/serotonin akışı), yapay olarak yüksek R24 yalıtım seviyesini hesaba katmak için fırına, 'eve ısı (serotonin) eklemeyi bırakması' sinyalini verir. Kimyasal bir dengesizliğin etkisi altındaki beyin, dengeye ulaşmak için 'iç nörotransmitter oranlarını' ayarlamaya başlar, böylece 'serotonin üretimini' bir termostatın fırını kapatmasıyla aynı şekilde yarı yarıya azaltır. Bir ev fırını, ev sıcaklığını dakikalar içinde yeniden dengeleyebilse de, 'beynin, dengeye ulaşması' aylar alır..
-Psikiyatrik ilaçları, 'aniden bırakmanın tehlikesi' burada yatıyor: Eğer 'geçici ev yalıtımını (R24) aniden' kaldırırsanız ve evi 'normal R12 yalıtım seviyesine' geri getirirseniz', işten tatil yapan fırın, 'aniden ihtiyaç duyulan ekstra ısıyı eklemek' için öfkeye kapılır. Dışarıya 'ısı kaybı' artar çünkü ısının "geri alım inhibitörü" olarak işlev gören R24 yalıtımı kaldırılmıştır. Ancak fırının aksine, beynin yeniden dengelenmesi aylar alır ve hemen hemen 'anında büyük, acı verici ve tehlikeli ilac yoksunluğu yan etkileri' başlar çünkü beyin, 'serotoninin hücre dışı seviyesine' sahiptir. Kişi "çöktüğünde", acıyı ve güçsüzlüğü standart "ilac bağımlısı" ilac yoksunluğu semptomları yerine 'zihinsel bozukluğuna' bağlar. Bu yüzden iki gün sonra 'ilaclarını almaya başlar' ve anında 'ağrı kaybolur' ve "çökme hissi" kaybolur. Yine, 'ilacın, beynindeki depresyona neden olan kimyasal dengesizliği düzelttiğini' yanlış bir şekilde varsayıyor; oysa aslında 'her damar içi eroin kullanıcısı', bunun 'uyuşturucu yoksunluğu sancısı' olduğunu biliyor.
*SEYİR KONTROLÜNDEKİ ARAÇ: Herhangi bir psikiyatrik ilaç almak, 'bir ayağınız gaz pedalında ve diğeri aynı anda frende iken araba kullanmaya' benzer. Bir araba kullandığınızı ve '50 km/s hıza ayarlı' olduğunuzu düşünün. Normalde frene bastığınızda, seyir kontrolü otomatik olarak devre dışı kalır, ancak bir SSRI ilacı aldığınızda, 'elektronik otomotiv beynine müdahale ederek, seyir kontrolünü' kapatmaz. İlaç, aracın 'seyir kontrolünde normal tasarım işlevine' müdahale eden bir "kimyasal dengesizlik" yaratır.. Sonuç olarak frene basabilirsiniz ve seyir kontrolü devre dışı kalmaz. Seyir kontrolü '50 km/s hıza ayarlanmış' böyle bir arabada, frene basmanın motor üzerinde nasıl bir etkisi olur? Seyir kontrolünün, hızlanmak için 'gaz pedalına daha fazla bastığını' fark edersiniz. Tıpkı, araba 'otoyolda dik bir yokuşu tırmanmaya başladığında, gaz pedalının düştüğünü hissettiğiniz zamanki' gibi olurdu.
-Ancak aslında beyniniz, fırınınızın bir termostatı olduğu gibi, SSRI'lar da dahil olmak üzere tüm nörotransmitterler için 'kendi kendini düzenleyen bir sisteme' sahip olduğundan, ekstra ısı (/serotonin akışı), yapay olarak yüksek R24 yalıtım seviyesini hesaba katmak için fırına, 'eve ısı (serotonin) eklemeyi bırakması' sinyalini verir. Kimyasal bir dengesizliğin etkisi altındaki beyin, dengeye ulaşmak için 'iç nörotransmitter oranlarını' ayarlamaya başlar, böylece 'serotonin üretimini' bir termostatın fırını kapatmasıyla aynı şekilde yarı yarıya azaltır. Bir ev fırını, ev sıcaklığını dakikalar içinde yeniden dengeleyebilse de, 'beynin, dengeye ulaşması' aylar alır..
-Psikiyatrik ilaçları, 'aniden bırakmanın tehlikesi' burada yatıyor: Eğer 'geçici ev yalıtımını (R24) aniden' kaldırırsanız ve evi 'normal R12 yalıtım seviyesine' geri getirirseniz', işten tatil yapan fırın, 'aniden ihtiyaç duyulan ekstra ısıyı eklemek' için öfkeye kapılır. Dışarıya 'ısı kaybı' artar çünkü ısının "geri alım inhibitörü" olarak işlev gören R24 yalıtımı kaldırılmıştır. Ancak fırının aksine, beynin yeniden dengelenmesi aylar alır ve hemen hemen 'anında büyük, acı verici ve tehlikeli ilac yoksunluğu yan etkileri' başlar çünkü beyin, 'serotoninin hücre dışı seviyesine' sahiptir. Kişi "çöktüğünde", acıyı ve güçsüzlüğü standart "ilac bağımlısı" ilac yoksunluğu semptomları yerine 'zihinsel bozukluğuna' bağlar. Bu yüzden iki gün sonra 'ilaclarını almaya başlar' ve anında 'ağrı kaybolur' ve "çökme hissi" kaybolur. Yine, 'ilacın, beynindeki depresyona neden olan kimyasal dengesizliği düzelttiğini' yanlış bir şekilde varsayıyor; oysa aslında 'her damar içi eroin kullanıcısı', bunun 'uyuşturucu yoksunluğu sancısı' olduğunu biliyor.
*SEYİR KONTROLÜNDEKİ ARAÇ: Herhangi bir psikiyatrik ilaç almak, 'bir ayağınız gaz pedalında ve diğeri aynı anda frende iken araba kullanmaya' benzer. Bir araba kullandığınızı ve '50 km/s hıza ayarlı' olduğunuzu düşünün. Normalde frene bastığınızda, seyir kontrolü otomatik olarak devre dışı kalır, ancak bir SSRI ilacı aldığınızda, 'elektronik otomotiv beynine müdahale ederek, seyir kontrolünü' kapatmaz. İlaç, aracın 'seyir kontrolünde normal tasarım işlevine' müdahale eden bir "kimyasal dengesizlik" yaratır.. Sonuç olarak frene basabilirsiniz ve seyir kontrolü devre dışı kalmaz. Seyir kontrolü '50 km/s hıza ayarlanmış' böyle bir arabada, frene basmanın motor üzerinde nasıl bir etkisi olur? Seyir kontrolünün, hızlanmak için 'gaz pedalına daha fazla bastığını' fark edersiniz. Tıpkı, araba 'otoyolda dik bir yokuşu tırmanmaya başladığında, gaz pedalının düştüğünü hissettiğiniz zamanki' gibi olurdu.
-SSRI ilacı,
'hız sabitleyici açıkken frene basmak' gibidir. Otomotiv bilgisayarı, gaz
pedalını artırarak yanıt verir. Ancak, artan güç, arabanın '50 km/s hıza
ulaşmasını' sağladığında, frende "SSRI ilacı ayağı" ile denge tekrar
sağlanır ancak bu sefer 'çok daha fazla gaz yakıyorsunuz' ve fren
pabuçlarınız aşınıyor. Aynı anda bir ayağınız gaz pedalında ve diğeri
frende iken araba sürmek, arabaya kısa sürede zarar verecektir. Psikiyatrik
ilaçların, 'beyin hasarına' neden olmasının nedeni budur..
-Şimdi, ayağınız
'gaz ve frendeyken, 10 mil araba kullandıktan' sonra (10 yıldır ilaç
kullanırken), aniden ayağınızı frenden çektiğinizi düşünün. (SSRI'ları
aniden bırakmak (cold turkey "aniden bırakmak")). Bunun hemen ardından,
'hız sabitleyici bilgisayarı', aracı 'denge hızı' olan '50 km/s'ye geri
getirmek' için 'gazı, azaltana kadar' araç büyük ölçüde hızlanmaya başlar.
Arabanın bilgisayarının, ayarlamayı yapması sadece bir saniye sürer,
ancak 'beyninizin, aynı ayarlamayı yapması, aylar veya yıllar alır.' Bu, acı
verici ve güçten düşürücü 'yoksunluk etkilerinin' yaşandığı zamandır. Bu
nedenle, 'bir doktorun doğrudan gözetimi olmadan, herhangi bir psikiyatrik
ilacı aniden almayı bırakmak tehlikelidir.'
"Ancak ilaç, beyindeki 'kimyasal dengesizliği' düzeltmiyor. Bunun yerine, tam tersini yapıyor. İlaçlanmadan önce, depresyondaki bir kişinin, bilinen bir 'kimyasal dengesizliği' yoktur. Fluoksetin, daha sonra serotoninin, sinapstan 'normal şekilde uzaklaştırılmasını' engeller ve bu da 'bir dizi değişikliğe' neden olur ve birkaç hafta sonra 'serotonin yolu, kesinlikle anormal bir şekilde çalışmaya' başlar. Presinaptik nöron, normalden 'daha fazla serotonin' salgılamaktadır. 'Serotonin geri alım kanalları', ilaç tarafından bloke edilmiştir. Sistemin 'geri bildirim döngüsü', kısmen devre dışı bırakılmıştır. Postsinaptik nöronlar, serotonine karşı "duyarsızlaştırılmıştır (desensitized)." Mekanik olarak konuşursak, serotonin sistemi artık oldukça bozulmuştur. Eli Lilly'nin bilim insanları, 'bunun böyle olduğunu, gayet iyi' biliyorlardı." (Bir Salgının Anatomisi "Anatomy of an Epidemic", Robert Whitaker, s. 81)
SSRI'ların, depresyonda '50 birim serotonin dengesinin, beyin kimyasını' nasıl etkilediğine dair özet tablo.. Normalde beynin, '50 birim serotonine' ihtiyaç duymasına rağmen, "depresyondaki hastanın" sadece '40 Birime' sahip olduğu varsayılır. Aslında bu yanlıştır. Depresif bir kişinin beyni, normal şekilde çalışır ve tıpkı depresif olmayan kişiler gibi '50 birim serotonin dengesini' koruyabilir. Yani SSRI gibi bir psikiyatrik ilaç eklediğinizde, 'daha önce hiç var olmayan, bir kimyasal dengesizlik' yaratırsınız.
-------------------------
a- "Depresyon hastası"
b- Beyindeki 'biyokimyasal dengesizlik': 50 birim serotonin
c- Beyin, nörotransmitter dengesini korumak için tepki verir
a- Depresyonda ama asla ilaç kullanmıyor
b- Beyinde 'kimyasal dengesizlik' yok. Normal beyin fonksiyonu: 50 birim serotonin
c- Tepki yok, beyin, 'normal nörotransmitter' dengesinde
a- Depresyondaki kişi psikiyatrik SSRI ilaçlarına başlar
b- İlaçlar, beyinde serotoninin '100 birimlik geri emilimini' engelleyerek, 'kimyasal dengesizlik' yaratır.
c- Kişi, 'beyin serotonin üretimini' birkaç ay boyunca azaltıp, net seviyeyi '50 birimlik serotonin dengesine' getirene kadar kendini farklı hisseder.
a- Depresyondaki kişi, 5 yıl boyunca, psikiyatrik ilaçlar kullandıktan sonra.
b- İlaçlar, depresyondaki kişi 'SSRI ilaçları almaya başlamadan önce var olmayan' bir kimyasal dengesizlik yaratmıştır.
c- Beyin, '50 birim serotonin dengesini' korumak için 'biyolojik bükülmeler ' yapmaktadır. Aynı anda gaz ve frene basarak araba kullanmanın, 'beyinde yarattığı hasarla' aynıdır.
a- Depresyondaki kişi, psikiyatrik ilaçlar kullandıktan 5 yıl sonra, SSRI'ları 'aniden bırakır' ve bir eroin bağımlısı gibi acı verici bir 'ilaç yoksunluğu' yaşar.
b- İlaç kaynaklı kimyasal dengesizlik ortadan kalkar ancak 'serotonin seviyeleri, 25 üniteye düştüğünde', beyin, aniden dengesini kaybeder.
c- Beyin, serotonin üretimini artırır ancak serotoninin '50 ünitelik doğal dengesine' ulaşması aylar veya yıllar aldığı için kişi, hemen acı verici ve yıpratıcı 'ilaç yoksunluğu etkileri' yaşar.
a- Depresyondaki kişi, aniden bıraktıktan iki gün sonra SSRI ilaçlarına 'yeniden başlar' ve acı verici 'yoksunluk etkisi' anında durur.
b- İlaçsız ama yine de iki gün sonra tekrar alınana kadar kimyasal bir dengesizlik vardır ve bu da dengeyi önceki 'doğal olmayan ilaç kaynaklı durumuna' geri döndürür.
c- Beyin, ihtiyaç duyduğu 'ek serotonini' alır ve acı verici 'ilaç yoksunluk belirtileri' hemen sona erer. Depresyondaki kişi, yoksunluğu uzak tutmak ve acıyı hafifletmek için "ilaç (/uyuşturucu) bağımlılığı düzeltmesi (addicted junkie fix)" etkisinden ziyade, 'ilacın, depresyona neden olan kimyasal dengesizliği düzelttiği için ağrının sona erdiğini' yanlış bir şekilde varsayar.
a- Tıp doktoru, depresyondaki kişinin ilaç dozunu, psikiyatrik ilaçlar kullandığı 'her yıl' için 'bir ay' kademeli olarak azaltır.
b- SSRI ilacının dozu, 5 ay boyunca' her azaltıldığında, küçük bir kimyasal dengesizlik' oluşur.
c- Beynin "Tanrı tarafından tasarlanmış" otomatik denge mekanizması, kişi '5 ay sonra ilaçtan kurtulana kadar, 50 birim serotonini' korumak için 'ilaç dozundaki küçük azalmalara' uyum sağlayabilir.
"Depresif bir kişinin beynindeki tek biyokimyasal dengesizlik, doktorların, 'psikiyatrik ilaçlar yazdığında yarattığı' dengesizliktir. Depresyon, bir davranış seçimidir, tıbbi bir hastalık değildir. Depresyon, 'insan ruhunun' yaptığı bir seçimdir, 'dengesiz vücut kimyasallarının, istemsiz bir sonucu' değildir. Depresif bir kişi ile depresif olmayan birinin 'beyin kimyasında', depresif kişi 'ilaç almaya başlayana kadar' hiçbir fark yoktur."
--------------------
D. İlaçlar: kimyasal lobotomi, duygusal anestezi, farmakolojik deli gömleği: (1-10); "Zombi" vakasına bakın.. Nöroleptikler gerçekten de bir 'kimyasal lobotomidir' çünkü 'yönetici işlevleri azaltarak ve beynin retiküler aktive edici veya "enerji verici" sistemini bozarak' çalışırlar. Aşağıdaki tabloda özetlendiği gibi sonuç, 'ilgisizlik, kayıtsızlık, duygusal yavanlık, uyum ve teslimiyetçiliğin' yanı sıra 'şikayetler' veya 'protestolar' dahil 'tüm sözel ifadelerde' azalmadır. Bu ilaçların yaptığı şey, aslında 'duygusal anestezi etkisi olan kimyasal bir lobotomi yoluyla, duyguları aptallaştırmaktır.' İlaçlar, yalnızca 'semptomları' ortadan kaldırır, sorunu çözmez. Psikiyatrik ilaçlar, 'kimyasal dengesizlikleri' düzeltmek için değil, yaratmak için kullanılır.
“İlaçlar sizi izole eder. Empati yeteneğinizi engeller. İçinizde 'bir durgunluk' vardır ve bu yüzden, insanlarla 'her zaman rahatsız' olursunuz. Sizin 'geçinmenizi' zorlaştırırlar. İlaçlar 'saldırganlık, kaygı ve bazı paranoya' gibi semptomları giderebilir, ancak 'insanlarla geçinmenizi sağlayan' empatiye yardımcı olmazlar.” (Bir Salgının Anatomisi "Anatomy of an Epidemic", Robert Whitaker, 2010 AD, Cathy Levin'den Alıntı, s19)
"Sözde sakinleştirici ilaçların 'yaygın kabul görmesi ve kullanımı', psikiyatrinin yakın tarihindeki en dikkat çekici olaylardan birini oluşturmaktadır. Bu ilaçlar, özünde, 'kimyasal deli gömleği' işlevi görmektedir. Hastalar, örneğin bir 'deli gömleği' kullanılarak, 'güç' kullanılarak 'kısıtlanmak' zorunda kaldıklarında, 'bakımlarından sorumlu olanların, tamamen hasta adına hareket ettiklerine' kendilerini ikna etmeleri zordu. Kimyasal yollarla kısıtlama [psikiyatristin] 'suçlu hissetmesine' neden olmaz; hasta için tehlike burada yatar." (Sakinleştirici İlaçların Kullanımı Üzerine Bazı Gözlemler "Some Observations on the Use of Tranquilizing Agents", Szasz, T.S., A.M.A. Archives of Neurology and Psychiatry, 77: 86-92, Ocak, 1957, s. 91)
"Pratik yapan bir psikiyatrist olarak, giderek artan bir şekilde dehşet ve öfke, 'biyolojik psikiyatri' olarak bilinen hegemonyanın yükselişi ve zaferi. 1980'lerin sonu ve 1990'ların başında eğitim almış bir psikiyatristim ve hastalara yaklaşımımda hem psikoterapi hem de ilaçlar kullanıyorum. Bu gerçekleri, bunun bir 'anti-psikiyatri risalesi' olmadığını ve 'psikiyatri alanından konuştuğumu' açıklığa kavuşturmak için belirtiyorum, ancak 'bu meslekle özdeşleşmenin giderek imkansızlaştığını' düşünüyorum. Peki 'biyolojik psikiyatrinin sınırlamaları' nelerdir? Öncelikle, ilaçlar, 'semptomları azaltır', başlı başına 'ruhsal hastalıkları tedavi etmezler.' Bu ayrım çok önemlidir." (Biyolojik Psikiyatriye Karşı "Against Biologic Psychiatry", Dr. David Kaiser, Psikolog, Psychiatric Times, Aralık, Aralık 1996, Cilt XIII, Sayı 12)
"Personel bakmıyorken antipsikotik ilacı, diliyle yutmaya ve tükürmeye başladı. "Tekrar düşünebiliyordum" diyor. "Antipsikotik ilaçlar, düşünmeme izin vermiyordu. Sebze gibiydim ve hiçbir şey yapamıyordum. Hiçbir duygum yoktu. Orada oturup televizyon izliyordum. Ama şimdi kendimi daha kontrolde hissediyordum. Ve tekrar canlı hissetmek harika hissettirdi." (Bir Salgının Anatomisi "Anatomy of an Epidemic", Robert Whitaker, 2010 AD, George Badillo'dan alıntı, s. 23)
"Sonuç olarak, 'temelde bir şeylerin yanlış olduğuna' ikna olabilirsiniz. Peki ya sizde hiçbir "yanlış" yoksa? Ya depresyondan tekrar tekrar muzdarip olan hemen hemen herkes gibi, 'kendinizi kurtarmak' için gösterdiğiniz 'çok mantıklı, hatta kahramanca çabaların' kurbanı olduysanız - sizi kurtarmak için verilen mücadele tarafından daha da derinlere çekilen biri gibi? Bu kitabı, depresyonu veya kronik mutsuzluğu neyin beslediğine dair radikal bir şekilde yeni bir anlayış kazandıran son bilimsel keşifleri paylaşarak, bunun nasıl gerçekleştiğini ve bu konuda neler yapabileceğinizi anlamanıza yardımcı olmak için yazdık: Ruh halinin aşağı doğru sarmal yapmaya başladığı en erken aşamalarda, hasarı veren ruh hali değil, buna nasıl tepki verdiğimizdir. Kendimizi kurtarmak için gösterdiğimiz alışılmış çabalar, bizi özgürleştirmekten çok, aslında kaçmaya çalıştığımız acıya kilitler.
Bilim insanları ve klinisyenler olarak, tekrarlayan depresyonla başa çıkmada neyin etkili olup neyin etkili olmadığı konusunda biraz dolambaçlı yol. 1970'lerin başına kadar bilim insanları, akut depresyon için etkili tedaviler bulmaya odaklanmışlardı — genellikle kişinin hayatındaki felaket bir olay tarafından tetiklenen o yıkıcı ilk bölüm için. Bunları, birçok insan için depresyonu tedavi etmede muazzam derecede yardımcı olmaya devam eden antidepresan ilaçlar şeklinde buldular. Sonra, 'tedavi edildikten sonra depresyonun sıklıkla geri döndüğü — ve daha sık deneyimlendikçe tekrarlama olasılığının daha da arttığı' keşfedildi. Bu, depresyon ve kronik mutsuzluk hakkındaki tüm kavramımızı değiştirdi.
Antidepresan ilaçların, depresyonu "düzelttiği" ortaya çıktı, ancak yalnızca insanlar, onları almaya devam ettiği sürece. İlaçlar bırakıldığında, depresyon aylar sonra bile geri geldi. Ne hastalar ne de doktorlar, 'depresyon hayaletini' kapıdan uzak tutmak için 'ömür boyu ilaç alma' fikrinden hoşlanmıyordu. Hem Doğu [Budist] meditasyon geleneklerinden hem de bilişsel terapiden alınan içgörülü dersler aracılığıyla, 'ruminasyon ve kendini suçlama' gibi umutsuzluğa yol açan 'zihinsel alışkanlıkları' nasıl atlatacağınızı gösteriyorlar, böylece hayatın zorluklarıyla daha fazla dirençle yüzleşebilirsiniz. (Depresyonla Başa Çıkmanın Farkındalık Yolu: Kendinizi Kronik Mutsuzluktan Kurtarmak, [Doğu Budist meditasyonu] "The Mindful Way through Depression: Freeing Yourself From Chronic Unhappiness",[Eastern Buddhist meditative"], Mark Williams, John Teasdale, Zindel Segal, Jon Kabat-Zinn, 2007 AD, s. 2, 4, kapak)
"Bir keresinde, dersleri Söz'e çok sadık olan iyi bir Hristiyan psikiyatristle bir konferansa katılmıştım. "Psikiyatrinin sorunu" dedi bana, "sadece semptomlarla ilgilenebilmesidir. Bir psikiyatrist, bir hastanın 'suçluluk duygularını' giderebilir, ancak 'suçluluğu' gideremez. Bu, bir kamyoncunun 'motor sesini duymamak' için 'kamyonunun çamurluğunu gevşetmesine' benzer. Bir hasta sonunda kendini daha iyi hissedebilir, ancak bir yerine iki sorunu olabilir!" Bir günahkar Mesih'e güvendiğinde, günahlarının hepsi bağışlanır, suçluluk duygusu giderilir ve mesele sonsuza dek tamamen çözülür." (W. W. Wiersbe, İncil tefsiri yorumu (The Bible exposition commentary), 1989, İbr 10:11)
"Aslında, örneğin, 'daha iyi ilaç kararları almama veya daha yeni ve daha iyi ilaçlar geliştirmeme' yardımcı olabilirse, bu alandaki 'gerçek bilime' itirazım yok. Ancak genel olarak biyolojik psikiyatri, 'görkemli ve ütopik iddialarını' yerine getirmedi, çünkü günümüzün 'ilaç koleksiyonu', her gün karşıma çıkan 'karmaşık klinik sorunları' ele almak için yetersiz." (Biyolojik Psikiyatriye Karşı "Against Biologic Psychiatry", Dr. David Kaiser, Psikolog, Psychiatric Times, Aralık, Aralık 1996, Cilt XIII, Sayı 12)
"Columbia Üniversitesi Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Koleji'nde psikiyatri profesörü olan Donald Klein'ın da benzer bir anısı var: "Bu yüzden [Kentucky, Lexington'daki ABD Halk Sağlığı narkotik 'hastanesindeki' psikiyatristler] mahkumlar ve gönüllülerle dolu bir koğuşları vardı ve bu adama bir doz klorpromazin verdiler ve bir saat sonra ona 'nasıl' diye sordular ve o da 'doktor, bunun ne olduğunu bilmiyorum ama asla satmaz' dedi." Sadece yarı haklıydı. Klorpromazin, 'boş hayatlarını doldurmak için, ilaç isteyen kişilerin kullanmak isteyeceği' türden bir ilaç değildi. Klorpromazinin birinci sınıf bir 'kimyasal deli gömleği' olduğunu ve 'akıl hastalarını bastırmak için ilaç kullanmak isteyen insanlara, muhteşem bir şekilde satılacağını' fark edemedi. Klorpromazin/Torazin ve Haldol ve Zyprexa gibi diğer önde gelen antipsikotik ilaçlar —'psikiyatristlerin gurur ve neşesi olan ilaçlar'— asla akıl hastalarına veya halka satılmak üzere tasarlanmamıştır. Tıpkı bir zamanlar 'mekanik deli gömleklerinin' olduğu gibi, hastaların 'bakıcılarına satılmak üzere' tasarlanmışlardı, satıldılar ve satılıyorlar. Nöroleptik ilaçların, 'hastalara değil, psikiyatristlere fayda sağladığı' en başından beri açıktı." (Zorlama Tedavi Olarak "Coercion as Cure", Thomas Szasz, 2007 AD, s. 188)
Psikiyatrik ilaçlar, beyin hasarına neden olur..
"Ancak ilaç, beyindeki 'kimyasal dengesizliği' düzeltmiyor. Bunun yerine, tam tersini yapıyor. İlaçlanmadan önce, depresyondaki bir kişinin, bilinen bir 'kimyasal dengesizliği' yoktur. Fluoksetin, daha sonra serotoninin, sinapstan 'normal şekilde uzaklaştırılmasını' engeller ve bu da 'bir dizi değişikliğe' neden olur ve birkaç hafta sonra 'serotonin yolu, kesinlikle anormal bir şekilde çalışmaya' başlar. Presinaptik nöron, normalden 'daha fazla serotonin' salgılamaktadır. 'Serotonin geri alım kanalları', ilaç tarafından bloke edilmiştir. Sistemin 'geri bildirim döngüsü', kısmen devre dışı bırakılmıştır. Postsinaptik nöronlar, serotonine karşı "duyarsızlaştırılmıştır (desensitized)." Mekanik olarak konuşursak, serotonin sistemi artık oldukça bozulmuştur. Eli Lilly'nin bilim insanları, 'bunun böyle olduğunu, gayet iyi' biliyorlardı." (Bir Salgının Anatomisi "Anatomy of an Epidemic", Robert Whitaker, s. 81)
SSRI'ların, depresyonda '50 birim serotonin dengesinin, beyin kimyasını' nasıl etkilediğine dair özet tablo.. Normalde beynin, '50 birim serotonine' ihtiyaç duymasına rağmen, "depresyondaki hastanın" sadece '40 Birime' sahip olduğu varsayılır. Aslında bu yanlıştır. Depresif bir kişinin beyni, normal şekilde çalışır ve tıpkı depresif olmayan kişiler gibi '50 birim serotonin dengesini' koruyabilir. Yani SSRI gibi bir psikiyatrik ilaç eklediğinizde, 'daha önce hiç var olmayan, bir kimyasal dengesizlik' yaratırsınız.
-------------------------
a- "Depresyon hastası"
b- Beyindeki 'biyokimyasal dengesizlik': 50 birim serotonin
c- Beyin, nörotransmitter dengesini korumak için tepki verir
a- Depresyonda ama asla ilaç kullanmıyor
b- Beyinde 'kimyasal dengesizlik' yok. Normal beyin fonksiyonu: 50 birim serotonin
c- Tepki yok, beyin, 'normal nörotransmitter' dengesinde
a- Depresyondaki kişi psikiyatrik SSRI ilaçlarına başlar
b- İlaçlar, beyinde serotoninin '100 birimlik geri emilimini' engelleyerek, 'kimyasal dengesizlik' yaratır.
c- Kişi, 'beyin serotonin üretimini' birkaç ay boyunca azaltıp, net seviyeyi '50 birimlik serotonin dengesine' getirene kadar kendini farklı hisseder.
a- Depresyondaki kişi, 5 yıl boyunca, psikiyatrik ilaçlar kullandıktan sonra.
b- İlaçlar, depresyondaki kişi 'SSRI ilaçları almaya başlamadan önce var olmayan' bir kimyasal dengesizlik yaratmıştır.
c- Beyin, '50 birim serotonin dengesini' korumak için 'biyolojik bükülmeler ' yapmaktadır. Aynı anda gaz ve frene basarak araba kullanmanın, 'beyinde yarattığı hasarla' aynıdır.
a- Depresyondaki kişi, psikiyatrik ilaçlar kullandıktan 5 yıl sonra, SSRI'ları 'aniden bırakır' ve bir eroin bağımlısı gibi acı verici bir 'ilaç yoksunluğu' yaşar.
b- İlaç kaynaklı kimyasal dengesizlik ortadan kalkar ancak 'serotonin seviyeleri, 25 üniteye düştüğünde', beyin, aniden dengesini kaybeder.
c- Beyin, serotonin üretimini artırır ancak serotoninin '50 ünitelik doğal dengesine' ulaşması aylar veya yıllar aldığı için kişi, hemen acı verici ve yıpratıcı 'ilaç yoksunluğu etkileri' yaşar.
a- Depresyondaki kişi, aniden bıraktıktan iki gün sonra SSRI ilaçlarına 'yeniden başlar' ve acı verici 'yoksunluk etkisi' anında durur.
b- İlaçsız ama yine de iki gün sonra tekrar alınana kadar kimyasal bir dengesizlik vardır ve bu da dengeyi önceki 'doğal olmayan ilaç kaynaklı durumuna' geri döndürür.
c- Beyin, ihtiyaç duyduğu 'ek serotonini' alır ve acı verici 'ilaç yoksunluk belirtileri' hemen sona erer. Depresyondaki kişi, yoksunluğu uzak tutmak ve acıyı hafifletmek için "ilaç (/uyuşturucu) bağımlılığı düzeltmesi (addicted junkie fix)" etkisinden ziyade, 'ilacın, depresyona neden olan kimyasal dengesizliği düzelttiği için ağrının sona erdiğini' yanlış bir şekilde varsayar.
a- Tıp doktoru, depresyondaki kişinin ilaç dozunu, psikiyatrik ilaçlar kullandığı 'her yıl' için 'bir ay' kademeli olarak azaltır.
b- SSRI ilacının dozu, 5 ay boyunca' her azaltıldığında, küçük bir kimyasal dengesizlik' oluşur.
c- Beynin "Tanrı tarafından tasarlanmış" otomatik denge mekanizması, kişi '5 ay sonra ilaçtan kurtulana kadar, 50 birim serotonini' korumak için 'ilaç dozundaki küçük azalmalara' uyum sağlayabilir.
"Depresif bir kişinin beynindeki tek biyokimyasal dengesizlik, doktorların, 'psikiyatrik ilaçlar yazdığında yarattığı' dengesizliktir. Depresyon, bir davranış seçimidir, tıbbi bir hastalık değildir. Depresyon, 'insan ruhunun' yaptığı bir seçimdir, 'dengesiz vücut kimyasallarının, istemsiz bir sonucu' değildir. Depresif bir kişi ile depresif olmayan birinin 'beyin kimyasında', depresif kişi 'ilaç almaya başlayana kadar' hiçbir fark yoktur."
--------------------
D. İlaçlar: kimyasal lobotomi, duygusal anestezi, farmakolojik deli gömleği: (1-10); "Zombi" vakasına bakın.. Nöroleptikler gerçekten de bir 'kimyasal lobotomidir' çünkü 'yönetici işlevleri azaltarak ve beynin retiküler aktive edici veya "enerji verici" sistemini bozarak' çalışırlar. Aşağıdaki tabloda özetlendiği gibi sonuç, 'ilgisizlik, kayıtsızlık, duygusal yavanlık, uyum ve teslimiyetçiliğin' yanı sıra 'şikayetler' veya 'protestolar' dahil 'tüm sözel ifadelerde' azalmadır. Bu ilaçların yaptığı şey, aslında 'duygusal anestezi etkisi olan kimyasal bir lobotomi yoluyla, duyguları aptallaştırmaktır.' İlaçlar, yalnızca 'semptomları' ortadan kaldırır, sorunu çözmez. Psikiyatrik ilaçlar, 'kimyasal dengesizlikleri' düzeltmek için değil, yaratmak için kullanılır.
“İlaçlar sizi izole eder. Empati yeteneğinizi engeller. İçinizde 'bir durgunluk' vardır ve bu yüzden, insanlarla 'her zaman rahatsız' olursunuz. Sizin 'geçinmenizi' zorlaştırırlar. İlaçlar 'saldırganlık, kaygı ve bazı paranoya' gibi semptomları giderebilir, ancak 'insanlarla geçinmenizi sağlayan' empatiye yardımcı olmazlar.” (Bir Salgının Anatomisi "Anatomy of an Epidemic", Robert Whitaker, 2010 AD, Cathy Levin'den Alıntı, s19)
"Sözde sakinleştirici ilaçların 'yaygın kabul görmesi ve kullanımı', psikiyatrinin yakın tarihindeki en dikkat çekici olaylardan birini oluşturmaktadır. Bu ilaçlar, özünde, 'kimyasal deli gömleği' işlevi görmektedir. Hastalar, örneğin bir 'deli gömleği' kullanılarak, 'güç' kullanılarak 'kısıtlanmak' zorunda kaldıklarında, 'bakımlarından sorumlu olanların, tamamen hasta adına hareket ettiklerine' kendilerini ikna etmeleri zordu. Kimyasal yollarla kısıtlama [psikiyatristin] 'suçlu hissetmesine' neden olmaz; hasta için tehlike burada yatar." (Sakinleştirici İlaçların Kullanımı Üzerine Bazı Gözlemler "Some Observations on the Use of Tranquilizing Agents", Szasz, T.S., A.M.A. Archives of Neurology and Psychiatry, 77: 86-92, Ocak, 1957, s. 91)
"Pratik yapan bir psikiyatrist olarak, giderek artan bir şekilde dehşet ve öfke, 'biyolojik psikiyatri' olarak bilinen hegemonyanın yükselişi ve zaferi. 1980'lerin sonu ve 1990'ların başında eğitim almış bir psikiyatristim ve hastalara yaklaşımımda hem psikoterapi hem de ilaçlar kullanıyorum. Bu gerçekleri, bunun bir 'anti-psikiyatri risalesi' olmadığını ve 'psikiyatri alanından konuştuğumu' açıklığa kavuşturmak için belirtiyorum, ancak 'bu meslekle özdeşleşmenin giderek imkansızlaştığını' düşünüyorum. Peki 'biyolojik psikiyatrinin sınırlamaları' nelerdir? Öncelikle, ilaçlar, 'semptomları azaltır', başlı başına 'ruhsal hastalıkları tedavi etmezler.' Bu ayrım çok önemlidir." (Biyolojik Psikiyatriye Karşı "Against Biologic Psychiatry", Dr. David Kaiser, Psikolog, Psychiatric Times, Aralık, Aralık 1996, Cilt XIII, Sayı 12)
"Personel bakmıyorken antipsikotik ilacı, diliyle yutmaya ve tükürmeye başladı. "Tekrar düşünebiliyordum" diyor. "Antipsikotik ilaçlar, düşünmeme izin vermiyordu. Sebze gibiydim ve hiçbir şey yapamıyordum. Hiçbir duygum yoktu. Orada oturup televizyon izliyordum. Ama şimdi kendimi daha kontrolde hissediyordum. Ve tekrar canlı hissetmek harika hissettirdi." (Bir Salgının Anatomisi "Anatomy of an Epidemic", Robert Whitaker, 2010 AD, George Badillo'dan alıntı, s. 23)
"Sonuç olarak, 'temelde bir şeylerin yanlış olduğuna' ikna olabilirsiniz. Peki ya sizde hiçbir "yanlış" yoksa? Ya depresyondan tekrar tekrar muzdarip olan hemen hemen herkes gibi, 'kendinizi kurtarmak' için gösterdiğiniz 'çok mantıklı, hatta kahramanca çabaların' kurbanı olduysanız - sizi kurtarmak için verilen mücadele tarafından daha da derinlere çekilen biri gibi? Bu kitabı, depresyonu veya kronik mutsuzluğu neyin beslediğine dair radikal bir şekilde yeni bir anlayış kazandıran son bilimsel keşifleri paylaşarak, bunun nasıl gerçekleştiğini ve bu konuda neler yapabileceğinizi anlamanıza yardımcı olmak için yazdık: Ruh halinin aşağı doğru sarmal yapmaya başladığı en erken aşamalarda, hasarı veren ruh hali değil, buna nasıl tepki verdiğimizdir. Kendimizi kurtarmak için gösterdiğimiz alışılmış çabalar, bizi özgürleştirmekten çok, aslında kaçmaya çalıştığımız acıya kilitler.
Bilim insanları ve klinisyenler olarak, tekrarlayan depresyonla başa çıkmada neyin etkili olup neyin etkili olmadığı konusunda biraz dolambaçlı yol. 1970'lerin başına kadar bilim insanları, akut depresyon için etkili tedaviler bulmaya odaklanmışlardı — genellikle kişinin hayatındaki felaket bir olay tarafından tetiklenen o yıkıcı ilk bölüm için. Bunları, birçok insan için depresyonu tedavi etmede muazzam derecede yardımcı olmaya devam eden antidepresan ilaçlar şeklinde buldular. Sonra, 'tedavi edildikten sonra depresyonun sıklıkla geri döndüğü — ve daha sık deneyimlendikçe tekrarlama olasılığının daha da arttığı' keşfedildi. Bu, depresyon ve kronik mutsuzluk hakkındaki tüm kavramımızı değiştirdi.
Antidepresan ilaçların, depresyonu "düzelttiği" ortaya çıktı, ancak yalnızca insanlar, onları almaya devam ettiği sürece. İlaçlar bırakıldığında, depresyon aylar sonra bile geri geldi. Ne hastalar ne de doktorlar, 'depresyon hayaletini' kapıdan uzak tutmak için 'ömür boyu ilaç alma' fikrinden hoşlanmıyordu. Hem Doğu [Budist] meditasyon geleneklerinden hem de bilişsel terapiden alınan içgörülü dersler aracılığıyla, 'ruminasyon ve kendini suçlama' gibi umutsuzluğa yol açan 'zihinsel alışkanlıkları' nasıl atlatacağınızı gösteriyorlar, böylece hayatın zorluklarıyla daha fazla dirençle yüzleşebilirsiniz. (Depresyonla Başa Çıkmanın Farkındalık Yolu: Kendinizi Kronik Mutsuzluktan Kurtarmak, [Doğu Budist meditasyonu] "The Mindful Way through Depression: Freeing Yourself From Chronic Unhappiness",[Eastern Buddhist meditative"], Mark Williams, John Teasdale, Zindel Segal, Jon Kabat-Zinn, 2007 AD, s. 2, 4, kapak)
"Bir keresinde, dersleri Söz'e çok sadık olan iyi bir Hristiyan psikiyatristle bir konferansa katılmıştım. "Psikiyatrinin sorunu" dedi bana, "sadece semptomlarla ilgilenebilmesidir. Bir psikiyatrist, bir hastanın 'suçluluk duygularını' giderebilir, ancak 'suçluluğu' gideremez. Bu, bir kamyoncunun 'motor sesini duymamak' için 'kamyonunun çamurluğunu gevşetmesine' benzer. Bir hasta sonunda kendini daha iyi hissedebilir, ancak bir yerine iki sorunu olabilir!" Bir günahkar Mesih'e güvendiğinde, günahlarının hepsi bağışlanır, suçluluk duygusu giderilir ve mesele sonsuza dek tamamen çözülür." (W. W. Wiersbe, İncil tefsiri yorumu (The Bible exposition commentary), 1989, İbr 10:11)
"Aslında, örneğin, 'daha iyi ilaç kararları almama veya daha yeni ve daha iyi ilaçlar geliştirmeme' yardımcı olabilirse, bu alandaki 'gerçek bilime' itirazım yok. Ancak genel olarak biyolojik psikiyatri, 'görkemli ve ütopik iddialarını' yerine getirmedi, çünkü günümüzün 'ilaç koleksiyonu', her gün karşıma çıkan 'karmaşık klinik sorunları' ele almak için yetersiz." (Biyolojik Psikiyatriye Karşı "Against Biologic Psychiatry", Dr. David Kaiser, Psikolog, Psychiatric Times, Aralık, Aralık 1996, Cilt XIII, Sayı 12)
"Columbia Üniversitesi Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Koleji'nde psikiyatri profesörü olan Donald Klein'ın da benzer bir anısı var: "Bu yüzden [Kentucky, Lexington'daki ABD Halk Sağlığı narkotik 'hastanesindeki' psikiyatristler] mahkumlar ve gönüllülerle dolu bir koğuşları vardı ve bu adama bir doz klorpromazin verdiler ve bir saat sonra ona 'nasıl' diye sordular ve o da 'doktor, bunun ne olduğunu bilmiyorum ama asla satmaz' dedi." Sadece yarı haklıydı. Klorpromazin, 'boş hayatlarını doldurmak için, ilaç isteyen kişilerin kullanmak isteyeceği' türden bir ilaç değildi. Klorpromazinin birinci sınıf bir 'kimyasal deli gömleği' olduğunu ve 'akıl hastalarını bastırmak için ilaç kullanmak isteyen insanlara, muhteşem bir şekilde satılacağını' fark edemedi. Klorpromazin/Torazin ve Haldol ve Zyprexa gibi diğer önde gelen antipsikotik ilaçlar —'psikiyatristlerin gurur ve neşesi olan ilaçlar'— asla akıl hastalarına veya halka satılmak üzere tasarlanmamıştır. Tıpkı bir zamanlar 'mekanik deli gömleklerinin' olduğu gibi, hastaların 'bakıcılarına satılmak üzere' tasarlanmışlardı, satıldılar ve satılıyorlar. Nöroleptik ilaçların, 'hastalara değil, psikiyatristlere fayda sağladığı' en başından beri açıktı." (Zorlama Tedavi Olarak "Coercion as Cure", Thomas Szasz, 2007 AD, s. 188)
Psikiyatrik ilaçlar, beyin hasarına neden olur..
"Tüm psikiyatrik ilaçlar, size zarar verir ve kalıcı beyin hasarına
neden olabilir. Tek yaptıkları sizi 'şoklamak, uyuşturmak' veya 'isteğiniz
dışında bir akıl hastanesine yatırmak' olduğunda 'bir psikiyatriste gitmek'
tehlikeli bir şeydir."
E. Psikiyatrik ilaçlar, beyin hasarına neden olur: (1-8); "Bir akıl hastasının beynindeki tek kimyasal dengesizlik, psikiyatristlerin ilaç reçete ederken koydukları dengesizliktir." Beyin, psikiyatrik ilaçların 'kimyasal bileşenleriyle' yıkandığında, her zaman 'olumsuz yönde' etkilenir. Birisi uyuşuk veya ilgisiz hale geldiğinde, tıpkı alkolün yaptığı gibi 'normal beyin işlevini' bozar. Psikiyatrik ilaçların uzun süreli kullanımı, (eroin veya kokain alıyormuş gibi) beyni, kalıcı olarak "kızartabilir"! Ayrıca bakınız: Psikiyatrik ilaçlar, kullanıcıların 'klasik "ay yüzlü" görünümünde' görülen 'diyabete' neden olur.. Psikiyatristlerin genellikle 'psikiyatrik ilaçları, (insülinin, diyabeti tedavi ettiği şekilde), kimyasal dengesizliklerin tedavisi olarak görmeleri' ironiktir, oysa psikiyatrik ilaçlar, aslında 'diyabete' neden olur!'
"Thorazine, Haldol ve Zyprexa gibi başlıca 'antipsikotik ilaçlar' ikinci gruba girer. Bu ilaçların 'ciddi metabolik ve nörolojik hasara' neden olduğu açıktır. Sözde 'psikotik hastalıkları' tedavi etmek için kullanılan 'psikotropik ilaçların' çoğu, 'ekstrapiramidal motor sistemine' zarar verir ve 'karmaşık metabolik bozukluklara' neden olur. İşte iki anahtar terimin kısa tanımı. Piramidal motor sistemi 'gönüllü hareketleri' kontrol eder. Bu sisteme, örneğin 'çocuk felci' veya 'omurilik travması' nedeniyle verilen zarar, 'felce' neden olur. Piramidal sistemden, filogenetik olarak daha eski olan ekstrapiramidal sistem, 'kas tonusunu ve gövde stabilitesini' korur ve 'yürüme' gibi 'gönüllü (ancak bilinçli olarak düzenlenmeyen) davranışları' kontrol eder. Bu sisteme, örneğin 'Parkinsonizm' veya 'nöroleptik ilaçlar' nedeniyle verilen zarar, 'sözde hareket bozukluklarına' neden olur." (Zorlama Tedavi Olarak "Coercion as Cure", Thomas Szasz, 2007 AD, s. 178)
"Çalışmada, 'anti-psikotik ilaç reçete edilen çocuk sayısının, 1995 ile 2002 arasında beş kat artarak tahmini 2,5 milyona çıktığı' belirtildi. Bu, '1990'ların ortalarında, neredeyse 'her 1.000 çocuktan 8,6'sından 1.000'de 40'ına' bir artış anlamına geliyor. Ancak reçetelerin yarısından fazlası 'dikkat eksikliği ve diğer psikotik olmayan durumlar' içindi. 1990'ların ortalarından bu yana 'anti-psikotiklerin' artan kullanımı, 'Zyprexa ve Risperdal' gibi pahalı ve yoğun bir şekilde pazarlanan ilaçların, piyasaya sürülmesiyle örtüşüyor. Her ikisinin de ambalaj bilgileri, 'çocuklarda güvenlik ve etkililiğinin belirlenmediğini' söylüyor. Genellikle antipsikotikler, 'hap başına birkaç dolara' mal olan ilaçlar, eski ilaçlardan daha güvenli kabul ediliyor —en azından yetişkinlerde— ancak yine de 'kilo alımı, yüksek kolesterol ve diyabet' gibi ciddi yan etkilere sahip olabilirler." ('Çocuklarda, antipsikotik ilaç kullanımı fırladı: Araştırmacılar 1995'ten 2002'ye beş kat artış buldu', Associated Press, 16 Mart 2006) Ayrıca bakınız: 'Psikiyatrik ilaçlar, diyabete neden oluyor..'
-Psikiyatrik ilaçlar, 'kimyasal dengesizlikler' yaratır: "Beyin, 'Prozac, Ritalin veya Xanax' gibi psikiyatrik ilaçların müdahalesine nasıl tepki verir? Beyin, 'sanki toksik maddeler tarafından istila ediliyormuş gibi' tepki verir; zararlı ilaç etkilerinin, 'üstesinden gelmeye veya telafi etmeye' çalışır. Bu süreçte beyin, ilaca 'yanıt verme kapasitesini', kelimenin tam anlamıyla yok eder. Kendini, ilaca karşı 'uyuşturur' ve bunu yaparken aslında 'kendi işlevlerinden' bazılarını, öldürür. Dolayısıyla bir doktor, bize, 'Prozac'ın biyokimyasallarımızı dengeye getirdiğini' söylediğinde, çok kötü bir şekilde yanıltılmış oluruz. Aslında Prozac, 'beynin işlevini', derinden bozmaktadır." (İlaçlarınız Sorununuz Olabilir "Your Drug May Be Your Problem", Peter Breggin, David Cohen, 2007 AD, s. 26)
"Toksik ve potansiyel olarak ölümcül ilaçlar kullanılmadan 'teşhis ve tedavi edilebilecek ve iyileştirilebilecek' milyonlarca Amerikalının 'gereksiz yere ilaçlanmasına' yol açtı." (Dr. Sydney Walker III, nörolog, psikiyatrist, Bir Doz Sağduyu "A Dose of Sanity")
"İlaçların kesilmesiyle 'beyin fizyolojisinin, ilaç öncesi haline dönmeye başladığı' görüldü. Çoğu, ilaçların, 'beyinlerinin, fizyolojisini değiştireceği (veya daha da kötüsü, beyindeki 'sinir hücrelerinin bölgelerine', seçici olarak zarar vereceği) ve böylece 'yoksunluk reaksiyonlarının' neredeyse kesinlikle gerçekleşeceği' konusunda hiç uyarılmamıştı. Ayrıca, bu 'yoksunluk reaksiyonlarının, uzun süreli olabileceğinin ve "tekrar hastalanmaları" olarak yorumlanabileceğinin' farkında değillerdi. Bunlar, "terapötik" kimyasallarla dolup taştıktan sonra 'beyinleri, normal işleyişine döndürmeye çalışırken' olabileceklerin (ama olmak zorunda olmayanların) korkunç hikayeleridir. Ne yazık ki, 'acı' genellikle 'ruhu, benliği ve zihni' -insanlığın özünü- geri kazanmak için gerekliydi." (Psikiyatrik İlaçları Bırakmak: Nöroleptikler, Antidepresanlar, Lityum, Karbamazepin ve Sakinleştiricilerden Başarılı Bir Şekilde Kurtulmak "Coming off Psychiatric Drugs: Successful Withdrawal from Neuroleptics, Antidepressants, Lithium, Carbamazepine and Tranquilizers", Önsöz, Dr. Loren R. Mosher, Editör: P. Lehmann.)
"'Antipsikotikler, uyarıcılar, sakinleştiriciler, antidepresanlar ve ruh hali dengeleyiciler' dahil tüm psikiyatrik ilaçlar, (kişinin etrafındaki herkes tarafından çok belirgin olmasına rağmen, bozukluğunun tamamen farkında olmamasına neden olacak şekilde) yönetici işlevi bozar."
"Yıllar boyunca, bireylerin 'psikiyatrik ilaçlar almaktan kaynaklanan, ciddi ve bazen kalıcı zihinsel bozukluklara' katlandığı, onlarca klinik ve yasal vakayı değerlendirdim. Bu vakaların çoğunda, bireyler tamamen 'karakterlerine uymayan korkunç eylemlerde' bulundular. Yakın zamanda bu vakalarla ilgili kapsamlı deneyimimi yeniden değerlendirirken, tüm psikoaktif ilaçların 'ilaç büyüleyici' veya daha teknik olarak 'zehirlenme anosognozisi' olarak adlandırılabilecek bir etki ürettiğini fark ettim. Anosognozi, 'kişinin, kendisinde hastalığı tanıyamamasıdır.' Zihinsel işlevi bozan ilaçlar, aynı zamanda bireyin bu 'işlev bozukluğunu tanıma yeteneğini' de bozar." (İlaçlarınız Sorununuz Olabilir "Your Drug May Be Your Problem", Peter Breggin, David Cohen, 2007 AD, s. 10)
* Psikiyatrik ilaçlar, diyabete (şeker hastalığına) neden olur.. Psikiyatrik ilaç kullananların %25'i, 'diyabet hastalığına' yakalanır ve bu tür kullanıcıların yüzü, 'klasik "ay yüzü" görünümüne' sahip olur. Psikiyatristlerin genellikle 'psikiyatrik ilaçları, (insülinin, diyabet hastalığını tedavi ettiği gibi) kimyasal dengesizliklerin tedavisi' olarak görmeleri ironiktir, oysa psikiyatrik ilaçlar, aslında 'diyabet hastalığına' neden olur! "Belki de toplantının 'akıl hastalığı teşhisi konmuş kişiler' için olduğunun tek göstergesi, önemli bir kısmının 'aşırı kilolu' olmasıydı. 'Bipolar bozukluk' teşhisi konan kişilere genellikle Zyprexa gibi 'atipik bir antipsikotik' reçete edilir ve bu ilaçlar, insanların düzenli olarak 'kilo almasına' neden olur." (Bir Salgının Anatomisi "Anatomy of an Epidemic", Robert Whitaker, 2010 AD, s13)
--------------
* Psikiyatri tıp değil, kâr odaklı bir iştir.. İlaç şirketleri, bilimsel bir desteği olmayan 'sahte kimyasal dengesizlik' efsanesinden tonlarca para kazanıyor. İlaç şirketleri ve medya, 'para ' için 'yalanları' teşvik ediyor. "Tarihin bu noktasında, benim görüşüme göre, neredeyse tamamen, 'psikiyatri, ilaç şirketleri tarafından satın alındı.' Psikiyatristler, ilaç şirketlerinin 'promosyonlarının köleleri' haline geldi." (L.R. Mosher, Psikiyatrist, 1998)
---------------
F. Psikiyatrik ilaçlar, plasebodan daha iyi işe yaramıyor.. (1-10);
Janis Schonfeld vakası: "Janis Schonfeld, bu yeni nesil antidepresanların 'poster' hastasıydı. Evli ve bir kızı olan kırk altı yaşındaki iç mimar, UCLA'da bir ilaç çalışmasına katılmak için yeterli umudu bulduğunda intiharı düşünüyordu. EEG'nin 'beyin aktivitesini' kırk beş dakika boyunca kaydettiği 'yağlı jele' katlandı. Ama o 'umut vadeden yeni hapları' almaya başlamak için sabırsızlanıyordu. Ve haplar harika bir şekilde işe yaradı. Evet, 'mide bulantısı' yorucu bir yan etkiydi ama yetenekli ve ilgili hemşiresi onu bu konuda uyarmıştı. Daha da önemlisi, hayatı tekrar yoluna girdi. Mother Jones dergisinin belirttiği gibi, Schonfeld "yeni nesil antidepresanlara neredeyse mucizevi bir iyileşme borçlu olan bir kişi daha" gibi görünüyordu. (Gary Greenberg, "Prozac mı Plasebo mu? (Is It Prozac or Placebo? )" Mother Jones, Kasım/Aralık 2003) Schonfeld'in son ziyaretinde, doktorlardan biri, onu ve hemşiresini bir kenara çekti ve ikisine de gerçeği söyledi: 'Schonfeld kontrol grubundaydı. Bir 'şeker hapı' alıyordu - araştırma jargonuyla, bir plasebo.' Doktor, 'iyileşmesinin tamamen gerçek olduğunu temin etmek' için acele etti. Ancak aldığı tek ilaç, 'maddi olmayan ve ölümsüz bir maddeydi' - umut. Schonfeld'in materyalist bir ortamda yaşadığını göz önünde bulundurarak karşılaştığı temel zorluk, kendi deneyiminin kanıtlarını kabul etmekti -iç kaynaklarına dayalı bir iyileşmenin gerçek olduğu- acil kültürel mesajlardan ziyade, sadece 'beyin bükme ilacının', ona gerçekten yardımcı olabileceğiydi." (Ruhsal Beyin "The Spiritual Brain", Mario Beauregard Ph. D. , Nörobilimci, 2007)
"Kontrollü denemelerden [Prozac, Zoloft ve Paxil gibi SSRI ilaçlarının] elde edilen verilerin meta-analizleri, 'ilaç kollarında, plasebo kollarına kıyasla 'daha düşük intihar veya intihar davranışı oranları' bulmamıştır. Sonuçlar: NICE inceleme verileri, 'seçici serotonin geri alım inhibitörlerinin, plaseboya göre klinik olarak anlamlı bir avantajı olmadığını' göstermektedir; bu da diğer yakın tarihli meta-analizlerle tutarlıdır. Ayrıca, 'metodolojik eserler' görülen 'küçük etkiyi' açıklayabilir. Antidepresanların, 'daha şiddetli durumlarda, daha etkili olduğuna' dair kanıtlar güçlü değildir ve 'depresyon ve intiharın', uzun vadeli sonuçlarına ilişkin veriler, 'faydaya' dair ikna edici bir kanıt sunmamaktadır. Çocuklarda, faydalar ile riskler arasındaki 'denge' artık 'olumsuz' olarak kabul edilmektedir. Artan 'intihar eğilimi riski ve bilinen diğer olumsuz etkiler' hakkındaki 'devam eden belirsizlik' göz önüne alındığında, yetişkinler için de 'durumun böyle olabileceğini' öne sürüyoruz. Bu sonuç, depresyona yönelik mevcut yaklaşımların, kapsamlı bir şekilde 'yeniden değerlendirilmesi ve ilaç tedavisine alternatiflerin daha da geliştirilmesi' ihtiyacını ima etmektedir. Antidepresanlar, toplumun sıkıntıya verdiği 'ana yanıt' haline geldiğinden, onlarca yıldır 'kullanımlarının yarattığı beklentilere' de değinilmesi gerekecektir." (Yetişkinlerde antidepresanların etkinliği "Efficacy of antidepressants in adults", Joanna Moncrieff, sosyal ve toplum psikiyatrisi kıdemli öğretim görevlisi, Irving Kirsch, psikoloji profesörü, BMJ. 2005 Temmuz 16; 331(7509): 155–157)
"Örneğin, antidepresanlar konusunda, yüzlerce yayınlanmış klinik denemenin meta-analizleri (genel bakışları), Prozac dahil olmak üzere bu tür ilaçların, 'gerçek bir antidepresan etkiye' sahip olduğu fikrini sorgulamaktadır. Çalışmalar, 'antidepresan etkisinin, en az yüzde 80'inin plasebo etkisi olduğunu' göstermektedir; insanların 'işe yarayacağını umdukları veya düşündükleri, herhangi bir tedaviye' verdikleri olumlu tepki. Ancak olumlu sonucun, 'kalan yüzde 20'si "aktif plasebo" etkisinden' kaynaklanıyor olabilir; bu, antidepresanların, plasebolardan farklı olarak, 'denekleri, "güçlü" veya "gerçek" ilaç aldıklarına' ikna eden 'belirgin yan etkilere' sahip olması gerçeğiyle ilgilidir." (İlaçlarınız Sorununuz Olabilir "Your Drug May Be Your Problem", Peter Breggin, David Cohen, 2007 AD, s. 55)
"Sinirbilim, insanların ilaçlara başvurmadan, gönüllü olara, 'üzücü düşünceleri bastırmayı başardıklarında, 'ne olduğunu haritalayarak', acıyı ve kaybı hafifletmeye veya önlemeye' yardımcı olabilir mi? Cevap önemlidir çünkü mevcut nesil antidepresanlar, göreceğimiz gibi, genellikle plasebodan 'zar zor daha iyi performans' göstermektedir. Başka bir deyişle, bir hasta, 'odaklanmış terapi yoluyla, 'mevcut iç kaynaklarını nasıl harekete geçireceğini' öğrenerek etkili bir şekilde 'kendi kendini iyileştirebiliyorsa', antidepresanlar belirli, odaklanmış ihtiyaçlara yönelik olabilir." (Ruhsal Beyin "The Spiritual Brain", Mario Beauregard Ph. D. , Nörobilimci, 2007, s. 134)
"Prozac'a yönelik mevcut coşkuya rağmen, FDA çalışmaları, 'ilacın, etkili olmadığını' vurguladı ve literatürün son analizleri genel olarak 'antidepresanların, plasebodan daha iyi olmadığını' gösteriyor." (Talking Back to Prozac "Prozac'a Karşı Konuşmak", Peter Breggin, M. D, 1994, s. 57).
"'Kanser veya fiziksel yaralanmalar' nedeniyle 'şiddetli ağrı' çeken birçok hasta, kendilerine 'ağrı kesici' olduğu söylendiğinde 'sade steril su enjeksiyonundan' sonra bir süre daha iyi hisseder. Benzer şekilde, klinik ilaç denemelerinde, 'kaygı veya depresyonu olan hastaların yüzde kırk veya daha fazlası, 'kendilerine yardımcı olacağı' söylenen 'bir şeker hapı' verildiğinde genellikle daha iyi hisseder. Koşullar uygunsa, yani hastalar, 'kendilerine verilen şeye çok inanıyorsa', bir şeker hapı, hastaların yüzde 60 ila 90'ında 'duygusal iyileşme' sağlayabilir. Bu, plasebo etkisidir - (maddenin, herhangi bir kimyasal etkisinden ziyade, ilaca veya doktora olan 'olumlu' beklenti veya inançtan kaynaklanan iyileşme.) Plasebo etkisi yardımcı olabilir. Nadiren 'fiziksel zarara' neden olan ancak 'fiziksel veya duygusal acıyı' hafifletebilen basit şeker hapı, biyopsikolojide 'en iyi risk/fayda oranına' sahiptir. Plasebo etkisi ayrıca 'psikiyatrik ilaçların etkinliğinin çoğunu' açıklar. Ancak, bir birey iyileşmeyi, bir hapın 'fiziksel özelliklerine ve işe yarayacağı beklentisine' bağladığında, o kişinin kendi 'psikolojik veya ruhsal gücüne' olan inancı sarsılabilir. Bu deneyim, 'kişisel çabalardan' ziyade haplara güvenmeyi teşvik edebilir." (İlacınız Sorununuz Olabilir "Your Drug May Be Your Problem", Peter Breggin, David Cohen, 2007 AD, s. 118)
"Antikonvülzanlara olan heves, hemen hemen 'her antikonvülzanın, ruh hali dengeleyici' olarak etki edeceği varsayımıyla gelişti. Bu, örneğin, 1990'ların sonlarında 'gabapentin (Neurontin) kullanımında, bir patlamaya' yol açtı, bu patlama, ilacın üreticisi Warner Lambert tarafından bir dizi dergiye yerleştirilen ve 'gabapentinin, ruh hali bozuklukları için etkili olabileceğini' öne süren bir dizi 'hayalet yazarlı makale' tarafından körüklendi." Bir noktada gabapentin yılda '1,3 milyar dolar' hasılat elde ediyordu ve bunun çok büyük bir kısmı 'ruh hali dengeleyici' olarak etiket dışı kullanımından geliyordu. Rastgele kontrollü bir deneme, 'gabapentinin, ruh hali dengeleyici özelliğinin çok az olduğunu veya hiç olmadığını' gösterdiğinde balon patladı." (Şok Terapisi: Ruhsal Hastalıklarda Elektrokonvülsif Tedavinin Tarihi "Shock Therapy: A History of Electroconvulsive Treatment in Mental Illness,", Edward Shorter, David Healy, 2007, s. 275)
"Bir diğer örnek, FDA onayı için kullanılan birçok çalışmada 'şeker hapından daha iyi olmadığı' ortaya çıkan Prozac ile ilgilidir. 'Etkili görünmesini sağlamak' için 'çalışmalar arasından seçim yapılması ve daha sonra istatistiksel olarak sakinleştiricilerle tedavi edilen hastaları da içerecek şekilde değiştirilmesi' gerekiyordu. Prozac artık 'jenerik bir ilaç' olarak pazarlanıyor ve diğer SSRI'lara göre popülerliğini yitirdi. Tahmin edilebileceği gibi, etkilerine ve geçmişine olan ilgi azaldı — bu da onay ve pazarlamasındaki birçok hatanın ve aldatmacanın, takip eden ilaçlar için cezasız bir şekilde tekrarlanmasına olanak tanıyor." (İlacınız Sorununuz Olabilir "Your Drug May Be Your Problem", Peter Breggin, David Cohen, 2007 AD, s. 131)
"Yaygın 'yaşam bozuklukları ve moleküler patofizyolojisi' hakkında acınacak derecede bilgi eksikliği olan 'şizofreni', sıkıntı verici bir ruhsal hastalıktır. Tedavileri, 'deneysel ve tesadüfen' keşfedilmiştir, rasyonel olarak anlaşılmamıştır. Üstelik tedaviler kısmidir, çünkü 'psikoz tedaviye' yanıt veren semptom alanıdır, 'biliş ve negatif semptomlar' ise minimal yanıt verir. Daha az 'metabolik yan etkiye' sahip diğer yeni antipsikotiklerin, 'benzer bir etki' sağlayabileceği umudu gerçekleşmemiştir. Bazıları, daha düşük maliyetleriyle perfenazin gibi eski ilaçların artık bir kez daha rasyonel 'birinci basamak tedaviler' haline gelebileceğini belirtmiştir. Ancak, 'geç diskinezi' hastalarının hatırası, hala birçok klinisyeni rahatsız etmektedir. Bu çalışma, daha önce gördüğümüz şeyi güçlü bir şekilde doğrulamaktadır, 'klozapin', şizofrenik psikoz için en etkili ilacımızdır. Yan etkileri açıkça zorlayıcı olmasına rağmen, sadece klozapin üstündür." (Pratik Şizofreni Tedavi Bilgileri "Practical Treatment Information for Schizophrenia", Carol A. Tamminga, Amerikan Psikiyatri Dergisi 163:4, Nisan 2006) Nocebo ve plasebo etkisinin tam bir tartışması için buraya tıklayın..
G. Psikiyatrik ilaç yoksunluğunun nocebo etkisi: İlaç yoksunluğunun beklenen 'nocebo etkisi' dörtlü bir darbedir: (1-5);
E. Psikiyatrik ilaçlar, beyin hasarına neden olur: (1-8); "Bir akıl hastasının beynindeki tek kimyasal dengesizlik, psikiyatristlerin ilaç reçete ederken koydukları dengesizliktir." Beyin, psikiyatrik ilaçların 'kimyasal bileşenleriyle' yıkandığında, her zaman 'olumsuz yönde' etkilenir. Birisi uyuşuk veya ilgisiz hale geldiğinde, tıpkı alkolün yaptığı gibi 'normal beyin işlevini' bozar. Psikiyatrik ilaçların uzun süreli kullanımı, (eroin veya kokain alıyormuş gibi) beyni, kalıcı olarak "kızartabilir"! Ayrıca bakınız: Psikiyatrik ilaçlar, kullanıcıların 'klasik "ay yüzlü" görünümünde' görülen 'diyabete' neden olur.. Psikiyatristlerin genellikle 'psikiyatrik ilaçları, (insülinin, diyabeti tedavi ettiği şekilde), kimyasal dengesizliklerin tedavisi olarak görmeleri' ironiktir, oysa psikiyatrik ilaçlar, aslında 'diyabete' neden olur!'
"Thorazine, Haldol ve Zyprexa gibi başlıca 'antipsikotik ilaçlar' ikinci gruba girer. Bu ilaçların 'ciddi metabolik ve nörolojik hasara' neden olduğu açıktır. Sözde 'psikotik hastalıkları' tedavi etmek için kullanılan 'psikotropik ilaçların' çoğu, 'ekstrapiramidal motor sistemine' zarar verir ve 'karmaşık metabolik bozukluklara' neden olur. İşte iki anahtar terimin kısa tanımı. Piramidal motor sistemi 'gönüllü hareketleri' kontrol eder. Bu sisteme, örneğin 'çocuk felci' veya 'omurilik travması' nedeniyle verilen zarar, 'felce' neden olur. Piramidal sistemden, filogenetik olarak daha eski olan ekstrapiramidal sistem, 'kas tonusunu ve gövde stabilitesini' korur ve 'yürüme' gibi 'gönüllü (ancak bilinçli olarak düzenlenmeyen) davranışları' kontrol eder. Bu sisteme, örneğin 'Parkinsonizm' veya 'nöroleptik ilaçlar' nedeniyle verilen zarar, 'sözde hareket bozukluklarına' neden olur." (Zorlama Tedavi Olarak "Coercion as Cure", Thomas Szasz, 2007 AD, s. 178)
"Çalışmada, 'anti-psikotik ilaç reçete edilen çocuk sayısının, 1995 ile 2002 arasında beş kat artarak tahmini 2,5 milyona çıktığı' belirtildi. Bu, '1990'ların ortalarında, neredeyse 'her 1.000 çocuktan 8,6'sından 1.000'de 40'ına' bir artış anlamına geliyor. Ancak reçetelerin yarısından fazlası 'dikkat eksikliği ve diğer psikotik olmayan durumlar' içindi. 1990'ların ortalarından bu yana 'anti-psikotiklerin' artan kullanımı, 'Zyprexa ve Risperdal' gibi pahalı ve yoğun bir şekilde pazarlanan ilaçların, piyasaya sürülmesiyle örtüşüyor. Her ikisinin de ambalaj bilgileri, 'çocuklarda güvenlik ve etkililiğinin belirlenmediğini' söylüyor. Genellikle antipsikotikler, 'hap başına birkaç dolara' mal olan ilaçlar, eski ilaçlardan daha güvenli kabul ediliyor —en azından yetişkinlerde— ancak yine de 'kilo alımı, yüksek kolesterol ve diyabet' gibi ciddi yan etkilere sahip olabilirler." ('Çocuklarda, antipsikotik ilaç kullanımı fırladı: Araştırmacılar 1995'ten 2002'ye beş kat artış buldu', Associated Press, 16 Mart 2006) Ayrıca bakınız: 'Psikiyatrik ilaçlar, diyabete neden oluyor..'
-Psikiyatrik ilaçlar, 'kimyasal dengesizlikler' yaratır: "Beyin, 'Prozac, Ritalin veya Xanax' gibi psikiyatrik ilaçların müdahalesine nasıl tepki verir? Beyin, 'sanki toksik maddeler tarafından istila ediliyormuş gibi' tepki verir; zararlı ilaç etkilerinin, 'üstesinden gelmeye veya telafi etmeye' çalışır. Bu süreçte beyin, ilaca 'yanıt verme kapasitesini', kelimenin tam anlamıyla yok eder. Kendini, ilaca karşı 'uyuşturur' ve bunu yaparken aslında 'kendi işlevlerinden' bazılarını, öldürür. Dolayısıyla bir doktor, bize, 'Prozac'ın biyokimyasallarımızı dengeye getirdiğini' söylediğinde, çok kötü bir şekilde yanıltılmış oluruz. Aslında Prozac, 'beynin işlevini', derinden bozmaktadır." (İlaçlarınız Sorununuz Olabilir "Your Drug May Be Your Problem", Peter Breggin, David Cohen, 2007 AD, s. 26)
"Toksik ve potansiyel olarak ölümcül ilaçlar kullanılmadan 'teşhis ve tedavi edilebilecek ve iyileştirilebilecek' milyonlarca Amerikalının 'gereksiz yere ilaçlanmasına' yol açtı." (Dr. Sydney Walker III, nörolog, psikiyatrist, Bir Doz Sağduyu "A Dose of Sanity")
"İlaçların kesilmesiyle 'beyin fizyolojisinin, ilaç öncesi haline dönmeye başladığı' görüldü. Çoğu, ilaçların, 'beyinlerinin, fizyolojisini değiştireceği (veya daha da kötüsü, beyindeki 'sinir hücrelerinin bölgelerine', seçici olarak zarar vereceği) ve böylece 'yoksunluk reaksiyonlarının' neredeyse kesinlikle gerçekleşeceği' konusunda hiç uyarılmamıştı. Ayrıca, bu 'yoksunluk reaksiyonlarının, uzun süreli olabileceğinin ve "tekrar hastalanmaları" olarak yorumlanabileceğinin' farkında değillerdi. Bunlar, "terapötik" kimyasallarla dolup taştıktan sonra 'beyinleri, normal işleyişine döndürmeye çalışırken' olabileceklerin (ama olmak zorunda olmayanların) korkunç hikayeleridir. Ne yazık ki, 'acı' genellikle 'ruhu, benliği ve zihni' -insanlığın özünü- geri kazanmak için gerekliydi." (Psikiyatrik İlaçları Bırakmak: Nöroleptikler, Antidepresanlar, Lityum, Karbamazepin ve Sakinleştiricilerden Başarılı Bir Şekilde Kurtulmak "Coming off Psychiatric Drugs: Successful Withdrawal from Neuroleptics, Antidepressants, Lithium, Carbamazepine and Tranquilizers", Önsöz, Dr. Loren R. Mosher, Editör: P. Lehmann.)
"'Antipsikotikler, uyarıcılar, sakinleştiriciler, antidepresanlar ve ruh hali dengeleyiciler' dahil tüm psikiyatrik ilaçlar, (kişinin etrafındaki herkes tarafından çok belirgin olmasına rağmen, bozukluğunun tamamen farkında olmamasına neden olacak şekilde) yönetici işlevi bozar."
"Yıllar boyunca, bireylerin 'psikiyatrik ilaçlar almaktan kaynaklanan, ciddi ve bazen kalıcı zihinsel bozukluklara' katlandığı, onlarca klinik ve yasal vakayı değerlendirdim. Bu vakaların çoğunda, bireyler tamamen 'karakterlerine uymayan korkunç eylemlerde' bulundular. Yakın zamanda bu vakalarla ilgili kapsamlı deneyimimi yeniden değerlendirirken, tüm psikoaktif ilaçların 'ilaç büyüleyici' veya daha teknik olarak 'zehirlenme anosognozisi' olarak adlandırılabilecek bir etki ürettiğini fark ettim. Anosognozi, 'kişinin, kendisinde hastalığı tanıyamamasıdır.' Zihinsel işlevi bozan ilaçlar, aynı zamanda bireyin bu 'işlev bozukluğunu tanıma yeteneğini' de bozar." (İlaçlarınız Sorununuz Olabilir "Your Drug May Be Your Problem", Peter Breggin, David Cohen, 2007 AD, s. 10)
* Psikiyatrik ilaçlar, diyabete (şeker hastalığına) neden olur.. Psikiyatrik ilaç kullananların %25'i, 'diyabet hastalığına' yakalanır ve bu tür kullanıcıların yüzü, 'klasik "ay yüzü" görünümüne' sahip olur. Psikiyatristlerin genellikle 'psikiyatrik ilaçları, (insülinin, diyabet hastalığını tedavi ettiği gibi) kimyasal dengesizliklerin tedavisi' olarak görmeleri ironiktir, oysa psikiyatrik ilaçlar, aslında 'diyabet hastalığına' neden olur! "Belki de toplantının 'akıl hastalığı teşhisi konmuş kişiler' için olduğunun tek göstergesi, önemli bir kısmının 'aşırı kilolu' olmasıydı. 'Bipolar bozukluk' teşhisi konan kişilere genellikle Zyprexa gibi 'atipik bir antipsikotik' reçete edilir ve bu ilaçlar, insanların düzenli olarak 'kilo almasına' neden olur." (Bir Salgının Anatomisi "Anatomy of an Epidemic", Robert Whitaker, 2010 AD, s13)
--------------
* Psikiyatri tıp değil, kâr odaklı bir iştir.. İlaç şirketleri, bilimsel bir desteği olmayan 'sahte kimyasal dengesizlik' efsanesinden tonlarca para kazanıyor. İlaç şirketleri ve medya, 'para ' için 'yalanları' teşvik ediyor. "Tarihin bu noktasında, benim görüşüme göre, neredeyse tamamen, 'psikiyatri, ilaç şirketleri tarafından satın alındı.' Psikiyatristler, ilaç şirketlerinin 'promosyonlarının köleleri' haline geldi." (L.R. Mosher, Psikiyatrist, 1998)
---------------
F. Psikiyatrik ilaçlar, plasebodan daha iyi işe yaramıyor.. (1-10);
Janis Schonfeld vakası: "Janis Schonfeld, bu yeni nesil antidepresanların 'poster' hastasıydı. Evli ve bir kızı olan kırk altı yaşındaki iç mimar, UCLA'da bir ilaç çalışmasına katılmak için yeterli umudu bulduğunda intiharı düşünüyordu. EEG'nin 'beyin aktivitesini' kırk beş dakika boyunca kaydettiği 'yağlı jele' katlandı. Ama o 'umut vadeden yeni hapları' almaya başlamak için sabırsızlanıyordu. Ve haplar harika bir şekilde işe yaradı. Evet, 'mide bulantısı' yorucu bir yan etkiydi ama yetenekli ve ilgili hemşiresi onu bu konuda uyarmıştı. Daha da önemlisi, hayatı tekrar yoluna girdi. Mother Jones dergisinin belirttiği gibi, Schonfeld "yeni nesil antidepresanlara neredeyse mucizevi bir iyileşme borçlu olan bir kişi daha" gibi görünüyordu. (Gary Greenberg, "Prozac mı Plasebo mu? (Is It Prozac or Placebo? )" Mother Jones, Kasım/Aralık 2003) Schonfeld'in son ziyaretinde, doktorlardan biri, onu ve hemşiresini bir kenara çekti ve ikisine de gerçeği söyledi: 'Schonfeld kontrol grubundaydı. Bir 'şeker hapı' alıyordu - araştırma jargonuyla, bir plasebo.' Doktor, 'iyileşmesinin tamamen gerçek olduğunu temin etmek' için acele etti. Ancak aldığı tek ilaç, 'maddi olmayan ve ölümsüz bir maddeydi' - umut. Schonfeld'in materyalist bir ortamda yaşadığını göz önünde bulundurarak karşılaştığı temel zorluk, kendi deneyiminin kanıtlarını kabul etmekti -iç kaynaklarına dayalı bir iyileşmenin gerçek olduğu- acil kültürel mesajlardan ziyade, sadece 'beyin bükme ilacının', ona gerçekten yardımcı olabileceğiydi." (Ruhsal Beyin "The Spiritual Brain", Mario Beauregard Ph. D. , Nörobilimci, 2007)
"Kontrollü denemelerden [Prozac, Zoloft ve Paxil gibi SSRI ilaçlarının] elde edilen verilerin meta-analizleri, 'ilaç kollarında, plasebo kollarına kıyasla 'daha düşük intihar veya intihar davranışı oranları' bulmamıştır. Sonuçlar: NICE inceleme verileri, 'seçici serotonin geri alım inhibitörlerinin, plaseboya göre klinik olarak anlamlı bir avantajı olmadığını' göstermektedir; bu da diğer yakın tarihli meta-analizlerle tutarlıdır. Ayrıca, 'metodolojik eserler' görülen 'küçük etkiyi' açıklayabilir. Antidepresanların, 'daha şiddetli durumlarda, daha etkili olduğuna' dair kanıtlar güçlü değildir ve 'depresyon ve intiharın', uzun vadeli sonuçlarına ilişkin veriler, 'faydaya' dair ikna edici bir kanıt sunmamaktadır. Çocuklarda, faydalar ile riskler arasındaki 'denge' artık 'olumsuz' olarak kabul edilmektedir. Artan 'intihar eğilimi riski ve bilinen diğer olumsuz etkiler' hakkındaki 'devam eden belirsizlik' göz önüne alındığında, yetişkinler için de 'durumun böyle olabileceğini' öne sürüyoruz. Bu sonuç, depresyona yönelik mevcut yaklaşımların, kapsamlı bir şekilde 'yeniden değerlendirilmesi ve ilaç tedavisine alternatiflerin daha da geliştirilmesi' ihtiyacını ima etmektedir. Antidepresanlar, toplumun sıkıntıya verdiği 'ana yanıt' haline geldiğinden, onlarca yıldır 'kullanımlarının yarattığı beklentilere' de değinilmesi gerekecektir." (Yetişkinlerde antidepresanların etkinliği "Efficacy of antidepressants in adults", Joanna Moncrieff, sosyal ve toplum psikiyatrisi kıdemli öğretim görevlisi, Irving Kirsch, psikoloji profesörü, BMJ. 2005 Temmuz 16; 331(7509): 155–157)
"Örneğin, antidepresanlar konusunda, yüzlerce yayınlanmış klinik denemenin meta-analizleri (genel bakışları), Prozac dahil olmak üzere bu tür ilaçların, 'gerçek bir antidepresan etkiye' sahip olduğu fikrini sorgulamaktadır. Çalışmalar, 'antidepresan etkisinin, en az yüzde 80'inin plasebo etkisi olduğunu' göstermektedir; insanların 'işe yarayacağını umdukları veya düşündükleri, herhangi bir tedaviye' verdikleri olumlu tepki. Ancak olumlu sonucun, 'kalan yüzde 20'si "aktif plasebo" etkisinden' kaynaklanıyor olabilir; bu, antidepresanların, plasebolardan farklı olarak, 'denekleri, "güçlü" veya "gerçek" ilaç aldıklarına' ikna eden 'belirgin yan etkilere' sahip olması gerçeğiyle ilgilidir." (İlaçlarınız Sorununuz Olabilir "Your Drug May Be Your Problem", Peter Breggin, David Cohen, 2007 AD, s. 55)
"Sinirbilim, insanların ilaçlara başvurmadan, gönüllü olara, 'üzücü düşünceleri bastırmayı başardıklarında, 'ne olduğunu haritalayarak', acıyı ve kaybı hafifletmeye veya önlemeye' yardımcı olabilir mi? Cevap önemlidir çünkü mevcut nesil antidepresanlar, göreceğimiz gibi, genellikle plasebodan 'zar zor daha iyi performans' göstermektedir. Başka bir deyişle, bir hasta, 'odaklanmış terapi yoluyla, 'mevcut iç kaynaklarını nasıl harekete geçireceğini' öğrenerek etkili bir şekilde 'kendi kendini iyileştirebiliyorsa', antidepresanlar belirli, odaklanmış ihtiyaçlara yönelik olabilir." (Ruhsal Beyin "The Spiritual Brain", Mario Beauregard Ph. D. , Nörobilimci, 2007, s. 134)
"Prozac'a yönelik mevcut coşkuya rağmen, FDA çalışmaları, 'ilacın, etkili olmadığını' vurguladı ve literatürün son analizleri genel olarak 'antidepresanların, plasebodan daha iyi olmadığını' gösteriyor." (Talking Back to Prozac "Prozac'a Karşı Konuşmak", Peter Breggin, M. D, 1994, s. 57).
"'Kanser veya fiziksel yaralanmalar' nedeniyle 'şiddetli ağrı' çeken birçok hasta, kendilerine 'ağrı kesici' olduğu söylendiğinde 'sade steril su enjeksiyonundan' sonra bir süre daha iyi hisseder. Benzer şekilde, klinik ilaç denemelerinde, 'kaygı veya depresyonu olan hastaların yüzde kırk veya daha fazlası, 'kendilerine yardımcı olacağı' söylenen 'bir şeker hapı' verildiğinde genellikle daha iyi hisseder. Koşullar uygunsa, yani hastalar, 'kendilerine verilen şeye çok inanıyorsa', bir şeker hapı, hastaların yüzde 60 ila 90'ında 'duygusal iyileşme' sağlayabilir. Bu, plasebo etkisidir - (maddenin, herhangi bir kimyasal etkisinden ziyade, ilaca veya doktora olan 'olumlu' beklenti veya inançtan kaynaklanan iyileşme.) Plasebo etkisi yardımcı olabilir. Nadiren 'fiziksel zarara' neden olan ancak 'fiziksel veya duygusal acıyı' hafifletebilen basit şeker hapı, biyopsikolojide 'en iyi risk/fayda oranına' sahiptir. Plasebo etkisi ayrıca 'psikiyatrik ilaçların etkinliğinin çoğunu' açıklar. Ancak, bir birey iyileşmeyi, bir hapın 'fiziksel özelliklerine ve işe yarayacağı beklentisine' bağladığında, o kişinin kendi 'psikolojik veya ruhsal gücüne' olan inancı sarsılabilir. Bu deneyim, 'kişisel çabalardan' ziyade haplara güvenmeyi teşvik edebilir." (İlacınız Sorununuz Olabilir "Your Drug May Be Your Problem", Peter Breggin, David Cohen, 2007 AD, s. 118)
"Antikonvülzanlara olan heves, hemen hemen 'her antikonvülzanın, ruh hali dengeleyici' olarak etki edeceği varsayımıyla gelişti. Bu, örneğin, 1990'ların sonlarında 'gabapentin (Neurontin) kullanımında, bir patlamaya' yol açtı, bu patlama, ilacın üreticisi Warner Lambert tarafından bir dizi dergiye yerleştirilen ve 'gabapentinin, ruh hali bozuklukları için etkili olabileceğini' öne süren bir dizi 'hayalet yazarlı makale' tarafından körüklendi." Bir noktada gabapentin yılda '1,3 milyar dolar' hasılat elde ediyordu ve bunun çok büyük bir kısmı 'ruh hali dengeleyici' olarak etiket dışı kullanımından geliyordu. Rastgele kontrollü bir deneme, 'gabapentinin, ruh hali dengeleyici özelliğinin çok az olduğunu veya hiç olmadığını' gösterdiğinde balon patladı." (Şok Terapisi: Ruhsal Hastalıklarda Elektrokonvülsif Tedavinin Tarihi "Shock Therapy: A History of Electroconvulsive Treatment in Mental Illness,", Edward Shorter, David Healy, 2007, s. 275)
"Bir diğer örnek, FDA onayı için kullanılan birçok çalışmada 'şeker hapından daha iyi olmadığı' ortaya çıkan Prozac ile ilgilidir. 'Etkili görünmesini sağlamak' için 'çalışmalar arasından seçim yapılması ve daha sonra istatistiksel olarak sakinleştiricilerle tedavi edilen hastaları da içerecek şekilde değiştirilmesi' gerekiyordu. Prozac artık 'jenerik bir ilaç' olarak pazarlanıyor ve diğer SSRI'lara göre popülerliğini yitirdi. Tahmin edilebileceği gibi, etkilerine ve geçmişine olan ilgi azaldı — bu da onay ve pazarlamasındaki birçok hatanın ve aldatmacanın, takip eden ilaçlar için cezasız bir şekilde tekrarlanmasına olanak tanıyor." (İlacınız Sorununuz Olabilir "Your Drug May Be Your Problem", Peter Breggin, David Cohen, 2007 AD, s. 131)
"Yaygın 'yaşam bozuklukları ve moleküler patofizyolojisi' hakkında acınacak derecede bilgi eksikliği olan 'şizofreni', sıkıntı verici bir ruhsal hastalıktır. Tedavileri, 'deneysel ve tesadüfen' keşfedilmiştir, rasyonel olarak anlaşılmamıştır. Üstelik tedaviler kısmidir, çünkü 'psikoz tedaviye' yanıt veren semptom alanıdır, 'biliş ve negatif semptomlar' ise minimal yanıt verir. Daha az 'metabolik yan etkiye' sahip diğer yeni antipsikotiklerin, 'benzer bir etki' sağlayabileceği umudu gerçekleşmemiştir. Bazıları, daha düşük maliyetleriyle perfenazin gibi eski ilaçların artık bir kez daha rasyonel 'birinci basamak tedaviler' haline gelebileceğini belirtmiştir. Ancak, 'geç diskinezi' hastalarının hatırası, hala birçok klinisyeni rahatsız etmektedir. Bu çalışma, daha önce gördüğümüz şeyi güçlü bir şekilde doğrulamaktadır, 'klozapin', şizofrenik psikoz için en etkili ilacımızdır. Yan etkileri açıkça zorlayıcı olmasına rağmen, sadece klozapin üstündür." (Pratik Şizofreni Tedavi Bilgileri "Practical Treatment Information for Schizophrenia", Carol A. Tamminga, Amerikan Psikiyatri Dergisi 163:4, Nisan 2006) Nocebo ve plasebo etkisinin tam bir tartışması için buraya tıklayın..
G. Psikiyatrik ilaç yoksunluğunun nocebo etkisi: İlaç yoksunluğunun beklenen 'nocebo etkisi' dörtlü bir darbedir: (1-5);
-Birincisi, 'önceden ilaç yoksunluğu acıları olacağını' bilmenin, olumsuz
'nocebo psikolojik etkisi', bunları 'gerçekte olduğundan, daha psikosomatik'
olarak kötü hale getirir.
-İkincisi, 'ilaç yoksunluğunun, gerçek fiziksel acıları.' (ve bunlar dayanılmazdır... herhangi bağımlıya sorun "ask any junkie")
-Üçüncüsü, beynin, uyarılmadan işlev görmek için 'gerçek geri tepmesi',
beynin, bu uyarımı, daha düşük bir 'bastırılmış seviyede işlev görerek'
telafi ettiği, anlamına gelir (depresyonu tedavi etmek için kullanılan
bir uyarıcı durumunda). Beyinden, bir uyarıcı (depresyon için)
çıkarıldığında, beyin, ilacın 'doğal olmayan uyarıcı etkisine' yanıt olarak,
'zihinsel aktiviteyi' bastırmaya çalıştığı için kişiyi, 'doğal bir
depresyona' sokar. Beyin, (depresyon için reçete edilen) bir uyarıcıyla
karşılaştığında yavaşlar. İlaç çıkarıldığında, beynin, 'normale dönmesi
için hız kazanması' zaman alır. Aynı durum 'kaygı' için reçete edilen
'sakinleştiriciler' için de geçerlidir. Kaygı için sakinleştiriciler,
'beyni, yapay olarak yavaşlatır' ve bu da 'kendini hızlandırarak' tepki
verir. Kaygı giderici ilaç çıkarıldığında, 'beyin, aniden
hızlanır.' Beyniniz, kaygı giderici bir ilaç aldığında, bu (arabanızı
saatte 30 mil hız sınırında sürmek) gibidir. Kaygı giderici bir ilaç
aldığınızda, bu (arabaya fren uygulamak) gibidir, yani arabayı 'aynı hızda
hareket ettirmek' için 'aynı anda gaz pedalına basmanız' gerekir.
Arabanızı, '30 mil/saat hızını' korumak için 'aynı anda ayağınız gazda ve
frende' olacak şekilde sürüyorsunuz. İlacı almayı bıraktığınızda,
(ayağınızı aniden frenden çekmek) gibi olur, bu da arabanın 'hızının 40
mil/saate çıkmasına' neden olur. Beynin, arabayı 'tekrar 30 mil/saate
düşürmesi' zaman alır. Bu, ilaç yoksunluğunun geri tepme etkisidir.
-Dördüncüsü: Bütün bunlar kişiyi, depresyonunu gidermek için 'ilaca,
ihtiyacı olduğuna ve beynindeki 'kimyasal dengesizlik' nedeniyle
delirdiğine' ikna eder. Elbette 'ilacı, tekrar almaya başladıklarında,
'yoksunluk sancıları' anında ortadan kalkar (herhangi bağımlıya sorun "ask
any junkie") ve beyin, yapay olarak tekrar uyarılır, bu da onu 'normal
denge seviyelerine' getirir." 'Nocebo ve plasebo etkisinin' tam bir tartışması için buraya tıklayın..
H. Psikiyatrik ilaçların, ağrılı yoksunluk etkileri: (1-9); "Bir bağımlı (junkie -herhangi birşeye bağımlı, esrarkeş, eroinman vb), bağımlıdır, doktorunuz 'ilaçları reçete ettiğinde' bile.. Eğer 30 günden uzun süredir, psikiyatrik ilaç kullanıyorsanız, 'bağımlısınız' demektir ve tüm bağımlılar gibi, 'ilaçlarınızı almayı bıraktığınızda' çok acı çekeceksinizdir.
"İlacı bırakmak, genellikle ilk başta ilacı kullanmanıza yol açan orijinal sıkıntılı 'hislerin ve davranışların, bir kısmının geri dönmesiyle' birlikte gelir. Psikiyatri literatüründe, bu olguya genellikle "tekrarlama /nüksetme (relapse)" denir. Bir ilacın etkileri, azalmaya başladığında, 'psikolojik veya durumsal kökleri ihmal edilmişse, 'orijinal sorunlarınız, yeniden yüzeye' çıkmaya başlayabilir. İlacı bırakmak -özellikle 'sakinleştiriciler, nöroleptikler veya lityum' gibi güçlü depresanlar- genellikle 'duyuların', potansiyel olarak dramatik bir şekilde 'yeniden uyanmasını' içerir. Bu 'yeniden uyanma', uzun süre 'duyarsızlaştırılmış veya anestezi uygulanmış' kişilerin 'duyma, dokunma, tat alma veya soğuk ve sıcak hislerinin' ne kadar beklenmedik şekilde 'akut hale gelebileceğini' fark etmeyen kişilerde, 'panik duygularına' yol açabilir." (İlacınız Sorununuz Olabilir "Your Drug May Be Your Problem", Peter Breggin, David Cohen, 2007 AD, s. 152,153)
"Ne yazık ki bu günlerde gördüğüm şey, bu yeni 'biyolojik psikiyatrinin kurbanları', çünkü hastalar, genellikle bana 'uzun yıllar süren geçmiş tedavilerle' geliyorlar. Böyle bir 'iddiayı destekleyecek bir test' olmamasına ve doğru bir 'kimyasal dengenin, nasıl görüneceğine dair gerçek bir kavram' olmamasına rağmen "kimyasal dengesizlikler teşhisi' konan hastalar. Yıllarca 'ilaç denemeleri' geçiren ve bunlarda 'kötü bir beyne' sahip 'kronik bir hasta' olarak bir 'kimliği pekiştirmekten' başka bir işe yaramayan hastalar. 'Biyolojik' olarak 'engelli bir hasta' olarak bu kimlik, 'biyolojik psikiyatrinin, en yıkıcı etkilerinden' biridir." (Biyolojik Psikiyatriye Karşı "Against Biologic Psychiatry", Dr. David Kaiser, Psikolog, Psychiatric Times, Aralık, Aralık 1996, Cilt XIII, Sayı 12)
"Uzun vadede ciddi sonuçlar doğurduğunu bildiğimiz 'toksik kimyasalların', yaygın 'aşırı ve yanlış kullanımını' onaylıyor ve teşvik ediyoruz. etkileri: 'tardif diskinezi, tardif bunama ve ciddi yoksunluk sendromları..' Peki, molekülleri, 'kendi formülleriyle tedavi eden bir ilaç şirketi kuklası' olmak mı istiyorum? Hayır, çok teşekkür ederim. 35 yıllık bir psikiyatrist olarak, 'böyle bir organizasyondan ayrılmayı dört gözle beklemem', beni üzüyor. Hiçbir şekilde çıkarlarımı temsil etmiyor. Psikiyatri liderliğinin bizi, bir kez daha 'somatik tıpla' evlendirmek için müjdelediği mevcut 'biyomedikal-indirgemeci modeli' benimsemek, kapasitem dahilinde değil." (L. R. Mosher, Psikiyatrist, Amerikan Psikiyatri Birliği'nden istifa mektubu, 1998)
"Modern tıbbi sistem, depresyonu ('geçici rahatlama' sağlayan ancak 'zararlı yan etkileri' olan ve 'nedenleri, ortadan kaldırmayan veya tekrarlamasını, engellemeyen') anti-depresyon ilaçlarıyla tedavi ediyor. Zararlı yan etkiler arasında 'büyük karaciğer hasarı, aşırı duyarlılık, uykusuzluk, halüsinasyonlar, kafa karışıklığı, konvülsiyonlar, baş ağrısı ve baş dönmesine' neden olan 'kan basıncında düşüş, bulanık görme, nefes almada zorluk ve idrar tutulması' yer alır. Depresyonun, 'kendi kendine tedavisi' için eylem planı, 'diyeti, egzersizi, bilimsel rahatlamayı ve meditasyonu' düzenlemekten oluşur." (Kevin Trudeau, Doğal Tedaviler El Kitabı, Depresyon "Handbook Of Natural Cures, Depression")
"Bana gelen hastaların çoğunun, zorluklarının, 'biyolojik olduğuna ve bir hap ile giderilebileceğine' inanması veya inanmak istemesi, beni sürekli şaşırtıyor. Bu, modern psikiyatrinin, henüz herhangi 'bir ruhsal hastalığın, genetik/biyolojik nedenini' ikna edici bir şekilde 'kanıtlamamış' olmasına rağmen böyledir. Ancak bu, psikiyatrinin, 'depresyon, bipolar hastalık, anksiyete bozuklukları, alkolizm ve diğer bir dizi bozukluğun' aslında 'temelde biyolojik ve muhtemelen genetik kökenli' olduğu ve 'tüm bunların kanıtlanmasının, sadece zaman meselesi olduğu' yönündeki temelde 'kanıtlanmamış iddialarda bulunmasını' engellemez. Bilime ve ilerlemeye olan bu tür bir inanç şaşırtıcıdır, safça ve belki de 'sanrısal olmasından' bahsetmiyorum bile." (Biyolojik Psikiyatriye Karşı "Against Biologic Psychiatry", Dr. David Kaiser, Psikolog, Psychiatric Times, Aralık, Aralık 1996, Cilt XIII, Sayı 12)
"Günümüzde ciddi "zihinsel hastalıklar" hakkındaki baskın teori, bunların "'genetik' olarak belirlendiğini (yani kalıtsal), 'biyokimyasal' olarak aracılık edildiğini (kimyasal dengesizlikler yoluyla), yaşam boyu süren "beyin hastalıkları" (ilişkili spesifik nöropatolojik değişikliklerle) olduğunu ve nedeninin ve seyrinin 'çevresel faktörlerden' az çok bağımsız olduğunu" ileri sürmektedir; bu mevcut kanıtlarla desteklenmemektedir. Mevcut bilimsel kanıtların, eleştirel bir incelemesi, 'kalıtsal faktörlere' dair net bir gösterge, 'spesifik biyokimyasal anormallikler ve ilişkili nedensel nörolojik lezyonlar olmadığını' ortaya koymaktadır. Ancak, bir dizi 'çevresel faktörün nedenleri ve seyri ile ilişkili olduğu' bulunmuştur. Ayrıca, antipsikotik ilaçların, 'tedavinin temel taşı olduğu ve çoğu durumda ömür boyu alınması gerektiği' genel olarak kabul edilmektedir. Aslında, veriler, 'hastane bakımına' alternatif olarak uygun bir 'kişilerarası ortam ve sosyal bağlam' sağlanırsa, 'nöroleptik ilaç tedavisinin, genellikle gerekli olmadığını (özellikle psikotik olarak yeni tanımlanan kişilerde)' göstermektedir.
Ayrıca, ilaç tedavisinin, (antipsikotik ilaçlar piyasaya sürülmeden önceki duruma göre), 'daha az olumlu uzun vadeli sonuçlara' yol açtığı görülmektedir. Dahası, antipsikotik ilaç tedavisi, 'geri döndürülemez beyin patolojisinin (azalmış entelektüel ve anormal motor işlevlerle sonuçlanan) ve kısalmış yaşam beklentisinin indüklenmesiyle' ilişkilidir. Nöroleptik ilaç öncesi dönemde yapılan uzun vadeli takip çalışmaları, 'iyileşmenin' sadece 'gerçekleşebileceğini' değil, aynı zamanda 'vakaların çoğunda beklenebileceğini' göstermektedir. Dolayısıyla, "zihinsel hastalık"taki sözde "kroniklik", muhtemelen 'tıbbileştirilmesinin, sosyal ağ bozulmasıyla kurumsallaşmasının, marjinalleştirilmesinin, ayrımcılığının ve bu süreçlere eşlik eden daha az spesifik sosyal sonuçlarının (örneğin yoksulluk)' sonucudur. Sonuç: zihinsel hastalıklarda nedensel öneme sahip olduğu düşünülen 'beyin anormallikleri', büyük olasılıkla 'nöroleptik ilaç tedavisinin' sonucudur." ("Zihinsel Hastalık"ın Biyopsikiyatrik Modeli (The Biopsychiatric Model of "Mental Illness"), "Kritik Bir Kaynakça", Loren R. Mosher M. D. )
"Psikiyatrik ilacınızı 'bırakma veya dozunu azaltma' konusunda, doktorunuzla konuştuğunuzda, doktorunuzun 'sorun' hakkında 'fazla bir şey bilmiyor' veya hatta 'varlığını' mantıksız bir şekilde 'inkar ediyor' olabileceğini unutmayın." (İlacınız Sorununuz Olabilir "Your Drug May Be Your Problem", Peter Breggin, David Cohen, 2007 AD, s. 173)
"2003 yılında Zyprexa'nın 'uzun vadeli güvenliği ve antipsikotik ilaçların yararları' hakkında sorular ortaya atan, bazı literatüre rastladı. Bu, kendisini 'o ilaçtan ayırmaya' yöneltti ve bu süreç "tam bir cehennem" olsa da -korkunç 'kaygı, şiddetli panik ataklar, paranoya ve korkunç titremeler' yaşadı- sonunda o ilacı bıraktı. Daha sonra aldığı 'benzodiazepin Klonopin'i bırakıp bırakamayacağını' görmeye karar verdi ve bu da, o kadar 'şiddetli baş ağrıları' çektiği için öğlene kadar yatağa gireceği için başka bir korkunç 'yoksunluk deneyimine' dönüştü. Yine de, 'ilaç kokteylini' yavaş yavaş geri alıyordu ve bu da, onun 'bipolar teşhisini sorgulamasına' neden oldu. İlk olarak 'çok fazla ağladığı' için bir terapiste gitmişti. Hiçbir 'mani' olmamıştı —uykusuzluğu ve ajitasyonları, 'antidepresan tedavisine başladıktan sonra' ortaya çıkmıştı. Acaba sadece büyümek için biraz çaba sarf etmesi gereken huysuz bir genç miydi?” (Bir Salgının Anatomisi "Anatomy of an Epidemic", Robert Whitaker, 2010 AD, Dorea Vierling-Clausen'den alıntı, s. 29)
I.Hamilelik ve psikiyatrik ilaçlar: Yenidoğan Psikiyatrik İlaç Bırakma; (1-2);
-Hamile misin ve herhangi bir ilaç mı kullanıyorsun? Şaka mı yapıyorsun? "Bebeğini de, senin gibi 'bir ilaç bağımlısı' yaptın! Kendi vücudunu, psikiyatrik ilaçlarla mahvetmekte sorun görmüyorsan, bu başka bir şey. Ama acı çekecek, geri kalanımıza (ve hayatının geri kalanında) bakımı için çok paraya mal olacak, 'başka bir insanın, beynini mahvetmeye' hakkın yok. Hepsi, kendi bencil 'ihtiyaçların ve amaçların' için, kendini 'daha iyi hissetmek' için ilaçlarla, 'bebeğine' bilerek zarar veriyorsun. Hamileyken, 'aspirin' bile almaman gerekiyor ve beyin fonksiyonlarını değiştiren 'güçlü, yıkıcı ilaçlar' alıyorsun! Bırak! Artık 'her şey bebekle ilgili' ve seninle ilgili değil. Buna alışın. Bu bilgi, 'doğum sonrası depresyon atağını' tetiklerse, buraya tıkla. (a)
"Bugüne kadar FDA, 'hamilelik veya emzirme' döneminde kullanılmak üzere, herhangi bir psikiyatrik ilacı onaylamamıştır. Bazı doktorlar, 'hamile veya emziren' annelere, psikiyatrik ilaçlar alırken 'bebeklerinin güvenliği' konusunda 'güvence' vermeye çalışırlar. Ancak beyni etkileyen 'herhangi bir ilaçla' ilgili olarak bu güvenceyi sunmanın, 'bilimsel bir temeli' yoktur. Psikiyatrik ilaçlar almaya 'başlamamak' için birçok neden ve başladıktan sonra 'bırakmanız' için birçok neden vardır." (İlacınız Sorununuz Olabilir "Your Drug May Be Your Problem", Peter Breggin, David Cohen, 2007 AD, s. 108)
-Tamam, psikiyatristinizin 'reçeteli ilaçlarını' kullanan bir bağımlısınız. Bebeğinizin 'neler yaşayacağını' bilmek istiyorsanız, 'ilaçlarınızı, aniden kesmeyi' deneyin ve 'nasıl hissettiğine' bakın! Bebeğiniz, 'doğduğu anda, başına gelenler' bunlardır. Bebeğinizin 'kan dolaşımınızdan, sürekli olarak aldığı ilaçlar', doğumda sona erer ve anında büyük ve acı verici 'yoksunluk semptomlarını' tetikler.
"Ek olarak, bugüne kadar bir düzineden fazla çalışma, 'hamile annelerin, hamilelik sırasında antidepresan kullanmalarının tuhaf bir "yenidoğan yoksunluk sendromu (neonatal abstinence syndrome)"nun ortaya çıkmasıyla ilişkili olduğunu' ortaya koydu. İyi kontrollü bir çalışmada, 'anneleri, üçüncü trimester dahil olmak üzere uzun süreler boyunca antidepresan kullanan 60 bebeğin, tam yüzde 30'unda, dört güne kadar süren sendrom' gelişti; bebeklerin yüzde 13'ünde 'şiddetli reaksiyonlar' görüldü. En yaygın semptomlar 'titreme, gastrointestinal sorunlar, kas tonusunda anormal artış (hipertonisite), uyku bozuklukları ve tiz ağlamalardı.' SSRI'lara maruz kalmayan 60 bebeğin hiçbiri 'sendrom' geliştirmedi. "Bunun 'gerçek bir yoksunluk tepkisi' mi yoksa serotonin sisteminde doğrudan 'ilaç toksisitesinin bir işareti' mi olduğu konusunda bazı tartışmalar var." (İlacınız Sorununuz Olabilir "Your Drug May Be Your Problem", Peter Breggin, David Cohen, 2007 AD, s. 203)
J. İlaçlar, bizi 'suç işlemeye, cinayet işlemeye ve intihar etmeye' zorlamaz: (1-4);
H. Psikiyatrik ilaçların, ağrılı yoksunluk etkileri: (1-9); "Bir bağımlı (junkie -herhangi birşeye bağımlı, esrarkeş, eroinman vb), bağımlıdır, doktorunuz 'ilaçları reçete ettiğinde' bile.. Eğer 30 günden uzun süredir, psikiyatrik ilaç kullanıyorsanız, 'bağımlısınız' demektir ve tüm bağımlılar gibi, 'ilaçlarınızı almayı bıraktığınızda' çok acı çekeceksinizdir.
"İlacı bırakmak, genellikle ilk başta ilacı kullanmanıza yol açan orijinal sıkıntılı 'hislerin ve davranışların, bir kısmının geri dönmesiyle' birlikte gelir. Psikiyatri literatüründe, bu olguya genellikle "tekrarlama /nüksetme (relapse)" denir. Bir ilacın etkileri, azalmaya başladığında, 'psikolojik veya durumsal kökleri ihmal edilmişse, 'orijinal sorunlarınız, yeniden yüzeye' çıkmaya başlayabilir. İlacı bırakmak -özellikle 'sakinleştiriciler, nöroleptikler veya lityum' gibi güçlü depresanlar- genellikle 'duyuların', potansiyel olarak dramatik bir şekilde 'yeniden uyanmasını' içerir. Bu 'yeniden uyanma', uzun süre 'duyarsızlaştırılmış veya anestezi uygulanmış' kişilerin 'duyma, dokunma, tat alma veya soğuk ve sıcak hislerinin' ne kadar beklenmedik şekilde 'akut hale gelebileceğini' fark etmeyen kişilerde, 'panik duygularına' yol açabilir." (İlacınız Sorununuz Olabilir "Your Drug May Be Your Problem", Peter Breggin, David Cohen, 2007 AD, s. 152,153)
"Ne yazık ki bu günlerde gördüğüm şey, bu yeni 'biyolojik psikiyatrinin kurbanları', çünkü hastalar, genellikle bana 'uzun yıllar süren geçmiş tedavilerle' geliyorlar. Böyle bir 'iddiayı destekleyecek bir test' olmamasına ve doğru bir 'kimyasal dengenin, nasıl görüneceğine dair gerçek bir kavram' olmamasına rağmen "kimyasal dengesizlikler teşhisi' konan hastalar. Yıllarca 'ilaç denemeleri' geçiren ve bunlarda 'kötü bir beyne' sahip 'kronik bir hasta' olarak bir 'kimliği pekiştirmekten' başka bir işe yaramayan hastalar. 'Biyolojik' olarak 'engelli bir hasta' olarak bu kimlik, 'biyolojik psikiyatrinin, en yıkıcı etkilerinden' biridir." (Biyolojik Psikiyatriye Karşı "Against Biologic Psychiatry", Dr. David Kaiser, Psikolog, Psychiatric Times, Aralık, Aralık 1996, Cilt XIII, Sayı 12)
"Uzun vadede ciddi sonuçlar doğurduğunu bildiğimiz 'toksik kimyasalların', yaygın 'aşırı ve yanlış kullanımını' onaylıyor ve teşvik ediyoruz. etkileri: 'tardif diskinezi, tardif bunama ve ciddi yoksunluk sendromları..' Peki, molekülleri, 'kendi formülleriyle tedavi eden bir ilaç şirketi kuklası' olmak mı istiyorum? Hayır, çok teşekkür ederim. 35 yıllık bir psikiyatrist olarak, 'böyle bir organizasyondan ayrılmayı dört gözle beklemem', beni üzüyor. Hiçbir şekilde çıkarlarımı temsil etmiyor. Psikiyatri liderliğinin bizi, bir kez daha 'somatik tıpla' evlendirmek için müjdelediği mevcut 'biyomedikal-indirgemeci modeli' benimsemek, kapasitem dahilinde değil." (L. R. Mosher, Psikiyatrist, Amerikan Psikiyatri Birliği'nden istifa mektubu, 1998)
"Modern tıbbi sistem, depresyonu ('geçici rahatlama' sağlayan ancak 'zararlı yan etkileri' olan ve 'nedenleri, ortadan kaldırmayan veya tekrarlamasını, engellemeyen') anti-depresyon ilaçlarıyla tedavi ediyor. Zararlı yan etkiler arasında 'büyük karaciğer hasarı, aşırı duyarlılık, uykusuzluk, halüsinasyonlar, kafa karışıklığı, konvülsiyonlar, baş ağrısı ve baş dönmesine' neden olan 'kan basıncında düşüş, bulanık görme, nefes almada zorluk ve idrar tutulması' yer alır. Depresyonun, 'kendi kendine tedavisi' için eylem planı, 'diyeti, egzersizi, bilimsel rahatlamayı ve meditasyonu' düzenlemekten oluşur." (Kevin Trudeau, Doğal Tedaviler El Kitabı, Depresyon "Handbook Of Natural Cures, Depression")
"Bana gelen hastaların çoğunun, zorluklarının, 'biyolojik olduğuna ve bir hap ile giderilebileceğine' inanması veya inanmak istemesi, beni sürekli şaşırtıyor. Bu, modern psikiyatrinin, henüz herhangi 'bir ruhsal hastalığın, genetik/biyolojik nedenini' ikna edici bir şekilde 'kanıtlamamış' olmasına rağmen böyledir. Ancak bu, psikiyatrinin, 'depresyon, bipolar hastalık, anksiyete bozuklukları, alkolizm ve diğer bir dizi bozukluğun' aslında 'temelde biyolojik ve muhtemelen genetik kökenli' olduğu ve 'tüm bunların kanıtlanmasının, sadece zaman meselesi olduğu' yönündeki temelde 'kanıtlanmamış iddialarda bulunmasını' engellemez. Bilime ve ilerlemeye olan bu tür bir inanç şaşırtıcıdır, safça ve belki de 'sanrısal olmasından' bahsetmiyorum bile." (Biyolojik Psikiyatriye Karşı "Against Biologic Psychiatry", Dr. David Kaiser, Psikolog, Psychiatric Times, Aralık, Aralık 1996, Cilt XIII, Sayı 12)
"Günümüzde ciddi "zihinsel hastalıklar" hakkındaki baskın teori, bunların "'genetik' olarak belirlendiğini (yani kalıtsal), 'biyokimyasal' olarak aracılık edildiğini (kimyasal dengesizlikler yoluyla), yaşam boyu süren "beyin hastalıkları" (ilişkili spesifik nöropatolojik değişikliklerle) olduğunu ve nedeninin ve seyrinin 'çevresel faktörlerden' az çok bağımsız olduğunu" ileri sürmektedir; bu mevcut kanıtlarla desteklenmemektedir. Mevcut bilimsel kanıtların, eleştirel bir incelemesi, 'kalıtsal faktörlere' dair net bir gösterge, 'spesifik biyokimyasal anormallikler ve ilişkili nedensel nörolojik lezyonlar olmadığını' ortaya koymaktadır. Ancak, bir dizi 'çevresel faktörün nedenleri ve seyri ile ilişkili olduğu' bulunmuştur. Ayrıca, antipsikotik ilaçların, 'tedavinin temel taşı olduğu ve çoğu durumda ömür boyu alınması gerektiği' genel olarak kabul edilmektedir. Aslında, veriler, 'hastane bakımına' alternatif olarak uygun bir 'kişilerarası ortam ve sosyal bağlam' sağlanırsa, 'nöroleptik ilaç tedavisinin, genellikle gerekli olmadığını (özellikle psikotik olarak yeni tanımlanan kişilerde)' göstermektedir.
Ayrıca, ilaç tedavisinin, (antipsikotik ilaçlar piyasaya sürülmeden önceki duruma göre), 'daha az olumlu uzun vadeli sonuçlara' yol açtığı görülmektedir. Dahası, antipsikotik ilaç tedavisi, 'geri döndürülemez beyin patolojisinin (azalmış entelektüel ve anormal motor işlevlerle sonuçlanan) ve kısalmış yaşam beklentisinin indüklenmesiyle' ilişkilidir. Nöroleptik ilaç öncesi dönemde yapılan uzun vadeli takip çalışmaları, 'iyileşmenin' sadece 'gerçekleşebileceğini' değil, aynı zamanda 'vakaların çoğunda beklenebileceğini' göstermektedir. Dolayısıyla, "zihinsel hastalık"taki sözde "kroniklik", muhtemelen 'tıbbileştirilmesinin, sosyal ağ bozulmasıyla kurumsallaşmasının, marjinalleştirilmesinin, ayrımcılığının ve bu süreçlere eşlik eden daha az spesifik sosyal sonuçlarının (örneğin yoksulluk)' sonucudur. Sonuç: zihinsel hastalıklarda nedensel öneme sahip olduğu düşünülen 'beyin anormallikleri', büyük olasılıkla 'nöroleptik ilaç tedavisinin' sonucudur." ("Zihinsel Hastalık"ın Biyopsikiyatrik Modeli (The Biopsychiatric Model of "Mental Illness"), "Kritik Bir Kaynakça", Loren R. Mosher M. D. )
"Psikiyatrik ilacınızı 'bırakma veya dozunu azaltma' konusunda, doktorunuzla konuştuğunuzda, doktorunuzun 'sorun' hakkında 'fazla bir şey bilmiyor' veya hatta 'varlığını' mantıksız bir şekilde 'inkar ediyor' olabileceğini unutmayın." (İlacınız Sorununuz Olabilir "Your Drug May Be Your Problem", Peter Breggin, David Cohen, 2007 AD, s. 173)
"2003 yılında Zyprexa'nın 'uzun vadeli güvenliği ve antipsikotik ilaçların yararları' hakkında sorular ortaya atan, bazı literatüre rastladı. Bu, kendisini 'o ilaçtan ayırmaya' yöneltti ve bu süreç "tam bir cehennem" olsa da -korkunç 'kaygı, şiddetli panik ataklar, paranoya ve korkunç titremeler' yaşadı- sonunda o ilacı bıraktı. Daha sonra aldığı 'benzodiazepin Klonopin'i bırakıp bırakamayacağını' görmeye karar verdi ve bu da, o kadar 'şiddetli baş ağrıları' çektiği için öğlene kadar yatağa gireceği için başka bir korkunç 'yoksunluk deneyimine' dönüştü. Yine de, 'ilaç kokteylini' yavaş yavaş geri alıyordu ve bu da, onun 'bipolar teşhisini sorgulamasına' neden oldu. İlk olarak 'çok fazla ağladığı' için bir terapiste gitmişti. Hiçbir 'mani' olmamıştı —uykusuzluğu ve ajitasyonları, 'antidepresan tedavisine başladıktan sonra' ortaya çıkmıştı. Acaba sadece büyümek için biraz çaba sarf etmesi gereken huysuz bir genç miydi?” (Bir Salgının Anatomisi "Anatomy of an Epidemic", Robert Whitaker, 2010 AD, Dorea Vierling-Clausen'den alıntı, s. 29)
I.Hamilelik ve psikiyatrik ilaçlar: Yenidoğan Psikiyatrik İlaç Bırakma; (1-2);
-Hamile misin ve herhangi bir ilaç mı kullanıyorsun? Şaka mı yapıyorsun? "Bebeğini de, senin gibi 'bir ilaç bağımlısı' yaptın! Kendi vücudunu, psikiyatrik ilaçlarla mahvetmekte sorun görmüyorsan, bu başka bir şey. Ama acı çekecek, geri kalanımıza (ve hayatının geri kalanında) bakımı için çok paraya mal olacak, 'başka bir insanın, beynini mahvetmeye' hakkın yok. Hepsi, kendi bencil 'ihtiyaçların ve amaçların' için, kendini 'daha iyi hissetmek' için ilaçlarla, 'bebeğine' bilerek zarar veriyorsun. Hamileyken, 'aspirin' bile almaman gerekiyor ve beyin fonksiyonlarını değiştiren 'güçlü, yıkıcı ilaçlar' alıyorsun! Bırak! Artık 'her şey bebekle ilgili' ve seninle ilgili değil. Buna alışın. Bu bilgi, 'doğum sonrası depresyon atağını' tetiklerse, buraya tıkla. (a)
"Bugüne kadar FDA, 'hamilelik veya emzirme' döneminde kullanılmak üzere, herhangi bir psikiyatrik ilacı onaylamamıştır. Bazı doktorlar, 'hamile veya emziren' annelere, psikiyatrik ilaçlar alırken 'bebeklerinin güvenliği' konusunda 'güvence' vermeye çalışırlar. Ancak beyni etkileyen 'herhangi bir ilaçla' ilgili olarak bu güvenceyi sunmanın, 'bilimsel bir temeli' yoktur. Psikiyatrik ilaçlar almaya 'başlamamak' için birçok neden ve başladıktan sonra 'bırakmanız' için birçok neden vardır." (İlacınız Sorununuz Olabilir "Your Drug May Be Your Problem", Peter Breggin, David Cohen, 2007 AD, s. 108)
-Tamam, psikiyatristinizin 'reçeteli ilaçlarını' kullanan bir bağımlısınız. Bebeğinizin 'neler yaşayacağını' bilmek istiyorsanız, 'ilaçlarınızı, aniden kesmeyi' deneyin ve 'nasıl hissettiğine' bakın! Bebeğiniz, 'doğduğu anda, başına gelenler' bunlardır. Bebeğinizin 'kan dolaşımınızdan, sürekli olarak aldığı ilaçlar', doğumda sona erer ve anında büyük ve acı verici 'yoksunluk semptomlarını' tetikler.
"Ek olarak, bugüne kadar bir düzineden fazla çalışma, 'hamile annelerin, hamilelik sırasında antidepresan kullanmalarının tuhaf bir "yenidoğan yoksunluk sendromu (neonatal abstinence syndrome)"nun ortaya çıkmasıyla ilişkili olduğunu' ortaya koydu. İyi kontrollü bir çalışmada, 'anneleri, üçüncü trimester dahil olmak üzere uzun süreler boyunca antidepresan kullanan 60 bebeğin, tam yüzde 30'unda, dört güne kadar süren sendrom' gelişti; bebeklerin yüzde 13'ünde 'şiddetli reaksiyonlar' görüldü. En yaygın semptomlar 'titreme, gastrointestinal sorunlar, kas tonusunda anormal artış (hipertonisite), uyku bozuklukları ve tiz ağlamalardı.' SSRI'lara maruz kalmayan 60 bebeğin hiçbiri 'sendrom' geliştirmedi. "Bunun 'gerçek bir yoksunluk tepkisi' mi yoksa serotonin sisteminde doğrudan 'ilaç toksisitesinin bir işareti' mi olduğu konusunda bazı tartışmalar var." (İlacınız Sorununuz Olabilir "Your Drug May Be Your Problem", Peter Breggin, David Cohen, 2007 AD, s. 203)
J. İlaçlar, bizi 'suç işlemeye, cinayet işlemeye ve intihar etmeye' zorlamaz: (1-4);
"Delilik, 'biyolojik bir sorun değil, ruhsal bir tercih' olduğundan,
'delilik' asla 'günahkâr' veya 'suç teşkil eden' davranışlar için bir bahane
değildir. Eylemlerimizden, her zaman tamamen sorumluyuz. "Delilik
nedeniyle suçsuz (not guilty for reasons of insanity)" delilik savunması
/iddiası (insanity plea) kaldırılmalıdır. Bir kişinin 'özgür
iradesi', 'asla "delilik (insanity)", ilaçlar veya ilaç yoksunluk
belirtileri' tarafından ihlal edilmez. Şizofrenler, her zaman 'eylemlerinin
%100'ü üzerinde' tam kontrole sahiptir ve işledikleri herhangi bir
suçtan dolayı, 'bir mahkemede hesap vermeleri' gerekir.
Biyopsikiyatristler, 'kimyasal dengesizliklerin' bir kişiyi "karşı
konulamaz bir dürtü (irresistible impulse)" yoluyla 'cinayet işlemeye,
tecavüz etmeye ve intihar etmeye' yönelttiğini savunurlar. Bunu tamamen
reddediyoruz!
"Ne akıl hastalığının ne de psikiyatrik ilaçların 'intihar veya cinayete' neden olduğunu ileri sürüyorum. 'Kendini öldürme ve başkalarını öldürme', failin sorumlu olduğu, 'gönüllü eylemlerdir.' Bir ilacın, örneğin bir barbitüratın, 'uykuya' neden olması ile bir ilacın, örneğin Torazin'in intihara "neden olması" arasında ayrım yapmalıyız. Uyku, 'biyolojik' bir durumdur. 'İntihar' bir eylemdir. Elbette, bir antipsikotik ilaç, 'istemsiz hareketlere ve işkence edici iç gerginliklere' neden olabilir ve bu da bazı insanları, kendilerini öldürmeye "sürükleyebilir", aynı zamanda 'sevdiklerini kaybetmek, kötü evlilikler ve borsa çöküşleri' de olabilir.
"Ne akıl hastalığının ne de psikiyatrik ilaçların 'intihar veya cinayete' neden olduğunu ileri sürüyorum. 'Kendini öldürme ve başkalarını öldürme', failin sorumlu olduğu, 'gönüllü eylemlerdir.' Bir ilacın, örneğin bir barbitüratın, 'uykuya' neden olması ile bir ilacın, örneğin Torazin'in intihara "neden olması" arasında ayrım yapmalıyız. Uyku, 'biyolojik' bir durumdur. 'İntihar' bir eylemdir. Elbette, bir antipsikotik ilaç, 'istemsiz hareketlere ve işkence edici iç gerginliklere' neden olabilir ve bu da bazı insanları, kendilerini öldürmeye "sürükleyebilir", aynı zamanda 'sevdiklerini kaybetmek, kötü evlilikler ve borsa çöküşleri' de olabilir.
Daha önce de
belirttiğim gibi, zorla ilaç kullanımı, biyolojik olarak zararlı bir
etkisi olmasa bile, kötü bir şeydir. Bir kişi, gönüllü olarak bir ilaç
alırsa, 'ilaçtan etkilenen davranışından' sorumlu tutulur ve tutulmalıdır.
Bir kişi, iradesi dışında ilaçlanmışsa (drugged), zehirleyen kişi,
''zehirlenen kişinin, ilaçtan etkilenen davranışlarından' sorumlu
tutulmalıdır." (Zorlama Tedavi Olarak "Coercion as Cure", Thomas Szasz,
2007 AD, s. 181)
"İlaç yanlısı psikiyatrist, 'psikotropik ilaçların, sıklıkla intihar ve cinayetle kendini gösteren ruhsal hastalıkları tedavi ettiğini' iddia eder. Bir hasta "reçeteli ilacını (prescribed medication)" almadığında ve sonra kendini veya başkalarını öldürdüğünde, hastanın davranışını "tedavi edilmemiş ruhsal hastalığa (untreated mental illnes)" bağlar. İlaç yanlısı psikiyatrist, 'akıl hastalığına etki etme yeteneğini, "akıl hastaları (mental patients)" olarak adlandırdığı kişilere, etki etmeme yeteneğini' atfeder ve mahkemede, hastanın 'kanunsuz eylemlerinden, yasal olarak sorumlu olmadığına' tanıklık eder.
İlaç karşıtı psikiyatrist, 'psikotropik ilaçların, ' intihar ve cinayete (neden olma) yatkınlık' yarattığını' iddia eder. Bir hasta "reçeteli psikiyatrik (prescribed psychiatric)" ilacını aldığında ve sonra kendini veya başkalarını öldürdüğünde, hastanın davranışını 'psikotropik ilaca' bağlar. İlaç karşıtı psikiyatrist, 'belirli psikotropik ilaçlara (alkol ve nikotin gibi diğerlerine değil) bir etki' atfeder ve psikiyatrik malpraktisin (tıbbi hatanın) kurbanı olarak gördüğü kişilere, etki' atfetmez —ve mahkemede, hastanın 'kanunsuz eylemlerinden yasal olarak sorumlu olmadığına' tanıklık eder." (Zorlama Tedavi Olarak "Coercion as Cure", Thomas Szasz, 2007 AD, s. 179)
Psikiyatrik ilaç yoksunluk belirtileri o kadar acı verici ve rahatsız edici olabilir ki, bazen insanlar 'yeterli öz kontrole' sahip olamaz ve 'intihar' ederek veya 'şiddet' içeren saldırgan suçlara karışarak tepki vermeyi seçerler. Psikiyatristin, 'davranışlarından sorumlu olmadıkları' konusunda eğitilmiş olmaları da yardımcı olmuyor çünkü bu, 'genetik bir kusurun ve bozuk beyin kimyasının, istemsiz' bir sonucudur. Psikiyatristler, "kimyasal dengesizliği (chemical imbalance)" düzeltmek için kullanılan ilaçların, 'özgür iradeden' bağımsız "karşı konulamaz bir dürtü (of irresistible impulse)" yoluyla, bir kişiyi 'cinayet işlemeye, tecavüz etmeye ve intihar etmeye' zorladığını savunuyorlar. Bunu tamamen reddediyoruz! Şiddet içeren 'suçlar, cinayetler ve intiharlar', yanlış bir şekilde, 'ilaçların etkisine' bağlanmıştır. Eylemler, her zaman Tanrı'nın bizi 'yargıda, sorumlu tutacağı özgür irade seçimlerinin' sonucudur.
Bir psikiyatriste gittiğine dair 'tıbbi kaydı' olan ve 'nöroleptik ilaçlar' kullanan bir kişi, 'tam çift yasal dokunulmazlıkla, hayal edebildiği her suçu' işleyebilir, çünkü psikiyatristi, 'deli olduğu için 'suçsuz' olduğunu' iddia edecek ve 'ilacların, 'suçu' işlemesine neden olduğunu' iddia edecektir. Bunu tamamen reddediyoruz! Bir psikiyatriste gittiğine dair 'tıbbi kaydı' olan ve yakın zamanda 'nöroleptik ilaçlardan' çekilmiş bir kişi, 'tam üçlü yasal dokunulmazlıkla, hayal edebildiği her suçu' işleyebileceğini bilir, çünkü psikiyatristi, 'deli olduğu için 'suçsuz' olduğunu ve 'ilacların, onu 'buna zorladığı' için suçsuz olduğunu ve 'yoksunluk belirtilerinin' bile "karşı konulamaz dürtüyle (of irresistible impulse)" hareket etmesine' neden olduğu için suçsuz olduğunu, iddia edecektir. Bunu tamamen reddediyoruz!
Bizim pozisyonumuz, çok açık ve basittir. 'Ne yapacağımızı, nihayetinde biz kontrol ederiz. Ruh halini değiştiren 'psikiyatrik ilaçlar, LSD, esrar ve alkol', kendimizi 'nasıl hissettiğimizi' değiştirebilir ancak bizi, hiçbir şekilde 'hareket etmeye' zorlamaz. 'Acı, ızdırap, depresyon, kaygı, endişe, suçluluk duygusu', bir insanı 'tecavüz etmeye, cinayet işlemeye, şiddet eylemlerinde bulunmaya veya intihar etmeye' zorlamaz. İlaclar, 'duygularımızı etkileyebilir', ancak 'ahlaki sorumluluğumuz' üzerinde hiçbir etkisi yoktur çünkü 'eylemlerimizi seçme, özgür irademizi' etkilemezler.
K. Argüman: "İlaçlar, hastayı iyileştirdi."; (1-4);
"İlaç yanlısı psikiyatrist, 'psikotropik ilaçların, sıklıkla intihar ve cinayetle kendini gösteren ruhsal hastalıkları tedavi ettiğini' iddia eder. Bir hasta "reçeteli ilacını (prescribed medication)" almadığında ve sonra kendini veya başkalarını öldürdüğünde, hastanın davranışını "tedavi edilmemiş ruhsal hastalığa (untreated mental illnes)" bağlar. İlaç yanlısı psikiyatrist, 'akıl hastalığına etki etme yeteneğini, "akıl hastaları (mental patients)" olarak adlandırdığı kişilere, etki etmeme yeteneğini' atfeder ve mahkemede, hastanın 'kanunsuz eylemlerinden, yasal olarak sorumlu olmadığına' tanıklık eder.
İlaç karşıtı psikiyatrist, 'psikotropik ilaçların, ' intihar ve cinayete (neden olma) yatkınlık' yarattığını' iddia eder. Bir hasta "reçeteli psikiyatrik (prescribed psychiatric)" ilacını aldığında ve sonra kendini veya başkalarını öldürdüğünde, hastanın davranışını 'psikotropik ilaca' bağlar. İlaç karşıtı psikiyatrist, 'belirli psikotropik ilaçlara (alkol ve nikotin gibi diğerlerine değil) bir etki' atfeder ve psikiyatrik malpraktisin (tıbbi hatanın) kurbanı olarak gördüğü kişilere, etki' atfetmez —ve mahkemede, hastanın 'kanunsuz eylemlerinden yasal olarak sorumlu olmadığına' tanıklık eder." (Zorlama Tedavi Olarak "Coercion as Cure", Thomas Szasz, 2007 AD, s. 179)
Psikiyatrik ilaç yoksunluk belirtileri o kadar acı verici ve rahatsız edici olabilir ki, bazen insanlar 'yeterli öz kontrole' sahip olamaz ve 'intihar' ederek veya 'şiddet' içeren saldırgan suçlara karışarak tepki vermeyi seçerler. Psikiyatristin, 'davranışlarından sorumlu olmadıkları' konusunda eğitilmiş olmaları da yardımcı olmuyor çünkü bu, 'genetik bir kusurun ve bozuk beyin kimyasının, istemsiz' bir sonucudur. Psikiyatristler, "kimyasal dengesizliği (chemical imbalance)" düzeltmek için kullanılan ilaçların, 'özgür iradeden' bağımsız "karşı konulamaz bir dürtü (of irresistible impulse)" yoluyla, bir kişiyi 'cinayet işlemeye, tecavüz etmeye ve intihar etmeye' zorladığını savunuyorlar. Bunu tamamen reddediyoruz! Şiddet içeren 'suçlar, cinayetler ve intiharlar', yanlış bir şekilde, 'ilaçların etkisine' bağlanmıştır. Eylemler, her zaman Tanrı'nın bizi 'yargıda, sorumlu tutacağı özgür irade seçimlerinin' sonucudur.
Bir psikiyatriste gittiğine dair 'tıbbi kaydı' olan ve 'nöroleptik ilaçlar' kullanan bir kişi, 'tam çift yasal dokunulmazlıkla, hayal edebildiği her suçu' işleyebilir, çünkü psikiyatristi, 'deli olduğu için 'suçsuz' olduğunu' iddia edecek ve 'ilacların, 'suçu' işlemesine neden olduğunu' iddia edecektir. Bunu tamamen reddediyoruz! Bir psikiyatriste gittiğine dair 'tıbbi kaydı' olan ve yakın zamanda 'nöroleptik ilaçlardan' çekilmiş bir kişi, 'tam üçlü yasal dokunulmazlıkla, hayal edebildiği her suçu' işleyebileceğini bilir, çünkü psikiyatristi, 'deli olduğu için 'suçsuz' olduğunu ve 'ilacların, onu 'buna zorladığı' için suçsuz olduğunu ve 'yoksunluk belirtilerinin' bile "karşı konulamaz dürtüyle (of irresistible impulse)" hareket etmesine' neden olduğu için suçsuz olduğunu, iddia edecektir. Bunu tamamen reddediyoruz!
Bizim pozisyonumuz, çok açık ve basittir. 'Ne yapacağımızı, nihayetinde biz kontrol ederiz. Ruh halini değiştiren 'psikiyatrik ilaçlar, LSD, esrar ve alkol', kendimizi 'nasıl hissettiğimizi' değiştirebilir ancak bizi, hiçbir şekilde 'hareket etmeye' zorlamaz. 'Acı, ızdırap, depresyon, kaygı, endişe, suçluluk duygusu', bir insanı 'tecavüz etmeye, cinayet işlemeye, şiddet eylemlerinde bulunmaya veya intihar etmeye' zorlamaz. İlaclar, 'duygularımızı etkileyebilir', ancak 'ahlaki sorumluluğumuz' üzerinde hiçbir etkisi yoktur çünkü 'eylemlerimizi seçme, özgür irademizi' etkilemezler.
K. Argüman: "İlaçlar, hastayı iyileştirdi."; (1-4);
"Genellikle bu argümanı, 'ilaçların, bir şizofreni hastasını 'normal
dengeli bir hayata, nasıl döndürdüğünü' göstererek, kimyasal
dengesizliklerin varlığının kanıtı' olarak duyacaksınız. Başka
bir deyişle, 'kişinin davranışı, ilaç kullanırken iyileşir ve ilacı
bıraktığında kötüleşir.' Antipsikotik ilaçların, 'yönetici işlevleri'
askıya alan ve ilgisizlik, kayıtsızlık ve "Hiçbir şey umurumda değil (I
don't care about anything)" tavrı yaratan, 'kimyasal lobotomiler' olduğunu
fark ettiğinizde, bu ilaçların, 'davranışı değiştirdiği' konusunda
hemfikiriz. Ancak bu, kişinin 'biyolojik bir sorunu olduğunun' kanıtı
değildir.
Delilik, ahlaki bir 'davranış seçimidir' ve ilaçlar, kişinin, 'bu davranışı, sürdürmeyi umursamamasına' neden olur. Kişi, 'üzgün' veya 'depresif' olabilir ve ilaclar, onu 'gerçek hayat sorunlarına' karşı 'ilgisiz' hale getirebilir. İlaclar, hiçbir sorunu çözmez, sadece bu sorunlarla ilgili 'kaygıyı ve endişeyi' ortadan kaldırır. İlacın etkisi geçince, kişi 'normal duygulara' geri döner ve tekrar üzülür.
"Belirli kimyasalların, 'üretkenliği' artırdığı görüşü pek de yeni bir fikir değil. Güney Amerika yerlileri, bu nedenle uzun zamandır 'koka yaprakları' çiğniyorlar. Freud, sigara içmenin 'kendisine, daha yaratıcı olma yeteneği kazandırdığını' düşünüyordu. Ancak, 'nikotinin 'faydalı etkisinin', sigara içen kişinin, nikotinin tedavi ettiği 'bir hastalıktan'muzdarip olduğunun' kanıtı olduğunu iddia etmedi. 'Depresyon ve şizofreni' için hastalık durumu iddiasını, deneklerin, ilaçlara karşı iddia edilen 'olumlu tepkisine' dayandırmak tam da bu mantığa dayanmaktadır. 'Belirli bir ilacı' vermek, yetkili bir şekilde bir "tedavi (treatment)" olarak sınıflandırılırsa, denek bir "hasta (patient)" ve tedavi sonrası davranışı, bir "iyileşme (/düzelme -improvement)" olarak sınıflandırılırsa, o zaman, ipso facto, sahip olduğu hastalık, gerçek bir hastalıktı. Böylece "tedaviye yanıt", tanı ölçütlerimizden biri haline geldi." (Günlük Yaşamın Tıbbileştirilmesi "The Medicalization Of Everyday Life", Thomas Szasz, 2007 AD, s. 23)
L. Psikiyatrik ilaçlar, gerçek iyileşmeyi engeller: (1-2);
-Deliliğin, 'biyolojik bir beden sorunu' değil, 'ruhsal bir seçim' olduğu bir gerçek olduğundan, ilaçlar, (kendi sorunlarımızı çözmek için ihtiyaç duyduğumuz) duyguları köreltir. Kendimizi kötü hissederiz, çünkü bizi rahatsız eden bir şey vardır. Kötü duyguları, 'ilaçlarla ortadan kaldırmak, bizi rahatsız eden sorunu' çözmez. 'Depresyon, suçluluk, kaygı, utanç, kronik öfke, duygusal bıkkınlık', bir kişinin 'yaptığı seçimlerin kötü olduğunun ve yeni seçimler yapılması gerektiğinin' sinyalleridir. 'Yeni bir yaşam tarzı' rejimi, (reçeteli psikiyatrik ilaçların yeni rejimini değil), çoğu sorunu düzeltecektir.
"Duygusal sorunlar alanında, [ilaçlar aracılığıyla] 'acıyı bastırmaktan kaçınmak' daha da önemlidir. 'Acı verici duyguları' bastırma girişimleri, yarardan çok zarar verebilir. Bu girişimler, danışanlara, 'yanlış bir izlenim' verir; 'sorunlarının bir işareti' olmaktan çok, 'acılarının sorun olduğu' izlenimini verir. Yoğun duygular, (ortadan kaldırılması gereken semptomlar olarak değil), 'önemli bir şeyin yaşandığının göstergeleri' olarak görülmelidir." (Yardımsever Olmanın Kalbi "The Heart of Being Helpful", Peter Breggin, 1997 AD. s. 33).
-Psikiyatrik ilaçlar, sorunlarımızı çözmek için 'yeni seçimler yerine, yeni kimyasallara bağımlı olmamızı' ve 'içsel ruhsal arayış ve pişmanlık yerine dışsal çözümlere bağımlı olmamızı' sağlar. Ruh sağlığı endüstrisi, 'hayatın her bir yaygın sorunu' için 'bir ilaç dağıtan bir otomat' haline geldi. Bir soruna katlandığımızda ve bunun hesabını vermek için yeni adımlar attığımızda, ruhsal ve bilge olarak büyürüz.
"Psikiyatrik tanı o kadar yaygınlaştı ki, bir tıp doktoruna, herhangi bir "duygu'dan (feeling)" bahsetmek, 'psikiyatrik bir etiket verilmeden ve en son psikiyatrik ilaç reçete edilmeden' neredeyse imkansız. Ve bu senaryo, 'güçlü duygularla veya ciddi sıkıntılarla' sınırlı değil.
Delilik, ahlaki bir 'davranış seçimidir' ve ilaçlar, kişinin, 'bu davranışı, sürdürmeyi umursamamasına' neden olur. Kişi, 'üzgün' veya 'depresif' olabilir ve ilaclar, onu 'gerçek hayat sorunlarına' karşı 'ilgisiz' hale getirebilir. İlaclar, hiçbir sorunu çözmez, sadece bu sorunlarla ilgili 'kaygıyı ve endişeyi' ortadan kaldırır. İlacın etkisi geçince, kişi 'normal duygulara' geri döner ve tekrar üzülür.
"Belirli kimyasalların, 'üretkenliği' artırdığı görüşü pek de yeni bir fikir değil. Güney Amerika yerlileri, bu nedenle uzun zamandır 'koka yaprakları' çiğniyorlar. Freud, sigara içmenin 'kendisine, daha yaratıcı olma yeteneği kazandırdığını' düşünüyordu. Ancak, 'nikotinin 'faydalı etkisinin', sigara içen kişinin, nikotinin tedavi ettiği 'bir hastalıktan'muzdarip olduğunun' kanıtı olduğunu iddia etmedi. 'Depresyon ve şizofreni' için hastalık durumu iddiasını, deneklerin, ilaçlara karşı iddia edilen 'olumlu tepkisine' dayandırmak tam da bu mantığa dayanmaktadır. 'Belirli bir ilacı' vermek, yetkili bir şekilde bir "tedavi (treatment)" olarak sınıflandırılırsa, denek bir "hasta (patient)" ve tedavi sonrası davranışı, bir "iyileşme (/düzelme -improvement)" olarak sınıflandırılırsa, o zaman, ipso facto, sahip olduğu hastalık, gerçek bir hastalıktı. Böylece "tedaviye yanıt", tanı ölçütlerimizden biri haline geldi." (Günlük Yaşamın Tıbbileştirilmesi "The Medicalization Of Everyday Life", Thomas Szasz, 2007 AD, s. 23)
L. Psikiyatrik ilaçlar, gerçek iyileşmeyi engeller: (1-2);
-Deliliğin, 'biyolojik bir beden sorunu' değil, 'ruhsal bir seçim' olduğu bir gerçek olduğundan, ilaçlar, (kendi sorunlarımızı çözmek için ihtiyaç duyduğumuz) duyguları köreltir. Kendimizi kötü hissederiz, çünkü bizi rahatsız eden bir şey vardır. Kötü duyguları, 'ilaçlarla ortadan kaldırmak, bizi rahatsız eden sorunu' çözmez. 'Depresyon, suçluluk, kaygı, utanç, kronik öfke, duygusal bıkkınlık', bir kişinin 'yaptığı seçimlerin kötü olduğunun ve yeni seçimler yapılması gerektiğinin' sinyalleridir. 'Yeni bir yaşam tarzı' rejimi, (reçeteli psikiyatrik ilaçların yeni rejimini değil), çoğu sorunu düzeltecektir.
"Duygusal sorunlar alanında, [ilaçlar aracılığıyla] 'acıyı bastırmaktan kaçınmak' daha da önemlidir. 'Acı verici duyguları' bastırma girişimleri, yarardan çok zarar verebilir. Bu girişimler, danışanlara, 'yanlış bir izlenim' verir; 'sorunlarının bir işareti' olmaktan çok, 'acılarının sorun olduğu' izlenimini verir. Yoğun duygular, (ortadan kaldırılması gereken semptomlar olarak değil), 'önemli bir şeyin yaşandığının göstergeleri' olarak görülmelidir." (Yardımsever Olmanın Kalbi "The Heart of Being Helpful", Peter Breggin, 1997 AD. s. 33).
-Psikiyatrik ilaçlar, sorunlarımızı çözmek için 'yeni seçimler yerine, yeni kimyasallara bağımlı olmamızı' ve 'içsel ruhsal arayış ve pişmanlık yerine dışsal çözümlere bağımlı olmamızı' sağlar. Ruh sağlığı endüstrisi, 'hayatın her bir yaygın sorunu' için 'bir ilaç dağıtan bir otomat' haline geldi. Bir soruna katlandığımızda ve bunun hesabını vermek için yeni adımlar attığımızda, ruhsal ve bilge olarak büyürüz.
"Psikiyatrik tanı o kadar yaygınlaştı ki, bir tıp doktoruna, herhangi bir "duygu'dan (feeling)" bahsetmek, 'psikiyatrik bir etiket verilmeden ve en son psikiyatrik ilaç reçete edilmeden' neredeyse imkansız. Ve bu senaryo, 'güçlü duygularla veya ciddi sıkıntılarla' sınırlı değil.
-Yorgun
mu hissediyorsunuz? Prozac alın.
-Sanki hevesinizi veya yönünüzü
kaybetmiş gibi mi hissediyorsunuz? Paxil veya Zoloft alın, özellikle de
Prozac işe yaramadıysa.
-Taciz edici bir ilişkide sıkışıp kaldığınızı
mı hissediyorsunuz? Effexor, Luvox veya lityum alın.
-Biraz gergin mi
hissediyorsunuz? Xanax, Klonopin veya Ativan alın.
-Çocuğunuzu disiplin
altına almakta zorluk mu çekiyorsunuz? Çocuğunuza Ritalin veya Dexedrine
veya Adderall verin.
-Sizi sıkan işe odaklanmakta zorluk mu
çekiyorsunuz? Kendiniz için Ritalin deneyin.
-Herhangi bir tür iniş çıkış
mı yaşıyorsunuz? Herhangi bir sayıda psikiyatrik ilaç alın.'"
(İlaçlarınız Sorununuz Olabilir "Your Drug May Be Your Problem", Peter
Breggin, David Cohen, 2007 AD, s. 22)
İlaçlar, 'iç huzuru, neşeyi ve memnuniyeti' kaybetmeden, 'hayatın sorunları' arasında 'gezinme-öğrenme sürecini, kısa devre yaptıran', 'anında bir çözüm' haline geldi. Doktorlar ve ilaçlar, 'hayat sorunlarını' asla çözmez, bizi 'kayıtsız' hale getirirler, böylece 'artık umursamayız', bu da 'yalnızca sorunu, kendimiz ele almamız gereken' zamanı erteler.
M. Psikiyatrik ilaçları bırakmak: İlaçtan kurtulmak.. Hayatınız boyunca 'bağımlı olmak' zorunda değilsiniz!; (1-4);
"Doktorunuzla 'psikiyatrik ilacınızı bırakma veya dozunu azaltma' sorunları hakkında konuştuğunuzda, doktorunuzun, 'sorun' hakkında 'fazla bir şey bilmiyor' olabileceğini veya hatta 'varlığını' mantıksız bir şekilde 'inkar ediyor' olabileceğini unutmayın." -(İlacınız Sorununuz Olabilir "Your Drug May Be Your Problem", Peter Breggin, David Cohen, 2007 AD, s. 173) Hayatınızın geri kalanında, 'neden ilaçtan uzak kalmak istediğinizi anlayan' bir doktor bulmak önemlidir..
- Sharon vakası: "Sharon'a psikiyatristi, 'beyninde, 'kimyasal bir dengesizlik' olduğunu ve 'kalıcı depresyonu' için 'ömür boyu antidepresan' (Zoloft) alması gerektiğini' söyledi. Ancak, 4 yıl sonra Sharon, 'ilacdan kurtulmak' istedi ve aniden bıraktı. İki gün sonra 'duygusal' olarak derin bir 'uyuşukluk depresyonuna' girdi ve intiharı düşündü. Aile doktoru, 'psikiyatrik ilaçlardan aniden çekilmenin, (uzun süreli eroin kullanımından çekildiğinizdekine eşit) büyük yan etkilere sahip olduğundan' tamamen habersizdi. İlacı almayı bıraktığında 'yaşadığı depresyonun, gerçekten 'kimyasal bir dengesizliği' olduğunun kanıtı' olduğunu söyledi ve ona yeni bir reçete yazdı ve dozu iki katına çıkardı. Ancak Sharon, 'ilacdan kurtulmak' veya (iş günü boyunca onu zombiye dönüştürmeyen) 'farklı antidepresanlar' almaya başlamak istiyordu. Aylar boyunca, doktor doktor dolaştı ancak her birinin hikayesi aynıydı: 'Zoloft'a devam etmek veya bir alternatif önermek..' Biraz okudu ve 'psikiyatrik ilaçlar kullandığı 'her yıl için, bir ay' ilacı bırakması gerektiğini' öğrendi.
İlaçtan kurtulmasına yardımcı olacak bir doktor bulamayınca, bir süre boyunca, 'dozu, kademeli olarak azalttı ve yoksunluk yan etkilerinden' kaçındı. İlaçtan kurtulduktan sonra, 'Zoloft'un hayatını nasıl çaldığını ve onu sadece hayatın günlük rutinlerini oynayan isteksiz, kayıtsız bir robota nasıl dönüştürdüğünü' düşündü. Ayrıca 'evde ve işte yaşadığı sorunlar yüzünden, depresyonda olduğunu' fark etti. Bazıları 'kontrolü dışındaydı, ancak birkaç sorunu' kendisi yaratmıştı. Zoloft kullandığı 'tüm yıllar boyunca, bu sorunlar değişmeden' kaldı ve 'kendi eylemlerinin sorumluluğunu' almasını, değiştiremeyecekleriyle yaşamasını ve 'değiştirebileceklerini değiştirmesini' bekledi. İş yerindeki bir Hristiyan arkadaşı ona Assisi'li Aziz Francis'in duasını verdi: "Tanrım, değiştiremeyeceğim şeyleri kabul etme gücü, değiştirebileceğim şeyleri değiştirme cesareti ve farkı anlama bilgeliği ver." Bu küçük bilgeliği çok değerli buldu ve kendini İncil'i (aynı bilgelikten) daha fazla okumaya başlarken buldu. Kiliseye gitmeye başladı, Hristiyan oldu ve hayatta yeni bir amaç ve anlam buldu. Ayrıca 'kendi kişisel davranışlarında, yeni bir rehberlik' buldu ve 'kocası ve iş arkadaşlarıyla olan ilişkisi' önemli ölçüde iyileşti. Sharon artık '10 yıldan uzun süredir ilacdan uzak ve psikiyatristlerin, ilaclarıyla ona verdiği zarardan' pişmanlık duyuyor."
- Jeff Demann vakası: "Jeff Demann her iki haftada bir kırsal Michigan'daki bir kliniğe gidiyor, pantolonunu indiriyor ve 'kendisini hasta ettiğini' söylediği 'bir antipsikotik ilaç' alıyor. "Eğer gelmezsem, polisler kapımı çalıyor ve kendimi bir akıl hastanesinde buluyorum" diyor Holland, Michigan'da 'engelli' olarak yaşayan işsiz 44 yaşındaki adam. Bay Demann'ın rutini, 'psikotik eğilimleri' olan kişileri -- şiddet içeren eylemlerde bulunmamış olsalar bile -- 'tedaviye zorlama' yönündeki 'ulusal bir eğilimi' yansıtıyor. Bu eğilimi yönlendirenler, yasaların 'suçu önlemeye yardımcı olduğuna' inanan 68 yaşındaki asi psikiyatrist E. Fuller Torrey ve bu davaya milyonlarca dolar katkıda bulunan hatıra eşyası kralı Ted Stanley.
İlaçlar, 'iç huzuru, neşeyi ve memnuniyeti' kaybetmeden, 'hayatın sorunları' arasında 'gezinme-öğrenme sürecini, kısa devre yaptıran', 'anında bir çözüm' haline geldi. Doktorlar ve ilaçlar, 'hayat sorunlarını' asla çözmez, bizi 'kayıtsız' hale getirirler, böylece 'artık umursamayız', bu da 'yalnızca sorunu, kendimiz ele almamız gereken' zamanı erteler.
M. Psikiyatrik ilaçları bırakmak: İlaçtan kurtulmak.. Hayatınız boyunca 'bağımlı olmak' zorunda değilsiniz!; (1-4);
"Doktorunuzla 'psikiyatrik ilacınızı bırakma veya dozunu azaltma' sorunları hakkında konuştuğunuzda, doktorunuzun, 'sorun' hakkında 'fazla bir şey bilmiyor' olabileceğini veya hatta 'varlığını' mantıksız bir şekilde 'inkar ediyor' olabileceğini unutmayın." -(İlacınız Sorununuz Olabilir "Your Drug May Be Your Problem", Peter Breggin, David Cohen, 2007 AD, s. 173) Hayatınızın geri kalanında, 'neden ilaçtan uzak kalmak istediğinizi anlayan' bir doktor bulmak önemlidir..
- Sharon vakası: "Sharon'a psikiyatristi, 'beyninde, 'kimyasal bir dengesizlik' olduğunu ve 'kalıcı depresyonu' için 'ömür boyu antidepresan' (Zoloft) alması gerektiğini' söyledi. Ancak, 4 yıl sonra Sharon, 'ilacdan kurtulmak' istedi ve aniden bıraktı. İki gün sonra 'duygusal' olarak derin bir 'uyuşukluk depresyonuna' girdi ve intiharı düşündü. Aile doktoru, 'psikiyatrik ilaçlardan aniden çekilmenin, (uzun süreli eroin kullanımından çekildiğinizdekine eşit) büyük yan etkilere sahip olduğundan' tamamen habersizdi. İlacı almayı bıraktığında 'yaşadığı depresyonun, gerçekten 'kimyasal bir dengesizliği' olduğunun kanıtı' olduğunu söyledi ve ona yeni bir reçete yazdı ve dozu iki katına çıkardı. Ancak Sharon, 'ilacdan kurtulmak' veya (iş günü boyunca onu zombiye dönüştürmeyen) 'farklı antidepresanlar' almaya başlamak istiyordu. Aylar boyunca, doktor doktor dolaştı ancak her birinin hikayesi aynıydı: 'Zoloft'a devam etmek veya bir alternatif önermek..' Biraz okudu ve 'psikiyatrik ilaçlar kullandığı 'her yıl için, bir ay' ilacı bırakması gerektiğini' öğrendi.
İlaçtan kurtulmasına yardımcı olacak bir doktor bulamayınca, bir süre boyunca, 'dozu, kademeli olarak azalttı ve yoksunluk yan etkilerinden' kaçındı. İlaçtan kurtulduktan sonra, 'Zoloft'un hayatını nasıl çaldığını ve onu sadece hayatın günlük rutinlerini oynayan isteksiz, kayıtsız bir robota nasıl dönüştürdüğünü' düşündü. Ayrıca 'evde ve işte yaşadığı sorunlar yüzünden, depresyonda olduğunu' fark etti. Bazıları 'kontrolü dışındaydı, ancak birkaç sorunu' kendisi yaratmıştı. Zoloft kullandığı 'tüm yıllar boyunca, bu sorunlar değişmeden' kaldı ve 'kendi eylemlerinin sorumluluğunu' almasını, değiştiremeyecekleriyle yaşamasını ve 'değiştirebileceklerini değiştirmesini' bekledi. İş yerindeki bir Hristiyan arkadaşı ona Assisi'li Aziz Francis'in duasını verdi: "Tanrım, değiştiremeyeceğim şeyleri kabul etme gücü, değiştirebileceğim şeyleri değiştirme cesareti ve farkı anlama bilgeliği ver." Bu küçük bilgeliği çok değerli buldu ve kendini İncil'i (aynı bilgelikten) daha fazla okumaya başlarken buldu. Kiliseye gitmeye başladı, Hristiyan oldu ve hayatta yeni bir amaç ve anlam buldu. Ayrıca 'kendi kişisel davranışlarında, yeni bir rehberlik' buldu ve 'kocası ve iş arkadaşlarıyla olan ilişkisi' önemli ölçüde iyileşti. Sharon artık '10 yıldan uzun süredir ilacdan uzak ve psikiyatristlerin, ilaclarıyla ona verdiği zarardan' pişmanlık duyuyor."
- Jeff Demann vakası: "Jeff Demann her iki haftada bir kırsal Michigan'daki bir kliniğe gidiyor, pantolonunu indiriyor ve 'kendisini hasta ettiğini' söylediği 'bir antipsikotik ilaç' alıyor. "Eğer gelmezsem, polisler kapımı çalıyor ve kendimi bir akıl hastanesinde buluyorum" diyor Holland, Michigan'da 'engelli' olarak yaşayan işsiz 44 yaşındaki adam. Bay Demann'ın rutini, 'psikotik eğilimleri' olan kişileri -- şiddet içeren eylemlerde bulunmamış olsalar bile -- 'tedaviye zorlama' yönündeki 'ulusal bir eğilimi' yansıtıyor. Bu eğilimi yönlendirenler, yasaların 'suçu önlemeye yardımcı olduğuna' inanan 68 yaşındaki asi psikiyatrist E. Fuller Torrey ve bu davaya milyonlarca dolar katkıda bulunan hatıra eşyası kralı Ted Stanley.
Hollanda, Michigan'dan 44 yaşındaki Bay
Demann, bir kız
arkadaşıyla ayrıldıktan ve yanlışlıkla onun 'kaygı giderici' haplarından
aşırı doz aldıktan sonra 'şizofreni teşhisi' konduğunda, '1987'den beri kurumlara girip çıktığını' söylüyor. İntihar
eğilimli olarak damgalanan ancak 'sürekli olarak ilaç almayı reddeden' Bay
Demann, 'ruh sağlığı yetkililerinin, kendisini ruh halinin 'değişken,
öfkeli, huzursuz ve depresif' olmasına neden olan, Risperdal adlı bir
ilacı almaya zorladığını' söylüyor. ABD Gıda ve İlaç Dairesi, '2004
yılında 'Risperdal ve diğer bazı antipsikotik ilaçların', diyabet
vakalarını artırabileceğini' buldu. Bay Demann, 'terapiye ihtiyacı olduğunu'
kabul ediyor ancak ilac istemiyor. Bay Demann, "Bu şeyleri vücuduma
sokmaya inanmıyorum" diyor. "Sistemin beni bırakmasının zamanı geldi."
(Güçlü Tıp: Akıl Hastalarına Daha Fazla Zorunlu Bakım "Strong Medicine:
More Forced Care for the Mentally Ill", Fritz, M. , Wall Street Journal,
1 Şubat 2006 AD, s. AI)
"Bu nedenle, bu kitabın odak noktası -psikopat ilaçlardan -çoğu zaman iradeleri dışında verilen- 'ruh, benlik ve zihin işkencesi' çekerken, dinlenmeyen kişilerin hikayeleri- çok önemlidir. Bunlar, güçlü uzman doktorlara (ve bazen ailelere ve arkadaşlara) karşı alınan cesur kararların hikayeleridir - ve bazen ortaya çıkan işkencelerdir. İlaçları bırakmak, 'beyinlerinin fizyolojisini, ilaç öncesi durumlarına geri döndürmeye' başladı. Çoğu, ilaçların 'beyinlerinin fizyolojisini değiştireceği (veya daha da kötüsü, beyindeki sinir hücrelerinin bölgelerine seçici olarak zarar vereceği) ve böylece 'yoksunluk reaksiyonlarının' neredeyse kesinlikle gerçekleşeceği' konusunda hiç uyarılmamıştı. Ayrıca, bu 'yoksunluk reaksiyonlarının, uzun süreli olabileceğinin ve "tekrar hastalanmaları" olarak yorumlanabileceğinin' farkında değillerdi. Bunlar, "terapötik (therapeutic)" kimyasallarla dolup taştıktan sonra, 'beyinleri, normal işleyişine döndürmeye' çalışırken olabileceklerin (ama olmak zorunda olmayanların) korkunç hikayeleridir. Ne yazık ki, 'acı' genellikle 'ruhu, benliği ve zihni' —insanlığın özünü— geri kazanmak için gereklidir." (Psikiyatrik İlaçları Bırakmak: Nöroleptikler, Antidepresanlar, Lityum, Karbamazepin ve Sakinleştiricilerden Başarılı Bir Şekilde Kurtulmak "Coming off Psychiatric Drugs: Successful Withdrawal from Neuroleptics, Antidepressants, Lithium, Carbamazepine and Tranquilizers", Önsöz, Dr. Loren R. Mosher, Editör: P. Lehmann. )
Önemli Not: Bir tıp doktorunun veya psikiyatristin reçeteli ilaçlarını, onlara danışmadan asla bırakmayın. Birdenbire bırakmak sizi öldürebilir! Bir hakimin emriyle, Nöroleptik kullanıyorsanız, 'bir iş bulun ve kendi başınıza, işlev görebileceğinizi' gösterin ve doktorunuzdan 'ilaçlarınızın azaltılmasını' isteyin. Psikiyatristinize 'bağımsız, sorumlu ve normal' bir şekilde, 'kendi başınıza işlev görebileceğinizi', ne kadar çok gösterirseniz, o kadar az ilaç reçete edecektir. Her şey size kalmış! İlk adım, doktorunuza 'ilaçların, çalışma yeteneğinizi etkilediğini' söylemektir. Doktorunuzdan 'ilaç dozunuzu, azaltmasını' isteyin. Altı ay çalıştıktan sonra tekrar gidin ve 'tekrar azaltmasını' isteyin. 'Bağımsız, sorumlu ve normal' bir şekilde 'kendi başınıza çalışabildiğiniz' sürece, isteğiniz üzerine zamanla 'ilaçları azaltmaya' devam edeceklerdir. Her zaman doktorunuzla çalışın. Bir doktorun gözetimi olmadan, asla ilaç veya doz değişikliği kararı almayın. Psikiyatrik kölelikten kurtulmanızın anahtarı, onlara 'kendi kendinize yetebileceğinizi ve refaha ihtiyacınız olmadığını' kanıtlamanızdır.
Psikiyatristlerin ve hakimlerin sizi 'zorunlu mahkeme kararıyla', ilac rejiminden serbest bırakırken aradıkları temel gösterge, 'insanları rahatsız etmeyi bırakmanız ve kimseye bağımlı olmamanızdır.' Eğer gönüllü olarak 'psikiyatrik ilaçlar' alıyorsanız, bu bir eczacılık günahıdır (Galatyalılar 5:20) ve 'sürekli sarhoş, taşlanmış veya kokain almış' bir şekilde dolaşıyormuşsunuz gibi günahtır. Bir doktora danışın ve bir 'ilac yoksunluk programı' uygulayın ve sonra 'birçok soruna neden olan ve hiçbirini çözmeyen, bu tehlikeli insan yapımı kimyasallardan' uzak durun.
Sonuç: (1-4); "-'Kimyasal dengesizlikler bir efsanedir, 'varlığını' kanıtlayacak hiçbir bilim yoktur, sadece teori vardır! Psikiyatrik ilaçlar, 'beyin hasarına (brain damage)' neden olur. (Bakınız; Loren R. Mosher M.D.'nin Anti-psikotik İlaçlar 'Beyin Hasarına' Neden Olur (Akıl Hastalığı"nın Biyopsikiyatrik Modeli, Eleştirel Bir Kaynakça, 'The Biopsychiatric Model of "Mental Illness", A Critical Bibliography"') Psikiyatrik ilaçlar, tedavi etmez, sadece 'ruhun, acısını ve ızdırabını' giderir. İlaçlar, etkisini yitirdiğinde, acı geri döner. Nöroleptik ve anti-psikotik ilaçlar, bu hayali "kimyasal dengesizliği (chemical imbalance)" düzeltmez, sadece sakinleştirir ve sersemletir.
"Sonuç: 'Akıl hastalığında, nedensel öneme' sahip olduğu düşünülen 'beyin anormallikleri', büyük ihtimalle 'nöroleptik ilaç tedavisinin' sonucudur." (Loren R. Mosher M.D.'nin "Akıl Hastalığının Biyopsikiyatrik Modeli (The Biopsychiatric Model of "Mental Illness)", "Eleştirel Bir Kaynakça" adlı kitabı)
Tam bir tıbbi muayeneden geçin: "Doktorlar genellikle 'hipotiroidizm, östrojen eksikliği veya araba kazasında kafa travması' gibi ciddi 'fiziksel bozuklukların', belirgin belirtilerini kontrol etmeden, insanlara 'psikiyatrik ilaçlar' verirler. Ayrıca, kadınlarda 'fiziksel semptomların' önemini göz ardı etmeye özellikle yatkın görünüyorlar. 'Hormonal bozukluk veya kalp rahatsızlığının' belirgin belirtileri olan bazı kadınlara, 'dahiliyecileri veya psikiyatristleri' tarafından 'fiziksel bir değerlendirmeden', geçmeleri istenmeden 'antidepresanlar ve kaygı giderici ilaçlar' verilir." (İlacınız Sorununuz Olabilir "Your Drug May Be Your Problem", Peter Breggin, David Cohen, 2007 AD, s. 24)
Dorea Vierling-Clausen vakası: "Ben 'bipolar' olduğumda, 'öngörülemeyen veya dengesiz davranışlar' için bir bahanem vardı. Bu şekilde davranma, iznim vardı, ancak şimdi kendimi herkesle aynı 'davranış standartlarına' bağlı tutuyorum ve onları, karşılayabildiğim ortaya çıktı. Bu, 'kötü günlerim' olmadığı anlamına gelmiyor. Kötü günlerim oluyor ve ortalama bir Joe'dan daha fazla endişeleniyor olabilirim, ancak o kadar da fazla değil.” (Bir Salgının Anatomisi (Anatomy of an Epidemic), Robert Whitaker, Dorea Vierling-Clausen'den alıntı, s. 30)
Kevin vakası: Kevin hayatının büyük bir bölümünde çok çeşitli 'psikiyatrik ilaçlar' kullanmıştı. Okul, annesine 'Ritalin'e başlamadığı takdirde, onu okuldan atacaklarını veya öğrenme güçlüğü çeken çocuklar için bir okula nakledeceklerini' söyledi. Kevin, lise boyunca ilacdan uzaktı, ancak genç bir yetişkin olarak Kevin'a 'antidepresanlar (Prozac ve Paxil), sakinleştiriciler (Xanax ve Ativan) ve ruh hali dengeleyiciler (Lityum ve Depakote)' reçete edildi. Hayatının 'bulanık' olduğunu hissediyordu ve 'tekrar ilacdan uzak kalırsa, nasıl hissedeceğini' merak ediyordu. Çoğu zaman, beynindeki 'biyokimyasal dengesizliği' dengelemek için ilaçlarının 'yeni kombinasyonlarını, nasıl deneyebileceğini' hesaplıyordu, böylece tekrar normal hissedebilecekti. Ancak 'hiçbir şey işe yaramıyor' gibiydi. Garip bir şekilde, psikiyatristi ona 'DEHB, Bipolar, Sınırda Kişilik Bozukluğu, Aralıklı Patlayıcı Bozukluk, Anksiyete ve Depresyon' gibi yepyeni bir "zihinsel hastalık" teşhisi koyacaktı. Bir hastalığın, 'yeni bir hastalığa' dönüşüp dönüşmediğinden veya bunların hepsine, 'aynı anda sahip' olup olmadığından emin değildi! Ancak, 'bir dozu kaçırdığında, kendini daha kötü hissetmeye başladığını' fark etti. Yanlış bir şekilde bunun, 'ilacların, 'kimyasal dengesizliğini' düzelttiğinin kanıtı' olduğunu varsaydı, (bir eroin bağımlısının, günde 5 intravenöz enjeksiyonundan birini kaçırdığında hissettiği) 'ilac yoksunluğu ağrısıyla' aynı değildi. Eroin bağımlıları, 'bağımlılığın acısını' savuşturmak için günde birkaç kez 'az miktarda ilac' enjekte ederler.
"Bu nedenle, bu kitabın odak noktası -psikopat ilaçlardan -çoğu zaman iradeleri dışında verilen- 'ruh, benlik ve zihin işkencesi' çekerken, dinlenmeyen kişilerin hikayeleri- çok önemlidir. Bunlar, güçlü uzman doktorlara (ve bazen ailelere ve arkadaşlara) karşı alınan cesur kararların hikayeleridir - ve bazen ortaya çıkan işkencelerdir. İlaçları bırakmak, 'beyinlerinin fizyolojisini, ilaç öncesi durumlarına geri döndürmeye' başladı. Çoğu, ilaçların 'beyinlerinin fizyolojisini değiştireceği (veya daha da kötüsü, beyindeki sinir hücrelerinin bölgelerine seçici olarak zarar vereceği) ve böylece 'yoksunluk reaksiyonlarının' neredeyse kesinlikle gerçekleşeceği' konusunda hiç uyarılmamıştı. Ayrıca, bu 'yoksunluk reaksiyonlarının, uzun süreli olabileceğinin ve "tekrar hastalanmaları" olarak yorumlanabileceğinin' farkında değillerdi. Bunlar, "terapötik (therapeutic)" kimyasallarla dolup taştıktan sonra, 'beyinleri, normal işleyişine döndürmeye' çalışırken olabileceklerin (ama olmak zorunda olmayanların) korkunç hikayeleridir. Ne yazık ki, 'acı' genellikle 'ruhu, benliği ve zihni' —insanlığın özünü— geri kazanmak için gereklidir." (Psikiyatrik İlaçları Bırakmak: Nöroleptikler, Antidepresanlar, Lityum, Karbamazepin ve Sakinleştiricilerden Başarılı Bir Şekilde Kurtulmak "Coming off Psychiatric Drugs: Successful Withdrawal from Neuroleptics, Antidepressants, Lithium, Carbamazepine and Tranquilizers", Önsöz, Dr. Loren R. Mosher, Editör: P. Lehmann. )
Önemli Not: Bir tıp doktorunun veya psikiyatristin reçeteli ilaçlarını, onlara danışmadan asla bırakmayın. Birdenbire bırakmak sizi öldürebilir! Bir hakimin emriyle, Nöroleptik kullanıyorsanız, 'bir iş bulun ve kendi başınıza, işlev görebileceğinizi' gösterin ve doktorunuzdan 'ilaçlarınızın azaltılmasını' isteyin. Psikiyatristinize 'bağımsız, sorumlu ve normal' bir şekilde, 'kendi başınıza işlev görebileceğinizi', ne kadar çok gösterirseniz, o kadar az ilaç reçete edecektir. Her şey size kalmış! İlk adım, doktorunuza 'ilaçların, çalışma yeteneğinizi etkilediğini' söylemektir. Doktorunuzdan 'ilaç dozunuzu, azaltmasını' isteyin. Altı ay çalıştıktan sonra tekrar gidin ve 'tekrar azaltmasını' isteyin. 'Bağımsız, sorumlu ve normal' bir şekilde 'kendi başınıza çalışabildiğiniz' sürece, isteğiniz üzerine zamanla 'ilaçları azaltmaya' devam edeceklerdir. Her zaman doktorunuzla çalışın. Bir doktorun gözetimi olmadan, asla ilaç veya doz değişikliği kararı almayın. Psikiyatrik kölelikten kurtulmanızın anahtarı, onlara 'kendi kendinize yetebileceğinizi ve refaha ihtiyacınız olmadığını' kanıtlamanızdır.
Psikiyatristlerin ve hakimlerin sizi 'zorunlu mahkeme kararıyla', ilac rejiminden serbest bırakırken aradıkları temel gösterge, 'insanları rahatsız etmeyi bırakmanız ve kimseye bağımlı olmamanızdır.' Eğer gönüllü olarak 'psikiyatrik ilaçlar' alıyorsanız, bu bir eczacılık günahıdır (Galatyalılar 5:20) ve 'sürekli sarhoş, taşlanmış veya kokain almış' bir şekilde dolaşıyormuşsunuz gibi günahtır. Bir doktora danışın ve bir 'ilac yoksunluk programı' uygulayın ve sonra 'birçok soruna neden olan ve hiçbirini çözmeyen, bu tehlikeli insan yapımı kimyasallardan' uzak durun.
Sonuç: (1-4); "-'Kimyasal dengesizlikler bir efsanedir, 'varlığını' kanıtlayacak hiçbir bilim yoktur, sadece teori vardır! Psikiyatrik ilaçlar, 'beyin hasarına (brain damage)' neden olur. (Bakınız; Loren R. Mosher M.D.'nin Anti-psikotik İlaçlar 'Beyin Hasarına' Neden Olur (Akıl Hastalığı"nın Biyopsikiyatrik Modeli, Eleştirel Bir Kaynakça, 'The Biopsychiatric Model of "Mental Illness", A Critical Bibliography"') Psikiyatrik ilaçlar, tedavi etmez, sadece 'ruhun, acısını ve ızdırabını' giderir. İlaçlar, etkisini yitirdiğinde, acı geri döner. Nöroleptik ve anti-psikotik ilaçlar, bu hayali "kimyasal dengesizliği (chemical imbalance)" düzeltmez, sadece sakinleştirir ve sersemletir.
"Sonuç: 'Akıl hastalığında, nedensel öneme' sahip olduğu düşünülen 'beyin anormallikleri', büyük ihtimalle 'nöroleptik ilaç tedavisinin' sonucudur." (Loren R. Mosher M.D.'nin "Akıl Hastalığının Biyopsikiyatrik Modeli (The Biopsychiatric Model of "Mental Illness)", "Eleştirel Bir Kaynakça" adlı kitabı)
Tam bir tıbbi muayeneden geçin: "Doktorlar genellikle 'hipotiroidizm, östrojen eksikliği veya araba kazasında kafa travması' gibi ciddi 'fiziksel bozuklukların', belirgin belirtilerini kontrol etmeden, insanlara 'psikiyatrik ilaçlar' verirler. Ayrıca, kadınlarda 'fiziksel semptomların' önemini göz ardı etmeye özellikle yatkın görünüyorlar. 'Hormonal bozukluk veya kalp rahatsızlığının' belirgin belirtileri olan bazı kadınlara, 'dahiliyecileri veya psikiyatristleri' tarafından 'fiziksel bir değerlendirmeden', geçmeleri istenmeden 'antidepresanlar ve kaygı giderici ilaçlar' verilir." (İlacınız Sorununuz Olabilir "Your Drug May Be Your Problem", Peter Breggin, David Cohen, 2007 AD, s. 24)
Dorea Vierling-Clausen vakası: "Ben 'bipolar' olduğumda, 'öngörülemeyen veya dengesiz davranışlar' için bir bahanem vardı. Bu şekilde davranma, iznim vardı, ancak şimdi kendimi herkesle aynı 'davranış standartlarına' bağlı tutuyorum ve onları, karşılayabildiğim ortaya çıktı. Bu, 'kötü günlerim' olmadığı anlamına gelmiyor. Kötü günlerim oluyor ve ortalama bir Joe'dan daha fazla endişeleniyor olabilirim, ancak o kadar da fazla değil.” (Bir Salgının Anatomisi (Anatomy of an Epidemic), Robert Whitaker, Dorea Vierling-Clausen'den alıntı, s. 30)
Kevin vakası: Kevin hayatının büyük bir bölümünde çok çeşitli 'psikiyatrik ilaçlar' kullanmıştı. Okul, annesine 'Ritalin'e başlamadığı takdirde, onu okuldan atacaklarını veya öğrenme güçlüğü çeken çocuklar için bir okula nakledeceklerini' söyledi. Kevin, lise boyunca ilacdan uzaktı, ancak genç bir yetişkin olarak Kevin'a 'antidepresanlar (Prozac ve Paxil), sakinleştiriciler (Xanax ve Ativan) ve ruh hali dengeleyiciler (Lityum ve Depakote)' reçete edildi. Hayatının 'bulanık' olduğunu hissediyordu ve 'tekrar ilacdan uzak kalırsa, nasıl hissedeceğini' merak ediyordu. Çoğu zaman, beynindeki 'biyokimyasal dengesizliği' dengelemek için ilaçlarının 'yeni kombinasyonlarını, nasıl deneyebileceğini' hesaplıyordu, böylece tekrar normal hissedebilecekti. Ancak 'hiçbir şey işe yaramıyor' gibiydi. Garip bir şekilde, psikiyatristi ona 'DEHB, Bipolar, Sınırda Kişilik Bozukluğu, Aralıklı Patlayıcı Bozukluk, Anksiyete ve Depresyon' gibi yepyeni bir "zihinsel hastalık" teşhisi koyacaktı. Bir hastalığın, 'yeni bir hastalığa' dönüşüp dönüşmediğinden veya bunların hepsine, 'aynı anda sahip' olup olmadığından emin değildi! Ancak, 'bir dozu kaçırdığında, kendini daha kötü hissetmeye başladığını' fark etti. Yanlış bir şekilde bunun, 'ilacların, 'kimyasal dengesizliğini' düzelttiğinin kanıtı' olduğunu varsaydı, (bir eroin bağımlısının, günde 5 intravenöz enjeksiyonundan birini kaçırdığında hissettiği) 'ilac yoksunluğu ağrısıyla' aynı değildi. Eroin bağımlıları, 'bağımlılığın acısını' savuşturmak için günde birkaç kez 'az miktarda ilac' enjekte ederler.
Örneğin, uzun süredir eroin
kullanan Jeff, aniden bıraktıktan sonra 'ilacdan kurtuldu' ve kelimenin
tam anlamıyla 6 gün boyunca dayanılmaz 'bir acı ve mide bulantısı' içinde,
kendi başına apartmanının zemininde kıvrandı ve hiçbir şey yemedi.
Neredeyse onu öldürüyordu ve bunu yapmaması konusunda, şiddetle
uyarılmıştı. Ancak 'ilacdan kurtuldu' ve Jeff, bugün bile hala öyle. Ancak
Kevin, 'ilac bağımlılığından kurtulmanın verdiği acının' temel anlayışına
sahip değildi ve bir "yasal bağımlı" olduğunu fark etmemişti.
Kevin,
psikiyatristi kendisine 'tedavi edilemez bir genetik ve biyolojik
rahatsızlığı olduğunu' söylediğinde ona inandı. Kevin 'umudunun
çalındığını' hissetti ve 'biyolojik bir uyumsuz' olduğuna inandı.
Psikiyatristi gözlerinin içine baktı ve sert bir şekilde, 'hayatının geri
kalanında, ilaçlara ihtiyacı olacağını' söyledi. Kevin bunu kabul etmeye
hazır değildi ancak 'akıl hastalığıyla ilgili inkar halinde olması' onu
rahatsız etti. Kevin internete girdi ve bir gece, geç saatlerde 'kendini
cezalandırma biçimi' olarak "biyolojik uyumsuzluk" yazdı ve okudukları
onu kızdırdı.
"Klinik İncil Psikiyatrisi Ders Kitabı"na geldi ve 'tüm
davranışların 'ahlaki bir seçim' olduğunu ve şizofreni hastalarının
beyinlerinde 'biyokimyasal bir dengesizlik' olduğuna dair 'bilimsel bir
kanıt' olmadığını' öğrendi. Bu "aptal İncil savunucularının" 6000 yıllık
bir dünyaya, Adem ve Havva'ya ve Nuh'un gemisine inandıkları halde, 'akıl
hastalarının beyinlerinde 'biyokimyasal dengesizlik' olduğuna dair tüm
bilimsel kanıtları reddetmelerine' öfkelenmişti. Ertesi sabah uyandığında
kendi kendine, "Tanrı'ya, 'biyokimyasal dengesizliklerin bir efsane
olduğu, konusunda haklı olmalarını' diliyorum çünkü, o zaman ilacdan
kurtulabilirdim" dedi. Daha fazla okumaya başladı ve üst düzey tıbbi
otoritelerin, 'akıl hastalığına 'neyin sebep olduğunu' gerçekten
bilmediklerini ancak bunun, beyindeki 'biyokimyasal dengesizliklerden '
kaynaklandığını FARZ ettiklerini' itiraf etmesiyle şaşkına döndü.
Artık psikiyatristine kızgındı. Kevin, 'ilaçtan kurtulmaya' kararlıydı. Tüm psikiyatrik ilaçları 'azaltmak' için doktor doktor dolaştı ama hiçbiri işe yaramadı. Ona 'anosognozi hastası olduğunu' söylediler ama bu onu, 'daha da kararlı' hale getirdi. Bir yandan havlu atabilir, söyledikleri her şeye inanabilir ve hayatının geri kalanında ilaçla yaşayabilirdi ya da diğer yandan yeni kilise papazının ona, 'her şeyin, kendi irade gücüne ve hayattaki ahlaki seçimlerine bağlı olduğunu' söylediği şeye inanabilirdi.
Artık psikiyatristine kızgındı. Kevin, 'ilaçtan kurtulmaya' kararlıydı. Tüm psikiyatrik ilaçları 'azaltmak' için doktor doktor dolaştı ama hiçbiri işe yaramadı. Ona 'anosognozi hastası olduğunu' söylediler ama bu onu, 'daha da kararlı' hale getirdi. Bir yandan havlu atabilir, söyledikleri her şeye inanabilir ve hayatının geri kalanında ilaçla yaşayabilirdi ya da diğer yandan yeni kilise papazının ona, 'her şeyin, kendi irade gücüne ve hayattaki ahlaki seçimlerine bağlı olduğunu' söylediği şeye inanabilirdi.
Kevin, Dr. Peter Breggin'in "Psikiyatrik İlaç Bırakma, Reçete Yazanlar,
Terapistler, Hastalar ve Aileleri İçin Bir Kılavuz (Psychiatric Drug
Withdrawal, A Guide for Prescribers, Therapists, Patients and their
Families)" adlı yeni kitabına yönlendirildi. 'Psikiyatrik ilaçları
'kullandığı her yıl' için, 'bir ay ilaç bırakması' gerektiğinin genel
ilkesini öğrendi. Kevin elinde kitapla 'aile doktoruna' gitti ve 12 aylık
bir süre boyunca 'gözetimi altında, tüm ilaçların azaltılmasını' talep
etti. Kevin'in doktoru 'Psikiyatrik İlaç Çekilmesi' adlı bir kopya satın
aldı ve bunu kendi muayenehanesinde 'bir tıp doktoru olarak, 'referans'
olarak kullanmaya' başladı. Kevin, o "aptal İncil savunucularının" haklı,
en iyi tıp uzmanlarının ise haksız olduğu fikrine şaşırmıştı. Onların
haklı olmasını umduğu için mutluydu ve kendisi için çalışmaya başladı.
Kiliseye giden biri olarak Kevin, haftalık vaazlarda ve günlük İncil
okumalarında 'davranışlarından ve hissettiklerinden kendisinin sorumlu
olduğunu' öğrendi. Kevin'in hala iyi ve kötü günleri oluyor, ancak artık
'ilaçtan uzak olduğu' için, bir zamanlar 'yaşadığı sorunların %90'ının,
aslında psikiyatristin ona reçete ettiği psikiyatrik ilaçlardan
kaynaklandığını' fark etti. Bana kendi memleketimde Adem ve Havva'ya ve
Nuh'un Gemisi'ne inanan "aptal İncil savunucusu bir kilise" bulun ve
katılın.
Önemli Not: Bir tıp
doktorunun veya psikiyatristin reçeteli ilaçlarını, onlara danışmadan
asla bırakmayın. Birdenbire bırakmak sizi öldürebilir! Bir hakimin
emriyle, Nöroleptik kullanıyorsanız, 'bir iş bulun ve kendi başınıza, işlev
görebileceğinizi' gösterin ve doktorunuzdan 'ilaçlarınızın azaltılmasını'
isteyin. Psikiyatristinize 'bağımsız, sorumlu ve normal' bir şekilde, 'kendi
başınıza işlev görebileceğinizi', ne kadar çok gösterirseniz, o kadar az
ilaç reçete edecektir. Her şey size kalmış! İlk adım, doktorunuza
'ilaçların, çalışma yeteneğinizi etkilediğini' söylemektir. Doktorunuzdan
'ilaç dozunuzu, azaltmasını' isteyin. Altı ay çalıştıktan sonra tekrar
gidin ve 'tekrar azaltmasını' isteyin. 'Bağımsız, sorumlu ve normal' bir
şekilde 'kendi başınıza çalışabildiğiniz' sürece, isteğiniz üzerine
zamanla 'ilaçları azaltmaya' devam edeceklerdir. Her zaman doktorunuzla
çalışın. Bir doktorun gözetimi olmadan, asla ilaç veya doz değişikliği
kararı almayın." (98)
"Ruhsal Hastalıklar ve Beynin "Kimyasal Dengesizlikleri" Efsanesi
Psikiyatri Efsanesi: Beyindeki kimyasal dengesizlikler (Chemical imbalances)!.. Psikiyatri: Kimyasal dengesizlikler efsanevidir. "Kimyasal dengesizlikler" psikiyatri ve evrim için "kayıp halka" gibidir. 'Kimyasal dengesizliklerin' var olduğuna dair bilimsel bir kanıt yoktur, 'akıl hastalığına' neden olduklarına dair ise hiç yoktur. İlaçlar, beyindeki 'kimyasal dengesizlikleri' düzeltmez, onları yaratırlar.
Giriş: (1-14); "Çoğu insan, 'zihinsel hastalıkların, beyindeki 'kimyasal dengesizlikten' kaynaklandığına' dair 'popüler fikrin bir efsane olduğunu' öğrendiklerinde bir tür "şok terapisi" yaşar! O kadar yaygın olarak kabul görüyor ki, bunu gerçek olarak sorgulamak "çılgınca" görünüyor. Şokunuza hazır olun! Size de, 'ruh sağlığı yetkilileri ve fizik tedavi uzmanları' tarafından yalan söylendi! Psikiyatristler, ilaç şirketleri ve medya tarafından yayılan yaygın yalanlar: "Depresyon ciddi bir tıbbi durumdur", "İlaçlar ciddi hastalığınız için en etkili tedavidir", "Bu ilaç, beyninizdeki biyokimyasal dengesizlikleri düzeltir", "Bu ilacı almayı asla ihmal etmeyin; tıpkı diyabet için insülin gibi.." Doktorunuza, 'akıl hastalarının beyninde, tam olarak 'hangi kimyasalın' dengesiz olduğunu' sorun. Eğer 'belirli bir kimyasalı' önerecek kadar cesursa, ona 'bu kimyasalın, vücuda eklendiğinde, neden bu akıl hastalığını 'insülin'in diyabet'i düzeltmesi gibi' düzeltmediğini' sorun! "Kimyasal dengesizlikler" psikiyatri ve evrim için "eksik halka" gibidir: VAROLMAYAN!
"Psikiyatrik araştırmalar ne olacak? [1991 yılında] 'büyük psikiyatrik hastalıkların' gerçek, varsayılan 'biyolojik nedenlerini' bulmaya yaklaşmış gibi görünmüyoruz. Akıl hastalarının tedavisi için kurumların yönetiminde, 'iyileştirme' için hala çok yer var ve "daha kapsamlı ve daha doğru bilgiye" olan ihtiyaç değişmedi. İkincisindeki 'ilerleme eksikliği', birincisini gereksiz yere engellememelidir." (İngiliz Psikiyatrisi 150 yaşında "British Psychiatry at 150", J. Birley, Lancet, 1991 AD)
"Meslektaşlarımızdan birinin yakın zamanda söylediği gibi, "Biyokimyasal dengesizlikler, ağızdan ağıza yayılan tek hastalıklardır."" (İlacınız Sorununuz Olabilir "Your Drug May Be Your Problem", Peter Breggin, David Cohen, 2007 AD, s. 24)
Nöroleptik ve antipsikotik ilaçlar, bu hayali "kimyasal dengesizliği" düzeltmez, sadece sakinleştirir ve sersemletir. Gerçek şu ki, 'akıl hastalarının büyük çoğunluğunun, mükemmel derecede sağlıklı ve normal vücutları' vardır. 'Hasta' olan 'bedenleri' değil, ruhlarıdır. Şaşırtıcı bir şekilde, Psikiyatristler, tıp doktorları ve nörobilimciler (ve bilgili Hıristiyanlar), 'akıl hastalığının, 'beyindeki kimyasal dengesizlikten kaynaklandığına' dair bilimsel bir kanıt olmadığını' biliyorlar. Ancak, genel halka "bilgi broşürleri" sağlayan akıl sağlığı örgütleri, 'yalan söyleme ve bu miti yayma' gibi kirli bir iş yapıyorlar. Gerçek şu ki, 'kimyasal dengesizlikler, 'evrim "gerçeğine" dayalı akıl hastalığının' "teorik" bir nedenidir. Sorun şu ki, evrimin de 'bilimsel bir kanıtı' yok! Hıristiyanların gözlerinin, 'hem şeytani yalanlara hem de bu yalanlara karşı' açılması gerekiyor! 200 yıl önce,' bazı doktorlar, 'deliliğin' bir 'beyin hastalığı' nedeniyle oluştuğuna' inanıyorlardı. Pinel, 'bunu reddedecek ve günümüzde artık kullanılmayan 'ahlaki tedavileriyle' birçok insanı iyileştirecek kadar' akıllıydı:
"Ruhsal Hastalıklar ve Beynin "Kimyasal Dengesizlikleri" Efsanesi
Psikiyatri Efsanesi: Beyindeki kimyasal dengesizlikler (Chemical imbalances)!.. Psikiyatri: Kimyasal dengesizlikler efsanevidir. "Kimyasal dengesizlikler" psikiyatri ve evrim için "kayıp halka" gibidir. 'Kimyasal dengesizliklerin' var olduğuna dair bilimsel bir kanıt yoktur, 'akıl hastalığına' neden olduklarına dair ise hiç yoktur. İlaçlar, beyindeki 'kimyasal dengesizlikleri' düzeltmez, onları yaratırlar.
Giriş: (1-14); "Çoğu insan, 'zihinsel hastalıkların, beyindeki 'kimyasal dengesizlikten' kaynaklandığına' dair 'popüler fikrin bir efsane olduğunu' öğrendiklerinde bir tür "şok terapisi" yaşar! O kadar yaygın olarak kabul görüyor ki, bunu gerçek olarak sorgulamak "çılgınca" görünüyor. Şokunuza hazır olun! Size de, 'ruh sağlığı yetkilileri ve fizik tedavi uzmanları' tarafından yalan söylendi! Psikiyatristler, ilaç şirketleri ve medya tarafından yayılan yaygın yalanlar: "Depresyon ciddi bir tıbbi durumdur", "İlaçlar ciddi hastalığınız için en etkili tedavidir", "Bu ilaç, beyninizdeki biyokimyasal dengesizlikleri düzeltir", "Bu ilacı almayı asla ihmal etmeyin; tıpkı diyabet için insülin gibi.." Doktorunuza, 'akıl hastalarının beyninde, tam olarak 'hangi kimyasalın' dengesiz olduğunu' sorun. Eğer 'belirli bir kimyasalı' önerecek kadar cesursa, ona 'bu kimyasalın, vücuda eklendiğinde, neden bu akıl hastalığını 'insülin'in diyabet'i düzeltmesi gibi' düzeltmediğini' sorun! "Kimyasal dengesizlikler" psikiyatri ve evrim için "eksik halka" gibidir: VAROLMAYAN!
"Psikiyatrik araştırmalar ne olacak? [1991 yılında] 'büyük psikiyatrik hastalıkların' gerçek, varsayılan 'biyolojik nedenlerini' bulmaya yaklaşmış gibi görünmüyoruz. Akıl hastalarının tedavisi için kurumların yönetiminde, 'iyileştirme' için hala çok yer var ve "daha kapsamlı ve daha doğru bilgiye" olan ihtiyaç değişmedi. İkincisindeki 'ilerleme eksikliği', birincisini gereksiz yere engellememelidir." (İngiliz Psikiyatrisi 150 yaşında "British Psychiatry at 150", J. Birley, Lancet, 1991 AD)
"Meslektaşlarımızdan birinin yakın zamanda söylediği gibi, "Biyokimyasal dengesizlikler, ağızdan ağıza yayılan tek hastalıklardır."" (İlacınız Sorununuz Olabilir "Your Drug May Be Your Problem", Peter Breggin, David Cohen, 2007 AD, s. 24)
Nöroleptik ve antipsikotik ilaçlar, bu hayali "kimyasal dengesizliği" düzeltmez, sadece sakinleştirir ve sersemletir. Gerçek şu ki, 'akıl hastalarının büyük çoğunluğunun, mükemmel derecede sağlıklı ve normal vücutları' vardır. 'Hasta' olan 'bedenleri' değil, ruhlarıdır. Şaşırtıcı bir şekilde, Psikiyatristler, tıp doktorları ve nörobilimciler (ve bilgili Hıristiyanlar), 'akıl hastalığının, 'beyindeki kimyasal dengesizlikten kaynaklandığına' dair bilimsel bir kanıt olmadığını' biliyorlar. Ancak, genel halka "bilgi broşürleri" sağlayan akıl sağlığı örgütleri, 'yalan söyleme ve bu miti yayma' gibi kirli bir iş yapıyorlar. Gerçek şu ki, 'kimyasal dengesizlikler, 'evrim "gerçeğine" dayalı akıl hastalığının' "teorik" bir nedenidir. Sorun şu ki, evrimin de 'bilimsel bir kanıtı' yok! Hıristiyanların gözlerinin, 'hem şeytani yalanlara hem de bu yalanlara karşı' açılması gerekiyor! 200 yıl önce,' bazı doktorlar, 'deliliğin' bir 'beyin hastalığı' nedeniyle oluştuğuna' inanıyorlardı. Pinel, 'bunu reddedecek ve günümüzde artık kullanılmayan 'ahlaki tedavileriyle' birçok insanı iyileştirecek kadar' akıllıydı:
"Anlayış bozukluğu
genellikle 'beynin, organik bir lezyonunun etkisi' olarak kabul edilir,
dolayısıyla 'tedavi edilemez'; bu varsayım, birçok durumda anatomik
gerçeğe aykırıdır. Deliler için kamusal akıl hastaneleri, 'toplum
huzuru için tehlikeli hale gelen üyeleri için, birer tutuklama yeri '
olarak kabul edilmiştir. Sık sık 'az bilgi ve daha az insaniyete' sahip
olan bu kurumların yöneticilerinin, masum mahkumlarına karşı, son derece
keyfi 'bir zulüm ve şiddet sistemi' uygulamalarına izin verilmiştir;
deneyim ise, istikrarlı ve tarafsız bir kararlılıkla etkili hale
getirilen 'hafif, uzlaştırıcı bir tedavinin, daha mutlu etkilerine' dair
bol ve günlük kanıtlar sunmaktadır." (Delilik Üzerine Bir İnceleme (A
Treatise on Insanity), Philippe Pinel, 1806 AD)
Pinel, 'deliliğin, fiziksel bir hastalık değil, ruhsal bir sorun olduğunu' doğru bir şekilde anlamıştı: "Umulur ki, tıp bilimi bir gün "beyinde izlenen imgelerin, kanın bu organın 'farklı kısımlarına, eşit olmayan şekilde' akması, hayvan ruhlarının düzensiz hareketleri" gibi çok belirsiz ve yanlış ifadeleri yasaklayacaktır [kınayacaktır] ve 'insan anlayışı' üzerine yazılmış, en iyi yazılarda karşılaşılabilecek ancak deliliğin 'kökeni, nedenleri ve tarihiyle' uyuşmayan ifadeler. En fazla sayıda vakayı, karakterize eden sinirsel heyecan, 'sistemi, yalnızca 'kas gücünü ve eylemini' artırarak 'fiziksel' olarak etkilemez, aynı şekilde 'zihni' de, en önemli ve karşı konulamaz bir 'güç bilincini' uyandırarak' etkiler. 'Direnme kapasitesi' hakkında yüksek bir görüşe sahip olan bir manyak, genellikle en abartılı fantezi ve kapris uçuşları; ve onu 'bastırma veya zorlama girişimleri' yapıldığında, bakıcısına 'öfkeli darbeler' indirir ve 'iyi yönetebileceğini' düşündüğü kadar hizmetçiye veya çok hizmetçiye karşı savaş açar. Ancak, açıkça ve ikna edici bir şekilde üstün bir güçle karşılaşırsa, muhalefet veya şiddet olmadan boyun eğer. Bu, iyi düzenlenmiş 'hastanelerin yönetiminde' büyük ve paha biçilmez bir sırdır. Birçok 'ölümcül kazayı' önlediğini ve 'akıl hastalığının tedavisine' büyük katkıda bulunduğunu biliyorum. Ancak, söz konusu sinirsel heyecanın, birkaç örnekte, son derece inatçı ve bastırılamaz hale geldiğini gördüm." (Delilik Üzerine Bir İnceleme (A Treatise on Insanity), Philippe Pinel, 1806 AD)
"Bu 'ilaç bolluğu', günümüzde yaygın olarak kabul gören, 'yaşamın sıkıntılarının, beyindeki 'kimyasal dengesizliklerden' kaynaklanan zihinsel hastalıklardan' kaynaklandığı ve 'bunların, kimyasalların 'yeniden dengelenmesiyle' etkili bir şekilde tedavi edilebileceği' yönündeki 'psikiyatrik görüşü' yansıtmaktadır. İki yüz yıl önce psikiyatristler, 'zihinsel hastalıkların, beyin de dahil olmak üzere, 'vücuttaki uygun fiziksel tedavilerle yeniden dengelenebilen humoral dengesizliklerden' kaynaklandığını iddia ettiler. Hiç kimse "zihni" etkileyen hastalıkların varlığını, bunlara neden olan 'humoral ve kimyasal dengesizliklerden' çok daha azını kanıtlayamamıştır. Tıp tarihinin aksine, psikiyatri tarihi büyük ölçüde 'kendi yaygın uygulamalarına yönelik eleştirilerden' oluşmaktadır. Eleştiriler, iki çok farklı türdendir. Bir tür, büyük çoğunluk, reformisttir: hedefleri 'psikiyatrinin yaygın uygulamaları' tarafından tanımlanır ve onlarla birlikte değişir - 'taahhüt yasalarından şok terapilerine, DSM'ye, psikofarmakolojiye..' Diğer tür radikaldir: hedefleri 'sabittir ve psikiyatrinin temel kusurlarına' odaklanır - 'zihinsel hastalıkların var olmaması ve masum kişileri 'özgürlüklerinden mahrum bırakmanın' haksızlığı..'" (Zorlama Tedavi Olarak "Coercion as Cure", Thomas Szasz, 2007 AD, s. 58) Ayrıca psikiyatrik mitlerin tarihi hakkındaki bölümümüze bakın:
A. 'Kimyasal dengesizlikler' bir efsanedir: "Biyolojik neden"in efsanesi; (1-26); "Psikiyatristler "çocuklarda, 'hiperaktivitenin bir 'biyokimyasal dengesizlik' olduğunu' iddia ediyorlar... araştırmacılar, 'hangi kimyasalların olduğunu' belirleyemiyorlar... veya çocuklarda 'anormal seviyeler' bulamıyorlar." "Kimyasal dengesizlik teorisi, 'bilimsel kanıtlarla' kanıtlanmamıştır." (Thomas J. Moore, George Washington Üniversitesi Tıp Merkezi'nde Sağlık Politikası Kıdemli Üyesi, Felaket için Reçete (Prescription for Disaster), 1998, s. 22)
"Biyolojik psikiyatri, 'bilimsel standartlara' yaklaşmaktan çok uzak... psikiyatri, 'dahiliyenin, bilimsel temelinin çok küçük bir kısmını' bile edinmemiştir" " (Biyolojik Psikiyatride Sahte Bilim "(Pseudoscience in Biological Psychiatry", Colin A. Ross, M. D. ve Alvin Pam, Ph. D. , 1995, s. 69, 88)
Pinel, 'deliliğin, fiziksel bir hastalık değil, ruhsal bir sorun olduğunu' doğru bir şekilde anlamıştı: "Umulur ki, tıp bilimi bir gün "beyinde izlenen imgelerin, kanın bu organın 'farklı kısımlarına, eşit olmayan şekilde' akması, hayvan ruhlarının düzensiz hareketleri" gibi çok belirsiz ve yanlış ifadeleri yasaklayacaktır [kınayacaktır] ve 'insan anlayışı' üzerine yazılmış, en iyi yazılarda karşılaşılabilecek ancak deliliğin 'kökeni, nedenleri ve tarihiyle' uyuşmayan ifadeler. En fazla sayıda vakayı, karakterize eden sinirsel heyecan, 'sistemi, yalnızca 'kas gücünü ve eylemini' artırarak 'fiziksel' olarak etkilemez, aynı şekilde 'zihni' de, en önemli ve karşı konulamaz bir 'güç bilincini' uyandırarak' etkiler. 'Direnme kapasitesi' hakkında yüksek bir görüşe sahip olan bir manyak, genellikle en abartılı fantezi ve kapris uçuşları; ve onu 'bastırma veya zorlama girişimleri' yapıldığında, bakıcısına 'öfkeli darbeler' indirir ve 'iyi yönetebileceğini' düşündüğü kadar hizmetçiye veya çok hizmetçiye karşı savaş açar. Ancak, açıkça ve ikna edici bir şekilde üstün bir güçle karşılaşırsa, muhalefet veya şiddet olmadan boyun eğer. Bu, iyi düzenlenmiş 'hastanelerin yönetiminde' büyük ve paha biçilmez bir sırdır. Birçok 'ölümcül kazayı' önlediğini ve 'akıl hastalığının tedavisine' büyük katkıda bulunduğunu biliyorum. Ancak, söz konusu sinirsel heyecanın, birkaç örnekte, son derece inatçı ve bastırılamaz hale geldiğini gördüm." (Delilik Üzerine Bir İnceleme (A Treatise on Insanity), Philippe Pinel, 1806 AD)
"Bu 'ilaç bolluğu', günümüzde yaygın olarak kabul gören, 'yaşamın sıkıntılarının, beyindeki 'kimyasal dengesizliklerden' kaynaklanan zihinsel hastalıklardan' kaynaklandığı ve 'bunların, kimyasalların 'yeniden dengelenmesiyle' etkili bir şekilde tedavi edilebileceği' yönündeki 'psikiyatrik görüşü' yansıtmaktadır. İki yüz yıl önce psikiyatristler, 'zihinsel hastalıkların, beyin de dahil olmak üzere, 'vücuttaki uygun fiziksel tedavilerle yeniden dengelenebilen humoral dengesizliklerden' kaynaklandığını iddia ettiler. Hiç kimse "zihni" etkileyen hastalıkların varlığını, bunlara neden olan 'humoral ve kimyasal dengesizliklerden' çok daha azını kanıtlayamamıştır. Tıp tarihinin aksine, psikiyatri tarihi büyük ölçüde 'kendi yaygın uygulamalarına yönelik eleştirilerden' oluşmaktadır. Eleştiriler, iki çok farklı türdendir. Bir tür, büyük çoğunluk, reformisttir: hedefleri 'psikiyatrinin yaygın uygulamaları' tarafından tanımlanır ve onlarla birlikte değişir - 'taahhüt yasalarından şok terapilerine, DSM'ye, psikofarmakolojiye..' Diğer tür radikaldir: hedefleri 'sabittir ve psikiyatrinin temel kusurlarına' odaklanır - 'zihinsel hastalıkların var olmaması ve masum kişileri 'özgürlüklerinden mahrum bırakmanın' haksızlığı..'" (Zorlama Tedavi Olarak "Coercion as Cure", Thomas Szasz, 2007 AD, s. 58) Ayrıca psikiyatrik mitlerin tarihi hakkındaki bölümümüze bakın:
A. 'Kimyasal dengesizlikler' bir efsanedir: "Biyolojik neden"in efsanesi; (1-26); "Psikiyatristler "çocuklarda, 'hiperaktivitenin bir 'biyokimyasal dengesizlik' olduğunu' iddia ediyorlar... araştırmacılar, 'hangi kimyasalların olduğunu' belirleyemiyorlar... veya çocuklarda 'anormal seviyeler' bulamıyorlar." "Kimyasal dengesizlik teorisi, 'bilimsel kanıtlarla' kanıtlanmamıştır." (Thomas J. Moore, George Washington Üniversitesi Tıp Merkezi'nde Sağlık Politikası Kıdemli Üyesi, Felaket için Reçete (Prescription for Disaster), 1998, s. 22)
"Biyolojik psikiyatri, 'bilimsel standartlara' yaklaşmaktan çok uzak... psikiyatri, 'dahiliyenin, bilimsel temelinin çok küçük bir kısmını' bile edinmemiştir" " (Biyolojik Psikiyatride Sahte Bilim "(Pseudoscience in Biological Psychiatry", Colin A. Ross, M. D. ve Alvin Pam, Ph. D. , 1995, s. 69, 88)
"Biyolojik psikiyatri, yüz
milyonlarca dolarlık 'araştırma fonuna' rağmen, 'son 10 yılda 'klinik' açıdan,
önemli tek bir keşifte' bulunmamıştır" (Biyolojik Psikiyatride Sahte
Bilim "Pseudoscience in Biological Psychiatry", Colin A. Ross, M. D. ve
Alvin Pam, Ph. D. , 1995, s. 116)
"Tek bir
patoloji ders kitabının, 'depresyon ve şizofreniyi' hastalık olarak
tanımaması, bunların 'teşhisi ve tedavisi için, popüler ve politik coşkuyu'
en ufak bir şekilde azaltmamıştır." (Gündelik Yaşamın Tıbbileştirilmesi
"The Medicalization Of Everyday Life", Thomas Szasz, 2007 AD, s. 24)
"Duygusal ve ruhsal sorunlarımız, yalnızca 'psikiyatrik bozukluklar' olarak görülmüyor, 'biyolojik ve genetik kökenli' oldukları ilan ediliyor. Bu dikkat çekici bakış açısının propagandası, 'ilaç şirketleri' tarafından finanse ediliyor ve 'medya, örgütlü psikiyatri ve bireysel doktorlar, "tüketici" lobileri ve hatta Ulusal Ruh Sağlığı Enstitüsü (NIMH "National Institute of Mental Health")' gibi hükümet kurumları tarafından yayılıyor. Sonuç olarak, birçok eğitimli Amerikalı, "bilim" ve "araştırmanın", 'duygusal sıkıntıların veya "davranış sorunlarının", biyolojik ve genetik nedenleri olduğunu ve psikiyatrik ilaçlar gerektirdiğini gösterdiğini' varsayıyor. Aslında, 'bilimsel araştırmalar hakkında "bilgili" olduklarına' inanıyorlar. Çok az insan, tarihin en başarılı 'halkla ilişkiler' kampanyalarından birine maruz kaldıklarının farkında." (İlaçlarınız Sorununuz Olabilir "Your Drug May Be Your Problem", Peter Breggin, David Cohen, 2007 AD, s. 22)
"Bilimsel tıp ne kadar ilerlerse, "kimyasal dengesizlikler" ve "sert bağlantılar"ın 'moda klişeler' olduğu ve 'yaşamdaki sorunların, (hastanın izni olmadan haklı olarak) "tedavi edilen" tıbbi hastalıklar olduğuna' dair 'kanıt olmadığı', o kadar yadsınamaz hale gelir. İstenmeyen davranışları "hastalıklar" ve rahatsız edici kişileri "hasta" olarak adlandırmaya ve onları, 'psikiyatrik "bakıma" boyun eğmeye zorlamaya devam etmek' daha iyidir." (Zorlama Tedavi Olarak "Coercion as Cure", Thomas Szasz, 2007 AD, s. viii)
"'Ruhsal hastalığın, "biyokimyasal dengesizlikler"den kaynaklandığı' iddiaları, günümüz 'ilaç tanıtımının, başlıca halkla ilişkiler' hamlesidir. 'Dergi reklamlarında ve doktor muayenehanelerinde' yapılan görüşmelerde 'potansiyel hastalara, (psikiyatrik ilaçların, beyindeki bilinen "biyokimyasal dengesizlikleri" düzelterek "işe yaradığı")' tekrar tekrar söylenmektedir. Medya raporları, bu iddiaları 'kesin gerçek' olarak ele alır ve Amerikan Psikiyatri Birliği, 'Amerikalıların %75'inin bunlara inandığını' bildirir.'" (İlacınız Sorununuz Olabilir "Your Drug May Be Your Problem", Peter Breggin, David Cohen, 2007 AD, s. 50)
"Duygusal ve ruhsal sorunlarımız, yalnızca 'psikiyatrik bozukluklar' olarak görülmüyor, 'biyolojik ve genetik kökenli' oldukları ilan ediliyor. Bu dikkat çekici bakış açısının propagandası, 'ilaç şirketleri' tarafından finanse ediliyor ve 'medya, örgütlü psikiyatri ve bireysel doktorlar, "tüketici" lobileri ve hatta Ulusal Ruh Sağlığı Enstitüsü (NIMH "National Institute of Mental Health")' gibi hükümet kurumları tarafından yayılıyor. Sonuç olarak, birçok eğitimli Amerikalı, "bilim" ve "araştırmanın", 'duygusal sıkıntıların veya "davranış sorunlarının", biyolojik ve genetik nedenleri olduğunu ve psikiyatrik ilaçlar gerektirdiğini gösterdiğini' varsayıyor. Aslında, 'bilimsel araştırmalar hakkında "bilgili" olduklarına' inanıyorlar. Çok az insan, tarihin en başarılı 'halkla ilişkiler' kampanyalarından birine maruz kaldıklarının farkında." (İlaçlarınız Sorununuz Olabilir "Your Drug May Be Your Problem", Peter Breggin, David Cohen, 2007 AD, s. 22)
"Bilimsel tıp ne kadar ilerlerse, "kimyasal dengesizlikler" ve "sert bağlantılar"ın 'moda klişeler' olduğu ve 'yaşamdaki sorunların, (hastanın izni olmadan haklı olarak) "tedavi edilen" tıbbi hastalıklar olduğuna' dair 'kanıt olmadığı', o kadar yadsınamaz hale gelir. İstenmeyen davranışları "hastalıklar" ve rahatsız edici kişileri "hasta" olarak adlandırmaya ve onları, 'psikiyatrik "bakıma" boyun eğmeye zorlamaya devam etmek' daha iyidir." (Zorlama Tedavi Olarak "Coercion as Cure", Thomas Szasz, 2007 AD, s. viii)
"'Ruhsal hastalığın, "biyokimyasal dengesizlikler"den kaynaklandığı' iddiaları, günümüz 'ilaç tanıtımının, başlıca halkla ilişkiler' hamlesidir. 'Dergi reklamlarında ve doktor muayenehanelerinde' yapılan görüşmelerde 'potansiyel hastalara, (psikiyatrik ilaçların, beyindeki bilinen "biyokimyasal dengesizlikleri" düzelterek "işe yaradığı")' tekrar tekrar söylenmektedir. Medya raporları, bu iddiaları 'kesin gerçek' olarak ele alır ve Amerikan Psikiyatri Birliği, 'Amerikalıların %75'inin bunlara inandığını' bildirir.'" (İlacınız Sorununuz Olabilir "Your Drug May Be Your Problem", Peter Breggin, David Cohen, 2007 AD, s. 50)
"Ne
yazık ki bu günlerde gördüğüm şey, bu yeni 'biyolojik psikiyatrinin
kurbanları', çünkü hastalar, genellikle bana 'uzun yıllar süren geçmiş
tedavilerle' geliyorlar. Böyle bir iddiayı destekleyecek 'bir test'
olmamasına ve doğru bir 'kimyasal dengenin, nasıl görüneceğine dair gerçek
bir kavram' olmamasına rağmen hastalara "kimyasal dengesizlikler teşhisi' konması.. Yıllarca 'ilaç denemeleri' yapan ve bu denemelerin hiçbir işe yaramadığı, sadece 'kötü bir beyne'
sahip 'kronik bir hasta' olarak 'kimliklerini pekiştiren' hastalar.. 'Biyolojik' olarak 'engelli bir hasta' olarak bu kimlik (tanımlama),
'biyolojik psikiyatrinin, en yıkıcı etkilerinden' biridir. (Biyolojik
Psikiyatriye Karşı "Against Biologic Psychiatry", Dr. David Kaiser,
Psikolog, Psychiatric Times, Aralık, Aralık 1996, Cilt XIII, Sayı 12)
"Alzheimer hastalığı gibi birkaç nesnel olarak tanımlanabilir 'beyin
hastalığı' dışında, DSM tanılarını doğrulamak veya çürütmek için, 'ne
biyolojik ne de kimyasal testler ne de biyopsi veya nekropsi bulguları'
vardır. Amerikan Psikiyatri Birliği'nin (APA "American Psychiatric
Association") 1952'de Ruhsal Bozuklukların Tanısal ve İstatistiksel El
Kitabı'nın (DSM "Diagnostic and Statistical Manual of Mental Disorders")
ilk baskısını yayınladığında, o zamana kadar en yaygın 'psikiyatrik
tanı-hastalık' olmasına rağmen, 'histeriyi', ruhsal hastalıklar listesine
dahil etmemesi dikkat çekicidir. Terimin 'kadınlara ve rahimlere' yönelik
'tarihsel ve semantik' göndermeleri çok utanç vericiydi. Ancak, APA
histerinin, 'bir hastalık olmadığını' ilan etmedi; bunun yerine, ona
"dönüşüm tepkisi" ve "somatizasyon bozukluğu" adını verdi. Benzer
şekilde, APA 1973'te 'sapkın cinsiyeti' ruhsal hastalıklar listesinden
çıkardığında, ilk olarak 'ego-distonik sapkın seksle' karıştırıldı; bu
terim de utanç verici hale geldiğinde, o da kaldırıldı. Ancak,
psikiyatri araştırmacıları, 'dikkat eksikliği hiperaktivite bozukluğundan,
kafeinizme ve patolojik kumara' kadar uzanan bir dizi yeni 'zihinsel
hastalığı' "keşfetmekte" vakit kaybetmediler." (Psikiyatri: Yalanların
Bilimi "Psychiatry: The Science of Lies", Thomas Szasz, 2008 AD, s. 2)
"Tanı süreci, psikiyatride çok farklıdır. Psikiyatrik bozukluklardan herhangi birine neden olan belirli bir 'biyolojik anormalliğe' dair net bir gösterge olmadığından, herhangi bir 'psikiyatrik tanıyı, doğrulamak veya çürütmek' için hiçbir laboratuvar testi geliştirilmemiştir". (Richard Keefe, Philip Harvey, Şizofreniyi Anlamak "Understanding Schizophrenia", 1994 s. 19)
"Tanı süreci, psikiyatride çok farklıdır. Psikiyatrik bozukluklardan herhangi birine neden olan belirli bir 'biyolojik anormalliğe' dair net bir gösterge olmadığından, herhangi bir 'psikiyatrik tanıyı, doğrulamak veya çürütmek' için hiçbir laboratuvar testi geliştirilmemiştir". (Richard Keefe, Philip Harvey, Şizofreniyi Anlamak "Understanding Schizophrenia", 1994 s. 19)
"Belirtildiği gibi, psikiyatrik
ilaçları 'alma veya almayı bırakma' kararı 'kişisel' olmalıdır. Doktorunuzun
veya başkalarının "Bu ilaç, ciddi hastalığınız için en etkili tedavidir"
veya "Bu ilaç, beyninizdeki biyokimyasal dengesizlikleri düzeltir" veya
"Bu ilacı almayı asla ihmal etmeyin; Tıpkı diyabet için insülin gibi.."
gibi 'sözde tıbbi argümanlarını', yüzeysel bir şekilde kabul ederek önemsizleştirilmemelidir. Ruh sağlığı alanında, DSM-IV'te listelenen yüzlerce psikiyatrik
"bozukluk" için 'tek bir fiziksel açıklama' doğrulanmamıştır. Amerikan
Psikiyatri Dergisi'ndeki son bir başyazıda durum açıkça belirtiliyor:
"Şu ana kadar (henüz) psikiyatrik bozukluklar için tanımlanmış bir etiyolojik
etkenimiz yok." Biyolojik hızlı çözümlerin olduğu bu çağda bile,
giderek artan sayıda araştırmacı, 'ilaç dışı yaklaşımların, ilaçlardan
eşdeğer veya daha iyi sonuçlar ürettiği' gözlemini belgeliyor. Bu,
"şizofreni" gibi, son derece ciddi kabul edilen sorunlar için bile
geçerlidir. Doktorunuzun aksini iddia etmesinin, 'çok az veya hiç bilimsel
temeli' yoktur." (İlaçlarınız Sorununuz Olabilir "Your Drug May Be Your
Problem", Peter Breggin, David Cohen, 2007 AD, s. 138)
"'Bedensel hastalık ile ruhsal
hastalık' arasındaki benzerlik, 'antibiyotikler ile antipsikotikler'
arasındaki popüler benzetmeyle gösterildiği gibi sayısız karışıklığa yol
açar. Bir antibiyotik ilacın, örneğin penisilinin, 'bel soğukluğunu
tedavi edip etmediğini' sormak mantıklıdır, çünkü 'bir kişinin bel
soğukluğu olup olmadığını belirlemek' için 'nesnel ölçütler' vardır. Ancak
bir antipsikotik ilacın, örneğin Zyprexa'nın 'şizofreniyi tedavi edip
etmediğini' sormak mantıklı değildir, çünkü 'bir kişinin bu iddia edilen
bozukluğa sahip olup olmadığını belirlemek' için 'nesnel ölçütler' yoktur.
Bu nedenle, psikotropik ilaçların "işe yarayıp yaramadığını" tartışmak
boşunadır." (Zorlama Tedavi Olarak "Coercion as Cure", Thomas Szasz, 2007 AD, s" 177)
"Ancak "depresyon, kimyasal bir dengesizliktir" gibi sonuçlar, 'semantik ve (bilim insanlarının/psikiyatristlerin ve artık 'tıp biliminin onayını taşıyan her şeye inanacak' olan halkın), 'hayal ürünü' düşüncelerinden başka bir şeyden yaratılmamıştır." (Biyolojik Psikiyatriye Karşı "Against Biologic Psychiatry", Dr. David Kaiser, Psikolog, Psychiatric Times, Aralık, Aralık 1996, Cilt XIII, Sayı 12)
"Ruhsal hastalığı, bir hastalık yapan tek kanıt, "profesyonellerin, birini 'akıl hastası' olarak etiketlemek için kullandıkları semptomlardır. Ancak birini 'akıl hastası' olarak teşhis etmek için kullanılan semptomlar (umutsuzluk, umutsuzluk, üzüntü, öfke, utanç, suçluluk..), 'biyolojik belirteçler' değildir. Bu ifadelerin 'fiziksel nitelikte' olduğuna dair hiçbir kanıt yoktur. Hepsi 'incinmiş bir ruha' işaret eder." (Ty C. Colbert, Ruhun Tecavüzü, Modern Psikiyatrinin Kimyasal Dengesizlik Modelinin Hastalarını Soldurduğu Saat (Rape of the Soul, Hour the Chemical Imbalance Model of Modern Psychiatry has Faded Its Patients), 2001, s. 237-238)
"Psikiyatrik ilaçlar, beyindeki 'herhangi bir yanlışı' düzelterek çalışmaz. Bundan emin olabiliriz çünkü bu tür ilaçlar, 'hayvanları ve insanları, sağlıklı insanları ve teşhis konmuş hastaları', tam olarak aynı şekilde etkiler. Bilinen hiçbir 'biyokimyasal dengesizlik' yoktur ve bunlar için 'hiçbir test' yoktur. Bu yüzden psikiyatristler, 'hastalarda, 'biyokimyasal dengesizlik' olup olmadığını belirlemek için 'kan almaz' veya 'omurilik sıvısı' almazlar. Sadece hastaları, 'gözlemler' ve 'dengesizliklerin varlığını' duyururlar. Amaç, 'hastaları, 'ilaç almaya' teşvik etmektir.' İronik olan şu ki 'psikiyatrik ilaçlar, beyindeki 'biyokimyasal dengesizlikleri' tedavi etmekten ziyade, bunlara neden oluyor. Aslında, ruh sağlığı uzmanları tarafından, rutin olarak görülen 'hastaların beyinlerindeki bilinen, tek 'biyokimyasal dengesizlikler, zihin değiştirici ilaçların' reçete edilmesiyle ortaya çıkar.
Psikiyatrik ilaçlar, tam olarak beyinde
'dengesizliklere' neden olarak "iş görür"; 'duyguları ve yargıları
köreltecek veya yapay bir yükseklik yaratacak' kadar 'beyin arızası'
üreterek.. Bazı insanlar, bu alternatifi seçebilirler çünkü 'başka
seçeneklerin var olduğunu' bilmiyorlar veya kendilerine ve diğer
insanların, kendilerine 'yardım etme yeteneğine' olan 'inançlarını' kaybetmişler veya 'beyinlerinin, kusurlu olduğuna ve bir ilacın, sorunu
geçici olarak çözeceğine' inanmaları öğretilmiş olabilir." (İlacınız
Sorununuz Olabilir "Your Drug May Be Your Problem", Peter Breggin, David
Cohen, 2007 AD, s. 60)
"Biyolojik psikiyatristler, eleştirmenlerine cevap vermek için sıklıkla 'ampirizmin standartlarını' kullanırlar, aslında 'iddialarının, bilimsel olarak "kanıtlanmış" ve dolayısıyla 'tartışılmaz' olduğunu' söylerler, açıkça bir 'totolojik' argüman. Ayrıca şunu da eklemek isterim ki, benim görüşüme göre, 'biyolojik psikiyatrinin iddialarının çoğu, örneğin 'birçok ruhsal hastalığın', biyolojik ve genetik temeline' ilişkin iddiaları, 'kendi ampirik bilim standartlarına' bile uymuyor." (Biyolojik Psikiyatriye Karşı "Against Biologic Psychiatry", Dr. David Kaiser, Psikolog, Psychiatric Times, Aralık, Aralık 1996, Cilt XIII, Sayı 12)
"Aslında bu bir 'sapkınlıktır': 'bedensel hastalık ile ruhsal hastalık' arasındaki 'benzetmeyi, reddetmeye' karşı tabuyu ihlal etmek. Tanım gereği, 'mikrobiyal hastalıkların' tespitinde kullanılanlar gibi 'nesnel yöntemlerle' varlığı tespit edilebilen 'ruhsal hastalıklar' yoktur. Eğer böyle yöntemler olsaydı, bu durumlar 'ruhsal hastalıklar' olarak adlandırılmaz veya değerlendirilmezdi ve hastanın, isteği dışında tedavi edilemezdi." (Zorlama Tedavi Olarak "Coercion as Cure", Thomas Szasz, 2007 AD, s. 16)
"Psikoloji Endüstrisi, kullandığı birçok 'isim ve etiket' için Amerikan Psikiyatri Birliği'nin 'Tanı ve İstatistik El Kitabı'na (DSM-IV) güvenir. Orijinal 1954 versiyonu, 'zihinsel hastalıkların, 'biyolojik temelli ve fiziksel hastalıklara' benzer olduğuna' dair 'on dokuzuncu yüzyıl inancını' netleştirmeye hizmet etti. Ancak 'olası bir neden, uygun tedavi ve olası prognoz ileten tıbbi teşhislerin' aksine, DSM-IV'te listelenen bozukluklar, 'bilgi iletişiminde, araştırma yürütmede, tedavi sağlamada ve faturalamada' kullanılmak üzere tasarlanmış, 'akran konsensüsüyle' varılan terimlerdir." (Mağdurlar Üretmek /Üretim Mağdurları (Manufacturing Victims), Dr. Tana Dineen, 2001, s. 86)
"Biyolojik psikiyatristler, eleştirmenlerine cevap vermek için sıklıkla 'ampirizmin standartlarını' kullanırlar, aslında 'iddialarının, bilimsel olarak "kanıtlanmış" ve dolayısıyla 'tartışılmaz' olduğunu' söylerler, açıkça bir 'totolojik' argüman. Ayrıca şunu da eklemek isterim ki, benim görüşüme göre, 'biyolojik psikiyatrinin iddialarının çoğu, örneğin 'birçok ruhsal hastalığın', biyolojik ve genetik temeline' ilişkin iddiaları, 'kendi ampirik bilim standartlarına' bile uymuyor." (Biyolojik Psikiyatriye Karşı "Against Biologic Psychiatry", Dr. David Kaiser, Psikolog, Psychiatric Times, Aralık, Aralık 1996, Cilt XIII, Sayı 12)
"Aslında bu bir 'sapkınlıktır': 'bedensel hastalık ile ruhsal hastalık' arasındaki 'benzetmeyi, reddetmeye' karşı tabuyu ihlal etmek. Tanım gereği, 'mikrobiyal hastalıkların' tespitinde kullanılanlar gibi 'nesnel yöntemlerle' varlığı tespit edilebilen 'ruhsal hastalıklar' yoktur. Eğer böyle yöntemler olsaydı, bu durumlar 'ruhsal hastalıklar' olarak adlandırılmaz veya değerlendirilmezdi ve hastanın, isteği dışında tedavi edilemezdi." (Zorlama Tedavi Olarak "Coercion as Cure", Thomas Szasz, 2007 AD, s. 16)
"Psikoloji Endüstrisi, kullandığı birçok 'isim ve etiket' için Amerikan Psikiyatri Birliği'nin 'Tanı ve İstatistik El Kitabı'na (DSM-IV) güvenir. Orijinal 1954 versiyonu, 'zihinsel hastalıkların, 'biyolojik temelli ve fiziksel hastalıklara' benzer olduğuna' dair 'on dokuzuncu yüzyıl inancını' netleştirmeye hizmet etti. Ancak 'olası bir neden, uygun tedavi ve olası prognoz ileten tıbbi teşhislerin' aksine, DSM-IV'te listelenen bozukluklar, 'bilgi iletişiminde, araştırma yürütmede, tedavi sağlamada ve faturalamada' kullanılmak üzere tasarlanmış, 'akran konsensüsüyle' varılan terimlerdir." (Mağdurlar Üretmek /Üretim Mağdurları (Manufacturing Victims), Dr. Tana Dineen, 2001, s. 86)
"Bana gelen
hastaların çoğunun, zorluklarının, 'biyolojik olduğuna ve bir hap ile
giderilebileceğine' inanması veya inanmak istemesi, beni sürekli
şaşırtıyor. Bu, modern psikiyatrinin, henüz herhangi 'bir akıl
hastalığının, genetik/biyolojik nedenini' ikna edici bir şekilde
'kanıtlamamış' olmasına rağmen böyledir. Ancak bu, psikiyatrinin,
'depresyon, bipolar hastalık, anksiyete bozuklukları, alkolizm ve diğer
bir dizi bozukluğun' aslında 'temelde biyolojik ve muhtemelen genetik
kökenli' olduğu ve 'tüm bunların kanıtlanmasının, sadece zaman meselesi
olduğu' yönündeki temelde 'kanıtlanmamış iddialarda bulunmasını'
engellemez. Bilime ve ilerlemeye olan bu tür bir inanç şaşırtıcıdır,
safça ve belki de 'sanrısal olmasından' bahsetmiyorum bile." (Biyolojik
Psikiyatriye Karşı "Against Biologic Psychiatry", Dr. David Kaiser,
Psikolog, Psychiatric Times, Aralık, Aralık 1996, Cilt XIII, Sayı 12)
"NAMI ailelerinin saldırgan savunuculuğundan cesaret alan federal
hükümet, sonunda 'beyni, tekrar vücuda yerleştirmek' için harekete geçti.
Kongre, Haziran [1992]'de Ulusal Ruh Sağlığı Enstitüsü'nün, 'Ulusal Sağlık
Enstitüleri şemsiyesi altına geri dönmesini' öngören yasayı onayladı...
NIMH'yi NIH'ye taşımak, 'ruhsal hastalığın, 'kalp, akciğer ve böbrek
hastalıkları' gibi 'bir hastalık' olduğuna' dair önemli bir sinyal
gönderiyor." (Beyin, Bedenine Geri Döndü "The Brain is Back in the Body",
Laurie Flynn, NAMI Savunucusu, 13:16, Temmuz 1992 AD)
"Biyolojik psikiyatristlerin hayali, başlıca ruhsal hastalıklardan biri için, 'nesnel' bir 'laboratuvar testinin' keşfedilmesidir. Bu hayal, 'mantıksal' olarak sağlam değildir ve asla gerçekleşemez. Biyolojik psikiyatristler, psikiyatrik teşhislerin 'laboratuvar bulguları ve belirli belirteçler' tarafından 'dışsal olarak doğrulanmasından' söz etseler de, bu asla gerçekleşemez. Neden? Bu mantığa göre, hiçbir zaman, 'psikiyatrik semptom' yaşamadan, 'şizofreni' tanısı almak ve 'başarılı bir şekilde tedavi etmek' mümkün olurdu." (Biyolojik Psikiyatride Sahte Bilim "Pseudoscience in Biological Psychiatry", Colin A. Ross, M. D. ve Alvin Pam, Ph. D. , 1995, s. 101-102)
Beyaz Önlüklü Psikologlar: Psikolojik tedavi için 'tıbbi bir imajın' yeniden ortaya çıkması, iki güncel aktivitede açıkça görülmekte olup, psikolojinin, 'imajını onarma' çabalarının bir parçasını oluşturmaktadır. İlki, psikolojinin 'güçlü ve yerleşik tıp mesleğiyle' ilişki kurabilirse, 'ittifak' yoluyla veya varsayılan olarak, 'araştırma' yoluyla, elde edemediği 'güvenilirliği' kazanabileceğini umduğu "güçlü tıp şemsiyesi altında koruma mücadelesi"ydi. Bu hareket, 'tıbbi kavramların ve terminolojinin, yeniden kazanılmasında ve fiziksel hastalıkları, duygusal ve psikolojik dilde, yeniden tanımlama' girişiminde en belirgin şekilde görülmüştür. Daha önceki 'tıp karşıtı' duruşunun aksine, Psikoloji endüstrisi 1970'lerin sonlarında geleneksel tıp çizgisinde, kendini 'yeniden şekillendirmeye' başladı. Sorunlar "psikopatoloji" veya hastalıklar (örneğin "depresyon salgını") haline geldi, zorluklar "bozukluklar" veya "sendromlar" haline geldi, bireyler tekrar "hastalar" oldu, değerlendirmeler "teşhisler" haline geldi ve sonuçlar artık "prognozlar" oldu. Bu harekete önemli bir katkı, Amerikan Psikiyatri Dergisi'nin "psikiyatri fenomenlerinin, 'yeniden tıbbi hale getirilmesine' yönelik genel eğilimi" artırmaya hizmet ettiği şeklinde tanımladığı DSM-III'ün 1980'de resmi olarak tanıtılmasıydı. 'DSM-IV ve psikoterapiyi' tartışan sayıdaki bir başyazıda Chodoff, "teşhis kılavuzunun [teşhisin ötesinde] hizmet ettiği diğer amaçların 'hastane, üçüncü taraf ve diğer kayıtlar' için 'etiketler' sağlamak ve 'nasıl tedavi edilirlerse edilsinler, psikiyatrik durumların yaygınlığı ve sonuçları' hakkında araştırma için veri sağlamak" olduğu sonucuna vardı. Ancak, 1970'lerin ortalarında yapılan çalışmalar, bu 'psikiyatrik etiketlerin, genel olarak güvenilmez olduğunu' göstermişti; bu sonuç, Chodoff'un "tedavinin, 'tanıya' yol açma eğiliminde olduğunu" belirtmesiyle desteklenmişti.
"Biyolojik psikiyatristlerin hayali, başlıca ruhsal hastalıklardan biri için, 'nesnel' bir 'laboratuvar testinin' keşfedilmesidir. Bu hayal, 'mantıksal' olarak sağlam değildir ve asla gerçekleşemez. Biyolojik psikiyatristler, psikiyatrik teşhislerin 'laboratuvar bulguları ve belirli belirteçler' tarafından 'dışsal olarak doğrulanmasından' söz etseler de, bu asla gerçekleşemez. Neden? Bu mantığa göre, hiçbir zaman, 'psikiyatrik semptom' yaşamadan, 'şizofreni' tanısı almak ve 'başarılı bir şekilde tedavi etmek' mümkün olurdu." (Biyolojik Psikiyatride Sahte Bilim "Pseudoscience in Biological Psychiatry", Colin A. Ross, M. D. ve Alvin Pam, Ph. D. , 1995, s. 101-102)
Beyaz Önlüklü Psikologlar: Psikolojik tedavi için 'tıbbi bir imajın' yeniden ortaya çıkması, iki güncel aktivitede açıkça görülmekte olup, psikolojinin, 'imajını onarma' çabalarının bir parçasını oluşturmaktadır. İlki, psikolojinin 'güçlü ve yerleşik tıp mesleğiyle' ilişki kurabilirse, 'ittifak' yoluyla veya varsayılan olarak, 'araştırma' yoluyla, elde edemediği 'güvenilirliği' kazanabileceğini umduğu "güçlü tıp şemsiyesi altında koruma mücadelesi"ydi. Bu hareket, 'tıbbi kavramların ve terminolojinin, yeniden kazanılmasında ve fiziksel hastalıkları, duygusal ve psikolojik dilde, yeniden tanımlama' girişiminde en belirgin şekilde görülmüştür. Daha önceki 'tıp karşıtı' duruşunun aksine, Psikoloji endüstrisi 1970'lerin sonlarında geleneksel tıp çizgisinde, kendini 'yeniden şekillendirmeye' başladı. Sorunlar "psikopatoloji" veya hastalıklar (örneğin "depresyon salgını") haline geldi, zorluklar "bozukluklar" veya "sendromlar" haline geldi, bireyler tekrar "hastalar" oldu, değerlendirmeler "teşhisler" haline geldi ve sonuçlar artık "prognozlar" oldu. Bu harekete önemli bir katkı, Amerikan Psikiyatri Dergisi'nin "psikiyatri fenomenlerinin, 'yeniden tıbbi hale getirilmesine' yönelik genel eğilimi" artırmaya hizmet ettiği şeklinde tanımladığı DSM-III'ün 1980'de resmi olarak tanıtılmasıydı. 'DSM-IV ve psikoterapiyi' tartışan sayıdaki bir başyazıda Chodoff, "teşhis kılavuzunun [teşhisin ötesinde] hizmet ettiği diğer amaçların 'hastane, üçüncü taraf ve diğer kayıtlar' için 'etiketler' sağlamak ve 'nasıl tedavi edilirlerse edilsinler, psikiyatrik durumların yaygınlığı ve sonuçları' hakkında araştırma için veri sağlamak" olduğu sonucuna vardı. Ancak, 1970'lerin ortalarında yapılan çalışmalar, bu 'psikiyatrik etiketlerin, genel olarak güvenilmez olduğunu' göstermişti; bu sonuç, Chodoff'un "tedavinin, 'tanıya' yol açma eğiliminde olduğunu" belirtmesiyle desteklenmişti.
Dolayısıyla, DSM, güvenilir ve
tanısal olarak kesin değilse, yalnızca DSM-III ve halefleri olan DSM IV
ve IVR'nin başlıca etkisinin, 'faturalama kodları' sağlaması ve bunun
sonucunda 'zihinsel sağlık sorunlarının, tıbbi sağlık bakımı (ve sigorta)
sistemine dahil edilmesi olduğu' sonucuna varılabilir. 'Psikoloji' yalnızca
'tıbbi terminolojiyi' benimsemekle kalmadı, aynı zamanda "Doktor
ziyaretlerinin %60'ı veya daha fazlası, fiziksel semptomlarının 'organik'
değil 'duygusal' bir etiyolojisi olan 'hastalar' tarafından yapılıyor" gibi
politik ifadelerle 'tıbbi hastaları ve işlerini' de kendi tarafına çekmeye
çalıştı. Ancak psikiyatristler ve psikologlar, 'kendi alanlarını'
paylaşmak yerine, 'aynı alan' için savaşmaya başladılar. Bu mücadelede
önemli olan, hem teşhis hem de tedavi açısından, 'psikolojik sorunlara, biyolojik bir bakış açısıyla' yaklaşma eğilimidir. Örneğin, 'travma ve
travma sonrası stres bozukluğu' gibi sorunlar için 'nörobiyolojik kanıtlar
ve açıklamalar' aranıyor." Ve ilaçlar, yalnızca 'depresif semptomların' tedavisi için değil, aynı zamanda 'dikkat eksikliği hiperaktivite
bozukluğu (örn. Ritalin), iktidarsızlık (örn. Viagra) ve alkolizm (örn.
Naltrekson)' için de test ediliyor ve dağıtılıyor. Biyolojik bir yönelime
doğru bu 'kayma', lisanslı psikologları 'psikoaktif ilaçlar reçete etme
hakkı' için lobi yapmaya teşvik etti. Ve tüm bunlar, tarihsel olarak psikiyatri 'hastaneye yatış ve ilac kullanımına' karşı savaşan,
'psikoterapinin "aynı derecede etkili" olduğunu' savunan bir meslek
tarafından gerçekleştiriliyor." (Üretim Mağdurları "Manufacturing
Victims", Dr. Tana Dineen, 2001, s. 256)
"Pek çok insan, psikiyatristlerin, 'beyin hastalıklarıyla' değil, 'nörologların ve beyin cerrahlarının' alanına giren 'insan sorunlarıyla' ilgilendiğini kabul eder. Ancak, özel olarak "yasak bir gerçeği" kabul etmek başka bir şeydir, 'ahlaki ve sosyal etkilerini' kabul etmek başka bir şeydir ve psikiyatrist-imparatorun (sadece çıplak değil, yalancı ve insan kardeşlerine kötü davranan biri olduğunu), bir 'şifa mesleğinin üyesi olarak kabul edilmeye layık olmadığını' kamuoyuna ilan etmek başka bir şeydir. Geçtiğimiz yarım yüzyılda 'psikiyatrik ilkelerde ve uygulamalarda görünen, 'radikal değişikliklere' rağmen, bu 'kötü niyetli tıp uzmanlığı ' hakkındaki gerçeği, 'o kadar korkunç olduğunu ve inanmazlığa davet ettiğini' iddia ediyorum." (Zorlama Tedavi Olarak "Coercion as Cure", Thomas Szasz, 2007 AD, s. 12)
"Aslında, örneğin, 'daha iyi ilaç kararları almama veya daha yeni ve daha iyi ilaçlar geliştirmeme' yardımcı olabilirse, bu alandaki 'gerçek bilime' itirazım yok. Ancak genel olarak biyolojik psikiyatri, 'görkemli ve ütopik iddialarını' yerine getirmedi, çünkü günümüzün 'ilaç koleksiyonu', her gün karşıma çıkan 'karmaşık klinik sorunları' ele almak için yetersiz." (Biyolojik Psikiyatriye Karşı "Against Biologic Psychiatry", Dr. David Kaiser, Psikolog, Psychiatric Times, Aralık, Aralık 1996, Cilt XIII, Sayı 12)
"Pek çok insan, psikiyatristlerin, 'beyin hastalıklarıyla' değil, 'nörologların ve beyin cerrahlarının' alanına giren 'insan sorunlarıyla' ilgilendiğini kabul eder. Ancak, özel olarak "yasak bir gerçeği" kabul etmek başka bir şeydir, 'ahlaki ve sosyal etkilerini' kabul etmek başka bir şeydir ve psikiyatrist-imparatorun (sadece çıplak değil, yalancı ve insan kardeşlerine kötü davranan biri olduğunu), bir 'şifa mesleğinin üyesi olarak kabul edilmeye layık olmadığını' kamuoyuna ilan etmek başka bir şeydir. Geçtiğimiz yarım yüzyılda 'psikiyatrik ilkelerde ve uygulamalarda görünen, 'radikal değişikliklere' rağmen, bu 'kötü niyetli tıp uzmanlığı ' hakkındaki gerçeği, 'o kadar korkunç olduğunu ve inanmazlığa davet ettiğini' iddia ediyorum." (Zorlama Tedavi Olarak "Coercion as Cure", Thomas Szasz, 2007 AD, s. 12)
"Aslında, örneğin, 'daha iyi ilaç kararları almama veya daha yeni ve daha iyi ilaçlar geliştirmeme' yardımcı olabilirse, bu alandaki 'gerçek bilime' itirazım yok. Ancak genel olarak biyolojik psikiyatri, 'görkemli ve ütopik iddialarını' yerine getirmedi, çünkü günümüzün 'ilaç koleksiyonu', her gün karşıma çıkan 'karmaşık klinik sorunları' ele almak için yetersiz." (Biyolojik Psikiyatriye Karşı "Against Biologic Psychiatry", Dr. David Kaiser, Psikolog, Psychiatric Times, Aralık, Aralık 1996, Cilt XIII, Sayı 12)
"Biyolojik psikiyatrinin tarihi, ('umut verici' ipuçları, zayıf kanıtlara dayanan kapanış, yeni çalışmalara ilk kabulde abartı ve nihayetinde verimsiz sonuçlarla) dolu bir hikaye olarak tasvir edilebilir... yaklaşık bir asırlık çabanın ardından, sert bir değerlendirme, herhangi bir önemli psikiyatrik bozukluğun 'patogenezi' için, hiçbir 'önemli sonuç sunulmamış' olması olacaktır" (Biyolojik Psikiyatride Sahte Bilim "Pseudoscience in Biological Psychiatry", Colin A. Ross, M. D. ve Alvin Pam, Ph. D. , 1995, s. 42).
B. Psikiyatrik ilaçlar, 'kimyasal dengesizlikler' yaratır: (1-3); "Psikiyatrik ilaçlar, 'kimyasal dengesizlikleri' düzeltmek yerine yaratır." Buradaki önemli tartışmaya bakın.
"Bu araştırma, hiçbir şekilde psikiyatrik ilaçların 'dengesizlikleri' düzelttiği fikrini desteklemiyor. Aksine, 'psikiyatrik ilaçların, 'dengesizlikler' yarattığını' gösteriyor. Modern psikiyatrik tedavide, evrendeki bilinen en karmaşık yaratığı -insan beynini- alıp, (işlevini "iyileştirme" umuduyla), içine, ilaç koyuyoruz, oysa gerçekte, işlevini bozuyoruz. 'Prozac'ın 'biyokimyasal dengesizlikleri' düzelttiği' fikri tamamen spekülasyondur —biyolojik psikiyatri endüstrisinin propagandasıdır. Ancak beyindeki 'biyokimyasal reaksiyonların' bozulması, (ciddi biyokimyasal dengesizliklere ve beyin hücreleri arasında anormal ateşleme oranlarına) neden olması, araştırmayı bilen hiç kimse tarafından, dürüstçe tartışılamayacak Prozac hakkında kanıtlanmış bir gerçektir." (İlaçlarınız Sorununuz Olabilir "Your Drug May Be Your Problem", Peter Breggin, David Cohen, 2007 AD, s. 25)
"Prozac, Ritalin ve Xanax, çoğu psikiyatrik ilaç gibi, bir 'nörotransmitterin çıktısını artırarak veya sinir hücreleri arasındaki sinapslardan uzaklaştırılmasını önleyerek', belirli 'nörotransmitter sistemlerini' aşırı uyarır. Örneğin Prozac, 'serotonin' adı verilen bir 'kimyasal haberciyi, sinapslardan uzaklaştırılmasını engelleyerek' aşırı uyarır. Beyin, başlangıçta 'serotonin salınımını' durdurarak ve ardından 'serotonine' yanıt verebilecek 'reseptör sayısını' azaltarak tepki verir." (İlaçlarınız Sorununuz Olabilir "Your Drug May Be Your Problem", Peter Breggin, David Cohen, 2007 AD, s. 26)
C. Modern Psikiyatrinin dairesel muhakemesi: Size söylemedikleri ne?: (1-6); "Evrime ve 'insanın, 'kimyasallardan başka bir şey olmadığına' inandığımız için, 'beyninizde, bir 'kimyasal dengesizlik' olması gerektiğini', varsayıyoruz. 'Tanrı'nın var olmadığını' bildiğimiz için, 'sorun, ruhunuzda olamaz.' Bu yüzden, bu ilaçları alın." (psikiyatristiniz).. 'Serotonin, Norepinefrin, Dopamin, GABA'nın "sıvı seviyeleriniz", kan testlerine göre normaldir. 'Akıl hastası' insanların, 'normal işleyen bedenleri' vardır. İlaçlar, sadece 'semptomları' ele alır. Sorun, ruhtadır. Psikiyatrik hastalıkların, 'nörotransmitter' teorisine dayanarak, 'klinik durumları' çizebilir ve ruh sağlığı uzmanlarının, 'hangi nörotransmitterlerin dahil olduğunu' tanıyarak, 'ilaç tedavisini nasıl belirlediklerini' görebiliriz.
Unutmayın,
psikiyatristiniz size, 'Düşük (low) Serotonin'iniz olduğunu'
söylediğinde bu, bir kan testine değil, bir varsayıma dayanmaktadır.
Dahası, psikiyatrist size, Serotonin için 'standart kan testini' yapsaydı,
sonuçlarınızın 'normal çıkacağını' bilir. Teori, 'beynin, beyindeki
Serotonini' kullanamamasıdır. Muhteşem bir 'dairesel akıl
yürütme' egzersizinde, örneğin, 'depresyonda veya kaygılı olduğunuzu'
söyleyebilirler, sonra 'kimyasal bir dengesizliğiniz olduğunu'
varsayabilirler. Çoğu insan, 'Yükselmiş Norepinefrin'iniz
olduğu' yönündeki ifadelerinin arkasında, 'bir bilim olduğunu' düşünür.
Bilimsel geliyor... ve psikiyatristin, 'beyaz bir önlüğü' var... Gerçek tıp
bilimi önce bir 'kan testi' yapar, sonra size 'sorunu' söyler,
sonra size 'kimyasal bir çözüm' önerir. 'Diyabet ve insülinde' durum tam
olarak budur!
D. Psikiyatri, tıp biliminden nasıl farklıdır: (1-2);
1) Psikiyatri: Depresyon
-Hastanın gözlemi ve tanıklığı: "Depresyondayım." (kan testleri yapıldıysa her şey normaldir)
-Teşhis: depresyon
-Neden: Varsayılan kimyasal dengesizlik: Beyindeki, düşük Serotonin seviyeleri.
-Reçete edilen ilaçlar: SSRI'lar
-Sonuç: sakinleştirir, yatıştırır ve semptomları ortadan kaldırır, 'sebebini' asla ele almaz: ruhsal bir sorun.. Eğer gerçekten Serotonin seviyeleri için, 'kan testleri' yaptırsalardı, 'her şey normal' olurdu. SSRI aslında 'beynin, Serotonini yeniden kullanma yeteneğini' engelleyen bir 'kimyasal dengesizlik' yaratır. Bu, 'vücudun, (SSRI tarafından yaratılan ) 'kimyasal dengesizliği' düzeltmek için, daha fazla 'Serotonin' üreterek, yanıt vermesine neden olur.
2) Tıp bilimi: Diyabet
-Kan testi
-Teşhis: Kan şekeri seviyeleri yüksek
-Neden: Kimyasal dengesizlik : Düşük insülin seviyeleri
-İlaçlar: İnsülin
-Sonuç: İnsülin, kan dolaşımına enjekte edildiği anda, anında iyileşme..
E. Duygular, 'ruh' tarafından kontrol edilir: (1-5); "Ruh halinin, seçimin ve hafızanın, beyinde değil, 'ruhta kaynaklandığını' kanıtlayan ana taslağı görüntüleyin. Hepimiz, neredeyse 'kazadan sonra, vücudun ürettiği coşkuyu' deneyimledik. 'Frene' basıyorsunuz, tamamen güvenli bir şekilde duruyorsunuz, kaza önleniyor ancak yaklaşık 5 saniye sonra, 'adrenalin coşkusunun, gecikmiş tepkisini' hissediyorsunuz. "Adrenalin coşkusu", ruhun, 'vücut kimyasını, nasıl kontrol ettiğine' bir örnektir, tam tersi değil. Ruhun, 'vücudu kontrol ettiği' ve akıl hastası insanların, 'bir ruh sorunu yaşadığı' gerçeği hakkında daha fazla bilgi. Bu 'adrenalin akışının, 'duygularımızı etkilediğini' ancak 'seçim yapmamıza, suç işlememize veya kendimizi öldürmemize' neden olmadığını' fark edin. İnsan, her zaman 'tam özdenetim ve hesap verebilirliği' korur."
F. 'Kimyasal dengesizlikler' ve antipsikotik ilaçlar: (1-5); "Akıl hastalığı, 'biyolojik' bir sorun değil, ruhsal bir sorundur. Akıl hastalarının beynini, iyileştirmek için 'ilaç' vermek, (sürücünün, telefon direklerine çarpması nedeniyle), bir arabanın motorunu, elden geçirmeye benzer. 'Kimyasal dengesizlikler', sağlık sorunlarına neden olur. Örneğin, 'diyabet, vücuttaki İnsülin'in kimyasal dengesizliğinden' kaynaklanır. 'Kimyasal (İnsülin) enjeksiyon' yoluyla, vücuda eklendiğinde sorun anında çözülür. Bu gerçek, bir 'kimyasal dengesizliktir.' Akıl hastalığının teorik 'kimyasal dengesizliği', örneğin 'vücuttaki Serotonin seviyesinde' değil, 'beynin, mevcut normal seviyeyi kullanma' yeteneğindedir. Antipsikotik ilaçlar, 'kimyasal dengesizlikleri' düzeltmez, yaratır ve tehlikelidir! Örneğin, 'birine 'düşük Serotonin seviyesi' teşhisi konduğunda, SSRI ilaçlarının, 'vücuttaki Serotonin seviyesini, yapay olarak bastırdığı' teorize edilir. Teori, 'vücudun 'Serotonin üretim hızını' artırarak' uyum sağlayacağıdır. 'Hastalar iyileşiyor' gibi göründüğünde (ve plasebo etkisi neredeyse %50 olduğunda) teorinin 'doğrulandığı' varsayılır. Sorun, çok çeşitli sakinleştiricilerin, 'hastayı iyileştirme' gibi aynı nihai etkiye sahip olmasıdır.
"1990'lara gelindiğinde psikiyatristler, 'depresyonu, güçlü antidepresanlarla' tedavi etmede yetenekliydi. Aslında bu haplar, 'nihai silah' olarak selamlanıyordu. Geleneksel bilgelik, 'sıkıntılı zihnin' efsanevi yapısına zaman harcamayı caydırıyordu." (Ruhsal Beyin "The Spiritual Brain", Mario Beauregard Ph.D.,Sinirbilimci,2007,s.140)
G. Beyindeki "kimyasal dengesizlikler" teorisi, 1980'den beri çöküyor; (1-11);
"1960'larda, NIMH'deki ve diğer yerlerdeki bilim insanları, 'iproniazid ve imipraminin' nasıl çalıştığını buldular. "Presinaptik" nöronlardan "postsinaptik" nöronlara 'sinyal iletimi' yıldırım hızında ve keskin olmalıdır ve 'sinyalin sonlandırılması' için 'kimyasal habercinin, sinapstan uzaklaştırılması' gerekir. Bu iki yoldan biriyle yapılır. Ya 'kimyasal bir enzim' tarafından metabolize edilir ve atık olarak taşınır ya da 'presinaptik nörona' geri akar. Araştırmacılar, 'iproniazidin, ilk süreci engellediğini' keşfettiler. Norepinefrin ve serotonini metabolize eden, 'monoamin oksidaz' olarak bilinen bir enzimi engeller. Sonuç olarak, iki kimyasal haberci, sinapsta, 'normalden daha uzun süre' kalır. İmipramin, ikinci süreci engeller. 'Presinaptik nöron' tarafından norepinefrin ve serotoninin "geri alımını" engeller ve böylece, bir kez daha, iki kimyasal, 'normalden daha uzun süre' sinapsta kalır. Her iki ilaç da, benzer bir nihai sonuç üretir, ancak bunu 'farklı yollarla' yaparlar." (Bir Salgının Anatomisi "Anatomy of an Epidemic", Robert Whitaker, 2010 AD, s. 62)
"Tüm bu fizyoloji - '100 milyar nöron, 150 trilyon sinaps, çeşitli nörotransmitter yolları..' - neredeyse sonsuz derecede, karmaşık bir beyinden bahseder. Yine de zihinsel bozuklukların 'kimyasal dengesizlik' teorisi, bu karmaşıklığı, anlaşılması kolay 'basit bir hastalık mekanizmasına' indirgemiştir. Depresyonda sorun, 'serotoninerjik nöronların, sinaptik boşluğa' çok az serotonin salmasıydı ve bu nedenle 'beyindeki, serotoninerjik yollar' "az aktifti." Antidepresanlar, 'sinaptik boşluktaki, serotonin seviyelerini' normale getirdi ve bu da bu yolların, 'mesajları, uygun bir hızda iletmesine' izin verdi. Bu arada, 'şizofreniyi' karakterize eden 'halüsinasyonlar ve sesler, aşırı aktif dopaminerjik yollardan' kaynaklanıyordu. Ya 'presinaptik nöronlar, sinapsa, çok fazla dopamin' pompaladı ya da 'hedef nöronlar, anormal derecede yüksek yoğunlukta dopamin reseptörlerine' sahipti. Antipsikotikler, bu sisteme fren koydu ve bu da 'dopaminerjik yolların, daha normal bir şekilde işlev görmesini' sağladı. Bu, Schildkraut ve Jacques Van Rossum tarafından ortaya atılan 'kimyasal dengesizlik' teorisiydi ve Schildkraut'u 'hipotezine' götüren araştırma, araştırmacılara 'bunu test etmek için bir yöntem' de sağladı. İproniazid ve imipramin çalışmaları, 'nörotransmitterlerin, sinapstan iki yoldan biriyle uzaklaştırıldığını' göstermiştir. Ya 'kimyasal madde, presinaptik nörona' geri alınır ve 'daha sonra kullanılmak üzere' geri yüklenir ya da 'bir enzim' tarafından metabolize edilir ve atık olarak atılır. Serotonin, 5-hidroksiindol asetik aside (5-HIAA) metabolize edilir; dopamin, homovanilik aside (HVA) dönüştürülür. Araştırmacılar, 'beyin omurilik sıvısını, bu 'metabolitler' için tarayabilir ve bulunan miktarlar, nörotransmitterlerin, sinaptik seviyelerinin' dolaylı bir ölçüsü olarak hizmet edebilir.
D. Psikiyatri, tıp biliminden nasıl farklıdır: (1-2);
1) Psikiyatri: Depresyon
-Hastanın gözlemi ve tanıklığı: "Depresyondayım." (kan testleri yapıldıysa her şey normaldir)
-Teşhis: depresyon
-Neden: Varsayılan kimyasal dengesizlik: Beyindeki, düşük Serotonin seviyeleri.
-Reçete edilen ilaçlar: SSRI'lar
-Sonuç: sakinleştirir, yatıştırır ve semptomları ortadan kaldırır, 'sebebini' asla ele almaz: ruhsal bir sorun.. Eğer gerçekten Serotonin seviyeleri için, 'kan testleri' yaptırsalardı, 'her şey normal' olurdu. SSRI aslında 'beynin, Serotonini yeniden kullanma yeteneğini' engelleyen bir 'kimyasal dengesizlik' yaratır. Bu, 'vücudun, (SSRI tarafından yaratılan ) 'kimyasal dengesizliği' düzeltmek için, daha fazla 'Serotonin' üreterek, yanıt vermesine neden olur.
2) Tıp bilimi: Diyabet
-Kan testi
-Teşhis: Kan şekeri seviyeleri yüksek
-Neden: Kimyasal dengesizlik : Düşük insülin seviyeleri
-İlaçlar: İnsülin
-Sonuç: İnsülin, kan dolaşımına enjekte edildiği anda, anında iyileşme..
E. Duygular, 'ruh' tarafından kontrol edilir: (1-5); "Ruh halinin, seçimin ve hafızanın, beyinde değil, 'ruhta kaynaklandığını' kanıtlayan ana taslağı görüntüleyin. Hepimiz, neredeyse 'kazadan sonra, vücudun ürettiği coşkuyu' deneyimledik. 'Frene' basıyorsunuz, tamamen güvenli bir şekilde duruyorsunuz, kaza önleniyor ancak yaklaşık 5 saniye sonra, 'adrenalin coşkusunun, gecikmiş tepkisini' hissediyorsunuz. "Adrenalin coşkusu", ruhun, 'vücut kimyasını, nasıl kontrol ettiğine' bir örnektir, tam tersi değil. Ruhun, 'vücudu kontrol ettiği' ve akıl hastası insanların, 'bir ruh sorunu yaşadığı' gerçeği hakkında daha fazla bilgi. Bu 'adrenalin akışının, 'duygularımızı etkilediğini' ancak 'seçim yapmamıza, suç işlememize veya kendimizi öldürmemize' neden olmadığını' fark edin. İnsan, her zaman 'tam özdenetim ve hesap verebilirliği' korur."
F. 'Kimyasal dengesizlikler' ve antipsikotik ilaçlar: (1-5); "Akıl hastalığı, 'biyolojik' bir sorun değil, ruhsal bir sorundur. Akıl hastalarının beynini, iyileştirmek için 'ilaç' vermek, (sürücünün, telefon direklerine çarpması nedeniyle), bir arabanın motorunu, elden geçirmeye benzer. 'Kimyasal dengesizlikler', sağlık sorunlarına neden olur. Örneğin, 'diyabet, vücuttaki İnsülin'in kimyasal dengesizliğinden' kaynaklanır. 'Kimyasal (İnsülin) enjeksiyon' yoluyla, vücuda eklendiğinde sorun anında çözülür. Bu gerçek, bir 'kimyasal dengesizliktir.' Akıl hastalığının teorik 'kimyasal dengesizliği', örneğin 'vücuttaki Serotonin seviyesinde' değil, 'beynin, mevcut normal seviyeyi kullanma' yeteneğindedir. Antipsikotik ilaçlar, 'kimyasal dengesizlikleri' düzeltmez, yaratır ve tehlikelidir! Örneğin, 'birine 'düşük Serotonin seviyesi' teşhisi konduğunda, SSRI ilaçlarının, 'vücuttaki Serotonin seviyesini, yapay olarak bastırdığı' teorize edilir. Teori, 'vücudun 'Serotonin üretim hızını' artırarak' uyum sağlayacağıdır. 'Hastalar iyileşiyor' gibi göründüğünde (ve plasebo etkisi neredeyse %50 olduğunda) teorinin 'doğrulandığı' varsayılır. Sorun, çok çeşitli sakinleştiricilerin, 'hastayı iyileştirme' gibi aynı nihai etkiye sahip olmasıdır.
"1990'lara gelindiğinde psikiyatristler, 'depresyonu, güçlü antidepresanlarla' tedavi etmede yetenekliydi. Aslında bu haplar, 'nihai silah' olarak selamlanıyordu. Geleneksel bilgelik, 'sıkıntılı zihnin' efsanevi yapısına zaman harcamayı caydırıyordu." (Ruhsal Beyin "The Spiritual Brain", Mario Beauregard Ph.D.,Sinirbilimci,2007,s.140)
G. Beyindeki "kimyasal dengesizlikler" teorisi, 1980'den beri çöküyor; (1-11);
"1960'larda, NIMH'deki ve diğer yerlerdeki bilim insanları, 'iproniazid ve imipraminin' nasıl çalıştığını buldular. "Presinaptik" nöronlardan "postsinaptik" nöronlara 'sinyal iletimi' yıldırım hızında ve keskin olmalıdır ve 'sinyalin sonlandırılması' için 'kimyasal habercinin, sinapstan uzaklaştırılması' gerekir. Bu iki yoldan biriyle yapılır. Ya 'kimyasal bir enzim' tarafından metabolize edilir ve atık olarak taşınır ya da 'presinaptik nörona' geri akar. Araştırmacılar, 'iproniazidin, ilk süreci engellediğini' keşfettiler. Norepinefrin ve serotonini metabolize eden, 'monoamin oksidaz' olarak bilinen bir enzimi engeller. Sonuç olarak, iki kimyasal haberci, sinapsta, 'normalden daha uzun süre' kalır. İmipramin, ikinci süreci engeller. 'Presinaptik nöron' tarafından norepinefrin ve serotoninin "geri alımını" engeller ve böylece, bir kez daha, iki kimyasal, 'normalden daha uzun süre' sinapsta kalır. Her iki ilaç da, benzer bir nihai sonuç üretir, ancak bunu 'farklı yollarla' yaparlar." (Bir Salgının Anatomisi "Anatomy of an Epidemic", Robert Whitaker, 2010 AD, s. 62)
"Tüm bu fizyoloji - '100 milyar nöron, 150 trilyon sinaps, çeşitli nörotransmitter yolları..' - neredeyse sonsuz derecede, karmaşık bir beyinden bahseder. Yine de zihinsel bozuklukların 'kimyasal dengesizlik' teorisi, bu karmaşıklığı, anlaşılması kolay 'basit bir hastalık mekanizmasına' indirgemiştir. Depresyonda sorun, 'serotoninerjik nöronların, sinaptik boşluğa' çok az serotonin salmasıydı ve bu nedenle 'beyindeki, serotoninerjik yollar' "az aktifti." Antidepresanlar, 'sinaptik boşluktaki, serotonin seviyelerini' normale getirdi ve bu da bu yolların, 'mesajları, uygun bir hızda iletmesine' izin verdi. Bu arada, 'şizofreniyi' karakterize eden 'halüsinasyonlar ve sesler, aşırı aktif dopaminerjik yollardan' kaynaklanıyordu. Ya 'presinaptik nöronlar, sinapsa, çok fazla dopamin' pompaladı ya da 'hedef nöronlar, anormal derecede yüksek yoğunlukta dopamin reseptörlerine' sahipti. Antipsikotikler, bu sisteme fren koydu ve bu da 'dopaminerjik yolların, daha normal bir şekilde işlev görmesini' sağladı. Bu, Schildkraut ve Jacques Van Rossum tarafından ortaya atılan 'kimyasal dengesizlik' teorisiydi ve Schildkraut'u 'hipotezine' götüren araştırma, araştırmacılara 'bunu test etmek için bir yöntem' de sağladı. İproniazid ve imipramin çalışmaları, 'nörotransmitterlerin, sinapstan iki yoldan biriyle uzaklaştırıldığını' göstermiştir. Ya 'kimyasal madde, presinaptik nörona' geri alınır ve 'daha sonra kullanılmak üzere' geri yüklenir ya da 'bir enzim' tarafından metabolize edilir ve atık olarak atılır. Serotonin, 5-hidroksiindol asetik aside (5-HIAA) metabolize edilir; dopamin, homovanilik aside (HVA) dönüştürülür. Araştırmacılar, 'beyin omurilik sıvısını, bu 'metabolitler' için tarayabilir ve bulunan miktarlar, nörotransmitterlerin, sinaptik seviyelerinin' dolaylı bir ölçüsü olarak hizmet edebilir.
Düşük
serotoninin, 'depresyona neden olduğu' teorileştirildiğinden, bu 'duygusal
durumdaki' herkesin, 'beyin omurilik sıvısında, normalden düşük 5-HIAA
seviyeleri' olmalıdır. Benzer şekilde, aşırı aktif bir dopamin sisteminin,
'şizofreniye neden olduğu' teorileştirildiğinden, 'sesler duyan veya
paranoyak olan' kişilerin, 'beyin omurilik sıvısında anormal derecede
yüksek HVA seviyeleri' olması gerekir. 1969'da Yale Üniversitesi'nden
Malcolm Bowers, 'depresyondaki hastaların, beyin omurilik sıvısında, düşük
serotonin metabolit seviyeleri olup olmadığını' bildiren ilk kişi oldu.
Sekiz depresyon hastası üzerinde yaptığı bir çalışmada (hepsi daha önce
antidepresanlara maruz kalmıştı), '5-HIAA seviyelerinin, normalden düşük
olduğunu, ancak "önemli" olmadığını' duyurdu. İki yıl sonra, McGill
Üniversitesi'ndeki araştırmacılar, kendilerinin de 'depresyondaki
hastalar ve normal kontroller arasında "istatistiksel olarak anlamlı"
bir fark bulamadıklarını' ve '5-HIAA seviyeleri ile depresif semptomların
şiddeti arasında herhangi bir korelasyon bulamadıklarını' söylediler.
1974'te Bowers daha ince ayarlı bir takip çalışmasıyla geri döndü:
'Antidepresanlara maruz kalmamış depresyon hastalarının, 5-HIAA seviyeleri
tamamen normaldi. 'Depresyonun serotonin teorisi, işe yaramıyor' gibi
görünüyordu." (Bir Salgının Anatomisi "Anatomy of an Epidemic", Robert
Whitaker, 2010 AD, s. 70)
Bu makalenin tamamının 'ikna edici göründüğünü' fark edin, ancak 'doktora seviyesindeki Klinik Psikolog, 'kimyasal dengesizliklerin' varlığını kanıtlayamayacağını' kabul ediyor. Şöyle diyor: "Ne yazık ki, vücudun, 'nörotransmitterler' için yerleşik bir ölçüm çubuğu yok." 'Test etmenin, bir yolu olmadığını' kabul ediyor. Bu, halkın 'gerçek bir kanıt olmadığını', yalnızca 'varsayımlar, tahminler, çağrışımlar ve teoriler' olduğunu, fark etmeden okuduğu türden bir makale. Ayrıca, 'bir arabadaki 'sıvı seviyeleri' ve beyindeki, Serotonin gibi nörotransmitterler' benzetmesini kullanarak halkı yanıltıyor. 'Akıl hastalarının vücutlarında, Serotonin gibi 'nörotransmitterlerin', tamamen 'normal seviyelerde olduğu' iyi bilinmektedir.
"Beyin, (birbirleriyle iletişim kurması gereken) milyarlarca nöron veya hücreden oluşur. Nöronlar arasındaki 'iletişim', tüm vücut fonksiyonlarını korur, 'elimize bir sinek konduğunda veya ağrımız olduğunda' bize 'bilgi' verir. Nöronlar arasındaki 'iletişim', beynin, 'nörotransmitter türü ve seviyesi' tarafından kontrol edilir. Nörotransmitterler, beyinde, (hem nöronlar arasında hem de nöronların içinde), sinyalleri kontrol eden ve oluşturan kimyasal maddelerdir. 'Nörotransmitterler' olmadan, nöronlar arasında 'iletişim' olmazdı. 'Kalp atması' için bir sinyal alamazdı, 'kollar ve bacaklar' hareket etmeyi bilemezdi, vb. 'Nörotransmitterler' hakkında daha fazla şey keşfettikçe, 'hangi nörotransmitterlerin, belirli 'bedensel fonksiyonları' kontrol ettiğini veya hangilerinin, belirli 'duygusal/psikiyatrik zorluklarla' ilişkili olduğunu' belirlemeye başladık. Bir nörotransmitter olan serotoninin 'vücut sıcaklığı ve uykunun başlamasıyla' ilişkili olduğu bulundu. Araştırmalar ayrıca 'serotoninin 'depresyonla ve daha sonra anoreksiya ve obsesif-kompulsif bozukluk' gibi çeşitli ruh sağlığı bozukluk durumlarıyla' ilişkili olduğunu tespit etti. 'Nörotransmitterler' üzerine araştırmalar devam ederken, 'nörotransmitterler ve zihinsel durumlar' arasındaki çalışmalar, 'beyindeki, belirli nörotransmitterlerin miktarları ile belirli psikiyatrik durumların varlığı' arasında güçlü bir bağlantı olduğunu ortaya koydu. Günlük bir örnek kullanarak, otomobilimiz 'motor yağı, şanzıman sıvısı, fren sıvısı ve soğutma sıvısı (antifriz) gibi çeşitli sıvılar' kullanarak çalışır. Her otomobil, 'yağ ve şanzıman sıvısı için yağ çubuğu' ve 'antifriz ve fren sıvısı seviyeleri için işaretli göstergeler' gibi, bu gerekli sıvıların, her birinin 'seviyelerini veya miktarlarını' ölçmenin bir yoluna sahiptir. Örneğin, 'yağ çubuğumuzu', motor yağını ölçmek için kullandığımızda, motorumuzun 'bir, iki veya hatta üç litre düşük olduğunu' görebiliriz. Yakın zamanda yapılan bir yağ değişiminden sonra, 'yağ çubuğu', bize, 'motorda, aşırı yağ olduğunu' da söyleyebilir. Düzgün çalışması için, 'tüm sıvı seviyelerinin, yağ çubuğunun belirttiği gibi "normal aralıkta" olması gerekir. 'Kan testi' yaptırdığımızda, kanın 'belirli bileşenlerinin değerleri' verilir ve ayrıca "normal aralık" da verilir; bu, 'bir kan kimyasalının, ortalama aralığın altında mı yoksa üstünde mi olduğunu' gösterir.
Nörolojik araştırmalar, beyinde elliden fazla (50) 'nörotransmitter' tespit etmiştir. Araştırmalar ayrıca bize 'birkaç nörotransmitterin, zihinsel sağlık sorunlarıyla, ilişkili olduğunu' söylüyor - Dopamin, Serotonin, Norepinefrin ve GABA (Gama Aminobütirik Asit). Bu nörotransmitterlerin, çok fazla veya çok azının artık, 'şizofreni, depresyon, bipolar bozukluk, obsesif-kompulsif bozukluk ve DEHB gibi psikiyatrik rahatsızlıklara yol açtığı' düşünülüyor. Ne yazık ki, 'vücudun, nörotransmitterler için, yerleşik bir ölçüm çubuğu' yok, en azından 'toplum ruh sağlığı uygulamaları' için yeterince ucuz olan bir tane. Araştırmalarda (ve belirli nörotransmitterlerdeki değişiklikleri doğrudan etkileyen ilaçların geliştirilmesinde) kullanılan Pozitron Emisyon Tomografisi (PET Taramaları) gibi 'gelişmiş görüntüleme teknikleri' vardır. PET Tarayıcısı olmayan çoğu profesyonel, 'nörotransmitter seviyelerini, belirli nörotransmitter seviyeleriyle ilişkili olduğu düşünülen 'düşünce, davranış, ruh hali, algı' ve/veya 'konuşmadaki göstergeleri' arayarak değerlendirir. Nörotransmitter seviyelerinin teknik yönleri, 'ürettikleri psikiyatrik semptomlar ve bu nörotransmitterlerin, beyin seviyelerini yükseltmek veya düşürmek' için ' ilaçların nasıl geliştirildiği' çok karmaşık olabilir. Uzun yıllardır, ruh sağlığı uzmanları, 'ruh sağlığı durumlarını tedavi etmek için kullanılan ilaçlara olan 'ihtiyacı' açıklamak için "kimyasal dengesizlik" terimini' kullanmıştır. Bu basit ve yaygın olarak kullanılan açıklama, 'durumun, tıbbi bir sorun olduğunu ve ilaçla, tedavi edilebileceğini' kabul eder. "Kimyasal dengesizlik" açıklaması, ayrıca 'tedavinin genel temasını' da yansıtır - 'klinik semptom' tablosunda, 'hangi nörotransmitterlerin yer aldığını belirlemek ve ilaçla, bu nörotransmitter seviyesini "normal aralığa" döndürmeye' çalışmak.. Hepimiz 'beynimizin, kimyasında değişiklik riski' altındayız. Çoğunlukla 'depresyon, anksiyete veya stres reaksiyonları' yaşarız. Nörotransmitterlerimiz değiştikçe, devam eden zorluklarımıza eklenen 'ek semptomlar, davranışlar ve hisler' getirirler. Bu değişiklikleri fark etmek, 'tedavinin ve hayatınızı normale döndürmenin ve stresinizi azaltmanın' önemli bir parçasıdır." (Ruh Sağlığı Sorunlarında Kimyasal Dengesizlik (The Chemical Imbalance in Mental Health Problems), Joseph M. Carver, Ph. D. , Klinik Psikolog)
"Daha önceki etkili 'antidepresanlar, antipsikotikler ve ruh hali dengeleyicilerinin' keşifleri sıklıkla 'rastlantısal gözlemlere' dayanıyordu. Bu ajanların etkinliğinin tekrar tekrar gösterilmesi, daha sonra 'terapötik etkilerinin' ve duygu ve bilişin nörobiyolojik temelleri ile majör psikiyatrik bozuklukların biyolojik temelleri' üzerine önemli araştırmalara ivme kazandırdı." (Psikofarmakoloji Ders Kitabı "Textbook of Psychopharmacology", Schatzberg, Nemeroff, 2002 AD, xxi)
"Burada, 'majör psikiyatrik bozuklukların, biyolojik temellerinin' anlaşılması için 'kritik' olduğuna inandığımız 'nörotransmisyon ve ikinci haberci nesli ilkelerine ve etkili tedavilerin faydalı etkilerini gösterebileceği mekanizmalara' odaklanıyoruz." (Psikofarmakoloji Ders Kitabı "Textbook of Psychopharmacology", Schatzberg, Nemeroff, 2002 AD, s. 3)
"Psikiyatri, tıp biliminin geri kalanının çoğu gibi, 'moleküler ve hücresel biyoloji ve nörogörüntülemenin' hızlı ilerlemeleri ve vaatleriyle belirlenen, yeni ve heyecan verici bir çağa girmiştir Bizim kesin inancımız, 'bireysel nörotransmitterlerin, majör psikiyatrik hastalıkların tezahürlerini aracılık etmede' rol oynamasına rağmen, bu hastalıkların en iyi şekilde 'entegre sinapslar ve devrelerin, anormalliklerinden' kaynaklandığı şeklinde düşünülebileceğidir." (Psikofarmakoloji Ders Kitabı "Textbook of Psychopharmacology", Schatzberg, Nemeroff, 2002 AD, s. 47)
"1990'larda, "Beynin On Yılı'nda (Decade of the Brain)", psikiyatrideki amaç, 'zihinden moleküle kadar uzanan seviyelerde, 'beyin fonksiyonlarının' kapsamlı bir şekilde anlaşılmasını sağlamak ve bu normal fonksiyonlardaki sapmaların, 'zihinsel hastalık semptomlarının' gelişimine nasıl yol açtığını' belirlemekti" (Klinik Psikiyatri Ders Kitabı "Textbook of Clinical Psychiatry", Hales, Yudofsky, 2003 AD, s. 427)
"İnsan genomunun tanımlanmasındaki ve 'genetik manipülasyon' metodolojisindeki hızlı ilerlemeler, beyne, bir pencere açmak için bir araya geldi. 'İnsan gen mutasyonları ve bunların nörolojik ve psikiyatrik hastalıklarla bağlantısı' hakkında hızla bilgi topluyoruz. 'Genler' tanımlandıkça, 'kodladıkları proteinler' de biliniyor. Bu bilgiyle, bazı hastalıkların, 'patojenik mekanizması' belirginleşiyor. Bu rahatsızlıkları 'moleküler' düzeyde anlamak, 'yeni tanı yöntemlerine ve tedaviye' yönelik yeni yaklaşımlara yol açacaktır." (Psikofarmakoloji Ders Kitabı "Textbook of Psychopharmacology", Schatzberg, Nemeroff, 2002 AD, s. 65)
"Bu bölüm, primat beynindeki başlıca 'nörokimyasal sistemlerin, anatomik dağılımının temel çerçevesini' gözden geçirmektedir. Bu organizasyon şemaları, 'nörotransmitterlerin ve nöromodülatörlerin' eylemleri üzerinde önemli kısıtlamalar sağlar. Ek olarak, 'hücresel eylemlerin ve sentezlerinin, salınımlarının, geri alımlarının ve reseptör bağlanmasının' farmakolojik manipülasyonlarının sonuçları, bu 'nörokimyasal sistemler' arasındaki zengin ve çeşitli etkileşime bağlıdır. Açıkçası, gelecek için önemli bir zorluk, 'bu etkileşimlerin, açıklığa kavuşturulması ve 'psikiyatrik bozukluklarda nasıl bozulduğunun karakterizasyonudur." (Psikofarmakoloji Ders Kitabı "Textbook of Psychopharmacology", Schatzberg, Nemeroff, 2002 AD, s. 84)
"Psiko-nöroendokrin çalışmaları, özellikle 'depresyon' alanında 'nöropsikiyatrik' araştırmalarda önemli bir rol oynamaya devam etmektedir. Bu inceleme için, en son önemli sonuçları ve daha yeni gözlemleri vurguladık. Bazı ilgi çekici bulgulara rağmen, 'depresyonda HPA düzensizliği (Kasckow ve ark. 2001; Steckler ve ark. 1999; Tsigos ve Chrousos 2002)' dahil olmak üzere yukarıda belirtilen sonuçların hiçbiri, herhangi bir 'hasta popülasyonunda, tutarlı bir şekilde' gözlemlenmemiştir. 'Hormon seviyelerindeki veya yanıtlarındaki değişkenliğin ve heterojenliğin nedenleri' belirsizdir. Bazı farklılıklar muhtemelen, hastaların 'demografik ve klinik özelliklerine ve ayrıca tanı sorunlarına' atfedilebilir. 'Örnekleme sıklığı ve örneklem büyüklüğü' sorunları gibi 'metodolojik farklılıklar' da, 'bulgulardaki farklılığa' her zaman katkıda bulunmuştur. Ayrıca, 'herhangi bir hormon, birden fazla endokrin eksenlerde, 'stres faktörlerine' karşı adaptif nöroendokrin sekellerin, bireyler arasında oldukça değişken olması' muhtemeldir. Sonuç olarak, nedenlerden bağımsız olarak, 'nöroendokrin ölçümlerin' hiçbiri , henüz, 'ayırıcı tanı veya tedavi yanıtının tahmini' için yararlı olacak ' yeterli duyarlılık, özgüllük ve tanısal güveni' göstermemektedir. Psikopatolojinin altında yatan 'nörotransmitter devresini' çözmek için 'nörogörüntüleme tekniklerinin' kullanımı, 'bireysel özellikleri profillemek' için 'moleküler metodolojilerle' birleştirildiğinde, gözlemlenen 'psikonöroendokrin anormalliklerinin' anlamı ve mekanizmaları ortaya çıkacaktır." (Psikofarmakoloji Ders Kitabı "Textbook of Psychopharmacology", Schatzberg, Nemeroff, 2002 AD, s. 123)
"Beyindeki, bu, 'kendini yok eden süreçleri' araştırmak nispeten kolaydır. Bunlar, Prozac'ın üreticisi olan Eli Lilly'nin özel laboratuvarlarında, Gıda ve İlaç Dairesi (FDA) tarafından 'pazarlanmak' üzere, onaylanmadan önce bile gösterilmiştir. Prozac'ın pazarlanmasından çok önce, ilacın, rutin olarak 'köklü biyokimyasal dengesizliklere' yol açtığı ve 'bunları düzeltemediği' biliniyordu." (İlacınız Sorununuz Olabilir "Your Drug May Be Your Problem", Peter Breggin, David Cohen, 2007 AD, s. 26)
Sonuç: (1-12); "Beyindeki 'kimyasal dengesizliklerin' varlığına dair bilimsel bir kanıt yoktur, hatta bunların, 'ruhsal hastalıklara' yol açtığına dair bile bir kanıt yoktur. Bu bir efsanedir.
Bu makalenin tamamının 'ikna edici göründüğünü' fark edin, ancak 'doktora seviyesindeki Klinik Psikolog, 'kimyasal dengesizliklerin' varlığını kanıtlayamayacağını' kabul ediyor. Şöyle diyor: "Ne yazık ki, vücudun, 'nörotransmitterler' için yerleşik bir ölçüm çubuğu yok." 'Test etmenin, bir yolu olmadığını' kabul ediyor. Bu, halkın 'gerçek bir kanıt olmadığını', yalnızca 'varsayımlar, tahminler, çağrışımlar ve teoriler' olduğunu, fark etmeden okuduğu türden bir makale. Ayrıca, 'bir arabadaki 'sıvı seviyeleri' ve beyindeki, Serotonin gibi nörotransmitterler' benzetmesini kullanarak halkı yanıltıyor. 'Akıl hastalarının vücutlarında, Serotonin gibi 'nörotransmitterlerin', tamamen 'normal seviyelerde olduğu' iyi bilinmektedir.
"Beyin, (birbirleriyle iletişim kurması gereken) milyarlarca nöron veya hücreden oluşur. Nöronlar arasındaki 'iletişim', tüm vücut fonksiyonlarını korur, 'elimize bir sinek konduğunda veya ağrımız olduğunda' bize 'bilgi' verir. Nöronlar arasındaki 'iletişim', beynin, 'nörotransmitter türü ve seviyesi' tarafından kontrol edilir. Nörotransmitterler, beyinde, (hem nöronlar arasında hem de nöronların içinde), sinyalleri kontrol eden ve oluşturan kimyasal maddelerdir. 'Nörotransmitterler' olmadan, nöronlar arasında 'iletişim' olmazdı. 'Kalp atması' için bir sinyal alamazdı, 'kollar ve bacaklar' hareket etmeyi bilemezdi, vb. 'Nörotransmitterler' hakkında daha fazla şey keşfettikçe, 'hangi nörotransmitterlerin, belirli 'bedensel fonksiyonları' kontrol ettiğini veya hangilerinin, belirli 'duygusal/psikiyatrik zorluklarla' ilişkili olduğunu' belirlemeye başladık. Bir nörotransmitter olan serotoninin 'vücut sıcaklığı ve uykunun başlamasıyla' ilişkili olduğu bulundu. Araştırmalar ayrıca 'serotoninin 'depresyonla ve daha sonra anoreksiya ve obsesif-kompulsif bozukluk' gibi çeşitli ruh sağlığı bozukluk durumlarıyla' ilişkili olduğunu tespit etti. 'Nörotransmitterler' üzerine araştırmalar devam ederken, 'nörotransmitterler ve zihinsel durumlar' arasındaki çalışmalar, 'beyindeki, belirli nörotransmitterlerin miktarları ile belirli psikiyatrik durumların varlığı' arasında güçlü bir bağlantı olduğunu ortaya koydu. Günlük bir örnek kullanarak, otomobilimiz 'motor yağı, şanzıman sıvısı, fren sıvısı ve soğutma sıvısı (antifriz) gibi çeşitli sıvılar' kullanarak çalışır. Her otomobil, 'yağ ve şanzıman sıvısı için yağ çubuğu' ve 'antifriz ve fren sıvısı seviyeleri için işaretli göstergeler' gibi, bu gerekli sıvıların, her birinin 'seviyelerini veya miktarlarını' ölçmenin bir yoluna sahiptir. Örneğin, 'yağ çubuğumuzu', motor yağını ölçmek için kullandığımızda, motorumuzun 'bir, iki veya hatta üç litre düşük olduğunu' görebiliriz. Yakın zamanda yapılan bir yağ değişiminden sonra, 'yağ çubuğu', bize, 'motorda, aşırı yağ olduğunu' da söyleyebilir. Düzgün çalışması için, 'tüm sıvı seviyelerinin, yağ çubuğunun belirttiği gibi "normal aralıkta" olması gerekir. 'Kan testi' yaptırdığımızda, kanın 'belirli bileşenlerinin değerleri' verilir ve ayrıca "normal aralık" da verilir; bu, 'bir kan kimyasalının, ortalama aralığın altında mı yoksa üstünde mi olduğunu' gösterir.
Nörolojik araştırmalar, beyinde elliden fazla (50) 'nörotransmitter' tespit etmiştir. Araştırmalar ayrıca bize 'birkaç nörotransmitterin, zihinsel sağlık sorunlarıyla, ilişkili olduğunu' söylüyor - Dopamin, Serotonin, Norepinefrin ve GABA (Gama Aminobütirik Asit). Bu nörotransmitterlerin, çok fazla veya çok azının artık, 'şizofreni, depresyon, bipolar bozukluk, obsesif-kompulsif bozukluk ve DEHB gibi psikiyatrik rahatsızlıklara yol açtığı' düşünülüyor. Ne yazık ki, 'vücudun, nörotransmitterler için, yerleşik bir ölçüm çubuğu' yok, en azından 'toplum ruh sağlığı uygulamaları' için yeterince ucuz olan bir tane. Araştırmalarda (ve belirli nörotransmitterlerdeki değişiklikleri doğrudan etkileyen ilaçların geliştirilmesinde) kullanılan Pozitron Emisyon Tomografisi (PET Taramaları) gibi 'gelişmiş görüntüleme teknikleri' vardır. PET Tarayıcısı olmayan çoğu profesyonel, 'nörotransmitter seviyelerini, belirli nörotransmitter seviyeleriyle ilişkili olduğu düşünülen 'düşünce, davranış, ruh hali, algı' ve/veya 'konuşmadaki göstergeleri' arayarak değerlendirir. Nörotransmitter seviyelerinin teknik yönleri, 'ürettikleri psikiyatrik semptomlar ve bu nörotransmitterlerin, beyin seviyelerini yükseltmek veya düşürmek' için ' ilaçların nasıl geliştirildiği' çok karmaşık olabilir. Uzun yıllardır, ruh sağlığı uzmanları, 'ruh sağlığı durumlarını tedavi etmek için kullanılan ilaçlara olan 'ihtiyacı' açıklamak için "kimyasal dengesizlik" terimini' kullanmıştır. Bu basit ve yaygın olarak kullanılan açıklama, 'durumun, tıbbi bir sorun olduğunu ve ilaçla, tedavi edilebileceğini' kabul eder. "Kimyasal dengesizlik" açıklaması, ayrıca 'tedavinin genel temasını' da yansıtır - 'klinik semptom' tablosunda, 'hangi nörotransmitterlerin yer aldığını belirlemek ve ilaçla, bu nörotransmitter seviyesini "normal aralığa" döndürmeye' çalışmak.. Hepimiz 'beynimizin, kimyasında değişiklik riski' altındayız. Çoğunlukla 'depresyon, anksiyete veya stres reaksiyonları' yaşarız. Nörotransmitterlerimiz değiştikçe, devam eden zorluklarımıza eklenen 'ek semptomlar, davranışlar ve hisler' getirirler. Bu değişiklikleri fark etmek, 'tedavinin ve hayatınızı normale döndürmenin ve stresinizi azaltmanın' önemli bir parçasıdır." (Ruh Sağlığı Sorunlarında Kimyasal Dengesizlik (The Chemical Imbalance in Mental Health Problems), Joseph M. Carver, Ph. D. , Klinik Psikolog)
"Daha önceki etkili 'antidepresanlar, antipsikotikler ve ruh hali dengeleyicilerinin' keşifleri sıklıkla 'rastlantısal gözlemlere' dayanıyordu. Bu ajanların etkinliğinin tekrar tekrar gösterilmesi, daha sonra 'terapötik etkilerinin' ve duygu ve bilişin nörobiyolojik temelleri ile majör psikiyatrik bozuklukların biyolojik temelleri' üzerine önemli araştırmalara ivme kazandırdı." (Psikofarmakoloji Ders Kitabı "Textbook of Psychopharmacology", Schatzberg, Nemeroff, 2002 AD, xxi)
"Burada, 'majör psikiyatrik bozuklukların, biyolojik temellerinin' anlaşılması için 'kritik' olduğuna inandığımız 'nörotransmisyon ve ikinci haberci nesli ilkelerine ve etkili tedavilerin faydalı etkilerini gösterebileceği mekanizmalara' odaklanıyoruz." (Psikofarmakoloji Ders Kitabı "Textbook of Psychopharmacology", Schatzberg, Nemeroff, 2002 AD, s. 3)
"Psikiyatri, tıp biliminin geri kalanının çoğu gibi, 'moleküler ve hücresel biyoloji ve nörogörüntülemenin' hızlı ilerlemeleri ve vaatleriyle belirlenen, yeni ve heyecan verici bir çağa girmiştir Bizim kesin inancımız, 'bireysel nörotransmitterlerin, majör psikiyatrik hastalıkların tezahürlerini aracılık etmede' rol oynamasına rağmen, bu hastalıkların en iyi şekilde 'entegre sinapslar ve devrelerin, anormalliklerinden' kaynaklandığı şeklinde düşünülebileceğidir." (Psikofarmakoloji Ders Kitabı "Textbook of Psychopharmacology", Schatzberg, Nemeroff, 2002 AD, s. 47)
"1990'larda, "Beynin On Yılı'nda (Decade of the Brain)", psikiyatrideki amaç, 'zihinden moleküle kadar uzanan seviyelerde, 'beyin fonksiyonlarının' kapsamlı bir şekilde anlaşılmasını sağlamak ve bu normal fonksiyonlardaki sapmaların, 'zihinsel hastalık semptomlarının' gelişimine nasıl yol açtığını' belirlemekti" (Klinik Psikiyatri Ders Kitabı "Textbook of Clinical Psychiatry", Hales, Yudofsky, 2003 AD, s. 427)
"İnsan genomunun tanımlanmasındaki ve 'genetik manipülasyon' metodolojisindeki hızlı ilerlemeler, beyne, bir pencere açmak için bir araya geldi. 'İnsan gen mutasyonları ve bunların nörolojik ve psikiyatrik hastalıklarla bağlantısı' hakkında hızla bilgi topluyoruz. 'Genler' tanımlandıkça, 'kodladıkları proteinler' de biliniyor. Bu bilgiyle, bazı hastalıkların, 'patojenik mekanizması' belirginleşiyor. Bu rahatsızlıkları 'moleküler' düzeyde anlamak, 'yeni tanı yöntemlerine ve tedaviye' yönelik yeni yaklaşımlara yol açacaktır." (Psikofarmakoloji Ders Kitabı "Textbook of Psychopharmacology", Schatzberg, Nemeroff, 2002 AD, s. 65)
"Bu bölüm, primat beynindeki başlıca 'nörokimyasal sistemlerin, anatomik dağılımının temel çerçevesini' gözden geçirmektedir. Bu organizasyon şemaları, 'nörotransmitterlerin ve nöromodülatörlerin' eylemleri üzerinde önemli kısıtlamalar sağlar. Ek olarak, 'hücresel eylemlerin ve sentezlerinin, salınımlarının, geri alımlarının ve reseptör bağlanmasının' farmakolojik manipülasyonlarının sonuçları, bu 'nörokimyasal sistemler' arasındaki zengin ve çeşitli etkileşime bağlıdır. Açıkçası, gelecek için önemli bir zorluk, 'bu etkileşimlerin, açıklığa kavuşturulması ve 'psikiyatrik bozukluklarda nasıl bozulduğunun karakterizasyonudur." (Psikofarmakoloji Ders Kitabı "Textbook of Psychopharmacology", Schatzberg, Nemeroff, 2002 AD, s. 84)
"Psiko-nöroendokrin çalışmaları, özellikle 'depresyon' alanında 'nöropsikiyatrik' araştırmalarda önemli bir rol oynamaya devam etmektedir. Bu inceleme için, en son önemli sonuçları ve daha yeni gözlemleri vurguladık. Bazı ilgi çekici bulgulara rağmen, 'depresyonda HPA düzensizliği (Kasckow ve ark. 2001; Steckler ve ark. 1999; Tsigos ve Chrousos 2002)' dahil olmak üzere yukarıda belirtilen sonuçların hiçbiri, herhangi bir 'hasta popülasyonunda, tutarlı bir şekilde' gözlemlenmemiştir. 'Hormon seviyelerindeki veya yanıtlarındaki değişkenliğin ve heterojenliğin nedenleri' belirsizdir. Bazı farklılıklar muhtemelen, hastaların 'demografik ve klinik özelliklerine ve ayrıca tanı sorunlarına' atfedilebilir. 'Örnekleme sıklığı ve örneklem büyüklüğü' sorunları gibi 'metodolojik farklılıklar' da, 'bulgulardaki farklılığa' her zaman katkıda bulunmuştur. Ayrıca, 'herhangi bir hormon, birden fazla endokrin eksenlerde, 'stres faktörlerine' karşı adaptif nöroendokrin sekellerin, bireyler arasında oldukça değişken olması' muhtemeldir. Sonuç olarak, nedenlerden bağımsız olarak, 'nöroendokrin ölçümlerin' hiçbiri , henüz, 'ayırıcı tanı veya tedavi yanıtının tahmini' için yararlı olacak ' yeterli duyarlılık, özgüllük ve tanısal güveni' göstermemektedir. Psikopatolojinin altında yatan 'nörotransmitter devresini' çözmek için 'nörogörüntüleme tekniklerinin' kullanımı, 'bireysel özellikleri profillemek' için 'moleküler metodolojilerle' birleştirildiğinde, gözlemlenen 'psikonöroendokrin anormalliklerinin' anlamı ve mekanizmaları ortaya çıkacaktır." (Psikofarmakoloji Ders Kitabı "Textbook of Psychopharmacology", Schatzberg, Nemeroff, 2002 AD, s. 123)
"Beyindeki, bu, 'kendini yok eden süreçleri' araştırmak nispeten kolaydır. Bunlar, Prozac'ın üreticisi olan Eli Lilly'nin özel laboratuvarlarında, Gıda ve İlaç Dairesi (FDA) tarafından 'pazarlanmak' üzere, onaylanmadan önce bile gösterilmiştir. Prozac'ın pazarlanmasından çok önce, ilacın, rutin olarak 'köklü biyokimyasal dengesizliklere' yol açtığı ve 'bunları düzeltemediği' biliniyordu." (İlacınız Sorununuz Olabilir "Your Drug May Be Your Problem", Peter Breggin, David Cohen, 2007 AD, s. 26)
Sonuç: (1-12); "Beyindeki 'kimyasal dengesizliklerin' varlığına dair bilimsel bir kanıt yoktur, hatta bunların, 'ruhsal hastalıklara' yol açtığına dair bile bir kanıt yoktur. Bu bir efsanedir.
"Bu araştırma, hiçbir şekilde psikiyatrik ilaçların 'dengesizlikleri'
düzelttiği fikrini desteklemiyor. Aksine, 'psikiyatrik ilaçların,
'dengesizlikler' yarattığını' gösteriyor. Modern psikiyatrik tedavide,
evrendeki bilinen en karmaşık yaratığı -insan beynini- alıp, (işlevini
"iyileştirme" umuduyla), içine, ilaç koyuyoruz, oysa gerçekte, işlevini bozuyoruz. 'Prozac'ın 'biyokimyasal dengesizlikleri' düzelttiği' fikri
tamamen spekülasyondur —biyolojik psikiyatri endüstrisinin
propagandasıdır. Ancak beyindeki 'biyokimyasal reaksiyonların'
bozulması, (ciddi biyokimyasal dengesizliklere ve beyin hücreleri
arasında anormal ateşleme oranlarına) neden olması, araştırmayı bilen hiç
kimse tarafından, dürüstçe tartışılamayacak Prozac hakkında kanıtlanmış
bir gerçektir." (İlaçlarınız Sorununuz Olabilir "Your Drug May Be Your
Problem", Peter Breggin, David Cohen, 2007 AD, s. 25)
Zihinsel hastalıkların, 'kimyasal dengesizlikten' kaynaklandığına dair bilimsel bir kanıt yoktur. “Depresyonun serotonin teorisi, 'Deliliğin Mastürbasyon Teorisine "Masturbatory Theory of Insanity" benzetilebilir.” (SSRI antidepresanlarının reklamları, yanıltıcıdır, David Healy, PloS Medicine haber bülteni, Kasım 2005)
Antipsikotik ilaçlar, 'kimyasal dengesizlikleri' düzeltmez, BUNLARI OLUŞTURURLAR ve TEHLİKELİDİRLER. Günümüzdeki psikiyatristlerin, hemen hepsi, 'insanın, evrim teorisiyle rastgele şans süreçleriyle, Tanrı olmadan yaratıldığına' inanan ateistlerdir. Günümüzdeki psikiyatristler, 'insanın, bir kimyasal yığınından başka bir şey olmadığına' inanır ve 'insanın, beyninden ayrı bir ruhu olduğu' fikrini reddederler.
Psikiyatri, 'Tanrı ve Hıristiyanlarla açıkça alay eder ve onları küçümser, Hıristiyan teolojisini "aptalca, yanıltıcı ve modası geçmiş" olarak' adlandırır. Ruhsal Bozuklukların Tanısal ve İstatistiksel El Kitabı, "Psikiyatrinin İncili" olarak adlandırılır. DSM-IV, Kuzey Amerika'da 'ruhsal hastalıkları sınıflandırmak ve teşhis etmek' için kullanılan merkezi ve en önemli kitaptır. En son baskı (MS 2004), 'insanın, bedeninden ayrı bir ruha sahip olduğu' şeklindeki Hristiyan görüşü hakkında şunları söylüyor: bu "aptalca ve modası geçmiş ikilik"... "yanıltıcı türev ikilikleri" "Ryle'ın 'makinedeki hayalet'in şeytan çıkarılması" (DSM-IV-TR Rehberi, MS 2004, s. 85, s. 14)
Bu 'kimyasal dengesizlikler', bir efsanedir, varlığını kanıtlayacak hiçbir bilim yoktur, sadece teori vardır! 'Nöroleptik ve antipsikotik ilaçlar', bu hayali "kimyasal dengesizliği" düzeltmez, sadece sakinleştirir ve sersemletir. Akıl hastalığı, 'biyolojik' bir sorun değil, ruhsal bir sorundur. Akıl hastalarının beynini, iyileştirmek için 'ilaç' vermek, (sürücünün, telefon direklerine çarpması nedeniyle), bir arabanın motorunu, elden geçirmeye benzer. Ayrıca psikiyatrik mitlerin tarihi hakkındaki bölümümüze bakın: " (99)
"Antipsikotik ilaçlar, beyin hasarına yol açıyor.
"Psikiyatri: Kimyasal dengesizlikler efsanedir. Anti-psikotik ilaçlar beyin hasarına neden olur.."
"Psikiyatri: Kimyasal dengesizlikler efsanedir. Anti-psikotik ilaçlar beyin hasarına neden olur.."
-"Kimyasal dengesizlikler, sahte ve mitolojiktir.." -Loren R.
Mosher M.D.. ("Ruhsal Hastalık"ın Biyopsikiyatrik Modeli.. "Kritik Bir
Kaynakça (A Critical Bibliography)" -Loren R. Mosher M.D.) -"Sonuç: Ruhsal hastalıkta nedensel öneme sahip olduğu düşünülen 'beyin
anormallikleri', büyük olasılıkla 'nöroleptik ilaç tedavisinin' sonucudur."
-(Loren R. Mosher M.D.)
Psikiyatrist Loren Mosher, 'kimyasal dengesizliklerle' ilgili 'sahte bilimsel iddialar' ve bu efsaneyi sürdürmek için 'ilaç şirketlerine verilen, yozlaşmış destek' nedeniyle Amerikan Psikiyatri Birliği'nden (APA "American Psychiatric Association") istifa etti.. Dr. Mosher şunları yazıyor:
Psikiyatrist Loren Mosher, 'kimyasal dengesizliklerle' ilgili 'sahte bilimsel iddialar' ve bu efsaneyi sürdürmek için 'ilaç şirketlerine verilen, yozlaşmış destek' nedeniyle Amerikan Psikiyatri Birliği'nden (APA "American Psychiatric Association") istifa etti.. Dr. Mosher şunları yazıyor:
"Aşağıda,
genellikle bir tür 'ciddi akıl hastalığı' olarak etiketlenen, 'huzursuz ve rahatsız edici davranışların' nedenleri ve tedavisi hakkında,
günümüzde yaygın olarak benimsenen 'inanç sistemini' ele alan açıklamalı
bir bibliyografya sunulmaktadır. "Şizofreni", psikiyatrinin en can sıkıcı
ve şaşırtıcı "bozukluğu" olduğu ve "akıl hastalıkları"nın en ciddisi
olarak görüldüğü için, bu listenin temel odak noktasıdır. Çocukları hariç
tutar. Kapsamlı değildir, ancak temsilidir." -(Loren R. Mosher M. D. )
Dr. Mosher'ın Sonuçları: "Günümüzün ciddi" ruhsal hastalıklar" hakkındaki baskın teorisi, 'bunların, 'genetik' olarak belirlendiğini (yani kalıtsal), 'biyokimyasal' olarak aracılık edildiğini (kimyasal dengesizlikler yoluyla), 'yaşam boyu süren "beyin hastalıkları" (ilişkili spesifik nöropatolojik değişikliklerle) ve neden(ler)i ve seyrinin 'çevresel faktörlerden, çok az bağımsız olduğunu' ileri sürmektedir; mevcut kanıtlarla desteklenmemektedir. Mevcut bilimsel kanıtların, eleştirel bir incelemesi, 'kalıtsal faktörlere dair net bir gösterge, spesifik biyokimyasal anormallikler ve ilişkili nedensel nörolojik lezyonlar olmadığını' ortaya koymaktadır. Ancak, bir dizi çevresel faktörün, 'neden(ler)i ve seyriyle' ilişkili olduğu bulunmuştur.
Dr. Mosher'ın Sonuçları: "Günümüzün ciddi" ruhsal hastalıklar" hakkındaki baskın teorisi, 'bunların, 'genetik' olarak belirlendiğini (yani kalıtsal), 'biyokimyasal' olarak aracılık edildiğini (kimyasal dengesizlikler yoluyla), 'yaşam boyu süren "beyin hastalıkları" (ilişkili spesifik nöropatolojik değişikliklerle) ve neden(ler)i ve seyrinin 'çevresel faktörlerden, çok az bağımsız olduğunu' ileri sürmektedir; mevcut kanıtlarla desteklenmemektedir. Mevcut bilimsel kanıtların, eleştirel bir incelemesi, 'kalıtsal faktörlere dair net bir gösterge, spesifik biyokimyasal anormallikler ve ilişkili nedensel nörolojik lezyonlar olmadığını' ortaya koymaktadır. Ancak, bir dizi çevresel faktörün, 'neden(ler)i ve seyriyle' ilişkili olduğu bulunmuştur.
Ayrıca, antipsikotik ilaçların, 'tedavinin temel taşı
olduğu ve çoğu durumda ömür boyu alınması gerektiği' genel olarak kabul
edilmektedir. Aslında, veriler, 'hastane bakımına' alternatif olarak uygun
bir 'kişilerarası ortam ve sosyal bağlam' sağlanırsa, 'nöroleptik ilaç
tedavisinin, genellikle gerekli olmadığını (özellikle psikotik olarak
yeni tanımlanan kişilerde)' göstermektedir. Ayrıca, ilaç
tedavisinin, (antipsikotik ilaçlar piyasaya sürülmeden önceki duruma göre), 'daha az olumlu uzun vadeli sonuçlara' yol açtığı görülmektedir. Dahası,
antipsikotik ilaç tedavisi, 'geri döndürülemez beyin patolojisinin
(azalmış entelektüel ve anormal motor işlevlerle sonuçlanan) ve kısalmış
yaşam beklentisinin indüklenmesiyle' ilişkilidir. Nöroleptik ilaç öncesi
dönemde yapılan uzun vadeli takip çalışmaları, 'iyileşmenin' sadece
'gerçekleşebileceğini' değil, aynı zamanda 'vakaların çoğunda beklenebileceğini' göstermektedir. Dolayısıyla, "zihinsel hastalık"taki
sözde "kroniklik", muhtemelen 'tıbbileştirilmesinin, sosyal ağ
bozulmasıyla kurumsallaşmasının, marjinalleştirilmesinin, ayrımcılığının
ve bu süreçlere eşlik eden daha az spesifik sosyal sonuçlarının
(örneğin yoksulluk)' sonucudur." -(Loren R. Mosher M. D. )
Nöroleptik İlaç Tedavisiyle İlişkili Beyin Hasarı: (sakinleştirici bir etki istendiğinde, psikotik durumları tedavi etmek için kullanılan sakinleştiriciler) ; (1-25);
-'Anti-psikotik ilaçlar, beyin hasarına neden olur': -"Sonuç: Zihinsel hastalıklarda, nedensel öneme sahip olduğu düşünülen
'beyin anormallikleri', büyük olasılıkla 'nöroleptik ilaç tedavisinin'
sonucudur." -(Loren R. Mosher M. D. )
-Ballesteros J, Gonzales-Pinto A, & Bulbena A. 'Psikiyatrik hastalarda, daha yüksek 'ölüm oranıyla' ilişkili 'tardif diskinezi': yedi bağımsız çalışmanın meta-analizinin sonuçları'. J Clin Psychopharmacology, 20:2, 188-194, 2000.
-E Christensen. "28 diskinezi hastasının, beyninin nöropatolojik incelemeleri. (TD 'tardif diskinezi' hastalarında, bazal ganglionlarda 'yapısal anormallikler, genişlemiş ventriküller ve sulkal işaretler' bulundu.)" İskandinav Psikiyatri Dergisi "Acta Psychiatrica Scandinavica", 46,14-23, 1970.
-OO Famuyiva. "Tardif diskinezi ve bunama. (TD, 'bilişsel bozuklukla' ilişkilidir.)" İngiliz Psikiyatri Dergisi (British Journal of Psychiatry), 135, 500-504, 1979.
-JT Wegner. "Tardif diskinezide, bilişsel bozukluk. (TD, 'bilişsel bozuklukla ' ilişkilidir.)" Psikiyatri Araştırması (Psychiatry Research), 16, 331-337. 1985.
-James Wade. "Tardif Diskinezi ve Bilişsel Bozukluk. (TD ile bilişsel bozukluk arasındaki ilişki. "İlişki, 'doğrusal' görünüyor: bozukluğun 'şiddetli formlarına' sahip bireyler, 'bilişsel' olarak en çok bozulmuş olanlardır.")" Biyolojik Psikiyatri, 22, 393-395, 1987.
-JL Waddington. "Şizofrenide 'bilişsel işlev bozukluğu, negatif semptomlar ve tardif diskinezi.' (TD, 'bilişsel bozulma' ve 'negatif semptomların kötüleşmesiyle' ilişkilidir.)" Genel Psikiyatri Arşivleri, 44, 907-912, 1987.
-Waddington J ve diğerleri, "Şizofrenide mortalite: 10 yıllık prospektif bir çalışma boyunca, 'antipsikotik polifarmasi ve ek antikolinerjiklerin yokluğu', (Bu çalışma, şizofreniklerin, 'daha kısa bir yaşam' beklentisine sahip olmasının bir nedeninin, 'nöroleptik ilaç tedavisi' olduğunu bulmuştur.)" Br J Psych, 1998, 173; 325-329.
-JB Wade. "Tardif diskinezi ile ilişkili bilişsel değişiklikler. (TD, 'bilişsel bozuklukla' ilişkilidir. Araştırmacılar şu sonuca varıyor: "TD, hem motor hem de bunama bozukluğunu temsil edebilir.")" Nöropsikiyatri, Nöropsikoloji ve Davranışsal Nöroloji."Neuropsychiatry, Neuropsychology and Behavioral Neurology" 1, 217-227. 1989.
-R. Yassa. "Tardif diskinezideki 'işlevsel bozukluk': tıbbi ve psikososyal boyutlar. (TD yürüyüş, 'konuşma zorlukları ve psikososyal bozuklukla' ilişkilidir.)" Acta Psychiatr Scand 80, 64-67. 1989.
-Michael S. Myslobodsky. "Tardif Diskinezi de (Tardif Dismenti), Dikkat ve Duygudurum Bozukluğunun Merkezi Belirleyicileri. (TD hastaları, "bilinç yol haritasının" 'motor' kısmını kaybederler. TD, "larval demansı" temsil edebilir.)" Beyin ve Biliş "Brain and Cognition", 23, 88-101. 1993.
-Herbert Spohn. "Kronik şizofreniklerde, ' tardif diskinezi ve nöroleptiklerin', dikkat/bilgi işleme bozukluğunun etkisi. (TD, 'bilişsel bozukluğu' şiddetlendirir.)" Beyin ve Biliş "Brain and Cognition" 23, 28-39, 1993.
-Jacinthe Baribeau. "Tardif diskinezi ve ilişkili bilişsel bozukluklar: yakınsak 'nöropsikolojik ve nörofizyolojik' bir yaklaşım. (TD, 'bilişsel işlev bozukluğuyla' ilişkilidir.)" Beyin ve Biliş "Brain and Cognition" 23, 40-55, 1993.
-John Waddington. "Şizofrenide, bilişsel işlev bozukluğu: 'organik hassasiyet faktörü' mü yoksa tardif diskinezi için 'durum belirteci' mi? (1979'dan 1991'e kadar TD'li hastaların 'öğrenme, hafıza, bilişsel işlev, entelektüel işlev, görsel tutma, yönelim' vb. gibi çeşitli ölçütlerde, 'bilişsel olarak bozulmuş olduğu' sonucuna varan, 22 çalışmayı gözden geçiriyor.)" Beyin ve Biliş "Brain and Cognition" 23, 56-70, 1993.
-James Wade. "Tardif diskinezinin şiddetiyle ilişkili faktörler. (Bir araştırma incelemesi, "TD ile ilişkili 'biyokimyasal ve nöropatolojik' değişikliklerin, 'Hungtington hastalığı ve/veya Parkinson' ile benzer değişikliklerin ilişkili olduğunu gösterdiğini" gösteriyor. Kendi araştırmalarında, "'sözsüz işlevdeki bozulma' ile karakterize edilen 'kortikal işlev bozukluğu', TD şiddeti ile ilişkilidir.")" Beyin ve Biliş "Brain and Cognition" 23, 71-80, 1993.
-Emmanuelle Pourcher. "Tardif diskinezisi olan genç şizofreni hastalarında, organik beyin işlev bozukluğu ve bilişsel eksiklikler. (Bu '40 yaş altı hastalar' üzerinde yapılan bir çalışmadır. TD'nin 'beyin disfonksiyonuyla' ilişkili olduğunu ve bunun da 'nöroleptik ilaçlara maruz kalmayla ilişkili olduğunu' bulmuşlardır.)" Beyin ve Biliş "Brain and Cognition" 23, 81-87, 1993.
-Thomas Gualtieri. "Tardif akatizi sorunu. (Tardif akatizinin, 'Parkinson, Huntington ve Wilson' gibi 'bazal ganglionların bir hastalığı' olarak düşünülebileceğini belirtiyor. MR çalışmaları, 'TD hastalarında özellikle 'kaudat çekirdekte, bazal ganglion lezyonları olduğunu' göstermiştir. 'Bazal ganglion hastalıklarının' hepsi, 'davranışsal dengesizliğe ve zihinsel bozukluğa (hatta psikoz ve bunamaya)' neden olur.)" Beyin ve Biliş "Brain and Cognition" 23, 102-109, 1993.
-Miranda Chakos. "Antipsikotik İlaçlar Alan, İlk Epizod Şizofreni Hastalarının, Kaudat Çekirdek Hacimlerinde Artış. (Nöroleptikler, ilk atak şizofreni hastalarında, tedavinin ilk 18 ayında 'kaudat hacimlerini', %5,7 oranında artırır. Daha yüksek dozaj, 'kaudat hacimlerinde, daha büyük artışla' ilişkilidir.)" Am Jour Psych 151, 1430-1435. 1994.
-J.S.Paulsen. "Tardif diskinezide nöropsikolojik bozulma. (TD'li ve TD'siz şizofreni hastalarında, 'bilişsel işlevi' karşılaştıran 31 çalışmanın gözden geçirilmesi. 24 çalışmada, 'TD hastalarının, daha kötü durumda olduğu' bulundu. TD, ne kadar şiddetliyse, 'bilişsel işlevdeki bozulma' o kadar büyük olur. "TD, 'hem motor hem de bilişsel kontrolü etkileyen beyin işlevinde' bir değişiklik içerir" sonucuna varmışlardır.)" Neurospsychology 8, 227-241. 1994.
-P. Sachdev. "Negatif semptomlar, bilişsel işlev bozukluğu, tardif akatizi ve tardif diskinezi. (Hem tardif akatizi hem de tardif diskinezi, daha fazla 'bilişsel eksiklik ve negatif semptomlarla' ilişkilidir. Bu ilişki (TD'den daha çok), TA ile daha güçlüdür. Bu, TA ve TD'de görülen hareket bozukluklarının "motor ve bilişsel özellikleri içeren karmaşık sendromların yalnızca bir özelliği olduğu" anlamına gelir. 'Nöropsikolojik eksikliklerin' ve hatta 'subkortikal demansın' meydana geldiği bilinen 'Parkinson ve Huntington hastalığı' gibi diğer 'hareket bozukluklarıyla' bir karşılaştırma yapılmalıdır.")" Acta Psikiyatr Taraması. 93, 451-459. 1996.
-John Waddington. "10 yıl boyunca prospektif olarak takip edilen kronik şizofrenide 'bilişsel işlev bozukluğu ve tardif diskinezi'. (Bilişsel işlevlerde ilerleyici bozulma, şizofrenik hastalığın 'kronik evresinin geç dönemlerinde' bile görülür. Bozulma, öncelikle 'TD'nin ortaya çıkmasından' kaynaklanır. Bilişsel işlevlerde belirgin bozulmanın, 'hareket bozukluğunun ortaya çıkmasıyla, aynı anda meydana geldiğini' buldular.)" Psikolojik Tıp, 26, 681-688. 1996.
-Rupert McShane. "Nöroleptik İlaçlar, Demans Hastalarında 'Bilişsel Gerilemeyi' Hızlandırır mı? (Nöroleptik alan demans hastalarında, 'bilişsel işlevlerdeki gerileme', ilaç almayan hastalardaki gerilemenin iki katıdır.)" Otopsi Takibiyle Prospektif Çalışma. İngiliz Tıp Dergisi, "Prospective Study with Autopsy Follow-up, British Medical Journal", 314, 266-270. 1997.
-Raquel Gur, ve diğerleri. "Nöroleptik Olmayan ve Tedavi Edilen Şizofreni Hastalarında, Subkortikal MRI Hacimleri. (İlaçlar, "reseptör blokajına yapısal adaptasyon" olduğu düşünülen 'kaudat, putamen ve talamusun hipertrofisine' neden olur. İlaç kaynaklı 'hipertrofi' ayrıca "hem negatif hem de pozitif semptomların, 'daha şiddetli olmasıyla' hafifçe ilişkilidir.")" Amerikan Psikiyatri Dergisi, 155, 1711-1717. 1998.
-Raquel Gur, vd. "Şizofrenide 'manyetik rezonans görüntüleme' çalışmasının takibi. (Nöroleptiklerin kullanımı, 'frontal ve temporal lobların hacim azalması (veya atrofisi)' ile ilişkilidir. Beyin, bu şekilde 'atrofiye' uğradığından, 'sanrılar ve düşünce bozukluklarında iyileşme olduğu' söylenmektedir (iş başındaki beyne zarar veren ilke). Hacimdeki azalma oranının, daha yüksek olması, 'daha yüksek doz' ile ilişkilidir. Aynı zamanda, hacimdeki azalma, bazı 'nörodavranışsal işlevlerde azalma' ile ilişkilidir.)" Genel Psikiyatri Arşivleri, 55, 145-151, 1998.
-Al Madsen. "Psikiyatrik hastalıklarda, 'ilerleyici yapısal beyin anormalliklerinde' nöroleptikler. (Nöroleptik kullanımı, 'serebral korteks atrofisiyle' ilişkilidir. Tahmini atrofi riski, 'her 10 gram nöroleptik ilaç' için, %6,4 oranında artar.)" The Lancet, 352, 784-785. 5 Eylül 1998.
-G. Tsai. "Glutamerjik nörotransmisyon belirteçleri ve tardif diskinezi ile ilişkili oksidatif stres. (Bu çalışma, nöroleptiklerin, 'oksidatif stres' sonucu 'nöronal hasara' neden olduğunu ve bunun TD'ye neden olan 'dejeneratif süreç olduğunu' ileri sürmektedir.)" Amerikan Psikiyatri Dergisi, 155, 1207-1213. 1998." -Dr. Loren R. Mosher tarafından.." (100)
***
** Çöp Bilim Psikiyatrinin, 'çöp bilim' efsaneleri.. Psikiyatri, sadece çöp bilimdir, 'bilim' bile değildir..
"Şizofreni (Şizoafektif Bozukluk, delilik) saf "klasik" çöp bilimdir.
Şizofreni "Schizophrenia" ve Şizoaffektif Bozukluk "Schizoaffective Disorder", çöp bilimin kimyasal dengesizliklerinden "chemical imbalances" kaynaklanmaz.. Ayrıca şu isimlerle de bilinir: Delilik, Sanrı ve Paranoya.. 'Psikiyatri, Çöp Bilimdir...' "Şizofreni (Şizoafektif Bozukluk), DSM-IV'te birçok alt kategoriye sahip iyi eski moda delilik veya çılgınlıktır. Şizofreni, bir hastalık değil, bir davranış seçimidir."
A. Anlık özet: (1-8); "Çeşitli Şizofreni ve sanrı bozuklukları için 'DSM-5 Biyopsikiyatrik etiketlerine' bakın. Şizofreni (Şizoafektif Bozukluk) bir hastalık değil, bir davranış seçimidir." Şizofreniklerin beyinleri, 'psikiyatrik ilaçlar aldıkları durumlar dışında' normaldir: "1978'de Toronto Üniversitesi'nden Philip Seeman, Nature dergisinde 'bunun, gerçekten de böyle olduğunu' duyurdu. Otopside, yirmi şizofreninin 'beyinlerinde, normalden yüzde 70 daha fazla D2 reseptörü' vardı. İlk bakışta 'şizofreninin nedeninin bulunduğu' düşünülüyordu, ancak Seeman, 'hastaların hepsinin, ölümlerinden önce nöroleptik kullandıkları' konusunda uyardı. "Bu sonuçlar genel olarak şizofrenideki 'dopamin hipoteziyle' uyumlu görünse de" diye yazdı, D2 reseptörlerindeki artış "uzun süreli nöroleptik kullanımından kaynaklanmış olabilir." [T. Lee, "Şizofren beyinlerde 31-1-nöroleptiklerin ve 3H-apomorfinin bağlanması", Nature 374 (1978): 897-900.]
"Çeşitli çalışmalar 'ilaçların, gerçekten suçlu olduğunu' hızla kanıtladı. Sıçanlar, 'nöroleptiklerle' beslendiğinde, 'D2 reseptörlerinin sayısı, hızla arttı.'" [D. Burt, “Antişizofrenik ilaçlar: 'kronik tedavi, beyindeki 'dopamin reseptör bağlanmasını' yükseltir',” Science 196 (1977): 326-27.]
"Sıçanlara, 'D reseptörlerini bloke eden' bir ilaç verildiğinde, bu 'reseptör alt tipinin yoğunluğu' arttı." [M. Porceddu, “[3H]SCH 23390 bağlanma bölgeleri, d-1 dopamin reseptörlerinin, kronik blokajından sonra artar,” Avrupa Farmakoloji Dergisi 118 (1985): 367-70.]
"Son olarak, Fransa, İsveç ve Finlandiya'daki araştırmacılar, 'nöroleptiklere hiç maruz kalmamış yaşayan hastalarda, 'D2 reseptör yoğunluklarını' incelemek için 'pozitron emisyon topografisini' kullandılar ve hepsi, 'şizofrenikler ile “normal kontroller” arasında “anlamlı bir fark” olmadığını' bildirdiler." [J. Martinot, “Tedavi edilmemiş şizofreni hastalarında, 'pozitron emisyon tomografisi ve bromospiperon' ile değerlendirilen striatal D2 dopaminerjik reseptörleri” Amerikan Psikiyatri Dergisi 147 (1990): 44-50; L. Farde, “Nöroleptik-naif şizofreni hastalarında, D2 dopamin reseptörleri” Genel Psikiyatri Arşivleri 47 (1990): 213-19; J. Hietala, “Striatal D2 dopamin reseptör özellikleri nöroleptik naif şizofrenik hastalarda, pozitron emisyon tomografisi ile incelendi” Genel Psikiyatri Arşivleri 51 (1994): 116-23. ] (Bir Salgının Anatomisi "Anatomy of an Epidemic", Robert Whitaker, 2010 AD, s. 76)
"Dopamin sistemindeki bir lezyonun, 'şizofreninin birincil nedeni olduğuna' dair ikna edici bir kanıt yoktur.." (Moleküler Nörofarmakoloji "Molecular Neuropharmacology", E. Nestler ve S. Hyman, 2002 AD, s. 392)
"'Depresyondaki düşük serotonin' hipotezi ve 'şizofrenideki yüksek dopamin' hipotezi, her zaman 'zihinsel bozuklukların, kimyasal dengesizlik' teorisinin ikiz sütunları olmuştur ve 1980'lerin sonlarına doğru, 'her ikisi de eksik' bulundu. Diğer zihinsel bozukluklar da kamuoyuna, 'kimyasal dengesizliklerden kaynaklanan hastalıklar' olarak tanıtıldı, ancak bu iddiaları destekleyecek hiçbir kanıt yoktu." (Bir Salgının Anatomisi "Anatomy of an Epidemic", Robert Whitaker, s. 77)
Şizofreni genellikle sanrı ve paranoya için kullanılan anlamsız bir genel kelimedir. İnsanlar, birçok nedenden dolayı şizofren olurlar ve bu nedenlerden 'kişisel çıkar' elde ederler. Şizofreniyi, ilaçlarla tedavi etmek, bir yazılım virüsü yüzünden, bir bilgisayarı parçalamak gibidir. İnsanlar, kendilerini 'sonsuz sayıda belirli şey için, aniden panik atakları yaşamaya' şartlandırabilir ve eğitebilirler ancak bu bir hastalık değildir. İsa bize 'sanrılara kapılmamamızı' emreder. Sanrı ve paranoya, tövbe ve özdenetimle "iyileştirilen" günahkâr davranış seçimleridir, ilaçlarla değil.
B. Şizofreni Nedir: (1-3); "Şizofreni, 'delilik, çılgınlık, günahkar davranışlarda bulunma alışkanlığını edinmeyi seçen ve başkalarını rahatsız eden, rahatsız edici, gücendiren ve tehditler, yalanlar, manipülasyon ve sempati yoluyla 'kişisel kazanç' elde etmek için 'başkalarının kontrolü yoluyla' elde ettikleri 'bazı kişisel yaşam sorunlarından' kaçmak amacıyla 'kendi kendini aldatma gerçekliğini' yaratan' bir bireyi tanımlayan eş anlamlı terimlerdir. Tarihsel olarak, Şizofreni "dementia praecox", delilik veya delilik (kontrol edilemeyen öfkenin kökü olan delilikten) olarak bilinir ve her zaman sanrı ve paranoya ile ilişkilendirilir.
Psikiyatrinin Birinci ve İkinci Yasaları:
Şizofreni "Schizophrenia" ve Şizoaffektif Bozukluk "Schizoaffective Disorder", çöp bilimin kimyasal dengesizliklerinden "chemical imbalances" kaynaklanmaz.. Ayrıca şu isimlerle de bilinir: Delilik, Sanrı ve Paranoya.. 'Psikiyatri, Çöp Bilimdir...' "Şizofreni (Şizoafektif Bozukluk), DSM-IV'te birçok alt kategoriye sahip iyi eski moda delilik veya çılgınlıktır. Şizofreni, bir hastalık değil, bir davranış seçimidir."
A. Anlık özet: (1-8); "Çeşitli Şizofreni ve sanrı bozuklukları için 'DSM-5 Biyopsikiyatrik etiketlerine' bakın. Şizofreni (Şizoafektif Bozukluk) bir hastalık değil, bir davranış seçimidir." Şizofreniklerin beyinleri, 'psikiyatrik ilaçlar aldıkları durumlar dışında' normaldir: "1978'de Toronto Üniversitesi'nden Philip Seeman, Nature dergisinde 'bunun, gerçekten de böyle olduğunu' duyurdu. Otopside, yirmi şizofreninin 'beyinlerinde, normalden yüzde 70 daha fazla D2 reseptörü' vardı. İlk bakışta 'şizofreninin nedeninin bulunduğu' düşünülüyordu, ancak Seeman, 'hastaların hepsinin, ölümlerinden önce nöroleptik kullandıkları' konusunda uyardı. "Bu sonuçlar genel olarak şizofrenideki 'dopamin hipoteziyle' uyumlu görünse de" diye yazdı, D2 reseptörlerindeki artış "uzun süreli nöroleptik kullanımından kaynaklanmış olabilir." [T. Lee, "Şizofren beyinlerde 31-1-nöroleptiklerin ve 3H-apomorfinin bağlanması", Nature 374 (1978): 897-900.]
"Çeşitli çalışmalar 'ilaçların, gerçekten suçlu olduğunu' hızla kanıtladı. Sıçanlar, 'nöroleptiklerle' beslendiğinde, 'D2 reseptörlerinin sayısı, hızla arttı.'" [D. Burt, “Antişizofrenik ilaçlar: 'kronik tedavi, beyindeki 'dopamin reseptör bağlanmasını' yükseltir',” Science 196 (1977): 326-27.]
"Sıçanlara, 'D reseptörlerini bloke eden' bir ilaç verildiğinde, bu 'reseptör alt tipinin yoğunluğu' arttı." [M. Porceddu, “[3H]SCH 23390 bağlanma bölgeleri, d-1 dopamin reseptörlerinin, kronik blokajından sonra artar,” Avrupa Farmakoloji Dergisi 118 (1985): 367-70.]
"Son olarak, Fransa, İsveç ve Finlandiya'daki araştırmacılar, 'nöroleptiklere hiç maruz kalmamış yaşayan hastalarda, 'D2 reseptör yoğunluklarını' incelemek için 'pozitron emisyon topografisini' kullandılar ve hepsi, 'şizofrenikler ile “normal kontroller” arasında “anlamlı bir fark” olmadığını' bildirdiler." [J. Martinot, “Tedavi edilmemiş şizofreni hastalarında, 'pozitron emisyon tomografisi ve bromospiperon' ile değerlendirilen striatal D2 dopaminerjik reseptörleri” Amerikan Psikiyatri Dergisi 147 (1990): 44-50; L. Farde, “Nöroleptik-naif şizofreni hastalarında, D2 dopamin reseptörleri” Genel Psikiyatri Arşivleri 47 (1990): 213-19; J. Hietala, “Striatal D2 dopamin reseptör özellikleri nöroleptik naif şizofrenik hastalarda, pozitron emisyon tomografisi ile incelendi” Genel Psikiyatri Arşivleri 51 (1994): 116-23. ] (Bir Salgının Anatomisi "Anatomy of an Epidemic", Robert Whitaker, 2010 AD, s. 76)
"Dopamin sistemindeki bir lezyonun, 'şizofreninin birincil nedeni olduğuna' dair ikna edici bir kanıt yoktur.." (Moleküler Nörofarmakoloji "Molecular Neuropharmacology", E. Nestler ve S. Hyman, 2002 AD, s. 392)
"'Depresyondaki düşük serotonin' hipotezi ve 'şizofrenideki yüksek dopamin' hipotezi, her zaman 'zihinsel bozuklukların, kimyasal dengesizlik' teorisinin ikiz sütunları olmuştur ve 1980'lerin sonlarına doğru, 'her ikisi de eksik' bulundu. Diğer zihinsel bozukluklar da kamuoyuna, 'kimyasal dengesizliklerden kaynaklanan hastalıklar' olarak tanıtıldı, ancak bu iddiaları destekleyecek hiçbir kanıt yoktu." (Bir Salgının Anatomisi "Anatomy of an Epidemic", Robert Whitaker, s. 77)
Şizofreni genellikle sanrı ve paranoya için kullanılan anlamsız bir genel kelimedir. İnsanlar, birçok nedenden dolayı şizofren olurlar ve bu nedenlerden 'kişisel çıkar' elde ederler. Şizofreniyi, ilaçlarla tedavi etmek, bir yazılım virüsü yüzünden, bir bilgisayarı parçalamak gibidir. İnsanlar, kendilerini 'sonsuz sayıda belirli şey için, aniden panik atakları yaşamaya' şartlandırabilir ve eğitebilirler ancak bu bir hastalık değildir. İsa bize 'sanrılara kapılmamamızı' emreder. Sanrı ve paranoya, tövbe ve özdenetimle "iyileştirilen" günahkâr davranış seçimleridir, ilaçlarla değil.
B. Şizofreni Nedir: (1-3); "Şizofreni, 'delilik, çılgınlık, günahkar davranışlarda bulunma alışkanlığını edinmeyi seçen ve başkalarını rahatsız eden, rahatsız edici, gücendiren ve tehditler, yalanlar, manipülasyon ve sempati yoluyla 'kişisel kazanç' elde etmek için 'başkalarının kontrolü yoluyla' elde ettikleri 'bazı kişisel yaşam sorunlarından' kaçmak amacıyla 'kendi kendini aldatma gerçekliğini' yaratan' bir bireyi tanımlayan eş anlamlı terimlerdir. Tarihsel olarak, Şizofreni "dementia praecox", delilik veya delilik (kontrol edilemeyen öfkenin kökü olan delilikten) olarak bilinir ve her zaman sanrı ve paranoya ile ilişkilendirilir.
Psikiyatrinin Birinci ve İkinci Yasaları:
-Psikiyatrik teorem #1: Davranış, bir
seçimdir. Davranışları kontrol edin. Faydayı belirleyin.
-Psikiyatrik
teorem #2: Psikotik davranış, bir çözümdür. Sorunu belirleyin." (...)"
C. Biyopsikiyatristler, ilaç şirketleri ve hükümetler ne diyor: (1-3); "Nedenine dair 'hiçbir fikirleri olmadığını kabul ettiklerine' dikkat edin: "Sosyal kaygının nedenlerini 'tanımlamak' için araştırmalar devam ediyor." Şizofreni ve Şizoaffektif Bozukluk..
"Şizofreninin belirli bir 'organik hastalık' veya bir grup 'organik beyin hastalığı' olduğu inancı, hiçbir zaman doğrulanmadı. Modern psikiyatrinin başlangıcından beri, bunu doğrulamanın eşiğindeydik ve hala da eşiğindeyiz." (Biyolojik Psikiyatride Sahte Bilim "Pseudoscience in Biological Psychiatry", Colin A. Ross, M. D. ve Alvin Pam, Ph. D. , 1995, s. 193-194).
"Şizofreninin nedenleri nelerdir? Bilim insanları, 'şizofreninin kesin nedenlerini' hala bilmiyorlar, ancak araştırmalar 'şizofreni hastalarının beyinlerinin, bir grup olarak, hastalığı olmayan insanların beyinlerinden farklı olduğunu' göstermiştir. 'Kanser veya diyabet' gibi diğer birçok tıbbi hastalık gibi 'şizofreni' de, (bir kişinin gelişimi sırasında ortaya çıkan, genetik yatkınlık ve çevresel faktörler gibi sorunların bir kombinasyonundan kaynaklanıyor) gibi görünüyor. Son araştırmalar, 'şizofreni riskini artırdığı görülen ilk genleri' tanımladı. 'Kanser ve diyabet' gibi, genler, yalnızca 'hasta olma' şansını artırır ve 'hastalığa, tek başlarına' neden olmaz. Şizofreni nasıl tedavi edilir? Şizofreni için bir tedavi olmasa da, oldukça 'tedavi edilebilir ve yönetilebilir' bir hastalıktır. Ancak, insanlar 'ilaç yan etkileri, düzensiz düşünme veya ilacın, artık işe yaramadığını ' hissetmeleri nedeniyle tedaviyi bırakabilirler. Reçeteli ilaçlarını almayı bırakan şizofreni hastalarının, akut psikotik bir epizoda tekrar düşme riski yüksektir." (Şizofreni, NAMI, Ulusal Ruhsal Hastalıklar İttifakı "National Alliance on Mental Illness", Daniel Weinberger, M. D. , Ekim 2003)
"Şizofreniye yatkınlığın doğası nedir? Bu 80 yıllık araştırmanın sonuçları açık ve tartışılmazdır: bugüne kadar 'tam bir kafa karışıklığı' dışında hiçbir şey ortaya çıkmamıştır." (Biyolojik Psikiyatride Sahte Bilim "Pseudoscience in Biological Psychiatry", Colin A. Ross, M. D. ve Alvin Pam, Ph. D. , 1995, s. 199-200). (...)"
D. Sesler duymak "Hearing voices": Basit "Kendi kendine konuşma (Self talking)". Duhhh! (1-2); "Birisi, size 'sesler duyduğunu' söylediğinde. Onlara gülün. Aksi takdirde, yalanlarına kandığınız için sizi aptal ve saf sanırlar."
"Psikiyatrist gibi, psikotik de 'dili, kötüye kullanma gücüne' sahiptir. Daha önce de belirttiğim gibi, "halüsinasyon" gören şizofreni hastası "sanrılar" görür ve kendine karşı, son derece dürüst değildir. Duyduğu seslerin 'kendi düşünceleri' olduğunu ve sanrılarının tam anlamıyla 'yorumladığı metaforlar' olduğunu reddeder. 'Kendini kandıran kişinin yalan söyleyip söylemediği' sorusunu cevaplamak, ne mümkün ne de gereklidir. Ancak, böyle bir kişinin hem sözlü hem de sözsüz davranışlarının, (özellikle de kendisiyle ve başkalarıyla olan iletişimlerinin) doğru bir hesabını oluşturmak mümkündür. Şizofrenin samimiyetini, sorgulamalıyız. Halüsinasyon gören bir kişi "seslerin", kendisine (neden iyilik yapmak yerine zalimlik yapmasını emrettiğini) hiç sormaz; Örneğin, 'kendisinin İsa olduğunu' iddia eden aldatılmış kişi, (neden annesinin adının Meryem olmadığını veya İsa'nın İngilizce konuşmayı nasıl öğrendiğini) kendine hiç sormaz? Şizofren kişiyi, 'bir yalancı olarak görmenin, şizofreniye dair anlayışımızı ilerleteceğine' inanıyorum. Ne hakkında yalan söylüyor? Başlıca 'kendi kaygıları, şaşkınlıkları, kafa karışıklıkları, eksiklikleri ve kendini aldatmaları' hakkında. Kafasının karışık, güçsüz ve önemsiz olmadığını iddia ediyor; kendine güvenen, güçlü ve son derece önemli." (Zihnin Anlamı "The Meaning of the Mind", Thomas Szasz, 1996 AD, s. 129)
"Halüsinasyon gören kişinin halüsinasyonlarının "çok rahatsız edici" olduğu iddiası, yüzeysel olarak kabul edilemez. Sonuçta, 'duyduğu sesleri üreten', halüsinasyon gören kişidir. Eğer, denge açısından, sesler, onu memnun etmekten çok, rahatsız ederse, onları üretmeyi bırakırdı. Benzer şekilde, halüsinasyonlar, psikiyatristlerin söylediği kadar, hastalar için 'rahatsız edici olsaydı, hastalar, "seslerini" susturan ilaçları almaya' hevesli olurlardı. Ancak, halüsinasyon gören birçok kişi, kendilerine sunulan veya susturulacak insan seslerine kıyasla, "seslerinin" arkadaşlığını tercih ederek, antipsikotik ilaçları, gönüllü olarak almayı reddeder." (Zihnin Anlamı "The Meaning of the Mind", Thomas Szasz, 1996 AD, s. 130) (....)
E. 1978'de yayınlanan çelişkili sonuçlar: Şizofreni için kan testi yoktur. (1-4); "Birisine 'konuşmadığı sürece', şizofreni teşhisi koyamazsınız. Hırsızlık gibi bir davranış olduğu için tıbbi bir test yoktur. Günümüzde psikiyatristler, şizofreniye 'neyin sebep olduğunu veya nasıl tedavi edileceğini' kesinlikle bilmiyorlar. Ancak birisi 1978'de, 'basit bir kan testinin, şizofreniyi tespit edebileceğini' iddia etti. Ocak 1978'de Yeni İngiltere Tıp Dergisi'nde "Paranoid Şizofrenler Diğer Şizofrenlerden Biyolojik Olarak Farklı mı? (Are Paranoid Schizophrenics Biologically Different from Other Schizophrenics?)" başlıklı bir makale yayınladılar. Ardından aynı ay Amerikan Psikiyatri Dergisi'nde "Kronik Şizofren Hastalarda Trombosit Monoamin Oksidaz (Platelet Monoamine Oxidase in Chronic Schizophrenic Patients)" başlıklı başka bir makale yayınlandı.
Bir bilimsel makale, Şizofreninin, 'monoamin oksidaz (MAO) için, basit bir kan testi ile belirlenebileceği' sonucuna vardı ve diğer makale, 'MOA seviyelerinin, Şizofrenikler ve Şizofrenik olmayanlar için, istatistiksel olarak aynı olduğu' sonucuna vardı. Halk, şizofreniyi genellikle 'bölünmüş kişilik' olarak görüyor. Modern bilimsel araştırmalardaki en önemli olaylardan birinde, aynı araştırmacılar, 'şizofreniye neyin sebep olduğu konusunda zıt sonuçlar yayınlayarak, bölünmüş kişilik belirtileri' gösteriyorlar. Şizofreni için kan testi? Psikiyatriye 'biraz gerçek bilim' getirme çabasıyla, Şizofreni üzerine 'çöp bir psikiyatrik çalışma' ile basitçe kanıt uyduruldu. İki psikiyatri araştırmacısı, 'aynı ayda çelişkili sonuçlar' içeren 'iki farklı tıp dergisinde iki farklı makale' yayınladı. "Ruh sağlığı besin zincirinin" en tepesindeler: NIMH Klinik Nörofarmakoloji şefi Dennis Murphy ve Washington, D. C. 'deki St. Elizabeth Hastanesi Klinik Psikofarmakoloji Laboratuvarı şefi Richard Wyatt..
Bu, tıp camiasından sert bir azarlama getirdi: "Biz de Dr. Pager kadar şaşkınız, biri dergi'de diğeri Amerikan Psikiyatri Dergisi'nde (American Journal of Psychiatry) olmak üzere, neredeyse aynı anda yayınlanan, görünüşte iki çelişkili makaleden.. Bu makalelerin ortak iki yazarı olmasına rağmen, gönderilen yazıların hiçbiri diğerinin varlığından bahsetmiyordu... Bu tuhaf olayın açıklamasıyla yetinemeyiz... Kendi tutarsız sonuçlarını "yayınlanmamış veri" olarak görmezden gelmek ve bu nedenle yoruma açık olmamak sağduyuya aykırıdır ve en hafif tabirle samimiyetsizdir." (Editörler, Şizofreni ve Yayıncılık "Schizophrenia and Publication", Yeni İngiltere Tıp Dergisi, 18 Mayıs 1978) (....)
Sonuç: (1-5); "Şizofreni, kökeni 'insan ruhu' olan bir davranış seçimidir. Şizofreni teşhisini, kişi konuşmadığı sürece koyamazsınız çünkü bu tıbbi bir durum değil, bir davranıştır. Şizofreni ne bir hastalıktır ne de tıbbi bir durumdur. Beyindeki 'kimyasal dengesizlikten' kaynaklanan herhangi bir zihinsel hastalığa dair, bilimsel bir kanıt yoktur. Şizofreni, bir soruna çözümdür. "Bu birey, bu davranışta bulunmaktan ne gibi bir fayda sağlıyor?" sorusunu sormak önemlidir. Şizofreni, 'bir sorunu çözmede' her zaman 'kişisel bir kazanç' sağlar. Şizofreni, "Sormak gibi geleneksel iletişim yöntemlerinden, ihtiyacım olanı elde edemiyorum, bu yüzden, benim yerime istemek için psikotik davranışlar uydururum" diyen bir dildir."
"Mesele şu ki, bazı kişiler bazı durumlarda sıradan dille -örneğin konuşma veya yazma- kendilerini duyuramadıklarında, ağlama veya "semptomlar" gibi protolans yoluyla, kendilerini duyurmaya çalışabilirler. Diğerleri, diğer durumlarda bu engeli, tam tersi şekilde, (yani normal bir ses tonuyla konuşulan sıradan dilden) bağırarak veya tehdit edici bir tonda, konuşulan sıradan dile geçerek aşmaya çalışabilirler. Açıkçası, zayıflar ilk stratejiyi, güçlüler ise ikincisini kullanma eğilimindedir. Bir çocuk, annesini veya bir eş, kocasını dinletemediğinde, her biri gözyaşlarını deneyebilir; ancak bir anne, çocuğunu veya bir koca, karısını dinletemediğinde, her biri bağırma eğilimindedir. Bu, o halde, birçok zayıf veya ezilen kişinin, kendilerini daha güçlü olan veya onları ezen kişiler karşısında bulduğu, temel iletişim ikilemidir: eğer yumuşak konuşurlarsa, dinlenmeyeceklerdir; seslerini kelimenin tam anlamıyla yükseltirlerse, küstah olarak kabul edilecekler; ve seslerini, mecazi olarak yükseltirlerse, deli olarak teşhis edilecekler." (Akıl Hastalığı Efsanesi "The Myth of Mental Illness", Thomas Szasz, 1961 AD, s. 118) Çeşitli Şizofreni ve sanrı bozuklukları için DSM-5 Biyopsikiyatrik etiketlerine bakın.." (144)
C. Biyopsikiyatristler, ilaç şirketleri ve hükümetler ne diyor: (1-3); "Nedenine dair 'hiçbir fikirleri olmadığını kabul ettiklerine' dikkat edin: "Sosyal kaygının nedenlerini 'tanımlamak' için araştırmalar devam ediyor." Şizofreni ve Şizoaffektif Bozukluk..
"Şizofreninin belirli bir 'organik hastalık' veya bir grup 'organik beyin hastalığı' olduğu inancı, hiçbir zaman doğrulanmadı. Modern psikiyatrinin başlangıcından beri, bunu doğrulamanın eşiğindeydik ve hala da eşiğindeyiz." (Biyolojik Psikiyatride Sahte Bilim "Pseudoscience in Biological Psychiatry", Colin A. Ross, M. D. ve Alvin Pam, Ph. D. , 1995, s. 193-194).
"Şizofreninin nedenleri nelerdir? Bilim insanları, 'şizofreninin kesin nedenlerini' hala bilmiyorlar, ancak araştırmalar 'şizofreni hastalarının beyinlerinin, bir grup olarak, hastalığı olmayan insanların beyinlerinden farklı olduğunu' göstermiştir. 'Kanser veya diyabet' gibi diğer birçok tıbbi hastalık gibi 'şizofreni' de, (bir kişinin gelişimi sırasında ortaya çıkan, genetik yatkınlık ve çevresel faktörler gibi sorunların bir kombinasyonundan kaynaklanıyor) gibi görünüyor. Son araştırmalar, 'şizofreni riskini artırdığı görülen ilk genleri' tanımladı. 'Kanser ve diyabet' gibi, genler, yalnızca 'hasta olma' şansını artırır ve 'hastalığa, tek başlarına' neden olmaz. Şizofreni nasıl tedavi edilir? Şizofreni için bir tedavi olmasa da, oldukça 'tedavi edilebilir ve yönetilebilir' bir hastalıktır. Ancak, insanlar 'ilaç yan etkileri, düzensiz düşünme veya ilacın, artık işe yaramadığını ' hissetmeleri nedeniyle tedaviyi bırakabilirler. Reçeteli ilaçlarını almayı bırakan şizofreni hastalarının, akut psikotik bir epizoda tekrar düşme riski yüksektir." (Şizofreni, NAMI, Ulusal Ruhsal Hastalıklar İttifakı "National Alliance on Mental Illness", Daniel Weinberger, M. D. , Ekim 2003)
"Şizofreniye yatkınlığın doğası nedir? Bu 80 yıllık araştırmanın sonuçları açık ve tartışılmazdır: bugüne kadar 'tam bir kafa karışıklığı' dışında hiçbir şey ortaya çıkmamıştır." (Biyolojik Psikiyatride Sahte Bilim "Pseudoscience in Biological Psychiatry", Colin A. Ross, M. D. ve Alvin Pam, Ph. D. , 1995, s. 199-200). (...)"
D. Sesler duymak "Hearing voices": Basit "Kendi kendine konuşma (Self talking)". Duhhh! (1-2); "Birisi, size 'sesler duyduğunu' söylediğinde. Onlara gülün. Aksi takdirde, yalanlarına kandığınız için sizi aptal ve saf sanırlar."
"Psikiyatrist gibi, psikotik de 'dili, kötüye kullanma gücüne' sahiptir. Daha önce de belirttiğim gibi, "halüsinasyon" gören şizofreni hastası "sanrılar" görür ve kendine karşı, son derece dürüst değildir. Duyduğu seslerin 'kendi düşünceleri' olduğunu ve sanrılarının tam anlamıyla 'yorumladığı metaforlar' olduğunu reddeder. 'Kendini kandıran kişinin yalan söyleyip söylemediği' sorusunu cevaplamak, ne mümkün ne de gereklidir. Ancak, böyle bir kişinin hem sözlü hem de sözsüz davranışlarının, (özellikle de kendisiyle ve başkalarıyla olan iletişimlerinin) doğru bir hesabını oluşturmak mümkündür. Şizofrenin samimiyetini, sorgulamalıyız. Halüsinasyon gören bir kişi "seslerin", kendisine (neden iyilik yapmak yerine zalimlik yapmasını emrettiğini) hiç sormaz; Örneğin, 'kendisinin İsa olduğunu' iddia eden aldatılmış kişi, (neden annesinin adının Meryem olmadığını veya İsa'nın İngilizce konuşmayı nasıl öğrendiğini) kendine hiç sormaz? Şizofren kişiyi, 'bir yalancı olarak görmenin, şizofreniye dair anlayışımızı ilerleteceğine' inanıyorum. Ne hakkında yalan söylüyor? Başlıca 'kendi kaygıları, şaşkınlıkları, kafa karışıklıkları, eksiklikleri ve kendini aldatmaları' hakkında. Kafasının karışık, güçsüz ve önemsiz olmadığını iddia ediyor; kendine güvenen, güçlü ve son derece önemli." (Zihnin Anlamı "The Meaning of the Mind", Thomas Szasz, 1996 AD, s. 129)
"Halüsinasyon gören kişinin halüsinasyonlarının "çok rahatsız edici" olduğu iddiası, yüzeysel olarak kabul edilemez. Sonuçta, 'duyduğu sesleri üreten', halüsinasyon gören kişidir. Eğer, denge açısından, sesler, onu memnun etmekten çok, rahatsız ederse, onları üretmeyi bırakırdı. Benzer şekilde, halüsinasyonlar, psikiyatristlerin söylediği kadar, hastalar için 'rahatsız edici olsaydı, hastalar, "seslerini" susturan ilaçları almaya' hevesli olurlardı. Ancak, halüsinasyon gören birçok kişi, kendilerine sunulan veya susturulacak insan seslerine kıyasla, "seslerinin" arkadaşlığını tercih ederek, antipsikotik ilaçları, gönüllü olarak almayı reddeder." (Zihnin Anlamı "The Meaning of the Mind", Thomas Szasz, 1996 AD, s. 130) (....)
E. 1978'de yayınlanan çelişkili sonuçlar: Şizofreni için kan testi yoktur. (1-4); "Birisine 'konuşmadığı sürece', şizofreni teşhisi koyamazsınız. Hırsızlık gibi bir davranış olduğu için tıbbi bir test yoktur. Günümüzde psikiyatristler, şizofreniye 'neyin sebep olduğunu veya nasıl tedavi edileceğini' kesinlikle bilmiyorlar. Ancak birisi 1978'de, 'basit bir kan testinin, şizofreniyi tespit edebileceğini' iddia etti. Ocak 1978'de Yeni İngiltere Tıp Dergisi'nde "Paranoid Şizofrenler Diğer Şizofrenlerden Biyolojik Olarak Farklı mı? (Are Paranoid Schizophrenics Biologically Different from Other Schizophrenics?)" başlıklı bir makale yayınladılar. Ardından aynı ay Amerikan Psikiyatri Dergisi'nde "Kronik Şizofren Hastalarda Trombosit Monoamin Oksidaz (Platelet Monoamine Oxidase in Chronic Schizophrenic Patients)" başlıklı başka bir makale yayınlandı.
Bir bilimsel makale, Şizofreninin, 'monoamin oksidaz (MAO) için, basit bir kan testi ile belirlenebileceği' sonucuna vardı ve diğer makale, 'MOA seviyelerinin, Şizofrenikler ve Şizofrenik olmayanlar için, istatistiksel olarak aynı olduğu' sonucuna vardı. Halk, şizofreniyi genellikle 'bölünmüş kişilik' olarak görüyor. Modern bilimsel araştırmalardaki en önemli olaylardan birinde, aynı araştırmacılar, 'şizofreniye neyin sebep olduğu konusunda zıt sonuçlar yayınlayarak, bölünmüş kişilik belirtileri' gösteriyorlar. Şizofreni için kan testi? Psikiyatriye 'biraz gerçek bilim' getirme çabasıyla, Şizofreni üzerine 'çöp bir psikiyatrik çalışma' ile basitçe kanıt uyduruldu. İki psikiyatri araştırmacısı, 'aynı ayda çelişkili sonuçlar' içeren 'iki farklı tıp dergisinde iki farklı makale' yayınladı. "Ruh sağlığı besin zincirinin" en tepesindeler: NIMH Klinik Nörofarmakoloji şefi Dennis Murphy ve Washington, D. C. 'deki St. Elizabeth Hastanesi Klinik Psikofarmakoloji Laboratuvarı şefi Richard Wyatt..
Bu, tıp camiasından sert bir azarlama getirdi: "Biz de Dr. Pager kadar şaşkınız, biri dergi'de diğeri Amerikan Psikiyatri Dergisi'nde (American Journal of Psychiatry) olmak üzere, neredeyse aynı anda yayınlanan, görünüşte iki çelişkili makaleden.. Bu makalelerin ortak iki yazarı olmasına rağmen, gönderilen yazıların hiçbiri diğerinin varlığından bahsetmiyordu... Bu tuhaf olayın açıklamasıyla yetinemeyiz... Kendi tutarsız sonuçlarını "yayınlanmamış veri" olarak görmezden gelmek ve bu nedenle yoruma açık olmamak sağduyuya aykırıdır ve en hafif tabirle samimiyetsizdir." (Editörler, Şizofreni ve Yayıncılık "Schizophrenia and Publication", Yeni İngiltere Tıp Dergisi, 18 Mayıs 1978) (....)
Sonuç: (1-5); "Şizofreni, kökeni 'insan ruhu' olan bir davranış seçimidir. Şizofreni teşhisini, kişi konuşmadığı sürece koyamazsınız çünkü bu tıbbi bir durum değil, bir davranıştır. Şizofreni ne bir hastalıktır ne de tıbbi bir durumdur. Beyindeki 'kimyasal dengesizlikten' kaynaklanan herhangi bir zihinsel hastalığa dair, bilimsel bir kanıt yoktur. Şizofreni, bir soruna çözümdür. "Bu birey, bu davranışta bulunmaktan ne gibi bir fayda sağlıyor?" sorusunu sormak önemlidir. Şizofreni, 'bir sorunu çözmede' her zaman 'kişisel bir kazanç' sağlar. Şizofreni, "Sormak gibi geleneksel iletişim yöntemlerinden, ihtiyacım olanı elde edemiyorum, bu yüzden, benim yerime istemek için psikotik davranışlar uydururum" diyen bir dildir."
"Mesele şu ki, bazı kişiler bazı durumlarda sıradan dille -örneğin konuşma veya yazma- kendilerini duyuramadıklarında, ağlama veya "semptomlar" gibi protolans yoluyla, kendilerini duyurmaya çalışabilirler. Diğerleri, diğer durumlarda bu engeli, tam tersi şekilde, (yani normal bir ses tonuyla konuşulan sıradan dilden) bağırarak veya tehdit edici bir tonda, konuşulan sıradan dile geçerek aşmaya çalışabilirler. Açıkçası, zayıflar ilk stratejiyi, güçlüler ise ikincisini kullanma eğilimindedir. Bir çocuk, annesini veya bir eş, kocasını dinletemediğinde, her biri gözyaşlarını deneyebilir; ancak bir anne, çocuğunu veya bir koca, karısını dinletemediğinde, her biri bağırma eğilimindedir. Bu, o halde, birçok zayıf veya ezilen kişinin, kendilerini daha güçlü olan veya onları ezen kişiler karşısında bulduğu, temel iletişim ikilemidir: eğer yumuşak konuşurlarsa, dinlenmeyeceklerdir; seslerini kelimenin tam anlamıyla yükseltirlerse, küstah olarak kabul edilecekler; ve seslerini, mecazi olarak yükseltirlerse, deli olarak teşhis edilecekler." (Akıl Hastalığı Efsanesi "The Myth of Mental Illness", Thomas Szasz, 1961 AD, s. 118) Çeşitli Şizofreni ve sanrı bozuklukları için DSM-5 Biyopsikiyatrik etiketlerine bakın.." (144)
"Psikiyatri, Çöp bilimdir.. Histeri: Psikiyatri tarihindeki büyük gaflar.. Bir kadına "histerik olmayı bırak" demek, tarihi kadın düşmanı 'cinsiyetçilikle' suçlanır. Psikiyatristlere teşekkür edebilirsiniz. "Histeri, kişisel çıkar için yapılan bir davranış tercihidir. Histeri, 'rahimle doğrudan bağlantısı' nedeniyle DSM-IV'ten 'bir kelime' olarak çıkarılmıştır. Ancak, özünde aynı olan birçok yeni kategori vardır."
Karısını kör eden bir koca: "Görme yetisini her türlü amaçla normal şekilde kullanabilen bir eşin, kocasını 'hiç göremediği bir olay' meydana gelmiştir." -(Karin Stephen, 1889-1953, Hasta Olma İsteği: Psikanaliz ve Tıp Üzerine Bir Çalışma "The Wish to Fall Ill: A Study of Psychoanalysis and Medicine", s. 7)
A. Anlık özet: (1-2); "Modern psikiyatrinin kan hattı, modern endüstri için aşağılanma ve utançtır. Psikiyatristler, cadıları 'histeriklere' ve ardından DSM-IV'te "dönüşüm tepkisi (conversion reaction)" ve "somatizasyon bozukluğu (somatization disorder)" olarak listelenen 'zihinsel hastalıklara' dönüştürdüler. İnsanların 'kişisel çıkarları' için davranış seçtiği modern Histeri versiyonları şunlardır: "-Doğum Sonrası Depresyon (DSP /PPD "Postpartum Depression") ; -Travma Sonrası Stres Bozukluğu (TSSB /PTSD "Post Traumatic Stress Disorder") ; -Şizofreni ; -Çoklu Kişilik Bozukluğu (ÇKB /MPD "Multiple Personality Disorder") veya Dissosiyatif Kimlik Bozukluğu (DKB /DID " Dissociative Identity Disorder")"
"New York Times, Sybil'i (Sibel) yılın en çok satan on kurgusal olmayan kitabı arasına koydu ve hızla bir Hollywood filmine dönüştürüldü. Schrieber, ('kadınların "çoğul" olduklarını' anlamalarına yardımcı olduğu) için kendisine teşekkür eden mektuplarla dolup taştı. Spiegel'in "tamamen yeni bir tarikat, tamamen yeni bir histeri dalgası" olarak adlandırdığı şeyde psikologların, 'hastaları arasında 'MPD vakaları' bulmaya başlaması' uzun sürmedi. Psikologlar, hızla 'daha yüksek frekanslar' bildirmeye başladılar ve sonunda 'genel nüfusta, her yüz kişiden birinde görüldüğünü' iddia ettiler; 'cinsel istismardan kurtulanlar, hastanede yatan hastalar ve kimyasal madde bağımlısı kişiler gibi gruplarda ise, çok daha yüksek görülme oranlarına sahip olduklarını' iddia ettiler." (Üretim Mağdurları "Manufacturing Victims", Dr. Tana Dineen, 2001, s. 259)
-Histeri bir hastalık değil, 'hastalığa dönüştürülmüş' bir davranıştır: "Bu nedenle, Freud'un 'histerinin, bir akıl hastalığı olduğunu keşfetmediğini' ileri sürüyorum. O yalnızca 'sözde histeriklerin, hasta ilan edilmesi gerektiğini' ileri sürdü ve savundu." (Akıl Hastalığı Efsanesi "The Myth of Mental Illness", Thomas Szasz, 1961 AD, s. 37)
"Zaman geçtikçe, bu sınıfa yeni maddeler eklendi. Bruselloz veya tularemi gibi bazıları, 'yeni tıbbi yöntemlerin, yeni bedensel hastalıkların tanımlanmasını' mümkün kılması nedeniyle eklendi. Histeri ve depresyon gibi diğerleri ise 'bedensel hastalıklar' oldukları keşfedildiği için değil, 'hastalığın, neyi oluşturduğuna ilişkin ölçütlerin değiştiği' için eklendi; 'bedenin fiziko-kimyasal bozukluğundan, kişinin sakatlığına ve acı çekmesine' kadar.. Bu, hastalık veya rahatsızlığın mecazi anlamıdır." (Akıl Hastalığı Efsanesi "The Myth of Mental Illness", Thomas Szasz, 1961 AD, s. 40)
"Histeri, psikiyatristlerin 'felç veya spazmodik hareketler' gibi 'bedensel belirtilerin ve hissizlik veya ağrı eksikliği' gibi bedenle ilgili şikayetlerin gösterilmesiyle karakterize edilen bir tür 'zihinsel hastalığa' verdikleri addır. Bu olgu için kullanılan diğer terimler "dönüşüm histerisi" ve "dissosiyatif reaksiyon"tur. Histerinin karakteristik özelliklerinden ayırt edilemeyen 'bedensel iletişimler', aynı zamanda hasta numarası yapan, 'hipokondriyak, nevrastenik veya şizofrenik' olarak teşhis edilen kişiler ve sözde normal kişiler tarafından da sunulabilir." (Günlük Yaşamın Tıbbileştirilmesi "The Medicalization Of Everyday Life", Thomas Szasz, 2007 AD)
"Bu süreç için esas olan, yarı etken olarak soyut isim "zihin"in, sorumlu aktör olarak 'somut kişiden, aldatıcı ve kendini aldatıcı' bir şekilde ayrılmasıydı. Böylece hastalıklı davranış, 'histeriye' dönüştü, histeri 'nevroza' genelleştirildi ve nevroz, 'Amerikan psikiyatrisi, Amerikan psikolojisi, Amerikan tıbbı ve Amerikan hukuku ile benzer ulusal ve uluslararası doğrulama kuruluşları ve sağlık sigorta şirketleri' tarafından artık "zihinsel bozukluklar" olarak tanınan 350 ayrı "psikopatolojik" varlığa yayıldı." (Psikiyatri: Yalanlar Bilimi "Psychiatry: The Science of Lies", Thomas Szasz, 2008 AD, s. 14)
"Alzheimer hastalığı gibi nesnel olarak tanımlanabilir birkaç beyin hastalığı dışında, DSM tanılarını doğrulamak veya çürütmek için ne biyolojik veya kimyasal testler ne de biyopsi veya otopsi bulguları vardır. Dikkat çekici olan nokta, 1952'de Amerikan Psikiyatri Birliği'nin (APA "American Psychiatric Association") Ruhsal Bozuklukların Tanısal ve İstatistiksel El Kitabı'nın (DSM "Diagnostic and Statistical Manual of Mental Disorders") ilk baskısını yayınladığında, o zamana kadar en yaygın psikiyatrik tanı-hastalığı olmasına rağmen, histeriyi ruhsal hastalıklar listesine dahil etmemiş olmasıdır. Terimin kadınlara ve rahimlere yönelik tarihsel ve semantik göndermeleri çok utanç vericiydi. Ancak, APA histerinin bir hastalık olmadığını ilan etmedi; bunun yerine, ona "dönüşüm tepkisi (conversion reaction)" ve "somatizasyon bozukluğu (somatization disorder)" adını verdi. Benzer şekilde, 1973'te APA sapkın cinsiyeti ruhsal hastalıklar listesinden çıkardığında, önce onu ego-distonik sapkın cinsiyetle değiştirdi; bu terim de bir utanç kaynağı haline geldiğinde, o da kaldırıldı. Ancak psikiyatri araştırmacıları dikkat eksikliği hiperaktivite bozukluğundan kafeinizme ve patolojik kumara kadar uzanan bir dizi yeni zihinsel hastalığı "keşfetmek" için zaman kaybetmediler." (Psikiyatri: Yalanların Bilimi "Psychiatry: The Science of Lies", Thomas Szasz, 2008 AD, s. 2)
"..hastalık, çağdaş psikoanalitik temaruz görüşü tarafından yansıtıldığı gibi. Buna göre, temaruz bir hastalıktır — aslında histeriden "daha ciddi" bir hastalıktır. Bu ilginç bir mantıksal konumdur, çünkü insanın taklit etme yeteneğini — bu durumda, belirli engellilik biçimlerini taklit etme yeteneğini — tamamen reddetmekten başka bir şey değildir." (Akıl Hastalığı Efsanesi "The Myth of Mental Illness", Thomas Szasz, 1961 AD, s. 43) (....)
Sonuç: (1-7); "Histeri bir hastalık değil, bir davranış seçimidir. Histeri, kökeni beden değil, insan ruhu olan bir davranıştır. Histerinin 'beyindeki kimyasal dengesizlikten' kaynaklandığına dair bilimsel bir kanıt yoktur.
"Şüpheci doktorlar uzun zaman önce 'histerinin, bir gizem olmadığını' fark ettiler. Bu bir hastalık değildir ve bir hastalığın adı veya tanısı değildir; bunun yerine, 'engelli bir hastayı oynayan bir kişi ile hastalığı teşhis eden bir doktor rolündeki bir psikiyatrist arasındaki gizli bir aldatmacadır. Bu tür 'gizli tıbbi aldatmacalar', günümüzde her zamankinden daha yaygındır." (Psikiyatri: Yalanların Bilimi "Psychiatry: The Science of Lies", Thomas Szasz, 2008 AD, s. 35)
Biyopsikiyatri şunu söylüyor: Yapay bozukluk "factitious disorder": Bu paradoksal bozukluklar için psikodinamik açıklamalar birkaç yazar tarafından sağlanmıştır. Birçok kişi, bozulmuş ebeveyn ilişkileri ve duygusal yoksunlukla birlikte erken çocukluk döneminde fiziksel veya cinsel istismara ilişkin belirgin yaygınlık öykülerine dikkat çekmiştir. Erken hastalık veya uzun süreli hastane yatışları öyküleri de not edilmiştir. Nadelson (1979), yapay bozukluğu izole bir klinik sendromdan ziyade sınırda karakter patolojisinin bir tezahürü olarak kavramsallaştırmıştır. Hasta, hekimlerden ve diğer sağlık çalışanlarından tıbbi yardım alırken onlara meydan okuyarak ve onları değersizleştirerek hem "kurban hem de kurban eden" olur. Bakıcıya düşmanlık ve değersizlik yansıtması, hem arzulandığı hem de reddedildiği için gerçekleşir. Plassmann (1994b, 1994c) bozuklukları "psişik bir sorun kompleksinin belirtisi" olarak görmüştür. Erken travmalar narsisistik bir şekilde ve ayrışma, inkar ve bir tür yansıtma yoluyla ele alınır. Hastanın bedeni veya bedenin bir parçası, dışsal bir nesne veya benlik ve nesnenin kaynaşmış, simbiyotik bir birleşimi olarak algılanır ve bu da daha sonra olumsuz etkileri (nefret, korku, acı), ilişkili olumsuz nesne kavramlarını ve olumsuz benlik kavramlarını temsil etmeye başlar. Erken yoksunluk ve saldırılar karşısında, "beden benliği" "psişik benliği" korumak için bölünür (Hirsch 1994). Sonraki yaşam olayları bu etkileri veya kavramları harekete geçirdiğinde, sonuç aşırı kaygı ve artan derealizasyondur.
Sonunda, hasta bir tür karşı
aktarım özdeşleşmesine girer veya tıbbi sistemi dahil eder ve bu da
hastanın bedeninin manipülasyonlarıyla sonuçlanır. Manipülasyon, çoğu
tekrarlayan uzlaşmada olduğu gibi geçici ve eksik de olsa duygusal
rahatlamayla sonuçlanır. Diğer intrapsişik, bilişsel, sosyal öğrenme ve
davranışsal teoriler de geliştirilmiştir. (Barsky ve ark. 1992; Ford
1996b; Schwartz ve ark. 1994; Spivak ve ark. 1994). Bozuklukların
nöropatolojik temelleri de anormal tek foton emisyonlu bilgisayarlı
tomografi (SPECT) taramaları (Lawrie ve ark. 1993; Mountz ve ark. 1996),
bilgisayarlı tomografi (BT) anormallikleri (Babe ve ark. 1992),
manyetik rezonans görüntüleme (MRI) anormallikleri (Fenelon ve ark.
1991) ve nöropsikolojik testler (Pankratz ve Lezak 1987) temelinde
önerilmiştir. Henüz tutarlı bulgular bildirilmemiştir. Ancak ilgi çekici
olan, pseudologia fantastica'nın, kendi ilişkili patolojisi olan, yapay
bozukluklarla ilişkili ancak onlardan farklı bir sendrom olabileceği
önerisidir (Abed 1995; Hardie ve Reed 1998; Mountz ve ark. 1996; Newmark
ve ark. 1999)." (Klinik Psikiyatri Ders Kitabı "Textbook of Clinical
Psychiatry", Hales, Yudofsky, 2003 AD, s. 965)
"Psikolojik ve sosyal olarak histeri, sözde akıl hastalığının artık işaret kullanma, kural izleme ve oyun oynama açısından en uygun şekilde nasıl kavramsallaştırılabileceğine dair iyi bir örnek sunar. Başka bir deyişle, histeri (1) özel bir işaret kümesinden yararlanan sözsüz iletişim biçimidir; (2) hastalık, çaresizlik ve zorlama kurallarından yararlanan bir kural izleme davranışı sistemidir; ve (3) diğer şeylerin yanı sıra, egemenlik ve kontrol hedefine ulaşmak için aldatma stratejileriyle karakterize edilen kişilerarası bir oyundur. Şimdiye kadar söylediklerimin çoğu, ilk olarak George Herbert Mead tarafından açıkça ifade edilen bir insan davranışı oyun modelini kullanmıştır." (Akıl Hastalığı Efsanesi "The Myth of Mental Illness", Thomas Szasz, 1961 AD, s. 10)
"Bu nedenle, modern tıpta yeni hastalıklar keşfedilirken, modern psikiyatride icat edildiler. Paresis bir hastalık olduğu kanıtlandı; histeri de bir hastalık olarak ilan edildi." (Akıl Hastalığı Efsanesi "The Myth of Mental Illness", Thomas Szasz, 1961 AD, s. 12)
Histeri, tarihi 'biyopsikiyatrik çöp "pop" psikolojisinin' tohumunu ekmiş altın standardıdır. "Bu birey, 'histerik davranışa' girmekten 'ne gibi bir fayda' elde ediyor?" sorusunu sormak önemlidir. Histeri, 'kişisel kazanç' için bir amaca ulaşma aracıdır. İsa, bize 'aldatıcı olmamamızı' emretti." (115)
"Psikolojik ve sosyal olarak histeri, sözde akıl hastalığının artık işaret kullanma, kural izleme ve oyun oynama açısından en uygun şekilde nasıl kavramsallaştırılabileceğine dair iyi bir örnek sunar. Başka bir deyişle, histeri (1) özel bir işaret kümesinden yararlanan sözsüz iletişim biçimidir; (2) hastalık, çaresizlik ve zorlama kurallarından yararlanan bir kural izleme davranışı sistemidir; ve (3) diğer şeylerin yanı sıra, egemenlik ve kontrol hedefine ulaşmak için aldatma stratejileriyle karakterize edilen kişilerarası bir oyundur. Şimdiye kadar söylediklerimin çoğu, ilk olarak George Herbert Mead tarafından açıkça ifade edilen bir insan davranışı oyun modelini kullanmıştır." (Akıl Hastalığı Efsanesi "The Myth of Mental Illness", Thomas Szasz, 1961 AD, s. 10)
"Bu nedenle, modern tıpta yeni hastalıklar keşfedilirken, modern psikiyatride icat edildiler. Paresis bir hastalık olduğu kanıtlandı; histeri de bir hastalık olarak ilan edildi." (Akıl Hastalığı Efsanesi "The Myth of Mental Illness", Thomas Szasz, 1961 AD, s. 12)
Histeri, tarihi 'biyopsikiyatrik çöp "pop" psikolojisinin' tohumunu ekmiş altın standardıdır. "Bu birey, 'histerik davranışa' girmekten 'ne gibi bir fayda' elde ediyor?" sorusunu sormak önemlidir. Histeri, 'kişisel kazanç' için bir amaca ulaşma aracıdır. İsa, bize 'aldatıcı olmamamızı' emretti." (115)
"Travma Sonrası Stres Bozukluğu (TSSB) ve Kritik Olay Stres Değerlendirmesi (KOSD) saf "klasik" çöp bilimdir.
"Psikiyatri, Çöp Bilimdir.. Psikiyatrinin, 'işe yaradığına' dair hiçbir bilimsel veri yok!"... "Travma sonrası stres bozukluğu (TSSB /PTSD "Post traumatic stress disorder") bir efsanedir. Kritik olay stresi değerlendirmesi (KOSD /CISD "Critical incident stress debriefing") çöp bilimdir." "Travma Sonrası Stres Bozukluğu (TSSB /PTSD "Post-Traumatic Stress Disorder"), DSM-IV'teki birçok 'özel kaygı kategorisinden' biridir. TSSB, bir hastalık değil, 'kişisel çıkarla' motive edilen, bir davranış seçimidir. TSSB, tarihsel olarak 'Histeri' olarak bilinir."
A. Anlık özet: (1-10) "Travma Sonrası Stres Bozukluğu (TSSB) bir hastalık değil, bir davranış seçimidir. TSSB, tarihsel olarak Histeri olarak bilinir. Travma Sonrası Stres Bozukluğu, 'kişisel bir fayda elde etmek' için 'bir davranış' olarak benimsenir.. Bazı Savaş Gazileri görevden döndüklerinde, (asker olarak aldıkları tüm eğitimin, onları 'standart işyeri becerileri' için 'yetersiz bir şekilde donattığını) fark ederler. Orduya girdiklerinde, (onlara, 'iyi bir iş kazandıracak' neredeyse hiçbir 'iş becerileri') yoktur. Döndüklerinde, hiçbir şey değişmemiştir, (hala, 'iyi ücretli bir iş bulmak' için neredeyse hiçbir 'iş becerilerine') sahip değillerdir. 'Travma Sonrası Stres Bozukluğu olduğunu' iddia ederler ve aniden bir 'engelli refah sistemi ve ücretsiz sağlık hizmeti' aracılığıyla "yaşam boyu nakit (cash for life)" alırlar..
"Büyük bir metropol itfaiye ve kurtarma teşkilatındaki bir tabur şefi, 'Kritik Olay Stresi Bilgilendirme hareketinin' kendi alanında yükselişi hakkında yazarken, onlarca yıl önce bir kanca ve merdiven yüzbaşısının yaptığı bir yoruma dikkat çeker: 'Eskiden 'çelik adamlarımız ve tahta vagonlarımız' vardı; şimdi 'çelik vagonlarımız ve tahta adamlarımız' var.'" (Felakete yanıt: psikososyal, toplumsal ve ekolojik yaklaşımlar "Response to disaster: psychosocial, community, and ecological approaches", Richard Gist, Bernard Lubin, 1999 AD, s. 211)
Hükümetler, işverenleri, (işlerinden kaynaklanan 'Travma Sonrası Stres Bozukluğu yaşadıklarını' iddia eden) çalışanlarına 'fayda ödemeye' zorlayan yasalar çıkarırken, bu durum, 'hak arayan yeni bir grup çalışan' için kazançlı hale geliyor. Bunlar, başkan adayı Mitt Romney'nin, dünyada kendi ağırlıklarını çekmek için 'çok çalışmak yerine hükümet yardımları' arayan %47 olarak tanımladığı aynı grup insandır. Ancak Travma Sonrası Stres Bozukluğu, "hayat boyu nakit (cash for life)" arayanlar arasında "tercih edilen hastalık" haline geliyor: PTSD, bir kişi kişisel olarak 'gasp, tecavüz, işkence, kaçırılma veya esir tutulma, sevilen birinin ölümü, boşanma, maddi kayıp, çocuk istismarı, araba kazaları, tren kazaları, uçak kazaları, bombalamalar veya sel veya deprem' gibi 'doğal afetler' yaşadığında, çocukken tecavüz, fiziksel veya cinsel istismar, savaş, ciddi kazalar nedeniyle iddia edilir. PTSD, bir kişi, 'yalnızca bir başkasının travmatik bir yaşam olayı yaşadığına tanık olduğunda' dolaylı olarak iddia edilir.
Esasen, Travma Sonrası Stres Bozukluğu, 'genç, normal, sağlıklı insanların, en yüksek ücretli kamu refahı biçimini' kolayca elde etmesinin en hızlı yoludur: Engellilik refahı ve hükümet tarafından ödenen yaşam boyu ücretsiz sağlık hizmeti. İtfaiyeciler, polisler, sağlık görevlileri, askerler 'kamu sektörü çalışanları' olma ortaklığını paylaşırlar ve bu çalışanlar, (evde kalıp istedikleri her şeyi yaparken, 'büyük paralar kazanma koşulu' olarak Travma Sonrası Stres Bozukluğunu özel olarak adlandıran kazançlı fayda paketlerine) sahiptirler. İşsizler veya özel sektör çalışanları nadiren Travma Sonrası Stres Bozukluğu yaşarlar çünkü çoğu kamu sektörü çalışanında olduğu gibi onlar için otomatik bir fayda yoktur. Başka bir deyişle, Travma Sonrası Stres Bozukluğu iddiasında bulunarak 'bir fayda elde edebilecek olanlar' iddiada bulunurlar ancak hiçbir fayda elde edemeyenler iddiada bulunmazlar. Travma Sonrası Stres Bozukluğunun bir hastalık olduğu veya beyindeki 'kimyasal dengesizliklerden' kaynaklandığı iddiası saçmadır. Travma Sonrası Stres Bozukluğu, (askere alınmamak için 'hasta oldukları' yönünde 'yalan' iddialarda bulunan askerler ve görevden döndükten sonra 'hasta oldukları' yönünde 'yalan' iddialarda bulunan askerlerle) uzun bir geçmişe sahiptir:
"I. Dünya Savaşı'nda, savaşta öldürülmekten korkan askerler numara yaptı; onları siperlere geri gönderilmekten korumak isteyen psikiyatristler, onlara akıl hastalığı teşhisi koydu (o zamanlar buna "histeri" deniyordu). Bugün, doksan yıl sonra, evlerine dönen ve "sağlık sigortası" olmadan kalmaktan korkan askerler kendilerine akıl hastalığı teşhisi koydu (şimdi buna "travma sonrası stres bozukluğu [PTSD]" deniyor). Askerler bu nedeni açıkça kabul ediyorlar. Irak'tan dönen askerlerin neredeyse yüzde 50'si, "görevleri sona erdiğinde sağlık sigortası almaya devam etmek istedikleri için" travma sonrası stres bozukluğu ve depresyondan muzdarip." (Psikiyatri: Yalanlar Bilimi "Psychiatry: The Science of Lies", Thomas Szasz, 2008 AD, s. 24)
"Savaştan önce, histeri için standart psikiyatrik tedavi, hastanın sözde etkilenen kaslarına ve sinirlerine kesintiye uğramış DC (doğru akım) uyaranlarının uygulanmasından oluşan bir prosedür olan sözde elektrik tedavisi veya "faradizm" idi. Etkisi varsa, yalnızca telkine dayanıyordu. Freud, pratiğinin ilk yıllarında bu yöntemi rutin olarak kullandı. "Savaş histerisi"nin -başka bir deyişle, savaş nevrozu, travmatik nevroz, mermi şoku, günümüzde kaygı, depresyon ve travma sonrası stres bozukluğu- tedavisinde kullanımı, bu standart psikiyatrik terapinin, doktorların hasta olduklarına inanarak tedavi ettiği asker hastaları için bir uzantısıydı." (Psikiyatri: Yalanların Bilimi "Psychiatry: The Science of Lies", Thomas Szasz, 2008 AD, s. 70)
Doktorlar, danışmanlar, avukatlar, psikologlar, psikiyatristler ve Kritik Olay Stresi Değerlendirme (CISD "Critical Incident Stress Debriefing") uzmanları da dahil olmak üzere, sigorta şirketlerinden, hükümetlerden ve şirketlerden 'milyarlarca dolar' boşa giden 'Post-Travmatik Stres Bozukluğu uzmanlarından' oluşan bir sektör var:
"Benzer bir "felaket efsanesi" girişimcilik girişimi, eski gönüllü itfaiyeci ve sağlık görevlisi Jeff Mitchell tarafından geliştirilen Kritik Olay Stresi Değerlendirmeside (CISD) açıkça görülmektedir. Acil durum personelinin büyük bir kısmının kritik olaylara karşı bazı olumsuz tepkiler yaşadığını iddia ediyor. Birçok kişi için, tedavi edilmezse bu stres belirtilerinin "tam teşekküllü post-travmatik stres bozukluklarına" dönüşeceğine inanıyor. Sonuç olarak, duyguların tanımlanması ve havalandırılmasına odaklanan yapılandırılmış bir grup müdahalesi olan CISD'yi tasarladı. Program, dünya çapında dergiler, kitaplar, atölyeler ve derslerle büyüyen bir ev endüstrisi haline geldi. Atölye katılımcıları, acil durum örgütleri, okul yönetimleri, havayolları ve bankalarla sözleşmeler elde etmek için kullanılan bir uzmanlık olan eğitimli CIS brifing görevlileri oluyor. CISD gelişirken, giderek daha fazla eleştirmen, potansiyel zarar konusunda endişelenerek "bilimsel kanıtları" sorguluyor. Büyük bir metropol itfaiye ve kurtarma teşkilatındaki bir tabur şefi, CISD hareketinin kendi alanında yükselişi hakkında yazarken, onlarca yıl önce bir kanca ve merdiven kaptanının yaptığı bir yoruma dikkat çekti: "Eskiden çelik adamlarımız ve tahta vagonlarımız vardı; şimdi çelik vagonlarımız ve tahta adamlarımız var." Bu tür prosedürlerin, itfaiyecilik gibi işleri yapanların dayanıklılığını koruyan doğal desteği ve adaptasyonu baltaladığı konusunda endişelerini dile getiren giderek artan sayıda kişiden biri." (Üretim Mağdurları "Manufacturing Victims", Dr. Tana Dineen, 2001, s. 184)
Travma Sonrası Stres Bozukluğunu, ilaçlarla tedavi etmek, bir yazılım virüsü yüzünden bir bilgisayarı parçalamak gibidir. Dünyadaki her insan hem travmatik hem de stresli birçok şey deneyimlemiş ve tanık olmuştur. İsa bize 'hiçbir şey için kaygılanmamamızı' emreder ve 'travmatik ve stresli durumlar' yaşadığımızda inancımızı ve güvenimizi O'na koyarak dayanmamızı bekler. Kaygı, ilaçlarla değil, özdenetimle "iyileştirilen" günahkâr bir davranış seçimidir.
B. Biyopsikiyatristler, ilaç şirketleri ve hükümetler ne diyor: (1-3) "Dikkat edin, TSSB'nin beyindeki 'kimyasal dengesizlikten' değil, 'yaşam deneyiminden' kaynaklandığını kabul ediyorlar. TSSB bir hastalık değil, bir davranış tercihidir: "Son çalışmalar, çocukluk çağı istismarının (özellikle cinsel istismarın), 'TSSB geliştirme' olasılığının, 'yaşam boyu güçlü bir göstergesi' olduğunu göstermiştir." (Travma Sonrası Stres Bozukluğu Nedir "What is Post-Traumatic Stress Disorder", TSSB, Sidran Vakfı, Sidran Enstitüsü, travmatik stres eğitimi ve savunuculuğunda lider)
"Travma Sonrası Stres Bozukluğu Geliştirme İhtimali En Yüksek Olanlar Kimlerdir? Çocukken istismara uğramış veya daha önce başka travmatik deneyimler yaşamış kişilerin bu bozukluğa yakalanma olasılığı daha yüksektir. Araştırmalar, Travma Sonrası Stres Bozukluğuna yol açabilecek diğer faktörleri belirlemeye devam ediyor. Travma sonrası duygusal olarak uyuşma eğiliminde olan kişilerin sağlıklı bir tepki gösterdiğine inanılıyordu, ancak şimdi bazı araştırmacılar bu duygusal mesafeyi deneyimleyen kişilerin PTSD'ye daha yatkın olabileceğinden şüpheleniyor." (Travma Sonrası Stres Bozukluğu, Korkudan Kurtulma (Post-Traumatic Stress Disorder, Freedom From Fear), Staten Island, NY, Ulusal kar amacı gütmeyen Akıl Hastalıkları Savunuculuk Örgütü)
"Travma Sonrası Stres Bozukluğu: PTSD, kişisel olarak yaşanan travmalardan (örneğin tecavüz, savaş, doğal afetler, taciz, ciddi kazalar ve esaret) veya şiddet içeren veya trajik bir olaya tanık olmaktan veya öğrenmekten kaynaklanabilir. PTSD nasıl tedavi edilir? PTSD için çeşitli tedaviler vardır ve kişiler tedavilere farklı tepki verirler. PTSD genellikle psikoterapi veya ilaçla veya her ikisiyle etkili bir şekilde tedavi edilebilir." (Travma Sonrası Stres Bozukluğu, PTSD, NAMI, Ulusal Akıl Hastalıkları İttifakı "Post-Traumatic Stress Disorder, PTSD, NAMI, National Alliance on Mental Illness", Jack Gorman, MD Mayıs 2003) (....)" (124)
"Psikiyatri, Çöp Bilimdir.. Psikiyatrinin, 'işe yaradığına' dair hiçbir bilimsel veri yok!"... "Travma sonrası stres bozukluğu (TSSB /PTSD "Post traumatic stress disorder") bir efsanedir. Kritik olay stresi değerlendirmesi (KOSD /CISD "Critical incident stress debriefing") çöp bilimdir." "Travma Sonrası Stres Bozukluğu (TSSB /PTSD "Post-Traumatic Stress Disorder"), DSM-IV'teki birçok 'özel kaygı kategorisinden' biridir. TSSB, bir hastalık değil, 'kişisel çıkarla' motive edilen, bir davranış seçimidir. TSSB, tarihsel olarak 'Histeri' olarak bilinir."
A. Anlık özet: (1-10) "Travma Sonrası Stres Bozukluğu (TSSB) bir hastalık değil, bir davranış seçimidir. TSSB, tarihsel olarak Histeri olarak bilinir. Travma Sonrası Stres Bozukluğu, 'kişisel bir fayda elde etmek' için 'bir davranış' olarak benimsenir.. Bazı Savaş Gazileri görevden döndüklerinde, (asker olarak aldıkları tüm eğitimin, onları 'standart işyeri becerileri' için 'yetersiz bir şekilde donattığını) fark ederler. Orduya girdiklerinde, (onlara, 'iyi bir iş kazandıracak' neredeyse hiçbir 'iş becerileri') yoktur. Döndüklerinde, hiçbir şey değişmemiştir, (hala, 'iyi ücretli bir iş bulmak' için neredeyse hiçbir 'iş becerilerine') sahip değillerdir. 'Travma Sonrası Stres Bozukluğu olduğunu' iddia ederler ve aniden bir 'engelli refah sistemi ve ücretsiz sağlık hizmeti' aracılığıyla "yaşam boyu nakit (cash for life)" alırlar..
"Büyük bir metropol itfaiye ve kurtarma teşkilatındaki bir tabur şefi, 'Kritik Olay Stresi Bilgilendirme hareketinin' kendi alanında yükselişi hakkında yazarken, onlarca yıl önce bir kanca ve merdiven yüzbaşısının yaptığı bir yoruma dikkat çeker: 'Eskiden 'çelik adamlarımız ve tahta vagonlarımız' vardı; şimdi 'çelik vagonlarımız ve tahta adamlarımız' var.'" (Felakete yanıt: psikososyal, toplumsal ve ekolojik yaklaşımlar "Response to disaster: psychosocial, community, and ecological approaches", Richard Gist, Bernard Lubin, 1999 AD, s. 211)
Hükümetler, işverenleri, (işlerinden kaynaklanan 'Travma Sonrası Stres Bozukluğu yaşadıklarını' iddia eden) çalışanlarına 'fayda ödemeye' zorlayan yasalar çıkarırken, bu durum, 'hak arayan yeni bir grup çalışan' için kazançlı hale geliyor. Bunlar, başkan adayı Mitt Romney'nin, dünyada kendi ağırlıklarını çekmek için 'çok çalışmak yerine hükümet yardımları' arayan %47 olarak tanımladığı aynı grup insandır. Ancak Travma Sonrası Stres Bozukluğu, "hayat boyu nakit (cash for life)" arayanlar arasında "tercih edilen hastalık" haline geliyor: PTSD, bir kişi kişisel olarak 'gasp, tecavüz, işkence, kaçırılma veya esir tutulma, sevilen birinin ölümü, boşanma, maddi kayıp, çocuk istismarı, araba kazaları, tren kazaları, uçak kazaları, bombalamalar veya sel veya deprem' gibi 'doğal afetler' yaşadığında, çocukken tecavüz, fiziksel veya cinsel istismar, savaş, ciddi kazalar nedeniyle iddia edilir. PTSD, bir kişi, 'yalnızca bir başkasının travmatik bir yaşam olayı yaşadığına tanık olduğunda' dolaylı olarak iddia edilir.
Esasen, Travma Sonrası Stres Bozukluğu, 'genç, normal, sağlıklı insanların, en yüksek ücretli kamu refahı biçimini' kolayca elde etmesinin en hızlı yoludur: Engellilik refahı ve hükümet tarafından ödenen yaşam boyu ücretsiz sağlık hizmeti. İtfaiyeciler, polisler, sağlık görevlileri, askerler 'kamu sektörü çalışanları' olma ortaklığını paylaşırlar ve bu çalışanlar, (evde kalıp istedikleri her şeyi yaparken, 'büyük paralar kazanma koşulu' olarak Travma Sonrası Stres Bozukluğunu özel olarak adlandıran kazançlı fayda paketlerine) sahiptirler. İşsizler veya özel sektör çalışanları nadiren Travma Sonrası Stres Bozukluğu yaşarlar çünkü çoğu kamu sektörü çalışanında olduğu gibi onlar için otomatik bir fayda yoktur. Başka bir deyişle, Travma Sonrası Stres Bozukluğu iddiasında bulunarak 'bir fayda elde edebilecek olanlar' iddiada bulunurlar ancak hiçbir fayda elde edemeyenler iddiada bulunmazlar. Travma Sonrası Stres Bozukluğunun bir hastalık olduğu veya beyindeki 'kimyasal dengesizliklerden' kaynaklandığı iddiası saçmadır. Travma Sonrası Stres Bozukluğu, (askere alınmamak için 'hasta oldukları' yönünde 'yalan' iddialarda bulunan askerler ve görevden döndükten sonra 'hasta oldukları' yönünde 'yalan' iddialarda bulunan askerlerle) uzun bir geçmişe sahiptir:
"I. Dünya Savaşı'nda, savaşta öldürülmekten korkan askerler numara yaptı; onları siperlere geri gönderilmekten korumak isteyen psikiyatristler, onlara akıl hastalığı teşhisi koydu (o zamanlar buna "histeri" deniyordu). Bugün, doksan yıl sonra, evlerine dönen ve "sağlık sigortası" olmadan kalmaktan korkan askerler kendilerine akıl hastalığı teşhisi koydu (şimdi buna "travma sonrası stres bozukluğu [PTSD]" deniyor). Askerler bu nedeni açıkça kabul ediyorlar. Irak'tan dönen askerlerin neredeyse yüzde 50'si, "görevleri sona erdiğinde sağlık sigortası almaya devam etmek istedikleri için" travma sonrası stres bozukluğu ve depresyondan muzdarip." (Psikiyatri: Yalanlar Bilimi "Psychiatry: The Science of Lies", Thomas Szasz, 2008 AD, s. 24)
"Savaştan önce, histeri için standart psikiyatrik tedavi, hastanın sözde etkilenen kaslarına ve sinirlerine kesintiye uğramış DC (doğru akım) uyaranlarının uygulanmasından oluşan bir prosedür olan sözde elektrik tedavisi veya "faradizm" idi. Etkisi varsa, yalnızca telkine dayanıyordu. Freud, pratiğinin ilk yıllarında bu yöntemi rutin olarak kullandı. "Savaş histerisi"nin -başka bir deyişle, savaş nevrozu, travmatik nevroz, mermi şoku, günümüzde kaygı, depresyon ve travma sonrası stres bozukluğu- tedavisinde kullanımı, bu standart psikiyatrik terapinin, doktorların hasta olduklarına inanarak tedavi ettiği asker hastaları için bir uzantısıydı." (Psikiyatri: Yalanların Bilimi "Psychiatry: The Science of Lies", Thomas Szasz, 2008 AD, s. 70)
Doktorlar, danışmanlar, avukatlar, psikologlar, psikiyatristler ve Kritik Olay Stresi Değerlendirme (CISD "Critical Incident Stress Debriefing") uzmanları da dahil olmak üzere, sigorta şirketlerinden, hükümetlerden ve şirketlerden 'milyarlarca dolar' boşa giden 'Post-Travmatik Stres Bozukluğu uzmanlarından' oluşan bir sektör var:
"Benzer bir "felaket efsanesi" girişimcilik girişimi, eski gönüllü itfaiyeci ve sağlık görevlisi Jeff Mitchell tarafından geliştirilen Kritik Olay Stresi Değerlendirmeside (CISD) açıkça görülmektedir. Acil durum personelinin büyük bir kısmının kritik olaylara karşı bazı olumsuz tepkiler yaşadığını iddia ediyor. Birçok kişi için, tedavi edilmezse bu stres belirtilerinin "tam teşekküllü post-travmatik stres bozukluklarına" dönüşeceğine inanıyor. Sonuç olarak, duyguların tanımlanması ve havalandırılmasına odaklanan yapılandırılmış bir grup müdahalesi olan CISD'yi tasarladı. Program, dünya çapında dergiler, kitaplar, atölyeler ve derslerle büyüyen bir ev endüstrisi haline geldi. Atölye katılımcıları, acil durum örgütleri, okul yönetimleri, havayolları ve bankalarla sözleşmeler elde etmek için kullanılan bir uzmanlık olan eğitimli CIS brifing görevlileri oluyor. CISD gelişirken, giderek daha fazla eleştirmen, potansiyel zarar konusunda endişelenerek "bilimsel kanıtları" sorguluyor. Büyük bir metropol itfaiye ve kurtarma teşkilatındaki bir tabur şefi, CISD hareketinin kendi alanında yükselişi hakkında yazarken, onlarca yıl önce bir kanca ve merdiven kaptanının yaptığı bir yoruma dikkat çekti: "Eskiden çelik adamlarımız ve tahta vagonlarımız vardı; şimdi çelik vagonlarımız ve tahta adamlarımız var." Bu tür prosedürlerin, itfaiyecilik gibi işleri yapanların dayanıklılığını koruyan doğal desteği ve adaptasyonu baltaladığı konusunda endişelerini dile getiren giderek artan sayıda kişiden biri." (Üretim Mağdurları "Manufacturing Victims", Dr. Tana Dineen, 2001, s. 184)
Travma Sonrası Stres Bozukluğunu, ilaçlarla tedavi etmek, bir yazılım virüsü yüzünden bir bilgisayarı parçalamak gibidir. Dünyadaki her insan hem travmatik hem de stresli birçok şey deneyimlemiş ve tanık olmuştur. İsa bize 'hiçbir şey için kaygılanmamamızı' emreder ve 'travmatik ve stresli durumlar' yaşadığımızda inancımızı ve güvenimizi O'na koyarak dayanmamızı bekler. Kaygı, ilaçlarla değil, özdenetimle "iyileştirilen" günahkâr bir davranış seçimidir.
B. Biyopsikiyatristler, ilaç şirketleri ve hükümetler ne diyor: (1-3) "Dikkat edin, TSSB'nin beyindeki 'kimyasal dengesizlikten' değil, 'yaşam deneyiminden' kaynaklandığını kabul ediyorlar. TSSB bir hastalık değil, bir davranış tercihidir: "Son çalışmalar, çocukluk çağı istismarının (özellikle cinsel istismarın), 'TSSB geliştirme' olasılığının, 'yaşam boyu güçlü bir göstergesi' olduğunu göstermiştir." (Travma Sonrası Stres Bozukluğu Nedir "What is Post-Traumatic Stress Disorder", TSSB, Sidran Vakfı, Sidran Enstitüsü, travmatik stres eğitimi ve savunuculuğunda lider)
"Travma Sonrası Stres Bozukluğu Geliştirme İhtimali En Yüksek Olanlar Kimlerdir? Çocukken istismara uğramış veya daha önce başka travmatik deneyimler yaşamış kişilerin bu bozukluğa yakalanma olasılığı daha yüksektir. Araştırmalar, Travma Sonrası Stres Bozukluğuna yol açabilecek diğer faktörleri belirlemeye devam ediyor. Travma sonrası duygusal olarak uyuşma eğiliminde olan kişilerin sağlıklı bir tepki gösterdiğine inanılıyordu, ancak şimdi bazı araştırmacılar bu duygusal mesafeyi deneyimleyen kişilerin PTSD'ye daha yatkın olabileceğinden şüpheleniyor." (Travma Sonrası Stres Bozukluğu, Korkudan Kurtulma (Post-Traumatic Stress Disorder, Freedom From Fear), Staten Island, NY, Ulusal kar amacı gütmeyen Akıl Hastalıkları Savunuculuk Örgütü)
"Travma Sonrası Stres Bozukluğu: PTSD, kişisel olarak yaşanan travmalardan (örneğin tecavüz, savaş, doğal afetler, taciz, ciddi kazalar ve esaret) veya şiddet içeren veya trajik bir olaya tanık olmaktan veya öğrenmekten kaynaklanabilir. PTSD nasıl tedavi edilir? PTSD için çeşitli tedaviler vardır ve kişiler tedavilere farklı tepki verirler. PTSD genellikle psikoterapi veya ilaçla veya her ikisiyle etkili bir şekilde tedavi edilebilir." (Travma Sonrası Stres Bozukluğu, PTSD, NAMI, Ulusal Akıl Hastalıkları İttifakı "Post-Traumatic Stress Disorder, PTSD, NAMI, National Alliance on Mental Illness", Jack Gorman, MD Mayıs 2003) (....)" (124)
"Bastırılmış Hafıza Sendromu (Dissosiyatif amnezi, psikojenik amnezi) çöp bir bilimdir ve bir efsanedir.
RMS (Rapid Mood Screener -Hızlı Duygudurum (Ruh Hali) Taraması), Çöp Bilimidir.. Toplam Kötü Niyetli Hatırlama (TNR "Total Nefarious Recall") Yasası, EDS-7.7.14.TNR: "Bir şeyi hatırlayamıyorsanız, ya hiç olmamıştır ya da sizi, rahatsız etmemektedir. Sizi, rahatsız eden şeyleri her zaman hatırlarsınız."
"Bu şok edici varsayımlar, Psikoloji endüstrisinin mevcut durumunun 'gerçek bir tanımı' olmasaydı, gülünç olabilirdi. Ancak ne yazık ki, bu basit teoriler 'psikologların 'bilimsel ve nesnel, iyimser ve pozitif, şefkatli ve başkalarına yönelik' olduğuna, safça güvenen bir toplumda' yaygın olarak uygulanmakta ve yaygın olarak kabul görmektedir." (Üretim Mağdurları "Manufacturing Victims", Dr. Tana Dineen, 2001, s. 266)
Psikiyatristler, masum insanları "bastırılmış hafıza sendromu (repressed memory syndrome)" ve "şeytani ritüel çocuk istismarı (satanic ritual child abuse)" ile haksız yere hapse atıyorlar.. Affet ve unut! Psikologlar ve terapistler, 'geçmiş travmaları hatırlamanın ve öfkelenmenin, sizin için önemli olduğuna' yanlış bir şekilde inanıyorlar! Bu, İncil'in söylediğinin tam tersidir!
Giriş: (1-5); "İnsanların 'travmatik deneyimleri' unuttuğu veya bastırdığı fikri bir efsanedir. Bir şeyi hatırlayamıyorsanız, ya sizin için yeterince travmatik olmamıştır ya da hiç olmamıştır! Herkes, hayatlarında çeşitli şekillerde'tam olarak 'hatırlanabilecek unutulmuş olaylar' olduğunu kabul eder. Örneğin, bir aile üyesi, bir aile hikayesini anlatabilir. Küçükken, kendinizin bir videosunu izleyebilirsiniz vb.
"Geri kazanılmış hafıza terapisi" ile ilgili bilinen sorunlardan biri, insanların, 'unuttukları şeyleri ' hatırladıklarında, aslında 'öfkeli veya depresif' olmalarıdır. Bu, 'başarmak' istediğinizin tam tersi etkidir. "Bu 'yeniden yapılandırılmış hikaye' kaçınılmaz olarak üzücü olduğundan, hikayenin 'algılanması ve anlatılması' kaçınılmaz olarak "kurbanı derin bir kedere sürükler" ve psikologlar, 'yıkıcı etkisi' nedeniyle bunu görmeyi reddederler." (Üretim Mağdurları "Manufacturing Victims", Dr. Tana Dineen, 2001, s. 223)
"Travmatik şeyleri" hatırlıyoruz ve "rutin şeyleri" unutuyoruz ve psikiyatristler tarafından, "yanlış şeyleri" hatırlamaya hipnotize ediliyoruz.. Elektro- Konvülsif Şok Terapisi (EKT /ECT "Electro-Convulsive Shock Therapy"), ' beyne, zarar vermek ve hedeflenen hafıza kaybına neden olmak' için büyük miktarda elektrik kullanır. Bastırılmış Hafıza Sendromu (Repressed Memory Syndrome), 'hatırlayamadığınız şeylerin, sizi depresyona sokacağını' varsayar ancak EKT, 'şoklarla (elektrik şoklarıyla) silinen anıların, sizi depresyona sokamayacağını' varsayar. EKT ve Bastırılmış Hafıza Sendromu birbirleriyle çelişir ve bu da her ikisini de 'çöp bilim' olarak ortaya çıkarır.
RMS (Rapid Mood Screener -Hızlı Duygudurum (Ruh Hali) Taraması), Çöp Bilimidir.. Toplam Kötü Niyetli Hatırlama (TNR "Total Nefarious Recall") Yasası, EDS-7.7.14.TNR: "Bir şeyi hatırlayamıyorsanız, ya hiç olmamıştır ya da sizi, rahatsız etmemektedir. Sizi, rahatsız eden şeyleri her zaman hatırlarsınız."
"Bu şok edici varsayımlar, Psikoloji endüstrisinin mevcut durumunun 'gerçek bir tanımı' olmasaydı, gülünç olabilirdi. Ancak ne yazık ki, bu basit teoriler 'psikologların 'bilimsel ve nesnel, iyimser ve pozitif, şefkatli ve başkalarına yönelik' olduğuna, safça güvenen bir toplumda' yaygın olarak uygulanmakta ve yaygın olarak kabul görmektedir." (Üretim Mağdurları "Manufacturing Victims", Dr. Tana Dineen, 2001, s. 266)
Psikiyatristler, masum insanları "bastırılmış hafıza sendromu (repressed memory syndrome)" ve "şeytani ritüel çocuk istismarı (satanic ritual child abuse)" ile haksız yere hapse atıyorlar.. Affet ve unut! Psikologlar ve terapistler, 'geçmiş travmaları hatırlamanın ve öfkelenmenin, sizin için önemli olduğuna' yanlış bir şekilde inanıyorlar! Bu, İncil'in söylediğinin tam tersidir!
Giriş: (1-5); "İnsanların 'travmatik deneyimleri' unuttuğu veya bastırdığı fikri bir efsanedir. Bir şeyi hatırlayamıyorsanız, ya sizin için yeterince travmatik olmamıştır ya da hiç olmamıştır! Herkes, hayatlarında çeşitli şekillerde'tam olarak 'hatırlanabilecek unutulmuş olaylar' olduğunu kabul eder. Örneğin, bir aile üyesi, bir aile hikayesini anlatabilir. Küçükken, kendinizin bir videosunu izleyebilirsiniz vb.
"Geri kazanılmış hafıza terapisi" ile ilgili bilinen sorunlardan biri, insanların, 'unuttukları şeyleri ' hatırladıklarında, aslında 'öfkeli veya depresif' olmalarıdır. Bu, 'başarmak' istediğinizin tam tersi etkidir. "Bu 'yeniden yapılandırılmış hikaye' kaçınılmaz olarak üzücü olduğundan, hikayenin 'algılanması ve anlatılması' kaçınılmaz olarak "kurbanı derin bir kedere sürükler" ve psikologlar, 'yıkıcı etkisi' nedeniyle bunu görmeyi reddederler." (Üretim Mağdurları "Manufacturing Victims", Dr. Tana Dineen, 2001, s. 223)
"Travmatik şeyleri" hatırlıyoruz ve "rutin şeyleri" unutuyoruz ve psikiyatristler tarafından, "yanlış şeyleri" hatırlamaya hipnotize ediliyoruz.. Elektro- Konvülsif Şok Terapisi (EKT /ECT "Electro-Convulsive Shock Therapy"), ' beyne, zarar vermek ve hedeflenen hafıza kaybına neden olmak' için büyük miktarda elektrik kullanır. Bastırılmış Hafıza Sendromu (Repressed Memory Syndrome), 'hatırlayamadığınız şeylerin, sizi depresyona sokacağını' varsayar ancak EKT, 'şoklarla (elektrik şoklarıyla) silinen anıların, sizi depresyona sokamayacağını' varsayar. EKT ve Bastırılmış Hafıza Sendromu birbirleriyle çelişir ve bu da her ikisini de 'çöp bilim' olarak ortaya çıkarır.
RMS 'unutulmuş anıları, hatırlatır' ancak EKT, 'sizi rahatsız eden
şeyleri, unutturarak' tam tersini yapar. "Kişisel Bilinçdışı"ndan
"bilinçli"ye sözde "bastırılmış anıları (repressed memories)" yüzeye
çıkarmak için kullanılan çeşitli "terapötik" teknikler, kişinin kendini
güvende hissetmesi ve sonunda yalan söylemeyi bırakıp size her zaman onu
rahatsız ettiğini bildikleri şeyi söylemesi için bir "yüz kurtarma"
oyunu sağlamaktan başka bir şey yapmaz. Kilise papazlarının, insanların
geçmişlerinde şu anda depresyona neden olan şeyler hakkında konuşmaktan
kendilerini güvende ve rahat hissettikleri benzer bir terapötik tekniği
vardır: itiraf. Günahkarlar bir papaza itirafta bulunduklarında asla
gerçekleşmemiş günahları itiraf etmezler. Psikologlar, masum insanların
yok olmasına yol açan 'kötü niyetli (sahte) anılar' edinirler. Papazlar,
onları seven affedici Tanrı'ya suçluluk duygusundan kurtulmalarını
sağlayan kurtuluş getiren gerçek itiraflar edinirler. (....)
Sahte suçlama vakası, Psikiyatristlerin mahkum edilmesine yol açtı: (1-2); "Psikiyatristler, bugün topluma çok zarar veriyor. Bir (alan) psikiyatristin 'körü körüne asılsız suçlamalara' inandığı veya 'fikirleri, doğrudan 'taciz suçlamasını yapan kişinin zihnine' yerleştirdiği' alan baskılama terapisidir.
Sahte suçlama vakası, Psikiyatristlerin mahkum edilmesine yol açtı: (1-2); "Psikiyatristler, bugün topluma çok zarar veriyor. Bir (alan) psikiyatristin 'körü körüne asılsız suçlamalara' inandığı veya 'fikirleri, doğrudan 'taciz suçlamasını yapan kişinin zihnine' yerleştirdiği' alan baskılama terapisidir.
"On altı yaşında bir kız, öğretmenine 'ebeveynleri
tarafından cinsel tacize uğradığını' söyler. Annesi ve babası tutuklanır
ve 'suçla' itham edilir. Kız, evlat edinilir ve bir üniversite psikiyatri
kliniğinde, kadın bir psikiyatristle tedaviye başlar. Psikiyatrist,
durumunu "cinsel tacizden kaynaklanan travma sonrası stres bozukluğu"
olarak teşhis eder. 100 terapi seansından sonra hasta, bir hakime
'hikayeyi kendisinin uydurduğunu' söyler. Hasta ve ebeveynleri,
psikiyatristi, 'dava' eder, "tanı, kesin olarak gördüğünü ve başka hiçbir
şeyi kontrol etmediğini" iddia eder. O, tüm sistemdeki kilit kişiydi."
Jüri,
doktoru, tıbbi hata'dan (malpractice) suçlu bulur ve hem hastaya hem de ebeveynlerine
önemli miktarda 'para tazminatı ödenmesine' karar verir. Bu davada (ve
diğer birçok davada), 'suçlayıcının güvenilirliğini zedelemek ve bu
dramanın gelişmesini önlemek' için 'sağduyunun yeterli olması' gerektiğini
ekleyebilirim. Hasta ayrıca "büyükannesinin bir süpürgeyle uçtuğunu...
öldürülen üç çocuk doğurduğunu ve kalabalık bir restoranda yemek
yiyenlerin gözü önünde tecavüze uğradığını" bildirdi. Açıkça,
jürinin kararı, davacıların davadaki "kilit kişinin" anne babasına karşı
'yalancı tanıklık' yapan genç kadın ya da (ona inanan ve asılsız
suçlamasına göre hareket eden) yetkililer değil, 'onu, gerçek bir hasta
olarak gören psikiyatrist olduğu' iddiasını kabul etmesine dayanıyordu.
Yargıç ve jüri, böylece (bir psikiyatristin, bir kişinin yalan mı yoksa
doğruyu mu söylediğini, güvenilir bir şekilde belirleyebileceği ve
dolayısıyla 'böyle bir belirlemeyi yapmasının, psikiyatristin mesleki
görevi olduğu') yönündeki 'yaygın yanılgıyı' doğruladı. Psikiyatristler,
bu durumdan 'kendilerini sorumlu' tutuyorlar. Uzun zamandır hastalarını
"gerçeklik testi" yaparak değerlendirebileceklerini ve bir hastanın
"kendisi veya başkaları için tehlikeli olup olmadığını"
belirleyebileceklerini iddia ediyorlar. Bu vaatleri yerine
getirmediklerinde -toplumsal rollerinin gizeminde ima edilen- uygun
şekilde cezalandırılıyorlar ve 'kötü uygulama' suçundan suçlu
bulunuyorlar." (Zihnin Anlamı "The Meaning of the Mind", Thomas Szasz,
1996 AD, s. 63)
Sonuç: (1-8); 'Bastırılmış hafıza terapisi' kavramının tamamı yanlıştır. "İnsanların 'sahte anılar' uydurmasının birçok nedeni vardır: çünkü 'dramatik suçlamalar', özellikle 'cinsel suçlar', dikkat çeker ve şöhret ve para kaynağıdır; çünkü, 'intikam tatlıdır'; çünkü insanlar, 'açıklanamayan duygusal sıkıntılarını, açıklama ihtiyacı' duyarlar, 'sıkıntı ne kadar büyükse, 'gösterişli bir "nedene" olan ihtiyaç' da o kadar büyük' olur; çünkü insanlar 'kötü dürtülerini, başkalarına atfetme' eğilimindedir; ve belirttiğim gibi, psikiyatristler, insanları 'davranışlarından sorumlu tutmak için' hazırdırlar — başkalarının doğruyu söyleyip söylemediğini, kendileri için 'doğrulama sorumluluğu' da dahil." (Zihnin Anlamı, Thomas Szasz, 1996 AD, s. 65)
İnsanlar, 'hayata dair mevcut görüşlerini', çocukluklarına yansıtırlar. Çocuklukta 'gerçekten' olanlar, 'bugünün gözlükleriyle' renklendirilir. 'Bastırılmış hafıza terapisi' tehlikeli bir kanser gibi yayılıyor. İnsanlar, bunun yüzünden haksız yere hapse atılıyor. Bireylerin hayatları, 'hiç yaşanmamış olayları, haksız yere hatırlayarak' mahvoluyor. "Travma yaratan şeyleri" hatırlıyoruz ve "rutin şeyleri" unutuyoruz ve psikiyatristler tarafından "sahte şeyleri" hatırlamaya hipnotize ediliyoruz. "Bastırılmış anılar" teorisinin tamamı yanlıştır.. İnsanlar, (çocukken, amcanız tarafından tacize uğramak) gibi büyük travmaları kolayca unutamazlar. Eğer olduysa, bunu açıkça hatırlayacaksınız. 'Eğer hatırlayamıyorsanız, ya hiç olmamıştır ya da sizi rahatsız etmemektedir ve şu anki 'mutsuzluğunuzun nedenini, başka bir yerde aramanız' gerekecektir. Hatırlayamadığımız şeyler, bizi rahatsız etmez..' Psikiyatri, buna katılmaz ve tam tersini öğretir: 'Hatırlayamadığınız şeyler, sizi rahatsız eder.' Bu tamamen çöp bilimdir ve tamamen yanlıştır. Toplam Nefret Dolu Hatırlama (TNR "Total Nefarious Recall") Yasası, EDS-7. 7. 14. TNR: "Bir şeyi hatırlayamıyorsanız, ya hiç olmamıştır ya da sizi rahatsız etmemektedir. Sizi rahatsız eden şeyleri, her zaman hatırlarsınız." (128)
"Çoklu Kişilik Bozukluğu (MPD) veya Dissosiyatif Kimlik Bozukluğu (DID) saf "klasik" Çöp bilimdir.
"Psikiyatri, Çöp Bilimdir.. Psikiyatrinin 'işe yaradığına dair', hiçbir bilimsel veri yok!"... Psikiyatri: Çoklu Kişilik Bozukluğu (ÇKB /MPD "Multiple Personality Disorder") veya Dissosiyatif Kimlik Bozukluğu (DKB /DID "Dissociative Identity Disorder") sahte bir çöp bilimdir ve mitolojiktir... "Sibel (Sybil)" ve "Havva'nın yüzleri (The faces of eve)" gibi filmlerle popüler hale gelen Çoklu Kişilik Bozukluğu (MPD), tiyatroyla eş tutulmuştur ancak DSM-IV'e dahil edilmiştir. Dissosiyatif Kimlik Bozukluğu (DKB) olarak da bilinir, bir hastalık değil, bir davranış seçimidir.
A. Anlık özet: (1-5) "Çoklu Kişilik Bozukluğu (ÇKB) bir hastalık değil, bir davranış tercihidir. ÇKB'yi ilaçlarla tedavi etmek, (bir yazılım virüsü yüzünden), bilgisayarı parçalamak gibidir. Dissosiyatif Kimlik Bozukluğu (ÇKB), onları Oscar'a aday göstererek en iyi şekilde tedavi edilebilir. İsa bize 'aldatıcı olmamamızı' emreder. ÇKB, 'bir kadının hipnotize edildiği ve psikiyatrist tarafından yerleştirilen 'tacizle' ilgili sahte anılara sahip olduğu', "bastırılmış hafıza sendromu" ile yakından ilişkilidir. "Sybil" ve "Havva'nın yüzleri (The faces of eve)" gibi filmler, aslında binlerce izleyiciyi, 'çocukken, (unutulmuş cinsel tacizin bir sonucu olarak) 'çoklu kişilikleri' olduğunu' düşünmeye yönlendirmiştir. 'Çocukluk tacizlerini aniden hatırladığını' iddia etme hikayeleri, birinin fark edebileceğinden çok daha yaygındır. ÇKB, bir efsanedir ve popüler çöp bilimin ürünüdür. Sybil veya "Havva'nın yüzleri (The faces of eve)" gibi Hollywood filmleri, 'bu miti, cahil halkın gözünde' yaygınlaştırdı. Psikiyatristler, 'bunun bir efsane olup olmadığını' pek umursamıyorlar, bundan para kazanıyorlar! (...)"
Sonuç: (1-6) "Çoklu Kişilik Bozukluğu (ÇKB) veya Dissosiyatif Kimlik Bozukluğu (DKB) saf "klasik" Çöp bilimdir. Çoklu Kişilik Bozukluğu bir hastalık değil, bir davranış seçimidir. Çoklu Kişilik Bozukluğu, kökeni beden değil 'insan ruhu' olan bir davranıştır. Çoklu Kişilik Bozukluğunun, beyindeki 'kimyasal dengesizlikten' kaynaklandığına dair hiçbir bilimsel kanıt yoktur..
Sonuç: (1-8); 'Bastırılmış hafıza terapisi' kavramının tamamı yanlıştır. "İnsanların 'sahte anılar' uydurmasının birçok nedeni vardır: çünkü 'dramatik suçlamalar', özellikle 'cinsel suçlar', dikkat çeker ve şöhret ve para kaynağıdır; çünkü, 'intikam tatlıdır'; çünkü insanlar, 'açıklanamayan duygusal sıkıntılarını, açıklama ihtiyacı' duyarlar, 'sıkıntı ne kadar büyükse, 'gösterişli bir "nedene" olan ihtiyaç' da o kadar büyük' olur; çünkü insanlar 'kötü dürtülerini, başkalarına atfetme' eğilimindedir; ve belirttiğim gibi, psikiyatristler, insanları 'davranışlarından sorumlu tutmak için' hazırdırlar — başkalarının doğruyu söyleyip söylemediğini, kendileri için 'doğrulama sorumluluğu' da dahil." (Zihnin Anlamı, Thomas Szasz, 1996 AD, s. 65)
İnsanlar, 'hayata dair mevcut görüşlerini', çocukluklarına yansıtırlar. Çocuklukta 'gerçekten' olanlar, 'bugünün gözlükleriyle' renklendirilir. 'Bastırılmış hafıza terapisi' tehlikeli bir kanser gibi yayılıyor. İnsanlar, bunun yüzünden haksız yere hapse atılıyor. Bireylerin hayatları, 'hiç yaşanmamış olayları, haksız yere hatırlayarak' mahvoluyor. "Travma yaratan şeyleri" hatırlıyoruz ve "rutin şeyleri" unutuyoruz ve psikiyatristler tarafından "sahte şeyleri" hatırlamaya hipnotize ediliyoruz. "Bastırılmış anılar" teorisinin tamamı yanlıştır.. İnsanlar, (çocukken, amcanız tarafından tacize uğramak) gibi büyük travmaları kolayca unutamazlar. Eğer olduysa, bunu açıkça hatırlayacaksınız. 'Eğer hatırlayamıyorsanız, ya hiç olmamıştır ya da sizi rahatsız etmemektedir ve şu anki 'mutsuzluğunuzun nedenini, başka bir yerde aramanız' gerekecektir. Hatırlayamadığımız şeyler, bizi rahatsız etmez..' Psikiyatri, buna katılmaz ve tam tersini öğretir: 'Hatırlayamadığınız şeyler, sizi rahatsız eder.' Bu tamamen çöp bilimdir ve tamamen yanlıştır. Toplam Nefret Dolu Hatırlama (TNR "Total Nefarious Recall") Yasası, EDS-7. 7. 14. TNR: "Bir şeyi hatırlayamıyorsanız, ya hiç olmamıştır ya da sizi rahatsız etmemektedir. Sizi rahatsız eden şeyleri, her zaman hatırlarsınız." (128)
"Çoklu Kişilik Bozukluğu (MPD) veya Dissosiyatif Kimlik Bozukluğu (DID) saf "klasik" Çöp bilimdir.
"Psikiyatri, Çöp Bilimdir.. Psikiyatrinin 'işe yaradığına dair', hiçbir bilimsel veri yok!"... Psikiyatri: Çoklu Kişilik Bozukluğu (ÇKB /MPD "Multiple Personality Disorder") veya Dissosiyatif Kimlik Bozukluğu (DKB /DID "Dissociative Identity Disorder") sahte bir çöp bilimdir ve mitolojiktir... "Sibel (Sybil)" ve "Havva'nın yüzleri (The faces of eve)" gibi filmlerle popüler hale gelen Çoklu Kişilik Bozukluğu (MPD), tiyatroyla eş tutulmuştur ancak DSM-IV'e dahil edilmiştir. Dissosiyatif Kimlik Bozukluğu (DKB) olarak da bilinir, bir hastalık değil, bir davranış seçimidir.
A. Anlık özet: (1-5) "Çoklu Kişilik Bozukluğu (ÇKB) bir hastalık değil, bir davranış tercihidir. ÇKB'yi ilaçlarla tedavi etmek, (bir yazılım virüsü yüzünden), bilgisayarı parçalamak gibidir. Dissosiyatif Kimlik Bozukluğu (ÇKB), onları Oscar'a aday göstererek en iyi şekilde tedavi edilebilir. İsa bize 'aldatıcı olmamamızı' emreder. ÇKB, 'bir kadının hipnotize edildiği ve psikiyatrist tarafından yerleştirilen 'tacizle' ilgili sahte anılara sahip olduğu', "bastırılmış hafıza sendromu" ile yakından ilişkilidir. "Sybil" ve "Havva'nın yüzleri (The faces of eve)" gibi filmler, aslında binlerce izleyiciyi, 'çocukken, (unutulmuş cinsel tacizin bir sonucu olarak) 'çoklu kişilikleri' olduğunu' düşünmeye yönlendirmiştir. 'Çocukluk tacizlerini aniden hatırladığını' iddia etme hikayeleri, birinin fark edebileceğinden çok daha yaygındır. ÇKB, bir efsanedir ve popüler çöp bilimin ürünüdür. Sybil veya "Havva'nın yüzleri (The faces of eve)" gibi Hollywood filmleri, 'bu miti, cahil halkın gözünde' yaygınlaştırdı. Psikiyatristler, 'bunun bir efsane olup olmadığını' pek umursamıyorlar, bundan para kazanıyorlar! (...)"
Sonuç: (1-6) "Çoklu Kişilik Bozukluğu (ÇKB) veya Dissosiyatif Kimlik Bozukluğu (DKB) saf "klasik" Çöp bilimdir. Çoklu Kişilik Bozukluğu bir hastalık değil, bir davranış seçimidir. Çoklu Kişilik Bozukluğu, kökeni beden değil 'insan ruhu' olan bir davranıştır. Çoklu Kişilik Bozukluğunun, beyindeki 'kimyasal dengesizlikten' kaynaklandığına dair hiçbir bilimsel kanıt yoktur..
Dissosiyatif Kimlik Bozukluğu, bir psikiyatrist olan Herbert Spiegel'in
(29 Haziran 1914 - 15 Aralık 2009) neredeyse tek başına 'en ünlü ruhsal
hastalıklardan' birini, 'Bölünmüş kişiliği' icat edip popülerleştirmesinin
bir örneğidir. 'Bölünmüş kişilik', klasik "Skitzo" olarak da bilinir,
kökeni 'şizofrenik' kelimesinden gelir ve bu da Yunanca skhizein (σχίζειν,
"bölmek") ve phrēn, phren- (φρήν, φρεν-; "zihin") köklerinden gelir:
bölünmüş zihin. "Bu birey, Dissosiyatif Kimlik Bozukluğu davranışına
girmekten ne gibi bir fayda elde ediyor?" sorusunu sormak önemlidir. Dissosiyatif
Kimlik Bozukluğu, 'kişisel kazanç' için bir amaca ulaşma aracıdır. Sybil
için, 'şöhret, ilgi ve eğlencenin' faydalarını açıkça elde etti. Uzun
zamandır 'unutulmuş cinsel tacizler' için, geçmişi araştırmanın, daha yakın
tarihli nedenleri daha doğrudandır: nakit para. İsa bize 'aldatıcı
olmamamızı' emretti." (130)
"Doğum Sonrası Depresyon (PPD) saf "klasik" Çöp bilimdir
Psikiyatri: "Doğum Sonrası Depresyon Psikiyatrik bozukluklar (PPD "Postpartum Depression"), saf "klasik" Çöp bilimdir.."... Psikiyatri, Çöp Bilimdir.. "Psikiyatristinizin size Doğum Sonrası Depresyon (PPD ) hakkında söylediği her şeyi, görmezden gelin. Gerçek şu ki, PPD, annenin veya babanın "parti günlerinin bittiğini" aniden fark etmesiyle ortaya çıkan çok gerçek bir depresyondur, kimyasal dengesizliklerden değil. Bencillik ve narsisizm nedeniyle oluşur ve istikrarsız veya mutsuz aile ilişkileri olan kadınlarda daha sık görülür. Hem erkekler hem de kadınlar, Doğum Sonrası Depresyon (PPD) yaşayabilir çünkü 'bebek doğduğunda, hayatlarının ne kadar değişeceğini' aniden anlarlar: "Bebek bezi değiştirmek, cuma geceleri evde kalmak, her 2 saatte bir emzirmek, 20 yıl boyunca bir Porsche'nin fiyatına eşit çocuk desteği ödemeleri, en son rap müziğine dans etmek yerine "Mary'nin küçük bir kuzusu vardı (Mary had a little lamb)" şarkısını söylemek, bacağınıza "tükürmek" ve kırmızı parti ayakkabılarınız!" Psikoterapiye ihtiyacınız olduğunu düşünüyorsanız, size en iyi tavsiyeyi verecek olan büyükannenizle konuşun (ve ücretsizdir): "Çocuk yetiştirmek düşündüğünüzden daha zordur. Ben 12 çocuk büyüttüm. Yetişkin hayatına hoş geldiniz. "
Giriş: (1-5); "Ayrıca "Hamile" vakasına bakın. (Babanın evli olmayan anneyle evlenmeyeceği haberinin neden olduğu doğum öncesi depresyon.).. PPD'nin temel nedeni, (annenin 'çocuktan nefret etmesi' ve/veya çocuğun, annenin 'yaşam tarzı ve özgürlüğü' üzerinde zorladığı değişikliklerdir..) Lisansüstü psikoloji dersinde, PPD tartışmaya açıldı, çünkü yüzeysel olarak (hamilelik sırasında, kadının vücudundaki dalgalanan kimyasalların istemsizce tetiklediği bir depresyon davranışı) izlenimi veriyordu. Profesör, sınıfta 4 genç kadın olduğunu belirterek tartışmaya açtı, "Peki kızlar, PPD hakkında ne düşünüyorsunuz?" Kısa bir sessizlikten sonra, bir öğrenci (yakın zamanda, PPD teşhisi konan yakın bir kız arkadaşı olduğunu) söyledi. Profesör daha sonra sessizce "Sizce ona ne oluyor?" diye sordu. Öğrenci durakladı ve sonra "Bebekten nefret ediyor" dedi. Daha fazla bir şey söylenmedi ve tartışma yeni bir konuya geçti.
Yeni doğmuş bir çocuğa sahip olmak, bir insanın gezegenimizde katlanabileceği en zor, zorlu ve fiziksel olarak stresli şeylerden biridir! Yeni doğmuş bebeklerin anneleri bizim teşvikimize ve takdirimize ihtiyaç duyar! Bunu deneyimleyene kadar, bunun ne kadar çok iş olduğunu bilemezsiniz! Doğum Sonrası Depresyon (PPD "Postpartum Depression"), (annenin "parti günlerinin bittiğini" aniden fark etmesiyle ortaya çıkan), 'kimyasal dengesizliklerden' kaynaklanmayan gerçek bir depresyondur..
"Hüküm sonrası depresyon" (PCD "Post conviction depression"), 20 yıl hapis cezasına çarptırılan suçlularda, PPD'nin, bir sonraki 20 yıl boyunca bildikleri özgürlük hayatlarının bittiğini fark eden yeni annelere teşhis edilmesiyle aynı sebepten teşhis edilmiştir! PPD'nin etiyolojisi (nedeni) düşük öz saygı değil, narsisizmdir. Bu gerçek sadece kadınları çileden çıkarmakla kalmayacak, aynı zamanda hem medyanın, kadın gruplarının hem de genel olarak psikiyatri endüstrisinin öfkesini ve alayını da beraberinde getirecektir. PPD (Doğum Sonrası Depresyon) tamamen "kadınlar, kadın üreme sistemi ve bebekler" ile ilgili olduğundan, çoğu kişi bu konuya yumuşak davranmakta, konudan kaçınmakta veya kamuoyunun eleştirisinden kaçınmak için sadece popüler olanı söylemektedir. Ancak gerçek, aldatma yoluyla yatıştırmaktan daha önemlidir.
Erkekler ve Kadınlar gerçekten de Doğum Sonrası Depresyon (PPD) yaşayabilirler çünkü 'bebek doğduğunda, hayatlarının ne kadar değişeceğini' aniden anlarlar. 'Bebek bezi değiştirmek, cuma geceleri evde kalmak, her 2 saatte bir emzirmek, 20 yıl boyunca bir Porsche'nin maliyetine eşit çocuk desteği ödemeleri, en son rap müziğine dans etmek yerine "Mary'nin küçük bir kuzusu vardı (Mary had a little lamb)" şarkısını söylemek!' (...)"
A. Doğum Sonrası Depresyonun (PPD) Etiyolojileri: (1-4); "Psikiyatri endüstrisi 'PPD'ye neyin sebep olduğu' konusunda gerçekten hiçbir fikre sahip değil. Önce 'doğumdan hemen sonra hormon dalgalanmalarından kaynaklandığını' söylüyorlar, ancak daha sonra 'PPD teşhisi konulan her 14 kadına karşılık, 10 erkeğe PDD teşhisi konulduğunu' kabul ediyorlar. Ayrıca doğum yapan kadınların büyük çoğunluğunun 'hormonlarda aynı dalgalanmaları' yaşamalarına rağmen, 'PPD'den hiç muzdarip olmadığı' gerçeğini de hesaba katmıyor. İkinci olarak, 'bir kadının evliliğinde, 'ne kadar mutlu olduğu ile PPD sıklığı' arasında doğrudan bir ilişki olduğunu' açıkça kabul ediyorlar. Diğer dünyalarda, psikiyatristler 'PPD'den muzdarip olan kadınların çoğunun 'mutsuz evliliklerde veya istikrarsız bir ev ortamında' olduğunu' biliyorlar. Gerçek şu ki, klinik çalışmalar, 'bir kadının 'vücut kimyasındaki dalgalanmalar ile PPD arasında' doğrudan bir bağlantı' kuramadı." (...)
C. Brooke Shields ve Doğum Sonrası Depresyon (PPD): (1-4); "Brooke Shields, psikiyatri sektörünün 'Doğum Sonrası Depresyon' konusunda baş sözcüsü haline geldi. O, onların poster çocuğu! Brooke Shields kendini 'narsis' olarak tanımlayan biri. Brooke Shields'ın PPD'yi 'kimyasal bir hastalık' olarak tanıtma biçiminde o kadar çok bariz yanlış şey var ki, nereden başlayacağımızı bilemiyoruz! Hristiyan olmayan çılgın Scientology tarikatının sözcüsü olan Tom Cruise, 'PPD'yi tamamen reddetme' hatasını yaptı.
Tom Cruise, PPD'yi tedavi etmek için antidepresan Paxil'i kullandığı için Brooke'u "sorumsuz" olarak nitelendirdi ve bunun yerine dünyadaki kadınlara multivitaminleri denemelerini, kıçlarını kaldırıp biraz egzersiz yapmalarını söyledi. Sonuç, Star Trek'te Scotty'nin madde ve anti-madde çarpıştığında olacağını söylediği şey oldu: Medyada büyük bir "nükleer" patlama! Tom Cruise, kısmen haklı olmasına rağmen, elbette bu savaşı kaybetti. İyi beslenme ve egzersiz neredeyse tüm akıl hastalarına yardımcı olur, ancak gerçek neden kimyasal veya fiziksel değildi.
Brooke Shield'in depresyonu ruhsal bir sorundu. Hristiyan karşıtı bir Scientologist olan Tom Cruise bunu kavrayamadı. Brooke Shields, genç kızlar arasında yüksek öz saygıyı teşvik ettiği Tupperware ve SMART Girls programının sözcüsüdür. Brooke Shields kiliseye daha sık gitseydi, yüksek öz saygının bir günah olduğunu bilirdi! Brooke Shields'in yaşadığı depresyon çok gerçekti. Tom Cruise'un anlamadığı şey buydu. Shield'in yaşadığı depresyon, beynindeki nörotransmitterleri etkileyen hormonların kimyasal dengesizliğinden kaynaklanmıyordu. (...);
D. Andrea Yates 5 çocuğunu küvette boğarak öldürdü (1-3); "Andrea Yates, doğum sonrası depresyondan muzdarip olduğu için 5 çocuğunu boğmaktan sorumlu olmadığı için hem ölümden hem de hapisten kurtuldu. Ocak 2007'den beri Yates, Kerrville düşük güvenlikli Teksas eyalet akıl hastanesinde tatil yapıyor. Hapisten çıkma kartı: Doğum sonrası depresyon. Zihinsel delilik savunması ve delilik savunması: "delilik nedeniyle cezai olarak sorumlu değil" (Günah için kişisel sorumluluğu reddetmek.) Andrea Yates, çocuklarından çok kendisiyle ilgilenen bir narsistti. Klasik PPD!"
E. Erkeklerde Doğum Sonrası Depresyonu Teşhisi: (1-3); "Her zamanki gibi, utanmazca kâr peşinde koşan psikiyatri endüstrisi, erkeklerde Doğum Sonrası Depresyonu (PPD) teşhisini açıkça teşvik etmeye ve teşhis etmeye bile başladı! Erkeklerde PPD teşhisi koyma fikri saf Freud'dur. O, insanların erkeklerin histeriye sahip olabileceğine ikna edememişken (kelimenin tam anlamıyla rahim anlamına geldiği için) günümüzün çöp psikologları, insanları erkeklerin PPD'ye sahip olabileceğine ikna ettiler!"
"1890'larda Krafft-Ebing, tıp alanındaki meslektaşlarını cinsel sapkınlıkların (örneğin oral ve anal seks) bedensel hastalıkların belirtileri olduğuna ikna etmeyi başardı. Aynı zamanda, Freud onları erkeklerin de "histeriye sahip olabileceğine" ikna edemedi. 19. yüzyıl doktorları neden histerinin sadece kadınları etkileyebileceğine inanıyorlardı? Çünkü buna "histeri" deniyordu, bu terim Yunanca "rahim" anlamına gelen hystera kelimesinden türemiştir" (Psikiyatri: Yalanların Bilimi "Psychiatry: The Science of Lies", Thomas Szasz, 2008 AD, s. 10)" (...)
Sonuç: (1-6); "PPD'nin temel nedeni annenin çocuktan nefret etmesi ve/veya çocuğun annenin yaşam tarzı ve özgürlüğü üzerinde zorladığı değişikliklerdir. Psikiyatri endüstrisi, Doğum Sonrası Depresyon (PPD) tedavisinde rasyonel düşünürlerin zihninde tüm güvenilirliğini yitirmiştir.... Doğum Sonrası Depresyon bir DEPRESYON'dur. Depresyon kendiliğinden oluşmaz. PPD olduğu söylenen anne veya babanın basit bir soruyu yanıtlaması gerekir: Bu bebek neden sizi depresyona sokuyor? PPD'den muzdarip olan kişilerin genellikle bencil ve aynı zamanda dürüst olmama olasılığı yüksek olan narsisistler olduğunu unutmayın. Bu tür insanların çıkıp size "Bebeğimiz doğmadan önce sahip olduğum 'dünyamı' geri istiyorum. Artık konu benimle ilgili değil, 'bebeğin dünyası' ile ilgili. Bu çok fazla iş ve artık istediğimi yapamıyorum." diyeceklerini mi düşünüyorsunuz? Doğum Sonrası Depresyonu yaşayan bazı kadınlar "parti ayakkabılarını çıkarıp" yeni sorumluluğu kabul edebilirler ancak bundan çok mutsuz olurlar. Hem işi ve sorumluluğu kabul edip hem de bundan mutlu olabildiklerinde, Doğum Sonrası Depresyonlarından anında kurtulurlar! PPD'nin beyindeki kimyasal dengesizliklerden veya normalde çocuk doğurmayla ilişkilendirilen kadın vücudundaki hormon değişimlerinden kaynaklandığı bir efsanedir. Klinik psikiyatri, PPD'ye gerçekte neyin sebep olduğunu bilmez çünkü bir çocuğun doğumundan dolayı depresyona girecek bir kişinin ruhsal hastalığını reddeder. Hristiyanlar çocuk yetiştirmede ve onlara Mesih'in yasalarını öğretmede amaç, umut ve güzellik bulurlar." (149)
""Hamile" vakası (Doğum öncesi depresyon)
İncil Psikiyatrisi Vaka Kitabı "Casebook of Biblical Psychiatry" Sürüm 7 (CBP-7): Gerçek Akıl Hastalıkları, Vakalar, İnsanlar, Nedenler, Çözümler.. İncil Psikiyatrisi Vaka Kitabı, İncil Psikiyatrisinin prensiplerini gerçek dünya vakalarına dayanarak hayata geçiriyor ve Hristiyanları farklı durum türleriyle tanıştırıyor. İncil Psikiyatrisi'nin bu pratik tamamlayıcı cildi yalnızca tanıyı değil, aynı zamanda deneyimli Hristiyanların İncil'e dayalı tedavi yaklaşımları için derinlemesine tartışmalarını da içeriyor. Dinamik gerçek yaşam vaka çalışmalarının titizlikle detaylandırıldığı bu cilt, günümüz tedavi yaklaşımları hakkında uzman görüşüne ilgi duyan tüm klinik Psikiyatristler, ruh sağlığı bakım profesyonelleri ve Hristiyanlar için basitçe "okunması gereken" bir kitaptır. Psikiyatri öğrencileri, eğitimciler ve uygulayıcılar -sosyal hizmet görevlileri, hemşireler, tıp doktorları ve ilgili sıradan kişiler- bu benzersiz cildi günlük çalışmalarında paha biçilmez bir değerde bulacaklardır.
("Hamile" (Doğum Öncesi Depresyon) Vakası; Doğum Sonrası Depresyon..) "Hamile" vakası... "Bir adam hamile bıraktığı kadınla evlenmeyi reddeder ve kadın psikotik hale gelir.. Küçük bir çiftçinin yanında çalışan çalışkan ve çalışkan bir hizmetçi olan Sarah W—, bir akşam hanımı tarafından ihmal edilmiş bir işin yanında boş boş otururken görüldü. Ne yaptığı sorulduğunda, kız sandalyesinden kalktı ve anında şiddetli bir histerik nöbetle yere düştü. Hemen tıbbi yardım sağlandı ve rutin soğuk afüzyon [buz gibi soğuk banyo], yanmış bez [sterilize edilmiş bez] ve uçucu tuz [amonyak kokulu tuzlar] önlemlerine özenle başvuruldu, ancak tüm bunlara rağmen, konvülsif hareketler en ufak bir azalma olmaksızın iki saatten fazla devam etti; ve sonra giderek şiddeti azalan, sonunda neredeyse bir saat süren ve uykuya dönüşen mükemmel bir katalepsi durumu izledi.
Hasta gece yarısından kısa bir süre sonra uykuya bırakıldı ve sabah ziyaret edildiğinde baş ağrısı ve aşırı amonyak uygulamasından kaynaklanan şişmiş dudaktan başka bir rahatsızlığı yoktu. Akıllı bir cıva müshil [ishal yapıcı ancak cıva zehirlenmesine neden olur] verildi ve ertesi gün görevlerine geri döndü; ancak çok geçmeden hamileliğinin birkaç ay ileri olduğu keşfedildi. Sonunda, hastalığının olduğu gece, baştan çıkarıcısıyla bir toplantı yapıp ona durumunu anlatmak için bir araya geldiği ve daha sonra onunla evlenmeyi kesin olarak reddettiği anlaşıldı; metresinin içeri girmesiyle kesintiye uğradığında bu reddetme konusunda düşünceli görünüyordu.
Bu kız, kraniotomi operasyonuyla [fetüsün başının çöktüğü ve bebeğin boyun omurlarına çelik bir kanca takılarak çıkarıldığı bir kürtaj] tam zamanında dünyaya getirildi, bunun nedeni büzülmüş pelvisti [bebeğin doğal olarak dünyaya getirilememesi çünkü kadının pelvisi çok küçüktü]; ve onun cesareti ve "sinirlilikten" uzaklığı hakkında bir fikir, çengel fetüsün omurgasına sabitlendiğinde [ölü bedeni rahimden çekip çıkarmak için kullanılan kanca], sadece sancılar sırasında çekmenin yapıldığını gözlemleyerek, kendisinin sık sık "Hadi, efendim, çekilin!" diye bağırarak bunların başlangıcının işaretini vermesi durumundan oluşabilir." (Histerinin Patolojisi ve Tedavisi Üzerine "On the Pathology and Treatment of Hysteria", Robert Brudenell Carter, 1853 AD, s. 31)
Tartışma: "Bu, Doğum Öncesi Depresyonun ikiz kardeşi olan doğum öncesi depresyon vakasıdır. Kadın, iki saat boyunca konvülsif hareketlerle şiddetli bir histerik nöbet geçirerek anında yere düşer, ardından bir saat boyunca "mükemmel katalepsi" (bir duruşta tamamen sertleşmiş vücut) olur ve ardından uykuya teslim olur. Bu panik yaratır, doktorlar çağrılır, alarm zilleri çalar ve ambulanslar çağrılır. Kadında tıbbi olarak ne sorun var? Hiçbir şey! Bu, zihnin psikotik davranışlara neden olduğu başka bir vakadır." "Terk edilmiş kadın, bekar bir anne olarak hayatının nasıl daha da kötüye gideceğini fark etti ve bu soruna iki saatlik epilepsi benzeri bir nöbet ve ardından bir saatlik katalepsi gibi psikotik davranışlarda çözüm buldu. Sanki tıbbi bir sorunmuş gibi acilen doktorlar çağrıldı. Ancak, kadın hamile kalmasını sağlayan adam tarafından evlenmesinin reddedildiğini önceden söyleseydi, çok fazla zaman, emek ve boşa harcanan paradan tasarruf etmiş olurdu. Psikotik davranışı, yaklaşan azarlama ve küçümsemeden korunmak için bir aldatmaca olarak kullandı. Sonunda, doğum kanalı çok küçük olduğu için bebek kürtaj edilmek zorunda kaldı." (....)" (150)
Psikiyatri: "Doğum Sonrası Depresyon Psikiyatrik bozukluklar (PPD "Postpartum Depression"), saf "klasik" Çöp bilimdir.."... Psikiyatri, Çöp Bilimdir.. "Psikiyatristinizin size Doğum Sonrası Depresyon (PPD ) hakkında söylediği her şeyi, görmezden gelin. Gerçek şu ki, PPD, annenin veya babanın "parti günlerinin bittiğini" aniden fark etmesiyle ortaya çıkan çok gerçek bir depresyondur, kimyasal dengesizliklerden değil. Bencillik ve narsisizm nedeniyle oluşur ve istikrarsız veya mutsuz aile ilişkileri olan kadınlarda daha sık görülür. Hem erkekler hem de kadınlar, Doğum Sonrası Depresyon (PPD) yaşayabilir çünkü 'bebek doğduğunda, hayatlarının ne kadar değişeceğini' aniden anlarlar: "Bebek bezi değiştirmek, cuma geceleri evde kalmak, her 2 saatte bir emzirmek, 20 yıl boyunca bir Porsche'nin fiyatına eşit çocuk desteği ödemeleri, en son rap müziğine dans etmek yerine "Mary'nin küçük bir kuzusu vardı (Mary had a little lamb)" şarkısını söylemek, bacağınıza "tükürmek" ve kırmızı parti ayakkabılarınız!" Psikoterapiye ihtiyacınız olduğunu düşünüyorsanız, size en iyi tavsiyeyi verecek olan büyükannenizle konuşun (ve ücretsizdir): "Çocuk yetiştirmek düşündüğünüzden daha zordur. Ben 12 çocuk büyüttüm. Yetişkin hayatına hoş geldiniz. "
Giriş: (1-5); "Ayrıca "Hamile" vakasına bakın. (Babanın evli olmayan anneyle evlenmeyeceği haberinin neden olduğu doğum öncesi depresyon.).. PPD'nin temel nedeni, (annenin 'çocuktan nefret etmesi' ve/veya çocuğun, annenin 'yaşam tarzı ve özgürlüğü' üzerinde zorladığı değişikliklerdir..) Lisansüstü psikoloji dersinde, PPD tartışmaya açıldı, çünkü yüzeysel olarak (hamilelik sırasında, kadının vücudundaki dalgalanan kimyasalların istemsizce tetiklediği bir depresyon davranışı) izlenimi veriyordu. Profesör, sınıfta 4 genç kadın olduğunu belirterek tartışmaya açtı, "Peki kızlar, PPD hakkında ne düşünüyorsunuz?" Kısa bir sessizlikten sonra, bir öğrenci (yakın zamanda, PPD teşhisi konan yakın bir kız arkadaşı olduğunu) söyledi. Profesör daha sonra sessizce "Sizce ona ne oluyor?" diye sordu. Öğrenci durakladı ve sonra "Bebekten nefret ediyor" dedi. Daha fazla bir şey söylenmedi ve tartışma yeni bir konuya geçti.
Yeni doğmuş bir çocuğa sahip olmak, bir insanın gezegenimizde katlanabileceği en zor, zorlu ve fiziksel olarak stresli şeylerden biridir! Yeni doğmuş bebeklerin anneleri bizim teşvikimize ve takdirimize ihtiyaç duyar! Bunu deneyimleyene kadar, bunun ne kadar çok iş olduğunu bilemezsiniz! Doğum Sonrası Depresyon (PPD "Postpartum Depression"), (annenin "parti günlerinin bittiğini" aniden fark etmesiyle ortaya çıkan), 'kimyasal dengesizliklerden' kaynaklanmayan gerçek bir depresyondur..
"Hüküm sonrası depresyon" (PCD "Post conviction depression"), 20 yıl hapis cezasına çarptırılan suçlularda, PPD'nin, bir sonraki 20 yıl boyunca bildikleri özgürlük hayatlarının bittiğini fark eden yeni annelere teşhis edilmesiyle aynı sebepten teşhis edilmiştir! PPD'nin etiyolojisi (nedeni) düşük öz saygı değil, narsisizmdir. Bu gerçek sadece kadınları çileden çıkarmakla kalmayacak, aynı zamanda hem medyanın, kadın gruplarının hem de genel olarak psikiyatri endüstrisinin öfkesini ve alayını da beraberinde getirecektir. PPD (Doğum Sonrası Depresyon) tamamen "kadınlar, kadın üreme sistemi ve bebekler" ile ilgili olduğundan, çoğu kişi bu konuya yumuşak davranmakta, konudan kaçınmakta veya kamuoyunun eleştirisinden kaçınmak için sadece popüler olanı söylemektedir. Ancak gerçek, aldatma yoluyla yatıştırmaktan daha önemlidir.
Erkekler ve Kadınlar gerçekten de Doğum Sonrası Depresyon (PPD) yaşayabilirler çünkü 'bebek doğduğunda, hayatlarının ne kadar değişeceğini' aniden anlarlar. 'Bebek bezi değiştirmek, cuma geceleri evde kalmak, her 2 saatte bir emzirmek, 20 yıl boyunca bir Porsche'nin maliyetine eşit çocuk desteği ödemeleri, en son rap müziğine dans etmek yerine "Mary'nin küçük bir kuzusu vardı (Mary had a little lamb)" şarkısını söylemek!' (...)"
A. Doğum Sonrası Depresyonun (PPD) Etiyolojileri: (1-4); "Psikiyatri endüstrisi 'PPD'ye neyin sebep olduğu' konusunda gerçekten hiçbir fikre sahip değil. Önce 'doğumdan hemen sonra hormon dalgalanmalarından kaynaklandığını' söylüyorlar, ancak daha sonra 'PPD teşhisi konulan her 14 kadına karşılık, 10 erkeğe PDD teşhisi konulduğunu' kabul ediyorlar. Ayrıca doğum yapan kadınların büyük çoğunluğunun 'hormonlarda aynı dalgalanmaları' yaşamalarına rağmen, 'PPD'den hiç muzdarip olmadığı' gerçeğini de hesaba katmıyor. İkinci olarak, 'bir kadının evliliğinde, 'ne kadar mutlu olduğu ile PPD sıklığı' arasında doğrudan bir ilişki olduğunu' açıkça kabul ediyorlar. Diğer dünyalarda, psikiyatristler 'PPD'den muzdarip olan kadınların çoğunun 'mutsuz evliliklerde veya istikrarsız bir ev ortamında' olduğunu' biliyorlar. Gerçek şu ki, klinik çalışmalar, 'bir kadının 'vücut kimyasındaki dalgalanmalar ile PPD arasında' doğrudan bir bağlantı' kuramadı." (...)
C. Brooke Shields ve Doğum Sonrası Depresyon (PPD): (1-4); "Brooke Shields, psikiyatri sektörünün 'Doğum Sonrası Depresyon' konusunda baş sözcüsü haline geldi. O, onların poster çocuğu! Brooke Shields kendini 'narsis' olarak tanımlayan biri. Brooke Shields'ın PPD'yi 'kimyasal bir hastalık' olarak tanıtma biçiminde o kadar çok bariz yanlış şey var ki, nereden başlayacağımızı bilemiyoruz! Hristiyan olmayan çılgın Scientology tarikatının sözcüsü olan Tom Cruise, 'PPD'yi tamamen reddetme' hatasını yaptı.
Tom Cruise, PPD'yi tedavi etmek için antidepresan Paxil'i kullandığı için Brooke'u "sorumsuz" olarak nitelendirdi ve bunun yerine dünyadaki kadınlara multivitaminleri denemelerini, kıçlarını kaldırıp biraz egzersiz yapmalarını söyledi. Sonuç, Star Trek'te Scotty'nin madde ve anti-madde çarpıştığında olacağını söylediği şey oldu: Medyada büyük bir "nükleer" patlama! Tom Cruise, kısmen haklı olmasına rağmen, elbette bu savaşı kaybetti. İyi beslenme ve egzersiz neredeyse tüm akıl hastalarına yardımcı olur, ancak gerçek neden kimyasal veya fiziksel değildi.
Brooke Shield'in depresyonu ruhsal bir sorundu. Hristiyan karşıtı bir Scientologist olan Tom Cruise bunu kavrayamadı. Brooke Shields, genç kızlar arasında yüksek öz saygıyı teşvik ettiği Tupperware ve SMART Girls programının sözcüsüdür. Brooke Shields kiliseye daha sık gitseydi, yüksek öz saygının bir günah olduğunu bilirdi! Brooke Shields'in yaşadığı depresyon çok gerçekti. Tom Cruise'un anlamadığı şey buydu. Shield'in yaşadığı depresyon, beynindeki nörotransmitterleri etkileyen hormonların kimyasal dengesizliğinden kaynaklanmıyordu. (...);
D. Andrea Yates 5 çocuğunu küvette boğarak öldürdü (1-3); "Andrea Yates, doğum sonrası depresyondan muzdarip olduğu için 5 çocuğunu boğmaktan sorumlu olmadığı için hem ölümden hem de hapisten kurtuldu. Ocak 2007'den beri Yates, Kerrville düşük güvenlikli Teksas eyalet akıl hastanesinde tatil yapıyor. Hapisten çıkma kartı: Doğum sonrası depresyon. Zihinsel delilik savunması ve delilik savunması: "delilik nedeniyle cezai olarak sorumlu değil" (Günah için kişisel sorumluluğu reddetmek.) Andrea Yates, çocuklarından çok kendisiyle ilgilenen bir narsistti. Klasik PPD!"
E. Erkeklerde Doğum Sonrası Depresyonu Teşhisi: (1-3); "Her zamanki gibi, utanmazca kâr peşinde koşan psikiyatri endüstrisi, erkeklerde Doğum Sonrası Depresyonu (PPD) teşhisini açıkça teşvik etmeye ve teşhis etmeye bile başladı! Erkeklerde PPD teşhisi koyma fikri saf Freud'dur. O, insanların erkeklerin histeriye sahip olabileceğine ikna edememişken (kelimenin tam anlamıyla rahim anlamına geldiği için) günümüzün çöp psikologları, insanları erkeklerin PPD'ye sahip olabileceğine ikna ettiler!"
"1890'larda Krafft-Ebing, tıp alanındaki meslektaşlarını cinsel sapkınlıkların (örneğin oral ve anal seks) bedensel hastalıkların belirtileri olduğuna ikna etmeyi başardı. Aynı zamanda, Freud onları erkeklerin de "histeriye sahip olabileceğine" ikna edemedi. 19. yüzyıl doktorları neden histerinin sadece kadınları etkileyebileceğine inanıyorlardı? Çünkü buna "histeri" deniyordu, bu terim Yunanca "rahim" anlamına gelen hystera kelimesinden türemiştir" (Psikiyatri: Yalanların Bilimi "Psychiatry: The Science of Lies", Thomas Szasz, 2008 AD, s. 10)" (...)
Sonuç: (1-6); "PPD'nin temel nedeni annenin çocuktan nefret etmesi ve/veya çocuğun annenin yaşam tarzı ve özgürlüğü üzerinde zorladığı değişikliklerdir. Psikiyatri endüstrisi, Doğum Sonrası Depresyon (PPD) tedavisinde rasyonel düşünürlerin zihninde tüm güvenilirliğini yitirmiştir.... Doğum Sonrası Depresyon bir DEPRESYON'dur. Depresyon kendiliğinden oluşmaz. PPD olduğu söylenen anne veya babanın basit bir soruyu yanıtlaması gerekir: Bu bebek neden sizi depresyona sokuyor? PPD'den muzdarip olan kişilerin genellikle bencil ve aynı zamanda dürüst olmama olasılığı yüksek olan narsisistler olduğunu unutmayın. Bu tür insanların çıkıp size "Bebeğimiz doğmadan önce sahip olduğum 'dünyamı' geri istiyorum. Artık konu benimle ilgili değil, 'bebeğin dünyası' ile ilgili. Bu çok fazla iş ve artık istediğimi yapamıyorum." diyeceklerini mi düşünüyorsunuz? Doğum Sonrası Depresyonu yaşayan bazı kadınlar "parti ayakkabılarını çıkarıp" yeni sorumluluğu kabul edebilirler ancak bundan çok mutsuz olurlar. Hem işi ve sorumluluğu kabul edip hem de bundan mutlu olabildiklerinde, Doğum Sonrası Depresyonlarından anında kurtulurlar! PPD'nin beyindeki kimyasal dengesizliklerden veya normalde çocuk doğurmayla ilişkilendirilen kadın vücudundaki hormon değişimlerinden kaynaklandığı bir efsanedir. Klinik psikiyatri, PPD'ye gerçekte neyin sebep olduğunu bilmez çünkü bir çocuğun doğumundan dolayı depresyona girecek bir kişinin ruhsal hastalığını reddeder. Hristiyanlar çocuk yetiştirmede ve onlara Mesih'in yasalarını öğretmede amaç, umut ve güzellik bulurlar." (149)
""Hamile" vakası (Doğum öncesi depresyon)
İncil Psikiyatrisi Vaka Kitabı "Casebook of Biblical Psychiatry" Sürüm 7 (CBP-7): Gerçek Akıl Hastalıkları, Vakalar, İnsanlar, Nedenler, Çözümler.. İncil Psikiyatrisi Vaka Kitabı, İncil Psikiyatrisinin prensiplerini gerçek dünya vakalarına dayanarak hayata geçiriyor ve Hristiyanları farklı durum türleriyle tanıştırıyor. İncil Psikiyatrisi'nin bu pratik tamamlayıcı cildi yalnızca tanıyı değil, aynı zamanda deneyimli Hristiyanların İncil'e dayalı tedavi yaklaşımları için derinlemesine tartışmalarını da içeriyor. Dinamik gerçek yaşam vaka çalışmalarının titizlikle detaylandırıldığı bu cilt, günümüz tedavi yaklaşımları hakkında uzman görüşüne ilgi duyan tüm klinik Psikiyatristler, ruh sağlığı bakım profesyonelleri ve Hristiyanlar için basitçe "okunması gereken" bir kitaptır. Psikiyatri öğrencileri, eğitimciler ve uygulayıcılar -sosyal hizmet görevlileri, hemşireler, tıp doktorları ve ilgili sıradan kişiler- bu benzersiz cildi günlük çalışmalarında paha biçilmez bir değerde bulacaklardır.
("Hamile" (Doğum Öncesi Depresyon) Vakası; Doğum Sonrası Depresyon..) "Hamile" vakası... "Bir adam hamile bıraktığı kadınla evlenmeyi reddeder ve kadın psikotik hale gelir.. Küçük bir çiftçinin yanında çalışan çalışkan ve çalışkan bir hizmetçi olan Sarah W—, bir akşam hanımı tarafından ihmal edilmiş bir işin yanında boş boş otururken görüldü. Ne yaptığı sorulduğunda, kız sandalyesinden kalktı ve anında şiddetli bir histerik nöbetle yere düştü. Hemen tıbbi yardım sağlandı ve rutin soğuk afüzyon [buz gibi soğuk banyo], yanmış bez [sterilize edilmiş bez] ve uçucu tuz [amonyak kokulu tuzlar] önlemlerine özenle başvuruldu, ancak tüm bunlara rağmen, konvülsif hareketler en ufak bir azalma olmaksızın iki saatten fazla devam etti; ve sonra giderek şiddeti azalan, sonunda neredeyse bir saat süren ve uykuya dönüşen mükemmel bir katalepsi durumu izledi.
Hasta gece yarısından kısa bir süre sonra uykuya bırakıldı ve sabah ziyaret edildiğinde baş ağrısı ve aşırı amonyak uygulamasından kaynaklanan şişmiş dudaktan başka bir rahatsızlığı yoktu. Akıllı bir cıva müshil [ishal yapıcı ancak cıva zehirlenmesine neden olur] verildi ve ertesi gün görevlerine geri döndü; ancak çok geçmeden hamileliğinin birkaç ay ileri olduğu keşfedildi. Sonunda, hastalığının olduğu gece, baştan çıkarıcısıyla bir toplantı yapıp ona durumunu anlatmak için bir araya geldiği ve daha sonra onunla evlenmeyi kesin olarak reddettiği anlaşıldı; metresinin içeri girmesiyle kesintiye uğradığında bu reddetme konusunda düşünceli görünüyordu.
Bu kız, kraniotomi operasyonuyla [fetüsün başının çöktüğü ve bebeğin boyun omurlarına çelik bir kanca takılarak çıkarıldığı bir kürtaj] tam zamanında dünyaya getirildi, bunun nedeni büzülmüş pelvisti [bebeğin doğal olarak dünyaya getirilememesi çünkü kadının pelvisi çok küçüktü]; ve onun cesareti ve "sinirlilikten" uzaklığı hakkında bir fikir, çengel fetüsün omurgasına sabitlendiğinde [ölü bedeni rahimden çekip çıkarmak için kullanılan kanca], sadece sancılar sırasında çekmenin yapıldığını gözlemleyerek, kendisinin sık sık "Hadi, efendim, çekilin!" diye bağırarak bunların başlangıcının işaretini vermesi durumundan oluşabilir." (Histerinin Patolojisi ve Tedavisi Üzerine "On the Pathology and Treatment of Hysteria", Robert Brudenell Carter, 1853 AD, s. 31)
Tartışma: "Bu, Doğum Öncesi Depresyonun ikiz kardeşi olan doğum öncesi depresyon vakasıdır. Kadın, iki saat boyunca konvülsif hareketlerle şiddetli bir histerik nöbet geçirerek anında yere düşer, ardından bir saat boyunca "mükemmel katalepsi" (bir duruşta tamamen sertleşmiş vücut) olur ve ardından uykuya teslim olur. Bu panik yaratır, doktorlar çağrılır, alarm zilleri çalar ve ambulanslar çağrılır. Kadında tıbbi olarak ne sorun var? Hiçbir şey! Bu, zihnin psikotik davranışlara neden olduğu başka bir vakadır." "Terk edilmiş kadın, bekar bir anne olarak hayatının nasıl daha da kötüye gideceğini fark etti ve bu soruna iki saatlik epilepsi benzeri bir nöbet ve ardından bir saatlik katalepsi gibi psikotik davranışlarda çözüm buldu. Sanki tıbbi bir sorunmuş gibi acilen doktorlar çağrıldı. Ancak, kadın hamile kalmasını sağlayan adam tarafından evlenmesinin reddedildiğini önceden söyleseydi, çok fazla zaman, emek ve boşa harcanan paradan tasarruf etmiş olurdu. Psikotik davranışı, yaklaşan azarlama ve küçümsemeden korunmak için bir aldatmaca olarak kullandı. Sonunda, doğum kanalı çok küçük olduğu için bebek kürtaj edilmek zorunda kaldı." (....)" (150)
"Tourette Sendromu ve Obsesif-Kompulsif Bozukluk (OKB): bir bağımlılık, bir hastalık değildir
Tourette Sendromu "Tourette's Syndrome", Obsesif-Kompulsif Bozukluk "Obsessive-Compulsive Disorder", OKB (OCD), Çöp biliminin kimyasal dengesizlik teorilerinden kaynaklanmaz.. Biyopsikiyatri, Çöp Bilimdir.. "Bu şok edici varsayımlar Psikoloji endüstrisinin mevcut durumunun gerçek bir tanımı olmasaydı, gülünç olabilirlerdi. Ancak ne yazık ki, bu basit teoriler psikologların bilimsel ve nesnel, iyimser ve pozitif, şefkatli ve başkalarına yönelik olduğuna safça güvenen bir toplumda yaygın olarak uygulanmakta ve yaygın olarak kabul görmektedir." (Üretim Mağdurları "Manufacturing Victims", Dr. Tana Dineen, 2001, s. 266)
Giriş: (1-3); Tourette'ten kurtulan "Twitchy" vakasına bakın. Tourette sendromu ve Obsesif Kompulsif Bozukluk (OKB) "davranış bağımlılıkları" olarak sınıflandırılır. Tourette Sendromu ve Obsesif Kompulsif Bozukluğun (OKB) bilinen bir biyolojik nedeni yoktur: 'Kusurlu DNA, Kötü beyin kimyasalları' gibi kanıtlanmamış teoriler, bir biyopsi uzmanının bakabileceği tek yerdir, zira o, 'bedenden, tamamen farklı olan insan ruhunun varlığını' tamamen inkar etmektedir. Bu Darwinci ateistler, (insanın beden ve ruh olduğu gerçeğini) dışladıklarında, sadece 'kimyasal çorbalar ve şokların bir koleksiyonu' olduğunu ve 'tüm davranışların kökenini, arayabilecekleri tek yerin burası olduğunu' söylerler. Öte yandan Hıristiyanlar, (tüm insan davranışlarının kökeninin bedende değil, ruhta olduğunu) bilirler. "nedeni kesin olarak belirlenmemiştir... Tourette sendromu nasıl teşhis edilir? TS'yi tanımlamak için 'kan analizi, röntgen veya başka bir tıbbi test' yoktur. Teşhis, yukarıda açıklanan 'işaret veya semptomların' gözlemlenmesiyle yapılır." (Tourette bozukluğu veya Tourette sendromu (TS), NAMI, Ulusal Ruhsal Hastalıklar İttifakı, Charles T. Gordon, III, M. D. ) Tourette veya OKB'nin bilinen bir genetik nedeni yoktur, yalnızca varsayımsaldır. (...)
A. Çare irade gücü ve özdenetimdir; (1-3); Torrette ve OKB sadece 'davranışla' teşhis edilir, bu da çaresinin 'irade gücü ve özdenetimde' yattığını kanıtlar. "Twitchy" vakası.."Genel halk, 'psikiyatristler, psikologlar, ruh sağlığı endüstrisi, ilaç şirketleri ve medya' tarafından kandırıldı. Gerçek, "Bir ampulü değiştirmek için kaç psikiyatrist gerekir... Herhangi biri, ama gerçekten değiştirmek istemesi gerekiyor" şakası gibidir. Tıpkı Dorothy'nin Sarı Tuğla "Yellow Brick" yolunda cevabı aradığı süre boyunca eve dönme gücüne sahip olması gibi, hepimiz de Tourette ve OKB'den kendimizi iyileştirmek için tüm hayatımız boyunca kendi içimizde bir güce sahibiz. Aradaki fark, Dorothy'nin sonunda iyi cadı tarafından topuklarını üç kez birbirine vurması gerektiği söylenmiş olması, ancak ruh sağlığı endüstrisindeki hiç kimse Tourette/OKB'nin tedavisinin irade gücü ve öz kontrol olabileceğine dair hiçbir ipucu vermiyor. Halk, tiklerin istemsiz ve kontrol yeteneklerinin dışında olduğuna dair yalana inanıyordu. Tikler, bir epileptik kişinin epileptik nöbet üzerinde hiçbir kontrolü olmadığı gibi, bireyin kontrolü dışında görülür. Psikiyatrinin tarihi, tedavileri 'cerrahi, şoklar ve ilaçlarla', vücudun 'fiziksel olarak sakatlanmasıyla' özetlenen, yaşamın yıkımı ve 'insan vücuduna zarar verme' yoludur. Biyopsikiyatri, birçok kişinin 'bedenden ayrı bir ruha sahip olduğunu' reddeden ve 'tüm insan davranışlarının, ruhta değil 'bedende' kök saldığını' gören ateizmden kaynaklanır. Tourette sendromu, Obsesif-kompulsif bozukluk (OKB) gibi, 'insan iradesinin tam kontrolünde olan, sinirsel bir alışkanlıktır. Bu, 'kusurlu DNA'nın, kötü beyin kablolamasının veya beynin kimyasal dengesizliğinin' istemsiz sonucu değil, özgür iradeli bir seçimdir." (...)
D. Tourette'in OKB'si kötü 'beyin kimyasalları veya DNA'dan' kaynaklanmaz: (1-3); "Bu makalenin tamamının (aşağıda) ikna edici göründüğünü fark edin, ancak Doktora seviyesindeki Klinik Psikolog kimyasal dengesizliklerin varlığını kanıtlayamayacağını kabul ediyor. Şöyle diyor: "Ne yazık ki, vücudun nörotransmitterler için yerleşik bir ölçüm çubuğu yok." Test yapmanın bir yolu olmadığını ve bu nedenle profesyonellerin bilime değil DAVRANIŞA dayanarak teşhis koyduğunu kabul ediyor. Bu, halkın okuduğu, gerçek bir kanıt olmadığını, yalnızca varsayımlar, tahminler, çağrışımlar ve teoriler olduğunu fark etmediği türden bir makale. Ayrıca, bir arabadaki sıvı seviyeleri ile beyindeki Serotonin gibi nörotransmitterler benzetmesini kullanarak halkı yanıltıyor. Akıl hastalarının vücutlarında Serotonin gibi nörotransmitterlerin tamamen normal seviyelerde olduğu iyi bilinmektedir.
"Araştırmalar ayrıca bize birkaç nörotransmitterin zihinsel sağlık sorunlarıyla ilişkili olduğunu söylüyor - Dopamin, Serotonin, Norepinefrin ve GABA (Gama Aminobütirik Asit). Bu nörotransmitterlerin çok fazla veya çok azının artık şizofreni, depresyon, bipolar bozukluk, obsesif-kompulsif bozukluk ve DEHB gibi psikiyatrik rahatsızlıklara neden olduğu düşünülüyor. Ne yazık ki, vücudun nörotransmitterler için yerleşik bir ölçüm çubuğu yok, en azından toplum ruh sağlığı uygulamaları için yeterince ucuz olan bir tane. Araştırmalarda ve belirli nörotransmitterlerdeki değişiklikleri doğrudan etkileyen ilaçların geliştirilmesinde kullanılan Pozitron Emisyon Tomografisi (PET Taramaları) gibi gelişmiş görüntüleme teknikleri vardır. Bir PET Tarayıcısı olmadığından, çoğu profesyonel nörotransmitter seviyelerini belirli nörotransmitterlerin seviyeleriyle ilişkili olduğu düşünülen düşünce, davranış, ruh hali, algı ve/veya konuşmadaki göstergeleri arayarak değerlendirir." (Ruh Sağlığı Sorunlarında Kimyasal Dengesizlik "The Chemical Imbalance in Mental Health Problems", Joseph M. Carver, Ph. D. , Klinik Psikolog)
"Tourette sendromu geni": 2005 yılında, 'hızlı şöhret' arayan bilim insanları ve 'gazete satmak' isteyen medya kuruluşları, 'Tourette sendromuna, "SLITRK1" geninin neden olduğu' yönündeki sorumsuz iddialarda bulundular. Elbette gerçek bilimin yakından incelenmesi, bunun teorik olduğu kadar, 'kanıtlanmamış olduğunu' da açıkça göstermektedir. "Tourette sendromu genini" keşfettiği iddiası, geçmişte "sapkın seks uygulayıcısı geni" veya "Alkolik geni" keşfedildiği yönündeki sahte iddialara benzer.
B. Tüm tedaviler etkisizdir: şoklar, ilaçlar.. (1-2); "Derin beyin stimülasyonu önerilmiştir: "Jose, "Derin Beyin Stimülasyonu (Deep Brain Stimulation)" adı verilen yeni bir prosedürün beynindeki rastgele elektriksel kısa devreleri düzeltebileceğine dair biraz umut buldu. Ancak beynine iki et termometresi sokulmasından biraz endişeliydi, bu yüzden hastalığıyla yaşamaya karar verdi." ("Twitchy" vakası) "Beyin taramaları, herhangi bir zihinsel hastalığı teşhis edemez, Tourette veya OKB'den bahsetmiyorum bile. Aslında fMRI kan akışını ölçer ve başka bir şey ölçmez. Bu kan akışının elektriksel aktiviteyle uyuştuğu varsayılır. Elektriksel aktiviteden zekice özdeş davranış kalıplarına sıçramak sorumsuzcadır. Öte yandan epilepsi biyolojik/tıbbi bir konudur, ancak hasarlı beyin rastgele, spastik ve akılsız davranışlara neden olur. Tik ile nöbet arasındaki farkı ayırt etmek oldukça basittir."
Sonuç: (1-4); "Hristiyanlar insanın kimyasallar ve elektrikten oluşan bir koleksiyondan başka bir şey olmadığını reddederler. Hristiyanlar davranışların DNA'ya bağlı olduğunu reddederler. Tüm davranışlar özgür iradeyle yapılan bir seçimdir. Tourette sendromu ve OKB'nin davranışlarına katılmanın faydaları, içsel şehvetlerin tatmininden (tik eklemeleri) ilgi aramaya, sadece can sıkıcı olma arzusuna kadar uzanır. Ancak, herhangi bir davranışın kalıpları bir kez oluştuğunda, değiştirmek giderek zorlaşır. Tourette sendromu ve OKB'nin davranışları söz konusu olduğunda zihin her zaman beden üzerinde tam kontrole sahiptir. Bir kişi gerçekten de zayıflatıcı tiklerini ve can sıkıcı tekrarlayan davranışlarını durdurma gücüne sahip olduğuna inandığında, küçük kırmızı "özgür irade ayakkabılarını" üç kez birbirine vurarak kendini iyileştirebilir." (139)
Tourette Sendromu "Tourette's Syndrome", Obsesif-Kompulsif Bozukluk "Obsessive-Compulsive Disorder", OKB (OCD), Çöp biliminin kimyasal dengesizlik teorilerinden kaynaklanmaz.. Biyopsikiyatri, Çöp Bilimdir.. "Bu şok edici varsayımlar Psikoloji endüstrisinin mevcut durumunun gerçek bir tanımı olmasaydı, gülünç olabilirlerdi. Ancak ne yazık ki, bu basit teoriler psikologların bilimsel ve nesnel, iyimser ve pozitif, şefkatli ve başkalarına yönelik olduğuna safça güvenen bir toplumda yaygın olarak uygulanmakta ve yaygın olarak kabul görmektedir." (Üretim Mağdurları "Manufacturing Victims", Dr. Tana Dineen, 2001, s. 266)
Giriş: (1-3); Tourette'ten kurtulan "Twitchy" vakasına bakın. Tourette sendromu ve Obsesif Kompulsif Bozukluk (OKB) "davranış bağımlılıkları" olarak sınıflandırılır. Tourette Sendromu ve Obsesif Kompulsif Bozukluğun (OKB) bilinen bir biyolojik nedeni yoktur: 'Kusurlu DNA, Kötü beyin kimyasalları' gibi kanıtlanmamış teoriler, bir biyopsi uzmanının bakabileceği tek yerdir, zira o, 'bedenden, tamamen farklı olan insan ruhunun varlığını' tamamen inkar etmektedir. Bu Darwinci ateistler, (insanın beden ve ruh olduğu gerçeğini) dışladıklarında, sadece 'kimyasal çorbalar ve şokların bir koleksiyonu' olduğunu ve 'tüm davranışların kökenini, arayabilecekleri tek yerin burası olduğunu' söylerler. Öte yandan Hıristiyanlar, (tüm insan davranışlarının kökeninin bedende değil, ruhta olduğunu) bilirler. "nedeni kesin olarak belirlenmemiştir... Tourette sendromu nasıl teşhis edilir? TS'yi tanımlamak için 'kan analizi, röntgen veya başka bir tıbbi test' yoktur. Teşhis, yukarıda açıklanan 'işaret veya semptomların' gözlemlenmesiyle yapılır." (Tourette bozukluğu veya Tourette sendromu (TS), NAMI, Ulusal Ruhsal Hastalıklar İttifakı, Charles T. Gordon, III, M. D. ) Tourette veya OKB'nin bilinen bir genetik nedeni yoktur, yalnızca varsayımsaldır. (...)
A. Çare irade gücü ve özdenetimdir; (1-3); Torrette ve OKB sadece 'davranışla' teşhis edilir, bu da çaresinin 'irade gücü ve özdenetimde' yattığını kanıtlar. "Twitchy" vakası.."Genel halk, 'psikiyatristler, psikologlar, ruh sağlığı endüstrisi, ilaç şirketleri ve medya' tarafından kandırıldı. Gerçek, "Bir ampulü değiştirmek için kaç psikiyatrist gerekir... Herhangi biri, ama gerçekten değiştirmek istemesi gerekiyor" şakası gibidir. Tıpkı Dorothy'nin Sarı Tuğla "Yellow Brick" yolunda cevabı aradığı süre boyunca eve dönme gücüne sahip olması gibi, hepimiz de Tourette ve OKB'den kendimizi iyileştirmek için tüm hayatımız boyunca kendi içimizde bir güce sahibiz. Aradaki fark, Dorothy'nin sonunda iyi cadı tarafından topuklarını üç kez birbirine vurması gerektiği söylenmiş olması, ancak ruh sağlığı endüstrisindeki hiç kimse Tourette/OKB'nin tedavisinin irade gücü ve öz kontrol olabileceğine dair hiçbir ipucu vermiyor. Halk, tiklerin istemsiz ve kontrol yeteneklerinin dışında olduğuna dair yalana inanıyordu. Tikler, bir epileptik kişinin epileptik nöbet üzerinde hiçbir kontrolü olmadığı gibi, bireyin kontrolü dışında görülür. Psikiyatrinin tarihi, tedavileri 'cerrahi, şoklar ve ilaçlarla', vücudun 'fiziksel olarak sakatlanmasıyla' özetlenen, yaşamın yıkımı ve 'insan vücuduna zarar verme' yoludur. Biyopsikiyatri, birçok kişinin 'bedenden ayrı bir ruha sahip olduğunu' reddeden ve 'tüm insan davranışlarının, ruhta değil 'bedende' kök saldığını' gören ateizmden kaynaklanır. Tourette sendromu, Obsesif-kompulsif bozukluk (OKB) gibi, 'insan iradesinin tam kontrolünde olan, sinirsel bir alışkanlıktır. Bu, 'kusurlu DNA'nın, kötü beyin kablolamasının veya beynin kimyasal dengesizliğinin' istemsiz sonucu değil, özgür iradeli bir seçimdir." (...)
D. Tourette'in OKB'si kötü 'beyin kimyasalları veya DNA'dan' kaynaklanmaz: (1-3); "Bu makalenin tamamının (aşağıda) ikna edici göründüğünü fark edin, ancak Doktora seviyesindeki Klinik Psikolog kimyasal dengesizliklerin varlığını kanıtlayamayacağını kabul ediyor. Şöyle diyor: "Ne yazık ki, vücudun nörotransmitterler için yerleşik bir ölçüm çubuğu yok." Test yapmanın bir yolu olmadığını ve bu nedenle profesyonellerin bilime değil DAVRANIŞA dayanarak teşhis koyduğunu kabul ediyor. Bu, halkın okuduğu, gerçek bir kanıt olmadığını, yalnızca varsayımlar, tahminler, çağrışımlar ve teoriler olduğunu fark etmediği türden bir makale. Ayrıca, bir arabadaki sıvı seviyeleri ile beyindeki Serotonin gibi nörotransmitterler benzetmesini kullanarak halkı yanıltıyor. Akıl hastalarının vücutlarında Serotonin gibi nörotransmitterlerin tamamen normal seviyelerde olduğu iyi bilinmektedir.
"Araştırmalar ayrıca bize birkaç nörotransmitterin zihinsel sağlık sorunlarıyla ilişkili olduğunu söylüyor - Dopamin, Serotonin, Norepinefrin ve GABA (Gama Aminobütirik Asit). Bu nörotransmitterlerin çok fazla veya çok azının artık şizofreni, depresyon, bipolar bozukluk, obsesif-kompulsif bozukluk ve DEHB gibi psikiyatrik rahatsızlıklara neden olduğu düşünülüyor. Ne yazık ki, vücudun nörotransmitterler için yerleşik bir ölçüm çubuğu yok, en azından toplum ruh sağlığı uygulamaları için yeterince ucuz olan bir tane. Araştırmalarda ve belirli nörotransmitterlerdeki değişiklikleri doğrudan etkileyen ilaçların geliştirilmesinde kullanılan Pozitron Emisyon Tomografisi (PET Taramaları) gibi gelişmiş görüntüleme teknikleri vardır. Bir PET Tarayıcısı olmadığından, çoğu profesyonel nörotransmitter seviyelerini belirli nörotransmitterlerin seviyeleriyle ilişkili olduğu düşünülen düşünce, davranış, ruh hali, algı ve/veya konuşmadaki göstergeleri arayarak değerlendirir." (Ruh Sağlığı Sorunlarında Kimyasal Dengesizlik "The Chemical Imbalance in Mental Health Problems", Joseph M. Carver, Ph. D. , Klinik Psikolog)
"Tourette sendromu geni": 2005 yılında, 'hızlı şöhret' arayan bilim insanları ve 'gazete satmak' isteyen medya kuruluşları, 'Tourette sendromuna, "SLITRK1" geninin neden olduğu' yönündeki sorumsuz iddialarda bulundular. Elbette gerçek bilimin yakından incelenmesi, bunun teorik olduğu kadar, 'kanıtlanmamış olduğunu' da açıkça göstermektedir. "Tourette sendromu genini" keşfettiği iddiası, geçmişte "sapkın seks uygulayıcısı geni" veya "Alkolik geni" keşfedildiği yönündeki sahte iddialara benzer.
B. Tüm tedaviler etkisizdir: şoklar, ilaçlar.. (1-2); "Derin beyin stimülasyonu önerilmiştir: "Jose, "Derin Beyin Stimülasyonu (Deep Brain Stimulation)" adı verilen yeni bir prosedürün beynindeki rastgele elektriksel kısa devreleri düzeltebileceğine dair biraz umut buldu. Ancak beynine iki et termometresi sokulmasından biraz endişeliydi, bu yüzden hastalığıyla yaşamaya karar verdi." ("Twitchy" vakası) "Beyin taramaları, herhangi bir zihinsel hastalığı teşhis edemez, Tourette veya OKB'den bahsetmiyorum bile. Aslında fMRI kan akışını ölçer ve başka bir şey ölçmez. Bu kan akışının elektriksel aktiviteyle uyuştuğu varsayılır. Elektriksel aktiviteden zekice özdeş davranış kalıplarına sıçramak sorumsuzcadır. Öte yandan epilepsi biyolojik/tıbbi bir konudur, ancak hasarlı beyin rastgele, spastik ve akılsız davranışlara neden olur. Tik ile nöbet arasındaki farkı ayırt etmek oldukça basittir."
Sonuç: (1-4); "Hristiyanlar insanın kimyasallar ve elektrikten oluşan bir koleksiyondan başka bir şey olmadığını reddederler. Hristiyanlar davranışların DNA'ya bağlı olduğunu reddederler. Tüm davranışlar özgür iradeyle yapılan bir seçimdir. Tourette sendromu ve OKB'nin davranışlarına katılmanın faydaları, içsel şehvetlerin tatmininden (tik eklemeleri) ilgi aramaya, sadece can sıkıcı olma arzusuna kadar uzanır. Ancak, herhangi bir davranışın kalıpları bir kez oluştuğunda, değiştirmek giderek zorlaşır. Tourette sendromu ve OKB'nin davranışları söz konusu olduğunda zihin her zaman beden üzerinde tam kontrole sahiptir. Bir kişi gerçekten de zayıflatıcı tiklerini ve can sıkıcı tekrarlayan davranışlarını durdurma gücüne sahip olduğuna inandığında, küçük kırmızı "özgür irade ayakkabılarını" üç kez birbirine vurarak kendini iyileştirebilir." (139)
"Efsane: "Üzgünüm! Kırık bir beynin var!"
"Binlerce kişi, 'psikiyatristlerin (DNA'larında genetik bir hata' olduğunu ve 'beyinlerinde, düzeltilemeyen biyolojik/kimyasal bir dengesizlik' olduğunu) iddia etmeleri nedeniyle, hayatlarının geri kalanında "biyolojik engelli (biologically-impaired)" olarak etiketleniyor!"
"Psikiyatri, topluma ve bireylere zarar verir.. Ruh sağlığı sistemi, hem bireylere hem de toplumun tamamına zarar veriyor."
Giriş: (1-7) ; "Günümüzde psikiyatristlerin büyük çoğunluğu, insanın, 'biyolojik/kimyasal' görüşünü benimsiyor. İnsanın, 'bir ruhu olduğuna' dair Hristiyan görüşünü reddediyorlar. İnsanın 'düşüncelerinin ve anılarının, beynin fiziksel yıkımından (fiziksel ölüm) bilinçli bir şekilde kurtulduğuna' inanmıyorlar. İncil karşıtı görüşleri, onları 'tüm ruhsal hastalıkların 'kimyasal dengesizlikler, genetik' ve dolayısıyla 'bozuk, arızalı' bir beyinden kaynaklandığı' inancına götürüyor. Bu 'kimyasal dengesizlikler', bir efsanedir ve varlığını kanıtlayacak hiçbir bilim yoktur, sadece teori vardır! Nöroleptik ve antipsikotik ilaçlar, bu hayali "kimyasal dengesizliği" düzeltmez, sadece sakinleştirir ve sersemletir. Bunlar, kendinizi, 'iyi davranamayacak duruma' getirdiğinizde, toplumun sizi "ilaçlayarak boyun eğme" yoludur."
"1806 yılında Pinel, 'deliliğin, beyin hastalıklarından kaynaklandığını' reddetti. O, (günümüz doktorlarının, 'delileri, tedavi edilemez' olarak gördüklerini, çünkü sorunu, yanlış bir şekilde fiziksel olarak gördüklerini) doğru bir şekilde belirtmiştir. O, (delilerin, kötü muameleye maruz kaldığını, çünkü o günün doktorlarının, deliliğin nedenleri konusunda etiyolojiyi yanlış anladıklarını) belirtmiştir. Daha nazik, daha yumuşak ahlaki tedavilerinin çok daha iyi işe yaradığını belirtmiştir!"
"Anlayış bozukluğu genellikle beynin organik bir lezyonunun etkisi olarak kabul edilir, dolayısıyla tedavi edilemez; bu varsayım, birçok durumda anatomik gerçeğe aykırıdır. Manyaklar için kamusal akıl hastaneleri, toplum huzuru için tehlikeli hale gelen üyeleri için birer tutuklama yeri olarak görülmüştür. Sıklıkla az bilgili ve daha az insan olan bu kurumların yöneticilerinin, masum mahkumlarına karşı son derece keyfi bir zulüm ve şiddet sistemi uygulamalarına izin verilmiştir; deneyim ise, istikrarlı ve tarafsız bir kararlılıkla etkili hale getirilen hafif, uzlaştırıcı bir tedavinin daha mutlu etkilerine dair bol ve günlük kanıtlar sunmaktadır." (Delilik Üzerine Bir İnceleme "A Treatise on Insanity", Philippe Pinel, MS 1806)
A. "Genetik uyumsuzluk (genetic misfit)" ve "kırık beyin (broken brain)" etiketi! (1-7); Bu etiket, aslında 'depresyona, kaygıya, umutsuzluğa ve intiharlara' neden oluyor! 'Sağlıklı bir kişiye, 'tıbbi bir teşhis' atfetmek, onu, 'bedensel-tıbbi olarak hasta bir kişiye' dönüştürmezken, ona, 'psikiyatrik bir teşhis' atfetmek, onu, gerçekten de 'ruhsal-psikiyatrik olarak hasta bir kişiye' dönüştürür.
"Bir nefrolog, Smith'in 'üremi hastası' olduğunu beyan edebilir. Ancak Smith'in 'böbrek yetmezliği' yoksa, teşhis, onu 'hasta' yapmaz. Teşhisi, 'hatalı' hale getirir. Buna karşılık, bir psikiyatrist , Smith'in 'şizofreni hastası' olduğunu beyan edebilir. Smith'in 'davranışı veya zihinsel durumu' ne olursa olsun, teşhis, onu bir "şizofreni"ye veya en azından "remisyondaki şizofreni"ye dönüştürecektir." (Psikiyatri: Yalanların Bilimi "Psychiatry: The Science of Lies", Thomas Szasz, 2008 AD, s. 15)
İnsanlara, 'beyinlerinde, kimyasal bir sorun veya genetik bir bozukluk olduğu' söylendiğinde bu, 'büyük sorunlara' yol açar. Bu, 'boynunuzu kırıp, quadriplejik olmak' gibidir çünkü bir çözüm veya düzeltme yoktur. İlaçlar, dengesizliği düzeltmeye yardımcı olmaz ve hiçbir şey, genetiği düzeltemez! 'Ruhsal hastalığı' teşhis edilen kişiye, "kötü genler" söylendiği için 'evliliklerin, boşanmayla sonuçlandığı' birkaç vaka vardır. Kişi, daha sonra 'eşiyle, çocuk sahibi olmayı' reddeder. Bu, evlilik için 'bir anlaşma bozucu' haline geldi. Bu, modern psikiyatrinin 'toplumu, nasıl mahvettiğinin ve bireylere, nasıl zarar verdiğinin' bir örneğidir. Bazen, boşanmayı başlatan, "kötü genlere" sahip olduğu teşhis edilen kişidir. Bazen, boşanmayı başlatan, "genetik olarak lekelenmiş yavrular" doğurmaktan korkan "normal" eştir, -gelecekteki çocuklarının, akıl hastanesine yatırılıp akıl hastası olacağından korkar. Tedavisi olmayan "biyolojik uyumsuz" olarak etiketlenmek, AIDS teşhisi konması gibidir. Tedavisi yoktur ve evlenmek veya evli kalmaya devam etmek için büyük bir risk haline gelirsiniz. Evlilikler iptal edilir! Boşanmalar sonuçlanır!
Sapkın seks uygulayıcıları tanıtım topluluğu (LGBT: lezbiyen, gey, biseksüel ve transgender), 'sorunlarının kökeninin, genetik olduğuna', kendilerini ve genel halkı inandırarak, büyük ölçüde 'yanıltma' konusunda uzun bir geçmişe sahiptir. Sapkın seks uygulayıcılarının, 'genetik' tarafından 'bu şekilde yapıldığına' dair hiçbir bilimsel kanıt yoktur. Eşcinsel olarak doğmazsınız, 'sosyal çevreniz ve kendiniz için yaptığınız kişisel seçimlerin birleşimiyle', eşcinsel olursunuz. Sapkın seks uygulayıcılarının, 'bu şekilde doğmadıkları' gerçeğini öğrenip, (terapiye girip, heteroseksüel olup, evlenip) 'sonsuza dek mutlu yaşadıkları' birçok vaka vardır. Psikiyatri topluluğu, DSM-III'te sapkın seksi "zihinsel bozukluk" olarak etiketlemiştir. Elbette bu yanlıştı çünkü 'sapkın seks uygulayıcıları, akıl hastası' değildir. Günümüzde psikiyatristler, politik nedenlerle tartışmalardan kaçınmaktadır. Gezegende, heteroseksüel olarak doğduğunuz ve içinde büyüdüğünüz çevreden 'sapkın seks uygulayıcısı' olmayı öğrendiğiniz, gerçeğini açıkça söyleyecek tek kişiler Hıristiyanlardır.
B. Uzmanlar, 'etiketin, hastalıktan daha zararlı olduğunu' söylüyor! (1-3);
"Ruhsal hastalığı, bir hastalık
yapan tek kanıt, profesyonellerin, birini, (ruhsal hasta olarak)
etiketlemek için kullandıkları semptomlardır. Ancak birini, ruhsal hasta olarak teşhis etmek için kullanılan semptomlar (çaresizlik,
umutsuzluk, üzüntü, öfke, utanç, suçluluk...) biyolojik belirteçler
değildir. Bu ifadelerin, 'fiziksel nitelikte' olduğuna dair hiçbir kanıt
yoktur. Hepsi 'incinmiş bir ruha' işaret eder." (Ty C. Colbert, Ruhun
tecavüzü, modern psikiyatrinin kimyasal dengesizlik modelinin
hastalarını soldurduğu saat "Rape of the Soul, Hour the Chemical
Imbalance Model of Modern Psychiatry has Faded Its Patients", 2001, s.
237-238)
Hristiyanlar, 'ruhsal mutluluğa' giden bir 'plan görevi' gören İncil'e sahiptir. Bugün bu kadar çok insanın 'ruhsal' olarak 'hasta ' olmasının bir nedeni, (yaşamda, hiçbir amaç veya anlam olmayan, evrimsel bir sürecin sonucu olduklarına) inanmalarıdır. Hristiyanlar, 'hem umut hem de amaçla yaşamak ve ruhsal hastalıklardan kaçınmak' için belirli bir dizi kurala sahiptir. Hristiyanlar, akıl hastası olduklarında, muhtemelen İncil'de bulunan 'yaşam tarzı örüntüsüne' itaatsizlik ediyorlar demektir." (125)
"Binlerce kişi, 'psikiyatristlerin (DNA'larında genetik bir hata' olduğunu ve 'beyinlerinde, düzeltilemeyen biyolojik/kimyasal bir dengesizlik' olduğunu) iddia etmeleri nedeniyle, hayatlarının geri kalanında "biyolojik engelli (biologically-impaired)" olarak etiketleniyor!"
"Psikiyatri, topluma ve bireylere zarar verir.. Ruh sağlığı sistemi, hem bireylere hem de toplumun tamamına zarar veriyor."
Giriş: (1-7) ; "Günümüzde psikiyatristlerin büyük çoğunluğu, insanın, 'biyolojik/kimyasal' görüşünü benimsiyor. İnsanın, 'bir ruhu olduğuna' dair Hristiyan görüşünü reddediyorlar. İnsanın 'düşüncelerinin ve anılarının, beynin fiziksel yıkımından (fiziksel ölüm) bilinçli bir şekilde kurtulduğuna' inanmıyorlar. İncil karşıtı görüşleri, onları 'tüm ruhsal hastalıkların 'kimyasal dengesizlikler, genetik' ve dolayısıyla 'bozuk, arızalı' bir beyinden kaynaklandığı' inancına götürüyor. Bu 'kimyasal dengesizlikler', bir efsanedir ve varlığını kanıtlayacak hiçbir bilim yoktur, sadece teori vardır! Nöroleptik ve antipsikotik ilaçlar, bu hayali "kimyasal dengesizliği" düzeltmez, sadece sakinleştirir ve sersemletir. Bunlar, kendinizi, 'iyi davranamayacak duruma' getirdiğinizde, toplumun sizi "ilaçlayarak boyun eğme" yoludur."
"1806 yılında Pinel, 'deliliğin, beyin hastalıklarından kaynaklandığını' reddetti. O, (günümüz doktorlarının, 'delileri, tedavi edilemez' olarak gördüklerini, çünkü sorunu, yanlış bir şekilde fiziksel olarak gördüklerini) doğru bir şekilde belirtmiştir. O, (delilerin, kötü muameleye maruz kaldığını, çünkü o günün doktorlarının, deliliğin nedenleri konusunda etiyolojiyi yanlış anladıklarını) belirtmiştir. Daha nazik, daha yumuşak ahlaki tedavilerinin çok daha iyi işe yaradığını belirtmiştir!"
"Anlayış bozukluğu genellikle beynin organik bir lezyonunun etkisi olarak kabul edilir, dolayısıyla tedavi edilemez; bu varsayım, birçok durumda anatomik gerçeğe aykırıdır. Manyaklar için kamusal akıl hastaneleri, toplum huzuru için tehlikeli hale gelen üyeleri için birer tutuklama yeri olarak görülmüştür. Sıklıkla az bilgili ve daha az insan olan bu kurumların yöneticilerinin, masum mahkumlarına karşı son derece keyfi bir zulüm ve şiddet sistemi uygulamalarına izin verilmiştir; deneyim ise, istikrarlı ve tarafsız bir kararlılıkla etkili hale getirilen hafif, uzlaştırıcı bir tedavinin daha mutlu etkilerine dair bol ve günlük kanıtlar sunmaktadır." (Delilik Üzerine Bir İnceleme "A Treatise on Insanity", Philippe Pinel, MS 1806)
A. "Genetik uyumsuzluk (genetic misfit)" ve "kırık beyin (broken brain)" etiketi! (1-7); Bu etiket, aslında 'depresyona, kaygıya, umutsuzluğa ve intiharlara' neden oluyor! 'Sağlıklı bir kişiye, 'tıbbi bir teşhis' atfetmek, onu, 'bedensel-tıbbi olarak hasta bir kişiye' dönüştürmezken, ona, 'psikiyatrik bir teşhis' atfetmek, onu, gerçekten de 'ruhsal-psikiyatrik olarak hasta bir kişiye' dönüştürür.
"Bir nefrolog, Smith'in 'üremi hastası' olduğunu beyan edebilir. Ancak Smith'in 'böbrek yetmezliği' yoksa, teşhis, onu 'hasta' yapmaz. Teşhisi, 'hatalı' hale getirir. Buna karşılık, bir psikiyatrist , Smith'in 'şizofreni hastası' olduğunu beyan edebilir. Smith'in 'davranışı veya zihinsel durumu' ne olursa olsun, teşhis, onu bir "şizofreni"ye veya en azından "remisyondaki şizofreni"ye dönüştürecektir." (Psikiyatri: Yalanların Bilimi "Psychiatry: The Science of Lies", Thomas Szasz, 2008 AD, s. 15)
İnsanlara, 'beyinlerinde, kimyasal bir sorun veya genetik bir bozukluk olduğu' söylendiğinde bu, 'büyük sorunlara' yol açar. Bu, 'boynunuzu kırıp, quadriplejik olmak' gibidir çünkü bir çözüm veya düzeltme yoktur. İlaçlar, dengesizliği düzeltmeye yardımcı olmaz ve hiçbir şey, genetiği düzeltemez! 'Ruhsal hastalığı' teşhis edilen kişiye, "kötü genler" söylendiği için 'evliliklerin, boşanmayla sonuçlandığı' birkaç vaka vardır. Kişi, daha sonra 'eşiyle, çocuk sahibi olmayı' reddeder. Bu, evlilik için 'bir anlaşma bozucu' haline geldi. Bu, modern psikiyatrinin 'toplumu, nasıl mahvettiğinin ve bireylere, nasıl zarar verdiğinin' bir örneğidir. Bazen, boşanmayı başlatan, "kötü genlere" sahip olduğu teşhis edilen kişidir. Bazen, boşanmayı başlatan, "genetik olarak lekelenmiş yavrular" doğurmaktan korkan "normal" eştir, -gelecekteki çocuklarının, akıl hastanesine yatırılıp akıl hastası olacağından korkar. Tedavisi olmayan "biyolojik uyumsuz" olarak etiketlenmek, AIDS teşhisi konması gibidir. Tedavisi yoktur ve evlenmek veya evli kalmaya devam etmek için büyük bir risk haline gelirsiniz. Evlilikler iptal edilir! Boşanmalar sonuçlanır!
Sapkın seks uygulayıcıları tanıtım topluluğu (LGBT: lezbiyen, gey, biseksüel ve transgender), 'sorunlarının kökeninin, genetik olduğuna', kendilerini ve genel halkı inandırarak, büyük ölçüde 'yanıltma' konusunda uzun bir geçmişe sahiptir. Sapkın seks uygulayıcılarının, 'genetik' tarafından 'bu şekilde yapıldığına' dair hiçbir bilimsel kanıt yoktur. Eşcinsel olarak doğmazsınız, 'sosyal çevreniz ve kendiniz için yaptığınız kişisel seçimlerin birleşimiyle', eşcinsel olursunuz. Sapkın seks uygulayıcılarının, 'bu şekilde doğmadıkları' gerçeğini öğrenip, (terapiye girip, heteroseksüel olup, evlenip) 'sonsuza dek mutlu yaşadıkları' birçok vaka vardır. Psikiyatri topluluğu, DSM-III'te sapkın seksi "zihinsel bozukluk" olarak etiketlemiştir. Elbette bu yanlıştı çünkü 'sapkın seks uygulayıcıları, akıl hastası' değildir. Günümüzde psikiyatristler, politik nedenlerle tartışmalardan kaçınmaktadır. Gezegende, heteroseksüel olarak doğduğunuz ve içinde büyüdüğünüz çevreden 'sapkın seks uygulayıcısı' olmayı öğrendiğiniz, gerçeğini açıkça söyleyecek tek kişiler Hıristiyanlardır.
B. Uzmanlar, 'etiketin, hastalıktan daha zararlı olduğunu' söylüyor! (1-3);
-"biyolojik olarak engelli"; "Ne
yazık ki bu günlerde gördüğüm şey, bu yeni 'biyolojik psikiyatrinin
kurbanları', çünkü hastalar, genellikle bana 'uzun yıllar süren geçmiş
tedavilerle' geliyorlar. Böyle bir iddiayı destekleyecek 'bir test'
olmamasına ve doğru bir 'kimyasal dengenin, nasıl görüneceğine dair gerçek
bir kavram' olmamasına rağmen hastalara "kimyasal dengesizlikler teşhisi' konması.. Yıllarca 'ilaç denemeleri' yapan ve bu denemelerin hiçbir işe yaramadığı, sadece 'kötü bir beyne'
sahip 'kronik bir hasta' olarak 'kimliklerini pekiştiren' hastalar.. 'Biyolojik' olarak 'engelli bir hasta' olarak bu kimlik (tanımlama),
'biyolojik psikiyatrinin, en yıkıcı etkilerinden' biridir. (Biyolojik
Psikiyatriye Karşı "Against Biologic Psychiatry", Dr. David Kaiser,
Psikolog, Psychiatric Times, Aralık, Aralık 1996, Cilt XIII, Sayı 12)
-"tıbbi
açıdan sapkın"; "Psikiyatri, sosyal açıdan herhangi bir şekilde
marjinal olan insanları 'patolojikleştirerek', normal insan davranışlarının
büyük bir kısmını tıbbi açıdan 'sapkın' olarak yeniden tanımlıyor." -(Biyolojik
Psikiyatride Sahte Bilim "Pseudoscience in Biological Psychiatry",
Colin A. Ross, M.D. ve Alvin Pam, Ph.D., 1995, s. 228).
"Zihinsel hastalıkların varlığını tespit etmek veya yokluğunu belirlemek için 'nesnel yöntemler' olmadığından ve psikiyatrik teşhisler, damgalanmış kişiye 'kapsamlı kişisel zararlar verme' potansiyeline sahip 'damgalayıcı etiketler' olduğundan, ("akıl hastasının" "psikiyatrik masumiyetini (psychiatric innocence)" kanıtlayamaması), psikiyatriyi, modern dünyada özgürlük ve sorumluluk için 'en büyük tehlikelerden biri' haline getirir." (Psikiyatri: Yalanların Bilimi "Psychiatry: The Science of Lies, Thomas Szasz", 2008 AD, s. 3)
Sonuç: (1-8); "Psikiyatri endüstrisinin, "zihinsel hasta' insanları, "biyolojik engelli" olarak yanlış etiketlemesinin verdiği zarar çok büyüktür. Bu etiket, aslında 'depresyona, kaygıya, umutsuzluğa, boşanmaya ve intiharlara' neden olur! Bilim, ruhsal hastalıklardaki 'genetik sorunun', ne olduğunu belirleyemez. Tamamen teoriktir! Bilim, beyinde 'kimyasal bir dengesizlik' olduğunu kanıtlayamaz. Tamamen spekülatiftir! Psikiyatri endüstrisinin, tamamen ve her değişen 'teorik ve spekülatif sosyal bilime' dayanarak, 'birini, yaşam için uygunsuz' olarak etiketlediğinde, verdiği zararı durdurmanın zamanı geldi. İnsanların uyanma zamanı geldi! Psikiyatri, size "Üzgünüm! Kırık bir beynin var!" dediğinde 'efsaneyi, bilime dönüştürerek', topluma ve bireylere zarar verir. Zihinsel olarak hasta insanların, bedenlerinde, hiçbir sorun yoktur. Ruhsal, duygusal bir sorundan muzdaripler:
"Zihinsel hastalıkların varlığını tespit etmek veya yokluğunu belirlemek için 'nesnel yöntemler' olmadığından ve psikiyatrik teşhisler, damgalanmış kişiye 'kapsamlı kişisel zararlar verme' potansiyeline sahip 'damgalayıcı etiketler' olduğundan, ("akıl hastasının" "psikiyatrik masumiyetini (psychiatric innocence)" kanıtlayamaması), psikiyatriyi, modern dünyada özgürlük ve sorumluluk için 'en büyük tehlikelerden biri' haline getirir." (Psikiyatri: Yalanların Bilimi "Psychiatry: The Science of Lies, Thomas Szasz", 2008 AD, s. 3)
Sonuç: (1-8); "Psikiyatri endüstrisinin, "zihinsel hasta' insanları, "biyolojik engelli" olarak yanlış etiketlemesinin verdiği zarar çok büyüktür. Bu etiket, aslında 'depresyona, kaygıya, umutsuzluğa, boşanmaya ve intiharlara' neden olur! Bilim, ruhsal hastalıklardaki 'genetik sorunun', ne olduğunu belirleyemez. Tamamen teoriktir! Bilim, beyinde 'kimyasal bir dengesizlik' olduğunu kanıtlayamaz. Tamamen spekülatiftir! Psikiyatri endüstrisinin, tamamen ve her değişen 'teorik ve spekülatif sosyal bilime' dayanarak, 'birini, yaşam için uygunsuz' olarak etiketlediğinde, verdiği zararı durdurmanın zamanı geldi. İnsanların uyanma zamanı geldi! Psikiyatri, size "Üzgünüm! Kırık bir beynin var!" dediğinde 'efsaneyi, bilime dönüştürerek', topluma ve bireylere zarar verir. Zihinsel olarak hasta insanların, bedenlerinde, hiçbir sorun yoktur. Ruhsal, duygusal bir sorundan muzdaripler:
Hristiyanlar, 'ruhsal mutluluğa' giden bir 'plan görevi' gören İncil'e sahiptir. Bugün bu kadar çok insanın 'ruhsal' olarak 'hasta ' olmasının bir nedeni, (yaşamda, hiçbir amaç veya anlam olmayan, evrimsel bir sürecin sonucu olduklarına) inanmalarıdır. Hristiyanlar, 'hem umut hem de amaçla yaşamak ve ruhsal hastalıklardan kaçınmak' için belirli bir dizi kurala sahiptir. Hristiyanlar, akıl hastası olduklarında, muhtemelen İncil'de bulunan 'yaşam tarzı örüntüsüne' itaatsizlik ediyorlar demektir." (125)
"Anti-psikotik ilaçlar, kullanıcıların %25'inde diyabete neden olur: ay yüzü.
-ay yüzü (moon face)... Anti- psikotik İlaçlar: Psikiyatri, insanlara zarar verir.. "Bunu 'psikiyatrik kemoterapi' olarak düşünüyorum. Saçlarınız dökülmez ama diyabet olabilirsiniz." -(Dr. Gail Daumit)... "Nöroleptik İlaçlar.. Psikoaktif ilaçlar.." Psikiyatrik ilaç kullanan her 4 hastadan 1'inde diyabete neden olur. Psikiyatristlerin, (insülinin, diyabeti tedavi ettiği gibi), psikiyatrik ilaçları da 'kimyasal dengesizliklerin' tedavisi olarak görmeleri ironiktir, oysa psikiyatrik ilaçlar aslında diyabete neden olur!
Giriş: (1-9); (Ana Psikiyatrik İlaç sayfamıza bakın. Tüm psikiyatrik ilaçların ve reçete edildikleri bozuklukların referans bölümüne bakın.) "Psikiyatrik ilaçlar sadece 'kalıcı beyin hasarına ve vücut titremelerine' neden olmakla kalmaz, aynı zamanda diyabetojeniktir (diyabet nedenidir). Kimyasal psikiyatrinin, insanlara 'zarar verme ve incitmenin' uzun bir geçmişi vardır ve 'iatrojenik diyabet' sadece bir başka örnektir. Psikiyatrik bir ilaç kullanıyorsanız, ilacı aldığınız için 'diyabet olma' olasılığınız 5'te 1 veya daha fazladır. Bazı çalışmalar, %25'inin (4'te 1) 'ilaca bağlı diyabet geçirdiğini ' göstermektedir. Bu psikiyatrik ilaçlar, üç nedenden dolayı diyabete neden olur: 1. Genellikle sakinleştirici olarak etki ederek, insanları 'hareketsiz' ve 'daha yavaş hareket' ettirirler. 2. İştahı uyarır. 3. Beyinde, glikoz metabolizmasını değiştiren kimyasal dengesizlikler yaratırlar. .
Yani nöroleptik ve psikoaktif ilaçlar, doğrudan 'beyin hasarına' yol açmanın yanı sıra, 'diyabet' adı verilen 'gerçek bir hastalığa' da yol açacaktır. Nöroleptik ilaçların, 'diyabetojenik' olduğu iyi belgelenmiştir, hatta FDA bile, 'bu ilaçların, diyabeti tetiklediği' konusunda uyarmaktadır. Psikiyatristlerin genellikle psikiyatrik ilaçları (insülinin diyabeti tedavi ettiği gibi) 'kimyasal dengesizliklerin' tedavisi olarak görmeleri ironiktir, oysa psikiyatrik ilaçlar aslında bir kişinin diyabet olmasına neden olabilir!"
A. Nöroleptik ilaçlar, 'diyabete' neden olur (diyabetojenik) (1-13); "Aslında, akıl hastaları arasında, her beş kişiden biri 'diyabet hastası' gibi görünüyor - genel nüfusun yaklaşık iki katı. Bu, pek fark edilmeyen bir artış, ancak akıl sağlığı uzmanlarını, genellikle 'ihmal edilen bir nüfusa, nasıl bakacaklarını' yeniden düşünmeye itiyor." (Diyabet, Akıl Hastaları İçin Bir Yük Daha "In Diabetes, One More Burden for the Mentally Ill", N. R. Kleinfield, New York Times, 12 Haziran 2006 AD)
"Belki de toplantının akıl hastalığı teşhisi konan kişiler için olduğunun tek göstergesi, önemli sayıda kişinin aşırı kilolu olmasıydı. Bipolar bozukluk teşhisi konan kişilere genellikle Zyprexa gibi atipik bir antipsikotik reçete edilir ve bu ilaçlar düzenli olarak insanların kilo almasına neden olur." (Bir Salgının Anatomisi "Anatomy of an Epidemic", Robert Whitaker, 2010 AD, s. 13)
"Antipsikotikler... kısmen uyarıcı olarak diyabetojeniktir hem iştah hem de halsizlik. Antipsikotik ilaç kullanan her beş hastadan biri 'diyabet' geliştiriyor." (Zorlama Tedavi Olarak "Coercion as Cure", Thomas Szasz, 2007 AD, s. 185)
-ay yüzü (moon face)... Anti- psikotik İlaçlar: Psikiyatri, insanlara zarar verir.. "Bunu 'psikiyatrik kemoterapi' olarak düşünüyorum. Saçlarınız dökülmez ama diyabet olabilirsiniz." -(Dr. Gail Daumit)... "Nöroleptik İlaçlar.. Psikoaktif ilaçlar.." Psikiyatrik ilaç kullanan her 4 hastadan 1'inde diyabete neden olur. Psikiyatristlerin, (insülinin, diyabeti tedavi ettiği gibi), psikiyatrik ilaçları da 'kimyasal dengesizliklerin' tedavisi olarak görmeleri ironiktir, oysa psikiyatrik ilaçlar aslında diyabete neden olur!
Giriş: (1-9); (Ana Psikiyatrik İlaç sayfamıza bakın. Tüm psikiyatrik ilaçların ve reçete edildikleri bozuklukların referans bölümüne bakın.) "Psikiyatrik ilaçlar sadece 'kalıcı beyin hasarına ve vücut titremelerine' neden olmakla kalmaz, aynı zamanda diyabetojeniktir (diyabet nedenidir). Kimyasal psikiyatrinin, insanlara 'zarar verme ve incitmenin' uzun bir geçmişi vardır ve 'iatrojenik diyabet' sadece bir başka örnektir. Psikiyatrik bir ilaç kullanıyorsanız, ilacı aldığınız için 'diyabet olma' olasılığınız 5'te 1 veya daha fazladır. Bazı çalışmalar, %25'inin (4'te 1) 'ilaca bağlı diyabet geçirdiğini ' göstermektedir. Bu psikiyatrik ilaçlar, üç nedenden dolayı diyabete neden olur: 1. Genellikle sakinleştirici olarak etki ederek, insanları 'hareketsiz' ve 'daha yavaş hareket' ettirirler. 2. İştahı uyarır. 3. Beyinde, glikoz metabolizmasını değiştiren kimyasal dengesizlikler yaratırlar. .
Yani nöroleptik ve psikoaktif ilaçlar, doğrudan 'beyin hasarına' yol açmanın yanı sıra, 'diyabet' adı verilen 'gerçek bir hastalığa' da yol açacaktır. Nöroleptik ilaçların, 'diyabetojenik' olduğu iyi belgelenmiştir, hatta FDA bile, 'bu ilaçların, diyabeti tetiklediği' konusunda uyarmaktadır. Psikiyatristlerin genellikle psikiyatrik ilaçları (insülinin diyabeti tedavi ettiği gibi) 'kimyasal dengesizliklerin' tedavisi olarak görmeleri ironiktir, oysa psikiyatrik ilaçlar aslında bir kişinin diyabet olmasına neden olabilir!"
A. Nöroleptik ilaçlar, 'diyabete' neden olur (diyabetojenik) (1-13); "Aslında, akıl hastaları arasında, her beş kişiden biri 'diyabet hastası' gibi görünüyor - genel nüfusun yaklaşık iki katı. Bu, pek fark edilmeyen bir artış, ancak akıl sağlığı uzmanlarını, genellikle 'ihmal edilen bir nüfusa, nasıl bakacaklarını' yeniden düşünmeye itiyor." (Diyabet, Akıl Hastaları İçin Bir Yük Daha "In Diabetes, One More Burden for the Mentally Ill", N. R. Kleinfield, New York Times, 12 Haziran 2006 AD)
"Belki de toplantının akıl hastalığı teşhisi konan kişiler için olduğunun tek göstergesi, önemli sayıda kişinin aşırı kilolu olmasıydı. Bipolar bozukluk teşhisi konan kişilere genellikle Zyprexa gibi atipik bir antipsikotik reçete edilir ve bu ilaçlar düzenli olarak insanların kilo almasına neden olur." (Bir Salgının Anatomisi "Anatomy of an Epidemic", Robert Whitaker, 2010 AD, s. 13)
"Antipsikotikler... kısmen uyarıcı olarak diyabetojeniktir hem iştah hem de halsizlik. Antipsikotik ilaç kullanan her beş hastadan biri 'diyabet' geliştiriyor." (Zorlama Tedavi Olarak "Coercion as Cure", Thomas Szasz, 2007 AD, s. 185)
"Çalışmada, 'anti-psikotik ilaç reçete edilen çocuk
sayısının, 1995 ile 2002 arasında beş kat artarak tahmini 2,5 milyona
çıktığı' belirtildi. Bu, '1990'ların ortalarında, neredeyse 'her 1.000 çocuktan
8,6'sından 1.000'de 40'ına' bir artış anlamına geliyor. Ancak
reçetelerin yarısından fazlası 'dikkat eksikliği ve diğer psikotik
olmayan durumlar' içindi. 1990'ların ortalarından bu yana
'anti-psikotiklerin' artan kullanımı, 'Zyprexa ve Risperdal' gibi pahalı ve
yoğun bir şekilde pazarlanan ilaçların, piyasaya sürülmesiyle örtüşüyor.
Her ikisinin de ambalaj bilgileri, 'çocuklarda güvenlik ve etkililiğinin
belirlenmediğini' söylüyor. Genellikle antipsikotikler, 'hap başına birkaç dolara' mal olan
ilaçlar, eski ilaçlardan daha güvenli kabul ediliyor —en
azından yetişkinlerde— ancak yine de 'kilo alımı, yüksek kolesterol ve
diyabet' gibi ciddi yan etkilere sahip olabilirler." ('Çocuklarda,
antipsikotik ilaç kullanımı fırladı: Araştırmacılar 1995'ten 2002'ye beş
kat artış buldu', Associated Press, 16 Mart 2006)
"Brooklyn'deki Bayview Manor yetişkinler
evinde yaşayan bir 'şeker hastası' olan Robin Stigliano, 'şizofreni' için
'ilaç' kullanıyor. Kilosu 150'den 241 pound'a fırladı." (Diyabet'te, Akıl
Hastaları İçin Bir Yük Daha "In Diabetes, One More Burden for the
Mentally Ill", N. R. Kleinfield, New York Times, 12 Haziran 2006 AD)
"Psikiyatrik ilaçlar, size nasıl zarar verir: "ilaç kaynaklı mani, aşırı aktivite, uykusuzluk, hızlı düşünceler, çılgınca ve yorucu enerji patlamaları, büyüklük ve her şeye gücü yetme fantezileri, paranoya,... intihar, hayat birikimlerini gerçekçi olmayan planlara harcamak veya işlerini ve evliliklerini mahvetmek veya bırakmak... hafıza, konsantrasyon zorlukları, baş ağrıları ve mide ağrıları, uyku sorunları, çeşitli mesane ve bağırsak işlev bozuklukları, cilt sorunları, cinsel işlev bozuklukları, kilo kaybı veya alımı, yorgunluk veya ilgisizlik, endişeli veya depresif duygular, sinirlilik ve sabırsızlık. anormal şeker ve/veya insülin metabolizması, kilo alımı, yüksek kolesterol seviyeleri ve yüksek tansiyon... duyguların düzleşmesi.." (İlacınız Sorununuz Olabilir "Your Drug May Be Your Problem", Peter Breggin, David Cohen, 2007 AD, s. 110)
"Psikiyatristler, tehlikeli derecede 'yüksek kan şekeriyle' işaretlenen diyabetin, genellikle daha da kötüleştiği, hatta reçete ettikleri bazı ilaçlar tarafından hızlandırılmış: hızlı kilo alımı ve hastalığın kendisiyle [diyabet] bağlantılı olan antipsikotik haplar.." (Diyabette, Akıl Hastaları İçin Bir Yük Daha "In Diabetes, One More Burden for the Mentally Ill", N. R. Kleinfield, New York Times, 12 Haziran 2006 AD)
"Bu insanların 'akıl hastalığı' olması yeterince kötü ve sonra tedavi görüyorlar [ilaçlar] ve 'diyabet' getiriyorlar" diyor Columbia Üniversitesi Fizik ve Cerrahlar Koleji'nin psikiyatri bölüm başkanı Dr. Jeffrey Lieberman." (Diyabette, Akıl Hastaları İçin Bir Yük Daha "In Diabetes, One More Burden for the Mentally Ill", N. R. Kleinfield, New York Times, 12 Haziran 2006 AD)
"Psikiyatristler, hastaların gözlerinin önünde balon gibi şiştiğini izliyorlar" dedi Johns Hopkins Tıp Enstitüleri'nde yardımcı doçent olan Dr. Gail Daumit. "Bu durum özellikle 1990'ların başında sözde 'atipik antipsikotik ilaçların' ortaya çıkmasından bu yana geçerlidir. Çalışmalar 'bu ilaçların, glikoz metabolizmasını değiştirebileceğini ve özellikle diyabete yatkın kişilerde kilo alımını teşvik edebileceğini' göstermektedir." (Diyabet, Zihinsel Hastalar İçin Bir Yük Daha "In Diabetes, One More Burden for the Mentally Ill", N. R. Kleinfield, New York Times, 12 Haziran 2006 AD)
"Gıda ve İlaç Dairesi (FDA), atipik antipsikotiklerin diyabet riski hakkında uyarı etiketleri taşımasını zorunlu kılmaktadır" (Diyabet, Zihinsel Hastalar İçin Bir Yük Daha "In Diabetes, One More Burden for the Mentally Ill", N. R. Kleinfield, New York Times, 12 Haziran 2006 AD)
"Kentin sağlık departmanının 2003 yılında yaptığı bir araştırmada, ruhsal hastalık belirtileri bildiren yetişkinlerin yaklaşık yüzde 17'sine, yani 52.000 kişiye diyabet teşhisi konduğu tespit edildi. Başka yerlerde, oranlar aynı veya daha fazladır." (Diyabet, Akıl Hastaları İçin Bir Yük Daha "In Diabetes, One More Burden for the Mentally Ill", N. R. Kleinfield, New York Times, 12 Haziran 2006 AD)
"Hastalarla klozapin hakkında sohbet ettiğimde, 'Bu zihninizi geri getirebilir, ancak vücudunuza zarar verebilir' diyorum" dedi Dr. Duckworth. "Bunu psikiyatrik kemoterapi olarak düşünüyorum. Saçlarınız dökülmeyecek ama diyabet olabilirsiniz." (Diyabet, Zihinsel Hastalar İçin Bir Yük Daha "In Diabetes, One More Burden for the Mentally Ill", N. R. Kleinfield, New York Times, 12 Haziran 2006 AD)
"Sağlık Bakanlığı'nın yakın zamanda 19 evde yaptığı bir örnekleme, sakinlerin yaklaşık dörtte birinin diyabet hastası olduğunu buldu." (Diyabet, Zihinsel Hastalar İçin Bir Yük Daha "In Diabetes, One More Burden for the Mentally Ill", N. R. Kleinfield, New York Times, 12 Haziran 2006 AD)
B. Psikiyatrik ilaçlar diyabete nasıl neden olur: (1-7); "Psikiyatrik ilaçlar diyabete üç şekilde neden olur: Sakinleştirici etki, iştahı uyarır, glikoz metabolizmasını değiştirir. Nöroleptik ilaçların, daha önce hiç olmadığı yerde beyinde kimyasal bir dengesizlik yaratmak olan ve aktif insanları hareketsiz ve hareketsiz zombilere dönüştüren bir kimyasal lobotomiye benzediği iyi belgelenmiştir. Fiziksel egzersiz eksikliğinin diyabetin tetikleyicisi olduğu iyi bilinmektedir. Bu ilaçlar vücut fonksiyonlarını en aza indirir. Nöroleptik kullanan kişiler yemek yer, uyur, kağıt oynar, sigara içer ve düzenli egzersiz derslerine katılmak için hiç de kendi kendilerine motive olmazlar.
"Robin Stigliano'nun psikiyatristi, enjeksiyon yoluyla Haldol'ün yanı sıra kilo alımıyla en yakından ilişkili ilaçlardan biri olan Zyprexa'yı da almasını söylüyor. Şizofrenisine yardımcı oldular, ancak Brooklyn'deki bir yetişkin evinde yaşayan 37 yaşındaki Bayan Stigliano, kilosunun 150'den 241 pound'a fırladığını gördü. Ve her üç haftada bir Haldol infüzyonu aldığında, tek yapmak istediği şey uyumak. "En sevdiğim aktivite bu" dedi." (Diyabet, Akıl Hastaları İçin Bir Yük Daha "In Diabetes, One More Burden for the Mentally Ill", N. R. Kleinfield, New York Times, 12 Haziran 2006 AD)
-Psikiyatristler ve akıl hastaneleri kayıtsız: Günümüzde psikiyatristler aslında sadece reçete yazıyor. Gerçek tıp doktorları olmalarına rağmen, hastalarının 'temel fiziksel sağlık ihtiyaçlarıyla' nadiren ilgilenirler, örneğin hastalarını tartarlar. Batı Los Angeles Gaziler İdaresi Tıp Merkezi'nde görevli bir psikiyatrist olan Dr. Donna Ames Wirshing, "Çoğu psikiyatrist hastalarına neredeyse hiç bakmaz" dedi. Yakın zamanda 30 kişiye' hastalarını kaç kez tarttıklarını' sordu; 3 el kalktı." (Diyabet, Akıl Hastaları İçin Bir Yük Daha "In Diabetes, One More Burden for the Mentally Ill", N. R. Kleinfield, New York Times, 12 Haziran 2006 AD)
"Akıl hastaneleri, ruh sağlığı hastaneleri ve sosyal yardım grupları , genellikle hastalarının, olabildiğince 'sessiz ve rahatsız edici olmamasıyla' ilgilenirler, bu da işlerini kolaylaştırır. Tıpkı Ritalin'in (sendika üyesi bir öğretmenin, sınıftaki) herhangi bir kolay iş için, en iyi arkadaşı olması gibi, Nöroleptikler de akıl hastanesinin 'kontrolü sağlamak ve personelin iş yükünü azaltmak' için en iyi arkadaşıdır. "Surf Manor, şehrin binlerce akıl hastasının yaşadığı onlarca 'kar amaçlı yetişkin evinden' biri olan Coney Adası'nın ucunda yer almaktadır. Sakinler, yemeklerden şikayetçi. Aktiviteler efor sarfettirmiyor. Haftanın teklifleri duvara bantlanmış: domino, blackjack, manikür, mücevher dersi.. Yani erkekler ve kadınlar yemek yiyor, uyuyor, sigara içiyor, televizyon izliyor, uyuyor - sonra hepsini tekrar yapıyor. Şaşırtıcı olmayan bir şekilde, orada yaşayanlar, '200 sakinin onlarcasının diyabetle mücadele ettiğini' söylüyor." (Diyabet, Akıl Hastaları İçin Bir Yük Daha "In Diabetes, One More Burden for the Mentally Ill", N. R. Kleinfield, New York Times, 12 Haziran 2006 AD)
Akıl hastaneleri ve akıl hastanelerindeki sendikalı işçilerin ve sosyal yardım evlerindeki asgari ücretli işçilerin, 'düzenli egzersiz ve diyet programları' oluşturmak için "bu kadar çok çalışmak" için hiçbir teşvikleri yok, inanılmaz..
Sonuç: (1-3); "Psikiyatristlerin, (insülinin diyabeti tedavi ettiği gibi) psikiyatrik ilaçları da 'kimyasal dengesizliklerin tedavisi' olarak görmeleri ironiktir, oysa psikiyatrik ilaçlar aslında bir kişinin 'diyabet' olmasına neden olabilir! Psikiyatrik ilaçlar sadece 'beyin hasarına' neden olmaz ve 'kimyasal dengesizlikler' de yaratır. Psikiyatrik ilaçların, kullanıcıların 4'te 1'inde diyabete neden olması şaşırtıcı değildir. Psikiyatrinin, topluma ve bireylere ' incitme ve zarar verme' "hurting and harming" konusunda uzun bir geçmişi vardır."
Önemli Not: "Bir tıp doktorunun veya psikiyatristin reçeteli ilaçlarını, onlara danışmadan asla almayı bırakmayın. Aniden bırakmak sizi öldürebilir! Bir hakimin emriyle Nöroleptik kullanıyorsanız, bir iş bulun ve kendi başınıza işlev görebileceğinizi gösterin ve doktorunuzdan ilaçlarınızın azaltılmasını isteyin. Psikiyatristinize kendi başınıza bağımsız, sorumlu ve normal bir şekilde işlev görebileceğinizi ne kadar çok gösterirseniz, o kadar az ilaç yazacaktır. Hepsi size kalmış! İlk adım, doktorunuza ilaçların çalışma yeteneğinizi etkilediğini söylemektir. Doktorunuzdan ilaç dozunuzu azaltmasını isteyin. Altı ay çalıştıktan sonra tekrar gidin ve tekrar azaltmasını isteyin. Bağımsız, sorumlu ve normal bir şekilde kendi başınıza işlev görebildiğiniz sürece, zamanla isteğiniz üzerine ilaçları azaltmaya devam edeceklerdir. Her zaman doktorunuzla çalışın. Bir doktorun gözetimi olmadan asla ilaç veya doz değişikliği kararı vermeyin.." (140)
"Psikiyatrik ilaçlar, size nasıl zarar verir: "ilaç kaynaklı mani, aşırı aktivite, uykusuzluk, hızlı düşünceler, çılgınca ve yorucu enerji patlamaları, büyüklük ve her şeye gücü yetme fantezileri, paranoya,... intihar, hayat birikimlerini gerçekçi olmayan planlara harcamak veya işlerini ve evliliklerini mahvetmek veya bırakmak... hafıza, konsantrasyon zorlukları, baş ağrıları ve mide ağrıları, uyku sorunları, çeşitli mesane ve bağırsak işlev bozuklukları, cilt sorunları, cinsel işlev bozuklukları, kilo kaybı veya alımı, yorgunluk veya ilgisizlik, endişeli veya depresif duygular, sinirlilik ve sabırsızlık. anormal şeker ve/veya insülin metabolizması, kilo alımı, yüksek kolesterol seviyeleri ve yüksek tansiyon... duyguların düzleşmesi.." (İlacınız Sorununuz Olabilir "Your Drug May Be Your Problem", Peter Breggin, David Cohen, 2007 AD, s. 110)
"Psikiyatristler, tehlikeli derecede 'yüksek kan şekeriyle' işaretlenen diyabetin, genellikle daha da kötüleştiği, hatta reçete ettikleri bazı ilaçlar tarafından hızlandırılmış: hızlı kilo alımı ve hastalığın kendisiyle [diyabet] bağlantılı olan antipsikotik haplar.." (Diyabette, Akıl Hastaları İçin Bir Yük Daha "In Diabetes, One More Burden for the Mentally Ill", N. R. Kleinfield, New York Times, 12 Haziran 2006 AD)
"Bu insanların 'akıl hastalığı' olması yeterince kötü ve sonra tedavi görüyorlar [ilaçlar] ve 'diyabet' getiriyorlar" diyor Columbia Üniversitesi Fizik ve Cerrahlar Koleji'nin psikiyatri bölüm başkanı Dr. Jeffrey Lieberman." (Diyabette, Akıl Hastaları İçin Bir Yük Daha "In Diabetes, One More Burden for the Mentally Ill", N. R. Kleinfield, New York Times, 12 Haziran 2006 AD)
"Psikiyatristler, hastaların gözlerinin önünde balon gibi şiştiğini izliyorlar" dedi Johns Hopkins Tıp Enstitüleri'nde yardımcı doçent olan Dr. Gail Daumit. "Bu durum özellikle 1990'ların başında sözde 'atipik antipsikotik ilaçların' ortaya çıkmasından bu yana geçerlidir. Çalışmalar 'bu ilaçların, glikoz metabolizmasını değiştirebileceğini ve özellikle diyabete yatkın kişilerde kilo alımını teşvik edebileceğini' göstermektedir." (Diyabet, Zihinsel Hastalar İçin Bir Yük Daha "In Diabetes, One More Burden for the Mentally Ill", N. R. Kleinfield, New York Times, 12 Haziran 2006 AD)
"Gıda ve İlaç Dairesi (FDA), atipik antipsikotiklerin diyabet riski hakkında uyarı etiketleri taşımasını zorunlu kılmaktadır" (Diyabet, Zihinsel Hastalar İçin Bir Yük Daha "In Diabetes, One More Burden for the Mentally Ill", N. R. Kleinfield, New York Times, 12 Haziran 2006 AD)
"Kentin sağlık departmanının 2003 yılında yaptığı bir araştırmada, ruhsal hastalık belirtileri bildiren yetişkinlerin yaklaşık yüzde 17'sine, yani 52.000 kişiye diyabet teşhisi konduğu tespit edildi. Başka yerlerde, oranlar aynı veya daha fazladır." (Diyabet, Akıl Hastaları İçin Bir Yük Daha "In Diabetes, One More Burden for the Mentally Ill", N. R. Kleinfield, New York Times, 12 Haziran 2006 AD)
"Hastalarla klozapin hakkında sohbet ettiğimde, 'Bu zihninizi geri getirebilir, ancak vücudunuza zarar verebilir' diyorum" dedi Dr. Duckworth. "Bunu psikiyatrik kemoterapi olarak düşünüyorum. Saçlarınız dökülmeyecek ama diyabet olabilirsiniz." (Diyabet, Zihinsel Hastalar İçin Bir Yük Daha "In Diabetes, One More Burden for the Mentally Ill", N. R. Kleinfield, New York Times, 12 Haziran 2006 AD)
"Sağlık Bakanlığı'nın yakın zamanda 19 evde yaptığı bir örnekleme, sakinlerin yaklaşık dörtte birinin diyabet hastası olduğunu buldu." (Diyabet, Zihinsel Hastalar İçin Bir Yük Daha "In Diabetes, One More Burden for the Mentally Ill", N. R. Kleinfield, New York Times, 12 Haziran 2006 AD)
B. Psikiyatrik ilaçlar diyabete nasıl neden olur: (1-7); "Psikiyatrik ilaçlar diyabete üç şekilde neden olur: Sakinleştirici etki, iştahı uyarır, glikoz metabolizmasını değiştirir. Nöroleptik ilaçların, daha önce hiç olmadığı yerde beyinde kimyasal bir dengesizlik yaratmak olan ve aktif insanları hareketsiz ve hareketsiz zombilere dönüştüren bir kimyasal lobotomiye benzediği iyi belgelenmiştir. Fiziksel egzersiz eksikliğinin diyabetin tetikleyicisi olduğu iyi bilinmektedir. Bu ilaçlar vücut fonksiyonlarını en aza indirir. Nöroleptik kullanan kişiler yemek yer, uyur, kağıt oynar, sigara içer ve düzenli egzersiz derslerine katılmak için hiç de kendi kendilerine motive olmazlar.
"Robin Stigliano'nun psikiyatristi, enjeksiyon yoluyla Haldol'ün yanı sıra kilo alımıyla en yakından ilişkili ilaçlardan biri olan Zyprexa'yı da almasını söylüyor. Şizofrenisine yardımcı oldular, ancak Brooklyn'deki bir yetişkin evinde yaşayan 37 yaşındaki Bayan Stigliano, kilosunun 150'den 241 pound'a fırladığını gördü. Ve her üç haftada bir Haldol infüzyonu aldığında, tek yapmak istediği şey uyumak. "En sevdiğim aktivite bu" dedi." (Diyabet, Akıl Hastaları İçin Bir Yük Daha "In Diabetes, One More Burden for the Mentally Ill", N. R. Kleinfield, New York Times, 12 Haziran 2006 AD)
-Psikiyatristler ve akıl hastaneleri kayıtsız: Günümüzde psikiyatristler aslında sadece reçete yazıyor. Gerçek tıp doktorları olmalarına rağmen, hastalarının 'temel fiziksel sağlık ihtiyaçlarıyla' nadiren ilgilenirler, örneğin hastalarını tartarlar. Batı Los Angeles Gaziler İdaresi Tıp Merkezi'nde görevli bir psikiyatrist olan Dr. Donna Ames Wirshing, "Çoğu psikiyatrist hastalarına neredeyse hiç bakmaz" dedi. Yakın zamanda 30 kişiye' hastalarını kaç kez tarttıklarını' sordu; 3 el kalktı." (Diyabet, Akıl Hastaları İçin Bir Yük Daha "In Diabetes, One More Burden for the Mentally Ill", N. R. Kleinfield, New York Times, 12 Haziran 2006 AD)
"Akıl hastaneleri, ruh sağlığı hastaneleri ve sosyal yardım grupları , genellikle hastalarının, olabildiğince 'sessiz ve rahatsız edici olmamasıyla' ilgilenirler, bu da işlerini kolaylaştırır. Tıpkı Ritalin'in (sendika üyesi bir öğretmenin, sınıftaki) herhangi bir kolay iş için, en iyi arkadaşı olması gibi, Nöroleptikler de akıl hastanesinin 'kontrolü sağlamak ve personelin iş yükünü azaltmak' için en iyi arkadaşıdır. "Surf Manor, şehrin binlerce akıl hastasının yaşadığı onlarca 'kar amaçlı yetişkin evinden' biri olan Coney Adası'nın ucunda yer almaktadır. Sakinler, yemeklerden şikayetçi. Aktiviteler efor sarfettirmiyor. Haftanın teklifleri duvara bantlanmış: domino, blackjack, manikür, mücevher dersi.. Yani erkekler ve kadınlar yemek yiyor, uyuyor, sigara içiyor, televizyon izliyor, uyuyor - sonra hepsini tekrar yapıyor. Şaşırtıcı olmayan bir şekilde, orada yaşayanlar, '200 sakinin onlarcasının diyabetle mücadele ettiğini' söylüyor." (Diyabet, Akıl Hastaları İçin Bir Yük Daha "In Diabetes, One More Burden for the Mentally Ill", N. R. Kleinfield, New York Times, 12 Haziran 2006 AD)
Akıl hastaneleri ve akıl hastanelerindeki sendikalı işçilerin ve sosyal yardım evlerindeki asgari ücretli işçilerin, 'düzenli egzersiz ve diyet programları' oluşturmak için "bu kadar çok çalışmak" için hiçbir teşvikleri yok, inanılmaz..
Sonuç: (1-3); "Psikiyatristlerin, (insülinin diyabeti tedavi ettiği gibi) psikiyatrik ilaçları da 'kimyasal dengesizliklerin tedavisi' olarak görmeleri ironiktir, oysa psikiyatrik ilaçlar aslında bir kişinin 'diyabet' olmasına neden olabilir! Psikiyatrik ilaçlar sadece 'beyin hasarına' neden olmaz ve 'kimyasal dengesizlikler' de yaratır. Psikiyatrik ilaçların, kullanıcıların 4'te 1'inde diyabete neden olması şaşırtıcı değildir. Psikiyatrinin, topluma ve bireylere ' incitme ve zarar verme' "hurting and harming" konusunda uzun bir geçmişi vardır."
Önemli Not: "Bir tıp doktorunun veya psikiyatristin reçeteli ilaçlarını, onlara danışmadan asla almayı bırakmayın. Aniden bırakmak sizi öldürebilir! Bir hakimin emriyle Nöroleptik kullanıyorsanız, bir iş bulun ve kendi başınıza işlev görebileceğinizi gösterin ve doktorunuzdan ilaçlarınızın azaltılmasını isteyin. Psikiyatristinize kendi başınıza bağımsız, sorumlu ve normal bir şekilde işlev görebileceğinizi ne kadar çok gösterirseniz, o kadar az ilaç yazacaktır. Hepsi size kalmış! İlk adım, doktorunuza ilaçların çalışma yeteneğinizi etkilediğini söylemektir. Doktorunuzdan ilaç dozunuzu azaltmasını isteyin. Altı ay çalıştıktan sonra tekrar gidin ve tekrar azaltmasını isteyin. Bağımsız, sorumlu ve normal bir şekilde kendi başınıza işlev görebildiğiniz sürece, zamanla isteğiniz üzerine ilaçları azaltmaya devam edeceklerdir. Her zaman doktorunuzla çalışın. Bir doktorun gözetimi olmadan asla ilaç veya doz değişikliği kararı vermeyin.." (140)
***
**Antipsikotikler beyne zarar verir...
"Antipsikotiklerle
ilişkili bilişsel bozulmanın mekanizmalarının anlaşılmasını ilerletmek
ve zararı en aza indirmek: harekete geçme çağrısı
1950'lerde antipsikotik ilaçların, şiddetli psikotik bozuklukların pozitif (ve bazı durumlarda negatif) semptomlarını önemli ölçüde iyileştirebileceğinin keşfi, antipsikotiklerin akut iyileşme için birinci basamak tedavi haline gelmesine ve nüksetmeyi önlemek için en az 'bir ila iki yıl boyunca bakım yapılmasının' önerilmesine yol açtı. Ancak antipsikotik ilaçlar, genellikle 'bilişsel bozukluk gibi zayıf işlevsel sonuçlara' neden olan semptomları iyileştirmez. Klinik olarak önemli bilişsel bozukluk, psikotik hastalığın bir özelliğidir ve antipsikotiklerin tanıtılmasından önce zaten mevcuttur. Değişken olsa da, kanıtların büyük kısmı antipsikotiklerin, 'genel bilişsel işlev' üzerindeki etkilerinin, en iyi ihtimalle hafif pozitif olduğunu ve bu pozitif etkilerin, çoğunlukla bilişsel test uygulama etkileriyle veya atipik antipsikotiklerin, tipik antipsikotiklerden daha az bilişsel olarak 'bozucu' olmasıyla açıklanabileceğini göstermektedir.
Daha yeni literatürün giderek artan bir kısmı, 'antipsikotik ilaçların, aslında ' sözel öğrenme ve hafıza ile bileşik işlev' gibi belirli alanlar da dahil olmak üzere 'bilişsel işlevi', kötüleştirebileceğini öne sürmektedir. Özellikle 'bilişsel yavaşlama' olmak üzere 'öznel bilişsel bozukluk', antipsikotik kullanan kişiler tarafından sıklıkla bildirilmektedir. Doğalcı çalışmalar, daha yüksek 'kümülatif antipsikotik maruziyetinin, daha zayıf bilişsel işlevle' ilişkili olduğunu göstermiştir, ancak bu bulgular endikasyona göre kafa karıştırıcı olabilir. (...)
Dopaminerjik modülasyonun bilişsel işlev üzerindeki etkileri.. Dopamin modülasyonu, özellikle dopaminerjik mezokortikal ve mezolimbik yollar aracılığıyla prefrontal korteksi ve striatumu birbirine bağlayan beyin devrelerinin düzenlenmesi yoluyla bilişin birçok yönüne hizmet eder. Grubumuzun önceki çalışmaları, 'antipsikotiklerin kısa süreli kullanımının bile, 'kortiko-striatal bölgelerdeki hem beyin yapısında hem de işlevinde, belirgin değişikliklere neden olabileceğini' göstermiştir. (....)
Antikolinerjik modülasyonun bilişsel işlev üzerindeki etkileri.. Tutarlı kanıtlar, psikozun altında yatan birincil hastalık mekanizması olarak 'striatal presinaptik dopamin sentezinin' arttığını gösterse de, antipsikotik kullanımına bağlı 'nöral değişiklikler' yalnızca dopaminerjik yollarda lokalize değildir, bunun yerine 'daha yüksek düzeyli bilişsel süreçlere' hizmet eden 'talamo-kortikal' devrelerdeki, yaygın 'işlevsel beyin değişikliklerini' yansıtabilir.
Antipsikotik ilaçlar (ve diğer psikotropik ilaçlar), asetilkolin reseptörlerinin 'antagonizma' derecesinde farklılık gösterir; 'antikolinerjik yük' olarak bilinen bir risk faktörüdür. Beynin, ana kolinerjik yolları 'bazal ön beyin, beyin sapı ve striatumdan' kaynaklanır ve tüm kortikal ve subkortikal bölgeleri, innerve eder. Psikotropik (ve psikotropik olmayan) ilaçlardan kaynaklanan 'antikolinerjik yük' genellikle 'bilişsel bozulma' ile ilişkilidir ve antipsikotikler de dahil olmak üzere antikolinerjik ilaçlara maruz kalmanın 'bunama riskini' önemli ölçüde artırmasıyla ilişkilidir. (...)
Yan etkilerin bilişsel işlev üzerindeki etkisi.. Antipsikotik nörotransmitter modülasyonunun, bilişsel işlevi destekleyen 'beyin devreleri' üzerindeki etkileri, 'sedasyon, hareket bozuklukları (örn. ekstrapiramidal etkiler), motivasyonsuzluk ve bulanık görme' gibi nispeten yaygın olan yan etkiler olarak da ortaya çıkabilir.
Yan etkiler, 'bilişsel işlevi' büyük ölçüde etkileyebilir veya bozabilir veya 'bilişsel görevlerdeki performansı' engelleyebilir ve işlevsel sonuç, 'kişisel iyileşme veya yaşam kalitesi' için daha olumsuz sonuçlara yol açabilir. Bilişsel etkiler de dahil olmak üzere antipsikotik yan etkilerinin bir diğer yaygın sonucu, insanların, tıbbi rehberlik olmadan, ilaçlarını almayı bırakmalarıdır. Bu, potansiyel olarak nüksetme ve hastaneye yatış gibi istenmeyen olumsuz sonuçlara yol açabilir. Antipsikotikle ilişkili yan etkiler, 'psikotik bozukluklarda bilişsel bozulmanın bir mekanizması' olarak nadiren incelenir ve tedavi yanıtının optimize edilebilmesi için daha sistematik bir araştırma gerektirir. (....)" (162)
1950'lerde antipsikotik ilaçların, şiddetli psikotik bozuklukların pozitif (ve bazı durumlarda negatif) semptomlarını önemli ölçüde iyileştirebileceğinin keşfi, antipsikotiklerin akut iyileşme için birinci basamak tedavi haline gelmesine ve nüksetmeyi önlemek için en az 'bir ila iki yıl boyunca bakım yapılmasının' önerilmesine yol açtı. Ancak antipsikotik ilaçlar, genellikle 'bilişsel bozukluk gibi zayıf işlevsel sonuçlara' neden olan semptomları iyileştirmez. Klinik olarak önemli bilişsel bozukluk, psikotik hastalığın bir özelliğidir ve antipsikotiklerin tanıtılmasından önce zaten mevcuttur. Değişken olsa da, kanıtların büyük kısmı antipsikotiklerin, 'genel bilişsel işlev' üzerindeki etkilerinin, en iyi ihtimalle hafif pozitif olduğunu ve bu pozitif etkilerin, çoğunlukla bilişsel test uygulama etkileriyle veya atipik antipsikotiklerin, tipik antipsikotiklerden daha az bilişsel olarak 'bozucu' olmasıyla açıklanabileceğini göstermektedir.
Daha yeni literatürün giderek artan bir kısmı, 'antipsikotik ilaçların, aslında ' sözel öğrenme ve hafıza ile bileşik işlev' gibi belirli alanlar da dahil olmak üzere 'bilişsel işlevi', kötüleştirebileceğini öne sürmektedir. Özellikle 'bilişsel yavaşlama' olmak üzere 'öznel bilişsel bozukluk', antipsikotik kullanan kişiler tarafından sıklıkla bildirilmektedir. Doğalcı çalışmalar, daha yüksek 'kümülatif antipsikotik maruziyetinin, daha zayıf bilişsel işlevle' ilişkili olduğunu göstermiştir, ancak bu bulgular endikasyona göre kafa karıştırıcı olabilir. (...)
Dopaminerjik modülasyonun bilişsel işlev üzerindeki etkileri.. Dopamin modülasyonu, özellikle dopaminerjik mezokortikal ve mezolimbik yollar aracılığıyla prefrontal korteksi ve striatumu birbirine bağlayan beyin devrelerinin düzenlenmesi yoluyla bilişin birçok yönüne hizmet eder. Grubumuzun önceki çalışmaları, 'antipsikotiklerin kısa süreli kullanımının bile, 'kortiko-striatal bölgelerdeki hem beyin yapısında hem de işlevinde, belirgin değişikliklere neden olabileceğini' göstermiştir. (....)
Antikolinerjik modülasyonun bilişsel işlev üzerindeki etkileri.. Tutarlı kanıtlar, psikozun altında yatan birincil hastalık mekanizması olarak 'striatal presinaptik dopamin sentezinin' arttığını gösterse de, antipsikotik kullanımına bağlı 'nöral değişiklikler' yalnızca dopaminerjik yollarda lokalize değildir, bunun yerine 'daha yüksek düzeyli bilişsel süreçlere' hizmet eden 'talamo-kortikal' devrelerdeki, yaygın 'işlevsel beyin değişikliklerini' yansıtabilir.
Antipsikotik ilaçlar (ve diğer psikotropik ilaçlar), asetilkolin reseptörlerinin 'antagonizma' derecesinde farklılık gösterir; 'antikolinerjik yük' olarak bilinen bir risk faktörüdür. Beynin, ana kolinerjik yolları 'bazal ön beyin, beyin sapı ve striatumdan' kaynaklanır ve tüm kortikal ve subkortikal bölgeleri, innerve eder. Psikotropik (ve psikotropik olmayan) ilaçlardan kaynaklanan 'antikolinerjik yük' genellikle 'bilişsel bozulma' ile ilişkilidir ve antipsikotikler de dahil olmak üzere antikolinerjik ilaçlara maruz kalmanın 'bunama riskini' önemli ölçüde artırmasıyla ilişkilidir. (...)
Yan etkilerin bilişsel işlev üzerindeki etkisi.. Antipsikotik nörotransmitter modülasyonunun, bilişsel işlevi destekleyen 'beyin devreleri' üzerindeki etkileri, 'sedasyon, hareket bozuklukları (örn. ekstrapiramidal etkiler), motivasyonsuzluk ve bulanık görme' gibi nispeten yaygın olan yan etkiler olarak da ortaya çıkabilir.
Yan etkiler, 'bilişsel işlevi' büyük ölçüde etkileyebilir veya bozabilir veya 'bilişsel görevlerdeki performansı' engelleyebilir ve işlevsel sonuç, 'kişisel iyileşme veya yaşam kalitesi' için daha olumsuz sonuçlara yol açabilir. Bilişsel etkiler de dahil olmak üzere antipsikotik yan etkilerinin bir diğer yaygın sonucu, insanların, tıbbi rehberlik olmadan, ilaçlarını almayı bırakmalarıdır. Bu, potansiyel olarak nüksetme ve hastaneye yatış gibi istenmeyen olumsuz sonuçlara yol açabilir. Antipsikotikle ilişkili yan etkiler, 'psikotik bozukluklarda bilişsel bozulmanın bir mekanizması' olarak nadiren incelenir ve tedavi yanıtının optimize edilebilmesi için daha sistematik bir araştırma gerektirir. (....)" (162)
"Beyin ve Zihinsel Hastalık: Zihin/ruh vücutta fiziksel değişiklikleri tetikleyebilir..
İnsan ruhu, 'beyin kimyasını' değiştirebilir.. Vücut Geliştirme.. Beyin Geliştirme.. Ruhunuzun gücüyle, beyninizi geliştirebilirsiniz!
"Ancak son yıllarda nörobilimciler, yetişkin beyninin aslında 'çok esnek' olduğunu keşfettiler. Göreceğimiz gibi, eğer 'sinir devreleri', çok fazla trafik alırsa, büyüyeceklerdir. Eğer az trafik alırlarsa, aynı kalacaklar veya küçüleceklerdir. Nöral devrelerimizin aldığı trafik miktarı, çoğunlukla, 'neye dikkat etmeyi seçtiğimize' bağlıdır. Sadece bir fikre değil de diğerine odaklanarak, kararlar almakla kalmayız, aynı zamanda bunu tutarlı bir şekilde yaparak, 'beynimizdeki nöronların kalıplarını' değiştirebiliriz. Yine, bu deneylerle gösterilmiştir ve hatta obsesif kompulsif bozukluk (obsessive compulsive disorder) için psikiyatrik tedavilerde bile kullanılmaktadır." (Ruhsal Beyin "The Spiritual Brain", Mario Beauregard Ph.D.,Neuroscientist,2007,s33)
Giriş: "Bu, 'zihinsel hastalıkların, beyinle değil, insan ruhuyla ilgili sorunlar olduğunu' kanıtlamakla ilgilidir. Sizi şaşırtabilir ama 'beyninizi çalıştırabilir ve onu daha güçlü, daha akıllı ve daha verimli' hale getirebilirsiniz! Bilim insanları, 'zihinsel hastalıkların, sosyal faktörler tarafından tetiklendiğini' kabul ediyor. Ayrıca şizofreni gibi 'zihinsel hastalıkların', asla 'genetik ve beyin anomalilerinden' kaynaklanmadığını da kabul ediyorlar."
- "Zihni, 'beyni değiştirebilecek' kapasitede gördüğümüzde, bir zamanlar 'tedavisi zor veya imkansız' olduğu düşünülen durumları tedavi edebiliriz. Ancak 'zihnin, beyin üzerinde nasıl etki ettiğine' dair bir modele de ihtiyacımız var." (Ruhsal Beyin "The Spiritual Brain", Mario Beauregard Ph.D.,Neuroscientist,2007,s.150)
A. Zihninizle, beyninize egzersiz yapın! (....)
B. Düşüncenin (ruh/zihin), beyin kimyasını tetiklemesinin örnekleri: (....)
C. Sinirbilimciler 'zihnin, beyin kimyasını değiştirebileceğini' biliyorlar: (....)
D. Zihin, madde üzerinde: "Plasebo Etkisi" (....)
E. Zihin, madde üzerinde: "Nocebo Etkisi" (....)
F. Zihin, madde üzerinde: Tourette sendromu, Obsesif-kompulsif bozukluk (OKB /OCD "Obsessive-compulsive disorder") gibi (....)
G. Zihnin, madde üzerindeki hakimiyeti: Cinsel uyarılma ve tecavüz: (....)
Çözüm: (....)" (102)
İnsan ruhu, 'beyin kimyasını' değiştirebilir.. Vücut Geliştirme.. Beyin Geliştirme.. Ruhunuzun gücüyle, beyninizi geliştirebilirsiniz!
"Ancak son yıllarda nörobilimciler, yetişkin beyninin aslında 'çok esnek' olduğunu keşfettiler. Göreceğimiz gibi, eğer 'sinir devreleri', çok fazla trafik alırsa, büyüyeceklerdir. Eğer az trafik alırlarsa, aynı kalacaklar veya küçüleceklerdir. Nöral devrelerimizin aldığı trafik miktarı, çoğunlukla, 'neye dikkat etmeyi seçtiğimize' bağlıdır. Sadece bir fikre değil de diğerine odaklanarak, kararlar almakla kalmayız, aynı zamanda bunu tutarlı bir şekilde yaparak, 'beynimizdeki nöronların kalıplarını' değiştirebiliriz. Yine, bu deneylerle gösterilmiştir ve hatta obsesif kompulsif bozukluk (obsessive compulsive disorder) için psikiyatrik tedavilerde bile kullanılmaktadır." (Ruhsal Beyin "The Spiritual Brain", Mario Beauregard Ph.D.,Neuroscientist,2007,s33)
Giriş: "Bu, 'zihinsel hastalıkların, beyinle değil, insan ruhuyla ilgili sorunlar olduğunu' kanıtlamakla ilgilidir. Sizi şaşırtabilir ama 'beyninizi çalıştırabilir ve onu daha güçlü, daha akıllı ve daha verimli' hale getirebilirsiniz! Bilim insanları, 'zihinsel hastalıkların, sosyal faktörler tarafından tetiklendiğini' kabul ediyor. Ayrıca şizofreni gibi 'zihinsel hastalıkların', asla 'genetik ve beyin anomalilerinden' kaynaklanmadığını da kabul ediyorlar."
- "Zihni, 'beyni değiştirebilecek' kapasitede gördüğümüzde, bir zamanlar 'tedavisi zor veya imkansız' olduğu düşünülen durumları tedavi edebiliriz. Ancak 'zihnin, beyin üzerinde nasıl etki ettiğine' dair bir modele de ihtiyacımız var." (Ruhsal Beyin "The Spiritual Brain", Mario Beauregard Ph.D.,Neuroscientist,2007,s.150)
A. Zihninizle, beyninize egzersiz yapın! (....)
B. Düşüncenin (ruh/zihin), beyin kimyasını tetiklemesinin örnekleri: (....)
C. Sinirbilimciler 'zihnin, beyin kimyasını değiştirebileceğini' biliyorlar: (....)
D. Zihin, madde üzerinde: "Plasebo Etkisi" (....)
E. Zihin, madde üzerinde: "Nocebo Etkisi" (....)
F. Zihin, madde üzerinde: Tourette sendromu, Obsesif-kompulsif bozukluk (OKB /OCD "Obsessive-compulsive disorder") gibi (....)
G. Zihnin, madde üzerindeki hakimiyeti: Cinsel uyarılma ve tecavüz: (....)
Çözüm: (....)" (102)
"Psikiyatrist L.R. Mosher, Amerikan Psikiyatri Birliği'nden (APA) istifa etti
"Psikiyatrist L.R. Mosher, 'kimyasal dengesizliklerle' ilgili 'sahte bilimsel iddialar ve bu efsaneyi sürdürmek' için ilaç şirketlerine verilen 'yozlaşmış destek' nedeniyle Amerikan Psikiyatri Birliği'nden (APA) istifa etti.."
Para kapmaca! İlaç şirketleri, bilimsel bir desteği olmayan 'sahte kimyasal dengesizlik' efsanesinden tonlarca para kazanıyor. APA'da 35 yıllık üyeliği olan bu Psikiyatrist, protesto amacıyla istifa etti, ancak meşru psikiyatriyi uygulamaya devam etti.
Ayrıca bakınız: "Kimyasal dengesizlikler sahtedir. İlaçlar, beyin hasarına neden olur." -Loren R. Mosher M.D.. Dr. Mosher (1933-2004AD) psikiyatri alanında öncüydü ve 1989'da "Toplum Ruh Sağlığı: İlkeler ve Uygulamalar (Community Mental Health: Principles And Practice)" adlı bir ders kitabı yazdı. En önemli katkısı, 'zararlı antipsikotik ilaçlar olmadan 'etkili rehabilitasyonun' mümkün olduğunu' gösteren "Soteria Projesi"ni kurmasıydı. Son ders kitabı "Soteria: Delilikten Kurtuluşa (Soteria: Through Madness To Deliverance)" 2004'te ölümünden sonra yayınlandı.
(İstifa Mektubu..) Loren R. Mosher M. D., 2616 Angell Ave, San Diego, CA 92122, Tel: 619 550-0312, Fx: 619 558 0854.... 4 Aralık 1998.. Rodrigo Munoz, M.D., Başkan, Amerikan Psikiyatri Birliği, 1400 94 Street N. W., Washington, D.C. 20005
"Sevgili Rod; Üye olarak geçirdiğim yaklaşık otuz yılın ardından, Amerikan Psikiyatri Derneği'nden istifa mektubumu sunarken hem sevinç hem de hayal kırıklığı karışımı bir duyguyla karşı karşıyayım. Bu eylemin başlıca nedeni, Amerikan Psikofarmakoloji Derneği'nden gerçekten istifa ettiğime inanmamdır. Neyse ki, örgütün gerçek kimliği kısaltmada herhangi bir değişiklik gerektirmiyor. Ne yazık ki, APA söz ve eylemle 'ilac bağımlısı toplumumuzu' yansıtıyor ve güçlendiriyor. Yine de 'ilaca karşı savaş açmaya' yardımcı oluyor. 'Çift Tanı hastaları' bu alan için büyük bir sorun ancak 'reçete ettiğimiz iyi ilaçlar' yüzünden değil. Kötü olanlar çoğunlukla 'reçetesiz' elde edilenlerdir. Bir Marksist, (iyi bir kapitalist örgüt olan APA'nın yalnızca doğrudan veya dolaylı olarak kar elde edebileceği ilaçları sevdiğini) söylerdi. Bu benim için bir grup değil. Bence, tarihin bu noktasında, 'psikiyatri neredeyse tamamen ilaç şirketleri' tarafından satın alındı. APA, ilaç şirketlerinin 'toplantılar, sempozyumlar, atölyeler, dergi reklamları, büyük öğle yemekleri, sınırsız eğitim hibeleri' vb. desteği olmadan devam edemezdi. Psikiyatristler, ilaç şirketlerinin tanıtımlarının 'kölesi (uşakları)' haline geldiler. APA, elbette, bu iç içe geçmiş durumda 'bağımsızlığının ve özerkliğinin, tehlikeye atılmadığını' savunuyor.
Yıllık toplantıya katılan en ufak bir sağduyusu olan herkes, ilaç şirketinin sergilerinin ve endüstri tarafından desteklenen sempozyumların, 'çeşitli cazibeleriyle' kalabalıkları nasıl çektiğini, 'ciddi bilimsel oturumların ise, neredeyse hiç takip edilmediğini' gözlemlerdi. Psikiyatrik eğitim de onların etkisini yansıtır; yani, 'bir asistan müfredatının en önemli kısmı, ilac ticaretinin sanatı ve yarı bilimidir, yani reçete yazmaktır. 'Tam hekimler' olma yeteneklerimiz üzerindeki bu 'psikofarmakolojik sınırlamalar', entelektüel ufuklarımızı da sınırlar. Artık 'bütün kişileri, sosyal bağlamlarında anlamaya' çalışmıyoruz, bunun yerine 'hastalarımızın, nörotransmitterlerini yeniden hizalamak' için oradayız. Sorun, yapılandırması (konfigürasyonu) ne olursa olsun 'bir nörotransmitterle ilişki kurmanın' çok zor olmasıdır. Bu nedenle, lonca örgütümüz, 'nörobiyolojik tünel görüşüyle, 'hasta' olarak tanımladığımız molekül kümelerinden uzak durmamız' için bir gerekçe sağlar. Uzun vadede ciddi etkileri olduğunu bildiğimiz 'toksik kimyasalların, yaygın aşırı ve yanlış kullanımını' onaylıyor ve teşvik ediyoruz: tardif diskinezi, tardif (geç) bunama ve ciddi yoksunluk sendromları.. Peki, 'molekülleri, kendi formülleriyle tedavi eden bir ilaç şirketi kuklası mı' olmak istiyorum? Hayır, çok teşekkür ederim. 35 yıllık psikiyatristlikten sonra böyle bir organizasyondan ayrılmayı dört gözle beklemem beni üzüyor. Hiçbir şekilde benim çıkarlarımı temsil etmiyor. Psikiyatri liderliğinin, bizi, bir kez daha 'somatik tıpla evlendirmek' için duyurduğu mevcut 'biyomedikal-indirgemeci modeli' benimsemek, benim kapasitemin dahilinde değil. Bu bir 'moda, politika ve ilaç evi bağlantısı' gibi para meselesi..
"Psikiyatrist L.R. Mosher, 'kimyasal dengesizliklerle' ilgili 'sahte bilimsel iddialar ve bu efsaneyi sürdürmek' için ilaç şirketlerine verilen 'yozlaşmış destek' nedeniyle Amerikan Psikiyatri Birliği'nden (APA) istifa etti.."
Para kapmaca! İlaç şirketleri, bilimsel bir desteği olmayan 'sahte kimyasal dengesizlik' efsanesinden tonlarca para kazanıyor. APA'da 35 yıllık üyeliği olan bu Psikiyatrist, protesto amacıyla istifa etti, ancak meşru psikiyatriyi uygulamaya devam etti.
Ayrıca bakınız: "Kimyasal dengesizlikler sahtedir. İlaçlar, beyin hasarına neden olur." -Loren R. Mosher M.D.. Dr. Mosher (1933-2004AD) psikiyatri alanında öncüydü ve 1989'da "Toplum Ruh Sağlığı: İlkeler ve Uygulamalar (Community Mental Health: Principles And Practice)" adlı bir ders kitabı yazdı. En önemli katkısı, 'zararlı antipsikotik ilaçlar olmadan 'etkili rehabilitasyonun' mümkün olduğunu' gösteren "Soteria Projesi"ni kurmasıydı. Son ders kitabı "Soteria: Delilikten Kurtuluşa (Soteria: Through Madness To Deliverance)" 2004'te ölümünden sonra yayınlandı.
(İstifa Mektubu..) Loren R. Mosher M. D., 2616 Angell Ave, San Diego, CA 92122, Tel: 619 550-0312, Fx: 619 558 0854.... 4 Aralık 1998.. Rodrigo Munoz, M.D., Başkan, Amerikan Psikiyatri Birliği, 1400 94 Street N. W., Washington, D.C. 20005
"Sevgili Rod; Üye olarak geçirdiğim yaklaşık otuz yılın ardından, Amerikan Psikiyatri Derneği'nden istifa mektubumu sunarken hem sevinç hem de hayal kırıklığı karışımı bir duyguyla karşı karşıyayım. Bu eylemin başlıca nedeni, Amerikan Psikofarmakoloji Derneği'nden gerçekten istifa ettiğime inanmamdır. Neyse ki, örgütün gerçek kimliği kısaltmada herhangi bir değişiklik gerektirmiyor. Ne yazık ki, APA söz ve eylemle 'ilac bağımlısı toplumumuzu' yansıtıyor ve güçlendiriyor. Yine de 'ilaca karşı savaş açmaya' yardımcı oluyor. 'Çift Tanı hastaları' bu alan için büyük bir sorun ancak 'reçete ettiğimiz iyi ilaçlar' yüzünden değil. Kötü olanlar çoğunlukla 'reçetesiz' elde edilenlerdir. Bir Marksist, (iyi bir kapitalist örgüt olan APA'nın yalnızca doğrudan veya dolaylı olarak kar elde edebileceği ilaçları sevdiğini) söylerdi. Bu benim için bir grup değil. Bence, tarihin bu noktasında, 'psikiyatri neredeyse tamamen ilaç şirketleri' tarafından satın alındı. APA, ilaç şirketlerinin 'toplantılar, sempozyumlar, atölyeler, dergi reklamları, büyük öğle yemekleri, sınırsız eğitim hibeleri' vb. desteği olmadan devam edemezdi. Psikiyatristler, ilaç şirketlerinin tanıtımlarının 'kölesi (uşakları)' haline geldiler. APA, elbette, bu iç içe geçmiş durumda 'bağımsızlığının ve özerkliğinin, tehlikeye atılmadığını' savunuyor.
Yıllık toplantıya katılan en ufak bir sağduyusu olan herkes, ilaç şirketinin sergilerinin ve endüstri tarafından desteklenen sempozyumların, 'çeşitli cazibeleriyle' kalabalıkları nasıl çektiğini, 'ciddi bilimsel oturumların ise, neredeyse hiç takip edilmediğini' gözlemlerdi. Psikiyatrik eğitim de onların etkisini yansıtır; yani, 'bir asistan müfredatının en önemli kısmı, ilac ticaretinin sanatı ve yarı bilimidir, yani reçete yazmaktır. 'Tam hekimler' olma yeteneklerimiz üzerindeki bu 'psikofarmakolojik sınırlamalar', entelektüel ufuklarımızı da sınırlar. Artık 'bütün kişileri, sosyal bağlamlarında anlamaya' çalışmıyoruz, bunun yerine 'hastalarımızın, nörotransmitterlerini yeniden hizalamak' için oradayız. Sorun, yapılandırması (konfigürasyonu) ne olursa olsun 'bir nörotransmitterle ilişki kurmanın' çok zor olmasıdır. Bu nedenle, lonca örgütümüz, 'nörobiyolojik tünel görüşüyle, 'hasta' olarak tanımladığımız molekül kümelerinden uzak durmamız' için bir gerekçe sağlar. Uzun vadede ciddi etkileri olduğunu bildiğimiz 'toksik kimyasalların, yaygın aşırı ve yanlış kullanımını' onaylıyor ve teşvik ediyoruz: tardif diskinezi, tardif (geç) bunama ve ciddi yoksunluk sendromları.. Peki, 'molekülleri, kendi formülleriyle tedavi eden bir ilaç şirketi kuklası mı' olmak istiyorum? Hayır, çok teşekkür ederim. 35 yıllık psikiyatristlikten sonra böyle bir organizasyondan ayrılmayı dört gözle beklemem beni üzüyor. Hiçbir şekilde benim çıkarlarımı temsil etmiyor. Psikiyatri liderliğinin, bizi, bir kez daha 'somatik tıpla evlendirmek' için duyurduğu mevcut 'biyomedikal-indirgemeci modeli' benimsemek, benim kapasitemin dahilinde değil. Bu bir 'moda, politika ve ilaç evi bağlantısı' gibi para meselesi..
Ayrıca, APA,
NAMI [Ulusal Akıl Hastalıkları İttifakı] ile kutsal olmayan bir ittifaka
girmiştir (üyelere 'böyle bir örgütü destekleyip desteklemedikleri'
sorulduğunu hatırlamıyorum) ve bu iki örgüt de 'deliliğin doğası' hakkında
'benzer kamu inanç sistemlerini' benimsemiştir. APA, 'müşterilerinin
şampiyonu' olduğunu iddia ederken, müşteri olmayan ebeveynleri, yasal
olarak 'zorunlu bağımlılık' yoluyla 'deli/kötü çocuklarının kontrolünü ele
geçirme istekleri' konusunda desteklemektedir. NAMI, APA'nın örtük
onayıyla, çocuklarının medeni haklarını ihlal eden 'nöroleptik ilaç
yanlısı ve kolay bağlılık-kurumsallaştırma', gündemi belirlemiştir.
Çoğunlukla bu 'faşist gündemin' ilerlemesine izin veriyoruz. Psikiyatri
tanrıları, Dr. E. Fuller Torrey, NAMI örgütünde 'kendisiyle aynı fikirde
olmayan kişilere, teşhis koyma ve tedavi önerme yetkisine' sahiptir.
Açıkça, tıbbi etiğin ihlali.. APA itiraz ediyor mu? Elbette hayır, çünkü
APA'nın hemfikir olduğu ancak 'açıkça benimseyemediği bir şeyden'
bahsediyor. Bir 'engelleyici' olmasına izin veriliyor; sonuçta artık APA
üyesi değil. (Harika bir iş APA! ) APA, NAMI ve ilaç şirketleri (her iki
grubu da 'ortak ilaç yanlısı' duruşları nedeniyle neşeyle destekliyorlar)
arasındaki bu 'çıkar evliliğinin' dar görüşlülüğü bir iğrençlik. Baskı ve
toplumsal kontrol psikiyatrisinin, hiçbir parçası olmak istemiyorum.
Biyolojik temelli beyin hastalıkları, aileler ve uygulayıcılar için
uygundur. Kişisel sorumluluğa karşı bir kusur sigortası değildir. Sadece
DNA dışında 'kimsenin sorumlu olmadığı bir beyin patolojisi' girdabına
çaresizce kapılmış durumdayız. Şimdi, başlangıç olarak, anatomik tanımlanmış belirli bir beyin patolojisi olan her şey nörolojinin
alanı haline geliyor (frengi mükemmel bir örnektir). Yani, bu "beyin
hastalığı" görüşüyle tutarlı olmak için, tüm büyük psikiyatrik
bozukluklar, nörolojik meslektaşlarımızın alanı haline gelecektir. Onları
anket yapmadan.
Bu sorunlu bireyler için, sorumluluktan kaçınacaklarına inanıyorum. Ancak tutarlılık, "biyolojik beyin hastalıklarını", onlara vermemizi gerektirecektir. Beyin hastalığı atıfını doğrulayan hiçbir kanıt olmaması, şu anda, önemsizdir. Burada uğraştığımız şey 'moda, siyaset ve paradır.' Bu düzeydeki 'entelektüel/bilimsel sahtekârlık', üyeliğimle desteklemeye devam edemeyeceğim kadar korkunç. Psikiyatri eğitiminin, Amerikan tıp fakültesi mezunları tarafından 'sistematik olarak reddedilmesine' şaşırmıyorum. Bu, günümüz psikiyatrisinin durumu hakkında endişelenmemiz için bize neden olmalı. En azından kısmen, psikiyatriyi 'çok sınırlı ve zorlayıcı olmayan bir şey' olarak gördükleri anlamına geliyor olmalı. Bana göre, akademisyenler hariç, çoğu psikiyatri uygulayıcısının 'tedavi ettikleri, rahatsız ve rahatsız edici kişilerle iyileşme süreci' için, çok önemli olan gerçek bir ilişkisi olmayacağı bir duruma doğru gittiğimiz açık görünüyor. Tek rolleri 'reçete yazarları, "yardımcı" kisvesi' altında şifreler olacak. Son olarak, APA 'neden olduğundan daha fazlasını biliyormuş gibi' davranmak zorunda? DSM IV, 'psikiyatrinin genel olarak 'tıp tarafından kabul görmeye' çalıştığı' bir uydurmadır. İçeridekiler, bunun 'bilimsel olmaktan çok, politik bir belge olduğunu' bilirler. Bunu söylemesi takdire şayandır, ancak kısa savunması nadiren belirtilir. DSM IV, büyük başarısızlıklarına rağmen, 'bir İncil ve para kazandıran en çok satan kitap' haline geldi. Uygulamayı sınırlar ve tanımlar, bazıları ciddiye alır, diğerleri daha gerçekçi. Ödeme almanın yoludur. Araştırma projeleri için 'tanısal güvenilirlik' elde etmek kolaydır. Sorun, kategorilerin bize ne söylediğidir? Aslında 'sorunlu kişiyi', doğru bir şekilde temsil ediyorlar mı? Etmiyorlar ve edemezler, çünkü 'psikiyatrik teşhisler için, harici doğrulama ölçütleri' yoktur. Herhangi bir büyük psikiyatrik bozukluk için ne bir kan testi ne de belirli anatomik lezyonlar vardır. Peki, neredeyiz? Bir kuruluş olarak APA, örtük olarak (bazen de açıkça) teorik bir aldatmacaya inanmıştır. Psikiyatri, bugün uygulandığı şekliyle bir aldatmaca mıdır?
Kuruluşun otuz yıllık geçmişini deneyimledikten sonra ayrılırken ona ne tavsiye ediyorum?
1. Öncelikle kendimiz olalım. Üyelerin izni olmadan 'kutsal olmayan ittifaklara' girmeyi bırakalım.
2. Bilim, siyaset ve para konusunda gerçekçi olalım. Her birini olduğu gibi etiketleyelim - yani dürüst olalım.
3. NAMI ve ilaç şirketleriyle yataktan çıkalım. Eğer söylemlerine inanıyorsak APA, gerçek tüketici gruplarıyla, yani eski hastalar, psikiyatrik sağ kalanlar vb. ile aynı çizgide olmalı.
4. Üyelerle konuşalım; görüşlerimde yalnız olamam.
Temel bir prensibi unutmuş gibiyiz: 'hasta/müşteri/tüketici memnuniyeti' odaklı olma ihtiyacı. Manfred Bleuler'in şu bilgeliğini her zaman hatırlarım: "Loren, hastanın çalışanı olduğunu asla unutmamalısın." Sonunda psikiyatrinin, hizmet pazarında hayatta kalıp kalmayacağını belirleyecekler. Saygılarımla, Loren R. Mosher M. D. (L. R. Mosher, Psikiyatrist, Amerikan Psikiyatri Birliği'nden istifa mektubu, 1998)" (101)
Bu sorunlu bireyler için, sorumluluktan kaçınacaklarına inanıyorum. Ancak tutarlılık, "biyolojik beyin hastalıklarını", onlara vermemizi gerektirecektir. Beyin hastalığı atıfını doğrulayan hiçbir kanıt olmaması, şu anda, önemsizdir. Burada uğraştığımız şey 'moda, siyaset ve paradır.' Bu düzeydeki 'entelektüel/bilimsel sahtekârlık', üyeliğimle desteklemeye devam edemeyeceğim kadar korkunç. Psikiyatri eğitiminin, Amerikan tıp fakültesi mezunları tarafından 'sistematik olarak reddedilmesine' şaşırmıyorum. Bu, günümüz psikiyatrisinin durumu hakkında endişelenmemiz için bize neden olmalı. En azından kısmen, psikiyatriyi 'çok sınırlı ve zorlayıcı olmayan bir şey' olarak gördükleri anlamına geliyor olmalı. Bana göre, akademisyenler hariç, çoğu psikiyatri uygulayıcısının 'tedavi ettikleri, rahatsız ve rahatsız edici kişilerle iyileşme süreci' için, çok önemli olan gerçek bir ilişkisi olmayacağı bir duruma doğru gittiğimiz açık görünüyor. Tek rolleri 'reçete yazarları, "yardımcı" kisvesi' altında şifreler olacak. Son olarak, APA 'neden olduğundan daha fazlasını biliyormuş gibi' davranmak zorunda? DSM IV, 'psikiyatrinin genel olarak 'tıp tarafından kabul görmeye' çalıştığı' bir uydurmadır. İçeridekiler, bunun 'bilimsel olmaktan çok, politik bir belge olduğunu' bilirler. Bunu söylemesi takdire şayandır, ancak kısa savunması nadiren belirtilir. DSM IV, büyük başarısızlıklarına rağmen, 'bir İncil ve para kazandıran en çok satan kitap' haline geldi. Uygulamayı sınırlar ve tanımlar, bazıları ciddiye alır, diğerleri daha gerçekçi. Ödeme almanın yoludur. Araştırma projeleri için 'tanısal güvenilirlik' elde etmek kolaydır. Sorun, kategorilerin bize ne söylediğidir? Aslında 'sorunlu kişiyi', doğru bir şekilde temsil ediyorlar mı? Etmiyorlar ve edemezler, çünkü 'psikiyatrik teşhisler için, harici doğrulama ölçütleri' yoktur. Herhangi bir büyük psikiyatrik bozukluk için ne bir kan testi ne de belirli anatomik lezyonlar vardır. Peki, neredeyiz? Bir kuruluş olarak APA, örtük olarak (bazen de açıkça) teorik bir aldatmacaya inanmıştır. Psikiyatri, bugün uygulandığı şekliyle bir aldatmaca mıdır?
Kuruluşun otuz yıllık geçmişini deneyimledikten sonra ayrılırken ona ne tavsiye ediyorum?
1. Öncelikle kendimiz olalım. Üyelerin izni olmadan 'kutsal olmayan ittifaklara' girmeyi bırakalım.
2. Bilim, siyaset ve para konusunda gerçekçi olalım. Her birini olduğu gibi etiketleyelim - yani dürüst olalım.
3. NAMI ve ilaç şirketleriyle yataktan çıkalım. Eğer söylemlerine inanıyorsak APA, gerçek tüketici gruplarıyla, yani eski hastalar, psikiyatrik sağ kalanlar vb. ile aynı çizgide olmalı.
4. Üyelerle konuşalım; görüşlerimde yalnız olamam.
Temel bir prensibi unutmuş gibiyiz: 'hasta/müşteri/tüketici memnuniyeti' odaklı olma ihtiyacı. Manfred Bleuler'in şu bilgeliğini her zaman hatırlarım: "Loren, hastanın çalışanı olduğunu asla unutmamalısın." Sonunda psikiyatrinin, hizmet pazarında hayatta kalıp kalmayacağını belirleyecekler. Saygılarımla, Loren R. Mosher M. D. (L. R. Mosher, Psikiyatrist, Amerikan Psikiyatri Birliği'nden istifa mektubu, 1998)" (101)
***
"Zihin ve Madde
1950'lerin başlarında Fransız hekim Henri Laborit, psikiyatri ve ruhsal hastalıkların manzarasını kökten değiştirecek bir tesadüf anı yaşadı. Asker cerrah olan Laborit, daha etkili bir anestezik keşfetme umuduyla klorpromazin adlı yeni bir ilaç üzerinde deneyler yapıyordu. İlaç hastalarının bilincini kaybetmesine neden olmasa da, dikkate değer bir sakinlik sağlıyordu. Laborit, psikiyatri meslektaşlarını ilacın potansiyeli konusunda hemen bilgilendirdi ve onlara numuneler verdi. Klorpromazin 1952 sonu ile 1954 arasında Fransa'dan dünyanın geri kalanına doğru yol alırken, tıp dergileri bazılarının sevinçle "kimyasal lobotomi" adını verdiği şeyle ilgili haberlerle dolup taştı.
İlk araştırmacılar, ilacın psikiyatri koğuşlarını dönüştürdüğüne tanıklık ederek, devlet akıl hastanelerinde tecrit edilmeye mahkûm, kontrol edilemeyen hastaların veya lobotominin "buz kıracağı"nın bir gecede "ideal hastalara" dönüştüğü hikayelerini
anlattılar. İnsülin koma terapisi ve elektrokonvülsif tedavi gibi
ruhsal hastalıklar için daha önceki biyomedikal tedaviler uygulanması
zordu ve karışık sonuçlar üretti. Yeni psikotropik ilaç tedavi kolaylığı
vaat etti ve psikiyatriyi ana akım tıp ile yeniden bir araya getiriyor
gibi görünüyordu.
İlacın neredeyse sınırsız psikiyatrik potansiyeli olduğu ortaya çıktı. Klorpromazin üzerine araştırma yayınlayan ilk Amerikalı olan Philadelphia'lı N. William Winkelman, "ilacın özellikle şiddetli kaygıyı azaltabilmesi, fobileri ve takıntıları azaltabilmesi, paranoyak psikozu tersine çevirebilmesi veya değiştirebilmesi, manik veya aşırı ajite hastaları sakinleştirebilmesi ve düşmanca, ajite, bunak hastaları sessiz, kolay yönetilebilen bir hastaya dönüştürebilmesi açısından dikkat çekici olduğunu" yazdı. Bazı hastalar da ilacı benimsedi; özellikle endişeli bir kadın, yeni bulunan dinginlik hissinin "daha önce herkesin aynı anda bağırdığı bir toplantıyı kontrol altına alan bir başkan gibi" olduğunu hatırladı. 1960'ların sonlarına doğru, Largactil ve Thorazine ticari adlarıyla klorpromazin dünya çapında yaklaşık 50 milyon hastaya reçete edilmişti. Doktorlar, ilacın psikiyatrik manzarayı değiştirdiğini ve dünya çapındaki akıl hastanelerini boşalttığını söyledi.
İlacın neredeyse sınırsız psikiyatrik potansiyeli olduğu ortaya çıktı. Klorpromazin üzerine araştırma yayınlayan ilk Amerikalı olan Philadelphia'lı N. William Winkelman, "ilacın özellikle şiddetli kaygıyı azaltabilmesi, fobileri ve takıntıları azaltabilmesi, paranoyak psikozu tersine çevirebilmesi veya değiştirebilmesi, manik veya aşırı ajite hastaları sakinleştirebilmesi ve düşmanca, ajite, bunak hastaları sessiz, kolay yönetilebilen bir hastaya dönüştürebilmesi açısından dikkat çekici olduğunu" yazdı. Bazı hastalar da ilacı benimsedi; özellikle endişeli bir kadın, yeni bulunan dinginlik hissinin "daha önce herkesin aynı anda bağırdığı bir toplantıyı kontrol altına alan bir başkan gibi" olduğunu hatırladı. 1960'ların sonlarına doğru, Largactil ve Thorazine ticari adlarıyla klorpromazin dünya çapında yaklaşık 50 milyon hastaya reçete edilmişti. Doktorlar, ilacın psikiyatrik manzarayı değiştirdiğini ve dünya çapındaki akıl hastanelerini boşalttığını söyledi.
Şüphesiz
ki birçok hastanın psikiyatri hastanelerinin kilitli kapıları ardında
değil, toplum içinde bakım almasını sağladı ve bu da ruhsal hastalığın
damgasını azaltmada önemli bir rol oynadı. İlacın başarısı, beyin
kimyasını bu kadar dramatik şekillerde değiştirebilecek diğer kimyasal
bileşikler için çılgınca bir arayış başlattı ve tamamen yeni bir
bilimsel çaba alanı olan psikofarmakolojinin doğmasına yol açtı.
Kimyasal tedavi, günümüzde psikiyatrideki diğer tüm tedavilere hakimdir.
Klorpromazinin popülaritesi, doktorların ruhsal hastalığa yaklaşımını
değiştirmede merkezi bir rol oynarken, bazıları bunun yalnızca beyni
tedavi etmek lehine kişinin bütününü tedavi etmenin sonunu işaret
ettiğini savundu. Hastalarla uzun seanslar geçirmek ve altta yatan
sorunlarını çözmeye çalışmak yerine, birçok psikiyatrist bir günde
alabilecekleri randevu sayısını en üst düzeye çıkarmak için hızla hap
reçete etmeye başladı. Birçoğu uygulayıcı olan bu eleştirmenler için,
psikiyatri sanatı belirsiz bir bilimle yer değiştiriyordu. Diğerleri,
ilacın potansiyelini daha fazla kabul etseler de titreme, bulanık görme
ve istemsiz yüz hareketleri gibi yan etkilerden rahatsız oldular. Son
olarak ve önemli olarak, hiç kimse ilacın tam olarak nasıl çalıştığını
belirleyemedi.
İlacın piyasaya sürülmesinden altmış yıl sonra bu endişelerin çoğu hala devam ediyor. Klorpromazin hala birçok şizofreni hastasına reçete ediliyor, ancak artık onun ardından geliştirilen psikofarmasötik ailelerinden sadece biri. Klorpromazin gibi, bu yeni ilaçlar da yan etkiler ve artan maliyetler, etkililik ve aşırı reçete konusundaki endişelerle ilgili sorularla boğuşuyor. Prozac ve Ritalin gibi bu ilaçlar, zihinsel hastalıkların ardındaki biyokimya ile ilgili bir dizi teoriyi teşvik etti - genellikle dopamin, serotonin ve norepinefrin gibi nörotransmitterlerin dengesizliklerine odaklanarak. Ancak şimdiye kadar, hiç kimse nörokimyanın zihinsel hastalıklarla ilişkisine dair net ve evrensel olarak kabul görmüş bir açıklamaya ulaşamadı. Çoğu bilim insanı ve doktor, nörokimyasalların bir kişinin ruh halini ve bilişsel süreçlerini düzenlemede önemli bir rol oynadığı konusunda hemfikir olsa da, zihinsel hastalıkların "kimyasal dengesizlik" teorisi giderek daha fazla basit olduğu için eleştiriliyor. Başka bir deyişle, bir kişinin psikolojik ve duygusal acısı yalnızca birkaç nörotransmitterin fazlalığı veya eksikliği temelinde açıklanamaz. Bu ve diğer ilgili tartışmalara bakılmaksızın, klorpromazinin keşfi, savaş sonrası dönemdeki diğer tüm olaylardan daha fazla, toplumun akıl hastalığı hakkında düşünme ve tedavi etme biçimini temelden değiştirmiştir. (Mat Savelli, Pittsburgh Üniversitesi Dünya Tarihi Merkezi'nde doktora sonrası araştırmacıdır.)" (163)
"Kimyasal Lobotomi
Psikotropik ilaçların toplu reçete edilmesinin çılgınlığı.. Psikoloji tarihindeki en utanç verici olaylardan biri frontal lobotomilerin kullanılmasıdır. Etkililiklerine dair çok az kanıt olmasına ve ciddi olumsuz yan etkilere dair çok sayıda kanıt olmasına rağmen, lobotomiler 1950'lerin ortalarına kadar yaklaşık yirmi yıl boyunca ABD ve Avrupa'da standart prosedürdü. ABD'de yaklaşık 40.000 kişi, beynin prefrontal korteksi ile frontal lobları arasındaki bağlantıları kesmeyi içeren bir prosedüre tabi tutuldu. Başlangıçta lobotomiler kafatasına delikler açılarak yapılıyordu, ta ki Amerikalı doktor Walter Freeman, uzun bir metal kazmayı kemiğe ve ardından beyne çakarak göz yuvalarından frontal loblara ulaşabileceğini keşfedene kadar.İşlem son derece tehlikeliydi; bazı hastalar öldü, bazıları beyin hasarı aldı veya intihar etti. "Başarılı" bir sonuç, daha önce zihinsel olarak dengesiz olan bir hastanın artık uysal ve duygusal olarak uyuşmuş, daha az tepki veren ve daha az öz farkındalığa sahip olması anlamına geliyordu. Zihinsel "bozukluklarında" bir miktar iyileşme olsa bile, bu genellikle bilişsel ve duygusal bozukluklar tarafından gölgede bırakılıyordu. Modern bir bakış açısından, frontal lobotomilerin kullanımı inanılmaz derecede acımasız ve ilkel görünüyor. Ancak, inanmak isteyebileceğimiz kadar barbarlıktan uzak değiliz.
Lobotomiler ile psikotrop ilaçların modern kullanımı arasında güçlü paralellikler var. Aslında, psikolojik durumların tıbbi sorunlarmış gibi genel olarak ele alınması ve bunun sonucunda psikotrop ilaçların aşırı reçete edilmesi, lobotomilerden çok daha zararlı bir etkiye sahip olmuştur çünkü çok daha yaygındır. Bazı tahminlere göre, yaklaşık 10 Amerikalıdan 1'i antidepresan kullanıyor. Benzer şekilde, ABD'de 5 ila 17 yaş arasındaki çocukların yaklaşık %9-10'una DEHB teşhisi konulmuş olup, bunların çoğu reçeteli ilaç kullanmaktadır. Bu tedavilerin işe yaradığı açık olsaydı, bu bir sorun olmayabilirdi. Ama öyle değil. Burada lobotomilerle bariz bir paralellik, antidepresanların etkililiklerine dair ikna edici bir kanıt olmadan yaygınlaşmasıdır. Araştırmalar, en iyi bilinen "seçici serotonin geri alım inhibitörlerinin" (SSRI'lar) çoğu hastada depresyon semptomlarını hafifletmediğini ve hafif ve orta dereceli depresyon vakalarında plasebodan daha etkili olmadığını bulmuştur. Bazı klinik denemeler, antidepresanların şiddetli depresyon vakalarında etkili olabileceğini, ancak çoğunlukla etkisiz oldukları ve ciddi yan etkilere sahip oldukları hafif depresyon için reçete edildiğini öne sürmektedir. Depresyonun beyindeki düşük serotonin seviyeleriyle ilişkili olduğu varsayımı birçok kişi tarafından hafife alınmaktadır, ancak aslında çok az temeli vardır.
İlacın piyasaya sürülmesinden altmış yıl sonra bu endişelerin çoğu hala devam ediyor. Klorpromazin hala birçok şizofreni hastasına reçete ediliyor, ancak artık onun ardından geliştirilen psikofarmasötik ailelerinden sadece biri. Klorpromazin gibi, bu yeni ilaçlar da yan etkiler ve artan maliyetler, etkililik ve aşırı reçete konusundaki endişelerle ilgili sorularla boğuşuyor. Prozac ve Ritalin gibi bu ilaçlar, zihinsel hastalıkların ardındaki biyokimya ile ilgili bir dizi teoriyi teşvik etti - genellikle dopamin, serotonin ve norepinefrin gibi nörotransmitterlerin dengesizliklerine odaklanarak. Ancak şimdiye kadar, hiç kimse nörokimyanın zihinsel hastalıklarla ilişkisine dair net ve evrensel olarak kabul görmüş bir açıklamaya ulaşamadı. Çoğu bilim insanı ve doktor, nörokimyasalların bir kişinin ruh halini ve bilişsel süreçlerini düzenlemede önemli bir rol oynadığı konusunda hemfikir olsa da, zihinsel hastalıkların "kimyasal dengesizlik" teorisi giderek daha fazla basit olduğu için eleştiriliyor. Başka bir deyişle, bir kişinin psikolojik ve duygusal acısı yalnızca birkaç nörotransmitterin fazlalığı veya eksikliği temelinde açıklanamaz. Bu ve diğer ilgili tartışmalara bakılmaksızın, klorpromazinin keşfi, savaş sonrası dönemdeki diğer tüm olaylardan daha fazla, toplumun akıl hastalığı hakkında düşünme ve tedavi etme biçimini temelden değiştirmiştir. (Mat Savelli, Pittsburgh Üniversitesi Dünya Tarihi Merkezi'nde doktora sonrası araştırmacıdır.)" (163)
"Kimyasal Lobotomi
Psikotropik ilaçların toplu reçete edilmesinin çılgınlığı.. Psikoloji tarihindeki en utanç verici olaylardan biri frontal lobotomilerin kullanılmasıdır. Etkililiklerine dair çok az kanıt olmasına ve ciddi olumsuz yan etkilere dair çok sayıda kanıt olmasına rağmen, lobotomiler 1950'lerin ortalarına kadar yaklaşık yirmi yıl boyunca ABD ve Avrupa'da standart prosedürdü. ABD'de yaklaşık 40.000 kişi, beynin prefrontal korteksi ile frontal lobları arasındaki bağlantıları kesmeyi içeren bir prosedüre tabi tutuldu. Başlangıçta lobotomiler kafatasına delikler açılarak yapılıyordu, ta ki Amerikalı doktor Walter Freeman, uzun bir metal kazmayı kemiğe ve ardından beyne çakarak göz yuvalarından frontal loblara ulaşabileceğini keşfedene kadar.İşlem son derece tehlikeliydi; bazı hastalar öldü, bazıları beyin hasarı aldı veya intihar etti. "Başarılı" bir sonuç, daha önce zihinsel olarak dengesiz olan bir hastanın artık uysal ve duygusal olarak uyuşmuş, daha az tepki veren ve daha az öz farkındalığa sahip olması anlamına geliyordu. Zihinsel "bozukluklarında" bir miktar iyileşme olsa bile, bu genellikle bilişsel ve duygusal bozukluklar tarafından gölgede bırakılıyordu. Modern bir bakış açısından, frontal lobotomilerin kullanımı inanılmaz derecede acımasız ve ilkel görünüyor. Ancak, inanmak isteyebileceğimiz kadar barbarlıktan uzak değiliz.
Lobotomiler ile psikotrop ilaçların modern kullanımı arasında güçlü paralellikler var. Aslında, psikolojik durumların tıbbi sorunlarmış gibi genel olarak ele alınması ve bunun sonucunda psikotrop ilaçların aşırı reçete edilmesi, lobotomilerden çok daha zararlı bir etkiye sahip olmuştur çünkü çok daha yaygındır. Bazı tahminlere göre, yaklaşık 10 Amerikalıdan 1'i antidepresan kullanıyor. Benzer şekilde, ABD'de 5 ila 17 yaş arasındaki çocukların yaklaşık %9-10'una DEHB teşhisi konulmuş olup, bunların çoğu reçeteli ilaç kullanmaktadır. Bu tedavilerin işe yaradığı açık olsaydı, bu bir sorun olmayabilirdi. Ama öyle değil. Burada lobotomilerle bariz bir paralellik, antidepresanların etkililiklerine dair ikna edici bir kanıt olmadan yaygınlaşmasıdır. Araştırmalar, en iyi bilinen "seçici serotonin geri alım inhibitörlerinin" (SSRI'lar) çoğu hastada depresyon semptomlarını hafifletmediğini ve hafif ve orta dereceli depresyon vakalarında plasebodan daha etkili olmadığını bulmuştur. Bazı klinik denemeler, antidepresanların şiddetli depresyon vakalarında etkili olabileceğini, ancak çoğunlukla etkisiz oldukları ve ciddi yan etkilere sahip oldukları hafif depresyon için reçete edildiğini öne sürmektedir. Depresyonun beyindeki düşük serotonin seviyeleriyle ilişkili olduğu varsayımı birçok kişi tarafından hafife alınmaktadır, ancak aslında çok az temeli vardır.
Psikiyatrist
David Healy, 2015 yılında British Medical Journal'da yazdığı yazıda,
depresyon ve serotonin arasındaki bağlantı mitinin, sakinleştiricilerin
bağımlılık endişeleri nedeniyle terk edilmeye başlanmasından kısa bir
süre sonra, 1990'larda ilaç şirketleri ve pazarlama temsilcileri
tarafından nasıl yayıldığını anlattı. Aslında, Healy'nin belirttiği
gibi, 1960'lardaki önceki araştırmalar depresyon ve serotonin arasındaki
bağlantıyı reddetmiş ve SSRI'ların bu duruma karşı etkisiz olduğunu
göstermişti. Ancak, ilaç endüstrisinin milyonlarca pazarlamacısının
itici gücüyle, depresyonun ilaçla düzeltilebilen bir "kimyasal
dengesizlik" olduğu miti hızla benimsendi. Depresyonun, tıpkı fiziksel
bir yaralanma veya hastalık gibi "düzeltilebilen" tıbbi bir durum olarak
basit bir şekilde tasvir edilmesi nedeniyle çekiciydi.
Frontal lobotomilerle bir diğer paralellik de, psikotropik ilaçların zararlı yan etkileri ve sonrasındaki etkilerine dair büyük kanıtlara rağmen hala yaygın olarak kullanılmaya devam etmesidir. Amerikan Psikoloji Derneği antidepresanların "alışkanlık oluşturmadığını" belirtmesine rağmen, İngiltere'deki Kraliyet Psikiyatristler Koleji tarafından 2012'de yapılan bir anket, antidepresanları bırakan kişilerin %63'ünün yoksunluk belirtileri bildirdiğini ve bunların en yaygınının kaygı olduğunu gösterdi. Buradaki bir sorun, yoksunluk belirtilerinin sıklıkla bir "nüksetme" olarak yorumlanması ve süresiz devam eden tedaviye devam etmek için bir gerekçe olarak kullanılmasıdır. Bunun en talihsiz yönü, araştırmaların depresyon vakalarının çoğunun tedavi olmaksızın birkaç ay içinde doğal olarak ortadan kalktığını göstermesidir. Örneğin, British Medical Journal'da 2012'de yapılan bir çalışma, tedavi olmaksızın "majör depresif atakların" ortalama doğal süresinin sadece üç ay olduğunu buldu. Bu, saçma ve trajik bir şekilde, milyonlarca insanın tedavi görmeselerdi var olmayacak bir rahatsızlık için tedavi gördüğü anlamına geliyor. (Buna paralel olarak, Journal of Clinical Psychiatry'de 2015'te yapılan bir çalışma (ABD'de antidepresan kullanan vatandaşların %69'unun depresyon kriterlerini hiç karşılamadığını ve asla reçete edilmemesi gerektiğini buldu. ) SSRI'ların diğer yaygın yan etkileri yorgunluk, duygusal durgunluk ve kopukluk ve genel kişilik kaybıdır. Ayrıca cinsel iktidarsızlık ve akatizi gibi "hareket bozuklukları" ile güçlü bir şekilde ilişkilidirler - yine de psikiyatristler akatiziyi ilaçların kendilerinin bir etkisi olmaktan ziyade ilaçlarla tedavi edilmesi gereken altta yatan bir sorun olarak ele alırlar.
Kusurlu Varsayımlar.. Lobotomi ile psikotropik ilaçlar arasındaki en temel paralellik, her ikisinin de kusurlu bir varsayıma dayanmasıdır: psikolojik sorunlar beyin rahatsızlıklarıdır ve nörolojik müdahalelerle "düzeltilebilir". Depresyonun "tıbbi modeli", durumu bağlamından koparır ve kırık bir ayak parmağı veya cilt döküntüsüyle aynı şekilde tedavi edilebilecek ayrı bir sorun olarak ele alır. Ancak bu tehlikeli derecede basite indirgeyicidir. Gerçekte, depresyonun birçok potansiyel nedeni (veya en azından katkıda bulunan faktörleri) vardır: tatmin edici olmayan bir sosyal çevre, ilişki sorunları, temel ihtiyaçların (öz saygı, aidiyet veya kendini gerçekleştirme) engellenmesi, yaşamda anlam ve amaç eksikliği, baskı veya haksız muamele, olumsuz veya kendini eleştiren düşünce kalıpları (düşük öz saygıyla ilişkili), doğayla temas eksikliği, kötü beslenme vb. Beyindeki serotonin alımını artırmaya çalışmak bu sorunlarla başa çıkmaya nasıl yardımcı olacak? Aslında, antidepresan almanın insanların bu sorunları doğrudan ele alma olasılığını azaltacağı yönünde güçlü bir olasılık var, kısmen bunları düşük ruh halleriyle ilişkilendiremeyebilecekleri ve kısmen de uyuşturucu kaynaklı ilgisizlikleri ve duygusal durgunlukları hayatlarında etkili eylemlerde bulunma yeteneklerini azaltacağı için.
"Meşru" Depresyon.. Bu, birçok durumda depresyonun aslında belirli koşullara karşı meşru bir tepki olduğu gerçeğini vurgular. Fiziksel ağrının vücuttaki yaralanmaya karşı doğal bir tepki olması gibi, depresyon da bazen olumsuz yaşam olaylarına veya koşullara karşı sağlıklı ve doğal bir tepki olabilir. Ve fiziksel ağrı gibi, depresyonun da doğal bir süresi var gibi görünüyor. İzin verilirse, kendini gösterecek, ifade edecek ve sonra doğal olarak kaybolacaktır - bu birkaç hafta veya ay sürse bile. Veya biraz farklı bir bakış açısından, depresyon bazen hayatımızda bir şeylerin eksik olduğunun veya refahımızın veya yaşam durumlarımızın belirli yönlerinin ihmal edildiğinin bir göstergesi olabilir. Yine, burada fiziksel ağrıyla bir benzerlik var, bu genellikle vücudumuzun bir kısmının hasar gördüğüne ve ilgiye ihtiyacı olduğuna dair bir uyarıdır. Depresyon, hayatımızın belirli yönlerinin ilgiye ihtiyacı olduğunun bir göstergesi veya uyarısı olabilir - örneğin, çevremizi veya yaşam durumumuzu değiştirmemiz, ilişkilerimizi iyileştirmemiz, daha tatmin edici bir kariyer ve yeni hobiler bulmamız, daha fazla dinlenmemiz ve rahatlamamız veya doğayla daha fazla temas kurmamız gerektiği. Ve yine, psikotrop ilaçlar alırsak bu değişiklikleri yapma olasılığımız daha düşüktür. Her iki senaryoda da ilaçlar çözmeleri gereken sorunu daha da kötüleştirir: depresyonun kendiliğinden ortaya çıkmasını ve doğal olarak kaybolmasını durdururlar ve durumumuzu iyileştirmek için onarıcı eylemde bulunma olasılığımızı azaltırlar.
DEHB'nin Aşırı Tanısı.. DEHB (ADHD) ve Ritalin ve Adderall gibi "bozuklukla" başa çıkmak için yaygın olarak reçete edilen ilaçlarla ilgili benzer sorunlar vardır. DEHB'ye atfedilen davranışsal sorunların bir "beyin rahatsızlığı" sonucu değil, konsantrasyon eğitimi eksikliği, organize, yaratıcı oyun eksikliği, kötü beslenme ve doğayla temas eksikliği gibi sosyal ve çevresel faktörlerin sonucu olduğunu gösteren çok sayıda kanıt vardır. Ve büyük ölçüde, DEHB tamamen doğal bebek davranışlarını patolojik hale getirir. Sadece içsel olarak huzursuz ve dürtüsel olan birçok çocuğa -her ne kadar herhangi bir bozucu derecede olmasa da- bu rahatsızlıkla yanlış teşhis konur. Çocukların doğal kendiliğindenliği ve canlılığı, bir şekilde sessizce oturmaları ve içeride kalmaları gerektiği yanlış anlayışı altında bastırılır. (Bu aslında, bebeklerin ve yürümeye başlayan çocukların hareketlerini kısıtlamak ve onları pasif ve isteksiz hale getirmek için battaniyelere sıkıca sarıldığı eski "kundaklama" uygulamasını çok anımsatıyor. ) İlginçtir ki, Fransa'da DEHB tanısı ABD ve İngiltere'dekinden çok daha az yaygındır. Fransız çocukların yalnızca yaklaşık %0,5'i bu durum için tanı alır ve ilaç alır. Bunun nedeni büyük ölçüde Fransız çocuk psikiyatristlerinin davranışsal sorunları sosyal veya durumsal bir bağlamda görme ve Amerikan psikiyatristlerinin genellikle görmezden geldiği altta yatan nedenlere bakma olasılıklarının çok daha yüksek olmasıdır. İlaçtan ziyade aile danışmanlığı veya psikoterapi önerme olasılıkları çok daha yüksektir ve diyet gibi faktörleri göz önünde bulundururlar. Ve Carolyn Wedge'in A Disease Called Childhood: Why ADHD Became an American Epidemic adlı kitabında belirttiği gibi, bir diğer faktör de farklı çocuk yetiştirme tarzları olabilir. Fransa'da çocuklar ABD'dekine göre daha disiplinli, daha düzenli ve daha katı kısıtlamalarla yetiştiriliyor. Yine, çocukların davranış sorunlarını tıbbi bir rahatsızlığın sonucu olarak görmek, altta yatan nedenlerin ele alınmasının daha az olası olduğu anlamına gelir; yani beslenme düzenlerinin değişmesi, ebeveynlerinin yetiştirme tarzlarının değişmesi veya doğayla daha fazla temas kurmaları. Ve elbette, bu çocuklara reçete edilen ilaçların antidepresanlara benzer bir bağımlılık potansiyeli ve benzer şekilde tehlikeli yan etkileri vardır.
İyi Huylu Barbarlık.. DEHB teşhisi konulan çocukların küçük bir azınlığının bir tür psikolojik rahatsızlığa sahip olması ve ilaçtan bir miktar fayda görmesi mümkündür, tıpkı bazı ciddi depresyonlu kişilerin antidepresanlardan fayda görmesi gibi. İlaçların bazen faydalı olabileceğine şüphe yok, özellikle de seyrek ve geçici olarak kullanılırlarsa. Ancak dünya çapında yüz milyonlarca insanın kendilerine hiçbir fayda sağlamayan güçlü psikotropik ilaçlara bağımlılık ve olumsuz reaksiyonlar yaşaması skandaldır. Milyonlarca insan, herhangi bir iyileşme sağlamaktan uzak, hafifletmesi gereken durumları yapay olarak sürdüren ilaçlarla "uyuşturuluyor". Milyonlarca çocuğa varlığı tartışmalı bir "durum" teşhisi gereksiz yere konuyor ve etkinliği de tartışmalı olan ilaçlar zorla veriliyor. Tahminimce gelecek nesil psikologlar da psikotropik ilaçları aşırı reçete etmemize kuşkuyla bakacaklar, büyük ölçüde etkisiz ve zararlı tedavilere olan kör coşkumuza ve bu tür barbarca yöntemlerin nasıl bu kadar yaygınlaşabildiğine hayret edecekler. (İngiltere'deki Leeds Beckett Üniversitesi'nde psikoloji alanında kıdemli öğretim görevlisiyim. Sağduyuya Dönüş (Back to Sanity) kitabının yazarıyım. Web sitemi stevenmtaylor. com adresinden ziyaret edin.)" (164)
Frontal lobotomilerle bir diğer paralellik de, psikotropik ilaçların zararlı yan etkileri ve sonrasındaki etkilerine dair büyük kanıtlara rağmen hala yaygın olarak kullanılmaya devam etmesidir. Amerikan Psikoloji Derneği antidepresanların "alışkanlık oluşturmadığını" belirtmesine rağmen, İngiltere'deki Kraliyet Psikiyatristler Koleji tarafından 2012'de yapılan bir anket, antidepresanları bırakan kişilerin %63'ünün yoksunluk belirtileri bildirdiğini ve bunların en yaygınının kaygı olduğunu gösterdi. Buradaki bir sorun, yoksunluk belirtilerinin sıklıkla bir "nüksetme" olarak yorumlanması ve süresiz devam eden tedaviye devam etmek için bir gerekçe olarak kullanılmasıdır. Bunun en talihsiz yönü, araştırmaların depresyon vakalarının çoğunun tedavi olmaksızın birkaç ay içinde doğal olarak ortadan kalktığını göstermesidir. Örneğin, British Medical Journal'da 2012'de yapılan bir çalışma, tedavi olmaksızın "majör depresif atakların" ortalama doğal süresinin sadece üç ay olduğunu buldu. Bu, saçma ve trajik bir şekilde, milyonlarca insanın tedavi görmeselerdi var olmayacak bir rahatsızlık için tedavi gördüğü anlamına geliyor. (Buna paralel olarak, Journal of Clinical Psychiatry'de 2015'te yapılan bir çalışma (ABD'de antidepresan kullanan vatandaşların %69'unun depresyon kriterlerini hiç karşılamadığını ve asla reçete edilmemesi gerektiğini buldu. ) SSRI'ların diğer yaygın yan etkileri yorgunluk, duygusal durgunluk ve kopukluk ve genel kişilik kaybıdır. Ayrıca cinsel iktidarsızlık ve akatizi gibi "hareket bozuklukları" ile güçlü bir şekilde ilişkilidirler - yine de psikiyatristler akatiziyi ilaçların kendilerinin bir etkisi olmaktan ziyade ilaçlarla tedavi edilmesi gereken altta yatan bir sorun olarak ele alırlar.
Kusurlu Varsayımlar.. Lobotomi ile psikotropik ilaçlar arasındaki en temel paralellik, her ikisinin de kusurlu bir varsayıma dayanmasıdır: psikolojik sorunlar beyin rahatsızlıklarıdır ve nörolojik müdahalelerle "düzeltilebilir". Depresyonun "tıbbi modeli", durumu bağlamından koparır ve kırık bir ayak parmağı veya cilt döküntüsüyle aynı şekilde tedavi edilebilecek ayrı bir sorun olarak ele alır. Ancak bu tehlikeli derecede basite indirgeyicidir. Gerçekte, depresyonun birçok potansiyel nedeni (veya en azından katkıda bulunan faktörleri) vardır: tatmin edici olmayan bir sosyal çevre, ilişki sorunları, temel ihtiyaçların (öz saygı, aidiyet veya kendini gerçekleştirme) engellenmesi, yaşamda anlam ve amaç eksikliği, baskı veya haksız muamele, olumsuz veya kendini eleştiren düşünce kalıpları (düşük öz saygıyla ilişkili), doğayla temas eksikliği, kötü beslenme vb. Beyindeki serotonin alımını artırmaya çalışmak bu sorunlarla başa çıkmaya nasıl yardımcı olacak? Aslında, antidepresan almanın insanların bu sorunları doğrudan ele alma olasılığını azaltacağı yönünde güçlü bir olasılık var, kısmen bunları düşük ruh halleriyle ilişkilendiremeyebilecekleri ve kısmen de uyuşturucu kaynaklı ilgisizlikleri ve duygusal durgunlukları hayatlarında etkili eylemlerde bulunma yeteneklerini azaltacağı için.
"Meşru" Depresyon.. Bu, birçok durumda depresyonun aslında belirli koşullara karşı meşru bir tepki olduğu gerçeğini vurgular. Fiziksel ağrının vücuttaki yaralanmaya karşı doğal bir tepki olması gibi, depresyon da bazen olumsuz yaşam olaylarına veya koşullara karşı sağlıklı ve doğal bir tepki olabilir. Ve fiziksel ağrı gibi, depresyonun da doğal bir süresi var gibi görünüyor. İzin verilirse, kendini gösterecek, ifade edecek ve sonra doğal olarak kaybolacaktır - bu birkaç hafta veya ay sürse bile. Veya biraz farklı bir bakış açısından, depresyon bazen hayatımızda bir şeylerin eksik olduğunun veya refahımızın veya yaşam durumlarımızın belirli yönlerinin ihmal edildiğinin bir göstergesi olabilir. Yine, burada fiziksel ağrıyla bir benzerlik var, bu genellikle vücudumuzun bir kısmının hasar gördüğüne ve ilgiye ihtiyacı olduğuna dair bir uyarıdır. Depresyon, hayatımızın belirli yönlerinin ilgiye ihtiyacı olduğunun bir göstergesi veya uyarısı olabilir - örneğin, çevremizi veya yaşam durumumuzu değiştirmemiz, ilişkilerimizi iyileştirmemiz, daha tatmin edici bir kariyer ve yeni hobiler bulmamız, daha fazla dinlenmemiz ve rahatlamamız veya doğayla daha fazla temas kurmamız gerektiği. Ve yine, psikotrop ilaçlar alırsak bu değişiklikleri yapma olasılığımız daha düşüktür. Her iki senaryoda da ilaçlar çözmeleri gereken sorunu daha da kötüleştirir: depresyonun kendiliğinden ortaya çıkmasını ve doğal olarak kaybolmasını durdururlar ve durumumuzu iyileştirmek için onarıcı eylemde bulunma olasılığımızı azaltırlar.
DEHB'nin Aşırı Tanısı.. DEHB (ADHD) ve Ritalin ve Adderall gibi "bozuklukla" başa çıkmak için yaygın olarak reçete edilen ilaçlarla ilgili benzer sorunlar vardır. DEHB'ye atfedilen davranışsal sorunların bir "beyin rahatsızlığı" sonucu değil, konsantrasyon eğitimi eksikliği, organize, yaratıcı oyun eksikliği, kötü beslenme ve doğayla temas eksikliği gibi sosyal ve çevresel faktörlerin sonucu olduğunu gösteren çok sayıda kanıt vardır. Ve büyük ölçüde, DEHB tamamen doğal bebek davranışlarını patolojik hale getirir. Sadece içsel olarak huzursuz ve dürtüsel olan birçok çocuğa -her ne kadar herhangi bir bozucu derecede olmasa da- bu rahatsızlıkla yanlış teşhis konur. Çocukların doğal kendiliğindenliği ve canlılığı, bir şekilde sessizce oturmaları ve içeride kalmaları gerektiği yanlış anlayışı altında bastırılır. (Bu aslında, bebeklerin ve yürümeye başlayan çocukların hareketlerini kısıtlamak ve onları pasif ve isteksiz hale getirmek için battaniyelere sıkıca sarıldığı eski "kundaklama" uygulamasını çok anımsatıyor. ) İlginçtir ki, Fransa'da DEHB tanısı ABD ve İngiltere'dekinden çok daha az yaygındır. Fransız çocukların yalnızca yaklaşık %0,5'i bu durum için tanı alır ve ilaç alır. Bunun nedeni büyük ölçüde Fransız çocuk psikiyatristlerinin davranışsal sorunları sosyal veya durumsal bir bağlamda görme ve Amerikan psikiyatristlerinin genellikle görmezden geldiği altta yatan nedenlere bakma olasılıklarının çok daha yüksek olmasıdır. İlaçtan ziyade aile danışmanlığı veya psikoterapi önerme olasılıkları çok daha yüksektir ve diyet gibi faktörleri göz önünde bulundururlar. Ve Carolyn Wedge'in A Disease Called Childhood: Why ADHD Became an American Epidemic adlı kitabında belirttiği gibi, bir diğer faktör de farklı çocuk yetiştirme tarzları olabilir. Fransa'da çocuklar ABD'dekine göre daha disiplinli, daha düzenli ve daha katı kısıtlamalarla yetiştiriliyor. Yine, çocukların davranış sorunlarını tıbbi bir rahatsızlığın sonucu olarak görmek, altta yatan nedenlerin ele alınmasının daha az olası olduğu anlamına gelir; yani beslenme düzenlerinin değişmesi, ebeveynlerinin yetiştirme tarzlarının değişmesi veya doğayla daha fazla temas kurmaları. Ve elbette, bu çocuklara reçete edilen ilaçların antidepresanlara benzer bir bağımlılık potansiyeli ve benzer şekilde tehlikeli yan etkileri vardır.
İyi Huylu Barbarlık.. DEHB teşhisi konulan çocukların küçük bir azınlığının bir tür psikolojik rahatsızlığa sahip olması ve ilaçtan bir miktar fayda görmesi mümkündür, tıpkı bazı ciddi depresyonlu kişilerin antidepresanlardan fayda görmesi gibi. İlaçların bazen faydalı olabileceğine şüphe yok, özellikle de seyrek ve geçici olarak kullanılırlarsa. Ancak dünya çapında yüz milyonlarca insanın kendilerine hiçbir fayda sağlamayan güçlü psikotropik ilaçlara bağımlılık ve olumsuz reaksiyonlar yaşaması skandaldır. Milyonlarca insan, herhangi bir iyileşme sağlamaktan uzak, hafifletmesi gereken durumları yapay olarak sürdüren ilaçlarla "uyuşturuluyor". Milyonlarca çocuğa varlığı tartışmalı bir "durum" teşhisi gereksiz yere konuyor ve etkinliği de tartışmalı olan ilaçlar zorla veriliyor. Tahminimce gelecek nesil psikologlar da psikotropik ilaçları aşırı reçete etmemize kuşkuyla bakacaklar, büyük ölçüde etkisiz ve zararlı tedavilere olan kör coşkumuza ve bu tür barbarca yöntemlerin nasıl bu kadar yaygınlaşabildiğine hayret edecekler. (İngiltere'deki Leeds Beckett Üniversitesi'nde psikoloji alanında kıdemli öğretim görevlisiyim. Sağduyuya Dönüş (Back to Sanity) kitabının yazarıyım. Web sitemi stevenmtaylor. com adresinden ziyaret edin.)" (164)
***
"Psikiyatri, beyninize zarar verir : ECT
Elektrokonvülsif Terapi (EKT /ECT "Electroconvulsive Therapy")); 6 saniye boyunca, 450 volt DC'de, 9 amper (84 watt'lık bir ampule yeter)... Özet: "1938'de Ugo Cerletti, 'bir mezbahada, domuzların nasıl bayıltıldığını ve ardından boğazları kesilerek öldürüldüğünü' gözlemlerken, Elektrokonvülsif Terapi'yi (EKT) tasarladı. Domuzları aslında 'şokun öldürmediğini' belirtti. Epilepsi konusunda uzman olan Cerletti, 'şizofreniyi tedavi etmek için, insan beynine şok (elektrik) verme' fikrini ve 'EKT'nin icadını' ilk olarak burada buldu. 'Deliliği' tedavi etmek için 'elektrik kullanmanın' uzun bir geçmişi vardır ve Metodizm'in kurucusu olan Charles Wesley'e, MS 1747'ye kadar uzanır. EKT ile insanlar, 'birkaç hafta boyunca, 5 -20 şoka' maruz kalırlar. Şok muazzamdır ve '6 saniye boyunca, 0,9 Amperlik bir akımda, darbeli kare dalgalarda 450 volt DC' kullanır. ECT (EKT), bir tür elektrikli lobotomidir. (....)"
Giriş: (1-4); "ECT, kimyasal psikiyatristlerin, insanları 'delilikten kurtarmak' için icat ettiği en garip fikirlerden biridir. Psikiyatristler, bir yandan bu 'depresyonun, beynin 'kimyasal dengesizliğinden' veya kötü beyin kablolamasından' kaynaklandığına inanırken, diğer yandan 'depresyona neden olan anıları silmek' için ECT kullanırlar. Etiyoloji ve tedavi arasındaki bu şaşırtıcı 'bilişsel uyumsuzluk', yalnızca bir psikiyatristin, 'mantıklı kılabileceği' bir şeydir. Bir yandan 'depresyonu, beyin kimyasallarına' bağlarlar, diğer yandan 'beyni, şok ederek, anıları silerek' tedavi ederler. Örneğin kilise papazları, depresyonun 'başlarına gelen kötü şeyler üzerinde durmaktan kaynaklandığını' kabul ederler ancak 'anıları silmek' için şokları veya kötü anılara karşı kayıtsız hale getiren ilaçları reddederler.
Günümüzde ECT, '6 saniye boyunca 0,9 Amperlik bir akımda, darbeli kare dalgalar halinde 450 volt DC' kullanır. İnsanlar, 'birkaç hafta boyunca, 5-20 şoka' maruz kalırlar. Bugün, 'hiçbir şey hissetmemeleri' için 'anestezi' altına alınırlar. Çalışmalar, 'ECT'nin, plasebodan daha iyi çalışmadığını' kanıtladı. İnsanlara, 'kendilerine geldiklerinde, şok oldukları' söylendi, ancak şok olmamışlardı. Ancak, sanki şok olmuşlar gibi "iyileşmişlerdi". Bu hikayeler ve çalışmalar çok sayıda. "ECT, tıbbi/cerrahi müdahaleler arasında pratik olarak tek başına durmaktadır çünkü 'kötüye kullanımın amacı tedavi etmek değil, hastaları, hastane personelinin çıkarları' doğrultusunda kontrol etmektir." (David J. Rothman, Tıbbi Tarihçi, NIH ECT Konsensüs Konferansı, 1985 AD) (...)"
A. 2007'de 1. derece yanıklara neden olan ECT Alevleri: (1-4); ECT'de kullanılan 'elektrik miktarı' çok büyüktür. 'Yangınların çıkması' şaşırtıcı değildir. Bu raporun kanıtladığı şey, her elektrikçinin anladığı şeydir. Yangın, elektrot ile cilt arasında 'akımın' akmasına izin veren, 'bir boşluktan' kaynaklanır. Bu, tıpkı 'ayaklarınızı halıya sürttükten sonra, birine statik şok vermek' gibidir. ECT teknisyenleri, 'elektrot ile kafatası arasında, 'doğrudan temas' olduğundan' emin olmalıdır. Herhangi bir boşluk, 'yangına ve hastanın yanmasına' neden olur. Bu, nadir olsa da, 'beyinden geçen muazzam miktardaki elektriği' gösterir.
"PA-PSRS, elektrokonvülsif terapi (EKT /ECT) tedavileri sırasında, yangından kaynaklanan 'cilt yanıkları veya yaralanmaları' yaşayan beş hasta raporu aldı. İlk raporda, 'kıvılcımlar olduğu ancak yangın olmadığı' belirtildi; anestezist ve hemşire bu olayı, 'EKT cihazının aktivasyonu sırasında' gözlemledi. Hastanın 'alnının bir tarafında ve bir kulağının arkasında' eritemli cilt görüldü. İkinci raporda, 'hastanın bir kulağının önündeki temporal bölgede, saç ve ciltte yanıklar' belirtildi. Üçüncü cilt yanığı raporunda, 'anestezi sonrası bakım ünitesi hemşiresi, hastanın kulak memesinde ve alnında, 'yanık benzeri lezyonlar' olduğunu belirtti; ancak rapora göre klinik personel, 'lezyonların, EKT tedavisinden önce var olduğuna' inanıyordu.
Dördüncü raporda, hastanın, şakaklarının her iki tarafındaki 'elektrot bölgelerinde bir parlama' görüldü. Parlama, bir personel 'cihazı kapatıp tekrar açtığında', çünkü ekran boştu (yani aydınlatma yoktu). Tesise göre, 'hastaya 'oksijen (O2) yüz maskesi' takılmasına rağmen, flaş sırasında 'O2 akışı' yoktu. Son olarak, bir yangın raporunda, 'ECT şoku verildiği anda hastanın 'başının sağ tarafında, parlak bir flaş ve alevler' kaydedildi. Alevler, hızla söndürülmesine rağmen, hasta, 'bir kulağında, birinci ve ikinci derece yanıklar ve bir gözünün üstündeki alnında birinci derece yanıklar' yaşadı.
Elektrot Bölgesi Hazırlığı: "Doğru koşullar altında, ECT tedavisi sırasında 'cilt yanıkları', 'elektrotun, ciltle zayıf teması' nedeniyle kolayca meydana gelebilir. Elektrot bölgesi hazırlığı, 'elektrot-cilt temasının, yeterli olmasını sağlamada' önemli bir adımdır. Elektrot ile cilt arasındaki 'saç, ölü deri ve hatta kozmetik ürünler' zayıf temasa neden olabilir." (Elektrokonvülsif Terapi Tedavileri Sırasında Cilt Yanıkları ve Yangınları "Skin Burns and Fires during Electroconvulsive Therapy Treatments", PA-PSRS Pennsylvania Hasta Güvenliği Danışma Bülteni, Cilt 4, No. 1, Mart 2007) (....)
Sonuç: (1-6); Tarihsel olarak psikiyatrinin, insanlara 'zarar verme, işkence etme ve yaralama' konusunda uzun bir geçmişi vardır. Şu anda 'dava' aşamasında olan 'davalar' nedeniyle , 'ECT'nin 2015'te yakında yasaklanacağını' öngörüyoruz. Tek bir ECT tedavisi, '84 watt'lık bir ampulü, 6 saniye veya 500 watt'lık bir halojen ışığı, 1 saniye' yakmaya yetecek kadar elektriği, beyninizden geçirir. Ve biz buna, ilaç mı diyoruz? Kimyasal psikiyatristler, 'aynı akımın, kalpten geçirilmesi durumunda, kesinlikle sizi öldüreceğini' söyleyerek kayıtlara geçmiştir. Ancak, iddialarına göre, 'bunu, beyinden geçirmek, sizi öldürmez!' Elbette! 'Kollarınızı, bacaklarınızı, kulaklarınızı ve dilinizi' de kesebilirsiniz ve yine de yaşarsınız! DC akımı, AC akımından '%27 daha fazla güç' sağladığından, 'ev akımına' karşılık gelen gerçek watt değeri, 'altı saniye boyunca 107 Watt'lık bir ampul veya 1 saniye boyunca 635 watt'lık bir halojen ışık' olacaktır.
"Bir hastaya, psikiyatrist tarafından ilaç veya şok verildiğinde, bu, genellikle hastanın "teşhisi"nden çok, doktorun 'ruhsal başarısızlığı' hakkında daha fazla şey söyler." (Yardımsever Olmanın Kalbi "The Heart of Being Helpful", Peter Breggin, 1997 AD. s. 81) Beyni, şok etmenin 'öfkeyi, hiddeti, depresyonu veya kaygıyı iyileştireceğini' düşünmek, kimyasal psikiyatristlere kalmış..." (135)
"Psikiyatri beyninize zarar verir; Lobotomi
Beyin hasarı: Lobotomi: 'Psikocerrahi, Bilateral Stereotaktik Cerrahi, Singulotomi, Limbik Lökotomi, Serebral Kısırlaştırma..' "Lobotomi Holokostu"... Giriş: (1-8); "Psikiyatrinin, insanlara 'zarar verme, işkence etme ve yaralama' konusunda uzun bir geçmişi vardır. 1935 yılında lobotomi (lökotomi veya psikocerrahi), Egas Moniz tarafından icat edildi. İşlem kaba, yıkıcıydı ve doğrudan 'beyin hasarına' neden oluyordu. Göz yuvasına, 'bir tereyağı bıçağı' sokuluyordu ve 'yörünge kemiğine' çarpıyordu. Daha sonra 'kemiği delerek, beyne girmesi için bir çekiçle ' vuruluyordu. Daha sonra 'bıçak, sol ve sağ frontal lobları birbirine bağlayan 'beyin dokularını' kesmek' için kullanılıyordu.
"Lobotomi: Beyin Kısırlaştırma: "Psikoserrahi" terimi —'akıl hastalarının 'beyinlerinin kesilmesini' tanımlamak için uygun, bilimsel ifade— başlı başına bu inancın bir belirtisidir. İncelenmeden ve sorgulanmadan kalmasına izin verilmemesi gereken yanıltıcı bir terimdir. Bir cerrah, 'beyin hastalığı' olan bir kişinin, beynini, ameliyat ettiğinde buna "nörocerrahi" adını verir. 'Beyin hastalığı' olmayan bir kişinin beyninde ameliyat yaptığında buna "psikocerrahi" adını veriyor." (Zorlama Tedavi Olarak "Coercion as Cure", Thomas Szasz, 2007 AD, s. 151)
Sadece kimyasal psikiyatristler, 'böyle bir tedavinin, deliliği iyileştireceğini' hayal edebilirler çünkü evrime inanırlar ve insanın 'hem ruh hem de bedene sahip olduğu' Hristiyan doktrinini reddederler. Bu, onları 'ruh hali ve davranış bozukluklarının' nedenini her zaman, beyne bakmaya zorladı. Modern nöroleptik ilaçlar gibi, lobotomi de beyni, basitçe 'devre dışı bırakır veya hasar verir ve normal işlevini değiştirir.' Dünyanın birçok ülkesinde 'yasaklanmıştır' ancak Japonya, Avustralya, İsveç ve Hindistan hala 'şiddet yanlısı ve kontrolden çıkmış insanlar' için 'sosyal bir kontrol' olarak 'lobotomi' yapmaktadır. Bu şiddet yanlısı insanları "aptallaştırmada" etkili olsa da, 'onları vurmak, daha insani' olabilir. Lobotomi, 'kimyasal psikiyatrinin' en belirgin örneklerinden biridir. Ancak, geriye dönüp bakıldığında, 'delilik' için en dürüst ve açık tedavilerden biriydi. 100.000 lobotomi hastasının ve ailelerinin her biri için, bunun 'doğrudan beyin hasarına' neden olan bir tedavi olduğu açıktı. İlaçlar ve elektrik şoklarıyla yapılan 'modern tedaviler', gerçekte oldukları gibi kolayca tanınmıyor."
A. Rosemary Kennedy, 'lobotomi' ile yok edildi: (1-5); "1941'de James W. Watts ve Walter Freeman, 23 yaşındayken Rosemary Kennedy'ye (John F Kennedy'nin kız kardeşi) lobotomi uyguladılar. Rosemary'den 'bıçak, beyin dokusunu keserken, şarkı söylemesi' istendi. Rosemary, şarkı söylemeye devam etti, 'bu yüzden daha fazla kesti', ta ki aniden şarkı söylemeyi bırakana (ve bir daha asla şarkı söylemeyene) kadar.. Rosemary, 'kalıcı beyin hasarı' geçirdi ve 2005'te 86 yaşında 'doğal nedenlerle' ölene kadar 'bitkisel hayatta' kaldı. Rosemary Kennedy, kasıtlı olarak 'beyin hasarı' vermenin başlıca tarihi örneğidir. "Lobotomi, 'beyin hasarıyla' eş anlamlıdır: Bu, yankesicilerin ellerini kesmenin, 'kasıtlı el hasarı' olması gibi, kasıtlı bir beyin hasarıdır." (Zorlama Tedavi Olarak "Coercion as Cure", Thomas Szasz, 2007 AD, s. 170)
Sonuç: (1-3); "Tarihsel olarak psikiyatrinin insanlara 'zarar verme, işkence etme ve yaralama' konusunda uzun bir geçmişi vardır. "Psikiyatristler, psikiyatri tarihçileri ve hatta bazı sözde psikiyatri eleştirmenleri, lobotomiyi "ağır ruhsal hastalıklar" için 'meşru bir tedavi' olarak görmeye devam ediyor. Böylece, ne kadar istemeden de olsa, 'psikiyatri mitolojisinin, temel kavramlarını' doğruluyorlar ve 'lobotomi soykırımını' reddediyorlar. Dünyanın dört bir yanındaki 'binlerce kişi, zorla lobotominin kurbanı' oldu. Gerçek şu ki, lobotomi, 'yetenekli ve saygın cerrahlar' tarafından yapılan operasyonla bile meşru bir tedavi değildi ve asla olamazdı, tıpkı ötanazi ve hekim yardımlı 'intiharın', tıbbi gözetim altında yapılsa bile, 'meşru tedaviler olmadığı ve asla olamayacağı' gibi.." (Zorlama Tedavi Olarak "Coercion as Cure", Thomas Szasz, 2007 AD, s. 169) Beyni kesmenin 'öfkeyi, hiddeti, depresyonu veya kaygıyı' tedavi edeceğini düşünmek kimyasal psikiyatristlere kalmış..." (136)
***
* Rosemary Kennedy lobotomi vakası... Bir nevi lobotominin 'yasaklanmasına' yol açtı da, diyebiliriz..
"Rosemary Kennedy
(....) Lobotomy.. Kennedy'nin kız kardeşi Eunice'e göre, Rosemary 1940'ta Birleşik Krallık'tan Amerika Birleşik Devletleri'ne döndüğünde, 22 yaşındayken "giderek daha sinirli ve zor" biri haline geldi. Kennedy sık sık kasılmalar geçiriyor ve şiddetli öfke nöbetleri geçiriyordu, bu esnada başkalarına vuruyor ve onları yaralıyordu. Batı Massachusetts'teki bir yaz kampından atıldıktan ve Philadelphia'daki bir yatılı okulda sadece birkaç ay kaldıktan sonra Kennedy, Washington, D.C.'deki bir manastır okuluna gönderildi. Kennedy geceleri manastır okulundan gizlice çıkmaya başladı. Manastırdaki rahibeler, Rosemary'nin cinsel partnerlerle ilişkisi olabileceğini ve cinsel yolla bulaşan bir hastalığa yakalanabileceğini veya hamile kalabileceğini düşünüyorlardı. Bazen düzensiz davranışları ailesini hayal kırıklığına uğratıyordu; babası özellikle Kennedy'nin davranışlarının aileyi utandırıp mahcup edeceğinden ve kendisinin ve çocuklarının siyasi kariyerlerine zarar vereceğinden endişe ediyordu.
Kennedy 23 yaşındayken, doktorlar, babasına 'lobotominin ruh hali değişimlerini yatıştırmaya ve ara sıra gelen şiddetli patlamalarını durdurmaya yardımcı olacağını' söylediler. Joe Sr., Rosemary'nin lobotomi yaptırması gerektiğine karar verdi; ancak bu kararı, işlem tamamlanana kadar karısına bildirmedi. İşlem Kasım 1941'de gerçekleşti.. Ronald Kessler'in 1996 tarihli Joe Sr. biyografisi Babanın Günahları'nda (Sins of the Father), işlemi Walter Freeman ile birlikte gerçekleştiren James W. Watts (ikisi de George Washington Üniversitesi Tıp ve Sağlık Bilimleri Fakültesi'nden), işlemi Kessler'e şu şekilde anlattı:
"Rosemary hafifçe sakinleştirildikten sonra, Dr. Watts "Başının üstünden geçtik" diye hatırlıyor. "Sanırım uyanıktı. Hafif bir sakinleştirici almıştı. Kafatasından beyne cerrahi bir kesi yaptım. Öne yakındı. Her iki taraftaydı. Sadece küçük bir kesi yaptık, bir inçten fazla değil." Dr. Watts'ın kullandığı alet tereyağı bıçağına benziyordu. Beyin dokusunu kesmek için yukarı aşağı salladı. "İçine bir alet koyduk" dedi. Dr. Watts keserken, Dr. Freeman örneğin Rosemary'den Rab'bin Duasını (the Lord's Prayer) okumasını veya "Tanrı Amerika'yı Korusun (God Bless America)" şarkısını söylemesini veya geriye doğru saymasını istedi;... "Rosemary'nin tepkisine dayanarak, ne kadar daha fazla kesmemiz gerektiğini tahmin etmeye çalıştık. " Tutarsızlaştığında, kesmeyi bıraktılar."
Watts, Kessler'a Kennedy'nin "zihinsel geriliği" olmadığını, bunun yerine bir tür depresyon yaşadığını söyledi. İki doktorun yazdığı tüm makalelerin incelenmesi Watts'ın beyanını doğruladı. İki doktorun lobotomi uyguladığı tüm hastalara bir tür zihinsel bozukluk teşhisi kondu. Daha önce Başkan Kennedy'nin yardımcısı olan Ulusal Ruh Sağlığı Enstitüsü müdürü Bertram S. Brown, Kessler'a, Joe Kennedy'nin kızı Rosemary'den zihinsel olarak hasta olarak değil zihinsel olarak geri kalmış olarak bahsettiğini, böylece John'un başkanlık yarışı için itibarını koruduğunu ve ailenin "zihinsel hastalığa destek vermemesinin, gerçekte ne olduğunu ömür boyu inkar eden bir ailenin parçası" olduğunu söyledi. İşlemin çok büyük zararlara yol açtığı kısa sürede anlaşıldı. Kennedy'nin zihinsel kapasitesi iki yaşındaki bir çocuğunkine düştü. Yürüyemiyor, anlaşılır bir şekilde konuşamıyor ve idrar tutamıyordu.
Sonrası.. Lobotomiden sonra Kennedy hemen hastaneye kaldırıldı. Başlangıçta birkaç yıl New York City'nin 90 dakika kuzeyindeki özel bir psikiyatri hastanesi olan Craig House'da yaşadı. 1949'da, hayatının geri kalanını St. Coletta İstisnai Çocuklar Okulu'nun "... School for Exceptional Children"(eski adıyla "Geriye Dönük Gençler için St. Coletta Enstitüsü - "St. Coletta Institute for Backward Youth") arazisinde geçireceği Jefferson, Wisconsin'e taşındı. Boston Başpiskoposu Richard Cushing, babasına 300'den fazla engellinin kabul edildiği bir kurum olan St. Coletta'dan bahsetmişti ve babası gidip St. Coletta'nın ana kampüsünün yaklaşık bir mil dışında, Alverno House'un yakınında, ömür boyu bakıma ihtiyaç duyan yetişkinler için tasarlanmış özel bir ev inşa etti. Rahibeler eve "Kennedy kulübesi (Kennedy cottage)" adını verdiler. İki Katolik rahibe, Rahibe Margaret Ann ve Rahibe Leona, haftada üç gece Kennedy ile seramik üzerinde çalışan bir kadın ve bir öğrenciyle birlikte bakımını üstlendi. Kennedy'nin onu gezintiye çıkarabilecek bir arabası ve yürüyüşlere çıkarabilecek bir köpeği vardı.
Kennedy'nin ebeveynleri, Kennedy'nin durumuna yanıt olarak onu ailesinden ayırdılar. Rose Kennedy onu 20 yıl boyunca ziyaret etmedi. Joe Sr. kızını kurumda hiç ziyaret etmedi. Rosemary: The Hidden Kennedy Daughter kitabında yazar Kate Clifford Larson, Kennedy'nin lobotomisinin 20 yıl boyunca aileden gizlendiğini; kardeşlerinden hiçbirinin onun nerede olduğunu bilmediğini belirtti. Ağabeyi John, 1958'de ABD Senatosu'na yeniden seçilmek için kampanya yürütürken, Kennedy ailesi onun yokluğunu onun içine kapanık biri olduğunu iddia ederek açıkladı. Aile, John başkan seçilene kadar 1961'e kadar onun yokluğunu kamuoyuna açıklamadı. Kennedy'ler, başarısız bir lobotomi nedeniyle kuruma yerleştirildiğini açıklamadı, bunun yerine "zihinsel engelli" olarak kabul edildiğini söyledi. 1961'de Joe Sr. 'ın konuşamaz ve yürüyemez hale gelen bir felç geçirmesinin ardından Rosemary'nin kardeşleri onun yerini öğrendi. Rosemary'nin durumu, kız kardeşi Eunice tarafından 1962'de The Saturday Evening Post'a verilen bir röportajda kamuoyuna açıklandı; ancak lobotomisi, tarihçi Doris Kearns Goodwin'in 1987'de The Fitzgeralds and the Kennedys adlı kitabında açıkladığı zamana kadar kamuoyu tarafından bilinmedi.
Sonraki hayatı.. 1969'da babasının ölümünden sonra, Kennedy'ler Rosemary'yi yavaş yavaş aile hayatına tekrar dahil ettiler. Zaman zaman Florida ve Washington, D. C. 'deki akrabalarını ve Massachusetts, Cape Cod'daki çocukluk evini ziyaret etmek için götürülüyordu. O zamana kadar Rosemary tekrar yürümeyi öğrenmişti, ancak aksayarak. Hiçbir zaman net bir şekilde konuşamadı ve kolu felç oldu. Durumu bazen Eunice Kennedy Shriver'ın daha sonra Özel Olimpiyatları kurmasına ilham kaynağı olarak kabul edilir, ancak Shriver 1995'te The New York Times'a Kennedy'nin yüzmek için evine getireceği engelli insanlardan sadece biri olduğunu ve oyunların tek bir bireye odaklanmaması gerektiğini söyledi. Kennedy, 7 Ocak 2005'te 86 yaşında, Wisconsin, Fort Atkinson'daki Fort Atkinson Memorial Hastanesi'nde, kardeşleri (kız kardeşleri Jean, Eunice ve Patricia ve erkek kardeşi Ted) yanındayken doğal nedenlerden öldü. Massachusetts, Brookline'daki Holyhood Mezarlığı'nda anne ve babasının yanına gömüldü." (261)
"Akıl Hastalığı ve Beyin Görüntüleme Sistemleri: fMRI, CT, MRI, SPECT, PET, EEG, QEEG
(Akıl Hastalığı "Mental Illness" ve Tanısal Beyin Görüntüleme Sistemleri "Diagnostic Brain Imaging Systems": BT, MRI, SPECT, PET, EEG, QEEG, fMRI); Nörobilimciler ve psikiyatristler, 'beyin görüntüleme teknikleriyle, akıl hastalığının nedenini bulamadıklarını' kabul ediyorlar.. Beyin görüntüleme sistemleri, 'beyindeki 'nöronların', elektriksel aktivitesine karşılık geldiği varsayılan 'beyindeki kan akışını' ölçen', çok ilkel cihazlardır. 'Ne düşünüldüğünü' veya 'düşünce kalıplarında, bir sorun olup olmadığını' ölçemezler. Zihinsel hastalıkların nedenini belirlemede, hiçbir işe yaramazlar. Zihinsel hastalıklar, fiziksel beyinde değil, 'ruhta', kök salmıştır. Beyin, 'ruh ve beden' arasında yalnızca bir arayüzdür. Beden, ruh olmadan ölüdür. Ruh, bedenin ölümünden sonra 'var olmaya ve düşünmeye' devam edecektir.
Giriş: (1); "Beyin görüntüleme sistemlerinin, kan akışını ölçerek beynin içindeki toplam elektrik akımını ölçtüğü varsayılır. Ayrıca, akımın beynin farklı bölgelerinde nerede aktığını da belirleyebilirler. Örneğin, fMRI'nin yapamadığı şey, kişinin gerçekte ne düşündüğü hakkında size bir şey söylemesidir. Beyin görüntüleme, nöronal aktivite ile bölgesel kan akışı arasındaki teorik ilişkiye dayanır. Ölçülen şey, beynin bazı bölgelerindeki kan akışı miktarıdır. Daha sonra teori, kan akışı miktarını elektriksel aktiviteye çevirir ve bu da düşüncemizi nerede yaptığımızı belirlemek için kullanılır. "
Teori: "Nöronal aktivitenin arttığı beyin bölgelerinde kan akışı artar. Ancak bir fMRI, beynin farklı bölgelerindeki elektriksel aktiviteyi doğrudan ölçmez, yalnızca kan akışını ölçer. EEG (Elektroensefalografi), QEEG (Kantitatif Elektroensefalografi), PET (pozitron emisyon tomografisi), MRI (manyetik rezonans görüntüleme) ve fMRI (fonksiyonel manyetik rezonans görüntüleme) makinelerinin yaptığı budur.
Elektriksel aktiviteyi ölçerler ancak düşünce ve duyguyu yorumlayamazlar. Bir ampermetre: Ampermetre, elektrikçiler tarafından tek bir tel veya bir grup tel içindeki elektrik akışını (akımı) söylemek için kullanılır. Örneğin, ampermetreler 10.000 farklı telefon hattına hizmet verebilen bir ana telefon teli içindeki elektrik akımının akışını ölçmek için kullanılabilir. Şimdi ammetre toplam akımı kolayca ölçebilir, hatta hangi telefon hatlarının kullanıldığını ve hangilerinin kullanılmadığını bile izole edebilir, ancak size neyin iletildiğini söyleyemez!
- Bir ışık ölçer: Bir ışık ölçer, bir fiber optik teldeki elektrik miktarını ölçebilir, ancak iletilen zekayı yorumlayamaz.
- Disk sürücüsü ışığı: Çoğu bilgisayar ve dizüstü bilgisayarda, disk sürücüsü bilgi okurken veya yazarken yanan küçük bir ışıktır. Yandığında bir şeylerin olduğunu söyleyebilirsiniz, ancak NE olduğunu anlayamazsınız." (....)
A. Beyin görüntüleme sistemlerini anlamak: Beyin görüntüleme sistemleri.. Ruhsal Hastalıklar ve Beyin görüntüleme sistemleri: BT, MRI, SPECT, PET, EEG, QEEG, fMRI.. "Beyin görüntüleme sistemleri, yalnızca beyindeki nöronların elektriksel aktivitesini ölçen çok ilkel cihazlardır. Ne düşünüldüğünü veya düşünce kalıplarında bir sorun olup olmadığını ölçemezler." Beyin görüntüleme sistemleri yalnızca "akıllı sayaç" gibi elektrik akımını ölçer ancak düşünceleri okuyamazlar. Bir ev akıllı sayacı size içerideki elektriğin ne yaptığını söyleyemez. Size ne kadar güç olduğunu söyler, gücün ne yaptığını değil! "Bill O'Reilly'yi izlemek. Saç kurutma makinesinin çalışması. İnternette caz müziği aramak. İnternette yerel bir kilise aramak."
Beyni inceleyerek, 'zihni' anlamaya çalışmak, bir bilgisayardan CPU çipini (ana beyin) çıkarıp, Windows XP'yi anlamak için 'transistörlere, dirençlere ve diyotlara' bakmak gibidir. CPU, (beynin, 'çok çeşitli düşünceler düşünebilmesi' gibi) çok çeşitli programlar çalıştırıyor olabilir. Bilgisayar çökerse, bu asla CPU'nun hatası değil, yazılımdaki bir hatadır. Aynı şekilde, "sinir krizi" beyindeki 'kimyasal dengesizliklerden' değil, ruhtan kaynaklanır. Disk sürücüsü ışığı: Çoğu bilgisayar ve dizüstü bilgisayarda, disk sürücüsü bilgi okurken veya yazarken yanan küçük bir ışık vardır. Açık olduğunda bir şeyler olduğunu söyleyebilirsiniz, ancak NE olduğunu anlayamazsınız. "Işık yanıyor, ancak evde ne olduğunu bilmiyorum!"
Ampermetre, elektrikçiler tarafından tek bir tel veya bir grup telin içindeki elektrik akışını (akımı) söylemek için kullanılır. Örneğin, ampermetreler 10.000 farklı telefon hattına hizmet verebilen bir ana telefon hattının içindeki elektrik akımının akışını ölçmek için kullanılabilir. Şimdi ammetre toplam akımı kolayca ölçebilir, hatta hangi telefon hatlarının kullanıldığını ve hangilerinin kullanılmadığını bile izole edebilir, ancak size neyin iletildiğini söyleyemez! Beyin görüntüleme sistemleri, düşünceleri değil, yalnızca 'nöronlar arasındaki elektriği' ölçen pasif endüktif bir ampermetre gibidir.
B. Beyinde, akıl hastalığının varlığına dair bir kanıt yok: (1-3); "Nörobilimciler ve psikiyatristler, beyin görüntüleme teknikleriyle, ruhsal hastalığın nedenini bulamadıklarını kabul ediyorlar. Özellikle şu ifadelere dikkat edin: "henüz başaramadık", "etkileyici miktarda deneysel veri", "potansiyele sahip", "şizofrenide semptom lokalizasyonu olasılığı", "sonunda temel sağlayabilir"
"Ancak 'laboratuvar ve beyin görüntüleme' araştırmaları yoluyla elde edilen bu heyecan verici araştırma başarıları, 'şizofreni ve unipolar depresyon' gibi 'klasik psikiyatrik bozuklukların' kapsamlı tanı kategorizasyonu için henüz yenilikçi bir temel sağlayamadı. Aslında, henüz 'artımlı geçerliliğe' bile ulaşamadık. Başka bir deyişle, herhangi bir psikiyatrik 'laboratuvar testinin veya beyin görüntüleme ölçümünün, klasik psikiyatrik hastalıkların 'klinik tanısına' yönelik mevcut yaklaşıma kapsamlı ve açıkça 'artımlı bir iyileştirme' sağlayabileceğine dair henüz kesin bir kanıt yoktur. (Morihisa 1991)" (Klinik Psikiyatri Ders Kitabı "Textbook of Clinical Psychiatry", Hales, Yudofsky, 2003 AD, s. 250)
"İşlevsel beyin görüntüleme, sinirsel aktivitenin korelasyonlarını invaziv olmayan bir şekilde ölçen bir teknik sınıfını ifade eder. Pozitron emisyon tomografisi (PET) ve fonksiyonel manyetik rezonans görüntüleme (fMRI), insan beynini "hareket halinde" incelemek için günümüzde en yaygın kullanılan iki teknolojidir. Son on yılda insan beyni işlevi hakkında meydana gelen bilgi patlaması büyük ölçüde bu iki teknikten kaynaklanmıştır. Özellikle fMRI, MRI tarayıcılarının yaygın olarak bulunması ve radyoaktif maruziyetin olmaması nedeniyle hızla kabul görmüştür. İnsan beyninin canlıdaki işlevini araştırmak için nörogörüntüleme tekniklerinin ortaya çıkışı, şüphesiz zihinsel bozukluklar ve beyin arasındaki ilişkiyi anlama yolundaki bilimsel çabada önemli bir dönüm noktasını temsil etmektedir. Beyin haritalamada kullanılan özel araçların geliştirilmesi, oldukça yeni olmasına rağmen, halihazırda potansiyel bilgi içeriğinin şu anda yeterince değerlendirilmediği etkileyici miktarda deneysel veri üretmiştir." (Van Horn ve Gazzaniga 2002)" (Psikofarmakoloji Ders Kitabı "Textbook of Psychopharmacology", Schatzberg, Nemeroff, 2002 AD, s. 163)
"Psikiyatriye gelince, nörolojik hastalıkların tanıları (nörologlar tarafından tedavi edilir) dışında, 'hiçbir psikiyatrik tanı, patoloji kaynaklı' değildir veya olamaz; bunun yerine, bu tür tüm tanılar 'tıbbi olmayan -yani ekonomik, kişisel, yasal, politik ve sosyal- düşünceler veya teşvikler' tarafından yönlendirilir. Buna göre, psikiyatrik tanılar, 'ne pato-anatomik veya pato-fizyolojik lezyonlara ne de hastalığa neden olan etkenlere' işaret eder; ancak 'insan davranışlarına ve sorunlarına ve (yanılabilir ahlaki etkenlerin sorunlu insan davranışlarıyla başa çıkmak için yaptığı) yanılabilir girişimlere' işaret eder." (Günlük Yaşamın Tıbbileştirilmesi "The Medicalization Of Everyday Life", Thomas Szasz, 2007 AD, s. 36) (...)
Sonuç: (1-9); Tanısal Beyin Görüntüleme Sistemleri, akıl hastalığına dair hiçbir kanıt sağlamaz. Bu, nörobilim alanındaki en iyi uzmanlar tarafından kabul edilmektedir. "Elbette, psikiyatristler ve nörologlar uzun zamandır 'psikiyatri ve nörolojinin "aynı" olduğunu' savunmaktadır. Yeni bilimsel keşiflere dayanmaktan uzak olan bu iddia, on dokuzuncu yüzyılın nöropsikiyatrisine, (yani nöroloji ve psikiyatrinin, ayrı disiplinler haline gelmesinden önceki döneme) bir dönüşü temsil etmektedir. Bu iddiayı ciddiye almak, tıp fakültelerinin 'iki bölümü birleştirmesini ve nöroloji veya psikiyatriyi ortadan kaldırmasını' gerektirir. Böyle bir politikayı destekleyen hiçbir nörolog veya psikiyatrist bilmiyorum." (Zihnin Anlamı "The Meaning of the Mind", Thomas Szasz, 1996 AD, s. 99)
"Belirli bir rahatsızlığı olan ve olmayan bireylerin, 'beyinleri arasındaki farklılıkların' belirlenmesi bile, akıl hastalığının 'biyolojik' olduğunu göstermez. Farklı kişiliklere sahip kişilerin veya anormal kabul edilen davranışlarda bulunan ve bulunmayan kişilerin, 'sinir sistemlerini incelerken, farklılıklar' ortaya çıkmalıdır, ancak 'bu farklılıklar, tek başına biyolojinin başarısızlığını' göstermez. Anadil veya ikincil dilde düşünmek için 'ayrı sinirsel kalıplar' tanımlanabilir (Kim, Relkin, Lee ve Hirsch, 1997), ancak 'bu bulgular, her iki davranışın da normalliğini veya anormalliğini ' göstermez. Bentall (2003), şu ifadelerle konuyu mükemmel bir şekilde özetlemektedir: Sorun, (normdan biyolojik sapmaların, patolojik olup olmadığına ve dolayısıyla 'hastalığın kanıtı' olup olmadığına karar vermek için) net bir ampirik kriterimizin olmaması gibi görünüyor. Aslında, bu tür sapmaları, yalnızca neden oldukları görülen özellikler, 'istenmeyen' olarak kabul edildiğinde' patolojinin kanıtı' olarak görüyoruz. (s. 315)" (Zihin ve Davranış Dergisi "The Journal of mind and behavior", Guy A. Boysen, v28, s 157-173)
"Psikonöral çeviri hipotezi [PTH "psychoneural translation hypothesis"], zihinsel süreçlerin (örneğin, iradeler, hedefler, duygular, arzular, inançlar) beyinde sinirsel olarak örneklendirildiğini kabul eder, ancak bu zihinsel süreçlerin nöroelektrik ve nörokimyasal süreçlere indirgenemeyeceğini ve onlarla aynı olmadığını savunur. Aslında, beyinde yerelleştirilemeyen zihinsel süreçler ortadan kaldırılamaz. Zihinsel süreçlerin beyinde yerelleştirilememesinin nedeni, yalnızca nöronların aktivitesini inceleyerek düşünceleri yakalamanın aslında bir yolu olmamasıdır." (Ruhsal Beyin "The Spiritual Brain", Mario Beauregard Ph. D. , Neuroscientist, 2007, s. 150)
Birçok Nörobilimci ve Biyolojik Psikiyatrist, 'insanı, kimyasallardan başka bir şey' olarak görmediğinden, Tanrı'nın 'bedeni canlandırmak' için 'kendi suretinde yarattığı, insan ruhunun varlığını' reddederler. Ateist, Hristiyan olmayan önyargılarına dayanarak, 'gelecekte beyinde, zihinsel hastalıklar için böyle bir kanıt bulunacağını' yanlış bir şekilde öngörüyorlar. İncil'e dayanarak, aksini öngörüyoruz. Hristiyanlar öngörü savaşını kazanıyor! Düşünce, duygu ve hisler gibi zihinsel süreçler, fMFI'de tek bir alanı değil, neredeyse 'tüm beyni' harekete geçirir. Zihinsel hastalıklar, beyin de dahil olmak üzere fiziksel bedenden 'bağımsız' olarak var olan ruhla ilişkilidir. Beyin, beden ve ruh arasındaki aracıdır. Ruh, beynin 'fiziksel ölümünden' bilinçli olarak sağ çıkar. Beyin görüntüleme sistemleri, epilepside olduğu gibi 'normal ve anormal beyin devreleri' arasında ayrım yapabilir. Ancak bu, zihnin 'ruhsal bir sorunu' değil, kablolama ile ilgili fiziksel bir sorundur. Bu, 'şizofreniklerin beyinlerinde, psikiyatrik ilaçların neden olduğu kimyasal dengesizliklerden kaynaklanan değişiklikler' dışında, hiçbir fark olmadığı gerçeğiyle keskin bir tezat oluşturur. Tanısal Beyin Görüntüleme Sistemleri ile beyindeki elektriksel aktiviteyi ölçmek, (bir psikopatın, baltayla öldürme düşünceleri ile Hıristiyanların, İsa Mesih'in herkese ücretsiz olarak sunduğu 'kurtuluşu, umudu ve barışı' dünyanın kabul etmesi için 'Tanrı'ya yaptıkları yoğun dualar' arasında) ayrım yapamaz!" (138)
"Rosemary Kennedy
(....) Lobotomy.. Kennedy'nin kız kardeşi Eunice'e göre, Rosemary 1940'ta Birleşik Krallık'tan Amerika Birleşik Devletleri'ne döndüğünde, 22 yaşındayken "giderek daha sinirli ve zor" biri haline geldi. Kennedy sık sık kasılmalar geçiriyor ve şiddetli öfke nöbetleri geçiriyordu, bu esnada başkalarına vuruyor ve onları yaralıyordu. Batı Massachusetts'teki bir yaz kampından atıldıktan ve Philadelphia'daki bir yatılı okulda sadece birkaç ay kaldıktan sonra Kennedy, Washington, D.C.'deki bir manastır okuluna gönderildi. Kennedy geceleri manastır okulundan gizlice çıkmaya başladı. Manastırdaki rahibeler, Rosemary'nin cinsel partnerlerle ilişkisi olabileceğini ve cinsel yolla bulaşan bir hastalığa yakalanabileceğini veya hamile kalabileceğini düşünüyorlardı. Bazen düzensiz davranışları ailesini hayal kırıklığına uğratıyordu; babası özellikle Kennedy'nin davranışlarının aileyi utandırıp mahcup edeceğinden ve kendisinin ve çocuklarının siyasi kariyerlerine zarar vereceğinden endişe ediyordu.
Kennedy 23 yaşındayken, doktorlar, babasına 'lobotominin ruh hali değişimlerini yatıştırmaya ve ara sıra gelen şiddetli patlamalarını durdurmaya yardımcı olacağını' söylediler. Joe Sr., Rosemary'nin lobotomi yaptırması gerektiğine karar verdi; ancak bu kararı, işlem tamamlanana kadar karısına bildirmedi. İşlem Kasım 1941'de gerçekleşti.. Ronald Kessler'in 1996 tarihli Joe Sr. biyografisi Babanın Günahları'nda (Sins of the Father), işlemi Walter Freeman ile birlikte gerçekleştiren James W. Watts (ikisi de George Washington Üniversitesi Tıp ve Sağlık Bilimleri Fakültesi'nden), işlemi Kessler'e şu şekilde anlattı:
"Rosemary hafifçe sakinleştirildikten sonra, Dr. Watts "Başının üstünden geçtik" diye hatırlıyor. "Sanırım uyanıktı. Hafif bir sakinleştirici almıştı. Kafatasından beyne cerrahi bir kesi yaptım. Öne yakındı. Her iki taraftaydı. Sadece küçük bir kesi yaptık, bir inçten fazla değil." Dr. Watts'ın kullandığı alet tereyağı bıçağına benziyordu. Beyin dokusunu kesmek için yukarı aşağı salladı. "İçine bir alet koyduk" dedi. Dr. Watts keserken, Dr. Freeman örneğin Rosemary'den Rab'bin Duasını (the Lord's Prayer) okumasını veya "Tanrı Amerika'yı Korusun (God Bless America)" şarkısını söylemesini veya geriye doğru saymasını istedi;... "Rosemary'nin tepkisine dayanarak, ne kadar daha fazla kesmemiz gerektiğini tahmin etmeye çalıştık. " Tutarsızlaştığında, kesmeyi bıraktılar."
Watts, Kessler'a Kennedy'nin "zihinsel geriliği" olmadığını, bunun yerine bir tür depresyon yaşadığını söyledi. İki doktorun yazdığı tüm makalelerin incelenmesi Watts'ın beyanını doğruladı. İki doktorun lobotomi uyguladığı tüm hastalara bir tür zihinsel bozukluk teşhisi kondu. Daha önce Başkan Kennedy'nin yardımcısı olan Ulusal Ruh Sağlığı Enstitüsü müdürü Bertram S. Brown, Kessler'a, Joe Kennedy'nin kızı Rosemary'den zihinsel olarak hasta olarak değil zihinsel olarak geri kalmış olarak bahsettiğini, böylece John'un başkanlık yarışı için itibarını koruduğunu ve ailenin "zihinsel hastalığa destek vermemesinin, gerçekte ne olduğunu ömür boyu inkar eden bir ailenin parçası" olduğunu söyledi. İşlemin çok büyük zararlara yol açtığı kısa sürede anlaşıldı. Kennedy'nin zihinsel kapasitesi iki yaşındaki bir çocuğunkine düştü. Yürüyemiyor, anlaşılır bir şekilde konuşamıyor ve idrar tutamıyordu.
Sonrası.. Lobotomiden sonra Kennedy hemen hastaneye kaldırıldı. Başlangıçta birkaç yıl New York City'nin 90 dakika kuzeyindeki özel bir psikiyatri hastanesi olan Craig House'da yaşadı. 1949'da, hayatının geri kalanını St. Coletta İstisnai Çocuklar Okulu'nun "... School for Exceptional Children"(eski adıyla "Geriye Dönük Gençler için St. Coletta Enstitüsü - "St. Coletta Institute for Backward Youth") arazisinde geçireceği Jefferson, Wisconsin'e taşındı. Boston Başpiskoposu Richard Cushing, babasına 300'den fazla engellinin kabul edildiği bir kurum olan St. Coletta'dan bahsetmişti ve babası gidip St. Coletta'nın ana kampüsünün yaklaşık bir mil dışında, Alverno House'un yakınında, ömür boyu bakıma ihtiyaç duyan yetişkinler için tasarlanmış özel bir ev inşa etti. Rahibeler eve "Kennedy kulübesi (Kennedy cottage)" adını verdiler. İki Katolik rahibe, Rahibe Margaret Ann ve Rahibe Leona, haftada üç gece Kennedy ile seramik üzerinde çalışan bir kadın ve bir öğrenciyle birlikte bakımını üstlendi. Kennedy'nin onu gezintiye çıkarabilecek bir arabası ve yürüyüşlere çıkarabilecek bir köpeği vardı.
Kennedy'nin ebeveynleri, Kennedy'nin durumuna yanıt olarak onu ailesinden ayırdılar. Rose Kennedy onu 20 yıl boyunca ziyaret etmedi. Joe Sr. kızını kurumda hiç ziyaret etmedi. Rosemary: The Hidden Kennedy Daughter kitabında yazar Kate Clifford Larson, Kennedy'nin lobotomisinin 20 yıl boyunca aileden gizlendiğini; kardeşlerinden hiçbirinin onun nerede olduğunu bilmediğini belirtti. Ağabeyi John, 1958'de ABD Senatosu'na yeniden seçilmek için kampanya yürütürken, Kennedy ailesi onun yokluğunu onun içine kapanık biri olduğunu iddia ederek açıkladı. Aile, John başkan seçilene kadar 1961'e kadar onun yokluğunu kamuoyuna açıklamadı. Kennedy'ler, başarısız bir lobotomi nedeniyle kuruma yerleştirildiğini açıklamadı, bunun yerine "zihinsel engelli" olarak kabul edildiğini söyledi. 1961'de Joe Sr. 'ın konuşamaz ve yürüyemez hale gelen bir felç geçirmesinin ardından Rosemary'nin kardeşleri onun yerini öğrendi. Rosemary'nin durumu, kız kardeşi Eunice tarafından 1962'de The Saturday Evening Post'a verilen bir röportajda kamuoyuna açıklandı; ancak lobotomisi, tarihçi Doris Kearns Goodwin'in 1987'de The Fitzgeralds and the Kennedys adlı kitabında açıkladığı zamana kadar kamuoyu tarafından bilinmedi.
Sonraki hayatı.. 1969'da babasının ölümünden sonra, Kennedy'ler Rosemary'yi yavaş yavaş aile hayatına tekrar dahil ettiler. Zaman zaman Florida ve Washington, D. C. 'deki akrabalarını ve Massachusetts, Cape Cod'daki çocukluk evini ziyaret etmek için götürülüyordu. O zamana kadar Rosemary tekrar yürümeyi öğrenmişti, ancak aksayarak. Hiçbir zaman net bir şekilde konuşamadı ve kolu felç oldu. Durumu bazen Eunice Kennedy Shriver'ın daha sonra Özel Olimpiyatları kurmasına ilham kaynağı olarak kabul edilir, ancak Shriver 1995'te The New York Times'a Kennedy'nin yüzmek için evine getireceği engelli insanlardan sadece biri olduğunu ve oyunların tek bir bireye odaklanmaması gerektiğini söyledi. Kennedy, 7 Ocak 2005'te 86 yaşında, Wisconsin, Fort Atkinson'daki Fort Atkinson Memorial Hastanesi'nde, kardeşleri (kız kardeşleri Jean, Eunice ve Patricia ve erkek kardeşi Ted) yanındayken doğal nedenlerden öldü. Massachusetts, Brookline'daki Holyhood Mezarlığı'nda anne ve babasının yanına gömüldü." (261)
"Akıl Hastalığı ve Beyin Görüntüleme Sistemleri: fMRI, CT, MRI, SPECT, PET, EEG, QEEG
(Akıl Hastalığı "Mental Illness" ve Tanısal Beyin Görüntüleme Sistemleri "Diagnostic Brain Imaging Systems": BT, MRI, SPECT, PET, EEG, QEEG, fMRI); Nörobilimciler ve psikiyatristler, 'beyin görüntüleme teknikleriyle, akıl hastalığının nedenini bulamadıklarını' kabul ediyorlar.. Beyin görüntüleme sistemleri, 'beyindeki 'nöronların', elektriksel aktivitesine karşılık geldiği varsayılan 'beyindeki kan akışını' ölçen', çok ilkel cihazlardır. 'Ne düşünüldüğünü' veya 'düşünce kalıplarında, bir sorun olup olmadığını' ölçemezler. Zihinsel hastalıkların nedenini belirlemede, hiçbir işe yaramazlar. Zihinsel hastalıklar, fiziksel beyinde değil, 'ruhta', kök salmıştır. Beyin, 'ruh ve beden' arasında yalnızca bir arayüzdür. Beden, ruh olmadan ölüdür. Ruh, bedenin ölümünden sonra 'var olmaya ve düşünmeye' devam edecektir.
Giriş: (1); "Beyin görüntüleme sistemlerinin, kan akışını ölçerek beynin içindeki toplam elektrik akımını ölçtüğü varsayılır. Ayrıca, akımın beynin farklı bölgelerinde nerede aktığını da belirleyebilirler. Örneğin, fMRI'nin yapamadığı şey, kişinin gerçekte ne düşündüğü hakkında size bir şey söylemesidir. Beyin görüntüleme, nöronal aktivite ile bölgesel kan akışı arasındaki teorik ilişkiye dayanır. Ölçülen şey, beynin bazı bölgelerindeki kan akışı miktarıdır. Daha sonra teori, kan akışı miktarını elektriksel aktiviteye çevirir ve bu da düşüncemizi nerede yaptığımızı belirlemek için kullanılır. "
Teori: "Nöronal aktivitenin arttığı beyin bölgelerinde kan akışı artar. Ancak bir fMRI, beynin farklı bölgelerindeki elektriksel aktiviteyi doğrudan ölçmez, yalnızca kan akışını ölçer. EEG (Elektroensefalografi), QEEG (Kantitatif Elektroensefalografi), PET (pozitron emisyon tomografisi), MRI (manyetik rezonans görüntüleme) ve fMRI (fonksiyonel manyetik rezonans görüntüleme) makinelerinin yaptığı budur.
Elektriksel aktiviteyi ölçerler ancak düşünce ve duyguyu yorumlayamazlar. Bir ampermetre: Ampermetre, elektrikçiler tarafından tek bir tel veya bir grup tel içindeki elektrik akışını (akımı) söylemek için kullanılır. Örneğin, ampermetreler 10.000 farklı telefon hattına hizmet verebilen bir ana telefon teli içindeki elektrik akımının akışını ölçmek için kullanılabilir. Şimdi ammetre toplam akımı kolayca ölçebilir, hatta hangi telefon hatlarının kullanıldığını ve hangilerinin kullanılmadığını bile izole edebilir, ancak size neyin iletildiğini söyleyemez!
- Bir ışık ölçer: Bir ışık ölçer, bir fiber optik teldeki elektrik miktarını ölçebilir, ancak iletilen zekayı yorumlayamaz.
- Disk sürücüsü ışığı: Çoğu bilgisayar ve dizüstü bilgisayarda, disk sürücüsü bilgi okurken veya yazarken yanan küçük bir ışıktır. Yandığında bir şeylerin olduğunu söyleyebilirsiniz, ancak NE olduğunu anlayamazsınız." (....)
A. Beyin görüntüleme sistemlerini anlamak: Beyin görüntüleme sistemleri.. Ruhsal Hastalıklar ve Beyin görüntüleme sistemleri: BT, MRI, SPECT, PET, EEG, QEEG, fMRI.. "Beyin görüntüleme sistemleri, yalnızca beyindeki nöronların elektriksel aktivitesini ölçen çok ilkel cihazlardır. Ne düşünüldüğünü veya düşünce kalıplarında bir sorun olup olmadığını ölçemezler." Beyin görüntüleme sistemleri yalnızca "akıllı sayaç" gibi elektrik akımını ölçer ancak düşünceleri okuyamazlar. Bir ev akıllı sayacı size içerideki elektriğin ne yaptığını söyleyemez. Size ne kadar güç olduğunu söyler, gücün ne yaptığını değil! "Bill O'Reilly'yi izlemek. Saç kurutma makinesinin çalışması. İnternette caz müziği aramak. İnternette yerel bir kilise aramak."
Beyni inceleyerek, 'zihni' anlamaya çalışmak, bir bilgisayardan CPU çipini (ana beyin) çıkarıp, Windows XP'yi anlamak için 'transistörlere, dirençlere ve diyotlara' bakmak gibidir. CPU, (beynin, 'çok çeşitli düşünceler düşünebilmesi' gibi) çok çeşitli programlar çalıştırıyor olabilir. Bilgisayar çökerse, bu asla CPU'nun hatası değil, yazılımdaki bir hatadır. Aynı şekilde, "sinir krizi" beyindeki 'kimyasal dengesizliklerden' değil, ruhtan kaynaklanır. Disk sürücüsü ışığı: Çoğu bilgisayar ve dizüstü bilgisayarda, disk sürücüsü bilgi okurken veya yazarken yanan küçük bir ışık vardır. Açık olduğunda bir şeyler olduğunu söyleyebilirsiniz, ancak NE olduğunu anlayamazsınız. "Işık yanıyor, ancak evde ne olduğunu bilmiyorum!"
Ampermetre, elektrikçiler tarafından tek bir tel veya bir grup telin içindeki elektrik akışını (akımı) söylemek için kullanılır. Örneğin, ampermetreler 10.000 farklı telefon hattına hizmet verebilen bir ana telefon hattının içindeki elektrik akımının akışını ölçmek için kullanılabilir. Şimdi ammetre toplam akımı kolayca ölçebilir, hatta hangi telefon hatlarının kullanıldığını ve hangilerinin kullanılmadığını bile izole edebilir, ancak size neyin iletildiğini söyleyemez! Beyin görüntüleme sistemleri, düşünceleri değil, yalnızca 'nöronlar arasındaki elektriği' ölçen pasif endüktif bir ampermetre gibidir.
B. Beyinde, akıl hastalığının varlığına dair bir kanıt yok: (1-3); "Nörobilimciler ve psikiyatristler, beyin görüntüleme teknikleriyle, ruhsal hastalığın nedenini bulamadıklarını kabul ediyorlar. Özellikle şu ifadelere dikkat edin: "henüz başaramadık", "etkileyici miktarda deneysel veri", "potansiyele sahip", "şizofrenide semptom lokalizasyonu olasılığı", "sonunda temel sağlayabilir"
"Ancak 'laboratuvar ve beyin görüntüleme' araştırmaları yoluyla elde edilen bu heyecan verici araştırma başarıları, 'şizofreni ve unipolar depresyon' gibi 'klasik psikiyatrik bozuklukların' kapsamlı tanı kategorizasyonu için henüz yenilikçi bir temel sağlayamadı. Aslında, henüz 'artımlı geçerliliğe' bile ulaşamadık. Başka bir deyişle, herhangi bir psikiyatrik 'laboratuvar testinin veya beyin görüntüleme ölçümünün, klasik psikiyatrik hastalıkların 'klinik tanısına' yönelik mevcut yaklaşıma kapsamlı ve açıkça 'artımlı bir iyileştirme' sağlayabileceğine dair henüz kesin bir kanıt yoktur. (Morihisa 1991)" (Klinik Psikiyatri Ders Kitabı "Textbook of Clinical Psychiatry", Hales, Yudofsky, 2003 AD, s. 250)
"İşlevsel beyin görüntüleme, sinirsel aktivitenin korelasyonlarını invaziv olmayan bir şekilde ölçen bir teknik sınıfını ifade eder. Pozitron emisyon tomografisi (PET) ve fonksiyonel manyetik rezonans görüntüleme (fMRI), insan beynini "hareket halinde" incelemek için günümüzde en yaygın kullanılan iki teknolojidir. Son on yılda insan beyni işlevi hakkında meydana gelen bilgi patlaması büyük ölçüde bu iki teknikten kaynaklanmıştır. Özellikle fMRI, MRI tarayıcılarının yaygın olarak bulunması ve radyoaktif maruziyetin olmaması nedeniyle hızla kabul görmüştür. İnsan beyninin canlıdaki işlevini araştırmak için nörogörüntüleme tekniklerinin ortaya çıkışı, şüphesiz zihinsel bozukluklar ve beyin arasındaki ilişkiyi anlama yolundaki bilimsel çabada önemli bir dönüm noktasını temsil etmektedir. Beyin haritalamada kullanılan özel araçların geliştirilmesi, oldukça yeni olmasına rağmen, halihazırda potansiyel bilgi içeriğinin şu anda yeterince değerlendirilmediği etkileyici miktarda deneysel veri üretmiştir." (Van Horn ve Gazzaniga 2002)" (Psikofarmakoloji Ders Kitabı "Textbook of Psychopharmacology", Schatzberg, Nemeroff, 2002 AD, s. 163)
"Psikiyatriye gelince, nörolojik hastalıkların tanıları (nörologlar tarafından tedavi edilir) dışında, 'hiçbir psikiyatrik tanı, patoloji kaynaklı' değildir veya olamaz; bunun yerine, bu tür tüm tanılar 'tıbbi olmayan -yani ekonomik, kişisel, yasal, politik ve sosyal- düşünceler veya teşvikler' tarafından yönlendirilir. Buna göre, psikiyatrik tanılar, 'ne pato-anatomik veya pato-fizyolojik lezyonlara ne de hastalığa neden olan etkenlere' işaret eder; ancak 'insan davranışlarına ve sorunlarına ve (yanılabilir ahlaki etkenlerin sorunlu insan davranışlarıyla başa çıkmak için yaptığı) yanılabilir girişimlere' işaret eder." (Günlük Yaşamın Tıbbileştirilmesi "The Medicalization Of Everyday Life", Thomas Szasz, 2007 AD, s. 36) (...)
Sonuç: (1-9); Tanısal Beyin Görüntüleme Sistemleri, akıl hastalığına dair hiçbir kanıt sağlamaz. Bu, nörobilim alanındaki en iyi uzmanlar tarafından kabul edilmektedir. "Elbette, psikiyatristler ve nörologlar uzun zamandır 'psikiyatri ve nörolojinin "aynı" olduğunu' savunmaktadır. Yeni bilimsel keşiflere dayanmaktan uzak olan bu iddia, on dokuzuncu yüzyılın nöropsikiyatrisine, (yani nöroloji ve psikiyatrinin, ayrı disiplinler haline gelmesinden önceki döneme) bir dönüşü temsil etmektedir. Bu iddiayı ciddiye almak, tıp fakültelerinin 'iki bölümü birleştirmesini ve nöroloji veya psikiyatriyi ortadan kaldırmasını' gerektirir. Böyle bir politikayı destekleyen hiçbir nörolog veya psikiyatrist bilmiyorum." (Zihnin Anlamı "The Meaning of the Mind", Thomas Szasz, 1996 AD, s. 99)
"Belirli bir rahatsızlığı olan ve olmayan bireylerin, 'beyinleri arasındaki farklılıkların' belirlenmesi bile, akıl hastalığının 'biyolojik' olduğunu göstermez. Farklı kişiliklere sahip kişilerin veya anormal kabul edilen davranışlarda bulunan ve bulunmayan kişilerin, 'sinir sistemlerini incelerken, farklılıklar' ortaya çıkmalıdır, ancak 'bu farklılıklar, tek başına biyolojinin başarısızlığını' göstermez. Anadil veya ikincil dilde düşünmek için 'ayrı sinirsel kalıplar' tanımlanabilir (Kim, Relkin, Lee ve Hirsch, 1997), ancak 'bu bulgular, her iki davranışın da normalliğini veya anormalliğini ' göstermez. Bentall (2003), şu ifadelerle konuyu mükemmel bir şekilde özetlemektedir: Sorun, (normdan biyolojik sapmaların, patolojik olup olmadığına ve dolayısıyla 'hastalığın kanıtı' olup olmadığına karar vermek için) net bir ampirik kriterimizin olmaması gibi görünüyor. Aslında, bu tür sapmaları, yalnızca neden oldukları görülen özellikler, 'istenmeyen' olarak kabul edildiğinde' patolojinin kanıtı' olarak görüyoruz. (s. 315)" (Zihin ve Davranış Dergisi "The Journal of mind and behavior", Guy A. Boysen, v28, s 157-173)
"Psikonöral çeviri hipotezi [PTH "psychoneural translation hypothesis"], zihinsel süreçlerin (örneğin, iradeler, hedefler, duygular, arzular, inançlar) beyinde sinirsel olarak örneklendirildiğini kabul eder, ancak bu zihinsel süreçlerin nöroelektrik ve nörokimyasal süreçlere indirgenemeyeceğini ve onlarla aynı olmadığını savunur. Aslında, beyinde yerelleştirilemeyen zihinsel süreçler ortadan kaldırılamaz. Zihinsel süreçlerin beyinde yerelleştirilememesinin nedeni, yalnızca nöronların aktivitesini inceleyerek düşünceleri yakalamanın aslında bir yolu olmamasıdır." (Ruhsal Beyin "The Spiritual Brain", Mario Beauregard Ph. D. , Neuroscientist, 2007, s. 150)
Birçok Nörobilimci ve Biyolojik Psikiyatrist, 'insanı, kimyasallardan başka bir şey' olarak görmediğinden, Tanrı'nın 'bedeni canlandırmak' için 'kendi suretinde yarattığı, insan ruhunun varlığını' reddederler. Ateist, Hristiyan olmayan önyargılarına dayanarak, 'gelecekte beyinde, zihinsel hastalıklar için böyle bir kanıt bulunacağını' yanlış bir şekilde öngörüyorlar. İncil'e dayanarak, aksini öngörüyoruz. Hristiyanlar öngörü savaşını kazanıyor! Düşünce, duygu ve hisler gibi zihinsel süreçler, fMFI'de tek bir alanı değil, neredeyse 'tüm beyni' harekete geçirir. Zihinsel hastalıklar, beyin de dahil olmak üzere fiziksel bedenden 'bağımsız' olarak var olan ruhla ilişkilidir. Beyin, beden ve ruh arasındaki aracıdır. Ruh, beynin 'fiziksel ölümünden' bilinçli olarak sağ çıkar. Beyin görüntüleme sistemleri, epilepside olduğu gibi 'normal ve anormal beyin devreleri' arasında ayrım yapabilir. Ancak bu, zihnin 'ruhsal bir sorunu' değil, kablolama ile ilgili fiziksel bir sorundur. Bu, 'şizofreniklerin beyinlerinde, psikiyatrik ilaçların neden olduğu kimyasal dengesizliklerden kaynaklanan değişiklikler' dışında, hiçbir fark olmadığı gerçeğiyle keskin bir tezat oluşturur. Tanısal Beyin Görüntüleme Sistemleri ile beyindeki elektriksel aktiviteyi ölçmek, (bir psikopatın, baltayla öldürme düşünceleri ile Hıristiyanların, İsa Mesih'in herkese ücretsiz olarak sunduğu 'kurtuluşu, umudu ve barışı' dünyanın kabul etmesi için 'Tanrı'ya yaptıkları yoğun dualar' arasında) ayrım yapamaz!" (138)
"Vagus Sinir Stimülasyonu (VNS)
Siberonikler "Vagus Sinirinin Kalp Pili".. Vagus Sinir Stimülasyonu (VNS "Vagus Nerve Stimulation"): Akıl Hastalığı Depresyon, Beyin Tedavileri.. Özet: "2005 yılında FDA, depresyon için Vagus Sinir Stimülasyonu'nun (VNS) kullanımını onayladı. Bu FDA onayı şu şekilde özetlenebilir; "VNS'nin işe yarayıp yaramadığını bilmiyoruz, ancak 'insanları öldürmediği için, depresyon için başka hiçbir tedaviye yanıt vermeyen, 'canlı kobaylar' üzerinde deney' yapabilirsiniz." FDA onayı, kanıtlanmamış bir tedavinin geniş çaplı "klinik denemesi" için kapıyı açtı. VNS, 'boyundaki vagus sinirinin etrafına sarılmış bir elektrot aracılığıyla' beyne, 12 volta kadar şok (elektrik) veren bir EKT (ECT) biçimidir. Sinir sistemi, vücut ile beyin arasında bir ağ kablosu gibidir. Vagus sinirine rastgele elektrik şokları uygulamak, yıkıcıdır ve normal beyin işlevine müdahale eder. Sinir sistemi, yaklaşık '1/10 voltluk doğal bir voltajla' çalışır. VNS, vagus sinirini 12 volta kadar şoklar, bu da beynin kullandığı normal voltajın 120 katıdır. Uzmanlar, prosedürün hem deneysel hem de kanıtlanmamış olduğunu kabul ediyor: "Tedavi edici değil (depresyon) - Doktorlar, hastaları 'VNS Terapisinin, depresyon için bir tedavi olduğu belirlenmediği' konusunda uyarmalıdır." (VNS Terapisine Giriş, Uyarılar ve Önlemler "Introduction to the VNS Therapy, Warnings, and Precautions", Cyberonics inc, Aralık 2008, s. 8)
Kimyasal psikiyatrinin, 'deliliğin ve depresyonun etiyolojisi' olarak 'beyne bakma' konusunda 'uzun ve yanlış yönlendirilmiş' bir geçmişi vardır. Kimyasal psikiyatristler, 'insanın, beynin ölümünden sonra, bilinçli olarak hayatta kalan bir ruha sahip olduğu' yönündeki İncil öğretisini reddederler. İnsanın duygularını, 'beyindeki 'kimyasallara ve nöronlara' karşı makine benzeri bir tepki' olarak yanlış bir şekilde görürler. VNS'nin ardındaki teori, tamamen çöp bilimdir: "Sol vagus sinirine iletilen darbeler, merkezi sinir sistemine iletilir ve merkezi sinir sistemindeki 'ruh halini, motivasyonu, uykuyu, iştahı ve depresyonla ilgili diğer semptomları' kontrol eden belirli bölgelere gider." (A. John Rush, MD, Başkan Yardımcısı, Klinik Bilimler Bölümü Profesörü, Psikiyatri Bölümü, Teksas Üniversitesi)
Bu teorinin sorunu, sinirlerin 'ruh halini veya motivasyonu' kontrol etmemesi veya iletmemesidir. Sinirler, 'kas hareketi ve dokunma, ağrı' vb. gibi 'duyusal bilgiler' için komutlar iletir. Sinirler aracılığıyla beyne iletilen 'kas ağrısı', açıkça 'ruhun, ruh halini' etkileyebilirken, kontrol için ruh hali veya motivasyon yaratmaz. Ruh hali ve motivasyonun kökeni, bedende değil ruhtadır. Açıkçası, dijital bir elektrik iletişim sistemine (insan sinir sistemi) ham elektrik uyguladığınızda, vücudun normal işleyişine zarar verecek ve müdahale edecektir. Uyku apnesi, (uyurken birkaç saniye nefes almayı bırakmanız), bu aptalca tedavinin bilinen tehlikeli bir yan etkisidir. Diğer bilinen yan etkiler şunlardır: tonal konuşma sesinde gerçek bir değişiklik, farenjit ve kıyı boğazları, larenjit benzeri ses kısıklığı ve öksürük, Boyun ağrısı, Yutma güçlüğü, Ciltte karıncalanma veya karıncalanma.. Tüm yan etkiler, vagus sinirine şokların verildiği yerin yakınındaki fiziksel dokulara müdahale eder. Bu normal bedensel işleve, müdahale kolayca tahmin edilebilir. (Daha fazlası: Vagus Sinir Stimülasyonu)
Giriş: (5-10); "....Beyni, elektrikle şoklamanın, psikiyatride uzun bir geçmişi vardır ve hiçbir zaman işe yaramamıştır. Bu yeni cihaz, doğrudan beyne değil, enerjiye şok verir. "Psikiyatristlerin, 'vagus sinirinin, ruh halini ve motivasyonu kontrol ettiği' iddiası tamamen şarlatanlıktır! Ruh halleri, motivasyon ve duyguların hepsinin kökeni, fiziksel bedende değil insan ruhundadır: Cihaz sol vagus sinirine, çok hafif aralıklı kısa darbeler gönderir. Sol vagus sinirine iletilen darbeler, merkezi sinir sistemine iletilir ve depresyonla ilgili 'ruh halini, motivasyonu, uykuyu, iştahı ve diğer semptomları' kontrol eden 'merkezi sinir sistemindeki belirli bölgelere' gider." (A. John Rush, MD, Klinik Bilimler Bölümü Başkan Yardımcısı, Teksas Üniversitesi Psikiyatri Bölümü Profesörü)
"Görünüşe göre ne psikiyatristler, ne tıbbi ve bilimsel yayınların editörleri, ne medya ne de kamuoyu, aynı beyin hastalığını 'ECT, VNS, DBS, TMS, antidepresan ilaçlar, bilişsel terapi, çeşitli "konuşma terapileri" ve yunus terapisi' gibi 'farklı müdahalelerle tedavi etmenin' çelişkisini, uzlaştırma ihtiyacı hissetmiyor. Bu noktada, bu tür 'terapötik hokus pokusun sözde etkililiğinin, (iki yüz yıldan fazla bir süre önce, inceledikleri mucizevi tedavinin —Mesmerizm—) tamamen sahte olduğu sonucuna' varmakta, zorluk çekmeyen dönemin en büyük bilim insanlarından bazıları tarafından araştırıldığını hatırlamak iyi olabilir. Aynı derecede önemli olarak, şifacı ve şifa alanların, eşit derecede aldatılmış ve kendini kandırmış olmaları nedeniyle, hokus pokus terapisinin etkinliğinin, en azından bir süreliğine gerçek göründüğü sonucuna vardılar. Daha sonra, çürütüldükten sonra, etkinliklerini kaybederler ve kısa sürede yeni mucizevi tedavilerle değiştirilirler. Mesmer, 'hastaları iyileştirmek' için ilk önce mıknatısları kullandı. Daha sonra, 'sadece dokunmasının bile, iyileştirici olduğu' ortaya çıktı. Son olarak, hastaları iyileştirmek için onlara dokunmasına bile gerek kalmadı — kendilerini ve birbirlerini, "hayvansal manyetizmanın" bir özelliği olan 'hayali bir manyetik sıvının' güçlerini kullanan ritüeller yoluyla iyileştirebiliyorlardı. 1774 ile 1777 yılları arasında, sadece üç yıl içinde, Mesmer bilinmeyen bir hekimden dünyaca ünlü bir şifacıya yükseldi, ancak bir şarlatan olduğu ortaya çıktı." (Zorlama Tedavi Olarak "Coercion as Cure", Thomas Szasz, 2007 AD, s. 148)
Vagus siniri, insan beyninden, vücudun diğer fiziksel kısımlarına 'sinyaller' gönderen ve ayrıca işlenmesi için 'vagus siniri üzerinden beyne, geri bildirim' gönderen bir 'elektrik telinden' başka bir şey değildir. Bir quadriplejik'in 'omuriliği, ikiye kesilir ve bu durum, duygu, düşünce, ruh hali veya motivasyonu' hiç etkilemez. Bu gerçek, bir bilim insanının Vagus Sinir Uyarımını, birkaç yıl içinde 'lobotomi ve kan almanın' yanında rafa kaldırılacak bir tedavi olarak reddetmesi için gereken tüm kanıt olmalıdır."
A. Vagus Sinir Uyarımının Şoku: 12 volt @ 3,5 ma (1-6); "VNS hakkında okuduğunuz literatür, 'beyninizi ve sinirlerinizi şok etmek için, çok az miktarda elektrik kullanıldığını' söylüyor. Ancak soru şu: neye kıyasla çok az? 12 volt @ 3,5 ma bir araba için çok az miktarda elektriktir, ancak 'bir bilgisayarın CPU'sunun, içten patlamasına' neden olur! Beyninizden bahsediyoruz. Beyni bir pille çalıştırsaydınız, 1/10 voltluk bir pil kaynağı kullanırdı. Beyni genellikle bu kadar voltaj çalıştırır. '0,1 v.' VNS, (beynin, normalde kullandığından) 120 kat daha fazla voltaj uygular. Bunu perspektife koymak için, yurtdışına seyahat ettiğinizde 120 voltluk saç kurutma makinenizi yaktığınız zamanı hatırlayın? Bu iki katı voltajdı ve ne yaptığını görün! Saç kurutma makinenize 100 kat daha fazla voltaj uyguladığınızı düşünün (12.000 volt)! VNS, insan beynini ve sinir sistemini, normalde çalıştığından 120 kat daha yüksek voltajla şoklar.
Psikiyatrideki tüm elektrik tedavileri, basit elektrik kullanır... saç maşanızın veya el fenerinizin kullandığı şeyle aynı şey. Basit elektriktir. Üreticinin teknik özelliklerinden, tüm Cyberonics VNS şok cihazlarının 3,5 ma'da 12 volt üretebildiğini görebiliriz. "Çıkış akımı 0,25-mA adımlarla 0-3,5 mA 0,25 ≤1 mA, %10 >1 mA. Çıkış akımları ≤1mA için tolerans ±. 25mA'dir. Maksimum çıkış 12,5±2,5V'dir, ancak 10 Hz, 7 saniye Açık Zaman hariçtir, bu durumda maksimum çıkış 4,4V ve .25mA toleranstır. Bu .25mA toleransı 15 Hz, 7 saniye Açık Zaman, .5mA çıkış akımı için de geçerlidir. Güç kaynağı: 3,3 V pil, Wilson Greatbatch Ltd., Model 2075, Lityum karbon monoflorür. (Teknik Bilgiler "Technical Information", 102/102R Jeneratörleri, Cyberonics inc, , Aralık 2007, s 10)
"12 volt @3,5 ma'nın, ne kadar "şok" hissettirdiğini merak ediyor olabilirsiniz. Neyse ki, ıslak dilinizi 9 voltluk bir pile değdirerek, kendiniz deneyebilirsiniz. Ama önce, pile, kuru parmaklarınızla dokunun. Sonra ıslak parmaklarınızla... sonra dilinize değdirin. Dokuz voltluk bir pil, dilinize değdirdiğinizde, 9 volt @2ma'dır."
"Cyberonics VNS sinir şok cihazı, dilinizi 9 voltluk bir pile dokundurduğunuzda, hissettiğiniz elektrikle hemen hemen aynı elektriği verir. Cyberonics VNS: 12 volt @3,5 ma.. 9v pil: 9 volt @2ma.."
B. Vagus Sinir Stimülasyonu, işe yaramıyor! (1-3); "Delilik, ruhsal hastalık veya depresyon için beyni, elektrikle şoklayan tüm psikiyatrik tedaviler, plasebo etkisi dışında tamamen değersizdir, çünkü delilik, fiziksel bir hastalık değil, ruhsal bir sorundur. Deliliği tedavi etmek için 'beyne, elektrik' uygulamak, (bir yazılım sorununu düzeltmek için bilgisayarınızın merkezi işlemcisine ev elektriği uygulamak) gibidir. ECT, rTMS, VNS, DBS kullanmak, bilgisayarınızı (arabanızın akü takviye cihazıyla) onarmak kadar etkilidir! İnsan beyni, donanımdır, yazılım ise ruhta bulunur. Elbette bu, 'insanın bedeninden, ayrı bir ruha' sahip olduğunu anlayan Hıristiyanları şaşırtmaz. Hıristiyan, Luka 16:21'deki İncil hikayesinden, öldüğümüzde ve beynimiz toza dönüştüğünde anılarımızı, irademizi, arzularımızı ve duygularımızı koruduğumuzu anlar. Depresyon, fiziksel bir hastalık değil, ruhsal bir sorundur.
"Ancak, VNS, bloktaki tek sorunlu yeni tedavi olmaktan çok uzaktır. 1990'ların sonlarında ayrıca, VNS ile ilişkili olanlardan daha büyük sorunlara yol açabilecek bir tedavi olan derin beyin stimülasyonu (DBS) ortaya çıktı." (Şok Terapisi: Zihinsel Hastalıklarda Elektrokonvülsif Tedavinin Tarihi "Shock Therapy: A History of Electroconvulsive Treatment in Mental Illness", Edward Shorter, David Healy, 2007, s. 280) Bu cihaz kesinlikle kanıtlanmamış ve oldukça deneyseldir." (....)
C. Vagus Sinir Stimülasyonunun Yan Etkileri: (1-5); VNS tedavisinin çok sayıda büyük ve tehlikeli yan etkisi vardır. En yaygın yan etki, hastaların yarısından fazlasının 'seslerinde değişiklik' yaşamasıdır. "VNS tedavisinin on yılı aşkın bir süreden sonra, epilepsi için tedavi, bir dizi 'ölümle' ilişkilendirilmiştir. FDA, bu ölümleri, 'depresyon tedavisinde, henüz tekrarlanmadığı' gerekçesiyle reddetti. Daha da önemlisi, ruh hali stabilizasyonu kavramı - antikonvülsan tedavilerin hem ruh hali hem de konvülsif bozukluklardaki tutuşmayı söndürerek etki ettiği fikri - sallantılı bir zeminde durmaktadır. Haziran 2005'te 1.800'den fazla epilepsi hastasını içeren kontrollü bir çalışma, 'antikonvülsanların, sonraki nöbet riskini azalttığına dair çok az neden olduğunu' gösterdi." (Şok Terapisi: Akıl Hastalığında Elektrokonvülsif Tedavinin Tarihi "Shock Therapy: A History of Electroconvulsive Treatment in Mental Illness", Edward Shorter, David Healy, 2007, s. 279)
En tehlikeli yan etki, hastaların %14'ünden fazlasında görülen uyku apnesidir.. Yani 7 kişiden 1'i, (uykularının ortasında nefes almayı bırakacak ve nefes nefese ve soluk soluğa uyanacak... tabi ki 'boğulma' nedeniyle ölmedikleri sürece..) "MRI-VNS Terapi Sistemi veya VNS Terapi Sisteminin, herhangi bir parçası 'implante edilmiş' hastalara, tam vücut MRI çektirilmemelidir. Tam vücut MRI gerekiyorsa 'VNS Terapi sistemini çıkarmak' için 'ek bir ameliyat' gerekebilir." (VNS Terapisine Giriş, Uyarılar ve Önlemler "Introduction to the VNS Therapy, Warnings and Precautions", Cyberonics inc, Aralık 2008, s. 8) (...)
D. Cyberonics "romantik yazar tıkanıklığı" için çare burada!!! (1-6); "Aptalca kelimelerinizi romantik şiire dönüştürür.. Zeki ve motive olmuş görünmenizi sağlar.. Yazım ve dilbilginizi düzeltir.. Depresyonunuzu iyileştirir!" ; "Depresyon için Vagus Sinir Stimülasyonu, saf bir çöp bilimdir. Bu, en iyi haliyle psikiyatrik şarlatanlıktır! Duygular ve motivasyonun, 'vagus sinirleriyle' hiçbir ilgisi yoktur çünkü bunların kökeni, 'insan ruhudur' ve 'vücudun herhangi bir parçası' değildir. Sinirler, (bir bilgisayarı, bir yazıcıya bağlayan) USB kabloları gibi çalışır. Bir sinir, 'beyinden, bir kas'a ve tekrar geriye' sinyaller taşır. Bir sinire, elektrik şoku uygulayarak, 'duyguyu veya motivasyonu' değiştirmeye çalışmak, (yazdırdığınız bir belgenin çıktısını, USB kablosuna şok vererek değiştirmeye) çalışmaya benzer! Bir mektup yazdığınızı ve bilgisayara kaydettiğinizi düşünün. Sonra bu belgeyi yazdırıyorsunuz. Bilgisayar, belgeyi USB kablosuyla yazıcıya gönderirken, USB kablosuna ham elektrikle rastgele şok vermenin yazım, dilbilgisi veya herhangi bir değişiklik yapacağını düşünüyor musunuz? En iyi ihtimalle, basılı sayfanın bölümlerini silebilir veya onu, rastgele bozuk bir baskıyla değiştirebilir, ancak hiçbir gelişme beklenemez. Bu yüzden depresyonu iyileştirmek için, vagus sinirine elektrik şoku verme fikri, saf bir şarlatanlıktır!" (....)" (134)
Siberonikler "Vagus Sinirinin Kalp Pili".. Vagus Sinir Stimülasyonu (VNS "Vagus Nerve Stimulation"): Akıl Hastalığı Depresyon, Beyin Tedavileri.. Özet: "2005 yılında FDA, depresyon için Vagus Sinir Stimülasyonu'nun (VNS) kullanımını onayladı. Bu FDA onayı şu şekilde özetlenebilir; "VNS'nin işe yarayıp yaramadığını bilmiyoruz, ancak 'insanları öldürmediği için, depresyon için başka hiçbir tedaviye yanıt vermeyen, 'canlı kobaylar' üzerinde deney' yapabilirsiniz." FDA onayı, kanıtlanmamış bir tedavinin geniş çaplı "klinik denemesi" için kapıyı açtı. VNS, 'boyundaki vagus sinirinin etrafına sarılmış bir elektrot aracılığıyla' beyne, 12 volta kadar şok (elektrik) veren bir EKT (ECT) biçimidir. Sinir sistemi, vücut ile beyin arasında bir ağ kablosu gibidir. Vagus sinirine rastgele elektrik şokları uygulamak, yıkıcıdır ve normal beyin işlevine müdahale eder. Sinir sistemi, yaklaşık '1/10 voltluk doğal bir voltajla' çalışır. VNS, vagus sinirini 12 volta kadar şoklar, bu da beynin kullandığı normal voltajın 120 katıdır. Uzmanlar, prosedürün hem deneysel hem de kanıtlanmamış olduğunu kabul ediyor: "Tedavi edici değil (depresyon) - Doktorlar, hastaları 'VNS Terapisinin, depresyon için bir tedavi olduğu belirlenmediği' konusunda uyarmalıdır." (VNS Terapisine Giriş, Uyarılar ve Önlemler "Introduction to the VNS Therapy, Warnings, and Precautions", Cyberonics inc, Aralık 2008, s. 8)
Kimyasal psikiyatrinin, 'deliliğin ve depresyonun etiyolojisi' olarak 'beyne bakma' konusunda 'uzun ve yanlış yönlendirilmiş' bir geçmişi vardır. Kimyasal psikiyatristler, 'insanın, beynin ölümünden sonra, bilinçli olarak hayatta kalan bir ruha sahip olduğu' yönündeki İncil öğretisini reddederler. İnsanın duygularını, 'beyindeki 'kimyasallara ve nöronlara' karşı makine benzeri bir tepki' olarak yanlış bir şekilde görürler. VNS'nin ardındaki teori, tamamen çöp bilimdir: "Sol vagus sinirine iletilen darbeler, merkezi sinir sistemine iletilir ve merkezi sinir sistemindeki 'ruh halini, motivasyonu, uykuyu, iştahı ve depresyonla ilgili diğer semptomları' kontrol eden belirli bölgelere gider." (A. John Rush, MD, Başkan Yardımcısı, Klinik Bilimler Bölümü Profesörü, Psikiyatri Bölümü, Teksas Üniversitesi)
Bu teorinin sorunu, sinirlerin 'ruh halini veya motivasyonu' kontrol etmemesi veya iletmemesidir. Sinirler, 'kas hareketi ve dokunma, ağrı' vb. gibi 'duyusal bilgiler' için komutlar iletir. Sinirler aracılığıyla beyne iletilen 'kas ağrısı', açıkça 'ruhun, ruh halini' etkileyebilirken, kontrol için ruh hali veya motivasyon yaratmaz. Ruh hali ve motivasyonun kökeni, bedende değil ruhtadır. Açıkçası, dijital bir elektrik iletişim sistemine (insan sinir sistemi) ham elektrik uyguladığınızda, vücudun normal işleyişine zarar verecek ve müdahale edecektir. Uyku apnesi, (uyurken birkaç saniye nefes almayı bırakmanız), bu aptalca tedavinin bilinen tehlikeli bir yan etkisidir. Diğer bilinen yan etkiler şunlardır: tonal konuşma sesinde gerçek bir değişiklik, farenjit ve kıyı boğazları, larenjit benzeri ses kısıklığı ve öksürük, Boyun ağrısı, Yutma güçlüğü, Ciltte karıncalanma veya karıncalanma.. Tüm yan etkiler, vagus sinirine şokların verildiği yerin yakınındaki fiziksel dokulara müdahale eder. Bu normal bedensel işleve, müdahale kolayca tahmin edilebilir. (Daha fazlası: Vagus Sinir Stimülasyonu)
Giriş: (5-10); "....Beyni, elektrikle şoklamanın, psikiyatride uzun bir geçmişi vardır ve hiçbir zaman işe yaramamıştır. Bu yeni cihaz, doğrudan beyne değil, enerjiye şok verir. "Psikiyatristlerin, 'vagus sinirinin, ruh halini ve motivasyonu kontrol ettiği' iddiası tamamen şarlatanlıktır! Ruh halleri, motivasyon ve duyguların hepsinin kökeni, fiziksel bedende değil insan ruhundadır: Cihaz sol vagus sinirine, çok hafif aralıklı kısa darbeler gönderir. Sol vagus sinirine iletilen darbeler, merkezi sinir sistemine iletilir ve depresyonla ilgili 'ruh halini, motivasyonu, uykuyu, iştahı ve diğer semptomları' kontrol eden 'merkezi sinir sistemindeki belirli bölgelere' gider." (A. John Rush, MD, Klinik Bilimler Bölümü Başkan Yardımcısı, Teksas Üniversitesi Psikiyatri Bölümü Profesörü)
"Görünüşe göre ne psikiyatristler, ne tıbbi ve bilimsel yayınların editörleri, ne medya ne de kamuoyu, aynı beyin hastalığını 'ECT, VNS, DBS, TMS, antidepresan ilaçlar, bilişsel terapi, çeşitli "konuşma terapileri" ve yunus terapisi' gibi 'farklı müdahalelerle tedavi etmenin' çelişkisini, uzlaştırma ihtiyacı hissetmiyor. Bu noktada, bu tür 'terapötik hokus pokusun sözde etkililiğinin, (iki yüz yıldan fazla bir süre önce, inceledikleri mucizevi tedavinin —Mesmerizm—) tamamen sahte olduğu sonucuna' varmakta, zorluk çekmeyen dönemin en büyük bilim insanlarından bazıları tarafından araştırıldığını hatırlamak iyi olabilir. Aynı derecede önemli olarak, şifacı ve şifa alanların, eşit derecede aldatılmış ve kendini kandırmış olmaları nedeniyle, hokus pokus terapisinin etkinliğinin, en azından bir süreliğine gerçek göründüğü sonucuna vardılar. Daha sonra, çürütüldükten sonra, etkinliklerini kaybederler ve kısa sürede yeni mucizevi tedavilerle değiştirilirler. Mesmer, 'hastaları iyileştirmek' için ilk önce mıknatısları kullandı. Daha sonra, 'sadece dokunmasının bile, iyileştirici olduğu' ortaya çıktı. Son olarak, hastaları iyileştirmek için onlara dokunmasına bile gerek kalmadı — kendilerini ve birbirlerini, "hayvansal manyetizmanın" bir özelliği olan 'hayali bir manyetik sıvının' güçlerini kullanan ritüeller yoluyla iyileştirebiliyorlardı. 1774 ile 1777 yılları arasında, sadece üç yıl içinde, Mesmer bilinmeyen bir hekimden dünyaca ünlü bir şifacıya yükseldi, ancak bir şarlatan olduğu ortaya çıktı." (Zorlama Tedavi Olarak "Coercion as Cure", Thomas Szasz, 2007 AD, s. 148)
Vagus siniri, insan beyninden, vücudun diğer fiziksel kısımlarına 'sinyaller' gönderen ve ayrıca işlenmesi için 'vagus siniri üzerinden beyne, geri bildirim' gönderen bir 'elektrik telinden' başka bir şey değildir. Bir quadriplejik'in 'omuriliği, ikiye kesilir ve bu durum, duygu, düşünce, ruh hali veya motivasyonu' hiç etkilemez. Bu gerçek, bir bilim insanının Vagus Sinir Uyarımını, birkaç yıl içinde 'lobotomi ve kan almanın' yanında rafa kaldırılacak bir tedavi olarak reddetmesi için gereken tüm kanıt olmalıdır."
A. Vagus Sinir Uyarımının Şoku: 12 volt @ 3,5 ma (1-6); "VNS hakkında okuduğunuz literatür, 'beyninizi ve sinirlerinizi şok etmek için, çok az miktarda elektrik kullanıldığını' söylüyor. Ancak soru şu: neye kıyasla çok az? 12 volt @ 3,5 ma bir araba için çok az miktarda elektriktir, ancak 'bir bilgisayarın CPU'sunun, içten patlamasına' neden olur! Beyninizden bahsediyoruz. Beyni bir pille çalıştırsaydınız, 1/10 voltluk bir pil kaynağı kullanırdı. Beyni genellikle bu kadar voltaj çalıştırır. '0,1 v.' VNS, (beynin, normalde kullandığından) 120 kat daha fazla voltaj uygular. Bunu perspektife koymak için, yurtdışına seyahat ettiğinizde 120 voltluk saç kurutma makinenizi yaktığınız zamanı hatırlayın? Bu iki katı voltajdı ve ne yaptığını görün! Saç kurutma makinenize 100 kat daha fazla voltaj uyguladığınızı düşünün (12.000 volt)! VNS, insan beynini ve sinir sistemini, normalde çalıştığından 120 kat daha yüksek voltajla şoklar.
Psikiyatrideki tüm elektrik tedavileri, basit elektrik kullanır... saç maşanızın veya el fenerinizin kullandığı şeyle aynı şey. Basit elektriktir. Üreticinin teknik özelliklerinden, tüm Cyberonics VNS şok cihazlarının 3,5 ma'da 12 volt üretebildiğini görebiliriz. "Çıkış akımı 0,25-mA adımlarla 0-3,5 mA 0,25 ≤1 mA, %10 >1 mA. Çıkış akımları ≤1mA için tolerans ±. 25mA'dir. Maksimum çıkış 12,5±2,5V'dir, ancak 10 Hz, 7 saniye Açık Zaman hariçtir, bu durumda maksimum çıkış 4,4V ve .25mA toleranstır. Bu .25mA toleransı 15 Hz, 7 saniye Açık Zaman, .5mA çıkış akımı için de geçerlidir. Güç kaynağı: 3,3 V pil, Wilson Greatbatch Ltd., Model 2075, Lityum karbon monoflorür. (Teknik Bilgiler "Technical Information", 102/102R Jeneratörleri, Cyberonics inc, , Aralık 2007, s 10)
"12 volt @3,5 ma'nın, ne kadar "şok" hissettirdiğini merak ediyor olabilirsiniz. Neyse ki, ıslak dilinizi 9 voltluk bir pile değdirerek, kendiniz deneyebilirsiniz. Ama önce, pile, kuru parmaklarınızla dokunun. Sonra ıslak parmaklarınızla... sonra dilinize değdirin. Dokuz voltluk bir pil, dilinize değdirdiğinizde, 9 volt @2ma'dır."
"Cyberonics VNS sinir şok cihazı, dilinizi 9 voltluk bir pile dokundurduğunuzda, hissettiğiniz elektrikle hemen hemen aynı elektriği verir. Cyberonics VNS: 12 volt @3,5 ma.. 9v pil: 9 volt @2ma.."
B. Vagus Sinir Stimülasyonu, işe yaramıyor! (1-3); "Delilik, ruhsal hastalık veya depresyon için beyni, elektrikle şoklayan tüm psikiyatrik tedaviler, plasebo etkisi dışında tamamen değersizdir, çünkü delilik, fiziksel bir hastalık değil, ruhsal bir sorundur. Deliliği tedavi etmek için 'beyne, elektrik' uygulamak, (bir yazılım sorununu düzeltmek için bilgisayarınızın merkezi işlemcisine ev elektriği uygulamak) gibidir. ECT, rTMS, VNS, DBS kullanmak, bilgisayarınızı (arabanızın akü takviye cihazıyla) onarmak kadar etkilidir! İnsan beyni, donanımdır, yazılım ise ruhta bulunur. Elbette bu, 'insanın bedeninden, ayrı bir ruha' sahip olduğunu anlayan Hıristiyanları şaşırtmaz. Hıristiyan, Luka 16:21'deki İncil hikayesinden, öldüğümüzde ve beynimiz toza dönüştüğünde anılarımızı, irademizi, arzularımızı ve duygularımızı koruduğumuzu anlar. Depresyon, fiziksel bir hastalık değil, ruhsal bir sorundur.
"Ancak, VNS, bloktaki tek sorunlu yeni tedavi olmaktan çok uzaktır. 1990'ların sonlarında ayrıca, VNS ile ilişkili olanlardan daha büyük sorunlara yol açabilecek bir tedavi olan derin beyin stimülasyonu (DBS) ortaya çıktı." (Şok Terapisi: Zihinsel Hastalıklarda Elektrokonvülsif Tedavinin Tarihi "Shock Therapy: A History of Electroconvulsive Treatment in Mental Illness", Edward Shorter, David Healy, 2007, s. 280) Bu cihaz kesinlikle kanıtlanmamış ve oldukça deneyseldir." (....)
C. Vagus Sinir Stimülasyonunun Yan Etkileri: (1-5); VNS tedavisinin çok sayıda büyük ve tehlikeli yan etkisi vardır. En yaygın yan etki, hastaların yarısından fazlasının 'seslerinde değişiklik' yaşamasıdır. "VNS tedavisinin on yılı aşkın bir süreden sonra, epilepsi için tedavi, bir dizi 'ölümle' ilişkilendirilmiştir. FDA, bu ölümleri, 'depresyon tedavisinde, henüz tekrarlanmadığı' gerekçesiyle reddetti. Daha da önemlisi, ruh hali stabilizasyonu kavramı - antikonvülsan tedavilerin hem ruh hali hem de konvülsif bozukluklardaki tutuşmayı söndürerek etki ettiği fikri - sallantılı bir zeminde durmaktadır. Haziran 2005'te 1.800'den fazla epilepsi hastasını içeren kontrollü bir çalışma, 'antikonvülsanların, sonraki nöbet riskini azalttığına dair çok az neden olduğunu' gösterdi." (Şok Terapisi: Akıl Hastalığında Elektrokonvülsif Tedavinin Tarihi "Shock Therapy: A History of Electroconvulsive Treatment in Mental Illness", Edward Shorter, David Healy, 2007, s. 279)
En tehlikeli yan etki, hastaların %14'ünden fazlasında görülen uyku apnesidir.. Yani 7 kişiden 1'i, (uykularının ortasında nefes almayı bırakacak ve nefes nefese ve soluk soluğa uyanacak... tabi ki 'boğulma' nedeniyle ölmedikleri sürece..) "MRI-VNS Terapi Sistemi veya VNS Terapi Sisteminin, herhangi bir parçası 'implante edilmiş' hastalara, tam vücut MRI çektirilmemelidir. Tam vücut MRI gerekiyorsa 'VNS Terapi sistemini çıkarmak' için 'ek bir ameliyat' gerekebilir." (VNS Terapisine Giriş, Uyarılar ve Önlemler "Introduction to the VNS Therapy, Warnings and Precautions", Cyberonics inc, Aralık 2008, s. 8) (...)
D. Cyberonics "romantik yazar tıkanıklığı" için çare burada!!! (1-6); "Aptalca kelimelerinizi romantik şiire dönüştürür.. Zeki ve motive olmuş görünmenizi sağlar.. Yazım ve dilbilginizi düzeltir.. Depresyonunuzu iyileştirir!" ; "Depresyon için Vagus Sinir Stimülasyonu, saf bir çöp bilimdir. Bu, en iyi haliyle psikiyatrik şarlatanlıktır! Duygular ve motivasyonun, 'vagus sinirleriyle' hiçbir ilgisi yoktur çünkü bunların kökeni, 'insan ruhudur' ve 'vücudun herhangi bir parçası' değildir. Sinirler, (bir bilgisayarı, bir yazıcıya bağlayan) USB kabloları gibi çalışır. Bir sinir, 'beyinden, bir kas'a ve tekrar geriye' sinyaller taşır. Bir sinire, elektrik şoku uygulayarak, 'duyguyu veya motivasyonu' değiştirmeye çalışmak, (yazdırdığınız bir belgenin çıktısını, USB kablosuna şok vererek değiştirmeye) çalışmaya benzer! Bir mektup yazdığınızı ve bilgisayara kaydettiğinizi düşünün. Sonra bu belgeyi yazdırıyorsunuz. Bilgisayar, belgeyi USB kablosuyla yazıcıya gönderirken, USB kablosuna ham elektrikle rastgele şok vermenin yazım, dilbilgisi veya herhangi bir değişiklik yapacağını düşünüyor musunuz? En iyi ihtimalle, basılı sayfanın bölümlerini silebilir veya onu, rastgele bozuk bir baskıyla değiştirebilir, ancak hiçbir gelişme beklenemez. Bu yüzden depresyonu iyileştirmek için, vagus sinirine elektrik şoku verme fikri, saf bir şarlatanlıktır!" (....)" (134)
***
**Psikiyatri ve Hukuk - Psikiyatrinin Psikiyatrik İstismarları, Zorbalıkları..
"Psikiyatri, masum insanları haksız yere hapse atıyor
Psikiyatristler, masum insanları "bastırılmış hafıza sendromu (repressed memory syndrome)" ve "şeytani ritüel çocuk istismarı (satanic ritual child abuse)" ile haksız yere hapse atıyorlar.. Saskatchewan Şeytani Ritüel cinsel taciz skandalları.. "Psikiyatri, topluma ve bireylere zarar veriyor.. Akıl sağlığı sistemi, hem bireylere hem de toplumun tamamına zarar veriyor.." Psikiyatri, masum insanları haksız yere hapsediyor..
Psikiyatristler, masum insanları "bastırılmış hafıza sendromu (repressed memory syndrome)" ve "şeytani ritüel çocuk istismarı (satanic ritual child abuse)" ile haksız yere hapse atıyorlar.. Saskatchewan Şeytani Ritüel cinsel taciz skandalları.. "Psikiyatri, topluma ve bireylere zarar veriyor.. Akıl sağlığı sistemi, hem bireylere hem de toplumun tamamına zarar veriyor.." Psikiyatri, masum insanları haksız yere hapsediyor..
Psikiyatristler, (çocukların
veya yetişkinlerin, psikiyatristler tarafından 'asla gerçekleşmemiş
suçları' hatırlamaları için) eğitildiği sahte 'bastırılmış hafıza sendromu
(repressed memory syndrome)' nedeniyle, birçok masum insanın haksız yere
hapsedilmesine neden oluyor. Çocuk tacizine dair sahte anılardan
"şeytani ritüel çocuk istismarına (satanic ritual child abuse)",
boşanmalardaki velayet davalarına kadar binlerce hayat mahvoldu..
Giriş: (1-11); "Saskatchewan Şeytani Ritüel cinsel taciz skandalları, topluma ve vergi mükelleflerine 100 milyon dolardan fazla maliyete yol açtı. Tüm bu maliyetler, Psikiyatri sektörü yüzünden ortaya çıktı.. "İnsanlar, mahkemede yaralanıyorsa... gölgelerde gizlenen bir psikiyatrist var demektir! Psikiyatri, masum insanları haksız yere hapse atıyor."
"Psikoloji endüstrisi, insanları
'ailelerinden, toplumlarından ve kiliselerinden' ayırıyor, erkekler ve
kadınlar hakkında 'basmakalıp ve düşmanca görüşleri' teşvik ediyor,
arkadaşlığı aşağılıyor ve genel olarak güvensizlik ve şüpheyi teşvik
ediyor. Hiç kimse ciddi tacizi onaylamazken, psikoloji
endüstrisi, 'belirsiz anıları', yeniden yorumluyor ve 'küçük olayları' uğursuz
hale getiriyor. Ve hiç kimse 'aile içi şiddeti' mazur görmezken, psikoloji endüstrisi, kavramı bulanıklaştırıyor ve bağlamı görmezden
geliyor. Psikoloji Endüstrisi, 'korku ve eşitsizliği' teşvik
ediyor, 'tüm kişilerarası ilişkileri' potansiyel olarak tehdit edici
olarak görüyor. İnsanlara, başkalarını, 'potansiyel düşman' olarak görmeyi,
izlenmeyi, incelenmeyi ve suçlanmayı öğretiyor. Sonuç olarak, 'güvenme,
flört etme, baştan çıkarma, tartışma ve bağırma, sorumluluk alma,
dikkatli olma, risk alma, tutkulu olma, doğru seçimleri yapma ve hata
yapma' gibi insan eğilimlerini bastırıyor." (Üretim Mağdurları
"Manufacturing Victims", Dr. Tana Dineen, 2001, s. 272)
Bazıları, Saskatchewan'daki iki satanik ritüel taciz vakasının, 'baskılamanın örnekleri olmadığını' iddia edebilir. Vakaların 'sahte' olduğu için, 'bastırılmış anıların, "gerçek vakaları" ile hiçbir ilgisi olmadığını' savunuyorlar. Bu argümandaki sorun, psikologların 'farkı, ayırt edememeleri ve adaletsizliğin çarklarını "profesyonel görüşleri" ile yağlamaya' devam etmeleridir. Hangi tür profesyoneller, '2 yaşındayken olan bir şeyi hatırlayan, 6 yaşındaki bir çocuğun tanıklığını' doğrulayıp, onaylayacak ve Freudyen teorilerinin, yetişkinleri hapse atacağını bilecek? Biyolojik Psikiyatristler, bunu, her gün mahkemede yapıyorlar!
Durdurulması gereken bir kötülük! Psikiyatristlerin, sahte bilimsel "bastırma teorilerini" teşvik etmeleri Saskatchewan halkına 500 milyon dolardan fazlaya mal oldu. Yetkililer, dünya uzmanları tarafından 'Şeytani Ritüel cinsel istismar vakasıyla' uğraştıkları doğrulanan 'yerel ruh sağlığı sektörü' yetkilileriyle ilk istişareleri yaptı. Bu, toplumun Psikiyatri sektörüne olan 'güvenini ve inancını kaybettiği' bir örnektir. Sonra 'mahvolan hayatlar, kaybedilen işler, yok edilen itibarlar, kötü niyetli kovuşturma için devam eden mahkeme savaşları' var. Tüm bu maliyet, Psikiyatri sektörü yüzünden ortaya çıktı ve onlar, sessizce 'yeni bir kurban üzerinde büyücülük yapmak için' yara almadan geri çekildiler!" (129)
Giriş: (1-11); "Saskatchewan Şeytani Ritüel cinsel taciz skandalları, topluma ve vergi mükelleflerine 100 milyon dolardan fazla maliyete yol açtı. Tüm bu maliyetler, Psikiyatri sektörü yüzünden ortaya çıktı.. "İnsanlar, mahkemede yaralanıyorsa... gölgelerde gizlenen bir psikiyatrist var demektir! Psikiyatri, masum insanları haksız yere hapse atıyor."
"Şok
edici bir eğilimle, Psikiyatri, tüm sektörleri 'yanlış varsayımlara ve kanıtlanmamış bilime dayalı olmasına rağmen, mahkemelerin güvendiği
uzmanlar' haline gelecek kadar itibar kazandı. 'Hakimler, politikacılar,
kolluk kuvvetleri ve genel halk' tarafından psikiyatristlere karşı, yersiz
bir güven duyulmaktadır. Bu, yeni ve tehlikeli bir eğilimdir.." Sorun,
Fraud'un 'çocukluk cinsel travmasından (childhood sexual trauma)'
kaynaklanan "bastırılmış anılar (repressed memories)" teorisinde
yatmaktadır. Artık neredeyse hiç kimse Fraud'u, bir sistem olarak
kullanmıyor, ancak 'bastırmanın temel kavramı', bugün Psikiyatri'nin ön
saflarında ve merkezindedir. Bastırılmış Bellek Sendromu (Repressed
Memory Syndrome) çöp bilim (junk science) ve bir efsanedir (myth)..
Psikiyatristlerin,
psikologların ve psikoterapistlerin, 'mahkemede, insanlara verdiği zararın'
binlerce örneği vardır. Günümüzde bir kişinin 'kaygı' için "çöp bilim
psikoterapisi (junk science psychotherapy)" dünyasına girdiği ve farkına
varmadan Bingo! olduğu sayısız örnek vardır.. Hipnoz altında,
'babalarının, kendilerine cinsel tacizde bulunduğunu' ifşa ediyorlar. Baba,
hapse atılıyor, işinden kovuluyor, karısı tarafından boşanıyor, 'ömür
boyu pedofil' olarak dışlanıyor. Ancak hepsi yalan ve baba, tamamen
masumdu..
Sahte anılar, (BMW'lerindeki bardak tutucularını aromalı
kahveleriyle dolu tutmak için), bir müşteri tabanına ihtiyaç duyan para
düşkünü "çöp bilim psikiyatristleri (junk science psychiatrists)"
tarafından 'hipnoz' yoluyla, kadına yerleştirildi. "Sibel (Sybil)"
ve "Havva'nın yüzleri (The faces of eve)" gibi filmler, aslında binlerce
izleyiciye, 'çocukluklarında yaşadıkları, unutulmuş 'cinsel tacizin' bir
sonucu olarak 'çoklu kişiliklere (multiple personalities)' sahip
olduklarını düşünmeleri' konusunda eğitim vermiştir. Sahtekarlık, çok
memnun olurdu! Sorun şu ki, hepsi sahte! Psikiyatristler, masum
insanları "bastırılmış hafıza sendromu (repressed memory syndrome)" ve
"şeytani ritüel çocuk istismarı (satanic ritual child abuse)" ile yanlış
bir şekilde hapse atıyorlar.
Tana Dineen 1975'ten beri doktora seviyesinde psikolog. Şöyle diyor: "Kendini, açıkça tanıtmaya niyetli bir sektörden, 'çözümlerin gelmesi' beklenmemeli. Psikologlar, savunduklarını iddia ettikleri 'etik standartları' görmezden geliyorlar; "zarar verme (do no harm)", bu profesyonel örgütler 'yanlış yorumlama, hatırlama ve adlandırmadan' kaynaklanan 'zarar şikayetlerini' ele aldıklarında, unutulan bir noktadır. Ve 'psikolojikleştirme ve patolojileştirme' uygulaması, artık o kadar yaygın ki, uygulamayı durdurmak için 'siyasi destek' toplamak, en zararlı biçimlerinde bile zor." (Üretim Mağdurları "Manufacturing Victims", Dr. Tana Dineen, 2001, s. 272)
Herkesin duyduğu iki önemli vakayı seçtik: Saskatchewan Şeytani Ritüel cinsel taciz skandalının iki vakası.. Saskatchewan satanik ritüel cinsel taciz seks skandalları: (1) Michael Ross ve Dale & Anita Klassen'in 1987-1989'daki Saskatoon davası.. Lyle ve Marilyn Thompson'ın 1989'da Warman'daki ritüel tacize uğramış çocuklar için 'özel koruyucu evi', Michael Ross'un Klassen'leri suçladığı yer. (2) Ron ve Linda Sterling'in 1992'deki Martensville davası.. Bu davalar, Psikiyatrinin, topluma ve bireylere verdiği 'zararın' altını çiziyor. Hepsi, 'sahtekarlığın bastırılmasının', çürütülmüş teorilerine dayanıyor. Psikiyatri sektöründen hiç kimse dahil olmasaydı, bunların hiçbiri asla gerçekleşmezdi. Onların katılımı, onu başlatan katalizör ve devam ettiren motordu! (...)
Sonuç: (1-8); "Saskatchewan'daki iki "şeytani ritüel çocuk istismarı (satanic ritual child abuse)" vakası, günümüzde psikiyatri uygulamalarında, çok yanlış olan şeylerin mükemmel örnekleridir. En şok edici olanı, "şeytani ritüel çocuk istismarı"nın dayandığı temelin, bugün hala psikiyatrinin 'ön saflarında ve merkezinde' olmasıdır. Hala 'bastırma' ve "bastırılmış hafıza sendromu (repressed memory syndrome)" için psikoterapi uyguluyorlar. Psikiyatristler, masum insanları "bastırılmış hafıza sendromu" ile haksız yere hapse atıyorlar. Travma sonrası stres sendromu (Post traumatic stress syndrome), bugün yaygın ancak Saskatchewan şeytani ritüel istismar skandallarında, birçok insanı haksız yere hapse gönderen, aynı 'Freudcu bastırma teorisine' dayanıyor. Pişman olmayan akıl sağlığı topluluğu, PTSD'lerini (F43. 1 Travma sonrası stres bozukluğu "Post traumatic stress disorder") teşvik etmek için bariz hatalarından ders çıkarmaya veya değişmeye devam ediyor. Deneyimli psikolog Tana Dineen her şeyi mükemmel bir şekilde özetliyor:
Tana Dineen 1975'ten beri doktora seviyesinde psikolog. Şöyle diyor: "Kendini, açıkça tanıtmaya niyetli bir sektörden, 'çözümlerin gelmesi' beklenmemeli. Psikologlar, savunduklarını iddia ettikleri 'etik standartları' görmezden geliyorlar; "zarar verme (do no harm)", bu profesyonel örgütler 'yanlış yorumlama, hatırlama ve adlandırmadan' kaynaklanan 'zarar şikayetlerini' ele aldıklarında, unutulan bir noktadır. Ve 'psikolojikleştirme ve patolojileştirme' uygulaması, artık o kadar yaygın ki, uygulamayı durdurmak için 'siyasi destek' toplamak, en zararlı biçimlerinde bile zor." (Üretim Mağdurları "Manufacturing Victims", Dr. Tana Dineen, 2001, s. 272)
Herkesin duyduğu iki önemli vakayı seçtik: Saskatchewan Şeytani Ritüel cinsel taciz skandalının iki vakası.. Saskatchewan satanik ritüel cinsel taciz seks skandalları: (1) Michael Ross ve Dale & Anita Klassen'in 1987-1989'daki Saskatoon davası.. Lyle ve Marilyn Thompson'ın 1989'da Warman'daki ritüel tacize uğramış çocuklar için 'özel koruyucu evi', Michael Ross'un Klassen'leri suçladığı yer. (2) Ron ve Linda Sterling'in 1992'deki Martensville davası.. Bu davalar, Psikiyatrinin, topluma ve bireylere verdiği 'zararın' altını çiziyor. Hepsi, 'sahtekarlığın bastırılmasının', çürütülmüş teorilerine dayanıyor. Psikiyatri sektöründen hiç kimse dahil olmasaydı, bunların hiçbiri asla gerçekleşmezdi. Onların katılımı, onu başlatan katalizör ve devam ettiren motordu! (...)
Sonuç: (1-8); "Saskatchewan'daki iki "şeytani ritüel çocuk istismarı (satanic ritual child abuse)" vakası, günümüzde psikiyatri uygulamalarında, çok yanlış olan şeylerin mükemmel örnekleridir. En şok edici olanı, "şeytani ritüel çocuk istismarı"nın dayandığı temelin, bugün hala psikiyatrinin 'ön saflarında ve merkezinde' olmasıdır. Hala 'bastırma' ve "bastırılmış hafıza sendromu (repressed memory syndrome)" için psikoterapi uyguluyorlar. Psikiyatristler, masum insanları "bastırılmış hafıza sendromu" ile haksız yere hapse atıyorlar. Travma sonrası stres sendromu (Post traumatic stress syndrome), bugün yaygın ancak Saskatchewan şeytani ritüel istismar skandallarında, birçok insanı haksız yere hapse gönderen, aynı 'Freudcu bastırma teorisine' dayanıyor. Pişman olmayan akıl sağlığı topluluğu, PTSD'lerini (F43. 1 Travma sonrası stres bozukluğu "Post traumatic stress disorder") teşvik etmek için bariz hatalarından ders çıkarmaya veya değişmeye devam ediyor. Deneyimli psikolog Tana Dineen her şeyi mükemmel bir şekilde özetliyor:
Bazıları, Saskatchewan'daki iki satanik ritüel taciz vakasının, 'baskılamanın örnekleri olmadığını' iddia edebilir. Vakaların 'sahte' olduğu için, 'bastırılmış anıların, "gerçek vakaları" ile hiçbir ilgisi olmadığını' savunuyorlar. Bu argümandaki sorun, psikologların 'farkı, ayırt edememeleri ve adaletsizliğin çarklarını "profesyonel görüşleri" ile yağlamaya' devam etmeleridir. Hangi tür profesyoneller, '2 yaşındayken olan bir şeyi hatırlayan, 6 yaşındaki bir çocuğun tanıklığını' doğrulayıp, onaylayacak ve Freudyen teorilerinin, yetişkinleri hapse atacağını bilecek? Biyolojik Psikiyatristler, bunu, her gün mahkemede yapıyorlar!
Durdurulması gereken bir kötülük! Psikiyatristlerin, sahte bilimsel "bastırma teorilerini" teşvik etmeleri Saskatchewan halkına 500 milyon dolardan fazlaya mal oldu. Yetkililer, dünya uzmanları tarafından 'Şeytani Ritüel cinsel istismar vakasıyla' uğraştıkları doğrulanan 'yerel ruh sağlığı sektörü' yetkilileriyle ilk istişareleri yaptı. Bu, toplumun Psikiyatri sektörüne olan 'güvenini ve inancını kaybettiği' bir örnektir. Sonra 'mahvolan hayatlar, kaybedilen işler, yok edilen itibarlar, kötü niyetli kovuşturma için devam eden mahkeme savaşları' var. Tüm bu maliyet, Psikiyatri sektörü yüzünden ortaya çıktı ve onlar, sessizce 'yeni bir kurban üzerinde büyücülük yapmak için' yara almadan geri çekildiler!" (129)
"Zihinsel delilik savunması ve delilik savunması: "akıl hastalığı nedeniyle cezai olarak sorumlu değil"
Psikiyatristler tarafından hapisten serbest bırakılan, topluma ve bireylere zarar veren 'suçlular, tecavüzcüler, katiller..' (Günahın, kişisel sorumluluğunu reddetmek.)... "Psikiyatri, topluma ve bireylere zarar veriyor.. Ruh sağlığı sistemi hem bireylere hem de toplumun tamamına zarar veriyor."
Giriş: (1-4) "Modern zamanımızın en büyük kötülüklerinden biri, kötü günahkarların "akıl hastalığı nedeniyle suçsuz" ilan edilerek, suçlarından dolayı cezadan kurtulmalarıdır. Bu, psikiyatri endüstrisinin 'artan etkisinin' sonucudur. 50 yıl önce bile böyle değildi, çünkü giderek daha fazla günahkar, cinayetle kurtuluyor..
"Bir psikolog veya psikiyatrist, 'sanığın yeterlilik duruşması' sırasında 'tanıklık' ettiğinde, psikolog veya psikiyatrist, iki fitten kısa olmayan koni biçimli bir şapka takacaktır. Şapkanın yüzeyine yıldızlar ve şimşekler basılacaktır. Ek olarak, bir psikolog veya psikiyatristin, en az 18 inç uzunluğunda beyaz bir sakal takması ve 'tanıklığının önemli unsurlarını', bir değnekle havaya vurarak vurgulaması gerekecektir. Bir psikolog veya psikiyatrist, sanığın yeterliliği hakkında uzman tanıklığı verdiğinde, icra memuru, aynı anda mahkeme salonunun ışıklarını söndürecek ve bir Çin gonguna iki kez vuracaktır." (Sihirbaz'ın Şapka Değişikliği "Wizard's Hat Amendment", New Mexico Senatörü Duncan Scott, 1995)
"Psikologlar, akıl hastalarını 'kurban' olarak görür, 'kişisel sorumluluğu' reddeder ve dışarıdan bir fail arar."
"Bir sanık, cinayet suçlamasına karşı 'akıl hastalığı' iddiasında bulunduğunda ve cinayeti işlediği gerçeği tartışılmadığında, psikiyatri uzmanının (sanığın, "hastayı" muayene ettiği sırada değil, sanığın, suçu işlediği sırada, genellikle aylar önce, sanığın 'akıl durumu' hakkında) tanıklık etmesi beklenir. Cromer davasında, 'suç ile savunma psikiyatristlerinin', sanığı, muayene etmesi arasındaki süre yaklaşık on aydı. Psikiyatristler, bu uygulamayı tıbbi olarak sağlam ve bilimsel olarak görürler ve mahkemeler ve toplum, bunu, 'diğer tıp uzmanları, örneğin 'adli patologlar' tarafından verilen uzman tanıklığına benzer' olarak kabul eder. Bu uygulamayı, çöp bilimin özü olarak görüyorum ve buna katılmayı reddediyorum. İlk olarak, melanom veya zatürre için olduğu gibi 'zihinsel hastalık' için nesnel bir test yoktur. Psikiyatristlerin, iddialı bir şekilde "muayene (examination)" olarak adlandırdıkları şey, özneyle 'bir konuşma ve davranışının' gözlemlenmesidir." (Günlük Yaşamın Tıbbileştirilmesi "The Medicalization Of Everyday Life", Thomas Szasz, 2007 AD, s. 106)
"Delilik savunması (insanity defense)" ilk olarak (1843'te Daniel McNaughtan'ın İngiliz Başbakanı Robert Peel'i öldürmeye teşebbüs etmesiyle) kullanıldı. ABD mahkeme sistemi, bu İngiliz davasını yasal emsal olarak kullanmaya başladı. Elbette bu, İngiltere'deki psikiyatrinin babaları tarafından desteklendi! Garip bir şekilde, John Hinckley Jr., 1981'de Ronald Reagan'a suikast girişiminde bulunduğunda 'cinayete teşebbüsten' kurtuldu, ancak sapkın seks uygulayıcısı, pedofili, yamyam katil Jeffrey Dahmer'ın 'tamamen aklı başında olduğu' ortaya çıktı! Son zamanlarda 'bir eş, kocası uyurken sırtından vuruyor ve Travma Sonrası Stres Bozukluğu nedeniyle, 'cinayetten' kurtuluyor." İncil'de ruhsal hastalığa dayalı günah için bir istisna yoktur. Tanrı, 'psikotik, akıl hastası, şizofrenik veya sanrılı olduğumuz' için eylemlerimizi hiçbir yerde mazur görmez. Travma Sonrası Stres Bozukluğu, PMS, Sürüngen Kompleksi, Doğum Sonrası Depresyon, Kötü DNA, Kimyasal dengesizlik, Alkolizm.. Temel olarak suçlular, "akıl hastası oyununu oynayabileceklerini (play the mentally ill game)", mahkemede yeni buldukları "meşruiyet ve saygı (legitimacy and respect)" ile memnun olan 'psikiyatristlerine, yalan söyleyebileceklerini' bilirler. Dünyanın önünde 'uzman' olarak dururlar ve suçlunun, kendilerine yalan söylemesinden saatler sonra, suçlunun, onlara 'söylediklerinin ayrıntılarını' ortaya koyarlar. Bu, 2006 yılında, kocasını soğukkanlılıkla uyurken sırtından vuran Mary Winkler davasında olan şeydir. Kadın, eşine söyledikleri dışında hiçbir istismar kanıtı olmadan popüler psikolog Dr. Lynne Zager, haftalık "kız sohbetleri (girl talks)"nde, Winkler'ın 'bugün, cinayet suçlamasından kurtulduğunu' söylüyor. Bazı kimyasal/biyolojik psikiyatristler, her suçu 'çok çeşitli nedenlerle' mazur görüyor. Evrimciler ve hümanistler, ruh veya özgür iradeye sahip olmayan, sadece 'kimyasallar olduğumuzu' savunuyorlar. Bu nedenle, yaptığımız hiçbir şeyden sorumlu değiliz.
"DSM'de listelenen 'bozukluklar', resmi kabul ediliyor. Katiller ve tecavüzcüler günlük dilde 'deli' olsalar da, bu davranışların DSM'den dışlanması, onları, basitçe 'suç' haline getirirken, 'pedofili ve kleptomani' gibi dahil edilen davranışlar, zihinsel bozukluklardır. Bir bozukluğun, DSM'de yer alması, 'zihinsel bozukluğa, resmi statü' kazandırır, ancak bu resmi bozukluklardan bazıları geçerli zihinsel hastalık vakaları olmayabilir." (Zihin ve Davranış Dergisi "The Journal of mind and behavior", Guy A. Boysen, v28, s 157-173)
"Kendilerini "hayat kurtaran" iyi niyetli doktorlar olarak görmeyi seven psikiyatristler, hukukçuların idamların sıklığını, (ölüm cezasına çarptırılan bazı suçluların 'akıl hastası olduğunu ve bu nedenle cezalandırılmaya uygun olmadığını' ilan ederek) azaltma davetini hevesle kabul ettiler. "Delilik savunması" olarak adlandırılan bu uygulama, suçlunun "akıl hastanesi" adı verilen bir hapishanede, hapsedilmesiyle de sonuçlanır. 'Akıl hastalığı savunması ve medeni taahhüt', psikiyatrinin, 'iki paradigmatik' uygulamasıdır. Bunlar olmadan, (zorlayıcı) psikiyatri, 'toplumsal işlevini' kaybeder ve ortadan kaybolurdu." (Psikiyatri: Yalanların Bilimi "Psychiatry: The Science of Lies", Thomas Szasz, 2008 AD, s 65)
A. "Akıl hastalığı nedeniyle suçsuz" örnekleri ; (1-2); "-Mesih Kilisesi vaizinin karısı, kocası uyurken, onu, sırtından vurdu! Hapisten çıkma kartı: "Travma sonrası stres bozukluğu (Post-traumatic stress disorder)"... 2006 yılında Mary Winkler, kocası uyurken, onu, soğukkanlılıkla sırtından vurdu. Selmer Tennessee'de yerel bir Mesih kilisesinde iyi bir vaiz ve dürüst bir vatandaş olan kocasından "77 av tüfeği saçma"sı ele geçirdiler. "Mary Winkler, "Nijeryalı dolandırıcı (Nigerian scam)" adı verilen '17.000 dolarlık bir çek bozdurma dolandırıcılığına' bilerek karışmıştı. Mary Winkler, ölüm cezasını hak eden kötü ve şeytani bir kadındır. Bunun yerine, popüler bir psikolog olan Dr. Lynne Zager, hem depresyonda olduğunu hem de travma sonrası stres sendromundan "post-traumatic stress syndrome" muzdarip olduğunu savundu. Dr. Lynne Zager, kanıt olmaksızın, "travma sonrası stres bozukluğunun", kız kardeşinin 13 yaşında ölümü ve kocasının elinden "yıllarca süren istismar" nedeniyle başladığı fikrini ortaya attı. Ancak kız, 'babasının, annesine kötü davrandığını hiç görmediğini ve mahkemede, böyle bir istismara dair verdiği tek kanıtın kendi sözleri olduğunu' ifade etti. Şaşırtıcı bir şekilde, mahkeme 'herhangi bir kanıt olmaksızın' onun ifadesini kabul etti. İnanılmaz bir şekilde, duruşma sırasında kefaletle serbest bırakılmış ve garsonluk yaparak güzel bir hayat yaşıyordu! Tennessee, Bolivar'daki Western State Ruh Sağlığı Tesisinde 210 gün hapis cezasına çarptırıldı. Mağdur olmak, cinayete izin vermek midir? Elbette Mary Winkler bir yalancıdır. O kötü biriydi ve kocası, ona, asla kötü davranmadı. Her şeyi kendisi uydurdu ve Dr. Lynne Zager adında çöp bilim psikoloğu "hapisten bedava çıkış (get out of jail free)" kartını hazırladı. 'Kötü muameleye' dair kanıtların, %100'ü Zager tarafından cinayetten sonra, Mary Winker'ın kendisine birçok terapi seansında anlattıklarından toplandı. İnanılmaz! Bugün Mary Winker, psikolog Lynne Zager'in onun 'eylemlerinden sorumlu olmadığını' söylemesi nedeniyle bir ilmikle asılı kalmak yerine, özgür bir kadın olarak şehirde dolaşan bir "Kara Dul"dur.""
-Andrea Yates, 5 çocuğunu küvette boğdu.. Hapisten çıkma kartı: Doğum sonrası depresyon... Andrea Yates, doğum sonrası depresyondan muzdarip olduğu için '5 çocuğunu boğmaktan' sorumlu olmadığı için hem ölümden hem de hapisten kurtuldu. Yates, Ocak 2007'den beri Kerrville düşük güvenlikli Teksas eyalet akıl hastanesinde tatil yapıyor. "Polis memuru, Şükran Günü gecesi yoldan çıkan BMW'yi durdurdu ve çocuklarını, bir akşam yemeğinden eve götüren kadının nefesinde güçlü bir alkol kokusu fark etti. Polis memuru, şoföre, 'ne kadar içtiğini' sorduğunda, şoför kendini "bir doktor" olarak tanıttı ve polis memuruna, bunun "onu ilgilendirmediğini" söyledi. Polis memuru, daha sonra 'ellerini başının üstüne koymasını' istedi, ancak bunun yerine, kadının 'kasıklarına tekme atmaya' çalıştı. Polis memuruna göre, kadın bağırmaya başladı: "Sen [küfür] oğlu; sen [küfür] bana bunu yapamazsın; ben bir doktorum. Umarım vurulursun ve hastaneme gelirsin, böylece seni tedavi etmeyi reddedebilirim veya başka bir polis vurulursa, onları da tedavi etmeyi reddederim." Tutuklandıktan sonra doktordan bir alkolmetre testi yapması istendi, bunun üzerine makineye tekme attı. Sonunda testi yapmayı kabul ettiğinde, başarısız oldu. Daha sonra 'sarhoş araba kullanmakla' suçlandı. Doktorun savunması, 'adet öncesi sendromu (PMS) hastası' olduğu yönündeydi. Avukatı, 'kadınların, adet öncesi döngüleri sırasında alkolü, daha hızlı emdiğini ve PMS'li kadınların, diğer insanlardan daha sinirli ve düşmanca davrandığını' savundu. Virginia hakimi, görünüşe göre bu argümana katıldı ve kadını beraat ettirdi. Bu, bu ülkede bilinen ilk PMS beraat örneğiydi ve gelecekteki davalar için emsal teşkil edebilir. Doktor ve avukatı, zaferlerinden dolayı çok mutluydu. 'Herkesin, başarısızlıkları için, birini veya bir şeyi suçlamaya çalıştığı bir çağda yaşıyoruz..' Birkaç yıl önce "Twinkie savunması" vardı. Sonra da "TV bana yaptırdı" bahanesi vardı. Şimdi 'öfkeli hormonlar..' Bu iyi eğitimli doktor, 'adet öncesi kısmında döngüsünün, farklı davrandığını' fark etmeli ve yasayı çiğnememek için önlemler almalıydı. Elbette PMS'si, daha önceki belirtiler olmadan, aniden ortaya çıkmamıştır. Beraat etmesi, iki kat daha tehlikeli bir mesaj gönderiyor. Birincisi, hormonlarımızın, 'kontrolümüz dışında olduğu ve bunların nasıl ortaya çıkacağından' sorumlu olmadığımız.. İkincisi, adet öncesi sorunları olan kadınların, diğer insanlardan 'daha az güvenilir ve daha az öngörülebilir' olduğu. İkisi de doğru değil. PMS savunması, özellikle cerrahınki gibi bir davada kullanıldığında, feminizm için bir gerilemedir. Kendi eylemlerinin sorumluluğunu almalı. Ve eğer hormonları, gerçekten de kontrolünün dışındaysa, hastaları 'bu tehlikeli gerçeklikten' haberdar edilmelidir. Her iki şekilde de olamaz." (PMS Savunması Feminist Gerileme. , İstismar Mazereti: Ve Diğer Kaçışlar, Hüzünlü Hikayeler ve Sorumluluktan Kaçışlar "The PMS Defense Feminist Setback. , In The Abuse Excuse: And Other Cop-outs, Sob Stories and Evasions of Responsibility", Alan M. Dershowitz, 1994 AD) (....)
-Biyopsi uzmanlarının, 'beyaz ırk üstünlükçüsü Darlin Cromer'in, 5 yaşında bir siyahi çocuğun, planlı cinayetinden dolayı suçsuz bulunması gerektiğini' savunduğu dava... Thomas Szasz, bir kişinin, (istediği şekilde hareket etme (büyük bir kuş gibi giyinme) veya istediği şeye inanma (pembe filler onlarla konuşur) özgürlüğüne sahip olması gerektiğine, müdahale edilmemesi, etiketlenmemesi veya iradesi dışında bir muameleye zorlanmaması gerektiğine) inanır. Ancak, bir kişi, (yasayı çiğnerse, örneğin sürekli olarak huzuru bozarsa), Szasz (ceza/hukuk mahkemelerinde suçlanması ve bir yargıcın önünde yargılanıp hapse atılması gerektiğine) de inanır. Szasz, sayısız mükemmel kitap yazmıştır, ancak Szasz'ın 'kendi sözleriyle, görüşlerini, eylem halinde duymanın' en iyi yolu olarak Darlin Cromer davasındaki tanıklığını seçtik. 5 Şubat 1980'de Darlin Cromer adında beyaz üstünlükçü bir adam, 5 yaşında bir zenci çocuğu öldürdü ve tutuklanmasının hemen ardından, polis memuru Dorothy Soto'ya bununla övündü, "Her beyaz kadının, bir zenci çocuğunu öldürmesi görevidir.", "Ben zaten öldürdüm." Cromer'ın 20 yıllık bir şizofreni teşhisi vardı. Duruşmada dört psikiyatri uzmanı, 'onun, akıl hastası olduğunu ve 'akıl hastalığı nedeniyle suçsuz' bulunması ve bir hapishaneye değil hastaneye ait olması gerektiğini' ifade etti. Savcılık Szasz'ı arayıp Cromer'ın 'herhangi bir şeyden muzdarip olup olmadığını' sorduğunda, şu cevabı verdi:
Psikiyatristler tarafından hapisten serbest bırakılan, topluma ve bireylere zarar veren 'suçlular, tecavüzcüler, katiller..' (Günahın, kişisel sorumluluğunu reddetmek.)... "Psikiyatri, topluma ve bireylere zarar veriyor.. Ruh sağlığı sistemi hem bireylere hem de toplumun tamamına zarar veriyor."
Giriş: (1-4) "Modern zamanımızın en büyük kötülüklerinden biri, kötü günahkarların "akıl hastalığı nedeniyle suçsuz" ilan edilerek, suçlarından dolayı cezadan kurtulmalarıdır. Bu, psikiyatri endüstrisinin 'artan etkisinin' sonucudur. 50 yıl önce bile böyle değildi, çünkü giderek daha fazla günahkar, cinayetle kurtuluyor..
"Bir psikolog veya psikiyatrist, 'sanığın yeterlilik duruşması' sırasında 'tanıklık' ettiğinde, psikolog veya psikiyatrist, iki fitten kısa olmayan koni biçimli bir şapka takacaktır. Şapkanın yüzeyine yıldızlar ve şimşekler basılacaktır. Ek olarak, bir psikolog veya psikiyatristin, en az 18 inç uzunluğunda beyaz bir sakal takması ve 'tanıklığının önemli unsurlarını', bir değnekle havaya vurarak vurgulaması gerekecektir. Bir psikolog veya psikiyatrist, sanığın yeterliliği hakkında uzman tanıklığı verdiğinde, icra memuru, aynı anda mahkeme salonunun ışıklarını söndürecek ve bir Çin gonguna iki kez vuracaktır." (Sihirbaz'ın Şapka Değişikliği "Wizard's Hat Amendment", New Mexico Senatörü Duncan Scott, 1995)
"Psikologlar, akıl hastalarını 'kurban' olarak görür, 'kişisel sorumluluğu' reddeder ve dışarıdan bir fail arar."
"Bir sanık, cinayet suçlamasına karşı 'akıl hastalığı' iddiasında bulunduğunda ve cinayeti işlediği gerçeği tartışılmadığında, psikiyatri uzmanının (sanığın, "hastayı" muayene ettiği sırada değil, sanığın, suçu işlediği sırada, genellikle aylar önce, sanığın 'akıl durumu' hakkında) tanıklık etmesi beklenir. Cromer davasında, 'suç ile savunma psikiyatristlerinin', sanığı, muayene etmesi arasındaki süre yaklaşık on aydı. Psikiyatristler, bu uygulamayı tıbbi olarak sağlam ve bilimsel olarak görürler ve mahkemeler ve toplum, bunu, 'diğer tıp uzmanları, örneğin 'adli patologlar' tarafından verilen uzman tanıklığına benzer' olarak kabul eder. Bu uygulamayı, çöp bilimin özü olarak görüyorum ve buna katılmayı reddediyorum. İlk olarak, melanom veya zatürre için olduğu gibi 'zihinsel hastalık' için nesnel bir test yoktur. Psikiyatristlerin, iddialı bir şekilde "muayene (examination)" olarak adlandırdıkları şey, özneyle 'bir konuşma ve davranışının' gözlemlenmesidir." (Günlük Yaşamın Tıbbileştirilmesi "The Medicalization Of Everyday Life", Thomas Szasz, 2007 AD, s. 106)
"Delilik savunması (insanity defense)" ilk olarak (1843'te Daniel McNaughtan'ın İngiliz Başbakanı Robert Peel'i öldürmeye teşebbüs etmesiyle) kullanıldı. ABD mahkeme sistemi, bu İngiliz davasını yasal emsal olarak kullanmaya başladı. Elbette bu, İngiltere'deki psikiyatrinin babaları tarafından desteklendi! Garip bir şekilde, John Hinckley Jr., 1981'de Ronald Reagan'a suikast girişiminde bulunduğunda 'cinayete teşebbüsten' kurtuldu, ancak sapkın seks uygulayıcısı, pedofili, yamyam katil Jeffrey Dahmer'ın 'tamamen aklı başında olduğu' ortaya çıktı! Son zamanlarda 'bir eş, kocası uyurken sırtından vuruyor ve Travma Sonrası Stres Bozukluğu nedeniyle, 'cinayetten' kurtuluyor." İncil'de ruhsal hastalığa dayalı günah için bir istisna yoktur. Tanrı, 'psikotik, akıl hastası, şizofrenik veya sanrılı olduğumuz' için eylemlerimizi hiçbir yerde mazur görmez. Travma Sonrası Stres Bozukluğu, PMS, Sürüngen Kompleksi, Doğum Sonrası Depresyon, Kötü DNA, Kimyasal dengesizlik, Alkolizm.. Temel olarak suçlular, "akıl hastası oyununu oynayabileceklerini (play the mentally ill game)", mahkemede yeni buldukları "meşruiyet ve saygı (legitimacy and respect)" ile memnun olan 'psikiyatristlerine, yalan söyleyebileceklerini' bilirler. Dünyanın önünde 'uzman' olarak dururlar ve suçlunun, kendilerine yalan söylemesinden saatler sonra, suçlunun, onlara 'söylediklerinin ayrıntılarını' ortaya koyarlar. Bu, 2006 yılında, kocasını soğukkanlılıkla uyurken sırtından vuran Mary Winkler davasında olan şeydir. Kadın, eşine söyledikleri dışında hiçbir istismar kanıtı olmadan popüler psikolog Dr. Lynne Zager, haftalık "kız sohbetleri (girl talks)"nde, Winkler'ın 'bugün, cinayet suçlamasından kurtulduğunu' söylüyor. Bazı kimyasal/biyolojik psikiyatristler, her suçu 'çok çeşitli nedenlerle' mazur görüyor. Evrimciler ve hümanistler, ruh veya özgür iradeye sahip olmayan, sadece 'kimyasallar olduğumuzu' savunuyorlar. Bu nedenle, yaptığımız hiçbir şeyden sorumlu değiliz.
"DSM'de listelenen 'bozukluklar', resmi kabul ediliyor. Katiller ve tecavüzcüler günlük dilde 'deli' olsalar da, bu davranışların DSM'den dışlanması, onları, basitçe 'suç' haline getirirken, 'pedofili ve kleptomani' gibi dahil edilen davranışlar, zihinsel bozukluklardır. Bir bozukluğun, DSM'de yer alması, 'zihinsel bozukluğa, resmi statü' kazandırır, ancak bu resmi bozukluklardan bazıları geçerli zihinsel hastalık vakaları olmayabilir." (Zihin ve Davranış Dergisi "The Journal of mind and behavior", Guy A. Boysen, v28, s 157-173)
"Kendilerini "hayat kurtaran" iyi niyetli doktorlar olarak görmeyi seven psikiyatristler, hukukçuların idamların sıklığını, (ölüm cezasına çarptırılan bazı suçluların 'akıl hastası olduğunu ve bu nedenle cezalandırılmaya uygun olmadığını' ilan ederek) azaltma davetini hevesle kabul ettiler. "Delilik savunması" olarak adlandırılan bu uygulama, suçlunun "akıl hastanesi" adı verilen bir hapishanede, hapsedilmesiyle de sonuçlanır. 'Akıl hastalığı savunması ve medeni taahhüt', psikiyatrinin, 'iki paradigmatik' uygulamasıdır. Bunlar olmadan, (zorlayıcı) psikiyatri, 'toplumsal işlevini' kaybeder ve ortadan kaybolurdu." (Psikiyatri: Yalanların Bilimi "Psychiatry: The Science of Lies", Thomas Szasz, 2008 AD, s 65)
A. "Akıl hastalığı nedeniyle suçsuz" örnekleri ; (1-2); "-Mesih Kilisesi vaizinin karısı, kocası uyurken, onu, sırtından vurdu! Hapisten çıkma kartı: "Travma sonrası stres bozukluğu (Post-traumatic stress disorder)"... 2006 yılında Mary Winkler, kocası uyurken, onu, soğukkanlılıkla sırtından vurdu. Selmer Tennessee'de yerel bir Mesih kilisesinde iyi bir vaiz ve dürüst bir vatandaş olan kocasından "77 av tüfeği saçma"sı ele geçirdiler. "Mary Winkler, "Nijeryalı dolandırıcı (Nigerian scam)" adı verilen '17.000 dolarlık bir çek bozdurma dolandırıcılığına' bilerek karışmıştı. Mary Winkler, ölüm cezasını hak eden kötü ve şeytani bir kadındır. Bunun yerine, popüler bir psikolog olan Dr. Lynne Zager, hem depresyonda olduğunu hem de travma sonrası stres sendromundan "post-traumatic stress syndrome" muzdarip olduğunu savundu. Dr. Lynne Zager, kanıt olmaksızın, "travma sonrası stres bozukluğunun", kız kardeşinin 13 yaşında ölümü ve kocasının elinden "yıllarca süren istismar" nedeniyle başladığı fikrini ortaya attı. Ancak kız, 'babasının, annesine kötü davrandığını hiç görmediğini ve mahkemede, böyle bir istismara dair verdiği tek kanıtın kendi sözleri olduğunu' ifade etti. Şaşırtıcı bir şekilde, mahkeme 'herhangi bir kanıt olmaksızın' onun ifadesini kabul etti. İnanılmaz bir şekilde, duruşma sırasında kefaletle serbest bırakılmış ve garsonluk yaparak güzel bir hayat yaşıyordu! Tennessee, Bolivar'daki Western State Ruh Sağlığı Tesisinde 210 gün hapis cezasına çarptırıldı. Mağdur olmak, cinayete izin vermek midir? Elbette Mary Winkler bir yalancıdır. O kötü biriydi ve kocası, ona, asla kötü davranmadı. Her şeyi kendisi uydurdu ve Dr. Lynne Zager adında çöp bilim psikoloğu "hapisten bedava çıkış (get out of jail free)" kartını hazırladı. 'Kötü muameleye' dair kanıtların, %100'ü Zager tarafından cinayetten sonra, Mary Winker'ın kendisine birçok terapi seansında anlattıklarından toplandı. İnanılmaz! Bugün Mary Winker, psikolog Lynne Zager'in onun 'eylemlerinden sorumlu olmadığını' söylemesi nedeniyle bir ilmikle asılı kalmak yerine, özgür bir kadın olarak şehirde dolaşan bir "Kara Dul"dur.""
-Andrea Yates, 5 çocuğunu küvette boğdu.. Hapisten çıkma kartı: Doğum sonrası depresyon... Andrea Yates, doğum sonrası depresyondan muzdarip olduğu için '5 çocuğunu boğmaktan' sorumlu olmadığı için hem ölümden hem de hapisten kurtuldu. Yates, Ocak 2007'den beri Kerrville düşük güvenlikli Teksas eyalet akıl hastanesinde tatil yapıyor. "Polis memuru, Şükran Günü gecesi yoldan çıkan BMW'yi durdurdu ve çocuklarını, bir akşam yemeğinden eve götüren kadının nefesinde güçlü bir alkol kokusu fark etti. Polis memuru, şoföre, 'ne kadar içtiğini' sorduğunda, şoför kendini "bir doktor" olarak tanıttı ve polis memuruna, bunun "onu ilgilendirmediğini" söyledi. Polis memuru, daha sonra 'ellerini başının üstüne koymasını' istedi, ancak bunun yerine, kadının 'kasıklarına tekme atmaya' çalıştı. Polis memuruna göre, kadın bağırmaya başladı: "Sen [küfür] oğlu; sen [küfür] bana bunu yapamazsın; ben bir doktorum. Umarım vurulursun ve hastaneme gelirsin, böylece seni tedavi etmeyi reddedebilirim veya başka bir polis vurulursa, onları da tedavi etmeyi reddederim." Tutuklandıktan sonra doktordan bir alkolmetre testi yapması istendi, bunun üzerine makineye tekme attı. Sonunda testi yapmayı kabul ettiğinde, başarısız oldu. Daha sonra 'sarhoş araba kullanmakla' suçlandı. Doktorun savunması, 'adet öncesi sendromu (PMS) hastası' olduğu yönündeydi. Avukatı, 'kadınların, adet öncesi döngüleri sırasında alkolü, daha hızlı emdiğini ve PMS'li kadınların, diğer insanlardan daha sinirli ve düşmanca davrandığını' savundu. Virginia hakimi, görünüşe göre bu argümana katıldı ve kadını beraat ettirdi. Bu, bu ülkede bilinen ilk PMS beraat örneğiydi ve gelecekteki davalar için emsal teşkil edebilir. Doktor ve avukatı, zaferlerinden dolayı çok mutluydu. 'Herkesin, başarısızlıkları için, birini veya bir şeyi suçlamaya çalıştığı bir çağda yaşıyoruz..' Birkaç yıl önce "Twinkie savunması" vardı. Sonra da "TV bana yaptırdı" bahanesi vardı. Şimdi 'öfkeli hormonlar..' Bu iyi eğitimli doktor, 'adet öncesi kısmında döngüsünün, farklı davrandığını' fark etmeli ve yasayı çiğnememek için önlemler almalıydı. Elbette PMS'si, daha önceki belirtiler olmadan, aniden ortaya çıkmamıştır. Beraat etmesi, iki kat daha tehlikeli bir mesaj gönderiyor. Birincisi, hormonlarımızın, 'kontrolümüz dışında olduğu ve bunların nasıl ortaya çıkacağından' sorumlu olmadığımız.. İkincisi, adet öncesi sorunları olan kadınların, diğer insanlardan 'daha az güvenilir ve daha az öngörülebilir' olduğu. İkisi de doğru değil. PMS savunması, özellikle cerrahınki gibi bir davada kullanıldığında, feminizm için bir gerilemedir. Kendi eylemlerinin sorumluluğunu almalı. Ve eğer hormonları, gerçekten de kontrolünün dışındaysa, hastaları 'bu tehlikeli gerçeklikten' haberdar edilmelidir. Her iki şekilde de olamaz." (PMS Savunması Feminist Gerileme. , İstismar Mazereti: Ve Diğer Kaçışlar, Hüzünlü Hikayeler ve Sorumluluktan Kaçışlar "The PMS Defense Feminist Setback. , In The Abuse Excuse: And Other Cop-outs, Sob Stories and Evasions of Responsibility", Alan M. Dershowitz, 1994 AD) (....)
-Biyopsi uzmanlarının, 'beyaz ırk üstünlükçüsü Darlin Cromer'in, 5 yaşında bir siyahi çocuğun, planlı cinayetinden dolayı suçsuz bulunması gerektiğini' savunduğu dava... Thomas Szasz, bir kişinin, (istediği şekilde hareket etme (büyük bir kuş gibi giyinme) veya istediği şeye inanma (pembe filler onlarla konuşur) özgürlüğüne sahip olması gerektiğine, müdahale edilmemesi, etiketlenmemesi veya iradesi dışında bir muameleye zorlanmaması gerektiğine) inanır. Ancak, bir kişi, (yasayı çiğnerse, örneğin sürekli olarak huzuru bozarsa), Szasz (ceza/hukuk mahkemelerinde suçlanması ve bir yargıcın önünde yargılanıp hapse atılması gerektiğine) de inanır. Szasz, sayısız mükemmel kitap yazmıştır, ancak Szasz'ın 'kendi sözleriyle, görüşlerini, eylem halinde duymanın' en iyi yolu olarak Darlin Cromer davasındaki tanıklığını seçtik. 5 Şubat 1980'de Darlin Cromer adında beyaz üstünlükçü bir adam, 5 yaşında bir zenci çocuğu öldürdü ve tutuklanmasının hemen ardından, polis memuru Dorothy Soto'ya bununla övündü, "Her beyaz kadının, bir zenci çocuğunu öldürmesi görevidir.", "Ben zaten öldürdüm." Cromer'ın 20 yıllık bir şizofreni teşhisi vardı. Duruşmada dört psikiyatri uzmanı, 'onun, akıl hastası olduğunu ve 'akıl hastalığı nedeniyle suçsuz' bulunması ve bir hapishaneye değil hastaneye ait olması gerektiğini' ifade etti. Savcılık Szasz'ı arayıp Cromer'ın 'herhangi bir şeyden muzdarip olup olmadığını' sorduğunda, şu cevabı verdi:
"[Benim] fikrim, çok kötü, çok aptalca bir
hayat yaşamış olmasının, sonuçlarından muzdarip olduğu yönünde. Çok kötü;
ergenlik döneminden beri, bilmediğim sebeplerden dolayı, ne yaptıysa
çok kötü yaptı. Kötü bir öğrenciydi. Özellikle 'iyi bir kız, kız kardeş'
olduğuna dair hiçbir kanıt yok. Kötü bir eşti. Kötü bir anneydi.
Çalışabilir olduğu sürece, kötü bir çalışandı. Sonra yasadışı uyuşturucu
kullanmaya başladı, sonra yasadışı saldırıya geçti ve sonunda bu
cinayeti işledi... 'Hayat, bir görevdir. Ya bununla başa çıkarsınız ya da
sizi ele geçirir... 'Nasıl inşa edeceğinizi' bilmiyorsanız, her zaman
yıkabilirsiniz. Toplumda 'bizi, toplumumuzu ve diğer insanları' mahveden
insanlar bunlardır." (Thomas Szasz'ın duruşma ifadesi, Darlin June
Cromer, Kasım 1980)
Bu duruşmada, dört psikiyatrist Cromer'ın 'suçlarından dolayı cezalandırılmaması' gereken 'sertifikalı bir deli' olduğunu ifade etti. Bunlardan biri, ABD'deki en saygın adli psikiyatristlerden biri olan Donald Lunde'ydi. Bu, mahkemede Szasz'a karşı dörtlü arasında destansı bir Davut ve Golyat savaşıydı. 17 Ocak 1981'de Cromer, birinci derece cinayetten hüküm giydi ve bu, kimyasal psikiyatri kurumunun, 'sıkışmış domuzlar gibi hep bir ağızdan bağırmaya, yeniden yargılanmayı talep etmeye ve Szasz'a 'kişisel saldırılarda' bulunmaya' başlamasına neden oldu. Dileklerini gerçekleştirdiler, ancak hüküm, yeniden yargılamada onaylandı. Biyolojik psikiyatrinin, Szasz'ın tanıklığı yüzünden 'suçlu' bulunmasıyla yaşadığı acı aşağılanma.." (...)
B. Psikiyatristlerin ve evrimcilerin görüşü: (1-2); "Biyolojik psikiyatri, aile veya toplum yerine, 'rahatsız edici davranış' için 'bedeni suçlama' eğilimindedir. Bu bakış açısı, sosyal çevrenin, sözde hastanın o aile veya toplumdaki deneyimlerinden kaynaklanan 'ne kadar psikolojik bozukluk' olursa olsun, 'herhangi bir suçlama veya sorumluluktan', zarar görmeden kurtulmasını sağlar." (Biyolojik Psikiyatride Sahte Bilim "Pseudoscience in Biological Psychiatry", Colin A. Ross, M. D. ve Alvin Pam, Ph. D. , 1995, s. 3).
"Kimyasal/biyolojik psikiyatristler, 'beynin farklı kısımlarının, çeşitli duyguları, seçimleri ve düşünceleri kontrol ettiği' görüşünü benimseyen bir 'neo-frenolojiye' inanırlar: "Bilim insanları, insan genomunun içeriğini, çözmeye ve deşifre etmeye devam ettikçe, belki de tam olarak 'hangi genlerin sorumlu olduğunu veya beynin, hangi kısımlarının 'dindarlığa ve ruhsal bilince' yol açtığını' öğreneceğimiz bir zaman gelecektir. Bu yeni alana uyum sağlamak için bilimler, cevapları için tamamen 'yeni bir disipline -yeni bir geno-teolojiye-' bakmak zorunda kalabilir." (Alper, "Tanrı, Beynin Parçası "God, Part of the Brain", s. 134, dipnot) (....)
C. Rehabilitasyon yerine ağır hapis cezasını destekleyen Aktivist Yargıçların nedeni: (1-2);"Bill O'Reilly, rehabilitasyon yerine 'ağır hapis cezasını' destekleyen aktivist yargıçları ifşa etmenin şampiyonudur. Bill O'Reilly'nin 'asla anlamadığı veya ifşa etmediği' şey, bu yargıçları harekete geçiren, temeldeki önyargıdır. Bu aktivist yargıçlar her zaman hümanist, ateist veya evrimcidir!" "Sürüngen beyinleri ortaya çıkıyor, buna engel olamıyorlar!" Bill O'Reilly onlara "aktivist yargıçlar" veya "laik ilerici" diyor. Daha spesifik olarak, onlar hümanist, ateist veya evrimcidir! Bu, Bay O'nun 1 numaralı Haber programında ifşa etmeyi başaramadığı temeldeki önyargıdır! Bill, 'altta yatan nedeni' görmezden gelirken, 'semptoma' karşı övünüyor.
Beynin evrimine dair bu yanlış görüş, (yargıçların ve mahkemelerin, günahı ve suçu, 'beynin , "aşırı aktif Sürüngen Kompleksi" parçası olarak' mazur gördüğü) toplumsal reformlara yol açmıştır. Bu, yanlış evrim teorisinin topluma maliyetidir. Kişisel yasal/ahlaki sorumlulukla ilgili olarak, Richard Dawkins bazı yargıçların, ACLU'nun ve diğer özel ilgi gruplarının 'pedofillerin, tecavüzcülerin, katillerin ve tüm akıl hastalarının, suçlarından ve günahlarından' sorumlu olmadıklarına inanmamasının felsefi temelini açıklıyor:
Bu duruşmada, dört psikiyatrist Cromer'ın 'suçlarından dolayı cezalandırılmaması' gereken 'sertifikalı bir deli' olduğunu ifade etti. Bunlardan biri, ABD'deki en saygın adli psikiyatristlerden biri olan Donald Lunde'ydi. Bu, mahkemede Szasz'a karşı dörtlü arasında destansı bir Davut ve Golyat savaşıydı. 17 Ocak 1981'de Cromer, birinci derece cinayetten hüküm giydi ve bu, kimyasal psikiyatri kurumunun, 'sıkışmış domuzlar gibi hep bir ağızdan bağırmaya, yeniden yargılanmayı talep etmeye ve Szasz'a 'kişisel saldırılarda' bulunmaya' başlamasına neden oldu. Dileklerini gerçekleştirdiler, ancak hüküm, yeniden yargılamada onaylandı. Biyolojik psikiyatrinin, Szasz'ın tanıklığı yüzünden 'suçlu' bulunmasıyla yaşadığı acı aşağılanma.." (...)
B. Psikiyatristlerin ve evrimcilerin görüşü: (1-2); "Biyolojik psikiyatri, aile veya toplum yerine, 'rahatsız edici davranış' için 'bedeni suçlama' eğilimindedir. Bu bakış açısı, sosyal çevrenin, sözde hastanın o aile veya toplumdaki deneyimlerinden kaynaklanan 'ne kadar psikolojik bozukluk' olursa olsun, 'herhangi bir suçlama veya sorumluluktan', zarar görmeden kurtulmasını sağlar." (Biyolojik Psikiyatride Sahte Bilim "Pseudoscience in Biological Psychiatry", Colin A. Ross, M. D. ve Alvin Pam, Ph. D. , 1995, s. 3).
"Kimyasal/biyolojik psikiyatristler, 'beynin farklı kısımlarının, çeşitli duyguları, seçimleri ve düşünceleri kontrol ettiği' görüşünü benimseyen bir 'neo-frenolojiye' inanırlar: "Bilim insanları, insan genomunun içeriğini, çözmeye ve deşifre etmeye devam ettikçe, belki de tam olarak 'hangi genlerin sorumlu olduğunu veya beynin, hangi kısımlarının 'dindarlığa ve ruhsal bilince' yol açtığını' öğreneceğimiz bir zaman gelecektir. Bu yeni alana uyum sağlamak için bilimler, cevapları için tamamen 'yeni bir disipline -yeni bir geno-teolojiye-' bakmak zorunda kalabilir." (Alper, "Tanrı, Beynin Parçası "God, Part of the Brain", s. 134, dipnot) (....)
C. Rehabilitasyon yerine ağır hapis cezasını destekleyen Aktivist Yargıçların nedeni: (1-2);"Bill O'Reilly, rehabilitasyon yerine 'ağır hapis cezasını' destekleyen aktivist yargıçları ifşa etmenin şampiyonudur. Bill O'Reilly'nin 'asla anlamadığı veya ifşa etmediği' şey, bu yargıçları harekete geçiren, temeldeki önyargıdır. Bu aktivist yargıçlar her zaman hümanist, ateist veya evrimcidir!" "Sürüngen beyinleri ortaya çıkıyor, buna engel olamıyorlar!" Bill O'Reilly onlara "aktivist yargıçlar" veya "laik ilerici" diyor. Daha spesifik olarak, onlar hümanist, ateist veya evrimcidir! Bu, Bay O'nun 1 numaralı Haber programında ifşa etmeyi başaramadığı temeldeki önyargıdır! Bill, 'altta yatan nedeni' görmezden gelirken, 'semptoma' karşı övünüyor.
Beynin evrimine dair bu yanlış görüş, (yargıçların ve mahkemelerin, günahı ve suçu, 'beynin , "aşırı aktif Sürüngen Kompleksi" parçası olarak' mazur gördüğü) toplumsal reformlara yol açmıştır. Bu, yanlış evrim teorisinin topluma maliyetidir. Kişisel yasal/ahlaki sorumlulukla ilgili olarak, Richard Dawkins bazı yargıçların, ACLU'nun ve diğer özel ilgi gruplarının 'pedofillerin, tecavüzcülerin, katillerin ve tüm akıl hastalarının, suçlarından ve günahlarından' sorumlu olmadıklarına inanmamasının felsefi temelini açıklıyor:
"Psikiyatristler, 'akıl hastalığının (bağımlılığa, suça, intihara ve nefret ettiğimiz veya korktuğumuz sayısız başka eyleme) neden olduğunu' iddia ediyor ve artık çoğu kişi, buna inanıyor. Akıl hastalığının ve psikiyatrinin 'sorumluluk fikrini, baltalama ve adaleti altüst etme' konusundaki neredeyse sınırsız gücü burada yatıyor." (Zihnin Anlamı "The Meaning of the Mind", Thomas Szasz, 1996 AD, s. 110) (....)
(18-20); -Suçlular için hapishane yok: Ceza: "Ceza için cezalandırıcı gerekçelendirme büyük ölçüde 'davranışın, nedensel olarak özerk bir benlikten kaynaklandığı' fikrine dayandığından, böyle bir benliğin, var olmadığı görüldüğünde böyle bir cezayı, uygulama güdüsü azalabilir. Özellikle, 'ölüm cezası veya rehabilite edici olanaklar' olmaksızın hapis cezaları gibi 'cezalandırıcı önlemlere' destek azalabilir. Suçu yaratan koşullara ve suçluları daha fazla vahşileştirmek yerine, 'onları kurtaran yaklaşımlara' daha fazla dikkat gösterilecektir." (Kişisel ve Sosyal Sonuçlar "Personal and Social Consequences", Natüralizm Merkezi)
"Geleneksel olarak 'kişisel tercihe' atfedilen (yanlış) davranışların giderek daha fazlası 'zihin hastalıklarına' atfedildikçe, zihinsel hastalıklar, beyin hastalıklarına, (bugün özellikle 'nörotransmitterlerin bozulmasına neden olan "kimyasal dengesizliklere") atfedildi." (Zihnin Anlamı "The Meaning of the Mind", Thomas Szasz, 1996 AD, s. 46)
"Özgür irade bir efsanedir! Biz, 'özgür iradesi' olmayan robotlarız. Hiç kimse kişisel olarak, hiçbir şeyden sorumlu değildir! Eğer kişiler, kendi kendini yaratmamışsa ve tamamen genetik ve çevresel koşulların ürünüyse, bu onların erdemlerinin ve kusurlarının 'irade veya kendi seçtiği karakter' meselesi olmadığı anlamına gelir. Bunun yerine, bireyler, kendilerinin 'daha mutlu, daha üretken, daha yaratıcı ve daha az muhtaç' insanlar üretmek için 'değiştirilebilecek koşullar' tarafından şekillendirilirler. Nihai öz-belirleme efsanesi (karşıt nedensel özgür irade), kişileri, eksiklikleri için suçlayarak onları 'yaratan koşulları' anlamak yerine 'daha insancıl bir toplumun tasarlanmasını' engeller." (Kişisel ve Sosyal Sonuçlar "Personal and Social Consequences", Natüralizm Merkezi) (....)" (123)
"İstenmeyen eşlerini, akıl hastanelerine gönderen kocalar
Tarihi psikiyatrik haksız hapsetme.. "Karı-git".. İstenmeyen, dırdırcı veya zengin karınızı, nasıl akıl hastanesine yatırırsınız? İtaatsiz, dırdırcı veya zengin karınızdan, kurtulmak mı istiyorsunuz? Onu, kendi isteği dışında bir Deli Evi'ne (Mad House) gönderin!
Şizofreninin, bir tıbbi durum olduğu (davranış değil) efsanesi doğru olsa bile, birine, 'kendi isteği dışında tıbbi tedaviyi zorlamak' yasadışıdır. 'Hasta olduğunu' bildiği halde, rızası olmayan bir kişiye, 'tedaviyi zorlayan' veya 'onu uyuşturan' bir doktor, hayatını kurtarsa bile hapse girer. 'İntihar' eğilimi olan birini, 'akıl hastanesine yatıran ve onu uyuşturan' bir psikiyatrist, çifte suç işlemiş olur. Psikiyatrik tutuklama, ceza kanununun ve doktor-hasta etiğinin ihlalidir..
Giriş: (1-3); "İstenmeyen, itaatsiz, dırdırcı veya zengin karınızı, 'akıl hastanesine nasıl göndereceğinizi' öğrenmek istiyorsanız, doğru yerdesiniz. İhtiyacınız olan ilk şey, MS 1725 tarihine ayarlanmış bir zaman makinesi! Ancak bu size çok paraya mal olacak! Ayrıca bunu önermiyoruz, çünkü ahlaksız ve 10 emrin birkaçını ihlal ediyor! 'Paranız olsaydı, hemen hemen herkesi, hemen hemen her nedenden ötürü, bir akıl hastanesine gönderebilirdiniz!' Kötü kocaların erdemli, zengin karılarını hapse atmalarının yükselişi MS 1720 civarında başladı. Önce Haywood'un 1726 tarihli "Deliler evinde aşk (Love in a mad-house)" adlı romanı var, sonra MS 1728'de Daniel Defoe, "Augusta Zaferleri (Augusta Triumphans)" adlı eserinde bu kötülükten bahsediyor. (....)
Sonuç: "Tarihsel olarak, davranışları o kadar kontrolden çıkmış kadınlar vardı ki, gerçekten seven kocaları, 'bunun, eşlerini düzelteceğini' düşünerek 'onları, akıl hastanelerine' yatırdılar. Yanılıyordu. Bir koca, karısını "teslim olmadığı, huysuz, rahatsız edici veya istenmeyen' olduğu için akıl hastanesine yatırmaya çalıştığında, bu bir suç olarak görülmeliydi. Onunla evlendin, bununla yaşa.. O, senin taşıman gereken, bir haç! Bu 'tarihi adaletsizliğin' yaşanmasını önlemek için 'modern tutuklama yasaları' geliştirildi. Bugün bir kişi, yalnızca kendisi veya başkaları için 'fiziksel bir tehlike, oluşturuyorsa' tutuklanabilir ancak bu bile yasadışıdır..
Aslında bir kişinin, 'kendi isteği dışında, bir akıl hastanesine yatırılması' için hiçbir neden yoktur:
Tarihi psikiyatrik haksız hapsetme.. "Karı-git".. İstenmeyen, dırdırcı veya zengin karınızı, nasıl akıl hastanesine yatırırsınız? İtaatsiz, dırdırcı veya zengin karınızdan, kurtulmak mı istiyorsunuz? Onu, kendi isteği dışında bir Deli Evi'ne (Mad House) gönderin!
Şizofreninin, bir tıbbi durum olduğu (davranış değil) efsanesi doğru olsa bile, birine, 'kendi isteği dışında tıbbi tedaviyi zorlamak' yasadışıdır. 'Hasta olduğunu' bildiği halde, rızası olmayan bir kişiye, 'tedaviyi zorlayan' veya 'onu uyuşturan' bir doktor, hayatını kurtarsa bile hapse girer. 'İntihar' eğilimi olan birini, 'akıl hastanesine yatıran ve onu uyuşturan' bir psikiyatrist, çifte suç işlemiş olur. Psikiyatrik tutuklama, ceza kanununun ve doktor-hasta etiğinin ihlalidir..
Giriş: (1-3); "İstenmeyen, itaatsiz, dırdırcı veya zengin karınızı, 'akıl hastanesine nasıl göndereceğinizi' öğrenmek istiyorsanız, doğru yerdesiniz. İhtiyacınız olan ilk şey, MS 1725 tarihine ayarlanmış bir zaman makinesi! Ancak bu size çok paraya mal olacak! Ayrıca bunu önermiyoruz, çünkü ahlaksız ve 10 emrin birkaçını ihlal ediyor! 'Paranız olsaydı, hemen hemen herkesi, hemen hemen her nedenden ötürü, bir akıl hastanesine gönderebilirdiniz!' Kötü kocaların erdemli, zengin karılarını hapse atmalarının yükselişi MS 1720 civarında başladı. Önce Haywood'un 1726 tarihli "Deliler evinde aşk (Love in a mad-house)" adlı romanı var, sonra MS 1728'de Daniel Defoe, "Augusta Zaferleri (Augusta Triumphans)" adlı eserinde bu kötülükten bahsediyor. (....)
Sonuç: "Tarihsel olarak, davranışları o kadar kontrolden çıkmış kadınlar vardı ki, gerçekten seven kocaları, 'bunun, eşlerini düzelteceğini' düşünerek 'onları, akıl hastanelerine' yatırdılar. Yanılıyordu. Bir koca, karısını "teslim olmadığı, huysuz, rahatsız edici veya istenmeyen' olduğu için akıl hastanesine yatırmaya çalıştığında, bu bir suç olarak görülmeliydi. Onunla evlendin, bununla yaşa.. O, senin taşıman gereken, bir haç! Bu 'tarihi adaletsizliğin' yaşanmasını önlemek için 'modern tutuklama yasaları' geliştirildi. Bugün bir kişi, yalnızca kendisi veya başkaları için 'fiziksel bir tehlike, oluşturuyorsa' tutuklanabilir ancak bu bile yasadışıdır..
Aslında bir kişinin, 'kendi isteği dışında, bir akıl hastanesine yatırılması' için hiçbir neden yoktur:
-a- Başkaları veya
kendileri için tehlike oluşturuyorlarsa, hiçbir yasa çiğnenmemiştir.
-b-
Başkalarına zarar veriyorlarsa, onları gerçek bir hapishaneye gönderin.
-c- Kendilerine zarar verirlerse veya intihar ederlerse, bunu yapma
konusunda yasal özgürlükleri vardır.
Kimyasal psikiyatristler, akıl hastalarını 'tutuklayıp hapse atma' ve 'ceza yasasını tamamen atlatma gücüne' sahip oldukları kendi "kanguru mahkemelerini (kangaroo court)"
yarattılar. Psikiyatristler, bir yandan, hiçbir bilimsel kanıt
olmaksızın, akıl hastalarının, 'tıbbi tedaviye onay veremeyeceklerine ve
eylemlerinden sorumlu olmadıklarına' karar verirler. Öte yandan, DSM-5'te 'hangi davranışların, akıl hastalığı olarak
etiketlendiğini', tek başlarına tanımlarlar. Tüm psikiyatrik
tutuklamalar, psikiyatristlerin ('akıl hastalığını' tanımlayan yasa koyucu,
'kimin akıl hastası olduğuna' dair görüşünü bildiren tanık, 'kararı veren'
jüri ve 'tutuklama emrini' imzalayan yargıç olduğu) sahte bir yasal
işlemdir. Bunların hiçbiri, mahkemede gerçekleşmez.
Bir
psikiyatrist, 'yalnızca kendi yargısına dayanarak, bir görüş oluşturursa',
sizi, iradeniz dışında tutuklama yetkisine sahiptir. Psikiyatristler, bazı
'sanrılı düşünceleri, şizofrenik' olarak etiketlerler. Bir kez
"şizofrenik" olarak etiketlenen bir kişi, (aynı psikiyatristin görüşüne
dayanarak), 'tıbbi onay verme yeteneğinden yoksun' kabul edilir.
Gerçek şu ki "şizofrenikler" açıkça ve güçlü bir şekilde şu ifadeleri kalınlaştırarak onayı reddederler: "Psikiyatristler tarafından 'tedavi edilmek ve bir akıl hastanesine kapatılmak' istemiyorum... hayatımı, istediğim gibi yaşamam için beni rahat bırakın." Bu nedenle, rıza olmadan 'psikiyatrik olarak hastaneye yatırılma', gerçek yargıçlar, davalar ve jüriler olmadan ve 'suç' içermediğinde, her zaman yasadışıdır. Suçlar, söz konusu olduğunda, zaten hapishanelerimiz var. Delilik, bir hastalık değil, bir davranıştır.
-Şizofreninin 'tıbbi bir durum (davranış değil) olduğu' efsanesi doğru olsa bile, birine, rızası olmadan tıbbi tedaviyi zorlamak yasadışıdır..
-'Hasta olduğunu' bildiği halde, rızası olmayan bir kişiye tedaviyi zorlayan veya ilaç veren bir doktor, hayatını kurtarsa bile hapse girer.
-'İntihar eğilimi' olan birini, 'akıl hastanesine yatıran ve zorla ilaç veren' bir psikiyatrist, çifte suç işlemiş olur.
-Psikiyatrik yatış, istisnasız olarak ceza kanununun ve doktor-hasta etiğinin ihlalidir." (114)
Gerçek şu ki "şizofrenikler" açıkça ve güçlü bir şekilde şu ifadeleri kalınlaştırarak onayı reddederler: "Psikiyatristler tarafından 'tedavi edilmek ve bir akıl hastanesine kapatılmak' istemiyorum... hayatımı, istediğim gibi yaşamam için beni rahat bırakın." Bu nedenle, rıza olmadan 'psikiyatrik olarak hastaneye yatırılma', gerçek yargıçlar, davalar ve jüriler olmadan ve 'suç' içermediğinde, her zaman yasadışıdır. Suçlar, söz konusu olduğunda, zaten hapishanelerimiz var. Delilik, bir hastalık değil, bir davranıştır.
-Şizofreninin 'tıbbi bir durum (davranış değil) olduğu' efsanesi doğru olsa bile, birine, rızası olmadan tıbbi tedaviyi zorlamak yasadışıdır..
-'Hasta olduğunu' bildiği halde, rızası olmayan bir kişiye tedaviyi zorlayan veya ilaç veren bir doktor, hayatını kurtarsa bile hapse girer.
-'İntihar eğilimi' olan birini, 'akıl hastanesine yatıran ve zorla ilaç veren' bir psikiyatrist, çifte suç işlemiş olur.
-Psikiyatrik yatış, istisnasız olarak ceza kanununun ve doktor-hasta etiğinin ihlalidir." (114)
"Eşler (kadınlar), kocalarına itaat etmelidir!
Bir eşin itaati, bir yöneticilik pozisyonudur, kölelik değil! Eş, onu liderlik pozisyonuna getirerek, kocasına tabi olmalıdır, bir koca, karısını itaat etmeye zorlayamaz, bunu, o kontrol eder.. (....)" (120)
Bir eşin itaati, bir yöneticilik pozisyonudur, kölelik değil! Eş, onu liderlik pozisyonuna getirerek, kocasına tabi olmalıdır, bir koca, karısını itaat etmeye zorlayamaz, bunu, o kontrol eder.. (....)" (120)
"Kalkan Uyarısı: David Russell'ın zorla elektrik şokuna maruz kalmasını önleyin
Güncelleme: 10 Ekim 2024.. David'e artık kendisine elektroşok uygulanmayacakları söylendi ve bunu Akıl Özgürlüğü Kalkan (MindFreedom Shield) Uyarısı sonucunda insanların üzerinde oluşan tüm baskıya bağlıyor. David, aldığı tüm destek için herkesin ne kadar minnettar olduğunu bilmesini istiyor. Şimdi, yarın sabah, 11 Ekim 2024'te Yoğun Bakım Hizmetleri'ne (IRTS "Intensive Residential Treatment Services") gönderilmesi planlanıyor. IRTS biraz daha az kısıtlayıcı ama yine de kötü.
Güncelleme: 12 Eylül 2024.. Son haberler.. David Russell yakın zamanda psikiyatrik olarak yeniden hapsedildi ve yazının yazıldığı sırada Mayo Clinic'te en az iki kez daha iradesi dışında elektroşok verildi ve saydığımız kadarıyla şu ana kadar iradesi dışında 17 kez elektroşok verildi. Bunun üzerinde açıkça olumsuz bilişsel etkileri oldu, en azından bazılarının kalıcı olma olasılığı yüksek. David, Güney Minnesota Katolik Yardım Kuruluşları'ndan atanmış vasisi Lydia Stiehl'in kendisine mali bilgilerini vermeyi reddetmesi nedeniyle sinirlendiği için zorla psikiyatrik hapse atılıyor ve elektroşok uygulanıyor. David sesini biraz yükseltmiş olabileceğini ancak bağırmadığını söylüyor. Mayo Clinic ve Katolik Yardım Kuruluşları bunu kabul etsin veya etmesin, David'in haklarını savunduğu için ona misilleme yapıyorlar. Vesayetler, insanları sömürmenin ve güçsüzleştirmenin yaygın bir biçimidir ve bu durumda David'in kendi yasal ve tıbbi kararlarını verme hakkı iptal edilmiştir.
Eylem çağrısı.. Lütfen David'in davasında yer alan aşağıdaki kişilerle iletişime geçerek David'i savunma çabalarınızı iki katına çıkarın: Mayo Clinic'te David'in elektroşok uygulamasından sorumlu doktor Dr. Kathryn Schak..
Sekreterin telefon numarası: 507-255-2326
E-posta adresi: schak.kathryn@mayo.edu
David'in atanmış vasisi Lydia Stiehl
Telefon numarası: 507-454-2270
E-posta adresi: lstiehl@ccsomn.org
Güney Minnesota Katolik Yardım Kuruluşları'nda Vasi/Koruyucu Program Direktörü Mike Hanratty
Telefon numarası: 507-454-2270 dahili 233
E-posta adresi: mhanratty@ccsomn.org
Piskopos Robert Barron, Winona-Rochester Piskoposluğu ve Güney Minnesota Katolik Yardım Kuruluşları Başkanı
Telefon numarası: 507-858-1242
E-posta adresi: bishop@dowr.org
Sosyal medya: Facebook | X (Twitter) | YouTube
İpuçları ve konuşma noktaları
------------------------------------
-David'e elektroşok uygulanmamalı çünkü buna rıza göstermiyor ve bu onun sağlığına zarar veriyor.
-Velisi, istediği gibi ona mali bilgilerini sağlamalı.
- Piskopos Barron, gözetimi altında işlenen bu dehşetin sorumluluğunu almalı. David'e yapılmasına izin verdiği şey için kamuoyunda utandırılması gerektiğine inanıyoruz. Jim Gottstein'ın Piskopos Barron'a gönderdiği e-posta, David'i desteklemek için kendi eylemleriniz için konuşma noktaları sağlayabilir.
-Piskopos Barron'un Facebook sayfasının 3 milyondan fazla takipçisi var. Ana sayfasına gönderi yapamasanız da gönderilerine yorum yapabilirsiniz.
-X (Twitter) hesabının 200.000'den fazla takipçisi var. @BishopBarron'a David'in elektroşoklanmasını durdurması için yalvaran gönderiler ve yanıtlar gönderin.
-YouTube kanalının 525.000'den fazla abonesi var. Tek tek videolara yorum yapabilirsiniz.
Not.. Lütfen David'in misilleme riski altında olduğunu ve onu Akıl Özgürlüğü (MindFreedom) bayrağı altında desteklediğinizi unutmayın. Sosyal medya paylaşımlarınızda ve aradığınızda veya yazdığınızda bunu dikkate almanızı rica ediyoruz. Misyon beyanımız şudur: Uluslarası Akıl Özgürlüğü (MindFreedom International), karşılıklı işbirliği ruhuyla, her yerde adalet hareketleri aracılığıyla psikiyatrik sağ kalanları, tüketicileri ve müttefikleri bir araya getirerek ruh sağlığı bakımında şiddet içermeyen bir özgürlük, eşitlik, gerçek ve insan hakları devrimine öncülük etmeyi amaçlamaktadır. Bu çabaya getirmenizi istediğimiz ruh budur. Akıl Özgürlüğü, David'e verdiğiniz destek için size teşekkür eder. David ayrıca yardım etmeye çalıştığınız için her zaman minnettarlığını ifade eder.
(....) 29 Nisan 2024: David Russell dehşete düşmüş durumda. Şu anda Minnesota'daki Mayo Kliniği'nde psikiyatrik tutuklu ve önümüzdeki Pazartesi, 6 Mayıs'ta, sahte bir yasal süreçle kendisine iradesi dışında elektroşok verilmesi için mahkeme emri çıkarma yolunda oldukları bir mahkeme duruşması planlanıyor. David, elektroşok uygulanan ve artık konuşamayan başka bir hasta gördüğü için dehşete düşmüş durumda. David'i gerçekten köşeye sıkıştırdılar, vesayet/koruyuculuk yoluyla haklarını elinden aldılar ve her iki davada da ona aynı avukatı atadılar, David'e göre ve bildiğimiz kadarıyla avukat onun adına hiçbir şey yapmıyor. Bir veliye sahip olmak, David'in kendi kararlarını vermesine izin verilmemesi anlamına geliyor, bu da onu ebeveynlerinin yerini alan veliyle küçük bir çocuk konumuna getiriyor. Vesayetçi, David'in geliri ve banka hesabı dahil olmak üzere varlıkları üzerinde kontrole sahip. David çalışan bir yazılım mühendisi ve vesayet/koruyuculuk saçma, ama ne yazık ki bunu her zaman görüyoruz. Şu anda Zyprexa almaya zorlanıyor ve bununla ilişkili tipik büyük kilo alımını deneyimledi. Zyprexa ayrıca diyabet riskini önemli ölçüde artırıyor. Daha önce Risperdal almaya zorlanmıştı ve bu da göğüslerinin şişmesine ve süt salgılamasına neden oldu. Buna jinekomasti denir ve Risperdal almanın iyi bilinen bir sonucudur.
Bunların hepsi korkunç ve David'in hem psikiyatrik hapis cezasından ve zorla uyuşturulmasından hem de vesayetten fiziksel olarak kurtulması harika olurdu, ancak şu anda umutsuzca elektroşoklanmaktan kaçınmak istiyor. Hala etkilemek istediğimiz bazı kişilerin iletişim bilgilerini bulmaya çalışıyoruz, ancak Katolik Yardım Kuruluşunun David'in velisi olarak atandığını biliyoruz. David'in hayatı hakkında kararlar alan kişi, telefon numarası 507-454-2270 dahili 241 ve e-posta adresi bdannehy@ ccsomn. org olan Brittany Dannehy'dir. Mike Hanratty, Katolik Yardım Kuruluşlarının yumuşak bir dille Yetişkin Savunuculuk Programı olarak adlandırılan programının Program Direktörüdür ve telefon numarası 507-454-2270 ve e-posta adresi mhanratty@ ccsomn. org'dur.
David, kendisine elektroşok dilekçesi verilmediğini söylüyor, oysa ki kendisine verilmesi neredeyse kesinlikle yasal olarak zorunlu. Kesin olarak bilemeyiz, ancak Minnesota'daki Guardian'ın Gücü yasası, elektroşok için dilekçeyi Guardian'ın sunacağını söylüyor, bu yüzden Bayan Dannehy ve Bay Hanratty'yi arayıp e-posta göndermek ve David'e iradesi dışında elektroşok verilmesi dilekçesini geri çekmelerini talep etmek iyi görünüyor. E-postalar oluştururken veya telefon görüşmeleri yaparken faydalı olabilecek Elektroşok hakkında bilgi burada mevcuttur. David'e yapmayı planladıkları şey gerçekten barbarca ve Birleşmiş Milletler bunun işkence teşkil edebileceğine karar verdi, bu yüzden öfkelenmek doğru, ancak yine de lütfen nazik ve saygılı olun. Katolik Yardım Kuruluşları Zorunlu Elektroşok Dilekçesi sunmadıysa bunu reddedebilirler ve eğer öyleyse, kimin sunduğu sorulmalıdır. Lütfen bize bildirin. Attığınız adımlar ve öğrendiğiniz şeyler hakkında aşağıya yorum yazabilir, güncellemeleri takip edebilirsiniz." (188)
"Akıl Özgürlüğü Kalkan Programı
Akıl Özgürlüğü Kalkan (MindFreedom Shield) Programına çevrimiçi kayıt formumuz aracılığıyla kaydolmak, psikiyatrik tedavi tercihlerinizi önceden kaydetmenizi sağlar. Daha sonra, istenmeyen psikiyatrik tedaviyle tehdit edilirseniz veya buna maruz kalırsanız, üyelerimiz, destekçilerimiz ve gönüllülerimizden oluşan ağımızın, davanızda yer alan kurumlara haklarınızı ve tercihlerinizi onurlandırmaları için şiddet içermeyen bir şekilde baskı yaparak sizin adınıza savunuculuk yapacağı bir kamu kampanyası düzenlememizi istemek için çevrimiçi Shield Alert talep formumuzu kullanabilirsiniz. Web sitemizde yayınladığımız ve toplu posta listemize e-posta formatında gönderdiğimiz Shield Alerts aracılığıyla savunuculuk kampanyalarımız hakkında ağımızı ve genel halkı bilgilendiriyoruz. Herhangi bir sonucu garanti edemesek de, geçmiş Kalkan kampanyaları, kamuoyunu durumları hakkında bilinçlendirerek insanların zorla psikiyatrik tedavilerini başarıyla azaltmış ve hatta sonlandırmıştır. Örnekler için aşağıya bakın. Bu vazgeçilmez programı 2024'te devam ettirmek ve genişletmek için yardımınıza ihtiyacımız var. Lütfen davamıza bağış yapmayı ve/veya en son Shield Uyarılarımızda adı geçenler adına harekete geçmeyi düşünün. Lütfen Kalkan Programı ile ilgili tüm sorularınızı shield@ mindfreedom. org adresine iletin.
Güncelleme: 10 Ekim 2024.. David'e artık kendisine elektroşok uygulanmayacakları söylendi ve bunu Akıl Özgürlüğü Kalkan (MindFreedom Shield) Uyarısı sonucunda insanların üzerinde oluşan tüm baskıya bağlıyor. David, aldığı tüm destek için herkesin ne kadar minnettar olduğunu bilmesini istiyor. Şimdi, yarın sabah, 11 Ekim 2024'te Yoğun Bakım Hizmetleri'ne (IRTS "Intensive Residential Treatment Services") gönderilmesi planlanıyor. IRTS biraz daha az kısıtlayıcı ama yine de kötü.
Güncelleme: 12 Eylül 2024.. Son haberler.. David Russell yakın zamanda psikiyatrik olarak yeniden hapsedildi ve yazının yazıldığı sırada Mayo Clinic'te en az iki kez daha iradesi dışında elektroşok verildi ve saydığımız kadarıyla şu ana kadar iradesi dışında 17 kez elektroşok verildi. Bunun üzerinde açıkça olumsuz bilişsel etkileri oldu, en azından bazılarının kalıcı olma olasılığı yüksek. David, Güney Minnesota Katolik Yardım Kuruluşları'ndan atanmış vasisi Lydia Stiehl'in kendisine mali bilgilerini vermeyi reddetmesi nedeniyle sinirlendiği için zorla psikiyatrik hapse atılıyor ve elektroşok uygulanıyor. David sesini biraz yükseltmiş olabileceğini ancak bağırmadığını söylüyor. Mayo Clinic ve Katolik Yardım Kuruluşları bunu kabul etsin veya etmesin, David'in haklarını savunduğu için ona misilleme yapıyorlar. Vesayetler, insanları sömürmenin ve güçsüzleştirmenin yaygın bir biçimidir ve bu durumda David'in kendi yasal ve tıbbi kararlarını verme hakkı iptal edilmiştir.
Eylem çağrısı.. Lütfen David'in davasında yer alan aşağıdaki kişilerle iletişime geçerek David'i savunma çabalarınızı iki katına çıkarın: Mayo Clinic'te David'in elektroşok uygulamasından sorumlu doktor Dr. Kathryn Schak..
Sekreterin telefon numarası: 507-255-2326
E-posta adresi: schak.kathryn@mayo.edu
David'in atanmış vasisi Lydia Stiehl
Telefon numarası: 507-454-2270
E-posta adresi: lstiehl@ccsomn.org
Güney Minnesota Katolik Yardım Kuruluşları'nda Vasi/Koruyucu Program Direktörü Mike Hanratty
Telefon numarası: 507-454-2270 dahili 233
E-posta adresi: mhanratty@ccsomn.org
Piskopos Robert Barron, Winona-Rochester Piskoposluğu ve Güney Minnesota Katolik Yardım Kuruluşları Başkanı
Telefon numarası: 507-858-1242
E-posta adresi: bishop@dowr.org
Sosyal medya: Facebook | X (Twitter) | YouTube
İpuçları ve konuşma noktaları
------------------------------------
-David'e elektroşok uygulanmamalı çünkü buna rıza göstermiyor ve bu onun sağlığına zarar veriyor.
-Velisi, istediği gibi ona mali bilgilerini sağlamalı.
- Piskopos Barron, gözetimi altında işlenen bu dehşetin sorumluluğunu almalı. David'e yapılmasına izin verdiği şey için kamuoyunda utandırılması gerektiğine inanıyoruz. Jim Gottstein'ın Piskopos Barron'a gönderdiği e-posta, David'i desteklemek için kendi eylemleriniz için konuşma noktaları sağlayabilir.
-Piskopos Barron'un Facebook sayfasının 3 milyondan fazla takipçisi var. Ana sayfasına gönderi yapamasanız da gönderilerine yorum yapabilirsiniz.
-X (Twitter) hesabının 200.000'den fazla takipçisi var. @BishopBarron'a David'in elektroşoklanmasını durdurması için yalvaran gönderiler ve yanıtlar gönderin.
-YouTube kanalının 525.000'den fazla abonesi var. Tek tek videolara yorum yapabilirsiniz.
Not.. Lütfen David'in misilleme riski altında olduğunu ve onu Akıl Özgürlüğü (MindFreedom) bayrağı altında desteklediğinizi unutmayın. Sosyal medya paylaşımlarınızda ve aradığınızda veya yazdığınızda bunu dikkate almanızı rica ediyoruz. Misyon beyanımız şudur: Uluslarası Akıl Özgürlüğü (MindFreedom International), karşılıklı işbirliği ruhuyla, her yerde adalet hareketleri aracılığıyla psikiyatrik sağ kalanları, tüketicileri ve müttefikleri bir araya getirerek ruh sağlığı bakımında şiddet içermeyen bir özgürlük, eşitlik, gerçek ve insan hakları devrimine öncülük etmeyi amaçlamaktadır. Bu çabaya getirmenizi istediğimiz ruh budur. Akıl Özgürlüğü, David'e verdiğiniz destek için size teşekkür eder. David ayrıca yardım etmeye çalıştığınız için her zaman minnettarlığını ifade eder.
(....) 29 Nisan 2024: David Russell dehşete düşmüş durumda. Şu anda Minnesota'daki Mayo Kliniği'nde psikiyatrik tutuklu ve önümüzdeki Pazartesi, 6 Mayıs'ta, sahte bir yasal süreçle kendisine iradesi dışında elektroşok verilmesi için mahkeme emri çıkarma yolunda oldukları bir mahkeme duruşması planlanıyor. David, elektroşok uygulanan ve artık konuşamayan başka bir hasta gördüğü için dehşete düşmüş durumda. David'i gerçekten köşeye sıkıştırdılar, vesayet/koruyuculuk yoluyla haklarını elinden aldılar ve her iki davada da ona aynı avukatı atadılar, David'e göre ve bildiğimiz kadarıyla avukat onun adına hiçbir şey yapmıyor. Bir veliye sahip olmak, David'in kendi kararlarını vermesine izin verilmemesi anlamına geliyor, bu da onu ebeveynlerinin yerini alan veliyle küçük bir çocuk konumuna getiriyor. Vesayetçi, David'in geliri ve banka hesabı dahil olmak üzere varlıkları üzerinde kontrole sahip. David çalışan bir yazılım mühendisi ve vesayet/koruyuculuk saçma, ama ne yazık ki bunu her zaman görüyoruz. Şu anda Zyprexa almaya zorlanıyor ve bununla ilişkili tipik büyük kilo alımını deneyimledi. Zyprexa ayrıca diyabet riskini önemli ölçüde artırıyor. Daha önce Risperdal almaya zorlanmıştı ve bu da göğüslerinin şişmesine ve süt salgılamasına neden oldu. Buna jinekomasti denir ve Risperdal almanın iyi bilinen bir sonucudur.
Bunların hepsi korkunç ve David'in hem psikiyatrik hapis cezasından ve zorla uyuşturulmasından hem de vesayetten fiziksel olarak kurtulması harika olurdu, ancak şu anda umutsuzca elektroşoklanmaktan kaçınmak istiyor. Hala etkilemek istediğimiz bazı kişilerin iletişim bilgilerini bulmaya çalışıyoruz, ancak Katolik Yardım Kuruluşunun David'in velisi olarak atandığını biliyoruz. David'in hayatı hakkında kararlar alan kişi, telefon numarası 507-454-2270 dahili 241 ve e-posta adresi bdannehy@ ccsomn. org olan Brittany Dannehy'dir. Mike Hanratty, Katolik Yardım Kuruluşlarının yumuşak bir dille Yetişkin Savunuculuk Programı olarak adlandırılan programının Program Direktörüdür ve telefon numarası 507-454-2270 ve e-posta adresi mhanratty@ ccsomn. org'dur.
David, kendisine elektroşok dilekçesi verilmediğini söylüyor, oysa ki kendisine verilmesi neredeyse kesinlikle yasal olarak zorunlu. Kesin olarak bilemeyiz, ancak Minnesota'daki Guardian'ın Gücü yasası, elektroşok için dilekçeyi Guardian'ın sunacağını söylüyor, bu yüzden Bayan Dannehy ve Bay Hanratty'yi arayıp e-posta göndermek ve David'e iradesi dışında elektroşok verilmesi dilekçesini geri çekmelerini talep etmek iyi görünüyor. E-postalar oluştururken veya telefon görüşmeleri yaparken faydalı olabilecek Elektroşok hakkında bilgi burada mevcuttur. David'e yapmayı planladıkları şey gerçekten barbarca ve Birleşmiş Milletler bunun işkence teşkil edebileceğine karar verdi, bu yüzden öfkelenmek doğru, ancak yine de lütfen nazik ve saygılı olun. Katolik Yardım Kuruluşları Zorunlu Elektroşok Dilekçesi sunmadıysa bunu reddedebilirler ve eğer öyleyse, kimin sunduğu sorulmalıdır. Lütfen bize bildirin. Attığınız adımlar ve öğrendiğiniz şeyler hakkında aşağıya yorum yazabilir, güncellemeleri takip edebilirsiniz." (188)
"Akıl Özgürlüğü Kalkan Programı
Akıl Özgürlüğü Kalkan (MindFreedom Shield) Programına çevrimiçi kayıt formumuz aracılığıyla kaydolmak, psikiyatrik tedavi tercihlerinizi önceden kaydetmenizi sağlar. Daha sonra, istenmeyen psikiyatrik tedaviyle tehdit edilirseniz veya buna maruz kalırsanız, üyelerimiz, destekçilerimiz ve gönüllülerimizden oluşan ağımızın, davanızda yer alan kurumlara haklarınızı ve tercihlerinizi onurlandırmaları için şiddet içermeyen bir şekilde baskı yaparak sizin adınıza savunuculuk yapacağı bir kamu kampanyası düzenlememizi istemek için çevrimiçi Shield Alert talep formumuzu kullanabilirsiniz. Web sitemizde yayınladığımız ve toplu posta listemize e-posta formatında gönderdiğimiz Shield Alerts aracılığıyla savunuculuk kampanyalarımız hakkında ağımızı ve genel halkı bilgilendiriyoruz. Herhangi bir sonucu garanti edemesek de, geçmiş Kalkan kampanyaları, kamuoyunu durumları hakkında bilinçlendirerek insanların zorla psikiyatrik tedavilerini başarıyla azaltmış ve hatta sonlandırmıştır. Örnekler için aşağıya bakın. Bu vazgeçilmez programı 2024'te devam ettirmek ve genişletmek için yardımınıza ihtiyacımız var. Lütfen davamıza bağış yapmayı ve/veya en son Shield Uyarılarımızda adı geçenler adına harekete geçmeyi düşünün. Lütfen Kalkan Programı ile ilgili tüm sorularınızı shield@ mindfreedom. org adresine iletin.
Sorumluluk Reddi Beyanları
-------------
-MFI, Shield Uyarılarında yer alan bilgilerin doğruluğunu her zaman doğrulayamaz.
- Shield'a kaydolmak, bir kampanyanın sizin adınıza etkinleştirilebileceğini garanti etmez. MFI ayrıca etkinleştirilen herhangi bir kampanyanın ölçeğini de garanti edemez.
-Shield kampanyaları profesyonel hukuki yardımın yerini tutmaz ve herhangi bir hukuki danışmanlık sağlamaz.
-Tüm Shield Uyarıları, onaylandıktan sonra her zaman herkese açıktır ve yayınlandıktan sonra gizli hale getirilemez.
-Daha fazla sorumluluk reddi beyanı için Shield kayıt formuna bakın." (189)
"İstem Dışı Hastaneye Yatırılma ve Zorla Ruh Sağlığı Tedavisi İnsan Haklarını İhlal Eder
Psikiyatristlerin psikiyatri tesislerine gönülsüz yatırılmalarına ve zorla ruh sağlığı tedavisine giderek daha fazla güvenmeleri, milyarlarca dolarlık vergi mükellefi doları ile finanse edilen bir dizi zarara ve insan hakları ihlaline neden oldu.
"Bu hizmetlerin zorunlu, kurumsal bir ortamda sunulmasının... aslında çok düşük bir başarı oranına sahip olduğunu biliyoruz. Uzun vadede insanların istikrara kavuşmasıyla sonuçlanmıyor." – Anya Lawler, Batı Hukuk ve Yoksulluk Merkezi (Western Center on Law and Poverty), politika savunucusu. .
ABD'deki istem dışı gözaltı ve zorla tedavi politikaları uygulanamaz ve zararlıdır. Dahası, Dünya Sağlık Örgütü'nün (WHO) zorlayıcı psikiyatrik uygulamaları sona erdirme yönündeki mevcut talimatını ihlal etmektedir. İstem dışı gözaltının artırılması, devletlere şiddetin önlenmesinden yerinden edilmiş kişilerin zorla kurumlara yerleştirilmesine kadar her şey için bir "çözüm" olarak almaları tavsiye edilen bir önlemdir. Ancak, bu başarısız, maliyetli ve çoğu zaman yıkıcı bir politikadır - hem birey hem de toplum için.
İstem dışı hastaneye yatırılma, ceza gerektiren bir hapishaneden daha kötü bir kader olabilir; ancak akıl sağlığı nedeniyle hastaneye yatırılma durumunda, kişi suç işlememiştir.
Anlamsız şiddet eylemlerinin ardından psikiyatristler, DSÖ'nün savunduğu şeyin tam tersi olan, bireyleri istem dışı bir şekilde hastaneye yatırma konusunda daha fazla hak talep ettiler ve bu uygulamanın şiddeti durdurmada etkili olduğu kanıtlanmadı. DSÖ'ye göre, zorlayıcı uygulamalara maruz kalan kişiler insanlıktan çıkarılma, güçsüzleştirilme ve saygısızlık duyguları yaşadıklarını bildiriyorlar. Ajans, ülkeleri "özerkliğe, iradeye ve tercihlere saygı göstermeyen [ruh sağlığı alanında] yasadışı veya keyfi kurumsallaşma, aşırı ilaçlama ve tedavi uygulamaları" ile mücadele etmeye çağıran bir dizi Birleşmiş Milletler kılavuzuna ve İnsan Hakları Konseyi kararına işaret ediyor.
The Los Angeles Times'daki bir başyazı, evsizleri tedaviye zorlamanın üretken bir yaklaşım olmadığını belirtti. "Madde bağımlılığı veya ruhsal hastalık için zorla tedavi etkili değildir" diye bildirdi. 2019 tarihli bir araştırmaya göre, iradeleri dışında hastaneye yatırılmaya zorlandıklarını hisseden kişilerin hastaneden taburcu olduktan sonra intihar girişiminde bulunma olasılıkları daha yüksekti.
JAMA Psychiatry'de 2017 tarihli bir makale, hastaneden taburcu olduktan hemen sonra intihar riskinin ortalamadan 100 kat daha fazla olduğunu buldu. İstem dışı hastaneye yatırılma, hem hastanede yatış sırasında hem de sonrasında artan intihar riskiyle ilişkilendirildi. "Bu hizmetlerin zorunlu, kurumsal bir ortamda sunulmasının. . . aslında çok düşük bir başarı oranına sahip olduğunu biliyoruz. Uzun vadede insanların istikrara kavuşmasıyla sonuçlanmıyor" dedi Batı Hukuk ve Yoksulluk Merkezi'nde politika savunucusu olan Anya Lawler. Psikiyatrik hastaneye yatırma, özellikle çocukları ve gençleri fiziksel veya cinsel saldırıya uğrama, iradeleri dışında uyuşturulma, kısıtlanma ve öldürülme riskine sokabilir; sorunlu genç davranış endüstrisinin zarar verme geçmişi göz önüne alındığında.
Zorla Tedavi, Ruh Sağlığı Endüstrisinde Karlı Bir İştir.. Şubat 2022 tarihli "Çocuklar İyi Değil: Özel Sermaye, Savunmasız ve Risk Altındaki Gençler İçin Davranışsal Sağlık Hizmetlerinden Nasıl Kar Elde Ediyor (The Kids Are Not Alright: How Private Equity Profits Off of Behavioral Health Services for Vulnerable and At-Risk Youth)" başlıklı rapor, kar amacı güden davranışsal tesislerin, yılda 23 milyar dolarlık bir "çocuk istismarı" sektöründe yatırımcılar için bir kazanç yolu haline geldiğini ortaya koydu. Kamu sigorta programları (örneğin, Medicare, Medicaid), psikiyatri hastanelerinde kalışların yaklaşık %60'ının birincil ödeyicisidir. Evsizlere zorla tedavi uygulanması veya "şiddet yanlısı" oldukları tespit edilen kişilerin psikiyatri kurumlarında daha uzun süre tutulması, kazanç yoluna katkıda bulunur. NYC Bağımsız Bütçe Ofisi'ne göre, acil durum barınaklarının bekar yetişkinler için ortalama günlük maliyeti 138 dolar veya yılda 50.000 dolardan fazladır. Destekleyici konut, kişi başına yılda 25.000 ila 36.000 dolar arasındadır. Bu arada, hastanede zorla geçirilen bir gecenin maliyet tahminleri yaklaşık 1.100 dolardan 3.000 dolara kadar değişiyor; bu da kişi başına yıllık 400.000 ila 1,1 milyon dolarlık bir harcamaya eşit. Ünlü bir kişinin zorla tedavi gördüğü bir vakada, bu durum ona ayda 60.000 dolara mal oldu.
Bu nedenle, psikiyatri tesisleri yerinden edilmiş kişilerin akınından veya şiddete başvurabilecekleri bahanesiyle kişilerin gözaltına alınmasından büyük ölçüde kar elde edebilir. ABD'deki psikiyatri tesislerine yapılan kabullerin tahmini %54'ü istem dışıdır. Aralık 2022 tarihli "Ve Şimdi Evsizler İçin Geliyorlar. Amerika'da İstem Dışı Tedaviyi Genişletmek İçin Uzun Süren Çaba (And Now They Are Coming for the Unhoused. The Long Push to Expand Involuntary Treatment in America)" başlıklı bir makalede belirtildiği gibi, "Birçok insan istem dışı olarak hapse atılıyor. Hemen ilaç alıyorlar. Ve ilaç aldıkları için karşılık bile veremiyor."
“Psikiyatri Kurumunda Tedaviyi Reddetme Hakkının Karşılaştırmalı Bir Çalışma (A Comparative Study of the Right to Refuse Treatment in a Psychiatric Institution)” notları, “zihinsel engelli kişilerin, ilaçlar ve kısıtlamalar dahil olmak üzere, iradeleri dışında birçok türde davranış terapisine tabi tutulduğunu” belirtiyor. Bu, özellikle kurumlarda bulunan kişiler için geçerlidir. Bu müdahaleler, temel uluslararası insan hakları ilkelerinin ihlalidir. Zihinsel engelli kişiler, vücutlarına ne yapılacağına karar verme hakkı da dahil olmak üzere, çoğu zaman temel haklarından birçoğundan mahrum bırakılırlar. ” Birçok çalışma, psikotropik ilaçları almanın ve bırakmanın, genellikle istemsizce yatırılan kişilere zorla uygulanan şiddet ve intiharı teşvik eden etkilerini belgelemektedir. CCHR’nin Psikiyatrik İlaçlar Şiddet ve İntihar Yaratır (Psychiatric Drugs Create Violence & Suicide includes) raporu, bu çalışmalardan birçoğunu içermektedir.
Uluslararası psikofarmakoloji uzmanı Prof. David Healy, “Reçeteli ilaçların neden olduğu şiddet ve diğer potansiyel olarak suç teşkil eden davranışlar, tıbbın en iyi saklanan sırrıdır” diyor.
Bazı mahkemeler, Dördüncü Değişiklik'in mahremiyet hakkı ve/veya bedensel bütünlüğe ilişkin esaslı usul hakkı temelinde tedaviyi reddetme hakkını desteklemiştir. 2006'da Alaska Yüksek Mahkemesi'nin zorla tedaviye karşı verdiği karar, psikotropik ilaçların "zihni, davranışı, entelektüel işlevleri, algıyı, ruh hallerini ve duyguyu etkilediğini" ve bir dizi potansiyel olarak yıkıcı yan etkiye neden olduğu bilinmektedir..." İlaçların, iradesi dışında ilaç verildiği için bir psikiyatri kurumuna dava açan bir kadına zorla uygulanmasına karşı karar vermiştir. WHO, zorla uygulanan ruh sağlığı tedavisi politikasının değiştirilmesi ihtiyacının hükümetler için korkutucu olabileceğini kabul etmektedir. Ancak, "Zorlu olmasına rağmen, ülkelerin… istemsiz yatış ve tedavi gibi yasal kapasite hakkını kısıtlayan uygulamaları ortadan kaldırması önemlidir..." CCHR'nin Ruh Sağlığı İnsan Hakları Beyannamesi, WHO raporunun kapsadığı hakların çoğunu içerir.
Kötüye kullanımı CCHR'ye bildirin. (a).. İstem Dışı Bağlanmaya Karşı Başvuru ve Zorla Tedaviye Maruz Kalmanız Durumunda Hukuki Danışmanlık Alın.. Dava açma hakkınız var. Bir dava, bir kurumu medeni hakların kaybı için tazminat ödemeye zorlayabilir.
- Pennsylvania jürisi, Northwest Medical Center'a karşı yedi günden fazla haksız yere hapse atılan bir adamın açtığı hukuk davasında, Pennsylvania, Oil City'de yaşayan bir adama 1,1 milyon dolardan fazla tazminat ödenmesine karar verdi. Roy E. Lund, karısının polisi arayıp kendisini tehdit ettiğini iddia etmesinin ardından, acil zihinsel muayene ve tedavi için isteği dışında hastaneye yatırıldı. Davaya göre, "Lund'un gönülsüzce hastaneye yatırılmasının dayanağı olan iddialar asılsızdı." Davada, "Lund'un Northwest'teki gönülsüzce hastaneye yatırılması sırasında, psikolojik testler Lund'un davranışlarının Lund'un öfkeli veya saldırgan olduğu iddialarıyla tutarlı olmadığını ortaya koydu" denildi.
- Kişisel sorunları olan ve oğlunun beklenmedik ölümüyle sonuçlanan 28 yaşındaki bir kadın, kadının intihar düşüncelerini dile getirdiği bir telefon konferansının ardından bir psikolog tarafından istem dışı bir şekilde bir davranışsal sağlık merkezine yatırıldı. Hekim, istem dışı bir yatırılma için gereken kayıtlarda konuşmanın ayrıntılarını belgelemeyi başaramadı. Kadın ruhsal sıkıntı çekti ve 65.000 dolar tazminat aldı.
- Washington, Marysville'de 59 yaşında eski bir okul yönetim kurulu görevlisi olan Carol Jason, Mart 2017'de BHC Fairfax Hastanesi'ne (Kirkland, WA) yattı ve içeride gördüklerinden iğrenerek derhal psikiyatri tesisinden ayrılmak istedi. Ülkenin en büyük ruh sağlığı hizmeti sağlayıcılarından biri olan Universal Health Services'a ait olan Fairfax, hastane değerlendirmesi Jason'ın yargısının iyi ve intihar riskinin düşük olduğunu tespit etmesine rağmen Jason'ı istemsizce hastaneye yatırmaya çalıştı. Personel, bir ilçe görevlisi onu değerlendirene kadar onu isteği dışında dört gün tuttu ve hastaneye yatırmak için hiçbir neden bulamadı. Seattle Times, vakasından sonra gönüllü hastaları istekleri dışında tutan psikiyatri hastaneleri hakkında bir araştırma yaptı. Eyalet Sağlık Bakanlığı da araştırma yaptı ve en az beş hastanenin serbest bırakılmaları gerekirken 17 gönüllü hastayı tuttuğunu tespit etti.
- Ohio'daki üç tesis - Cambridge Davranış Hastanesi, Ridgeview Davranış Hastanesi ve Parkside'de Odunlar - psikiyatrik yatış tedavisi gerektirmeyen hastaları uygunsuz şekilde kabul etmeleri ve bunun sonucunda Medicare programına sahte beyanlar sunulması nedeniyle Sahte Beyanlar (/talepler -False Claims Act) Yasası'nın ihlal edildiği iddialarını çözmek için 10,25 milyon dolar ödemeye mahkum edildi.
Hukuk Bul. Com (Find Law. com), çoğu eyaletin acil bir tecritten iki ila üç gün içinde bir mahkeme emri ve birkaç hafta içinde bir duruşma gerektirdiğini belirtiyor. Hastanın duruşma sırasında bir avukata sahip olma hakkı vardır ve genellikle kendisine bir avukat atanır. Mahkeme hastanın kendisi ve/veya toplum için bir tehlike oluşturduğunu kabul ederse, genellikle medeni taahhüt onaylanır. Ancak eyaletler usulüne uygun süreci takip etmelidir. Bu, sizin (veya sevdiğiniz birinin) mahkemede böyle bir eyleme karşı savunma hakkına sahip olduğunuz anlamına gelir. Şüpheniz varsa, rehberlik için yerel bir sağlık hukuku avukatına ulaşın.
ABD Yüksek Mahkemesi, 1975'te O'Connor v Donaldson davasında "Bir eyalet, kendi başına veya gönüllü ve sorumlu aile üyeleri veya arkadaşlarının yardımıyla özgürce güvenli bir şekilde hayatta kalabilen tehlikeli olmayan bir bireyi anayasal olarak tecrit edemez... " kararını verdi. Bu karar, tek başına "akıl hastalığı" bulgusunun bir hastayı kendi isteği dışında tecrit etmek için yeterli olmadığı standardını oluşturdu; ayrıca şunlardan biri de olmalıdır:
. Kamuoyuna yönelik bir tehlike (devletin içsel polis yetkilerini öne sürerek); veya
. Kendilerine yönelik bir tehlike (yasal doktrin olan “parens patriae”) (hükümetin veya herhangi bir diğer otoritenin, kendilerini koruyamayan vatandaşların yasal koruyucusu olarak görüldüğü “ülkenin ebeveyni” anlamına gelir)
İstem dışı tedavi ve hapsetme standartları eyaletten eyalete değişir, ancak tüm hastalara 1980 tarihli Federal Kurumlaşmış Kişilerin Sivil Hakları Yasası (CRIPA "Civil Rights of Institutionalized Persons Act") kapsamında koruma sağlanır. CRIPA kurumlara yerleştirilmiş kişiler için yeni haklar belirlemese de, hastaların (hem gönüllü hem de gönülsüz kurumlara yerleştirilmiş) haklarıyla ilgili şikayetlerin araştırılmasını sağlar. Kurumsallaşmış Kişilerin Sivil Hakları Yasası (CRIPA), eyalet veya yerel olarak işletilen kurumlarda tutulan kişilerin sivil haklarını korur. Tesislerde tutulan kişilere kötü muamele edilmesi ciddi bir suçtur ve CRIPA gibi sivil haklar yasaları onları korumak için vardır. Ancak özel tesisler Yasa kapsamında değildir. CRIPA süreci, Adalet Bakanlığı'nın kamu tarafından işletilen bir kurumda sivil haklar ihlallerine ilişkin raporlar almasıyla başlar; (hapishaneler ve cezaevleri, çocuk ıslah tesisleri, eyalet veya yerel olarak işletilen ruh sağlığı tesisleri; eyalet veya yerel olarak işletilen gelişimsel engellilik ve zihinsel gerilik tesisleri; eyalet veya yerel olarak işletilen huzurevleri). Dava genellikle ABD Adalet Bakanlığı'ndaki (DOJ "Department of Justice") bir araştırmacıya atanır ve bu araştırmacı daha sonra istismar iddialarını araştırmaya başlar. Soruşturmalar genellikle yerinde ziyaretler, belge üretimi, mahkumlar ve aile üyeleriyle görüşmeler ve dava çalışanlarının talep ettiği diğer her şeyi içerir. Sivil haklar ihlali bulunmazsa, dava kapatılır.
Hem kurumun hem de Adalet Bakanlığı'nın bir davadan kaçınması en iyi çıkarları olduğundan, Adalet Bakanlığı hataları düzeltmek için genellikle kurumla birlikte çalışacaktır. Ancak, bu çabalar başarısız olursa, Adalet Bakanlığı kuruma karşı dava açacaktır. Çoğu federal davadan farklı olarak, mahkeme bir CRIPA davasında para ödülü veremez. Bunun yerine, bir mahkemenin sunabileceği tek çözüm, kurumu suç teşkil eden uygulamaları değiştirmeye zorlayan bir ihtiyati tedbir emri vermektir. Başka bir web sitesine göre, "Haksız yere hapsedilmek, orada olması gerekmeyen bir birey için korkutucu, tehlikeli ve zararlı olabilir. Ayrıca anayasal haklarınızın da ihlalidir. Bir hastaneye veya yatılı bakım tesisine haksız yere hapsedildiğinize inanıyorsanız, küçük davalar mahkemesinde haksız yere istem dışı hapsedilme davası açabilirsiniz." "Haksız yere hapsedilmek çok fazla zihinsel acı ve ızdıraba neden olabilir. Acil psikiyatrik gözaltında olmanın sosyal damgasıyla yaşamak zorunda kalacaksınız. Ayrıca, istem dışı gözaltıyla sonuçlanan, aleyhinize verilen herhangi bir sahte tanıklıktan da muzdarip olabilirsiniz. Bu, çocuklarınızın velayetini almanızı veya gelecekte güvenli bir konut bulmanızı daha da zorlaştırabilir. ” Bu nedenle, zorunlu psikiyatrik tedaviye karşı harekete geçmek için yasal danışmanlık alın." (337)
"İstem Dışı Bağlılık Anayasal Özgürlüklerin Kapısında Bir Çatlak
Uluslararası Ruh Sağlığı Gözlemcisi.. CCHR'nin 'İstem Dışı Psikiyatrik Hastaneye Yatırılma (Taahhüt) — Anayasal Özgürlüklerin Kapısında Bir Çatlak (Involuntary Psychiatric Commitment — A Crack In The Door Of Constitutional Freedoms)'adlı tam raporunu indirmek ve okumak için buraya (a) tıklayın..
"Psikiyatrik hapsedilmenin 'sivil taahhüd (civil commitment)' olarak adlandırılması, elbette, ruh sağlığı sisteminin dilsel aldatmacasının bir parçasıdır. Sivil taahhüdün özgürlük kaybına yol açması ve kurbanı, görünürdeki iyileştirme işlevi devlet tarafından meşrulaştırılan tıbbi suçluların elinde sağlık tehlikelerine maruz bırakması nedeniyle, anayasal garantiler ve yargısal güvencelerle dikkatlice sınırlandırılmış bir ceza olan hapishanede hapsedilmekten çok daha fazla hak yoksunluğuna yol açar." - Dr. Thomas Szasz, M.D. Emekli Psikiyatri Profesörü
"ABD'de her 1¼ dakikada bir kişi psikiyatri hastanesinde istem dışı hapsedilmenin bir sonraki kurbanı oluyor."
Bu gerçekten bugün Amerika'da olabilir mi? Suçluların bile hakları verilmediğinde serbest bırakıldığı, insanlık tarihinin en güçlü Anayasasının bireye özgürlüklerini garanti ettiği bir ülkede bu olabilir mi? Sadece olabilir değil, oluyor da. Gerçek şu ki, ABD'de her 1¼ dakikada bir kişi psikiyatri hastanesinde istem dışı hapsedilmenin bir sonraki kurbanı oluyor. Ve bu konuda yapabilecekleri hiçbir şey yok. Medeni taahhüt yasalarının kötüye kullanılmasına ilişkin yasal denetimler nadirdir, kolayca atlatılır ve yaygın olarak görmezden gelinir. Yine de bu kaprislere maruz kalanların zihinleri ve hafızaları, ülke çapındaki psikiyatri tesislerinde istem dışı hapsedildikten sonra sık sık yok olmuştur - küçük bir klinik, özel hastane veya hükümet tarafından işletilen bir kurum olabilir. Ve taahhüt yasaları her türlü yanlış sebep için kullanılmıştır: finansal, cinsel, ticari avantaj, miras, siyasi baskı ve hatta hükümet gizliliğini korumak için.
Herhangi bir psikiyatrist, sizin zorla fiziksel olarak gözaltına alınmanıza (kaçırma "kidnapping"), fiziksel acıya ve zihinsel strese maruz kalmanıza (işkence "torture"), kalıcı zihinsel hasara uğramanıza (acımasız ve alışılmadık ceza "cruel and unusual punishment") neden olmak için tam yasal yetkiye sahipse, akranlarınıza kendiniz için tehlikeli olduğunuzu veya bir suç işlediğinizi kanıtlayarak veya kanıtlamadan (yasal süreç, jüri tarafından yargılama "due process of law, trial by jury") o zaman, tanımı gereği, totaliter bir devlet vardır.
Yaygınlıkları ve geniş kapsamlı yetkileri nedeniyle, istemsiz taahhüt yasaları totalitarizm için gerçekten somut bir temel oluşturur. Ve vurgulanması gereken bir şey var ki, olabilecek bir tehdit değil, mevcut bir tehlikedir - Amerika'nın, aksi takdirde hayranlık uyandıran bireysel Anayasal haklar duvarındaki büyük ihlalini temsil eder. Sağlık hizmetlerinin ulusal bütçemizin büyük bir kısmını tüketmesiyle, yapılacak ilk harcama kesintisi, zihinsel olarak tedavi edilmeyi tercih etmeyen kişilerin "tedavi" maliyetidir. İstemsiz taahhüt yasaları, hayır diyemeyen bir hasta - alıcı gibi garip koşullar altında federal, eyalet, ilçe, şehir ve özel sağlık hizmeti maliyetlerini artırır.
İstemsiz taahhüt, sağlık sistemimizde şaşırtıcı bir borç yükü yaratır. Hastanede yatış ve tedavi için günlük 940 dolarlık çok muhafazakar bir maliyet göz önüne alındığında, her istemsiz taahhüt yaklaşık 16.700 dolara mal olur. Her yıl 1,5 milyona kadar insanın taahhütte bulunması ve muhafazakar bireysel rakam olan 16.700 doların kullanılmasıyla, yıllık sağlık hizmeti kaybı neredeyse 25 milyar dolar! Ve bu, çoğu kişinin fırsat verildiğinde reddedeceği bir hizmet için ödeme yapmaktır.
Missouri Gözden Geçirilmiş Tüzükleri (RSMo "Missouri Revised Statutes") Bölüm 632 Bölüm 300, Bölüm 660 Bölüm 290, Bölüm 632 Bölüm 305 ve Bölüm 552 Bölüm 20, bir kişinin bir akıl sağlığı tesisinde zorla hapsedilebileceği koşulları ve kim tarafından yapılacağını belirtir. CCHR, vatandaşların, psikiyatrik hapsedilme, hastaneye yatırılma, tedavi veya prosedürlerin size uygulanmamasını emreden bir Yaşayan Vasiyetname veya Psikiyatrik Hapis ve/veya Tedaviden Koruma Mektubu düzenlemelerini önerir." (338)
"CCHR: Hastaların Hukuka Aykırı Hapsedilmesi Ruh Sağlığı Zorlamasını ve Sahtekarlığını Açığa Çıkardı
Davranışsal sağlık biriminin zorlama ve zorla tedavi uygulaması, psikiyatri tesislerinin Dünya Sağlık Örgütü ve Birleşmiş Milletler'in uyarılarına rağmen bu tür taciz edici uygulamaları nasıl sürdürdüğünü göstermektedir..
Gözlemci kuruluş, ruh sağlığı hastalarının hapsedilmesinin son zamanlarda ortaya çıkmasının, zorla tedavi ve sahte faturalandırmanın ruh sağlığı sisteminde nasıl kullanıldığının bir örneği olduğunu söyledi.. Ruh sağlığı endüstrisi gözlemcisi, Uluslararası İnsan Hakları Vatandaş Komisyonu (CCHR "Citizens Commission on Human Rights"), Arkansas'lı bir psikiyatristin yaklaşık 100 hastayı bir davranışsal sağlık birimine hapsettiği ve onlara zorla tedavi uyguladığı yönündeki son iddiaların, günümüz ruh sağlığı sistemlerinde bulunan sistemik zorlama ve dolandırıcılığa örnek teşkil ettiğini söylüyor. Hastalar, sigortalarının fazla faturalandırılabilmesi için davranışsal birimde kilitli tutulduklarını belirtiyorlar.
Arkansas Eyalet Başsavcılığı ofisine göre, psikiyatrist bir sigorta dolandırıcılığı yapmakla ve bir arama emri beyanına göre Medicaid'i "her hasta için en yüksek ciddiyet kodunda" faturalandırmakla suçlanıyor. Arkansas'taki Channel 5 News, federal bir soruşturmanın, psikiyatristin Medicaid ödemelerini haklı çıkarmak için hastaların tıbbi kayıtlarına sağlıkları hakkında derinlemesine raporlar sunmasına rağmen hastaların odalarına bile girmediğine dair kanıt bulduğunu bildirdi. New York Post, hastalarla hiç vakit geçirmeden hastane koridorlarını gezdiğini gösteren video görüntülerini bildirdi.
Onun liderliğinde, davranışsal birim yatak sayıları 25'ten 75'e çıktı ve Medicaid ve Medicare talepleri fırladı ve Arkansas Başsavcılığı'na göre psikiyatriste günde 1. 367 dolar kazandırdı. Ocak 2019'dan Haziran 2022'ye kadar Medicaid birime 800.000 dolardan fazla ödeme yaptı. Federal yetkililer, 1 Ocak 2019 ile Mayıs 2022 arasında psikiyatristlerin Medicaid taleplerinin %99,95'inin, hastaları yüz yüze görmeden, en yüksek düzeydeki hasta ciddiyeti için olduğunu ve dolayısıyla en yüksek geri ödeme oranına sahip olduğunu iddia ediyor. Bu, ülke genelindeki doktorların yalnızca yaklaşık %21'inin Medicaid'e en yüksek kod için fatura kesmesiyle karşılaştırılabilir. Hastane, Nisan 2023'te herhangi bir yanlış yapmayı reddettikleri bir uzlaşma anlaşmasında eyalet Medicaid programına 1,1 milyon dolar geri ödemeyi kabul etti. Anlaşma, Medicaid dolandırıcılığı soruşturmasındaki son gelişmeydi.
Daily Mail'e göre, davranışsal sağlık biriminin yaklaşık 100 eski hastası şu anda psikiyatriste ve davranışsal birime karşı dava açıyor. Davalar şu ifadelerle başlıyor: "Bu dava, yukarıda adı geçen davalıların hastaları avlamak, zorlamak, istismar etmek ve hukuka aykırı bir şekilde alıkoymak için yaptıkları ortak eylemlerden kaynaklanmaktadır. . . özel sağlık sigortalarına, Medicare'e, Medicaid'e veya diğer geçerli sigorta kapsamlarına, sağlanmadığı iddia edilen bakım ve tedavi için sahtekarlıkla fatura kesmek amacıyla. " NBC News, geçen yıl iradesi dışında tesiste tutulan ve serbest bırakılmasını sağlamak için mahkeme kararı almak zorunda kalan eski bir davranışsal birim hastasıyla yapılan bir röportajı yayınladı. Bir şerif yardımcısı emri alarak hastaneye girmiş ve hastayı güvenli bir şekilde tesisten dışarı çıkarmıştı. Mahkeme kayıtlarına göre, hastanın serbest bırakılması, bir hastanın bir şerif yardımcısının mahkeme kararıyla gelmesinin ardından iki ay içinde birimden serbest bırakıldığı ikinci seferdi.
"Psikiyatride zorla tedavi, ne etik, ne yasal ne de bilimsel gerekçelerle savunulamaz." — Dr. Peter Gøtzsche, Araştırmacı..
Daily Mail soruşturması, haksız yere hapse atılırken hasta istismarını ayrıntılı olarak anlattı. Davranışsal birim kurbanlarından biri beş gün boyunca zorla tutuldu ve "Dört hemşire, teknisyen gönderdiler ve her biri kollarımı ve bacaklarımı tuttu, beni karnıma yatırdı ve bana sakinleştirici verdiler." dedi. Davranışsal sağlık biriminin zorlama ve zorla tedavi kullanımı, psikiyatri tesislerinin Dünya Sağlık Örgütü ve Birleşmiş Milletler'in uyarılarına rağmen bu istismarcı uygulamaları nasıl kullanmaya devam ettiğini gösteriyor. Dünya Sağlık Örgütü, 2021'de "Toplum Ruh Sağlığı Hizmetlerine İlişkin Rehber: Kişi Merkezli ve Hak Temelli Yaklaşımları Teşvik Etmek (Guidance on Community Mental Health Services: Promoting Person-Centered and Rights-Based Approaches)" adlı kitabını yayınladı ve "herhangi bir fayda sağladığına dair kanıt olmamasına ve fiziksel ve psikolojik zarara ve hatta ölüme yol açtığına dair önemli kanıtlara rağmen" giderek daha fazla kullanılan zorlayıcı psikiyatrik uygulamaları kınadı.
2022'de, BM İnsan Hakları Yüksek Komiserliği'nin Yıllık Raporu, "ülkelerin, zorla kabul ve tedavi dahil olmak üzere zorlamadan uzak hizmetler de dahil olmak üzere, hak temelli ruh sağlığı hizmetlerine yatırımı artırması gerektiğini" buldu. BM Engelli Hakları Komitesi, 2015'te bile, tecrit ve çeşitli fiziksel, kimyasal ve mekanik kısıtlamalar gibi zorla tedavi uygulamalarının tamamen ortadan kaldırılması çağrısında bulundu. Komitenin bulguları, bu uygulamaları işkenceye eşdeğer olarak sınıflandırarak, ruh sağlığı bakımına yönelik bu tür zararlı yaklaşımların ortadan kaldırılmasının aciliyetini vurguladı. Arkansas psikiyatri ünitesinde tedavi görenlerin hikayeleri, ruh sağlığı alanında insani uygulamaları savunmanın önemini vurguluyor.
Araştırmacı Dr. Peter Gøtzsche şunları belirledi: "Zorla tedavinin zarardan çok fayda sağladığı hiçbir zaman gösterilmedi ve bunun tam tersinin doğru olma olasılığı oldukça yüksek."
Ancak ABD'de istem dışı tutuklama ve zorla tedavi yaygındır Zorla tutuklama oranları eyalet yasalarına bağlı olarak değişir. Psikiyatrik Servisleri'nde (Psychiatric Services) yayınlanan 2019 tarihli bir çalışmada, ABD'de 2011 ile 2018 yılları arasında istem dışı psikiyatrik tutuklamaların, istem dışı tutuklama verilerinin mevcut olduğu eyaletlerdeki nüfus artışından üç kat daha hızlı arttığı bildirildi. En büyük artışlar Nevada'da (%139,2) ve Indiana'da (%102,7) 8 yıllık bir dönemde ve Colorado'da (%88,6) 6 yıllık bir dönemde gerçekleşti. Son on yılda Kuzey Karolina'da istem dışı tutuklama kullanımında %91'lik bir artış oldu.
CCHR, tüm bunların hükümetlerin zorlayıcı psikiyatrik uygulamaları ortadan kaldırmak için Dünya Sağlık Örgütü yönergelerini neden izlemeleri gerektiğine dair kanıt ve kanıt olduğunu söylüyor. Dr. Gøtzsche'nin de belirttiği gibi: “Psikiyatride zorla tedavi, etik, yasal veya bilimsel gerekçelerle savunulamaz” çünkü “Psikiyatristlerin zorla tedaviye erişmesi gerektiği bir efsanedir.” CCHR, bu tür zorlama ve/veya hileli faturalama uygulamaları kullanan herhangi bir psikiyatristin veya davranışsal tesisin sorumlu tutulması gerektiğini ve hastaların zarar görmesini önlemek için zorla tedavinin yasaklanması gerektiğini söylüyor." (339)
"Dr. Thomas Szasz'ın İstemsiz Taahhüt Üzerine Sözleri
"İstem dışı akıl hastanesi kölelik gibidir. Bağlılık standartlarını iyileştirmek köle plantasyonlarını güzelleştirmek gibidir. Sorun bağlılığın nasıl iyileştirileceği değil, nasıl ortadan kaldırılacağıdır."
"Bana göre, istem dışı hastaneye yatırma ve akıl hastalığı savunması, köleliğin kaldırılması veya kadınların oy hakkının elinden alınmasının kaldırılması veya eşcinsellere yönelik zulmün kaldırılması gibi kaldırılmalıdır. Ancak o zaman sözde 'zihinsel hastalıkları' diğer davranışlar gibi birer davranış biçimi olarak incelemeye başlayabiliriz."
"Akıl hastası olduğu söylenen kişilere uygulanan en önemli insani ve anayasal hak mahrumiyeti, istem dışı akıl hastanesine yatırılmalarıdır..."
"Yüzyıllar boyunca istemsiz psikiyatrik müdahaleler, sözde hastaya yapılan şeyler olarak değil, hasta için yapılan şeyler olarak kabul edildi... Hem ruh sağlığı mesleklerinde hem de kamusal yaşamda giderek artan sayıda kişi, istemsiz psikiyatrik müdahalelerin toplumsal kontrol yöntemleri olduğunu kabul etmeye başladı. Hem ahlaki hem de pratik gerekçelerle, tüm istemsiz psikiyatrinin kaldırılmasını savunuyorum."
"Sivil taahhüt (civil commitment), özgürlüğün kaybına yol açtığı ve mağduru, görünürdeki iyileştirme işlevi devlet tarafından meşrulaştırılan tıbbi suçluların elinde sağlık tehlikelerine maruz bıraktığı için, anayasal garantiler ve yargısal güvencelerle dikkatlice belirlenmiş bir ceza olan hapishanede hapsedilmekten çok daha büyük bir hak yoksunluğunu beraberinde getirir."
"Zihinsel hastalara zorla bakmanın her zaman onlara yardımcı olduğunu ve bu tür zorlamalardan kaçınmanın onlardan 'tedaviyi esirgemek' anlamına geldiğini iddia etmek sahtekârlıktır. Her sosyal politikanın faydaları olduğu kadar zararları da vardır. Faydalar ve zararlar hakkındaki fikirlerimiz zaman zaman değişse de, tüm tarih bize, yararlanıcılarını özgürlüklerinden mahrum eden hayırseverlere karşı dikkatli olmamızı öğretir…. İstem dışı psikiyatrik müdahalelerin ne bir gerekçesi ne de bir gereği vardır…."
"Kolay bağlılığı engellemezsek, örneğin yoksul yaşlı insanlar için yeterli olanaklar yaratmak için gerekli olabilecek toplumsal gerginlik asla gelişmeyecektir."
"Gönüllü akıl hastanesi yatışı her zaman potansiyel olarak ve genellikle gerçekte istemsiz akıl hastanesinin gizli bir biçimidir ve hastalar genellikle bir psikiyatri kurumuna yatırılma tehdidi altında girerler. Bir kez hapsedildiklerinde, tıbbi hastalar gibi serbest bırakılmalarını sağlayamazlar ve psikiyatrik tavsiyeye aykırı olarak serbest bırakılmakta ısrar ettiklerinde, yakınları ve doktorları tarafından hastaneye yatırılabilirler."
"Kurumsal psikiyatri (Institutional psychiatry), Engizisyon'un bir devamıdır. Gerçekten değişen tek şey kelime dağarcığı ve toplumsal tarzdır. Kelime dağarcığı çağımızın entelektüel beklentilerine uygundur: bilim kavramlarını parodileştiren sözde tıbbi bir jargondur. Toplumsal tarz çağımızın politik beklentilerine uygundur: özgürlük ve akılcılık ideallerini parodileştiren sözde liberal bir toplumsal harekettir."
"Psikiyatri girişimi, güç ve dolandırıcılık üzerine kuruludur. Bugün neredeyse tüm psikiyatri anlamına gelen istemsiz psikiyatrinin her türlüsüne psikiyatrik kölelik diyorum. Psikiyatrinin kaldırılması için verilen mücadele, köleliğin kaldırılması için verilen mücadelenin asil bir mücadele olması gibi asil bir mücadeledir. Voltaire'in ifadesiyle 'ecrasez l'infame (rezil olanı ezme)': rezil şey ezilene kadar çabalarımızı sürdürmeli ve yoğunlaştırmalıyız."
"Elbette bazı insanlar tehlikelidir. Biz Amerika'da -özellikle büyük şehirlerde yaşıyorsak- bu acı gerçeğin hatırlatılmasına pek gerek yok. Ancak Amerikan hukukunda, tehlikelilik bir kişiye atfedilen soyut bir psikolojik durum değildir; bunun yerine, bir kişinin yasadışı bir şiddet eylemi gerçekleştirmiş olması, bununla suçlanmış olması, yargılanmış olması ve suçlu bulunması gerçeğinden çıkarılan bir çıkarım olması gerekir. Bu durumda, cezalandırılmalı, 'tedavi edilmemeli' -bir hastanede değil, bir hapishanede."
"İstem dışı psikiyatrinin ortadan kaldırılması hedefine ulaşmak için, danışanların kendi kullanımları için açıkça talep etmedikleri sözde psikiyatrik teşhislerin, prognozların, hastane yatışlarının ve tedavilerin zorlayıcı olduğunu da kabul etmemiz gerekir."
"İstem dışı psikiyatrik teşhisler, hastane yatışları ve tedaviler ortadan kaldırılsaydı psikiyatri ne olurdu? Prensip olarak, psikiyatri o zaman dermatoloji veya oftalmoloji gibi diğer tıbbi uzmanlık dallarına daha çok benzeyecekti — yalnızca gönüllü müşteriler üzerinde uygulanacaktı. Daha genel olarak, muhasebe veya mimarlık gibi diğer mesleklere benzeyecekti — bilgili alıcılarla belirli hizmet ve ürünlerin satışı için sözleşme yapılacaktı. Uygulamada psikiyatri o zaman — daha önce hiç yapmadığı gibi — satışa sunduğu hizmetleri tanımlamak ve belirlemek zorunda kalacaktı. Açıkça, böyle bir değişiklik psikiyatrinin şu anda bildiğimiz haliyle sonunu getirecekti."" (340)
"PSİKİYATRİ,.. Dünyanızı İlaçlara Kancalıyor (bağlıyor)
Günümüzün ilaç krizini yaratan psikiyatriye ilişkin rapor ve öneriler.. Psikiyatri mesleği, akıl sağlığı ve zihnin "hastalıkları" konusunda tek hakem olduğunu iddia ediyor. Ancak gerçekler bunun aksini gösteriyor:
1. PSİKİYATRİK "BOZUKLUKLAR" TIBBİ HASTALIKLAR DEĞİLDİR.. Tıpta, bir durumu hastalık olarak adlandırmak için katı kriterler vardır: öngörülebilir bir semptom grubu ve semptomların nedeni veya fizyolojilerinin (işlevlerinin) anlaşılması kanıtlanmalı ve belirlenmelidir. Titreme ve ateş semptomlardır. Sıtma ve tifo hastalıklardır. Hastalıkların varlığı nesnel kanıtlar ve fiziksel testlerle kanıtlanır. Yine de, hiçbir zihinsel "hastalığın" tıbbi olarak var olduğu kanıtlanmamıştır.
2. PSİKİYATRİSTLER SADECE ZİHİNSEL “BOZUKLUKLARLA” İLGİLENİRLER, KANITLANMIŞ HASTALIKLARLA DEĞİL.. (....)
3. PSİKİYATRİ HİÇBİR ZAMAN “RUHSAL BOZUKLUKLARIN” NEDENİNİ BELİRLEMEMİŞTİR.. (....)
4. ZİHİNSEL RAHATSIZLIKLARIN BEYİNDEKİ “KİMYASAL DENGESİZLİKTEN” KAYNAKLANDIĞI TEORİSİ GERÇEK DEĞİL, KANITLANMAMIŞ BİR GÖRÜŞTÜR.. (....)
5. BEYİN HAYAT SORUNLARININ GERÇEK NEDENİ DEĞİLDİR.. (....)
PSİKİYATRİ, DÜNYANIZI İLAÇLARA BAĞLIYOR..
GİRİŞ.. İlaçlanmış ve Tehlikeli Bir Dünya.. Bugün dünyanızdaki en yıkıcı şeylerden biri nedir? Eğer uyuşturucu cevabını verdiyseniz, o zaman toplumunuzdaki insanların çoğunluğuyla aynı görüşü paylaşıyorsunuz. Yasadışı uyuşturucular ve bunların sonucu olan şiddet ve suç, çocuklar ve toplum için büyük bir tehdit olarak kabul edilmektedir. (....)
"Psikiyatristler, giderek daha fazla insanın, hayatın birçok rutin sorununa ve zorluğuna en iyi cevabın 'en son ve en iyi' psikiyatrik ilaçta yattığına inandırılmasını sağladılar." — Jan Eastgate
ÖNEMLİ GERÇEKLER..
1- Psikiyatrik ilaçlar, modern yaşamın getirdiği baskı ve streslere karşı bir çare haline gelmiş olup, psikiyatristler tarafından okullara, huzurevlerine, uyuşturucu rehabilitasyon merkezlerine ve hapishanelere yoğun bir şekilde sokulmaktadır.
2- Seçici Serotonin Geri Alım İnhibitörü (SSRI "Selective Serotonin Reuptake Inhibitor ") antidepresanların artık yüz ve vücut tiklerini de içeren nörolojik bozukluklara neden olma potansiyeli olduğu bilinmektedir. Cinsel işlev bozukluğu bunları alan kişilerin %60'ını etkilemiştir.
3- Son çıkan antipsikotik ilaçlar solunum durması, kalp krizi, diyabet ve pankreas iltihabına yol açabiliyor.
4- 2002 yılında 100 milyondan fazla antidepresan reçetesi yazıldı. Dünya çapında antidepresan satışları 19,5 milyar doları aştı. Uluslararası antipsikotik satışları artık yılda 12 milyar dolar.
5- Yıkıcı yan etkilere rağmen Fransa'da sigorta kapsamındaki reçetelerin yedide biri psikotropik ilaç içeriyor ve işsizlerin yarıdan fazlası (1,8 milyon kişi) bu tür ilaçları kullanıyor.
BİRİNCİ BÖLÜM.. Uyuşturucuları (ilaçları) 'İlaç' Olarak İtmek..
"Psikiyatristlerin eğitiminde ve bir psikiyatristin kalitesinde olan şey, ilaç satıcısı haline gelmeleridir. Hastalarla oturup sorunlarının ne olduğunu nasıl konuşacaklarını unuttular” diyor psikiyatrist Walter Afield.. Elli yıl önce, insanlar bir uyuşturucunun iki şeyden biri olduğunu anlıyorlardı: bir tıp doktoru tarafından fiziksel bir hastalığı tedavi etmeye yardımcı olmak için yasal olarak reçete edilen bir madde — başka bir deyişle, bir ilaç; veya, karakteristik olarak bağımlılığa neden olan ve bilinçte belirgin bir değişikliğe yol açabilen yasadışı bir madde — "sokak" uyuşturucuları, eroin ve afyon gibi. (....)
Tıbbi ilaçlar genellikle hastalıkları tedavi eder, önler veya iyileştirir veya sağlığı iyileştirirken, psikiyatrik ilaçlar yalnızca semptomları bastırır — ilacın etkisi geçince geri dönen semptomlar. Yasadışı uyuşturucular gibi, hayatın sorunlarından geçici bir kaçıştan fazlasını sağlamazlar.. (....)
"DSM "küstah sahtekarlıktır... Bunun bilimsel bir ifade olduğu iddiasında bulunmak... kültüre zarar verir..." — Ron Leifer, New York psikiyatristi.. (...)
"Biyolojik bir dengesizlik yok. İnsanlar bana gelip, 'Biyokimyasal bir dengesizliğim var' dediklerinde, 'Bana laboratuvar testlerini göster' diyorum. Laboratuvar testi yok." — Dr. Ron Leifer, New York psikiyatristi.. (...)
SAHTE BEYİN TEORİSİ: Popüler dergilerde sayısız illüstrasyonda sunulan beyin, kamuoyuna beynin nesi yanlış olduğuna dair son teoriyle saldırırken parçalara ayrılmış, etiketlenmiş ve analiz edilmiştir. Tüm psikiyatrik teorilerde olduğu gibi eksik olan şey bilimsel gerçektir. Dr. Elliot Valenstein'ın (sağda) açıkladığı gibi, "Yaşayan bir kişinin beyninin kimyasal durumunu değerlendirmek için mevcut bir test yoktur." (...)
"Bu ilaçlar çocukları daha iyi değil, daha yönetilebilir hale getiriyor. DEHB bir fenomendir, bir 'beyin hastalığı' değil. DEHB tanısı sahtekarlık olduğu için, bir ilacın 'işe yarayıp yaramadığı' önemli değil. Çocuklar henüz kanıtlanmamış bir hastalık için kokainden daha güçlü bir ilaç almaya zorlanıyor." — Beverly Eakman, yazar, başkan, Ulusal Eğitim Konsorsiyumu, 2004.. (...)
"DSM odaklı bir doktora giden bir çocuk, tamamen iyi olsa bile, neredeyse psikiyatrik bir etiket ve reçete alma konusunda emindir. … Neredeyse herkesin akıl hastası olarak bu şekilde gelişigüzel etiketlenmesi, sağlıklı çocuklar için ciddi bir tehlikedir çünkü neredeyse tüm çocukların DSM etiketi ve ilaç almaya yetecek kadar semptomu vardır. " — Dr. Sydney Walker III, psikiyatrist, nörolog, A Dose of Sanity kitabının yazarı.. (...)
"Eğer DEHB için geçerli bir test yoksa, DEHB'nin bir beyin işlev bozukluğu olduğunu kanıtlayan bir veri yoksa ve [bunun için reçete edilen] ilaçlar akademik performansı veya sosyal becerileri iyileştirmiyorsa ve yasadışı uyuşturucu kullanımına yol açabiliyorsa, neden dünyada milyonlarca çocuk... etiketleniyor ve bu ilaçlar reçete ediliyor?" — Dr. Mary Ann Block, D. O. , No More ADHD kitabının yazarı.. (...)
"Bir partide hissettiğimiz kırılganlık hissinin bedenimizle veya kimyamızla hiçbir ilgisi yoktur. Bunun yerine, ruhumuzla ve kendimize bakış açımızla her şeyi vardır." — Ty C. Colbert, klinik psikolog, Rape of the Soul'un yazarı, 2001.. (...)
Hayat sorunlarla
doludur ve bazen bu sorunlar sizi bunaltabilir; ancak psikiyatrinin,
teşhislerinin ve ilaçlarının yanlış yol olduğunu bilmeniz önemlidir."
(341)
"BEYİN YIKAMA
BEYİN YIKAMA (BRAIN-WASHING).. Rus Psikopolitika Ders Kitabının (Russian Textbook on Psychopolitics) Bir Sentezi..
PSİKOPOLİTİK (PSYCHOPOLITICS) — bireylerin, memurların, büroların ve kitlelerin düşünceleri ve sadakatleri üzerinde hakimiyet kurma ve sürdürme sanatı ve bilimi ve "zihinsel şifa (mental healing)" yoluyla düşman ulusların fethini gerçekleştirme..
EDİTÖR NOTU: "Bu kitap, son on yılda gözlem, tartışma, araştırma ve deneyim yoluyla toplanan bilgilerin bir sentezidir. Bu kitabın gerçekliğini tamamen garanti edemem. Bu kitabın alındığı kaynakların ifşa edilmesi şüphesiz onlar için büyük zorluklara yol açacaktır. Ve bu tür konularda Sovyet, doğrulamaların yayınlanmasına alışkın değildir. Bu cildi derledikten sonra, kendi olanaklarım ve finansmanım, profesörlerde olduğu gibi, zorunlu olarak sınırlı olduğundan, onu dağıtmanın bir yolunu kolayca bulamadım. Ayrıca, bu cildin herhangi birinin eline verilmesi, zihinsel bilim alanında şüphe götürmeyen iki Amerikan grubunun olduğunu fark edene kadar, kendim için bir dereceye kadar önemli bir risk oluşturuyordu; özellikle de muhbirlerim tarafından sık sık Sovyet hedefleri olarak anıldıkları ve bu kitabın gerçek metninde bu Sovyet programına karşı antipati duydukları belirtilmişti. Bu iki grup Hıristiyan Bilim İnsanları ve Dianetikçilerdi. Hıristiyan Bilim, yoğun bir şekilde vatansever olan bir Amerikan Dini'dir. Dianetik, insan zihni alanında tamamen Amerikan olan tek gelişmedir. Bilgi kaynaklarımdan Dianetics ve Hristiyan Bilimi ve onların insanlarının Komünistlerin elinde yıllarca hırpalanmış ve karalanmış olduğunu bildiğim için bu çalışmayı bu örgütlere sunuyorum.
Burada, yıllar boyunca Komünizme karşı gösterdikleri cesur direniş için takdirimi ifade etmek istiyorum. Ayrıca, dünyanın özgür uluslarının geleceğine olan güvenimi de ifade etmek istiyorum. Sovyetler bireysel özgürlük zırhında bir çatlak bulmuş olsa da, Demokratik süreçlerin bunu onarabileceği kesindir. Bireyin yalnızca kendisinin yasa önünde kendisine yönelik saldırı ve yaralanmaya karşı protesto edebilmesi, delilerin yasa önünde hiçbir haklarının olmaması gerçeğiyle birleşince, ülkemizin güvenliğine bu derin müdahaleye izin vermiştir. Bu yasal boşluk var olduğu sürece, bu eylem bir kişiyi cinayet kadar nihai olarak ilgilendirse bile, o zaman kimseyi delirtmeye karşı bir yasa yoktur. Günümüzde, bir onsunun milyonda biri deliliğe yol açabilen LSD gibi son derece etkili uyuşturucuların varlığı, bu yasal boşluğu odak noktasına getiriyor. Saldırı halinde bir arkadaşın veya yakınının dava açmasına izin veren bir yasa çıkarılarak ve akıl hastalarının tedavisi ve kurumları hızla bakanların eline verilerek, bu işler tamamen Avrupalı öğretici uygulayıcıların elinden alınarak, Psikopolitikanın tüm çabaları bir anda boşa çıkarılabilir. Psikopolitika konusunu Amerikan sahnesindeki güncel olaylarla karşılaştırırsanız, bu tür önlemlerin aciliyetini keşfedeceksiniz." -CHARLES STICKLEY, New York City, 1955.
BERİA'DAN BİR ADRES.. Lenin Üniversitesi'ndeki Amerikalı öğrenciler, Psikopolitika derslerine katılımınızı memnuniyetle karşılıyorum. Psikopolitika, Jeopolitikanın önemli ama az bilinen bir bölümüdür. Daha az bilinir çünkü zorunlu olarak yüksek eğitimli personelle, "zihinsel iyileşmenin" en üst tabakasıyla ilgilenmek zorundadır. Psikopolitika ile başlıca hedeflerimiz etkili bir şekilde ileriye taşınır. Düşman kültüründe maksimum kaos yaratmak, en önemli ilk adımımızdır. Meyvelerimiz kaos, güvensizlik, ekonomik bunalım ve bilimsel kargaşa içinde yetişir. En azından yorgun bir halk, yalnızca önerilen Komünist Devletimizde barış arayabilir, sonunda yalnızca Komünizm kitlelerin sorunlarını çözebilir. (....)" (342)
***
"BEYİN YIKAMA
BEYİN YIKAMA (BRAIN-WASHING).. Rus Psikopolitika Ders Kitabının (Russian Textbook on Psychopolitics) Bir Sentezi..
PSİKOPOLİTİK (PSYCHOPOLITICS) — bireylerin, memurların, büroların ve kitlelerin düşünceleri ve sadakatleri üzerinde hakimiyet kurma ve sürdürme sanatı ve bilimi ve "zihinsel şifa (mental healing)" yoluyla düşman ulusların fethini gerçekleştirme..
EDİTÖR NOTU: "Bu kitap, son on yılda gözlem, tartışma, araştırma ve deneyim yoluyla toplanan bilgilerin bir sentezidir. Bu kitabın gerçekliğini tamamen garanti edemem. Bu kitabın alındığı kaynakların ifşa edilmesi şüphesiz onlar için büyük zorluklara yol açacaktır. Ve bu tür konularda Sovyet, doğrulamaların yayınlanmasına alışkın değildir. Bu cildi derledikten sonra, kendi olanaklarım ve finansmanım, profesörlerde olduğu gibi, zorunlu olarak sınırlı olduğundan, onu dağıtmanın bir yolunu kolayca bulamadım. Ayrıca, bu cildin herhangi birinin eline verilmesi, zihinsel bilim alanında şüphe götürmeyen iki Amerikan grubunun olduğunu fark edene kadar, kendim için bir dereceye kadar önemli bir risk oluşturuyordu; özellikle de muhbirlerim tarafından sık sık Sovyet hedefleri olarak anıldıkları ve bu kitabın gerçek metninde bu Sovyet programına karşı antipati duydukları belirtilmişti. Bu iki grup Hıristiyan Bilim İnsanları ve Dianetikçilerdi. Hıristiyan Bilim, yoğun bir şekilde vatansever olan bir Amerikan Dini'dir. Dianetik, insan zihni alanında tamamen Amerikan olan tek gelişmedir. Bilgi kaynaklarımdan Dianetics ve Hristiyan Bilimi ve onların insanlarının Komünistlerin elinde yıllarca hırpalanmış ve karalanmış olduğunu bildiğim için bu çalışmayı bu örgütlere sunuyorum.
Burada, yıllar boyunca Komünizme karşı gösterdikleri cesur direniş için takdirimi ifade etmek istiyorum. Ayrıca, dünyanın özgür uluslarının geleceğine olan güvenimi de ifade etmek istiyorum. Sovyetler bireysel özgürlük zırhında bir çatlak bulmuş olsa da, Demokratik süreçlerin bunu onarabileceği kesindir. Bireyin yalnızca kendisinin yasa önünde kendisine yönelik saldırı ve yaralanmaya karşı protesto edebilmesi, delilerin yasa önünde hiçbir haklarının olmaması gerçeğiyle birleşince, ülkemizin güvenliğine bu derin müdahaleye izin vermiştir. Bu yasal boşluk var olduğu sürece, bu eylem bir kişiyi cinayet kadar nihai olarak ilgilendirse bile, o zaman kimseyi delirtmeye karşı bir yasa yoktur. Günümüzde, bir onsunun milyonda biri deliliğe yol açabilen LSD gibi son derece etkili uyuşturucuların varlığı, bu yasal boşluğu odak noktasına getiriyor. Saldırı halinde bir arkadaşın veya yakınının dava açmasına izin veren bir yasa çıkarılarak ve akıl hastalarının tedavisi ve kurumları hızla bakanların eline verilerek, bu işler tamamen Avrupalı öğretici uygulayıcıların elinden alınarak, Psikopolitikanın tüm çabaları bir anda boşa çıkarılabilir. Psikopolitika konusunu Amerikan sahnesindeki güncel olaylarla karşılaştırırsanız, bu tür önlemlerin aciliyetini keşfedeceksiniz." -CHARLES STICKLEY, New York City, 1955.
BERİA'DAN BİR ADRES.. Lenin Üniversitesi'ndeki Amerikalı öğrenciler, Psikopolitika derslerine katılımınızı memnuniyetle karşılıyorum. Psikopolitika, Jeopolitikanın önemli ama az bilinen bir bölümüdür. Daha az bilinir çünkü zorunlu olarak yüksek eğitimli personelle, "zihinsel iyileşmenin" en üst tabakasıyla ilgilenmek zorundadır. Psikopolitika ile başlıca hedeflerimiz etkili bir şekilde ileriye taşınır. Düşman kültüründe maksimum kaos yaratmak, en önemli ilk adımımızdır. Meyvelerimiz kaos, güvensizlik, ekonomik bunalım ve bilimsel kargaşa içinde yetişir. En azından yorgun bir halk, yalnızca önerilen Komünist Devletimizde barış arayabilir, sonunda yalnızca Komünizm kitlelerin sorunlarını çözebilir. (....)" (342)
***
"Hristiyan
Liderler, Hayatın Sorunlarıyla Başa Çıkmak İçin İncil'deki İsa'ya
Güvenmek Yerine "Ruh Sağlığı"nı ve Tıbbi Doktorlara Güvenmeyi
Önemsiyorlar
"Yıllardır belirttiğimiz gibi, modern tıpta 'psikiyatri alanı', tıp camiasının en yozlaşmış mesleğidir; burada 'her beş psikiyatristten biri, suçlamalarla' tutuklanmakta, 'her on kadından dördü, psikiyatri koğuşlarında tecavüze' uğramakta ve çocuklar, rutin olarak 'doktorları tarafından cinsel tacize' uğramaktadır."
Bknz : "Psikiyatristler, ABD'de En Çok Suç İşleyenler" (0),(31)
Psikolojinin tüm alanı 'SAHTEKARLIK (/dolandırıcılık)' üzerine kuruludur, zira 'psikiyatrik ilaçların, "zihinsel hastalıkları tedavi etmede (curing mental disease)" plasebodan daha etkili olmadığı' gösterilmiştir ve bu da 'kişinin, kendisini daha iyi hissetmesini sağlayan şeyin 'ilaca olan inancı' olduğunu' kanıtlamaktadır. 2012 yılında Harvard Tıp Fakültesi'ndeki Plasebo Çalışmaları Programı'nın yardımcı direktörü Dr. Irving Kirsch, 60 Dakika (60 Minutes) programında röportaj vermiş ve araştırmasının 'antidepresan ilaçların, plasebodan daha iyi olmadığını' gösterdiğini açıklamıştır. Kişinin, kendisini daha iyi hissetmesini sağlayan şeyin ilaçların kendisi değil, ' ilaçlara olan inancı' olduğunu göstermiştir. 14 dakikadan kısadır. Bu video Bitchute kanalımızda (a) yayınlanmaktadır.
Geçtiğimiz yıl (2023) psikiyatrik ilaçları reçetelemede kullanılan “beyin dengesizliği (brain imbalance)” teorisinin, 'tamamen yanlış olduğu' sonucuna varan bir çalışma yayınlamıştık.
Amerika'da, ilaç satıcılarının kelimenin tam anlamıyla ülkeyi mahvettiği 'büyük bir ilaç bağımlılığı' sorunu var. Hayır, 'fentanil, met, crack, eroin' veya başka bir "yasadışı sokak uyuşturucularından" ve bunları satan insanlardan bahsetmiyorum. Çok daha 'büyük bir ilaç satıcısı ağı' tarafından dağıtılan ilaçlarla ilgili, çok daha 'büyük bir ilaç bağımlılığı' sorunundan bahsediyorum: 'FDA onaylı ve yetkili reçeteli ilaçlar..' Bu, açık ara 'dünyanın en büyük suç örgütüdür..'
"Yıllardır belirttiğimiz gibi, modern tıpta 'psikiyatri alanı', tıp camiasının en yozlaşmış mesleğidir; burada 'her beş psikiyatristten biri, suçlamalarla' tutuklanmakta, 'her on kadından dördü, psikiyatri koğuşlarında tecavüze' uğramakta ve çocuklar, rutin olarak 'doktorları tarafından cinsel tacize' uğramaktadır."
Bknz : "Psikiyatristler, ABD'de En Çok Suç İşleyenler" (0),(31)
Psikolojinin tüm alanı 'SAHTEKARLIK (/dolandırıcılık)' üzerine kuruludur, zira 'psikiyatrik ilaçların, "zihinsel hastalıkları tedavi etmede (curing mental disease)" plasebodan daha etkili olmadığı' gösterilmiştir ve bu da 'kişinin, kendisini daha iyi hissetmesini sağlayan şeyin 'ilaca olan inancı' olduğunu' kanıtlamaktadır. 2012 yılında Harvard Tıp Fakültesi'ndeki Plasebo Çalışmaları Programı'nın yardımcı direktörü Dr. Irving Kirsch, 60 Dakika (60 Minutes) programında röportaj vermiş ve araştırmasının 'antidepresan ilaçların, plasebodan daha iyi olmadığını' gösterdiğini açıklamıştır. Kişinin, kendisini daha iyi hissetmesini sağlayan şeyin ilaçların kendisi değil, ' ilaçlara olan inancı' olduğunu göstermiştir. 14 dakikadan kısadır. Bu video Bitchute kanalımızda (a) yayınlanmaktadır.
Geçtiğimiz yıl (2023) psikiyatrik ilaçları reçetelemede kullanılan “beyin dengesizliği (brain imbalance)” teorisinin, 'tamamen yanlış olduğu' sonucuna varan bir çalışma yayınlamıştık.
Amerika'da, ilaç satıcılarının kelimenin tam anlamıyla ülkeyi mahvettiği 'büyük bir ilaç bağımlılığı' sorunu var. Hayır, 'fentanil, met, crack, eroin' veya başka bir "yasadışı sokak uyuşturucularından" ve bunları satan insanlardan bahsetmiyorum. Çok daha 'büyük bir ilaç satıcısı ağı' tarafından dağıtılan ilaçlarla ilgili, çok daha 'büyük bir ilaç bağımlılığı' sorunundan bahsediyorum: 'FDA onaylı ve yetkili reçeteli ilaçlar..' Bu, açık ara 'dünyanın en büyük suç örgütüdür..'
Amerika'daki her şehir ve kasabanın köşesinde bulunan
'eczanelerden satın alınan ve tıp doktorları tarafından dağıtılan'
farmasötik ilaçlar, bu ülkeyi mahvediyor. Bu ilaçlar, Amerika Birleşik
Devletleri'nde 'önde gelen ölüm nedenidir' ve ilaç satıcıları,
'dünyadaki en büyük suç örgütü' sınıfıdır. Psikiyatrinin, 2-3 yaşlarındaki
bebekler de dahil olmak üzere "zihinsel hastalık" teşhisi konmuş
kişilere 'psikolojik ilaçlar' verilmesini 'haklı çıkarmak' için kullandığı
kutsal kase "beyin dengesizliği" teorisi, geçen yıl Moleküler Psikiyatri
(Molecular Psychiatry) dergisinde yayınlanan bir çalışmayla tamamen
çürütüldü: "Depresyonda serotonin teorisi: kanıtların sistematik bir
genel incelemesi.." (b)
Bu çalışma psikiyatri alanında, 'çok fazla öfkeye' neden oldu, bu 'anlaşılabilir bir durum' çünkü çoğu psikiyatrik ilacı, 'işe yaramaz ve tehlikeli' hale getirdi ve çalışma, psikiyatri alanının tamamını bir 'sahtekarlık' olarak tamamen itibarsızlaştırdı. Yazarlar 'tüm eleştirilerin kendilerine gönderilmesi' için neredeyse bir yıl beklediler ve şimdi yanıtlarını yayınladılar: "Depresyonun serotonin hipotezi: hem uzun süredir reddedildi hem de hala destekleniyor mu?" (c) Makalenin tamamı.(d)
Ve yine de bu yozlaşmış psikiyatristler, 'kilise hristiyanlığında, çok yüksek bir itibara' sahipler, Pastörler ve diğer Hristiyan liderler, kiliselerinin üyelerini "zihinsel sağlık (/akıl sağlığı -"mental health")" için yardım aramaları için bu suçlulara yönlendiriyorlar, çünkü 'doktorlar, tüm sağlık sorunlarının cevabı' olarak görülüyor. Milyonlarca Hristiyanı, ailelerini büyütmelerine yardımcı olması için psikiyatristlere yönlendiren dünyadaki en büyük "kiliselerden" biri, bir psikiyatrist olan Dr. James Dobson tarafından kurulan Aile'ye Odaklanma (Focus on the Family)'dir.
Günlük radyo yayınlarının '150'den fazla dilde 5.000'den fazla istasyonda' duyulduğu ve tahmini 'küresel izleyici kitlesinin, 200 milyondan fazla olduğu' bildiriliyor. Bu hafta, "zihinsel sağlık" hakkında 2 bölümlük bir yayın yayınladılar, burada bir kez daha, İncil'in "zihinsel sağlık" hakkında ne öğrettiğini tartışmak yerine, bunun yerine bir psikiyatriste yöneldiler:
Depresyondan Kalıcı Kurtulmak İçin Umut Bulmak.. "Zihinsel ve davranışsal sağlık konusunda önde gelen bir otorite olan Dr. Gregory Jantz, depresyonla ilişkili 'suçluluk ve utanç duygularıyla' boğuşanlara cesaret ve yardım paylaşıyor. 'Sağlıklı alışkanlıklar' geliştirerek, 'inanç topluluğunuzda ruhsal olarak' büyüyerek ve uygun olduğunda reçeteli ilaçları alarak 'zihin, ruh ve beden' için umut ve şifa bulan hastaların başarı hikayelerini anlatıyor."
Devam etmeden önce, bu 'ilaçların ve doktorların, ne kadar kötü olduğunu' ifşa etmemden rahatsız olacak olanlara, tıpkı 'son on beş yıldır, bu yolsuzluğu' ifşa ettiğimden beri sizlerin de defalarca yaptığınız gibi, ve bana şuna benzer ifadelerle e-posta gönderme eğiliminde olacak olanlara seslenmek istiyorum: "Brian, 'bu ilaçlar kelimenin tam anlamıyla hayatımı kurtardı ve onlarsız, var olamazdım. Bizim gibi insanların 'depresyondan, nasıl muzdarip' olduğunu ve 'bu ilaçların, ne kadar hayat kurtarıcı' olduğunu bilemezsiniz." Evet yapabilirim. Ben bir 'intihar' mağduruyum ve hayatım boyunca, 'depresyonla' mücadele ettim. Hayatım, bir kişinin "zihinsel sağlık hastalığı" gibi yanlış etiketleri nasıl atabileceğinin ve Tanrı'ya güvenip "Tanrı için hiçbir şeyin imkansız olmadığı" bir hayat yaşayabileceğinin bir kanıtıdır. ASLA antidepresan kullanmadım ve yıllardır bir doktordan HİÇBİR reçeteli ilaç almadım. Bu ilaçlar yalnızca zararlıdır ve asla iyileştirmez.
Dr. Kirsch'in 2013'te belirttiği gibi, 'herhangi bir rahatlamayı sağlayan şey, bu ilaçlara olan inancınızdır' ve inancımı, başka bir yere koymayı tercih ederim. Focus on the Family'de düzenli olarak yer alan bu psikiyatristlerden bazılarını inceledim ve hepsinin, 'çocuklara yönelik "zihinsel sağlık" ile başa çıkma' konusunda 'çok benzer bir yaklaşımı' var ve nadiren İsa Mesih'e ve İncil'e atıfta bulunuyorlar. Yukarıda, bugün ve dün Focus on the Family yayınında yer alan Dr. Gregory Jantz'a yapılan açıklamada, "inanç topluluğunuzda ruhsal olarak büyümek" ifadesinin, 'reçeteli ilaçlarla birlikte listelendiğini' görebilirsiniz. Kişisel inançtan ziyade "inanç topluluğu"na vurgu yapıldığına dikkat edin. Birkaç yıl önce Hillary Clinton, 'bir çocuğu büyütmek için "bir köyün" gerektiğine inandığını' söylediği için hıristiyanlar tarafından şeytanlaştırılmıştı, çünkü hıristiyanlar, bu inancın 'hükümet sosyalizmini desteklediğini' iddia ediyordu. Ancak "Hristiyan" doktorlar, 'bir çocuğu büyütmek için bir "inanç topluluğu" gerektiğini' söylediklerinde, bu, nasıl farklı olabilir? Birçok kez gösterdiğim gibi, ABD Hükümeti ve Amerikan Kilisesi esasen aynıdır, çünkü 'biri, diğeri olmadan' hayatta kalamaz.
Ailenin Odağı'nın (Focus of the Family) 'aile rehberliği ve sağlığı' için başvurduğu uzmanlardan biri de "klinik sosyal hizmet uzmanı, psikanalist, ebeveyn koçu ve yazar" olan Dr. Erica Komisar'dır. Çocuk Doktoru Dr. Meg Meeker, Focus on the Family'ye düzenli olarak katkıda bulunur ve Dr. Erica Komisar'ı "ruh sağlığı" konusunda uzman olarak tanıtır. Erica Komisar, Orada Olmak: Dayanıklı Çocuklar Yetiştirmek (Being There: Raising Resilient Children) adlı araştırma makalesinde, 'sağlıklı çocuklar yetiştirmenin' planını ortaya koyar. Bu araştırma makalesi üzerine verdiği bir derste, "Kurumsal bakım, en kötü seçenektir" demiştir, ancak görünüşe göre "ruh sağlığı"nı, kendisi (ve Focus on the Family gibi diğerleri) gibi görmeyen ebeveynlerden, 'bir çocuğu, tıbbi olarak kaçırmak', çocuğu, 'koruyucu bakım grubu evi' gibi 'bir "kuruma" yerleştirme' seçeneğini sunar. Bu "araştırma makalesinde", "İsa" kelimesini ararsanız, sıfır sonuç alırsınız. Bunun nedeni muhtemelen Komisar'ın bir Yahudi olması ve Yahudiler ile Hristiyanlar arasında öne çıkan bir "uzman" olmasıdır. Ayrıca Kurumsal Medya'da sık sık konuk oluyor ve 2019'da Wall Street Journal'a verdiği bir röportajda, 'ateist olan ebeveynlerin, çocuklarına, 'Tanrı hakkında, yalan söylemeleri' gerektiğini söylediği' bildiriliyor. Çalışmalarını öven kişiler arasında Dış İlişkiler Konseyi'nin Emeritus Başkanı Leslie H. Gelb de var.
Focus on the Family elbette 'Hristiyan Evlat Edinme ve Evlat Edinme çocuk ticareti hareketinde' bir liderdir ve 2004 yılında Harvard Kadın Hukuku Dergisi'nde "Ebeveyn Seçmek İçin Rehber İlkeler (Guiding Principles for Picking Parents)" adlı makaleyi yayınlayan Profesör Elizabeth Bartholet gibi önemli konuşmacılara yer vermiştir. Şunu yazmıştır: "Hukuk, kimin 'ebeveyn' olup olmadığına ve ebeveyn olan birinin 'ebeveyn olmayı' bırakıp bırakmayacağına ve 'hangi temele göre' bırakacağına karar verir. Benim argümanım, devletin, ailede genel olarak 'daha aktif bir rol' oynaması gerektiğidir; ailelerin, 'başarılı bir şekilde işlev görmesini' sağlamayı amaçlayan 'önceden artırılmış destek hizmetleri' sağlamalı ve aileler dağıldığında, çocukları, 'istismardan ve ihmalden korumaya' daha istekli olmalıdır."
Bkz. : "ABD'deki Herkes, Yakında 'Ebeveyn Olmak ve Çocuklarını Tutmak' İçin 'Hükümet Onayına' mı İhtiyaç Duyacak?" (e)
Doktorlar, Kurumsal Hristiyanlıkta En Yüksek Otoritedir.. COVID 2020'de ortaya çıktığında, Focus on the Family dışarı çıktı ve ABD'deki en ünlü doktor olan ABD Cerrah Genel Müdürü'nü günlük yayınlarına davet ederek herkese 'COVID'e, "Hristiyan" yanıtın ne olması gerektiğini' anlattı. Dr. Jerome Adams da görünüşe göre İncil hakkında bilgiliydi, çünkü o günkü konuşmasında İncil'i referans olarak kullanmıştı.
Alıntılar:
“Tanrı ile konuşursanız, dua ediyorsunuz; Tanrı sizinle konuşursa, şizofreniniz var.” -Profesör Thomas Szasz, Akıl Hastalığı Efsanesi (The Myth of Mental Illness) kitabının yazarı..
Şizofreni, elbette, gerçek bir hastalık değildir. 'Şizofreni' veya başka bir 'psikiyatrik bozukluk' tanısı almak için yapılabilecek bir laboratuvar testi yoktur. Bu, toplumda 'bir kişinin "normal" davranmasını engelleyen bir "hastalık" olarak kabul edilen 'davranışsal özellikler' sergileyen kişilere' uygulanan basit bir etikettir.
Bu 'davranışsal semptomların' listesi, psikiyatristler tarafından 'oylanarak' belirlenir ve daha sonra psikiyatristlerin, 'antipsikotik ilaçları reçete etmek için kullandığı, Ruhsal Bozuklukların Tanısal ve İstatistiksel El Kitabı'nda (DSM)' yayınlanır. Ve DSM'ye, 'hangi psikiyatrik "hastalıkların", dahil edileceğine' kim karar verir? Bu "hastalıkları" tedavi etmek için, kullanılan ilaçlardan kâr eden psikiyatristler.
-Bkz: "CCHR, 'DSM Katkıda Bulunanlar ile İlaç Sektörü' Arasındaki 'Finansal Bağları' Açığa Çıkaran Çalışmayı Alkışlıyor" (b)
-'DSM dolandırıcılığını' ortaya çıkaran 12 dakikadan kısa bu MÜKEMMEL videoyu izleyin. (c)
Psikiyatri alanının tamamı, artık 'tıp biliminin bir parçası olmadığı' yaygın olarak yayınlanmıştır, ancak bu bilgi iyi bilinmemektedir ve açık nedenlerden dolayı bastırılmıştır. Örneğin, tüm "beyin dengesizliği (brain imbalance)" teorisi, gerçek bilim tarafından tamamen çürütülmüştür.
Bkz: "Çalışma, Depresyonun 'Beyindeki Kimyasal Dengesizlikten' Kaynaklandığı Teorisini Çürütüyor – Amerika'nın Sorunu, Suçlu İlaç Satıcılarıyla" (d)
Ancak bu çalışma, psikiyatrinin ardındaki iddia edilen "bilimi" tamamen çürüten, ilk çalışma değildi. Harvard Tıp Fakültesi'ndeki Plasebo Çalışmaları Programı'nın yardımcı direktörü olan Dr. Irving Kirsch, 2011'de İmparatorun Yeni İlaçları – Antidepresan Efsanesini Patlatıyor (The Emperor's New Drugs – Exploding the Antidepressant Myth) adlı bir kitap yayınladı. O zamanlar 60 Minutes tarafından röportaj yapılmıştı. Bu, (e) Bitchute kanalımızda.
Galvin Ailesini Gerçekten Ne Yıktı? Peki şizofreni, Galvin ailesinin çektiği acının 'yanlış tanısıysa', altı çocuğun 'psikiyatrik ilaç kullanımına' yol açan sorunlara ne sebep oldu? TV mini dizisinden kendi fragmanımı geliştirdim, ancak bu klip dizinin son bölümüne kadar görünmüyor, çoğunlukla bir "paragraf" olarak. (f)
Galvin ailesi, Harvard Tıp Fakültesi'nde psikiyatri profesörü olan Dr. Lynn DeLisi liderliğinde 'şizofreni üzerine psikiyatrik araştırmalar' için bir altın madeni haline geldi. Çocukken bir din adamı tarafından cinsel tacize uğramanın yarattığı 'duygusal stresi' araştırmak yerine, kendilerine göre tanımladıkları 'zihinsel bozukluğa' neden olan bir "gen" için 'genetik araştırmalara' para harcadılar, böylece şizofreniyi "iyileştirebilecek" "sihirli mermi" hapını geliştirebildiler.
Çocukların, şizofrenilerini muhtemelen anneleri Mimi'den 'miras aldıklarını' belirlediler. Belgeselde adı geçen "Rahip Robert Freudenstein" hakkında herhangi bir bilgi bulmakta zorlandım, bu yüzden belgeselin dayandığı Robert Kolker'ın Gizli Vadi Yolu (Hidden Valley Road) kitabının dijital bir kopyasını buldum, burada şaşırtıcı bir şekilde Colorado'daki bu 'pedofil rahiple ailenin etkileşimlerine' ayrılmış çok sayıda metin vardı.
"Mimi, kendisini meşgul edecek kendi yollarını buldu, bazıları da kendisinden giderek uzaklaşan kocasına yakınlaştırmak için tasarlanmıştı. Don'un ailesine verdiği bir sözü yerine getirmek için Katolikliğe geçmek üzere birkaç yıllık eğitimden geçti. Kocasıyla aynı dine mensup olmak, ailelerini gerçek bir aile yaptı ve bunu mutlu bir şekilde yaptı - tırmanılacak bir dağ daha, ustalaşılacak bir konu daha. Öğretmeni, yerel bir rahip olan Peder Robert Freudenstein ile kalıcı bir dostluk kurdu ve bu rahip ona dönüşüm ve bakire doğum gibi kavramları kokteyller eşliğinde tanıttı. Bu, Mimi'nin rahip türüydü: Freudy olarak anılan adam, biraz parası olan biriydi ve bunu göstermekten çekinmiyordu, üstü açık arabasını o kadar hızlı kullanıyordu ki, evinin önündeki kuşlar, o geldiğinde dağılıyorlardı. Freudy, oğlanlara el çabukluğu gösterileri yapıyor ve onlara hikayeler anlatıyordu. Kısa süre sonra Freudy, St. Mary’s cemaatindeki patronlarından uzaklaşması gerektiğinde, neredeyse ailenin bir üyesi gibi, her saat uğrar oldu. “Ah, Monsignor Kipp bana kızgın” derdi. “Seninle kahvaltı edebilir miyim?”
Mimi her zaman evet derdi. Eski dostları Peder Freudenstein, Colorado Springs'ten taşınmış ve şimdi çayırda üç farklı cemaatte görev yapmış olmasına rağmen hayatlarında kaldı. Bu tam olarak Freudy için bir terfi değildi; çoğu rahip daha büyük ve daha büyük cemaatlere taşınmak ister. Ancak Mimi'ye manevi danışmanlık yapmaya devam etti ve Galvin oğlanlarından bazılarının gözdesi oldu; rekor sürede ayinler yönetmesiyle, eski sihirbazlık numaralarını yapmasıyla ve büyük oğlanlara Denver'ın doğusundaki evinin bodrumunda sakladığı tren setini ve slot makinesini göstermesiyle tanınıyordu. Sadık bir sigara tiryakisi ve pişmanlık duymayan bir içkici olan Freudy bir keresinde ehliyetini kaybetti ve en büyük oğlu Donald lisedeyken çayırda bir hafta geçirdi, Freudy'nin yanında kaldı ve rahibin şoförü olarak çalıştı"
Yıllar sonra, Boston Globe'un Boston'daki pedofil rahiplerle ilgili haberi yayınlamasının ardından her şey değişti. Yakın zamanda yazdığım bir makalede buna değinmiştim: Bkz "Katolik kiliseleri iflas ediyor çünkü aileler çocuklarını 'pedofil rahiplerden' korumak için kiliseyi terk ediyor" (g)
Boston Globe'un bu hikayeyi kamuoyuna duyurmak için neler yaşadığını anlatan hikaye, 2016'da En İyi Film Oscar'ını kazanan bir filme dönüştürüldü. O zamanlar yazdığım gibi, bu muhtemelen hayatım boyunca verilen ve Amerika'yı daha iyi bir yer haline getiren, Katolik Kilisesi'nin Amerikan kültüründe ne kadar yozlaşmış ve güçlü olduğunu göstermek için ortaya çıkan kurbanların çığını serbest bırakarak verilen tek En İyi Film Oscar ödülüdür. İşte fragman: (h)
Mimi bunun haberlerde yer aldığını gördüğünde, en büyük oğlu Don da izliyordu ve o da çocukken Peder Robert Freudenstein tarafından tacize uğradığını itiraf etti. Gizli Vadi Yolu (Hidden Valley Road) kitabından: "1990'larda, Mimi hiç beklemediği bir gerçeği fark etti; düşündükçe korkunç bir anlam ifade eden yıkıcı bir şey. Donald, sanki hiç beklenmedik bir anda, annesine ergenlik çağında cinsel tacize uğradığını itiraf etti. Ve Mimi tacizcinin adını sorduğunda, cevap yakın bir arkadaş olarak gördüğü bir adamdı. 1950'lerin sonlarında, henüz bir çocukken Donald, Galvin oğullarından Peder Robert Freudenstein için St. Mary'de sunak görevlisi olarak görev yapan ilk kişiydi; aynı rahip Mimi'ye Katolikliği öğretmiş ve onu vaftiz etmişti. Freudy'nin aileye yakınlaştığı, hem Mimi hem de Don'un sırdaşı olduğu yıllarda, genç Donald da ona yakındı. Donald on altı yaşındayken, ehliyetini kaybettikten sonra Freudy ile bir hafta boyunca çayırda kalmış, rahibi arabasıyla gezdirmişti. Şimdi Donald onun tarafından taciz edildiğini söylüyordu. Mimi nasıl tepki vereceğini bilmiyordu. Artık neredeyse yetmiş yaşındaydı; daha kaç dehşete katlanması gerekiyordu? Ve Donald her zaman çok şey söylerdi, neredeyse hepsi saçmalıktı. Mimi bunu görmezden gelmeye çalıştı. Ancak Donald, düz ve ifadesiz üslubuyla bunun doğru olduğunda ısrar etmeye devam etti. Ve Katolik Kilisesi'ndeki cinsel taciz krizi artık haberlerde her yerdeydi. Kamuoyuna yansıyan vakalardan, çoğu insanın Donald gibi, utanç ve bazı durumlarda korkutma yüzünden susturulmuş bir şekilde, onlarca yıl sonra ortaya çıktığı anlaşılıyordu. Peder Freudenstein hiç bu şekilde haberlere çıkmamıştı.
Ama Mimi bunu düşünmekten kendini alamıyordu. Bunun, oğlunu koruması gerekirken başına geldiğini düşünmek, onu yıllardır olduğundan daha da aşağılara düşürdü — belki de oğlu Brian'ın ölümünden beri. Freudy hakkında ne kadar çok düşünürse, onun ne kadar istilacı olduğunu, kendisini onun için ne kadar vazgeçilmez kıldığını, sadece Donald'la değil, tüm büyük oğullarıyla yalnız kalmak için ona nasıl güvendiğini o kadar çok gördü. Ve rahipler ve genç oğlanlar hakkında ne kadar çok şey öğrenirse, Mimi oğullarından kaçının kurban edilmiş olabileceğini o kadar çok merak etmeye başladı. İlk başta, yapılacak hiçbir şey yokmuş gibi görünüyordu. Çok zaman geçmişti ve Donald, Donald'dı — şizofreni teşhisi konmuş, onlarca yıldır ağır ilaçlar kullanmıştı. Ama Donald, soran herkese söylediklerini tekrarladı. Hiç tereddüt etmedi. Diğer kardeşlerin Freudy hakkında farklı anıları vardı. John onun tarafından alay edildiğini hatırlarken, Michael ve Richard ondan hoşlandıklarını hatırlıyorlardı. Richard, Freudy'nin ağabeylerini —Donald, Jim, John ve Brian— Glenwood Springs'te ikişer günlüğüne yürüyüşe çıkardığını hatırladı. Richard, "Annem ve babam rahatladılar" dedi. "Güvendikleri bir rahipleri vardı." Tamamen tesadüfen Freudy hakkında daha fazla şey öğrenen Richard'dı. Richard'ın kız arkadaşı Renée'nin yakın bir akrabası olan Kent Schnurbusch adlı bir adam, çifte rahibi 1966'da genç bir çocukken tanıdığını söyledi; Freudenstein tarafından kandırıldığını ve onunla seks yaptığını söyledi.
Yıllar sonra Kent, Rahipler Tarafından Kötüye Kullanılanların Kurtulanları Ağı'nın (SNAP "Survivors Network of those Abused by Priests") Colorado şubesinin bir toplantısına katıldı ve Freudenstein'ın adını andı. İki farklı adam Freudy'yi duyduklarını söylediler; eşcinsel olduğunu ve alkolizmden muzdarip olduğunu söylediler, bu tek başına neden sık sık küçük cemaatlere transfer edildiğini ve Kilise saflarında hiç yükselemediğini açıklayabilirdi. Freudy 1987'de rahiplikten emekli olmuş ve 1994'teki ölümünden önce son yıllarını ciddi bir düşüş içinde geçirmişti. Kent şansölyeye gidip dava açmaya karar verdi, kendisini sömüren rahip hakkında öğrenilebilecek başka neler olabileceğini görmek için. Toplantı o kadar kısa sürdü ki nefesini kesti. Şansölyedeki rahipler Kent'e karşı koymak yerine ona sadece ne kadar tazminat beklediğini sordular. Buna hazırlıksızdı. Orada para için değil, kapanış için vardı. 8.000 dolar istedi ve şansölye ona 10.000 dolar verdi. Kent tüm bunları Richard ve Renée'ye anlattığında, rahibin kendisiyle yaşadığı deneyimden sadece birkaç yıl önce tüm Galvin çocuklarını bu kadar iyi tanıyor olmasına onlar kadar şaşırmıştı. Kent, Freudy'yi tanıdığında on sekiz yaşındaydı; tıpkı Donald'ın şoförü olarak çayırda kalmaya gittiğinde olduğu gibi bir gençti. Mimi, Kent'in hikayesini öğrendiğinde, bir zamanlar olasılık olan şey onun için kesinlik haline geldi. Burada bir doğrulama ve hatta bir modus operandi'nin işaretleri vardı. Freudy'nin adının taciz mağdurları ve savunma grupları tarafından kamuoyuna açıklanan listelerden hiçbirinde yer almaması veya hiçbir kamu davasında adının geçmemesi onun için önemli değildi. Ona göre her şey sıraya girmişti. Hangi olayların kamuoyuna açıklanmadığını ve hangi rezil rahiplerin günahlarının halı altına süpürüldüğünü kim bilebilirdi? Mimi, Freudenstein'ın süpermarketteki mısır gevreği kutuları gibi oğullarını incelediğine ve en çok beğendiğini bulana kadar onları incelediğine inanmaya başladı. "Ailemi ayıklamıştı" dedi. "Büyük bir erkek çocuk ailesi olduğunu biliyordu." Oradan, Mimi her şey için yeni bir küresel açıklama olarak Peder Freudenstein'a sarıldı - ailesinde işlerin bu kadar ters gitmesinin büyük nedeni. Rahibin Donald'a cinsel tacizde bulunduğunu, Donald'ın da kardeşlerine fiziksel tacizde bulunduğunu ve en azından bunlardan biri olan Jim'in kız kardeşlerine cinsel tacizde bulunduğunu söylemesi mantıklı değil miydi? Ya Jim de Peder Freudenstein tarafından tacize uğramış olsaydı? Bu onun neden pedofil olduğunu açıklamaz mıydı? Belki de ailedeki tüm şizofreni - Mimi'nin şimdiye kadar kalbinin derinliklerinde genetik olduğuna inandığı - bu taciz zincirinin stresiyle harekete geçmişti? Donald ve Peter'ın hastalıklarının tam ortasında nasıl bu kadar aşırı dindar hale geldiklerine bakın; bu gerçekten bir tesadüf olabilir miydi, yoksa havadaki Katolik imgesi travmanın ardından yeniden kullanılmaya hazır mıydı?"
Ne kadar üzücü ki, anne aslında ailesinin sorunlarının nedenini buldu, ancak şizofreni için "genetik" bir neden bulmaya çalışmak için çok fazla para harcanmıştı. Bu yüzden kitabın yazarı Robert Kolker, daha sonra şunları yazıyor: "Mimi elbette birkaç sonuca varıyordu. Cinsel taciz, şizofreniye neden olmaz; bu kesin."
** Psikiyatrik ilaçların, zombi etkisi..
""Zombi" Vakası (Şizofreni, Bipolar, Kişilik Bozukluğu)
"Zombi (Zombie)" Lityum vakası (Şizofreni, bipolar, Kişilik Bozukluğu)..
"Zombi" Vakası.. Rebecca adında Hristiyan bir kadına iki uçlu bozukluk, ardından Kişilik Bozukluğu teşhisi kondu. Evlendikten kısa bir süre sonra öfkelendi, talepkar oldu. Kendisini rahatsız eden küçük şeyler için kocasına ve çocuklarına bağırıyordu. Kocası ona büyümesini, bağırmayı bırakmasını ve ev işlerini yapmasını söylediğinde, şiddetli ve kontrol edilemez bir öfkeye kapılıyordu. Kocası kısa sürede itaatkar olmayı, kadının istediğini yapmasına izin vermeyi ve hiçbir konuda ona meydan okumamayı öğrendi. Bu, ona kocası üzerinde daha fazla kontrol sağladı ve günahkâr davranışları daha da kötüleşti. Daha önce evin reisiydi ve kendisine bağırılıyordu. Şimdi ise sebepsiz yere sürekli bağırılan, korkak, hadım edilmiş, itaatkar bir erkekti. Kocası bu davranışlardan kurtulmak istedi ve karısını bir psikiyatriste götürdü, psikiyatrist de karısına beyninde kimyasal dengesizlik teşhisi koydu ve Lityum reçete etti. Otuz yıl boyunca bir Psikiyatristin bakımı altındaydı ve reçete edildiği gibi Lityum aldı. İlaçlar öfke, bağırma vb. gibi davranış sorunlarının çoğunu hemen çözdü ancak bunun nedeni Lityumun ilgisizlik ve kayıtsızlık yaratan güçlü bir kimyasal lobotomi ilacı olmasıydı. Artık bağırmıyor ve sinirlenmiyordu çünkü büyük veya küçük hiçbir şeyi umursamıyordu. Ayrıca bütün gün evde oturmaktan başka pek bir şey yapmıyordu ve kesinlikle ev dışında hiç çalışmıyordu. Yönetici işlevinin %80'inde çalışıyordu ve kilisede Rebecca ile konuştuğunuzda, nefes alan bir manken gibiydi. Diğerleri ona "Zombi" diyordu.
Yerel kilisenin hiçbir ibadetini kaçırmazdı ve diğer kiliselerin müjde toplantılarına giderdi. Yeni bir şehre taşındı ve bir tıp doktorunun bakımı altına girdi. Bu doktor Rebecca'nın vaka geçmişini inceledi, bir psikiyatriste danıştı ve ihtiyaç duymadığı halde güçlü ve zayıflatıcı bir antipsikotik ilaç aldığını keşfetti! Ayrıca Rebecca'nın en başından itibaren tamamen yanlış teşhis edildiğini tespit etti. 6 aylık bir süre boyunca doktor Rebecca'yı dikkatlice ilacı bıraktı. Şiddetli yoksunluk belirtileri yaşadı. Zihinsel durumu hemen hemen anında dramatik bir şekilde iyileşti. Rebecca, hayatının en güzel döneminde 30 yıl boyunca yürüyen bir zombiydi, ev işi bile yapamıyordu veya bir işte tutunamıyordu. Kilise üyeleri, Rebecca'nın kişiliğinin nasıl canlandığını ve ilaçları bıraktıktan sonra Rebecca'da ne kadar büyük bir değişiklik gördüklerini belirttiler. Rebecca normal bir şekilde işlev görebiliyor ve sosyalleşebiliyor. Geriye dönüp baktığında, Rebecca kendini ilaç kaynaklı bir stupor, kimyasal bir lobotomi olarak tanımlıyor. Psikiyatristi'ne ve başından beri tıbbi olarak hiçbir sorunu olmamasına, sadece günlük hayatta sıkça görülen biraz stres ve ele alması gereken bir dizi davranış sorununa öfkeliydi.
Tartışma: Rebecca ciddi davranış sorunları olan genç bir eş ve anneydi. Bencil, özdenetimden yoksun, istediğini elde edemediğinde öfkeli bir mizacı vardı ve kocasına karşı bir hak sahibi olma duygusu vardı. Bunlar, size herhangi bir "kişilik bozukluğu" teşhisi konulmasına neden olan davranışlardır. Dünyanın bir Hristiyanı herhangi bir "kişilik bozukluğu" ile etiketlemesi, bireyin yapması gereken çok fazla değişiklik ve tövbe etmesi gerektiği anlamına gelir. Rebecca hiper (manik) ve kontrolden çıkar, sonra depresyona girer ve ağlamaya başlardı. Esasen ateist evrimci doktorlar tarafından uyuşturularak itaat ettirildi. Günümüzde bile çoğu Hristiyan gibi, kocası da biyopsikolojinin kötülüklerinin farkında değildi.
"Akıl hastaneleri veya psikiyatrik tedaviler hakkındaki filmler bazen psikiyatrik ilaçların insanları nasıl zombiye dönüştürebildiğini doğru bir şekilde tasvir eder. Michael Keaton'ın başrol oynadığı bir komedi olan Rüya Takımı (The Dream Team)'de akıl hastaları başarılı bir şekilde doktor kılığına girerler. Hastalar, en son bir hastane koğuşunda televizyona uyuşturulmuş bir şekilde bakarken görülen psikiyatristlere zorunlu ilaç reçete ederek kaçmayı başarır. En azından bir dereceye kadar, bu zombi etkisi insanların kendilerine veya başkalarına zarar vermesini geçici olarak engelleyebilir. Örneğin, dirençli hastaları hızla bastırmak için kaslara enjekte edilebilen "antipsikotik" ilaçlar bu şekilde acil servislerde, hastanelerde ve hapishanelerde kullanılır. Dirençli hastalar, beyindeki uyuşturma etkisiyle kimyasal olarak kontrol edilir. Bu prosedüre doğru bir şekilde "kimyasal lobotomi" adı verilmiştir. "Antipsikotik" ilaçlar ayrıca istemli hareketleri kontrol eden beyin merkezlerini baskılayarak, kişinin herhangi bir hız, çeviklik veya kararlılıkla tepki vermesini engeller — bu da "ilaçsal deli gömleği" betimleyici ifadesinin kullanılmasını gerektirir." -(İlacınız Sorununuz Olabilir 'Your Drug May Be Your Problem', Peter Breggin, David Cohen, 2007 AD, s. 57)
Davranışın faydaları: Bu, Narsisistik Davranış Seçimi Yasasını (NBC) gösterir EDS-7.7.1.NBC
1. Dikkat çekme, Gurur, Övgü, Onur, Şöhret: EDS-7.4.3. Bir çocuk etrafta dolaşıp yaygara kopardığında, bu genellikle ilgi istediği anlamına gelir.
2. Görevden veya yaşam durumundan kaçış: EDS-7.4.4. Rebecca, genç bir anne ve ev hanımı olmanın tüm zor işlerini yapmaktan ona bir bahane veren bir yol seçti.
3. Sempati: EDS-7.4.5. Debbie, genç bir anne olarak katlandığı tüm zor işlerin bir yandan övülmemesi gerektiğini hissetti, ancak insanların ona ne kadar zorlandığını söylemesini sevdi. Kilisenin tamamı 30 yıl boyunca kendisine "işten çıkma" kartı verdiğinde, ilaçlarla düzelen tıbbi bir soruna sahip olduğuna inandıkları için böyle bir sempati gördü.
4. Başkaları üzerinde kontrol: EDS-7.4.6. Bazı genç eşlerin kocalarını kontrol etmenin yollarını araması yaygındır. Psikotik hale gelerek, Rebecca istediği olmazsa oturup ağlamaya veya çığlık atmaya başlayarak kararları kendisi verebilirdi.
Rebecca olgunlaşmamışlığı ve bencilliği için ağır bir bedel ödedi çünkü bu ona hayatının 30 yılına mal oldu. Evdeki davranışları, manevi açıdan çocukları üzerinde korkunç etkilere neden oldu. Kocasıyla hala evli olmasının tek nedeni, onun kaprislerine boyun eğerek onu mutlu etmek için elinden gelen her şeyi yapmasıydı. Çocuklar baskın, bağıran, ezici bir anne ve pasif, itaatkar bir babaya katlanmak zorunda kaldıklarında, bu Tanrı'nın emrettiği aile yapısı değildir. Çocuklar için, aynı anda hem gaza hem de frene basmak gibiydi. Rebecca gergin, "yumurta kabukları üzerinde yürümek", "anneni üzme" türünden bir ortam yarattı. Tanrı'nın amaçladığı gibi yetişkin olgun kadınlığın bir modeli olmaktan ziyade, bir canavara katlanmak zorunda kaldılar. Ne kendisi, ne kocası ne de kilise, kendisini kilisede işlevsiz, katkıda bulunmayan ve kocasına evde sorun çıkaran bir üye olarak tutan şeytanın eline attığını bilmiyordu. Herkesin bir veya iki yıllık pharmakia'dan sonra deneyimlediği acı verici yoksunluk semptomlarına katlandıktan sonra (Gal 5), kendini 30 yıl önceki kişisel gelişiminde olduğu yerde buldu. 30 yıl önce öğrenmeyi reddettiği şeyi aniden öğrenmek zorunda kaldı.
İlaçlar davranışlarını düzeltmesine yardımcı olmadı, sadece onu o kadar uyuşuk hale getirdi ki artık öfkelenmek istemiyordu. Rebecca'yı 30 yıldır komada olan ve aniden uyanan 25 yaşında genç bir anne olarak düşünün. Vücudu 30 yaş daha yaşlı olmasına rağmen, olgunluğu hala 25 yaşında birinin olgunluğudur. Şimdi ilaçları sonsuza dek bıraktıktan sonra, bir kez daha onu öfkelendiren ve kocasına karşı ilgi ve kontrol talep eden şeyler hissediyor. Ancak şimdi, günahkâr davranışlarını düzeltmek için bir uyuşturucu değil, özdenetim öğreniyor. Bu hikaye, çoğu Hristiyanın psikiyatrinin kötülükleri konusunda ne kadar inanılmaz derecede bilgisiz olduğunu gösteriyor. Nöroleptiklerin uzun süreli kullanımından kaynaklanan yoksunluk etkileri şiddetlidir ve ilaçtan kurtulmak için doğrudan bir doktorun gözetimi gerekir. Kilisede yasadışı uyuşturucu kullanımı ve bağımlılıklar konusunda uyarıda bulunan birçok vaaz dinledi, ancak 30 yıl boyunca günde 5 kez eroin çeken adam kadar kötü bir ilaç bağımlısı olduğunu asla kavrayamadı.
Georgia Örneği: "Dört ay sonra, antidepresan almayı bıraktıktan sonra Georgia, yıllardır ilk kez "canlı" hissediyordu. Yaşama sevincinin ne kadar büyük olduğunu tamamen unutmuştu. İlaç, farkında olmadan canlılığını bastırıyordu. Kronik olarak depresif olduğunu ve sürekli ilaca ihtiyacı olduğunu yanlışlıkla düşünmüştü." -(İlacınız Sorununuz Olabilir 'Your Drug May Be Your Problem', Peter Breggin, David Cohen, 2007 AD, s. 76)
Greg vakası: "Sonraki beş yıl, psikiyatristlerinin tahmin ettiği gibi geçti. Greg, Massachusetts'teki Worcester Politeknik Enstitüsü'ne (WPI) girmesine rağmen, o kadar fazla ilaç kullanıyordu ki, "Çoğu zaman bir sis bulutu içinde yaşıyordum. Zihniniz sadece bir kum torbasıdır. Ve bu yüzden okulda gerçekten kötüydüm. Odamdan nadiren çıkıyordum ve gerçeklikle bağımı kaybetmiştim." [Greg], ilaçlarını azaltmaya yönelik ilk adım olacağını düşünerek tıbbi bir kontrole gitti, ancak karaciğeri kapandığı için Depakote ve Geodon'u hemen bırakması gerektiği söylendi. Aniden kesilmesi o kadar fiziksel acıya neden oldu ki -"terleme, eklem ve kas ağrısı, mide bulantısı, baş dönmesi" diyor- paranoyasının geri gelip gelmediğine bile dikkat etmedi. Ama çok kısa bir süre içinde, ara sıra uyarıcı kullanması dışında tüm psikiyatrik ilaçlarını bıraktı ve esrar içmeyi de bıraktı. "Dürüst olmak gerekirse, beş yıldır ilk kez uyanıyormuşum gibi hissettim" diyor. "Sanki tüm o yıllar boyunca kendimi kapatmışım ve sadece hayatta yuvarlanıp gidiyormuşum ve bir tekerlekli sandalyede itiliyormuşum gibi hissettim ve sonunda uyandım ve tekrar kendim oldum. İlaçların beni ben yapan her şeyi benden aldığını hissettim ve sonra ilaçları bıraktığımda beynim uyandı ve tekrar çalışmaya başladı.." (Bir salgının anatomisi 'Anatomy of an Epidemic', Robert Whitaker, 2010 AD, s. 202)
"Zombie" vakasında örneklendirilen tanı yasaları:
- Rebecca, "bipolar" etiketinin, kontrol avantajlarına kavuşursa ve temel ev işlerini yapmak zorunda kalmazsa ödemeye razı olduğu bir bedel olduğunu hesaplamıştı. Bu, Türev Kişisel Fayda Yasası'nı (DPB "Derivative Personal Benefit ") EDS-7. 7. 2. DPB'yi göstermektedir.
- Ev işlerini yapamadığını iddia etmesine ve hatta bunun uyuşturucuya bağlı olduğunu söylemesine rağmen, Rebecca'nın ilgisini çeken birçok şey vardı, örneğin örgü örmek gibi, büyük bir beceriyle ustalaşmıştı. Bu, Narsisistik Seçici İşlev Bozukluğu Yasası'nı (NSD "Narcissistic Selective Dysfunction") EDS-7. 7. 3. NSD'yi göstermektedir.
- Rebecca, kendisi kaçmaya çalıştığı kocası için çok fazla sorun ve iş yaratmaya istekliydi. Bu, Domino Problem Transferi Yasası'nı (DPT "Domino Problem Transference") EDS-7. 7. 4. DPT'yi gösterir.
- Rebecca'nın günahkâr davranışları kocasını rahatsız ediyor ve sinirlendiriyordu. Sonunda o kadar kötüleşti ki, onun sıkıntılarından kurtulmak için psikiyatristlere başvurdu. Karısını bir zombiye dönüştüren rahatlamayı Lityumda buldu. İlaçlar sorunları asla çözmese de, onun olgunlaşmamış öfke nöbetlerinin yoğunluğunu ve sıklığını tolere edilebilir bir düzeye düşürdü. Bu, Rahatsızlık Tolerans Eşiği Yasası'nı (ATT "Annoyance Toleration Threshold") EDS-7. 7. 5. ATT'yi gösterir.
- Doktor, onu müşteri listesinde tutarak 30 yıl boyunca on binlerce dolar kazandı. Para kazandığı sürece, onun yaşam kalitesinin olmaması önemli değildi. Bu, Simbiyotik Hazine Parazitozu (STP "Symbiotic Treasury Parasitosis") Yasasını (EDS-7. 7. 6. STP) göstermektedir.
- Küçük bir çocuk, Rebecca'nın istediğini elde edemediğinde öfke nöbeti geçiren şımarık, kontrolden çıkmış bir zorba olduğunu kolayca anlayabilir. Bir çocuk onun hakkında, "İstediğini elde edemediğinde neden öfke nöbeti geçiriyor? " diyebilir. Bu, Pediatrik Çok Yönlü Bulanıklaştırma (PMO "Pediatric Multifarious Obfuscation") Yasasını (EDS-7. 7. 12. PMO) göstermektedir.
Rebecca'nın çocukları artık büyüdü ve hayatında asla doldurulamayacak büyük bir boşluk var. Bir bakıma, Tanrı'nın kendisinden istediği görevleri yerine getirmek yerine, istediğini yapmakta özgür olduğu sürece 30 yıl boyunca uyuşturucuya katlanmayı seçmesi, on yetenek benzetmesine çok benziyor. O, yeteneğini 30 yıl boyunca kuma gömen ve kişisel olgunluk kazanımı elde edemeyen köledir. Neyse ki Rebecca, katlanmayı seçtiği psikiyatri sisteminin kötülüklerini görebiliyor ve hayatının izlediği yoldan derinden pişmanlık duyuyor. Lityum bağımlılığından kurtulduktan beş yıl sonra, 30 yıl önce sorunlarının çözümünün bir hapta değil, kendi irade gücünde ve Tanrı'ya itaatinde yattığını açıkça itiraf ediyor.
Not: Bunlar gerçek vaka hikayelerine dayansa da, kişilerin kimliklerini gizlemek için isimler ve ayrıntılar değiştirildi. Bu uygulama tıbbi vaka geçmişi yayımlama standartlarına uygundur.
İncil Psikiyatrisi Vaka Kitabı © Sürüm 7.. Casebook of Biblical Psychiatry©, İncil Psikiyatrisinin prensiplerini gerçek dünya vakalarına dayanarak hayata geçiriyor ve Hristiyanları farklı durum türleriyle tanıştırıyor. İncil Psikiyatrisi©'nin bu pratik tamamlayıcı cildi, yalnızca tanıyı değil, aynı zamanda deneyimli Hristiyanların İncil'e dayalı tedavi yaklaşımları için derinlemesine tartışmalarını da içeriyor. Dinamik gerçek yaşam vaka çalışmalarının titizlikle detaylandırıldığı bu cilt, günümüz tedavi yaklaşımları hakkında uzman görüşüne ilgi duyan tüm klinik Psikiyatristler, ruh sağlığı bakım profesyonelleri ve Hristiyanlar için basitçe "okunması gereken" bir kitaptır. Psikiyatri öğrencileri, eğitimciler ve uygulayıcılar, sosyal hizmet görevlileri, hemşireler, tıp doktorları ve ilgili sıradan kişiler, bu benzersiz cildi günlük çalışmalarında paha biçilmez bir değerde bulacaklardır." (235)
"Antipsikotik ilaçlar hastalarda zombi benzeri bir duruma yol açıyor
Zihinsel sağlık sorunları için antipsikotik ilaç kullanan toplum üyeleriyle yapılan görüşmeler, ilaçların nasıl uygulandığı, plaseboya karşı etkililiği ve yan etkilerinin şiddeti konusunda artan endişelere katkıda bulundu. Son araştırmalar ayrıca damgalanmanın, kişilerin yardımcı olduklarına inanmamalarına rağmen 'sadece ilaçlara katlanmaya' nasıl yol açabileceğine de değiniyor. Örneklem büyüklükleri sınırlı olsa da, Murdoch Üniversitesi ve Queensland Üniversitesi araştırmacıları, yaşanmış deneyime ilişkin içgörünün paha biçilmez olduğunu söylüyor. Murdoch Profesörü Paul Morrison, "Antipsikotik ilaç kullanan kişiler, fiziksel, sosyal ve duygusal yaşamlarına ulaşan ve başkalarının tam olarak kavramasının zor olduğu bir korku ve acı düzeyine neden olan olumsuz yan etkiler yaşıyorlar" diyor.
Rahatsız edici bir yan etki yaşayanların oranının yüzde 50 ila 70 arasında olduğu tahmin ediliyor ve çalışmamıza katılanlar ortalama altı ila yedi ilaç yan etkisi bildirdiler. "Bir yabancının bunun bireysel tüketiciler için ne anlama geldiğini ve bunun kendi imajlarını ve başa çıkma yeteneklerini nasıl etkilediğini anlaması zordur. " Yan etkiler arasında Parkinsonizm, akatizi (huzursuzluk) ve tardif diskinezi (istemsiz hareketler) ve ayrıca kilo alımı, hipersomni, uykusuzluk, cinsel işlev bozukluğu, ağız kuruluğu, kabızlık ve baş dönmesi yer alabilir. En derin yan etki, birçok kişiyi 'zombi durumuna' düşüren aşırı yorgunluktur.
Umutsuzluğa kapılan katılımcılar... Rahatsız edici bir şekilde, araştırmacılar katılımcıların genellikle kabulün baskın olduğu bir 'umutsuzluk kültürü' sergilediğini buldular ve bunun bir bireyin iyileşme isteğini yok edebileceği konusunda uyardılar. Prof. Morrison, "Buradaki sorun, akıl hastalığı olan kişilerin, psikotropik ilaçların sakatlayıcı etkilerini itiraz etmeden kabul etmeye ne ölçüde şartlandırıldıkları" diyor. Akıl sağlığı personelinin itirazı önleme yeteneği, toplulukların hastaya yüklediği suçluluk duygusundan kaynaklanmaktadır. "Bu suçluluk duygusu ve utanç olmadan, akıl sağlığı tüketicileri ve sevdikleri, zombi benzeri bir bilinç ve fiziksel rahatsızlıkla dolu bir hayatın sesler duymaktan daha iyi olduğunu kabul etmeye bu kadar hazır olur muydu, yoksa daha 'temiz' ilaçlar geliştirmek için daha yoğun çabalar mı talep ederlerdi? "
Çalışma, yan etkileri değerlendirmek ve izlemek ve uygulayıcılar ile ilaç kullananlar arasında daha iyi iletişim kurmak için standart bir derecelendirme ölçeği oluşturulmasını savunuyor. Araştırma, yaşam kalitesini iyileştirdiği kanıtlanmış rahatlama ve dikkat dağıtma teknikleri gibi psikososyal tedavi yöntemlerinin araştırılması gerektiğini öne sürüyor. Araştırmacılar ayrıca hastalara hangi ilaçların kendileri için en iyi işe yaradığı konusunda daha fazla söz hakkı verilmesini, böylece onlara bir anlam, amaç ve öz saygı duygusu kazandırılmasını öneriyor." (254)
""Uysal olsun İstiyorlar".. Amerika Birleşik Devletleri'ndeki Huzurevleri Demans Hastalarına Nasıl Aşırı İlaç Veriyor
Özet.. "Bana çok fazla hap veriliyor... [Etkisi geçene kadar], konuşamıyorum bile. Bunu yaptıklarında dilim tutuluyor. [Bana antipsikotik ilaçları vermemelerini] istiyorum. Bunu söylediğimde, beni [huzurevinden] çıkarmakla tehdit ediyorlar. Beni öyle bir hale getiriyorlar ki düşünemiyorum. Hiçbir şeyin beni olduğum kişi olarak değiştirmesini istemiyorum." —Walter L., Teksas'taki bir huzurevinde antipsikotik ilaçlar verilen 81 yaşındaki bir adam, Aralık 2016.
"Burası eskiden bir ölüm hapishanesi gibiydi. Antipsikotik ilaçlarımızı altı ayda yarıya indirdik. Sakinlerimizin yarısı antipsikotik kullanıyordu. Sakinlerimizin sadece yüzde 10'unun akıl hastalığı var." —Antipsikotik ilaç kullanım oranını düşürmeyi başaran Kansas'taki bir huzurevindeki hemşirelik müdürü, Ocak 2017.
Ortalama bir haftada, Amerika Birleşik Devletleri'ndeki bakım tesisleri, ilaçların onaylandığı tanıları olmayan 179. 000'den fazla kişiye antipsikotik ilaçlar veriyor. İlaçlar genellikle özgür ve bilgilendirilmiş onay olmadan veriliyor, bu da tıbbi müdahalenin amacı, riskleri, faydaları ve alternatifleri ile karar vermede baskı veya zorlama olmamasının tartışılmasına dayalı bir karar gerektiriyor. Bu kişilerin çoğu - bakım evlerindeki çoğu insan gibi - Alzheimer hastalığı veya başka bir demans türüne sahip. ABD Hükümet Hesap Verebilirlik Ofisi'nin (GAO "Government Accountability Office") analizine göre, tesisler genellikle ilaçları hastalığın yaygın semptomlarını kontrol etmek için kullanıyor. Bu semptomlar onları yaşayan kişiler, aileleri ve bakım tesisi personeli için sıkıntı verici olabilse de, bu semptomları antipsikotik ilaçlarla tedavi etmenin faydalarına dair klinik deneylerden elde edilen kanıtlar zayıf. ABD Gıda ve İlaç Dairesi (FDA "Food and Drug Administration") bunları bu kullanım için asla onaylamadı ve bu semptomlar için kullanımına karşı uyardı. Çalışmalar, antipsikotik ilaçların ortalama olarak demanslı yaşlı kişilerde ölüm riskini neredeyse iki katına çıkardığını bulmuştur. İlaçlar bilgilendirilmiş onay olmadan uygulandığında, insanlar böyle bir risk alma seçimini yapmıyorlar. (....)" (306)
"Huzurevlerinde Antipsikotiklerin Kötüye Kullanımı İnsanlık Trajedisi
88 yaşındaki Lenora Cline, Kaliforniya, Whittier'deki bir huzurevindeki yatağında. Kızı Laurel Cline, pencerenin yanında duruyor ve Lenora'yı günde iki kez ziyaret ediyor. Whittier, Kaliforniya, 1 Ağustos 2017. Tüm fotoğraflar: © 2017 Ed Kashi, İnsan Hakları İzleme Örgütü için..
Annenizin bir huzurevinde olduğunu ve aniden sürekli uykulu olduğunu hayal edin. İlk başta bunamasının kötüleştiğini düşünüyorsunuz. Ama sonra huzurevi personelinin sizinle veya onunla konuşmadan ona güçlü yeni bir ilaç - bir antipsikotik ilaç - verdiğini fark ediyorsunuz. Gıda ve İlaç Dairesi'nin bu ilaçların anneniz gibi kişilerde ölüm riskini neredeyse iki katına çıkardığı konusunda uyardığını öğreniyorsunuz. Huzurevi personeliyle yüzleştiğinizde, annenizin "zor davranışlar" sergilediğini ve ilacı kesmek isterseniz ihtiyaçlarını karşılayamayabileceklerini ve taburcu etmek zorunda kalabileceklerini söylüyorlar. İlaçları kimyasal kısıtlama olarak kullanmak yasadışı olsa da, bu Amerika'daki huzurevlerindeki yaşlıların başına her gün geliyor.
Her hafta, Amerika Birleşik Devletleri'ndeki huzurevlerindeki 179. 000'den fazla kişiye, kullanımları onaylanmış herhangi bir rahatsızlıkları teşhis edilmemiş olmasına rağmen antipsikotik ilaçlar veriliyor. Genellikle, tesisler ilaçları bilgilendirilmiş onam almak için herhangi bir çaba göstermeden uygular. Birçok huzurevi bu ilaçları psikoz veya nörolojik bir bozukluk gibi belirli bir tıbbi rahatsızlığı tedavi etmek için değil, yatıştırıcı etkileri nedeniyle kullanır. Antipsikotik ilaçlar, huzurevi sakinlerini sakinleştirerek ve yatıştırarak kontrol etmeyi kolaylaştırır. (....)
ALLEN WAGNER, Overland Park, KS.. 79 yaşındaki Allen Wagner, 27 Temmuz 2017'de Kansas'taki Overland Park'taki bir huzurevindeki odasında karısı Charlene tarafından saçı kesiliyor.. 79 yaşındaki Allen Wagner'a 2009'da bunama teşhisi konuldu ve o zamandan beri huzurevlerine ve geriatrik psikiyatri hastanelerine girip çıkıyor. Allen'ın karısı Charlene, hem onunla vakit geçirmek hem de hak ettiği bakımı aldığından emin olmak için her gün onu ziyaret ediyor. Yaşadığı birçok tesiste ciddi ihmal ve istismara tanıklık etmiş biri olarak, onun en büyük savunucusu olması gerektiğini biliyor. Charlene, İnsan Hakları İzleme Örgütüne (Human Rights Watch) "Bir huzurevinde [Allen] tamamen uyuşturuluyordu, öyle ki onunla konuşamaz hale geliyordunuz" dedi. Her huzurevinde, bazen kendisinin veya Charlene'in izni olmadan, kendisine antipsikotik ilaçlar reçete edildi. Charlene, "Bir ara ona iki farklı antipsikotik ilaç verdiler ve tamamen etkisiz hale geldi" diye hatırlıyor. (....)
LENORA CLINE, Whittier, CA.. 88 yaşındaki Lenora Cline, Kaliforniya, Whittier'daki bir huzurevindeki yatağında. Kızı Laurel Cline, Lenora'yı günde iki kez ziyaret ediyor. Whittier, Kaliforniya, 1 Ağustos 2017.. 88 yaşındaki Lenora Cline, üç yıldır Kaliforniya, Whittier'daki bir huzurevinde yaşıyor. 10 yıl önce bunama teşhisi konduktan sonra, başlangıçta kızı Laurel ile birlikte yaşıyordu. Ancak düşüp kalçasını kırdığında, Laurel annesine artık güvenli bir şekilde bakamayacağını hissetti ve onu bir huzurevine yerleştirdi. (...) Annesi bakımevine girer girmez, aldığı bakımın kalitesi konusunda endişelenmeye başladı. Annesini ziyaret ediyor, birkaç saatliğine ayrılıyor ve sonra geri döndüğünde onu hiç çevrilmemiş bir şekilde aynı pozisyonda buluyordu. "Bir keresinde içeri girdiğimde, sırılsıklamdı, şilte boyunca her yer ıslanmıştı" dedi Laurel.
Lenora, personelin dikkatini çekmek için sık sık çığlık atardı. Laurel şöyle açıkladı: "Onlara acı çektiğini, acı çektiğini, aç olduğunu, bir sorunu olduğunu, bu yüzden çığlık attığını söyledim. " Ancak Laurel, Lenora'yı neyin rahatsız ettiğini araştırmak yerine, ona antipsikotik ilaçlar olan Risperdal ve Seroquel ve daha sonra antipsikotikler gibi sakinleştirici etkisi olabilen bir antianksiyete ilacı olan Ativan verildiğini söylüyor. İlaçlar Lenora'yı zaman zaman uyuşuk ve daha az ifadeli, diğer zamanlarda ise daha rahatsız ve sesli hale getirdi. Sağlığı kötüleşti ve Laurel'e göre hastanelerin tespit ettiği idrar yolu enfeksiyonları, pulmoner emboli ve diğer hastalıklar gibi altta yatan sorunlar ilaçlarla gizlenerek çözülemedi. Annesi için savunuculuk yaptıktan sonra, tesis Lenora'nın ilaçlarını kesmeyi kabul etti. Laurel, Lenora'ya günde iki kez bakımını üstlenmek için ziyaret ediyor. İnsan Hakları İzleme Örgütüne (Human Rights Watch) annesi için sürekli endişelendiğini söylese de, bakım tesisinde annesine bakmak için sık sık bulunabildiği için mutlu olduğunu, çünkü tesisin yetersiz personele sahip olduğunu biliyor. Personelin zor bir pozisyonda olduğunu kabul ederken, bakımlarını destekleyecek akrabaları veya arkadaşları olmayan diğer sakinler için de endişeleniyor.
LOIS BENKULA, Topeka, KS.. Lois Benkula, 75, şu anda yaşadığı huzurevindeki odasında, torunu Sarah Benkula (ortada) ve kızı Karla Benkula (sağda), 55 ile birlikte. Karla, annesinin şu anki tesiste aldığı bakım konusunda kendini çok daha rahat hissediyor. Topeka, Kansas, 28 Temmuz 2017. Lois Benkula, 75, ilk olarak 2014 yılında Kansas'taki bir huzurevine girdi ve aynı yılın ilerleyen zamanlarında bunama teşhisi kondu. Annesi bir huzurevine taşındıktan kısa bir süre sonra, Lois'in kızı Karla, saçlarının genellikle yağlı olduğunu ve yıkanmış gibi görünmediğini fark etmeye başladı. Ziyaretler arasında endişelendi ve annesini olabildiğince sık görmeye çalıştı. Ancak, o sırada Lois'i kabul eden tek huzurevi, Karla'nın evinden arabayla birkaç saat uzaklıktaydı. Karla'ya göre tesis, Lois'in bakımı hakkında görüşmek üzere personelin ne zaman bir araya geleceğine dair kendisine uygun bildirimi yapmayı reddetti ve Karla'nın telefonla aramasına da izin vermedi.
Karla, Lois'i başka bir huzurevine yerleştirmek için çalışırken, tesis onu "ilaçları için yeniden değerlendirilmek" üzere başka bir kasabadaki bir hastanenin geriatrik psikiyatri ünitesine gönderdi. Karla, annesinin "harekete geçtiğinin" söylendiğini söyledi. Karla, hastanede annesine bipolar bozukluk teşhisi konduğunu açıkladı - genellikle ergenliğin sonlarında veya erken yetişkinlikte teşhis edilen bir durum - ve antipsikotikler reçete edildi.
Antipsikotikleri aldıktan sonra Karla şunları söyledi: "Konuşmuyordu. Gülmüyordu. Ağlamıyordu. Hiçbir şey yapmıyordu. Sadece oturup sanki orada yokmuş gibi bakıyordu." Bu, onu yetiştiren kadından dramatik bir değişimdi: "Annemin sessiz olduğunu hiç görmedim. Hiçbir zaman bir fikri olmadığını veya umursamadığını görmedim. " Lois, hafta içi bir reklam firmasında sekreter olarak çalışırken ve hafta sonları ofisleri temizlerken Karla'yı büyüten bekar bir anneydi. "Ben ve o vardık. Kimse bizi alt edemezdi," diye hatırlıyor Karla. Karla sonunda Lois'i bakımı konusunda çok daha rahat hissettiği başka bir tesise taşımayı başardı. "[Antipsikotikleri] bıraktı. Geri döndü. Sağlıklı. Sağlıklı görünüyor. Gülüyor. Gülümsedi," dedi Lois İnsan Hakları İzleme Örgütüne. "Annemi geri alabildiğim kadar geri aldım." (....)" (307)
"Rapor, Huzurevi Sakinlerinin 10'da 8'ine Psikiyatrik İlaç Verildiğini Buldu
Sakinlerin güvenliği ve hükümet müdahalesi konusunda endişe yaratıyor.. Yeni bir hükümet raporuna göre, Medicare'deki yaşlı bakım evi sakinlerinin onda sekizine yakın zamanda dokuz yıllık bir süre zarfında psikiyatrik ilaçlar reçete edildi. Bu, yılda yaklaşık bir milyon sakin anlamına geliyor. Sağlık ve İnsan Hizmetleri Bakanlığı'nın Müfettişlik Ofisi tarafından geçen hafta yayınlanan rapor, ABD bakım evlerinde psikiyatrik ilaçların uygunsuz kullanımını azaltmak için yıllardır süren çabaların başarısız olduğunu öne sürüyor.
Bilimsel olarak psikotropik olarak bilinen ilaçlar, huzurevi sakinlerinin savunucuları ve kanun koyucular tarafından uzun zamandır huzursuz hastaları, özellikle de bunama hastalarını sakinleştirmek için kullanılan "kimyasal deli gömleği" olarak eleştiriliyor. Bunlar arasında kaygı giderici ilaçlar, antidepresanlar, antipsikotikler, antikonvülzanlar (genellikle epileptiklere reçete edilir) ve zihinsel süreçler ve davranışlarla ilişkili beyin aktivitesini etkileyen diğer ilaçlar yer alır. Rapora göre, ülke çapındaki uzun süreli Medicare sakinlerinin yaklaşık %80'ine (65 yaş ve üzeri ve 101 gün veya daha uzun süredir huzurevinde olanlar) 2011'den 2019'a kadar her yıl bir tür psikotropik ilaç reçete edildi.
"Bu ilaçların uygunsuz ve tehlikeli kullanımıyla karşı karşıya kalmaya devam eden sakinler için derin endişe duyuyoruz" dedi, psikotropik ilaçları yanlış bir şekilde uyguladıkları gerekçesiyle huzurevlerine dava açan AARP Vakfı'nın dava başkan yardımcısı Kelly Bagby. "Bu ilaçlar ölümcül sonuçlara yol açabilir." Müfettiş genelinin raporunu "hayati önemde" olarak nitelendirdi ancak "AARP Vakfı'nın sonuçlara hiçbir şekilde şaşırmadığını" söyledi. (....)" (308)
"Huzurevleri, Sakinleri Kontrol Etmek İçin Reçeteli İlaçları Nasıl Kötüye Kullanıyor?
Huzurevlerinde sevdikleri olan kişiler, aile üyelerinin huzurevlerinde en iyi bakımı aldıklarını haklı olarak varsayarlar. Buna fiziksel ve ruhsal sağlıklarının tedavisi de dahildir. Aileler, sevdiklerinin yalnızca tamamen gerekli olan ilaçları kullandığını varsayarlar. Ne yazık ki, durum her zaman böyle değildir. Huzurevleri genellikle sakinleri yalnızca kontrollerini kolaylaştırmak amacıyla ilaçlara başlatır. Bu, son birkaç on yıldır büyüyen bir sorun olmuştur. Almaları gerekmeyen ilaçlara başlamalarının yanı sıra, bu sakinler bu ilaçları almanın bir sonucu olarak sağlık ve davranışsal komplikasyonlar yaşayabilirler. Huzurevinde bir sevdiğiniz varsa, bu olgunun farkında olmanız, huzurevi sakinlerine davranışlarını kontrol etmek için genellikle hangi ilaçların verildiğini bilmeniz ve kimyasal kısıtlamanın belirtilerini belirlemeniz kritik öneme sahiptir.
Bir Huzurevi Neden Sevdiğim Kişiye İhtiyaç Duymadıkları İlaçları Verir? Açıkça söylemek gerekirse, ihtiyacı olmayan bir sakine ilaç vermenin amacı, personelin işini kolaylaştırmaktır. Bu, bir tür huzurevi istismarıdır. Bazı huzurevi sakinlerinin, özellikle de bu sakinler bilişsel sorunlardan muzdaripse, zorlayıcı davranışlar sergileyebildiği doğrudur. Ayrıca, bazı sakinlerin psikozdan muzdaripse antipsikotikler veya diğer ruh halini değiştiren ilaçlarla tedavi edilmesi gerektiği de doğrudur. Yanlış olan, bu ruh halini değiştiren ilaçların, personelin onlarla çalışmasını kolaylaştırmak için huzurevi sakinlerine onları sakinleştirme amacıyla verilmesidir. (....)" (309)
"Tutuklanan Geliş(tir)me : Britney Spears'ın Anı Kitabı, Nesilden Nesile Travma, Psikiyatrik İstismar ve Dayanıklılık Konusunda Bir Kurtulan Hikayesi
Yarı emekli pop yıldızı Britney Spears, tüm kişisel, profesyonel ve tıbbi kararların babasının yasal kontrolü altında olduğu 13+ yıllık vesayetiyle müziği kadar ünlüdür. Bu nedenle, davasında uzun süredir muhabirlik yapan biri olarak, özellikle İçimdeki Kadın (The Woman in Me) başlıklı otobiyografisini okumak için can atıyordum. Bir zamanlar kendi hayatını sürdüremeyecek kadar "akıl hastası" olarak görüldüğü için, Grammy ödüllü sanatçının sonunda hikayesinin kendi tarafını paylaşmaya istekli ve muktedir olması, medeni ve engelli hakları açısından bir dönüm noktasıdır. Ve bu hiç de hoş bir durum değil.. Birçok ünlü anı kitabı gibi, Spears'ın kariyerindeki gelişimini ve kişisel hayatındaki önemli olayları, bilinenlerle birlikte, bilinmeyen samimi ayrıntıları da anlatıyor. Medyada bomba gibi bir "her şeyi anlatan" kitap olarak çerçevelenen kitap, onun acı dolu bir geçmişi kapatma çabasıdır. Ancak aynı zamanda bir ilki de temsil ediyor: Uzun süreli bir vesayetten serbest bırakılan birkaç Amerikalıdan birinin tanıklığı.
Ayrıca nadir bir durum: Psikiyatrik istismarın önde gelen, ana akım bir platformda belgelenmesi. (Ekim ayı sonlarında yayınlanan kitap anında en çok satanlar arasına girdi ve Hollywood şimdi film hakları için yarışıyor. ) Gerçekten de, haklarının elinden alınması ve başkalarının gözetimi altında psikiyatrik ilaçlar yutmaya zorlanması hikayeleri -diğer rezaletlerin yanı sıra- normalde radar altında olmayan bir tür sistematik istismara dair bir pencere sunuyor. Ancak kitabın etkisi bunun ötesine geçiyor. (....)
Zorla tedavi.. Öğrendiğimiz kadarıyla Britney'i daha önce birçok kez "rehabilitasyona" zorlamıştı; bir keresinde Britney'nin reçetesiz enerji takviyeleri aldığını keşfettikten sonra. Ve Britney'nin içki içmesi zaten yasak olmasına ve kendi içki sorunları olmasına rağmen, onu haftada birkaç kez AA toplantılarına katılmaya zorlamıştı. Ancak o dans hareketine itiraz ettikten sonra, Jamie ve terapisti onu uyumsuz çalışma alışkanlıklarıyla ve günlük ilaçlarını bırakmakla suçladılar. (Bunun imkansız olduğunu çünkü ilacı alırken izlendiğini belirtiyor) Daha sonra kapsamlı bir "bilişsel test"e zorlandı ve başarısız olduğu söylendi. Bu, Jamie'nin ona söylediğine göre, özel olarak tasarlanmış, yoğun bir tedavi planından geçmek için şimdi bir psikiyatri tesisine taşınacağı anlamına geliyordu. Britney, babasına (aslında ciddi şekilde hastaydı) ve kendi ruh sağlığına bakmak için ara vereceğini duyuracaktı. Haber medyası bunu doğru olarak bildirdi.
Psikiyatrik istismar.. Kitabın en rahatsız edici bölümlerinden bazılarında, dört ay süren istemsiz programın terapötik olmaktan çok uzak olduğunu öğreniyoruz. Her zamanki "ilaçlarından" koparıldı - muhtemelen yoksunluk sendromuna sürüklendi - ve lityuma ve daha sonra antipsikotik Seroquel'e zorlandı. Hiçbir mahremiyeti yoktu, banyo yaparken ve giyinirken izlendi. Temiz hava alması engellendi ve haftada yedi gün, bütün gün bir sandalyede oturması ve psikiyatristlerle konuşması istendi. (O sandalyede hareket etmekte acı çektiğini anlatması, yeni ilaçların akatiziye neden olmuş olabileceğini düşündürüyor: "Ayaklarımda, kalbimde ve beynimde kaygı hissettim. O enerjiyi asla yakamadım. ") Ve çıkış kale direkleri hareket etmeye devam etti: "Telaşlanırsam, iyileşmediğimin kanıtı olarak alındı" diye yazıyor. "Üzülür ve kendimi ifade edersem, kontrolden çıkmış ve delirmiş olurdum. " Hakaret üstüne hakaret, ailesinin onu ziyaret etmediğini söylüyor. Onlar ve mahkeme tarafından atanan avukatı serbest bırakılmasına yardımcı olmayı reddetti. "Beni öldürmeye çalıştıklarını düşündüm" diye birden fazla yazdığında paranoyaktan çok mecazi geliyor. Britney için bu Kafkavari geldi: İşlediğini bilmediği bir suç için ceza. Bana işkence gibi geliyor (BM insan hakları ihlali). Ama sonunda eve döndüğünde, ailesinin "sanki hiçbir şey olmamış gibi" davranarak onu kandırdığını söylüyor. Sanki o yerde neredeyse dayanılmaz bir travma yaşamamışım gibi. "
Özgürlüğü bulmak.. Bu zulüm onu sindirmek yerine, vesayetini sona erdirme kararlılığını güçlendirdi. Psikiyatri tesisindeki bir hemşirenin kendisine #Britney'eÖzgürlük (#FreeBritney) hareketinin videolarını gösterdiğinde, bir gün bunu başarabileceğine inanacak kadar desteklendiğini hissettiğini belirtiyor. Geri kalanı tarih oldu; ailesinden iki yıl daha uzaklaşıp mahkeme tarafından atanan avukatının kendisine yardım etmesini sağlamaya çalıştıktan sonra Britney 911'i aradı ve "babamı vesayet istismarı nedeniyle ihbar etti. " Ertesi gün, bir yargıcın önünde bu konuda ifade verdi ve kendi avukatını seçme hakkını kazandı: babasını vesayetinden almasına ve ardından anlaşmayı tamamen sona erdirmesine yardımcı olan eski bir savcı. 12 Kasım 2021'de, 40. yaş gününe çok az bir zaman kala serbest bırakıldı. (....)" (301)
Bu çalışma psikiyatri alanında, 'çok fazla öfkeye' neden oldu, bu 'anlaşılabilir bir durum' çünkü çoğu psikiyatrik ilacı, 'işe yaramaz ve tehlikeli' hale getirdi ve çalışma, psikiyatri alanının tamamını bir 'sahtekarlık' olarak tamamen itibarsızlaştırdı. Yazarlar 'tüm eleştirilerin kendilerine gönderilmesi' için neredeyse bir yıl beklediler ve şimdi yanıtlarını yayınladılar: "Depresyonun serotonin hipotezi: hem uzun süredir reddedildi hem de hala destekleniyor mu?" (c) Makalenin tamamı.(d)
Ve yine de bu yozlaşmış psikiyatristler, 'kilise hristiyanlığında, çok yüksek bir itibara' sahipler, Pastörler ve diğer Hristiyan liderler, kiliselerinin üyelerini "zihinsel sağlık (/akıl sağlığı -"mental health")" için yardım aramaları için bu suçlulara yönlendiriyorlar, çünkü 'doktorlar, tüm sağlık sorunlarının cevabı' olarak görülüyor. Milyonlarca Hristiyanı, ailelerini büyütmelerine yardımcı olması için psikiyatristlere yönlendiren dünyadaki en büyük "kiliselerden" biri, bir psikiyatrist olan Dr. James Dobson tarafından kurulan Aile'ye Odaklanma (Focus on the Family)'dir.
Günlük radyo yayınlarının '150'den fazla dilde 5.000'den fazla istasyonda' duyulduğu ve tahmini 'küresel izleyici kitlesinin, 200 milyondan fazla olduğu' bildiriliyor. Bu hafta, "zihinsel sağlık" hakkında 2 bölümlük bir yayın yayınladılar, burada bir kez daha, İncil'in "zihinsel sağlık" hakkında ne öğrettiğini tartışmak yerine, bunun yerine bir psikiyatriste yöneldiler:
Depresyondan Kalıcı Kurtulmak İçin Umut Bulmak.. "Zihinsel ve davranışsal sağlık konusunda önde gelen bir otorite olan Dr. Gregory Jantz, depresyonla ilişkili 'suçluluk ve utanç duygularıyla' boğuşanlara cesaret ve yardım paylaşıyor. 'Sağlıklı alışkanlıklar' geliştirerek, 'inanç topluluğunuzda ruhsal olarak' büyüyerek ve uygun olduğunda reçeteli ilaçları alarak 'zihin, ruh ve beden' için umut ve şifa bulan hastaların başarı hikayelerini anlatıyor."
Devam etmeden önce, bu 'ilaçların ve doktorların, ne kadar kötü olduğunu' ifşa etmemden rahatsız olacak olanlara, tıpkı 'son on beş yıldır, bu yolsuzluğu' ifşa ettiğimden beri sizlerin de defalarca yaptığınız gibi, ve bana şuna benzer ifadelerle e-posta gönderme eğiliminde olacak olanlara seslenmek istiyorum: "Brian, 'bu ilaçlar kelimenin tam anlamıyla hayatımı kurtardı ve onlarsız, var olamazdım. Bizim gibi insanların 'depresyondan, nasıl muzdarip' olduğunu ve 'bu ilaçların, ne kadar hayat kurtarıcı' olduğunu bilemezsiniz." Evet yapabilirim. Ben bir 'intihar' mağduruyum ve hayatım boyunca, 'depresyonla' mücadele ettim. Hayatım, bir kişinin "zihinsel sağlık hastalığı" gibi yanlış etiketleri nasıl atabileceğinin ve Tanrı'ya güvenip "Tanrı için hiçbir şeyin imkansız olmadığı" bir hayat yaşayabileceğinin bir kanıtıdır. ASLA antidepresan kullanmadım ve yıllardır bir doktordan HİÇBİR reçeteli ilaç almadım. Bu ilaçlar yalnızca zararlıdır ve asla iyileştirmez.
Dr. Kirsch'in 2013'te belirttiği gibi, 'herhangi bir rahatlamayı sağlayan şey, bu ilaçlara olan inancınızdır' ve inancımı, başka bir yere koymayı tercih ederim. Focus on the Family'de düzenli olarak yer alan bu psikiyatristlerden bazılarını inceledim ve hepsinin, 'çocuklara yönelik "zihinsel sağlık" ile başa çıkma' konusunda 'çok benzer bir yaklaşımı' var ve nadiren İsa Mesih'e ve İncil'e atıfta bulunuyorlar. Yukarıda, bugün ve dün Focus on the Family yayınında yer alan Dr. Gregory Jantz'a yapılan açıklamada, "inanç topluluğunuzda ruhsal olarak büyümek" ifadesinin, 'reçeteli ilaçlarla birlikte listelendiğini' görebilirsiniz. Kişisel inançtan ziyade "inanç topluluğu"na vurgu yapıldığına dikkat edin. Birkaç yıl önce Hillary Clinton, 'bir çocuğu büyütmek için "bir köyün" gerektiğine inandığını' söylediği için hıristiyanlar tarafından şeytanlaştırılmıştı, çünkü hıristiyanlar, bu inancın 'hükümet sosyalizmini desteklediğini' iddia ediyordu. Ancak "Hristiyan" doktorlar, 'bir çocuğu büyütmek için bir "inanç topluluğu" gerektiğini' söylediklerinde, bu, nasıl farklı olabilir? Birçok kez gösterdiğim gibi, ABD Hükümeti ve Amerikan Kilisesi esasen aynıdır, çünkü 'biri, diğeri olmadan' hayatta kalamaz.
Ailenin Odağı'nın (Focus of the Family) 'aile rehberliği ve sağlığı' için başvurduğu uzmanlardan biri de "klinik sosyal hizmet uzmanı, psikanalist, ebeveyn koçu ve yazar" olan Dr. Erica Komisar'dır. Çocuk Doktoru Dr. Meg Meeker, Focus on the Family'ye düzenli olarak katkıda bulunur ve Dr. Erica Komisar'ı "ruh sağlığı" konusunda uzman olarak tanıtır. Erica Komisar, Orada Olmak: Dayanıklı Çocuklar Yetiştirmek (Being There: Raising Resilient Children) adlı araştırma makalesinde, 'sağlıklı çocuklar yetiştirmenin' planını ortaya koyar. Bu araştırma makalesi üzerine verdiği bir derste, "Kurumsal bakım, en kötü seçenektir" demiştir, ancak görünüşe göre "ruh sağlığı"nı, kendisi (ve Focus on the Family gibi diğerleri) gibi görmeyen ebeveynlerden, 'bir çocuğu, tıbbi olarak kaçırmak', çocuğu, 'koruyucu bakım grubu evi' gibi 'bir "kuruma" yerleştirme' seçeneğini sunar. Bu "araştırma makalesinde", "İsa" kelimesini ararsanız, sıfır sonuç alırsınız. Bunun nedeni muhtemelen Komisar'ın bir Yahudi olması ve Yahudiler ile Hristiyanlar arasında öne çıkan bir "uzman" olmasıdır. Ayrıca Kurumsal Medya'da sık sık konuk oluyor ve 2019'da Wall Street Journal'a verdiği bir röportajda, 'ateist olan ebeveynlerin, çocuklarına, 'Tanrı hakkında, yalan söylemeleri' gerektiğini söylediği' bildiriliyor. Çalışmalarını öven kişiler arasında Dış İlişkiler Konseyi'nin Emeritus Başkanı Leslie H. Gelb de var.
Focus on the Family elbette 'Hristiyan Evlat Edinme ve Evlat Edinme çocuk ticareti hareketinde' bir liderdir ve 2004 yılında Harvard Kadın Hukuku Dergisi'nde "Ebeveyn Seçmek İçin Rehber İlkeler (Guiding Principles for Picking Parents)" adlı makaleyi yayınlayan Profesör Elizabeth Bartholet gibi önemli konuşmacılara yer vermiştir. Şunu yazmıştır: "Hukuk, kimin 'ebeveyn' olup olmadığına ve ebeveyn olan birinin 'ebeveyn olmayı' bırakıp bırakmayacağına ve 'hangi temele göre' bırakacağına karar verir. Benim argümanım, devletin, ailede genel olarak 'daha aktif bir rol' oynaması gerektiğidir; ailelerin, 'başarılı bir şekilde işlev görmesini' sağlamayı amaçlayan 'önceden artırılmış destek hizmetleri' sağlamalı ve aileler dağıldığında, çocukları, 'istismardan ve ihmalden korumaya' daha istekli olmalıdır."
Bkz. : "ABD'deki Herkes, Yakında 'Ebeveyn Olmak ve Çocuklarını Tutmak' İçin 'Hükümet Onayına' mı İhtiyaç Duyacak?" (e)
Doktorlar, Kurumsal Hristiyanlıkta En Yüksek Otoritedir.. COVID 2020'de ortaya çıktığında, Focus on the Family dışarı çıktı ve ABD'deki en ünlü doktor olan ABD Cerrah Genel Müdürü'nü günlük yayınlarına davet ederek herkese 'COVID'e, "Hristiyan" yanıtın ne olması gerektiğini' anlattı. Dr. Jerome Adams da görünüşe göre İncil hakkında bilgiliydi, çünkü o günkü konuşmasında İncil'i referans olarak kullanmıştı.
Alıntılar:
-----------
-
John Fuller: Sunucunuz Focus başkanı ve yazarı Jim Daly ile Focus on
the Family'ye hoş geldiniz. Ben John Fuller ve bugün konuğumuz olarak
ülkenin en iyi doktoru olan ABD Cerrah Genel Müdürü'nü aramızda
ağırlamaktan onur duyuyoruz.
- Dr. Adams: Bence herkesin bilmesi ve herkesin bu krizi Washington, D. C. 'den çözemeyeceğimizi anlaması çok önemli. Bu, insanların bir araya gelip doğru şeyi yapmak için birbirlerini desteklediği topluluklarda çözülecek.
- Jim: Evet ve bu - yapmamız gereken şey bu. Bilmiyorum - bu Amerikan ruhuyla ilgili bir şey, o bireyselcilik, yani, bilirsiniz, bunu bu şekilde yapmam söylenmesine rağmen, ben bunu farklı bir şekilde yapacağım. (Gülüşmeler) Bu durumda aleyhimize işliyor, değil mi?
- Dr. Adams: Kesinlikle öyle ve biliyorsunuz, İncil'i düşündüğünüzde, sıklıkla bahsettiğimiz şeylerden biri kilisedir. Ve birbirimizin etrafında olma ihtiyacından bahsediyoruz. Bunu tek başımıza yapamayız. Bu zor zamanları tek başımıza atlatamayız. Umut var. Bilimsel olarak ve inanç açısından umutlu olmak için sebep var. Medyada olduğumda beni hayal kırıklığına uğradığımı gördüğünüz nadir zamanlar, insanların bir konuya açıkça politik bir bakış açısı getirmeye çalıştıkları veya gerçekten belirgin bir gündem olduğunda veya CDC ve FDA gibi hükümet kurumlarına saldırdıkları zamandır. Bunlar, ülkelerine hizmet etmek için çok daha fazla para kazanabilecekleri işlerinden vazgeçen kamu görevlileridir. Ve herkes, sizi temin ederim ki, bunun diğer tarafına geçmek için çok çalışıyor.
- Jim: Pekala, herkesin çabasına bakmanın ve lütfen milyonlarca Focus dinleyicisi adına bunu ifade etmenin ne kadar harika bir yolu - yapabildiğiniz ve uygun olduğunda - insanlar için ne kadar dua ettiğimizi ve - ve hepinizi düşündüğümüzü ifade edin. Size şu soruyu sormama izin verin. Medyada yer aldı. Siz Mesih'te bir kardeşsiniz, bu yüzden bu konudaki fikrinize güveniyorum. Bu maske meselesi - ne? Yani yine, bana göre, şu anda biraz saçma bir tartışma. Ama, sadece havayı temizleyin. Maske yaklaşımı ne olmalı?
- Dr. Adams: Bu konuyu ele alma fırsatı için çok teşekkür ederim çünkü kafa karıştırıcı. İncelikler var. Ve insanların bilmesini istediğim şey şu. Başlangıçta CDC, Dünya Sağlık Örgütü ve ofisim genel halkın maske takmamasını önermişti çünkü o zamanki verilerin tamamına baktık ve dışarıdaki veriler koronavirüse yakalanmaktan korunmanın bir yolu olarak maske takmanın lehine değildi. Bununla birlikte, giderek daha fazla insanın semptomları olduğunu bilmeden hastalığı yaydığını görüyoruz ve bu nedenle CDC'den verileri incelemesini ve daha fazla insanın halka açık yerlerdeyken başkalarına koronavirüs bulaştırmaktan korunmak için maske takmasını önermemiz gerekip gerekmediğini anlamasını istedik.
- Jim: Doğru. Ve bunu çok takdir ediyorum, Dr. Adams. Cerrah General, bugün Focus on the Family'de bize zaman ayırdığınız için çok minnettarım. Sizin için dua edeceğiz. Tekrar ediyorum, her dinleyiciden Cerrah General Adams'ı dua listelerine eklemelerini rica ediyorum. Bu yüzden, bizimle olduğunuz için tekrar teşekkür ederim.
- Dr. Adams: Teşekkür ederim ve sağlık çalışanlarını ve ilk müdahale ekiplerini de dua listenize ekleyin, çünkü onlar her gün bizi güvende tutmak için hayatlarını riske atıyorlar.
- Jim: Kesinlikle katılıyorum. Tanrı sizi korusun.
- Dr. Adams: Tanrı sizi de korusun.
- Jim: Dinleyici olan size dönmeme izin verin. Yani, size sunabildiğimiz programdan çok gurur duyuyorum. Yani, son birkaç haftaya baktığımda, Ulusal Sağlık Enstitüleri başkanı Dr. Francis Collins; Senato Lideri Senatör Mitch McConnell; Dr. Hager ve Dr. Lile kürtaj konusunu konuşuyorlardı; ve şimdi, Cerrah General Dr. Adams, Ulusun Doktoru olarak ulusun neyle karşı karşıya olduğu konusunda bize bir güncelleme sunuyor. Bakanlığı destekleyen sizlere teşekkür etmek istiyorum. Bunu yapabiliyor ve bu bilgilendirici ve ilham verici programı sizin desteğiniz sayesinde size getirebiliyoruz.
Eğer bu, 'Kurumsal Hristiyanlığın, ABD Hükümeti ile el ele çalıştığına' dair güçlü bir kanıt değilse, o zaman ne olduğunu bilmiyorum. 'Kurumsal Hristiyanlığı' desteklediğinizde, 'ABD Hükümeti'ni ve tıbbi sistemi' destekliyorsunuz. 2015 yılında, Focus on the Family, artık bir "kilise" olduklarını belirterek vergi durumlarını değiştirdi ve 'paralarının, tam olarak nasıl harcandığını ve en yüksek maaşlı çalışanlarının, maaşlarını gizli tutmalarına' izin verdi.
"Büyük evanjelik kar amacı gütmeyen kuruluşlar, 'maaşlarını gizlemelerine' olanak tanıyan 'IRS ile yeni bir strateji' deniyor Birkaç büyük evanjelik kuruluş, son yıllarda 'IRS ile kar amacı gütmeyen' bir statüden, "kilise" statüsüne geçtikleri yeni bir stratejiye geçtiler; bu da 'paralarının, tam olarak nasıl harcandığını ve en yüksek maaşlı çalışanlarının maaşlarını gizli tutmalarına' olanak tanıyor. Bu stratejik değişim, yakın zamanda evanjelik kurumları izleyen bağımsız, bağışçı tabanlı bir grup olan MinistryWatch tarafından vurgulandı. IRS statü değişikliği, Focus on the Family ve Billy Graham Evangelistic Association gibi bu grupların, 'kurumlarının, mali durumlarının ayrıntılarını kamuya açıklayan bir form doldurmaktan kaçınmalarına' olanak sağlıyor. Grupların liderleri, 'idari maliyetlerden kaçınmak için statülerini değiştirdiklerini' söylüyor; bazıları ayrıca IRS ile bu statünün, 'LGBT hakları' konusunda açılacak olası davalarda, 'kendilerine, 'ekstra din özgürlüğü koruması' sağlayabileceğine' inanıyor. Kilise olmak için başvuruda bulunmanın potansiyel maliyeti, kuruluşların, politikacılar adına 'kampanya yürütememesi' veya çalışmalarının önemli bir kısmını, yasama konusunda 'lobi yapmaya' ayıramamasıdır. Eleştirmenler, bu seçeneğin, halkı, 'vergi muafiyetli kuruluşların nasıl faaliyet gösterdiğine' dair önemli bilgilerden mahrum bıraktığını söylüyor. MinistryWatch'tan Warren Cole Smith, "Şeffaflık ve hesap verebilirlik, dünyaya önemli bir mesaj gönderiyor, bu yüzden bu eğilim potansiyel olarak yıkıcı" dedi.
ABD vergi kanunu, onlarca yıldır dini olanlar da dahil olmak üzere 'kar amacı gütmeyen kuruluşların' çoğu, vergiden muaf tutulmasına izin veriyor. Bağışçılar ayrıca 'kar amacı gütmeyen gruplara' yaptıkları bağışları, kendi vergilerinden düşebilirler. Ancak ibadethane olmayan 'vergi muafiyetli kuruluşlar' da yıllık bir Form 990 doldurmalıdır. Formda yıllık gelir, 'en yüksek maaşlı çalışanların maaşları, yönetim kurulu üyelerinin ve büyük müteahhitlerin isimleri ve kuruluşun idari maliyetlere ve bağış toplamaya harcadığı para miktarı' hakkında bilgiler yer alır. 990 yerine, bazı ibadethaneler (genelde IRS tarafından "kilise" olarak tanımlananlar), 'kendi denetimlerini, kamuoyuna duyurmayı' tercih ediyor ancak bunu yapmak zorunlu değil. MinistryWatch yakın zamanda 'yüksek maaşlı Hristiyan bakanlık yöneticilerinin' bir listesini yayınladı ancak birçoğu '990 dosyalamadığı' için, 'birkaç papaz ve kar amacı gütmeyen kuruluş yöneticisi' hariç tutuldu. Bu tür bakanlıklar amaç bakımından çeşitlilik gösterse de, genellikle çoğu kilisenin yaptığı gibi işlemezler; en azından 'haftada bir ibadet ayini' halka açıktır. Smith, bu eğilimi, birkaç yıl boyunca raporlarında evangelist 'Franklin Graham'ın maaşı' hakkında yazdıktan sonra fark etmeye başladığını söyledi. 2015'teki birkaç rapor, Graham'ın kurulmasına yardımcı olduğu bakanlık olan Samaritan's Purse'den ve babasının bakanlığı olan 'Billy Graham Evangelistic Association'dan 880.000 dolar maaş aldığını' öne sürüyordu. BGEA artık bir kilise olarak listelendiğine göre, 990 dosyalamıyor ancak web sitesinde bir mali rapor yayınlıyor; bu belge, 'Graham'ın bakanlıktan aldığı maaşı' açıkça belirtmiyor. Kamuya açık dosyalar, 'Samaritan's Purse'den aldığı tazminatın (/ödeme, maaş), yaklaşık 700.000 dolar olduğunu' gösteriyor." Focus on the Family kesinlikle 'ilaç ve aşı' yanlısıdır. Aşılar hakkındaki pozisyonlarını burada bulabilirsiniz. Açıkça bir tıp doktoru tarafından yazılmış.
Alıntılar: "Bilmeniz gereken ilk şey, bazı grupların ve bireylerin iddialarının aksine, aşıların güvenli olduğudur. Herhangi bir aşı doktorunuzun ofisine ulaşmadan önce, birkaç tur sıkı klinik testten geçer. Hükümet, mümkün olduğunca güvenli olduklarından emin olmak için piyasaya sürüldükten sonra tüm aşıları izlemeye devam eder. Çocukların küçük bir azınlığı, sinirlilik, enjeksiyon bölgesinde hassasiyet ve düşük dereceli ateş gibi hafif reaksiyonlar yaşayabilirken, bir aşıya karşı şiddetli bir reaksiyon olasılığı son derece düşüktür - hastalıktan kaynaklanan komplikasyon olasılığından çok daha düşüktür. Kızamık-kabakulak-kızamıkçık ve difteri-tetanos-boğmaca üçlü aşıları gibi bazı aşılar kombinasyon halinde uygulanır ve bebekler genellikle tek bir muayenehane ziyaretinde birkaç aşı alırlar. Bu, bazı ebeveynlerin bebeklerinin bağışıklık sisteminin aynı anda çok fazla aşı almaları sonucu zayıflayabileceği endişesini dile getirmelerine yol açmıştır. Aslında, bir çocuğun bağışıklık sistemi, önerilen aşılamaların tamamı boyunca, bir çocuğun normal bir gün içinde karşılaşacağından çok daha az antijene maruz kalır. Aşılamanın, çocukların küçük ve hala savunmasız olduğu bir zamanda yapılması son derece önemlidir. (Yalanlarının geri kalanını burada (f) okuyun.)"
COVID sırasında 'aşılar ve Dünya Sağlık Örgütü' için bile dua ettiler. İBADET: İSA'NIN ALGILARINIZI FETHETMESİNİ İZLEYİN "Bir TV yorumcusu son haftalarda, "Görev, Covid'i fethetmektir." dedi. Fethetmek kelimesi, İsa'nın Vahiy 2:17'de kullandığı kelimeyle aynıdır. Bazıları bunu "üstesinden gelmek" olarak tercüme eder. Dr. Roger Birkman sık sık şu ifadeyi kullanırdı: "Hayatın gerçekliği, algılarınızın -doğru veya yanlış- yaptığınız her şeyi etkilemesidir. Algılarınıza dair doğru bir bakış açısı kazandığınızda, diğer birçok şeyin ne kadar yerine oturduğuna şaşırabilirsiniz." Birlikte seyahat ederken ve ben onun ve Sue'nun Houston'daki evlerinde, genellikle gece geç saatlere kadar kaldığımda, Dr. Birkman ve ben Tanrı'nın her zaman engelleri kaldırmadığını, bunun yerine, O'nun gücüyle yolda kalmamızı ve üstesinden gelmemizi istediğini konuştuk. Tanrı'nın dünya bilim insanlarına bir aşı göstermesi için dua ediyorum (ve onları birlikte çalışmaya teşvik eden Dünya Sağlık Örgütü'ne minnettarım). Bununla birlikte, bu virüsü ortadan kaldırmayacağız, burada kalacak ve yeni bir aşının bizi nasıl koruyacağı henüz belirlenmedi."
'Büyük İlaç Şirketlerinin 'İlaç ve Aşılarını' Zorlayan Kurumsal Hıristiyanlık Tarafından Kaç Kişi Daha Mahvolacak?' Yakın zamanda sokaklarda evsiz yaşayan ve ardından İncil'deki İsa ile tanışan genç bir adamın hikayesini yayınladık. Bakınız: "Sokaklarda Yaşayan Genç Adam İncil'deki İsa'yı Buluyor – İlaç ve "Ölümcül Çevrimiçi" Bağımlılıkların Üstesinden Geliyor" (g)
Bağımlılığa giden yolu ve evsiz bir şekilde sokaklarda kalması, büyük ilaç şirketlerinde çalışan Hristiyan anne ve babasının, ona 8 yaşındayken 'psikiyatri ilacı Adderall'ı vermesiyle' başladı. "90'ların ortasında, yoğun bir doğu kıyısı şehrinin dışında, yoğun bir banliyö mahallesinde, iki ebeveynli bir evde doğdum. Ebeveynlerimin ikisi de tıpla uğraşıyordu ve istediğim hiçbir şeyden yoksun kalmadım. Noel sabahı ağacın alt yarısını bile göremiyordum. Manevi olarak konuşursak, uygun zamanlarda kiliseye Noel arifesinde, Paskalya'da ve belki de uygun olduğunda birkaç başka seçilmiş vesileyle gittiğim için, iyi havalarda Hristiyanlığın uygulamaları konusunda oldukça bilgiliydim. İnancın hayatımda arka planda kalmasına (ya da hiç olmamasına) rağmen, teyit edildiğimi hatırlıyorum. 2000'lerin başıydı ve Runescape ve Newgrounds hayatımı yönetiyordu. Matematik çalışmak yerine 'arkadaşlarımla eğlenmeyi sevdiğim' için, bir çocuk psikoloğu 'DEHB olduğumu' tespit etti ve 8 yaşlarındayken Adderall'a başladım. Bu, 'motor tikleri geliştirmeme ve izole olmama' neden oldu, çünkü 'başımı sallamak ve gözlerimi takıntılı bir şekilde devirmek gibi belirli hareketleri, kontrol edemediğim' için çok utanıyordum. Bu benim sosyal olarak sonum değildi, ancak kendimi daha çok 'video oyunlarına ve artık ölümcül çevrimiçi yaşam tarzı' olarak bilinen şeye doğru çekilirken buldum."
Ve 'reçeteli ilaçlara bağımlılık' nedeniyle 'sokaklarda yaşayan tek kişi' o değildi. Yakın zamanda bana şunları yazdı: "İnsanları oldukça iyi tanıdım. Çoğu zaman konuşarak geçti. Çoğu zaman bir sürü evsiz dedikodusuydu. Bazen nereden geldiğimizden konuşurduk. Tanıdığım bir kadın, Karren, aslında oldukça zengin bir geçmişe sahipti, sanırım babası doktordu. Bambu ve brandalardan devasa bir barınak inşa etmişti, bu yüzden sık sık onun evine giderdim. Birlikte olduğum herkes sık sık ilaç kullanıyordu veya içki içiyordu veya her ikisini birden yapıyordu ve herkes genellikle 'reçeteli ilaçlar' veya sadece küçük yaştan itibaren 'ilaç denemeleri' nedeniyle oraya geliyordu. İlaç sorunlarının üstüne bir de tonlarca "zihinsel sağlık" sorunu vardı."
Yakın zamanda yazdığım gibi, Kurumsal Hıristiyanlık, 'onlarsız, hayatta kalamayacağınıza' ve "yalnız kovboy" Hıristiyanlar olmadığına ve bir kişinin 'bir "kilise" veya "inanç topluluğu"nun parçası OLMASI GEREKTİĞİNE' inanmanızı sağlamak istiyor. Bkz: "Hristiyan Mitleri: İncil, İsa'ya İnananların "Bir Kiliseye Katılmasının" Zorunlu Olduğunu Öğretmez" (h)
Ama size yalan söylüyorlar, tıpkı "aile" ve tıbbi sistemle ilgili hemen hemen her şey hakkında yalan söyledikleri gibi. "Aile" hakkında öğrettikleri İncil'den değil. Bakınız: "Amerikan Hristiyan Ailesi Kavramı Bir Efsanedir ve İncil'de Hiçbir Yerde Bulunmaz" (i)
Kurumsal Hristiyanlığın liderleri arasında da her yerde olduğu kadar çok 'pedofil ve çocuk tacizcisi' var, hatta belki daha da fazla. Az önce bir internet arama motoruna "papaz cinsel tacizden tutuklandı" yazdım ve 3.720.000 sonuç döndürdü. Ayrıca bakınız: "Çocuk 'Cinsel Tacizcileri' Yakınınızda Yaşıyor ve Çoğu Toplumunuzun Liderleri" (j) (....)" (63)
- Dr. Adams: Bence herkesin bilmesi ve herkesin bu krizi Washington, D. C. 'den çözemeyeceğimizi anlaması çok önemli. Bu, insanların bir araya gelip doğru şeyi yapmak için birbirlerini desteklediği topluluklarda çözülecek.
- Jim: Evet ve bu - yapmamız gereken şey bu. Bilmiyorum - bu Amerikan ruhuyla ilgili bir şey, o bireyselcilik, yani, bilirsiniz, bunu bu şekilde yapmam söylenmesine rağmen, ben bunu farklı bir şekilde yapacağım. (Gülüşmeler) Bu durumda aleyhimize işliyor, değil mi?
- Dr. Adams: Kesinlikle öyle ve biliyorsunuz, İncil'i düşündüğünüzde, sıklıkla bahsettiğimiz şeylerden biri kilisedir. Ve birbirimizin etrafında olma ihtiyacından bahsediyoruz. Bunu tek başımıza yapamayız. Bu zor zamanları tek başımıza atlatamayız. Umut var. Bilimsel olarak ve inanç açısından umutlu olmak için sebep var. Medyada olduğumda beni hayal kırıklığına uğradığımı gördüğünüz nadir zamanlar, insanların bir konuya açıkça politik bir bakış açısı getirmeye çalıştıkları veya gerçekten belirgin bir gündem olduğunda veya CDC ve FDA gibi hükümet kurumlarına saldırdıkları zamandır. Bunlar, ülkelerine hizmet etmek için çok daha fazla para kazanabilecekleri işlerinden vazgeçen kamu görevlileridir. Ve herkes, sizi temin ederim ki, bunun diğer tarafına geçmek için çok çalışıyor.
- Jim: Pekala, herkesin çabasına bakmanın ve lütfen milyonlarca Focus dinleyicisi adına bunu ifade etmenin ne kadar harika bir yolu - yapabildiğiniz ve uygun olduğunda - insanlar için ne kadar dua ettiğimizi ve - ve hepinizi düşündüğümüzü ifade edin. Size şu soruyu sormama izin verin. Medyada yer aldı. Siz Mesih'te bir kardeşsiniz, bu yüzden bu konudaki fikrinize güveniyorum. Bu maske meselesi - ne? Yani yine, bana göre, şu anda biraz saçma bir tartışma. Ama, sadece havayı temizleyin. Maske yaklaşımı ne olmalı?
- Dr. Adams: Bu konuyu ele alma fırsatı için çok teşekkür ederim çünkü kafa karıştırıcı. İncelikler var. Ve insanların bilmesini istediğim şey şu. Başlangıçta CDC, Dünya Sağlık Örgütü ve ofisim genel halkın maske takmamasını önermişti çünkü o zamanki verilerin tamamına baktık ve dışarıdaki veriler koronavirüse yakalanmaktan korunmanın bir yolu olarak maske takmanın lehine değildi. Bununla birlikte, giderek daha fazla insanın semptomları olduğunu bilmeden hastalığı yaydığını görüyoruz ve bu nedenle CDC'den verileri incelemesini ve daha fazla insanın halka açık yerlerdeyken başkalarına koronavirüs bulaştırmaktan korunmak için maske takmasını önermemiz gerekip gerekmediğini anlamasını istedik.
- Jim: Doğru. Ve bunu çok takdir ediyorum, Dr. Adams. Cerrah General, bugün Focus on the Family'de bize zaman ayırdığınız için çok minnettarım. Sizin için dua edeceğiz. Tekrar ediyorum, her dinleyiciden Cerrah General Adams'ı dua listelerine eklemelerini rica ediyorum. Bu yüzden, bizimle olduğunuz için tekrar teşekkür ederim.
- Dr. Adams: Teşekkür ederim ve sağlık çalışanlarını ve ilk müdahale ekiplerini de dua listenize ekleyin, çünkü onlar her gün bizi güvende tutmak için hayatlarını riske atıyorlar.
- Jim: Kesinlikle katılıyorum. Tanrı sizi korusun.
- Dr. Adams: Tanrı sizi de korusun.
- Jim: Dinleyici olan size dönmeme izin verin. Yani, size sunabildiğimiz programdan çok gurur duyuyorum. Yani, son birkaç haftaya baktığımda, Ulusal Sağlık Enstitüleri başkanı Dr. Francis Collins; Senato Lideri Senatör Mitch McConnell; Dr. Hager ve Dr. Lile kürtaj konusunu konuşuyorlardı; ve şimdi, Cerrah General Dr. Adams, Ulusun Doktoru olarak ulusun neyle karşı karşıya olduğu konusunda bize bir güncelleme sunuyor. Bakanlığı destekleyen sizlere teşekkür etmek istiyorum. Bunu yapabiliyor ve bu bilgilendirici ve ilham verici programı sizin desteğiniz sayesinde size getirebiliyoruz.
Eğer bu, 'Kurumsal Hristiyanlığın, ABD Hükümeti ile el ele çalıştığına' dair güçlü bir kanıt değilse, o zaman ne olduğunu bilmiyorum. 'Kurumsal Hristiyanlığı' desteklediğinizde, 'ABD Hükümeti'ni ve tıbbi sistemi' destekliyorsunuz. 2015 yılında, Focus on the Family, artık bir "kilise" olduklarını belirterek vergi durumlarını değiştirdi ve 'paralarının, tam olarak nasıl harcandığını ve en yüksek maaşlı çalışanlarının, maaşlarını gizli tutmalarına' izin verdi.
"Büyük evanjelik kar amacı gütmeyen kuruluşlar, 'maaşlarını gizlemelerine' olanak tanıyan 'IRS ile yeni bir strateji' deniyor Birkaç büyük evanjelik kuruluş, son yıllarda 'IRS ile kar amacı gütmeyen' bir statüden, "kilise" statüsüne geçtikleri yeni bir stratejiye geçtiler; bu da 'paralarının, tam olarak nasıl harcandığını ve en yüksek maaşlı çalışanlarının maaşlarını gizli tutmalarına' olanak tanıyor. Bu stratejik değişim, yakın zamanda evanjelik kurumları izleyen bağımsız, bağışçı tabanlı bir grup olan MinistryWatch tarafından vurgulandı. IRS statü değişikliği, Focus on the Family ve Billy Graham Evangelistic Association gibi bu grupların, 'kurumlarının, mali durumlarının ayrıntılarını kamuya açıklayan bir form doldurmaktan kaçınmalarına' olanak sağlıyor. Grupların liderleri, 'idari maliyetlerden kaçınmak için statülerini değiştirdiklerini' söylüyor; bazıları ayrıca IRS ile bu statünün, 'LGBT hakları' konusunda açılacak olası davalarda, 'kendilerine, 'ekstra din özgürlüğü koruması' sağlayabileceğine' inanıyor. Kilise olmak için başvuruda bulunmanın potansiyel maliyeti, kuruluşların, politikacılar adına 'kampanya yürütememesi' veya çalışmalarının önemli bir kısmını, yasama konusunda 'lobi yapmaya' ayıramamasıdır. Eleştirmenler, bu seçeneğin, halkı, 'vergi muafiyetli kuruluşların nasıl faaliyet gösterdiğine' dair önemli bilgilerden mahrum bıraktığını söylüyor. MinistryWatch'tan Warren Cole Smith, "Şeffaflık ve hesap verebilirlik, dünyaya önemli bir mesaj gönderiyor, bu yüzden bu eğilim potansiyel olarak yıkıcı" dedi.
ABD vergi kanunu, onlarca yıldır dini olanlar da dahil olmak üzere 'kar amacı gütmeyen kuruluşların' çoğu, vergiden muaf tutulmasına izin veriyor. Bağışçılar ayrıca 'kar amacı gütmeyen gruplara' yaptıkları bağışları, kendi vergilerinden düşebilirler. Ancak ibadethane olmayan 'vergi muafiyetli kuruluşlar' da yıllık bir Form 990 doldurmalıdır. Formda yıllık gelir, 'en yüksek maaşlı çalışanların maaşları, yönetim kurulu üyelerinin ve büyük müteahhitlerin isimleri ve kuruluşun idari maliyetlere ve bağış toplamaya harcadığı para miktarı' hakkında bilgiler yer alır. 990 yerine, bazı ibadethaneler (genelde IRS tarafından "kilise" olarak tanımlananlar), 'kendi denetimlerini, kamuoyuna duyurmayı' tercih ediyor ancak bunu yapmak zorunlu değil. MinistryWatch yakın zamanda 'yüksek maaşlı Hristiyan bakanlık yöneticilerinin' bir listesini yayınladı ancak birçoğu '990 dosyalamadığı' için, 'birkaç papaz ve kar amacı gütmeyen kuruluş yöneticisi' hariç tutuldu. Bu tür bakanlıklar amaç bakımından çeşitlilik gösterse de, genellikle çoğu kilisenin yaptığı gibi işlemezler; en azından 'haftada bir ibadet ayini' halka açıktır. Smith, bu eğilimi, birkaç yıl boyunca raporlarında evangelist 'Franklin Graham'ın maaşı' hakkında yazdıktan sonra fark etmeye başladığını söyledi. 2015'teki birkaç rapor, Graham'ın kurulmasına yardımcı olduğu bakanlık olan Samaritan's Purse'den ve babasının bakanlığı olan 'Billy Graham Evangelistic Association'dan 880.000 dolar maaş aldığını' öne sürüyordu. BGEA artık bir kilise olarak listelendiğine göre, 990 dosyalamıyor ancak web sitesinde bir mali rapor yayınlıyor; bu belge, 'Graham'ın bakanlıktan aldığı maaşı' açıkça belirtmiyor. Kamuya açık dosyalar, 'Samaritan's Purse'den aldığı tazminatın (/ödeme, maaş), yaklaşık 700.000 dolar olduğunu' gösteriyor." Focus on the Family kesinlikle 'ilaç ve aşı' yanlısıdır. Aşılar hakkındaki pozisyonlarını burada bulabilirsiniz. Açıkça bir tıp doktoru tarafından yazılmış.
Alıntılar: "Bilmeniz gereken ilk şey, bazı grupların ve bireylerin iddialarının aksine, aşıların güvenli olduğudur. Herhangi bir aşı doktorunuzun ofisine ulaşmadan önce, birkaç tur sıkı klinik testten geçer. Hükümet, mümkün olduğunca güvenli olduklarından emin olmak için piyasaya sürüldükten sonra tüm aşıları izlemeye devam eder. Çocukların küçük bir azınlığı, sinirlilik, enjeksiyon bölgesinde hassasiyet ve düşük dereceli ateş gibi hafif reaksiyonlar yaşayabilirken, bir aşıya karşı şiddetli bir reaksiyon olasılığı son derece düşüktür - hastalıktan kaynaklanan komplikasyon olasılığından çok daha düşüktür. Kızamık-kabakulak-kızamıkçık ve difteri-tetanos-boğmaca üçlü aşıları gibi bazı aşılar kombinasyon halinde uygulanır ve bebekler genellikle tek bir muayenehane ziyaretinde birkaç aşı alırlar. Bu, bazı ebeveynlerin bebeklerinin bağışıklık sisteminin aynı anda çok fazla aşı almaları sonucu zayıflayabileceği endişesini dile getirmelerine yol açmıştır. Aslında, bir çocuğun bağışıklık sistemi, önerilen aşılamaların tamamı boyunca, bir çocuğun normal bir gün içinde karşılaşacağından çok daha az antijene maruz kalır. Aşılamanın, çocukların küçük ve hala savunmasız olduğu bir zamanda yapılması son derece önemlidir. (Yalanlarının geri kalanını burada (f) okuyun.)"
COVID sırasında 'aşılar ve Dünya Sağlık Örgütü' için bile dua ettiler. İBADET: İSA'NIN ALGILARINIZI FETHETMESİNİ İZLEYİN "Bir TV yorumcusu son haftalarda, "Görev, Covid'i fethetmektir." dedi. Fethetmek kelimesi, İsa'nın Vahiy 2:17'de kullandığı kelimeyle aynıdır. Bazıları bunu "üstesinden gelmek" olarak tercüme eder. Dr. Roger Birkman sık sık şu ifadeyi kullanırdı: "Hayatın gerçekliği, algılarınızın -doğru veya yanlış- yaptığınız her şeyi etkilemesidir. Algılarınıza dair doğru bir bakış açısı kazandığınızda, diğer birçok şeyin ne kadar yerine oturduğuna şaşırabilirsiniz." Birlikte seyahat ederken ve ben onun ve Sue'nun Houston'daki evlerinde, genellikle gece geç saatlere kadar kaldığımda, Dr. Birkman ve ben Tanrı'nın her zaman engelleri kaldırmadığını, bunun yerine, O'nun gücüyle yolda kalmamızı ve üstesinden gelmemizi istediğini konuştuk. Tanrı'nın dünya bilim insanlarına bir aşı göstermesi için dua ediyorum (ve onları birlikte çalışmaya teşvik eden Dünya Sağlık Örgütü'ne minnettarım). Bununla birlikte, bu virüsü ortadan kaldırmayacağız, burada kalacak ve yeni bir aşının bizi nasıl koruyacağı henüz belirlenmedi."
'Büyük İlaç Şirketlerinin 'İlaç ve Aşılarını' Zorlayan Kurumsal Hıristiyanlık Tarafından Kaç Kişi Daha Mahvolacak?' Yakın zamanda sokaklarda evsiz yaşayan ve ardından İncil'deki İsa ile tanışan genç bir adamın hikayesini yayınladık. Bakınız: "Sokaklarda Yaşayan Genç Adam İncil'deki İsa'yı Buluyor – İlaç ve "Ölümcül Çevrimiçi" Bağımlılıkların Üstesinden Geliyor" (g)
Bağımlılığa giden yolu ve evsiz bir şekilde sokaklarda kalması, büyük ilaç şirketlerinde çalışan Hristiyan anne ve babasının, ona 8 yaşındayken 'psikiyatri ilacı Adderall'ı vermesiyle' başladı. "90'ların ortasında, yoğun bir doğu kıyısı şehrinin dışında, yoğun bir banliyö mahallesinde, iki ebeveynli bir evde doğdum. Ebeveynlerimin ikisi de tıpla uğraşıyordu ve istediğim hiçbir şeyden yoksun kalmadım. Noel sabahı ağacın alt yarısını bile göremiyordum. Manevi olarak konuşursak, uygun zamanlarda kiliseye Noel arifesinde, Paskalya'da ve belki de uygun olduğunda birkaç başka seçilmiş vesileyle gittiğim için, iyi havalarda Hristiyanlığın uygulamaları konusunda oldukça bilgiliydim. İnancın hayatımda arka planda kalmasına (ya da hiç olmamasına) rağmen, teyit edildiğimi hatırlıyorum. 2000'lerin başıydı ve Runescape ve Newgrounds hayatımı yönetiyordu. Matematik çalışmak yerine 'arkadaşlarımla eğlenmeyi sevdiğim' için, bir çocuk psikoloğu 'DEHB olduğumu' tespit etti ve 8 yaşlarındayken Adderall'a başladım. Bu, 'motor tikleri geliştirmeme ve izole olmama' neden oldu, çünkü 'başımı sallamak ve gözlerimi takıntılı bir şekilde devirmek gibi belirli hareketleri, kontrol edemediğim' için çok utanıyordum. Bu benim sosyal olarak sonum değildi, ancak kendimi daha çok 'video oyunlarına ve artık ölümcül çevrimiçi yaşam tarzı' olarak bilinen şeye doğru çekilirken buldum."
Ve 'reçeteli ilaçlara bağımlılık' nedeniyle 'sokaklarda yaşayan tek kişi' o değildi. Yakın zamanda bana şunları yazdı: "İnsanları oldukça iyi tanıdım. Çoğu zaman konuşarak geçti. Çoğu zaman bir sürü evsiz dedikodusuydu. Bazen nereden geldiğimizden konuşurduk. Tanıdığım bir kadın, Karren, aslında oldukça zengin bir geçmişe sahipti, sanırım babası doktordu. Bambu ve brandalardan devasa bir barınak inşa etmişti, bu yüzden sık sık onun evine giderdim. Birlikte olduğum herkes sık sık ilaç kullanıyordu veya içki içiyordu veya her ikisini birden yapıyordu ve herkes genellikle 'reçeteli ilaçlar' veya sadece küçük yaştan itibaren 'ilaç denemeleri' nedeniyle oraya geliyordu. İlaç sorunlarının üstüne bir de tonlarca "zihinsel sağlık" sorunu vardı."
Yakın zamanda yazdığım gibi, Kurumsal Hıristiyanlık, 'onlarsız, hayatta kalamayacağınıza' ve "yalnız kovboy" Hıristiyanlar olmadığına ve bir kişinin 'bir "kilise" veya "inanç topluluğu"nun parçası OLMASI GEREKTİĞİNE' inanmanızı sağlamak istiyor. Bkz: "Hristiyan Mitleri: İncil, İsa'ya İnananların "Bir Kiliseye Katılmasının" Zorunlu Olduğunu Öğretmez" (h)
Ama size yalan söylüyorlar, tıpkı "aile" ve tıbbi sistemle ilgili hemen hemen her şey hakkında yalan söyledikleri gibi. "Aile" hakkında öğrettikleri İncil'den değil. Bakınız: "Amerikan Hristiyan Ailesi Kavramı Bir Efsanedir ve İncil'de Hiçbir Yerde Bulunmaz" (i)
Kurumsal Hristiyanlığın liderleri arasında da her yerde olduğu kadar çok 'pedofil ve çocuk tacizcisi' var, hatta belki daha da fazla. Az önce bir internet arama motoruna "papaz cinsel tacizden tutuklandı" yazdım ve 3.720.000 sonuç döndürdü. Ayrıca bakınız: "Çocuk 'Cinsel Tacizcileri' Yakınınızda Yaşıyor ve Çoğu Toplumunuzun Liderleri" (j) (....)" (63)
"Kaç Aile Psikiyatrik İlaçlar ve Din Adamlarının Cinsel İstismarı Tarafından Yok Edildi?
Bu ayın başlarında (Haziran 2024) Altı Şizofren Kardeş (Six Schizophrenic Brothers) adlı yeni bir TV mini dizisi yayımlandı. IMDB'deki açıklama şöyle: "12 kardeşten altısının şizofreni geliştirmesiyle, delilik yüzünden parçalanan, tamamı Amerikalı bir ailenin korkunç hikayesi.."
Belgesel, Robert Kolker'in 2020 yılında yayınlanan Gizli Vadi Yolu: Bir Amerikan Ailesinin Zihninin İçinde (Hidden Valley Road: Inside the Mind of an American Family) adlı kitabından uyarlandı. Kitap, Colorado'da yaşayan Colorado Springs'li Galvin ailesinin hikayesini anlatıyor. Aile, 20. yüzyılın ortalarında on iki çocuklu (on erkek ve iki kız) ve bu 'çocuklardan altısına, şizofreni teşhisi' konmuş bir Amerikan ailesi. Gizli Vadi Yolu (Hidden Valley Road), altısına şizofreni teşhisi konmuş on iki çocuklu bir Amerikan ailesinin gerçek hikayesidir. En büyük çocuk Don Galvin 1945'te doğdu ve en küçüğü Mary (daha sonra adını Lindsay olarak değiştirdi) 1965'te doğdu. 1970'lerin ortalarında, on çocuktan altısına şizofreni teşhisi kondu. Galvin'ler, 1900'lerin ortalarında 'hastalık' için yapılan araştırmaların temel taşını oluşturan 'DNA örnekleri ve deneyimleriyle' Ulusal Ruh Sağlığı Enstitüsü tarafından incelenen ilk ailelerden biri oldu.
Bu ayın başlarında (Haziran 2024) Altı Şizofren Kardeş (Six Schizophrenic Brothers) adlı yeni bir TV mini dizisi yayımlandı. IMDB'deki açıklama şöyle: "12 kardeşten altısının şizofreni geliştirmesiyle, delilik yüzünden parçalanan, tamamı Amerikalı bir ailenin korkunç hikayesi.."
Belgesel, Robert Kolker'in 2020 yılında yayınlanan Gizli Vadi Yolu: Bir Amerikan Ailesinin Zihninin İçinde (Hidden Valley Road: Inside the Mind of an American Family) adlı kitabından uyarlandı. Kitap, Colorado'da yaşayan Colorado Springs'li Galvin ailesinin hikayesini anlatıyor. Aile, 20. yüzyılın ortalarında on iki çocuklu (on erkek ve iki kız) ve bu 'çocuklardan altısına, şizofreni teşhisi' konmuş bir Amerikan ailesi. Gizli Vadi Yolu (Hidden Valley Road), altısına şizofreni teşhisi konmuş on iki çocuklu bir Amerikan ailesinin gerçek hikayesidir. En büyük çocuk Don Galvin 1945'te doğdu ve en küçüğü Mary (daha sonra adını Lindsay olarak değiştirdi) 1965'te doğdu. 1970'lerin ortalarında, on çocuktan altısına şizofreni teşhisi kondu. Galvin'ler, 1900'lerin ortalarında 'hastalık' için yapılan araştırmaların temel taşını oluşturan 'DNA örnekleri ve deneyimleriyle' Ulusal Ruh Sağlığı Enstitüsü tarafından incelenen ilk ailelerden biri oldu.
TV mini dizisi, hayatta kalan
aile üyelerinden birkaçıyla röportaj yapıyor; bunların arasında hala
hayatta olan ve şizofreni tedavisi gören iki kardeş de var. İşte mini
dizinin fragmanı: (a) "Galvin Ailesinin Şizofreni ile Mücadelesi - Altı Şizofrenik Kardeş (00), (65)
“Tanrı ile konuşursanız, dua ediyorsunuz; Tanrı sizinle konuşursa, şizofreniniz var.” -Profesör Thomas Szasz, Akıl Hastalığı Efsanesi (The Myth of Mental Illness) kitabının yazarı..
Şizofreni, elbette, gerçek bir hastalık değildir. 'Şizofreni' veya başka bir 'psikiyatrik bozukluk' tanısı almak için yapılabilecek bir laboratuvar testi yoktur. Bu, toplumda 'bir kişinin "normal" davranmasını engelleyen bir "hastalık" olarak kabul edilen 'davranışsal özellikler' sergileyen kişilere' uygulanan basit bir etikettir.
Bu 'davranışsal semptomların' listesi, psikiyatristler tarafından 'oylanarak' belirlenir ve daha sonra psikiyatristlerin, 'antipsikotik ilaçları reçete etmek için kullandığı, Ruhsal Bozuklukların Tanısal ve İstatistiksel El Kitabı'nda (DSM)' yayınlanır. Ve DSM'ye, 'hangi psikiyatrik "hastalıkların", dahil edileceğine' kim karar verir? Bu "hastalıkları" tedavi etmek için, kullanılan ilaçlardan kâr eden psikiyatristler.
-Bkz: "CCHR, 'DSM Katkıda Bulunanlar ile İlaç Sektörü' Arasındaki 'Finansal Bağları' Açığa Çıkaran Çalışmayı Alkışlıyor" (b)
-'DSM dolandırıcılığını' ortaya çıkaran 12 dakikadan kısa bu MÜKEMMEL videoyu izleyin. (c)
-"Ruhsal Bozuklukların Tanısal ve İstatistiksel El Kitabı (DSM) (000),(66)
Psikiyatri alanının tamamı, artık 'tıp biliminin bir parçası olmadığı' yaygın olarak yayınlanmıştır, ancak bu bilgi iyi bilinmemektedir ve açık nedenlerden dolayı bastırılmıştır. Örneğin, tüm "beyin dengesizliği (brain imbalance)" teorisi, gerçek bilim tarafından tamamen çürütülmüştür.
Bkz: "Çalışma, Depresyonun 'Beyindeki Kimyasal Dengesizlikten' Kaynaklandığı Teorisini Çürütüyor – Amerika'nın Sorunu, Suçlu İlaç Satıcılarıyla" (d)
Ancak bu çalışma, psikiyatrinin ardındaki iddia edilen "bilimi" tamamen çürüten, ilk çalışma değildi. Harvard Tıp Fakültesi'ndeki Plasebo Çalışmaları Programı'nın yardımcı direktörü olan Dr. Irving Kirsch, 2011'de İmparatorun Yeni İlaçları – Antidepresan Efsanesini Patlatıyor (The Emperor's New Drugs – Exploding the Antidepressant Myth) adlı bir kitap yayınladı. O zamanlar 60 Minutes tarafından röportaj yapılmıştı. Bu, (e) Bitchute kanalımızda.
Galvin Ailesini Gerçekten Ne Yıktı? Peki şizofreni, Galvin ailesinin çektiği acının 'yanlış tanısıysa', altı çocuğun 'psikiyatrik ilaç kullanımına' yol açan sorunlara ne sebep oldu? TV mini dizisinden kendi fragmanımı geliştirdim, ancak bu klip dizinin son bölümüne kadar görünmüyor, çoğunlukla bir "paragraf" olarak. (f)
Galvin ailesi, Harvard Tıp Fakültesi'nde psikiyatri profesörü olan Dr. Lynn DeLisi liderliğinde 'şizofreni üzerine psikiyatrik araştırmalar' için bir altın madeni haline geldi. Çocukken bir din adamı tarafından cinsel tacize uğramanın yarattığı 'duygusal stresi' araştırmak yerine, kendilerine göre tanımladıkları 'zihinsel bozukluğa' neden olan bir "gen" için 'genetik araştırmalara' para harcadılar, böylece şizofreniyi "iyileştirebilecek" "sihirli mermi" hapını geliştirebildiler.
Çocukların, şizofrenilerini muhtemelen anneleri Mimi'den 'miras aldıklarını' belirlediler. Belgeselde adı geçen "Rahip Robert Freudenstein" hakkında herhangi bir bilgi bulmakta zorlandım, bu yüzden belgeselin dayandığı Robert Kolker'ın Gizli Vadi Yolu (Hidden Valley Road) kitabının dijital bir kopyasını buldum, burada şaşırtıcı bir şekilde Colorado'daki bu 'pedofil rahiple ailenin etkileşimlerine' ayrılmış çok sayıda metin vardı.
"Mimi, kendisini meşgul edecek kendi yollarını buldu, bazıları da kendisinden giderek uzaklaşan kocasına yakınlaştırmak için tasarlanmıştı. Don'un ailesine verdiği bir sözü yerine getirmek için Katolikliğe geçmek üzere birkaç yıllık eğitimden geçti. Kocasıyla aynı dine mensup olmak, ailelerini gerçek bir aile yaptı ve bunu mutlu bir şekilde yaptı - tırmanılacak bir dağ daha, ustalaşılacak bir konu daha. Öğretmeni, yerel bir rahip olan Peder Robert Freudenstein ile kalıcı bir dostluk kurdu ve bu rahip ona dönüşüm ve bakire doğum gibi kavramları kokteyller eşliğinde tanıttı. Bu, Mimi'nin rahip türüydü: Freudy olarak anılan adam, biraz parası olan biriydi ve bunu göstermekten çekinmiyordu, üstü açık arabasını o kadar hızlı kullanıyordu ki, evinin önündeki kuşlar, o geldiğinde dağılıyorlardı. Freudy, oğlanlara el çabukluğu gösterileri yapıyor ve onlara hikayeler anlatıyordu. Kısa süre sonra Freudy, St. Mary’s cemaatindeki patronlarından uzaklaşması gerektiğinde, neredeyse ailenin bir üyesi gibi, her saat uğrar oldu. “Ah, Monsignor Kipp bana kızgın” derdi. “Seninle kahvaltı edebilir miyim?”
Mimi her zaman evet derdi. Eski dostları Peder Freudenstein, Colorado Springs'ten taşınmış ve şimdi çayırda üç farklı cemaatte görev yapmış olmasına rağmen hayatlarında kaldı. Bu tam olarak Freudy için bir terfi değildi; çoğu rahip daha büyük ve daha büyük cemaatlere taşınmak ister. Ancak Mimi'ye manevi danışmanlık yapmaya devam etti ve Galvin oğlanlarından bazılarının gözdesi oldu; rekor sürede ayinler yönetmesiyle, eski sihirbazlık numaralarını yapmasıyla ve büyük oğlanlara Denver'ın doğusundaki evinin bodrumunda sakladığı tren setini ve slot makinesini göstermesiyle tanınıyordu. Sadık bir sigara tiryakisi ve pişmanlık duymayan bir içkici olan Freudy bir keresinde ehliyetini kaybetti ve en büyük oğlu Donald lisedeyken çayırda bir hafta geçirdi, Freudy'nin yanında kaldı ve rahibin şoförü olarak çalıştı"
Yıllar sonra, Boston Globe'un Boston'daki pedofil rahiplerle ilgili haberi yayınlamasının ardından her şey değişti. Yakın zamanda yazdığım bir makalede buna değinmiştim: Bkz "Katolik kiliseleri iflas ediyor çünkü aileler çocuklarını 'pedofil rahiplerden' korumak için kiliseyi terk ediyor" (g)
Boston Globe'un bu hikayeyi kamuoyuna duyurmak için neler yaşadığını anlatan hikaye, 2016'da En İyi Film Oscar'ını kazanan bir filme dönüştürüldü. O zamanlar yazdığım gibi, bu muhtemelen hayatım boyunca verilen ve Amerika'yı daha iyi bir yer haline getiren, Katolik Kilisesi'nin Amerikan kültüründe ne kadar yozlaşmış ve güçlü olduğunu göstermek için ortaya çıkan kurbanların çığını serbest bırakarak verilen tek En İyi Film Oscar ödülüdür. İşte fragman: (h)
Mimi bunun haberlerde yer aldığını gördüğünde, en büyük oğlu Don da izliyordu ve o da çocukken Peder Robert Freudenstein tarafından tacize uğradığını itiraf etti. Gizli Vadi Yolu (Hidden Valley Road) kitabından: "1990'larda, Mimi hiç beklemediği bir gerçeği fark etti; düşündükçe korkunç bir anlam ifade eden yıkıcı bir şey. Donald, sanki hiç beklenmedik bir anda, annesine ergenlik çağında cinsel tacize uğradığını itiraf etti. Ve Mimi tacizcinin adını sorduğunda, cevap yakın bir arkadaş olarak gördüğü bir adamdı. 1950'lerin sonlarında, henüz bir çocukken Donald, Galvin oğullarından Peder Robert Freudenstein için St. Mary'de sunak görevlisi olarak görev yapan ilk kişiydi; aynı rahip Mimi'ye Katolikliği öğretmiş ve onu vaftiz etmişti. Freudy'nin aileye yakınlaştığı, hem Mimi hem de Don'un sırdaşı olduğu yıllarda, genç Donald da ona yakındı. Donald on altı yaşındayken, ehliyetini kaybettikten sonra Freudy ile bir hafta boyunca çayırda kalmış, rahibi arabasıyla gezdirmişti. Şimdi Donald onun tarafından taciz edildiğini söylüyordu. Mimi nasıl tepki vereceğini bilmiyordu. Artık neredeyse yetmiş yaşındaydı; daha kaç dehşete katlanması gerekiyordu? Ve Donald her zaman çok şey söylerdi, neredeyse hepsi saçmalıktı. Mimi bunu görmezden gelmeye çalıştı. Ancak Donald, düz ve ifadesiz üslubuyla bunun doğru olduğunda ısrar etmeye devam etti. Ve Katolik Kilisesi'ndeki cinsel taciz krizi artık haberlerde her yerdeydi. Kamuoyuna yansıyan vakalardan, çoğu insanın Donald gibi, utanç ve bazı durumlarda korkutma yüzünden susturulmuş bir şekilde, onlarca yıl sonra ortaya çıktığı anlaşılıyordu. Peder Freudenstein hiç bu şekilde haberlere çıkmamıştı.
Ama Mimi bunu düşünmekten kendini alamıyordu. Bunun, oğlunu koruması gerekirken başına geldiğini düşünmek, onu yıllardır olduğundan daha da aşağılara düşürdü — belki de oğlu Brian'ın ölümünden beri. Freudy hakkında ne kadar çok düşünürse, onun ne kadar istilacı olduğunu, kendisini onun için ne kadar vazgeçilmez kıldığını, sadece Donald'la değil, tüm büyük oğullarıyla yalnız kalmak için ona nasıl güvendiğini o kadar çok gördü. Ve rahipler ve genç oğlanlar hakkında ne kadar çok şey öğrenirse, Mimi oğullarından kaçının kurban edilmiş olabileceğini o kadar çok merak etmeye başladı. İlk başta, yapılacak hiçbir şey yokmuş gibi görünüyordu. Çok zaman geçmişti ve Donald, Donald'dı — şizofreni teşhisi konmuş, onlarca yıldır ağır ilaçlar kullanmıştı. Ama Donald, soran herkese söylediklerini tekrarladı. Hiç tereddüt etmedi. Diğer kardeşlerin Freudy hakkında farklı anıları vardı. John onun tarafından alay edildiğini hatırlarken, Michael ve Richard ondan hoşlandıklarını hatırlıyorlardı. Richard, Freudy'nin ağabeylerini —Donald, Jim, John ve Brian— Glenwood Springs'te ikişer günlüğüne yürüyüşe çıkardığını hatırladı. Richard, "Annem ve babam rahatladılar" dedi. "Güvendikleri bir rahipleri vardı." Tamamen tesadüfen Freudy hakkında daha fazla şey öğrenen Richard'dı. Richard'ın kız arkadaşı Renée'nin yakın bir akrabası olan Kent Schnurbusch adlı bir adam, çifte rahibi 1966'da genç bir çocukken tanıdığını söyledi; Freudenstein tarafından kandırıldığını ve onunla seks yaptığını söyledi.
Yıllar sonra Kent, Rahipler Tarafından Kötüye Kullanılanların Kurtulanları Ağı'nın (SNAP "Survivors Network of those Abused by Priests") Colorado şubesinin bir toplantısına katıldı ve Freudenstein'ın adını andı. İki farklı adam Freudy'yi duyduklarını söylediler; eşcinsel olduğunu ve alkolizmden muzdarip olduğunu söylediler, bu tek başına neden sık sık küçük cemaatlere transfer edildiğini ve Kilise saflarında hiç yükselemediğini açıklayabilirdi. Freudy 1987'de rahiplikten emekli olmuş ve 1994'teki ölümünden önce son yıllarını ciddi bir düşüş içinde geçirmişti. Kent şansölyeye gidip dava açmaya karar verdi, kendisini sömüren rahip hakkında öğrenilebilecek başka neler olabileceğini görmek için. Toplantı o kadar kısa sürdü ki nefesini kesti. Şansölyedeki rahipler Kent'e karşı koymak yerine ona sadece ne kadar tazminat beklediğini sordular. Buna hazırlıksızdı. Orada para için değil, kapanış için vardı. 8.000 dolar istedi ve şansölye ona 10.000 dolar verdi. Kent tüm bunları Richard ve Renée'ye anlattığında, rahibin kendisiyle yaşadığı deneyimden sadece birkaç yıl önce tüm Galvin çocuklarını bu kadar iyi tanıyor olmasına onlar kadar şaşırmıştı. Kent, Freudy'yi tanıdığında on sekiz yaşındaydı; tıpkı Donald'ın şoförü olarak çayırda kalmaya gittiğinde olduğu gibi bir gençti. Mimi, Kent'in hikayesini öğrendiğinde, bir zamanlar olasılık olan şey onun için kesinlik haline geldi. Burada bir doğrulama ve hatta bir modus operandi'nin işaretleri vardı. Freudy'nin adının taciz mağdurları ve savunma grupları tarafından kamuoyuna açıklanan listelerden hiçbirinde yer almaması veya hiçbir kamu davasında adının geçmemesi onun için önemli değildi. Ona göre her şey sıraya girmişti. Hangi olayların kamuoyuna açıklanmadığını ve hangi rezil rahiplerin günahlarının halı altına süpürüldüğünü kim bilebilirdi? Mimi, Freudenstein'ın süpermarketteki mısır gevreği kutuları gibi oğullarını incelediğine ve en çok beğendiğini bulana kadar onları incelediğine inanmaya başladı. "Ailemi ayıklamıştı" dedi. "Büyük bir erkek çocuk ailesi olduğunu biliyordu." Oradan, Mimi her şey için yeni bir küresel açıklama olarak Peder Freudenstein'a sarıldı - ailesinde işlerin bu kadar ters gitmesinin büyük nedeni. Rahibin Donald'a cinsel tacizde bulunduğunu, Donald'ın da kardeşlerine fiziksel tacizde bulunduğunu ve en azından bunlardan biri olan Jim'in kız kardeşlerine cinsel tacizde bulunduğunu söylemesi mantıklı değil miydi? Ya Jim de Peder Freudenstein tarafından tacize uğramış olsaydı? Bu onun neden pedofil olduğunu açıklamaz mıydı? Belki de ailedeki tüm şizofreni - Mimi'nin şimdiye kadar kalbinin derinliklerinde genetik olduğuna inandığı - bu taciz zincirinin stresiyle harekete geçmişti? Donald ve Peter'ın hastalıklarının tam ortasında nasıl bu kadar aşırı dindar hale geldiklerine bakın; bu gerçekten bir tesadüf olabilir miydi, yoksa havadaki Katolik imgesi travmanın ardından yeniden kullanılmaya hazır mıydı?"
Ne kadar üzücü ki, anne aslında ailesinin sorunlarının nedenini buldu, ancak şizofreni için "genetik" bir neden bulmaya çalışmak için çok fazla para harcanmıştı. Bu yüzden kitabın yazarı Robert Kolker, daha sonra şunları yazıyor: "Mimi elbette birkaç sonuca varıyordu. Cinsel taciz, şizofreniye neden olmaz; bu kesin."
"Cinsel taciz, şizofreniye neden olmaz; bu kesin." ?! Gerçekten, neye dayanarak? Bu
mantık daha sonra anne Mimi'nin 'şizofreni hastası' olduğunu ve bunu
"genleri" aracılığıyla, çocuklarına aktardığını "teşhis etmek" için
kullanıldı. Bu makaleyi araştırırken, şimdiye kadar Robert Kolker'ın
Gizli Vadi Yolu (Hidden Valley Road) adlı kitabını ve Galvin ailesi
hakkında yazdığı görüşleri eleştiren ve 'ailenin sorunlarını, şizofreniye
yüklemeye' çalışan tek bir muhalif görüş bulabildim. Adı Patrick D. Hahn
olup, Üzüntüye Reçete: Antidepresanlar, İntihar ve Şiddet (Samizdat
Sağlık Yazarları Kooperatifi) "Prescription for Sorrow: Antidepressants,
Suicide and Violence (Samizdat Health Writer’s Cooperative)" ve Delilik
ve Genetik Determinizm: Akıl Hastalığı Genlerimizde mi Var? "Madness
and Genetic Determinism: Is Mental Illness in Our Genes? (Palgrave
MacMillan)" kitaplarının yazarıdır. Dr. Hahn, Loyola University
Maryland'de Biyoloji alanında Yardımcı Doçenttir.
“Gizli Vadi
Yolu'nun (Hidden Valley Road) Yanlış Anladığı Şey.. Galvin ailesi,
"genetik" şizofreninin en iyi örneğidir. Ancak 'cinsel taciz, şiddet ve
travma' geçmişleri daha net ve basit bir açıklama sağlar. Bir zamanlar on
iki çocuğu olan bir aile varmış - on oğlu ve ardından iki kızı.
Oğullardan altısına 'şizofreni teşhisi' konmuş. Biri, karısını 'siyanür
dumanı' solumaya zorlayarak öldürmeye çalışmış. Biri, kız arkadaşını
vurmuş, sonra silahı kendine doğrultmuş ve kendi hayatına son vermiş.
Biri, küçük erkek ve kız kardeşlerine tacizde bulunmuş. Biri, yangın
çıkarmış ve bir akıl hastanesindeki polis memurlarına, hastalara ve
personele vahşice saldırmış..
Bu çocuklar büyürken, 'perde arkasında neler döndüğünü' merak ediyor musunuz? Ben ediyorum. Neyse, merak etmeyin. Bu ailenin sorunları, açıkça 'hatalı bir genetik mirastan' kaynaklanıyordu ve bu 'bilim tarafından' kanıtlandı veya en azından çok yakında kanıtlanacak. Bu, Robert Kolker'in Colorado Springs'li Galvin ailesinin hikayesini anlatan Hidden Valley Road adlı eserinin mesajıdır. Ailenin reisi Don Galvin, Hava Kuvvetleri Akademisi'nin kurucu babalarından biriydi ve önce Hava Kuvvetleri Subayı, sonra Akademi'de eğitmen ve son olarak Rocky Mountain Eyaletleri Federasyonu'nun İcra Direktörü olarak parlak bir kariyere sahipti.
Ne yazık ki, birbiri ardına gelen oğullarının, çatlayıp şizofreni teşhisi konmasını çaresizce izlemek onun kaderiydi; "zihinsel hastalıklar (mental illnesses)" olarak bilinen tüm bu durumların en korkulanı. Kolker, bu üzücü hikayeyi, bilim insanlarının bu durumun 'genetik temelini' araştırdığı hikayelerle iç içe anlatıyor.
Delilik ve Genetik Determinizm: Zihinsel Hastalık Genlerimizde mi? (Madness and Genetic Determinism: Is Mental Illness in Our Genes? ) adlı kitabımda, kanıtları inceledim ve 'şizofreni veya başka herhangi bir zihinsel hastalıkta, güçlü bir genetik bileşen olmadığı' sonucuna vardım, bu yüzden Kolker'in ' tam tersi bir pozisyona nasıl geldiğini' merak ediyordum. Şizofreninin 'genetik temelinin' kanıtı olarak, aslında 'şizofreni tanısı ile şizofreni hastası bir doğum annesine' sahip olmak arasında hiçbir ilişki bulamayan Danimarka Evlat Edinme Çalışması'nı (Danish Adoption Study) örnek gösteriyor. Sıfır.
Buldukları tek ilişki, yalnızca çalışmanın amaçları için uydurulmuş, iyi tanımlanmamış bir şikayet karışımı olan "şizofreniform bozukluklar (schizophreniform disorders)" adını verdikleri 'bir tanı kategorisi' ile idi. Dahası, Danimarka Evlat Edinme Çalışması, 'endeks vakalarının, evlat edinen ailelerinde büyük bir zihinsel sorun fazlalığına' sahipti ve "tanı görüşmelerinin" bazıları, beş dakikalık 'kapı önü sohbetlerinden' oluşuyordu, diğerleri ise görünüşe göre hiç gerçekleşmedi.
Son olarak, yazarlar, kendi verilerini, yeniden analiz ettiler ve çalışmanın temelini oluşturan "şizofreniform bozukluklar" tanılarının 'güvenilir olmadığına' karar verdiler. Son tahlilde -kelimenin tam anlamıyla- çalışma yazarları eli boş döndü. Danimarka Evlat Edinme Çalışması'nın sonuçları olumsuzdu. Bunların hiçbiri Kolker tarafından belirtilmedi. Şimdi 'genom çapında ilişki' çalışmalarının yeni bilimi, bilim insanlarının 'insan genomunu' ince dişli bir tarakla incelemesini sağladı ve ne buldular?
Cevap: Pek değil. Kolker'in itibarına göre, sözde "şizofreni ile ilişkili alellerin (schizophrenia-associated alleles)" iddia edilen 'etki büyüklükleri çok küçüktür, ancak ne kadar küçük olduğundan' asla bahsetmez. Aslında, bu alellerin iddia edilen 'etki büyüklükleri', beş yüz kişide bir veya daha az - bin kişide bir, iki bin kişide bir. Eğer keşfedilmeyi bekleyen daha fazla "şizofreni ile ilişkili alel" varsa, 'etki büyüklükleri, daha da küçük' olmalı, aksi takdirde 'alellerin kendileri, çok nadir' olmalıdır.
Şizofreni teşhisi konma olasılığı beş yüz kişide bir (veya daha az) olan bir genin, bu duruma "neden olduğu" doğru bir şekilde ifade edilebilir mi? Bu, neden ve sonuç kavramını tamamen anlamsız hale getirmektir. Öyleyse, şizofreni teşhis başlığı altına giren şikayetlerin nedeni, 'hatalı genler' değilse, nedir?
1980'lerden beri bu şikayetlerin 'cinsel, fiziksel ve duygusal tacizin' yanı sıra çok çeşitli 'diğer olumsuz çocukluk deneyimlerinden' kaynaklandığını (tetiklenmediğini) gösteren bir kanıt dağı birikti. Ayrıca, bu şikayetleri 'nezaket, empati ve şefkatle, başarılı bir şekilde tedavi etme' konusunda On Sekizinci Yüzyıla kadar uzanan 'uzun ve zengin bir gelenek' de var. Kolker, bu kanıt dağını ve bu uzun ve zengin geleneği, tek bir iki kelimelik ifadeyle göz ardı edebileceğini düşünüyor: "şizofrenik anne". Makale burada (j)
Din Adamlarının Cinsel İstismar Mağdurları: Tehlikeli Psikiyatri İlaçları Dışında Tedavi Görmeden "Psikotik" Olarak Etiketlendiler.. Bu, Güney Baptist Pedofili Rahipler hakkında 30 saniyelik bir videodur. Makale burada (i).
Boston Globe'un 2002'de Katolik pedofil rahipler hakkındaki ifşası, birçok Katolik Kilisesi'nin iflas etmesine yol açacak kadar çok sayıda kurbanın ortaya çıkmasına neden oldu, ancak gerçekleşmeyen şey, çoğu 'çocukken, sessizce acı çeken kurbanlar' için herhangi bir 'travma sonrası terapinin' geliştirilmesidir.
Çocukken, cinsel tacize uğramak HER ZAMAN yanlış ve travmatiktir, ancak tacizci, diğer insanlardan 'daha ahlaklı ve dürüst olması' gereken bir din adamı olduğunda, birçok kurbanın tanıklığına göre, çok daha yıkıcıdır. Bu bölümün başındaki kısa videodan da görebileceğiniz gibi, din adamlarının bu cinsel saldırgan davranışı, Boston Globe hikayesinin 20 yıl önce ortaya çıkmasından bu yana tüm manşetleri kapmış olsalar da, Katolik Rahiplerle sınırlı değildir. İşte yakın zamanda bir araya getirdiğim bir video:
Ve bugün Hristiyanlar, "zihinsel sağlık" ve onu tedavi etmek için 'psikiyatrik ilaçları teşvik eden, en büyük gruplar' arasında yer alıyor. Büyük İlaç Şirketleriyle yatakta olan en büyük gruplardan biri de Aileye Odaklanma.. Bakınız: "Hristiyan Liderler, Hayatın Sorunlarıyla Başa Çıkmak İçin İncil'deki İsa'ya Güvenmek Yerine "Ruh Sağlığı"nı ve Tıbbi Doktorlara Güvenmeyi Önemsiyorlar" (k)
Peki bugün Amerika'da kaç çocuk ve aile, din adamı pedofilleri tarafından travmatize edildi? Milyonlarcası kesinlikle ve çoğu için, bu travmayla başa çıkmak için, 'antipsikotik ilaçlar' reçete edilmesi ve bazen de "cinsel istismarın cenneti" olduğu bilinen 'psikiyatri koğuşlarına' yatırılmaları dışında hiçbir yardım almadılar. Bknz : "Psikiyatristler, ABD'de En Çok Suç İşleyenler" (0),(31)
Bu çocuklar büyürken, 'perde arkasında neler döndüğünü' merak ediyor musunuz? Ben ediyorum. Neyse, merak etmeyin. Bu ailenin sorunları, açıkça 'hatalı bir genetik mirastan' kaynaklanıyordu ve bu 'bilim tarafından' kanıtlandı veya en azından çok yakında kanıtlanacak. Bu, Robert Kolker'in Colorado Springs'li Galvin ailesinin hikayesini anlatan Hidden Valley Road adlı eserinin mesajıdır. Ailenin reisi Don Galvin, Hava Kuvvetleri Akademisi'nin kurucu babalarından biriydi ve önce Hava Kuvvetleri Subayı, sonra Akademi'de eğitmen ve son olarak Rocky Mountain Eyaletleri Federasyonu'nun İcra Direktörü olarak parlak bir kariyere sahipti.
Ne yazık ki, birbiri ardına gelen oğullarının, çatlayıp şizofreni teşhisi konmasını çaresizce izlemek onun kaderiydi; "zihinsel hastalıklar (mental illnesses)" olarak bilinen tüm bu durumların en korkulanı. Kolker, bu üzücü hikayeyi, bilim insanlarının bu durumun 'genetik temelini' araştırdığı hikayelerle iç içe anlatıyor.
Delilik ve Genetik Determinizm: Zihinsel Hastalık Genlerimizde mi? (Madness and Genetic Determinism: Is Mental Illness in Our Genes? ) adlı kitabımda, kanıtları inceledim ve 'şizofreni veya başka herhangi bir zihinsel hastalıkta, güçlü bir genetik bileşen olmadığı' sonucuna vardım, bu yüzden Kolker'in ' tam tersi bir pozisyona nasıl geldiğini' merak ediyordum. Şizofreninin 'genetik temelinin' kanıtı olarak, aslında 'şizofreni tanısı ile şizofreni hastası bir doğum annesine' sahip olmak arasında hiçbir ilişki bulamayan Danimarka Evlat Edinme Çalışması'nı (Danish Adoption Study) örnek gösteriyor. Sıfır.
Buldukları tek ilişki, yalnızca çalışmanın amaçları için uydurulmuş, iyi tanımlanmamış bir şikayet karışımı olan "şizofreniform bozukluklar (schizophreniform disorders)" adını verdikleri 'bir tanı kategorisi' ile idi. Dahası, Danimarka Evlat Edinme Çalışması, 'endeks vakalarının, evlat edinen ailelerinde büyük bir zihinsel sorun fazlalığına' sahipti ve "tanı görüşmelerinin" bazıları, beş dakikalık 'kapı önü sohbetlerinden' oluşuyordu, diğerleri ise görünüşe göre hiç gerçekleşmedi.
Son olarak, yazarlar, kendi verilerini, yeniden analiz ettiler ve çalışmanın temelini oluşturan "şizofreniform bozukluklar" tanılarının 'güvenilir olmadığına' karar verdiler. Son tahlilde -kelimenin tam anlamıyla- çalışma yazarları eli boş döndü. Danimarka Evlat Edinme Çalışması'nın sonuçları olumsuzdu. Bunların hiçbiri Kolker tarafından belirtilmedi. Şimdi 'genom çapında ilişki' çalışmalarının yeni bilimi, bilim insanlarının 'insan genomunu' ince dişli bir tarakla incelemesini sağladı ve ne buldular?
Cevap: Pek değil. Kolker'in itibarına göre, sözde "şizofreni ile ilişkili alellerin (schizophrenia-associated alleles)" iddia edilen 'etki büyüklükleri çok küçüktür, ancak ne kadar küçük olduğundan' asla bahsetmez. Aslında, bu alellerin iddia edilen 'etki büyüklükleri', beş yüz kişide bir veya daha az - bin kişide bir, iki bin kişide bir. Eğer keşfedilmeyi bekleyen daha fazla "şizofreni ile ilişkili alel" varsa, 'etki büyüklükleri, daha da küçük' olmalı, aksi takdirde 'alellerin kendileri, çok nadir' olmalıdır.
Şizofreni teşhisi konma olasılığı beş yüz kişide bir (veya daha az) olan bir genin, bu duruma "neden olduğu" doğru bir şekilde ifade edilebilir mi? Bu, neden ve sonuç kavramını tamamen anlamsız hale getirmektir. Öyleyse, şizofreni teşhis başlığı altına giren şikayetlerin nedeni, 'hatalı genler' değilse, nedir?
1980'lerden beri bu şikayetlerin 'cinsel, fiziksel ve duygusal tacizin' yanı sıra çok çeşitli 'diğer olumsuz çocukluk deneyimlerinden' kaynaklandığını (tetiklenmediğini) gösteren bir kanıt dağı birikti. Ayrıca, bu şikayetleri 'nezaket, empati ve şefkatle, başarılı bir şekilde tedavi etme' konusunda On Sekizinci Yüzyıla kadar uzanan 'uzun ve zengin bir gelenek' de var. Kolker, bu kanıt dağını ve bu uzun ve zengin geleneği, tek bir iki kelimelik ifadeyle göz ardı edebileceğini düşünüyor: "şizofrenik anne". Makale burada (j)
Din Adamlarının Cinsel İstismar Mağdurları: Tehlikeli Psikiyatri İlaçları Dışında Tedavi Görmeden "Psikotik" Olarak Etiketlendiler.. Bu, Güney Baptist Pedofili Rahipler hakkında 30 saniyelik bir videodur. Makale burada (i).
Boston Globe'un 2002'de Katolik pedofil rahipler hakkındaki ifşası, birçok Katolik Kilisesi'nin iflas etmesine yol açacak kadar çok sayıda kurbanın ortaya çıkmasına neden oldu, ancak gerçekleşmeyen şey, çoğu 'çocukken, sessizce acı çeken kurbanlar' için herhangi bir 'travma sonrası terapinin' geliştirilmesidir.
Çocukken, cinsel tacize uğramak HER ZAMAN yanlış ve travmatiktir, ancak tacizci, diğer insanlardan 'daha ahlaklı ve dürüst olması' gereken bir din adamı olduğunda, birçok kurbanın tanıklığına göre, çok daha yıkıcıdır. Bu bölümün başındaki kısa videodan da görebileceğiniz gibi, din adamlarının bu cinsel saldırgan davranışı, Boston Globe hikayesinin 20 yıl önce ortaya çıkmasından bu yana tüm manşetleri kapmış olsalar da, Katolik Rahiplerle sınırlı değildir. İşte yakın zamanda bir araya getirdiğim bir video:
Ve bugün Hristiyanlar, "zihinsel sağlık" ve onu tedavi etmek için 'psikiyatrik ilaçları teşvik eden, en büyük gruplar' arasında yer alıyor. Büyük İlaç Şirketleriyle yatakta olan en büyük gruplardan biri de Aileye Odaklanma.. Bakınız: "Hristiyan Liderler, Hayatın Sorunlarıyla Başa Çıkmak İçin İncil'deki İsa'ya Güvenmek Yerine "Ruh Sağlığı"nı ve Tıbbi Doktorlara Güvenmeyi Önemsiyorlar" (k)
Peki bugün Amerika'da kaç çocuk ve aile, din adamı pedofilleri tarafından travmatize edildi? Milyonlarcası kesinlikle ve çoğu için, bu travmayla başa çıkmak için, 'antipsikotik ilaçlar' reçete edilmesi ve bazen de "cinsel istismarın cenneti" olduğu bilinen 'psikiyatri koğuşlarına' yatırılmaları dışında hiçbir yardım almadılar. Bknz : "Psikiyatristler, ABD'de En Çok Suç İşleyenler" (0),(31)
Amerika
Birleşik Devletleri'nde her gün yaşanan bu trajediyi ifşa eden herhangi
bir kişiyi bulabilmek için bile çok fazla araştırma yapmam gerekti:
Rahiplere Cinsel İstismar (Clergy Sex Abuse)
Syracuse Üniversitesi Profesörü, Din Adamları Tarafından Cinsel İstismar Mağdurlarına Uygun Tedavi Çağrısında Bulundu.. 'Cinsel istismar, travma ve kayıp yaşayan çocuk ve ergenlerin' tedavisinde uzmanlaşmış bir Syracuse Üniversitesi profesörü, Illinois'deki 'din adamı istismarı mağdurlarının uygun tedavi ve dava almalarının hayati önem taşıdığını' söylüyor. Bu, Illinois eyalet başsavcısının 'yaygın din adamı istismarı' olasılığına ilişkin bir raporunun ardından geldi. Rapor, '450'den fazla yetişkin Katolik din adamı ve din kardeşinin, 90 yıllık bir süre boyunca bu eyalette, yaklaşık 2.000 çocuğa cinsel istismarda bulunduğunu' gösteriyor. 'Gençlere yardım eden özel bir muayenehanesi' de olan ve Falk Spor ve İnsan Dinamikleri Koleji'nde sosyal hizmet yardımcı öğretim görevlisi olan Jennifer Genovese; 'bu ifşaların, din adamlarının, dini liderlerine güvenen 'savunmasız çocuklara' karşı işlediği 'uzun bir cinsel istismar' listesine eklendiğini ve bu 'güvenin, ihlal edildiğini' gördüklerini söylüyor.
Sertifikalı bir sosyal hizmet uzmanı olan Genovese, "Cinsel istismarın etkileri çok geniş kapsamlıdır ve 'uyku bozukluğu, kabuslar, iştahsızlık, bozulmuş ilişkiler, kaygı, depresyon, öz değer eksikliği, düşük öz saygı, öfke, madde bağımlılığı, kendine zarar verme ve intihar eğilimi' gibi duygusal ve davranışsal semptomlara yol açar" diyor ve din adamları tarafından istismarın, cinsel istismarın travmasına başka bir unsur daha eklediğini ekliyor. "Bir din adamının güvenini sarsması, kurbanın inancına ve manevi hayatına zarar verebilir. Bu travma, kurbanın ötesine, çocuğa 'din adamlarına güvenmeyi öğretmiş' olabilecek ve aynı zamanda 'inanç ve güvenlerini onlara bağlamış' olabilecek aileye kadar uzanabilir." Genovese'ye göre, “Geçmişte veya günümüzde cinsel tacize uğramış mağdurların yardım ve destek için başvurmaları hayati önem taşımaktadır. Illinois'deki en son vakaların gösterdiği gibi, cinsel tacizin etkileri ömür boyu sürebilir, ancak yardım ve destek mevcuttur ve kurtulanlar ve aileleri için iyileşme ve toparlanma sağlayabilir.”
Din adamlarının cinsel tacizine uğrayan kurbanlar, TSSB (P.T.S.D)'den muzdariptir.. Daha iyi bir muameleyi hak ediyorlar. Kilise'nin cinsel taciz krizi hakkında okyanuslarca mürekkep döküldü, çoğunlukla faillere ve örtbas etmelere odaklanıldı. Suçların büyüklüğü, dikkat ve kınamayı hak ediyor, ancak kurbanlar görmezden gelinmemeli. Onların acıları ve uzun vadeli psikolojik hasarları, çoğu zaten ölmüş olan suçluları, tespit edip cezalandırarak ortadan kaldırılamaz. Dua, oruç, kefaret, affetme —Katolik cephaneliğindeki araçlardan bazıları— yaralıları iyileştirmek için yeterli değildir. Parasal anlaşmaların ötesinde, mağdurlar hakkında kamuoyunda çok az şey biliniyor, kısmen de anlaşılabilir bir şekilde mahremiyet arzuları nedeniyle. Ancak 'bu topluluğu kabul etme ve başkalarının travmayla başa çıkmasına' yardımcı olan olası tedavi yöntemlerini tartışma şansı hala var. Bu konuda benzersiz bir bakış açım var çünkü 1960'ların ortalarında ilahiyat okulundaydım ve rahip olarak atanmıştım, ayrıca Buffalo Piskoposluğu'nda 'çocuklara cinsel tacizde bulunmakla suçlanan, birkaç adamla' birlikteydim. Daha sonra danışman psikolog olarak doktora derecesi aldım ve New York Eyaletinin orta ve batı kesimlerinde pratik yaptım ve ders verdim. Cinsel taciz krizinin başlamasıyla, suçlanan eski meslektaşlarımla yaşadığım deneyimleri farklı bir ışıkta görüyorum. Şimdi, eğilimlerini gizlemek için kodlanmış bir dil kullandıklarını ve 'eylemlerinin iğrençliğini gerçekten anlayamadıkları' için 'sorunlarının kolayca tedavi edilemediğini' anlıyorum. Güvenlerine ihanet eden kilise, şimdi isteksizce sorumluluğu kabul ediyor ve parasal anlaşmalar sunuyor. Ancak para yeterli değil. Sağlıklı yetişkin ilişkilerinin gelişimini sakatlayabilecek anıları silmiyor.
NIH hükümet web sitesinde barındırılan tıbbi araştırma veritabanı olan PubMed'e girerseniz, "PTSD tedavisi (PTSD treatment)" araması yapabilirsiniz ve 28.197 sonuç elde edersiniz. "Çocuk cinsel istismarı (child sex abuse)" araması yaparsanız, 20.605 sonuç elde edersiniz. Ancak, "din adamlarının cinsel istismarı mağdurlarının tedavisi (treating victims of clergy sex abuse“)" araması yaparsanız, yalnızca 16 sonuç elde edersiniz ve bu çalışmalardan yalnızca birini "travma (trauma)" ile ilgili olarak görebildim, diğer 15'i ise sorunu basitçe ortaya koyuyordu.
Bu bir RUHSAL Sorundur, Tıbbi Bir Sorun Değil! Yakın zamanda yazdığım gibi, Darwin ve "Aydınlanma Çağı" sonrası günümüz batı kültürü, ruhsal alemi tamamen göz ardı ediyor ve 'her sorun için doğal, fiziksel bir neden bulmaya çalışıyor ve bu da daha sonra bir ilaçla çözülebilir.
Bakınız: "Tanrı'nın Mucizeler Gerçekleştirme Gücü ve Şeytan'ın Büyü ve Sihir Uygulama Gücü" (m)
Din adamları da dahil olmak üzere birçok pedofil, Şeytan'a açıkça hizmet eden, bazen Şeytani ve Masonluk ritüellerinde "Şeytani Ritüel İstismarı (Satanic Ritual Abuse)" yapan Şeytancılardır. Galvin ailesinin hikayesinde, özellikle Kolker'in Gizli Vadi Yolu (Hidden Valley Road) kitabında belgelendiği gibi, Peder Freudenstein'ın genç Galvin oğlanlarını birkaç günden birkaç haftaya kadar süren 'gezilere, nasıl götürdüğünü' okuyoruz. Ayrıca bu kitapta Freudenstein'ın çocuklarla "sihirbazlık numaraları (performed magic tricks)" yaptığı bildiriliyor. Çocukları, şeytani ritüellere dahil etmiş olması tamamen mümkün ve hatta olasıdır.
Batı kültüründeki modern tıpta, bu istismarın şeytani sonuçları, ilaçlarla tedavi edilecek "psikiyatrik bozukluklar (psychiatric disorders)" olarak tanımlanıyor ve bunlar 'bir ailede, birden fazla aile üyesi arasında gerçekleşebildiği ve genellikle aynı ailenin birden fazla neslinde görüldüğü' için, bunun "genetik" ve kalıtsal olduğuna inanılıyor. Ancak "genetik tıp (genetic medicine)" alanının, tamamı sahtedir ve basitçe öjeni biliminin modern versiyonudur; burada 'bir kişi, diğerinden üstün olarak' etiketlenebilir ve hatta bu etiketler, tüm insan gruplarına uygulanabilir. John Thomas, geçmiş yıllarda 'sahte genetik tıp alanını' ifşa etti.
-Bakınız: "Bugün Amerika Birleşik Devletleri'nde Öjeni: Nazi Almanyası'nın İzlediği Yolda mıyız?" (n)
-"Genomun Haritalanması ve Modern Genetik: Modern Zamanlar İçin Yeniden Paketlenen Öjeni" (o)
-Ayrıca Jonathan Latham'ın 2013 tarihli mükemmel makalesine de bakın (öndeki fotoğraftaki tanıdık karakterlere, özellikle de kameraya sırtı dönük olana dikkat edin):
-"Genetik Araştırma, Bilimden Yoksundur – Politik Sosyal Kontrol Genetik Gündemdir" (p)
-"Psychology Today: “Şizofreni Nasıl 'Siyah Bir Hastalık' Haline Geldi”—İnsan Hakları Eylemcileri, Şizofren Olarak Etiketlendi" (r)
Bugün İncil'de bulunan en eski edebi eserlerde, Musa'nın yazıları olan ilk 5 kitapta, aile lanetlerinin sonraki nesillere aktarıldığına dair manevi ilkeyi, On Emir'in kendisinde okuyabiliriz: "Benden başka tanrın olmayacak. Kendine oyma put yapmayacaksın, ya da yukarıda gökte, aşağıda yerde, ya da yerin altında sularda olan hiçbir şeye benzer bir şey yapmayacaksın. Onlara eğilmeyeceksin, onlara kulluk etmeyeceksin. Çünkü ben, Tanrın RAB, kıskanç bir Tanrıyım. Benden nefret edenlerin suçunu üçüncü ve dördüncü kuşaklara kadar çocuklarına öderim. Ama beni seven ve buyruklarımı tutanlara binlerce kuşağa sevgi gösteririm. (Exodus 20:3-6)"
Nesilden nesile aktarılan lanetler, ailelerde üçüncü ve dördüncü nesillere kadar tezahür edebilen ruhsal bir sorundur. Genetik DEĞİLDİR, ırka veya insanların herhangi bir fiziksel bileşenine dayanmazlar. Bunlar, 'Tanrı'ya hizmet ettiğini iddia eden bir kişinin aslında Şeytan'a hizmet etmesiyle ortaya çıkabilen ruhsal lanetlerdir. Bu lanet, yalnızca insanlığı Şeytan'ın TÜM lanetlerinden kurtaran İsa Mesih'in kanlı kurbanı ile kırılabilir. Bugün Amerika Birleşik Devletleri'nde mevcut olan "zihin sağlığı" krizini çözmek istiyorsak, doğru terimleri kullanmaya başlamamız; ve "günah"a günah demeye başlamamız; ve bunun yanlış olduğunu, kötü olduğunu anlamamız; ve yalnızca Tanrı'nın tövbe ederek (neyin doğru neyin yalan olduğuna dair fikrini değiştirerek) ve tüm günahlarımızın tedavisi olarak İsa Mesih'in kanlı kurbanını kabul ederek bu günahı "iyileştirebileceğini" anlamamız gerekir.
Syracuse Üniversitesi Profesörü, Din Adamları Tarafından Cinsel İstismar Mağdurlarına Uygun Tedavi Çağrısında Bulundu.. 'Cinsel istismar, travma ve kayıp yaşayan çocuk ve ergenlerin' tedavisinde uzmanlaşmış bir Syracuse Üniversitesi profesörü, Illinois'deki 'din adamı istismarı mağdurlarının uygun tedavi ve dava almalarının hayati önem taşıdığını' söylüyor. Bu, Illinois eyalet başsavcısının 'yaygın din adamı istismarı' olasılığına ilişkin bir raporunun ardından geldi. Rapor, '450'den fazla yetişkin Katolik din adamı ve din kardeşinin, 90 yıllık bir süre boyunca bu eyalette, yaklaşık 2.000 çocuğa cinsel istismarda bulunduğunu' gösteriyor. 'Gençlere yardım eden özel bir muayenehanesi' de olan ve Falk Spor ve İnsan Dinamikleri Koleji'nde sosyal hizmet yardımcı öğretim görevlisi olan Jennifer Genovese; 'bu ifşaların, din adamlarının, dini liderlerine güvenen 'savunmasız çocuklara' karşı işlediği 'uzun bir cinsel istismar' listesine eklendiğini ve bu 'güvenin, ihlal edildiğini' gördüklerini söylüyor.
Sertifikalı bir sosyal hizmet uzmanı olan Genovese, "Cinsel istismarın etkileri çok geniş kapsamlıdır ve 'uyku bozukluğu, kabuslar, iştahsızlık, bozulmuş ilişkiler, kaygı, depresyon, öz değer eksikliği, düşük öz saygı, öfke, madde bağımlılığı, kendine zarar verme ve intihar eğilimi' gibi duygusal ve davranışsal semptomlara yol açar" diyor ve din adamları tarafından istismarın, cinsel istismarın travmasına başka bir unsur daha eklediğini ekliyor. "Bir din adamının güvenini sarsması, kurbanın inancına ve manevi hayatına zarar verebilir. Bu travma, kurbanın ötesine, çocuğa 'din adamlarına güvenmeyi öğretmiş' olabilecek ve aynı zamanda 'inanç ve güvenlerini onlara bağlamış' olabilecek aileye kadar uzanabilir." Genovese'ye göre, “Geçmişte veya günümüzde cinsel tacize uğramış mağdurların yardım ve destek için başvurmaları hayati önem taşımaktadır. Illinois'deki en son vakaların gösterdiği gibi, cinsel tacizin etkileri ömür boyu sürebilir, ancak yardım ve destek mevcuttur ve kurtulanlar ve aileleri için iyileşme ve toparlanma sağlayabilir.”
Din adamlarının cinsel tacizine uğrayan kurbanlar, TSSB (P.T.S.D)'den muzdariptir.. Daha iyi bir muameleyi hak ediyorlar. Kilise'nin cinsel taciz krizi hakkında okyanuslarca mürekkep döküldü, çoğunlukla faillere ve örtbas etmelere odaklanıldı. Suçların büyüklüğü, dikkat ve kınamayı hak ediyor, ancak kurbanlar görmezden gelinmemeli. Onların acıları ve uzun vadeli psikolojik hasarları, çoğu zaten ölmüş olan suçluları, tespit edip cezalandırarak ortadan kaldırılamaz. Dua, oruç, kefaret, affetme —Katolik cephaneliğindeki araçlardan bazıları— yaralıları iyileştirmek için yeterli değildir. Parasal anlaşmaların ötesinde, mağdurlar hakkında kamuoyunda çok az şey biliniyor, kısmen de anlaşılabilir bir şekilde mahremiyet arzuları nedeniyle. Ancak 'bu topluluğu kabul etme ve başkalarının travmayla başa çıkmasına' yardımcı olan olası tedavi yöntemlerini tartışma şansı hala var. Bu konuda benzersiz bir bakış açım var çünkü 1960'ların ortalarında ilahiyat okulundaydım ve rahip olarak atanmıştım, ayrıca Buffalo Piskoposluğu'nda 'çocuklara cinsel tacizde bulunmakla suçlanan, birkaç adamla' birlikteydim. Daha sonra danışman psikolog olarak doktora derecesi aldım ve New York Eyaletinin orta ve batı kesimlerinde pratik yaptım ve ders verdim. Cinsel taciz krizinin başlamasıyla, suçlanan eski meslektaşlarımla yaşadığım deneyimleri farklı bir ışıkta görüyorum. Şimdi, eğilimlerini gizlemek için kodlanmış bir dil kullandıklarını ve 'eylemlerinin iğrençliğini gerçekten anlayamadıkları' için 'sorunlarının kolayca tedavi edilemediğini' anlıyorum. Güvenlerine ihanet eden kilise, şimdi isteksizce sorumluluğu kabul ediyor ve parasal anlaşmalar sunuyor. Ancak para yeterli değil. Sağlıklı yetişkin ilişkilerinin gelişimini sakatlayabilecek anıları silmiyor.
NIH hükümet web sitesinde barındırılan tıbbi araştırma veritabanı olan PubMed'e girerseniz, "PTSD tedavisi (PTSD treatment)" araması yapabilirsiniz ve 28.197 sonuç elde edersiniz. "Çocuk cinsel istismarı (child sex abuse)" araması yaparsanız, 20.605 sonuç elde edersiniz. Ancak, "din adamlarının cinsel istismarı mağdurlarının tedavisi (treating victims of clergy sex abuse“)" araması yaparsanız, yalnızca 16 sonuç elde edersiniz ve bu çalışmalardan yalnızca birini "travma (trauma)" ile ilgili olarak görebildim, diğer 15'i ise sorunu basitçe ortaya koyuyordu.
Bu bir RUHSAL Sorundur, Tıbbi Bir Sorun Değil! Yakın zamanda yazdığım gibi, Darwin ve "Aydınlanma Çağı" sonrası günümüz batı kültürü, ruhsal alemi tamamen göz ardı ediyor ve 'her sorun için doğal, fiziksel bir neden bulmaya çalışıyor ve bu da daha sonra bir ilaçla çözülebilir.
Bakınız: "Tanrı'nın Mucizeler Gerçekleştirme Gücü ve Şeytan'ın Büyü ve Sihir Uygulama Gücü" (m)
Din adamları da dahil olmak üzere birçok pedofil, Şeytan'a açıkça hizmet eden, bazen Şeytani ve Masonluk ritüellerinde "Şeytani Ritüel İstismarı (Satanic Ritual Abuse)" yapan Şeytancılardır. Galvin ailesinin hikayesinde, özellikle Kolker'in Gizli Vadi Yolu (Hidden Valley Road) kitabında belgelendiği gibi, Peder Freudenstein'ın genç Galvin oğlanlarını birkaç günden birkaç haftaya kadar süren 'gezilere, nasıl götürdüğünü' okuyoruz. Ayrıca bu kitapta Freudenstein'ın çocuklarla "sihirbazlık numaraları (performed magic tricks)" yaptığı bildiriliyor. Çocukları, şeytani ritüellere dahil etmiş olması tamamen mümkün ve hatta olasıdır.
Batı kültüründeki modern tıpta, bu istismarın şeytani sonuçları, ilaçlarla tedavi edilecek "psikiyatrik bozukluklar (psychiatric disorders)" olarak tanımlanıyor ve bunlar 'bir ailede, birden fazla aile üyesi arasında gerçekleşebildiği ve genellikle aynı ailenin birden fazla neslinde görüldüğü' için, bunun "genetik" ve kalıtsal olduğuna inanılıyor. Ancak "genetik tıp (genetic medicine)" alanının, tamamı sahtedir ve basitçe öjeni biliminin modern versiyonudur; burada 'bir kişi, diğerinden üstün olarak' etiketlenebilir ve hatta bu etiketler, tüm insan gruplarına uygulanabilir. John Thomas, geçmiş yıllarda 'sahte genetik tıp alanını' ifşa etti.
-Bakınız: "Bugün Amerika Birleşik Devletleri'nde Öjeni: Nazi Almanyası'nın İzlediği Yolda mıyız?" (n)
-"Genomun Haritalanması ve Modern Genetik: Modern Zamanlar İçin Yeniden Paketlenen Öjeni" (o)
-Ayrıca Jonathan Latham'ın 2013 tarihli mükemmel makalesine de bakın (öndeki fotoğraftaki tanıdık karakterlere, özellikle de kameraya sırtı dönük olana dikkat edin):
-"Genetik Araştırma, Bilimden Yoksundur – Politik Sosyal Kontrol Genetik Gündemdir" (p)
-"Psychology Today: “Şizofreni Nasıl 'Siyah Bir Hastalık' Haline Geldi”—İnsan Hakları Eylemcileri, Şizofren Olarak Etiketlendi" (r)
Bugün İncil'de bulunan en eski edebi eserlerde, Musa'nın yazıları olan ilk 5 kitapta, aile lanetlerinin sonraki nesillere aktarıldığına dair manevi ilkeyi, On Emir'in kendisinde okuyabiliriz: "Benden başka tanrın olmayacak. Kendine oyma put yapmayacaksın, ya da yukarıda gökte, aşağıda yerde, ya da yerin altında sularda olan hiçbir şeye benzer bir şey yapmayacaksın. Onlara eğilmeyeceksin, onlara kulluk etmeyeceksin. Çünkü ben, Tanrın RAB, kıskanç bir Tanrıyım. Benden nefret edenlerin suçunu üçüncü ve dördüncü kuşaklara kadar çocuklarına öderim. Ama beni seven ve buyruklarımı tutanlara binlerce kuşağa sevgi gösteririm. (Exodus 20:3-6)"
Nesilden nesile aktarılan lanetler, ailelerde üçüncü ve dördüncü nesillere kadar tezahür edebilen ruhsal bir sorundur. Genetik DEĞİLDİR, ırka veya insanların herhangi bir fiziksel bileşenine dayanmazlar. Bunlar, 'Tanrı'ya hizmet ettiğini iddia eden bir kişinin aslında Şeytan'a hizmet etmesiyle ortaya çıkabilen ruhsal lanetlerdir. Bu lanet, yalnızca insanlığı Şeytan'ın TÜM lanetlerinden kurtaran İsa Mesih'in kanlı kurbanı ile kırılabilir. Bugün Amerika Birleşik Devletleri'nde mevcut olan "zihin sağlığı" krizini çözmek istiyorsak, doğru terimleri kullanmaya başlamamız; ve "günah"a günah demeye başlamamız; ve bunun yanlış olduğunu, kötü olduğunu anlamamız; ve yalnızca Tanrı'nın tövbe ederek (neyin doğru neyin yalan olduğuna dair fikrini değiştirerek) ve tüm günahlarımızın tedavisi olarak İsa Mesih'in kanlı kurbanını kabul ederek bu günahı "iyileştirebileceğini" anlamamız gerekir.
Pedofil din adamlarının kovuşturulması gerekiyor ki adalet
yerini bulsun ve mağdurlar, kendilerinin, mağdurlar olarak, "zihinsel
bir hastalığa" sahip olmadıklarını anlayarak bir sonuca varabilsinler.
Pedofiller öyle ve bunun giderek daha fazla ifşa edilmesi gerekiyor,
sadece Katolik kiliselerinde değil, TÜM kiliselerde ve dini örgütlerde. Amerika
Birleşik Devletleri doğru insanlar tarafından değil, Şeytan'ın
hizmetkarları tarafından kuruldu ve ABD'yi diğer uluslardan daha güçlü
kılan tek şey, ordumuzu finanse eden servetimizdir. Ve bu servet, bugün
'Jeffrey Epstein çocuk ticareti finans ağı' üzerine kurulu olan Şeytani
Mason bankacılık endüstrisi tarafından biriktirildi. Siyaset ve din, ABD
siyasi sistemi ve ABD'deki Hristiyan dini bugün Şeytani pedofiller
tarafından yönetildiği için bu ulusu iyileştirip kurtaramayacak. Sadece
İsa Mesih'in meshedişini almış ve yalanları ifşa ederken hakikatte
yürüyenler, Şeytan'ın sihirli güçleri tarafından esir alınanları serbest
bırakmak için Tanrı'nın gücüyle Şeytan'la savaşmaya donanımlıdır.
(İtalik parantez metni bana aittir.)
"Çocuklar, son saattir ve Deccal'in geldiğini duyduğunuz gibi, şimdi de birçok Deccal geldi. Bu nedenle son saat olduğunu biliyoruz. Bizden çıktılar, ama bizden değillerdi; çünkü bizden olsalardı, bizimle kalırlardı. Ama çıktılar, hepsinin bizden olmadığı ortaya çıksın diye. Ama siz Kutsal Olan tarafından meshedildiniz ve hepiniz bilgi sahibisiniz. Size gerçeği bilmediğiniz için değil, bildiğiniz için yazıyorum ve hiçbir yalan gerçeğe ait değildir. Yalancı, İsa'nın Mesih olduğunu inkar edenden başka kimdir? (Günümüz Siyonistleri, Şeytani Yahudiler. ) Bu Deccal'dir, Baba'yı ve Oğul'u inkar eden. Oğul'u inkar edenin Baba'sı yoktur. Oğul'u itiraf edenin Baba'sı da vardır. Başlangıçtan beri duyduğunuz sizde kalsın. Başlangıçtan beri duyduğunuz sizde kalırsa, siz de Oğul'da ve Baba'da kalırsınız. Ve bu, O'nun bize verdiği vaattir—sonsuz yaşam. (1 Yuhanna 2:18-25)"" (64)
"Galvin Ailesinin Şizofreni ile Mücadelesi - Altı Şizofrenik Kardeş - Discovery
Don ve Mimi Galvin'in Colorado Springs'te 'ideal bir aile vizyonu', en büyük oğulları Donald 'alışılmadık davranışlar' sergilemeye başlayınca çöker. Şizofreni, kısa sürede ailelerini kasıp kavurur ve on iki çocuklarından altısını etkiler.." (65)
"Çocuklar, son saattir ve Deccal'in geldiğini duyduğunuz gibi, şimdi de birçok Deccal geldi. Bu nedenle son saat olduğunu biliyoruz. Bizden çıktılar, ama bizden değillerdi; çünkü bizden olsalardı, bizimle kalırlardı. Ama çıktılar, hepsinin bizden olmadığı ortaya çıksın diye. Ama siz Kutsal Olan tarafından meshedildiniz ve hepiniz bilgi sahibisiniz. Size gerçeği bilmediğiniz için değil, bildiğiniz için yazıyorum ve hiçbir yalan gerçeğe ait değildir. Yalancı, İsa'nın Mesih olduğunu inkar edenden başka kimdir? (Günümüz Siyonistleri, Şeytani Yahudiler. ) Bu Deccal'dir, Baba'yı ve Oğul'u inkar eden. Oğul'u inkar edenin Baba'sı yoktur. Oğul'u itiraf edenin Baba'sı da vardır. Başlangıçtan beri duyduğunuz sizde kalsın. Başlangıçtan beri duyduğunuz sizde kalırsa, siz de Oğul'da ve Baba'da kalırsınız. Ve bu, O'nun bize verdiği vaattir—sonsuz yaşam. (1 Yuhanna 2:18-25)"" (64)
"Galvin Ailesinin Şizofreni ile Mücadelesi - Altı Şizofrenik Kardeş - Discovery
Don ve Mimi Galvin'in Colorado Springs'te 'ideal bir aile vizyonu', en büyük oğulları Donald 'alışılmadık davranışlar' sergilemeye başlayınca çöker. Şizofreni, kısa sürede ailelerini kasıp kavurur ve on iki çocuklarından altısını etkiler.." (65)
***
** Psikiyatrik ilaçların, zombi etkisi..
""Zombi" Vakası (Şizofreni, Bipolar, Kişilik Bozukluğu)
"Zombi (Zombie)" Lityum vakası (Şizofreni, bipolar, Kişilik Bozukluğu)..
"Zombi" vakası..
----------------
- Biyopsikiyatrik etiketler DSM-5: Şizofreni, iki uçlu bozukluk, Kişilik Bozukluğu
- Kontrol Listesi Davranışlar DSM-7: şiddet, kontrol edilemeyen öfke, hiddet, bencillik, yasadışı uyuşturucu kullanımı: pharmakia
- İçgörüler MMPI-7:
- Hızlı Seçim EDS-7.1: Görevden kaçınma, tembellik
- Kendi kendini sakatlama EDS-7.2: Çocuklarını büyüten normal bir annenin temel görevlerini yapamama
- Kimyasal dengesizlik EDS-7.3: Evet. 30 yıl boyunca psikiyatrist tarafından reçete edilen ilaçları (Lityum) yuttu. Bu, muhtemelen beyin hasarı ve Tardif Diskinezi olduğunu gösteriyor.
- Faydaları EDS-7.4:
Dikkat çekme, Gurur, Övgü, Onur, Şöhret: EDS-7.4.3
Görevden veya yaşam durumundan kaçış: EDS-7.4.4
Sempati: EDS-7.4.5
Başkaları üzerinde kontrol: EDS-7.4.6
- Parasal EDS-7.5:
- Rahatsızlık Ölçeği EDS-7.6: Orta
- Tanı Yasaları EDS-7.7:
Narsistik Davranış Seçimi Yasası (NBC) EDS-7.7.1.NBC
Türev Kişisel Fayda Yasası (DPB) EDS-7.7.2.DPB
Narsistik Seçici İşlev Bozukluğu Yasası (NSD) EDS-7.7.3.NSD
Domino Sorunu Aktarımı Yasası (DPT) EDS-7.7.4.DPT
Rahatsızlık Tolerans Eşiği Yasası (ATT) EDS-7.7.5.ATT
Simbiyotik Hazine Parazitozu Yasası (STP) EDS-7.7.6.STP
Pediatrik Çok Yönlü Bulanıklaştırma Yasası (PMO) EDS-7.7.12.PMO
- Sorunu Belirleyin: Olgunlaşmamışlık, özdenetim eksikliği, tembellik
- Bir Çocuğa Sorun: Neden benim gibi sürekli öfke nöbeti geçiriyor? EDS-7.7.12.PMO
- 5 yıl sonra EDS-7.7.LPT:
--------------------
----------------
- Biyopsikiyatrik etiketler DSM-5: Şizofreni, iki uçlu bozukluk, Kişilik Bozukluğu
- Kontrol Listesi Davranışlar DSM-7: şiddet, kontrol edilemeyen öfke, hiddet, bencillik, yasadışı uyuşturucu kullanımı: pharmakia
- İçgörüler MMPI-7:
- Hızlı Seçim EDS-7.1: Görevden kaçınma, tembellik
- Kendi kendini sakatlama EDS-7.2: Çocuklarını büyüten normal bir annenin temel görevlerini yapamama
- Kimyasal dengesizlik EDS-7.3: Evet. 30 yıl boyunca psikiyatrist tarafından reçete edilen ilaçları (Lityum) yuttu. Bu, muhtemelen beyin hasarı ve Tardif Diskinezi olduğunu gösteriyor.
- Faydaları EDS-7.4:
Dikkat çekme, Gurur, Övgü, Onur, Şöhret: EDS-7.4.3
Görevden veya yaşam durumundan kaçış: EDS-7.4.4
Sempati: EDS-7.4.5
Başkaları üzerinde kontrol: EDS-7.4.6
- Parasal EDS-7.5:
- Rahatsızlık Ölçeği EDS-7.6: Orta
- Tanı Yasaları EDS-7.7:
Narsistik Davranış Seçimi Yasası (NBC) EDS-7.7.1.NBC
Türev Kişisel Fayda Yasası (DPB) EDS-7.7.2.DPB
Narsistik Seçici İşlev Bozukluğu Yasası (NSD) EDS-7.7.3.NSD
Domino Sorunu Aktarımı Yasası (DPT) EDS-7.7.4.DPT
Rahatsızlık Tolerans Eşiği Yasası (ATT) EDS-7.7.5.ATT
Simbiyotik Hazine Parazitozu Yasası (STP) EDS-7.7.6.STP
Pediatrik Çok Yönlü Bulanıklaştırma Yasası (PMO) EDS-7.7.12.PMO
- Sorunu Belirleyin: Olgunlaşmamışlık, özdenetim eksikliği, tembellik
- Bir Çocuğa Sorun: Neden benim gibi sürekli öfke nöbeti geçiriyor? EDS-7.7.12.PMO
- 5 yıl sonra EDS-7.7.LPT:
--------------------
"Zombi" Vakası.. Rebecca adında Hristiyan bir kadına iki uçlu bozukluk, ardından Kişilik Bozukluğu teşhisi kondu. Evlendikten kısa bir süre sonra öfkelendi, talepkar oldu. Kendisini rahatsız eden küçük şeyler için kocasına ve çocuklarına bağırıyordu. Kocası ona büyümesini, bağırmayı bırakmasını ve ev işlerini yapmasını söylediğinde, şiddetli ve kontrol edilemez bir öfkeye kapılıyordu. Kocası kısa sürede itaatkar olmayı, kadının istediğini yapmasına izin vermeyi ve hiçbir konuda ona meydan okumamayı öğrendi. Bu, ona kocası üzerinde daha fazla kontrol sağladı ve günahkâr davranışları daha da kötüleşti. Daha önce evin reisiydi ve kendisine bağırılıyordu. Şimdi ise sebepsiz yere sürekli bağırılan, korkak, hadım edilmiş, itaatkar bir erkekti. Kocası bu davranışlardan kurtulmak istedi ve karısını bir psikiyatriste götürdü, psikiyatrist de karısına beyninde kimyasal dengesizlik teşhisi koydu ve Lityum reçete etti. Otuz yıl boyunca bir Psikiyatristin bakımı altındaydı ve reçete edildiği gibi Lityum aldı. İlaçlar öfke, bağırma vb. gibi davranış sorunlarının çoğunu hemen çözdü ancak bunun nedeni Lityumun ilgisizlik ve kayıtsızlık yaratan güçlü bir kimyasal lobotomi ilacı olmasıydı. Artık bağırmıyor ve sinirlenmiyordu çünkü büyük veya küçük hiçbir şeyi umursamıyordu. Ayrıca bütün gün evde oturmaktan başka pek bir şey yapmıyordu ve kesinlikle ev dışında hiç çalışmıyordu. Yönetici işlevinin %80'inde çalışıyordu ve kilisede Rebecca ile konuştuğunuzda, nefes alan bir manken gibiydi. Diğerleri ona "Zombi" diyordu.
Yerel kilisenin hiçbir ibadetini kaçırmazdı ve diğer kiliselerin müjde toplantılarına giderdi. Yeni bir şehre taşındı ve bir tıp doktorunun bakımı altına girdi. Bu doktor Rebecca'nın vaka geçmişini inceledi, bir psikiyatriste danıştı ve ihtiyaç duymadığı halde güçlü ve zayıflatıcı bir antipsikotik ilaç aldığını keşfetti! Ayrıca Rebecca'nın en başından itibaren tamamen yanlış teşhis edildiğini tespit etti. 6 aylık bir süre boyunca doktor Rebecca'yı dikkatlice ilacı bıraktı. Şiddetli yoksunluk belirtileri yaşadı. Zihinsel durumu hemen hemen anında dramatik bir şekilde iyileşti. Rebecca, hayatının en güzel döneminde 30 yıl boyunca yürüyen bir zombiydi, ev işi bile yapamıyordu veya bir işte tutunamıyordu. Kilise üyeleri, Rebecca'nın kişiliğinin nasıl canlandığını ve ilaçları bıraktıktan sonra Rebecca'da ne kadar büyük bir değişiklik gördüklerini belirttiler. Rebecca normal bir şekilde işlev görebiliyor ve sosyalleşebiliyor. Geriye dönüp baktığında, Rebecca kendini ilaç kaynaklı bir stupor, kimyasal bir lobotomi olarak tanımlıyor. Psikiyatristi'ne ve başından beri tıbbi olarak hiçbir sorunu olmamasına, sadece günlük hayatta sıkça görülen biraz stres ve ele alması gereken bir dizi davranış sorununa öfkeliydi.
Tartışma: Rebecca ciddi davranış sorunları olan genç bir eş ve anneydi. Bencil, özdenetimden yoksun, istediğini elde edemediğinde öfkeli bir mizacı vardı ve kocasına karşı bir hak sahibi olma duygusu vardı. Bunlar, size herhangi bir "kişilik bozukluğu" teşhisi konulmasına neden olan davranışlardır. Dünyanın bir Hristiyanı herhangi bir "kişilik bozukluğu" ile etiketlemesi, bireyin yapması gereken çok fazla değişiklik ve tövbe etmesi gerektiği anlamına gelir. Rebecca hiper (manik) ve kontrolden çıkar, sonra depresyona girer ve ağlamaya başlardı. Esasen ateist evrimci doktorlar tarafından uyuşturularak itaat ettirildi. Günümüzde bile çoğu Hristiyan gibi, kocası da biyopsikolojinin kötülüklerinin farkında değildi.
"Akıl hastaneleri veya psikiyatrik tedaviler hakkındaki filmler bazen psikiyatrik ilaçların insanları nasıl zombiye dönüştürebildiğini doğru bir şekilde tasvir eder. Michael Keaton'ın başrol oynadığı bir komedi olan Rüya Takımı (The Dream Team)'de akıl hastaları başarılı bir şekilde doktor kılığına girerler. Hastalar, en son bir hastane koğuşunda televizyona uyuşturulmuş bir şekilde bakarken görülen psikiyatristlere zorunlu ilaç reçete ederek kaçmayı başarır. En azından bir dereceye kadar, bu zombi etkisi insanların kendilerine veya başkalarına zarar vermesini geçici olarak engelleyebilir. Örneğin, dirençli hastaları hızla bastırmak için kaslara enjekte edilebilen "antipsikotik" ilaçlar bu şekilde acil servislerde, hastanelerde ve hapishanelerde kullanılır. Dirençli hastalar, beyindeki uyuşturma etkisiyle kimyasal olarak kontrol edilir. Bu prosedüre doğru bir şekilde "kimyasal lobotomi" adı verilmiştir. "Antipsikotik" ilaçlar ayrıca istemli hareketleri kontrol eden beyin merkezlerini baskılayarak, kişinin herhangi bir hız, çeviklik veya kararlılıkla tepki vermesini engeller — bu da "ilaçsal deli gömleği" betimleyici ifadesinin kullanılmasını gerektirir." -(İlacınız Sorununuz Olabilir 'Your Drug May Be Your Problem', Peter Breggin, David Cohen, 2007 AD, s. 57)
Davranışın faydaları: Bu, Narsisistik Davranış Seçimi Yasasını (NBC) gösterir EDS-7.7.1.NBC
1. Dikkat çekme, Gurur, Övgü, Onur, Şöhret: EDS-7.4.3. Bir çocuk etrafta dolaşıp yaygara kopardığında, bu genellikle ilgi istediği anlamına gelir.
2. Görevden veya yaşam durumundan kaçış: EDS-7.4.4. Rebecca, genç bir anne ve ev hanımı olmanın tüm zor işlerini yapmaktan ona bir bahane veren bir yol seçti.
3. Sempati: EDS-7.4.5. Debbie, genç bir anne olarak katlandığı tüm zor işlerin bir yandan övülmemesi gerektiğini hissetti, ancak insanların ona ne kadar zorlandığını söylemesini sevdi. Kilisenin tamamı 30 yıl boyunca kendisine "işten çıkma" kartı verdiğinde, ilaçlarla düzelen tıbbi bir soruna sahip olduğuna inandıkları için böyle bir sempati gördü.
4. Başkaları üzerinde kontrol: EDS-7.4.6. Bazı genç eşlerin kocalarını kontrol etmenin yollarını araması yaygındır. Psikotik hale gelerek, Rebecca istediği olmazsa oturup ağlamaya veya çığlık atmaya başlayarak kararları kendisi verebilirdi.
Rebecca olgunlaşmamışlığı ve bencilliği için ağır bir bedel ödedi çünkü bu ona hayatının 30 yılına mal oldu. Evdeki davranışları, manevi açıdan çocukları üzerinde korkunç etkilere neden oldu. Kocasıyla hala evli olmasının tek nedeni, onun kaprislerine boyun eğerek onu mutlu etmek için elinden gelen her şeyi yapmasıydı. Çocuklar baskın, bağıran, ezici bir anne ve pasif, itaatkar bir babaya katlanmak zorunda kaldıklarında, bu Tanrı'nın emrettiği aile yapısı değildir. Çocuklar için, aynı anda hem gaza hem de frene basmak gibiydi. Rebecca gergin, "yumurta kabukları üzerinde yürümek", "anneni üzme" türünden bir ortam yarattı. Tanrı'nın amaçladığı gibi yetişkin olgun kadınlığın bir modeli olmaktan ziyade, bir canavara katlanmak zorunda kaldılar. Ne kendisi, ne kocası ne de kilise, kendisini kilisede işlevsiz, katkıda bulunmayan ve kocasına evde sorun çıkaran bir üye olarak tutan şeytanın eline attığını bilmiyordu. Herkesin bir veya iki yıllık pharmakia'dan sonra deneyimlediği acı verici yoksunluk semptomlarına katlandıktan sonra (Gal 5), kendini 30 yıl önceki kişisel gelişiminde olduğu yerde buldu. 30 yıl önce öğrenmeyi reddettiği şeyi aniden öğrenmek zorunda kaldı.
İlaçlar davranışlarını düzeltmesine yardımcı olmadı, sadece onu o kadar uyuşuk hale getirdi ki artık öfkelenmek istemiyordu. Rebecca'yı 30 yıldır komada olan ve aniden uyanan 25 yaşında genç bir anne olarak düşünün. Vücudu 30 yaş daha yaşlı olmasına rağmen, olgunluğu hala 25 yaşında birinin olgunluğudur. Şimdi ilaçları sonsuza dek bıraktıktan sonra, bir kez daha onu öfkelendiren ve kocasına karşı ilgi ve kontrol talep eden şeyler hissediyor. Ancak şimdi, günahkâr davranışlarını düzeltmek için bir uyuşturucu değil, özdenetim öğreniyor. Bu hikaye, çoğu Hristiyanın psikiyatrinin kötülükleri konusunda ne kadar inanılmaz derecede bilgisiz olduğunu gösteriyor. Nöroleptiklerin uzun süreli kullanımından kaynaklanan yoksunluk etkileri şiddetlidir ve ilaçtan kurtulmak için doğrudan bir doktorun gözetimi gerekir. Kilisede yasadışı uyuşturucu kullanımı ve bağımlılıklar konusunda uyarıda bulunan birçok vaaz dinledi, ancak 30 yıl boyunca günde 5 kez eroin çeken adam kadar kötü bir ilaç bağımlısı olduğunu asla kavrayamadı.
Georgia Örneği: "Dört ay sonra, antidepresan almayı bıraktıktan sonra Georgia, yıllardır ilk kez "canlı" hissediyordu. Yaşama sevincinin ne kadar büyük olduğunu tamamen unutmuştu. İlaç, farkında olmadan canlılığını bastırıyordu. Kronik olarak depresif olduğunu ve sürekli ilaca ihtiyacı olduğunu yanlışlıkla düşünmüştü." -(İlacınız Sorununuz Olabilir 'Your Drug May Be Your Problem', Peter Breggin, David Cohen, 2007 AD, s. 76)
Greg vakası: "Sonraki beş yıl, psikiyatristlerinin tahmin ettiği gibi geçti. Greg, Massachusetts'teki Worcester Politeknik Enstitüsü'ne (WPI) girmesine rağmen, o kadar fazla ilaç kullanıyordu ki, "Çoğu zaman bir sis bulutu içinde yaşıyordum. Zihniniz sadece bir kum torbasıdır. Ve bu yüzden okulda gerçekten kötüydüm. Odamdan nadiren çıkıyordum ve gerçeklikle bağımı kaybetmiştim." [Greg], ilaçlarını azaltmaya yönelik ilk adım olacağını düşünerek tıbbi bir kontrole gitti, ancak karaciğeri kapandığı için Depakote ve Geodon'u hemen bırakması gerektiği söylendi. Aniden kesilmesi o kadar fiziksel acıya neden oldu ki -"terleme, eklem ve kas ağrısı, mide bulantısı, baş dönmesi" diyor- paranoyasının geri gelip gelmediğine bile dikkat etmedi. Ama çok kısa bir süre içinde, ara sıra uyarıcı kullanması dışında tüm psikiyatrik ilaçlarını bıraktı ve esrar içmeyi de bıraktı. "Dürüst olmak gerekirse, beş yıldır ilk kez uyanıyormuşum gibi hissettim" diyor. "Sanki tüm o yıllar boyunca kendimi kapatmışım ve sadece hayatta yuvarlanıp gidiyormuşum ve bir tekerlekli sandalyede itiliyormuşum gibi hissettim ve sonunda uyandım ve tekrar kendim oldum. İlaçların beni ben yapan her şeyi benden aldığını hissettim ve sonra ilaçları bıraktığımda beynim uyandı ve tekrar çalışmaya başladı.." (Bir salgının anatomisi 'Anatomy of an Epidemic', Robert Whitaker, 2010 AD, s. 202)
"Zombie" vakasında örneklendirilen tanı yasaları:
- Rebecca, "bipolar" etiketinin, kontrol avantajlarına kavuşursa ve temel ev işlerini yapmak zorunda kalmazsa ödemeye razı olduğu bir bedel olduğunu hesaplamıştı. Bu, Türev Kişisel Fayda Yasası'nı (DPB "Derivative Personal Benefit ") EDS-7. 7. 2. DPB'yi göstermektedir.
- Ev işlerini yapamadığını iddia etmesine ve hatta bunun uyuşturucuya bağlı olduğunu söylemesine rağmen, Rebecca'nın ilgisini çeken birçok şey vardı, örneğin örgü örmek gibi, büyük bir beceriyle ustalaşmıştı. Bu, Narsisistik Seçici İşlev Bozukluğu Yasası'nı (NSD "Narcissistic Selective Dysfunction") EDS-7. 7. 3. NSD'yi göstermektedir.
- Rebecca, kendisi kaçmaya çalıştığı kocası için çok fazla sorun ve iş yaratmaya istekliydi. Bu, Domino Problem Transferi Yasası'nı (DPT "Domino Problem Transference") EDS-7. 7. 4. DPT'yi gösterir.
- Rebecca'nın günahkâr davranışları kocasını rahatsız ediyor ve sinirlendiriyordu. Sonunda o kadar kötüleşti ki, onun sıkıntılarından kurtulmak için psikiyatristlere başvurdu. Karısını bir zombiye dönüştüren rahatlamayı Lityumda buldu. İlaçlar sorunları asla çözmese de, onun olgunlaşmamış öfke nöbetlerinin yoğunluğunu ve sıklığını tolere edilebilir bir düzeye düşürdü. Bu, Rahatsızlık Tolerans Eşiği Yasası'nı (ATT "Annoyance Toleration Threshold") EDS-7. 7. 5. ATT'yi gösterir.
- Doktor, onu müşteri listesinde tutarak 30 yıl boyunca on binlerce dolar kazandı. Para kazandığı sürece, onun yaşam kalitesinin olmaması önemli değildi. Bu, Simbiyotik Hazine Parazitozu (STP "Symbiotic Treasury Parasitosis") Yasasını (EDS-7. 7. 6. STP) göstermektedir.
- Küçük bir çocuk, Rebecca'nın istediğini elde edemediğinde öfke nöbeti geçiren şımarık, kontrolden çıkmış bir zorba olduğunu kolayca anlayabilir. Bir çocuk onun hakkında, "İstediğini elde edemediğinde neden öfke nöbeti geçiriyor? " diyebilir. Bu, Pediatrik Çok Yönlü Bulanıklaştırma (PMO "Pediatric Multifarious Obfuscation") Yasasını (EDS-7. 7. 12. PMO) göstermektedir.
Rebecca'nın çocukları artık büyüdü ve hayatında asla doldurulamayacak büyük bir boşluk var. Bir bakıma, Tanrı'nın kendisinden istediği görevleri yerine getirmek yerine, istediğini yapmakta özgür olduğu sürece 30 yıl boyunca uyuşturucuya katlanmayı seçmesi, on yetenek benzetmesine çok benziyor. O, yeteneğini 30 yıl boyunca kuma gömen ve kişisel olgunluk kazanımı elde edemeyen köledir. Neyse ki Rebecca, katlanmayı seçtiği psikiyatri sisteminin kötülüklerini görebiliyor ve hayatının izlediği yoldan derinden pişmanlık duyuyor. Lityum bağımlılığından kurtulduktan beş yıl sonra, 30 yıl önce sorunlarının çözümünün bir hapta değil, kendi irade gücünde ve Tanrı'ya itaatinde yattığını açıkça itiraf ediyor.
Not: Bunlar gerçek vaka hikayelerine dayansa da, kişilerin kimliklerini gizlemek için isimler ve ayrıntılar değiştirildi. Bu uygulama tıbbi vaka geçmişi yayımlama standartlarına uygundur.
İncil Psikiyatrisi Vaka Kitabı © Sürüm 7.. Casebook of Biblical Psychiatry©, İncil Psikiyatrisinin prensiplerini gerçek dünya vakalarına dayanarak hayata geçiriyor ve Hristiyanları farklı durum türleriyle tanıştırıyor. İncil Psikiyatrisi©'nin bu pratik tamamlayıcı cildi, yalnızca tanıyı değil, aynı zamanda deneyimli Hristiyanların İncil'e dayalı tedavi yaklaşımları için derinlemesine tartışmalarını da içeriyor. Dinamik gerçek yaşam vaka çalışmalarının titizlikle detaylandırıldığı bu cilt, günümüz tedavi yaklaşımları hakkında uzman görüşüne ilgi duyan tüm klinik Psikiyatristler, ruh sağlığı bakım profesyonelleri ve Hristiyanlar için basitçe "okunması gereken" bir kitaptır. Psikiyatri öğrencileri, eğitimciler ve uygulayıcılar, sosyal hizmet görevlileri, hemşireler, tıp doktorları ve ilgili sıradan kişiler, bu benzersiz cildi günlük çalışmalarında paha biçilmez bir değerde bulacaklardır." (235)
"Antipsikotik ilaçlar hastalarda zombi benzeri bir duruma yol açıyor
Zihinsel sağlık sorunları için antipsikotik ilaç kullanan toplum üyeleriyle yapılan görüşmeler, ilaçların nasıl uygulandığı, plaseboya karşı etkililiği ve yan etkilerinin şiddeti konusunda artan endişelere katkıda bulundu. Son araştırmalar ayrıca damgalanmanın, kişilerin yardımcı olduklarına inanmamalarına rağmen 'sadece ilaçlara katlanmaya' nasıl yol açabileceğine de değiniyor. Örneklem büyüklükleri sınırlı olsa da, Murdoch Üniversitesi ve Queensland Üniversitesi araştırmacıları, yaşanmış deneyime ilişkin içgörünün paha biçilmez olduğunu söylüyor. Murdoch Profesörü Paul Morrison, "Antipsikotik ilaç kullanan kişiler, fiziksel, sosyal ve duygusal yaşamlarına ulaşan ve başkalarının tam olarak kavramasının zor olduğu bir korku ve acı düzeyine neden olan olumsuz yan etkiler yaşıyorlar" diyor.
Rahatsız edici bir yan etki yaşayanların oranının yüzde 50 ila 70 arasında olduğu tahmin ediliyor ve çalışmamıza katılanlar ortalama altı ila yedi ilaç yan etkisi bildirdiler. "Bir yabancının bunun bireysel tüketiciler için ne anlama geldiğini ve bunun kendi imajlarını ve başa çıkma yeteneklerini nasıl etkilediğini anlaması zordur. " Yan etkiler arasında Parkinsonizm, akatizi (huzursuzluk) ve tardif diskinezi (istemsiz hareketler) ve ayrıca kilo alımı, hipersomni, uykusuzluk, cinsel işlev bozukluğu, ağız kuruluğu, kabızlık ve baş dönmesi yer alabilir. En derin yan etki, birçok kişiyi 'zombi durumuna' düşüren aşırı yorgunluktur.
Umutsuzluğa kapılan katılımcılar... Rahatsız edici bir şekilde, araştırmacılar katılımcıların genellikle kabulün baskın olduğu bir 'umutsuzluk kültürü' sergilediğini buldular ve bunun bir bireyin iyileşme isteğini yok edebileceği konusunda uyardılar. Prof. Morrison, "Buradaki sorun, akıl hastalığı olan kişilerin, psikotropik ilaçların sakatlayıcı etkilerini itiraz etmeden kabul etmeye ne ölçüde şartlandırıldıkları" diyor. Akıl sağlığı personelinin itirazı önleme yeteneği, toplulukların hastaya yüklediği suçluluk duygusundan kaynaklanmaktadır. "Bu suçluluk duygusu ve utanç olmadan, akıl sağlığı tüketicileri ve sevdikleri, zombi benzeri bir bilinç ve fiziksel rahatsızlıkla dolu bir hayatın sesler duymaktan daha iyi olduğunu kabul etmeye bu kadar hazır olur muydu, yoksa daha 'temiz' ilaçlar geliştirmek için daha yoğun çabalar mı talep ederlerdi? "
Çalışma, yan etkileri değerlendirmek ve izlemek ve uygulayıcılar ile ilaç kullananlar arasında daha iyi iletişim kurmak için standart bir derecelendirme ölçeği oluşturulmasını savunuyor. Araştırma, yaşam kalitesini iyileştirdiği kanıtlanmış rahatlama ve dikkat dağıtma teknikleri gibi psikososyal tedavi yöntemlerinin araştırılması gerektiğini öne sürüyor. Araştırmacılar ayrıca hastalara hangi ilaçların kendileri için en iyi işe yaradığı konusunda daha fazla söz hakkı verilmesini, böylece onlara bir anlam, amaç ve öz saygı duygusu kazandırılmasını öneriyor." (254)
***
** Psikiyatrik ilaçların bir silah gibi kullanılması..
"BEYİNE ZARAR VEREN PSİKİYATRİK İLAÇLAR, 'HUZUR EVİNDE YAŞAYANLARA' UYGULANIYOR..
Bu beyne zarar veren (sözde) nöroleptik/antipsikotik ilaçlar, Amerika Birleşik Devletleri'ndeki huzurevlerinde 'zihinsel olarak sağlıklı yaşlı insanlara' rutin olarak - istemsiz olarak - verilmektedir. In-Health dergisinin Eylül/Ekim 1991 sayısında yer alan bir makaleye göre: "Huzurevlerinde, bakımevlerinde kalan yaşlıların yüzde 21 ile 44'ü arasında antipsikotikler kullanılıyor... Huzurevinde kalanlara reçete edilen antipsikotiklerin yarısının, 'hasta dosyasındaki 'tanı' ile açıklanamadığı' belirlendi. Araştırmacılar, 'ilaçların, asi hastaları sakinleştirmenin bir yolu' olan kimyasal deli gömleği gibi kurumlar tarafından yaygın olarak kullanıldığından şüpheleniyorlar." (s. 28). Huzurevlerinde, tekerlekli sandalyelerinden zar zor çıkabilen ve nöroleptik/antipsikotik ilaç verilen, iki zayıf yaşlı adam örneğini biliyorum. Biri, 'bastonuyla yürümeye çalışmasını engellemek' için, tekerlekli sandalyeye bağlandığından şikayetçi oldu. Diğeri ise 'geceleri tuvalete giderken, kalkıp düşmesini ve dışkısını yatağına yapmasını engellemek' için, yatağına bağlanıyordu. Her ikisi de 'o kadar fiziksel engelliydi ki', kimse için tehlike oluşturmuyorlardı. Ancak her ikisi de 'kendilerine, nasıl kötü davranıldığından, acı bir şekilde şikayet etmeye' cesaret ettiğinde.. Her iki vakada da huzurevi personeli, bu şikayetlere 'Haldol enjeksiyonu' ile yanıt vererek, bu adamları 'zihinsel' olarak sakatladı ve 'böylece, şikayet etmelerini, imkansız hale getirdi.' Bu zararlı ilaçların, (psikiyatrik sorunu olmadığı düşünülen huzurevi sakinlerinde kullanılması), asıl amacının 'tedavi değil kontrol olduğunu' göstermektedir. Nöroleptik ilaçlara yönelik terapötik iddialar, gerçeklere dayanmayan rasyonelleştirmelerdir." (213) (1160)
Bu beyne zarar veren (sözde) nöroleptik/antipsikotik ilaçlar, Amerika Birleşik Devletleri'ndeki huzurevlerinde 'zihinsel olarak sağlıklı yaşlı insanlara' rutin olarak - istemsiz olarak - verilmektedir. In-Health dergisinin Eylül/Ekim 1991 sayısında yer alan bir makaleye göre: "Huzurevlerinde, bakımevlerinde kalan yaşlıların yüzde 21 ile 44'ü arasında antipsikotikler kullanılıyor... Huzurevinde kalanlara reçete edilen antipsikotiklerin yarısının, 'hasta dosyasındaki 'tanı' ile açıklanamadığı' belirlendi. Araştırmacılar, 'ilaçların, asi hastaları sakinleştirmenin bir yolu' olan kimyasal deli gömleği gibi kurumlar tarafından yaygın olarak kullanıldığından şüpheleniyorlar." (s. 28). Huzurevlerinde, tekerlekli sandalyelerinden zar zor çıkabilen ve nöroleptik/antipsikotik ilaç verilen, iki zayıf yaşlı adam örneğini biliyorum. Biri, 'bastonuyla yürümeye çalışmasını engellemek' için, tekerlekli sandalyeye bağlandığından şikayetçi oldu. Diğeri ise 'geceleri tuvalete giderken, kalkıp düşmesini ve dışkısını yatağına yapmasını engellemek' için, yatağına bağlanıyordu. Her ikisi de 'o kadar fiziksel engelliydi ki', kimse için tehlike oluşturmuyorlardı. Ancak her ikisi de 'kendilerine, nasıl kötü davranıldığından, acı bir şekilde şikayet etmeye' cesaret ettiğinde.. Her iki vakada da huzurevi personeli, bu şikayetlere 'Haldol enjeksiyonu' ile yanıt vererek, bu adamları 'zihinsel' olarak sakatladı ve 'böylece, şikayet etmelerini, imkansız hale getirdi.' Bu zararlı ilaçların, (psikiyatrik sorunu olmadığı düşünülen huzurevi sakinlerinde kullanılması), asıl amacının 'tedavi değil kontrol olduğunu' göstermektedir. Nöroleptik ilaçlara yönelik terapötik iddialar, gerçeklere dayanmayan rasyonelleştirmelerdir." (213) (1160)
"Yaşlı bakım evlerinde kalanlar, antipsikotik ilaçlarla 200 günden fazla bir süre boyunca 'zombilere' dönüştü
Yaşlı bakım tesislerinde demansla yaşayan kişiler, önerilen maksimum sürenin iki katı olan 200 günden fazla bir süre boyunca gereksiz yere antipsikotik ilaçlarla sakinleştiriliyor. Macquarie Üniversitesi'nden Kimberly Lind'in, Çarşamba günü Alzheimer Hastalığı ve İlişkili Bozukluklar'da yayınlanacak olan, huzurevi ilaç kayıtlarını inceleyen Avustralya'nın ilk büyük uzunlamasına çalışmasına göre, bazıları tüm kalışları boyunca sakinleştirildi. Alzheimer Hastalığı ve İlişkili Bozukluklar'da yayınlanan bir raporun baş yazarı olan Macquarie Üniversitesi'nden Dr. Kimberly Lind. Uzmanlar, Yaşlı Bakım Kalitesi ve Güvenliği Kraliyet Komisyonu'na antipsikotik ilaçların aşırı reçete edildiğini ve vakaların yalnızca yaklaşık %10'unda fark yarattığında hastaları "zombilere" dönüştürdüğünü söyledi. Demansın davranışsal ve psikolojik semptomlarının yönetimine ilişkin kılavuzlar, Risperidon gibi antipsikotiklerin en fazla 12 hafta süreyle verilmesini önermektedir. (....)" (267)
Yaşlı bakım tesislerinde demansla yaşayan kişiler, önerilen maksimum sürenin iki katı olan 200 günden fazla bir süre boyunca gereksiz yere antipsikotik ilaçlarla sakinleştiriliyor. Macquarie Üniversitesi'nden Kimberly Lind'in, Çarşamba günü Alzheimer Hastalığı ve İlişkili Bozukluklar'da yayınlanacak olan, huzurevi ilaç kayıtlarını inceleyen Avustralya'nın ilk büyük uzunlamasına çalışmasına göre, bazıları tüm kalışları boyunca sakinleştirildi. Alzheimer Hastalığı ve İlişkili Bozukluklar'da yayınlanan bir raporun baş yazarı olan Macquarie Üniversitesi'nden Dr. Kimberly Lind. Uzmanlar, Yaşlı Bakım Kalitesi ve Güvenliği Kraliyet Komisyonu'na antipsikotik ilaçların aşırı reçete edildiğini ve vakaların yalnızca yaklaşık %10'unda fark yarattığında hastaları "zombilere" dönüştürdüğünü söyledi. Demansın davranışsal ve psikolojik semptomlarının yönetimine ilişkin kılavuzlar, Risperidon gibi antipsikotiklerin en fazla 12 hafta süreyle verilmesini önermektedir. (....)" (267)
""Uysal olsun İstiyorlar".. Amerika Birleşik Devletleri'ndeki Huzurevleri Demans Hastalarına Nasıl Aşırı İlaç Veriyor
Özet.. "Bana çok fazla hap veriliyor... [Etkisi geçene kadar], konuşamıyorum bile. Bunu yaptıklarında dilim tutuluyor. [Bana antipsikotik ilaçları vermemelerini] istiyorum. Bunu söylediğimde, beni [huzurevinden] çıkarmakla tehdit ediyorlar. Beni öyle bir hale getiriyorlar ki düşünemiyorum. Hiçbir şeyin beni olduğum kişi olarak değiştirmesini istemiyorum." —Walter L., Teksas'taki bir huzurevinde antipsikotik ilaçlar verilen 81 yaşındaki bir adam, Aralık 2016.
"Burası eskiden bir ölüm hapishanesi gibiydi. Antipsikotik ilaçlarımızı altı ayda yarıya indirdik. Sakinlerimizin yarısı antipsikotik kullanıyordu. Sakinlerimizin sadece yüzde 10'unun akıl hastalığı var." —Antipsikotik ilaç kullanım oranını düşürmeyi başaran Kansas'taki bir huzurevindeki hemşirelik müdürü, Ocak 2017.
Ortalama bir haftada, Amerika Birleşik Devletleri'ndeki bakım tesisleri, ilaçların onaylandığı tanıları olmayan 179. 000'den fazla kişiye antipsikotik ilaçlar veriyor. İlaçlar genellikle özgür ve bilgilendirilmiş onay olmadan veriliyor, bu da tıbbi müdahalenin amacı, riskleri, faydaları ve alternatifleri ile karar vermede baskı veya zorlama olmamasının tartışılmasına dayalı bir karar gerektiriyor. Bu kişilerin çoğu - bakım evlerindeki çoğu insan gibi - Alzheimer hastalığı veya başka bir demans türüne sahip. ABD Hükümet Hesap Verebilirlik Ofisi'nin (GAO "Government Accountability Office") analizine göre, tesisler genellikle ilaçları hastalığın yaygın semptomlarını kontrol etmek için kullanıyor. Bu semptomlar onları yaşayan kişiler, aileleri ve bakım tesisi personeli için sıkıntı verici olabilse de, bu semptomları antipsikotik ilaçlarla tedavi etmenin faydalarına dair klinik deneylerden elde edilen kanıtlar zayıf. ABD Gıda ve İlaç Dairesi (FDA "Food and Drug Administration") bunları bu kullanım için asla onaylamadı ve bu semptomlar için kullanımına karşı uyardı. Çalışmalar, antipsikotik ilaçların ortalama olarak demanslı yaşlı kişilerde ölüm riskini neredeyse iki katına çıkardığını bulmuştur. İlaçlar bilgilendirilmiş onay olmadan uygulandığında, insanlar böyle bir risk alma seçimini yapmıyorlar. (....)" (306)
"Huzurevlerinde Antipsikotiklerin Kötüye Kullanımı İnsanlık Trajedisi
88 yaşındaki Lenora Cline, Kaliforniya, Whittier'deki bir huzurevindeki yatağında. Kızı Laurel Cline, pencerenin yanında duruyor ve Lenora'yı günde iki kez ziyaret ediyor. Whittier, Kaliforniya, 1 Ağustos 2017. Tüm fotoğraflar: © 2017 Ed Kashi, İnsan Hakları İzleme Örgütü için..
Annenizin bir huzurevinde olduğunu ve aniden sürekli uykulu olduğunu hayal edin. İlk başta bunamasının kötüleştiğini düşünüyorsunuz. Ama sonra huzurevi personelinin sizinle veya onunla konuşmadan ona güçlü yeni bir ilaç - bir antipsikotik ilaç - verdiğini fark ediyorsunuz. Gıda ve İlaç Dairesi'nin bu ilaçların anneniz gibi kişilerde ölüm riskini neredeyse iki katına çıkardığı konusunda uyardığını öğreniyorsunuz. Huzurevi personeliyle yüzleştiğinizde, annenizin "zor davranışlar" sergilediğini ve ilacı kesmek isterseniz ihtiyaçlarını karşılayamayabileceklerini ve taburcu etmek zorunda kalabileceklerini söylüyorlar. İlaçları kimyasal kısıtlama olarak kullanmak yasadışı olsa da, bu Amerika'daki huzurevlerindeki yaşlıların başına her gün geliyor.
Her hafta, Amerika Birleşik Devletleri'ndeki huzurevlerindeki 179. 000'den fazla kişiye, kullanımları onaylanmış herhangi bir rahatsızlıkları teşhis edilmemiş olmasına rağmen antipsikotik ilaçlar veriliyor. Genellikle, tesisler ilaçları bilgilendirilmiş onam almak için herhangi bir çaba göstermeden uygular. Birçok huzurevi bu ilaçları psikoz veya nörolojik bir bozukluk gibi belirli bir tıbbi rahatsızlığı tedavi etmek için değil, yatıştırıcı etkileri nedeniyle kullanır. Antipsikotik ilaçlar, huzurevi sakinlerini sakinleştirerek ve yatıştırarak kontrol etmeyi kolaylaştırır. (....)
ALLEN WAGNER, Overland Park, KS.. 79 yaşındaki Allen Wagner, 27 Temmuz 2017'de Kansas'taki Overland Park'taki bir huzurevindeki odasında karısı Charlene tarafından saçı kesiliyor.. 79 yaşındaki Allen Wagner'a 2009'da bunama teşhisi konuldu ve o zamandan beri huzurevlerine ve geriatrik psikiyatri hastanelerine girip çıkıyor. Allen'ın karısı Charlene, hem onunla vakit geçirmek hem de hak ettiği bakımı aldığından emin olmak için her gün onu ziyaret ediyor. Yaşadığı birçok tesiste ciddi ihmal ve istismara tanıklık etmiş biri olarak, onun en büyük savunucusu olması gerektiğini biliyor. Charlene, İnsan Hakları İzleme Örgütüne (Human Rights Watch) "Bir huzurevinde [Allen] tamamen uyuşturuluyordu, öyle ki onunla konuşamaz hale geliyordunuz" dedi. Her huzurevinde, bazen kendisinin veya Charlene'in izni olmadan, kendisine antipsikotik ilaçlar reçete edildi. Charlene, "Bir ara ona iki farklı antipsikotik ilaç verdiler ve tamamen etkisiz hale geldi" diye hatırlıyor. (....)
LENORA CLINE, Whittier, CA.. 88 yaşındaki Lenora Cline, Kaliforniya, Whittier'daki bir huzurevindeki yatağında. Kızı Laurel Cline, Lenora'yı günde iki kez ziyaret ediyor. Whittier, Kaliforniya, 1 Ağustos 2017.. 88 yaşındaki Lenora Cline, üç yıldır Kaliforniya, Whittier'daki bir huzurevinde yaşıyor. 10 yıl önce bunama teşhisi konduktan sonra, başlangıçta kızı Laurel ile birlikte yaşıyordu. Ancak düşüp kalçasını kırdığında, Laurel annesine artık güvenli bir şekilde bakamayacağını hissetti ve onu bir huzurevine yerleştirdi. (...) Annesi bakımevine girer girmez, aldığı bakımın kalitesi konusunda endişelenmeye başladı. Annesini ziyaret ediyor, birkaç saatliğine ayrılıyor ve sonra geri döndüğünde onu hiç çevrilmemiş bir şekilde aynı pozisyonda buluyordu. "Bir keresinde içeri girdiğimde, sırılsıklamdı, şilte boyunca her yer ıslanmıştı" dedi Laurel.
Lenora, personelin dikkatini çekmek için sık sık çığlık atardı. Laurel şöyle açıkladı: "Onlara acı çektiğini, acı çektiğini, aç olduğunu, bir sorunu olduğunu, bu yüzden çığlık attığını söyledim. " Ancak Laurel, Lenora'yı neyin rahatsız ettiğini araştırmak yerine, ona antipsikotik ilaçlar olan Risperdal ve Seroquel ve daha sonra antipsikotikler gibi sakinleştirici etkisi olabilen bir antianksiyete ilacı olan Ativan verildiğini söylüyor. İlaçlar Lenora'yı zaman zaman uyuşuk ve daha az ifadeli, diğer zamanlarda ise daha rahatsız ve sesli hale getirdi. Sağlığı kötüleşti ve Laurel'e göre hastanelerin tespit ettiği idrar yolu enfeksiyonları, pulmoner emboli ve diğer hastalıklar gibi altta yatan sorunlar ilaçlarla gizlenerek çözülemedi. Annesi için savunuculuk yaptıktan sonra, tesis Lenora'nın ilaçlarını kesmeyi kabul etti. Laurel, Lenora'ya günde iki kez bakımını üstlenmek için ziyaret ediyor. İnsan Hakları İzleme Örgütüne (Human Rights Watch) annesi için sürekli endişelendiğini söylese de, bakım tesisinde annesine bakmak için sık sık bulunabildiği için mutlu olduğunu, çünkü tesisin yetersiz personele sahip olduğunu biliyor. Personelin zor bir pozisyonda olduğunu kabul ederken, bakımlarını destekleyecek akrabaları veya arkadaşları olmayan diğer sakinler için de endişeleniyor.
LOIS BENKULA, Topeka, KS.. Lois Benkula, 75, şu anda yaşadığı huzurevindeki odasında, torunu Sarah Benkula (ortada) ve kızı Karla Benkula (sağda), 55 ile birlikte. Karla, annesinin şu anki tesiste aldığı bakım konusunda kendini çok daha rahat hissediyor. Topeka, Kansas, 28 Temmuz 2017. Lois Benkula, 75, ilk olarak 2014 yılında Kansas'taki bir huzurevine girdi ve aynı yılın ilerleyen zamanlarında bunama teşhisi kondu. Annesi bir huzurevine taşındıktan kısa bir süre sonra, Lois'in kızı Karla, saçlarının genellikle yağlı olduğunu ve yıkanmış gibi görünmediğini fark etmeye başladı. Ziyaretler arasında endişelendi ve annesini olabildiğince sık görmeye çalıştı. Ancak, o sırada Lois'i kabul eden tek huzurevi, Karla'nın evinden arabayla birkaç saat uzaklıktaydı. Karla'ya göre tesis, Lois'in bakımı hakkında görüşmek üzere personelin ne zaman bir araya geleceğine dair kendisine uygun bildirimi yapmayı reddetti ve Karla'nın telefonla aramasına da izin vermedi.
Karla, Lois'i başka bir huzurevine yerleştirmek için çalışırken, tesis onu "ilaçları için yeniden değerlendirilmek" üzere başka bir kasabadaki bir hastanenin geriatrik psikiyatri ünitesine gönderdi. Karla, annesinin "harekete geçtiğinin" söylendiğini söyledi. Karla, hastanede annesine bipolar bozukluk teşhisi konduğunu açıkladı - genellikle ergenliğin sonlarında veya erken yetişkinlikte teşhis edilen bir durum - ve antipsikotikler reçete edildi.
Antipsikotikleri aldıktan sonra Karla şunları söyledi: "Konuşmuyordu. Gülmüyordu. Ağlamıyordu. Hiçbir şey yapmıyordu. Sadece oturup sanki orada yokmuş gibi bakıyordu." Bu, onu yetiştiren kadından dramatik bir değişimdi: "Annemin sessiz olduğunu hiç görmedim. Hiçbir zaman bir fikri olmadığını veya umursamadığını görmedim. " Lois, hafta içi bir reklam firmasında sekreter olarak çalışırken ve hafta sonları ofisleri temizlerken Karla'yı büyüten bekar bir anneydi. "Ben ve o vardık. Kimse bizi alt edemezdi," diye hatırlıyor Karla. Karla sonunda Lois'i bakımı konusunda çok daha rahat hissettiği başka bir tesise taşımayı başardı. "[Antipsikotikleri] bıraktı. Geri döndü. Sağlıklı. Sağlıklı görünüyor. Gülüyor. Gülümsedi," dedi Lois İnsan Hakları İzleme Örgütüne. "Annemi geri alabildiğim kadar geri aldım." (....)" (307)
"Rapor, Huzurevi Sakinlerinin 10'da 8'ine Psikiyatrik İlaç Verildiğini Buldu
Sakinlerin güvenliği ve hükümet müdahalesi konusunda endişe yaratıyor.. Yeni bir hükümet raporuna göre, Medicare'deki yaşlı bakım evi sakinlerinin onda sekizine yakın zamanda dokuz yıllık bir süre zarfında psikiyatrik ilaçlar reçete edildi. Bu, yılda yaklaşık bir milyon sakin anlamına geliyor. Sağlık ve İnsan Hizmetleri Bakanlığı'nın Müfettişlik Ofisi tarafından geçen hafta yayınlanan rapor, ABD bakım evlerinde psikiyatrik ilaçların uygunsuz kullanımını azaltmak için yıllardır süren çabaların başarısız olduğunu öne sürüyor.
Bilimsel olarak psikotropik olarak bilinen ilaçlar, huzurevi sakinlerinin savunucuları ve kanun koyucular tarafından uzun zamandır huzursuz hastaları, özellikle de bunama hastalarını sakinleştirmek için kullanılan "kimyasal deli gömleği" olarak eleştiriliyor. Bunlar arasında kaygı giderici ilaçlar, antidepresanlar, antipsikotikler, antikonvülzanlar (genellikle epileptiklere reçete edilir) ve zihinsel süreçler ve davranışlarla ilişkili beyin aktivitesini etkileyen diğer ilaçlar yer alır. Rapora göre, ülke çapındaki uzun süreli Medicare sakinlerinin yaklaşık %80'ine (65 yaş ve üzeri ve 101 gün veya daha uzun süredir huzurevinde olanlar) 2011'den 2019'a kadar her yıl bir tür psikotropik ilaç reçete edildi.
"Bu ilaçların uygunsuz ve tehlikeli kullanımıyla karşı karşıya kalmaya devam eden sakinler için derin endişe duyuyoruz" dedi, psikotropik ilaçları yanlış bir şekilde uyguladıkları gerekçesiyle huzurevlerine dava açan AARP Vakfı'nın dava başkan yardımcısı Kelly Bagby. "Bu ilaçlar ölümcül sonuçlara yol açabilir." Müfettiş genelinin raporunu "hayati önemde" olarak nitelendirdi ancak "AARP Vakfı'nın sonuçlara hiçbir şekilde şaşırmadığını" söyledi. (....)" (308)
"Huzurevleri, Sakinleri Kontrol Etmek İçin Reçeteli İlaçları Nasıl Kötüye Kullanıyor?
Huzurevlerinde sevdikleri olan kişiler, aile üyelerinin huzurevlerinde en iyi bakımı aldıklarını haklı olarak varsayarlar. Buna fiziksel ve ruhsal sağlıklarının tedavisi de dahildir. Aileler, sevdiklerinin yalnızca tamamen gerekli olan ilaçları kullandığını varsayarlar. Ne yazık ki, durum her zaman böyle değildir. Huzurevleri genellikle sakinleri yalnızca kontrollerini kolaylaştırmak amacıyla ilaçlara başlatır. Bu, son birkaç on yıldır büyüyen bir sorun olmuştur. Almaları gerekmeyen ilaçlara başlamalarının yanı sıra, bu sakinler bu ilaçları almanın bir sonucu olarak sağlık ve davranışsal komplikasyonlar yaşayabilirler. Huzurevinde bir sevdiğiniz varsa, bu olgunun farkında olmanız, huzurevi sakinlerine davranışlarını kontrol etmek için genellikle hangi ilaçların verildiğini bilmeniz ve kimyasal kısıtlamanın belirtilerini belirlemeniz kritik öneme sahiptir.
Bir Huzurevi Neden Sevdiğim Kişiye İhtiyaç Duymadıkları İlaçları Verir? Açıkça söylemek gerekirse, ihtiyacı olmayan bir sakine ilaç vermenin amacı, personelin işini kolaylaştırmaktır. Bu, bir tür huzurevi istismarıdır. Bazı huzurevi sakinlerinin, özellikle de bu sakinler bilişsel sorunlardan muzdaripse, zorlayıcı davranışlar sergileyebildiği doğrudur. Ayrıca, bazı sakinlerin psikozdan muzdaripse antipsikotikler veya diğer ruh halini değiştiren ilaçlarla tedavi edilmesi gerektiği de doğrudur. Yanlış olan, bu ruh halini değiştiren ilaçların, personelin onlarla çalışmasını kolaylaştırmak için huzurevi sakinlerine onları sakinleştirme amacıyla verilmesidir. (....)" (309)
Yarı emekli pop yıldızı Britney Spears, tüm kişisel, profesyonel ve tıbbi kararların babasının yasal kontrolü altında olduğu 13+ yıllık vesayetiyle müziği kadar ünlüdür. Bu nedenle, davasında uzun süredir muhabirlik yapan biri olarak, özellikle İçimdeki Kadın (The Woman in Me) başlıklı otobiyografisini okumak için can atıyordum. Bir zamanlar kendi hayatını sürdüremeyecek kadar "akıl hastası" olarak görüldüğü için, Grammy ödüllü sanatçının sonunda hikayesinin kendi tarafını paylaşmaya istekli ve muktedir olması, medeni ve engelli hakları açısından bir dönüm noktasıdır. Ve bu hiç de hoş bir durum değil.. Birçok ünlü anı kitabı gibi, Spears'ın kariyerindeki gelişimini ve kişisel hayatındaki önemli olayları, bilinenlerle birlikte, bilinmeyen samimi ayrıntıları da anlatıyor. Medyada bomba gibi bir "her şeyi anlatan" kitap olarak çerçevelenen kitap, onun acı dolu bir geçmişi kapatma çabasıdır. Ancak aynı zamanda bir ilki de temsil ediyor: Uzun süreli bir vesayetten serbest bırakılan birkaç Amerikalıdan birinin tanıklığı.
Ayrıca nadir bir durum: Psikiyatrik istismarın önde gelen, ana akım bir platformda belgelenmesi. (Ekim ayı sonlarında yayınlanan kitap anında en çok satanlar arasına girdi ve Hollywood şimdi film hakları için yarışıyor. ) Gerçekten de, haklarının elinden alınması ve başkalarının gözetimi altında psikiyatrik ilaçlar yutmaya zorlanması hikayeleri -diğer rezaletlerin yanı sıra- normalde radar altında olmayan bir tür sistematik istismara dair bir pencere sunuyor. Ancak kitabın etkisi bunun ötesine geçiyor. (....)
Zorla tedavi.. Öğrendiğimiz kadarıyla Britney'i daha önce birçok kez "rehabilitasyona" zorlamıştı; bir keresinde Britney'nin reçetesiz enerji takviyeleri aldığını keşfettikten sonra. Ve Britney'nin içki içmesi zaten yasak olmasına ve kendi içki sorunları olmasına rağmen, onu haftada birkaç kez AA toplantılarına katılmaya zorlamıştı. Ancak o dans hareketine itiraz ettikten sonra, Jamie ve terapisti onu uyumsuz çalışma alışkanlıklarıyla ve günlük ilaçlarını bırakmakla suçladılar. (Bunun imkansız olduğunu çünkü ilacı alırken izlendiğini belirtiyor) Daha sonra kapsamlı bir "bilişsel test"e zorlandı ve başarısız olduğu söylendi. Bu, Jamie'nin ona söylediğine göre, özel olarak tasarlanmış, yoğun bir tedavi planından geçmek için şimdi bir psikiyatri tesisine taşınacağı anlamına geliyordu. Britney, babasına (aslında ciddi şekilde hastaydı) ve kendi ruh sağlığına bakmak için ara vereceğini duyuracaktı. Haber medyası bunu doğru olarak bildirdi.
Psikiyatrik istismar.. Kitabın en rahatsız edici bölümlerinden bazılarında, dört ay süren istemsiz programın terapötik olmaktan çok uzak olduğunu öğreniyoruz. Her zamanki "ilaçlarından" koparıldı - muhtemelen yoksunluk sendromuna sürüklendi - ve lityuma ve daha sonra antipsikotik Seroquel'e zorlandı. Hiçbir mahremiyeti yoktu, banyo yaparken ve giyinirken izlendi. Temiz hava alması engellendi ve haftada yedi gün, bütün gün bir sandalyede oturması ve psikiyatristlerle konuşması istendi. (O sandalyede hareket etmekte acı çektiğini anlatması, yeni ilaçların akatiziye neden olmuş olabileceğini düşündürüyor: "Ayaklarımda, kalbimde ve beynimde kaygı hissettim. O enerjiyi asla yakamadım. ") Ve çıkış kale direkleri hareket etmeye devam etti: "Telaşlanırsam, iyileşmediğimin kanıtı olarak alındı" diye yazıyor. "Üzülür ve kendimi ifade edersem, kontrolden çıkmış ve delirmiş olurdum. " Hakaret üstüne hakaret, ailesinin onu ziyaret etmediğini söylüyor. Onlar ve mahkeme tarafından atanan avukatı serbest bırakılmasına yardımcı olmayı reddetti. "Beni öldürmeye çalıştıklarını düşündüm" diye birden fazla yazdığında paranoyaktan çok mecazi geliyor. Britney için bu Kafkavari geldi: İşlediğini bilmediği bir suç için ceza. Bana işkence gibi geliyor (BM insan hakları ihlali). Ama sonunda eve döndüğünde, ailesinin "sanki hiçbir şey olmamış gibi" davranarak onu kandırdığını söylüyor. Sanki o yerde neredeyse dayanılmaz bir travma yaşamamışım gibi. "
Özgürlüğü bulmak.. Bu zulüm onu sindirmek yerine, vesayetini sona erdirme kararlılığını güçlendirdi. Psikiyatri tesisindeki bir hemşirenin kendisine #Britney'eÖzgürlük (#FreeBritney) hareketinin videolarını gösterdiğinde, bir gün bunu başarabileceğine inanacak kadar desteklendiğini hissettiğini belirtiyor. Geri kalanı tarih oldu; ailesinden iki yıl daha uzaklaşıp mahkeme tarafından atanan avukatının kendisine yardım etmesini sağlamaya çalıştıktan sonra Britney 911'i aradı ve "babamı vesayet istismarı nedeniyle ihbar etti. " Ertesi gün, bir yargıcın önünde bu konuda ifade verdi ve kendi avukatını seçme hakkını kazandı: babasını vesayetinden almasına ve ardından anlaşmayı tamamen sona erdirmesine yardımcı olan eski bir savcı. 12 Kasım 2021'de, 40. yaş gününe çok az bir zaman kala serbest bırakıldı. (....)" (301)
***
** Sağlıkta örtbas etme kültürü..
"Sağlık Hizmetlerinde Örtbas Etme Kültürünün Yıkıcı Sonuçları
Anlamlı değişim için cesur liderliğe ihtiyacımız var.. Örtbas Etme Kültürü (Cover-Up Culture), yönetimin çalışanlarının onurunu ve güvenliğini önemsemektense sürekli olarak gücü elinde tutmayı önemsediği toksik bir ortam yaratır. Suçlama, utanç ve aşağılama, personeli kontrol etmek için kullanılır. Gizlilik ve şeffaflık eksikliği herkesi gergin tutar. Korku, personelin endişelerini dile getirmesini engeller. Şefkatin yerini rehavet alır. Güvensizlik ve belirsizlik dizginlenemez. Tükenmişlik kaçınılmazdır. Herhangi bir organizasyondaki Örtbas Etme Kültürü tehlikelidir; hastanelerde ölümcül olabilir.
"Bir organizasyonun kültürü, bireylerin veya toplulukların temel insan onurunu korumaktan çok, bir sistemin ve iktidardakilerin itibarını korumayı daha önemli kılıyorsa, utancın sistemsel olduğundan, paranın etiği yönlendirdiğinden ve hesap verebilirliğin öldüğünden emin olabilirsiniz. " — Brené Brown, Liderliğe Cesaret Et (Dare to Lead)
Deneyimli bir psikiyatri hemşiresiyim.. Hastane X'te ciddi güvenlik endişelerini dile getirdiğim için itaatsizlikle suçlandım ve işten çıkarılmayla tehdit edildim. İstifa etmeyi seçtim ama susturulmayacağım. Hala aşağılanmanın travmasından kurtulmaya çalışıyorum. Bir parçam bunu bırakıp başkasının sorunu olmasına izin vermem için yalvarıyor. Birkaç yıl önce tepkim de aynı olurdu — diğer yanağımı çevirip utancı içselleştirmek. Neyse ki artık o kişi değilim. Yeni, şefkatli Ben, rehavete kapılmayacağım. Omurgamı buldum; Sadece kendimi korumak için değil, başkalarını da korumak için son derece şefkatliyim. Örtbas Etme Kültürüne karşı konuşacağım.
Belirsizlik, utanç ve korku içinde sıkışıp kaldığımda yanımda olmasını dilediğim kişi olacağım.. Hastane X'teki yatılı ergen psikiyatrisi ünitesindeki yeni işim için heyecanlıydım. Becerilerimi ve deneyimimi ergenlerin ve genç yetişkinlerin hayatlarını mahveden travmalardan kurtulmalarına ve kaçınmalarına yardımcı olmak için kullanmaya hevesliydim. Washington Eyaletindeki benzer bir ünitede hemşire olarak çalışmıştım ve işi hem zorlayıcı hem de ödüllendirici bulmuştum. Hastane X'in Harvard Üniversitesi için bir eğitim hastanesi olduğunu öğrendiğimde çok heyecanlandım. Personelin travma konusunda bilgili ve son tedaviler konusunda güncel olduğuna güvendim.
Çok kaba bir uyanış yaşadım.. Oryantasyonumun ilk gününde kırmızı bayraklar belirgindi. Hastane X'in yeni çalışanları işe alma süreci yetersiz ve profesyonelce değildi. Yeni üniteme başladığımda her şeyin daha iyi olacağını aptalca ummuştum. Ne yazık ki işler çok daha kötüye gitti. Hastane X'teki ergen psikiyatrisinde terapötik bir ortam yoktur. Şefkatli bir bakım yoktur. Hastalar gösteriyi yönetir. Hastalar sürekli olarak var olmayan sınırları test ederken personel çaresizce bakar. Belirlenmiş veya modellenmiş sınırlar, sonuçlar veya bakım tutarlılığı yoktur. Ne hastalar ne de personel kendilerinden ne beklendiğini veya birbirlerinden ne bekleyebileceklerini bilmiyor. Hastane X'teki ortam, beklentilerin ve sınırların açık olduğu, sınırların güvenli ve şefkatli bir şekilde uygulandığı ve herkese saygı ve onur gösterildiği daha önce çalıştığım birimle tam bir tezat oluşturuyor. Hastane X'te, prestijli Harvard Üniversitesi Tıp Fakültesi'ne bağlı bir tesiste durumun bu kadar kötü olabileceğine inanmak zordu. Endişelerimi dile getirmeye ve müttefik aramaya başladım, ancak çok yalnız olduğumu fark ettim.
Sonra nedenini keşfettim - Örtbas Etme Kültürü.. Hospitl X'te etkileşimde bulunduğum yönetim manipülatif ve korkutucuydu, bu da organizasyon genelinde travma dalgalarına neden oluyordu. Hastalar ve personel arasında korku elle tutulur gibiydi. Uygunsuz davranışlara izin veriliyor ve hatta teşvik ediliyordu, bunun sonucunda sözlü tartışmalar, saldırılar, mal hasarı ve kaçışlar oluyordu. Kaos vardı - ve kaotik durumlardan gelen hastalar için ev gibi hissettirmiş olmalı. Hastane X, bu hastaların travmadan kurtulmalarına yardımcı olmuyor; buna katkıda bulunuyorlar. Aileler tesisteki işlev bozukluğundan habersiz - HIPPA ihlalleri, tehlikeli ilaç verme uygulamaları, kısıtlamaların uygunsuz kullanımı, güvenli olmayan anahtar dağıtımı, kaçak mal varlığı, kriz önleme politikalarına uyulmaması... Personelin çoğu iyi niyetli görünüyor, ancak zayıf liderlik hastanenin kendi Misyon Beyanı ve Davranış Kuralları'na uymalarını engelliyor.
Personel konuşmaktan korkuyor.. Yüksek bir devir oranı var ve deneyimsiz personel, işlerin farklı olabileceğini ve olması gerektiğini anlamıyor gibi görünüyor. Hastane X'in onların zaaflarının farkında olduğunu hissettim. Oryantasyonun çoğu, suçu tesisten bireylere kaydırmak için anlamsız kontrol listelerinden oluşuyordu. Çalışanlar güçsüzlüklerinin farkında değiller; kuruluşun avukatları bunu sağlıyor.
Zayıflıklarını ortaya çıkarabilecek birinden kurtulmak, işlev bozukluğunun gerçeğiyle yüzleşmekten çok daha kolaydır.. Psikiyatristler ve sosyal hizmet görevlileri daha iyisini bilmeli, ancak onlar da yönetime karşı koymak için güçsüz görünüyorlardı. Onların kayıtsızlığı, profesyonelleri tesisteki taciz edici uygulamalara ortak ediyor ve yine de tehlikede olanın lisansları olduğunu fark etmiyorlar. Nöbetler sırasında güvenlik için konuştuğumda, hemşire müdürü beni sanki bir çocukmuşum gibi susturdu. Bu aşağılayıcıydı. Hiçbir kişi benim için ayağa kalkmadı - ne o anda ne de disiplin altına alındıktan sonra. Bu, profesyoneller arasındaki cesaret eksikliğini gösteriyor. Korkularını anlıyorum, ancak artık bunun tarafından kontrol edilerek yaşamayacağım.
Hastane X'in Davranış Kuralları.. İşimi yaptığım için işimi kaybettim. Davranış Kurallarını ben ihlal etmedim, onlar ihlal etti. Aşağılandım, sindirildim ve misilleme gördüm. Hemşire müdürü bana yalan söyledi - bir arabulucuyla görüşeceğimizi söyledi, oysa gerçekte kayıt altına almayı reddettikleri kapalı kapılar ardında bir disiplin toplantısına çağrılmıştım. Şeytanlaştırıldım - kendimi savunma fırsatı olmadan itaatsizlikle suçlandım. Gerçeküstüydü - hayatımın en travmatik deneyimlerinden biriydi - bir psikiyatri uzmanı ekibinin güvenlik endişelerimi dile getirdiğim için beni itaatsizlikle suçlaması. Hiçbir mantığı yoktu. İstifa ettikten sonra endişelerimi organizasyonun en üst seviyesine ilettim. İşlev bozukluğunun yalnızca o birimle sınırlı olmasını ummuştum. Başlarda CEO anlayışlı görünüyordu, ancak kısa sürede onun da sadece oyun oynadığını fark ettim. Avukatlarından biriyle -sözde endişelerimle ilgili bir soruşturma yürütüyorlardı- uzun bir görüşmeye rağmen hiçbir şey değişmemiş gibi görünüyor.
Örtbas Etme Kültürü Hastane X'te açıkça yerleşmiş durumda.. Aylar sonra, ben hala işsizim ve olan biteni anlamaya çalışıyorum, Hastane X ise işyerinde sağlıklı yaşam ödülü aldı. İkiyüzlülük apaçık ortada. Yeter artık. Hastane X muhtemelen benimle işlerinin bittiğini düşünüyor — ortadan kaybolacağımı ve bir daha asla tehlikeli teknelerini sallamayacağımı. Arkadaşlarım ve profesyoneller bana devam etmemi, bırakmamı tavsiye ettiler — konuşarak daha fazla zarar göreceğimden endişe ediyorlar. Bazıları Hastane X'in kariyerimi mahvetme gücüne sahip olduğunu söyledi, ancak kariyerimi korumak için sessiz kalmak korkaklıktır. Sessizlik onların tacizci yollarına devam etmelerine olanak tanır. Konuşmaktan başka seçeneğim yok. Hastane X kariyerimi daha fazla mahvetmeye çalışırsa, yalnızca anlatımı güçlendirecekler.
Bana saf diyebilirsiniz ama ben şiddetli şefkatin gücüne güveniyorum. Artık sessiz kalarak değerlerimden ödün veremem. Güvenlik için konuşmaya devam edeceğim. Hastane X'in Topluluk, Dürüstlük, Saygı, Şefkat, Öğrenme, Mükemmellik değerlerine göre yaşayacağım. Acı çekmiş olan diğerlerini arayacağım. Kendilerini savunamayanların sesi olacağım. Yalnız olmadığımı biliyorum. Bu bir savaş çığlığı. Umarım diğerleri benimle konuşmak için cesaret bulurlar. Sağlık hizmetlerinde Örtbas Etme Kültürüne karşı mücadeleyi kazanmak için birçok sese ihtiyacımız var." (315)
"Hasta Güvenliği İzleme: Uzmanlar hasta güvenliğinin "geliştirilmesi gerektiğini" söylerken "örtbas etme kültürü" uyarıları yapılıyor
(...) Hükümetin hasta güvenliği önerilerine yanıtı 'iyileştirme gerektiriyor'.. Avam Kamarası sağlık ve sosyal bakım komitesinin uzman panelinden gelen bir rapor, hükümetin önemli hasta güvenliği soruşturmalarından gelen önerileri uygulama konusunda aciliyet eksikliğini eleştirdi. Panel, 2013'e kadar uzanan bağımsız soruşturmalardan ve incelemelerden beş öneriyi inceledi ve doğum bakımı ve liderliği, personel eğitimini, güvenlik kültürünü ve ihbarcılığı iyileştirme önerilerini kapsadı. Uzman paneli başkanı Dame Jane Dacre şunları söyledi: "Her ikisi de trajik can kayıplarını içeren önemli soruşturmalar, Morecambe Bay ve Mid Staffs tarafından yapılan önerilere baktık. Bu önerilerin günümüz hükümeti tarafından kabul edilmesinin üzerinden dokuz veya daha fazla yıl geçti. Bunları uygulamak için gerçek eylemde bulunma konusunda gecikmelerden endişe duyuyoruz ve hükümetin bu ciddi konuda genel ilerlemesini iyileştirme gerektirdiği şeklinde değerlendiriyoruz." (...)" (316)
"Hasta güvenliği savunucusu, yedi ilkenin "örtbas etme kültürünü değiştirmeyi" hedeflediğini söylüyor
Sağlık liderleri, bir dizi bakım skandalının ardından geliştirilen ve zarar riskini azaltmaya ve örtbas etmelere son vermeye yardımcı olmak için yedi hasta güvenliği ilkesinin arkasında birleşmeye çağrılıyor. İngiltere'deki hasta güvenliği komiseri Henrietta Hughes, sağlık sistemindeki herkesin, sağlayıcılar, komisyon üyeleri, düzenleyiciler, üreticiler ve daha geniş tedarik zinciri dahil olmak üzere benimsemesi gereken ilkeleri başlattı. Hughes, 23 Ekim'de bu ilkelerin "kültürde bir değişime" yol açacağını ve tüm seviyelerdeki liderlere hastalar için daha güvenli bakımın nasıl planlanıp sunulacağı konusunda yol göstereceğini söyledi. Hastalar Derneği ve diğer önde gelen uzmanlar ilkeleri memnuniyetle karşıladılar ancak zorluğun bunları NHS genelinde günlük uygulamaya dönüştürmek olacağını söylediler. Yedi ilke... (...)" (317)
"NHS ombudsmanı hastanelerin kötü bakımın kanıtlarını alaycı bir şekilde gömdüğü konusunda uyarıyor
Özel: Rob Behrens, bakanların ve sağlık liderlerinin İngiltere'deki 'örtbas etme kültürünü' sona erdirmek için çok az şey yaptığını söylüyor.. NHS ombudsmanı Rob Behrens: 'Endişe verici ciddi sorunlar var'.. NHS ombudsmanı, hastanelerin kaçınılabilir ölümlere yol açan ve ailelerin sevdikleriyle ilgili gerçeği öğrenmesini engelleyen bir "örtbas etme kültürü" içinde kötü bakımla ilgili kanıtları alaycı bir şekilde gömdükleri konusunda uyardı. Bakanlar, NHS liderleri ve hastane yönetim kurulları, sağlık hizmetinin kökleşmiş "örtbas etme kültürünü" ve ihbarcı olan personelin kurban edilmesini sona erdirmek için çok az şey yapıyor, diye ekledi. Rob Behrens, yedi yıllık görevinden istifa etmeye hazırlanırken Guardian'a verdiği bir röportajda, NHS'nin birçok bölümünün tıbbi ihmalkarlık nedeniyle sevdiklerini kaybeden yakınlarıyla açık olmaktan çok "itibar yönetimini" öncelediğini iddia etti. (...)" (318)
"Ombudsman, NHS'de hastalara zarar verildiğinde 'örtbas etme kültürü' olduğunu buldu
Rob Behrens, hataları gizlemek için 'hastalara yalan söylendiği' veya bakım planlarının 'öldükten sonra değiştirildiği' olayları örnek gösterdi. Raporda, NHS'de işler ters gittiğinde bir 'örtbas etme kültürü' olduğu belirtildi. Sağlık ombudsmanı, yayınladığı yeni raporda, NHS'de bir "örtbas etme kültürü" ve hastaların zarar görmesi veya önlenebilir ölümler yaşaması söz konusu olduğunda "yerleşik bir savunmacılık" olduğunu söyledi. İngiltere sağlık hizmetleri ombudsmanı Rob Behrens, hastanelerin hatalarını "rutin olarak" kabul etmemeleri nedeniyle, hasta güvenliğini iyileştirmeyi amaçlayan politikalar ile sahadaki gerçek yaşam deneyimi arasındaki "büyük boşluğa" işaret etti. (...)" (319)
"'Biz onlar için ne idik – harcanabilir (miydik)?' NHS tarihindeki en büyük tedavi skandalının ardındaki hikaye
1970'ler ve 80'lerdeki enfekte kan skandalı binlerce hayatı mahvetti. The Telegraph'ın son podcast'i konuyu araştırıyor. Trajedinin üzerinden on yıllar geçti, Enfekte Kan soruşturması olayın nasıl gerçekleştiğini ve örtbas edilme olasılığını ortaya koymaya başladı.. Okuldan ayrılalı kırk yıl oldu, ancak aynı kravatları takan bir grup adam okul günlerini anımsıyor. 50 yaşındaki Adrian Goodyear, "Treloar'da kabilemizi bulduk" diyor. "Biz farklıydık, normal sisteme uyum sağlayamıyorduk çünkü okulu çok özledik. Sonunda bizim gibi insanlar oldu." Diğerleri başlarını sallıyor ve Goodyear devam ediyor: "Sonra, birer birer onları kaybettik." (...)" (320)
***
Anlamlı değişim için cesur liderliğe ihtiyacımız var.. Örtbas Etme Kültürü (Cover-Up Culture), yönetimin çalışanlarının onurunu ve güvenliğini önemsemektense sürekli olarak gücü elinde tutmayı önemsediği toksik bir ortam yaratır. Suçlama, utanç ve aşağılama, personeli kontrol etmek için kullanılır. Gizlilik ve şeffaflık eksikliği herkesi gergin tutar. Korku, personelin endişelerini dile getirmesini engeller. Şefkatin yerini rehavet alır. Güvensizlik ve belirsizlik dizginlenemez. Tükenmişlik kaçınılmazdır. Herhangi bir organizasyondaki Örtbas Etme Kültürü tehlikelidir; hastanelerde ölümcül olabilir.
"Bir organizasyonun kültürü, bireylerin veya toplulukların temel insan onurunu korumaktan çok, bir sistemin ve iktidardakilerin itibarını korumayı daha önemli kılıyorsa, utancın sistemsel olduğundan, paranın etiği yönlendirdiğinden ve hesap verebilirliğin öldüğünden emin olabilirsiniz. " — Brené Brown, Liderliğe Cesaret Et (Dare to Lead)
Deneyimli bir psikiyatri hemşiresiyim.. Hastane X'te ciddi güvenlik endişelerini dile getirdiğim için itaatsizlikle suçlandım ve işten çıkarılmayla tehdit edildim. İstifa etmeyi seçtim ama susturulmayacağım. Hala aşağılanmanın travmasından kurtulmaya çalışıyorum. Bir parçam bunu bırakıp başkasının sorunu olmasına izin vermem için yalvarıyor. Birkaç yıl önce tepkim de aynı olurdu — diğer yanağımı çevirip utancı içselleştirmek. Neyse ki artık o kişi değilim. Yeni, şefkatli Ben, rehavete kapılmayacağım. Omurgamı buldum; Sadece kendimi korumak için değil, başkalarını da korumak için son derece şefkatliyim. Örtbas Etme Kültürüne karşı konuşacağım.
Belirsizlik, utanç ve korku içinde sıkışıp kaldığımda yanımda olmasını dilediğim kişi olacağım.. Hastane X'teki yatılı ergen psikiyatrisi ünitesindeki yeni işim için heyecanlıydım. Becerilerimi ve deneyimimi ergenlerin ve genç yetişkinlerin hayatlarını mahveden travmalardan kurtulmalarına ve kaçınmalarına yardımcı olmak için kullanmaya hevesliydim. Washington Eyaletindeki benzer bir ünitede hemşire olarak çalışmıştım ve işi hem zorlayıcı hem de ödüllendirici bulmuştum. Hastane X'in Harvard Üniversitesi için bir eğitim hastanesi olduğunu öğrendiğimde çok heyecanlandım. Personelin travma konusunda bilgili ve son tedaviler konusunda güncel olduğuna güvendim.
Çok kaba bir uyanış yaşadım.. Oryantasyonumun ilk gününde kırmızı bayraklar belirgindi. Hastane X'in yeni çalışanları işe alma süreci yetersiz ve profesyonelce değildi. Yeni üniteme başladığımda her şeyin daha iyi olacağını aptalca ummuştum. Ne yazık ki işler çok daha kötüye gitti. Hastane X'teki ergen psikiyatrisinde terapötik bir ortam yoktur. Şefkatli bir bakım yoktur. Hastalar gösteriyi yönetir. Hastalar sürekli olarak var olmayan sınırları test ederken personel çaresizce bakar. Belirlenmiş veya modellenmiş sınırlar, sonuçlar veya bakım tutarlılığı yoktur. Ne hastalar ne de personel kendilerinden ne beklendiğini veya birbirlerinden ne bekleyebileceklerini bilmiyor. Hastane X'teki ortam, beklentilerin ve sınırların açık olduğu, sınırların güvenli ve şefkatli bir şekilde uygulandığı ve herkese saygı ve onur gösterildiği daha önce çalıştığım birimle tam bir tezat oluşturuyor. Hastane X'te, prestijli Harvard Üniversitesi Tıp Fakültesi'ne bağlı bir tesiste durumun bu kadar kötü olabileceğine inanmak zordu. Endişelerimi dile getirmeye ve müttefik aramaya başladım, ancak çok yalnız olduğumu fark ettim.
Sonra nedenini keşfettim - Örtbas Etme Kültürü.. Hospitl X'te etkileşimde bulunduğum yönetim manipülatif ve korkutucuydu, bu da organizasyon genelinde travma dalgalarına neden oluyordu. Hastalar ve personel arasında korku elle tutulur gibiydi. Uygunsuz davranışlara izin veriliyor ve hatta teşvik ediliyordu, bunun sonucunda sözlü tartışmalar, saldırılar, mal hasarı ve kaçışlar oluyordu. Kaos vardı - ve kaotik durumlardan gelen hastalar için ev gibi hissettirmiş olmalı. Hastane X, bu hastaların travmadan kurtulmalarına yardımcı olmuyor; buna katkıda bulunuyorlar. Aileler tesisteki işlev bozukluğundan habersiz - HIPPA ihlalleri, tehlikeli ilaç verme uygulamaları, kısıtlamaların uygunsuz kullanımı, güvenli olmayan anahtar dağıtımı, kaçak mal varlığı, kriz önleme politikalarına uyulmaması... Personelin çoğu iyi niyetli görünüyor, ancak zayıf liderlik hastanenin kendi Misyon Beyanı ve Davranış Kuralları'na uymalarını engelliyor.
Personel konuşmaktan korkuyor.. Yüksek bir devir oranı var ve deneyimsiz personel, işlerin farklı olabileceğini ve olması gerektiğini anlamıyor gibi görünüyor. Hastane X'in onların zaaflarının farkında olduğunu hissettim. Oryantasyonun çoğu, suçu tesisten bireylere kaydırmak için anlamsız kontrol listelerinden oluşuyordu. Çalışanlar güçsüzlüklerinin farkında değiller; kuruluşun avukatları bunu sağlıyor.
Zayıflıklarını ortaya çıkarabilecek birinden kurtulmak, işlev bozukluğunun gerçeğiyle yüzleşmekten çok daha kolaydır.. Psikiyatristler ve sosyal hizmet görevlileri daha iyisini bilmeli, ancak onlar da yönetime karşı koymak için güçsüz görünüyorlardı. Onların kayıtsızlığı, profesyonelleri tesisteki taciz edici uygulamalara ortak ediyor ve yine de tehlikede olanın lisansları olduğunu fark etmiyorlar. Nöbetler sırasında güvenlik için konuştuğumda, hemşire müdürü beni sanki bir çocukmuşum gibi susturdu. Bu aşağılayıcıydı. Hiçbir kişi benim için ayağa kalkmadı - ne o anda ne de disiplin altına alındıktan sonra. Bu, profesyoneller arasındaki cesaret eksikliğini gösteriyor. Korkularını anlıyorum, ancak artık bunun tarafından kontrol edilerek yaşamayacağım.
Hastane X'in Davranış Kuralları.. İşimi yaptığım için işimi kaybettim. Davranış Kurallarını ben ihlal etmedim, onlar ihlal etti. Aşağılandım, sindirildim ve misilleme gördüm. Hemşire müdürü bana yalan söyledi - bir arabulucuyla görüşeceğimizi söyledi, oysa gerçekte kayıt altına almayı reddettikleri kapalı kapılar ardında bir disiplin toplantısına çağrılmıştım. Şeytanlaştırıldım - kendimi savunma fırsatı olmadan itaatsizlikle suçlandım. Gerçeküstüydü - hayatımın en travmatik deneyimlerinden biriydi - bir psikiyatri uzmanı ekibinin güvenlik endişelerimi dile getirdiğim için beni itaatsizlikle suçlaması. Hiçbir mantığı yoktu. İstifa ettikten sonra endişelerimi organizasyonun en üst seviyesine ilettim. İşlev bozukluğunun yalnızca o birimle sınırlı olmasını ummuştum. Başlarda CEO anlayışlı görünüyordu, ancak kısa sürede onun da sadece oyun oynadığını fark ettim. Avukatlarından biriyle -sözde endişelerimle ilgili bir soruşturma yürütüyorlardı- uzun bir görüşmeye rağmen hiçbir şey değişmemiş gibi görünüyor.
Örtbas Etme Kültürü Hastane X'te açıkça yerleşmiş durumda.. Aylar sonra, ben hala işsizim ve olan biteni anlamaya çalışıyorum, Hastane X ise işyerinde sağlıklı yaşam ödülü aldı. İkiyüzlülük apaçık ortada. Yeter artık. Hastane X muhtemelen benimle işlerinin bittiğini düşünüyor — ortadan kaybolacağımı ve bir daha asla tehlikeli teknelerini sallamayacağımı. Arkadaşlarım ve profesyoneller bana devam etmemi, bırakmamı tavsiye ettiler — konuşarak daha fazla zarar göreceğimden endişe ediyorlar. Bazıları Hastane X'in kariyerimi mahvetme gücüne sahip olduğunu söyledi, ancak kariyerimi korumak için sessiz kalmak korkaklıktır. Sessizlik onların tacizci yollarına devam etmelerine olanak tanır. Konuşmaktan başka seçeneğim yok. Hastane X kariyerimi daha fazla mahvetmeye çalışırsa, yalnızca anlatımı güçlendirecekler.
Bana saf diyebilirsiniz ama ben şiddetli şefkatin gücüne güveniyorum. Artık sessiz kalarak değerlerimden ödün veremem. Güvenlik için konuşmaya devam edeceğim. Hastane X'in Topluluk, Dürüstlük, Saygı, Şefkat, Öğrenme, Mükemmellik değerlerine göre yaşayacağım. Acı çekmiş olan diğerlerini arayacağım. Kendilerini savunamayanların sesi olacağım. Yalnız olmadığımı biliyorum. Bu bir savaş çığlığı. Umarım diğerleri benimle konuşmak için cesaret bulurlar. Sağlık hizmetlerinde Örtbas Etme Kültürüne karşı mücadeleyi kazanmak için birçok sese ihtiyacımız var." (315)
"Hasta Güvenliği İzleme: Uzmanlar hasta güvenliğinin "geliştirilmesi gerektiğini" söylerken "örtbas etme kültürü" uyarıları yapılıyor
(...) Hükümetin hasta güvenliği önerilerine yanıtı 'iyileştirme gerektiriyor'.. Avam Kamarası sağlık ve sosyal bakım komitesinin uzman panelinden gelen bir rapor, hükümetin önemli hasta güvenliği soruşturmalarından gelen önerileri uygulama konusunda aciliyet eksikliğini eleştirdi. Panel, 2013'e kadar uzanan bağımsız soruşturmalardan ve incelemelerden beş öneriyi inceledi ve doğum bakımı ve liderliği, personel eğitimini, güvenlik kültürünü ve ihbarcılığı iyileştirme önerilerini kapsadı. Uzman paneli başkanı Dame Jane Dacre şunları söyledi: "Her ikisi de trajik can kayıplarını içeren önemli soruşturmalar, Morecambe Bay ve Mid Staffs tarafından yapılan önerilere baktık. Bu önerilerin günümüz hükümeti tarafından kabul edilmesinin üzerinden dokuz veya daha fazla yıl geçti. Bunları uygulamak için gerçek eylemde bulunma konusunda gecikmelerden endişe duyuyoruz ve hükümetin bu ciddi konuda genel ilerlemesini iyileştirme gerektirdiği şeklinde değerlendiriyoruz." (...)" (316)
"Hasta güvenliği savunucusu, yedi ilkenin "örtbas etme kültürünü değiştirmeyi" hedeflediğini söylüyor
Sağlık liderleri, bir dizi bakım skandalının ardından geliştirilen ve zarar riskini azaltmaya ve örtbas etmelere son vermeye yardımcı olmak için yedi hasta güvenliği ilkesinin arkasında birleşmeye çağrılıyor. İngiltere'deki hasta güvenliği komiseri Henrietta Hughes, sağlık sistemindeki herkesin, sağlayıcılar, komisyon üyeleri, düzenleyiciler, üreticiler ve daha geniş tedarik zinciri dahil olmak üzere benimsemesi gereken ilkeleri başlattı. Hughes, 23 Ekim'de bu ilkelerin "kültürde bir değişime" yol açacağını ve tüm seviyelerdeki liderlere hastalar için daha güvenli bakımın nasıl planlanıp sunulacağı konusunda yol göstereceğini söyledi. Hastalar Derneği ve diğer önde gelen uzmanlar ilkeleri memnuniyetle karşıladılar ancak zorluğun bunları NHS genelinde günlük uygulamaya dönüştürmek olacağını söylediler. Yedi ilke... (...)" (317)
"NHS ombudsmanı hastanelerin kötü bakımın kanıtlarını alaycı bir şekilde gömdüğü konusunda uyarıyor
Özel: Rob Behrens, bakanların ve sağlık liderlerinin İngiltere'deki 'örtbas etme kültürünü' sona erdirmek için çok az şey yaptığını söylüyor.. NHS ombudsmanı Rob Behrens: 'Endişe verici ciddi sorunlar var'.. NHS ombudsmanı, hastanelerin kaçınılabilir ölümlere yol açan ve ailelerin sevdikleriyle ilgili gerçeği öğrenmesini engelleyen bir "örtbas etme kültürü" içinde kötü bakımla ilgili kanıtları alaycı bir şekilde gömdükleri konusunda uyardı. Bakanlar, NHS liderleri ve hastane yönetim kurulları, sağlık hizmetinin kökleşmiş "örtbas etme kültürünü" ve ihbarcı olan personelin kurban edilmesini sona erdirmek için çok az şey yapıyor, diye ekledi. Rob Behrens, yedi yıllık görevinden istifa etmeye hazırlanırken Guardian'a verdiği bir röportajda, NHS'nin birçok bölümünün tıbbi ihmalkarlık nedeniyle sevdiklerini kaybeden yakınlarıyla açık olmaktan çok "itibar yönetimini" öncelediğini iddia etti. (...)" (318)
"Ombudsman, NHS'de hastalara zarar verildiğinde 'örtbas etme kültürü' olduğunu buldu
Rob Behrens, hataları gizlemek için 'hastalara yalan söylendiği' veya bakım planlarının 'öldükten sonra değiştirildiği' olayları örnek gösterdi. Raporda, NHS'de işler ters gittiğinde bir 'örtbas etme kültürü' olduğu belirtildi. Sağlık ombudsmanı, yayınladığı yeni raporda, NHS'de bir "örtbas etme kültürü" ve hastaların zarar görmesi veya önlenebilir ölümler yaşaması söz konusu olduğunda "yerleşik bir savunmacılık" olduğunu söyledi. İngiltere sağlık hizmetleri ombudsmanı Rob Behrens, hastanelerin hatalarını "rutin olarak" kabul etmemeleri nedeniyle, hasta güvenliğini iyileştirmeyi amaçlayan politikalar ile sahadaki gerçek yaşam deneyimi arasındaki "büyük boşluğa" işaret etti. (...)" (319)
"'Biz onlar için ne idik – harcanabilir (miydik)?' NHS tarihindeki en büyük tedavi skandalının ardındaki hikaye
1970'ler ve 80'lerdeki enfekte kan skandalı binlerce hayatı mahvetti. The Telegraph'ın son podcast'i konuyu araştırıyor. Trajedinin üzerinden on yıllar geçti, Enfekte Kan soruşturması olayın nasıl gerçekleştiğini ve örtbas edilme olasılığını ortaya koymaya başladı.. Okuldan ayrılalı kırk yıl oldu, ancak aynı kravatları takan bir grup adam okul günlerini anımsıyor. 50 yaşındaki Adrian Goodyear, "Treloar'da kabilemizi bulduk" diyor. "Biz farklıydık, normal sisteme uyum sağlayamıyorduk çünkü okulu çok özledik. Sonunda bizim gibi insanlar oldu." Diğerleri başlarını sallıyor ve Goodyear devam ediyor: "Sonra, birer birer onları kaybettik." (...)" (320)
***
**DSM (psikiyatrik tanı ve teşhis) kriterleri ve dolandırıcılığı
NOT : Daha bunlar ne ki? Sahtekarların bu şekilde sırlamış olduğu yüzlerce (belki de binlerce) sahte, uyduruk numaralandırılmış akıl hastalığı teşhis - tanı koyma kriterleri bulunuyor, DSM ve ICD gibi 'tanı koyma' kitaplarında..
"Ruhsal Bozuklukların Tanısal ve İstatistiksel El Kitabı (DSM)
Ruhsal Bozuklukların Tanısal ve İstatistiksel El Kitabı uydurmadır, kurgudur, psikiyatristler tarafından uydurulmuştur. Bir panelin üyeleri, içine 'nelerin gireceğine' oy verir, sonra hemen bunlara "hastalıklar" demeye başlarlar. Bu bir dolandırıcılıktır..
Ruhsal Bozuklukların Tanısal ve İstatistiksel El Kitabı uydurmadır, kurgudur, psikiyatristler tarafından uydurulmuştur. Bir panelin üyeleri, içine 'nelerin gireceğine' oy verir, sonra hemen bunlara "hastalıklar" demeye başlarlar. Bu bir dolandırıcılıktır..
Bir
şekilde sigorta şirketi kurduğunuzda, bir sayıya sahip olmanız gereken
kelimeyi söyleyemezsiniz ve en saçma şeyler için sayıları vardır,
'annenizle tartışmak' veya 'yatağa işemek' gibi. Ergenlik çağındaki
'isyankarlık bozukluğu', resmi bir psikiyatrik tanıdır, 'aritmetik öğrenme
bozukluğu', resmi bir psikiyatrik tanıdır, 'genel anksiyete bozukluğu', yakın
zamanda teşhis edilmiştir; Psikiyatri endüstrisi bundan yararlanır,
'vay canına derler, bunları kategorize edebiliriz, bilimsel görünmesini
sağlayabiliriz, böylece her şeyi etiketleyelim'. Şimdi bunun için bir
etiketimiz var, bir kodlama koyarız, eğer hiç tıbbi sigorta formu
gördüyseniz, 'her şeyin, DSM'de bir ceketi vardır.' Sadece sihirli sayılar
gibi görünüyor, elbette bahsettiğimiz şey bir hastalık olarak 'ruh
sağlığı tedavisinin geri ödenmesi.' Kodlama türü ne kadar fazlaysa,
ortaya çıkabilecek 'hastalık türü ve ödenebilecek
talep sayısı' da o kadar fazla olur ve tedavi için daha fazla neden olur. Ve psikiyatri kuruluşları ve hastaneler için ve tabii ki ilaç
şirketleri için daha fazla gelir elde edilir. İnanılmaz derecede
yeterliyken DSM'yi, dünyaya 'bilimsel bir gerçek' olarak sunarken,
psikiyatristler bunun 'tamamen bilimsel olmadığını' özgürce kabul
ediyorlar. Neredeyse 'hiçbir hastalık için, güvenilir bir tanı belirteci'
yok. DSM'de
'Psikiyatri'de neyi test ettiğimiz' yazıyor, bunu söylemek zor çünkü 'özel'
olarak bir şey yok ama 'klinik ve yararlı bir test' olarak,
biliyorsunuz, henüz orada değiliz. Birinin 'akıl hastalığı' olup
olmadığını belirlemek için kullanabileceğimiz herhangi 'bir laboratuvar
testimiz' yok, akıl hastalığını tespit etmek için 'iyi bir biyolojik test'
yok, test yok, yapabileceğiniz 'bir biyopsi' yok, şu anda herhangi 'bir
kimyasal test' yok, tanıyı doğrulamak veya iyileşmeyi göstermek için
herhangi 'bir kan testi veya röntgen veya benzeri bir şey gibi belirli
testler' yok.
Oh,
benim muayenehanemde hiçbir test yapmıyorum, sadece insanlarla
konuşuyorum ve onları dinliyorum ve sonra 'bu teşhislerin, ne tür bir
hastalık' olduğuna karar veriyorum. Bu gizli kamera görüntülerinde bir kişi,
'aynı semptomlardan' şikayet ederek 'birkaç farklı psikiyatristi' ziyaret
ediyor ve teşhis
koyan psikiyatristler, 'kadar büyük farklılıklar' gösteriyor. Son derece dağınık bir insanım ve eskiden öyle değildim, ailede
sorunlara neden oldu, bilirsin, kendi işimi yapıyorum. ADHD'n var ve
depresyondasın ve depresyonun, iki uçlu depresyon. 'Beyin kimyasında, bir
bozukluğun' var mı, muhtemelen genetik. Depresyonun birçok semptomuna
sahipsin, bu yüzden karışık bir resim gibi görünüyor. Bunun anlamı, bazı
depresif semptomlarımız ve bazı bildiğiniz gibi. 'Bipolar' bozukluğunuz
varsa, 'yüksek semptomlar' gösterirseniz, size bir 'ruh hali dengeleyici '
vermem gerekir. Bilmiyoruz, biraz şüpheliyim, daha çok 'düşük dereceli
bip' olarak kabul edilir. Reklamdasınız ve depresyon ilaçları konusunda,
çünkü size 'proac, Zola, pxel, Celexa' gibi ilaçlara başlamanız önerilir,
genellikle oldukça iyidir, sabah biraz lexical ve gece biraz trzd
verirler. LCTL bunun için daha iyi bir ilaçtır, depresyonunuz üzerinde
de işe yarar, ancak herhangi bir 'bipolar döngünün tedavisi' aynıdır,
lityum garon başka bir tanesidir, trone seod equid, lityum ayrıca bir
antidepresana ihtiyaç duyabilir. Yalnızken. Size bir ilaç versem bile,
işe yarayıp yaramayacağını bilmiyoruz, AER belirli bir dereceye kadar,
'deneme yanılma' yoluyla, 'doğru ilaç olup olmadığını' asla bilemezsiniz,
kaç kişiyi iyileştirdim? Psikiyatri alanında, şu anda gerçek bir tedavi
yok. Hastalarımın hiçbirini iyileştirmedim, bilgi eksikliğimizle her
zaman mücadele ediyoruz.
Yani
aslında 'akıl hastalıklarının nedenlerinin ne olduğunu' bilmiyoruz, 'çoğu
akıl hastalığının nedenini' bilmiyoruz, elbette 'bozuklukların, kesin
nedenlerini bilmek' güzel olurdu ama belki gelecekte. Amerikan Psikiyatri
Birliği'nde araştırma direktörüyüm, şu anda 'hiçbir akıl hastalığının
ideolojisini bilmiyoruz.' Dsm5 çıkıyor, orijinal boyutunun 10 katına
çıktı ve herkesi etiketliyor. 'Size veya başka birine uyan, beş tanı'
bulabildim. Bunu 'patolojinin, araştırma yöntemleriyle' karşılaştırın, çok
çeşitli 'kesin tanı testleri' kullanarak, 'gerçek hastalıkları' keşfeden
gerçek bir bilim. Milyonlarca laboratuvar testi yapıyoruz, ayrıca 'yapısal ve mikroskobik inceleme' yapıyoruz. Psikiyatri durumundaysa
bir dizi 'uygulamalı bilimsel prosedür' var, psikiyatrik hastalığı, kesin
olarak 'tanımlayabilen ve sınıflandırılmasına izin veren' hiçbir
laboratuvar aracı yok. Sanki 'bir doku çalışması veya bir çalışma' varmış
gibi, vücudun veya maddenin bir çalışması gibi değil. Bunların hepsi
'oluşturulmuş' kategorilerdir. Bunlar 'basitçe oluşturulmuştur, doğada mevcut' değildirler. Bunlar, psikiyatristler tarafından
'kararlaştırılır ve oylanırlar.' Psikiyatristler, DSM'den faydalanan tek
kişiler değildir. Nerede bir psikiyatrik tanı bulursanız, orada bir
psikiyatrik ilaç bulursunuz.
İlaç
şirketleri artık 'psikiyatri asistanlarının eğitimi ve profesörlerinin
araştırma desteği' için muazzam miktarda 'para' katkıda bulunuyorlar. Böylece psikiyatri bugün Amerika'da büyük ölçüde 'hangi ilacın, hangi
hastalık veya bozuklukta kullanılacağını öğrenmekle' ilgili hale geldi.
Bu, savunulamaz bana göre tamamen etik dışı. Bunun gerçekleşmesi kabul
edilemez para ağı, her yerde psikiyatriyi tehlikeye attı ve şimdi
psikolojiyi tehlikeye atıyor ve en kötüsü hastaları tehlikeye atıyor.
2006'da yapılan bir çalışma 'bir sonraki DSM'de 'hangi bozuklukların'
listeleneceğine karar veren tüm psikiyatristlerin %56'sının, bugün en az
bir ilaç şirketiyle mali bağları olduğunu' ortaya koydu. Sonuçlarını
görüyoruz, her biri DSM'de bulunan 'keyfi bir tanı' ile desteklenen 'icat
edilmiş bir bozukluğu' hedef alan bir ilaç bombardımanı. Bilimsel bir
dille ifade edilmesi, yine de onu haklı çıkaracak herhangi bir bilimsel
veri veya dayanağa sahip olmaması, bugün gördüğümüz her şey kadar
tehdit edici. Ve psikiyatrinin, 'meşru tıbbı' taklit ederek 'halkı kandırmak'
için kullandığı en son ve en pahalı oyun, beyin taramaları.. İstediğimiz
kadar beyin tarayabiliriz, farklı insanların 'beyinlerindeki ve işlevlerindeki değişiklikler'
gördüğümüz gerçeği, beyinde, 'kökeni olan bir
şey keşfettiğimiz' anlamına gelmez, 'sadece değişiklikler' gördüğümüz
anlamına gelir, ancak bu 'beyinde, bir sorun olduğu' anlamına da gelmez. Herhangi
bir taramayı kullanarak, herhangi 'bir psikiyatrik bozukluk' için kesin
'kan akışı kalıpları' hakkında 'güvenilir ölçümleri' yoktur, bu
pazarlamadır. Bu pazarlamadır, bu bilim değildir. Bu inanılmaz derecede
etkilidir ama pazarlamanın, bilimle hiçbir ilgisi yoktur.
Psikiyatristler
ve psikologlar, dünya çapında '450 milyon insanı, akıl hastası olarak
etiketlemek' için DSM'yi kullanıyor. Bu, Fransa, İtalya, Almanya,
Kanada, Avustralya, İngiltere ve Rusya'nın 'toplam satışları, 80 milyar
doları' aşarken, bu 'hastaların tedavisi' için dünya hükümetlerinden gelen
fonlar, yılda '250 milyar doların' üzerine çıktı ve bu paranın çoğu, en
güvendiğimiz ve en savunmasız olanlarımızın 'teşhisi ve uyuşturulmasından'
geliyor." (66)
"Yeni DSM-5, psikiyatriyi bilimsel göstererek ve gerçek tıp gibi göstererek para kazanma dolandırıcılığıdır!
DOLANDIRICILIK (/sahtekarlık "fraud"): Tanı ve İstatistik El Kitabı "Diagnostic and Statistical Manual" (DSM-IV) para kazanmak ve psikiyatriyi bilimsel göstermek için bir dolandırıcılıktır!
Tanı ve İstatistik El Kitabı (DSM-V);
#1 DSM-5'in Amacı: Sigorta şirketleri ve hükümetler için para kazandıran faturalama sistemi.
#2 DSM-5'in Amacı: Tıbbi meşruiyet görünümü
"Dolayısıyla, eğer DSM güvenilir ve teşhis açısından kesin değilse, sadece DSM-III ve onun halefleri olan DSM IV ve IVR'nin en büyük etkisinin 'faturalama kodları' sağlaması ve bunun sonucunda 'zihinsel sağlık' sorunlarının, 'tıbbi sağlık bakımı (ve sigorta) sistemine' dahil edilmesi olduğu sonucuna varılabilir. Psikoloji, yalnızca 'tıbbi terminolojiyi' benimsemekle kalmadı, aynı zamanda 'tıbbi hastaları ve işlerini' de kendi tarafına çekmeye çalıştı." (Üretim Mağdurları "Manufacturing Victims", Dr. Tana Dineen, 2001, s. 256)
(DSM-IV, DSM-5, ICD-10.. Hastalıkların Uluslararası Sınıflandırmaları.. Tanısal ve İstatistiksel El Kitabı..) Giriş:
(1-8); "Tanı ve İstatistik El Kitabı (Diagnostic and Statistical
Manual)" (DSM-5) ve tüm öncüllerinin, 'sigorta şirketleri ve hükümetler'
için bir 'faturalama sisteminden' başka bir şey olmadığı iyi
bilinmektedir. DSM-5, psikiyatristlerin, psikoterapistlerin,
psikologların, ruh sağlığı çalışanlarının ve danışmanların para kazanmak
için kullandıkları araçtır. DSM-5 olmadan, faturalama standartları
olmazdı. İş, söz konusu olduğunda, "hepimiz para için buradayız"
diyebiliriz. Kapitalizm en iyi sistemdir.
Psikiyatristlerin 'zengin olması' benim için sorun değil. Ancak 'nasıl ve neden zengin oldukları' önemlidir. Öğle yemeğinde yerel kilise papazınıza, tavsiye almak için gittiğinizde, bunun ücretsiz, fedakarca ve (genellikle bir psikiyatristin söyleyebileceği veya yapabileceği her şeyden) daha yararlı olduğunu unutmayın. Psikiyatri endüstrisinde, bugün iki zıt görüş vardır:
DOLANDIRICILIK (/sahtekarlık "fraud"): Tanı ve İstatistik El Kitabı "Diagnostic and Statistical Manual" (DSM-IV) para kazanmak ve psikiyatriyi bilimsel göstermek için bir dolandırıcılıktır!
Tanı ve İstatistik El Kitabı (DSM-V);
#1 DSM-5'in Amacı: Sigorta şirketleri ve hükümetler için para kazandıran faturalama sistemi.
#2 DSM-5'in Amacı: Tıbbi meşruiyet görünümü
"Dolayısıyla, eğer DSM güvenilir ve teşhis açısından kesin değilse, sadece DSM-III ve onun halefleri olan DSM IV ve IVR'nin en büyük etkisinin 'faturalama kodları' sağlaması ve bunun sonucunda 'zihinsel sağlık' sorunlarının, 'tıbbi sağlık bakımı (ve sigorta) sistemine' dahil edilmesi olduğu sonucuna varılabilir. Psikoloji, yalnızca 'tıbbi terminolojiyi' benimsemekle kalmadı, aynı zamanda 'tıbbi hastaları ve işlerini' de kendi tarafına çekmeye çalıştı." (Üretim Mağdurları "Manufacturing Victims", Dr. Tana Dineen, 2001, s. 256)
Psikiyatristlerin 'zengin olması' benim için sorun değil. Ancak 'nasıl ve neden zengin oldukları' önemlidir. Öğle yemeğinde yerel kilise papazınıza, tavsiye almak için gittiğinizde, bunun ücretsiz, fedakarca ve (genellikle bir psikiyatristin söyleyebileceği veya yapabileceği her şeyden) daha yararlı olduğunu unutmayın. Psikiyatri endüstrisinde, bugün iki zıt görüş vardır:
-İnsanın, 'bedenden ayrı bir ruhu' olduğuna ve ruhsal
hastalığın, bir beden sorunu değil 'ruhsal bir sorun' olduğuna inananlar.
İlaçlar, biraz yardımcı olabilir, ancak çözüm değildir. Ruhta olan
şeylerden bahsetmek, tek gerçek olası çözümleri sağlar.
-Evrime
ve insanın 'bir ruhu' olmadığına, yalnızca 'kimyasalların bir koleksiyonu'
olduğuna inanan psikiyatristler. Ruhsal hastalıklar, kimyasal
dengesizliklerden kaynaklanır ve ilaçlar, bu dengesizlikleri düzeltir."
Kimyasal psikiyatri sadece büyük paranın olduğu yer değil, aynı zamanda en kolayı! 10 reçete yazabileceğiniz halde, neden bir saat konuşarak vakit kaybediyorsunuz! "Savaşta, Kimyasal psikiyatri 'çok baskın' hale geldi. Konuşma terapisine inanan diğer taraf kaybediyor: "Psikolojide, Kanada Sağlık Hizmeti Sağlayıcıları Sicilinin haznedarı Ted Morris'in dediği gibi, lisanslı 'psikologlar, diğer sağlık hizmeti profesyonel gruplarından daha hızlı kurumsal uygulamadan çıkarılıyor - beslenmemiz pahalı ve boğulmamız acısız.'" (Üretim Mağdurları "Manufacturing Victims", Dr. Tana Dineen, 2001, s. 263)
"Psikiyatrinin anlatmaya cesaret edemediği bir hikaye var, bu da 'psikiyatrik ilaçların faydaları hakkındaki 'toplumsal yanılgımızın' tamamen masum olmadığını' gösteriyor. Toplumumuzu, bu 'bakım biçiminin sağlamlığı' konusunda ikna etmek için psikiyatri, 'yeni ilaçlarının değerini aşırı derecede abartmak, eleştirmenleri susturmak ve kötü uzun vadeli sonuçların hikayesini gizli tutmak' zorunda kaldı. Bu, kasıtlı ve bilinçli bir süreçtir ve psikiyatrinin, bu tür 'hikaye anlatma yöntemlerini' kullanmak zorunda kalması, bu bakım paradigmasının değerleri hakkında tek bir çalışmanın yapabileceğinden çok daha fazlasını ortaya koymaktadır." (Bir Salgının Anatomisi "Anatomy of an Epidemic", Robert Whitaker, 2010 AD, s. 312)
A. Günlük davranışlar için bilimsel ve tıbbi görünen isimler: DSM-5 (1-3); "DSM-5, davranışınızın 'tıbbi bir sorun, bozukluk ve hastalık' olduğu yanılsamasını yaratmak için 'bilimsel ve tıbbi görünen etiketler' kullanır. Küçük Johnny'nin "öfke nöbeti"ni tedavi etmek için, bir 'sigorta şirketine fatura kesmek' haklı olarak küçümsemeyle karşılanacaktır. Ancak "Bozucu Ruh Hali Düzensizliği Bozukluğu" adlı bilimsel ve tıbbi görünen bir etiket yaratın ve sigorta şirketi, çek yazmaya başlar. "Öfke nöbeti" ile "Bozucu Ruh Hali Düzensizliği Bozukluğu" arasında bir fark yoktur, ancak ikincisi, bir doktor tarafından tedavi edilmesi gereken bir 'akıl hastalığı' gibi görünür. Modern psikiyatrinin ve DSM-5'in sahtekarlığı ve bağlantısı burada yatar.
DSM-5, genellikle (İncil'de listelenen 153 günahtan biri olan) '300'den fazla günlük insan davranışı' kategorisine sahiptir. 'Günlük davranışlar' için 'tıbbi' çağrışımlı isimlerin, yüzlerce örneği vardır. Genellikle Yunanca alırlar..
-"Trikotillomani bozukluğu" Yunancada "saçını büküp dökülmesini sağlamak" anlamına gelir.
-"Distimi bozukluğu" Yunancada "küskün, olumsuz ve kendine acıyan biri" anlamına gelir.
-"Histriyonik bozukluk" Yunancada "başka hiçbir şey işe yaramazsa, 'baştan çıkarıcı davranışlar' da dahil olmak üzere 'uygunsuz duygusal ifadelerle' ilgi odağı olmayı seven biri" anlamına gelir.
-"Anankastik bozukluk" Yunancada "değiştirilemeyen sabit ve yerleşik davranış kalıpları içinde davranan biri" anlamına gelir.
DSM'den önce psikiyatri ve psikoloji, 'gerçek tıp' kadar 'saygı ve bilimsel' görülmüyordu. DSM-5, 'günlük insan davranışları' için bilimsel görünen 'Yunanca kelime eşdeğerleri' seçerek, psikiyatristlerin ve psikologların, 'gerçek tıp uzmanları' olarak görülme hedefini sürdürmektedir. DSM-5, sigorta şirketlerinin ve hükümetlerin, yaygın 'insan davranışı seçimlerini' tedavi edebilmeleri ve tek bir F-00.00 ile F-99.99 arasında 300'den fazla alfa-nümerik referans kodu içerir."
YENİ DSM-5; "Psikiyatri, tıp değil, kar amaçlı bir iştir.. Her şey parayla ilgilidir! Para kapmaca!"
DSM-5'in Amacı (1): Sigorta şirketleri ve para için faturalama sistemi
DSM-5'in Amacı (2): Tıbbi meşruiyet görünümü
B. Uzmanlardan DSM-5 hakkında gerçekler: (1-14); "Psikoloji Endüstrisi, kullandığı birçok isim ve etiket için Amerikan Psikiyatri Birliği'nin Tanı ve İstatistik El Kitabı'na "Diagnostic and Statistical Manual" (DSM-IV) güvenir. Orijinal 1954 versiyonu, 'zihinsel hastalıkların, biyolojik temelli ve fiziksel hastalıklara benzer olduğuna' dair 'on dokuzuncu yüzyıl inancını' netleştirmeye hizmet etti. Ancak 'olası bir neden, uygun tedavi ve olası prognoz' ileten tıbbi teşhislerin aksine, DSM-IV'te listelenen bozukluklar, 'bilgi iletişiminde, araştırma yürütmede, tedavi sağlamada ve faturalamada' kullanılmak üzere tasarlanmış, akran konsensüsüyle varılan terimlerdir." (Üretim Mağdurları "Manufacturing Victims", Dr. Tana Dineen, 2001, s. 86)
"DSM'nin birincisiyle ilgili diğer büyük kusuru, 'hemen hemen her şeyi, bir tür bozukluk' olarak etiketlemesidir. Bu nedenle, DSM odaklı bir doktora giden bir çocuk, 'tamamen iyi durumda olsa bile', neredeyse 'psikiyatrik bir etiket ve reçete alma' konusunda garantilidir. Bireysel DSM etiketleri, neredeyse 'herkesin, hak kazanabileceği' kadar çok belirsiz kriter içerir. Neredeyse 'herkesin, 'akıl hastası' olarak bu şekilde gelişigüzel etiketlenmesi, sağlıklı çocuklar için' ciddi bir tehlikedir, çünkü neredeyse 'tüm çocukların, DSM etiketi ve ilaç almaya' yetecek kadar semptomu vardır." (Sydney Walker III, M. D. , Hiperaktivite Aldatmacası "The Hyperactivity Hoax", 1998, s. 23-24)
"Psikiyatrinin, biyolojik olana doğru hareketindeki 'bariz ekonomik faktörleri' atlarsam ayıp etmiş olurum. İlaç şirketleri artık 'psikiyatrik araştırmalara' büyük katkı sağlıyor ve giderek daha fazla yer alıyor ve 'psikiyatri akademik konferanslarının' bir parçası oluyorlar. Açıkça aşındırıcı ve bozucu etkilerine rağmen, ara sıra 'sembolik protestolar' dışında, alanda buna karşı çok az direnç oldu." (Biyolojik Psikiyatriye Karşı "Against Biologic Psychiatry", Dr. David Kaiser, Psikolog, Psychiatric Times, Aralık, Aralık 1996, Cilt XIII, Sayı 12)
"Psikiyatri mesleği, her zamankinden daha fazla, tıbbi meşruiyetini, 'teşhisler koymaya ve bunların hastalıkmış gibi davranmaya' dayandırmaya kararlı." (Günlük Yaşamın Tıbbileştirilmesi "The Medicalization Of Everyday Life", Thomas Szasz, 2007 AD, s. 27)
"Benim görüşüme göre, tarihin bu noktasında psikiyatri, ilaç şirketleri tarafından neredeyse tamamen satın alındı. APA, ilaç şirketlerinin 'toplantılar, sempozyumlar, atölyeler, dergi reklamları, büyük öğle yemekleri, kısıtlanmamış eğitim hibeleri ' vb. desteği olmadan devam edemezdi. Psikiyatristler, ilaç şirketlerinin tanıtımlarının 'kölesi' haline geldiler. APA, elbette, bu iç içe geçmiş durumda, 'bağımsızlığının ve özerkliğinin tehlikeye atılmadığını' savunuyor." (L. R. Mosher, Psikiyatrist, Amerikan Psikiyatri Birliği'nden istifa mektubu, 1998)
"Ancak, tarihin gösterdiği gibi, psikologlar, topluma 'büyük zararlar' vererek, kendi hedeflerinin peşinden gittiler. Psikiyatrist Fuller Torrey, bir keresinde psikolojiyi "dünyanın ikinci en eski mesleği, birincisine çok benzer" olarak tanımlamıştı. Her ikisi de 'bir uzman ile bir müşteri arasında bir hizmet için (açık veya örtük) bir sözleşme içerir ve bu hizmet için bir ücret' ödenir." Her iki meslek de, kendilerini ve hizmetlerini, 'müşterilerinin istek ve duygularına' uyacak şekilde, 'bedensel veya zihinsel olarak daha iyi hissetmelerini' sağlayacak şekilde şekillendirir, ancak temel amaç, geçimini sağlamak için yapılması gereken her şeyi yapmaktır. "Müşteriye istediğini verin" sloganı (ister seksin zevki, ister güçlü işçilerin ve askerlerin faydaları, ister kendini gerçekleştirmenin heyecanı ya da suçsuzluk [daha az kurbanlık] olsun), bu ilişkiye Amerikan toplumu, ahlaki ve kültürel geleneğini terk ederken, psikoloji ruhunu kaybetmiş ve kendi bilimsel temellerini ihmal etmiş, hatta küçümsemiştir. Psikoloji, danışanının 'istek ve fantezilerine', yanıt olarak 'kendini, nasıl değiştirdiğini' görememiştir: Psikologlar, 'sosyal ve finansal ödüllerin', kendi düşünceleri ve eylemleri üzerindeki etkisini göz ardı etmiş ve kendi hedeflerini takip ederken ortak ideolojiye, Zeitgeist'a uyduklarını fark edememişlerdir." (Üretim Mağdurları "Manufacturing Victims", Dr. Tana Dineen, 2001, s. 266)
Kimyasal psikiyatri sadece büyük paranın olduğu yer değil, aynı zamanda en kolayı! 10 reçete yazabileceğiniz halde, neden bir saat konuşarak vakit kaybediyorsunuz! "Savaşta, Kimyasal psikiyatri 'çok baskın' hale geldi. Konuşma terapisine inanan diğer taraf kaybediyor: "Psikolojide, Kanada Sağlık Hizmeti Sağlayıcıları Sicilinin haznedarı Ted Morris'in dediği gibi, lisanslı 'psikologlar, diğer sağlık hizmeti profesyonel gruplarından daha hızlı kurumsal uygulamadan çıkarılıyor - beslenmemiz pahalı ve boğulmamız acısız.'" (Üretim Mağdurları "Manufacturing Victims", Dr. Tana Dineen, 2001, s. 263)
"Psikiyatrinin anlatmaya cesaret edemediği bir hikaye var, bu da 'psikiyatrik ilaçların faydaları hakkındaki 'toplumsal yanılgımızın' tamamen masum olmadığını' gösteriyor. Toplumumuzu, bu 'bakım biçiminin sağlamlığı' konusunda ikna etmek için psikiyatri, 'yeni ilaçlarının değerini aşırı derecede abartmak, eleştirmenleri susturmak ve kötü uzun vadeli sonuçların hikayesini gizli tutmak' zorunda kaldı. Bu, kasıtlı ve bilinçli bir süreçtir ve psikiyatrinin, bu tür 'hikaye anlatma yöntemlerini' kullanmak zorunda kalması, bu bakım paradigmasının değerleri hakkında tek bir çalışmanın yapabileceğinden çok daha fazlasını ortaya koymaktadır." (Bir Salgının Anatomisi "Anatomy of an Epidemic", Robert Whitaker, 2010 AD, s. 312)
A. Günlük davranışlar için bilimsel ve tıbbi görünen isimler: DSM-5 (1-3); "DSM-5, davranışınızın 'tıbbi bir sorun, bozukluk ve hastalık' olduğu yanılsamasını yaratmak için 'bilimsel ve tıbbi görünen etiketler' kullanır. Küçük Johnny'nin "öfke nöbeti"ni tedavi etmek için, bir 'sigorta şirketine fatura kesmek' haklı olarak küçümsemeyle karşılanacaktır. Ancak "Bozucu Ruh Hali Düzensizliği Bozukluğu" adlı bilimsel ve tıbbi görünen bir etiket yaratın ve sigorta şirketi, çek yazmaya başlar. "Öfke nöbeti" ile "Bozucu Ruh Hali Düzensizliği Bozukluğu" arasında bir fark yoktur, ancak ikincisi, bir doktor tarafından tedavi edilmesi gereken bir 'akıl hastalığı' gibi görünür. Modern psikiyatrinin ve DSM-5'in sahtekarlığı ve bağlantısı burada yatar.
DSM-5, genellikle (İncil'de listelenen 153 günahtan biri olan) '300'den fazla günlük insan davranışı' kategorisine sahiptir. 'Günlük davranışlar' için 'tıbbi' çağrışımlı isimlerin, yüzlerce örneği vardır. Genellikle Yunanca alırlar..
-"Trikotillomani bozukluğu" Yunancada "saçını büküp dökülmesini sağlamak" anlamına gelir.
-"Distimi bozukluğu" Yunancada "küskün, olumsuz ve kendine acıyan biri" anlamına gelir.
-"Histriyonik bozukluk" Yunancada "başka hiçbir şey işe yaramazsa, 'baştan çıkarıcı davranışlar' da dahil olmak üzere 'uygunsuz duygusal ifadelerle' ilgi odağı olmayı seven biri" anlamına gelir.
-"Anankastik bozukluk" Yunancada "değiştirilemeyen sabit ve yerleşik davranış kalıpları içinde davranan biri" anlamına gelir.
DSM'den önce psikiyatri ve psikoloji, 'gerçek tıp' kadar 'saygı ve bilimsel' görülmüyordu. DSM-5, 'günlük insan davranışları' için bilimsel görünen 'Yunanca kelime eşdeğerleri' seçerek, psikiyatristlerin ve psikologların, 'gerçek tıp uzmanları' olarak görülme hedefini sürdürmektedir. DSM-5, sigorta şirketlerinin ve hükümetlerin, yaygın 'insan davranışı seçimlerini' tedavi edebilmeleri ve tek bir F-00.00 ile F-99.99 arasında 300'den fazla alfa-nümerik referans kodu içerir."
YENİ DSM-5; "Psikiyatri, tıp değil, kar amaçlı bir iştir.. Her şey parayla ilgilidir! Para kapmaca!"
DSM-5'in Amacı (1): Sigorta şirketleri ve para için faturalama sistemi
DSM-5'in Amacı (2): Tıbbi meşruiyet görünümü
B. Uzmanlardan DSM-5 hakkında gerçekler: (1-14); "Psikoloji Endüstrisi, kullandığı birçok isim ve etiket için Amerikan Psikiyatri Birliği'nin Tanı ve İstatistik El Kitabı'na "Diagnostic and Statistical Manual" (DSM-IV) güvenir. Orijinal 1954 versiyonu, 'zihinsel hastalıkların, biyolojik temelli ve fiziksel hastalıklara benzer olduğuna' dair 'on dokuzuncu yüzyıl inancını' netleştirmeye hizmet etti. Ancak 'olası bir neden, uygun tedavi ve olası prognoz' ileten tıbbi teşhislerin aksine, DSM-IV'te listelenen bozukluklar, 'bilgi iletişiminde, araştırma yürütmede, tedavi sağlamada ve faturalamada' kullanılmak üzere tasarlanmış, akran konsensüsüyle varılan terimlerdir." (Üretim Mağdurları "Manufacturing Victims", Dr. Tana Dineen, 2001, s. 86)
"DSM'nin birincisiyle ilgili diğer büyük kusuru, 'hemen hemen her şeyi, bir tür bozukluk' olarak etiketlemesidir. Bu nedenle, DSM odaklı bir doktora giden bir çocuk, 'tamamen iyi durumda olsa bile', neredeyse 'psikiyatrik bir etiket ve reçete alma' konusunda garantilidir. Bireysel DSM etiketleri, neredeyse 'herkesin, hak kazanabileceği' kadar çok belirsiz kriter içerir. Neredeyse 'herkesin, 'akıl hastası' olarak bu şekilde gelişigüzel etiketlenmesi, sağlıklı çocuklar için' ciddi bir tehlikedir, çünkü neredeyse 'tüm çocukların, DSM etiketi ve ilaç almaya' yetecek kadar semptomu vardır." (Sydney Walker III, M. D. , Hiperaktivite Aldatmacası "The Hyperactivity Hoax", 1998, s. 23-24)
"Psikiyatrinin, biyolojik olana doğru hareketindeki 'bariz ekonomik faktörleri' atlarsam ayıp etmiş olurum. İlaç şirketleri artık 'psikiyatrik araştırmalara' büyük katkı sağlıyor ve giderek daha fazla yer alıyor ve 'psikiyatri akademik konferanslarının' bir parçası oluyorlar. Açıkça aşındırıcı ve bozucu etkilerine rağmen, ara sıra 'sembolik protestolar' dışında, alanda buna karşı çok az direnç oldu." (Biyolojik Psikiyatriye Karşı "Against Biologic Psychiatry", Dr. David Kaiser, Psikolog, Psychiatric Times, Aralık, Aralık 1996, Cilt XIII, Sayı 12)
"Psikiyatri mesleği, her zamankinden daha fazla, tıbbi meşruiyetini, 'teşhisler koymaya ve bunların hastalıkmış gibi davranmaya' dayandırmaya kararlı." (Günlük Yaşamın Tıbbileştirilmesi "The Medicalization Of Everyday Life", Thomas Szasz, 2007 AD, s. 27)
"Benim görüşüme göre, tarihin bu noktasında psikiyatri, ilaç şirketleri tarafından neredeyse tamamen satın alındı. APA, ilaç şirketlerinin 'toplantılar, sempozyumlar, atölyeler, dergi reklamları, büyük öğle yemekleri, kısıtlanmamış eğitim hibeleri ' vb. desteği olmadan devam edemezdi. Psikiyatristler, ilaç şirketlerinin tanıtımlarının 'kölesi' haline geldiler. APA, elbette, bu iç içe geçmiş durumda, 'bağımsızlığının ve özerkliğinin tehlikeye atılmadığını' savunuyor." (L. R. Mosher, Psikiyatrist, Amerikan Psikiyatri Birliği'nden istifa mektubu, 1998)
"Ancak, tarihin gösterdiği gibi, psikologlar, topluma 'büyük zararlar' vererek, kendi hedeflerinin peşinden gittiler. Psikiyatrist Fuller Torrey, bir keresinde psikolojiyi "dünyanın ikinci en eski mesleği, birincisine çok benzer" olarak tanımlamıştı. Her ikisi de 'bir uzman ile bir müşteri arasında bir hizmet için (açık veya örtük) bir sözleşme içerir ve bu hizmet için bir ücret' ödenir." Her iki meslek de, kendilerini ve hizmetlerini, 'müşterilerinin istek ve duygularına' uyacak şekilde, 'bedensel veya zihinsel olarak daha iyi hissetmelerini' sağlayacak şekilde şekillendirir, ancak temel amaç, geçimini sağlamak için yapılması gereken her şeyi yapmaktır. "Müşteriye istediğini verin" sloganı (ister seksin zevki, ister güçlü işçilerin ve askerlerin faydaları, ister kendini gerçekleştirmenin heyecanı ya da suçsuzluk [daha az kurbanlık] olsun), bu ilişkiye Amerikan toplumu, ahlaki ve kültürel geleneğini terk ederken, psikoloji ruhunu kaybetmiş ve kendi bilimsel temellerini ihmal etmiş, hatta küçümsemiştir. Psikoloji, danışanının 'istek ve fantezilerine', yanıt olarak 'kendini, nasıl değiştirdiğini' görememiştir: Psikologlar, 'sosyal ve finansal ödüllerin', kendi düşünceleri ve eylemleri üzerindeki etkisini göz ardı etmiş ve kendi hedeflerini takip ederken ortak ideolojiye, Zeitgeist'a uyduklarını fark edememişlerdir." (Üretim Mağdurları "Manufacturing Victims", Dr. Tana Dineen, 2001, s. 266)
"Psikiyatrik eğitim de onların
etkisini yansıtır; yani, 'bir asistan müfredatının en önemli kısmı, ilac
ticaretinin sanatı ve yarı bilimidir, yani reçete yazmaktır. 'Tam
hekimler' olma yeteneklerimiz üzerindeki bu 'psikofarmakolojik
sınırlamalar', entelektüel ufuklarımızı da sınırlar. Artık 'bütün kişileri,
sosyal bağlamlarında anlamaya' çalışmıyoruz, bunun yerine 'hastalarımızın,
nörotransmitterlerini yeniden hizalamak' için oradayız. Sorun,
yapılandırması (konfigürasyonu) ne olursa olsun 'bir nörotransmitterle ilişki kurmanın' çok
zor olmasıdır. Bu nedenle, lonca örgütümüz, 'nörobiyolojik tünel
görüşüyle, 'hasta' olarak tanımladığımız molekül kümelerinden uzak
durmamız' için bir gerekçe sağlar. Uzun vadede ciddi etkileri olduğunu
bildiğimiz 'toksik kimyasalların, yaygın aşırı ve yanlış kullanımını'
onaylıyor ve teşvik ediyoruz: tardif diskinezi, tardif (geç) bunama ve ciddi
yoksunluk sendromları.. Peki, 'molekülleri, kendi formülleriyle tedavi eden
bir ilaç şirketi kuklası mı' olmak istiyorum? Hayır, çok teşekkür
ederim. 35 yıllık psikiyatristlikten sonra böyle bir organizasyondan
ayrılmayı dört gözle beklemem beni üzüyor. Hiçbir şekilde benim
çıkarlarımı temsil etmiyor. Psikiyatri liderliğinin, bizi, bir kez daha
'somatik tıpla evlendirmek' için duyurduğu mevcut 'biyomedikal-indirgemeci
modeli' benimsemek, benim kapasitemin dahilinde değil. Bu bir 'moda,
politika ve ilaç evi bağlantısı' gibi para meselesi.." (L. R. Mosher, Psikiyatrist, Amerikan Psikiyatri Birliği'nden
istifa mektubu, 1998)
"Psikoloji, varoluşun hemen hemen her
yönüne sızmış olabilir, ancak bu 'her zaman, orada olduğu' anlamına gelmez.
Psikolojik uzmanların 'yakın tarihini' anlamak, psikolojinin 'çağdaş
toplumdaki yerini' anlamak için kritik öneme sahiptir. Bu tarih,
olağanüstü bir güç arayışına dayanmaktadır..." (Ellen Herman, Amerikan
Psikolojisinin Romantizmi "The Romance of American Psychology")
"Bu semptomları, 'hastalıklarla eşitleme süreci', her tanı kategorisinde tekrarlanmış ve belki de psikiyatrinin, görkemli sofistlik tarihinde gerçekleştirdiği, en büyük sofistliklerden biriyle, yani modern psikiyatrinin kutsal kitabı olan Tanısal ve İstatistiksel El Kitabı'nın (şu anda DSM-IV adıyla dördüncü enkarnasyonunda) yaratılmasıyla sonuçlanmıştır. İçinde, ilgili 'semptom listelerine' göre ayrı ayrı tanımlanan tüm bilinen "zihinsel bozukluklar" listelenmiştir. Bu nedenle, ruhsal hastalıklar, semptomlarla eşitlenmiştir. 'Yüzey', var olan tek şeydir. Bu planın sapkın güzelliği, 'bir hastanın 'semptomlarını' ortadan kaldırırsanız, 'bozukluğun' ortadan kalkmasıdır.' Hastalarla ciddi çalışmalar yapanlar için, bu kılavuz işe yaramaz, çünkü benim için 'belirli bir semptom kümesine, ne ad verdiğinizin' hiçbir önemi yoktur. Bu "bozuklukların" aslında 'bir nedeni ve tedavisi olan ayrı varlıklar olarak var olduğu' fikri, modern psikiyatri tarafından yaratılmış mutlak bir mittir. Bu, esasen modern psikiyatrinin, modern tıp bilimini 'taklit etme' arzusundan doğan, (psişik acının varoluşsal doğası nedeniyle, her zaman 'modern tıbbi söylem ve uygulamanın' kapsamına giremeyebileceği çok gerçek bir olasılığa rağmen), sözde bilimsel bir girişimdir." (Biyolojik Psikiyatriye Karşı "Against Biologic Psychiatry", Dr. David Kaiser, Psikolog, Psychiatric Times, Aralık, Aralık 1996, Cilt XIII, Sayı 12)
"Bu semptomları, 'hastalıklarla eşitleme süreci', her tanı kategorisinde tekrarlanmış ve belki de psikiyatrinin, görkemli sofistlik tarihinde gerçekleştirdiği, en büyük sofistliklerden biriyle, yani modern psikiyatrinin kutsal kitabı olan Tanısal ve İstatistiksel El Kitabı'nın (şu anda DSM-IV adıyla dördüncü enkarnasyonunda) yaratılmasıyla sonuçlanmıştır. İçinde, ilgili 'semptom listelerine' göre ayrı ayrı tanımlanan tüm bilinen "zihinsel bozukluklar" listelenmiştir. Bu nedenle, ruhsal hastalıklar, semptomlarla eşitlenmiştir. 'Yüzey', var olan tek şeydir. Bu planın sapkın güzelliği, 'bir hastanın 'semptomlarını' ortadan kaldırırsanız, 'bozukluğun' ortadan kalkmasıdır.' Hastalarla ciddi çalışmalar yapanlar için, bu kılavuz işe yaramaz, çünkü benim için 'belirli bir semptom kümesine, ne ad verdiğinizin' hiçbir önemi yoktur. Bu "bozuklukların" aslında 'bir nedeni ve tedavisi olan ayrı varlıklar olarak var olduğu' fikri, modern psikiyatri tarafından yaratılmış mutlak bir mittir. Bu, esasen modern psikiyatrinin, modern tıp bilimini 'taklit etme' arzusundan doğan, (psişik acının varoluşsal doğası nedeniyle, her zaman 'modern tıbbi söylem ve uygulamanın' kapsamına giremeyebileceği çok gerçek bir olasılığa rağmen), sözde bilimsel bir girişimdir." (Biyolojik Psikiyatriye Karşı "Against Biologic Psychiatry", Dr. David Kaiser, Psikolog, Psychiatric Times, Aralık, Aralık 1996, Cilt XIII, Sayı 12)
"Belirtildiği gibi, psikiyatrik
ilaçları 'alma veya almayı bırakma' kararı 'kişisel' olmalıdır. Doktorunuzun
veya başkalarının "Bu ilaç, ciddi hastalığınız için en etkili tedavidir"
veya "Bu ilaç, beyninizdeki biyokimyasal dengesizlikleri düzeltir" veya
"Bu ilacı almayı asla ihmal etmeyin; Tıpkı diyabet için insülin gibi.."
gibi 'sözde tıbbi argümanlarını', yüzeysel bir şekilde kabul ederek önemsizleştirilmemelidir. Ruh sağlığı alanında, DSM-IV'te listelenen yüzlerce psikiyatrik
"bozukluk" için 'tek bir fiziksel açıklama' doğrulanmamıştır. Amerikan
Psikiyatri Dergisi'ndeki son bir başyazıda durum açıkça belirtiliyor:
"Şu ana kadar (henüz) psikiyatrik bozukluklar için tanımlanmış bir etiyolojik
etkenimiz yok." Biyolojik hızlı çözümlerin olduğu bu çağda bile,
giderek artan sayıda araştırmacı, 'ilaç dışı yaklaşımların, ilaçlardan
eşdeğer veya daha iyi sonuçlar ürettiği' gözlemini belgeliyor. Bu,
"şizofreni" gibi, son derece ciddi kabul edilen sorunlar için bile
geçerlidir. Doktorunuzun aksini iddia etmesinin, 'çok az veya hiç bilimsel
temeli' yoktur." (İlaçlarınız Sorununuz Olabilir "Your Drug May Be Your
Problem", Peter Breggin, David Cohen, 2007 AD, s. 138)
"APA 'neden olduğundan daha fazlasını
biliyormuş gibi' davranmak zorunda? DSM IV, 'psikiyatrinin genel olarak
'tıp tarafından kabul görmeye' çalıştığı' bir uydurmadır. İçeridekiler, bunun
'bilimsel olmaktan çok, politik bir belge olduğunu' bilirler. Bunu
söylemesi takdire şayandır, ancak kısa savunması nadiren belirtilir. DSM
IV, büyük başarısızlıklarına rağmen, 'bir İncil ve para kazandıran en
çok satan kitap' haline geldi. Uygulamayı sınırlar ve tanımlar, bazıları
ciddiye alır, diğerleri daha gerçekçi. Ödeme almanın yoludur." (L. R.
Mosher, Psikiyatrist, Amerikan Psikiyatri Birliği'nden istifa mektubu,
1998)
"Psikiyatristler bir grup olarak diğer tıbbi olmayan ruh sağlığı profesyonellerinden 'çok daha kontrolcü, otoriter ve duygusal' olarak uzaktır. Mesleğin artık 'biyolojik kanadı' tarafından domine edilmesiyle, 'insanlarla ilişki kurmaktan çok, reçete yazmayı tercih eden doktorları' cezbetmektedir. Bu eğilimler, kliniklerde ve akıl hastanelerinde 'aldıkları eğitimle' de pekiştirilir. Burada hastalar ve diğer profesyoneller üzerinde 'güç ve otorite kurmayı' öğrenirler ve insanları, iradeleri dışında 'kilitlemeyi, elektroşok vermeyi, hücre hapsi ve kısıtlama emirleri yazmayı, hastaların günlük rutinlerinin her yönünü kontrol etmeyi, yıkıcı yan etkilerini inkar ederken toksik ilaçlar yazmayı ve genel olarak hastalarıyla otoriter ve mesafeli bir ilişki sürdürmeyi' öğrenirler.
Sonuç olarak, psikiyatristler yalnızca 'hastane koğuşunda ve ofiste' değil, aynı zamanda 'yönetim ve politikada' da 'güç' arama eğilimindedir. Sağlık alanında sıklıkla 'güçlü liderler' olurlar. Politikada, 'olağanüstü' derecede etkilidirler. İlaç şirketleri tarafından finanse edilen ve 'örgütlü psikiyatri' tarafından yönetilen 'akıl sağlığı lobisi', ülke tarihinin en güçlülerinden biridir. Biyolojik psikiyatristler (günümüz psikiyatristlerinin çoğunluğunu oluşturanlar), kendilerine karşı çıkanlara, (kendi alanlarındaki muhalifler de dahil olmak üzere), çok baskıcı bir şekilde tepki gösterme eğilimindedirler. Eleştirmenlerini dışlarlar ve onları, okullarda veya diğer kurumlarda 'görevlerinden uzaklaştırdıkları' bilinmektedir. Bu davranış, (eğitimleri sırasında kendilerine öğretilen) otoriter ve kontrolcü yaklaşımlarla tutarlıdır." (İlacınız Sorununuz Olabilir "Your Drug May Be Your Problem", Peter Breggin, David Cohen, 2007 AD, s. 226)
"Deli (/çılgın "mad") insanlar her zaman olmuştur, yani 'sapkın, dengesiz, geri zekalı, bunak' vb. olarak kabul edilen bireyler. Ancak her zaman, iddia edildiği gibi 'kesin psikiyatrik teşhisler ve tedaviler' olmamıştır. Dahası, psikiyatrik teşhisler ve tedaviler ayrı, yeni zihinsel hastalıkların deneysel keşfiyle birlikte geliştirilmemiştir. Bu iddiaya, kimse itiraz etmiyor. Ben genç bir psikiyatristken, sadece bir avuç 'psikiyatrik teşhis/hastalık' vardı. Şimdi üç yüzden fazla var. Hiçbiri keşfedilmedi. Hepsi icat edildi. Deneysel olarak doğrulanabilir keşiflerin yokluğunda, icat edilmeleri gerekiyordu. İcatları ne yönlendirdi? Psikiyatristlerin, 'doktor ' olduklarını, hastalarının, 'hastalıkları' olduğunu ve bu rahatsızlıkların, 'müdahalelerini gerektirdiğini ve haklı çıkardığını', kanıtlama ihtiyaçları.. Başlangıçtan itibaren, sözde psikiyatrik tedavi, psikiyatrik teşhis trenini çalıştıran motordu.." (Zorlama Tedavi Olarak "Coercion as Cure", Thomas Szasz, 2007 AD, s. 59)
"Beyaz Önlüklü Psikologlar:
Psikolojik tedavi için 'tıbbi bir imajın' yeniden ortaya çıkması, iki
güncel aktivitede açıkça görülmekte olup, psikolojinin, 'imajını onarma'
çabalarının bir parçasını oluşturmaktadır. İlki, psikolojinin 'güçlü ve
yerleşik tıp mesleğiyle' ilişki kurabilirse, 'ittifak' yoluyla veya varsayılan olarak, 'araştırma' yoluyla, elde edemediği 'güvenilirliği'
kazanabileceğini umduğu "güçlü tıp şemsiyesi altında koruma
mücadelesi" idi. Bu hareket, 'tıbbi kavramların ve terminolojinin, yeniden
kazanılmasında ve fiziksel hastalıkları, duygusal ve psikolojik dilde,
yeniden tanımlama' girişiminde en belirgin şekilde görülmüştür. Daha
önceki 'tıp karşıtı' duruşunun aksine, Psikoloji endüstrisi 1970'lerin
sonlarında geleneksel tıp çizgisinde, kendini 'yeniden şekillendirmeye'
başladı.
Sorunlar "psikopatoloji" veya hastalıklar (örneğin "depresyon
salgını") haline geldi, zorluklar "bozukluklar" veya "sendromlar" haline
geldi, bireyler tekrar "hastalar" oldu, değerlendirmeler "teşhisler"
haline geldi ve sonuçlar artık "prognozlar" oldu. Bu harekete önemli bir
katkı, Amerikan Psikiyatri Dergisi'nin "psikiyatri fenomenlerinin,
'yeniden tıbbi hale getirilmesine' yönelik genel eğilimi" artırmaya hizmet
ettiği şeklinde tanımladığı DSM-III'ün 1980'de resmi olarak
tanıtılmasıydı. 'DSM-IV ve psikoterapiyi' tartışan sayıdaki bir başyazıda
Chodoff, "teşhis kılavuzunun [teşhisin ötesinde] hizmet ettiği diğer
amaçların 'hastane, üçüncü taraf ve diğer kayıtlar' için 'etiketler'
sağlamak ve 'nasıl tedavi edilirlerse edilsinler, psikiyatrik durumların
yaygınlığı ve sonuçları' hakkında araştırma için veri sağlamak" olduğu
sonucuna vardı.
Ancak, 1970'lerin ortalarında yapılan çalışmalar, bu
'psikiyatrik etiketlerin, genel olarak güvenilmez olduğunu' göstermişti; bu
sonuç, Chodoff'un "tedavinin, 'tanıya' yol açma eğiliminde olduğunu"
belirtmesiyle desteklenmişti. Dolayısıyla, DSM, güvenilir ve
tanısal olarak kesin değilse, yalnızca DSM-III ve halefleri olan DSM IV
ve IVR'nin başlıca etkisinin, 'faturalama kodları' sağlaması ve bunun
sonucunda 'zihinsel sağlık sorunlarının, tıbbi sağlık bakımı (ve sigorta)
sistemine dahil edilmesi olduğu' sonucuna varılabilir. 'Psikoloji' yalnızca
'tıbbi terminolojiyi' benimsemekle kalmadı, aynı zamanda "Doktor
ziyaretlerinin %60'ı veya daha fazlası, fiziksel semptomlarının 'organik'
değil 'duygusal' bir etiyolojisi olan 'hastalar' tarafından yapılıyor" gibi
politik ifadelerle 'tıbbi hastaları ve işlerini' de kendi tarafına çekmeye
çalıştı.
Ancak psikiyatristler ve psikologlar, 'kendi alanlarını'
paylaşmak yerine, 'aynı alan' için savaşmaya başladılar. Bu mücadelede
önemli olan, hem teşhis hem de tedavi açısından, 'psikolojik sorunlara, biyolojik bir bakış açısıyla' yaklaşma eğilimidir. Örneğin, 'travma ve
travma sonrası stres bozukluğu' gibi sorunlar için 'nörobiyolojik kanıtlar
ve açıklamalar' aranıyor." Ve ilaçlar, yalnızca 'depresif semptomların' tedavisi için değil, aynı zamanda 'dikkat eksikliği hiperaktivite
bozukluğu (örn. Ritalin), iktidarsızlık (örn. Viagra) ve alkolizm (örn.
Naltrekson)' için de test ediliyor ve dağıtılıyor. Biyolojik bir yönelime
doğru bu 'kayma', lisanslı psikologları 'psikoaktif ilaçlar reçete etme
hakkı' için lobi yapmaya teşvik etti. Ve tüm bunlar, tarihsel olarak psikiyatri 'hastaneye yatış ve ilac kullanımına' karşı savaşan,
'psikoterapinin "aynı derecede etkili" olduğunu' savunan bir meslek
tarafından gerçekleştiriliyor." (Üretim Mağdurları "Manufacturing
Victims", Dr. Tana Dineen, 2001, s. 256)
C. Psikologlar, kimyasal
Psikiyatristlerle aynı çizgideler: (1-2); "Bu diğer tarihi anlamaya
başlamak için; psikolojik "gerçeklerin", (siyasi veya finansal
çıkarları desteklemek için) nasıl yaratıldığı veya çarpıtıldığı, 'milliyetçiliğin, tüketiciliğin, feminizmin, "cinsiyetçiliğin", profesyonelliğin ve kapitalizmin' psikoloji bilimi
olarak başlayan şey üzerindeki ince ama derin etkilerini göz önünde
bulundurmak gerekir.
Psikolojinin 'bilimsel' yaklaşımının, 'düzeltici güç' olması yerine, Psikoloji Endüstrisi, 'iş
planları, kişisel hedefleri ve sosyal gündemleriyle', mesleği şekillendiren 'belirleyici güç' haline gelmiştir. Akademik
disiplin ve psikoloji uygulaması, yakın zamana kadar oldukça ayrı ve
belirgin tarihlere sahip olsa da, çoğu insan terimleri 'eşanlamlı' olarak
kullanma eğilimindedir. Psikolojiyi, (hem psikologlar tarafından
alıntılanan "gerçekleri" belirleyen bir bilim hem de psikolojik bilginin
becerikli ve nesnel uygulamasını içeren) bir uygulama olarak görüyorlar.
Neredeyse hiç kimsenin farkında olmadığı şey, 'birincisinin, ikincisine
ne kadar yer açtığı ve (toplumdaki diğer daha güçlü güçlerle uyum
sağlayarak) psikolojinin 'büyük bir endüstriye' dönüşmesini teşvik ettiği
ve böylece ruhunu (psişe "psyche") ve bilimini (-oloji "-ology") feda
ettiğidir." (Üretim Mağdurları "Manufacturing Victims", Dr. Tana Dineen,
2001, s. 234)
"Psikologlar, kurumsal uygulamadan diğer sağlık hizmeti profesyonel gruplarından daha hızlı kurumsal uygulamadan çıkarılıyor - beslenmemiz pahalı ve boğulmamız acısız." (Üretim Mağdurları "Manufacturing Victims", Dr. Tana Dineen, 2001, s. 263)
"Psikologlar, kurumsal uygulamadan diğer sağlık hizmeti profesyonel gruplarından daha hızlı kurumsal uygulamadan çıkarılıyor - beslenmemiz pahalı ve boğulmamız acısız." (Üretim Mağdurları "Manufacturing Victims", Dr. Tana Dineen, 2001, s. 263)
"Psikiyatri, tıp değil, kar amaçlı bir iştir.. Her şey parayla ilgilidir! Para kapmaca! İlaç şirketleri, 'bilimsel' olarak hiçbir desteği olmayan sahte
kimyasal dengesizlik efsanesinden tonlarca para kazanıyor. İlaç
şirketleri ve medya, 'para' karşılığında, yalanları teşvik ediyor."
D. Pazarı Artırın! Kar arayışı, 'Terapinin kapsamını' herkese genişletir! (1-7); Ancak psikiyatristler de eşit derecede suçludur çünkü ilaç şirketleri tarafından 'yalan söylemek' için de para alırlar. Psikiyatristler, ilaç şirketlerinin piyonlarıdır..
"Muhafazakar ve uyumcu bilimsel öncüllerinden 'kendilerini ayırmak ve farklılaştırmak' için psikologlar, artık "tedavi" yerine "büyüme" hedefini teşvik ettiler. Geniş fırsatları kavrayarak, Erving ve Miriam Polster'ın sözlerini yankılamaya başladılar: "Terapi, hastalarla sınırlı tutulamayacak kadar iyidir." "İyileşmek için hasta olmanıza gerek kalmayan, kolay bir psikolojik kurtuluş biçimi için istekli eğitimli bir halk" tarafından kolayca kabul edildi, satın alındı ve ödendi." (Üretim Mağdurları "Manufacturing Victims", Dr. Tana Dineen, 2001, s. 253)
"Kısacası, 1980'lerde zihinsel bozuklukların 'beyin hastalıkları' olduğunu kamuoyuna duyurmak isteyen güçlü bir ses dörtlüsü bir araya geldi. İlaç şirketleri, 'finansal gücü' sağladı. APA ve en iyi tıp fakültelerindeki psikiyatristler, bu girişime 'entelektüel meşruiyet' kazandırdı. NIMH, hikayeye 'hükümetin, onay damgasını' vurdu. NAMI, 'ahlaki bir otorite' sağladı. Bu, Amerikan toplumunu neredeyse 'her şeye ikna edebilecek' bir koalisyondu ve koalisyon için daha da iyisi, kendi yolunda hikayeyi, toplumun gözünde 'kurşun geçirmez' hale getirmeye yardımcı olan sahnede başka bir ses daha vardı." (Bir Salgının Anatomisi "Anatomy of an Epidemic", Robert Whitaker, 2010 AD, s. 280)
"Psikoterapi yaygınlaşıyor ve tanımsız : Klinik psikolojide, lisansüstü eğitim üzerine düzenlenen Boulder, Colorado konferansında Victor Raimy şunları söyledi: 'Psikoterapi, 'öngörülemeyen sonuçlarla belirtilmemiş vakalara' uygulanan tanımsız bir tekniktir. Bu teknik için, sıkı bir eğitim gereklidir. 1970'lerin sonunda Herink, markalı psikoterapilerin sayısının 250'yi aştığını ve yirmi birinci yüzyılın başında revize edilmiş tahminlerin 500'e ulaştığını bildirdi." (Üretim Mağdurları "Manufacturing Victims", Dr. Tana Dineen, 2001, s. 254)
"Her şey bir 'tanımlama'
meselesidir — adlandırma ve etiketleme.. 'Duygusal rahatsızlık' veya acı
bir "bozukluk" olarak tanımlandığında, doktorlar ve ilaç şirketleri için
iş yaratır. "Ruhsal hastalığı" teşvik etme kampanyaları, o kadar başarılı
oldu ki, birkaç yıl içinde milyonlarca Amerikalı "biyokimyasal
dengesizliklere", "panik bozukluğuna" veya "klinik depresyona" sahip
olduklarına ve çocuklarının "DEHB", 'bipolar bozukluk ve karşıt olma (/muhalif)
meydan okuma bozukluğuna' sahip olduğuna inanmaya başladı." (İlacınız
Sorununuz Olabilir "Your Drug May Be Your Problem", Peter Breggin, David
Cohen, 2007 AD, s. 112)
"Ne yazık ki, Amerikan Psikiyatri
Birliği (APA "American Psychiatric Association"), 'ilaç bağımlısı'
toplumumuzu, söz ve eylemle yansıtıyor ve destekliyor.
Bir Marksist, (iyi bir
kapitalist örgüt olan APA'nın yalnızca doğrudan veya dolaylı olarak kar
elde edebileceği ilaçları sevdiğini) söylerdi. Bu benim için bir grup
değil. Bence, tarihin bu noktasında, 'psikiyatri neredeyse tamamen ilaç
şirketleri' tarafından satın alındı. Psikiyatristler, ilaç şirketlerinin tanıtımlarının 'kölesi (uşakları)' haline
geldiler." (L. R. Mosher,
Psikiyatrist, Amerikan Psikiyatri Birliği'nden istifa mektubu, 1998)
"Medya,
psikiyatriye karşı çok koruyucu hale geldi - özellikle de 'psikiyatrik
ilaçlara' karşı.. Medya, ara sıra ifşalar dışında, 'ilaçların tehlikelerini'
göz ardı ederek, onlara dair 'tanıklıklar' yayınlama eğilimindedir.
Psikiyatrik ilaçları eleştiren kitaplar, büyük gazetelerde veya
dergilerde, nadiren incelenir ve televizyonda nadiren tartışılır.
Geçtiğimiz yıl, FDA, halka yönelik 'ilaç şirketi reklamları' için
gereklilikleri gevşetti. Sonuç olarak, gazetelerde, dergilerde ve
televizyonda, bu tür reklamlarda bir patlama yaşandı ve 1997'den bu yana
'basılı medya reklam gelirlerinde, %40'lık bir artış' yaşandı. Çoğu
psikiyatri dergisi, tamamen 'ilaç şirketi reklamlarına' bağımlıdır - bu
ilişki, onların yayın politikalarını etkiler." (İlaçlarınız Sorununuz
Olabilir "Your Drug May Be Your Problem", Peter Breggin, David Cohen,
2007 AD, s. 134)
Sonuç: (1-8); "DSM'den önce psikiyatri ve psikoloji, 'gerçek tıp' kadar 'saygı ve bilimsel' görülmüyordu. Ruh sağlığı endüstrisi, kimyasal/biyolojik uygulamaya doğru ilerledi. Psikologlar bile hızla 'kimyasal modele' doğru ilerliyor. DSM-5, 'günlük insan davranışları' için 'bilimsel' görünen "Yunanca kelime eşdeğerleri" seçerek, psikiyatristlerin ve psikologların 'gerçek tıp uzmanları' olarak görülme hedefini sürdürüyor. DSM-5, (sigorta şirketlerinin ve hükümetlerin, yaygın 'insan davranışı seçimlerini tedavi edebilmeleri ve F-00.00 ile F-99.99 arasında 300'den fazla alfa-nümerik referans kodundan birini gönderebilmeleri' için), 'birincil faturalama' aracıdır. İnsanın, 'kimyasal görünümü', ilaç şirketleriyle 'para kazanmak' için çok daha fazla fırsat sağlar ve bunu yapmak daha kolaydır, çünkü 'kişinin, ruhunun derinliklerinde 'gerçekten neyin rahatsız ettiğini' bulmak için, tüm o zamanı "boşa harcamazsınız!" Mesele şu ki, ilaç şirketlerinden gelen para cazibesi, ruh sağlığı endüstrisini, 'insana dair 'kimyasal bakış' açısına ve gerçekten işe yarayan tek şeyden uzaklaştırıyor: "Onları uyuşturup sersemletmeden, konuşarak 'sorunun ne olduğunu' bulmak.."
"Kitabın girişinde ortaya koyduğumuz bulmacayı çözüp çözmediğimizi incelemeden önce, yaşlı cadı resmini biraz daha net görmenin hızlı bir yolunu sunuyoruz. Toplumumuzda 'aniden ortaya çıkan' ve insanların 'günde on iki, on dört saat uyumasına' neden olan bir virüsü hayal edin. Bu virüse yakalananlar, biraz 'yavaş hareket' ediyor ve 'duygusal olarak ilgisiz' görünüyor. Birçoğu, çok fazla kilo alıyor — yirmi, kırk, altmış ve hatta yüz pound.. Genellikle kan şekeri seviyeleri yükseliyor ve kolesterol seviyeleri de öyle. Gizemli hastalığa yakalananların birçoğu — küçük çocuklar ve gençler dahil — oldukça kısa sürede 'diyabet hastası' oluyor. Tıbbi literatürde zaman zaman 'pankreatitten ölen hastalara' dair raporlar yer alıyor. Gazeteler ve dergiler, sayfalarını metabolik disfonksiyon hastalığı "metabolic dysfunction illness" olarak adlandırılan, bu yeni belanın haberleriyle dolduruyor ve ebeveynler, 'çocuklarının, bu korkunç hastalığa yakalanabileceği' düşüncesiyle panikliyor..
Federal hükümet, bu virüsün 'iç işleyişini çözmek' için en iyi üniversitelerdeki 'bilim insanlarına, yüz milyonlarca dolar' veriyor ve bu virüsün 'küresel işlev bozukluğuna' neden olmasının nedeninin, 'beyindeki çok sayıda nörotransmitter reseptörünü bloke etmesi olduğunu' bildiriyorlar - dopaminerjik, serotoninerjik, muskarinik, adrenerjik ve histaminerjik.. Beyindeki tüm bu nöronal yollar, tehlikeye giriyor. Bu arada, MRI çalışmaları, 'virüsün, birkaç yıllık bir süre boyunca, serebral korteksi küçülttüğünü ve bu küçülmenin 'bilişsel gerilemeyle' bağlantılı olduğunu' buldu. Dehşete kapılmış bir halk, 'bir tedavi' için bağırıyor. Şimdi böyle bir hastalık, aslında milyonlarca Amerikalı çocuğu ve yetişkini etkiledi. Eli Lilly'nin en çok satan antipsikotiği Zyprexa'nın etkilerini az önce anlattık." (Bir Salgının Anatomisi "Anatomy of an Epidemic", Robert Whitaker, 2010 AD, s. 208) DSM, şeytani bir aldatmaca kitabıdır çünkü gerçek amacını gizler ve insanlığın sahip olduğu 'her davranış seçimini, hastalık' olarak etiketler.." (145)
Sonuç: (1-8); "DSM'den önce psikiyatri ve psikoloji, 'gerçek tıp' kadar 'saygı ve bilimsel' görülmüyordu. Ruh sağlığı endüstrisi, kimyasal/biyolojik uygulamaya doğru ilerledi. Psikologlar bile hızla 'kimyasal modele' doğru ilerliyor. DSM-5, 'günlük insan davranışları' için 'bilimsel' görünen "Yunanca kelime eşdeğerleri" seçerek, psikiyatristlerin ve psikologların 'gerçek tıp uzmanları' olarak görülme hedefini sürdürüyor. DSM-5, (sigorta şirketlerinin ve hükümetlerin, yaygın 'insan davranışı seçimlerini tedavi edebilmeleri ve F-00.00 ile F-99.99 arasında 300'den fazla alfa-nümerik referans kodundan birini gönderebilmeleri' için), 'birincil faturalama' aracıdır. İnsanın, 'kimyasal görünümü', ilaç şirketleriyle 'para kazanmak' için çok daha fazla fırsat sağlar ve bunu yapmak daha kolaydır, çünkü 'kişinin, ruhunun derinliklerinde 'gerçekten neyin rahatsız ettiğini' bulmak için, tüm o zamanı "boşa harcamazsınız!" Mesele şu ki, ilaç şirketlerinden gelen para cazibesi, ruh sağlığı endüstrisini, 'insana dair 'kimyasal bakış' açısına ve gerçekten işe yarayan tek şeyden uzaklaştırıyor: "Onları uyuşturup sersemletmeden, konuşarak 'sorunun ne olduğunu' bulmak.."
"Kitabın girişinde ortaya koyduğumuz bulmacayı çözüp çözmediğimizi incelemeden önce, yaşlı cadı resmini biraz daha net görmenin hızlı bir yolunu sunuyoruz. Toplumumuzda 'aniden ortaya çıkan' ve insanların 'günde on iki, on dört saat uyumasına' neden olan bir virüsü hayal edin. Bu virüse yakalananlar, biraz 'yavaş hareket' ediyor ve 'duygusal olarak ilgisiz' görünüyor. Birçoğu, çok fazla kilo alıyor — yirmi, kırk, altmış ve hatta yüz pound.. Genellikle kan şekeri seviyeleri yükseliyor ve kolesterol seviyeleri de öyle. Gizemli hastalığa yakalananların birçoğu — küçük çocuklar ve gençler dahil — oldukça kısa sürede 'diyabet hastası' oluyor. Tıbbi literatürde zaman zaman 'pankreatitten ölen hastalara' dair raporlar yer alıyor. Gazeteler ve dergiler, sayfalarını metabolik disfonksiyon hastalığı "metabolic dysfunction illness" olarak adlandırılan, bu yeni belanın haberleriyle dolduruyor ve ebeveynler, 'çocuklarının, bu korkunç hastalığa yakalanabileceği' düşüncesiyle panikliyor..
Federal hükümet, bu virüsün 'iç işleyişini çözmek' için en iyi üniversitelerdeki 'bilim insanlarına, yüz milyonlarca dolar' veriyor ve bu virüsün 'küresel işlev bozukluğuna' neden olmasının nedeninin, 'beyindeki çok sayıda nörotransmitter reseptörünü bloke etmesi olduğunu' bildiriyorlar - dopaminerjik, serotoninerjik, muskarinik, adrenerjik ve histaminerjik.. Beyindeki tüm bu nöronal yollar, tehlikeye giriyor. Bu arada, MRI çalışmaları, 'virüsün, birkaç yıllık bir süre boyunca, serebral korteksi küçülttüğünü ve bu küçülmenin 'bilişsel gerilemeyle' bağlantılı olduğunu' buldu. Dehşete kapılmış bir halk, 'bir tedavi' için bağırıyor. Şimdi böyle bir hastalık, aslında milyonlarca Amerikalı çocuğu ve yetişkini etkiledi. Eli Lilly'nin en çok satan antipsikotiği Zyprexa'nın etkilerini az önce anlattık." (Bir Salgının Anatomisi "Anatomy of an Epidemic", Robert Whitaker, 2010 AD, s. 208) DSM, şeytani bir aldatmaca kitabıdır çünkü gerçek amacını gizler ve insanlığın sahip olduğu 'her davranış seçimini, hastalık' olarak etiketler.." (145)
"DSM-IV, DSM-5, ICD-10: F60-F69 Yetişkin kişilik ve davranış bozuklukları
F60- F69 Yetişkin kişilik ve davranış bozuklukları (Disorders of adult personality and behavior) : DSM-IV, DSM-5, ICD-10.. İncil'in iyi bir dozu ve haftalık kilise katılımının çözemeyeceği hiçbir şey yok! Günahkâr Yetişkin Davranışı.. F60-F69 Yetişkin kişilik ve davranış bozuklukları.. Eğer 'sızlanan, sinir bozucu, kibirli, şiddet yanlısı, kötümser, transeksüel, kleptoman, kumarbaz' biriyseniz, saçlarınız dökülene kadar parmaklarınızla saçınızı bükün, burası sizin 'ruhsal bozukluklar' sayfanızdır!
Giriş: (1-2) ; "DSM'nin konu karmaşasının tipik bir örneği olarak, neredeyse tüm 'yetişkin günahkâr davranışları ve kötü alışkanlıkları' içeren bir "her şeyi kapsayan" kategorimiz var: Eğer 'sızlanan, sinir bozucu, kibirli, şiddet yanlısı, kötümser, transseksüel, kleptoman, kumarbazsanız', saçınızı parmaklarınızla büküyorsanız, burası sizin ruhsal bozukluklar sayfanız! Bunlar 'hastalık' değil, iyi bir doz İncil ve haftalık kilise katılımıyla "iyileştirilen" davranış seçimleridir. Psikiyatri, davranış kontrolüdür. Bu bozuklukların hiçbiri, hastalık değildir. Bunun yerine, hepsi davranış seçimleridir." (....)
Sonuç: (1-4) ; "DSM-5'teki bu kategori psikiyatriyi, olduğu gibi gösterir: bir davranış kontrol sistemi. "F60-F69 Yetişkin kişilik ve davranış bozuklukları"nda listelenen "bozuklukların" hiçbiri, hastalıklı değil, davranış seçimleridir. Psikiyatristler ve DSM, 'sapkın seks pratisyenlerinin, akıl hastalığına sahip olduğunu' söylüyor. -sapkın seks, öğrenilmiş bir davranış seçimidir ve bir günahtır. Günah günahtır. Hiçbir günah, zina, fuhuş, evlilik öncesi seks veya hayvanlarla cinsel ilişki veya pedofili gibi diğer günahlardan daha iyi veya daha kötü değildir. -sapkın seks uygulayıcıları, akıl hastalığı değil, günah bozukluğuna sahiptir. Günah yaratıcı tarafından tanımlanır ve yalnızca İncil'de ortaya çıkar: İyi bir doz İncil ve haftalık kilise katılımının çözemeyeceği hiçbir şey yoktur!"
DSM-IV, DSM-5, ICD-10: Günahkâr Yetişkin Davranışı
F60-F69 Yetişkin kişilik ve davranış bozuklukları
---------------------------------------------------------------
F60 Belirli kişilik bozuklukları
F60.0 Paranoid kişilik bozukluğu
F60.1 Şizoid kişilik bozukluğu
F60.2 Dissosyal kişilik bozukluğu
F60.3 Duygusal olarak dengesiz kişilik bozukluğu
F60.4 Histrionik kişilik bozukluğu
F60.5 Anankastik kişilik bozukluğu
F60.6 Kaygılı [kaçınan] kişilik bozukluğu
F60.7 Bağımlı kişilik bozukluğu
F60.8 Diğer belirli kişilik bozuklukları
F60.9 Kişilik bozukluğu, belirtilmemiş
F61 Karma ve diğer kişilik bozuklukları
F62 Beyin hasarı ve hastalığına atfedilemeyen kalıcı kişilik değişiklikleri
F62.0 Felaket deneyiminden sonra kalıcı kişilik değişikliği
F62.1 Psikiyatrik hastalıktan sonra kalıcı kişilik değişikliği
F62.8 Diğer kalıcı kişilik değişiklikleri
F62.9 Kalıcı kişilik değişikliği, belirtilmemiş
F63 Alışkanlık ve dürtü bozuklukları
F63.0 Patolojik kumar oynama
F63.1 Patolojik yangın çıkarma [piromani]
F63.2 Patolojik çalma [kleptomani]
F63.3 Trikotillomani
F63.8 Diğer alışkanlık ve dürtü bozuklukları
F63.9 Alışkanlık ve dürtü bozukluğu, belirtilmemiş
F64 Cinsiyet kimliği bozuklukları
F64.0 Transseksüalizm
F64.1 Çift rollü travestilik
F64.2 Çocuklukta cinsiyet kimliği bozukluğu
F64.8 Diğer cinsiyet kimliği bozuklukları
F64.9 Cinsiyet kimliği bozukluğu, belirtilmemiş
F65 Cinsel tercih bozuklukları
F65.0 Fetişizm
F65.1 Fetişist travestilik
F65.2 Sergicilik
F65.3 Voyeurizm
F65.4 Pedofili
F65.5 Sadomazoşizm
F65.6 Çoklu cinsel tercih bozuklukları
F65.8 Diğer cinsel tercih bozuklukları
F65.9 Cinsel tercih bozukluğu, belirtilmemiş
F66 Cinsel tercihle ilişkili psikolojik ve davranışsal bozukluklar cinsel gelişim ve yönelim
F66.0 Cinsel olgunlaşma bozukluğu
F66.1 Egodistonik cinsel yönelim
F66.2 Cinsel ilişki bozukluğu
F66.8 Diğer psikoseksüel gelişim bozuklukları
F66.9 Psikoseksüel gelişim bozukluğu, belirtilmemiş
F68 Yetişkin kişilik ve davranışın diğer bozuklukları
F68.0 Psikolojik nedenlerle fiziksel semptomların ayrıntılı olarak açıklanması
F68.1 Fiziksel veya psikolojik semptomların veya engellerin kasıtlı olarak üretilmesi veya taklit edilmesi [yapay bozukluk]
F68.8 Yetişkin kişilik ve davranışın diğer belirtilen bozuklukları
F69 Yetişkin kişilik ve davranışın belirtilmemiş bozukluğu" (131)
"DSM-5 Hızlı referans ana dizini
(DSM-IV, DSM-5, ICD-10: ANA DİZİN: F01-F99) Ateistin, İncili ve davranış kontrol kılavuzu.. "Akıl hastalığı bir davranıştır, bir hastalık değildir. Ritalin bir zehirdir, bir ilaç değildir. (ADHD "DEHB").. DSM-5, Ateistin Ahlaki Kuralları, Psikiyatristin İncili'dir.." Hızlı bağlantılar: (1-3); "Psikiyatri tarihi, geriye dönüp bakıldığında yarardan çok, zarar veren moda teşhisleriyle doludur. Yeni DSM-5, güncel modaları 'tıbbileştirme' ve günlük normal davranışları ve günahları 'hastalık' olarak adlandırma geleneğini sürdürüyor.
DSM-5'teki YENİLİKLER:
F60- F69 Yetişkin kişilik ve davranış bozuklukları (Disorders of adult personality and behavior) : DSM-IV, DSM-5, ICD-10.. İncil'in iyi bir dozu ve haftalık kilise katılımının çözemeyeceği hiçbir şey yok! Günahkâr Yetişkin Davranışı.. F60-F69 Yetişkin kişilik ve davranış bozuklukları.. Eğer 'sızlanan, sinir bozucu, kibirli, şiddet yanlısı, kötümser, transeksüel, kleptoman, kumarbaz' biriyseniz, saçlarınız dökülene kadar parmaklarınızla saçınızı bükün, burası sizin 'ruhsal bozukluklar' sayfanızdır!
Giriş: (1-2) ; "DSM'nin konu karmaşasının tipik bir örneği olarak, neredeyse tüm 'yetişkin günahkâr davranışları ve kötü alışkanlıkları' içeren bir "her şeyi kapsayan" kategorimiz var: Eğer 'sızlanan, sinir bozucu, kibirli, şiddet yanlısı, kötümser, transseksüel, kleptoman, kumarbazsanız', saçınızı parmaklarınızla büküyorsanız, burası sizin ruhsal bozukluklar sayfanız! Bunlar 'hastalık' değil, iyi bir doz İncil ve haftalık kilise katılımıyla "iyileştirilen" davranış seçimleridir. Psikiyatri, davranış kontrolüdür. Bu bozuklukların hiçbiri, hastalık değildir. Bunun yerine, hepsi davranış seçimleridir." (....)
Sonuç: (1-4) ; "DSM-5'teki bu kategori psikiyatriyi, olduğu gibi gösterir: bir davranış kontrol sistemi. "F60-F69 Yetişkin kişilik ve davranış bozuklukları"nda listelenen "bozuklukların" hiçbiri, hastalıklı değil, davranış seçimleridir. Psikiyatristler ve DSM, 'sapkın seks pratisyenlerinin, akıl hastalığına sahip olduğunu' söylüyor. -sapkın seks, öğrenilmiş bir davranış seçimidir ve bir günahtır. Günah günahtır. Hiçbir günah, zina, fuhuş, evlilik öncesi seks veya hayvanlarla cinsel ilişki veya pedofili gibi diğer günahlardan daha iyi veya daha kötü değildir. -sapkın seks uygulayıcıları, akıl hastalığı değil, günah bozukluğuna sahiptir. Günah yaratıcı tarafından tanımlanır ve yalnızca İncil'de ortaya çıkar: İyi bir doz İncil ve haftalık kilise katılımının çözemeyeceği hiçbir şey yoktur!"
DSM-IV, DSM-5, ICD-10: Günahkâr Yetişkin Davranışı
F60-F69 Yetişkin kişilik ve davranış bozuklukları
---------------------------------------------------------------
F60 Belirli kişilik bozuklukları
F60.0 Paranoid kişilik bozukluğu
F60.1 Şizoid kişilik bozukluğu
F60.2 Dissosyal kişilik bozukluğu
F60.3 Duygusal olarak dengesiz kişilik bozukluğu
F60.4 Histrionik kişilik bozukluğu
F60.5 Anankastik kişilik bozukluğu
F60.6 Kaygılı [kaçınan] kişilik bozukluğu
F60.7 Bağımlı kişilik bozukluğu
F60.8 Diğer belirli kişilik bozuklukları
F60.9 Kişilik bozukluğu, belirtilmemiş
F61 Karma ve diğer kişilik bozuklukları
F62 Beyin hasarı ve hastalığına atfedilemeyen kalıcı kişilik değişiklikleri
F62.0 Felaket deneyiminden sonra kalıcı kişilik değişikliği
F62.1 Psikiyatrik hastalıktan sonra kalıcı kişilik değişikliği
F62.8 Diğer kalıcı kişilik değişiklikleri
F62.9 Kalıcı kişilik değişikliği, belirtilmemiş
F63 Alışkanlık ve dürtü bozuklukları
F63.0 Patolojik kumar oynama
F63.1 Patolojik yangın çıkarma [piromani]
F63.2 Patolojik çalma [kleptomani]
F63.3 Trikotillomani
F63.8 Diğer alışkanlık ve dürtü bozuklukları
F63.9 Alışkanlık ve dürtü bozukluğu, belirtilmemiş
F64 Cinsiyet kimliği bozuklukları
F64.0 Transseksüalizm
F64.1 Çift rollü travestilik
F64.2 Çocuklukta cinsiyet kimliği bozukluğu
F64.8 Diğer cinsiyet kimliği bozuklukları
F64.9 Cinsiyet kimliği bozukluğu, belirtilmemiş
F65 Cinsel tercih bozuklukları
F65.0 Fetişizm
F65.1 Fetişist travestilik
F65.2 Sergicilik
F65.3 Voyeurizm
F65.4 Pedofili
F65.5 Sadomazoşizm
F65.6 Çoklu cinsel tercih bozuklukları
F65.8 Diğer cinsel tercih bozuklukları
F65.9 Cinsel tercih bozukluğu, belirtilmemiş
F66 Cinsel tercihle ilişkili psikolojik ve davranışsal bozukluklar cinsel gelişim ve yönelim
F66.0 Cinsel olgunlaşma bozukluğu
F66.1 Egodistonik cinsel yönelim
F66.2 Cinsel ilişki bozukluğu
F66.8 Diğer psikoseksüel gelişim bozuklukları
F66.9 Psikoseksüel gelişim bozukluğu, belirtilmemiş
F68 Yetişkin kişilik ve davranışın diğer bozuklukları
F68.0 Psikolojik nedenlerle fiziksel semptomların ayrıntılı olarak açıklanması
F68.1 Fiziksel veya psikolojik semptomların veya engellerin kasıtlı olarak üretilmesi veya taklit edilmesi [yapay bozukluk]
F68.8 Yetişkin kişilik ve davranışın diğer belirtilen bozuklukları
F69 Yetişkin kişilik ve davranışın belirtilmemiş bozukluğu" (131)
(DSM-IV, DSM-5, ICD-10: ANA DİZİN: F01-F99) Ateistin, İncili ve davranış kontrol kılavuzu.. "Akıl hastalığı bir davranıştır, bir hastalık değildir. Ritalin bir zehirdir, bir ilaç değildir. (ADHD "DEHB").. DSM-5, Ateistin Ahlaki Kuralları, Psikiyatristin İncili'dir.." Hızlı bağlantılar: (1-3); "Psikiyatri tarihi, geriye dönüp bakıldığında yarardan çok, zarar veren moda teşhisleriyle doludur. Yeni DSM-5, güncel modaları 'tıbbileştirme' ve günlük normal davranışları ve günahları 'hastalık' olarak adlandırma geleneğini sürdürüyor.
DSM-5'teki YENİLİKLER:
-----------------------------------
-"Davranışlarınızın, tıbbi bir sorun ve hastalık olduğu yanılsamasını yaratmak için bilimsel görünen etiketler.."
-"Tecavüz (rape)" ve
"internet seks bağımlılığı (internet sex addiction)" artık zihinsel
bozukluklardır. Hanımlar, psikiyatristinize, (tecavüzcünüzü, akıl hastası
olduğu ve beyninde kimyasal bir dengesizlik olduğu ve sizi istemeden ve
direnme yeteneğinin ötesinde tecavüz etmeye zorladığı gerekçesiyle mazur
gösterdiği için) teşekkür edin..
-"Bozucu Ruh Hali Düzensizliği Bozukluğu (Disruptive Mood Dysregulation Disorder)" küçük Johnny'nin öfke nöbetini zihinsel bir bozukluğa dönüştürüyor.
-"Majör Depresif Bozukluk (Major Depressive Disorder)" artık sevilen birinin ölümü veya boşanmadan kaynaklanan acıyı da kapsıyor.
-"Küçük Nörobilişsel Bozukluk (Minor Neurocognitive Disorder)", doğal yaşlanma sürecinin artan unutkanlığını zihinsel bir bozukluk haline getirir.
"Böylece, modern tıpta 'yeni hastalıklar' keşfedilirken, modern psikiyatride 'icat' edildiler. 'Parezi' bir hastalık olduğu kanıtlandı; 'histeri' bir hastalık olarak ilan edildi." (Akıl Hastalığı Efsanesi "The Myth of Mental Illness", Thomas Szasz, 1961 AD, s.12)
Ayrıca DSM para yengecine "money crab" bakın: "Tanı ve İstatistik El Kitabı "Diagnostic and Statistical Manual" (DSM-5) faturalama amaçlıdır."... "DSM-IV, DSM-5, ICD-10.. Hastalıkların Uluslararası Sınıflandırmaları.. Tanısal ve İstatistiksel El Kitabı.."
DSM-5:
------
F01-F99 Zihinsel ve davranışsal bozukluklar "Mental and behavioral disorders"
F01-F09 beyin hasarı "brain damage"
F10-F19 madde istismarı "substance abuse"
F20-F29 Şizofreni "Schizophrenia"
F30-F39 Depresyon, Bipolar "Depression, Bipolar"
F40-F48 Anksiyete, Fobiler "Anxiety, Phobias"
F40-F48 OKB, Histeri "OCD, Hysteria"
F50-F59 yeme, uyku bozuklukları "eating, sleeping disorders"
F60-F69 Sapma /sapkınlık "Deviance"
F80-F89 öğrenme sorunları "learning problems"
F90-F98 Çocukluk sorunları "Childhood problems"
(...)
"Biyopsikiyatrik tanı isimleri, günlük davranışların bilimsel görünümlü etiketleridir.." Biyopsikiyatrik tanı Etiketleri.. "Sevgili Öğrencilerim... "Size 'psikolog olmak' hakkında bilmeniz gereken her şeyi, 5 dakikada öğretmek istiyorum. Sizin yaşınızda genç bir kadın ve evli bir ev hanımı olarak, altı yaşındaki oğlum üzerinde yıllardır tüm bu terapötik yöntemleri kullanıyorum! Ama profesör, size, bunu 'dördüncü yıla kadar' söylemeyecek!" Hikayeyi okuyun: bilimsel görünen etiketler..
-Biyopsikiyatrik ruhsal bozukluk tanımları, belirsiz ve kesin değildir: (1-6); "İnsan davranışını incelerken 'psikiyatrik teorilerin', psikiyatrik semptomlar kadar çok ve çeşitli olduğu rahatsız edici gerçeğiyle karşı karşıyayız. Aslında, çağdaş psikiyatri, çok sayıda çeşitli, rekabet eden ve genellikle birbirini dışlayan inanç ve uygulamalarla karakterize edilir." (Akıl Hastalığı Efsanesi "The Myth of Mental Illness", Thomas Szasz, 1961 AD, s. 94)
"Ruhsal Bozukluğun Tanımı: 'DSM-IV-TR ruhsal bozukluklar' olarak adlandırılanların bir sınıflandırmasını sağlasa da, mevcut hiçbir tanımın 'ruhsal bozukluk' kavramı için 'kesin sınırları, yeterince belirtmediği' kabul edilmelidir." (DSM-IV-TR Rehberi "Guidebook", 2004 AD, s. 12)
"Zihinsel bozukluklar ve tıbbi durumların sıklıkla dolaylı olarak kullanılan pratik bir tanımı "klinisyenlerin tedavi ettiği şeydir". Elbette bu bir totolojidir ve hatta 'bencil veya alan savunucu' bir şekilde bile kullanılabilir, ancak diğer 'daha soyut kavramlar', tutarlı bir şekilde daha fazla 'açıklama gücü' sağlamada başarısız olur." (DSM-IV-TR Rehberi "Guidebook", 2004 AD, s. 13)
"Nozoloji "Nosology": Kategorik ve Boyutsal Tanı "Categorical Versus Dimensional Diagnosis": Özetle, psikiyatrik bozukluklar ne homojendir ne de net sınırlarla bölünmüştür."DSM-IV-TR'yi kullanırken anlaşılması gereken en önemli iki konu şunlardır: 1) her bozukluk içinde bile karşılaşılan sunumların önemli ölçüde 'heterojen' olması ve 2) bozukluklar arasındaki sınırların, genellikle belirsiz olması; birçok hastanın çatlaklardan düşen ve DSM-IV-TR kategorilerinden hiçbirine rahatça zorlanamayan sunumları vardır." (DSM-IV-TR Rehberi "Guidebook", 2004 AD, s. 17)
"Başka bir deyişle, doktorlar, 'bedensel hastalıkları' tedavi etmek için eğitilirler; ekonomik, ahlaki, ırksal, dini veya politik "hastalıkları" değil. Ve onlar (psikiyatristler hariç) hem hastalarının da beklediği gibi, 'kıskançlık ve öfke, korku ve delilik, yoksulluk ve aptallık ve insanı rahatsız eden diğer tüm sefaletleri' değil, 'bedensel hastalıkları' tedavi etmelerini beklerler. Kesin konuşmak gerekirse, 'hastalık veya rahatsızlık', yalnızca 'bedeni' etkileyebilir. Dolayısıyla, 'akıl hastalığı' diye bir şey olamaz. "Akıl hastalığı" terimi bir metafordur." (Akıl Hastalığı Efsanesi "The Myth of Mental Illness", Thomas Szasz, 1961 AD, pix)
"Bedensel hastalık, akıl hastalığıyla, (arızalı bir televizyon setinin, kötü bir televizyon programıyla) aynı ilişki içindedir. Elbette, "hasta" kelimesi sıklıkla 'metaforik' olarak kullanılır. Şakalara "hasta", ekonomilere "hasta", hatta bazen tüm dünyaya "hasta" deriz; ancak yalnızca zihinleri "hasta" olarak adlandırdığımızda, 'metaforu', sistematik olarak yanlış anlıyor ve stratejik olarak yanlış yorumluyoruz - ve "hastalığı" "iyileştirmesi" için doktor çağırıyoruz. Sanki bir televizyon izleyicisi, ekranda gördüğü programı beğenmediği için, televizyon tamircisi çağırıyormuş gibi?" (Akıl Hastalığı Efsanesi "The Myth of Mental Illness", Thomas Szasz, 1961 AD, pxi)
Biyopsikiyatrik Davranış Etiketi - Vaka Çalışmaları
--------------------------------
-Anonim Alkolikler (AA) - Dikkat Eksikliği (DEHB)
-Egemen Kadın, Yumurta - KFC
-Bipolar Bozukluk (BPD) - Zombi, KFC
-Sınırda Kişilik Bozukluğu (BPD) - KFC, Slappy
-Depresyon - Şeker, Muffin, Abba, Patates, Yumurta, Ertelenmiş, Nehir, Amnon
-Yeme bozuklukları: Anoreksiya, bulimia
-Yaygın Anksiyete Bozukluğu (GAD) - Patates, Nehir
-Çoklu Kişilik Bozukluğu (MPD) veya Dissosiyatif Kimlik Bozukluğu (DID) - Şeytan, Büyülenmiş
-Obsesif Kompulsif Bozukluk (OKB) - Twitchy
-Panik atak (PD)
-Doğum Sonrası Depresyon (PPD) - Hamile
-Travma Sonrası/Stres Bozukluğu (PTSD)
-Bastırılmış hafıza sendromu (RMS) - Saskatchewan Şeytani Ritüel cinsel taciz sandaletleri
- Şizofreni, Sanrı - Elma püresi, Baygın, Abba, Operatör, Çıplak ayak, Köpekler, Yavru kedi, Zombi, Kurt köpeği, Kunduracı, Sokrates, Ay çocuğu, Çorba, Herkül, Başsız, Aşık, Yeraltı, Kükürt, Şelale, Saul
-Mevsimsel Duygusal Bozukluk (SAD) - Güneş Işığı
-Tourette Sendromu (TS) - Twitchy
-Histeri - Şampuan, Hooky, Sünger, Koltuk değnekleri, Ertelenmiş, Yatalak, Fare, Amnon
-Sosyal Fobi (SP) - Fare
-Fobi - Fare (...)" (142)
"F01-F09 Bilinen fizyolojik koşullara bağlı ruhsal bozukluklar
(DSM-IV, DSM-5, ICD-10: Beyin Hasarı ve Zihinsel Gerilik..) "Elbette 'akıl hastası' olan insanlar da var. Bir levye kaldırsam ve tam kafanızın üzerine indirsem, kelimenin tam anlamıyla 'akıl hastası' olurdunuz; bu konuda hiçbir şüphe olmazdı. Fiziksel, organik 'beyin hasarından' kaynaklanan bir hastalığınız olurdu. Oldukça meşru bir şekilde "hasta" ilan edilebilirdiniz. Terimin her gerçek anlamıyla 'akıl hastası' olurdunuz. 'Zehirli maddeler' tarafından beyinleri 'hasar görmüş' bazı kişilerde de 'akıl hastalığı' vardır." (The Big Umbrella "Büyük Şemsiye", Lecture, Jay Adams)
Beyin Hasarı "Brain Damage", Zihinsel Gerilik "Mental Retardation" ; "F01-F09 Bilinen fizyolojik koşullara bağlı zihinsel bozukluklar.. ; F70-F79 Zihinsel gerilik.." "Zihinsel hastalığa benzeyen ve bilişsel yetenekleri değiştiren semptomları tetikleyebilen bir dizi gerçek tıbbi durum vardır." (DSM-IV, DSM-5, ICD-10.. Hastalıkların Uluslararası Sınıflandırmaları.. Tanısal ve İstatistiksel El Kitabı..) Giriş: (1); "Zihinsel gerilik, zihinsel hastalık değildir. Down sendromunda olduğu gibi 'kromozomal bir hata veya beyindeki başka bir fiziksel sorundur.' Hem Down sendromu hem de bunama, tıbbi olarak test edilebilir "zihinsel bozukluklardır" ancak hiçbiri "zihinsel hasta" olarak görülmez. 'Gebe kalma' anındaki genetik kromozomal yapı, 'bilişsel yetenekler' üzerinde büyük bir etkiye sahip olabilir.
"Organik ve işlevsel ayrım, geleneksel olarak DSM'den kaldırılmış olsa da, 'organik' olarak etiketlenen bozukluklar kalmıştır. Bunama, deliryum ve amnestik bozukluklar, 'bilişsel zihinsel bozukluklar' olarak yeniden etiketlenmiştir. Bu bozukluklar genellikle 'altta yatan neden' olarak 'var olan fiziksel hastalığı' gösterecek şekilde teşhis edilir. Örnekler arasında 'Alzheimer tipi bunama, vasküler bunama ve genel bir tıbbi duruma bağlı amnestik bozukluk' bulunur. Ayrıca DSM'de bilinen bir 'madde temelli etiyolojiye sahip bozukluklar' da yer almaktadır. Örnekler arasında 'madde zehirlenmesi, madde yoksunluğu ve madde kaynaklı cinsel işlev bozukluğu' yer alır. Bu bozukluklarda belirleyici bir faktör, bilinen bir biyolojik etyolojinin varlığıdır." (Zihin ve Davranış Dergisi "The Journal of mind and behavior", Guy A. Boysen, v28, s 157-173)
Sonuç: (1-3); "Modern psikiyatride "zihinsel bozukluk" tanımının geniş, kapsayıcı doğasını anlamak önemlidir. Zihinsel gerilik ve bunama, 'danışmanlık veya ilaç' gerektiren bir şey değildir. Günümüzde psikiyatri, 'ruhun, bedenden ayrı olarak varlığını' reddeden "biyolojik psikiyatristler" tarafından yönetilmektedir. Bilinen ve gözlemlenebilen fiziksel bir tıbbi sorunun 'depresyon, anksiyete, paranoya ve şizofreniye' yol açabileceği fikri, "insanın, kimyasallardan başka bir şey olmadığı" düşünce tarzlarının temelini oluşturur. Zihnin (ruhun), vücutta 'fiziksel değişiklikleri' tetikleyebileceği de bilimsel bir gerçektir. Psikiyatristlerin yaptığı en büyük hata, 'depresyon, anksiyete, paranoya ve şizofreni davranışlarının, vücuttaki fiziksel sorunu tetikleyip tetiklemediğini sorgulamamaktır', tam tersi değil." (....)" (143)
"Psikiyatrik İlaçlara İlişkin Tam Kılavuz
Psikiyatrik İlaçlar.. "Antidepresanlar, SSRI'lar, Trisiklikler, Maoi Beta Blokerleri, Uyarıcılar, Sakinleştiriciler, Uyku Hapları, Antipsikotikler, Nöroleptikler, Duygudurum Dengeleyiciler, psikotropik.." Psikiyatrik İlaçlara İlişkin Tam Kılavuz.. Giriş: (1-5); Bu, psikiyatrik ilaçların kullananlarda neden olduğu 'tehlikeler ve hasarlar' hakkındaki ana sayfamıza ait yalnızca bir referans bölümüdür. İşte ilaçlar hakkındaki ana sayfamız: buraya tıklayın
-Psikiyatrik ilaçlar tehlikelidir, bağımlılık yapar, ağrılı yoksunluk belirtileri gösterir.
-Psikiyatrik ilaçlar, işe yaramaz. Deneylerde, plasebodan daha iyi performans göstermediler. Beyindeki 'kimyasal dengesizlikler' bir efsanedir.
-Zihinsel hastalık 'bedensel, fiziksel bir hastalık' değil, ruhsal bir özgür irade seçimidir.
A. Psikiyatrik ilaçlar: Antidepresanlar (depresyon için) (....)
B. Psikiyatrik ilaçlar: Uyarıcılar (depresyon için) (....)
C. Psikiyatrik ilaçlar: Sakinleştiriciler ve Uyku Hapları (anksiyete için) (....)
D. Psikiyatrik ilaçlar: Antipsikotik İlaçlar (Nöroleptikler) (....)
E. Psikiyatrik ilaçlar: Duygudurum dengeleyiciler (...) "Antikonvülzanlara olan heves, hemen hemen her antikonvülzanın bir 'ruh hali dengeleyicisi' olarak etki edeceği varsayımıyla gelişti. Bu, örneğin, 1990'ların sonlarında 'gabapentin (Neurontin)' kullanımında bir patlamaya yol açtı ve bu patlama, ilacın üreticisi Warner Lambert tarafından bir dizi dergiye yerleştirilen ve 'gabapentinin, ruh hali bozuklukları için etkili olabileceğini' öne süren bir dizi 'hayalet yazar makalesiyle' körüklendi. Bir noktada gabapentin yılda 1,3 milyar dolar hasılat elde ediyordu ve bunun çok büyük bir kısmı 'ruh hali dengeleyicisi' olarak etiket dışı kullanımından geliyordu. Rastgele kontrollü bir deneme, 'gabapentinin, ruh hali dengeleyici özelliğinin çok az olduğunu veya hiç olmadığını' gösterdiğinde balon patladı." (Şok Terapisi: Ruhsal Hastalıklarda Elektrokonvülsif Tedavinin Tarihi "Shock Therapy: A History of Electroconvulsive Treatment in Mental Illness", Edward Shorter, David Healy, 2007, s. 275) (....)
F. Psikiyatrik ilaçlar, bireysel "bozukluklara" özgü değildir (1-3); "Psikiyatrik ilaçlar, belirli 'biyokimyasal dengesizlikleri' düzeltebilseydi, 'belirli bozukluklar için, belirli ilaç türleri' mevcut olurdu. Ancak durum böyle değil. Örneğin, Prozac esas olarak sadece bir 'nörotransmitter sistemini ' etkilese de, 'kaygıdan depresyona ve çocuklarda davranış sorunlarına' kadar çok çeşitli zorluklar için varsayılan başarıyla kullanılmaktadır. Aynı şey diğer psikiyatrik ilaçlar için de geçerlidir. Thorazine gibi ilk "antipsikotikler" bile, başlangıçta çocuklarda 'davranışsal zorluklardan', yetişkinlerde 'uykusuzluk ve kaygıya' kadar neredeyse 'her olası insan sorunu' için ve ayrıca 'cilt ve sindirim sorunları' da dahil olmak üzere çeşitli varsayılan 'psikosomatik bozukluklar' için pazarlanmıştır. Benzer şekilde, Ritalin ve amfetamin gibi uyarıcılar, başlangıçta yalnızca çocukların 'davranışsal kontrolü' için değil, aynı zamanda 'stres ve depresyon' için de (ve hatta yaşlı insanları, enerjik hale getirmek için) reklamı yapılmıştır." (İlacınız Sorununuz Olabilir "Your Drug May Be Your Problem", Peter Breggin, David Cohen, 2007 AD, s. 53)
"Kardiyovasküler hastalıkların 'psikolojik' tedavisi, Parloff'un bir zamanlar yaptığı bir noktayı örneklemektedir: 'Hiçbir psikoterapi biçimi, 'benzersiz terapötik avantajları olduğu' iddiası olmadan başlatılmamıştır ve hiçbir psikoterapi biçimi, bu iddiaları karşılayamadığı için terk edilmemiştir.'" (Üretim Mağdurları "Manufacturing Victims", Dr. Tana Dineen, 2001, s. 207)
Bu, psikiyatrik ilaçların kullananlara verdiği tehlikeler ve zararlar hakkındaki ana sayfamıza yalnızca bir referans bölümüdür. Bu tabloyu herhangi bir reçete yazmak için kullanmayın. Hatalar olabilir. Reçeteli ilaçları yalnızca doğrudan bir tıp doktorunun gözetimi altında almaya başlayın veya bırakın.
F. Belirli "bozukluklar" için psikiyatrik ilaçlar (....)
-"Bozucu Ruh Hali Düzensizliği Bozukluğu (Disruptive Mood Dysregulation Disorder)" küçük Johnny'nin öfke nöbetini zihinsel bir bozukluğa dönüştürüyor.
-"Majör Depresif Bozukluk (Major Depressive Disorder)" artık sevilen birinin ölümü veya boşanmadan kaynaklanan acıyı da kapsıyor.
-"Küçük Nörobilişsel Bozukluk (Minor Neurocognitive Disorder)", doğal yaşlanma sürecinin artan unutkanlığını zihinsel bir bozukluk haline getirir.
"Böylece, modern tıpta 'yeni hastalıklar' keşfedilirken, modern psikiyatride 'icat' edildiler. 'Parezi' bir hastalık olduğu kanıtlandı; 'histeri' bir hastalık olarak ilan edildi." (Akıl Hastalığı Efsanesi "The Myth of Mental Illness", Thomas Szasz, 1961 AD, s.12)
Ayrıca DSM para yengecine "money crab" bakın: "Tanı ve İstatistik El Kitabı "Diagnostic and Statistical Manual" (DSM-5) faturalama amaçlıdır."... "DSM-IV, DSM-5, ICD-10.. Hastalıkların Uluslararası Sınıflandırmaları.. Tanısal ve İstatistiksel El Kitabı.."
DSM-5:
------
F01-F99 Zihinsel ve davranışsal bozukluklar "Mental and behavioral disorders"
F01-F09 beyin hasarı "brain damage"
F10-F19 madde istismarı "substance abuse"
F20-F29 Şizofreni "Schizophrenia"
F30-F39 Depresyon, Bipolar "Depression, Bipolar"
F40-F48 Anksiyete, Fobiler "Anxiety, Phobias"
F40-F48 OKB, Histeri "OCD, Hysteria"
F50-F59 yeme, uyku bozuklukları "eating, sleeping disorders"
F60-F69 Sapma /sapkınlık "Deviance"
F80-F89 öğrenme sorunları "learning problems"
F90-F98 Çocukluk sorunları "Childhood problems"
(...)
"Biyopsikiyatrik tanı isimleri, günlük davranışların bilimsel görünümlü etiketleridir.." Biyopsikiyatrik tanı Etiketleri.. "Sevgili Öğrencilerim... "Size 'psikolog olmak' hakkında bilmeniz gereken her şeyi, 5 dakikada öğretmek istiyorum. Sizin yaşınızda genç bir kadın ve evli bir ev hanımı olarak, altı yaşındaki oğlum üzerinde yıllardır tüm bu terapötik yöntemleri kullanıyorum! Ama profesör, size, bunu 'dördüncü yıla kadar' söylemeyecek!" Hikayeyi okuyun: bilimsel görünen etiketler..
-Biyopsikiyatrik ruhsal bozukluk tanımları, belirsiz ve kesin değildir: (1-6); "İnsan davranışını incelerken 'psikiyatrik teorilerin', psikiyatrik semptomlar kadar çok ve çeşitli olduğu rahatsız edici gerçeğiyle karşı karşıyayız. Aslında, çağdaş psikiyatri, çok sayıda çeşitli, rekabet eden ve genellikle birbirini dışlayan inanç ve uygulamalarla karakterize edilir." (Akıl Hastalığı Efsanesi "The Myth of Mental Illness", Thomas Szasz, 1961 AD, s. 94)
"Ruhsal Bozukluğun Tanımı: 'DSM-IV-TR ruhsal bozukluklar' olarak adlandırılanların bir sınıflandırmasını sağlasa da, mevcut hiçbir tanımın 'ruhsal bozukluk' kavramı için 'kesin sınırları, yeterince belirtmediği' kabul edilmelidir." (DSM-IV-TR Rehberi "Guidebook", 2004 AD, s. 12)
"Zihinsel bozukluklar ve tıbbi durumların sıklıkla dolaylı olarak kullanılan pratik bir tanımı "klinisyenlerin tedavi ettiği şeydir". Elbette bu bir totolojidir ve hatta 'bencil veya alan savunucu' bir şekilde bile kullanılabilir, ancak diğer 'daha soyut kavramlar', tutarlı bir şekilde daha fazla 'açıklama gücü' sağlamada başarısız olur." (DSM-IV-TR Rehberi "Guidebook", 2004 AD, s. 13)
"Nozoloji "Nosology": Kategorik ve Boyutsal Tanı "Categorical Versus Dimensional Diagnosis": Özetle, psikiyatrik bozukluklar ne homojendir ne de net sınırlarla bölünmüştür."DSM-IV-TR'yi kullanırken anlaşılması gereken en önemli iki konu şunlardır: 1) her bozukluk içinde bile karşılaşılan sunumların önemli ölçüde 'heterojen' olması ve 2) bozukluklar arasındaki sınırların, genellikle belirsiz olması; birçok hastanın çatlaklardan düşen ve DSM-IV-TR kategorilerinden hiçbirine rahatça zorlanamayan sunumları vardır." (DSM-IV-TR Rehberi "Guidebook", 2004 AD, s. 17)
"Başka bir deyişle, doktorlar, 'bedensel hastalıkları' tedavi etmek için eğitilirler; ekonomik, ahlaki, ırksal, dini veya politik "hastalıkları" değil. Ve onlar (psikiyatristler hariç) hem hastalarının da beklediği gibi, 'kıskançlık ve öfke, korku ve delilik, yoksulluk ve aptallık ve insanı rahatsız eden diğer tüm sefaletleri' değil, 'bedensel hastalıkları' tedavi etmelerini beklerler. Kesin konuşmak gerekirse, 'hastalık veya rahatsızlık', yalnızca 'bedeni' etkileyebilir. Dolayısıyla, 'akıl hastalığı' diye bir şey olamaz. "Akıl hastalığı" terimi bir metafordur." (Akıl Hastalığı Efsanesi "The Myth of Mental Illness", Thomas Szasz, 1961 AD, pix)
"Bedensel hastalık, akıl hastalığıyla, (arızalı bir televizyon setinin, kötü bir televizyon programıyla) aynı ilişki içindedir. Elbette, "hasta" kelimesi sıklıkla 'metaforik' olarak kullanılır. Şakalara "hasta", ekonomilere "hasta", hatta bazen tüm dünyaya "hasta" deriz; ancak yalnızca zihinleri "hasta" olarak adlandırdığımızda, 'metaforu', sistematik olarak yanlış anlıyor ve stratejik olarak yanlış yorumluyoruz - ve "hastalığı" "iyileştirmesi" için doktor çağırıyoruz. Sanki bir televizyon izleyicisi, ekranda gördüğü programı beğenmediği için, televizyon tamircisi çağırıyormuş gibi?" (Akıl Hastalığı Efsanesi "The Myth of Mental Illness", Thomas Szasz, 1961 AD, pxi)
Biyopsikiyatrik Davranış Etiketi - Vaka Çalışmaları
--------------------------------
-Anonim Alkolikler (AA) - Dikkat Eksikliği (DEHB)
-Egemen Kadın, Yumurta - KFC
-Bipolar Bozukluk (BPD) - Zombi, KFC
-Sınırda Kişilik Bozukluğu (BPD) - KFC, Slappy
-Depresyon - Şeker, Muffin, Abba, Patates, Yumurta, Ertelenmiş, Nehir, Amnon
-Yeme bozuklukları: Anoreksiya, bulimia
-Yaygın Anksiyete Bozukluğu (GAD) - Patates, Nehir
-Çoklu Kişilik Bozukluğu (MPD) veya Dissosiyatif Kimlik Bozukluğu (DID) - Şeytan, Büyülenmiş
-Obsesif Kompulsif Bozukluk (OKB) - Twitchy
-Panik atak (PD)
-Doğum Sonrası Depresyon (PPD) - Hamile
-Travma Sonrası/Stres Bozukluğu (PTSD)
-Bastırılmış hafıza sendromu (RMS) - Saskatchewan Şeytani Ritüel cinsel taciz sandaletleri
- Şizofreni, Sanrı - Elma püresi, Baygın, Abba, Operatör, Çıplak ayak, Köpekler, Yavru kedi, Zombi, Kurt köpeği, Kunduracı, Sokrates, Ay çocuğu, Çorba, Herkül, Başsız, Aşık, Yeraltı, Kükürt, Şelale, Saul
-Mevsimsel Duygusal Bozukluk (SAD) - Güneş Işığı
-Tourette Sendromu (TS) - Twitchy
-Histeri - Şampuan, Hooky, Sünger, Koltuk değnekleri, Ertelenmiş, Yatalak, Fare, Amnon
-Sosyal Fobi (SP) - Fare
-Fobi - Fare (...)" (142)
"F01-F09 Bilinen fizyolojik koşullara bağlı ruhsal bozukluklar
(DSM-IV, DSM-5, ICD-10: Beyin Hasarı ve Zihinsel Gerilik..) "Elbette 'akıl hastası' olan insanlar da var. Bir levye kaldırsam ve tam kafanızın üzerine indirsem, kelimenin tam anlamıyla 'akıl hastası' olurdunuz; bu konuda hiçbir şüphe olmazdı. Fiziksel, organik 'beyin hasarından' kaynaklanan bir hastalığınız olurdu. Oldukça meşru bir şekilde "hasta" ilan edilebilirdiniz. Terimin her gerçek anlamıyla 'akıl hastası' olurdunuz. 'Zehirli maddeler' tarafından beyinleri 'hasar görmüş' bazı kişilerde de 'akıl hastalığı' vardır." (The Big Umbrella "Büyük Şemsiye", Lecture, Jay Adams)
Beyin Hasarı "Brain Damage", Zihinsel Gerilik "Mental Retardation" ; "F01-F09 Bilinen fizyolojik koşullara bağlı zihinsel bozukluklar.. ; F70-F79 Zihinsel gerilik.." "Zihinsel hastalığa benzeyen ve bilişsel yetenekleri değiştiren semptomları tetikleyebilen bir dizi gerçek tıbbi durum vardır." (DSM-IV, DSM-5, ICD-10.. Hastalıkların Uluslararası Sınıflandırmaları.. Tanısal ve İstatistiksel El Kitabı..) Giriş: (1); "Zihinsel gerilik, zihinsel hastalık değildir. Down sendromunda olduğu gibi 'kromozomal bir hata veya beyindeki başka bir fiziksel sorundur.' Hem Down sendromu hem de bunama, tıbbi olarak test edilebilir "zihinsel bozukluklardır" ancak hiçbiri "zihinsel hasta" olarak görülmez. 'Gebe kalma' anındaki genetik kromozomal yapı, 'bilişsel yetenekler' üzerinde büyük bir etkiye sahip olabilir.
"Organik ve işlevsel ayrım, geleneksel olarak DSM'den kaldırılmış olsa da, 'organik' olarak etiketlenen bozukluklar kalmıştır. Bunama, deliryum ve amnestik bozukluklar, 'bilişsel zihinsel bozukluklar' olarak yeniden etiketlenmiştir. Bu bozukluklar genellikle 'altta yatan neden' olarak 'var olan fiziksel hastalığı' gösterecek şekilde teşhis edilir. Örnekler arasında 'Alzheimer tipi bunama, vasküler bunama ve genel bir tıbbi duruma bağlı amnestik bozukluk' bulunur. Ayrıca DSM'de bilinen bir 'madde temelli etiyolojiye sahip bozukluklar' da yer almaktadır. Örnekler arasında 'madde zehirlenmesi, madde yoksunluğu ve madde kaynaklı cinsel işlev bozukluğu' yer alır. Bu bozukluklarda belirleyici bir faktör, bilinen bir biyolojik etyolojinin varlığıdır." (Zihin ve Davranış Dergisi "The Journal of mind and behavior", Guy A. Boysen, v28, s 157-173)
Sonuç: (1-3); "Modern psikiyatride "zihinsel bozukluk" tanımının geniş, kapsayıcı doğasını anlamak önemlidir. Zihinsel gerilik ve bunama, 'danışmanlık veya ilaç' gerektiren bir şey değildir. Günümüzde psikiyatri, 'ruhun, bedenden ayrı olarak varlığını' reddeden "biyolojik psikiyatristler" tarafından yönetilmektedir. Bilinen ve gözlemlenebilen fiziksel bir tıbbi sorunun 'depresyon, anksiyete, paranoya ve şizofreniye' yol açabileceği fikri, "insanın, kimyasallardan başka bir şey olmadığı" düşünce tarzlarının temelini oluşturur. Zihnin (ruhun), vücutta 'fiziksel değişiklikleri' tetikleyebileceği de bilimsel bir gerçektir. Psikiyatristlerin yaptığı en büyük hata, 'depresyon, anksiyete, paranoya ve şizofreni davranışlarının, vücuttaki fiziksel sorunu tetikleyip tetiklemediğini sorgulamamaktır', tam tersi değil." (....)" (143)
"Psikiyatrik İlaçlara İlişkin Tam Kılavuz
Psikiyatrik İlaçlar.. "Antidepresanlar, SSRI'lar, Trisiklikler, Maoi Beta Blokerleri, Uyarıcılar, Sakinleştiriciler, Uyku Hapları, Antipsikotikler, Nöroleptikler, Duygudurum Dengeleyiciler, psikotropik.." Psikiyatrik İlaçlara İlişkin Tam Kılavuz.. Giriş: (1-5); Bu, psikiyatrik ilaçların kullananlarda neden olduğu 'tehlikeler ve hasarlar' hakkındaki ana sayfamıza ait yalnızca bir referans bölümüdür. İşte ilaçlar hakkındaki ana sayfamız: buraya tıklayın
-Psikiyatrik ilaçlar tehlikelidir, bağımlılık yapar, ağrılı yoksunluk belirtileri gösterir.
-Psikiyatrik ilaçlar, işe yaramaz. Deneylerde, plasebodan daha iyi performans göstermediler. Beyindeki 'kimyasal dengesizlikler' bir efsanedir.
-Zihinsel hastalık 'bedensel, fiziksel bir hastalık' değil, ruhsal bir özgür irade seçimidir.
A. Psikiyatrik ilaçlar: Antidepresanlar (depresyon için) (....)
B. Psikiyatrik ilaçlar: Uyarıcılar (depresyon için) (....)
C. Psikiyatrik ilaçlar: Sakinleştiriciler ve Uyku Hapları (anksiyete için) (....)
D. Psikiyatrik ilaçlar: Antipsikotik İlaçlar (Nöroleptikler) (....)
E. Psikiyatrik ilaçlar: Duygudurum dengeleyiciler (...) "Antikonvülzanlara olan heves, hemen hemen her antikonvülzanın bir 'ruh hali dengeleyicisi' olarak etki edeceği varsayımıyla gelişti. Bu, örneğin, 1990'ların sonlarında 'gabapentin (Neurontin)' kullanımında bir patlamaya yol açtı ve bu patlama, ilacın üreticisi Warner Lambert tarafından bir dizi dergiye yerleştirilen ve 'gabapentinin, ruh hali bozuklukları için etkili olabileceğini' öne süren bir dizi 'hayalet yazar makalesiyle' körüklendi. Bir noktada gabapentin yılda 1,3 milyar dolar hasılat elde ediyordu ve bunun çok büyük bir kısmı 'ruh hali dengeleyicisi' olarak etiket dışı kullanımından geliyordu. Rastgele kontrollü bir deneme, 'gabapentinin, ruh hali dengeleyici özelliğinin çok az olduğunu veya hiç olmadığını' gösterdiğinde balon patladı." (Şok Terapisi: Ruhsal Hastalıklarda Elektrokonvülsif Tedavinin Tarihi "Shock Therapy: A History of Electroconvulsive Treatment in Mental Illness", Edward Shorter, David Healy, 2007, s. 275) (....)
F. Psikiyatrik ilaçlar, bireysel "bozukluklara" özgü değildir (1-3); "Psikiyatrik ilaçlar, belirli 'biyokimyasal dengesizlikleri' düzeltebilseydi, 'belirli bozukluklar için, belirli ilaç türleri' mevcut olurdu. Ancak durum böyle değil. Örneğin, Prozac esas olarak sadece bir 'nörotransmitter sistemini ' etkilese de, 'kaygıdan depresyona ve çocuklarda davranış sorunlarına' kadar çok çeşitli zorluklar için varsayılan başarıyla kullanılmaktadır. Aynı şey diğer psikiyatrik ilaçlar için de geçerlidir. Thorazine gibi ilk "antipsikotikler" bile, başlangıçta çocuklarda 'davranışsal zorluklardan', yetişkinlerde 'uykusuzluk ve kaygıya' kadar neredeyse 'her olası insan sorunu' için ve ayrıca 'cilt ve sindirim sorunları' da dahil olmak üzere çeşitli varsayılan 'psikosomatik bozukluklar' için pazarlanmıştır. Benzer şekilde, Ritalin ve amfetamin gibi uyarıcılar, başlangıçta yalnızca çocukların 'davranışsal kontrolü' için değil, aynı zamanda 'stres ve depresyon' için de (ve hatta yaşlı insanları, enerjik hale getirmek için) reklamı yapılmıştır." (İlacınız Sorununuz Olabilir "Your Drug May Be Your Problem", Peter Breggin, David Cohen, 2007 AD, s. 53)
"Kardiyovasküler hastalıkların 'psikolojik' tedavisi, Parloff'un bir zamanlar yaptığı bir noktayı örneklemektedir: 'Hiçbir psikoterapi biçimi, 'benzersiz terapötik avantajları olduğu' iddiası olmadan başlatılmamıştır ve hiçbir psikoterapi biçimi, bu iddiaları karşılayamadığı için terk edilmemiştir.'" (Üretim Mağdurları "Manufacturing Victims", Dr. Tana Dineen, 2001, s. 207)
Bu, psikiyatrik ilaçların kullananlara verdiği tehlikeler ve zararlar hakkındaki ana sayfamıza yalnızca bir referans bölümüdür. Bu tabloyu herhangi bir reçete yazmak için kullanmayın. Hatalar olabilir. Reçeteli ilaçları yalnızca doğrudan bir tıp doktorunun gözetimi altında almaya başlayın veya bırakın.
F. Belirli "bozukluklar" için psikiyatrik ilaçlar (....)
Önemli Not: Bir tıp
doktorunun veya psikiyatristin reçeteli ilaçlarını, onlara danışmadan
asla bırakmayın. Birdenbire bırakmak sizi öldürebilir! Bir hakimin
emriyle, Nöroleptik kullanıyorsanız, 'bir iş bulun ve kendi başınıza, işlev
görebileceğinizi' gösterin ve doktorunuzdan 'ilaçlarınızın azaltılmasını'
isteyin. Psikiyatristinize 'bağımsız, sorumlu ve normal' bir şekilde, 'kendi
başınıza işlev görebileceğinizi', ne kadar çok gösterirseniz, o kadar az
ilaç reçete edecektir. Her şey size kalmış! İlk adım, doktorunuza
'ilaçların, çalışma yeteneğinizi etkilediğini' söylemektir. Doktorunuzdan
'ilaç dozunuzu, azaltmasını' isteyin. Altı ay çalıştıktan sonra tekrar
gidin ve 'tekrar azaltmasını' isteyin. 'Bağımsız, sorumlu ve normal' bir
şekilde 'kendi başınıza çalışabildiğiniz' sürece, isteğiniz üzerine
zamanla 'ilaçları azaltmaya' devam edeceklerdir. Her zaman doktorunuzla
çalışın. Bir doktorun gözetimi olmadan, asla ilaç veya doz değişikliği
kararı almayın." (146)
"Yolsuzluk
korkuları ortaya çıktıkça Amerika'nın yeni psikiyatri 'İncil'inin
yaratıcıları büyük ilaç şirketlerinden 14 milyon dolardan fazla para
aldı
-DSM-5-TR üzerinde çalışan doktorların yarısından fazlası büyük ilaç şirketlerinden para aldı
-Araştırmacılar bunun önyargılı önerilere yol açabileceğini söyledi
-Büyük ilaç şirketleri TikTok'u yanıltmak için 'Hasta etkileyicilere' ödeme yapıyor
Amerika'nın psikiyatrik 'İncil'ini yaratmaya yardımcı olan ABD'li doktorların yarısından fazlası büyük ilaç şirketlerinden ödeme aldı ve bu durum çıkar çatışmaları konusunda endişelere yol açtı. BMJ'de yayınlanan bir analiz, Zihinsel Bozuklukların Tanısal ve İstatistiksel El Kitabı - DSM-5-TR - üzerinde çalışan doktorların ilaç endüstrisinden toplam 14,2 milyon dolar ödeme aldığını buldu ve psikiyatristler bunu 'entelektüel ve klinik bir kriz' olarak adlandırdı. Araştırmacılar bunun önyargıya ve ilaç üreticileri tarafından ödenen doktorların etkisiz tedavileri zorlamalarına yol açabileceği konusunda uyardı. DSM-5-TR, anksiyete, depresyon ve bipolar gibi ruh sağlığı durumlarını teşhis etmek için kullanılan bir kılavuzdur ve uzun zamandır psikiyatrik durumlar için tedavileri tanımlama ve önermede altın standart olarak kabul edilmektedir. Bulgular, gıda, savunma ve tıbbi rehberlik de dahil olmak üzere ABD politikası üzerindeki endüstri etkisine ilişkin daha geniş endişeler arasında geldi.
DSM-5'in revize edilmiş versiyonu olan DSM-5-TR, psikiyatrik rahatsızlıkları olan hastaların teşhis ve tedavisinde altın standart olarak kabul edilir.. DSM-5-TR, Amerikan Psikoloji Derneği (APA) tarafından Mart 2022'de 2013'ün DSM-5'inin güncellemesi olarak yayınlanan en son baskıdır. Araştırmacılar, kılavuz üzerinde çalışan uygun 92 ABD merkezli hekimin yüzde 60'ının ilaç endüstrisinden toplam 14,2 milyon dolar tutarında ödeme aldığını buldu. DSM-5-TR'nin tanı ve tedavi kılavuzları üzerinde muazzam bir etkisi olduğundan, araştırmacılar bulgularının 'bu tanı kılavuzunun editoryal bağımsızlığı hakkında sorular ortaya çıkardığı' konusunda uyardı. Çalışmada alıntılanan isimsiz bir psikiyatrist şunları söyledi: 'İlaç endüstrisinin psikiyatrik araştırma ve uygulama üzerindeki artan etkisi, entelektüel ve klinik bir krize yol açıyor. Araştırmacılar, hangi hekimlerin ödeme aldığını belirlemek için şirketler ve hekimler arasındaki finansal ilişkilere ilişkin bir veritabanı olan Open Payments'tan veri kullandılar. Kılavuz için panelde veya görev gücünde görev alan toplam 168 kişiyi belirlediler. Bunlardan 92'sinin Açık Ödemeler'e dahil edilmeye uygun ABD'de yaşayan doktorlar olduğu görüldü.
Araştırmacılar, 55 kişinin -yüzde 60'ının- toplamda 14,2 milyon dolar tutarında endüstri ödemeleri aldığını buldular. Söz konusu doktorların hiçbiri çalışmada isimlendirilmiyor. En yaygın ödeme türü yiyecek ve içecekler içindi - ödeme alanların yüzde 91'i bunun için tazmin edildi. Ek olarak, yüzde 69'una seyahat için tazmin edildi ve yüzde 69'una danışmanlık için ödeme yapıldı. Araştırmacılar ayrıca ödemelerin yüzde 70'inin araştırma fonu için ayrıldığını buldular. Bunun, kılavuzun önceki baskısı olan DSM-5 için APA'nın açıklama politikasından hariç tutulduğunu belirttiler. Ekip, 'Araştırmacılar, klinisyenler, politika yapıcılar ve kanıta dayalı tıp alanındaki liderlerin savunduğu gibi, kılavuz yazarları, özellikle psikiyatrik taksonomi üzerine böylesine etkili bir kılavuzdan sorumlu olan yazarlar olmak üzere, endüstriyle finansal ilişkilerden uzak olmalıdır' diye yazdı. Araştırmacılar ayrıca, büyük ilaç şirketleriyle finansal bağları olan doktorların sonuçları çarpıtabileceğini belirttiler. Ekip, "Araştırmacılar, çıkar çatışmalarının incelikli ama etkili endüstri yanlısı düşünce ve sonuçlara yol açtığını sürekli olarak göstermiştir" diye yazdı.
2016 tarihli bir incelemeye işaret ettiler; bu incelemede antidepresanların meta analizlerinde ilacın üreticisi için veya onunla birlikte çalışan bir yazar yer aldığında, çalışmanın 'diğer meta analizlere göre ilaç hakkında olumsuz ifadeler içerme olasılığının 22 kat daha az' olduğu bulundu. Araştırmacılar, DSM-5-TR'deki önerilerin tarafsız olmasını sağlamak için, kılavuz üzerinde çalışanlar için finansal çıkar çatışmalarının yasaklanması gerektiğini söylediler. Ayrıca, büyük ilaç şirketleriyle bağlantıları olan uzmanların revizyonlar veya yeni bozuklukların dahil edilmesi konusunda karar verme yetkisine sahip olmaması gerektiğini söylediler." (299)
"Milyonlarca Dolarlık İlaç Parası DSM-5-TR Yazarlarına Gitti
Yazarların yaklaşık %60'ının endüstriyle finansal bağları vardı ve bu DSM'de açıklanmadı. Çalışmalar, çıkar çatışmalarının endüstri yanlısı karar almaya yol açtığını gösteriyor.. Yeni bir çalışmada araştırmacılar, psikiyatrinin teşhis kitabının (DSM-5-TR) son baskısı üzerinde çalışan yazarların yaklaşık %60'ının ilaç endüstrisiyle finansal bağları olduğunu buldular. Toplamda, ilaç şirketlerinden 14,2 milyon dolardan fazla para DSM-5-TR görev gücüne ve inceleme grubu üyelerine gitti. Araştırmacılar, "Revizyon süreci üzerinde karar verme yetkisine sahip kişilerin ilaç şirketlerinden aldığı para miktarı, bu teşhis kılavuzunun editoryal bağımsızlığı hakkında sorular ortaya çıkarıyor" diye yazıyor. Çalışma, Geisinger Commonwealth Tıp Fakültesi'nden Lauren Davis ve Brian Piper ile Massachusetts-Boston Üniversitesi'nden Lisa Cosgrove ve her iki kurumdan diğer araştırmacılar tarafından yürütüldü. (Tam açıklama: Cosgrove lisansüstü okulumda danışmanımdı. )
Cosgrove daha önce DSM'nin önceki versiyonlarının yazarlarının çoğunun ilaç sektörüyle finansal bağları olduğunu, DSM-IV'te depresyon, bipolar bozukluk ve şizofreni tanılarını koyan yazarların %100'ünün de dahil olduğunu göstermiştir. Araştırmacılar, bu durumda finansal çıkar çatışmalarının DSM geliştirme sürecini etkilediğini kanıtlamanın mümkün olmasa da, endüstriden para almanın önyargılı araştırma literatürü ve önyargılı kılavuz geliştirme yarattığını gösteren bol miktarda kanıt olduğunu ve tıp alanındaki tüm uzmanlık alanlarındaki araştırmacıların endüstri yanlısı sonuçlara varma olasılığının endüstriden para almaları durumunda çok daha yüksek olduğunu belirtmektedir. "Rastgele klinik denemeler, meta analizler ve klinik teşhis ve uygulama kılavuzları dahil olmak üzere tıbbi literatürdeki finansal çıkar çatışmalarının etkisi yirmi yıldan uzun süredir iyi belgelenmiştir. Gerçekten de araştırmacılar, çıkar çatışmalarının incelikli ancak etkili endüstri yanlısı düşünce ve sonuçlara yol açtığını tutarlı bir şekilde göstermiştir" diye yazmaktadır araştırmacılar." (300)
-DSM-5-TR üzerinde çalışan doktorların yarısından fazlası büyük ilaç şirketlerinden para aldı
-Araştırmacılar bunun önyargılı önerilere yol açabileceğini söyledi
-Büyük ilaç şirketleri TikTok'u yanıltmak için 'Hasta etkileyicilere' ödeme yapıyor
Amerika'nın psikiyatrik 'İncil'ini yaratmaya yardımcı olan ABD'li doktorların yarısından fazlası büyük ilaç şirketlerinden ödeme aldı ve bu durum çıkar çatışmaları konusunda endişelere yol açtı. BMJ'de yayınlanan bir analiz, Zihinsel Bozuklukların Tanısal ve İstatistiksel El Kitabı - DSM-5-TR - üzerinde çalışan doktorların ilaç endüstrisinden toplam 14,2 milyon dolar ödeme aldığını buldu ve psikiyatristler bunu 'entelektüel ve klinik bir kriz' olarak adlandırdı. Araştırmacılar bunun önyargıya ve ilaç üreticileri tarafından ödenen doktorların etkisiz tedavileri zorlamalarına yol açabileceği konusunda uyardı. DSM-5-TR, anksiyete, depresyon ve bipolar gibi ruh sağlığı durumlarını teşhis etmek için kullanılan bir kılavuzdur ve uzun zamandır psikiyatrik durumlar için tedavileri tanımlama ve önermede altın standart olarak kabul edilmektedir. Bulgular, gıda, savunma ve tıbbi rehberlik de dahil olmak üzere ABD politikası üzerindeki endüstri etkisine ilişkin daha geniş endişeler arasında geldi.
DSM-5'in revize edilmiş versiyonu olan DSM-5-TR, psikiyatrik rahatsızlıkları olan hastaların teşhis ve tedavisinde altın standart olarak kabul edilir.. DSM-5-TR, Amerikan Psikoloji Derneği (APA) tarafından Mart 2022'de 2013'ün DSM-5'inin güncellemesi olarak yayınlanan en son baskıdır. Araştırmacılar, kılavuz üzerinde çalışan uygun 92 ABD merkezli hekimin yüzde 60'ının ilaç endüstrisinden toplam 14,2 milyon dolar tutarında ödeme aldığını buldu. DSM-5-TR'nin tanı ve tedavi kılavuzları üzerinde muazzam bir etkisi olduğundan, araştırmacılar bulgularının 'bu tanı kılavuzunun editoryal bağımsızlığı hakkında sorular ortaya çıkardığı' konusunda uyardı. Çalışmada alıntılanan isimsiz bir psikiyatrist şunları söyledi: 'İlaç endüstrisinin psikiyatrik araştırma ve uygulama üzerindeki artan etkisi, entelektüel ve klinik bir krize yol açıyor. Araştırmacılar, hangi hekimlerin ödeme aldığını belirlemek için şirketler ve hekimler arasındaki finansal ilişkilere ilişkin bir veritabanı olan Open Payments'tan veri kullandılar. Kılavuz için panelde veya görev gücünde görev alan toplam 168 kişiyi belirlediler. Bunlardan 92'sinin Açık Ödemeler'e dahil edilmeye uygun ABD'de yaşayan doktorlar olduğu görüldü.
Araştırmacılar, 55 kişinin -yüzde 60'ının- toplamda 14,2 milyon dolar tutarında endüstri ödemeleri aldığını buldular. Söz konusu doktorların hiçbiri çalışmada isimlendirilmiyor. En yaygın ödeme türü yiyecek ve içecekler içindi - ödeme alanların yüzde 91'i bunun için tazmin edildi. Ek olarak, yüzde 69'una seyahat için tazmin edildi ve yüzde 69'una danışmanlık için ödeme yapıldı. Araştırmacılar ayrıca ödemelerin yüzde 70'inin araştırma fonu için ayrıldığını buldular. Bunun, kılavuzun önceki baskısı olan DSM-5 için APA'nın açıklama politikasından hariç tutulduğunu belirttiler. Ekip, 'Araştırmacılar, klinisyenler, politika yapıcılar ve kanıta dayalı tıp alanındaki liderlerin savunduğu gibi, kılavuz yazarları, özellikle psikiyatrik taksonomi üzerine böylesine etkili bir kılavuzdan sorumlu olan yazarlar olmak üzere, endüstriyle finansal ilişkilerden uzak olmalıdır' diye yazdı. Araştırmacılar ayrıca, büyük ilaç şirketleriyle finansal bağları olan doktorların sonuçları çarpıtabileceğini belirttiler. Ekip, "Araştırmacılar, çıkar çatışmalarının incelikli ama etkili endüstri yanlısı düşünce ve sonuçlara yol açtığını sürekli olarak göstermiştir" diye yazdı.
2016 tarihli bir incelemeye işaret ettiler; bu incelemede antidepresanların meta analizlerinde ilacın üreticisi için veya onunla birlikte çalışan bir yazar yer aldığında, çalışmanın 'diğer meta analizlere göre ilaç hakkında olumsuz ifadeler içerme olasılığının 22 kat daha az' olduğu bulundu. Araştırmacılar, DSM-5-TR'deki önerilerin tarafsız olmasını sağlamak için, kılavuz üzerinde çalışanlar için finansal çıkar çatışmalarının yasaklanması gerektiğini söylediler. Ayrıca, büyük ilaç şirketleriyle bağlantıları olan uzmanların revizyonlar veya yeni bozuklukların dahil edilmesi konusunda karar verme yetkisine sahip olmaması gerektiğini söylediler." (299)
"Milyonlarca Dolarlık İlaç Parası DSM-5-TR Yazarlarına Gitti
Yazarların yaklaşık %60'ının endüstriyle finansal bağları vardı ve bu DSM'de açıklanmadı. Çalışmalar, çıkar çatışmalarının endüstri yanlısı karar almaya yol açtığını gösteriyor.. Yeni bir çalışmada araştırmacılar, psikiyatrinin teşhis kitabının (DSM-5-TR) son baskısı üzerinde çalışan yazarların yaklaşık %60'ının ilaç endüstrisiyle finansal bağları olduğunu buldular. Toplamda, ilaç şirketlerinden 14,2 milyon dolardan fazla para DSM-5-TR görev gücüne ve inceleme grubu üyelerine gitti. Araştırmacılar, "Revizyon süreci üzerinde karar verme yetkisine sahip kişilerin ilaç şirketlerinden aldığı para miktarı, bu teşhis kılavuzunun editoryal bağımsızlığı hakkında sorular ortaya çıkarıyor" diye yazıyor. Çalışma, Geisinger Commonwealth Tıp Fakültesi'nden Lauren Davis ve Brian Piper ile Massachusetts-Boston Üniversitesi'nden Lisa Cosgrove ve her iki kurumdan diğer araştırmacılar tarafından yürütüldü. (Tam açıklama: Cosgrove lisansüstü okulumda danışmanımdı. )
Cosgrove daha önce DSM'nin önceki versiyonlarının yazarlarının çoğunun ilaç sektörüyle finansal bağları olduğunu, DSM-IV'te depresyon, bipolar bozukluk ve şizofreni tanılarını koyan yazarların %100'ünün de dahil olduğunu göstermiştir. Araştırmacılar, bu durumda finansal çıkar çatışmalarının DSM geliştirme sürecini etkilediğini kanıtlamanın mümkün olmasa da, endüstriden para almanın önyargılı araştırma literatürü ve önyargılı kılavuz geliştirme yarattığını gösteren bol miktarda kanıt olduğunu ve tıp alanındaki tüm uzmanlık alanlarındaki araştırmacıların endüstri yanlısı sonuçlara varma olasılığının endüstriden para almaları durumunda çok daha yüksek olduğunu belirtmektedir. "Rastgele klinik denemeler, meta analizler ve klinik teşhis ve uygulama kılavuzları dahil olmak üzere tıbbi literatürdeki finansal çıkar çatışmalarının etkisi yirmi yıldan uzun süredir iyi belgelenmiştir. Gerçekten de araştırmacılar, çıkar çatışmalarının incelikli ancak etkili endüstri yanlısı düşünce ve sonuçlara yol açtığını tutarlı bir şekilde göstermiştir" diye yazmaktadır araştırmacılar." (300)
***
**Psikiyatrinin "Tanrı inancına" bakışı..
"Psikiyatri İsa'ya paranoyak şizofren diyor, Suprafrenik!
Eylül 2012: "İsa'nın deneyimleri potansiyel olarak Paranoid Şizofreni veya Psikoz NOS çerçevesinde kavramsallaştırılabilir. Diğer makul olasılıklar arasında bipolar ve şizoaffektif bozukluklar yer alabilir. ...aşırı dindarlık "hyperreligiosity"... Vekaleten intihar, intihara meyilli bir bireyin kendi ölümünün başka bir kişi tarafından gerçekleştirilmesine neden olduğu herhangi bir olay olarak tanımlanır. bir Üstfrenik /Suprafrenik (Supraphrenic)" (Din Tarihinde Psikotik Bozuklukların Rolü Ele Alındı "The Role of Psychotic Disorders in Religious History Considered", Evan D. Murray, M. D. Miles G. Cunningham, M. D. , Ph. D. Bruce H. Price, M. D. , The Journal of Neuropsychiatry and Clinical Neurosciences "Nöropsikiyatri ve Klinik Nörobilim Dergisi" 2012; 24:410-426)
"Psikiyatri İsa'ya, İbrahim'e, Musa'ya, Pavlus'a şizofreni teşhisi koydu! Psikiyatri, Hristiyanlığın ve İncil'in acımasız bir düşmanıdır. Psikiyatri Hristiyanlık Karşıtıdır. Psikiyatri Ateisttir. Psikiyatri Hümanisttir."
Giriş: Psikiyatrinin ateist, Hristiyanlık karşıtı ve hümanist olarak uzun bir geçmişi ve kökleri vardır. Bu düşmanlık o kadar artmaktadır ki bugün Hristiyanlıkla açıkça alay edilmektedir. Psikiyatri ruh dünyasını, Tanrı'yı ve İncil'i reddettiği için İsa'nın şizofreni hastası olduğunu açıkça öğretmektedir. İsa Tanrı olduğunu, doğrudan cennetten geldiğini, Şeytan'ın peşinde olduğunu ve kendisini dünyanın kurtuluşu olarak adlandırdığını iddia etti! Bunu sanrısal, paranoya vb. olarak görüyorlar. Tüm psikiyatristler ateist inançsızlar değildi. ABD anayasasının kurucu babalarından biri olan ve aynı zamanda modern psikiyatrinin babası olarak da bilinen Benjamin Rush, köktendinci bir İncil inananıydı: Dr. Burton, hipokondriyak hastalara İNCİL'i okumalarını en yüksek terimlerle tavsiye ediyor. Bunu, vücudun her hastalığına çareler içeren bir eczacı dükkanına benzetiyor. Hayatın akşamlarında oluşan uyuşukluk ve zihinsel depresyonun, insanın kökeni, doğası, görevleri ve gelecekteki kaderinin tek gerçek tarihinde bulunan çeşitli olaylar ve yüce ve rahatlatıcı pasajlarla büyük ölçüde hafifletildiğini sık sık gözlemledim. Son zamanlarda Doğu Hint Adaları'ndaki misafirperver olmayan bir adada gemi kazasının tüm zorluklarını çeken Bostonlu bir kaptan Woodward, zihninde Joseph ve kardeşlerinin tarihini döndürmekte büyük bir teselli buldu. Kaptan Inglefield, benzer bir durumda, onlara hoş hikayeler anlatarak kendi ve mürettebatının ruhlarını canlandırmıştır." (Zihin Hastalıkları Üzerine Tıbbi Soruşturmalar ve Gözlemler "Medical Inquiries and Observations Upon the Diseases of the Mind", Benjamin Rush 1812 AD, s. 122) (....)" (116)
Eylül 2012: "İsa'nın deneyimleri potansiyel olarak Paranoid Şizofreni veya Psikoz NOS çerçevesinde kavramsallaştırılabilir. Diğer makul olasılıklar arasında bipolar ve şizoaffektif bozukluklar yer alabilir. ...aşırı dindarlık "hyperreligiosity"... Vekaleten intihar, intihara meyilli bir bireyin kendi ölümünün başka bir kişi tarafından gerçekleştirilmesine neden olduğu herhangi bir olay olarak tanımlanır. bir Üstfrenik /Suprafrenik (Supraphrenic)" (Din Tarihinde Psikotik Bozuklukların Rolü Ele Alındı "The Role of Psychotic Disorders in Religious History Considered", Evan D. Murray, M. D. Miles G. Cunningham, M. D. , Ph. D. Bruce H. Price, M. D. , The Journal of Neuropsychiatry and Clinical Neurosciences "Nöropsikiyatri ve Klinik Nörobilim Dergisi" 2012; 24:410-426)
"Psikiyatri İsa'ya, İbrahim'e, Musa'ya, Pavlus'a şizofreni teşhisi koydu! Psikiyatri, Hristiyanlığın ve İncil'in acımasız bir düşmanıdır. Psikiyatri Hristiyanlık Karşıtıdır. Psikiyatri Ateisttir. Psikiyatri Hümanisttir."
Giriş: Psikiyatrinin ateist, Hristiyanlık karşıtı ve hümanist olarak uzun bir geçmişi ve kökleri vardır. Bu düşmanlık o kadar artmaktadır ki bugün Hristiyanlıkla açıkça alay edilmektedir. Psikiyatri ruh dünyasını, Tanrı'yı ve İncil'i reddettiği için İsa'nın şizofreni hastası olduğunu açıkça öğretmektedir. İsa Tanrı olduğunu, doğrudan cennetten geldiğini, Şeytan'ın peşinde olduğunu ve kendisini dünyanın kurtuluşu olarak adlandırdığını iddia etti! Bunu sanrısal, paranoya vb. olarak görüyorlar. Tüm psikiyatristler ateist inançsızlar değildi. ABD anayasasının kurucu babalarından biri olan ve aynı zamanda modern psikiyatrinin babası olarak da bilinen Benjamin Rush, köktendinci bir İncil inananıydı: Dr. Burton, hipokondriyak hastalara İNCİL'i okumalarını en yüksek terimlerle tavsiye ediyor. Bunu, vücudun her hastalığına çareler içeren bir eczacı dükkanına benzetiyor. Hayatın akşamlarında oluşan uyuşukluk ve zihinsel depresyonun, insanın kökeni, doğası, görevleri ve gelecekteki kaderinin tek gerçek tarihinde bulunan çeşitli olaylar ve yüce ve rahatlatıcı pasajlarla büyük ölçüde hafifletildiğini sık sık gözlemledim. Son zamanlarda Doğu Hint Adaları'ndaki misafirperver olmayan bir adada gemi kazasının tüm zorluklarını çeken Bostonlu bir kaptan Woodward, zihninde Joseph ve kardeşlerinin tarihini döndürmekte büyük bir teselli buldu. Kaptan Inglefield, benzer bir durumda, onlara hoş hikayeler anlatarak kendi ve mürettebatının ruhlarını canlandırmıştır." (Zihin Hastalıkları Üzerine Tıbbi Soruşturmalar ve Gözlemler "Medical Inquiries and Observations Upon the Diseases of the Mind", Benjamin Rush 1812 AD, s. 122) (....)" (116)
"Psikiyatri, Hristiyanlık Karşıtı, Ateist ve Hümanisttir
"Psikiyatri Hristiyanlığın ve İncil'in acımasız bir düşmanıdır.. Psikiyatri Hristiyanlık Karşıtıdır.. Psikiyatri İncil'e Aykırıdır.. Psikiyatri Ateisttir.. Psikiyatri Hümanisttir.. Psikiyatri Evrimcidir.." Giriş; (....) (6-11); "Psikiyatri, kutsal metinlerde ortaya konan "Ahlaki/manevi modele" karşı çıkan "biyolojik/kimyasal model" üzerine kurulmuştur. Psikiyatri, insanı tamamen fiziksel, sadece bir kimyasallar yığını olarak görür ve hem Tanrı'nın hem de insanın ruhunun varlığını reddeder. Psikiyatri, Tanrı ve Hıristiyanlarla açıkça alay eder ve onları küçümser, Hıristiyan teolojisini "aptalca, yanıltıcı ve modası geçmiş" olarak adlandırır. Ruhsal Bozuklukların Tanısal ve İstatistiksel El Kitabı (The Diagnostic and Statistical Manual of Mental Disorders) "Psikiyatrinin İncili (Bible of Psychiatry)" olarak adlandırılır. DSM-IV, Kuzey Amerika'da ruhsal hastalıkları sınıflandırmak ve teşhis etmek için kullanılan merkezi ve en önemli kitaptır. En son baskı (MS 2004) insanın bedeninden ayrı bir ruha sahip olduğu yönündeki Hristiyan görüşü hakkında şunları söylüyor: ""organik" ile "organik olmayan" ikilemi aptalca ve modası geçmiş" "yanıltıcı türev ikilemleri" "Ryle'ın "makinedeki hayalet"in şeytan çıkarılması (DSM-IV-TR Rehberi, MS 2004, s. 85, s. 14)
"Psikiyatri Hristiyanların vahşi düşmanıdır" demek sert bir ifadedir. Gerçek şu ki, bunun farkında olmayan tek kişiler Hristiyanlardır! Psikiyatri 100 yıldan fazla bir süre önce Hristiyanlığa açıkça savaş ilan etti! Psikiyatristler Hristiyanlığı yıkmak için eğitilmişlerdir. Hristiyanlar, Psikiyatriyi meşru bir tıp alanı olarak karıştırarak bu mücadeleden habersizdirler. Psikiyatristler bunu okuduğunda sayfadaki yanıtları şöyledir: "Bu aptal Hıristiyanlar! Onları 100 yıldır tekmeliyorduk ve sonunda anladılar! Kedi çuvaldan çıktı! Neden bu kadar uzun sürdü?" Biyolojik/ kimyasal görüşü reddeden Psikiyatristler var, ancak bunlar çok nadir! Biyolojik/kimyasal görüş, tıpkı evrimin biyolojinin temeli olarak öğretildiği gibi, Psikiyatride bir temel olarak öğretilir. Günümüzde psikiyatri, Tanrı'yı reddeden ve insanın sadece bir hayvan olduğunu öğreten ateizm, hümanizm ve evrimin doğrudan bir sonucudur. Psikiyatri, felsefi olarak Hıristiyanlığa karşıdır: Psikiyatri endüstrisinin bir çalışması, psikiyatri ve Hıristiyanlığın savaş halinde olduğunu doğruluyor! (....)" (121)
"Psikiyatri, Tanrı'ya olan inancı bir beyin hilesi olarak görüyor!
Psikiyatri, dinin, Tanrı inancının, ruh ve canın 'beynin oynadığı bir oyun' olduğuna inanır. Casper artık var olmadığını öğrendiğine göre, psikoterapiye gitmesi gerekecek mi? "Psikiyatri Hristiyanlık Karşıtıdır.. Psikiyatri İncil'e Dayalı.. Psikiyatri Ateisttir.. Psikiyatri Hümanisttir.. Psikiyatri Darwincidir.."
Giriş: Psikiyatri, birinin Tanrı'ya inancı olduğunda, beyninin ona sadece oyun oynadığına inanır. Psikiyatri, Tanrı'nın, ruhun ve tinin varlığını reddeder. Aslında, psikiyatri, tüm ruhsal alemi, artık sahip olmamamız durumunda daha iyi olacağımız kalıntı genler olarak reddeder. (....)
D. Biyopsikiyatristler, insanı çorbalar ve kıvılcımlarla çalışan bir 'et robot bilgisayarı' olarak görürler: (1-9) ; -"İnsan zihni etten yapılmış bir bilgisayardır." (Marvin Minsky, Yapay zeka destekçisi) ; -"İnsan zekasında benzersiz bir şey olduğunu düşünmüyorum. Algıları ve duyguları oluşturan beyindeki tüm nöronlar ikili bir şekilde çalışır." (Bill Gates, Microsoft CEO'su)
"Tanrı'yı birkaç huysuz sinapsa indirgemek küfür ve küstahlık gibi görünebilir, ancak modern sinir bilimi en kutsal kavramlarımızı -sevgi, neşe, fedakarlık, acıma- etkileyici derecede büyük beyinlerimizden gelen statikten başka bir şey olarak tanımlamaktan çekinmiyor. Persinger bir adım daha ileri gidiyor. Çalışmaları pratik olarak Öteki Dünya'nın Büyük Birleşik Teorisini oluşturur: Beyinsel fritzing'in paranormal olarak tanımlanabilecek hemen hemen her şeyden sorumlu olduğuna inanır - uzaylılar, göksel hayaletler, geçmiş yaşam hisleri, ölüme yakın deneyimler, ruhun farkındalığı, aklınıza ne gelirse." (Jack Hitt, "Bu, Tanrı'ya Dair Beyniniz "This Is Your Brain on God"," Wired, Kasım 1999)
"Son beş yılda, nöroteoloji olarak bilinen yeni bir bilim dalı da dahil olmak üzere çeşitli modern çalışma alanlarındaki gelişmeler sayesinde, dinin inatçılığının nedenlerini belirlemek çok daha kolay hale geldi. Görünüşe göre beyin yapımız bizi spiritüel inanca yatkın hale getiriyor." (Patchen Barss, Ben Küçük İnançlıyım "Me of Little Faith", Saturday Night, Ekim 2005)
"Bence doğanın temel yasasını izliyoruz, yani bir torbada koşuşturan bir grup kimyasal reaksiyondan ibaretiz." (ABD Ulusal Kanser Enstitüsü'nde gen yapısı şefi Dean Hamer, "Tanrı Genlerimizde mi? (Is God in Our Genes? )" Time, 25 Ekim 2004)
"Tanrı Noktası fikri "insanların spiritüel olma, daha yüksek bir varlığa ulaşma ve onu arama eğilimini miras aldığı gerçeğine atıfta bulunur." (Laura Sheahen, Buda'nın Beyin Kimyası "The Brain Chemistry of the Buddha", Dean Hamer ile Tanrı geni hakkında bir röportaj, Beliefnet, 2007)
"Bugünlerde herkesçe bilinen bir şey olsa da, zihinsel yaşamımızın tüm zenginliğinin -dini duygularımızın ve hatta her birimizin kendi mahrem özel benliğimiz olarak gördüğü şeyin- sadece kafanızdaki, beyninizdeki bu küçük jöle parçacıklarının aktivitesi olması beni şaşırtmaktan hiç vazgeçmiyor. Başka bir şey yok." (V. S. Ramachandran, Nörobilimci, Reith Konferansları, Konferans 1, 2003)
"Evrimsel psikoloji, megalo-maninin bilimsel eşdeğerinden muzdariptir. Çoğu taraftarı, depresyon, sapkın seks, din ve bilinç dahil olmak üzere hemen hemen her insan eyleminin veya hissinin doğrudan doğal seçilim yoluyla beynimize yerleştirildiğine ikna olmuştur. Bu görüşe göre, evrim insanlığımızı açabilecek anahtar -tek anahtar- haline gelir." (Jerry A. Coyne, Evrimsel biyolog, "Evrimsel Psikolojinin Peri Masalları (Evrimsel Psikolojinin Masalları)", New Republic, 4 Mart 2000)
Yorumumuz: Yapay zeka makineleri ve genel olarak bilgisayarlar, insan tarafından bu şekilde görünmesi için programlandığı için zekaya sahipmiş gibi görünüyor. TV yorumcularının 2030 yılına kadar her evde olacağını tahmin ettiği ve bugün Hollywood filmlerinin görselleştirdiği yapay zeka bilgisayarları, yapay zekanın saniyede sonsuz sayıda hesaplama ile bile elde edilemeyeceğini fark etmede başarısız oldu. Geleceğin bilgisayarları muazzam bir işlem gücüne sahip olacak, ancak yine de bir insanı satrançta yenmenin gururunu veya bir daha asla kazanamadıklarında insanlara acımayı hissedemeyecekler.
E. Psikiyatristler çöp bilim "Tanrı Miğferi (God Helmet)" inşa ediyor: "Tanrı Miğferi..2002 yılında psikolog Michael Persinger tarafından manyetizma ile beyne ruhsal bir deneyim kazandırmak için icat edildi. Zaten evrime bağlı olan psikiyatristler, tüm kültürlerde dinin yaygın olmasının beynin arızalı bir kısmından kaynaklandığına inanıyor! Hatta ateist Richard Dawkins bile bunu denemek ve Tanrı'yı kendi gözleriyle deneyimlemek için 7000 mil uçarak kendini utandırdı!"
Sonuç: (1-3) "Bir psikiyatristin Hristiyanlara 'Tanrı'ya olan inancımızın beynin bir oyunu olduğunu' söylemesi saldırgan ve aşağılayıcıdır. Evrimsel ateistler olan psikiyatristler, inançları körelmiş genlerin oyunu olan Hristiyanlardan kendilerini üstün görürler. Bir psikiyatriste gittiğinizde, (sizin) inancınızı, bir 'ilaçla tedavi etmek istedikleri bir şey' olarak gördüklerini unutmayın." (122)
"Psikiyatri Hristiyanlığın ve İncil'in acımasız bir düşmanıdır.. Psikiyatri Hristiyanlık Karşıtıdır.. Psikiyatri İncil'e Aykırıdır.. Psikiyatri Ateisttir.. Psikiyatri Hümanisttir.. Psikiyatri Evrimcidir.." Giriş; (....) (6-11); "Psikiyatri, kutsal metinlerde ortaya konan "Ahlaki/manevi modele" karşı çıkan "biyolojik/kimyasal model" üzerine kurulmuştur. Psikiyatri, insanı tamamen fiziksel, sadece bir kimyasallar yığını olarak görür ve hem Tanrı'nın hem de insanın ruhunun varlığını reddeder. Psikiyatri, Tanrı ve Hıristiyanlarla açıkça alay eder ve onları küçümser, Hıristiyan teolojisini "aptalca, yanıltıcı ve modası geçmiş" olarak adlandırır. Ruhsal Bozuklukların Tanısal ve İstatistiksel El Kitabı (The Diagnostic and Statistical Manual of Mental Disorders) "Psikiyatrinin İncili (Bible of Psychiatry)" olarak adlandırılır. DSM-IV, Kuzey Amerika'da ruhsal hastalıkları sınıflandırmak ve teşhis etmek için kullanılan merkezi ve en önemli kitaptır. En son baskı (MS 2004) insanın bedeninden ayrı bir ruha sahip olduğu yönündeki Hristiyan görüşü hakkında şunları söylüyor: ""organik" ile "organik olmayan" ikilemi aptalca ve modası geçmiş" "yanıltıcı türev ikilemleri" "Ryle'ın "makinedeki hayalet"in şeytan çıkarılması (DSM-IV-TR Rehberi, MS 2004, s. 85, s. 14)
"Psikiyatri Hristiyanların vahşi düşmanıdır" demek sert bir ifadedir. Gerçek şu ki, bunun farkında olmayan tek kişiler Hristiyanlardır! Psikiyatri 100 yıldan fazla bir süre önce Hristiyanlığa açıkça savaş ilan etti! Psikiyatristler Hristiyanlığı yıkmak için eğitilmişlerdir. Hristiyanlar, Psikiyatriyi meşru bir tıp alanı olarak karıştırarak bu mücadeleden habersizdirler. Psikiyatristler bunu okuduğunda sayfadaki yanıtları şöyledir: "Bu aptal Hıristiyanlar! Onları 100 yıldır tekmeliyorduk ve sonunda anladılar! Kedi çuvaldan çıktı! Neden bu kadar uzun sürdü?" Biyolojik/ kimyasal görüşü reddeden Psikiyatristler var, ancak bunlar çok nadir! Biyolojik/kimyasal görüş, tıpkı evrimin biyolojinin temeli olarak öğretildiği gibi, Psikiyatride bir temel olarak öğretilir. Günümüzde psikiyatri, Tanrı'yı reddeden ve insanın sadece bir hayvan olduğunu öğreten ateizm, hümanizm ve evrimin doğrudan bir sonucudur. Psikiyatri, felsefi olarak Hıristiyanlığa karşıdır: Psikiyatri endüstrisinin bir çalışması, psikiyatri ve Hıristiyanlığın savaş halinde olduğunu doğruluyor! (....)" (121)
"Psikiyatri, Tanrı'ya olan inancı bir beyin hilesi olarak görüyor!
Psikiyatri, dinin, Tanrı inancının, ruh ve canın 'beynin oynadığı bir oyun' olduğuna inanır. Casper artık var olmadığını öğrendiğine göre, psikoterapiye gitmesi gerekecek mi? "Psikiyatri Hristiyanlık Karşıtıdır.. Psikiyatri İncil'e Dayalı.. Psikiyatri Ateisttir.. Psikiyatri Hümanisttir.. Psikiyatri Darwincidir.."
Giriş: Psikiyatri, birinin Tanrı'ya inancı olduğunda, beyninin ona sadece oyun oynadığına inanır. Psikiyatri, Tanrı'nın, ruhun ve tinin varlığını reddeder. Aslında, psikiyatri, tüm ruhsal alemi, artık sahip olmamamız durumunda daha iyi olacağımız kalıntı genler olarak reddeder. (....)
D. Biyopsikiyatristler, insanı çorbalar ve kıvılcımlarla çalışan bir 'et robot bilgisayarı' olarak görürler: (1-9) ; -"İnsan zihni etten yapılmış bir bilgisayardır." (Marvin Minsky, Yapay zeka destekçisi) ; -"İnsan zekasında benzersiz bir şey olduğunu düşünmüyorum. Algıları ve duyguları oluşturan beyindeki tüm nöronlar ikili bir şekilde çalışır." (Bill Gates, Microsoft CEO'su)
"Tanrı'yı birkaç huysuz sinapsa indirgemek küfür ve küstahlık gibi görünebilir, ancak modern sinir bilimi en kutsal kavramlarımızı -sevgi, neşe, fedakarlık, acıma- etkileyici derecede büyük beyinlerimizden gelen statikten başka bir şey olarak tanımlamaktan çekinmiyor. Persinger bir adım daha ileri gidiyor. Çalışmaları pratik olarak Öteki Dünya'nın Büyük Birleşik Teorisini oluşturur: Beyinsel fritzing'in paranormal olarak tanımlanabilecek hemen hemen her şeyden sorumlu olduğuna inanır - uzaylılar, göksel hayaletler, geçmiş yaşam hisleri, ölüme yakın deneyimler, ruhun farkındalığı, aklınıza ne gelirse." (Jack Hitt, "Bu, Tanrı'ya Dair Beyniniz "This Is Your Brain on God"," Wired, Kasım 1999)
"Son beş yılda, nöroteoloji olarak bilinen yeni bir bilim dalı da dahil olmak üzere çeşitli modern çalışma alanlarındaki gelişmeler sayesinde, dinin inatçılığının nedenlerini belirlemek çok daha kolay hale geldi. Görünüşe göre beyin yapımız bizi spiritüel inanca yatkın hale getiriyor." (Patchen Barss, Ben Küçük İnançlıyım "Me of Little Faith", Saturday Night, Ekim 2005)
"Bence doğanın temel yasasını izliyoruz, yani bir torbada koşuşturan bir grup kimyasal reaksiyondan ibaretiz." (ABD Ulusal Kanser Enstitüsü'nde gen yapısı şefi Dean Hamer, "Tanrı Genlerimizde mi? (Is God in Our Genes? )" Time, 25 Ekim 2004)
"Tanrı Noktası fikri "insanların spiritüel olma, daha yüksek bir varlığa ulaşma ve onu arama eğilimini miras aldığı gerçeğine atıfta bulunur." (Laura Sheahen, Buda'nın Beyin Kimyası "The Brain Chemistry of the Buddha", Dean Hamer ile Tanrı geni hakkında bir röportaj, Beliefnet, 2007)
"Bugünlerde herkesçe bilinen bir şey olsa da, zihinsel yaşamımızın tüm zenginliğinin -dini duygularımızın ve hatta her birimizin kendi mahrem özel benliğimiz olarak gördüğü şeyin- sadece kafanızdaki, beyninizdeki bu küçük jöle parçacıklarının aktivitesi olması beni şaşırtmaktan hiç vazgeçmiyor. Başka bir şey yok." (V. S. Ramachandran, Nörobilimci, Reith Konferansları, Konferans 1, 2003)
"Evrimsel psikoloji, megalo-maninin bilimsel eşdeğerinden muzdariptir. Çoğu taraftarı, depresyon, sapkın seks, din ve bilinç dahil olmak üzere hemen hemen her insan eyleminin veya hissinin doğrudan doğal seçilim yoluyla beynimize yerleştirildiğine ikna olmuştur. Bu görüşe göre, evrim insanlığımızı açabilecek anahtar -tek anahtar- haline gelir." (Jerry A. Coyne, Evrimsel biyolog, "Evrimsel Psikolojinin Peri Masalları (Evrimsel Psikolojinin Masalları)", New Republic, 4 Mart 2000)
Yorumumuz: Yapay zeka makineleri ve genel olarak bilgisayarlar, insan tarafından bu şekilde görünmesi için programlandığı için zekaya sahipmiş gibi görünüyor. TV yorumcularının 2030 yılına kadar her evde olacağını tahmin ettiği ve bugün Hollywood filmlerinin görselleştirdiği yapay zeka bilgisayarları, yapay zekanın saniyede sonsuz sayıda hesaplama ile bile elde edilemeyeceğini fark etmede başarısız oldu. Geleceğin bilgisayarları muazzam bir işlem gücüne sahip olacak, ancak yine de bir insanı satrançta yenmenin gururunu veya bir daha asla kazanamadıklarında insanlara acımayı hissedemeyecekler.
E. Psikiyatristler çöp bilim "Tanrı Miğferi (God Helmet)" inşa ediyor: "Tanrı Miğferi..2002 yılında psikolog Michael Persinger tarafından manyetizma ile beyne ruhsal bir deneyim kazandırmak için icat edildi. Zaten evrime bağlı olan psikiyatristler, tüm kültürlerde dinin yaygın olmasının beynin arızalı bir kısmından kaynaklandığına inanıyor! Hatta ateist Richard Dawkins bile bunu denemek ve Tanrı'yı kendi gözleriyle deneyimlemek için 7000 mil uçarak kendini utandırdı!"
Sonuç: (1-3) "Bir psikiyatristin Hristiyanlara 'Tanrı'ya olan inancımızın beynin bir oyunu olduğunu' söylemesi saldırgan ve aşağılayıcıdır. Evrimsel ateistler olan psikiyatristler, inançları körelmiş genlerin oyunu olan Hristiyanlardan kendilerini üstün görürler. Bir psikiyatriste gittiğinizde, (sizin) inancınızı, bir 'ilaçla tedavi etmek istedikleri bir şey' olarak gördüklerini unutmayın." (122)
"Tanrı Miğferi: Çöp psikiyatri bilimi: MS 2002!
"Psikiyatri Hristiyanlık Karşıtı, Ateist ve Hümanisttir.." Tanrı Miğferi (The God Helmet) ve "Beynin Tanrı Noktası (The God Spot of the brain)"..
Giriş: (1-5); "Psikiyatristler, genellikle evrime inanan ateistlerdir. İnsanın Tanrı'ya inanma ve bir yaratıcıya tapınma eğiliminin, beynin kimyasallarının nöronlar üzerinde oynadığı bir oyun olduğuna inanırlar. Frenoloji'yi yankılayarak, beynin tam olarak hangi noktasından "bir yaratıcıya inanç" ve "manevi deneyimlerin" kaynaklandığının belirlenebileceğine inanırlar. "Tanrı Noktası" denen şeye inanırlar. Bu, Hristiyanları ateistlerden ayıran beyin bölgesidir. Beynin bu arızalı kısmını (çünkü Tanrı yoktur) düzeltebilirlerse, insanı bu aptalca yaratıcı fikrinden kurtarabilirler. Yeni dünya milli marşını hayal ettikleri John Lennon'ın Imagine'idir: "Cennetin olmadığını hayal edin. Denerseniz kolaydır. Altımızda cehennem yok. Üstümüzde sadece gökyüzü var. Tüm insanları hayal edin. Bugün için yaşamak. Din de yok. Tüm insanları hayal edin. Hayatı barış içinde yaşamak. Zaten evrime bağlı olan psikiyatristler, tüm kültürlerde dinin yaygın olmasının beynin arızalı bir kısmından kaynaklandığına ve evrimin bir gün bunu düzelteceğine inanıyorlar! Beynin Tanrı Noktasını (God Spot of the brain) bulduklarına ve bu sayede dünyayı dinden kurtarabileceklerine, dünya barışını sağlayabileceklerine... ve kendilerini zengin edebileceklerine inanıyorlar!"
Tanrı Miğferi (The God Helmet), 2002 yılında psikolog Michael Persinger tarafından beyne manyetizma ile ruhsal bir deneyim kazandırmak için icat edildi. "Ancak son zamanlarda din ve maneviyatın materyalist açıklamaları kontrolden çıktı. Bu materyalist önyargıdan etkilenen popüler medya, şiddet geni, şişmanlık geni, tek eşlilik geni, sadakatsizlik geni ve şimdi de bir Tanrı geni hakkındaki hikayelere atlıyor! Tartışma şu şekilde: Evrimsel psikologlar, uzak geçmişte doğaüstü bir gerçekliğe inanan mağara sakinlerinin, inanmayan mağara sakinlerinden daha fazla gen aktarma olasılığının olduğunu ileri sürerek insan maneviyatını ve Tanrı inancını açıklamaya çalışıyor. Genetik ve sinirbilimdeki ilerleme, bazılarını böyle bir Tanrı genini veya insan beyninde bir Tanrı noktasını, modülünü, faktörünü veya anahtarını oldukça ciddi bir şekilde aramaya teşvik etti. Kanada'nın Sudbury kentindeki muhteşem "Tanrı kaskı (The God Helmet)" (sözde denekleri Tanrı'yı deneyimlemeye teşvik edebilen solenoidlerle modifiye edilmiş bir kar arabası kaskı) 1990'larda (Beyin On Yılı) bilim gazetecileri için bir mıknatıs haline geldiğinde, materyalizm parodinin ötesine geçmek üzereydi. Yine de materyalistler bir Tanrı anahtarı aramaya devam ediyorlar. Bu tür komik sapmaları bir kenara bırakırsak, insan zihninin materyalizm dışılığından kaçış yok." (Ruhsal Beyin "The Spiritual Brain", Mario Beauregard Ph. D. , Neuroscientist, 2007, s. xiv) (....)
B. Tanrı Miğferini (The God Helmet) İncelemek: "Michael Persinger'ın bu alandaki araştırmalarının çoğunu, klinik psikolog olarak yaptığı çalışmalarla finanse ettiği bildirildi." (Ruhsal Beyin "The Spiritual Brain", Mario Beauregard Ph.D., Nörobilimci, 2007, s.88)
-İşaretler "Signs" (film, MS 2002); "Beyni manyetizma ve uzaylıların zihin kontrolüne yönelik radyo frekansı girişimlerinden korumak için kullanılan Alüminyum Folyo Şapka, doğrudan modern güncel Psikiyatri'den ödünç alınmış bir kavramdı. 2002'de bir psikolog, insan beynindeki düşünce ve duyguları etkilemek için manyetizma kullanan "Tanrı Miğferi"ni icat etti. Materyalist medya bunu sevse ve desteklese de, bunun bir aldatmaca olduğu ortaya çıktı... modern psikiyatrinin çöp biliminin bir başka örneği."
-"Tanrı Miğferi"; Çöp bilim uygulayıcısı Michael Persinger (psikolog) tarafından manyetizma ile beyne his vermek için icat edildi. -"Shakti Miğferi (Shakti Helmet)"; "Persinger'in meslektaşı Todd Murphy, anında maneviyat yaratmak için Yeni Çağ "New Age" cihazı olarak miğferin taşınabilir, tüketici versiyonunu pazarlamaya başladı. Nöropazarlama hedefinin, "maneviyatı değiştirmek değil, onu geliştirmek" olduğunu söylemek için acele etti. Gerçekten de, Tanrı miğferi etrafında bütün bir nöromitoloji büyümeye başladı." (Ruhsal Beyin "The Spiritual Brain", Mario Beauregard Ph. D. , Neuroscientist, 2007, s. 92)
-Shakti Kaskı'nın bilimsel olmayan iddiaları: "Ruhsal ve kişilik dönüşümü; Beden dışı deneyimler, berrak rüyalar, mutluluk ve diğer olumlu duygular; korku, üzüntü ve öfkenin üstesinden gelme; yoğun ve benzersiz bilinç değişimleri yaratma; meditasyon/ruh hali iyileştirme (Teşhis edilmiş psikiyatrik bozukluklar için geçerli değildir ve tıbbi bozuklukları teşhis etmez, tedavi etmez veya önlemez.)"
-"Q-Ray" mi yoksa "IQ-Ray" mi? ; "(Plasebo etkisi) Modern psikiyatri gibi, Q Ray'in işe yaradığını kanıtlayacak bir bilimi yok, sadece 200.000'lik satış kayıtları ve saf ünlü kişilerin referansları var. Genel olarak psikiyatri (ve Tanrı Kaskı) da sert bilim verileri yerine kullanıcı referanslarına güveniyordu. Teşvik gücü ve plasebo etkisi, yaptıkları herhangi bir iyiliği açıklamak için fazlasıyla yeterlidir."
Gerçek iddialar: "Akupunktur, yoga ve tai-chi gibi, Q-Ray de geleneksel Çin tıbbına dayanır ve chi durumuna ulaşmak ve esenlik hissini teşvik etmek için pozitif ve negatif enerji kaynaklarını optimize etmek üzere tasarlanmıştır." (...)
F. Solcu, Hristiyanlık karşıtı gazeteciler gönüllü piyonlardır: (1-2); "Bu nedenle, bilim gazeteciliğinin geleneği materyalizm hariç her şeye şüpheyle yaklaşırdı. Bu konuda hiçbir şüpheciliğe izin verilmez. Zaten itibarsızlaştığını varsaydıkları geleneksel bir manevi bakış açısının halefi gibi davranan (nasıl veya neden olduğunu merak etmeden), birçok gazeteci bir genin, ilacın, sinir devresinin veya hatta Tanrı miğferinin RSME'lerin [dini/manevi/mistik deneyimler] gerçek bir açıklaması olduğunu tamamen bekler. Görünüşe göre sadece ayrıntıların doldurulması gerekiyor." (Ruhsal Beyin "The Spiritual Brain", Mario Beauregard Ph. D. , Neuroscientist, 2007, s. 94)
"Popüler bilimin kültürü tek yönlü şüpheciliktir; yani şüphecilik yalnızca tek bir yönde ilerler. Maneviyatın kendimiz dışındaki bir şeye karşılık geldiği fikrine şüpheyle yaklaşır, ancak bunun için herhangi bir indirgemeci açıklama konusunda şaşırtıcı derecede saftır." (Ruhsal Beyin "The Spiritual Brain", Mario Beauregard Ph. D. , Nörobilimci, 2007, s. 91) (...)" (133)
"Psikiyatri Hristiyanlık Karşıtı, Ateist ve Hümanisttir.." Tanrı Miğferi (The God Helmet) ve "Beynin Tanrı Noktası (The God Spot of the brain)"..
Giriş: (1-5); "Psikiyatristler, genellikle evrime inanan ateistlerdir. İnsanın Tanrı'ya inanma ve bir yaratıcıya tapınma eğiliminin, beynin kimyasallarının nöronlar üzerinde oynadığı bir oyun olduğuna inanırlar. Frenoloji'yi yankılayarak, beynin tam olarak hangi noktasından "bir yaratıcıya inanç" ve "manevi deneyimlerin" kaynaklandığının belirlenebileceğine inanırlar. "Tanrı Noktası" denen şeye inanırlar. Bu, Hristiyanları ateistlerden ayıran beyin bölgesidir. Beynin bu arızalı kısmını (çünkü Tanrı yoktur) düzeltebilirlerse, insanı bu aptalca yaratıcı fikrinden kurtarabilirler. Yeni dünya milli marşını hayal ettikleri John Lennon'ın Imagine'idir: "Cennetin olmadığını hayal edin. Denerseniz kolaydır. Altımızda cehennem yok. Üstümüzde sadece gökyüzü var. Tüm insanları hayal edin. Bugün için yaşamak. Din de yok. Tüm insanları hayal edin. Hayatı barış içinde yaşamak. Zaten evrime bağlı olan psikiyatristler, tüm kültürlerde dinin yaygın olmasının beynin arızalı bir kısmından kaynaklandığına ve evrimin bir gün bunu düzelteceğine inanıyorlar! Beynin Tanrı Noktasını (God Spot of the brain) bulduklarına ve bu sayede dünyayı dinden kurtarabileceklerine, dünya barışını sağlayabileceklerine... ve kendilerini zengin edebileceklerine inanıyorlar!"
Tanrı Miğferi (The God Helmet), 2002 yılında psikolog Michael Persinger tarafından beyne manyetizma ile ruhsal bir deneyim kazandırmak için icat edildi. "Ancak son zamanlarda din ve maneviyatın materyalist açıklamaları kontrolden çıktı. Bu materyalist önyargıdan etkilenen popüler medya, şiddet geni, şişmanlık geni, tek eşlilik geni, sadakatsizlik geni ve şimdi de bir Tanrı geni hakkındaki hikayelere atlıyor! Tartışma şu şekilde: Evrimsel psikologlar, uzak geçmişte doğaüstü bir gerçekliğe inanan mağara sakinlerinin, inanmayan mağara sakinlerinden daha fazla gen aktarma olasılığının olduğunu ileri sürerek insan maneviyatını ve Tanrı inancını açıklamaya çalışıyor. Genetik ve sinirbilimdeki ilerleme, bazılarını böyle bir Tanrı genini veya insan beyninde bir Tanrı noktasını, modülünü, faktörünü veya anahtarını oldukça ciddi bir şekilde aramaya teşvik etti. Kanada'nın Sudbury kentindeki muhteşem "Tanrı kaskı (The God Helmet)" (sözde denekleri Tanrı'yı deneyimlemeye teşvik edebilen solenoidlerle modifiye edilmiş bir kar arabası kaskı) 1990'larda (Beyin On Yılı) bilim gazetecileri için bir mıknatıs haline geldiğinde, materyalizm parodinin ötesine geçmek üzereydi. Yine de materyalistler bir Tanrı anahtarı aramaya devam ediyorlar. Bu tür komik sapmaları bir kenara bırakırsak, insan zihninin materyalizm dışılığından kaçış yok." (Ruhsal Beyin "The Spiritual Brain", Mario Beauregard Ph. D. , Neuroscientist, 2007, s. xiv) (....)
B. Tanrı Miğferini (The God Helmet) İncelemek: "Michael Persinger'ın bu alandaki araştırmalarının çoğunu, klinik psikolog olarak yaptığı çalışmalarla finanse ettiği bildirildi." (Ruhsal Beyin "The Spiritual Brain", Mario Beauregard Ph.D., Nörobilimci, 2007, s.88)
-İşaretler "Signs" (film, MS 2002); "Beyni manyetizma ve uzaylıların zihin kontrolüne yönelik radyo frekansı girişimlerinden korumak için kullanılan Alüminyum Folyo Şapka, doğrudan modern güncel Psikiyatri'den ödünç alınmış bir kavramdı. 2002'de bir psikolog, insan beynindeki düşünce ve duyguları etkilemek için manyetizma kullanan "Tanrı Miğferi"ni icat etti. Materyalist medya bunu sevse ve desteklese de, bunun bir aldatmaca olduğu ortaya çıktı... modern psikiyatrinin çöp biliminin bir başka örneği."
-"Tanrı Miğferi"; Çöp bilim uygulayıcısı Michael Persinger (psikolog) tarafından manyetizma ile beyne his vermek için icat edildi. -"Shakti Miğferi (Shakti Helmet)"; "Persinger'in meslektaşı Todd Murphy, anında maneviyat yaratmak için Yeni Çağ "New Age" cihazı olarak miğferin taşınabilir, tüketici versiyonunu pazarlamaya başladı. Nöropazarlama hedefinin, "maneviyatı değiştirmek değil, onu geliştirmek" olduğunu söylemek için acele etti. Gerçekten de, Tanrı miğferi etrafında bütün bir nöromitoloji büyümeye başladı." (Ruhsal Beyin "The Spiritual Brain", Mario Beauregard Ph. D. , Neuroscientist, 2007, s. 92)
-Shakti Kaskı'nın bilimsel olmayan iddiaları: "Ruhsal ve kişilik dönüşümü; Beden dışı deneyimler, berrak rüyalar, mutluluk ve diğer olumlu duygular; korku, üzüntü ve öfkenin üstesinden gelme; yoğun ve benzersiz bilinç değişimleri yaratma; meditasyon/ruh hali iyileştirme (Teşhis edilmiş psikiyatrik bozukluklar için geçerli değildir ve tıbbi bozuklukları teşhis etmez, tedavi etmez veya önlemez.)"
-"Q-Ray" mi yoksa "IQ-Ray" mi? ; "(Plasebo etkisi) Modern psikiyatri gibi, Q Ray'in işe yaradığını kanıtlayacak bir bilimi yok, sadece 200.000'lik satış kayıtları ve saf ünlü kişilerin referansları var. Genel olarak psikiyatri (ve Tanrı Kaskı) da sert bilim verileri yerine kullanıcı referanslarına güveniyordu. Teşvik gücü ve plasebo etkisi, yaptıkları herhangi bir iyiliği açıklamak için fazlasıyla yeterlidir."
Gerçek iddialar: "Akupunktur, yoga ve tai-chi gibi, Q-Ray de geleneksel Çin tıbbına dayanır ve chi durumuna ulaşmak ve esenlik hissini teşvik etmek için pozitif ve negatif enerji kaynaklarını optimize etmek üzere tasarlanmıştır." (...)
F. Solcu, Hristiyanlık karşıtı gazeteciler gönüllü piyonlardır: (1-2); "Bu nedenle, bilim gazeteciliğinin geleneği materyalizm hariç her şeye şüpheyle yaklaşırdı. Bu konuda hiçbir şüpheciliğe izin verilmez. Zaten itibarsızlaştığını varsaydıkları geleneksel bir manevi bakış açısının halefi gibi davranan (nasıl veya neden olduğunu merak etmeden), birçok gazeteci bir genin, ilacın, sinir devresinin veya hatta Tanrı miğferinin RSME'lerin [dini/manevi/mistik deneyimler] gerçek bir açıklaması olduğunu tamamen bekler. Görünüşe göre sadece ayrıntıların doldurulması gerekiyor." (Ruhsal Beyin "The Spiritual Brain", Mario Beauregard Ph. D. , Neuroscientist, 2007, s. 94)
"Popüler bilimin kültürü tek yönlü şüpheciliktir; yani şüphecilik yalnızca tek bir yönde ilerler. Maneviyatın kendimiz dışındaki bir şeye karşılık geldiği fikrine şüpheyle yaklaşır, ancak bunun için herhangi bir indirgemeci açıklama konusunda şaşırtıcı derecede saftır." (Ruhsal Beyin "The Spiritual Brain", Mario Beauregard Ph. D. , Nörobilimci, 2007, s. 91) (...)" (133)
"Psikiyatrinin ruhtan yoksun insana dair "kimyasal görüşü"
Psikiyatri, Hristiyanlığın ve İncil'in vahşi bir düşmanıdır.. "Psikiyatri Hristiyanlık Karşıtıdır.. Psikiyatri Ateisttir.. Psikiyatri Hümanisttir.." Psikiyatri, kutsal metinlerde açıklanan "Ahlaki/manevi model (Moral/spiritual model)"in aksine, "tıbbi/kimyasal (medical/chemical) model" üzerine kurulmuştur.. İnsan sadece bir kimyasal yığını veya ikili bir bilgisayar değildir!.. Giriş: (1-3); "Psikiyatri, kutsal metinlerde ortaya konan "Ahlaki/manevi modele" karşı çıkan "biyolojik/kimyasal model" üzerine kurulmuştur. Psikiyatri, insanı tamamen fiziksel, sadece bir kimyasallar yığını olarak görür ve hem Tanrı'nın hem de insanın ruhunun varlığını reddeder.
"Psikiyatri, Tanrı ve Hıristiyanlarla açıkça alay eder ve onları küçümser, Hıristiyan teolojisini "aptalca, yanıltıcı ve modası geçmiş" olarak adlandırır. Ruhsal Bozuklukların Tanısal ve İstatistiksel El Kitabı "Psikiyatrinin İncili" olarak adlandırılır. DSM-IV, Kuzey Amerika'da ruhsal hastalıkları sınıflandırmak ve teşhis etmek için kullanılan merkezi ve en önemli kitaptır. En son baskı (MS 2004) insanın bedeninden ayrı bir ruha sahip olduğu şeklindeki Hristiyan görüşü hakkında şunları söylüyor: ""organik" ile "organik olmayan" ikilemi aptalca ve modası geçmiş"... "yanıltıcı türev ikilemleri" "Ryle'ın "makinedeki hayalet"in şeytan çıkarılması.." (DSM-IV-TR Rehberi, MS 2004, s. 85, s. 14)
"Psikiyatri Hristiyanların vahşi düşmanıdır" demek sert bir sözdür. Gerçek şu ki, bunun farkında olmayan tek kişiler Hristiyanlardır. Psikiyatri 100 yıldan fazla bir süre önce Hristiyanlığa açıkça savaş ilan etti! Psikiyatristler Hristiyanlığı yıkmak için eğitilirler. Hristiyanlar, Psikiyatriyi meşru bir tıp alanı olarak karıştırarak bu mücadeleden habersizdirler. Psikiyatristler bu sayfayı okuduklarında tepkileri şu oluyor: "100 yıldır etrafta dolaştığımız o aptal Hıristiyanlar sonunda anladılar! Kedi çuvaldan çıktı! Şimdi başımız dertte! Bu kadar uzun sürmelerinin sebebi neydi?" (...)
E. Bugünün psikiyatristleri, 'beynin zihinle aynı olduğuna' inanıyor: (1-3); "İncil bize beynin maddi olmayan ruhu fiziksel bedene bağlayan aracı organ olduğunu öğretiyor: "Ancak beyin zihin değildir; zihni evrenin geri kalanına bağlamak için uygun bir organdır." (Ruhsal Beyin "The Spiritual Brain", Mario Beauregard Ph. D. , Neuroscientist, 2007, s. xi)
"İnsanlar neden zihnin beynin bir ürünü olduğu, beynin kısmen genom tarafından organize edildiği ve genomun doğal seçilim tarafından şekillendirildiği fikrinin tehlikeli sonuçları olduğuna inanıyor?" (Steven Pinker, Bilişsel bilimci, Edge'deki röportaj, İnsan Doğasının Biyolojik Anlayışı "A Biological Understanding of Human Nature", tarihsiz)
"Ancak materyalistler, maddi olmayan bir varlık olarak zihniniz ile bedensel bir organ olarak beyniniz arasında yaptığınız ayrımın gerçek bir temeli olmadığını düşünürler. Zihnin, beynin işleyişi tarafından üretilen basit bir yanılsama olduğu varsayılır. Bazı materyalistler, zihninizin var olduğunu ima eden terminolojiyi aslında kullanmamanız gerektiğini bile düşünürler." (Ruhsal Beyin "The Spiritual Brain", Mario Beauregard Ph. D. , Neuroscientist, 2007, s x) (...)
F. Bugünün psikiyatristleri, tüm ruhsal hastalıkların 'biyolojik bir nedeni ' olduğuna inanıyor: (1-3); "Ruhsal ve fiziksel hastalıkların birbirine benzediğini iddia etmenin iki sorunu var. Birincisi, genel bir kural olarak fiziksel hastalığın nesnel bir biyolojik bileşeni vardır ve bu genellikle ruhsal hastalıklar için geçerli değildir. Nesnel fiziksel belirtiler, kanser ve soğuk algınlığı gibi çeşitli sorunların birlikte kategorize edilmesini sağlayan birleştirici yapıdır; alkol kaynaklı kalıcı bunama ve alkol kötüye kullanımı ise böyle nesnel bir bağlantıdan yoksundur. İkincisi, ruhsal hastalık kavramı, fiziksel hastalık kavramından daha çok değerlere dayalı önyargıya açıktır. (Fulford, 1999; Widiger, 2002)" (Zihin ve Davranış Dergisi "The Journal of mind and behavior", Guy A. Boysen, v28, s 157-173)
"Biyomedikal alt türü, tartışmasız olarak, günümüz teorisyenleri ve araştırmacıları arasında en popüler olanıdır. Biyolojik kavramsallaştırmalar ruhsal hastalığın kendisi kadar eski olsa da, psikiyatri biyolojik yaklaşımı teşvik etmede ve kullanmada özellikle önemli olmuştur. Neo-Kraepelinian psikiyatristler, ruhsal hastalıkların tıbbi olarak en iyi şekilde hastalıklar olarak tedavi edilen ayrı biyolojik varlıklar olduğu fikrinin yayılmasında etkili olmuştur (Blashfield, 1984) ve bazıları bu fikrin açıkça ateoretik duruşuna rağmen DSM'ye kodlandığını iddia etmektedir. (Blashfield, 1982, 1984; Follette ve Flouts, 1996)." (Zihin ve Davranış Dergisi "The Journal of mind and behavior", Guy A. Boysen, v28, s 157-173)
"MRI ve PET taramalarından önceki zaman genellikle psikanalitik Karanlık Çağ olarak nitelendirilir, ancak ruhsal hastalığın biyolojik olarak kavramsallaştırılmasının ruhsal hastalığın kendisi kadar eski olduğu unutulmamalıdır. Elbette, biyolojik bakış açısı Hipokrat'a kadar uzanır, ancak aynı zamanda en eski psikiyatristler arasında da yaygındı. 1867'de yayınlanan Archives for Psychiatry and Nervous Diseases'ın açılış yazısında "Psikiyatri, tıbbın geri kalanıyla ilişkisinde bir dönüşüm geçirdi. Bu dönüşüm esas olarak, sözde `zihinsel hastalıkları' olan hastaların aslında sinir ve beyin hastalıkları olan bireyler olduğu gerçeğinin farkına varılmasına dayanmaktadır" (Bentall, 2003, s. 150'de alıntılanmıştır)." (Zihin ve Davranış Dergisi "The Journal of mind and behavior", Guy A. Boysen, v28, s. 157-173) (....)
G. Bugünün psikiyatristleri, insanın 'özgür iradeye sahip olduğunu' reddediyorlar: (1-2); "Materyalistler, zihinlerinin beynin işleyişi tarafından yaratılan bir yanılsama olduğuna ve bu nedenle özgür iradenin gerçekten var olmadığına ve herhangi bir bozukluğu kontrol etmede hiçbir etkisinin olamayacağına inanmalıdırlar." (Ruhsal Beyin "The Spiritual Brain", Mario Beauregard Ph. D. , Nörobilimci, 2007, s xii)
"(Fiziksel) bilim insanı doğayı inceler. Maddi olguları, nedenlerine, yani mevcut durumlarını "belirleyen" önceden var olan olaylara atıfta bulunarak açıklar. Freud'un zamanında, bu anlayış "determinizm" ile kastedilen şeydi ve bunun karşıtı küçümseyici bir şekilde "özgür iradeye inanç" olarak adlandırılıyordu. Bu anlayış, özgür iradeye inancı batıl inançlara inanmaya benzer gören bilim insanları arasında hala geçerlidir. Freud, psikanalizin doğal bir bilim olduğu ve dolayısıyla özgür iradenin reddedilmesini gerektirdiği iddiasına derinden bağlıydı. Kariyerinin başlarında bu pozisyonu benimsedi ve bundan asla vazgeçmedi." (Psikiyatri: Yalanların Bilimi "Psychiatry: The Science of Lies", Thomas Szasz, 2008 AD, s 48) (...)
H. Bugünün psikiyatristleri, 'beyni, ikili bir bilgisayar olarak' görüyorlar: (1-3); "Bilgisayarlar satrançta insanları yenebilir, ancak bununla asla övünmez veya sevinmezler. Bilgisayar ile insan arasındaki fark budur."... Yapay zeka makineleri ve genel olarak bilgisayarlar, insan tarafından bu şekilde görünmesi için programlandığı için zekaya sahipmiş gibi görünüyor. TV yorumcularının 2030 yılına kadar her evde olacağını tahmin ettiği ve bugün Hollywood filmlerinin görselleştirdiği yapay zeka bilgisayarları, yapay zekanın saniyede sonsuz sayıda hesaplama ile bile elde edilemeyeceğini fark etmede başarısız oldular. Geleceğin bilgisayarları muazzam bir işlem gücüne sahip olacak, ancak yine de bir insanı satrançta yenmenin gururunu veya bir daha asla kazanamadıklarında insanlara acımayı hissedemeyecekler. Bilgisayarların, insanın deneyimlediği gibi gerçek bir insan yaratması imkansızdır... Tanrı'nın suretinde yaratılmak.
"Gates, ofisinin yakınındaki bir alışveriş merkezindeki neredeyse bomboş bir Hint restoranında bir akşam yemeğinde, "İnsan zekasında benzersiz bir şey olduğunu düşünmüyorum" diyor. Yemek yerken bile, çoklu görev yapıyor gibi görünüyor; iki elini de kullanabiliyor, yemek boyunca çatalını ileri geri değiştiriyor ve boşta olan elini jest yapmak veya notlar almak için kullanıyor. "Algıları ve duyguları oluşturan beyindeki tüm nöronlar ikili bir şekilde çalışıyor" diye açıklıyor. "Bir gün bunu bir makinede kopyalayabiliriz." Dünyadaki yaşamın karbon temelli olduğunu ve bilgisayarların silikon temelli olduğunu belirtiyor, ancak bu büyük bir fark değil. "Sonunda insan genomunu dizileyebilecek ve doğanın karbon temelli bir sistemde zekayı nasıl oluşturduğunu kopyalayabileceğiz." Bu düşüncenin biraz korkutucu olduğunu kabul ediyor, ancak bunun aynı zamanda hile yapmak olacağını da söylüyor. "Bu, birinin "Bir zorluğu çözmek için başkasının ürününü kullanmak." Evrenin daha büyük bir anlamı olabilir mi? Meşgul olduğunda veya eğlendiğinde, gevezedir, ellerini sallar ve restoranı dolduracak kadar yüksek sesle konuşur. "Evrenin sadece benim için var olması mümkün, asla bilemezsiniz." Descartes'ın metafiziği ile Tom Stoppard'ın mizahının bir karışımı. "Eğer öyleyse," diye şaka yapıyor, "benim için kesinlikle iyi gidiyor, itiraf etmeliyim." Gülüyor; gözleri parlıyor. İşte makinelerin yapamayacağı bir şey (sanırım): kozmostaki sıkıntıları hakkında kıkırdamak, kendilerini güldürmek, eğlenmek. Değil mi? İnsan ruhunda özel, hatta belki ilahi bir şey yok mu? Yüzü aniden ifadesizleşiyor, tiz sesi tonsuzlaşıyor ve kollarını karnının üzerinde kavuşturup Microsoft'ta o kadar taklit edilen bir tavırla ileri geri şiddetle sallanıyor ki oradaki bir toplantı coşkulu hahamların yuvarlak masasına benzeyebiliyor. Sonunda, sanki bir otomattan çıkmış gibi, cevap geliyor: "Bununla ilgili hiçbir kanıtım yok. " Salla, salla, salla. "Bununla ilgili hiçbir kanıtım yok." (Time, 13 Ocak 1997 Cilt 149 NO. 2, Microsoft CEO'su Bill Gates) (....)
I. Bugünün psikiyatristleri, "kötü genetiğin", 'akıl hastalığının nedeni olduğuna' inanıyor: (1-3); "Şu ana kadar psikiyatrik genomiklerin, bir bozukluk için varsayılan bir genin, bir kromozomun belirli bir bölgesine kabaca yerleştirilebildiği kromozomal bağlantı yaşı çalışmalarıyla sınırlı olduğunu düşünün. İnsan genomunun giderek daha iyi anlaşılması, "doğru" dizinin tam olarak tanımlanmasına ve insanlar arasındaki genetik çeşitliliğin anlaşılmasına yol açacaktır. Birçok insanda, tek bir baz veya tek bir nükleotid değiştirilir ve tüm genetik kodu bilmenin ve hastalığı olan bireylerdeki sapmaları belirlemenin birleşimi, psikiyatrik bozukluklarla ilişkili belirli genlerin belirlenmesine olanak tanır." (Psikofarmakoloji Ders Kitabı "Textbook of Psychopharmacology", Schatzberg, Nemeroff, 2002 AD, s. 53)
"Bizi frenolojiye daha da yaklaştıran son ölü ağırlık, insan davranışının evrimsel köklerini inceleyen "evrimsel psikoloji" veya eskiden sosyobiyoloji olarak bilinen bilimdir. Bu girişimde doğası gereği yanlış bir şey yoktur ve özellikle dilin evrimi hakkında bazı ilgi çekici teoriler önermiştir. Sorun, evrimsel psikolojinin megalomani ile eşdeğer bir bilimsel durumdan muzdarip olmasıdır. Taraftarlarının çoğu, depresyon, sapkın seks, din ve bilinç dahil olmak üzere hemen hemen her insan eyleminin veya hissinin doğrudan doğal seçilim tarafından beynimize yerleştirildiğine ikna olmuştur. Bu görüşe göre, evrim insanlığımızı açabilecek anahtar --tek anahtar-- haline gelir." (Jerry A. Coyne, Evrimsel biyolog, "Evrimsel Psikolojinin Peri Masalları (The Fairy Tales of Evolutionary Psychology)", New Republic, 4 Mart 2000)
"Kötü davranışın (genellikle seks veya şiddet hakkında) genetik olarak ortaya çıktığı yönündeki biyolojik determinist iddialar, çağdaş genomik bilgisinin onları sorunlara karşı daha uyanık hale getirmesi gereken bilim gazetecileri tarafından bile cömert ve eleştirel olmayan bir medya ilgisiyle garanti altına alınabilir." (Hilary Rose, "Aldatma Genini Belirle (Spot the Infidelity Gene)", Guardian Unlimited, 1 Aralık 2004.)
J. Bugünün psikiyatristleri, 'beyindeki "kimyasal dengesizliklerin" ruhsal hastalıkların nedeni olduğuna' inanıyor: (1-3); "Daha önceki etkili antidepresanlar, antipsikotikler ve ruh hali dengeleyicilerinin keşifleri sıklıkla rastlantısal gözlemlere dayanıyordu. Bu ajanların etkinliğinin tekrar tekrar gösterilmesi, daha sonra terapötik etkilerinin nörobiyolojik temelleri ve duygu ve bilişin kendisi ile majör psikiyatrik bozuklukların biyolojik temelleri üzerine önemli araştırmalara ivme kazandırdı." (Psikofarmakoloji Ders Kitabı "Textbook of Psychopharmacology", Schatzberg, Nemeroff, 2002 AD, xxi)
Psikiyatri, Hristiyanlığın ve İncil'in vahşi bir düşmanıdır.. "Psikiyatri Hristiyanlık Karşıtıdır.. Psikiyatri Ateisttir.. Psikiyatri Hümanisttir.." Psikiyatri, kutsal metinlerde açıklanan "Ahlaki/manevi model (Moral/spiritual model)"in aksine, "tıbbi/kimyasal (medical/chemical) model" üzerine kurulmuştur.. İnsan sadece bir kimyasal yığını veya ikili bir bilgisayar değildir!.. Giriş: (1-3); "Psikiyatri, kutsal metinlerde ortaya konan "Ahlaki/manevi modele" karşı çıkan "biyolojik/kimyasal model" üzerine kurulmuştur. Psikiyatri, insanı tamamen fiziksel, sadece bir kimyasallar yığını olarak görür ve hem Tanrı'nın hem de insanın ruhunun varlığını reddeder.
"Psikiyatri, Tanrı ve Hıristiyanlarla açıkça alay eder ve onları küçümser, Hıristiyan teolojisini "aptalca, yanıltıcı ve modası geçmiş" olarak adlandırır. Ruhsal Bozuklukların Tanısal ve İstatistiksel El Kitabı "Psikiyatrinin İncili" olarak adlandırılır. DSM-IV, Kuzey Amerika'da ruhsal hastalıkları sınıflandırmak ve teşhis etmek için kullanılan merkezi ve en önemli kitaptır. En son baskı (MS 2004) insanın bedeninden ayrı bir ruha sahip olduğu şeklindeki Hristiyan görüşü hakkında şunları söylüyor: ""organik" ile "organik olmayan" ikilemi aptalca ve modası geçmiş"... "yanıltıcı türev ikilemleri" "Ryle'ın "makinedeki hayalet"in şeytan çıkarılması.." (DSM-IV-TR Rehberi, MS 2004, s. 85, s. 14)
"Psikiyatri Hristiyanların vahşi düşmanıdır" demek sert bir sözdür. Gerçek şu ki, bunun farkında olmayan tek kişiler Hristiyanlardır. Psikiyatri 100 yıldan fazla bir süre önce Hristiyanlığa açıkça savaş ilan etti! Psikiyatristler Hristiyanlığı yıkmak için eğitilirler. Hristiyanlar, Psikiyatriyi meşru bir tıp alanı olarak karıştırarak bu mücadeleden habersizdirler. Psikiyatristler bu sayfayı okuduklarında tepkileri şu oluyor: "100 yıldır etrafta dolaştığımız o aptal Hıristiyanlar sonunda anladılar! Kedi çuvaldan çıktı! Şimdi başımız dertte! Bu kadar uzun sürmelerinin sebebi neydi?" (...)
E. Bugünün psikiyatristleri, 'beynin zihinle aynı olduğuna' inanıyor: (1-3); "İncil bize beynin maddi olmayan ruhu fiziksel bedene bağlayan aracı organ olduğunu öğretiyor: "Ancak beyin zihin değildir; zihni evrenin geri kalanına bağlamak için uygun bir organdır." (Ruhsal Beyin "The Spiritual Brain", Mario Beauregard Ph. D. , Neuroscientist, 2007, s. xi)
"İnsanlar neden zihnin beynin bir ürünü olduğu, beynin kısmen genom tarafından organize edildiği ve genomun doğal seçilim tarafından şekillendirildiği fikrinin tehlikeli sonuçları olduğuna inanıyor?" (Steven Pinker, Bilişsel bilimci, Edge'deki röportaj, İnsan Doğasının Biyolojik Anlayışı "A Biological Understanding of Human Nature", tarihsiz)
"Ancak materyalistler, maddi olmayan bir varlık olarak zihniniz ile bedensel bir organ olarak beyniniz arasında yaptığınız ayrımın gerçek bir temeli olmadığını düşünürler. Zihnin, beynin işleyişi tarafından üretilen basit bir yanılsama olduğu varsayılır. Bazı materyalistler, zihninizin var olduğunu ima eden terminolojiyi aslında kullanmamanız gerektiğini bile düşünürler." (Ruhsal Beyin "The Spiritual Brain", Mario Beauregard Ph. D. , Neuroscientist, 2007, s x) (...)
F. Bugünün psikiyatristleri, tüm ruhsal hastalıkların 'biyolojik bir nedeni ' olduğuna inanıyor: (1-3); "Ruhsal ve fiziksel hastalıkların birbirine benzediğini iddia etmenin iki sorunu var. Birincisi, genel bir kural olarak fiziksel hastalığın nesnel bir biyolojik bileşeni vardır ve bu genellikle ruhsal hastalıklar için geçerli değildir. Nesnel fiziksel belirtiler, kanser ve soğuk algınlığı gibi çeşitli sorunların birlikte kategorize edilmesini sağlayan birleştirici yapıdır; alkol kaynaklı kalıcı bunama ve alkol kötüye kullanımı ise böyle nesnel bir bağlantıdan yoksundur. İkincisi, ruhsal hastalık kavramı, fiziksel hastalık kavramından daha çok değerlere dayalı önyargıya açıktır. (Fulford, 1999; Widiger, 2002)" (Zihin ve Davranış Dergisi "The Journal of mind and behavior", Guy A. Boysen, v28, s 157-173)
"Biyomedikal alt türü, tartışmasız olarak, günümüz teorisyenleri ve araştırmacıları arasında en popüler olanıdır. Biyolojik kavramsallaştırmalar ruhsal hastalığın kendisi kadar eski olsa da, psikiyatri biyolojik yaklaşımı teşvik etmede ve kullanmada özellikle önemli olmuştur. Neo-Kraepelinian psikiyatristler, ruhsal hastalıkların tıbbi olarak en iyi şekilde hastalıklar olarak tedavi edilen ayrı biyolojik varlıklar olduğu fikrinin yayılmasında etkili olmuştur (Blashfield, 1984) ve bazıları bu fikrin açıkça ateoretik duruşuna rağmen DSM'ye kodlandığını iddia etmektedir. (Blashfield, 1982, 1984; Follette ve Flouts, 1996)." (Zihin ve Davranış Dergisi "The Journal of mind and behavior", Guy A. Boysen, v28, s 157-173)
"MRI ve PET taramalarından önceki zaman genellikle psikanalitik Karanlık Çağ olarak nitelendirilir, ancak ruhsal hastalığın biyolojik olarak kavramsallaştırılmasının ruhsal hastalığın kendisi kadar eski olduğu unutulmamalıdır. Elbette, biyolojik bakış açısı Hipokrat'a kadar uzanır, ancak aynı zamanda en eski psikiyatristler arasında da yaygındı. 1867'de yayınlanan Archives for Psychiatry and Nervous Diseases'ın açılış yazısında "Psikiyatri, tıbbın geri kalanıyla ilişkisinde bir dönüşüm geçirdi. Bu dönüşüm esas olarak, sözde `zihinsel hastalıkları' olan hastaların aslında sinir ve beyin hastalıkları olan bireyler olduğu gerçeğinin farkına varılmasına dayanmaktadır" (Bentall, 2003, s. 150'de alıntılanmıştır)." (Zihin ve Davranış Dergisi "The Journal of mind and behavior", Guy A. Boysen, v28, s. 157-173) (....)
G. Bugünün psikiyatristleri, insanın 'özgür iradeye sahip olduğunu' reddediyorlar: (1-2); "Materyalistler, zihinlerinin beynin işleyişi tarafından yaratılan bir yanılsama olduğuna ve bu nedenle özgür iradenin gerçekten var olmadığına ve herhangi bir bozukluğu kontrol etmede hiçbir etkisinin olamayacağına inanmalıdırlar." (Ruhsal Beyin "The Spiritual Brain", Mario Beauregard Ph. D. , Nörobilimci, 2007, s xii)
"(Fiziksel) bilim insanı doğayı inceler. Maddi olguları, nedenlerine, yani mevcut durumlarını "belirleyen" önceden var olan olaylara atıfta bulunarak açıklar. Freud'un zamanında, bu anlayış "determinizm" ile kastedilen şeydi ve bunun karşıtı küçümseyici bir şekilde "özgür iradeye inanç" olarak adlandırılıyordu. Bu anlayış, özgür iradeye inancı batıl inançlara inanmaya benzer gören bilim insanları arasında hala geçerlidir. Freud, psikanalizin doğal bir bilim olduğu ve dolayısıyla özgür iradenin reddedilmesini gerektirdiği iddiasına derinden bağlıydı. Kariyerinin başlarında bu pozisyonu benimsedi ve bundan asla vazgeçmedi." (Psikiyatri: Yalanların Bilimi "Psychiatry: The Science of Lies", Thomas Szasz, 2008 AD, s 48) (...)
H. Bugünün psikiyatristleri, 'beyni, ikili bir bilgisayar olarak' görüyorlar: (1-3); "Bilgisayarlar satrançta insanları yenebilir, ancak bununla asla övünmez veya sevinmezler. Bilgisayar ile insan arasındaki fark budur."... Yapay zeka makineleri ve genel olarak bilgisayarlar, insan tarafından bu şekilde görünmesi için programlandığı için zekaya sahipmiş gibi görünüyor. TV yorumcularının 2030 yılına kadar her evde olacağını tahmin ettiği ve bugün Hollywood filmlerinin görselleştirdiği yapay zeka bilgisayarları, yapay zekanın saniyede sonsuz sayıda hesaplama ile bile elde edilemeyeceğini fark etmede başarısız oldular. Geleceğin bilgisayarları muazzam bir işlem gücüne sahip olacak, ancak yine de bir insanı satrançta yenmenin gururunu veya bir daha asla kazanamadıklarında insanlara acımayı hissedemeyecekler. Bilgisayarların, insanın deneyimlediği gibi gerçek bir insan yaratması imkansızdır... Tanrı'nın suretinde yaratılmak.
"Gates, ofisinin yakınındaki bir alışveriş merkezindeki neredeyse bomboş bir Hint restoranında bir akşam yemeğinde, "İnsan zekasında benzersiz bir şey olduğunu düşünmüyorum" diyor. Yemek yerken bile, çoklu görev yapıyor gibi görünüyor; iki elini de kullanabiliyor, yemek boyunca çatalını ileri geri değiştiriyor ve boşta olan elini jest yapmak veya notlar almak için kullanıyor. "Algıları ve duyguları oluşturan beyindeki tüm nöronlar ikili bir şekilde çalışıyor" diye açıklıyor. "Bir gün bunu bir makinede kopyalayabiliriz." Dünyadaki yaşamın karbon temelli olduğunu ve bilgisayarların silikon temelli olduğunu belirtiyor, ancak bu büyük bir fark değil. "Sonunda insan genomunu dizileyebilecek ve doğanın karbon temelli bir sistemde zekayı nasıl oluşturduğunu kopyalayabileceğiz." Bu düşüncenin biraz korkutucu olduğunu kabul ediyor, ancak bunun aynı zamanda hile yapmak olacağını da söylüyor. "Bu, birinin "Bir zorluğu çözmek için başkasının ürününü kullanmak." Evrenin daha büyük bir anlamı olabilir mi? Meşgul olduğunda veya eğlendiğinde, gevezedir, ellerini sallar ve restoranı dolduracak kadar yüksek sesle konuşur. "Evrenin sadece benim için var olması mümkün, asla bilemezsiniz." Descartes'ın metafiziği ile Tom Stoppard'ın mizahının bir karışımı. "Eğer öyleyse," diye şaka yapıyor, "benim için kesinlikle iyi gidiyor, itiraf etmeliyim." Gülüyor; gözleri parlıyor. İşte makinelerin yapamayacağı bir şey (sanırım): kozmostaki sıkıntıları hakkında kıkırdamak, kendilerini güldürmek, eğlenmek. Değil mi? İnsan ruhunda özel, hatta belki ilahi bir şey yok mu? Yüzü aniden ifadesizleşiyor, tiz sesi tonsuzlaşıyor ve kollarını karnının üzerinde kavuşturup Microsoft'ta o kadar taklit edilen bir tavırla ileri geri şiddetle sallanıyor ki oradaki bir toplantı coşkulu hahamların yuvarlak masasına benzeyebiliyor. Sonunda, sanki bir otomattan çıkmış gibi, cevap geliyor: "Bununla ilgili hiçbir kanıtım yok. " Salla, salla, salla. "Bununla ilgili hiçbir kanıtım yok." (Time, 13 Ocak 1997 Cilt 149 NO. 2, Microsoft CEO'su Bill Gates) (....)
I. Bugünün psikiyatristleri, "kötü genetiğin", 'akıl hastalığının nedeni olduğuna' inanıyor: (1-3); "Şu ana kadar psikiyatrik genomiklerin, bir bozukluk için varsayılan bir genin, bir kromozomun belirli bir bölgesine kabaca yerleştirilebildiği kromozomal bağlantı yaşı çalışmalarıyla sınırlı olduğunu düşünün. İnsan genomunun giderek daha iyi anlaşılması, "doğru" dizinin tam olarak tanımlanmasına ve insanlar arasındaki genetik çeşitliliğin anlaşılmasına yol açacaktır. Birçok insanda, tek bir baz veya tek bir nükleotid değiştirilir ve tüm genetik kodu bilmenin ve hastalığı olan bireylerdeki sapmaları belirlemenin birleşimi, psikiyatrik bozukluklarla ilişkili belirli genlerin belirlenmesine olanak tanır." (Psikofarmakoloji Ders Kitabı "Textbook of Psychopharmacology", Schatzberg, Nemeroff, 2002 AD, s. 53)
"Bizi frenolojiye daha da yaklaştıran son ölü ağırlık, insan davranışının evrimsel köklerini inceleyen "evrimsel psikoloji" veya eskiden sosyobiyoloji olarak bilinen bilimdir. Bu girişimde doğası gereği yanlış bir şey yoktur ve özellikle dilin evrimi hakkında bazı ilgi çekici teoriler önermiştir. Sorun, evrimsel psikolojinin megalomani ile eşdeğer bir bilimsel durumdan muzdarip olmasıdır. Taraftarlarının çoğu, depresyon, sapkın seks, din ve bilinç dahil olmak üzere hemen hemen her insan eyleminin veya hissinin doğrudan doğal seçilim tarafından beynimize yerleştirildiğine ikna olmuştur. Bu görüşe göre, evrim insanlığımızı açabilecek anahtar --tek anahtar-- haline gelir." (Jerry A. Coyne, Evrimsel biyolog, "Evrimsel Psikolojinin Peri Masalları (The Fairy Tales of Evolutionary Psychology)", New Republic, 4 Mart 2000)
"Kötü davranışın (genellikle seks veya şiddet hakkında) genetik olarak ortaya çıktığı yönündeki biyolojik determinist iddialar, çağdaş genomik bilgisinin onları sorunlara karşı daha uyanık hale getirmesi gereken bilim gazetecileri tarafından bile cömert ve eleştirel olmayan bir medya ilgisiyle garanti altına alınabilir." (Hilary Rose, "Aldatma Genini Belirle (Spot the Infidelity Gene)", Guardian Unlimited, 1 Aralık 2004.)
J. Bugünün psikiyatristleri, 'beyindeki "kimyasal dengesizliklerin" ruhsal hastalıkların nedeni olduğuna' inanıyor: (1-3); "Daha önceki etkili antidepresanlar, antipsikotikler ve ruh hali dengeleyicilerinin keşifleri sıklıkla rastlantısal gözlemlere dayanıyordu. Bu ajanların etkinliğinin tekrar tekrar gösterilmesi, daha sonra terapötik etkilerinin nörobiyolojik temelleri ve duygu ve bilişin kendisi ile majör psikiyatrik bozuklukların biyolojik temelleri üzerine önemli araştırmalara ivme kazandırdı." (Psikofarmakoloji Ders Kitabı "Textbook of Psychopharmacology", Schatzberg, Nemeroff, 2002 AD, xxi)
"Burada, 'majör psikiyatrik bozuklukların, biyolojik temellerinin'
anlaşılması için 'kritik' olduğuna inandığımız 'nörotransmisyon ve ikinci
haberci nesli ilkelerine ve etkili tedavilerin faydalı etkilerini
gösterebileceği mekanizmalara' odaklanıyoruz." (Psikofarmakoloji Ders
Kitabı "Textbook of Psychopharmacology", Schatzberg, Nemeroff, 2002 AD,
s. 3)
"Psikiyatri, tıp biliminin geri kalanının çoğu gibi,
'moleküler ve hücresel biyoloji ve nörogörüntülemenin' hızlı ilerlemeleri
ve vaatleriyle belirlenen, yeni ve heyecan verici bir çağa girmiştir
Bizim kesin inancımız, 'bireysel nörotransmitterlerin, majör psikiyatrik
hastalıkların tezahürlerini aracılık etmede' rol oynamasına rağmen, bu
hastalıkların en iyi şekilde 'entegre sinapslar ve devrelerin,
anormalliklerinden' kaynaklandığı şeklinde düşünülebileceğidir."
(Psikofarmakoloji Ders Kitabı "Textbook of Psychopharmacology",
Schatzberg, Nemeroff, 2002 AD, s. 47) (...)
Sonuç: (1-4);
"Bir psikiyatri endüstrisi çalışması, 'psikiyatri ve Hıristiyanlığın, savaş
halinde olduğunu' doğruluyor! "Şu anda önemli olan, psikiyatristlerin ve
diğer klinisyenlerin, 'biyolojik psikiyatri' olarak bilinen ideolojiye
karşı konuşmalarıdır." (Biyolojik Psikiyatriye Karşı "Against Biologic
Psychiatry", Dr. David Kaiser, Psikolog, Psychiatric Times, Aralık,
Aralık 1996, Cilt XIII, Sayı 12)
"Bu sorunlu bireyler için sorumluluktan kaçınacaklarına inanıyorum. Ancak, tutarlılık "biyolojik beyin hastalıklarını" onlara vermemizi gerektirecektir. Beyin hastalığı atıfını doğrulayan hiçbir kanıt olmaması gerçeği, bu noktada, önemsizdir. Burada uğraştığımız şey moda, politika ve paradır. Bu düzeydeki entelektüel/bilimsel sahtekârlık, üyelerim tarafından desteklenmeye devam etmem için çok büyük." (L. R. Mosher, Psikiyatrist, Amerikan Psikiyatri Birliği'nden istifa mektubu, 1998)
Kimyasal psikiyatri, (insanın, bedeninden ayrı bir ruha sahip olduğu) şeklindeki İncil doktrinini açıkça alaya alır ve insanı bir "kimyasal robot" olarak görür. Psikiyatrik araştırmalar, 250 yıldır çıkmazdadır çünkü psikiyatristler, 'deliliğin' nedenini ve tedavisini 'beyinde' aramaktadır. Biyolojik psikiyatristler, 'yanlış şeyi, yanlış yerde' aramaktadır. Beyindeki 'kimyasal dengesizlikleri' aramak yerine, (vicdan tarafından yönetilen) ruhtaki 'özgür iradeli davranış seçimlerini' aramalılar." (137)
"Bu sorunlu bireyler için sorumluluktan kaçınacaklarına inanıyorum. Ancak, tutarlılık "biyolojik beyin hastalıklarını" onlara vermemizi gerektirecektir. Beyin hastalığı atıfını doğrulayan hiçbir kanıt olmaması gerçeği, bu noktada, önemsizdir. Burada uğraştığımız şey moda, politika ve paradır. Bu düzeydeki entelektüel/bilimsel sahtekârlık, üyelerim tarafından desteklenmeye devam etmem için çok büyük." (L. R. Mosher, Psikiyatrist, Amerikan Psikiyatri Birliği'nden istifa mektubu, 1998)
Kimyasal psikiyatri, (insanın, bedeninden ayrı bir ruha sahip olduğu) şeklindeki İncil doktrinini açıkça alaya alır ve insanı bir "kimyasal robot" olarak görür. Psikiyatrik araştırmalar, 250 yıldır çıkmazdadır çünkü psikiyatristler, 'deliliğin' nedenini ve tedavisini 'beyinde' aramaktadır. Biyolojik psikiyatristler, 'yanlış şeyi, yanlış yerde' aramaktadır. Beyindeki 'kimyasal dengesizlikleri' aramak yerine, (vicdan tarafından yönetilen) ruhtaki 'özgür iradeli davranış seçimlerini' aramalılar." (137)
***
-- Psikiyatristlerin yüzde kaçı Tanrı'ya inanıyor?
"Din ve ruh sağlığı: Psikiyatristler ne yapmalı?
Özet.. Hastaların dini inançları ve uygulamalarının uzun zamandır patolojik bir temele sahip olduğu düşünülüyor ve psikiyatristler bir asırdan uzun süredir bunları bu ışık altında anlıyor. Ancak son araştırmalar, bazı hastalar için dinin hastalıklarının stresiyle veya iç karartıcı yaşam koşullarıyla başa çıkmalarına yardımcı olabilecek bir kaynak olabileceğini öne süren bulguları ortaya çıkardı. Psikiyatristler bu yeni bilgiyle ne yapıyor? Klinik uygulamalarını nasıl etkiliyor? İngiltere, Kanada ve ABD'deki psikiyatristler üzerinde yapılan çalışmalar, dine karşı yaygın bir önyargının devam ettiğini ve dine hastaların değerlendirilmesi veya bakımına çok az entegre edildiğini gösteriyor. Bu makalede, psikiyatristlerin hastaları tedavi ederken göz önünde bulundurması gereken bir dizi müdahaleyi ele alıyorum. Bunlar arasında manevi bir geçmiş almak, sağlıklı dini inançları desteklemek, sağlıksız inançlara meydan okumak, hastalarla dua etmek (çok seçilmiş vakalarda) ve eğitimli din adamlarıyla istişare, yönlendirme veya ortak terapi yer alıyor. (Koenig, 2007) Din, şifa için güçlü bir kaynak olarak hizmet edebilen veya psikopatolojiyle karmaşık bir şekilde iç içe geçmiş olabilen önemli bir psikolojik ve sosyal faktördür. (....)
Psikiyatristlerin inançları, tutumları ve uygulamaları.. İngiltere, Kanada ve ABD'deki psikiyatristlerin inançları ve klinik uygulamaları üzerine yapılan dört çalışmada temsili örnekler incelenmiştir. İngiliz psikiyatristler üzerinde yapılan bir çalışmada, Neeleman ve King (Referans Neeleman ve King1993) Londra'daki genel ve psikiyatri hastanelerinde çalışan 231 psikiyatriste anket uyguladı: psikiyatristlerin dörtte üçü (%73) hiçbir dini bağlılığa sahip olmadığını bildirdi (%50 ateist veya agnostik), %28'i Tanrı'ya inanıyordu ve %22'si ayda en az bir kez dini törenlere katılıyordu. Ancak, %92'si din ve ruhsal hastalığın bağlantılı olduğuna ve tedavide dini konuların ele alınması gerektiğine inanıyordu ve %42'si dindarlığın ruhsal hastalığa yol açabileceğine inanırken, %61'i ruhsal hastalığa karşı koruyabileceğini söyledi. Psikiyatristlerin uygulamalarına ilişkin olarak, %48'i hastaların dini inançlarını sık sık veya her zaman sorduklarını, ancak üçte ikisi (%66) nadiren veya hiç din adamlarına yönlendirme yapmadıklarını söyledi.
İngiliz psikiyatristler üzerine yapılan ikinci ve daha yeni bir çalışma (Referans Lawrence, Head ve Christodoulou Lawrence ve diğerleri, 2007) yaşlı psikiyatrisinde çalışanlara odaklanmıştır. Dini bağlantıları olup olmadığı sorulduğunda, %58'i olumlu yanıt vermiştir; bu rakam genel psikiyatristler için olandan (Neelam ve King, 1993) çok daha yüksektir. Bunların %73'ü Hristiyan olduklarını söylemiş, ardından Hindu, Müslüman, Sih, Yahudi ve Jain olduklarını söylemişlerdir. Çoğunluk (%92) hastalarının hayatlarında manevi boyutların önemini kabul etmiş ve dörtte biri din görevlisi hizmetine yönlendirmeyi düşünmüştür; ancak manevi danışmanların bireysel vakaların değerlendirilmesi ve yönetimine daha eksiksiz bir şekilde entegre edilmesi nadirdir. Baetz ve diğerleri (Referans Baetz, Griffin ve Bowen2004) Kanada Kraliyet Hekimler ve Cerrahlar Koleji'ne kayıtlı 1204 psikiyatrist ve 157 Kanadalı hastayı araştırdı: Psikiyatristlerin %54'ü hastaların %71'ine kıyasla Tanrı'ya inandığını bildirdi. Psikiyatristlerin dini törenlere katılma veya özel manevi veya dini faaliyetlerde bulunma olasılığı hastalardan önemli ölçüde daha düşüktü. Yarısından azı (%47) psikiyatrik değerlendirmenin bir parçası olarak din/maneviyatı 'sık sık veya her zaman' dahil etmenin uygun olduğunu belirtti ve %50'si bunu sık sık veya her zaman yaptı (ancak hastaların yalnızca %17'si psikiyatristlerinin bunu sık sık veya her zaman yaptığını söyledi). Din adamı sevkine ilişkin olarak, %55'i en azından ara sıra yaptıklarını söyledi (ancak hastaların %83'ü psikiyatristlerinin bunu asla yapmadığını bildirdi). Hastaların %53'ü tedavilerinde din/maneviyatın ele alınmasının önemli olduğunu söylerken, %47'si psikiyatristlerinin dini yönelimlerini bilmenin önemli olduğunu düşünüyor ve %24'ü psikiyatrist seçiminde bunun bir husus olduğunu söylüyor.
ABD'de Curlin ve arkadaşları (Referans Curlin, Odell ve Lawrence2007a,Referans Curlin, Lawrence ve Odellb) psikiyatristler üzerinde bir çalışma yürüttüler ve bunları diğer uzmanlık alanlarındaki hekimlerle karşılaştırdılar. ABD genelinde sistematik olarak birden fazla uzmanlık alanından 1144 hekim belirlendi ve bunların 100'ü psikiyatristti. Diğer hekimlerle karşılaştırıldığında, psikiyatristlerin Yahudi olma olasılığı daha yüksekti (%29'a karşı %13), dini bir bağlantıları yoktu (%17'ye karşı %10), Tanrı'ya inanma olasılıkları daha düşüktü (%65'e karşı %77), ayda en az iki kez dini törenlere katılma olasılıkları daha düşüktü (%29'a karşı %47) ve güç ve destek için Tanrı'ya güvenme olasılıkları daha düşüktü (%36'ya karşı %49).
Klinik uygulamalar açısından, psikiyatristlerin %93'ü (diğer doktorların %53'ü) bir hastanın dini/maneviyatı hakkında soru sormanın genellikle veya her zaman uygun olduğunu ve %87'si bunu genellikle veya her zaman yaptıklarını söyledi (diğer doktorların %49'u); psikiyatristlerin yalnızca %6'sı hastalarla nadiren dua ettiklerini söyledi (diğer doktorların %20'si). Bahsedilen çalışmalar mevcut tutum ve uygulamalara yakın bir şeyi temsil ediyorsa, o zaman neden böyle? Neeleman ve Persaud (Referans Neeleman ve Persaud1995) bazı cevaplar sağlar. Birincisi, psikiyatristler hastalarından daha az dindardır ve bu nedenle hastaların hastalıklarıyla başa çıkmalarına yardımcı olmada dinin değerini takdir etmeyebilirler. İkincisi, psikiyatristler dini genellikle dini sanrıları olan bireylerin patolojik ifadeleri yoluyla deneyimleyebileceklerinden, bu onları terapötik bir kaynak olarak dine karşı önyargılı hale getirebilir. Üçüncüsü, psikiyatristler ruhsal hastalıkların biyolojik nedenlerine odaklanırlar ve din öznel ve deneysel olmayan olarak görülebilir. Son olarak, dinin bağımlılığa ve suçluluğa neden olduğuna inanan psikiyatristler, dinin terapötik değerini takdir edemeyebilirler.
Psikiyatristler ne yapmalı? Din, İngiliz psikiyatristler için önemlidir çünkü hastalarının çoğu dindar olacaktır - son tahminler, İngiliz nüfusunun yalnızca %12'sinin dinsiz olduğunu ve ateistlerin yalnızca %1,4'ünü oluşturduğunu göstermektedir (Dünya Hristiyan Veritabanı, 2007). Psikiyatrik hastaların bakımında din/maneviyat konusunu ele almanın mantıklı yolları vardır. Müdahaleler arasında manevi bir geçmiş almak, hastanın inançlarına saygı göstermek ve onları desteklemek, inançlara meydan okumak, hastalarla dua etmek ve din adamlarına yönlendirmek yer alır (Referans KoenigKoenig, 2007). (....)" (258)
"Psikiyatristler Hekimler Arasında En Az Dindar
Ülke çapında yapılan bir anket, psikiyatristlerin tüm hekimler arasında en az dindar olan kişiler olduğunu ortaya koydu. Psikiyatri Hizmetleri (Psychiatric Services) dergisinin Eylül sayısında yayınlanan çalışmada, dindar hekimlerin hastalarını bir psikiyatrist veya psikologdan ziyade bir din adamına yönlendirme olasılığının daha yüksek olduğu bulundu. "Psikiyatriyle ilgili bir şey, belki de psikanalizle olan tarihi bağları ve Sigmund Freud gibi erken dönem analistlerinin din karşıtı görüşleri, dindar tıp öğrencilerini bu alanda uzmanlaşmayı seçmekten caydırıyor gibi görünüyor" dedi baş yazar, Chicago Üniversitesi'nde yardımcı tıp profesörü olan Farr Curlin. Curlin ve meslektaşları, geçmişte yaptıkları bir çalışmada çoğu doktorun hastalarla dini tartışmaya istekli olduğunu bildirdi. (...)" (270)
"ABD'li doktorlar arasında en az dindar olanlar psikiyatristler: çalışma
Pazartesi günü yayınlanan bir araştırmaya göre, ABD'li psikiyatristlerin genel olarak diğer doktor türlerine göre Protestan veya Roma Katolik olma olasılıkları daha düşüktür. Pazartesi günü Psikiyatri Hizmetleri (Psychiatric Services) dergisinde yayınlanan araştırmaya göre, psikiyatristlerin Yahudi olma veya dini bir bağlılığa sahip olma olasılıkları ABD'li doktorlara göre daha yüksektir ve Protestan veya Roma Katolik Hristiyan olma olasılıkları daha düşüktür. (...)" (271)
BİR TARTIŞMA;
--------------------
"Psikiyatristlerin çoğunluğu ateist midir?" (272)
***
** Psikiyatristlerin psikopat olması..
-- Psikopat olduğunu keşfeden nörolobilimci psikiyatrist kimdi?
"James H. Fallon
"Din ve ruh sağlığı: Psikiyatristler ne yapmalı?
Özet.. Hastaların dini inançları ve uygulamalarının uzun zamandır patolojik bir temele sahip olduğu düşünülüyor ve psikiyatristler bir asırdan uzun süredir bunları bu ışık altında anlıyor. Ancak son araştırmalar, bazı hastalar için dinin hastalıklarının stresiyle veya iç karartıcı yaşam koşullarıyla başa çıkmalarına yardımcı olabilecek bir kaynak olabileceğini öne süren bulguları ortaya çıkardı. Psikiyatristler bu yeni bilgiyle ne yapıyor? Klinik uygulamalarını nasıl etkiliyor? İngiltere, Kanada ve ABD'deki psikiyatristler üzerinde yapılan çalışmalar, dine karşı yaygın bir önyargının devam ettiğini ve dine hastaların değerlendirilmesi veya bakımına çok az entegre edildiğini gösteriyor. Bu makalede, psikiyatristlerin hastaları tedavi ederken göz önünde bulundurması gereken bir dizi müdahaleyi ele alıyorum. Bunlar arasında manevi bir geçmiş almak, sağlıklı dini inançları desteklemek, sağlıksız inançlara meydan okumak, hastalarla dua etmek (çok seçilmiş vakalarda) ve eğitimli din adamlarıyla istişare, yönlendirme veya ortak terapi yer alıyor. (Koenig, 2007) Din, şifa için güçlü bir kaynak olarak hizmet edebilen veya psikopatolojiyle karmaşık bir şekilde iç içe geçmiş olabilen önemli bir psikolojik ve sosyal faktördür. (....)
Psikiyatristlerin inançları, tutumları ve uygulamaları.. İngiltere, Kanada ve ABD'deki psikiyatristlerin inançları ve klinik uygulamaları üzerine yapılan dört çalışmada temsili örnekler incelenmiştir. İngiliz psikiyatristler üzerinde yapılan bir çalışmada, Neeleman ve King (Referans Neeleman ve King1993) Londra'daki genel ve psikiyatri hastanelerinde çalışan 231 psikiyatriste anket uyguladı: psikiyatristlerin dörtte üçü (%73) hiçbir dini bağlılığa sahip olmadığını bildirdi (%50 ateist veya agnostik), %28'i Tanrı'ya inanıyordu ve %22'si ayda en az bir kez dini törenlere katılıyordu. Ancak, %92'si din ve ruhsal hastalığın bağlantılı olduğuna ve tedavide dini konuların ele alınması gerektiğine inanıyordu ve %42'si dindarlığın ruhsal hastalığa yol açabileceğine inanırken, %61'i ruhsal hastalığa karşı koruyabileceğini söyledi. Psikiyatristlerin uygulamalarına ilişkin olarak, %48'i hastaların dini inançlarını sık sık veya her zaman sorduklarını, ancak üçte ikisi (%66) nadiren veya hiç din adamlarına yönlendirme yapmadıklarını söyledi.
İngiliz psikiyatristler üzerine yapılan ikinci ve daha yeni bir çalışma (Referans Lawrence, Head ve Christodoulou Lawrence ve diğerleri, 2007) yaşlı psikiyatrisinde çalışanlara odaklanmıştır. Dini bağlantıları olup olmadığı sorulduğunda, %58'i olumlu yanıt vermiştir; bu rakam genel psikiyatristler için olandan (Neelam ve King, 1993) çok daha yüksektir. Bunların %73'ü Hristiyan olduklarını söylemiş, ardından Hindu, Müslüman, Sih, Yahudi ve Jain olduklarını söylemişlerdir. Çoğunluk (%92) hastalarının hayatlarında manevi boyutların önemini kabul etmiş ve dörtte biri din görevlisi hizmetine yönlendirmeyi düşünmüştür; ancak manevi danışmanların bireysel vakaların değerlendirilmesi ve yönetimine daha eksiksiz bir şekilde entegre edilmesi nadirdir. Baetz ve diğerleri (Referans Baetz, Griffin ve Bowen2004) Kanada Kraliyet Hekimler ve Cerrahlar Koleji'ne kayıtlı 1204 psikiyatrist ve 157 Kanadalı hastayı araştırdı: Psikiyatristlerin %54'ü hastaların %71'ine kıyasla Tanrı'ya inandığını bildirdi. Psikiyatristlerin dini törenlere katılma veya özel manevi veya dini faaliyetlerde bulunma olasılığı hastalardan önemli ölçüde daha düşüktü. Yarısından azı (%47) psikiyatrik değerlendirmenin bir parçası olarak din/maneviyatı 'sık sık veya her zaman' dahil etmenin uygun olduğunu belirtti ve %50'si bunu sık sık veya her zaman yaptı (ancak hastaların yalnızca %17'si psikiyatristlerinin bunu sık sık veya her zaman yaptığını söyledi). Din adamı sevkine ilişkin olarak, %55'i en azından ara sıra yaptıklarını söyledi (ancak hastaların %83'ü psikiyatristlerinin bunu asla yapmadığını bildirdi). Hastaların %53'ü tedavilerinde din/maneviyatın ele alınmasının önemli olduğunu söylerken, %47'si psikiyatristlerinin dini yönelimlerini bilmenin önemli olduğunu düşünüyor ve %24'ü psikiyatrist seçiminde bunun bir husus olduğunu söylüyor.
ABD'de Curlin ve arkadaşları (Referans Curlin, Odell ve Lawrence2007a,Referans Curlin, Lawrence ve Odellb) psikiyatristler üzerinde bir çalışma yürüttüler ve bunları diğer uzmanlık alanlarındaki hekimlerle karşılaştırdılar. ABD genelinde sistematik olarak birden fazla uzmanlık alanından 1144 hekim belirlendi ve bunların 100'ü psikiyatristti. Diğer hekimlerle karşılaştırıldığında, psikiyatristlerin Yahudi olma olasılığı daha yüksekti (%29'a karşı %13), dini bir bağlantıları yoktu (%17'ye karşı %10), Tanrı'ya inanma olasılıkları daha düşüktü (%65'e karşı %77), ayda en az iki kez dini törenlere katılma olasılıkları daha düşüktü (%29'a karşı %47) ve güç ve destek için Tanrı'ya güvenme olasılıkları daha düşüktü (%36'ya karşı %49).
Klinik uygulamalar açısından, psikiyatristlerin %93'ü (diğer doktorların %53'ü) bir hastanın dini/maneviyatı hakkında soru sormanın genellikle veya her zaman uygun olduğunu ve %87'si bunu genellikle veya her zaman yaptıklarını söyledi (diğer doktorların %49'u); psikiyatristlerin yalnızca %6'sı hastalarla nadiren dua ettiklerini söyledi (diğer doktorların %20'si). Bahsedilen çalışmalar mevcut tutum ve uygulamalara yakın bir şeyi temsil ediyorsa, o zaman neden böyle? Neeleman ve Persaud (Referans Neeleman ve Persaud1995) bazı cevaplar sağlar. Birincisi, psikiyatristler hastalarından daha az dindardır ve bu nedenle hastaların hastalıklarıyla başa çıkmalarına yardımcı olmada dinin değerini takdir etmeyebilirler. İkincisi, psikiyatristler dini genellikle dini sanrıları olan bireylerin patolojik ifadeleri yoluyla deneyimleyebileceklerinden, bu onları terapötik bir kaynak olarak dine karşı önyargılı hale getirebilir. Üçüncüsü, psikiyatristler ruhsal hastalıkların biyolojik nedenlerine odaklanırlar ve din öznel ve deneysel olmayan olarak görülebilir. Son olarak, dinin bağımlılığa ve suçluluğa neden olduğuna inanan psikiyatristler, dinin terapötik değerini takdir edemeyebilirler.
Psikiyatristler ne yapmalı? Din, İngiliz psikiyatristler için önemlidir çünkü hastalarının çoğu dindar olacaktır - son tahminler, İngiliz nüfusunun yalnızca %12'sinin dinsiz olduğunu ve ateistlerin yalnızca %1,4'ünü oluşturduğunu göstermektedir (Dünya Hristiyan Veritabanı, 2007). Psikiyatrik hastaların bakımında din/maneviyat konusunu ele almanın mantıklı yolları vardır. Müdahaleler arasında manevi bir geçmiş almak, hastanın inançlarına saygı göstermek ve onları desteklemek, inançlara meydan okumak, hastalarla dua etmek ve din adamlarına yönlendirmek yer alır (Referans KoenigKoenig, 2007). (....)" (258)
"Psikiyatristler Hekimler Arasında En Az Dindar
Ülke çapında yapılan bir anket, psikiyatristlerin tüm hekimler arasında en az dindar olan kişiler olduğunu ortaya koydu. Psikiyatri Hizmetleri (Psychiatric Services) dergisinin Eylül sayısında yayınlanan çalışmada, dindar hekimlerin hastalarını bir psikiyatrist veya psikologdan ziyade bir din adamına yönlendirme olasılığının daha yüksek olduğu bulundu. "Psikiyatriyle ilgili bir şey, belki de psikanalizle olan tarihi bağları ve Sigmund Freud gibi erken dönem analistlerinin din karşıtı görüşleri, dindar tıp öğrencilerini bu alanda uzmanlaşmayı seçmekten caydırıyor gibi görünüyor" dedi baş yazar, Chicago Üniversitesi'nde yardımcı tıp profesörü olan Farr Curlin. Curlin ve meslektaşları, geçmişte yaptıkları bir çalışmada çoğu doktorun hastalarla dini tartışmaya istekli olduğunu bildirdi. (...)" (270)
"ABD'li doktorlar arasında en az dindar olanlar psikiyatristler: çalışma
Pazartesi günü yayınlanan bir araştırmaya göre, ABD'li psikiyatristlerin genel olarak diğer doktor türlerine göre Protestan veya Roma Katolik olma olasılıkları daha düşüktür. Pazartesi günü Psikiyatri Hizmetleri (Psychiatric Services) dergisinde yayınlanan araştırmaya göre, psikiyatristlerin Yahudi olma veya dini bir bağlılığa sahip olma olasılıkları ABD'li doktorlara göre daha yüksektir ve Protestan veya Roma Katolik Hristiyan olma olasılıkları daha düşüktür. (...)" (271)
BİR TARTIŞMA;
--------------------
"Psikiyatristlerin çoğunluğu ateist midir?" (272)
***
** Psikiyatristlerin psikopat olması..
-- Psikopat olduğunu keşfeden nörolobilimci psikiyatrist kimdi?
"James H. Fallon
(18
Ekim 1947 - 20 Kasım 2023) Amerikalı bir nörobilimciydi. Kaliforniya
Üniversitesi, Irvine Tıp Fakültesi'nde psikiyatri ve insan davranışı
profesörü ve anatomi ve nörobiyoloji alanında emekli profesördü.
Araştırma ilgi alanları arasında yetişkin kök hücreleri, kimyasal
nöroanatomi ve devreler, yüksek beyin fonksiyonları ve beyin görüntüleme
yer alıyordu. Psikopatinin nörolojik ve genetik korelasyonlarına sahip
olduğunu belirten Fallon, kendisini "sosyal psikopat" olarak
sınıflandırdı. Ekim 2013'te kitabı İçerideki Psikopat: Bir
Nörobilimcinin Beynin Karanlık Tarafına Kişisel Yolculuğu Güncel (The
Psychopath Inside: A Neuroscientist's Personal Journey into the Dark
Side of the Brain Current) tarafından yayımlandı. (Penguin tarafından
satın alındı).
Akademik.. (...) Fallon, TGF alfa ve epidermal büyüme faktörünün keşifleri de dahil olmak üzere çeşitli nörobilimsel konulara önemli bilimsel katkılarda bulunmuştur. Yaralı beyinde büyüme faktörleri kullanarak yetişkin kök hücrelerinin büyük ölçekli uyarılmasını gösteren ilk kişi olmuştur. Ayrıca şizofreni, Parkinson hastalığı, Alzheimer hastalığı ve nikotin ve kokain bağımlılığında düşmanlık ve cinsiyetin rolleri alanlarında da katkılarda bulunmuştur. Beyindeki dopamin, norepinefrin, opioid peptitlerin temel biyolojisi, hayvanlarda ve insanlarda korteks, limbik sistem ve bazal ganglionların bağlantıları üzerine yaptığı araştırmalarla anılmıştır. Pozitron emisyon tomografisi kullanarak insan beyni görüntüleme, manyetik rezonans görüntüleme, difüzyon tensör görüntüleme traktografi teknikleri ve yeni görüntüleme genetiği alanında yayınlar yapmıştır.
Diğer çalışma.. (...) Fallon, 18 Kasım 2009'da, terörizm, savaş ve şiddetin sürekli yaşandığı dünya bölgelerindeki kuşaklar arası şiddet teorisini inceleyen CBS suç draması dizisi Suçlu Zihinler'de (Criminal Minds) kendisi olarak göründü. Hem Fallon hem de ailesi, potansiyel şiddetle ilişkili beyin ve genetik kalıplar için işlevsel beyin görüntüleme ve genetik analizlerden geçti. Fallon, kendisinin psikopatinin nörolojik ve genetik korelasyonlarına sahip olduğunu keşfettiği BBC yapımı İyi misin yoksa Kötü müsün?'de (Are You Good or Evil? ) yer aldı. Fallon, hayatında, özellikle gençken duyarsız davranışlar sergilemesine rağmen, çocukluktaki olumlu deneyimlerinin şiddete ve duygusal sorunlara karşı olası genetik zaafları ortadan kaldırdığına inandığını belirtti. Fallon politik olarak bir liberteryen, dinsel olarak ise bir agnostikti.." James H. Fallon (18 Ekim 1947 - 20 Kasım 2023)" (274)
Akademik.. (...) Fallon, TGF alfa ve epidermal büyüme faktörünün keşifleri de dahil olmak üzere çeşitli nörobilimsel konulara önemli bilimsel katkılarda bulunmuştur. Yaralı beyinde büyüme faktörleri kullanarak yetişkin kök hücrelerinin büyük ölçekli uyarılmasını gösteren ilk kişi olmuştur. Ayrıca şizofreni, Parkinson hastalığı, Alzheimer hastalığı ve nikotin ve kokain bağımlılığında düşmanlık ve cinsiyetin rolleri alanlarında da katkılarda bulunmuştur. Beyindeki dopamin, norepinefrin, opioid peptitlerin temel biyolojisi, hayvanlarda ve insanlarda korteks, limbik sistem ve bazal ganglionların bağlantıları üzerine yaptığı araştırmalarla anılmıştır. Pozitron emisyon tomografisi kullanarak insan beyni görüntüleme, manyetik rezonans görüntüleme, difüzyon tensör görüntüleme traktografi teknikleri ve yeni görüntüleme genetiği alanında yayınlar yapmıştır.
Diğer çalışma.. (...) Fallon, 18 Kasım 2009'da, terörizm, savaş ve şiddetin sürekli yaşandığı dünya bölgelerindeki kuşaklar arası şiddet teorisini inceleyen CBS suç draması dizisi Suçlu Zihinler'de (Criminal Minds) kendisi olarak göründü. Hem Fallon hem de ailesi, potansiyel şiddetle ilişkili beyin ve genetik kalıplar için işlevsel beyin görüntüleme ve genetik analizlerden geçti. Fallon, kendisinin psikopatinin nörolojik ve genetik korelasyonlarına sahip olduğunu keşfettiği BBC yapımı İyi misin yoksa Kötü müsün?'de (Are You Good or Evil? ) yer aldı. Fallon, hayatında, özellikle gençken duyarsız davranışlar sergilemesine rağmen, çocukluktaki olumlu deneyimlerinin şiddete ve duygusal sorunlara karşı olası genetik zaafları ortadan kaldırdığına inandığını belirtti. Fallon politik olarak bir liberteryen, dinsel olarak ise bir agnostikti.." James H. Fallon (18 Ekim 1947 - 20 Kasım 2023)" (274)
"Tıp: Akıl Şarlatanları
- Utangaç, melankolik bir üniversite öğrencisi dertlerini bir şarlatan "psikoloğa" götürdü. Şarlatan ona halk önünde konuşma kursuna kaydolmasını ve dertlerini sınıfa anlatmasını söyledi. Öğrenci bunu denedi, dayanamadı ve daha sonra intihar etti.
- Bir anne, on bir yaşındaki "sorunlu çocuğu" için başka bir akıl şarlatanına danıştı. Şarlatan, çocuğunu sıkı bir disiplin alacağı bir yatılı okula göndermeyi önerdi. Cezadan çok sevgiye ihtiyaç duyan çocuk, belki de tedavisi olmayan bir akıl hastası haline geldi.
- Bir eş, kocasıyla anlaşamadığı için başka bir şarlatanına danıştı. "Danışman" başka bir adamla cinsel ilişkiye girmesini önerdi ve evlilik sona erdi.
Bu ve akıl şarlatanlarının kurbanlarının diğer vaka geçmişleri, Amerikan Tabipler Birliği Dergisi editörü Dr. Morris Fishbein tarafından Kadının Ev Yoldaşı'nın (Woman’s Home Companion) güncel sayısında anlatılıyor. Dr. Fishbein şöyle diyor: “Akıl hastanelerimiz, ceza infaz kurumlarımız ve evet, mezarlıklarımız, psikolojik uygulayıcılar için yalnızca mantıklı standartlar talep etseydik orada olmayacak birçok sakini barındırıyor.” Fishbein, yaklaşık 3.500 bilimsel olarak eğitilmiş pratisyen psikolog ve psikiyatrist olduğunu söylüyor. Ancak en az 25.000 kişi daha var—“çoğu şarlatan”— ve bunlar, insanın miras aldığı her türlü psişik hastalığı iyileştirebileceklerini söylüyorlar. Halk artık bu psikolojik şarlatanlara yılda 375 milyon dolar ödüyor.
Fishbein’in reçetesi: Amerikan Psikiyatri Birliği, Amerikan Psikoloji Birliği, Ulusal Mesleki Rehberlik Birliği tarafından standartlar belirlensin ve uygulayıcılar sertifikalandırılsın. Tüm 48 eyaletin* bu standartları yasayla desteklemesi konusunda ikna edilmesinin sorun olmayacağını düşünüyor. Bir şehir, eyaletin harekete geçmesini beklemedi. San Diego geçen ay psikologları, "evlilik danışmanlarını" vb. düzenleyen bir yönetmelik yürürlüğe koydu. Beş üyeli bir şehir komisyonu, uygulama lisansı almak için gerekenleri belirledi: iyi ahlaki karakter, psikoloji veya ilgili alanlarda iki yıllık lisansüstü eğitim veya eşdeğeri, artı uygun denetim altında iki yıllık deneyim. Komisyon geçen hafta bir başvuruyu reddetti ve bir başvuruyu (komisyon üyelerinden birine) kabul etti. Birkaç başvuru daha beklemede. Dolaylı bir etki: San Diego telefon rehberi artık yedi yerine yalnızca dört "psikolog" listeliyor. Virginia, psikologlara lisans veriyor, "iyi ahlaki duruşa" sahip olmalarını, psikolojide Doktora derecesine sahip olmalarını, beş yıllık klinik deneyime sahip olmalarını gerektiriyor. Connecticut psikologlara "sertifika veriyor" ancak lisans vermiyor, psikolojide doktora derecesi ve iki yıllık deneyim gerektiriyor." (311)
- Utangaç, melankolik bir üniversite öğrencisi dertlerini bir şarlatan "psikoloğa" götürdü. Şarlatan ona halk önünde konuşma kursuna kaydolmasını ve dertlerini sınıfa anlatmasını söyledi. Öğrenci bunu denedi, dayanamadı ve daha sonra intihar etti.
- Bir anne, on bir yaşındaki "sorunlu çocuğu" için başka bir akıl şarlatanına danıştı. Şarlatan, çocuğunu sıkı bir disiplin alacağı bir yatılı okula göndermeyi önerdi. Cezadan çok sevgiye ihtiyaç duyan çocuk, belki de tedavisi olmayan bir akıl hastası haline geldi.
- Bir eş, kocasıyla anlaşamadığı için başka bir şarlatanına danıştı. "Danışman" başka bir adamla cinsel ilişkiye girmesini önerdi ve evlilik sona erdi.
Bu ve akıl şarlatanlarının kurbanlarının diğer vaka geçmişleri, Amerikan Tabipler Birliği Dergisi editörü Dr. Morris Fishbein tarafından Kadının Ev Yoldaşı'nın (Woman’s Home Companion) güncel sayısında anlatılıyor. Dr. Fishbein şöyle diyor: “Akıl hastanelerimiz, ceza infaz kurumlarımız ve evet, mezarlıklarımız, psikolojik uygulayıcılar için yalnızca mantıklı standartlar talep etseydik orada olmayacak birçok sakini barındırıyor.” Fishbein, yaklaşık 3.500 bilimsel olarak eğitilmiş pratisyen psikolog ve psikiyatrist olduğunu söylüyor. Ancak en az 25.000 kişi daha var—“çoğu şarlatan”— ve bunlar, insanın miras aldığı her türlü psişik hastalığı iyileştirebileceklerini söylüyorlar. Halk artık bu psikolojik şarlatanlara yılda 375 milyon dolar ödüyor.
Fishbein’in reçetesi: Amerikan Psikiyatri Birliği, Amerikan Psikoloji Birliği, Ulusal Mesleki Rehberlik Birliği tarafından standartlar belirlensin ve uygulayıcılar sertifikalandırılsın. Tüm 48 eyaletin* bu standartları yasayla desteklemesi konusunda ikna edilmesinin sorun olmayacağını düşünüyor. Bir şehir, eyaletin harekete geçmesini beklemedi. San Diego geçen ay psikologları, "evlilik danışmanlarını" vb. düzenleyen bir yönetmelik yürürlüğe koydu. Beş üyeli bir şehir komisyonu, uygulama lisansı almak için gerekenleri belirledi: iyi ahlaki karakter, psikoloji veya ilgili alanlarda iki yıllık lisansüstü eğitim veya eşdeğeri, artı uygun denetim altında iki yıllık deneyim. Komisyon geçen hafta bir başvuruyu reddetti ve bir başvuruyu (komisyon üyelerinden birine) kabul etti. Birkaç başvuru daha beklemede. Dolaylı bir etki: San Diego telefon rehberi artık yedi yerine yalnızca dört "psikolog" listeliyor. Virginia, psikologlara lisans veriyor, "iyi ahlaki duruşa" sahip olmalarını, psikolojide Doktora derecesine sahip olmalarını, beş yıllık klinik deneyime sahip olmalarını gerektiriyor. Connecticut psikologlara "sertifika veriyor" ancak lisans vermiyor, psikolojide doktora derecesi ve iki yıllık deneyim gerektiriyor." (311)
TARTIŞMALAR;
-----------------------------
"Bir psikopat iyi bir psikiyatrist olabilir mi?
"Psikopatlar kesinlikle psikiyatrist ve psikolog olabilirler, ancak tamamen güvenilmez olanlar. Hervey Cleckely, psikopatlar hakkında çığır açan kitabı 'Akıl sağlığı maskesi'nde (The mask of sanity), sarhoşluk çılgınlıklarına girmeden önce maskesini yalnızca sınırlı bir süre takabilen psikopat bir psikiyatristin karakter çalışmasını ele alıyor ve Martha Stout, 'Yandaki sosyopat (The sociopath next door)' kitabında hastasını kasıtlı olarak mahveden psikopat bir psikoloğun kısa bir öyküsünü anlatıyor. Robert Hare şunları belirtiyor:
"Avukat, doktor, psikiyatrist olarak oldukça iyi işlev görüyorlar gibi görünüyorlar... Bu kişiler, ortalama bir suçlu psikopat kadar benmerkezci, duygusuz ve manipülatiftirler; ancak zekaları, aile geçmişleri, sosyal becerileri ve koşulları, normallik görüntüsü oluşturmalarına ve istediklerini nispeten dokunulmaz bir şekilde elde etmelerine olanak tanır." -Hare, Robert D., Vicdansız: Aramızdaki Psikopatların Rahatsız Edici Dünyası (Without Conscience: The Disturbing World of the Psychopaths Among Us) (s. 113). Guilford Yayınları. Kindle Sürümü..
Psikopatlar empati kuramazlar - bu tanı kriterlerinden biridir. Ancak, kafamızın içinde belirli bir seviyede neler olup bittiğini anlamak olan SOĞUK entelektüel empati kurabilirler. Ayrıca duyguları da pek yoktur, bu yüzden ne hissettiğimizi bilmezler ama ne hissettiğimizi BİLİYORMUŞ gibi davranabilirler ve tüm doğru kelimeleri kullanabilirler.
"Psikopatlar çoğu insanın deneyimlediği duygu yelpazesini ve derinliğini hissetmeseler de, başkalarının "duygular" denen bir şeye sahip olduğunu anlarlar. Hatta bazıları kurbanlarını daha iyi manipüle edebilmek için duyguları taklit etmeyi öğrenmek için zaman ayırabilir. Ancak bunu yüzeysel bir seviyede yaparlar ve eğitimli gözlemciler bazen farkı anlayabilirler..." -‘Takım Elbiseli Yılanlar: Psikopatlar İşe Gittiğinde (Snakes in Suits: When Psychopaths Go to Work)’ Ciltsiz – 7 Haziran 2007 Dr. Paul Babiak, Dr. Robert D. Hare. Bu kitap, iş yerindeki yüksek işlevli psikopatlar hakkında çığır açıcı içgörüler sunar. En üst düzey klinik personelin yaklaşık %4'ü psikopattır. (‘Kurumsal psikopati: yürüyüş konuşuyor (Corporate psychopathy: talking the walk)’, Babiak, Neumann ve Hare, 2010). .
Psikopatlar iyi psikiyatristler mi olacak? İyi bir psikiyatristin maskesini takabilirler -en azından geçici olarak - ancak vicdanları olmadan, duyguları çok az, hastaların kafalarında neler olup bittiğine dair GERÇEK bir anlayışları olmadan, kurnaz ve manipülatif olmalarının yanı sıra (manipülatif olmak tanı kriterlerinin bir parçasıdır) ve hastalarını her an sinsice yıkıma doğru çevirmeye istekli ve yetenekli oldukları için etkili bir şekilde ölümcül psikiyatristlerdir. Ve psikopatlar 'üstün' oldukları ve güç ve kontrolü sevdikleri için hastalarının bir kısmını bir şekilde kasıtlı olarak yok etmeleri neredeyse kaçınılmazdır.
Psikopatlar, güvenimizi kazanmak için yalanlar ve ince dezenformasyonlar karıştırırken kendilerini sevimli, açık sözlü, dürüst ve dürüst (bir 'maske') olarak sunarlar. Şimdi bizi manipüle ediyorlar. Ayrıca neye inanacağımızı bilemeyene kadar şüphe ve kafa karışıklığı yaratırlar ve 'karalama kampanyalarıyla' tehdit olarak gördüklerini zayıflatırlar ve itibarsızlaştırırlar.
Genel nüfusun yaklaşık %1'i ve üst düzey kurumsal personelin %4'ü psikopattır. ('Kurumsal psikopati: yürüyüş konuşuyor (Corporate psychopathy: talking the walk)', Babiak, Neumann ve Hare). Totaliter devletlerde psikopatların %1'i, aşırı patolojik insanlardan oluşan %5'lik bir 'asil sınıfı' ve düşük vicdanlı insanlardan oluşan %12'lik bir 'orta sınıfı' kontrol eder (%17'si Uçan Maymunlar "Flying Monkeys"), bu yüzden tüm totaliter devletler farklı 'ideolojik maskelerinin' ardında aynı görünür ve demokrasiler ancak vatandaşları psikolojik konularda eğitilirse ayakta kalabilir. ('Politik Poneroloji (Political Ponerology)', A. Lobaczewski). Psikopatların maskeleri, 'ilişkileri', psikopatlara ve iş yerindeki psikopatlara karşı savunmalar hakkında daha fazla bilgi edinmek için Quora sayfamı ziyaret edin Richard Smith." -Richard Smith, 6 yıl önce (a)" (275)
-----------------------------
"Bir psikopat iyi bir psikiyatrist olabilir mi?
"Psikopatlar kesinlikle psikiyatrist ve psikolog olabilirler, ancak tamamen güvenilmez olanlar. Hervey Cleckely, psikopatlar hakkında çığır açan kitabı 'Akıl sağlığı maskesi'nde (The mask of sanity), sarhoşluk çılgınlıklarına girmeden önce maskesini yalnızca sınırlı bir süre takabilen psikopat bir psikiyatristin karakter çalışmasını ele alıyor ve Martha Stout, 'Yandaki sosyopat (The sociopath next door)' kitabında hastasını kasıtlı olarak mahveden psikopat bir psikoloğun kısa bir öyküsünü anlatıyor. Robert Hare şunları belirtiyor:
"Avukat, doktor, psikiyatrist olarak oldukça iyi işlev görüyorlar gibi görünüyorlar... Bu kişiler, ortalama bir suçlu psikopat kadar benmerkezci, duygusuz ve manipülatiftirler; ancak zekaları, aile geçmişleri, sosyal becerileri ve koşulları, normallik görüntüsü oluşturmalarına ve istediklerini nispeten dokunulmaz bir şekilde elde etmelerine olanak tanır." -Hare, Robert D., Vicdansız: Aramızdaki Psikopatların Rahatsız Edici Dünyası (Without Conscience: The Disturbing World of the Psychopaths Among Us) (s. 113). Guilford Yayınları. Kindle Sürümü..
Psikopatlar empati kuramazlar - bu tanı kriterlerinden biridir. Ancak, kafamızın içinde belirli bir seviyede neler olup bittiğini anlamak olan SOĞUK entelektüel empati kurabilirler. Ayrıca duyguları da pek yoktur, bu yüzden ne hissettiğimizi bilmezler ama ne hissettiğimizi BİLİYORMUŞ gibi davranabilirler ve tüm doğru kelimeleri kullanabilirler.
"Psikopatlar çoğu insanın deneyimlediği duygu yelpazesini ve derinliğini hissetmeseler de, başkalarının "duygular" denen bir şeye sahip olduğunu anlarlar. Hatta bazıları kurbanlarını daha iyi manipüle edebilmek için duyguları taklit etmeyi öğrenmek için zaman ayırabilir. Ancak bunu yüzeysel bir seviyede yaparlar ve eğitimli gözlemciler bazen farkı anlayabilirler..." -‘Takım Elbiseli Yılanlar: Psikopatlar İşe Gittiğinde (Snakes in Suits: When Psychopaths Go to Work)’ Ciltsiz – 7 Haziran 2007 Dr. Paul Babiak, Dr. Robert D. Hare. Bu kitap, iş yerindeki yüksek işlevli psikopatlar hakkında çığır açıcı içgörüler sunar. En üst düzey klinik personelin yaklaşık %4'ü psikopattır. (‘Kurumsal psikopati: yürüyüş konuşuyor (Corporate psychopathy: talking the walk)’, Babiak, Neumann ve Hare, 2010). .
Psikopatlar iyi psikiyatristler mi olacak? İyi bir psikiyatristin maskesini takabilirler -en azından geçici olarak - ancak vicdanları olmadan, duyguları çok az, hastaların kafalarında neler olup bittiğine dair GERÇEK bir anlayışları olmadan, kurnaz ve manipülatif olmalarının yanı sıra (manipülatif olmak tanı kriterlerinin bir parçasıdır) ve hastalarını her an sinsice yıkıma doğru çevirmeye istekli ve yetenekli oldukları için etkili bir şekilde ölümcül psikiyatristlerdir. Ve psikopatlar 'üstün' oldukları ve güç ve kontrolü sevdikleri için hastalarının bir kısmını bir şekilde kasıtlı olarak yok etmeleri neredeyse kaçınılmazdır.
Psikopatlar, güvenimizi kazanmak için yalanlar ve ince dezenformasyonlar karıştırırken kendilerini sevimli, açık sözlü, dürüst ve dürüst (bir 'maske') olarak sunarlar. Şimdi bizi manipüle ediyorlar. Ayrıca neye inanacağımızı bilemeyene kadar şüphe ve kafa karışıklığı yaratırlar ve 'karalama kampanyalarıyla' tehdit olarak gördüklerini zayıflatırlar ve itibarsızlaştırırlar.
Genel nüfusun yaklaşık %1'i ve üst düzey kurumsal personelin %4'ü psikopattır. ('Kurumsal psikopati: yürüyüş konuşuyor (Corporate psychopathy: talking the walk)', Babiak, Neumann ve Hare). Totaliter devletlerde psikopatların %1'i, aşırı patolojik insanlardan oluşan %5'lik bir 'asil sınıfı' ve düşük vicdanlı insanlardan oluşan %12'lik bir 'orta sınıfı' kontrol eder (%17'si Uçan Maymunlar "Flying Monkeys"), bu yüzden tüm totaliter devletler farklı 'ideolojik maskelerinin' ardında aynı görünür ve demokrasiler ancak vatandaşları psikolojik konularda eğitilirse ayakta kalabilir. ('Politik Poneroloji (Political Ponerology)', A. Lobaczewski). Psikopatların maskeleri, 'ilişkileri', psikopatlara ve iş yerindeki psikopatlara karşı savunmalar hakkında daha fazla bilgi edinmek için Quora sayfamı ziyaret edin Richard Smith." -Richard Smith, 6 yıl önce (a)" (275)
Bunlar da diğer bazı tartışmalar;
---------------------------------
-Neden bu kadar çok tıp uzmanı psikopat? (276) (278)
-Bir psikoloğun psikopat olması yaygın mıdır? (277)
-Bazı doktorlar psikopat mı? (279)
-Cerrahların çoğunun psikopat olduğu doğru mu? (280)
-Psikopatlar iyi doktor/cerrah olur mu? (281)
-Psikopatlar psikolog olmak için en iyi kişiler midir? (282)
-Bir psikopat psikolog olarak kariyer yapabilir mi? (283)
-Psikopatlar mükemmel doktor olabilirler mi? (284)
- Bir psikopat neden bir doktor/uzman tarafından teşhis edilmek istesin ki? Bu, hedefin sırtına binmesine izin vermek değil midir? (285)
-Doktorlar psikopat ya da katil olabilir mi? (286)
-Birisi psikopat tıp doktoru olabilir mi? (287)
-Bir psikopat iyi bir hekim olabilir mi? (288)
-Bir psikopat psikolog olarak kariyer yapabilir mi? (289)
- Bir psikopat anestezi olmadan kendi üzerinde ameliyat yapmak zorunda kalsaydı, aklından neler geçerdi? Tahminimce "Bunu yapmalıyım" gibi bir şey olurdu. (290)
***
-Bir psikoloğun psikopat olması yaygın mıdır? (277)
-Bazı doktorlar psikopat mı? (279)
-Cerrahların çoğunun psikopat olduğu doğru mu? (280)
-Psikopatlar iyi doktor/cerrah olur mu? (281)
-Psikopatlar psikolog olmak için en iyi kişiler midir? (282)
-Bir psikopat psikolog olarak kariyer yapabilir mi? (283)
-Psikopatlar mükemmel doktor olabilirler mi? (284)
- Bir psikopat neden bir doktor/uzman tarafından teşhis edilmek istesin ki? Bu, hedefin sırtına binmesine izin vermek değil midir? (285)
-Doktorlar psikopat ya da katil olabilir mi? (286)
-Birisi psikopat tıp doktoru olabilir mi? (287)
-Bir psikopat iyi bir hekim olabilir mi? (288)
-Bir psikopat psikolog olarak kariyer yapabilir mi? (289)
- Bir psikopat anestezi olmadan kendi üzerinde ameliyat yapmak zorunda kalsaydı, aklından neler geçerdi? Tahminimce "Bunu yapmalıyım" gibi bir şey olurdu. (290)
***
** Hastaları tedavi etmek, sürdürebilinir bir iş modeli değil (pek karlı bir iş değil..)
"Para ve Tıp: İlaç Şirketleri "Hasta" Bir Anlatıdan Nasıl Kar Ediyor?
ÖZET: İlaç endüstrisini kahraman (salgın sırasında) veya kötü adam (sağlıktan ziyade kâr) olarak tasvir etmek kolaydır. Gerçek daha karmaşıktır ve hangi kampa girerseniz girin, herkes için siyah ve beyaz olmadığını bilin. Bu makale, günümüz Amerikan toplumunda, Büyük İlaç Şirketlerinin gelişirken nüfusun sağlığının düşmeye devam ettiği bir ortamı şekillendiren hem sistemik hem de psikolojik bir avuç faktörü inceliyor.
Reçeteli ilaç kullanan Amerikalıların %70'i arasındaysanız, ilaç şirketlerinin sizin ilaçlarınızı geliştirdiği için minnettar hissedebilirsiniz. Ancak, dünyanın en yüksek ilaç fiyatlarını sizden talep etmesi ve endüstrinin kendi lehlerine siyaseti etkilemek için yaptığı lobi faaliyetleri gibi faktörler nedeniyle Büyük İlaç Şirketlerine karşı olumsuz bir bakış açınız varsa, endişeniz yerindedir. Bu ikilik, Amerikan sağlık hizmetlerinde, özellikle toplumun zihinsel ve fiziksel "sağlık" için ilaçlara olan bağımlılığında var olan derin, sistemik zorluklara işaret ediyor. ABD nüfusu bugün yakın tarihteki herhangi bir zamandan daha fazla ilaç kullanıyor ve ilaç şirketleri bu olgudan kâr sağlıyor.
Örneğin, Amerikan Tabipler Birliği Dergisi'nde (JAMA) yayınlanan 2020 tarihli bir çalışma, Pfizer dahil 35 büyük ilaç şirketinin kârının, Amazon ve Microsoft gibi benzer, ilaç dışı işletmelerin kârının neredeyse iki katı olduğunu buldu. İlaç şirketleri, yeni ilaçların araştırma ve geliştirme (Ar-Ge) ile ilişkili maliyetleri, ABD Gıda ve İlaç Dairesi'nden (FDA) onay almak için karşılaşılan düzenleyici engelleri ve yeni ilaçlar için üretim harcamalarını öne sürerek yüksek kârlarını haklı çıkarıyorlar. Sonuç olarak, sektör ilaç fiyatlarını düzenli olarak artırarak güzel kârlarını garantiliyor. JAMA'da yayınlanan araştırmaya göre, yeni ilaçların bir yıllık tedarikinin ortalama fiyatı 2008'de 2. 115 dolardan 2021'de 180. 000 doların üzerine çıktı. Daha yüksek ilaç fiyatları, sigorta şirketlerinin daha az ilacı kapsaması, primleri yükseltmesi veya size daha yüksek cepten masraflar yüklemesiyle sonuçlanır. (....)" (343)
"Hastalık Kârlıdır ve Sağlık İsyankardır
İlaç satan ilaç şirketlerinin kâr makinesinde bir piyon daha mı olacaksınız yoksa sağlığınızı kendi ellerinize mi alacaksınız? İkincisinin iş için kötü olması nedeniyle, birincisini tercih eden bir toplumda yaşıyoruz. Sağlığınıza öncelik vermeyi seçmek en büyük isyandır. Kendimi sözde "tedavisi olmayan" kronik bir hastalıktan iyileştirdikten sonra, günlük olarak kronik hastalıklarla uğraşan 133 milyondan fazla insan için de aynısını dileyebilirim. Ana akım tıp sistemi beni hayal kırıklığına uğrattı ve hayatımın geri kalanında reçeteli ilaç kullanmam gerektiğini söyledi. Reçeteler tesadüfen beni bir sürü başka hastalık için riske soktu. Ancak fonksiyonel tıp uzmanı ve naturopat yardımıyla, bütünsel bir diyet, egzersiz ve yaşam tarzı değişiklikleriyle durumumu bir kez ve herkes için tersine çevirdim. Ne yazık ki onlar için, tıbbi sistem artık sözde "tedavisi olmayan" hastalığımdan para kazanamıyor. Aynı şey şahsen ve çevrimiçi olarak tanıştığım binlerce kişi için de geçerli. Çocukluğumdan beri durumum hakkında bana söylenen yalanları çözme süreci, modern sağlık sisteminin sağlığımızla hiç ilgilenmediğini anlamamı sağladı. (....)" (344)
"Goldman Sachs biyoteknoloji araştırma raporunda şu soruyu soruyor: ‘Hastaları iyileştirmek sürdürülebilir bir iş modeli mi?’
Goldman Sachs analistleri, özellikle öncü "gen terapisi" tedavisine dahil olan biyoteknoloji şirketleri için hassas bir konuya değinmeye çalıştı: Tedaviler uzun vadede iş için kötü olabilir. Analistler, 10 Nisan tarihli "Genom Devrimi" başlıklı raporda "Hastaları tedavi etmek sürdürülebilir bir iş modeli mi? " diye soruyor. "Tek seferlik tedaviler sunma potansiyeli, gen terapisi, genetik olarak tasarlanmış hücre terapisi ve gen düzenlemenin en çekici yönlerinden biridir. Ancak, bu tür tedaviler tekrarlayan gelir ile kronik terapiler açısından çok farklı bir bakış açısı sunuyor" diye yazdı analist Salveen Richter Salı günü müşterilerine yazdığı notta. "Bu öneri hastalar ve toplum için muazzam bir değer taşısa da, sürdürülebilir nakit akışı arayan genom tıbbı geliştiricileri için bir zorluk teşkil edebilir." (....)" (345)
"Tedaviler ilaç sektörü için kötü müdür?
Goldman Sachs, 'tek seferlik tedaviler' sunma potansiyelini biyoteknolojinin en çekici yönlerinden biri olarak adlandırıyor. Goldman Sachs'ın bir raporu, biyoteknoloji şirketlerine 'tedavi' sorununa üç çözüm öneriyor.. "Hastaları iyileştirmek sürdürülebilir bir iş modeli midir?" Bu kışkırtıcı soru, Goldman Sachs'ın Biyoteknoloji üzerine İnovasyondaki Profiller: Genom Devrimi (Profiles in Innovation: The Genome Revolution) adlı araştırma raporunun 38. sayfasında sorulmuştur. Şirketin yatırım analistleri tarafından yazılan belge, gen terapisi gibi yeni genetik teknolojilere karlı ilaç yatırımları yapmak için gereken soğuk hesaplamalara bir bakış sağlamıştır; burada kusurlu bir genin değiştirilmesi bir hastalığı iyileştirebilir. Analistler, "'Tek seferlik tedaviler' sunma potansiyeli, gen terapisinin, genetik olarak tasarlanmış hücre terapisinin ve gen düzenlemenin en çekici yönlerinden biridir" diye yazmıştır. "Bu öneri hastalar ve toplum için muazzam bir değer taşısa da, sürdürülebilir nakit akışı arayan genom tıbbı geliştiricileri için bir zorluk teşkil edebilir." (...)" (346)
"Resmî! Hastaları İyileştirmek İş İçin Kötüdür
— Milton Packer, kâr odaklı ilaç geliştirmenin nihai sonucunu anlatıyor.. İlaç şirketleri günümüzde sadece iki tedavi alanında yeni ilaçlar geliştiriyor: kanser ve nadir hastalıklar. Neden? Ödeyiciler tarafından fahiş fiyatlandırmanın tolere edildiği tek tedavi alanları bunlar. Ne kadar fahişten bahsediyoruz? Kanser ve nadir hastalıklar için çoğu yeni ilaç, hasta başına yılda 400.000 doların üzerinde fiyatlandırılıyor. Bazı ilaçlar tedavi başına 1 milyon dolardan fiyatlandırılıyor. Ve fiyatlar yükselmeye devam ediyor. Bu fiyatlandırma uygulamasından kim kaybediyor? Kanser veya nadir hastalıkları olan hastaların en çok acı çekme ihtimalinin olduğunu düşünebilirsiniz. Ancak bu doğru değil. (....)" (347)
***
**Hristiyanlıkta, "İlaçsız tedavi yöntemleri"ne bir bakış..
Akıl Hastalıkları Tedavileri "Mental Illness cures": Etiyolojik Tanısal Anlık Tablo "Etiological Diagnostic Snapsheet" (EDS-7).. Kendi Kendine Yardım İncil Psikiyatrisi.. Kendi Kendine Test #3.. Giriş: (1-4); "Bu, üç öz testten üçüncüsüdür. Öz test #1'i (DSM-7) veya öz test #2'yi (MMPI-7) tamamlamadıysanız, önce bunları yapın, sonra geri gelip bu son öz testi yapın..
Birinci ve ikinci Psikiyatri Yasaları:
-Psikiyatrik teorem #1: Davranış bir seçimdir. Davranışları kontrol
edin. Faydayı belirleyin..
-Psikiyatrik teorem #2: Psikotik davranış
bir çözümdür. Sorunu belirleyin.."
Deliliğin gizemi, tüm psikiyatrik tanı etiketlerini görmezden gelip İncil'de günah olarak tanımlanan delilikle ilişkili belirli davranışları kontrol listesine odaklandığımızda çözülür. Bu davranışlar tek bir bireyde tanımlandıktan sonra sorulması gereken tek soru şudur: "Bu kişi bu davranışta bulunmaktan hangi kişisel faydayı elde ediyor? ". Cevap daha sonra basit hale gelir: para, sorumluluktan kaçma, sempati, bencillik, ilgi, kontrol, intikam, isyan veya kötülük arzusu vb. Delilik, depresyon ve anksiyete biyolojik veya tıbbi bozukluklar değil, kişisel özgür iradeli ahlaki davranış kalıpları seçimleridir.
"Akıl hastalığı" diyabet veya kanser gibi 'gerçek bir hastalık' değil, "bahar nezlesi" veya "bilgisayar virüsü" gibi mecazi bir terimdir. Bilimsel olarak, 'kötü davranışın, beynin 'kimyasal dengesizlikleri' tarafından yönlendirildiği ve psikiyatrik ilaçlarla düzeltildiği' mitini destekleyen hiçbir kanıt yoktur.
Hıristiyanlar Darwinci evrim teorisindeki birçok hatanın tamamen farkında olsalar da, modern psikiyatrinin, insanın hem beden hem de ruh olarak ikilik içinde olduğunu reddeden %100 evrime dayandığından genellikle tamamen habersizdirler. Psikiyatri, insanı kıvılcımlar ve kimyasallardan oluşan bir çorbadan başka bir şey olarak görmez ve tamamen fizikseldir. Davranışların nedenini biyokimyasal etyolojilerde aramaktan başka çareleri yoktur ve aslında bunu yüzlerce yıldır tam bir başarısızlıkla yapmışlardır." (...)
Sonuç: (1); "Şizofreni, delilik, çılgınlık, başkalarını rahatsız eden (bother), sinirlendiren (annoy), gücendiren, tehdit eden ve kişisel kazanç elde etmek veya bazı kişisel yaşam sorunlarından kaçmak amacıyla kendi sahte gerçekliklerini yaratan günahkar davranışlarda bulunma alışkanlığını edinmeyi seçen bir bireyi tanımlayan eş anlamlı terimlerdir; bunu yalanlar, manipülasyon ve sempati yoluyla başkalarını kontrol ederek, kendi yarattıkları hastalık, acı, zorluk ve kurbanlık duygularını dışa vurarak gerçekleştirirler." (...)" (151)
"Akıl Hastalığı Nedenleri: (MMPI-7) titiz ahlaki ilkeler soruşturması -Test #2
Titiz Ahlaki İlkeler Sorgulaması (MMPI-7).. Kendine Yardım İncil Psikiyatrisi.. Kendine Test #2.... Bu öz-testi nasıl yapacağınıza dair talimatlar: (1); "Bu, üç öz-testten ikincisidir.. ; Öz-test #1'i tamamlamadıysanız, Divine Sin Manual: DSM-7 önce bunu yapın.." Minnesota Çok Yönlü Kişilik Envanteri (MMPI-2 "Minnesota Multiphasic Personality Inventory"), psikologlar ve Çocuk Yardım Dernekleri (CAS "Children's Aid Societies") tarafından hangi akıl hastalığını belirlemek için kullanılan 567 "evet/hayır" testidir. Bir akıl hastalığınız olduğunu varsayar ve amacı hangisi olduğunu belirlemektir. Testi tamamlayan herkese bir akıl hastalığı teşhisi konulabilir. Örneğin, testi uygulayan psikiyatrist, psikolog veya sosyal hizmet görevlisi bile, tamamlanmış testini sahte bir isimle bir meslektaşına verirse, bir akıl hastalığı teşhisi alacaktır. Minnesota Çok Yönlü Kişilik Envanteri'nin (MMPI-2) 567 sorusunun hepsini yanıtlarsanız, bir akıl hastalığı teşhisi almamanız imkansızdır Minnesota Çok Yönlü Kişilik Envanteri (MMPI-2), karmaşık bir anahtar ve algoritmalarla yorumlanır." (....)" (152)
"Akıl Hastalıkları Tedavileri: İncil'deki 155 Günah - Test #1
İlahi Günah Kılavuzu (DSM-7).. Kendine Yardım İncil Psikiyatrisi.. Kendine Test #1.. Psikiyatrik Öz-Test Bölüm 1: İlahi Günah El Kitabı (DSM-7) 155 günahkâr davranışın envanteri: Atasözleri 3:5-8 "Tanrı'nın kurbanları kırık bir ruhtur; kırık ve pişman bir yüreği hor görmezsin, ey Tanrım. " (Mezmur 51:17) "Gerektiği gibi ayık ol ve günah işlemekten vazgeç; çünkü bazıları Tanrı'yı tanımıyor. Bunu senin utanman için söylüyorum. " (1 Korintliler 15:34) ... Giriş: (1); Bu günah öz-yardım kontrol listesi, sorunlarınızın çoğunun nedenini belirleyecek ve şu anda hayatında değişmesi gereken şeyleri belirleyecektir! Kendinize karşı dürüst olun. Ne kadar dürüst olursanız, bu form size o kadar yardımcı olacaktır. Neden seans başına 125 dolar ücret alan ve gerçek değişiklikler yapmanızı asla söylemeyen terapistinize yalan söylemeye devam ediyorsunuz?" (...)" (153)
"İncil Psikiyatrisinin Klinik Ders Kitabı: ana sayfa
Başlamadan önce şunu düşünün; Bilge yaşlı kilise büyüğü şöyle demiştir: "Depresyon, tıbbi bir sorun değil, bir inanç sorunudur." "Delilik, şizofreni, bipolar bozukluk ve depresyonun 'biyolojik bir nedeni' olmadığı için, bu durum Biyopsikiyatriyi Humoral Tıp (Humoral Medicine)'ın yanında Çöp Bilim Onur Listesi (Junk Science Hall of Fame)'ne sürgün ediyor. Psikotik davranış asla cin musallatından kaynaklanmaz, ancak 'basit bir davranış seçimidir.' Bu, psikiyatrik ilaçları ve şokları, tedavi olarak geçersiz kılar. 'Var olduğunu düşünmedikleri bir şeyde uzman olduklarını' iddia eden tüm psikiyatristleri yok eder ("psikiyatrist" kelimesi Yunanca: "ruhun doktoru"dur.. 'doctor of the soul'). Geriye kalan, insan davranışı konusunda tarihi uzmanlar olarak her zaman haklı olan İncil ve Hıristiyanlardır."
"Depresyondan şizofreniye kadar herhangi bir "zihinsel hastalığı" olan herkese, 'kan testleri, beyin taramaları' vb. dahil olmak üzere 'kapsamlı bir fiziksel muayene için, doktorlarından randevu almalarını' şiddetle tavsiye ediyoruz; böylece 'kendilerinde, fiziksel olarak bir sorun olmadığına' kendilerini ikna edebilirler. Unutmayın, herhangi bir zihinsel hastalık veya başka bir insan davranışı için tıbbi test yoktur. Gerçeğe hoş geldiniz. Açık fikirli bir şekilde okuyun. Memleketimde gidebileceğim bir kilise bulun." (...)
İncil Psikiyatrisinin Klinik Ders Kitabı: Kendini Tanılama Sistemi.. Kendinize karşı dürüst olursanız, neden bir psikiyatriste para ödeyesiniz ki! Kendi sorunlarınızı çözmenin önündeki en büyük engel, kendi sefaletinize sebep olmak için yaptığınız katkıları kabul etmektir. Psikiyatristler günahkar davranışlarınızın gerçek bir hastalık olduğuna o kadar ikna olmuşlardır ki, size asla öğüt vermezler, sadece ilaç verirler. (Tıp doktorları sizi diyabetin tedavisi olarak öğütlemezler, sadece sizi tedavi ederler.) Psikologlar ve profesyonel danışmanlar sizin konuşmanızı dinleyerek para kazanırlar ancak ahlak dersi verme, yargılayıcı olma veya özerkliğinizi ihlal etme korkusuyla asla somut öğüt vermezler. Bunun yerine, kendinize bakmanız ve sorunlarınıza kendi çözümlerinizi bulmanız için size koçluk yaparlar. (...)
Yazarın Girişi: "Bu kitabı 2001 yılında şizofreni hastalarının beyninde biyokimyasal nörotransmitter dengesizliği olduğuna dair bilimsel bir kanıt bulunmadığını okuduğumda yazmaya başladım. İlk tepkim, bu ortodoks inancın her yerde bulunması göz önüne alındığında bunu saçma olarak reddetmek oldu! Sonra, evrimin bilimsel gerçeği konusunda Hristiyanlarla tartışan bir ateist olarak kendi deneyimimi hatırladım. İncil'i ilk kez okuduktan ve inanca geldikten kısa bir süre sonra, hala bir natüralist evrimci ve İncil'e inanan bir Hristiyan olmanın bilişsel uyumsuzluğunu hatırlıyorum. Kısa süre sonra evrimin bilimsel olarak test edilebilir bir kanıtı olmadığını ve genetik, fosil kayıtları ve jeolojik sütun gibi test edilebilir kanıtların çoğunun doğrudan yaratılışı ve tufan jeolojisini desteklediğini öğrendim. Bu yıllar önceydi. 2001'de, deliliğin biyokimyasal etiyolojisi efsanesi hakkında ikinci kez şaşkınlığa uğradıktan sonra, deliliği nasıl tanımlayıp tedavi edeceğimize dair tartışma ve rehberlik için Tanrı'nın her şeye yeten rehberine baktım. Birkaç yıl boyunca, İncil'in yaşam ve dindarlıkla ilgili her şeyde tavsiyelerde bulunduğuna inanma ikileminde tekrar sıkıştım, ancak esasen delilikle ilgili tüm konularda sessizdi. İncil, deliliğin etiyolojisi ve tedavilerinin açıkça tartışıldığı MÖ 1550'ye kadar uzandığı gerçeği göz önüne alındığında, neden Hıristiyanların delilikle nasıl başa çıkması gerektiğini açıkça tartışmıyor? Shakespeare zamanından beri deliliğe neyin sebep olduğu ve nasıl tedavi edileceği hakkında yüzlerce kitap yazıldığını fark ettim. Tanrı'nın "her şeye yeten" kitabı olması gereken İncil'de böyle bir tartışmanın olmaması beni rahatsız etti. Sonra bir gün aklıma geldi. Günah "deliliğe" sebep olmaz. Günah deliliktir. Veya başka bir şekilde ifade etmek gerekirse, "Delilik günahkâr bir davranıştır."
Delilik bir davranış seçimidir. DSM'ye daha yakından baktığımda, 300 "zihinsel bozukluğun" her birinin, Hıristiyanların aşina olduğu günlük günahlardan biri veya birkaçının birleşimi temelinde teşhis edildiğini fark ettim. İnandığım bir şeyin (evrim) veya temel bir doktrinin (kutsal yazıların her şeye yeterliliği) İncil ile çelişmesi durumunda, İncil'in doğru olduğuna ve anlayışımın yanlış olduğuna inanmayı seçtiğim için mutluydum. Bugün, İncil'de zihinsel hastalık aradığımda, İncil'in 66 kitabını kapsayan iyi ve kötü insan davranışlarının bir kontrol listesinde her sayfada görüyorum. Delilik bir hastalık değildir. İnsanların girip çıktığı bir varoluş hali de değildir. Delilik, biyopsikolojistlerin zihinsel bozukluk olarak etiketlediği ve İncil'in günah olarak etiketlediği basit bir insan davranışıdır.
Kırık hayatlar ve incinmiş ruhlar için bir üreticinin onarım kılavuzu olarak insana ilham yoluyla ilettiği her şeye yeterli mesajı için Tanrı'ya şükürler olsun. Yaşamımızdaki başarısızlıklarımız için kanını döken ve inancımız uğruna yaşadığımız ortak zorluklar ve zulümler ortasında bize sevgi, umut, huzur, neşe ve gerçek içsel memnuniyet veren İsa Mesih'e şükürler olsun. Psikiyatri ve Psikoloji üniversite profesörleri "normal davranış"ı tanımlamayı reddedip bu tartışmayı felsefe dersine yönlendirirken, Hristiyanlar Pazar okulunda İsa'nın normal davranışın tek siyah beyaz standardı olduğunu öğrenir ve üzerinde dört harf bulunan boncuk bileklikler yaparak kullanmaları gereken tek "Terapötik Danışmanlık Tekniğini" ezberlerler: WWJD. (...)" (141)
"Psikiyatri ve Danışmanlığın Bilimsel Dili..
Star Trek'in (Uzay Yolu) fazörlerden, warp sürücüsünden ve dilithium kristallerinden bahseden bilimsel dili, eksiksiz bir fantezi bilimi sisteminin parçasıdır. Dilin ardındaki bilimsel teori, gerçek bilim kadar karmaşıktır. Tıpkı "Trekler (Trekkies)"in bir fantezi biliminin kurgusal dilini öğrenmek için yıllar harcadığı gibi, psikiyatristler, psikologlar, terapistler ve sosyal hizmet görevlileri de çeşitli "terapi okullarından" ve DSM-5'ten bir dil öğrenmek için yıllar harcadılar..
"Danışmanlık ve terapi hakkında bilmen gereken her şeyi, beş yaşındayken annenden öğrendin. Sıradan Hıristiyanlar, psikiyatristlerden daha iyi psikiyatristler, psikologlardan daha iyi psikologlar ve danışmanlardan daha iyi danışmanlar olurlar!" Giriş: (1-4); "Danışmanlığın Bilimsel Dili: Kendilerini akıllı ve eğitimli göstermek için psikologlar, danışmanlar ve terapistler aslında yaygın, günlük insan davranışlarını tanımlamak için kendi dillerini icat ettiler:
-Bilişsel-Davranışçı terapi; (BDT "Cognitive-Behavioral therapy")
-Güç temelli perspektif terapisi; (SBPT "Strength based perspective therapy")
-Beslenmiş kalp yaklaşım terapisi; (NHAT "Nurtured heart approach therapy")
-Rogerian terapisi; (GT "Rogerian therapy")
-Yansıtıcı dinleme terapisi; (RLT "reflective listening therapy")
-Danışan merkezli terapi; (CCT "client-centered therapy")
-Yönlendirici olmayan terapi; (NDT "non-directive therapy")
-Benmerkezci yem bilgi madenciliği terapisi (Övgülerle serpiştirilmiş geçmiş ve bilgi toplama.); (EDIMT "Egocentric decoy information mining therapy")
-Performans değerlendirme terapisi ("ihtiyacın olanı benden alıyor musun?" diye sorarak "kişiyle birlikte olmak"); (PRT "performance review therapy")
-Çözüm odaklı terapi; (SFT "Solution focused therapy")
-Kısa terapi; (BF "brief therapy")
-Serbest İlişkilendirme terapisi; (FAT "Free Association therapy")
Bunların her biri, tıbbi ve bilimsel görünen ifadelerle sizi "teşhis etmek" için kullanılan basit insan davranışları için karmaşık ve kafa karıştırıcı isimlerdir.. (....)
Günlük davranışlar için bilimsel ve tıbbi görünen isimler: DSM-5 (1-3); "DSM-5, davranışınızın "tıbbi bir sorun, bozukluk ve hastalık" olduğu yanılsamasını yaratmak için Bilimsel ve tıbbi görünen etiketler kullanır. "Küçük Johnny'nin "öfke nöbeti"ni (temper tantrum) tedavi etmek için bir sigorta şirketine fatura kesmek haklı olarak küçümsemeyle karşılanacaktır. Ancak "Bozucu Ruhsal Düzensizlik Bozukluğu (Disruptive Mood Dysregulation Disorder)" adında bilimsel ve tıbbi bir etiket yaratılırsa ve sigorta şirketi çek yazmaya başlar. "Öfke nöbeti" ile "Bozucu Ruh Hali Düzensizliği Bozukluğu" arasında bir fark yoktur, ancak ikincisi bir doktor tarafından tedavi edilmesi gereken bir akıl hastalığı gibi görünür.
İşte modern psikiyatrinin ve DSM-5'in sahtekarlığı ve bağlantısı burada yatar. DSM-5, genellikle İncil'de listelenen 153 günahtan biri olan 300'den fazla günlük insan davranışı kategorisine sahiptir. Günlük davranışlar için tıbbi çağrışımlı isimlerin yüzlerce örneği vardır. Genellikle Yunanca alırlar;
"İncil'e dayalı danışmanlık modeli..
Ücretsiz, üç seanslık, İncil'e dayalı danışmanlık sistemi.. Çalışan bir sistem. "Kişilerarası süreçlerde ustalaşmanın üç aşamasını veya türünü ayırt etmeyi öneriyorum: zorlama, öz yardım ve işbirliği. Zorlama, uyulması en basit kuraldır, öz yardım bir sonraki en zor olanıdır ve işbirliği bunların hepsinden en zorlayıcı olanıdır." (Akıl Hastalığı Efsanesi "The Myth of Mental Illness", Thomas Szasz, 1961 AD, s.213) (....)" (148)
***
Deliliğin gizemi, tüm psikiyatrik tanı etiketlerini görmezden gelip İncil'de günah olarak tanımlanan delilikle ilişkili belirli davranışları kontrol listesine odaklandığımızda çözülür. Bu davranışlar tek bir bireyde tanımlandıktan sonra sorulması gereken tek soru şudur: "Bu kişi bu davranışta bulunmaktan hangi kişisel faydayı elde ediyor? ". Cevap daha sonra basit hale gelir: para, sorumluluktan kaçma, sempati, bencillik, ilgi, kontrol, intikam, isyan veya kötülük arzusu vb. Delilik, depresyon ve anksiyete biyolojik veya tıbbi bozukluklar değil, kişisel özgür iradeli ahlaki davranış kalıpları seçimleridir.
"Akıl hastalığı" diyabet veya kanser gibi 'gerçek bir hastalık' değil, "bahar nezlesi" veya "bilgisayar virüsü" gibi mecazi bir terimdir. Bilimsel olarak, 'kötü davranışın, beynin 'kimyasal dengesizlikleri' tarafından yönlendirildiği ve psikiyatrik ilaçlarla düzeltildiği' mitini destekleyen hiçbir kanıt yoktur.
Hıristiyanlar Darwinci evrim teorisindeki birçok hatanın tamamen farkında olsalar da, modern psikiyatrinin, insanın hem beden hem de ruh olarak ikilik içinde olduğunu reddeden %100 evrime dayandığından genellikle tamamen habersizdirler. Psikiyatri, insanı kıvılcımlar ve kimyasallardan oluşan bir çorbadan başka bir şey olarak görmez ve tamamen fizikseldir. Davranışların nedenini biyokimyasal etyolojilerde aramaktan başka çareleri yoktur ve aslında bunu yüzlerce yıldır tam bir başarısızlıkla yapmışlardır." (...)
Sonuç: (1); "Şizofreni, delilik, çılgınlık, başkalarını rahatsız eden (bother), sinirlendiren (annoy), gücendiren, tehdit eden ve kişisel kazanç elde etmek veya bazı kişisel yaşam sorunlarından kaçmak amacıyla kendi sahte gerçekliklerini yaratan günahkar davranışlarda bulunma alışkanlığını edinmeyi seçen bir bireyi tanımlayan eş anlamlı terimlerdir; bunu yalanlar, manipülasyon ve sempati yoluyla başkalarını kontrol ederek, kendi yarattıkları hastalık, acı, zorluk ve kurbanlık duygularını dışa vurarak gerçekleştirirler." (...)" (151)
"Akıl Hastalığı Nedenleri: (MMPI-7) titiz ahlaki ilkeler soruşturması -Test #2
Titiz Ahlaki İlkeler Sorgulaması (MMPI-7).. Kendine Yardım İncil Psikiyatrisi.. Kendine Test #2.... Bu öz-testi nasıl yapacağınıza dair talimatlar: (1); "Bu, üç öz-testten ikincisidir.. ; Öz-test #1'i tamamlamadıysanız, Divine Sin Manual: DSM-7 önce bunu yapın.." Minnesota Çok Yönlü Kişilik Envanteri (MMPI-2 "Minnesota Multiphasic Personality Inventory"), psikologlar ve Çocuk Yardım Dernekleri (CAS "Children's Aid Societies") tarafından hangi akıl hastalığını belirlemek için kullanılan 567 "evet/hayır" testidir. Bir akıl hastalığınız olduğunu varsayar ve amacı hangisi olduğunu belirlemektir. Testi tamamlayan herkese bir akıl hastalığı teşhisi konulabilir. Örneğin, testi uygulayan psikiyatrist, psikolog veya sosyal hizmet görevlisi bile, tamamlanmış testini sahte bir isimle bir meslektaşına verirse, bir akıl hastalığı teşhisi alacaktır. Minnesota Çok Yönlü Kişilik Envanteri'nin (MMPI-2) 567 sorusunun hepsini yanıtlarsanız, bir akıl hastalığı teşhisi almamanız imkansızdır Minnesota Çok Yönlü Kişilik Envanteri (MMPI-2), karmaşık bir anahtar ve algoritmalarla yorumlanır." (....)" (152)
"Akıl Hastalıkları Tedavileri: İncil'deki 155 Günah - Test #1
İlahi Günah Kılavuzu (DSM-7).. Kendine Yardım İncil Psikiyatrisi.. Kendine Test #1.. Psikiyatrik Öz-Test Bölüm 1: İlahi Günah El Kitabı (DSM-7) 155 günahkâr davranışın envanteri: Atasözleri 3:5-8 "Tanrı'nın kurbanları kırık bir ruhtur; kırık ve pişman bir yüreği hor görmezsin, ey Tanrım. " (Mezmur 51:17) "Gerektiği gibi ayık ol ve günah işlemekten vazgeç; çünkü bazıları Tanrı'yı tanımıyor. Bunu senin utanman için söylüyorum. " (1 Korintliler 15:34) ... Giriş: (1); Bu günah öz-yardım kontrol listesi, sorunlarınızın çoğunun nedenini belirleyecek ve şu anda hayatında değişmesi gereken şeyleri belirleyecektir! Kendinize karşı dürüst olun. Ne kadar dürüst olursanız, bu form size o kadar yardımcı olacaktır. Neden seans başına 125 dolar ücret alan ve gerçek değişiklikler yapmanızı asla söylemeyen terapistinize yalan söylemeye devam ediyorsunuz?" (...)" (153)
"İncil Psikiyatrisinin Klinik Ders Kitabı: ana sayfa
Başlamadan önce şunu düşünün; Bilge yaşlı kilise büyüğü şöyle demiştir: "Depresyon, tıbbi bir sorun değil, bir inanç sorunudur." "Delilik, şizofreni, bipolar bozukluk ve depresyonun 'biyolojik bir nedeni' olmadığı için, bu durum Biyopsikiyatriyi Humoral Tıp (Humoral Medicine)'ın yanında Çöp Bilim Onur Listesi (Junk Science Hall of Fame)'ne sürgün ediyor. Psikotik davranış asla cin musallatından kaynaklanmaz, ancak 'basit bir davranış seçimidir.' Bu, psikiyatrik ilaçları ve şokları, tedavi olarak geçersiz kılar. 'Var olduğunu düşünmedikleri bir şeyde uzman olduklarını' iddia eden tüm psikiyatristleri yok eder ("psikiyatrist" kelimesi Yunanca: "ruhun doktoru"dur.. 'doctor of the soul'). Geriye kalan, insan davranışı konusunda tarihi uzmanlar olarak her zaman haklı olan İncil ve Hıristiyanlardır."
"Depresyondan şizofreniye kadar herhangi bir "zihinsel hastalığı" olan herkese, 'kan testleri, beyin taramaları' vb. dahil olmak üzere 'kapsamlı bir fiziksel muayene için, doktorlarından randevu almalarını' şiddetle tavsiye ediyoruz; böylece 'kendilerinde, fiziksel olarak bir sorun olmadığına' kendilerini ikna edebilirler. Unutmayın, herhangi bir zihinsel hastalık veya başka bir insan davranışı için tıbbi test yoktur. Gerçeğe hoş geldiniz. Açık fikirli bir şekilde okuyun. Memleketimde gidebileceğim bir kilise bulun." (...)
İncil Psikiyatrisinin Klinik Ders Kitabı: Kendini Tanılama Sistemi.. Kendinize karşı dürüst olursanız, neden bir psikiyatriste para ödeyesiniz ki! Kendi sorunlarınızı çözmenin önündeki en büyük engel, kendi sefaletinize sebep olmak için yaptığınız katkıları kabul etmektir. Psikiyatristler günahkar davranışlarınızın gerçek bir hastalık olduğuna o kadar ikna olmuşlardır ki, size asla öğüt vermezler, sadece ilaç verirler. (Tıp doktorları sizi diyabetin tedavisi olarak öğütlemezler, sadece sizi tedavi ederler.) Psikologlar ve profesyonel danışmanlar sizin konuşmanızı dinleyerek para kazanırlar ancak ahlak dersi verme, yargılayıcı olma veya özerkliğinizi ihlal etme korkusuyla asla somut öğüt vermezler. Bunun yerine, kendinize bakmanız ve sorunlarınıza kendi çözümlerinizi bulmanız için size koçluk yaparlar. (...)
Yazarın Girişi: "Bu kitabı 2001 yılında şizofreni hastalarının beyninde biyokimyasal nörotransmitter dengesizliği olduğuna dair bilimsel bir kanıt bulunmadığını okuduğumda yazmaya başladım. İlk tepkim, bu ortodoks inancın her yerde bulunması göz önüne alındığında bunu saçma olarak reddetmek oldu! Sonra, evrimin bilimsel gerçeği konusunda Hristiyanlarla tartışan bir ateist olarak kendi deneyimimi hatırladım. İncil'i ilk kez okuduktan ve inanca geldikten kısa bir süre sonra, hala bir natüralist evrimci ve İncil'e inanan bir Hristiyan olmanın bilişsel uyumsuzluğunu hatırlıyorum. Kısa süre sonra evrimin bilimsel olarak test edilebilir bir kanıtı olmadığını ve genetik, fosil kayıtları ve jeolojik sütun gibi test edilebilir kanıtların çoğunun doğrudan yaratılışı ve tufan jeolojisini desteklediğini öğrendim. Bu yıllar önceydi. 2001'de, deliliğin biyokimyasal etiyolojisi efsanesi hakkında ikinci kez şaşkınlığa uğradıktan sonra, deliliği nasıl tanımlayıp tedavi edeceğimize dair tartışma ve rehberlik için Tanrı'nın her şeye yeten rehberine baktım. Birkaç yıl boyunca, İncil'in yaşam ve dindarlıkla ilgili her şeyde tavsiyelerde bulunduğuna inanma ikileminde tekrar sıkıştım, ancak esasen delilikle ilgili tüm konularda sessizdi. İncil, deliliğin etiyolojisi ve tedavilerinin açıkça tartışıldığı MÖ 1550'ye kadar uzandığı gerçeği göz önüne alındığında, neden Hıristiyanların delilikle nasıl başa çıkması gerektiğini açıkça tartışmıyor? Shakespeare zamanından beri deliliğe neyin sebep olduğu ve nasıl tedavi edileceği hakkında yüzlerce kitap yazıldığını fark ettim. Tanrı'nın "her şeye yeten" kitabı olması gereken İncil'de böyle bir tartışmanın olmaması beni rahatsız etti. Sonra bir gün aklıma geldi. Günah "deliliğe" sebep olmaz. Günah deliliktir. Veya başka bir şekilde ifade etmek gerekirse, "Delilik günahkâr bir davranıştır."
Delilik bir davranış seçimidir. DSM'ye daha yakından baktığımda, 300 "zihinsel bozukluğun" her birinin, Hıristiyanların aşina olduğu günlük günahlardan biri veya birkaçının birleşimi temelinde teşhis edildiğini fark ettim. İnandığım bir şeyin (evrim) veya temel bir doktrinin (kutsal yazıların her şeye yeterliliği) İncil ile çelişmesi durumunda, İncil'in doğru olduğuna ve anlayışımın yanlış olduğuna inanmayı seçtiğim için mutluydum. Bugün, İncil'de zihinsel hastalık aradığımda, İncil'in 66 kitabını kapsayan iyi ve kötü insan davranışlarının bir kontrol listesinde her sayfada görüyorum. Delilik bir hastalık değildir. İnsanların girip çıktığı bir varoluş hali de değildir. Delilik, biyopsikolojistlerin zihinsel bozukluk olarak etiketlediği ve İncil'in günah olarak etiketlediği basit bir insan davranışıdır.
Kırık hayatlar ve incinmiş ruhlar için bir üreticinin onarım kılavuzu olarak insana ilham yoluyla ilettiği her şeye yeterli mesajı için Tanrı'ya şükürler olsun. Yaşamımızdaki başarısızlıklarımız için kanını döken ve inancımız uğruna yaşadığımız ortak zorluklar ve zulümler ortasında bize sevgi, umut, huzur, neşe ve gerçek içsel memnuniyet veren İsa Mesih'e şükürler olsun. Psikiyatri ve Psikoloji üniversite profesörleri "normal davranış"ı tanımlamayı reddedip bu tartışmayı felsefe dersine yönlendirirken, Hristiyanlar Pazar okulunda İsa'nın normal davranışın tek siyah beyaz standardı olduğunu öğrenir ve üzerinde dört harf bulunan boncuk bileklikler yaparak kullanmaları gereken tek "Terapötik Danışmanlık Tekniğini" ezberlerler: WWJD. (...)" (141)
"Psikiyatri ve Danışmanlığın Bilimsel Dili..
Star Trek'in (Uzay Yolu) fazörlerden, warp sürücüsünden ve dilithium kristallerinden bahseden bilimsel dili, eksiksiz bir fantezi bilimi sisteminin parçasıdır. Dilin ardındaki bilimsel teori, gerçek bilim kadar karmaşıktır. Tıpkı "Trekler (Trekkies)"in bir fantezi biliminin kurgusal dilini öğrenmek için yıllar harcadığı gibi, psikiyatristler, psikologlar, terapistler ve sosyal hizmet görevlileri de çeşitli "terapi okullarından" ve DSM-5'ten bir dil öğrenmek için yıllar harcadılar..
"Danışmanlık ve terapi hakkında bilmen gereken her şeyi, beş yaşındayken annenden öğrendin. Sıradan Hıristiyanlar, psikiyatristlerden daha iyi psikiyatristler, psikologlardan daha iyi psikologlar ve danışmanlardan daha iyi danışmanlar olurlar!" Giriş: (1-4); "Danışmanlığın Bilimsel Dili: Kendilerini akıllı ve eğitimli göstermek için psikologlar, danışmanlar ve terapistler aslında yaygın, günlük insan davranışlarını tanımlamak için kendi dillerini icat ettiler:
-Bilişsel-Davranışçı terapi; (BDT "Cognitive-Behavioral therapy")
-Güç temelli perspektif terapisi; (SBPT "Strength based perspective therapy")
-Beslenmiş kalp yaklaşım terapisi; (NHAT "Nurtured heart approach therapy")
-Rogerian terapisi; (GT "Rogerian therapy")
-Yansıtıcı dinleme terapisi; (RLT "reflective listening therapy")
-Danışan merkezli terapi; (CCT "client-centered therapy")
-Yönlendirici olmayan terapi; (NDT "non-directive therapy")
-Benmerkezci yem bilgi madenciliği terapisi (Övgülerle serpiştirilmiş geçmiş ve bilgi toplama.); (EDIMT "Egocentric decoy information mining therapy")
-Performans değerlendirme terapisi ("ihtiyacın olanı benden alıyor musun?" diye sorarak "kişiyle birlikte olmak"); (PRT "performance review therapy")
-Çözüm odaklı terapi; (SFT "Solution focused therapy")
-Kısa terapi; (BF "brief therapy")
-Serbest İlişkilendirme terapisi; (FAT "Free Association therapy")
Bunların her biri, tıbbi ve bilimsel görünen ifadelerle sizi "teşhis etmek" için kullanılan basit insan davranışları için karmaşık ve kafa karıştırıcı isimlerdir.. (....)
Günlük davranışlar için bilimsel ve tıbbi görünen isimler: DSM-5 (1-3); "DSM-5, davranışınızın "tıbbi bir sorun, bozukluk ve hastalık" olduğu yanılsamasını yaratmak için Bilimsel ve tıbbi görünen etiketler kullanır. "Küçük Johnny'nin "öfke nöbeti"ni (temper tantrum) tedavi etmek için bir sigorta şirketine fatura kesmek haklı olarak küçümsemeyle karşılanacaktır. Ancak "Bozucu Ruhsal Düzensizlik Bozukluğu (Disruptive Mood Dysregulation Disorder)" adında bilimsel ve tıbbi bir etiket yaratılırsa ve sigorta şirketi çek yazmaya başlar. "Öfke nöbeti" ile "Bozucu Ruh Hali Düzensizliği Bozukluğu" arasında bir fark yoktur, ancak ikincisi bir doktor tarafından tedavi edilmesi gereken bir akıl hastalığı gibi görünür.
İşte modern psikiyatrinin ve DSM-5'in sahtekarlığı ve bağlantısı burada yatar. DSM-5, genellikle İncil'de listelenen 153 günahtan biri olan 300'den fazla günlük insan davranışı kategorisine sahiptir. Günlük davranışlar için tıbbi çağrışımlı isimlerin yüzlerce örneği vardır. Genellikle Yunanca alırlar;
-"Trikotillomani bozukluğu" Yunancada "saçını büküp dökülmesini sağlamak" anlamına gelir.
-"Distimi bozukluğu" Yunancada "küskün, olumsuz ve kendine acıyan biri" anlamına gelir.
-"Histriyonik bozukluk" Yunancada "başka hiçbir şey işe yaramazsa, 'baştan çıkarıcı davranışlar' da dahil olmak üzere 'uygunsuz duygusal ifadelerle' ilgi odağı olmayı seven biri" anlamına gelir.
-"Anankastik bozukluk" Yunancada "değiştirilemeyen sabit ve yerleşik davranış kalıpları içinde davranan biri" anlamına gelir.
-"Distimi bozukluğu" Yunancada "küskün, olumsuz ve kendine acıyan biri" anlamına gelir.
-"Histriyonik bozukluk" Yunancada "başka hiçbir şey işe yaramazsa, 'baştan çıkarıcı davranışlar' da dahil olmak üzere 'uygunsuz duygusal ifadelerle' ilgi odağı olmayı seven biri" anlamına gelir.
-"Anankastik bozukluk" Yunancada "değiştirilemeyen sabit ve yerleşik davranış kalıpları içinde davranan biri" anlamına gelir.
DSM'den
önce psikiyatri ve psikoloji, 'gerçek tıp' kadar 'saygı ve bilimsel'
görülmüyordu. DSM-5, 'günlük insan davranışları' için bilimsel görünen
'Yunanca kelime eşdeğerleri' seçerek, psikiyatristlerin ve psikologların,
'gerçek tıp uzmanları' olarak görülme hedefini sürdürmektedir. DSM-5,
sigorta şirketlerinin ve hükümetlerin, yaygın 'insan davranışı seçimlerini'
tedavi edebilmeleri ve tek bir F-00.00 ile F-99.99 arasında 300'den
fazla alfa-nümerik referans kodu içerir."
YENİ DSM-5; "Psikiyatri, tıp değil, kar amaçlı bir iştir.. Her şey parayla ilgilidir! Para kapmaca!"
#1 DSM-5'in Amacı: Sigorta şirketleri ve para için faturalama sistemi
#2 DSM-5'in Amacı: Tıbbi meşruiyet görünümü
YENİ DSM-5; "Psikiyatri, tıp değil, kar amaçlı bir iştir.. Her şey parayla ilgilidir! Para kapmaca!"
#1 DSM-5'in Amacı: Sigorta şirketleri ve para için faturalama sistemi
#2 DSM-5'in Amacı: Tıbbi meşruiyet görünümü
Danışmanlık
ve terapi hakkında bilmen gereken her şeyi beş yaşındayken annenizden
öğrendiniz. Aslında, terapötik danışmanlık teknikleri hakkında bilmeniz
gereken her şeyi, 5 yaşındayken annenizden öğrendiniz. Profesyonel
danışmanlar ve klinik psikologlar, başkalarının sorunlarına yardımcı
olma konusunda toplumun genelinin sahip olmadığı özel bir beceriye
sahipmiş gibi kendilerini tanıtarak övünürler. (....)
"Psikanaliz, tıbbileştirmenin karesidir. Bu bağlamda, amatör analiz, klinik psikoloji veya sosyal çalışma tarafından kandırılmamak önemlidir. Bunlar ve diğer tıbbi olmayan ruh sağlığı ve danışmanlık "meslekleri" tıbbileştirmenin küpüdür: sanki tıbbi bilgi ve tıbbi ayrıcalıklarının eksikliğini telafi etmek istercesine, tıbbi olmayan ruh sağlığı "profesyonelleri" [yani klinik psikologlar, sosyal hizmet görevlileri], ruhsal hastalıkların teşhis ve tedavisinde özel uzmanlık iddialarına psikiyatristlerden bile daha derinden bağlıdırlar." (Psikiyatri, yalanların bilimi "Psychiatry, the science of lies", Thomas Szasz) (...)
Sonuç: (18); "....Psikiyatristler ve psikologlar, 'günlük şeyler' için gülünç ama 'tıbbi görünen isimler' yaratmaktan eşit derecede suçludurlar: "Psikiyatristler, 'yaygın insan davranışı seçimleri için bilimsel ve tıbbi' görünmelerini sağlamak amacıyla Yunanca iş eşdeğerlerini seçen DSM-5'i yarattılar. Sonra bunları 'hastalık' gibi gösteriyorlar. "Her şey bir 'tanımlama' meselesidir — adlandırma ve etiketleme.. 'Duygusal rahatsızlık' veya acı bir "bozukluk" olarak tanımlandığında, doktorlar ve ilaç şirketleri için iş yaratır. "Ruhsal hastalığı" teşvik etme kampanyaları, o kadar başarılı oldu ki, birkaç yıl içinde milyonlarca Amerikalı "biyokimyasal dengesizliklere", "panik bozukluğuna" veya "klinik depresyona" sahip olduklarına ve çocuklarının "DEHB", 'bipolar bozukluk ve karşıt olma (/muhalif) meydan okuma bozukluğuna' sahip olduğuna inanmaya başladı." (İlacınız Sorununuz Olabilir "Your Drug May Be Your Problem", Peter Breggin, David Cohen, 2007 AD, s. 112) Psikologlar, yaygın insan ilişkileri için klinik, bilimsel ve tıbbi isimlerle "Terapötik Danışmanlık Teknikleri" yarattılar.." (147)
"Psikanaliz, tıbbileştirmenin karesidir. Bu bağlamda, amatör analiz, klinik psikoloji veya sosyal çalışma tarafından kandırılmamak önemlidir. Bunlar ve diğer tıbbi olmayan ruh sağlığı ve danışmanlık "meslekleri" tıbbileştirmenin küpüdür: sanki tıbbi bilgi ve tıbbi ayrıcalıklarının eksikliğini telafi etmek istercesine, tıbbi olmayan ruh sağlığı "profesyonelleri" [yani klinik psikologlar, sosyal hizmet görevlileri], ruhsal hastalıkların teşhis ve tedavisinde özel uzmanlık iddialarına psikiyatristlerden bile daha derinden bağlıdırlar." (Psikiyatri, yalanların bilimi "Psychiatry, the science of lies", Thomas Szasz) (...)
Sonuç: (18); "....Psikiyatristler ve psikologlar, 'günlük şeyler' için gülünç ama 'tıbbi görünen isimler' yaratmaktan eşit derecede suçludurlar: "Psikiyatristler, 'yaygın insan davranışı seçimleri için bilimsel ve tıbbi' görünmelerini sağlamak amacıyla Yunanca iş eşdeğerlerini seçen DSM-5'i yarattılar. Sonra bunları 'hastalık' gibi gösteriyorlar. "Her şey bir 'tanımlama' meselesidir — adlandırma ve etiketleme.. 'Duygusal rahatsızlık' veya acı bir "bozukluk" olarak tanımlandığında, doktorlar ve ilaç şirketleri için iş yaratır. "Ruhsal hastalığı" teşvik etme kampanyaları, o kadar başarılı oldu ki, birkaç yıl içinde milyonlarca Amerikalı "biyokimyasal dengesizliklere", "panik bozukluğuna" veya "klinik depresyona" sahip olduklarına ve çocuklarının "DEHB", 'bipolar bozukluk ve karşıt olma (/muhalif) meydan okuma bozukluğuna' sahip olduğuna inanmaya başladı." (İlacınız Sorununuz Olabilir "Your Drug May Be Your Problem", Peter Breggin, David Cohen, 2007 AD, s. 112) Psikologlar, yaygın insan ilişkileri için klinik, bilimsel ve tıbbi isimlerle "Terapötik Danışmanlık Teknikleri" yarattılar.." (147)
"İncil'e dayalı danışmanlık modeli..
Ücretsiz, üç seanslık, İncil'e dayalı danışmanlık sistemi.. Çalışan bir sistem. "Kişilerarası süreçlerde ustalaşmanın üç aşamasını veya türünü ayırt etmeyi öneriyorum: zorlama, öz yardım ve işbirliği. Zorlama, uyulması en basit kuraldır, öz yardım bir sonraki en zor olanıdır ve işbirliği bunların hepsinden en zorlayıcı olanıdır." (Akıl Hastalığı Efsanesi "The Myth of Mental Illness", Thomas Szasz, 1961 AD, s.213) (....)" (148)
***
** Korkunç Psikiyatri Tarihiden bazı kesitler..
"Psikiyatri tarihine giriş
Bu bölümde psikiyatri tarihiyle ilgili tüm tarihi belgelerin kısa bir özeti için... Psikiyatri Tarihine Giriş: "Psikiyatrist kelimesi tam anlamıyla "ruhun doktoru (a doctor of the soul)" anlamına gelir ve kilise papazları delilerle çalışmada uzmanlaşmış ilk psikiyatristlerdi. Bu mantıklıdır çünkü günümüzün kimyasal psikiyatristleri Tanrı'ya bile inanmıyor ve insan ruhunun veya tininin varlığını reddediyorlar. Bu, günümüz psikiyatristlerini var olduğuna inanmadıkları bir şeyin doktoru yapar! Kilise papazları delilerin davranışlarını değiştirmeye yardımcı olma konusunda ilk uzmanlardı. Deliliği, alışkanlık haline gelmiş hırsızlık, zina veya bencillik gibi diğer günahlar gibi düzeltilmesi gereken bir davranış olarak doğru bir şekilde anladılar. Kurumsal psikiyatrinin kökeni, bir davranış ve sosyal kontrol biçimi olarak paralel bir hapishane sistemiydi. Çoğu psikiyatrik tarih yazımının ölümcül zayıflığı, tarihçilerin psikiyatride zorlamanın rolüne yeterli ağırlığı vermemesinde ve deli doktorluğunun şifa ile hiçbir ilgisi olmadığını kabul etmemesinde yatar." (Günlük Yaşamın Tıbbileştirilmesi "The Medicalization Of Everyday Life", Thomas Szasz, 2007 AD, s. 55)
"Tedavi" veya tedavilerin çoğu, deli kişinin hayatını o kadar sefil hale getirmeyi amaçlayan bir işkence biçimiydi ki, o günün toplumsal normlarına uygun şekilde davranışlarını değiştirmeyi seçtiler. Hipokrat "humoral tıp (humoral medicine)" teorisi, deliliğin melankolik kan gibi dört mizaçtaki dengesizlikten kaynaklandığına yanlış bir şekilde inanıyordu. Kan alma, dengesizliği düzeltmek için yaygın olarak uygulanıyordu. Ancak kilise papazları, günahkar yaşamın "melankolik kan"a neden olduğuna ve bunun da deliliğe yol açtığına inanıyordu. MS 1858'de hücrenin keşfiyle, humoralizm ortadan kalktı ve doktorlar aniden deliliğin "kötü kan"dan kaynaklanmadığını fark ettiler. Günümüzde psikiyatristler "kandaki humoral dengesizlikler (humoral imbalances in the blood)" yerine "beyindeki kimyasal dengesizlikler(chemical imbalances in the brain)"i kullanmaktadır. Ancak, delilerin beyninde serotoninin kimyasal dengesizliklerinin var olduğuna dair bilimsel bir kanıt yoktur, deliliğe neden olduklarına dair ise hiç yoktur. Humoral doktorlar kan alma ile "şifa ararlardı (cured)". Kimyasal psikiyatristler ilaçlarla ve beyne şok vererek "şifa arıyorlar (cure)". Aslında kimyasal bir dengesizliğin belgelenebileceği tek zaman, bir psikiyatrist tarafından reçete edilen nöroleptik ilaçlar tarafından indüklendiği zamandır. Yakın gelecekte kimyasal psikiyatri uygulamaları tümüyle ortadan kalkacak ve hümoral tıp uygulamalarının yanında çöp bilim müzesinde yer alacak. (....)
Özet: "Zamanın başlangıcından yaklaşık 1650 yılına kadar, deliler davranışlarına göre değerlendiriliyordu, bir teşhis veya etikete göre değil. Deliler tembel olmayı ve bağımlı olmayı, başkalarına iş ve sorun çıkarmayı, başkalarının rahatsız edici ve saldırgan bulduğu şekillerde davranmayı ve genel olarak örgütlü toplulukların huzurunu bozmayı seçtikleri için, müjdeye uymayı reddeden günahkarlar veya medeni kanunları çiğneyen suçlular olarak görülüyorlardı. Deliler, tıbbi yardıma ihtiyaç duyan tembel günahkar dilencilerin ayrı bir sınıfı olarak görülmüyordu. Aksine, tıpkı diğer tüm yoksul dilenciler gibi görülüyorlardı. Tıp doktorlarının delilere sunacak hiçbir şeyi yoktu. Kilise papazları, bir akrabanın günahkar (deli) davranışlarını değiştirmeniz gerektiğinde danışılacak en iyi uzmanlar olarak görülüyordu. Psikiyatrik tutuklamanın tarihi, davranış tercihleri insan davranışının çan eğrisinin en uç noktasında olan insanları uzaklaştırmak ve "kirlerini" gözden uzak tutarak onları akıl hastanesi adı verilen sosyal kontrol hapishanelerine koymaktan kaynaklanır.
"Ben ayrıca' etik, terapötik ve bilimsel' gerekçelerle, 'istemsiz veya zorlayıcı tedaviye' karşıyım. 'İnsanları "kendi iyilikleri için" hapsetmenin, yanlış olduğuna' inanıyorum. Ayrıca işe yaramıyor. Yüzlerce yıllık zorlayıcı psikiyatriden sonra, istemsiz hastaneye yatırmanın 'hastalara, yardımcı olduğunu' gösteren tek bir çalışma bile yok. 'Zorlayıcı tedavi', insanları güçlendirmek yerine, çaresizliği teşvik ediyor ve kızgınlık yaratıyor." (Yardımcı Olmanın Kalbi "The Heart of Being Helpful", Peter Breggin, 1997 AD. s. 171)
Tüm süreç, zengin mülk sahibi ailelerin, akıl hastalarını vaizlerin sahibi olduğu ve işlettiği bir deliler evine "kurumlaştırmaları" için papazlara aylık nakit ödeme yapmasıyla başladı. Bu aileleri akıl hastalarını bir deliler evine göndermeye motive eden şey fedakarlık değildi, akıl hastalarının aileye günlük olarak verdiği sıkıntı ve utancı hafifletmek için bencilce bir rahatlamaydı. Eylemdeki bilimsel ilerleme değildi, tembel, kontrol edilemeyen ve yaramaz aile üyelerini hapse atan paralel bir ceza sistemiydi. Yoksullar, başkalarının akıl hastalarını yıllarca hapiste tutması için kendi ceplerinden para ödeme lüksüne sahip değildi. Bu bir ilaç değildi, istenmeyen sokak dilencilerini iyi İngiliz üst sınıf sokaklarından yasal olarak süpüren yeni bir sosyal kontrol sistemiydi. Akıl hastaları her zaman başkalarının can sıkıcı, saldırgan bulduğu ve başkalarına sorun, para, iş ve bağımlılık yaratan bir hayat yaşamayı seçmişlerdir. Akıl hastalarını bir akıl hastanesine veya kamusal akıl hastanesine göndermek saf bir sosyal kontroldü.
"İstenmeyenlerin Depoları (Warehouses of the Unwanted): Sığınma evlerinin (/tımarhaneler vs "asylums") büyük ölçüde imkansızın, elverişsizin ve beceriksizin hapsedildiği yerler olduğunu öne sürdüm. Sığınma evi müdürlerinin ve Akıl Hastalıkları Komiserlerinin sığınma evi sakinlerinin karakteri hakkındaki yorumları bu görüşe bolca destek sağlıyor. Sığınma evlerinin çoğu açıldığı andan itibaren istenmeyenlerin toplanması için müze işlevi gördüler." (En yalnız sıkıntılar: Britanya'da delilik ve toplum "The most solitary of afflictions: madness and society in Britain" 1700-1900, Andrew Scull, 1993 AD, s. 370)
"Sığınma evleri, fiziksel ve zihinsel enkazlardan oluşan heterojen bir kitle için bir çöplük haline geldi — deliryum tremens hastalığına yakalanmış veya beyinleri kalıcı olarak turşu haline gelmiş, bunama durumuna düşmüş kronik alkolikler; epileptikler; üçüncül frengi hastaları; son deliryum sancıları çeken veremliler; organik beyin hasarı vakaları; şeker hastaları; kurşun veya diğer ağır metal zehirlenmesi kurbanları; yetersiz beslenenler; basit fikirliler; sürekli hamilelik ve doğum döngüsünden bitkin ve depresif kadınlar; ve varoluş mücadelesinden vazgeçmiş zavallı, yıpranmış ruhlar.." (En yalnız sıkıntılar: Britanya'da delilik ve toplum "The most solitary of afflictions: madness and society in Britai" 1700-1900, Andrew Scull, 1993 AD, s. 373)
Delilik bir hastalık değil, bir davranış seçimi olduğundan, ortaçağ toplumlarının deliliğin nedenini ve çözümünü değerlendirmek için iyi donanımlı oldukları açıktır. Bir kişinin günahkâr şekillerde nasıl davrandığına baktılar ve kişiyi bu çılgın davranıştan utanç ve cehennemde ebedi lanetlenme tehditleri yoluyla tövbe etmeye çalıştılar. Toplum, delilerin günahkâr ve yıkıcı eylemlerine karşı sıklıkla cezalandırıcı eylemlerde bulunmuştur. Bugün, delilere bakış açımızı yeniden odaklamamız gerekiyor. Bizler, tıpkı ortaçağ halkları gibi, bir psikiyatristin herhangi bir teşhisini görmezden gelmeli ve delilerin günahkâr davranışlarının bir kontrol listesi envanterini çıkarmalıyız. Delilik bir hastalık değil, bir davranıştır. Toplum tarafından kabul edilemez şekillerde davrananlar, utanç nesneleri olarak hoşgörüyle karşılanmalıdır. Yasayı çiğneyenler tutuklanmalı, yargılanmalı ve ancak o zaman kişisel özgürlükleri bir akıl hastanesinde değil, bir hapishanede askıya alınabilir." (119)
Bu bölümde psikiyatri tarihiyle ilgili tüm tarihi belgelerin kısa bir özeti için... Psikiyatri Tarihine Giriş: "Psikiyatrist kelimesi tam anlamıyla "ruhun doktoru (a doctor of the soul)" anlamına gelir ve kilise papazları delilerle çalışmada uzmanlaşmış ilk psikiyatristlerdi. Bu mantıklıdır çünkü günümüzün kimyasal psikiyatristleri Tanrı'ya bile inanmıyor ve insan ruhunun veya tininin varlığını reddediyorlar. Bu, günümüz psikiyatristlerini var olduğuna inanmadıkları bir şeyin doktoru yapar! Kilise papazları delilerin davranışlarını değiştirmeye yardımcı olma konusunda ilk uzmanlardı. Deliliği, alışkanlık haline gelmiş hırsızlık, zina veya bencillik gibi diğer günahlar gibi düzeltilmesi gereken bir davranış olarak doğru bir şekilde anladılar. Kurumsal psikiyatrinin kökeni, bir davranış ve sosyal kontrol biçimi olarak paralel bir hapishane sistemiydi. Çoğu psikiyatrik tarih yazımının ölümcül zayıflığı, tarihçilerin psikiyatride zorlamanın rolüne yeterli ağırlığı vermemesinde ve deli doktorluğunun şifa ile hiçbir ilgisi olmadığını kabul etmemesinde yatar." (Günlük Yaşamın Tıbbileştirilmesi "The Medicalization Of Everyday Life", Thomas Szasz, 2007 AD, s. 55)
"Tedavi" veya tedavilerin çoğu, deli kişinin hayatını o kadar sefil hale getirmeyi amaçlayan bir işkence biçimiydi ki, o günün toplumsal normlarına uygun şekilde davranışlarını değiştirmeyi seçtiler. Hipokrat "humoral tıp (humoral medicine)" teorisi, deliliğin melankolik kan gibi dört mizaçtaki dengesizlikten kaynaklandığına yanlış bir şekilde inanıyordu. Kan alma, dengesizliği düzeltmek için yaygın olarak uygulanıyordu. Ancak kilise papazları, günahkar yaşamın "melankolik kan"a neden olduğuna ve bunun da deliliğe yol açtığına inanıyordu. MS 1858'de hücrenin keşfiyle, humoralizm ortadan kalktı ve doktorlar aniden deliliğin "kötü kan"dan kaynaklanmadığını fark ettiler. Günümüzde psikiyatristler "kandaki humoral dengesizlikler (humoral imbalances in the blood)" yerine "beyindeki kimyasal dengesizlikler(chemical imbalances in the brain)"i kullanmaktadır. Ancak, delilerin beyninde serotoninin kimyasal dengesizliklerinin var olduğuna dair bilimsel bir kanıt yoktur, deliliğe neden olduklarına dair ise hiç yoktur. Humoral doktorlar kan alma ile "şifa ararlardı (cured)". Kimyasal psikiyatristler ilaçlarla ve beyne şok vererek "şifa arıyorlar (cure)". Aslında kimyasal bir dengesizliğin belgelenebileceği tek zaman, bir psikiyatrist tarafından reçete edilen nöroleptik ilaçlar tarafından indüklendiği zamandır. Yakın gelecekte kimyasal psikiyatri uygulamaları tümüyle ortadan kalkacak ve hümoral tıp uygulamalarının yanında çöp bilim müzesinde yer alacak. (....)
Özet: "Zamanın başlangıcından yaklaşık 1650 yılına kadar, deliler davranışlarına göre değerlendiriliyordu, bir teşhis veya etikete göre değil. Deliler tembel olmayı ve bağımlı olmayı, başkalarına iş ve sorun çıkarmayı, başkalarının rahatsız edici ve saldırgan bulduğu şekillerde davranmayı ve genel olarak örgütlü toplulukların huzurunu bozmayı seçtikleri için, müjdeye uymayı reddeden günahkarlar veya medeni kanunları çiğneyen suçlular olarak görülüyorlardı. Deliler, tıbbi yardıma ihtiyaç duyan tembel günahkar dilencilerin ayrı bir sınıfı olarak görülmüyordu. Aksine, tıpkı diğer tüm yoksul dilenciler gibi görülüyorlardı. Tıp doktorlarının delilere sunacak hiçbir şeyi yoktu. Kilise papazları, bir akrabanın günahkar (deli) davranışlarını değiştirmeniz gerektiğinde danışılacak en iyi uzmanlar olarak görülüyordu. Psikiyatrik tutuklamanın tarihi, davranış tercihleri insan davranışının çan eğrisinin en uç noktasında olan insanları uzaklaştırmak ve "kirlerini" gözden uzak tutarak onları akıl hastanesi adı verilen sosyal kontrol hapishanelerine koymaktan kaynaklanır.
"Ben ayrıca' etik, terapötik ve bilimsel' gerekçelerle, 'istemsiz veya zorlayıcı tedaviye' karşıyım. 'İnsanları "kendi iyilikleri için" hapsetmenin, yanlış olduğuna' inanıyorum. Ayrıca işe yaramıyor. Yüzlerce yıllık zorlayıcı psikiyatriden sonra, istemsiz hastaneye yatırmanın 'hastalara, yardımcı olduğunu' gösteren tek bir çalışma bile yok. 'Zorlayıcı tedavi', insanları güçlendirmek yerine, çaresizliği teşvik ediyor ve kızgınlık yaratıyor." (Yardımcı Olmanın Kalbi "The Heart of Being Helpful", Peter Breggin, 1997 AD. s. 171)
Tüm süreç, zengin mülk sahibi ailelerin, akıl hastalarını vaizlerin sahibi olduğu ve işlettiği bir deliler evine "kurumlaştırmaları" için papazlara aylık nakit ödeme yapmasıyla başladı. Bu aileleri akıl hastalarını bir deliler evine göndermeye motive eden şey fedakarlık değildi, akıl hastalarının aileye günlük olarak verdiği sıkıntı ve utancı hafifletmek için bencilce bir rahatlamaydı. Eylemdeki bilimsel ilerleme değildi, tembel, kontrol edilemeyen ve yaramaz aile üyelerini hapse atan paralel bir ceza sistemiydi. Yoksullar, başkalarının akıl hastalarını yıllarca hapiste tutması için kendi ceplerinden para ödeme lüksüne sahip değildi. Bu bir ilaç değildi, istenmeyen sokak dilencilerini iyi İngiliz üst sınıf sokaklarından yasal olarak süpüren yeni bir sosyal kontrol sistemiydi. Akıl hastaları her zaman başkalarının can sıkıcı, saldırgan bulduğu ve başkalarına sorun, para, iş ve bağımlılık yaratan bir hayat yaşamayı seçmişlerdir. Akıl hastalarını bir akıl hastanesine veya kamusal akıl hastanesine göndermek saf bir sosyal kontroldü.
"İstenmeyenlerin Depoları (Warehouses of the Unwanted): Sığınma evlerinin (/tımarhaneler vs "asylums") büyük ölçüde imkansızın, elverişsizin ve beceriksizin hapsedildiği yerler olduğunu öne sürdüm. Sığınma evi müdürlerinin ve Akıl Hastalıkları Komiserlerinin sığınma evi sakinlerinin karakteri hakkındaki yorumları bu görüşe bolca destek sağlıyor. Sığınma evlerinin çoğu açıldığı andan itibaren istenmeyenlerin toplanması için müze işlevi gördüler." (En yalnız sıkıntılar: Britanya'da delilik ve toplum "The most solitary of afflictions: madness and society in Britain" 1700-1900, Andrew Scull, 1993 AD, s. 370)
"Sığınma evleri, fiziksel ve zihinsel enkazlardan oluşan heterojen bir kitle için bir çöplük haline geldi — deliryum tremens hastalığına yakalanmış veya beyinleri kalıcı olarak turşu haline gelmiş, bunama durumuna düşmüş kronik alkolikler; epileptikler; üçüncül frengi hastaları; son deliryum sancıları çeken veremliler; organik beyin hasarı vakaları; şeker hastaları; kurşun veya diğer ağır metal zehirlenmesi kurbanları; yetersiz beslenenler; basit fikirliler; sürekli hamilelik ve doğum döngüsünden bitkin ve depresif kadınlar; ve varoluş mücadelesinden vazgeçmiş zavallı, yıpranmış ruhlar.." (En yalnız sıkıntılar: Britanya'da delilik ve toplum "The most solitary of afflictions: madness and society in Britai" 1700-1900, Andrew Scull, 1993 AD, s. 373)
Delilik bir hastalık değil, bir davranış seçimi olduğundan, ortaçağ toplumlarının deliliğin nedenini ve çözümünü değerlendirmek için iyi donanımlı oldukları açıktır. Bir kişinin günahkâr şekillerde nasıl davrandığına baktılar ve kişiyi bu çılgın davranıştan utanç ve cehennemde ebedi lanetlenme tehditleri yoluyla tövbe etmeye çalıştılar. Toplum, delilerin günahkâr ve yıkıcı eylemlerine karşı sıklıkla cezalandırıcı eylemlerde bulunmuştur. Bugün, delilere bakış açımızı yeniden odaklamamız gerekiyor. Bizler, tıpkı ortaçağ halkları gibi, bir psikiyatristin herhangi bir teşhisini görmezden gelmeli ve delilerin günahkâr davranışlarının bir kontrol listesi envanterini çıkarmalıyız. Delilik bir hastalık değil, bir davranıştır. Toplum tarafından kabul edilemez şekillerde davrananlar, utanç nesneleri olarak hoşgörüyle karşılanmalıdır. Yasayı çiğneyenler tutuklanmalı, yargılanmalı ve ancak o zaman kişisel özgürlükleri bir akıl hastanesinde değil, bir hapishanede askıya alınabilir." (119)
"Psikiyatrinin Tarihi: MÖ 1500 - MS 2013
Kimyasal Psikiyatri 500 yıldır ilerlemedi! (Ama kilise papazları her zaman haklıydı).. Psikiyatrinin Tarihsel Özeti: MÖ 1500 - MS 2013.. 500 yıllık psikiyatrik tarih araştırmamız, en güncel, en son bilimsel biyolojik testlerle bir araya gelerek, deliliğin gizemini çözen anahtarı belirlememize yol açıyor... okumaya devam etmek ve anahtarın ne olduğunu öğrenmek için buraya tıklayın. (....)" (103)
Kimyasal Psikiyatri 500 yıldır ilerlemedi! (Ama kilise papazları her zaman haklıydı).. Psikiyatrinin Tarihsel Özeti: MÖ 1500 - MS 2013.. 500 yıllık psikiyatrik tarih araştırmamız, en güncel, en son bilimsel biyolojik testlerle bir araya gelerek, deliliğin gizemini çözen anahtarı belirlememize yol açıyor... okumaya devam etmek ve anahtarın ne olduğunu öğrenmek için buraya tıklayın. (....)" (103)
"Psikiyatrinin tarihsel özeti: MÖ 1550 - 2013 A
Psikiyatri'ye ilişkin bu sıralı genel bakış, 100'den fazla tarihi figürün görüşlerinin kısa, bir paragraflık özetini sunmaktadır. (....) (Yılan Yağı mı? Evet! Ve hala o kadar kötü -psikiyatri kimyasal dengesizlikler yılan yağı merhem şişesi..)
Tarihsel olarak ilk psikiyatristler (kelimenin tam anlamıyla "ruh doktorları"), kimyasal psikiyatristlerin seküler (/laik -"secular") bir şekilde iktidarı ele geçirmesiyle, davranış sorunları olan insanlara rehberlik etmek üzere Tanrı tarafından kendilerine verilen rolden, yani İncil'i rehber olarak kullanarak Hristiyanları uzaklaştırana kadar kilise papazlarıydı.
Ana Sergi: Psikiyatri Tarihi: MÖ 1550 - MS 2013:
1. MÖ 1550'de Mısırlılar bir tıp kitabı yazdılar. Muhtemelen çok daha eski bir kitabın kopyası, ancak kadim insanların insan vücudu ve çeşitli hastalıklar hakkında ne kadar çok şey bildiklerini fark etmek oldukça büyüleyici. Tedaviler "semender gözü" içeren bir cadı iksirinden daha iyi olmasa da, çeşitli hastalıkları anlıyorlardı. Psikiyatriye yakın bir şeye dair tek referans, öfke ve üzüntünün tartışıldığı kalp bölümündedir. Biyopsikiyatristler, Mısırlıların depresyonun bedensel hastalıklardan kaynaklandığına inandıklarının kanıtı olarak papirüsü alıntılamayı severler. Ancak bu tamamen yanlıştır. Aslında tam tersi doğrudur. Mısırlılar öfke ve üzüntünün kalpte bedensel hastalıklara neden olduğunu anlamışlardı. Papirüste şöyle yazıyor: "Kalbi acı çektiğinde ve üzüntüyü tattığında, işte kalbi kapanır ve kalbini yiyen öfke yüzünden bedeni karanlık olur. " (Mısır Tıbbi Ebers Papirüsü "The Egyptian Medical Ebers Papyrus": MÖ 1550)
(....)
73. MS 1935'te lobotomi (lökotomi veya psikocerrahi) Egas Moniz tarafından icat edildi. İşlem kaba, yıkıcıydı ve doğrudan beyin hasarına neden oluyordu. Göz yuvasına bir tereyağı bıçağı sokuldu ve yörünge kemiğine çarptı. Daha sonra kemiği delerek beyne girmesi için bir çekiçle vuruldu. Daha sonra bıçak sol ve sağ frontal lobları birbirine bağlayan beyin dokularını kesmek için kullanıldı.
"1941'de James W. Watts ve Walter Freeman, 23 yaşındayken Rosemary Kennedy'ye (John F Kennedy'nin kız kardeşi) lobotomi uyguladı. Rosemary'den 'bıçak, beyin dokusunu keserken, şarkı söylemesi' istendi. Rosemary, şarkı söylemeye devam etti, bu yüzden daha fazla kesti ve aniden şarkı söylemeyi bıraktı ve bir daha asla şarkı söyleyemedi. Rosemary 'kalıcı beyin hasarı' geçirdi ve 2005 yılında 86 yaşında doğal sebeplerden ölene kadar 'vejetatif ' durumda kaldı..."
Sadece kimyasal psikiyatristler böyle bir tedavinin deliliği iyileştirebileceğini düşünürdü çünkü evrime inanırlar ve insanın hem ruh hem de bedene sahip olduğuna dair Hristiyan doktrinini reddederler. Bu onları ruh hali ve davranış bozukluklarının nedenini her zaman beyne bakmaya zorladı. Modern nöroleptik ilaçlar gibi, lobotomi de beyni basitçe devre dışı bırakır veya hasar verir ve normal işlevini değiştirir.
Dünyanın birçok ülkesinde yasaklanmıştır ancak Japonya, Avustralya, İsveç ve Hindistan hala şiddet yanlısı ve kontrolden çıkmış insanlara karşı sosyal kontrol olarak lobotomi yapmaktadır. Bu şiddet yanlısı insanları "aptallaştırmada" etkili olsa da, onları vurmak daha insancıl olabilir. Lobotomi, kimyasal psikiyatrinin en belirgin örneklerinden biridir. Ancak geriye dönüp bakıldığında, delilik için en dürüst ve açık tedavilerden biriydi. 100.000 lobotomi hastasının ve ailelerinin her biri için bunun doğrudan beyin hasarına neden olan bir tedavi olduğu açıktı. İlaçlar ve elektrik şoklarıyla yapılan modern tedaviler gerçekte ne oldukları konusunda kolayca tanınmıyor. Lobotomi hakkında daha fazla ayrıntı..
74. MS 1938'de, Ugo Cerletti, bir mezbahada domuzların nasıl bayıltıldığını ve ardından boğazları kesilerek öldürüldüğünü gözlemlerken Elektrokonvülsif Terapi'yi (EKT /ECT "Electroconvulsive Therapy") tasarladı. Domuzları aslında şokun öldürmediğini belirtti. Epilepsi konusunda uzman olan Cerletti, şizofreniyi tedavi etmek için insan beynine şok verme fikrini ve ECT'nin icadını ilk olarak burada buldu. Deliliği tedavi etmek için elektrik kullanmanın uzun bir geçmişi, MS 1747'de Metodizm'in kurucusu Charles Wesley'e kadar uzanır.
ECT ile insanlar birkaç hafta boyunca 5 - 20 şoka maruz kalırlar. Şok muazzamdır ve 6 saniye boyunca 0,9 Amperlik bir akımda darbeli kare dalgalarda 450 volt DC kullanır. ECT bir tür elektrikli lobotomidir. Tek bir ECT tedavisi, 84 watt'lık bir ampulü 6 saniye veya 500 watt'lık bir halojen ışığı 1 saniye yakacak kadar elektriği beyninizden geçirir. ECT'nin ölüme, felçlere ve doku hasarına neden olduğu belgelenmiştir.
"PA- PSRS, elektrokonvülsif terapi (ECT) tedavileri sırasında yangından kaynaklanan cilt yanıkları veya yaralanmalar yaşayan beş hasta raporu aldı. Bir yangın raporunda, ECT şoku verildiği anda hastanın başının sağ tarafında parlak bir flaş ve alevler görüldü. Alevler hızla söndürülmesine rağmen, hasta bir kulağında birinci ve ikinci derece yanıklar ve bir gözünün üzerindeki alnında birinci derece yanıklar yaşadı." (Elektrokonvülsif Terapi Tedavileri Sırasında Cilt Yanıkları ve Yangınlar "Skin Burns and Fires during Electroconvulsive Therapy Treatments", PA-PSRS Pennsylvania Hasta Güvenliği Danışma Bülteni, Cilt 4, No. 1, Mart 2007)
EKT tedavisine ilişkin orijinal teoriler, epileptiklerin asla şizofrenik olmadıkları ve bu iki durumun birbirini dışladığı ve bir arada var olamayacağı gibi geçersiz bir fikre dayanıyordu. Bu nedenle başlangıçta epileptik konvülsiyonların tetiklenmesinin şizofreniyi iyileştireceği düşünülüyordu. Bugün bunun sadece psikiyatrik şarlatanlık teorisinin bir başka örneği olduğunu bilsek de, EKT bizi üzen ve depresyona neden olan anıları silerek beyin fonksiyonlarını etkili bir şekilde devre dışı bırakıyor. İnsanların zihninden tüm üniversite eğitimleri siliniyor.
"Hafıza Kaybı "Memory Loss": ECT, şiddetli retrograd amnezinin, yani bir yaralanmadan önceki olayların anılarının yok olmasının yaygın bir nedenidir. ECT'nin amnestik olarak gücü, koma ile birlikte şiddetli kapalı kafa yaralanmasının gücünü aşar. Sadece tiamin pirofosfatın uzun süreli eksikliği, bilateral temporal lobektomi ve Alzheimer gibi hızlandırılmış bunamalar tarafından aşılır. ECT'den sonra kim olduğunuzu, nerede olduğunuzu ve hangi gün olduğunu hatırlamanız 5 ila 10 dakika sürer." (Şok Tedavisi, Beyin Hasarı ve Hafıza Kaybı: Nörolojik Bir Bakış Açısı "Shock Treatment, Brain Damage, and Memory Loss: A Neurological Perspective", John M. Friedberg, Nöroşirürji Uzmanı, Amerikan Psikiyatri Dergisi 134:9, Eylül 1977. s. 1010-1013)
ECT birçok ülkede yasaklanmıştır ve muhtemelen 2015 yılına kadar küresel bir yasak yaşayacaktır. Beyni şoklayan yeni şarlatanlık tedavileri arasında, beyninizin ortasına 6 inçlik iki "et termometresi görünümlü (meat thermometer lookin)" elektrot yerleştirerek şok uygulayan Derin beyin stimülasyonu yer almaktadır. Vagus Sinir Stimülasyonu (Vagus Nerve Stimulation), boynunuzdaki vagus sinirinin etrafına bir elektrot sarar ve cerrahi olarak yerleştirilmiş bir "sinirin kalp pili" aracılığıyla şok uygular. Pasif beyin şoklama sistemleri arasında, kafatasının yaklaşık 2 inç altında, çeyrek büyüklüğündeki bir alanda beyni şoklamak için manyetik indüksiyon kullanan Tekrarlayan Transkraniyal Manyetik Uyarım (Repetitive Transcranial Magnetic Stimulation) yer alır.
Beyni elektrikle şoklamak, normalde tek bir voltun 1/10'u voltajla çalışan beynin normal elektrik işlevine müdahale eder. ECT, beynin kullandığından yaklaşık 4500 kat daha yüksek voltaj olan 450 volta kadar uygulanır. ECT'nin beyne uygulanması, 120 voltluk büyük ekran televizyonunuzu 540.000 volta bağlayıp daha iyi bir görüntü beklemeye benzer! Daha fazla ayrıntı için, "ECT'nin beyin ve doku hasarına nasıl yol açtığı hakkında bilmem gereken her şeyi, 9. sınıf elektrik atölyesi giriş dersinde öğrendim" adlı diğer kitabımızı okuyun. (Elektrokonvülsif Terapi, ECT "Electroconvulsive Therapy")
75. MS 1960 yılında Thomas Szasz, "Ruhsal hastalık miti (The myth of mental illness)" adlı kitabını yayınlayarak kimyasal psikiyatrinin yerleşik dünyasını sarstı. Szasz, bir psikiyatrist ve New York Eyalet Üniversitesi Sağlık Bilimleri Merkezi'nde eski psikiyatri profesörüdür. Thomas Szasz'ın yaşam çalışması üç temele dayanmaktadır: Birincisi, bilimin depresyon, anksiyete, sanrı, şizofreni veya delilik için herhangi bir tıbbi tanı testi sağlayamaması, dolayısıyla "akıl hastalığı (mental illness)"nın biyolojik bir bozukluk değil, "bahar nezlesi" gibi metaforik bir mit olmasıdır.
Szasz, şizofreninin (yani sanrı, paranoya) biyolojik bir etiyolojisi olmadığını, yalnızca özgür irade seçimlerinin ve yaşam koşullarının sonuçlarından kaynaklanan davranışlar olduğunu ileri sürer. Deliliğin beyin kimyasındaki kimyasal dengesizliklerden veya kalıtımsal olarak DNA yoluyla kaynaklandığı teorisini reddeder ve bu inançların şarlatanlık ve geçerli, test edilebilir bilimin ihlali olduğunu düşünür.
İkincisi, "deli ve şizofrenik (insane and schizophrenic)" olarak etiketlenen bireyler her zaman özgür iradelerini korur, seçtikleri şekilde hareket eder ve bu nedenle her zaman tüm davranışlarından sorumlu tutulmalıdır. Szasz, herhangi bir nedenle, herhangi bir koşulda, akıl hastalığı savunmasına karşı çıkıyor ve bu, adaletin ihlali olarak görülüyor.
Üçüncüsü, rızaya dayanmayan tüm psikiyatrik tedaviler veya akıl hastanesine yatırılmalar, rızaya dayanmayan kalp baypas ameliyatının yasadışı olması gibi, medeni hakların ihlalidir. Szasz, psikiyatrik ilaçların kronik yalan söylemeyi iyileştirebileceği gibi akıl hastalığınada çare sağladığına ikna olmasa da, insanların bu ilaçları gönüllü olarak almalarına karşı değil, eğer bunu seçerlerse.. Szasz, bir kişinin kişisel tercihiyse, kendisine zarar verme, zarar verme veya kendini öldürme özgürlüğüne sahip olması gerektiğine inanan kişisel özgürlüğün savunucusudur.
Sonuç olarak, intihar girişimi de dahil olmak üzere herhangi bir nedenle herhangi birinin iradesi dışında tedavi edilmesine veya akıl hastanesine yatırılmasına karşıdır. Szasz, bazı görüşlerini paylaşmasına rağmen psikiyatrik zorlamayı uygulamaya devam eden "anti-psikiyatri (anti-psychiatry)" hareketinin bir parçası olarak yanlış tanıtılmaya itiraz ediyor. Ayrıca, insanların kendi kişisel sorunlarına yaptıkları katkıyı fark etmelerine yardımcı olmak için psikiyatride aktif bir uygulama sürdürüyor.
[Szasz'a soru:] Müşteriler terapötik süreçte en çok neyi zor buluyor? [Cevap:] Çözmeye çalıştıkları soruna yaptıkları katkının sorumluluğunu üstlenmek. Acı verici, kısıtlayıcı ilişkilerden veya durumlardan kurtuluş, yalnızca kişinin bunlara kendi katkılarının sorumluluğunu üstlenmesi ve kendini onlardan kurtarmasıyla elde edilebilir. Bir kişiyi değiştirebilecek tek kişi, o kişinin kendisidir... bir danışanın davranışları ve duyguları için daha az değil, daha fazla sorumluluk üstlenerek kendini özgürleştirmesine yardımcı olabilmek." (Thomas Szasz'a Yedi Soru "Seven Questions for Thomas Szasz", Psychology Today, 28 Ocak 2009)
Szasz, bir kişinin istediği gibi davranmakta (büyük bir kuş gibi giyinmek) veya istediği şeye inanmakta (pembe filler onlarla konuşur) özgür olması gerektiğine inanır; müdahale edilmeden, etiketlenmeden veya iradesi dışında bir tedaviye zorlanmadan. Ancak, bir kişi yasayı çiğnerse, örneğin huzuru bozarsa, Szasz ceza/hukuk mahkemelerinde suçlanması ve bir yargıcın önünde yargılanıp hapse atılması gerektiğine inanır.
Szasz sayısız mükemmel kitap yazmıştır, ancak Szasz'ın kendi sözleriyle eylem halindeki görüşlerini duymanın en iyi yolu olarak Darlin Cromer davasında verdiği tanıklığı seçtik. 5 Şubat 1980'de, Darlin Cromer 5 yaşında bir zenci çocuğu öldürdü, ardından tutuklanmasının hemen ardından polis memuru Dorothy Soto'ya bununla övündü, "Her beyaz kadının bir zenci çocuğunu öldürmesi görevidir," "Ben zaten benimkini öldürdüm." Cromer'ın 20 yıllık bir şizofreni teşhisi vardı. Duruşmada dört psikiyatri uzmanı onun akıl hastası olduğunu ve akıl hastalığı nedeniyle suçsuz bulunması gerektiğini ve bir hapishaneye değil hastaneye ait olması gerektiğini ifade etti.
Savcılık Szasz'ı arayıp Cromer'ın herhangi bir şeyden muzdarip olup olmadığını sorduğunda, şu cevabı verdi: "[Benim] fikrim, çok kötü, çok aptalca bir hayat yaşamış olmasının sonuçlarından muzdarip olduğu yönünde. Çok kötü; ergenlik çağından beri, bilmediğim sebeplerden dolayı, ne yaptıysa çok kötü yaptı. Kötü bir öğrenciydi. Özellikle iyi bir kız, kız kardeş olduğuna dair hiçbir kanıt yok. Kötü bir eşti. Kötü bir anneydi. Çalışabilir olduğu sürece kötü bir çalışandı. Sonra yasadışı uyuşturucu kullanmaya başladı, sonra yasadışı saldırıya geçti ve sonunda bu cinayeti işledi... Hayat bir görevdir. Ya bununla başa çıkarsınız ya da sizi... Eğer nasıl inşa edeceğinizi bilmiyorsanız, her zaman yıkabilirsiniz. Toplumda bizi, toplumumuzu ve diğer insanları mahveden insanlar bunlardır." (Thomas Szasz'ın duruşma ifadesi "Trial testimony of Thomas Szasz", Darlin June Cromer, Kasım 1980)
Bu duruşmada, dört psikiyatrist Cromer'ın suçlarından dolayı cezalandırılmaması gereken sertifikalı bir deli olduğunu ifade etti. Bunlardan biri, ABD'deki en saygın adli psikiyatristlerden biri olan Donald Lunde'ydi. Bu, Szasz'a karşı dört kişinin mahkemede verdiği destansı bir Davut ve Golyat savaşıydı. 17 Ocak 1981'de Cromer, birinci derece cinayetten hüküm giydi ve bu, kimyasal psikiyatri kurumunun sıkışmış domuzlar gibi hep bir ağızdan bağırmaya, yeniden yargılanmayı talep etmeye ve Szasz'a kişisel saldırılarda bulunmaya başlamasına neden oldu. İstekleri gerçekleşti, ancak yeniden yargılamada mahkumiyetleri onaylandı.
Biyolojik psikiyatrinin Szasz'ın tanıklığı yüzünden suçlu bulunmasıyla yaşadığı acı dolu aşağılanma muazzamdı ve frenoloji, humoral tıp ve dünyanın düz olduğuna inananların yanında yok olana kadar onu asla affetmeyecekler. 100 yıl içinde Thomas Szasz, tıpkı bir sanatçı gibi, uzun süre sonrasına kadar içgörüleri nedeniyle tanınmayacak olan tarihin en önemli psikiyatristlerinden biri olarak görülecek. Kendini ateist olarak ilan etmesine rağmen (ve kesinlikle asla bir Scientologist olmasa da) Szasz'ın delilik etiyolojisi, tarihsel olarak deliliği MS 1500'e kadar uzanan yaşam seçimleri ve koşullarının neden olduğu günahkâr eylemler koleksiyonu olarak gören Hristiyanlarınkine oldukça benzer. Szasz, insanın ölümden sonra bilinçli olarak bedenden kurtulan belirgin bir ruha sahip olduğu İncil düalizmini reddeder, ancak deliliğin maddi veya biyolojik bir etiyolojisini de reddeder. Tıpkı ateist Antony Flew'un bilimsel kanıtları takip edip Tanrı'ya inanması gibi, Szasz da psikiyatrik kanıtları takip edip deliliğin fiziksel bir nedenini reddedebildi. Elbette Szasz genel olarak tüm dinlere ve Hristiyanlığa karşı şüpheci kalmaya devam ediyor, ancak Szasz'ı bu kadar güçlü bir vizyoner, hakikat arayıcısı ve kimyasal psikiyatriye karşı savaşçı yapan şey budur.
76. 1985 yılında Anthony Barker, tıbbi tedavi için beyne elektrik vermek amacıyla Transkraniyal Manyetik Uyarım (TMS "Transcranial Magnetic Stimulation") kullanmayı önerdi. Mark S. George, bu yeni beyin şoklama yöntemini depresyon, OKB (OCD) ve şizofreni tedavisinde psikiyatriye uygulamaya başladı. Beyin, tek bir voltun 1/10'uyla çalışan bir elektrik organıdır. TMS, manyetik indüksiyon bobinleri aracılığıyla beyne 100 kat daha fazla voltajla şok verir.
"rTMS'nin en belirgin ve tehlikeli yan etkisi epileptik nöbetlerin indüklenmesidir ve deneyim, şu anda mevcut ekipmanın bunları kolayca üretebilecek kadar güçlü olduğunu göstermektedir." (Klinik psikiyatride transkraniyal manyetik stimülasyon "Transcranial magnetic stimulation in clinical psychiatry", Mark S. George, Robert H. Belmaker, 2007 AD, s. 31) Tekrarlayan Transkraniyal Manyetik Stimülasyon (rTMS "Repetitive Transcranial Magnetic Stimulation"), elektromıknatıslarla beynin yaklaşık 2 inç içinde elektrik üretir ve daha hafif, daha nazik bir ECT (Elektrokonvulsif şok terapisi "Electro-convulsive shock therapy") biçimidir.
Psikiyatride TMS'nin altında yatan tüm teori, beynin farklı bölümlerinin belirli duygulara veya ruh hallerine özel olarak haritalanabileceğine yanlış bir şekilde inanan bir neo-frenoloji biçimidir. TMS, bu duyguları değiştirmek için beynin bu "duygu merkezlerine" elektrik uygular. Frenolojinin tam dilini kullanıyorlar, ancak modern bilimsel terimlerle: "insan beynindeki işlevleri yerelleştirmek" "seçici ruh hali devrelerinin aktivasyonu" "belirli duyguların altında yatan beyin mekanizmalarını araştırmak" "büyük ölçüde en iyi tahmin varsayımlarından türetilen farklı kafa derisi bölgelerindeki uyarım" Hatta frenoloji ile tarihsel bağlantıyı bile kabul ediyorlar: "Bir sinirbilim araştırması olarak TMS, insan beynindeki işlevleri yerelleştirmeye yönelik tarihsel bir akıma uyuyor." (Klinik psikiyatride transkranial manyetik uyarım "Transcranial magnetic stimulation in clinical psychiatry", Mark S. George, Robert H. Belmaker, 2007 AD, s. 31)
Bu, 200 yıldan uzun bir süre önce çürütüldüğü için en kötüsünde saf çöp bilimdir. Kimyasal psikiyatristler insan ruhunu bir mit olarak reddederler ve bu nedenle tüm duyguların fiziksel beyin işlevinin sonucu olduğuna inanmaya ve "ruh hali devrelerinden" bahsetmeye zorlanırlar. Frenolojiden önce, Lavater'in fizyonomisi, bir kişinin kafatasının şeklinin zihinsel yeteneklerini belirlediğini yanlış bir şekilde öğretmişti. Hristiyanlar bu düşüncenin hatasını görebilirler çünkü İncil, duyguların, iradenin ve seçimlerin kökeninin fiziksel beyinde değil, insan ruhunda olduğunu söyler.
TMS normal beyin işlevini kesintiye uğratır ve bozar. TMS, şok süresince müzik çalarınızdaki duraklatma düğmesine basmak gibi olan beynin belirli bölgelerinde çeyrek (1 inç) büyüklüğünde "lezyonlar" oluşturur. İşlem tamamen deneysel ve kanıtlanmamıştır. Sadece birkaç gerçek çalışma yürütülmüştür ve bunların hepsi küçük, bilimsel olmayan ve sonuçlarında tekrarlanamaz niteliktedir.
Terapötik sonuçlar küçüktür ve plasebo etkisinin hata payının oldukça içindedir: "Depresyonda rTMS ile yapılan açık çalışmalar ikna edici olmuştur, ancak bu sonuçları yorumlarken plasebo tepkisi olasılığı akılda tutulmalıdır, çünkü kontrollü, kör çalışmalarda genellikle daha küçük etki boyutları gözlemlenmiştir." (Klinik psikiyatride transkranial manyetik stimülasyon "Transcranial magnetic stimulation in clinical psychiatry", Mark S. George, Robert H. Belmaker, 2007 AD, s. 133)
TMS veya herhangi bir beyin şok edici psikiyatrik tedavi etkili olsaydı, beynin bölgelerini bireysel duygular için haritalamak önemli olurdu. Bu denendi, denendi ve denendi ve tekrar tekrar denendi... ve beynin bölümleri ile duygular, düşünceler vb. arasında doğrudan bir ilişki yok. Şok uygulanan beynin bir bölümündeki kan akışındaki değişiklikler bildirilmiştir: "TMS'ye verilen sinirsel yanıt, bölgeye giden kan akışındaki değişikliklerle doğrudan ilişkilidir." (Yeni Beyin Uyarım Tekniğinde Kan Akışına Bağlı Sinirsel Aktivite "Neural Activity Connected To Blood Flow In New Brain Stimulation Technique", Science Daily, 11 Ekim 2007)
Ancak, parmağınızı bir elektrik prizine soktuğunuzda ve elektrik şoku aldığınızda, kan akışında benzer değişiklikler rapor edilir. Kan akışının deliliğin nedeni ve tedavisiyle ilişkili olduğu fikri, 1812 yılında deliliğin şişmiş kan damarlarından kaynaklandığını öğreten "modern psikiyatrinin kahramanı" Benjamin Rush'a bir göndermedir: "Deliliğin nedeni öncelikle beynin kan damarlarında bulunur". TMS, en kötü haliyle saf çöp-pop psikiyatrisidir ve araştırmalara milyonlarca dolar boşa harcanmaktadır! Duyguyu etkilemek için beyne elektrik vermek, bilgisayarınızı yazıcıya bağlayan USB kablosuna çekiçle vurup baskı kalitesinde bazı iyileştirmeler beklemek gibidir. (Tekrarlayan Transkranial Manyetik Stimülasyon, rTMS "Repetitive Transcranial Magnetic Stimulation")
77. MS 1999'da Daniel Amen, tipik çöp pop psikolojisine sadık kalarak, basit SPECT (Tek Foton Emisyonlu Bilgisayarlı Tomografi "Single Photon Emission Computed Tomography") beyin taramalarından deliliği, ruhsal hastalığı ve depresyonu görebildiğini iddia eden "Beynini Değiştir Hayatını Değiştir (Change Your Brain Change Your Life)" adlı kitabını yayınladı: "Yeni görüntüleme teknolojisini kullanarak, bu hastalar ve aileleri duygusal ve davranışsal semptomlarını yönlendiren altta yatan beyin sorunlarını "görebiliyor". SPECT'in beyindeki kan akışını ölçtüğünü, düşünceyi, ruh halini veya duyguyu ölçmediğini bilerek, kimyasal psikiyatrist meslektaşları bile çöp bilime öfkeyle itiraz ettiler! Amen'in beyni bölmenin kendine özgü ve alışılmadık bir yolu var "bazı beyin araştırmacıları sistemleri benden farklı şekilde ayırırdı".
Frenoloji ruhuna uygun olarak, beyninin beş bölümünün her birine farklı işlevler atadı: "Beynin merkezindeki derin limbik sistem, bağlanma ve ruh hali kontrol merkezidir. Beynin derinliklerindeki büyük yapılar olan bazal ganglionlar, vücudun rölanti hızını kontrol eder. Beynin ön ucundaki prefrontal korteks, odaklanmanıza, plan yapmanıza, dürtülerinizi kontrol etmenize ve iyi (veya kötü) kararlar almanıza yardımcı olan beyin kısmı olan yöneticinizdir. Singulat, frontal lobların orta kısmından uzunlamasına geçen beynin bir parçasıdır, "vites değiştirici" dediğim beynin bir parçasıdır. Dikkatinizi düşünceden düşünceye ve davranışlar arasında kaydırmanızı sağlar. Şakakların altında ve gözlerin arkasında bulunan temporal loblar, hafıza, dili anlama, yüz tanıma ve öfke kontrolü ile ilgilidir."
Amen'in tedavileri neredeyse her zaman psikiyatrik ilaçlar reçete eder ancak aynı zamanda "fonksiyonunu optimize etmek için hedefli davranışsal, bilişsel, tıbbi ve besinsel reçeteler" de reçete eder. Nükleer beyin görüntüleme konusunda lisanslı bir psikiyatrist olarak Amen yılda yaklaşık 10.000 hasta görüyor, bu da her yıl milyonlarca dolar kazandığı anlamına geliyor. Ayrıca DVD'lerini 50 dolara satan PBS'de 1300'den fazla reklam yayınladı. Ancak, yasal nedenlerle gelirinin temel tezini çürüten bir uyarıda bulunuyor: "anormal bir SPECT taraması, kötü davranış için bir bahane değildir."
Gerçekten mi? Bana "depresyon, anksiyete sorunları, saldırganlık, dikkat eksikliği bozukluğu, bipolar bozukluk, obsesif-kompulsif bozukluk ve travma sonrası stres bozukluğu" davranışlarımın kötü beyin fonksiyonundan kaynaklandığını ve hiçbir şekilde sorumlu olmadığımı söylediğini sanıyordum? "Psikolojik sorunlar gerçekte beyin sorunlarıdır ve yeni görüntüleme teknikleri sayesinde bunların çoğunu görebiliriz" dediniz Doktor Amen, eğer sizin SPECT taramalarınızla beynimin hangi noktalarının bozulduğunu görebiliyorsam, kötü davranışlarım bir grip virüsünden daha fazla benim hatam olamaz!
Kitabının temel tezi, SPECT taramalarında ruh hali ve duygu kusurlarını görebileceğiniz, gerçek klinik deneylerle hiç test edilmemişti. "Ruhun Donanımını İyileştirme (Healing the Hardware of the Soul)" adlı devam kitabı da aynı şarlatanlığın devamı niteliğinde. Oral Robert Üniversitesi mezunu olan Amen, seçim, ruh hali ve duygunun hepsinin kökeninin fiziksel bedende değil insan ruhunda olduğunu bilmelidir." (Beyninizi Değiştirin Hayatınızı Değiştirin "Change Your Brain Change Your Life", Daniel Amen, 1998 AD)
78. 2002 yılında, Michael Persinger, beynin temporal loblarına uygulanan manyetizma ile duygu ve Tanrı gibi ruhsal deneyimler uyandıran "Tanrı Miğferi (The God Helmet)"ni icat etti. Junk Pop psikiyatristleri her zaman yeni bir tedavi arayışındadır. Durdurulan başarısız tedavilerin uzun bir listesi vardır. "Tanrı Miğferi", tarihi yılan yağı (snake oil) satıcılarının iddiaları gibi, beyne uygulanan manyetizma ile beyne ruhsal bir deneyim yaşatmak için reklamı yapılmıştı. Ateist Richard Dawkins bile denemek ve Tanrı'yı kendi deneyimlemek için 7000 mil uçarak kendini utandırdı! Hiçbir şey hissetmedi. Birkaç on yıl bekle Richard, bir gün gerçek bir ruhsal deneyim yaşayacaksın! Michael Persinger, aceleyle patent ofisine gitti ve Shakti Miğferini takmanın ardından gelen olağan yılan yağı iddialarıyla Shakti Miğferini pazarlamaya başladı: "Ruhsal ve kişilik dönüşümü; Beden dışı deneyimler, berrak rüya görme, mutluluk ve diğer olumlu duygular; korku, üzüntü ve öfkenin üstesinden gelme; yoğun ve benzersiz değişmiş bilinç durumları yaratma; meditasyon/ruh hali iyileştirme". Q-Ray, her şeye karşı yılan yağı manyetizması "snake oil magnetism" tedavileri ailesinin bir başka şarlatan icadıdır.
79. 2005 yılında FDA, depresyon için Vagus Sinir Stimülasyonu (VNS "Vagus Nerve Stimulation") kullanımını onayladı. Bu FDA onayı şu şekilde özetlenebilir: "VNS'nin işe yarayıp yaramadığını bilmiyoruz, ancak insanları öldürmediği için, depresyon için başka hiçbir tedaviye yanıt vermeyen canlı kobaylar üzerinde deney yapabilirsiniz. FDA onayı, kanıtlanmamış bir tedavinin geniş çaplı bir "klinik denemesi" için kapıyı açtı.
VNS, boyundaki vagus siniri etrafına sarılmış bir elektrot aracılığıyla beyne 12 volta kadar şok veren bir EKT (ECT) biçimidir. Sinir sistemi, vücut ile beyin arasında bir ağ kablosu gibidir. Vagus sinirine rastgele elektrik şokları uygulamak yıkıcıdır ve normal beyin işlevine müdahale eder. Sinir sistemi, yaklaşık 1/10 voltluk doğal bir voltajla çalışır. VNS, vagus sinirine 12 volta kadar şok verir, bu da beynin kullandığı normal voltajın 120 katıdır. Uzmanlar, prosedürün hem deneysel hem de kanıtlanmamış olduğunu kabul ediyor: "Tedavi edici değil (depresyon)-Doktorlar hastaları VNS Terapisinin depresyon için bir tedavi olmadığı konusunda uyarmalıdır." (VNS Terapisine Giriş, Uyarılar ve Önlemler "Introduction to the VNS Therapy, Warnings, and Precautions", Cyberonics inc, Aralık 2008, s. 8)
Kimyasal psikiyatrinin, deliliğin ve depresyonun etiyolojisi olarak beyne bakma konusunda uzun ve yanlış yönlendirilmiş bir geçmişi vardır. Kimyasal psikiyatristler, insanın beynin ölümünden bilinçli olarak sağ kalan bir ruha sahip olduğu yönündeki İncil öğretisini reddederler. İnsanın duygularını, beyindeki kimyasallara ve nöronlara karşı makine benzeri bir tepki olarak yanlış bir şekilde görürler. VNS'nin arkasındaki teori tamamen çöp bilimdir: "Sol vagus sinirine iletilen darbeler merkezi sinir sistemine iletilir ve ruh halini, motivasyonu, uykuyu, iştahı ve depresyonla ilgili diğer semptomları kontrol eden merkezi sinir sistemindeki belirli bölgelere giderler." (A. John Rush, MD, Başkan Yardımcısı, Klinik Bilimler Bölümü Profesörü, Psikiyatri Bölümü, Teksas Üniversitesi)
Bu teorideki sorun, sinirlerin ruh halini veya motivasyonu kontrol etmemesi veya iletmemesidir. Sinirler, kas hareketi ve dokunma, ağrı vb. gibi duyusal bilgiler için komutlar iletir. Sinirler aracılığıyla beyne iletilen kas ağrısı açıkça ruhun ruh halini etkileyebilirken, kontrol için ruh hali veya motivasyon yaratmaz. Ruh hali ve motivasyonun kökeni bedende değil ruhtadır. Açıkçası, dijital bir elektriksel iletişim sistemine (insan sinir sistemi) ham elektrik uyguladığınızda, vücudun normal işleyişine zarar verecek ve müdahale edecektir. Uyku apnesi, uyurken birkaç saniye nefes almayı bırakmanız, bu aptalca tedavinin bilinen tehlikeli bir yan etkisidir.
Diğer bilinen yan etkiler şunlardır: gerçek bir tonal konuşma sesinde değişiklik, farenjit ve kıyı boğazları, larenjit benzeri ses kısıklığı ve öksürük, boyun ağrısı, yutma zorluğu, ciltte karıncalanma veya karıncalanma. Tüm yan etkiler, vagus sinirine şokların verildiği yerin yakınındaki fiziksel dokulara müdahale eder. Bu normal bedensel işleve müdahale kolayca tahmin edilebilir. (Daha fazla: Vagus Sinir Stimülasyonu "Vagus Nerve Stimulation")
80. 2009 yılında, Derin beyin stimülasyonu (DBS "Deep brain stimulation"), FDA tarafından Obsesif-kompulsif bozukluğu (OKB /OCD "Obsessive-compulsive disorder") tedavi etmek için onaylandı. FDA onayı şu şekilde özetlenebilir: DBS'nin işe yarayıp yaramadığını bilmiyoruz, ancak insanları öldürmediği için, OKB için başka hiçbir tedaviye yanıt vermeyen canlı kobaylar üzerinde deney yapabilirsiniz. FDA onayı, kanıtlanmamış bir tedavinin geniş çaplı "klinik denemesi" için kapıyı açtı.
DBS, beynin merkezine derinlemesine bastırılan, et termometrelerine benzeyen iki adet 6 inçlik çelik prob aracılığıyla beyne 5-10,5 voltluk elektrik şoku veren bir ECT türüdür. "Beynin Kalp Pili (Pacemaker of the Brain)" olarak adlandırılsa da, kalp gibi bir organla böyle bir karşılaştırma saçmadır. Kalp pili "Pacemaker", kalbin kalbe uygulanan şokların frekansına göre zamanlamasını sağlar. Kalp doğal olarak bu tür elektrik şoklarına yanıt verir.
Beyin, beden ve ruh arasındaki bir ağ kablosuna daha çok benzer. Beyne rastgele elektrik şokları uygulamak yıkıcıdır ve normal beyin işlevlerine müdahale eder. Beyin, yaklaşık 1/10 voltluk doğal bir voltajla çalışır. DBS, beyne 10,5 volta kadar şok verir; bu, beynin kullandığı normal voltajın 100 katıdır. Uzmanlar, prosedürün hem deneysel hem de kanıtlanmamış olduğunu kabul ediyor: "Bu cihazın (DBS) bu kullanım (ODC) için etkinliği gösterilmemiştir." (Psikiyatrik Bozukluklar İçin Nörostimülatörler, Gerçekleri Öğrenin "Neurostimulators for Psychiatric Disorders, Get the Facts,", Medtronic inc. )
"Obsesif kompulsif bozukluk (OKB /OCD "obsessive compulsive disorder") için beyin stimülasyon terapisinin uzun vadeli güvenliği ve etkinliği belirlenmemiştir." (OCD İçin DBS Terapisi, İmplant kılavuzu, Derin Beyin Uyarımı İçin Lead Kiti "DBS Therapy For OCD, Implant manual, Lead Kit For Deep Brain Stimulation", Medtronic inc, 2009 AD, s 13)
Kimyasal psikiyatristler evrime inanan ateistler oldukları için insanı bir kimyasal ve elektron yığınından başka bir şey olarak görmezler. İnsanın doğasını ikilik olarak gören, ayrı bir bedene ve ruha sahip olan Hıristiyanlarla açıkça alay ederler. Bu hata deliliğe ilişkin psikiyatrik araştırmaları "sonlandırmıştır".
300 yıldır deliliğin etiyolojik nedeni olarak fiziksel beyne yanlış bir şekilde bakmışlardır. Delilik ruhta olur, bedende değil. ODC'li 26 hasta üzerinde yapılan küçük bir klinik çalışma, DBS implantının aslında 26 hastanın %46,2'sinde OKB semptomlarını artırdığını göstermiştir. Bildirilen herhangi bir iyileşme kolayca plasebo etkisiyle açıklanabilir. 25 yıl içinde DBS, akıl hastalığı için başarısız olan diğer tüm psikiyatrik tedavilerin yanında rafa kaldırılacak. (Daha fazlası: Derin beyin stimülasyonu -DBS "Deep brain stimulation")... MS 2013: Psikiyatristler nihayet deliliğin biyolojik nedenini keşfettiler! (....)" (104)
Psikiyatri'ye ilişkin bu sıralı genel bakış, 100'den fazla tarihi figürün görüşlerinin kısa, bir paragraflık özetini sunmaktadır. (....) (Yılan Yağı mı? Evet! Ve hala o kadar kötü -psikiyatri kimyasal dengesizlikler yılan yağı merhem şişesi..)
Tarihsel olarak ilk psikiyatristler (kelimenin tam anlamıyla "ruh doktorları"), kimyasal psikiyatristlerin seküler (/laik -"secular") bir şekilde iktidarı ele geçirmesiyle, davranış sorunları olan insanlara rehberlik etmek üzere Tanrı tarafından kendilerine verilen rolden, yani İncil'i rehber olarak kullanarak Hristiyanları uzaklaştırana kadar kilise papazlarıydı.
Ana Sergi: Psikiyatri Tarihi: MÖ 1550 - MS 2013:
1. MÖ 1550'de Mısırlılar bir tıp kitabı yazdılar. Muhtemelen çok daha eski bir kitabın kopyası, ancak kadim insanların insan vücudu ve çeşitli hastalıklar hakkında ne kadar çok şey bildiklerini fark etmek oldukça büyüleyici. Tedaviler "semender gözü" içeren bir cadı iksirinden daha iyi olmasa da, çeşitli hastalıkları anlıyorlardı. Psikiyatriye yakın bir şeye dair tek referans, öfke ve üzüntünün tartışıldığı kalp bölümündedir. Biyopsikiyatristler, Mısırlıların depresyonun bedensel hastalıklardan kaynaklandığına inandıklarının kanıtı olarak papirüsü alıntılamayı severler. Ancak bu tamamen yanlıştır. Aslında tam tersi doğrudur. Mısırlılar öfke ve üzüntünün kalpte bedensel hastalıklara neden olduğunu anlamışlardı. Papirüste şöyle yazıyor: "Kalbi acı çektiğinde ve üzüntüyü tattığında, işte kalbi kapanır ve kalbini yiyen öfke yüzünden bedeni karanlık olur. " (Mısır Tıbbi Ebers Papirüsü "The Egyptian Medical Ebers Papyrus": MÖ 1550)
(....)
73. MS 1935'te lobotomi (lökotomi veya psikocerrahi) Egas Moniz tarafından icat edildi. İşlem kaba, yıkıcıydı ve doğrudan beyin hasarına neden oluyordu. Göz yuvasına bir tereyağı bıçağı sokuldu ve yörünge kemiğine çarptı. Daha sonra kemiği delerek beyne girmesi için bir çekiçle vuruldu. Daha sonra bıçak sol ve sağ frontal lobları birbirine bağlayan beyin dokularını kesmek için kullanıldı.
"1941'de James W. Watts ve Walter Freeman, 23 yaşındayken Rosemary Kennedy'ye (John F Kennedy'nin kız kardeşi) lobotomi uyguladı. Rosemary'den 'bıçak, beyin dokusunu keserken, şarkı söylemesi' istendi. Rosemary, şarkı söylemeye devam etti, bu yüzden daha fazla kesti ve aniden şarkı söylemeyi bıraktı ve bir daha asla şarkı söyleyemedi. Rosemary 'kalıcı beyin hasarı' geçirdi ve 2005 yılında 86 yaşında doğal sebeplerden ölene kadar 'vejetatif ' durumda kaldı..."
Sadece kimyasal psikiyatristler böyle bir tedavinin deliliği iyileştirebileceğini düşünürdü çünkü evrime inanırlar ve insanın hem ruh hem de bedene sahip olduğuna dair Hristiyan doktrinini reddederler. Bu onları ruh hali ve davranış bozukluklarının nedenini her zaman beyne bakmaya zorladı. Modern nöroleptik ilaçlar gibi, lobotomi de beyni basitçe devre dışı bırakır veya hasar verir ve normal işlevini değiştirir.
Dünyanın birçok ülkesinde yasaklanmıştır ancak Japonya, Avustralya, İsveç ve Hindistan hala şiddet yanlısı ve kontrolden çıkmış insanlara karşı sosyal kontrol olarak lobotomi yapmaktadır. Bu şiddet yanlısı insanları "aptallaştırmada" etkili olsa da, onları vurmak daha insancıl olabilir. Lobotomi, kimyasal psikiyatrinin en belirgin örneklerinden biridir. Ancak geriye dönüp bakıldığında, delilik için en dürüst ve açık tedavilerden biriydi. 100.000 lobotomi hastasının ve ailelerinin her biri için bunun doğrudan beyin hasarına neden olan bir tedavi olduğu açıktı. İlaçlar ve elektrik şoklarıyla yapılan modern tedaviler gerçekte ne oldukları konusunda kolayca tanınmıyor. Lobotomi hakkında daha fazla ayrıntı..
74. MS 1938'de, Ugo Cerletti, bir mezbahada domuzların nasıl bayıltıldığını ve ardından boğazları kesilerek öldürüldüğünü gözlemlerken Elektrokonvülsif Terapi'yi (EKT /ECT "Electroconvulsive Therapy") tasarladı. Domuzları aslında şokun öldürmediğini belirtti. Epilepsi konusunda uzman olan Cerletti, şizofreniyi tedavi etmek için insan beynine şok verme fikrini ve ECT'nin icadını ilk olarak burada buldu. Deliliği tedavi etmek için elektrik kullanmanın uzun bir geçmişi, MS 1747'de Metodizm'in kurucusu Charles Wesley'e kadar uzanır.
ECT ile insanlar birkaç hafta boyunca 5 - 20 şoka maruz kalırlar. Şok muazzamdır ve 6 saniye boyunca 0,9 Amperlik bir akımda darbeli kare dalgalarda 450 volt DC kullanır. ECT bir tür elektrikli lobotomidir. Tek bir ECT tedavisi, 84 watt'lık bir ampulü 6 saniye veya 500 watt'lık bir halojen ışığı 1 saniye yakacak kadar elektriği beyninizden geçirir. ECT'nin ölüme, felçlere ve doku hasarına neden olduğu belgelenmiştir.
"PA- PSRS, elektrokonvülsif terapi (ECT) tedavileri sırasında yangından kaynaklanan cilt yanıkları veya yaralanmalar yaşayan beş hasta raporu aldı. Bir yangın raporunda, ECT şoku verildiği anda hastanın başının sağ tarafında parlak bir flaş ve alevler görüldü. Alevler hızla söndürülmesine rağmen, hasta bir kulağında birinci ve ikinci derece yanıklar ve bir gözünün üzerindeki alnında birinci derece yanıklar yaşadı." (Elektrokonvülsif Terapi Tedavileri Sırasında Cilt Yanıkları ve Yangınlar "Skin Burns and Fires during Electroconvulsive Therapy Treatments", PA-PSRS Pennsylvania Hasta Güvenliği Danışma Bülteni, Cilt 4, No. 1, Mart 2007)
EKT tedavisine ilişkin orijinal teoriler, epileptiklerin asla şizofrenik olmadıkları ve bu iki durumun birbirini dışladığı ve bir arada var olamayacağı gibi geçersiz bir fikre dayanıyordu. Bu nedenle başlangıçta epileptik konvülsiyonların tetiklenmesinin şizofreniyi iyileştireceği düşünülüyordu. Bugün bunun sadece psikiyatrik şarlatanlık teorisinin bir başka örneği olduğunu bilsek de, EKT bizi üzen ve depresyona neden olan anıları silerek beyin fonksiyonlarını etkili bir şekilde devre dışı bırakıyor. İnsanların zihninden tüm üniversite eğitimleri siliniyor.
"Hafıza Kaybı "Memory Loss": ECT, şiddetli retrograd amnezinin, yani bir yaralanmadan önceki olayların anılarının yok olmasının yaygın bir nedenidir. ECT'nin amnestik olarak gücü, koma ile birlikte şiddetli kapalı kafa yaralanmasının gücünü aşar. Sadece tiamin pirofosfatın uzun süreli eksikliği, bilateral temporal lobektomi ve Alzheimer gibi hızlandırılmış bunamalar tarafından aşılır. ECT'den sonra kim olduğunuzu, nerede olduğunuzu ve hangi gün olduğunu hatırlamanız 5 ila 10 dakika sürer." (Şok Tedavisi, Beyin Hasarı ve Hafıza Kaybı: Nörolojik Bir Bakış Açısı "Shock Treatment, Brain Damage, and Memory Loss: A Neurological Perspective", John M. Friedberg, Nöroşirürji Uzmanı, Amerikan Psikiyatri Dergisi 134:9, Eylül 1977. s. 1010-1013)
ECT birçok ülkede yasaklanmıştır ve muhtemelen 2015 yılına kadar küresel bir yasak yaşayacaktır. Beyni şoklayan yeni şarlatanlık tedavileri arasında, beyninizin ortasına 6 inçlik iki "et termometresi görünümlü (meat thermometer lookin)" elektrot yerleştirerek şok uygulayan Derin beyin stimülasyonu yer almaktadır. Vagus Sinir Stimülasyonu (Vagus Nerve Stimulation), boynunuzdaki vagus sinirinin etrafına bir elektrot sarar ve cerrahi olarak yerleştirilmiş bir "sinirin kalp pili" aracılığıyla şok uygular. Pasif beyin şoklama sistemleri arasında, kafatasının yaklaşık 2 inç altında, çeyrek büyüklüğündeki bir alanda beyni şoklamak için manyetik indüksiyon kullanan Tekrarlayan Transkraniyal Manyetik Uyarım (Repetitive Transcranial Magnetic Stimulation) yer alır.
Beyni elektrikle şoklamak, normalde tek bir voltun 1/10'u voltajla çalışan beynin normal elektrik işlevine müdahale eder. ECT, beynin kullandığından yaklaşık 4500 kat daha yüksek voltaj olan 450 volta kadar uygulanır. ECT'nin beyne uygulanması, 120 voltluk büyük ekran televizyonunuzu 540.000 volta bağlayıp daha iyi bir görüntü beklemeye benzer! Daha fazla ayrıntı için, "ECT'nin beyin ve doku hasarına nasıl yol açtığı hakkında bilmem gereken her şeyi, 9. sınıf elektrik atölyesi giriş dersinde öğrendim" adlı diğer kitabımızı okuyun. (Elektrokonvülsif Terapi, ECT "Electroconvulsive Therapy")
75. MS 1960 yılında Thomas Szasz, "Ruhsal hastalık miti (The myth of mental illness)" adlı kitabını yayınlayarak kimyasal psikiyatrinin yerleşik dünyasını sarstı. Szasz, bir psikiyatrist ve New York Eyalet Üniversitesi Sağlık Bilimleri Merkezi'nde eski psikiyatri profesörüdür. Thomas Szasz'ın yaşam çalışması üç temele dayanmaktadır: Birincisi, bilimin depresyon, anksiyete, sanrı, şizofreni veya delilik için herhangi bir tıbbi tanı testi sağlayamaması, dolayısıyla "akıl hastalığı (mental illness)"nın biyolojik bir bozukluk değil, "bahar nezlesi" gibi metaforik bir mit olmasıdır.
Szasz, şizofreninin (yani sanrı, paranoya) biyolojik bir etiyolojisi olmadığını, yalnızca özgür irade seçimlerinin ve yaşam koşullarının sonuçlarından kaynaklanan davranışlar olduğunu ileri sürer. Deliliğin beyin kimyasındaki kimyasal dengesizliklerden veya kalıtımsal olarak DNA yoluyla kaynaklandığı teorisini reddeder ve bu inançların şarlatanlık ve geçerli, test edilebilir bilimin ihlali olduğunu düşünür.
İkincisi, "deli ve şizofrenik (insane and schizophrenic)" olarak etiketlenen bireyler her zaman özgür iradelerini korur, seçtikleri şekilde hareket eder ve bu nedenle her zaman tüm davranışlarından sorumlu tutulmalıdır. Szasz, herhangi bir nedenle, herhangi bir koşulda, akıl hastalığı savunmasına karşı çıkıyor ve bu, adaletin ihlali olarak görülüyor.
Üçüncüsü, rızaya dayanmayan tüm psikiyatrik tedaviler veya akıl hastanesine yatırılmalar, rızaya dayanmayan kalp baypas ameliyatının yasadışı olması gibi, medeni hakların ihlalidir. Szasz, psikiyatrik ilaçların kronik yalan söylemeyi iyileştirebileceği gibi akıl hastalığınada çare sağladığına ikna olmasa da, insanların bu ilaçları gönüllü olarak almalarına karşı değil, eğer bunu seçerlerse.. Szasz, bir kişinin kişisel tercihiyse, kendisine zarar verme, zarar verme veya kendini öldürme özgürlüğüne sahip olması gerektiğine inanan kişisel özgürlüğün savunucusudur.
Sonuç olarak, intihar girişimi de dahil olmak üzere herhangi bir nedenle herhangi birinin iradesi dışında tedavi edilmesine veya akıl hastanesine yatırılmasına karşıdır. Szasz, bazı görüşlerini paylaşmasına rağmen psikiyatrik zorlamayı uygulamaya devam eden "anti-psikiyatri (anti-psychiatry)" hareketinin bir parçası olarak yanlış tanıtılmaya itiraz ediyor. Ayrıca, insanların kendi kişisel sorunlarına yaptıkları katkıyı fark etmelerine yardımcı olmak için psikiyatride aktif bir uygulama sürdürüyor.
[Szasz'a soru:] Müşteriler terapötik süreçte en çok neyi zor buluyor? [Cevap:] Çözmeye çalıştıkları soruna yaptıkları katkının sorumluluğunu üstlenmek. Acı verici, kısıtlayıcı ilişkilerden veya durumlardan kurtuluş, yalnızca kişinin bunlara kendi katkılarının sorumluluğunu üstlenmesi ve kendini onlardan kurtarmasıyla elde edilebilir. Bir kişiyi değiştirebilecek tek kişi, o kişinin kendisidir... bir danışanın davranışları ve duyguları için daha az değil, daha fazla sorumluluk üstlenerek kendini özgürleştirmesine yardımcı olabilmek." (Thomas Szasz'a Yedi Soru "Seven Questions for Thomas Szasz", Psychology Today, 28 Ocak 2009)
Szasz, bir kişinin istediği gibi davranmakta (büyük bir kuş gibi giyinmek) veya istediği şeye inanmakta (pembe filler onlarla konuşur) özgür olması gerektiğine inanır; müdahale edilmeden, etiketlenmeden veya iradesi dışında bir tedaviye zorlanmadan. Ancak, bir kişi yasayı çiğnerse, örneğin huzuru bozarsa, Szasz ceza/hukuk mahkemelerinde suçlanması ve bir yargıcın önünde yargılanıp hapse atılması gerektiğine inanır.
Szasz sayısız mükemmel kitap yazmıştır, ancak Szasz'ın kendi sözleriyle eylem halindeki görüşlerini duymanın en iyi yolu olarak Darlin Cromer davasında verdiği tanıklığı seçtik. 5 Şubat 1980'de, Darlin Cromer 5 yaşında bir zenci çocuğu öldürdü, ardından tutuklanmasının hemen ardından polis memuru Dorothy Soto'ya bununla övündü, "Her beyaz kadının bir zenci çocuğunu öldürmesi görevidir," "Ben zaten benimkini öldürdüm." Cromer'ın 20 yıllık bir şizofreni teşhisi vardı. Duruşmada dört psikiyatri uzmanı onun akıl hastası olduğunu ve akıl hastalığı nedeniyle suçsuz bulunması gerektiğini ve bir hapishaneye değil hastaneye ait olması gerektiğini ifade etti.
Savcılık Szasz'ı arayıp Cromer'ın herhangi bir şeyden muzdarip olup olmadığını sorduğunda, şu cevabı verdi: "[Benim] fikrim, çok kötü, çok aptalca bir hayat yaşamış olmasının sonuçlarından muzdarip olduğu yönünde. Çok kötü; ergenlik çağından beri, bilmediğim sebeplerden dolayı, ne yaptıysa çok kötü yaptı. Kötü bir öğrenciydi. Özellikle iyi bir kız, kız kardeş olduğuna dair hiçbir kanıt yok. Kötü bir eşti. Kötü bir anneydi. Çalışabilir olduğu sürece kötü bir çalışandı. Sonra yasadışı uyuşturucu kullanmaya başladı, sonra yasadışı saldırıya geçti ve sonunda bu cinayeti işledi... Hayat bir görevdir. Ya bununla başa çıkarsınız ya da sizi... Eğer nasıl inşa edeceğinizi bilmiyorsanız, her zaman yıkabilirsiniz. Toplumda bizi, toplumumuzu ve diğer insanları mahveden insanlar bunlardır." (Thomas Szasz'ın duruşma ifadesi "Trial testimony of Thomas Szasz", Darlin June Cromer, Kasım 1980)
Bu duruşmada, dört psikiyatrist Cromer'ın suçlarından dolayı cezalandırılmaması gereken sertifikalı bir deli olduğunu ifade etti. Bunlardan biri, ABD'deki en saygın adli psikiyatristlerden biri olan Donald Lunde'ydi. Bu, Szasz'a karşı dört kişinin mahkemede verdiği destansı bir Davut ve Golyat savaşıydı. 17 Ocak 1981'de Cromer, birinci derece cinayetten hüküm giydi ve bu, kimyasal psikiyatri kurumunun sıkışmış domuzlar gibi hep bir ağızdan bağırmaya, yeniden yargılanmayı talep etmeye ve Szasz'a kişisel saldırılarda bulunmaya başlamasına neden oldu. İstekleri gerçekleşti, ancak yeniden yargılamada mahkumiyetleri onaylandı.
Biyolojik psikiyatrinin Szasz'ın tanıklığı yüzünden suçlu bulunmasıyla yaşadığı acı dolu aşağılanma muazzamdı ve frenoloji, humoral tıp ve dünyanın düz olduğuna inananların yanında yok olana kadar onu asla affetmeyecekler. 100 yıl içinde Thomas Szasz, tıpkı bir sanatçı gibi, uzun süre sonrasına kadar içgörüleri nedeniyle tanınmayacak olan tarihin en önemli psikiyatristlerinden biri olarak görülecek. Kendini ateist olarak ilan etmesine rağmen (ve kesinlikle asla bir Scientologist olmasa da) Szasz'ın delilik etiyolojisi, tarihsel olarak deliliği MS 1500'e kadar uzanan yaşam seçimleri ve koşullarının neden olduğu günahkâr eylemler koleksiyonu olarak gören Hristiyanlarınkine oldukça benzer. Szasz, insanın ölümden sonra bilinçli olarak bedenden kurtulan belirgin bir ruha sahip olduğu İncil düalizmini reddeder, ancak deliliğin maddi veya biyolojik bir etiyolojisini de reddeder. Tıpkı ateist Antony Flew'un bilimsel kanıtları takip edip Tanrı'ya inanması gibi, Szasz da psikiyatrik kanıtları takip edip deliliğin fiziksel bir nedenini reddedebildi. Elbette Szasz genel olarak tüm dinlere ve Hristiyanlığa karşı şüpheci kalmaya devam ediyor, ancak Szasz'ı bu kadar güçlü bir vizyoner, hakikat arayıcısı ve kimyasal psikiyatriye karşı savaşçı yapan şey budur.
76. 1985 yılında Anthony Barker, tıbbi tedavi için beyne elektrik vermek amacıyla Transkraniyal Manyetik Uyarım (TMS "Transcranial Magnetic Stimulation") kullanmayı önerdi. Mark S. George, bu yeni beyin şoklama yöntemini depresyon, OKB (OCD) ve şizofreni tedavisinde psikiyatriye uygulamaya başladı. Beyin, tek bir voltun 1/10'uyla çalışan bir elektrik organıdır. TMS, manyetik indüksiyon bobinleri aracılığıyla beyne 100 kat daha fazla voltajla şok verir.
"rTMS'nin en belirgin ve tehlikeli yan etkisi epileptik nöbetlerin indüklenmesidir ve deneyim, şu anda mevcut ekipmanın bunları kolayca üretebilecek kadar güçlü olduğunu göstermektedir." (Klinik psikiyatride transkraniyal manyetik stimülasyon "Transcranial magnetic stimulation in clinical psychiatry", Mark S. George, Robert H. Belmaker, 2007 AD, s. 31) Tekrarlayan Transkraniyal Manyetik Stimülasyon (rTMS "Repetitive Transcranial Magnetic Stimulation"), elektromıknatıslarla beynin yaklaşık 2 inç içinde elektrik üretir ve daha hafif, daha nazik bir ECT (Elektrokonvulsif şok terapisi "Electro-convulsive shock therapy") biçimidir.
Psikiyatride TMS'nin altında yatan tüm teori, beynin farklı bölümlerinin belirli duygulara veya ruh hallerine özel olarak haritalanabileceğine yanlış bir şekilde inanan bir neo-frenoloji biçimidir. TMS, bu duyguları değiştirmek için beynin bu "duygu merkezlerine" elektrik uygular. Frenolojinin tam dilini kullanıyorlar, ancak modern bilimsel terimlerle: "insan beynindeki işlevleri yerelleştirmek" "seçici ruh hali devrelerinin aktivasyonu" "belirli duyguların altında yatan beyin mekanizmalarını araştırmak" "büyük ölçüde en iyi tahmin varsayımlarından türetilen farklı kafa derisi bölgelerindeki uyarım" Hatta frenoloji ile tarihsel bağlantıyı bile kabul ediyorlar: "Bir sinirbilim araştırması olarak TMS, insan beynindeki işlevleri yerelleştirmeye yönelik tarihsel bir akıma uyuyor." (Klinik psikiyatride transkranial manyetik uyarım "Transcranial magnetic stimulation in clinical psychiatry", Mark S. George, Robert H. Belmaker, 2007 AD, s. 31)
Bu, 200 yıldan uzun bir süre önce çürütüldüğü için en kötüsünde saf çöp bilimdir. Kimyasal psikiyatristler insan ruhunu bir mit olarak reddederler ve bu nedenle tüm duyguların fiziksel beyin işlevinin sonucu olduğuna inanmaya ve "ruh hali devrelerinden" bahsetmeye zorlanırlar. Frenolojiden önce, Lavater'in fizyonomisi, bir kişinin kafatasının şeklinin zihinsel yeteneklerini belirlediğini yanlış bir şekilde öğretmişti. Hristiyanlar bu düşüncenin hatasını görebilirler çünkü İncil, duyguların, iradenin ve seçimlerin kökeninin fiziksel beyinde değil, insan ruhunda olduğunu söyler.
TMS normal beyin işlevini kesintiye uğratır ve bozar. TMS, şok süresince müzik çalarınızdaki duraklatma düğmesine basmak gibi olan beynin belirli bölgelerinde çeyrek (1 inç) büyüklüğünde "lezyonlar" oluşturur. İşlem tamamen deneysel ve kanıtlanmamıştır. Sadece birkaç gerçek çalışma yürütülmüştür ve bunların hepsi küçük, bilimsel olmayan ve sonuçlarında tekrarlanamaz niteliktedir.
Terapötik sonuçlar küçüktür ve plasebo etkisinin hata payının oldukça içindedir: "Depresyonda rTMS ile yapılan açık çalışmalar ikna edici olmuştur, ancak bu sonuçları yorumlarken plasebo tepkisi olasılığı akılda tutulmalıdır, çünkü kontrollü, kör çalışmalarda genellikle daha küçük etki boyutları gözlemlenmiştir." (Klinik psikiyatride transkranial manyetik stimülasyon "Transcranial magnetic stimulation in clinical psychiatry", Mark S. George, Robert H. Belmaker, 2007 AD, s. 133)
TMS veya herhangi bir beyin şok edici psikiyatrik tedavi etkili olsaydı, beynin bölgelerini bireysel duygular için haritalamak önemli olurdu. Bu denendi, denendi ve denendi ve tekrar tekrar denendi... ve beynin bölümleri ile duygular, düşünceler vb. arasında doğrudan bir ilişki yok. Şok uygulanan beynin bir bölümündeki kan akışındaki değişiklikler bildirilmiştir: "TMS'ye verilen sinirsel yanıt, bölgeye giden kan akışındaki değişikliklerle doğrudan ilişkilidir." (Yeni Beyin Uyarım Tekniğinde Kan Akışına Bağlı Sinirsel Aktivite "Neural Activity Connected To Blood Flow In New Brain Stimulation Technique", Science Daily, 11 Ekim 2007)
Ancak, parmağınızı bir elektrik prizine soktuğunuzda ve elektrik şoku aldığınızda, kan akışında benzer değişiklikler rapor edilir. Kan akışının deliliğin nedeni ve tedavisiyle ilişkili olduğu fikri, 1812 yılında deliliğin şişmiş kan damarlarından kaynaklandığını öğreten "modern psikiyatrinin kahramanı" Benjamin Rush'a bir göndermedir: "Deliliğin nedeni öncelikle beynin kan damarlarında bulunur". TMS, en kötü haliyle saf çöp-pop psikiyatrisidir ve araştırmalara milyonlarca dolar boşa harcanmaktadır! Duyguyu etkilemek için beyne elektrik vermek, bilgisayarınızı yazıcıya bağlayan USB kablosuna çekiçle vurup baskı kalitesinde bazı iyileştirmeler beklemek gibidir. (Tekrarlayan Transkranial Manyetik Stimülasyon, rTMS "Repetitive Transcranial Magnetic Stimulation")
77. MS 1999'da Daniel Amen, tipik çöp pop psikolojisine sadık kalarak, basit SPECT (Tek Foton Emisyonlu Bilgisayarlı Tomografi "Single Photon Emission Computed Tomography") beyin taramalarından deliliği, ruhsal hastalığı ve depresyonu görebildiğini iddia eden "Beynini Değiştir Hayatını Değiştir (Change Your Brain Change Your Life)" adlı kitabını yayınladı: "Yeni görüntüleme teknolojisini kullanarak, bu hastalar ve aileleri duygusal ve davranışsal semptomlarını yönlendiren altta yatan beyin sorunlarını "görebiliyor". SPECT'in beyindeki kan akışını ölçtüğünü, düşünceyi, ruh halini veya duyguyu ölçmediğini bilerek, kimyasal psikiyatrist meslektaşları bile çöp bilime öfkeyle itiraz ettiler! Amen'in beyni bölmenin kendine özgü ve alışılmadık bir yolu var "bazı beyin araştırmacıları sistemleri benden farklı şekilde ayırırdı".
Frenoloji ruhuna uygun olarak, beyninin beş bölümünün her birine farklı işlevler atadı: "Beynin merkezindeki derin limbik sistem, bağlanma ve ruh hali kontrol merkezidir. Beynin derinliklerindeki büyük yapılar olan bazal ganglionlar, vücudun rölanti hızını kontrol eder. Beynin ön ucundaki prefrontal korteks, odaklanmanıza, plan yapmanıza, dürtülerinizi kontrol etmenize ve iyi (veya kötü) kararlar almanıza yardımcı olan beyin kısmı olan yöneticinizdir. Singulat, frontal lobların orta kısmından uzunlamasına geçen beynin bir parçasıdır, "vites değiştirici" dediğim beynin bir parçasıdır. Dikkatinizi düşünceden düşünceye ve davranışlar arasında kaydırmanızı sağlar. Şakakların altında ve gözlerin arkasında bulunan temporal loblar, hafıza, dili anlama, yüz tanıma ve öfke kontrolü ile ilgilidir."
Amen'in tedavileri neredeyse her zaman psikiyatrik ilaçlar reçete eder ancak aynı zamanda "fonksiyonunu optimize etmek için hedefli davranışsal, bilişsel, tıbbi ve besinsel reçeteler" de reçete eder. Nükleer beyin görüntüleme konusunda lisanslı bir psikiyatrist olarak Amen yılda yaklaşık 10.000 hasta görüyor, bu da her yıl milyonlarca dolar kazandığı anlamına geliyor. Ayrıca DVD'lerini 50 dolara satan PBS'de 1300'den fazla reklam yayınladı. Ancak, yasal nedenlerle gelirinin temel tezini çürüten bir uyarıda bulunuyor: "anormal bir SPECT taraması, kötü davranış için bir bahane değildir."
Gerçekten mi? Bana "depresyon, anksiyete sorunları, saldırganlık, dikkat eksikliği bozukluğu, bipolar bozukluk, obsesif-kompulsif bozukluk ve travma sonrası stres bozukluğu" davranışlarımın kötü beyin fonksiyonundan kaynaklandığını ve hiçbir şekilde sorumlu olmadığımı söylediğini sanıyordum? "Psikolojik sorunlar gerçekte beyin sorunlarıdır ve yeni görüntüleme teknikleri sayesinde bunların çoğunu görebiliriz" dediniz Doktor Amen, eğer sizin SPECT taramalarınızla beynimin hangi noktalarının bozulduğunu görebiliyorsam, kötü davranışlarım bir grip virüsünden daha fazla benim hatam olamaz!
Kitabının temel tezi, SPECT taramalarında ruh hali ve duygu kusurlarını görebileceğiniz, gerçek klinik deneylerle hiç test edilmemişti. "Ruhun Donanımını İyileştirme (Healing the Hardware of the Soul)" adlı devam kitabı da aynı şarlatanlığın devamı niteliğinde. Oral Robert Üniversitesi mezunu olan Amen, seçim, ruh hali ve duygunun hepsinin kökeninin fiziksel bedende değil insan ruhunda olduğunu bilmelidir." (Beyninizi Değiştirin Hayatınızı Değiştirin "Change Your Brain Change Your Life", Daniel Amen, 1998 AD)
78. 2002 yılında, Michael Persinger, beynin temporal loblarına uygulanan manyetizma ile duygu ve Tanrı gibi ruhsal deneyimler uyandıran "Tanrı Miğferi (The God Helmet)"ni icat etti. Junk Pop psikiyatristleri her zaman yeni bir tedavi arayışındadır. Durdurulan başarısız tedavilerin uzun bir listesi vardır. "Tanrı Miğferi", tarihi yılan yağı (snake oil) satıcılarının iddiaları gibi, beyne uygulanan manyetizma ile beyne ruhsal bir deneyim yaşatmak için reklamı yapılmıştı. Ateist Richard Dawkins bile denemek ve Tanrı'yı kendi deneyimlemek için 7000 mil uçarak kendini utandırdı! Hiçbir şey hissetmedi. Birkaç on yıl bekle Richard, bir gün gerçek bir ruhsal deneyim yaşayacaksın! Michael Persinger, aceleyle patent ofisine gitti ve Shakti Miğferini takmanın ardından gelen olağan yılan yağı iddialarıyla Shakti Miğferini pazarlamaya başladı: "Ruhsal ve kişilik dönüşümü; Beden dışı deneyimler, berrak rüya görme, mutluluk ve diğer olumlu duygular; korku, üzüntü ve öfkenin üstesinden gelme; yoğun ve benzersiz değişmiş bilinç durumları yaratma; meditasyon/ruh hali iyileştirme". Q-Ray, her şeye karşı yılan yağı manyetizması "snake oil magnetism" tedavileri ailesinin bir başka şarlatan icadıdır.
79. 2005 yılında FDA, depresyon için Vagus Sinir Stimülasyonu (VNS "Vagus Nerve Stimulation") kullanımını onayladı. Bu FDA onayı şu şekilde özetlenebilir: "VNS'nin işe yarayıp yaramadığını bilmiyoruz, ancak insanları öldürmediği için, depresyon için başka hiçbir tedaviye yanıt vermeyen canlı kobaylar üzerinde deney yapabilirsiniz. FDA onayı, kanıtlanmamış bir tedavinin geniş çaplı bir "klinik denemesi" için kapıyı açtı.
VNS, boyundaki vagus siniri etrafına sarılmış bir elektrot aracılığıyla beyne 12 volta kadar şok veren bir EKT (ECT) biçimidir. Sinir sistemi, vücut ile beyin arasında bir ağ kablosu gibidir. Vagus sinirine rastgele elektrik şokları uygulamak yıkıcıdır ve normal beyin işlevine müdahale eder. Sinir sistemi, yaklaşık 1/10 voltluk doğal bir voltajla çalışır. VNS, vagus sinirine 12 volta kadar şok verir, bu da beynin kullandığı normal voltajın 120 katıdır. Uzmanlar, prosedürün hem deneysel hem de kanıtlanmamış olduğunu kabul ediyor: "Tedavi edici değil (depresyon)-Doktorlar hastaları VNS Terapisinin depresyon için bir tedavi olmadığı konusunda uyarmalıdır." (VNS Terapisine Giriş, Uyarılar ve Önlemler "Introduction to the VNS Therapy, Warnings, and Precautions", Cyberonics inc, Aralık 2008, s. 8)
Kimyasal psikiyatrinin, deliliğin ve depresyonun etiyolojisi olarak beyne bakma konusunda uzun ve yanlış yönlendirilmiş bir geçmişi vardır. Kimyasal psikiyatristler, insanın beynin ölümünden bilinçli olarak sağ kalan bir ruha sahip olduğu yönündeki İncil öğretisini reddederler. İnsanın duygularını, beyindeki kimyasallara ve nöronlara karşı makine benzeri bir tepki olarak yanlış bir şekilde görürler. VNS'nin arkasındaki teori tamamen çöp bilimdir: "Sol vagus sinirine iletilen darbeler merkezi sinir sistemine iletilir ve ruh halini, motivasyonu, uykuyu, iştahı ve depresyonla ilgili diğer semptomları kontrol eden merkezi sinir sistemindeki belirli bölgelere giderler." (A. John Rush, MD, Başkan Yardımcısı, Klinik Bilimler Bölümü Profesörü, Psikiyatri Bölümü, Teksas Üniversitesi)
Bu teorideki sorun, sinirlerin ruh halini veya motivasyonu kontrol etmemesi veya iletmemesidir. Sinirler, kas hareketi ve dokunma, ağrı vb. gibi duyusal bilgiler için komutlar iletir. Sinirler aracılığıyla beyne iletilen kas ağrısı açıkça ruhun ruh halini etkileyebilirken, kontrol için ruh hali veya motivasyon yaratmaz. Ruh hali ve motivasyonun kökeni bedende değil ruhtadır. Açıkçası, dijital bir elektriksel iletişim sistemine (insan sinir sistemi) ham elektrik uyguladığınızda, vücudun normal işleyişine zarar verecek ve müdahale edecektir. Uyku apnesi, uyurken birkaç saniye nefes almayı bırakmanız, bu aptalca tedavinin bilinen tehlikeli bir yan etkisidir.
Diğer bilinen yan etkiler şunlardır: gerçek bir tonal konuşma sesinde değişiklik, farenjit ve kıyı boğazları, larenjit benzeri ses kısıklığı ve öksürük, boyun ağrısı, yutma zorluğu, ciltte karıncalanma veya karıncalanma. Tüm yan etkiler, vagus sinirine şokların verildiği yerin yakınındaki fiziksel dokulara müdahale eder. Bu normal bedensel işleve müdahale kolayca tahmin edilebilir. (Daha fazla: Vagus Sinir Stimülasyonu "Vagus Nerve Stimulation")
80. 2009 yılında, Derin beyin stimülasyonu (DBS "Deep brain stimulation"), FDA tarafından Obsesif-kompulsif bozukluğu (OKB /OCD "Obsessive-compulsive disorder") tedavi etmek için onaylandı. FDA onayı şu şekilde özetlenebilir: DBS'nin işe yarayıp yaramadığını bilmiyoruz, ancak insanları öldürmediği için, OKB için başka hiçbir tedaviye yanıt vermeyen canlı kobaylar üzerinde deney yapabilirsiniz. FDA onayı, kanıtlanmamış bir tedavinin geniş çaplı "klinik denemesi" için kapıyı açtı.
DBS, beynin merkezine derinlemesine bastırılan, et termometrelerine benzeyen iki adet 6 inçlik çelik prob aracılığıyla beyne 5-10,5 voltluk elektrik şoku veren bir ECT türüdür. "Beynin Kalp Pili (Pacemaker of the Brain)" olarak adlandırılsa da, kalp gibi bir organla böyle bir karşılaştırma saçmadır. Kalp pili "Pacemaker", kalbin kalbe uygulanan şokların frekansına göre zamanlamasını sağlar. Kalp doğal olarak bu tür elektrik şoklarına yanıt verir.
Beyin, beden ve ruh arasındaki bir ağ kablosuna daha çok benzer. Beyne rastgele elektrik şokları uygulamak yıkıcıdır ve normal beyin işlevlerine müdahale eder. Beyin, yaklaşık 1/10 voltluk doğal bir voltajla çalışır. DBS, beyne 10,5 volta kadar şok verir; bu, beynin kullandığı normal voltajın 100 katıdır. Uzmanlar, prosedürün hem deneysel hem de kanıtlanmamış olduğunu kabul ediyor: "Bu cihazın (DBS) bu kullanım (ODC) için etkinliği gösterilmemiştir." (Psikiyatrik Bozukluklar İçin Nörostimülatörler, Gerçekleri Öğrenin "Neurostimulators for Psychiatric Disorders, Get the Facts,", Medtronic inc. )
"Obsesif kompulsif bozukluk (OKB /OCD "obsessive compulsive disorder") için beyin stimülasyon terapisinin uzun vadeli güvenliği ve etkinliği belirlenmemiştir." (OCD İçin DBS Terapisi, İmplant kılavuzu, Derin Beyin Uyarımı İçin Lead Kiti "DBS Therapy For OCD, Implant manual, Lead Kit For Deep Brain Stimulation", Medtronic inc, 2009 AD, s 13)
Kimyasal psikiyatristler evrime inanan ateistler oldukları için insanı bir kimyasal ve elektron yığınından başka bir şey olarak görmezler. İnsanın doğasını ikilik olarak gören, ayrı bir bedene ve ruha sahip olan Hıristiyanlarla açıkça alay ederler. Bu hata deliliğe ilişkin psikiyatrik araştırmaları "sonlandırmıştır".
300 yıldır deliliğin etiyolojik nedeni olarak fiziksel beyne yanlış bir şekilde bakmışlardır. Delilik ruhta olur, bedende değil. ODC'li 26 hasta üzerinde yapılan küçük bir klinik çalışma, DBS implantının aslında 26 hastanın %46,2'sinde OKB semptomlarını artırdığını göstermiştir. Bildirilen herhangi bir iyileşme kolayca plasebo etkisiyle açıklanabilir. 25 yıl içinde DBS, akıl hastalığı için başarısız olan diğer tüm psikiyatrik tedavilerin yanında rafa kaldırılacak. (Daha fazlası: Derin beyin stimülasyonu -DBS "Deep brain stimulation")... MS 2013: Psikiyatristler nihayet deliliğin biyolojik nedenini keşfettiler! (....)" (104)
"Deli Doktorlar: William Battie: 1703-1776 AD
William Battie: 1703-1776 AD.. Psikiyatrinin tarihi: 1750'lerin Deli (/çılgın) Doktorları (Mad-Doctors)... "18. yüzyılda da şarlatanlardı, bugün de hala şarlatanlardır!"... Giriş: MS 1758'de Bedlam'daki ve ardından St. Lukes akıl hastanesindeki Deli Doktor(u) William Battie, günümüzün modern kimyasal psikiyatrisi gibi, Hristiyanlığa ve genel olarak dine karşı sert bir şekilde düşmancaydı. Delilik Üzerine Bir İnceleme "A Treatise on Madness" adlı eserinde, ruh, tin, Tanrı, İsa kelimelerinden hiç söz edilmiyor. Hristiyanlığın konuya dahil edildiği tek zaman, tembel din adamlarının "sinirlerinin" kullanılmamasından dolayı formsuz olması nedeniyle deliliğe neden olduğu şeklindeki oldukça aptalca önerisidir, tıpkı tembel adamın zayıf bir kalbe sahip olması gibi. Bu, dine karşı açık bir tokattı. Hristiyanların genel olarak akıl hastası olduğuna gerçekten inanan biriydi. (....)
C. William Battie: Modern Psikiyatrinin kahramanı!
1) Psikiyatristlerin Modern "Kahraman" İddiası
2) Tarihsel Gerçek
---------------------
1-Battie, tarihteki ilk psikiyatri öğretmeniydi.
2- John Monro tedaviyi gizli bir aile tarifi olarak tutarken, Battie tam tersi bir yaklaşım benimsedi. Battie'den önce çeşitli belirsiz tımarhanelerde açık bilgi politikaları uygulayan ve eğitim ve araştırmayı teşvik eden başkaları da vardı. Battie, dünyanın en büyük tımarhanelerinden biri olan St. Luke's ile bağlantısı nedeniyle itibar kazanır.
1-Battie deliliği iki kategoride gören ilk kişiydi: orijinal ve sonuçsal.
2- Battie bu iki terimi icat etti, ancak bunların altındaki kavram hem basılı hem de uygulamada 100 yıl önce vardı. Timothy Rogers adlı bir kilise vaizinin çalışmalarına bakın.
1-Battie, birçok kategoriyi (melankoli, dalak, buharlar) sadece iki kategoriye ayıran ilk kişiydi.
2-Yanlış, Battie'nin aslında 12'den fazla farklı akıl hastalığı kategorisi vardı.
---------------------------
"1750'lerin Deli Doktorları ve Deli Evi Bekçileri
Psikiyatrinin tarihi.. "Uzaycılar (alienists)" olarak da bilinen Deli Doktorlar (Mad Doctors), psikiyatristlerin öncüleriydi. 18. yüzyılda şarlatanlardı ve bugün hala şarlatanlardır! "Bir adamın bir akıl hastanesine kapatılıp orada tutulmasının çok zor bir durum olduğunu düşünüyorum; buna ne derseniz deyin, orası bir hapishane." -(Sir James Coxe, Avam Kamarası Akıl Hastalıkları Yasalarının İşleyişi Seçme Komitesi önündeki tanıklığı, 1877)
"Bedlam'daki bekçiler aylak, gizlice dolaşan, hırsızlık yapan alçaklar, eksantrik, katil, onlarda tuhaf bir şeyler var, görünüşte garip, rüşvet herkeste ortak, zulüm herkeste ortak, kötülük herkeste ortak, kısacası erdem hariç her şey ortak.." -(Urbane Metcalf 1818, John Conolly 1859)
Giriş: (1-4); ""Deli doktorlar" olarak da bilinen "uzaycılar", psikiyatristlerin öncüleriydi. "Uzaycılar", bir kişinin ruh sağlığı hakkında açık mahkemede ayağa kalkıp tanıklık etmelerinden türemiş bir unvandı. Deli evlerinin "bekçileri", bugün psikiyatri hemşireleri olarak biliniyor! "Bekçi yöneticileri" bugün bir koğuşun psikiyatri hemşire yöneticileri olarak biliniyor. (....)
A. Çılgın doktorların güç susuzluğu "Vaizleri kovun!" : (1-3); "Psikiyatrinin Hristiyanlığa düşman olma konusunda uzun bir geçmişi vardır! Her şey burada başladı. 2010 yılında kendimizi içinde bulduğumuz karmaşa, 1700'lerde deli evlerinin yaratılması ve merkezileştirilmesiyle başladı. Hemen hemen herkes tarafından şarlatan olarak görülüyorlardı ve şarlatanlardı da, ancak giderek daha iyi organize edilmiş bir kampanya ile saygı kazanmak için çok çalıştılar. 1800'lerde deli doktorlar, onları körü körüne "uzman" olarak gören seçilmiş yetkililer, mahkemeler ve halkın güvenini kazanmayı başardılar. (....)
(8-9) "Sonraki bölümlerde ele alacağımız psikiyatrinin örgütlü bir meslek olarak yükselişi, Harold Perkin'in "mesleki toplumun yükselişi" olarak adlandırdığı çok daha geniş bir olgunun yalnızca belirli bir örneğidir. On dokuzuncu yüzyıl boyunca, bilgi -özellikle ancak yalnızca bilimsel bilgi değil- giderek daha fazla çeşitli yeni birleşen ve kendini bilinçli grupların geçimini sağlamaya çalıştığı bir kaynak haline geldi. Deli doktorlar veya giderek kendilerine dedikleri gibi, uzaylılar veya tıbbi psikologlar, bu temelde tanınma ve sosyal statü arayan bir dizi gruptan yalnızca biriydi. Üretim sektöründeki girişimci meslektaşlarının aksine, yeni profesyoneller maddi mallardan ziyade beceri ve uzmanlık gibi somut olmayan bir şeyi satma işindeydi." (Deli Doktorluk Ticaretinin Dönüşümü "The Transformation Of The Mad-Doctoring Trade", Andrew Scull, 1994 AD, s. 5)
Bu kolektif sosyal hareketlilik projesine katılan diğerleri gibi, deli doktorlar da kamuoyunun onayını ve güvenini aramak zorundaydı ve belirli bir bölge üzerinde kontrol kurmaya ve yetki alanlarının sınırlarını tanımlamaya ve korumaya çalışırken, kendilerini kaçınılmaz olarak hiç bitmeyen bir ikna ve propaganda kampanyasının içinde buldular. Güven, profesyonel için hayati önem taşır çünkü sadece laiklerin sahip olmadığı becerilere ve bilgilere değil, aynı zamanda profesyonelin kamuoyunun herhangi bir hassasiyetle değerlendiremeyeceği becerilere ve bilgilere sahip olma iddialarına onay alması gerekir. Aynı şekilde, laikler meslek üyelerinin becerilerini tarafsız bir şekilde kullanacaklarına güvenmeli ve büyük ölçüde profesyonellerin kendi bilgilerine ilişkin değerlendirmelerine güvenmeye ikna edilmelidir. Yine de güven, deli doktorların edinmesi için özellikle zor bir metaydı, en azından delilik ticaretine dahil olmaları, onların güdüleri hakkında yaygın bir şüphe uyandırdığı ve deliliğin teşhisi ve tedavisi konusunda uzman oldukları iddialarının, delilik reformu kampanyasına en yoğun şekilde dahil olan sıradan insanlar arasında bile sürekli bir şüphecilik uyandırdığı için. On dokuzuncu yüzyılın ilk yarısında patlak veren tımarhanelerde ve tımarhanelerde tedaviyle ilgili tüm skandallarda tıp adamlarının oynadığı önemli rol, karşı karşıya kaldıkları görevin zorluğunu daha da yoğunlaştırdı.
Yine de, bu ve diğer engeller karşısında, on dokuzuncu yüzyıl boyunca tanınmış bir uzmanlık alanı ortaya çıktı ve önemli bir saygı kazandı. Yetkililerin tanıdığı deli doktorların sayısı 1800'de iki veya üç binden bir asır sonra neredeyse yüz bine [100.000] çıktı, koruyucuları kendilerini başarılı bir şekilde zihinsel bozuklukların kamu hakemleri, teşhis ve bertarafında uzmanlar olarak kurdular. Çıkarlarını savunmak ve ilerletmek için profesyonel bir örgüt kurdular ve iddia ettikleri uzman bilgisini iletmek (ve görünür kanıt sağlamak) için bir forum sağlamak amacıyla dergiler düzenlediler ve monografiler yazdılar. Victoria'nın uzun saltanatı sırasında, akıl hastalığı hakkındaki kamu söylemine giderek daha fazla hakim oldular ve bu süreçte, kendileri için bir dizi kariyer yapısı ve fırsat geliştirdiler ve geliştirdiler. Kamusal konumları ne kadar kırılgan, tıp kardeşleri onları ne kadar marjinal ve biraz utanç verici bulabilirse bulsun, psikiyatristler yine de, yalnızca kronik olarak aciz ve genel olarak ekonomik olarak yoksun bir müşteri kitlesinin koruyucuları ve böylesine kasvetli bir kaderden kaçınmak isteyen daha geniş bir nüfusa zihinsel hijyen konusunda danışmanlar olarak, mesleki statülerinin bazı donanımlarını elde etmişlerdi. (Deli Doktorluk Ticaretinin Dönüşümü "The Transformation Of The Mad-Doctoring Trade", Andrew Scull, 1994 AD, s. 6)
B. Deli doktorlar, akıl hastalığının "nedenleri" (etiyolojisi): Deli doktorların deliliğin etiyolojisine ilişkin görüşlerini incelediğimizde, ortak bir tema görüyoruz: kötü yaşam + kötü bedenlerin birleşimi (kötü kan, kötü beyin dokusu, kötü sinir lifleri)... John Monro, kesinlikle hiçbir fikri olmadığı akıl hastalığının nedenini kimsenin asla keşfedemeyeceğini açıkça belirtti. Ancak, kan alma ve kusma gibi tüm standart humoral tedavileri reçete etti. Monro'nun, deliliğin nedenleri ve tedavileri üzerine araştırma yapmaktan çok, akıl hastalarını zincirler ve hapishane hücreleriyle kontrol etmekle daha fazla ilgilendiği anlaşılıyor. (....)" (111)
"Kilise papazları ilk psikiyatristlerdi!: Psikiyatrinin tarihi
Psikiyatrinin Tarihi: "ruhun doktoru".. Kilise papazları ilk Psikiyatristlerdi! : Giriş: "Psikiyatrist kelimesi tam anlamıyla "ruhun doktoru" anlamına gelir ve kilise papazları delilerle çalışmada uzmanlaşmış ilk psikiyatristlerdi. Tarih kayıtları açıktır. MS 1775'ten önce, kilise papazları delilik de dahil olmak üzere hayatın tüm sıkıntıları için "profesyonel yardım"ın en iyi kaynağı olarak görülüyordu. Bir kilise papazı deliliği, alışkanlık haline gelmiş hırsızlık, zina, tembellik, öfke veya bencillik gibi diğer günahlar gibi düzeltilmesi gereken bir davranış olarak görürdü. Papaz atıyla delilerin evine gider ve kişiyi ev ortamından hiç çıkarmadan tavsiyelerde bulunurdu (tedaviler hakkında konuşurdu). Zorla tedavi uygulanmazdı ve deliler asla zorla evinden uzakta bir tımarhaneye kapatılmazdı. (....)
I. Kimyasal psikiyatrinin yükselişi ve düşüşü: 1950 - 1990 ; "İlk nöroleptik ilaç olan Klorpromazin 11 Aralık 1950'de yaratıldı. Bu, bugün gördüğümüz psikiyatride kimyasal psikiyatrinin baskın güç olarak ele geçirilmesinin başlangıcını işaret ediyor. Klorpromazin ve Lityum gibi nöroleptik ilaçların keşfinden önce, Freudyen psikanalizin "konuşan tedavileri" ve kilise papazlarının iyi eski öğütleri akıl hastaları için "terapiye" hakimdi. Ancak 1950'den sonra, kimyasal psikiyatrinin tercih edilen tedavi olarak ani bir ele geçirilmesi başladı ve bugün, akıl sağlığı sektöründe yer alan hemen hemen herkesin düşüncesine hakim oldu. "Depresyon ciddi bir tıbbi durumdur" diyen TV reklamları giderek yaygınlaşıyor. İlaçlar, insülinin diyabeti düzelttiği gibi "beyindeki kimyasal dengesizlikleri" düzeltmekle eşdeğer tutuluyor. Elbette tüm bu iddialar, ilaçlarla tedavi edilen milyonlarca kişiye muazzam zarar ve acıya neden olan kötü yalanlardır. Büyük yan etkiler ve düşük etkinlik, birçok kişinin ilaçların basit insan davranışlarını değiştirmedeki faydasını yeniden düşünmesine neden oldu. İlaçlar sersemletirken ve kimyasal bir lobotomi yaratırken, uzun vadede insan davranışlarını değiştirmede genellikle etkisizdirler. Davranışlar, fiziksel beyinde değil, insan ruhunda ortaya çıkan seçimlere dayanır. Kimyasal psikiyatrinin sonu yaklaşıyor ve MS 2100 yılında yok olacak. Kimyasal psikiyatrinin ilaçları ve elektrik şokları, psikiyatrinin topluma verdiği zararın sadece bir başka tarihi örneği olarak görülecek gün gelecek."
Sonuç: "Üzücü gerçek şu ki, psikiyatrik tutuklamanın (zorlamanın) kökeni, 1650 yılında başlayarak 50-100 yıl boyunca zenginlerin deli akrabalarını tımarhanelere hapseden kilise papazlarına dayanmaktadır. Bu eylem, para karşılığında psikiyatrik hapis cezasını meşrulaştırdı ve bu da kilise papazlarının 1775 yılında sonunda dışlandığı yeni bir sektöre hemen sıçradı. Hristiyanlar, birinci yüzyıldan itibaren deliliğin bir hastalık değil bir davranış olduğunu doğru bir şekilde anlamışlardır. Sigmund Freud psikanalizi popülerleştirmiş olsa da, onu icat eden o değildi. Birkaç on yıl boyunca popüler bir psikoloji akımı haline geldi ancak birkaç aşırı uçtaki terapist dışında artık yok oldu. 1950'lerde ruh halini dengeleyen ilaçların keşfiyle kimyasal psikiyatristler aniden tüm ruh sağlığı örgütlerinin düşüncesine hakim olmaya başladı. İnsanın ikili yapısını reddeden evrimciler olarak kimyasal psikiyatristlerin deliliğin nedenini ve tedavisini beyin dışında arayacakları bir yerleri yoktu.
C. Toplumsal denetim için hapis!
(1-3); "Deli evleri, uyum sağlayamayan veya misilleme hedefi olan
insanların
sosyal kontrolü için kesinlikle hapishanelerdi. Paranız varsa, dırdırcı
bir eş de dahil olmak üzere herkesi akıl hastanesine yatırabilirdiniz!
1750'lerde "sokak insanlarına" çözüm, hepsini toplayıp akıl hastanesine
atmaktı! Bu insanlar deli değil, sadece fakirdi. Açıkça alkolik olan
pratisyen bir cerrah olan Bay Crowther bile kendi
özgür iradesiyle Bedlam'da yaşamayı seçti. Gündüzleri yakındaki
hastanede ameliyat yaparken, geceleri burayı evi yapmaktan memnundu!
Kulağa tuhaf gelebilir, ama oldu! Herkes onun kim olduğunu, nerede
yaşadığını ve çalıştığını biliyor! (....)
11. Eşler (kadınlar) kocaları tarafından haksız yere tımarhanelere gönderiliyor: "On sekizinci yüzyılın ortalarında, özel tımarhanelerin düzenlenmemiş durumuyla ilgili bir eleştiri seli yaşandı. Bu eleştiriler, iddia edilen sahte tutuklamalar ve aralıklı ama etkili yasama müdahalesi çağrılarıyla beslendi. Bunların hepsi başlangıçta resmi kayıtsızlıkla karşılandı. Ancak, sonunda, tımarhane ticaretindeki yolsuzluk, zulüm ve görevi kötüye kullanma şikayetlerinin artması, parlamentoda zayıf ve titrek bir ilgi uyandırdı ve hem Monro hem de Battie, sonunda 1763'te başlatılan kısa soruşturmada ifade vermeye çağrıldılar. İşlemler aşırı derecede yüzeyseldi, sadece dört iddia edilen sahte tutuklama vakası ele alındı, sadece iki tımarhane (Hoxton'daki Miles ve Chelsea'deki Turlington) araştırıldı ve sadece on bir tanık çağrıldı. " Bunlar, alınan sınırlı ifadelerin halkın kaygılarını azaltmaktan çok artırmak için hesaplanmış gibi görünmesine rağmen, sadece on bir sayfalık basılı bir raporla sonuçlandı. Her bir vaka, kocaları ve diğer aile üyeleri tarafından haksız yere hapsedildiği iddia edilen kadınları (yani Bayan Hester Williams, Bayan Hawley, Bayan Smith ve Bayan Durant) içeriyordu (bu, Foyster'ın evlilik anlaşmazlıklarında deliler evinin manipüle edilebilir rolü hakkındaki argümanlarına ağırlık katıyordu) ve bu vakaların üçünde istismara dair açık kanıtlar vardı ve yalnızca bir kadının deli olduğu görülüyordu. Tanıklar, bu sınırlamaları başlatmak ve sürdürmek için hile ve hilelerin kullanıldığını ve özellikle gece gündüz kilitlenip mekanik olarak kısıtlanarak, ziyaretçilerin reddedilmesi ve yazışmaların engellenmesi ve gardiyanlar tarafından "şiddetle muamele" görmeleri yoluyla dış dünyayla temasın engellendiğini vurguladılar. Kadınlar, hiçbir ilaç veya tıbbi tedavi almadıklarından ve en azından bir habeas corpus yürürlüğe girene kadar hiçbir zaman bir tıp uygulayıcısı tarafından tedavi edilmediklerinden şikayet ettiler." (Zihnin cenaze levazımatçısı: John Monro, Jonathan Andrews, Andrew Scull, 2001 AD, s. 155) (....)
14. Aklı başında kadınlar Bedlam'a atılıyor: "Beytlem'i ziyaret ettiniz mi? Ben sık sık ziyaret ettim; Beytlem'i ilk ziyaretim 25 Nisan 1814'teydi. Siz hangi gözlemleri yaptınız? Hastanenin hizmetkarı ve aynı şekilde bir kadın bakıcının da katıldığı bu ilk ziyarette, önce kadınların galerilerini ziyaret ettik: Yan odalardan birinde, her biri bir kol veya bacaktan duvara zincirlenmiş yaklaşık on hasta vardı; zincir, onların sadece duvara sabitlenmiş bank veya formun yanında ayakta durmalarına veya üzerine oturmalarına olanak sağlıyordu. Her hastanın çıplaklığı sadece bir battaniye önlüğüyle örtülmüştü; battaniye önlüğü, önünde onu bağlayacak hiçbir şey olmayan, sabahlığa benzer bir şekilde oluşturulmuş bir battaniyeydi; bu, tüm örtüyü oluşturuyordu; ayaklar bile çıplaktı. Bu yan odadaki, bu şekilde zincirlenmiş bir kadın, dikkat çekici derecede çarpıcı bir nesneydi; kızlık ve evlilik isimlerinden bahsetti ve bir dil öğretmeni olduğunu söyledi; bakıcılar onu çok yetenekli bir hanımefendi, birçok dilin efendisi olarak tanımladı ve kendi hakkındaki açıklamasını doğruladı. Komite, bu kadınla tutarlı bir sohbet eden ve elbette bu zavallı yaratıkların zihinsel ve bedensel durumlarının tamamen farkında olan, aynı şekilde giysisiz, kendisiyle aynı duvara sıkıca zincirlenmiş bu kadından daha aşağılanmış ve vahşice bir durumda olan bir insanı hayal bile edemez. Bu talihsiz kadınların çoğu, çıplak ve samanla zincirlenmiş bir şekilde hücrelerine kilitlenmişti ve sadece bir battaniyeyle örtülüyordu. " (İngiltere'deki Deliler Evi Komitesi'nden Rapor "Report From The Committee On Madhouses In England", 1815 AD, A. Bay E. Wakefield'in Tanıklığı) (....)
D. Vaizler ve Hıristiyanlık deliliğe sebep oldu! (....)
E. Bedlam'a teslimiyetle ilgili çıkarılan yasalar: (....)
F. Bedlam'daki Tedaviler ve Durumlar: (1); "Bu, Bedlam'ın içini doğru bir şekilde anlatan bir romandan alınmış bir çizimdir. Çizimde deli insan türlerini temsil ettiği düşünülen her bir kişiyi etiketledik. Elbette bu çizim, Bedlam'daki birçok kişinin deli olmadığı, ancak bekçilere rüşvet veren başkaları tarafından sokak serserileri veya haksız yere hapse atılma hedefleri olarak toplandıkları gerçeğini göz ardı ediyor!"
"BEDLAMİT BİRİ NASIL TEDAVİ EDİLİR: Monro'nun Bethlem'deki sicilini en çok suçlayan şey, mahkûmları teşhir etmesindeki suç ortaklığından ziyade, başka bir şey olabilir: kendisi ve diğer sağlık görevlilerinin orada onlarca yıl boyunca uygulamaya devam ettiği, hastaların tedavisine yönelik tekdüze macerasız yaklaşım. Bethlem'deki tedavi, hastalara mevsimsel olarak uygulanan nispeten tekdüze tasfiyeler, kusmalar ve kanamalar, ara sıra tonikler (alkol gibi), soğuk banyo (veya diğer soğutma uygulamaları) ve ılık veya sıcak banyolar ile karakterize ediliyordu; tüm bu "kahramanca" müdahaleler (çoğunlukla "düşürücü" bir biçimde) diyet ve rejimle destekleniyordu. Sistemdeki doluluğun tükenmeyle ve tam tersinin telafi edildiği bu model, zihinsel hastalıklara karşı esasen humoral bir yaklaşım üzerine kurulmuştu. On yedinci yüzyılın sonlarından beri, Newtoncu bilimin yeni, mekanik bir türü, eski ilkeler ve hatta tedavi gerçekte çok az değişmişti. Elbette John Monro bazı geleneksel tedavilere şüpheyle yaklaşıyordu: örneğin, kabarmaya karşı çıkıyordu. Bu, baş, boyun, omuz, ayak veya vücudun başka bir açıkta kalan kısmındaki kabarcığı çıkarmak için kimyasal bir preparatın uygulanmasını içeren bir tür "karşı tahriş"di, normalde pekkan sıvılarını ve mizahlarını vücudun yüzeyine çekmek için önerilirdi." (Zihin cenaze levazımatçısı "Undertaker of the mind": John Monro, Jonathan Andrews, Andrew Scull, 2001 AD, s. 28) (....)
9. Erkek "Bekçiler" tarafından cinsel saldırı: "Bethlem'de, şu anda Liverpool'da bulunan King adında bir bekçiyi hatırlıyor musunuz? Kesinlikle. Bethlem'de kadın hastaların bekçisi olarak çalışmıyor muydu? Bazen çalışıyordu. King, kadın hastaların bekçisiyken, Londra su işleri müdürü Bay Till tarafından, Bay Till'in hizmetçisi olan çok güzel bir kadın hastayla fazla yakınlık kurmakla suçlanmamış mıydı? Bay Till tarafından fazla yakınlık kurmakla suçlanıp suçlanmadığını bilmiyorum, ancak hastanın kendisi onu bununla suçladı. O zamanlar kadın hastaların bekçisi miydi? Evet; bana bundan şikayet etti. Bu soruşturmanın sonucu ne oldu? Bir tarafta büyük bir iddia, diğer tarafta ise inkar vardı; gerçeğe ulaşıp ulaşmadığımızı bilmiyorum. Valiler tarafından, erkeklerin bir daha kadın bekçisi olarak çalıştırılmaması için derhal bir düzenleme yapılmadı mı? Bunu uzun zaman önce başka bir iş için yapmaya çalışmışlardı. Valiler, bu gerçeği öğrendikten sonra, hiçbir erkeğin bir daha kadınların bakıcısı olarak atanmaması talimatını vermediler mi? Bu davada bir karara vardıklarını hatırlamıyorum; yaklaşık üç yıl önceydi." (İngiltere'deki Deliler Evi Komitesi'nden Rapor "Report From The Committee On Madhouses In England", 1815 AD, John Haslam'ın Tanıklığı)
10. Erkek "Bakıcıların" cinsel saldırısı: "Birkaç yıl önce, bir kadın hasta, Hastanede olduğu süre boyunca iki kez hamile kalmıştı; bir keresinde düşük yapmıştı; ve onunla bağlantısı olduğu kanıtlanan kişi, bir bakıcı olduğu için, buna göre taburcu edildi." (İngiltere'deki Deliler Evi Komitesi'nden Rapor "Report From The Committee On Madhouses In England", 1815 AD, John Haslam'ın Tanıklığı) (...)" (109)
"Bethlem Hastanesi'nin İç Mekanı, Urbane Metcalf, 1818 AD
Bethlem Hastanesi'nin İç Mekanı.. Bedlam Hastanesi (Bedlam'daki Hasta), Urbane Metcalf, 1818 AD..: Giriş: (1); "1818 AD, Bedlam'da bir hasta olan Urbane Metcalf, Bedlam'da akıl hastalığı nedeniyle "tedavi" görmenin nasıl bir şey olduğunu ilk elden şok edici bir şekilde anlatıyor. 1815 AD'de Parlamento'nun Bedlam'daki doktorları ve personeli kovmasından önce ve sonra, Blackburn adlı bir bakıcının Fowler adlı bir hastayı nasıl öldürdüğünü bildirdiği için bir hastaydı: "Bir sabah Blackburn tarafından banyoya konulan Fowler, o sırada banyo yapan bir hastaya onu tutmasını emretti, bunu yaptı ve sonuç Fowler'ın ölümü oldu ve bu durum o zamanki memurlar tarafından bilinmesine rağmen örtbas edildi; utanç verici.."
Davis adlı bir bakıcıyı "zalim, adaletsiz ve sarhoş bir adam ve bakıcı olarak yıllarca bakımı altındakilere gizlice en büyük zulmü uyguladı" olarak tanımlıyor. Rodbird adlı bir diğer bakıcıyı "tembel, gizlice dolaşan, hırsızlık yapan bir alçak" olarak tanımlıyor. Kasabın hastalardan kişisel kazanç için yiyecek paylarını nasıl çaldığını şöyle anlatıyor: "Kasapçı Bay Vickery, birçok durumda hastaları dolandırma gücüne sahip... " Metcalf, 100 yıldan uzun bir süredir en büyük İngiliz akıl hastanelerinde var olan vahşi fiziksel işkence ve ihmali sonsuza dek değiştirmeye yardımcı olan son tanık olarak duruyor. (Bethlem Hastanesi'nin İç Mekanı "The Interior Of Bethlem Hospital", Urbane Metcalf, MS 1818) (...)
* Bethlem Hastanesi'nin İç Mekanı, Urbane Metcalf, 1818 AD.. Avrupa'daki ilk türden kuruluşta günlük olarak uygulanan zulüm ve suistimaller hakkında bilgi edinmemin nasıl gerçekleştiğini ortaya koymak için kendimden bir şeyler söylemem GEREKLİ olacaktır. 1804, 5 ve 6 yıllarında, o kasvetli meskende, Eski Bethlehem Hastanesi'nde yirmi iki ay geçirdim; sanırım o süre zarfında altı haftadan fazla değildi, rahatsızlığım nedeniyle, günlük olarak gerçekleşen olayları yargılayamadım. O zamanki doktorun sırtüstü yatması, eczacının zalimliği, kâhyanın zayıflığı ve bekçilerin kontrol edilemeyen küstahlığı nedeniyle, hastane bir yıl boyunca yalnızca altı aklı başında ve insancıl kişinin erişebildiği ıssız bir yerde olsaydı, yine de maruz kalmamaları şaşırtıcı olurdu; ama gerçek neydi? Avrupa'nın en kalabalık şehrinin ortasında duruyordu ve valilerin yönetimi altındaydı, bunlardan bazıları özel karakterlerinde Britanya'nın övünebileceği en insancıl ve saygın adamlardı; saygın karakterlere sahip memurları ve dürüst adamlar olarak kabul edilen bekçileri vardı: ve neredeyse her gün ülkenin en yüce karakterlerinden bazıları ve yabancılar tarafından ziyaret ediliyordu. Zaman zaman, gerçekten mutsuz Norris'in (ki onun durumu zaten kamuoyunun önünde) işgal ettiği odanın yanındaki odada kalıyordum, onun bağlandığı demir çubuk yatağımın ayağında duruyordu, Ah ne utanç! Davies adında bir bekçinin altındaydım; ölülerin küllerini gereksiz yere toplamak benden uzak olsun, ama şunu söylemeliyim ki, zalim, adaletsiz ve sarhoş bir adamdı ve bekçi olarak yıllarca gizlice bakımı altındakilere en büyük zulmü uyguladı; Kendisi ölümünden bir süre önce kapıcı olarak çalışmış ve öldüğünde de heyet, onun iyi bir hizmetçi olduğunu düşünerek cenaze masraflarına yüklü bir miktar bağışta bulunma iyiliğini göstermişler; fakat büyük bir yanılgıya düşmüşler. (....)" (110)
"Akıl hastalığına yönelik tarihi psikiyatrik tedaviler
Psikiyatri tarihi tedavileri kusma, kan alma, soğuk banyo, kabarma, boşaltma, ishal.. Toplumun 'sana nasıl davranacağını öğretme yöntemleri' vardır: "1. annen.. 2. kilise.. 2. hapishane.. 3. akıl hastanesi.." Giriş: (1-3); "Delilik her zaman öfke, bencillik, isyan, tembellik, şiddet, saldırı, itaatsizlik ve küçük çocukların anneleri tarafından dayak yediği diğer tüm günahlarla karakterize edilmiştir. Anne başarısız olduğunda, sıra hakime ve gardiyanlara gelir. Her şey başarısız olduğunda, akıl hastanesine gidersiniz ve annenizin başladığını orada bitirirler. Temel olarak toplum, dayak ve zaman aşımı yoluyla size nasıl davranmanız gerektiğini öğretmek için üç yöntem sunar: 1. anneniz 2. polis 3. akıl hastanesi. 4. kilise. Bu geçmişin tarihi bir incelemesi olsa da, psikiyatride bugün bile pek bir şey değişmedi. Modern yöntemler, tarihsel olarak uygulandığını göreceğiniz şeylerin sadece dezenfekte edilmiş versiyonlarıdır. Bu tedavilerin hepsi kontrol etme, sınırlama, cezalandırma ve kurallara ve genel itaate uymayı zorlama yöntemleriydi.
William Battie: 1703-1776 AD.. Psikiyatrinin tarihi: 1750'lerin Deli (/çılgın) Doktorları (Mad-Doctors)... "18. yüzyılda da şarlatanlardı, bugün de hala şarlatanlardır!"... Giriş: MS 1758'de Bedlam'daki ve ardından St. Lukes akıl hastanesindeki Deli Doktor(u) William Battie, günümüzün modern kimyasal psikiyatrisi gibi, Hristiyanlığa ve genel olarak dine karşı sert bir şekilde düşmancaydı. Delilik Üzerine Bir İnceleme "A Treatise on Madness" adlı eserinde, ruh, tin, Tanrı, İsa kelimelerinden hiç söz edilmiyor. Hristiyanlığın konuya dahil edildiği tek zaman, tembel din adamlarının "sinirlerinin" kullanılmamasından dolayı formsuz olması nedeniyle deliliğe neden olduğu şeklindeki oldukça aptalca önerisidir, tıpkı tembel adamın zayıf bir kalbe sahip olması gibi. Bu, dine karşı açık bir tokattı. Hristiyanların genel olarak akıl hastası olduğuna gerçekten inanan biriydi. (....)
C. William Battie: Modern Psikiyatrinin kahramanı!
1) Psikiyatristlerin Modern "Kahraman" İddiası
2) Tarihsel Gerçek
---------------------
1-Battie, tarihteki ilk psikiyatri öğretmeniydi.
2- John Monro tedaviyi gizli bir aile tarifi olarak tutarken, Battie tam tersi bir yaklaşım benimsedi. Battie'den önce çeşitli belirsiz tımarhanelerde açık bilgi politikaları uygulayan ve eğitim ve araştırmayı teşvik eden başkaları da vardı. Battie, dünyanın en büyük tımarhanelerinden biri olan St. Luke's ile bağlantısı nedeniyle itibar kazanır.
1-Battie deliliği iki kategoride gören ilk kişiydi: orijinal ve sonuçsal.
2- Battie bu iki terimi icat etti, ancak bunların altındaki kavram hem basılı hem de uygulamada 100 yıl önce vardı. Timothy Rogers adlı bir kilise vaizinin çalışmalarına bakın.
1-Battie, birçok kategoriyi (melankoli, dalak, buharlar) sadece iki kategoriye ayıran ilk kişiydi.
2-Yanlış, Battie'nin aslında 12'den fazla farklı akıl hastalığı kategorisi vardı.
---------------------------
(....)
(1-2) "Modern psikiyatri, William Battie'yi modern psikiyatrinin öncüsü
olarak gösteriyor. Modern psikiyatri, Battie'yi olmadığı bir tür öncü
yaparak geçmişi sahtekârca aktarıyor. Evet, ruhsal hastalıkları
`orijinal' ve `sonuçsal' ("organik" ve "çevresel") nedenlere ayırdı.
Aslında, ondan önceki birçok kişi de aynı görüşe sahipti, sadece bu iki
ruhsal hastalık sınıfına `orijinal' ve `sonuçsal' demiyorlardı. Bu
yüzden John Monro'nun şikayet ettiği gibi, hiç kimsenin duymadığı
yepyeni "terimler" ortaya atarken, altındaki kavramlar 100 yıl öncesine
kadar basılı ve uygulamadaydı." (...)
D. Psikiyatri: 250 yıldır ilerleme yok!
A) Bedlam, Monro ve Battie
--------------------------
-Monro, Timothy Rogers gibi vaizler deliliği günaha bağlamasına rağmen deliliğe neyin sebep olduğunu bilmediğini iddia etti.
-Battie deliliğin nedeninin kötü sinir lifleri olduğunu kesin bir şekilde iddia etti, ancak %100 yanılıyordu.
-Monro ve Battie akıl hastalığını tedavi etmek için kusmuk, kan alma ve afyon reçete ettiler. Bu şarlatan bilimiydi.
-Monro ve Battie, delilerin bir akıl hastanesine hapsedilmesi ve zincirlenmesi gerektiğine inanıyordu.
B) Psikiyatri bugün
-------------------
- Psikiyatri, akıl hastalığına neyin sebep olduğu konusunda gerçekten hiçbir fikre sahip değil. Bilimden işaret edebilecekleri nesnel, kesin hiçbir şeyleri yok.
-Psikiyatri deliliğin kimyasal dengesizlikler ve kötü DNA'dan kaynaklandığını kesin bir şekilde iddia ediyor, ancak Battie'de de aynı şekilde yanılıyorlar, çünkü hiçbir kanıtları yok.
- Psikiyatri deliliği tedavi etmek için Nöroleptik ilaçlar reçete eder. İlaçlar tedavi etmez, sadece sakinleştirir. Deliliği tedavi etmede afyondan daha iyi değillerdir, ancak deliyi daha iyi kontrol ederler.
-Nöroleptik ilaçlar, günümüzde psikiyatrinin hapsetme ve zincirleme yöntemidir.
(1-7) "Psikiyatri, William Battie'den bu yana geçen 250 yılda hiçbir ilerleme kaydetmedi. Battie'nin intihal yaptığı kişiler, delilerle yaşayan, yazan ve pratik yapan vaizlerdi. Psikiyatri, 1750'lerdeki deli doktorlar ve akıl hastanelerinden bu yana hiçbir ilerleme kaydetmedi. Günümüzdeki psikiyatri bilimi, aslında MS 1750'deki Bedlam'daki deli doktorlarla aynıdır. Günümüz psikiyatristleri, akıl hastalığının etiyolojisi veya tedavisi hakkında kendilerinden üç yüzyıl önceki deli doktor meslektaşlarından daha fazla bilgiye sahip değiller. İkisi de akıl hastalığına neyin sebep olduğu hakkında hiçbir fikre sahip değil ve ikisinin de sunabileceği bir tedavi yok. Bedlam'da insanları fiziksel olarak engellemek için zincirler ve hapishane hücreleri kullanıyorlardı. Günümüzde zincirler, parmaklıklar ve ilaçlarla değiştirildi. İnsanların tek bir yerde tutulması yerine, ilaçlar modern kimyasal engellemelerdir.
1758'de William Battie gibi deli doktorlar, akıl hastalığının nedeninin beyin ve sinir hasarı olduğunu güvenle iddia ettiler. Tamamen yanılıyordu! Yine de akıl hastalığının "kırık beyinler" olduğu bu aynı etiyoloji bugün hala psikiyatristler tarafından kullanılıyor. Hem deli doktorlar hem de psikiyatristler akıl hastalığının nedenini bildiklerini cesurca iddia ediyorlar ve halk onlara körü körüne inanıyor! Sinir hasarının tarihi etiyolojisi kimyasal dengesizliklerle değiştirildi ancak ikisi de efsanevi, teorik ve bilimde gözlemlenmemiş. Gerçek şu ki psikiyatri akıl hastalığına neyin sebep olduğunu veya nasıl tedavi edileceğini asla anlayamadı! Kusma tercih edilen tedaviydi! 1758'de John Monro adında deli bir doktor, deliliğe neyin sebep olduğunu açıkça itiraf etmesine rağmen, "balgamı" çıkarmak ve "humoral dengeyi" yeniden sağlamak için günlük olarak kusmaya neden oldu! Bu, o günün bilimiydi. Fakat aynı zamanda William Battie adında başka bir deli doktor da aynı yöntemlerin çoğunu kullanmıştır. Bize, kusmayı bir tedavi olarak reddetmesinin sapkınlık olarak kabul edileceğini söyler. Gerçekten de, 1750'lerin tüm tedavileri arasında, kusma tercih edilen tedavi olarak görülüyordu! Battie, akıl hastalığının beyin ve sinir dokusunun tıkanması nedeniyle oluştuğuna inanır ve bize kusmanın tedavi etmesinin nedeninin tamamen kusmayla ilişkili fiziksel kasılmalarda olduğunu söyler. Kusmanın şiddetli kasılma eylemi, beyne giden kan basıncının artması ve gözlere ve sinir sistemine gelen stres, motorunuzdaki pisliği temizlemek ve her şeyi gevşetmek için karbüratör temizleyicisi kullanmaya benzer! Bu tuhaf şarlatanlık toplum tarafından evrensel olarak inanılmış ve MS 1858'e kadar tüm doktorlar tarafından uygulanmıştır! Monro, akıl hastalığına neyin sebep olduğunu bilmediğini, ancak "kötü vücut sıvılarını" temizlemenin yardımcı olacağına inandığını iddia etmiştir. Tam tersine, Battie tıkanmış sinirlerin zihinsel hastalığa neden olan kesin sebep olduğunu iddia etti ve kusmayla ilişkili fiziksel kasılmaların "sinirleri sarsacağına" ve akıl sağlığını geri getireceğine inandı! Yani bu iki deli doktor zihinsel hastalığı tedavi etmek için "kusma" uyguladı, ancak biri humoral balgamı temizlemek için, diğeri de sinirleri fiziksel olarak sarsmak için! Tıpkı modern psikiyatristler gibi, Monro ve Battie de şarlatanlardı!" (....)" (132)
D. Psikiyatri: 250 yıldır ilerleme yok!
A) Bedlam, Monro ve Battie
--------------------------
-Monro, Timothy Rogers gibi vaizler deliliği günaha bağlamasına rağmen deliliğe neyin sebep olduğunu bilmediğini iddia etti.
-Battie deliliğin nedeninin kötü sinir lifleri olduğunu kesin bir şekilde iddia etti, ancak %100 yanılıyordu.
-Monro ve Battie akıl hastalığını tedavi etmek için kusmuk, kan alma ve afyon reçete ettiler. Bu şarlatan bilimiydi.
-Monro ve Battie, delilerin bir akıl hastanesine hapsedilmesi ve zincirlenmesi gerektiğine inanıyordu.
B) Psikiyatri bugün
-------------------
- Psikiyatri, akıl hastalığına neyin sebep olduğu konusunda gerçekten hiçbir fikre sahip değil. Bilimden işaret edebilecekleri nesnel, kesin hiçbir şeyleri yok.
-Psikiyatri deliliğin kimyasal dengesizlikler ve kötü DNA'dan kaynaklandığını kesin bir şekilde iddia ediyor, ancak Battie'de de aynı şekilde yanılıyorlar, çünkü hiçbir kanıtları yok.
- Psikiyatri deliliği tedavi etmek için Nöroleptik ilaçlar reçete eder. İlaçlar tedavi etmez, sadece sakinleştirir. Deliliği tedavi etmede afyondan daha iyi değillerdir, ancak deliyi daha iyi kontrol ederler.
-Nöroleptik ilaçlar, günümüzde psikiyatrinin hapsetme ve zincirleme yöntemidir.
(1-7) "Psikiyatri, William Battie'den bu yana geçen 250 yılda hiçbir ilerleme kaydetmedi. Battie'nin intihal yaptığı kişiler, delilerle yaşayan, yazan ve pratik yapan vaizlerdi. Psikiyatri, 1750'lerdeki deli doktorlar ve akıl hastanelerinden bu yana hiçbir ilerleme kaydetmedi. Günümüzdeki psikiyatri bilimi, aslında MS 1750'deki Bedlam'daki deli doktorlarla aynıdır. Günümüz psikiyatristleri, akıl hastalığının etiyolojisi veya tedavisi hakkında kendilerinden üç yüzyıl önceki deli doktor meslektaşlarından daha fazla bilgiye sahip değiller. İkisi de akıl hastalığına neyin sebep olduğu hakkında hiçbir fikre sahip değil ve ikisinin de sunabileceği bir tedavi yok. Bedlam'da insanları fiziksel olarak engellemek için zincirler ve hapishane hücreleri kullanıyorlardı. Günümüzde zincirler, parmaklıklar ve ilaçlarla değiştirildi. İnsanların tek bir yerde tutulması yerine, ilaçlar modern kimyasal engellemelerdir.
1758'de William Battie gibi deli doktorlar, akıl hastalığının nedeninin beyin ve sinir hasarı olduğunu güvenle iddia ettiler. Tamamen yanılıyordu! Yine de akıl hastalığının "kırık beyinler" olduğu bu aynı etiyoloji bugün hala psikiyatristler tarafından kullanılıyor. Hem deli doktorlar hem de psikiyatristler akıl hastalığının nedenini bildiklerini cesurca iddia ediyorlar ve halk onlara körü körüne inanıyor! Sinir hasarının tarihi etiyolojisi kimyasal dengesizliklerle değiştirildi ancak ikisi de efsanevi, teorik ve bilimde gözlemlenmemiş. Gerçek şu ki psikiyatri akıl hastalığına neyin sebep olduğunu veya nasıl tedavi edileceğini asla anlayamadı! Kusma tercih edilen tedaviydi! 1758'de John Monro adında deli bir doktor, deliliğe neyin sebep olduğunu açıkça itiraf etmesine rağmen, "balgamı" çıkarmak ve "humoral dengeyi" yeniden sağlamak için günlük olarak kusmaya neden oldu! Bu, o günün bilimiydi. Fakat aynı zamanda William Battie adında başka bir deli doktor da aynı yöntemlerin çoğunu kullanmıştır. Bize, kusmayı bir tedavi olarak reddetmesinin sapkınlık olarak kabul edileceğini söyler. Gerçekten de, 1750'lerin tüm tedavileri arasında, kusma tercih edilen tedavi olarak görülüyordu! Battie, akıl hastalığının beyin ve sinir dokusunun tıkanması nedeniyle oluştuğuna inanır ve bize kusmanın tedavi etmesinin nedeninin tamamen kusmayla ilişkili fiziksel kasılmalarda olduğunu söyler. Kusmanın şiddetli kasılma eylemi, beyne giden kan basıncının artması ve gözlere ve sinir sistemine gelen stres, motorunuzdaki pisliği temizlemek ve her şeyi gevşetmek için karbüratör temizleyicisi kullanmaya benzer! Bu tuhaf şarlatanlık toplum tarafından evrensel olarak inanılmış ve MS 1858'e kadar tüm doktorlar tarafından uygulanmıştır! Monro, akıl hastalığına neyin sebep olduğunu bilmediğini, ancak "kötü vücut sıvılarını" temizlemenin yardımcı olacağına inandığını iddia etmiştir. Tam tersine, Battie tıkanmış sinirlerin zihinsel hastalığa neden olan kesin sebep olduğunu iddia etti ve kusmayla ilişkili fiziksel kasılmaların "sinirleri sarsacağına" ve akıl sağlığını geri getireceğine inandı! Yani bu iki deli doktor zihinsel hastalığı tedavi etmek için "kusma" uyguladı, ancak biri humoral balgamı temizlemek için, diğeri de sinirleri fiziksel olarak sarsmak için! Tıpkı modern psikiyatristler gibi, Monro ve Battie de şarlatanlardı!" (....)" (132)
"1750'lerin Deli Doktorları ve Deli Evi Bekçileri
Psikiyatrinin tarihi.. "Uzaycılar (alienists)" olarak da bilinen Deli Doktorlar (Mad Doctors), psikiyatristlerin öncüleriydi. 18. yüzyılda şarlatanlardı ve bugün hala şarlatanlardır! "Bir adamın bir akıl hastanesine kapatılıp orada tutulmasının çok zor bir durum olduğunu düşünüyorum; buna ne derseniz deyin, orası bir hapishane." -(Sir James Coxe, Avam Kamarası Akıl Hastalıkları Yasalarının İşleyişi Seçme Komitesi önündeki tanıklığı, 1877)
"Bedlam'daki bekçiler aylak, gizlice dolaşan, hırsızlık yapan alçaklar, eksantrik, katil, onlarda tuhaf bir şeyler var, görünüşte garip, rüşvet herkeste ortak, zulüm herkeste ortak, kötülük herkeste ortak, kısacası erdem hariç her şey ortak.." -(Urbane Metcalf 1818, John Conolly 1859)
Giriş: (1-4); ""Deli doktorlar" olarak da bilinen "uzaycılar", psikiyatristlerin öncüleriydi. "Uzaycılar", bir kişinin ruh sağlığı hakkında açık mahkemede ayağa kalkıp tanıklık etmelerinden türemiş bir unvandı. Deli evlerinin "bekçileri", bugün psikiyatri hemşireleri olarak biliniyor! "Bekçi yöneticileri" bugün bir koğuşun psikiyatri hemşire yöneticileri olarak biliniyor. (....)
A. Çılgın doktorların güç susuzluğu "Vaizleri kovun!" : (1-3); "Psikiyatrinin Hristiyanlığa düşman olma konusunda uzun bir geçmişi vardır! Her şey burada başladı. 2010 yılında kendimizi içinde bulduğumuz karmaşa, 1700'lerde deli evlerinin yaratılması ve merkezileştirilmesiyle başladı. Hemen hemen herkes tarafından şarlatan olarak görülüyorlardı ve şarlatanlardı da, ancak giderek daha iyi organize edilmiş bir kampanya ile saygı kazanmak için çok çalıştılar. 1800'lerde deli doktorlar, onları körü körüne "uzman" olarak gören seçilmiş yetkililer, mahkemeler ve halkın güvenini kazanmayı başardılar. (....)
(8-9) "Sonraki bölümlerde ele alacağımız psikiyatrinin örgütlü bir meslek olarak yükselişi, Harold Perkin'in "mesleki toplumun yükselişi" olarak adlandırdığı çok daha geniş bir olgunun yalnızca belirli bir örneğidir. On dokuzuncu yüzyıl boyunca, bilgi -özellikle ancak yalnızca bilimsel bilgi değil- giderek daha fazla çeşitli yeni birleşen ve kendini bilinçli grupların geçimini sağlamaya çalıştığı bir kaynak haline geldi. Deli doktorlar veya giderek kendilerine dedikleri gibi, uzaylılar veya tıbbi psikologlar, bu temelde tanınma ve sosyal statü arayan bir dizi gruptan yalnızca biriydi. Üretim sektöründeki girişimci meslektaşlarının aksine, yeni profesyoneller maddi mallardan ziyade beceri ve uzmanlık gibi somut olmayan bir şeyi satma işindeydi." (Deli Doktorluk Ticaretinin Dönüşümü "The Transformation Of The Mad-Doctoring Trade", Andrew Scull, 1994 AD, s. 5)
Bu kolektif sosyal hareketlilik projesine katılan diğerleri gibi, deli doktorlar da kamuoyunun onayını ve güvenini aramak zorundaydı ve belirli bir bölge üzerinde kontrol kurmaya ve yetki alanlarının sınırlarını tanımlamaya ve korumaya çalışırken, kendilerini kaçınılmaz olarak hiç bitmeyen bir ikna ve propaganda kampanyasının içinde buldular. Güven, profesyonel için hayati önem taşır çünkü sadece laiklerin sahip olmadığı becerilere ve bilgilere değil, aynı zamanda profesyonelin kamuoyunun herhangi bir hassasiyetle değerlendiremeyeceği becerilere ve bilgilere sahip olma iddialarına onay alması gerekir. Aynı şekilde, laikler meslek üyelerinin becerilerini tarafsız bir şekilde kullanacaklarına güvenmeli ve büyük ölçüde profesyonellerin kendi bilgilerine ilişkin değerlendirmelerine güvenmeye ikna edilmelidir. Yine de güven, deli doktorların edinmesi için özellikle zor bir metaydı, en azından delilik ticaretine dahil olmaları, onların güdüleri hakkında yaygın bir şüphe uyandırdığı ve deliliğin teşhisi ve tedavisi konusunda uzman oldukları iddialarının, delilik reformu kampanyasına en yoğun şekilde dahil olan sıradan insanlar arasında bile sürekli bir şüphecilik uyandırdığı için. On dokuzuncu yüzyılın ilk yarısında patlak veren tımarhanelerde ve tımarhanelerde tedaviyle ilgili tüm skandallarda tıp adamlarının oynadığı önemli rol, karşı karşıya kaldıkları görevin zorluğunu daha da yoğunlaştırdı.
Yine de, bu ve diğer engeller karşısında, on dokuzuncu yüzyıl boyunca tanınmış bir uzmanlık alanı ortaya çıktı ve önemli bir saygı kazandı. Yetkililerin tanıdığı deli doktorların sayısı 1800'de iki veya üç binden bir asır sonra neredeyse yüz bine [100.000] çıktı, koruyucuları kendilerini başarılı bir şekilde zihinsel bozuklukların kamu hakemleri, teşhis ve bertarafında uzmanlar olarak kurdular. Çıkarlarını savunmak ve ilerletmek için profesyonel bir örgüt kurdular ve iddia ettikleri uzman bilgisini iletmek (ve görünür kanıt sağlamak) için bir forum sağlamak amacıyla dergiler düzenlediler ve monografiler yazdılar. Victoria'nın uzun saltanatı sırasında, akıl hastalığı hakkındaki kamu söylemine giderek daha fazla hakim oldular ve bu süreçte, kendileri için bir dizi kariyer yapısı ve fırsat geliştirdiler ve geliştirdiler. Kamusal konumları ne kadar kırılgan, tıp kardeşleri onları ne kadar marjinal ve biraz utanç verici bulabilirse bulsun, psikiyatristler yine de, yalnızca kronik olarak aciz ve genel olarak ekonomik olarak yoksun bir müşteri kitlesinin koruyucuları ve böylesine kasvetli bir kaderden kaçınmak isteyen daha geniş bir nüfusa zihinsel hijyen konusunda danışmanlar olarak, mesleki statülerinin bazı donanımlarını elde etmişlerdi. (Deli Doktorluk Ticaretinin Dönüşümü "The Transformation Of The Mad-Doctoring Trade", Andrew Scull, 1994 AD, s. 6)
B. Deli doktorlar, akıl hastalığının "nedenleri" (etiyolojisi): Deli doktorların deliliğin etiyolojisine ilişkin görüşlerini incelediğimizde, ortak bir tema görüyoruz: kötü yaşam + kötü bedenlerin birleşimi (kötü kan, kötü beyin dokusu, kötü sinir lifleri)... John Monro, kesinlikle hiçbir fikri olmadığı akıl hastalığının nedenini kimsenin asla keşfedemeyeceğini açıkça belirtti. Ancak, kan alma ve kusma gibi tüm standart humoral tedavileri reçete etti. Monro'nun, deliliğin nedenleri ve tedavileri üzerine araştırma yapmaktan çok, akıl hastalarını zincirler ve hapishane hücreleriyle kontrol etmekle daha fazla ilgilendiği anlaşılıyor. (....)" (111)
"Kilise papazları ilk psikiyatristlerdi!: Psikiyatrinin tarihi
Psikiyatrinin Tarihi: "ruhun doktoru".. Kilise papazları ilk Psikiyatristlerdi! : Giriş: "Psikiyatrist kelimesi tam anlamıyla "ruhun doktoru" anlamına gelir ve kilise papazları delilerle çalışmada uzmanlaşmış ilk psikiyatristlerdi. Tarih kayıtları açıktır. MS 1775'ten önce, kilise papazları delilik de dahil olmak üzere hayatın tüm sıkıntıları için "profesyonel yardım"ın en iyi kaynağı olarak görülüyordu. Bir kilise papazı deliliği, alışkanlık haline gelmiş hırsızlık, zina, tembellik, öfke veya bencillik gibi diğer günahlar gibi düzeltilmesi gereken bir davranış olarak görürdü. Papaz atıyla delilerin evine gider ve kişiyi ev ortamından hiç çıkarmadan tavsiyelerde bulunurdu (tedaviler hakkında konuşurdu). Zorla tedavi uygulanmazdı ve deliler asla zorla evinden uzakta bir tımarhaneye kapatılmazdı. (....)
I. Kimyasal psikiyatrinin yükselişi ve düşüşü: 1950 - 1990 ; "İlk nöroleptik ilaç olan Klorpromazin 11 Aralık 1950'de yaratıldı. Bu, bugün gördüğümüz psikiyatride kimyasal psikiyatrinin baskın güç olarak ele geçirilmesinin başlangıcını işaret ediyor. Klorpromazin ve Lityum gibi nöroleptik ilaçların keşfinden önce, Freudyen psikanalizin "konuşan tedavileri" ve kilise papazlarının iyi eski öğütleri akıl hastaları için "terapiye" hakimdi. Ancak 1950'den sonra, kimyasal psikiyatrinin tercih edilen tedavi olarak ani bir ele geçirilmesi başladı ve bugün, akıl sağlığı sektöründe yer alan hemen hemen herkesin düşüncesine hakim oldu. "Depresyon ciddi bir tıbbi durumdur" diyen TV reklamları giderek yaygınlaşıyor. İlaçlar, insülinin diyabeti düzelttiği gibi "beyindeki kimyasal dengesizlikleri" düzeltmekle eşdeğer tutuluyor. Elbette tüm bu iddialar, ilaçlarla tedavi edilen milyonlarca kişiye muazzam zarar ve acıya neden olan kötü yalanlardır. Büyük yan etkiler ve düşük etkinlik, birçok kişinin ilaçların basit insan davranışlarını değiştirmedeki faydasını yeniden düşünmesine neden oldu. İlaçlar sersemletirken ve kimyasal bir lobotomi yaratırken, uzun vadede insan davranışlarını değiştirmede genellikle etkisizdirler. Davranışlar, fiziksel beyinde değil, insan ruhunda ortaya çıkan seçimlere dayanır. Kimyasal psikiyatrinin sonu yaklaşıyor ve MS 2100 yılında yok olacak. Kimyasal psikiyatrinin ilaçları ve elektrik şokları, psikiyatrinin topluma verdiği zararın sadece bir başka tarihi örneği olarak görülecek gün gelecek."
Sonuç: "Üzücü gerçek şu ki, psikiyatrik tutuklamanın (zorlamanın) kökeni, 1650 yılında başlayarak 50-100 yıl boyunca zenginlerin deli akrabalarını tımarhanelere hapseden kilise papazlarına dayanmaktadır. Bu eylem, para karşılığında psikiyatrik hapis cezasını meşrulaştırdı ve bu da kilise papazlarının 1775 yılında sonunda dışlandığı yeni bir sektöre hemen sıçradı. Hristiyanlar, birinci yüzyıldan itibaren deliliğin bir hastalık değil bir davranış olduğunu doğru bir şekilde anlamışlardır. Sigmund Freud psikanalizi popülerleştirmiş olsa da, onu icat eden o değildi. Birkaç on yıl boyunca popüler bir psikoloji akımı haline geldi ancak birkaç aşırı uçtaki terapist dışında artık yok oldu. 1950'lerde ruh halini dengeleyen ilaçların keşfiyle kimyasal psikiyatristler aniden tüm ruh sağlığı örgütlerinin düşüncesine hakim olmaya başladı. İnsanın ikili yapısını reddeden evrimciler olarak kimyasal psikiyatristlerin deliliğin nedenini ve tedavisini beyin dışında arayacakları bir yerleri yoktu.
Modern tıp ve bilimsel
adli bilimin doğuşuyla birlikte, deliliğin biyolojik bir etiyolojisinin
keşfedileceği umuluyordu. 100 yıllık arayış boşuna sona erdi. Tıpkı
Darwin'in eksik halkaların evrim teorisini doğrulayacağını öngörmesi
gibi, ancak hiçbir zaman bulunamadı, kimyasal psikiyatristler de
deliliğin kimyasal bir nedeninin bulunacağını öngördüler. Hem Darwin hem
de kimyasal psikiyatristler kendi avlarına hemen hemen aynı zamanda
başladılar. İkisi de başarısızlıkla sonuçlandı. Aynı zamanda,
kimyasal psikiyatristler depresyon, anksiyete, sanrı, paranoya gibi
deliliği tedavi edecek yeni ilaçların sentezleneceğini umuyorlardı. Yine
başarısız oldular çünkü çoğu psikiyatrik ilaç, beyin hasarına neden
oluyor ve plasebodan daha etkili değil. Kimyasal psikiyatrinin
deliliğe biyolojik bir neden veya kimyasal tedaviler bulma konusundaki
tam başarısızlığıyla birlikte, onları her zaman oldukları gibi şarlatan
olarak etiketlemenin zamanı geldi. Geriye kalan, her zaman
bildiğimiz ama cesaretle söylememiz gereken şey: Delilik, bireylerin
tamamen kontrolü altında olan bir tercih davranışıdır. Eski şaka bir kez
daha gerçek oldu: "Bir ampulü değiştirmek için kaç psikiyatrist
gerekir? Eğer ampul gerçekten değişmek istiyorsa, hiç kimse. " Delilere
danışmanlık sürecinin en zor kısmı, onların kendi sorunlarına ve
davranışlarına kendi katkılarını görmelerine yardımcı olmaktır. Kimyasal
psikiyatri, genel halkın deliliğin ahlaki başarısızlıktan değil bir
hastalıktan kaynaklandığına inanmasını sağlayarak beyinlerini yıkamış
olsa da, gerçek şu ki deliler kendilerini nasıl davranmayı seçtikleri
konusunda sadece kendilerini suçlayabilirler. Kaygı ve depresyon, sigara
içmek, aşırı yemek yemek veya alkolizm kadar bir davranış tercihidir.
(....)" (106)
"Psikiyatrinin tarihi: Deliliğin etiyolojisi: Günah
Günah, zihinsel hastalığın nedeni (etiyolojisi) olarak görülüyordu.. Tarihsel olarak, deliliğin ve ruhsal hastalıkların nedeninin çoğunluk görüşü günah, yaşam seçimleri, yaşam durumları olduğu, ancak bedensel bir hastalık olmadığı yönündeydi.. 1803'te Christian Reil, Kedi Piyanosunun deliliğin tedavisi olduğunu öne sürdü. Bu, deliyi Kedi Piyanosunun önüne oturtarak işe yarıyordu, biri çalarken akıl sağlığı geri kazanılıyordu. Reil, deliliğin bedensel bir sorun değil ruhsal bir sorun olduğu fikrini vurgulamak için bu akıllıca ve yaratıcı abartıyı önerdi. 19. yüzyıldan önce doktorlar, bugün arka bahçesindeki piknik masasında birkaç rakun kesen ve Noel'de aldığı kimya setiyle deneyler yapan on üç yaşındaki bir çocuktan daha az şey biliyorlardı!
Giriş: "Deliliğin nedeni için tarihin çoğunluğunun görüşü her zaman günah ve yaşam seçimleri olmuştur, beden değil. İşte 1500 - 1900 yılları arasında Zihinsel Hastalık Etiyolojisinin Tarihsel Araştırmasının ana özeti.. Tarihsel olarak, deliliğin üç grup etiyolojisi vardı: 1. Günahın doğrudan deliliğe neden olduğuna inananlar. 2. Günahın önce melankolik kan üreterek ve ardından deliliğe neden olarak dolaylı olarak deliliğe neden olduğuna inananlar. 3. Deliliğin rastgele bir bedensel hastalık olduğuna inananlar (bugünkü kimyasal psikiyatristler gibi) küçük bir azınlıktı. Tarihsel olarak, deliliğin nedenini biyolojik olarak görenler paganlar ve Hristiyan olmayanlardı. Hristiyanlar deliliğin nedenini her zaman yaşam seçimleri, günah ve vicdanın ahlaki ihlalleri olarak görmüşlerdir. Bugün şok edici sayıda Hristiyan, kimyasal psikiyatristlerin kendilerine söylediği yalanlara inandı. Bu değişim son 25 yılda gerçekleşti. Bugün Hristiyanlar genellikle medyanın onlara söylediği şeye, "zihinsel hastalığın beyinleriyle ilgili ciddi bir tıbbi sorun olduğuna", "nöroleptik ilaçların kimyasal dengesizlikleri insülinin diyabeti düzelttiği gibi düzelttiğine" inanıyorlar. Hristiyanların, genellikle doğal evrimi destekleyen ateist kimyasal psikiyatristlerin eliyle şeytan tarafından saldırıya uğradıkları gerçeğini fark etmelerinin zamanı geldi."
A. Psikiyatri tarihçileri tarihi yeniden yazar: "Tarihin sadece yarısını anlatırken diğer yarısını dışarıda bırakmak tarihi yeniden yazmanın akıllıca bir yoludur, ancak okuyucuları genellikle şeylerin gerçekte nasıl olduğuna dair yanlış sonuçlara götürür. Psikiyatrinin çoğu tarihi, deliliğin kötü genler ve beyindeki kimyasal dengesizliklerden kaynaklandığına inanan kimyasal psikiyatristler tarafından yazılmıştır. Tek çareleri ilaçlardır. Tarihleri çarpık, taraflı ve gerçeklerin dürüst olmayan bir temsilidir. Tarihi yeniden yazarken, biyolojik görüşü Hipokrat'a dayanan bir görüş olarak tasvir edeceklerdir. Örneğin, psikiyatri üzerine tarih kitapları Benjamin Rush'ı "modern psikiyatrinin babası" olarak övecek ve onun deliliğin şişmiş kan damarlarından kaynaklandığına inandığını söyleyecektir. Ancak Rush'ın kitabında "Zihin aracılığıyla beden üzerinde etki ederek zihinsel bozukluklara yol açan nedenler"e özel bir bölüm ayırdığını nadiren söylerler. Başka bir deyişle, Rush deliliğin zihnin neden olduğuna ve zihnin de bedeni etkilediğine inanıyordu: Deliliğinin bazı nedenleri şunlardır: "Suçluluk duygusuyla yüklü bir vicdan, aşırı sevinç, dehşet, korku, toplum önünde küçük düşme, gurbet özlemi, beklenmedik para kayıpları, piyangoda büyük ikramiyeler kazanma, yoğun çalışma, ezberleme." Vay canına! Bu, üniversitede size öğrettikleri Benjamin Rush'a benziyor mu? Muhtemel değil! Bu önemli bilgiyi biraz atlamışlar! Ama artık biliyorsunuz ve bu yüzden yazdığımız her şeyi okumanız gerekiyor! (...)" (112)
Günah, zihinsel hastalığın nedeni (etiyolojisi) olarak görülüyordu.. Tarihsel olarak, deliliğin ve ruhsal hastalıkların nedeninin çoğunluk görüşü günah, yaşam seçimleri, yaşam durumları olduğu, ancak bedensel bir hastalık olmadığı yönündeydi.. 1803'te Christian Reil, Kedi Piyanosunun deliliğin tedavisi olduğunu öne sürdü. Bu, deliyi Kedi Piyanosunun önüne oturtarak işe yarıyordu, biri çalarken akıl sağlığı geri kazanılıyordu. Reil, deliliğin bedensel bir sorun değil ruhsal bir sorun olduğu fikrini vurgulamak için bu akıllıca ve yaratıcı abartıyı önerdi. 19. yüzyıldan önce doktorlar, bugün arka bahçesindeki piknik masasında birkaç rakun kesen ve Noel'de aldığı kimya setiyle deneyler yapan on üç yaşındaki bir çocuktan daha az şey biliyorlardı!
Giriş: "Deliliğin nedeni için tarihin çoğunluğunun görüşü her zaman günah ve yaşam seçimleri olmuştur, beden değil. İşte 1500 - 1900 yılları arasında Zihinsel Hastalık Etiyolojisinin Tarihsel Araştırmasının ana özeti.. Tarihsel olarak, deliliğin üç grup etiyolojisi vardı: 1. Günahın doğrudan deliliğe neden olduğuna inananlar. 2. Günahın önce melankolik kan üreterek ve ardından deliliğe neden olarak dolaylı olarak deliliğe neden olduğuna inananlar. 3. Deliliğin rastgele bir bedensel hastalık olduğuna inananlar (bugünkü kimyasal psikiyatristler gibi) küçük bir azınlıktı. Tarihsel olarak, deliliğin nedenini biyolojik olarak görenler paganlar ve Hristiyan olmayanlardı. Hristiyanlar deliliğin nedenini her zaman yaşam seçimleri, günah ve vicdanın ahlaki ihlalleri olarak görmüşlerdir. Bugün şok edici sayıda Hristiyan, kimyasal psikiyatristlerin kendilerine söylediği yalanlara inandı. Bu değişim son 25 yılda gerçekleşti. Bugün Hristiyanlar genellikle medyanın onlara söylediği şeye, "zihinsel hastalığın beyinleriyle ilgili ciddi bir tıbbi sorun olduğuna", "nöroleptik ilaçların kimyasal dengesizlikleri insülinin diyabeti düzelttiği gibi düzelttiğine" inanıyorlar. Hristiyanların, genellikle doğal evrimi destekleyen ateist kimyasal psikiyatristlerin eliyle şeytan tarafından saldırıya uğradıkları gerçeğini fark etmelerinin zamanı geldi."
A. Psikiyatri tarihçileri tarihi yeniden yazar: "Tarihin sadece yarısını anlatırken diğer yarısını dışarıda bırakmak tarihi yeniden yazmanın akıllıca bir yoludur, ancak okuyucuları genellikle şeylerin gerçekte nasıl olduğuna dair yanlış sonuçlara götürür. Psikiyatrinin çoğu tarihi, deliliğin kötü genler ve beyindeki kimyasal dengesizliklerden kaynaklandığına inanan kimyasal psikiyatristler tarafından yazılmıştır. Tek çareleri ilaçlardır. Tarihleri çarpık, taraflı ve gerçeklerin dürüst olmayan bir temsilidir. Tarihi yeniden yazarken, biyolojik görüşü Hipokrat'a dayanan bir görüş olarak tasvir edeceklerdir. Örneğin, psikiyatri üzerine tarih kitapları Benjamin Rush'ı "modern psikiyatrinin babası" olarak övecek ve onun deliliğin şişmiş kan damarlarından kaynaklandığına inandığını söyleyecektir. Ancak Rush'ın kitabında "Zihin aracılığıyla beden üzerinde etki ederek zihinsel bozukluklara yol açan nedenler"e özel bir bölüm ayırdığını nadiren söylerler. Başka bir deyişle, Rush deliliğin zihnin neden olduğuna ve zihnin de bedeni etkilediğine inanıyordu: Deliliğinin bazı nedenleri şunlardır: "Suçluluk duygusuyla yüklü bir vicdan, aşırı sevinç, dehşet, korku, toplum önünde küçük düşme, gurbet özlemi, beklenmedik para kayıpları, piyangoda büyük ikramiyeler kazanma, yoğun çalışma, ezberleme." Vay canına! Bu, üniversitede size öğrettikleri Benjamin Rush'a benziyor mu? Muhtemel değil! Bu önemli bilgiyi biraz atlamışlar! Ama artık biliyorsunuz ve bu yüzden yazdığımız her şeyi okumanız gerekiyor! (...)" (112)
"Bedlam: Tarihin en ünlü akıl hastanesi
(1677 - 1815 AD): Bedlam: "Başka bir isimle de anılan bir tımarhane hala bir hapishanedir!".. "Bir adamın bir akıl hastanesine kapatılıp orada tutulmasının çok zor bir durum olduğunu düşünüyorum; buna ne derseniz deyin, ama bu bir hapishane." -(Sir James Coxe, Avam Kamarası Akıl Hastalıkları Yasalarının İşleyişi Seçme Komitesi önündeki tanıklığı, 1877)
"Zincirlerin şakırtısı, barbar Muhafızları tarafından ağır muamele görenlerin çığlıkları, Lanetler, Yeminler ve en küfürlü beddualarla karışmıştı; Evin bir tarafından onun işkence gören Kulaklarını şok ederken, diğer tarafından, Köpeklerinkine benzer ulumalar, Bağırışlar, Kükremeler, Dualar, Vaazlar, Lanetler, Şarkılar, Ağlamalar, en korkunç Karmaşanın Kaosunu yaratmak için gelişigüzel bir şekilde bir araya geldi:" -(Sıkıntılı yetim veya, Bir deliler evindeki aşk, çılgınlığa dayalı kurgusal bir oyun, Eliza Haywood, 1726 AD, s. 40-43)
Giriş: "Bedlam kelimesi kargaşa, karışıklık, kaos ve anarşi durumu anlamına gelir ve tarihin en ünlü akıl hastanesinin adından gelir: Londra İngiltere, Bethlehem'deki St. Mary Hastanesi. Bethlehem olarak bilinirdi çünkü MS 1247'de Bethlehem Yıldızı Emri ile dini bir Öncelik evi olarak başlatıldı. MS 1330'da hastaneye dönüştü ve ilk akıl hastalarını MS 1357'de kabul etti. MS 1677'de büyük bir hastane inşa edildi (yukarıdaki resimde) ve bu kötü şöhretli "Bedlam" oldu!
Bedlam, İsa'nın Badanalı Duvar dediği şeye benziyordu. Dışarıdan gerçekten güzel görünüyordu ama içi yaşayan bir cehennemdi. Tıpkı akıl hastalarının ailelerinin kendi hayatlarını temiz göstermek için "kirli çamaşırlarını" Bedlam'ın içine attıkları gibi, Bedlam'ın dışı da görkemli ve süslüydü ve bu da vicdanı içeride yaşanan işkenceleri görmezden gelmeye ikna ediyordu. Akıl hastalarının binanın süslü ön bahçesine girmelerine izin verilmiyordu, bu da Bedlam'daki her şeyin akıl hastalarının ailelerinin yararına tasarlandığını ve orada hapsedilen akıl hastalarının yararına hiçbir şey olmadığını kanıtlıyordu. "On yedinci yüzyılın sonlarında Moorfields'da yeni Bethlem'i inşa ederken, 'Valiler hastaların egzersizi veya herhangi bir diğer tedavi amacından çok 'Binanın Zarafeti ve Süslenmesi' ile ilgilenmişlerdi. Aslında, başlangıçta amaçlandığı gibi, hastaların yeni Bethlem'in ön bahçesinde ve bahçelerinde yürümeleri yasaklanmıştı, çünkü ön duvarının o kadar yüksek inşa edilmesi gerekecekti ki (kaçmayı önlemek için) hastanenin "Kuzeye doğru uzanan Moorefields'a doğru" manzarası bozulacaktı. Yeni Bethlem, seçkinlerin himayesini ve hayranlığını çekmek için, çıkarları ikinci planda kalan şimdiki ve gelecekteki sakinleri için değil, öncelikli olarak bağış toplama söylemi olarak inşa edilmişti. Çağdaşlar da hastanenin görkemli dış cephesinin sade ihtişamı ile içeride gizlenen yoksulluk ve kaos arasındaki ironik karşıtlığı fark edip buna değinmekten geri kalmadılar. ' J. Andrews, 'Bedlam Revisited', s. 174-5." (En yalnız sıkıntılar: 1700-1900 yılları arasında Britanya'da delilik ve toplum (The most solitary of afflictions: madness and society in Britain ), Andrew Scull, 1993 AD, s. 22) (....)
A. Monro Hanedanı: (...)
B. Gladyatör seyirci sporu! (...)
(1677 - 1815 AD): Bedlam: "Başka bir isimle de anılan bir tımarhane hala bir hapishanedir!".. "Bir adamın bir akıl hastanesine kapatılıp orada tutulmasının çok zor bir durum olduğunu düşünüyorum; buna ne derseniz deyin, ama bu bir hapishane." -(Sir James Coxe, Avam Kamarası Akıl Hastalıkları Yasalarının İşleyişi Seçme Komitesi önündeki tanıklığı, 1877)
"Zincirlerin şakırtısı, barbar Muhafızları tarafından ağır muamele görenlerin çığlıkları, Lanetler, Yeminler ve en küfürlü beddualarla karışmıştı; Evin bir tarafından onun işkence gören Kulaklarını şok ederken, diğer tarafından, Köpeklerinkine benzer ulumalar, Bağırışlar, Kükremeler, Dualar, Vaazlar, Lanetler, Şarkılar, Ağlamalar, en korkunç Karmaşanın Kaosunu yaratmak için gelişigüzel bir şekilde bir araya geldi:" -(Sıkıntılı yetim veya, Bir deliler evindeki aşk, çılgınlığa dayalı kurgusal bir oyun, Eliza Haywood, 1726 AD, s. 40-43)
Giriş: "Bedlam kelimesi kargaşa, karışıklık, kaos ve anarşi durumu anlamına gelir ve tarihin en ünlü akıl hastanesinin adından gelir: Londra İngiltere, Bethlehem'deki St. Mary Hastanesi. Bethlehem olarak bilinirdi çünkü MS 1247'de Bethlehem Yıldızı Emri ile dini bir Öncelik evi olarak başlatıldı. MS 1330'da hastaneye dönüştü ve ilk akıl hastalarını MS 1357'de kabul etti. MS 1677'de büyük bir hastane inşa edildi (yukarıdaki resimde) ve bu kötü şöhretli "Bedlam" oldu!
Bedlam, İsa'nın Badanalı Duvar dediği şeye benziyordu. Dışarıdan gerçekten güzel görünüyordu ama içi yaşayan bir cehennemdi. Tıpkı akıl hastalarının ailelerinin kendi hayatlarını temiz göstermek için "kirli çamaşırlarını" Bedlam'ın içine attıkları gibi, Bedlam'ın dışı da görkemli ve süslüydü ve bu da vicdanı içeride yaşanan işkenceleri görmezden gelmeye ikna ediyordu. Akıl hastalarının binanın süslü ön bahçesine girmelerine izin verilmiyordu, bu da Bedlam'daki her şeyin akıl hastalarının ailelerinin yararına tasarlandığını ve orada hapsedilen akıl hastalarının yararına hiçbir şey olmadığını kanıtlıyordu. "On yedinci yüzyılın sonlarında Moorfields'da yeni Bethlem'i inşa ederken, 'Valiler hastaların egzersizi veya herhangi bir diğer tedavi amacından çok 'Binanın Zarafeti ve Süslenmesi' ile ilgilenmişlerdi. Aslında, başlangıçta amaçlandığı gibi, hastaların yeni Bethlem'in ön bahçesinde ve bahçelerinde yürümeleri yasaklanmıştı, çünkü ön duvarının o kadar yüksek inşa edilmesi gerekecekti ki (kaçmayı önlemek için) hastanenin "Kuzeye doğru uzanan Moorefields'a doğru" manzarası bozulacaktı. Yeni Bethlem, seçkinlerin himayesini ve hayranlığını çekmek için, çıkarları ikinci planda kalan şimdiki ve gelecekteki sakinleri için değil, öncelikli olarak bağış toplama söylemi olarak inşa edilmişti. Çağdaşlar da hastanenin görkemli dış cephesinin sade ihtişamı ile içeride gizlenen yoksulluk ve kaos arasındaki ironik karşıtlığı fark edip buna değinmekten geri kalmadılar. ' J. Andrews, 'Bedlam Revisited', s. 174-5." (En yalnız sıkıntılar: 1700-1900 yılları arasında Britanya'da delilik ve toplum (The most solitary of afflictions: madness and society in Britain ), Andrew Scull, 1993 AD, s. 22) (....)
A. Monro Hanedanı: (...)
B. Gladyatör seyirci sporu! (...)
11. Eşler (kadınlar) kocaları tarafından haksız yere tımarhanelere gönderiliyor: "On sekizinci yüzyılın ortalarında, özel tımarhanelerin düzenlenmemiş durumuyla ilgili bir eleştiri seli yaşandı. Bu eleştiriler, iddia edilen sahte tutuklamalar ve aralıklı ama etkili yasama müdahalesi çağrılarıyla beslendi. Bunların hepsi başlangıçta resmi kayıtsızlıkla karşılandı. Ancak, sonunda, tımarhane ticaretindeki yolsuzluk, zulüm ve görevi kötüye kullanma şikayetlerinin artması, parlamentoda zayıf ve titrek bir ilgi uyandırdı ve hem Monro hem de Battie, sonunda 1763'te başlatılan kısa soruşturmada ifade vermeye çağrıldılar. İşlemler aşırı derecede yüzeyseldi, sadece dört iddia edilen sahte tutuklama vakası ele alındı, sadece iki tımarhane (Hoxton'daki Miles ve Chelsea'deki Turlington) araştırıldı ve sadece on bir tanık çağrıldı. " Bunlar, alınan sınırlı ifadelerin halkın kaygılarını azaltmaktan çok artırmak için hesaplanmış gibi görünmesine rağmen, sadece on bir sayfalık basılı bir raporla sonuçlandı. Her bir vaka, kocaları ve diğer aile üyeleri tarafından haksız yere hapsedildiği iddia edilen kadınları (yani Bayan Hester Williams, Bayan Hawley, Bayan Smith ve Bayan Durant) içeriyordu (bu, Foyster'ın evlilik anlaşmazlıklarında deliler evinin manipüle edilebilir rolü hakkındaki argümanlarına ağırlık katıyordu) ve bu vakaların üçünde istismara dair açık kanıtlar vardı ve yalnızca bir kadının deli olduğu görülüyordu. Tanıklar, bu sınırlamaları başlatmak ve sürdürmek için hile ve hilelerin kullanıldığını ve özellikle gece gündüz kilitlenip mekanik olarak kısıtlanarak, ziyaretçilerin reddedilmesi ve yazışmaların engellenmesi ve gardiyanlar tarafından "şiddetle muamele" görmeleri yoluyla dış dünyayla temasın engellendiğini vurguladılar. Kadınlar, hiçbir ilaç veya tıbbi tedavi almadıklarından ve en azından bir habeas corpus yürürlüğe girene kadar hiçbir zaman bir tıp uygulayıcısı tarafından tedavi edilmediklerinden şikayet ettiler." (Zihnin cenaze levazımatçısı: John Monro, Jonathan Andrews, Andrew Scull, 2001 AD, s. 155) (....)
14. Aklı başında kadınlar Bedlam'a atılıyor: "Beytlem'i ziyaret ettiniz mi? Ben sık sık ziyaret ettim; Beytlem'i ilk ziyaretim 25 Nisan 1814'teydi. Siz hangi gözlemleri yaptınız? Hastanenin hizmetkarı ve aynı şekilde bir kadın bakıcının da katıldığı bu ilk ziyarette, önce kadınların galerilerini ziyaret ettik: Yan odalardan birinde, her biri bir kol veya bacaktan duvara zincirlenmiş yaklaşık on hasta vardı; zincir, onların sadece duvara sabitlenmiş bank veya formun yanında ayakta durmalarına veya üzerine oturmalarına olanak sağlıyordu. Her hastanın çıplaklığı sadece bir battaniye önlüğüyle örtülmüştü; battaniye önlüğü, önünde onu bağlayacak hiçbir şey olmayan, sabahlığa benzer bir şekilde oluşturulmuş bir battaniyeydi; bu, tüm örtüyü oluşturuyordu; ayaklar bile çıplaktı. Bu yan odadaki, bu şekilde zincirlenmiş bir kadın, dikkat çekici derecede çarpıcı bir nesneydi; kızlık ve evlilik isimlerinden bahsetti ve bir dil öğretmeni olduğunu söyledi; bakıcılar onu çok yetenekli bir hanımefendi, birçok dilin efendisi olarak tanımladı ve kendi hakkındaki açıklamasını doğruladı. Komite, bu kadınla tutarlı bir sohbet eden ve elbette bu zavallı yaratıkların zihinsel ve bedensel durumlarının tamamen farkında olan, aynı şekilde giysisiz, kendisiyle aynı duvara sıkıca zincirlenmiş bu kadından daha aşağılanmış ve vahşice bir durumda olan bir insanı hayal bile edemez. Bu talihsiz kadınların çoğu, çıplak ve samanla zincirlenmiş bir şekilde hücrelerine kilitlenmişti ve sadece bir battaniyeyle örtülüyordu. " (İngiltere'deki Deliler Evi Komitesi'nden Rapor "Report From The Committee On Madhouses In England", 1815 AD, A. Bay E. Wakefield'in Tanıklığı) (....)
D. Vaizler ve Hıristiyanlık deliliğe sebep oldu! (....)
E. Bedlam'a teslimiyetle ilgili çıkarılan yasalar: (....)
F. Bedlam'daki Tedaviler ve Durumlar: (1); "Bu, Bedlam'ın içini doğru bir şekilde anlatan bir romandan alınmış bir çizimdir. Çizimde deli insan türlerini temsil ettiği düşünülen her bir kişiyi etiketledik. Elbette bu çizim, Bedlam'daki birçok kişinin deli olmadığı, ancak bekçilere rüşvet veren başkaları tarafından sokak serserileri veya haksız yere hapse atılma hedefleri olarak toplandıkları gerçeğini göz ardı ediyor!"
"BEDLAMİT BİRİ NASIL TEDAVİ EDİLİR: Monro'nun Bethlem'deki sicilini en çok suçlayan şey, mahkûmları teşhir etmesindeki suç ortaklığından ziyade, başka bir şey olabilir: kendisi ve diğer sağlık görevlilerinin orada onlarca yıl boyunca uygulamaya devam ettiği, hastaların tedavisine yönelik tekdüze macerasız yaklaşım. Bethlem'deki tedavi, hastalara mevsimsel olarak uygulanan nispeten tekdüze tasfiyeler, kusmalar ve kanamalar, ara sıra tonikler (alkol gibi), soğuk banyo (veya diğer soğutma uygulamaları) ve ılık veya sıcak banyolar ile karakterize ediliyordu; tüm bu "kahramanca" müdahaleler (çoğunlukla "düşürücü" bir biçimde) diyet ve rejimle destekleniyordu. Sistemdeki doluluğun tükenmeyle ve tam tersinin telafi edildiği bu model, zihinsel hastalıklara karşı esasen humoral bir yaklaşım üzerine kurulmuştu. On yedinci yüzyılın sonlarından beri, Newtoncu bilimin yeni, mekanik bir türü, eski ilkeler ve hatta tedavi gerçekte çok az değişmişti. Elbette John Monro bazı geleneksel tedavilere şüpheyle yaklaşıyordu: örneğin, kabarmaya karşı çıkıyordu. Bu, baş, boyun, omuz, ayak veya vücudun başka bir açıkta kalan kısmındaki kabarcığı çıkarmak için kimyasal bir preparatın uygulanmasını içeren bir tür "karşı tahriş"di, normalde pekkan sıvılarını ve mizahlarını vücudun yüzeyine çekmek için önerilirdi." (Zihin cenaze levazımatçısı "Undertaker of the mind": John Monro, Jonathan Andrews, Andrew Scull, 2001 AD, s. 28) (....)
9. Erkek "Bekçiler" tarafından cinsel saldırı: "Bethlem'de, şu anda Liverpool'da bulunan King adında bir bekçiyi hatırlıyor musunuz? Kesinlikle. Bethlem'de kadın hastaların bekçisi olarak çalışmıyor muydu? Bazen çalışıyordu. King, kadın hastaların bekçisiyken, Londra su işleri müdürü Bay Till tarafından, Bay Till'in hizmetçisi olan çok güzel bir kadın hastayla fazla yakınlık kurmakla suçlanmamış mıydı? Bay Till tarafından fazla yakınlık kurmakla suçlanıp suçlanmadığını bilmiyorum, ancak hastanın kendisi onu bununla suçladı. O zamanlar kadın hastaların bekçisi miydi? Evet; bana bundan şikayet etti. Bu soruşturmanın sonucu ne oldu? Bir tarafta büyük bir iddia, diğer tarafta ise inkar vardı; gerçeğe ulaşıp ulaşmadığımızı bilmiyorum. Valiler tarafından, erkeklerin bir daha kadın bekçisi olarak çalıştırılmaması için derhal bir düzenleme yapılmadı mı? Bunu uzun zaman önce başka bir iş için yapmaya çalışmışlardı. Valiler, bu gerçeği öğrendikten sonra, hiçbir erkeğin bir daha kadınların bakıcısı olarak atanmaması talimatını vermediler mi? Bu davada bir karara vardıklarını hatırlamıyorum; yaklaşık üç yıl önceydi." (İngiltere'deki Deliler Evi Komitesi'nden Rapor "Report From The Committee On Madhouses In England", 1815 AD, John Haslam'ın Tanıklığı)
10. Erkek "Bakıcıların" cinsel saldırısı: "Birkaç yıl önce, bir kadın hasta, Hastanede olduğu süre boyunca iki kez hamile kalmıştı; bir keresinde düşük yapmıştı; ve onunla bağlantısı olduğu kanıtlanan kişi, bir bakıcı olduğu için, buna göre taburcu edildi." (İngiltere'deki Deliler Evi Komitesi'nden Rapor "Report From The Committee On Madhouses In England", 1815 AD, John Haslam'ın Tanıklığı) (...)" (109)
"Bethlem Hastanesi'nin İç Mekanı, Urbane Metcalf, 1818 AD
Bethlem Hastanesi'nin İç Mekanı.. Bedlam Hastanesi (Bedlam'daki Hasta), Urbane Metcalf, 1818 AD..: Giriş: (1); "1818 AD, Bedlam'da bir hasta olan Urbane Metcalf, Bedlam'da akıl hastalığı nedeniyle "tedavi" görmenin nasıl bir şey olduğunu ilk elden şok edici bir şekilde anlatıyor. 1815 AD'de Parlamento'nun Bedlam'daki doktorları ve personeli kovmasından önce ve sonra, Blackburn adlı bir bakıcının Fowler adlı bir hastayı nasıl öldürdüğünü bildirdiği için bir hastaydı: "Bir sabah Blackburn tarafından banyoya konulan Fowler, o sırada banyo yapan bir hastaya onu tutmasını emretti, bunu yaptı ve sonuç Fowler'ın ölümü oldu ve bu durum o zamanki memurlar tarafından bilinmesine rağmen örtbas edildi; utanç verici.."
Davis adlı bir bakıcıyı "zalim, adaletsiz ve sarhoş bir adam ve bakıcı olarak yıllarca bakımı altındakilere gizlice en büyük zulmü uyguladı" olarak tanımlıyor. Rodbird adlı bir diğer bakıcıyı "tembel, gizlice dolaşan, hırsızlık yapan bir alçak" olarak tanımlıyor. Kasabın hastalardan kişisel kazanç için yiyecek paylarını nasıl çaldığını şöyle anlatıyor: "Kasapçı Bay Vickery, birçok durumda hastaları dolandırma gücüne sahip... " Metcalf, 100 yıldan uzun bir süredir en büyük İngiliz akıl hastanelerinde var olan vahşi fiziksel işkence ve ihmali sonsuza dek değiştirmeye yardımcı olan son tanık olarak duruyor. (Bethlem Hastanesi'nin İç Mekanı "The Interior Of Bethlem Hospital", Urbane Metcalf, MS 1818) (...)
* Bethlem Hastanesi'nin İç Mekanı, Urbane Metcalf, 1818 AD.. Avrupa'daki ilk türden kuruluşta günlük olarak uygulanan zulüm ve suistimaller hakkında bilgi edinmemin nasıl gerçekleştiğini ortaya koymak için kendimden bir şeyler söylemem GEREKLİ olacaktır. 1804, 5 ve 6 yıllarında, o kasvetli meskende, Eski Bethlehem Hastanesi'nde yirmi iki ay geçirdim; sanırım o süre zarfında altı haftadan fazla değildi, rahatsızlığım nedeniyle, günlük olarak gerçekleşen olayları yargılayamadım. O zamanki doktorun sırtüstü yatması, eczacının zalimliği, kâhyanın zayıflığı ve bekçilerin kontrol edilemeyen küstahlığı nedeniyle, hastane bir yıl boyunca yalnızca altı aklı başında ve insancıl kişinin erişebildiği ıssız bir yerde olsaydı, yine de maruz kalmamaları şaşırtıcı olurdu; ama gerçek neydi? Avrupa'nın en kalabalık şehrinin ortasında duruyordu ve valilerin yönetimi altındaydı, bunlardan bazıları özel karakterlerinde Britanya'nın övünebileceği en insancıl ve saygın adamlardı; saygın karakterlere sahip memurları ve dürüst adamlar olarak kabul edilen bekçileri vardı: ve neredeyse her gün ülkenin en yüce karakterlerinden bazıları ve yabancılar tarafından ziyaret ediliyordu. Zaman zaman, gerçekten mutsuz Norris'in (ki onun durumu zaten kamuoyunun önünde) işgal ettiği odanın yanındaki odada kalıyordum, onun bağlandığı demir çubuk yatağımın ayağında duruyordu, Ah ne utanç! Davies adında bir bekçinin altındaydım; ölülerin küllerini gereksiz yere toplamak benden uzak olsun, ama şunu söylemeliyim ki, zalim, adaletsiz ve sarhoş bir adamdı ve bekçi olarak yıllarca gizlice bakımı altındakilere en büyük zulmü uyguladı; Kendisi ölümünden bir süre önce kapıcı olarak çalışmış ve öldüğünde de heyet, onun iyi bir hizmetçi olduğunu düşünerek cenaze masraflarına yüklü bir miktar bağışta bulunma iyiliğini göstermişler; fakat büyük bir yanılgıya düşmüşler. (....)" (110)
Psikiyatri tarihi tedavileri kusma, kan alma, soğuk banyo, kabarma, boşaltma, ishal.. Toplumun 'sana nasıl davranacağını öğretme yöntemleri' vardır: "1. annen.. 2. kilise.. 2. hapishane.. 3. akıl hastanesi.." Giriş: (1-3); "Delilik her zaman öfke, bencillik, isyan, tembellik, şiddet, saldırı, itaatsizlik ve küçük çocukların anneleri tarafından dayak yediği diğer tüm günahlarla karakterize edilmiştir. Anne başarısız olduğunda, sıra hakime ve gardiyanlara gelir. Her şey başarısız olduğunda, akıl hastanesine gidersiniz ve annenizin başladığını orada bitirirler. Temel olarak toplum, dayak ve zaman aşımı yoluyla size nasıl davranmanız gerektiğini öğretmek için üç yöntem sunar: 1. anneniz 2. polis 3. akıl hastanesi. 4. kilise. Bu geçmişin tarihi bir incelemesi olsa da, psikiyatride bugün bile pek bir şey değişmedi. Modern yöntemler, tarihsel olarak uygulandığını göreceğiniz şeylerin sadece dezenfekte edilmiş versiyonlarıdır. Bu tedavilerin hepsi kontrol etme, sınırlama, cezalandırma ve kurallara ve genel itaate uymayı zorlama yöntemleriydi.
"Zihin aracılığıyla beden üzerinde etkili olmak için
uygun olan çarelerden bahsetmek için sıradayız: saçmalık, aptallık,
zalimlik, müzik, terör korkusu, acı ve utanç duygusu eşliğinde" (Zihin
Hastalıkları Üzerine Tıbbi Soruşturmalar ve Gözlemler "Medical Inquiries
and Observations Upon the Diseases of the Mind", Benjamin Rush 1812 AD)
Deliler, toplumun genelinde her zaman bir sorun olmuştur, yıkıcı, tembel, verimsiz vb. Şehir merkezindeki insanlara saldıran, hareket halindeki trafiğe giren, toplumdan ilgi ve intikam arayan, yanından geçen tanımadığı insanlara bağıran bir "deli", bu tür bir tedavi için mükemmel bir adaydır. İşe yaradı! Örneğin, biri kasaba meydanında bağırıp sözlü tacizde bulunup rahatsız ettiğinde, onu akıl hastanesine götürüp "armut"u ağzına tıkıp onu bir deli gömleğiyle karanlık bir odaya tıkıyorlardı. Birkaç gün sonra itaatkar hale geliyor ve serbest bırakılıyordu. Tekrar bağırmaya başlarsa, "armut" birkaç gün daha içeride kalıyordu! (....)"
A. Deliliği İyileştirmenin Manevi Yolları:(1-6); "Tarihsel olarak, deliliği tedavi etmesi için Mesih'e bakmanın uzun bir geçmişi vardır. Bu tedaviler bugün de işe yarıyor, ancak bu antik çağlardan kalma ifadelerin bir koleksiyonudur.
"Metodizm, bu dönem boyunca eleştirmenleri tarafından, "yakışıksız" ibadet biçimlerini, ruhsal esintileri ve sıklıkla "metodik delilik" olarak reddedilen, medeni ve zihinsel huzursuzluğa yol açan hastalıklı dindar, acı verici davranışları teşvik ettiği iddiasıyla eleştirildi." Wesley ve Whitefield, Periam'ın aklı başında olduğunu ve yalnızca ruhsal bir krizden muzdarip olduğunu yüksek sesle ilan ederken, James Monro ve meslektaşlarını, ihtiyacı olan şeyin öğüt ve rehberlik olduğu bir zamanda ona müshil ve kusma verdikleri için kınadılar." (Zihnin cenaze levazımatçısı "Undertaker of the mind": John Monro, Jonathan Andrews, Andrew Scull, 2001 AD, s. 81)
-Dua etmek: Tedavinin içinde dua etmek, başkalarının tavsiyelerini almak ve iyi beslenmek vardır.: "En iyi şekilde üstlenebildiğiniz Görevlerde en çok olun: En çok da başkalarıyla birlikte dua etmek, dinlemek ve iyi sohbet etmek. Midesinde başka etlere karşı olan bir hasta gibi, yiyebileceği kadarını yemelidir. Ve Tanrı, biri eksik olduğunda diğerinin işini yapabilmesi için çeşitli etler sağlamıştır." (Melankolinin İşaretleri ve Nedenleri "The Signs and Causes of Melancholy", Richard Baxter, 1670 AD) -Haftalık olarak kiliseye gitmek: (...); -Sorunlarınızın yaygın olduğunu öğrenmek: (...) ; -Olumluya odaklanmak: (...)
B. Kısıtlama ve cezalandırma araçları : (1-5); "Zihinsel olarak rahatsız olanların fiziksel tedavisi için özel bir bina ayrılmalıdır. Bu binada her türlü banyo, duş, duş ve daldırma kaplarının bulunduğu özel bir banyo bölümü bulunmalıdır. Ayrıca Cox salıncağı (veya daha iyisi, dönen makine), Reil'in volanı, kasnaklar, ceza sandalyesi, Langermann hücresi vb. dahil olmak üzere gerekli tüm ekipmanlara sahip özel bir düzeltme ve cezalandırma odası bulunmalıdır." (Zihinsel Yaşam ve Ruh Rahatsızlıkları Ders Kitabı "extbook of Disturbances of Mental Life and Soul", Johann Heinroth, 1818 AD)
"Sandalyelerde dönme, salıncakta dönme, yüksek basınçlı soğuk duşların altında uzun süre kalma, buzlu suya ani dalışlar veya soğuk su başa uygulanırken ılık banyolarda yatma, hepsi de sistemi zayıflatmak, şoklamak ve akıl sağlığını tekrar kazandırmak için hesaplanmış yöntemlerdi. Döner tedavi, görünüşe göre terapötik bir tedaviden çok bir düzeltme olarak uygulanıyordu. "Mantıksız ve kinci bir eylemde bulunduktan sonra, hasta hemen döner sandalyeye yerleştirilir ve sakinleşene, özür dileyip iyileşme sözü verene veya kusmaya başlayana kadar ayarlanmış hızda döndürülür." (Cox'un Sandalyesi "Cox's Chair", Nicholas J. Wade, 2005 AD, s. 77)
-Fiziksel kısıtlama ve cezalandırma yöntemleri.. -Su tedavileri: Duş, Damlatma, daldırma, su işkencesi: Vaka 1: Patrick Blair, MS 1725, Doktor, 1694'te Franciscus Helmont'tan öğrendiği delileri iyileştiren bir işkence sistemini mükemmelleştirdi. "Deli, her şeyi ihmal eden,... odasını temizleyen, kimseyle konuşmayan ama sürekli tüküren" ve kocasıyla seks yapmayı reddeden bir kadını iyileştirdi. Su tedavisinden önceki 7 hafta boyunca "sık kanamalar, şiddetli kusmuklar, güçlü müshil ilaçları ve etkili Sudorific ve Narkotikler eksik değildi". Bu kısmi bir iyileşme sağladı: "kocasına karşı duyduğu hoşnutsuzluk dışında tüm iyileşme belirtilerini gösterdi". Onu çıplak bir şekilde sandalyeye bağladı ve bu da onu "özellikle su boşaltıldığında tarif edilemez bir dehşete düşürdü. Onu 30 dakika boyunca şelalenin altında tuttum, arada sırada boruyu durdurdum ve kocasına gidip gitmeyeceğini sordum ama o yine de inatla reddetti ve sonunda suyun basıncından çok yoruldu ve istediğimi yapacağına söz verdi". Ama ertesi gün reddetti. Bu yüzden onu iki kez daha bu şekilde su işkencesine tuttu. Ama kendine geldiğinde yine reddetti. Blair, "Onu dördüncü Yargılama ile tehdit ettim, yataktan çıkardım, soyunmasını sağladım, gözleri bağlıydı ve Sandalyeye oturtulmaya hazırdı, başına geleceklerden korktuğunda, onu bağışlayacağımı ve bundan sonra sonsuza dek Sevgi dolu, itaatkar ve görev bilinci olan bir Eş olacağını söyleyerek diz çöktü. O gece kocasıyla yatağa girmesi şartıyla isteğini kabul ettim ve bunu büyük bir neşeyle yaptı... Yaklaşık 1 ay sonra onu ziyarete gittim, her şeyin yolunda olduğunu gördüm". Blair onun iyileştiğini ilan etti! Bunu gerçekten deli bir kadın olarak mı yoksa deli bir adam taklidi yapan inatçı, öfkeli bir eş olarak mı görüyorsunuz, her iki durumda da kötü davranışı düzeltti! Blair, "su şelalesi" ile yaptığı su tedavisinin, "deli insanları iyileştirmenin en güvenli yöntemi... ve hastaların ruhlarını en ufak bir tehlike olmadan bir delilik [erimiş] haline getirmenin" olduğunu iddia etti." (...) -Cox'un salınımı veya salınım makinesi.. (...); -Autenrieth'in odası.. (...); -Saat.. (...); -İngiliz Tabutu: (...)...
Sonuç: "Deliliğe neyin sebep olduğu konusundaki görüş farklılıklarına bakılmaksızın (bedensel hastalık ve zihin seçimleri), aynı tedaviler uygulandı. Deliliğin bedensel bir hastalıktan (melankoli, kan, dalak, sinirler, beynin kan damarları, kimyasal dengesizlikler) kaynaklandığına inananlar, bu tedavileri vücudu şok etmek ve iradeyi kontrol etmek için kullandılar. Bazıları da deliliğin günah, seçimler ve insan özgür iradesinden kaynaklandığına inanıyordu, ancak bunun doğrudan fiziksel vücuda zarar verme etkisi vardı. Bunlar bu tedavileri vücudu şok etmek ve iradeyi kontrol etmek için kullandılar. Elbette, tarihi çoğunluk görüşü deliliğin günah, seçimler ve insan özgür iradesinden kaynaklandığı ve bedensel bir bozukluk olmadığı yönündeydi. Bunlar bu tedavileri, delilerin kötü seçimlerini ve davranışlarını düzeltmek için bir zorlama ve ceza biçimi olarak kullandılar.
Bugün, kimyasal psikiyatri bu tarihi disiplin, zorlama ve kontrol yöntemlerini yeni dezenfekte edilmiş biçimlerde sürdürüyor. Deli gömleği, hapsetme ve tecrit hücreleri, kapı kilitleri hala kullanılıyor. Yeni kimyasal yöntemler, tüm Nöroleptik ilaçlar, birçok eski fiziksel disiplin, zorlama ve kontrol biçiminin yerini aldı. Günümüzde insanlar, huş ağacı gibi bedensel cezalara olan ihtiyacı ortadan kaldıran uyuşturulmuş bir şekilde teslim ediliyor. Modern bilim gözüyle geriye bakıldığında, deliliğin bedensel bir hastalık değil, ruhsal bir davranış seçimi olduğu açıktır. Beynin kimyasal dengesizlikleri, melankolik kan veya beynin şişkin kan damarları kadar efsanevi ve şarlatandır. Deliliğin beynin kimyasal dengesizliklerinden kaynaklandığına dair artık hiçbir kanıt yok, melankolik kan veya şişkin kan damarlarının neden olduğu gibi.
Geriye kalan şey modern psikiyatrinin mezar taşıdır. Öldü. Başarısız oldu. Kimyasal dengesizlikler melankolik kan gibi bir efsane olduğundan, bu, akıl hastalarına ilaçların reçete edilmesinin gerçek nedenine biraz olsun gerçeklik katıyor. Bunlar kimyasal bir dengesizliği düzeltmek için değil, akıl hastalarının kötü seçimlerini ve davranışlarını düzeltmek için zorlama ve cezalandırma içindir.
İnsanlar asla özgür iradelerini kaybetmezler ve her zaman eylemlerinin tam kontrolüne sahiptirler. Bir delinin neden bu şekilde davranmayı seçtiğini açıklayan her zaman bir neden vardır. Tüm modern tedaviler gönüllü olmalıdır. Akıl hastanesinde zorla tutulma kaldırılmalıdır. Birisi kamu huzurunu bozarsa, suç işlerse veya bir başkasına fiziksel saldırıda bulunursa, suçlanmalı ve hapse atılmalıdır. Bir doktorun bir kişiye deli demesi nedeniyle günahkar ve suç teşkil eden davranışları mazur görmeyi bırakmamızın zamanı geldi.
Delilik her zaman öfke, bencillik, isyan, tembellik, şiddet, saldırı, itaatsizlik ve küçük çocukların dayak yediği diğer tüm günahlarla karakterize edilmiştir. Günümüzde toplum size nasıl davranmanız gerektiğini öğretmek için üç yöntem sunmaktadır: 1. anneniz 2. kilise papazınız 3. hapishane 4. tımarhane. Artık deliliğin gerçek nedenlerini anladığımıza göre, gerçekten de tımarhanelere ihtiyacımız yok. Bir kişinin zihinsel hastalık veya delilik temelindeki davranışları için "Yargıdan Kurtulma Kartı" yoktur. Her insan her eyleminden sorumlu tutulacaktır. Yaşayan toplum da öyle olmalıdır. Bugün tımarhanelere ihtiyacımız yok çünkü onlar sadece hapishanenin işlevini kopyalıyor. (....)" (113)
Deliler, toplumun genelinde her zaman bir sorun olmuştur, yıkıcı, tembel, verimsiz vb. Şehir merkezindeki insanlara saldıran, hareket halindeki trafiğe giren, toplumdan ilgi ve intikam arayan, yanından geçen tanımadığı insanlara bağıran bir "deli", bu tür bir tedavi için mükemmel bir adaydır. İşe yaradı! Örneğin, biri kasaba meydanında bağırıp sözlü tacizde bulunup rahatsız ettiğinde, onu akıl hastanesine götürüp "armut"u ağzına tıkıp onu bir deli gömleğiyle karanlık bir odaya tıkıyorlardı. Birkaç gün sonra itaatkar hale geliyor ve serbest bırakılıyordu. Tekrar bağırmaya başlarsa, "armut" birkaç gün daha içeride kalıyordu! (....)"
A. Deliliği İyileştirmenin Manevi Yolları:(1-6); "Tarihsel olarak, deliliği tedavi etmesi için Mesih'e bakmanın uzun bir geçmişi vardır. Bu tedaviler bugün de işe yarıyor, ancak bu antik çağlardan kalma ifadelerin bir koleksiyonudur.
"Metodizm, bu dönem boyunca eleştirmenleri tarafından, "yakışıksız" ibadet biçimlerini, ruhsal esintileri ve sıklıkla "metodik delilik" olarak reddedilen, medeni ve zihinsel huzursuzluğa yol açan hastalıklı dindar, acı verici davranışları teşvik ettiği iddiasıyla eleştirildi." Wesley ve Whitefield, Periam'ın aklı başında olduğunu ve yalnızca ruhsal bir krizden muzdarip olduğunu yüksek sesle ilan ederken, James Monro ve meslektaşlarını, ihtiyacı olan şeyin öğüt ve rehberlik olduğu bir zamanda ona müshil ve kusma verdikleri için kınadılar." (Zihnin cenaze levazımatçısı "Undertaker of the mind": John Monro, Jonathan Andrews, Andrew Scull, 2001 AD, s. 81)
-Dua etmek: Tedavinin içinde dua etmek, başkalarının tavsiyelerini almak ve iyi beslenmek vardır.: "En iyi şekilde üstlenebildiğiniz Görevlerde en çok olun: En çok da başkalarıyla birlikte dua etmek, dinlemek ve iyi sohbet etmek. Midesinde başka etlere karşı olan bir hasta gibi, yiyebileceği kadarını yemelidir. Ve Tanrı, biri eksik olduğunda diğerinin işini yapabilmesi için çeşitli etler sağlamıştır." (Melankolinin İşaretleri ve Nedenleri "The Signs and Causes of Melancholy", Richard Baxter, 1670 AD) -Haftalık olarak kiliseye gitmek: (...); -Sorunlarınızın yaygın olduğunu öğrenmek: (...) ; -Olumluya odaklanmak: (...)
B. Kısıtlama ve cezalandırma araçları : (1-5); "Zihinsel olarak rahatsız olanların fiziksel tedavisi için özel bir bina ayrılmalıdır. Bu binada her türlü banyo, duş, duş ve daldırma kaplarının bulunduğu özel bir banyo bölümü bulunmalıdır. Ayrıca Cox salıncağı (veya daha iyisi, dönen makine), Reil'in volanı, kasnaklar, ceza sandalyesi, Langermann hücresi vb. dahil olmak üzere gerekli tüm ekipmanlara sahip özel bir düzeltme ve cezalandırma odası bulunmalıdır." (Zihinsel Yaşam ve Ruh Rahatsızlıkları Ders Kitabı "extbook of Disturbances of Mental Life and Soul", Johann Heinroth, 1818 AD)
"Sandalyelerde dönme, salıncakta dönme, yüksek basınçlı soğuk duşların altında uzun süre kalma, buzlu suya ani dalışlar veya soğuk su başa uygulanırken ılık banyolarda yatma, hepsi de sistemi zayıflatmak, şoklamak ve akıl sağlığını tekrar kazandırmak için hesaplanmış yöntemlerdi. Döner tedavi, görünüşe göre terapötik bir tedaviden çok bir düzeltme olarak uygulanıyordu. "Mantıksız ve kinci bir eylemde bulunduktan sonra, hasta hemen döner sandalyeye yerleştirilir ve sakinleşene, özür dileyip iyileşme sözü verene veya kusmaya başlayana kadar ayarlanmış hızda döndürülür." (Cox'un Sandalyesi "Cox's Chair", Nicholas J. Wade, 2005 AD, s. 77)
-Fiziksel kısıtlama ve cezalandırma yöntemleri.. -Su tedavileri: Duş, Damlatma, daldırma, su işkencesi: Vaka 1: Patrick Blair, MS 1725, Doktor, 1694'te Franciscus Helmont'tan öğrendiği delileri iyileştiren bir işkence sistemini mükemmelleştirdi. "Deli, her şeyi ihmal eden,... odasını temizleyen, kimseyle konuşmayan ama sürekli tüküren" ve kocasıyla seks yapmayı reddeden bir kadını iyileştirdi. Su tedavisinden önceki 7 hafta boyunca "sık kanamalar, şiddetli kusmuklar, güçlü müshil ilaçları ve etkili Sudorific ve Narkotikler eksik değildi". Bu kısmi bir iyileşme sağladı: "kocasına karşı duyduğu hoşnutsuzluk dışında tüm iyileşme belirtilerini gösterdi". Onu çıplak bir şekilde sandalyeye bağladı ve bu da onu "özellikle su boşaltıldığında tarif edilemez bir dehşete düşürdü. Onu 30 dakika boyunca şelalenin altında tuttum, arada sırada boruyu durdurdum ve kocasına gidip gitmeyeceğini sordum ama o yine de inatla reddetti ve sonunda suyun basıncından çok yoruldu ve istediğimi yapacağına söz verdi". Ama ertesi gün reddetti. Bu yüzden onu iki kez daha bu şekilde su işkencesine tuttu. Ama kendine geldiğinde yine reddetti. Blair, "Onu dördüncü Yargılama ile tehdit ettim, yataktan çıkardım, soyunmasını sağladım, gözleri bağlıydı ve Sandalyeye oturtulmaya hazırdı, başına geleceklerden korktuğunda, onu bağışlayacağımı ve bundan sonra sonsuza dek Sevgi dolu, itaatkar ve görev bilinci olan bir Eş olacağını söyleyerek diz çöktü. O gece kocasıyla yatağa girmesi şartıyla isteğini kabul ettim ve bunu büyük bir neşeyle yaptı... Yaklaşık 1 ay sonra onu ziyarete gittim, her şeyin yolunda olduğunu gördüm". Blair onun iyileştiğini ilan etti! Bunu gerçekten deli bir kadın olarak mı yoksa deli bir adam taklidi yapan inatçı, öfkeli bir eş olarak mı görüyorsunuz, her iki durumda da kötü davranışı düzeltti! Blair, "su şelalesi" ile yaptığı su tedavisinin, "deli insanları iyileştirmenin en güvenli yöntemi... ve hastaların ruhlarını en ufak bir tehlike olmadan bir delilik [erimiş] haline getirmenin" olduğunu iddia etti." (...) -Cox'un salınımı veya salınım makinesi.. (...); -Autenrieth'in odası.. (...); -Saat.. (...); -İngiliz Tabutu: (...)...
Sonuç: "Deliliğe neyin sebep olduğu konusundaki görüş farklılıklarına bakılmaksızın (bedensel hastalık ve zihin seçimleri), aynı tedaviler uygulandı. Deliliğin bedensel bir hastalıktan (melankoli, kan, dalak, sinirler, beynin kan damarları, kimyasal dengesizlikler) kaynaklandığına inananlar, bu tedavileri vücudu şok etmek ve iradeyi kontrol etmek için kullandılar. Bazıları da deliliğin günah, seçimler ve insan özgür iradesinden kaynaklandığına inanıyordu, ancak bunun doğrudan fiziksel vücuda zarar verme etkisi vardı. Bunlar bu tedavileri vücudu şok etmek ve iradeyi kontrol etmek için kullandılar. Elbette, tarihi çoğunluk görüşü deliliğin günah, seçimler ve insan özgür iradesinden kaynaklandığı ve bedensel bir bozukluk olmadığı yönündeydi. Bunlar bu tedavileri, delilerin kötü seçimlerini ve davranışlarını düzeltmek için bir zorlama ve ceza biçimi olarak kullandılar.
Bugün, kimyasal psikiyatri bu tarihi disiplin, zorlama ve kontrol yöntemlerini yeni dezenfekte edilmiş biçimlerde sürdürüyor. Deli gömleği, hapsetme ve tecrit hücreleri, kapı kilitleri hala kullanılıyor. Yeni kimyasal yöntemler, tüm Nöroleptik ilaçlar, birçok eski fiziksel disiplin, zorlama ve kontrol biçiminin yerini aldı. Günümüzde insanlar, huş ağacı gibi bedensel cezalara olan ihtiyacı ortadan kaldıran uyuşturulmuş bir şekilde teslim ediliyor. Modern bilim gözüyle geriye bakıldığında, deliliğin bedensel bir hastalık değil, ruhsal bir davranış seçimi olduğu açıktır. Beynin kimyasal dengesizlikleri, melankolik kan veya beynin şişkin kan damarları kadar efsanevi ve şarlatandır. Deliliğin beynin kimyasal dengesizliklerinden kaynaklandığına dair artık hiçbir kanıt yok, melankolik kan veya şişkin kan damarlarının neden olduğu gibi.
Geriye kalan şey modern psikiyatrinin mezar taşıdır. Öldü. Başarısız oldu. Kimyasal dengesizlikler melankolik kan gibi bir efsane olduğundan, bu, akıl hastalarına ilaçların reçete edilmesinin gerçek nedenine biraz olsun gerçeklik katıyor. Bunlar kimyasal bir dengesizliği düzeltmek için değil, akıl hastalarının kötü seçimlerini ve davranışlarını düzeltmek için zorlama ve cezalandırma içindir.
İnsanlar asla özgür iradelerini kaybetmezler ve her zaman eylemlerinin tam kontrolüne sahiptirler. Bir delinin neden bu şekilde davranmayı seçtiğini açıklayan her zaman bir neden vardır. Tüm modern tedaviler gönüllü olmalıdır. Akıl hastanesinde zorla tutulma kaldırılmalıdır. Birisi kamu huzurunu bozarsa, suç işlerse veya bir başkasına fiziksel saldırıda bulunursa, suçlanmalı ve hapse atılmalıdır. Bir doktorun bir kişiye deli demesi nedeniyle günahkar ve suç teşkil eden davranışları mazur görmeyi bırakmamızın zamanı geldi.
Delilik her zaman öfke, bencillik, isyan, tembellik, şiddet, saldırı, itaatsizlik ve küçük çocukların dayak yediği diğer tüm günahlarla karakterize edilmiştir. Günümüzde toplum size nasıl davranmanız gerektiğini öğretmek için üç yöntem sunmaktadır: 1. anneniz 2. kilise papazınız 3. hapishane 4. tımarhane. Artık deliliğin gerçek nedenlerini anladığımıza göre, gerçekten de tımarhanelere ihtiyacımız yok. Bir kişinin zihinsel hastalık veya delilik temelindeki davranışları için "Yargıdan Kurtulma Kartı" yoktur. Her insan her eyleminden sorumlu tutulacaktır. Yaşayan toplum da öyle olmalıdır. Bugün tımarhanelere ihtiyacımız yok çünkü onlar sadece hapishanenin işlevini kopyalıyor. (....)" (113)
"İşkence ve Zorlama, akılsızlığı nasıl tedavi eder?
"Delilik bir davranış seçimidir. İşkence iradeyi değiştirir." : Giriş: "Psikiyatristler deliliği tedavi etmek için her zaman zorlama veya işkence kullanmışlardır. Zorlama, hem Kanada'da hem de ABD'de hala yaygın olarak kullanılmaktadır. İşkence kullanımı 1940 civarında sona erdi. Deliliğin "tedavisinde" herhangi bir zorlama veya işkence kullanılmasına tamamen karşıyız. Ancak, tarihin kayıtlarından işkencenin akıl hastalığını iyileştirdiği açıktır. Soru şu: "İşkence deliliği nasıl iyileştirir? " Cevap basit: Delilik bir hastalık değil, bir davranış seçimidir. Deliliği "tedavi etme" fikrinin tamamı özünde saçmadır. Bu, birinin kronik yalan söylemesini veya zina yapmasını "tedavi edeceğinizi" söylemeye benzer. Delilik, yalan söyleme ve zina gibi bir davranıştır. İnsanları ilaçla davranışlarından tedavi edemezsiniz, vicdanlarına hitap ederek onları ikna edersiniz.
Kimyasal bir psikiyatrist için, cevapları yoktur veya yalan söyler ve tedavi etmediğini söylerler. Deliliğin diyabet gibi biyolojik bir sorun olduğuna inanırlar. İşkencenin deliliği tedavi ettiğini kabul etmekle ideolojik bir uyumsuzlukları vardır. İşkencenin delilik üzerinde kan şekeri seviyelerini dengelemekten daha fazla etkisi olabileceğini kabul edemezler. İşkencenin diyabeti, kanseri ve kırık kemikleri daha hızlı iyileştirmesi durumunda ne gibi sonuçlar doğuracağını hayal edin. Elbette bu doğru değildir çünkü bunlar tıbbi durumlardır. Bu yüzden kimyasal psikiyatristler işkencenin deliliği "tedavi ettiği" olasılığını bile kabul edemezler çünkü kabul etselerdi, bunun bir hastalık değil bir davranış seçimi olduğunu kanıtlardı.
Psikiyatrist kelimesi tam anlamıyla "ruhun doktoru" anlamına gelir ve kilise papazları delilerle çalışmaya uzmanlaşmış ilk psikiyatristlerdi. Kilise papazları delilerin davranışlarını değiştirmeye yardımcı olan ilk uzmanlardı. Deliliği, alışkanlık haline gelmiş hırsızlık, zina veya bencillik gibi diğer günahlar gibi düzeltilmesi gereken bir davranış olarak doğru bir şekilde anladılar. Kilise papazları delilere asla işkence etmediler, bunu yapanlar tıp delisi doktorlardı. Çok basit bir şekilde ifade etmek gerekirse, zorlama ve işkence deliliği "iyileştirir", çünkü akıl hastalığı bir hastalık değil ahlaki bir seçimdir. İşkence seçimi değiştirebilir, ancak bir hastalığı iyileştiremez. (...)
-Kim, -Sorun, -"Tedavi", -Neden?
-----------------
-Kilise papazları
-davranış seçimi
-danışmanlık
-danışmanlık irade değişikliğine ve buna karşılık gelen deli davranış değişikliğine yol açabilir.
-Tıp doktorları
-davranış seçimi
-işkence
-İstenmeyen davranışı değiştirmek için kamusal kırbaçlama gibi cezalandırıcı
-Kimyasal psikiyatristler
-humoral dengesizlikler, şişmiş kan damarları ve hasarlı sinirler
-işkence
-Sunağın vücut kimyası, beyni ve vücudu fiziksel olarak sarsmak normal işlevi geri kazandırır
"Psikiyatri, 1750'lerdeki deli doktorlar "mad doctor" ve akıl hastanelerinden bu yana hiçbir ilerleme kaydetmedi. Bugünün psikiyatri bilimi, aslında MS 1750'deki Bedlam'daki deli doktorlarla aynıdır. Günümüz psikiyatristleri, akıl hastalığının etiyolojisi veya tedavisi hakkında kendilerinden üç yüzyıl önceki deli doktor meslektaşlarından daha fazla bilgiye sahip değiller. İkisi de akıl hastalığına neyin sebep olduğunu bilmiyor ve sunabilecekleri bir tedavileri de yok. Bedlam'da insanları fiziksel olarak engellemek ve istenmeyen ve rahatsız edici davranışlarını değiştirmeye zorlamak için zincirler ve hapishane hücreleri kullanıyorlardı. Bugün zincirler ve parmaklıklar, ilaçlar ve şoklarla değiştirildi. İnsanların tek bir yerde kısıtlanması yerine, ilaçlar delilerin toplum içinde dolaşmasına izin veren modern kimyasal kısıtlayıcılardır. 1750'de bedenleri küçük bir hapishane hücresinde zincirliydi, 2011'de zihinleri zincirliyken özgürce dolaşıyorlar." (...)" (107)
"Delilik bir davranış seçimidir. İşkence iradeyi değiştirir." : Giriş: "Psikiyatristler deliliği tedavi etmek için her zaman zorlama veya işkence kullanmışlardır. Zorlama, hem Kanada'da hem de ABD'de hala yaygın olarak kullanılmaktadır. İşkence kullanımı 1940 civarında sona erdi. Deliliğin "tedavisinde" herhangi bir zorlama veya işkence kullanılmasına tamamen karşıyız. Ancak, tarihin kayıtlarından işkencenin akıl hastalığını iyileştirdiği açıktır. Soru şu: "İşkence deliliği nasıl iyileştirir? " Cevap basit: Delilik bir hastalık değil, bir davranış seçimidir. Deliliği "tedavi etme" fikrinin tamamı özünde saçmadır. Bu, birinin kronik yalan söylemesini veya zina yapmasını "tedavi edeceğinizi" söylemeye benzer. Delilik, yalan söyleme ve zina gibi bir davranıştır. İnsanları ilaçla davranışlarından tedavi edemezsiniz, vicdanlarına hitap ederek onları ikna edersiniz.
Kimyasal bir psikiyatrist için, cevapları yoktur veya yalan söyler ve tedavi etmediğini söylerler. Deliliğin diyabet gibi biyolojik bir sorun olduğuna inanırlar. İşkencenin deliliği tedavi ettiğini kabul etmekle ideolojik bir uyumsuzlukları vardır. İşkencenin delilik üzerinde kan şekeri seviyelerini dengelemekten daha fazla etkisi olabileceğini kabul edemezler. İşkencenin diyabeti, kanseri ve kırık kemikleri daha hızlı iyileştirmesi durumunda ne gibi sonuçlar doğuracağını hayal edin. Elbette bu doğru değildir çünkü bunlar tıbbi durumlardır. Bu yüzden kimyasal psikiyatristler işkencenin deliliği "tedavi ettiği" olasılığını bile kabul edemezler çünkü kabul etselerdi, bunun bir hastalık değil bir davranış seçimi olduğunu kanıtlardı.
Psikiyatrist kelimesi tam anlamıyla "ruhun doktoru" anlamına gelir ve kilise papazları delilerle çalışmaya uzmanlaşmış ilk psikiyatristlerdi. Kilise papazları delilerin davranışlarını değiştirmeye yardımcı olan ilk uzmanlardı. Deliliği, alışkanlık haline gelmiş hırsızlık, zina veya bencillik gibi diğer günahlar gibi düzeltilmesi gereken bir davranış olarak doğru bir şekilde anladılar. Kilise papazları delilere asla işkence etmediler, bunu yapanlar tıp delisi doktorlardı. Çok basit bir şekilde ifade etmek gerekirse, zorlama ve işkence deliliği "iyileştirir", çünkü akıl hastalığı bir hastalık değil ahlaki bir seçimdir. İşkence seçimi değiştirebilir, ancak bir hastalığı iyileştiremez. (...)
-Kim, -Sorun, -"Tedavi", -Neden?
-----------------
-Kilise papazları
-davranış seçimi
-danışmanlık
-danışmanlık irade değişikliğine ve buna karşılık gelen deli davranış değişikliğine yol açabilir.
-Tıp doktorları
-davranış seçimi
-işkence
-İstenmeyen davranışı değiştirmek için kamusal kırbaçlama gibi cezalandırıcı
-Kimyasal psikiyatristler
-humoral dengesizlikler, şişmiş kan damarları ve hasarlı sinirler
-işkence
-Sunağın vücut kimyası, beyni ve vücudu fiziksel olarak sarsmak normal işlevi geri kazandırır
"Psikiyatri, 1750'lerdeki deli doktorlar "mad doctor" ve akıl hastanelerinden bu yana hiçbir ilerleme kaydetmedi. Bugünün psikiyatri bilimi, aslında MS 1750'deki Bedlam'daki deli doktorlarla aynıdır. Günümüz psikiyatristleri, akıl hastalığının etiyolojisi veya tedavisi hakkında kendilerinden üç yüzyıl önceki deli doktor meslektaşlarından daha fazla bilgiye sahip değiller. İkisi de akıl hastalığına neyin sebep olduğunu bilmiyor ve sunabilecekleri bir tedavileri de yok. Bedlam'da insanları fiziksel olarak engellemek ve istenmeyen ve rahatsız edici davranışlarını değiştirmeye zorlamak için zincirler ve hapishane hücreleri kullanıyorlardı. Bugün zincirler ve parmaklıklar, ilaçlar ve şoklarla değiştirildi. İnsanların tek bir yerde kısıtlanması yerine, ilaçlar delilerin toplum içinde dolaşmasına izin veren modern kimyasal kısıtlayıcılardır. 1750'de bedenleri küçük bir hapishane hücresinde zincirliydi, 2011'de zihinleri zincirliyken özgürce dolaşıyorlar." (...)" (107)
"500 yıllık tarihsel genel bakışın sonucu
Bu bölümdeki tüm tarihi belgelerin 500 yıllık özetinin ana sonucu. 500 yıllık tarihsel genel bakışın ana sonucu: Modern psikiyatrinin kökeni, Kral VIII. Henry döneminde (1509 - 1547) İngiltere'dedir.
"MS 1600'den önce, tıp doktorları değil, kilise papazları neredeyse evrensel olarak delilikle ilişkili davranışları düzeltme konusunda uzman olarak kabul ediliyordu. Deliler, diğer fakir, tembel dilencilerden veya şiddet yanlısı kontrolden çıkmış suçlulardan ayırt edilmiyordu. Delilik, bir hastalık değil, tuhaf veya günahkâr davranışların bir koleksiyonu olarak görülüyordu. Deliliğin, İsa Mesih'in müjdesine aykırı günahkâr bir yaşamdan kaynaklandığına inanılıyordu ve "deliler" bir suç işlemediği sürece asla hapse atılmıyor, bunun yerine tuhaf davranışlarına rağmen şehirlerde ve kırsalda serbestçe dolaşıyorlardı."
"Psikiyatrik tanı kavramı yokluktu ve insanlar delileri İncil'in ahlaki kurallarına aykırı söz ve davranışlarına göre yargılıyorlardı. Bir adam "melankolik veya depresif" olarak görülmüyordu, bunun yerine tembel olduğu ve çalışmadığı için azarlanıyordu. Bir adam "çılgınca bir deli" olarak görülmüyordu, bunun yerine kontrol edilemeyen öfke patlamaları yaşadığı için azarlanıyordu. Deliler, tıpkı herkes gibi tüm eylemlerinden sorumlu tutuluyordu. "Delilik nedeniyle suçsuz" diye bir şey yoktu. Suçu işlediysen... cezasını çektin... istisna yok. Yoksullar (akıl hastaları da dahil) yalnızca üç kaynaktan yardım isteyebilirdi: 1. aile. 2. feodal lordları. 3. gittikleri yerel "mahalle" kiliseleri." (....)" (105)
"Ortaçağ ve Erken Modern İngiltere'de Akıl Hastalarının Tanısı, Vesayeti ve Konut Bakımı
Giriş ve makaleye genel bakış: Bu makale, çok iyi belgelenmiş olsa da, kimyasal psikiyatristlerin (Neugebauer) kendilerini var olmadıkları bir tarihe yazmalarının tipik bir örneğidir. Ayrıca, okuyucuyu yanlış bir sonuca götüren makalede bazı bariz özensiz hatalar ve eksiklikler de vardır. Neugebauer, ortaçağ kültürlerinin deliliği iblis ele geçirmesinin sonucu olarak gördüğü gibi tarihsel olarak yanlış bir tablo çiziyor. Hristiyan olmayanlar iblis ele geçirmesini ayırt edemezken, Hristiyanlar bunu ayırt edebilir, çünkü onlar yalnızca doğaüstü bilgi ve güç ararlar. Doğru, deliliğin iblis ele geçirmesinden veya büyücülüğe katılmaktan kaynaklandığına inananlar vardı, ancak çoğunluk görüşü deliliğin günahkâr seçimlerin ve yaygın yaşam koşullarına ve olaylarına uygunsuz tepkilerin sonucu olduğu yönündeydi. Neugebauer, ormandaki ağaçları göremiyor çünkü ortaçağ toplumunun (<MS 1500) "kendi işlerini idare edemeyen" kişilerle ilgilendiğini doğru bir şekilde belirtmesine rağmen, modern psikiyatrik nosolojiyi ve tanımları okuduğunda bunların var olmadığını görüyor.. (....) "Diagnosis, Guardianship, and Residential Care of the Mentally Ill in Medieval and Early Modern England, Richard Neugebauer, American Journal of Psychiatry, Dec 1989 AD" (118)
Giriş ve makaleye genel bakış: Bu makale, çok iyi belgelenmiş olsa da, kimyasal psikiyatristlerin (Neugebauer) kendilerini var olmadıkları bir tarihe yazmalarının tipik bir örneğidir. Ayrıca, okuyucuyu yanlış bir sonuca götüren makalede bazı bariz özensiz hatalar ve eksiklikler de vardır. Neugebauer, ortaçağ kültürlerinin deliliği iblis ele geçirmesinin sonucu olarak gördüğü gibi tarihsel olarak yanlış bir tablo çiziyor. Hristiyan olmayanlar iblis ele geçirmesini ayırt edemezken, Hristiyanlar bunu ayırt edebilir, çünkü onlar yalnızca doğaüstü bilgi ve güç ararlar. Doğru, deliliğin iblis ele geçirmesinden veya büyücülüğe katılmaktan kaynaklandığına inananlar vardı, ancak çoğunluk görüşü deliliğin günahkâr seçimlerin ve yaygın yaşam koşullarına ve olaylarına uygunsuz tepkilerin sonucu olduğu yönündeydi. Neugebauer, ormandaki ağaçları göremiyor çünkü ortaçağ toplumunun (<MS 1500) "kendi işlerini idare edemeyen" kişilerle ilgilendiğini doğru bir şekilde belirtmesine rağmen, modern psikiyatrik nosolojiyi ve tanımları okuduğunda bunların var olmadığını görüyor.. (....) "Diagnosis, Guardianship, and Residential Care of the Mentally Ill in Medieval and Early Modern England, Richard Neugebauer, American Journal of Psychiatry, Dec 1989 AD" (118)
"Delilik Üzerine Bir İnceleme:
Delilik Üzerine Bir İnceleme: Mani Bozukluklarının Yeni ve Daha Pratik Bir Nosolojisinin İlkelerini İçerir, Philippe Pinel, 1806 AD.. "Philippe Pinel bugün ayağa kalkar ve deliliğin beynin kimyasal dengesizliği olduğuna, deliliğin tedavi edilemez olduğuna inanan kimyasal psikiyatristlere karşı çıkardı. Delileri yaşam için biyolojik uyumsuzlar olarak etiketlemeye karşı çıkardı çünkü bu gereksiz yere ruhun tüm umudunu yok ederdi. "Pinel'in akıl hastasını özgürleştirmesi bu nedenle tıbbi tedavide bir yenilik olarak değil, toplumsal bir reform olarak görülmelidir." (Akıl Hastalığı Efsanesi "The Myth of Mental Illness", Thomas Szasz, 1961 AD, s. 23)
Giriş: "MS 1806'da, Fransa'daki Bicetre Akıl Hastanesi'nin doktoru olan Philippe Pinel, tüm büyük akıl hastanesi doktorlarının başarılarının altın yıldızını alır. Pinel, deliliğin beyinle ilgili organik/fiziksel bir sorun değil, ruhsal bir sorun olduğunu doğru bir şekilde anlamıştır. İlaçlar yerine, deliliği "ahlaki tedavilerle" tedavi etmiştir.. (....) (A treatise on Insanity: in which are contained the Principles Of A New And More Practical Nosology Of Maniacal Disorders, Philippe Pinel, (Doctor at Bicetre Asylum in France),1806 AD) " (126)
"Hipokrat Tıbbının Dört Mizacı
Hümoral dengesizlikler deliliğe neden oldu: Delilik tedavileri: Kan alma, kusma, kabarcıklar ve kupa..: Giriş: "MS 1900'den önce herhangi bir doktorun, doğum günü için aldığı kimya setiyle oynayan ve arka bahçesindeki piknik masasında birkaç rakun kesip parçalara ayıran günümüzün ortalama 13 yaşındaki bir çocuğunun eşdeğer "tıbbi bilgisine" sahip olduğunu her zaman hatırlamak önemlidir. Kimya hakkında kaba bir bilgi ve insan vücudunun fizyolojisi hakkında temel bir anlayış dışında, doktorlar her şeyi yanlış anlamıştı. MÖ 450'de Hipokrat, tüm insan rahatsızlıklarının "dört mizaç"ın dengesizliğinden kaynaklandığı teorisini icat etti: kara safra, sarı safra, balgam ve kan ve dört temel kişilik tipi vardı: kanlı (cesur, umutlu, aşık); öfkeli (kolayca öfkelenen, huysuz), melankolik (morali bozuk, uykusuz, sinirli), balgamlı (sakin, duygusuz). Galen bunu biraz genişletti, ancak o zamandan beri, Rudolf Virchow hücreyi keşfettiğinde 1858 yılında nesli tükenene kadar neredeyse hiçbir şey değişmedi. Mimoral dönem: "Mmoralizm", MÖ 450'de Hipokrat'tan başlayarak Rudolf Virchow hücreyi keşfettiğinde MS 1858'e kadar sürdü. Mimoral doktorlar, sağlığın dört mizacın dengesine dayandığına inanıyorlardı. (...)" (108)
Delilik Üzerine Bir İnceleme: Mani Bozukluklarının Yeni ve Daha Pratik Bir Nosolojisinin İlkelerini İçerir, Philippe Pinel, 1806 AD.. "Philippe Pinel bugün ayağa kalkar ve deliliğin beynin kimyasal dengesizliği olduğuna, deliliğin tedavi edilemez olduğuna inanan kimyasal psikiyatristlere karşı çıkardı. Delileri yaşam için biyolojik uyumsuzlar olarak etiketlemeye karşı çıkardı çünkü bu gereksiz yere ruhun tüm umudunu yok ederdi. "Pinel'in akıl hastasını özgürleştirmesi bu nedenle tıbbi tedavide bir yenilik olarak değil, toplumsal bir reform olarak görülmelidir." (Akıl Hastalığı Efsanesi "The Myth of Mental Illness", Thomas Szasz, 1961 AD, s. 23)
Giriş: "MS 1806'da, Fransa'daki Bicetre Akıl Hastanesi'nin doktoru olan Philippe Pinel, tüm büyük akıl hastanesi doktorlarının başarılarının altın yıldızını alır. Pinel, deliliğin beyinle ilgili organik/fiziksel bir sorun değil, ruhsal bir sorun olduğunu doğru bir şekilde anlamıştır. İlaçlar yerine, deliliği "ahlaki tedavilerle" tedavi etmiştir.. (....) (A treatise on Insanity: in which are contained the Principles Of A New And More Practical Nosology Of Maniacal Disorders, Philippe Pinel, (Doctor at Bicetre Asylum in France),1806 AD) " (126)
"Hipokrat Tıbbının Dört Mizacı
Hümoral dengesizlikler deliliğe neden oldu: Delilik tedavileri: Kan alma, kusma, kabarcıklar ve kupa..: Giriş: "MS 1900'den önce herhangi bir doktorun, doğum günü için aldığı kimya setiyle oynayan ve arka bahçesindeki piknik masasında birkaç rakun kesip parçalara ayıran günümüzün ortalama 13 yaşındaki bir çocuğunun eşdeğer "tıbbi bilgisine" sahip olduğunu her zaman hatırlamak önemlidir. Kimya hakkında kaba bir bilgi ve insan vücudunun fizyolojisi hakkında temel bir anlayış dışında, doktorlar her şeyi yanlış anlamıştı. MÖ 450'de Hipokrat, tüm insan rahatsızlıklarının "dört mizaç"ın dengesizliğinden kaynaklandığı teorisini icat etti: kara safra, sarı safra, balgam ve kan ve dört temel kişilik tipi vardı: kanlı (cesur, umutlu, aşık); öfkeli (kolayca öfkelenen, huysuz), melankolik (morali bozuk, uykusuz, sinirli), balgamlı (sakin, duygusuz). Galen bunu biraz genişletti, ancak o zamandan beri, Rudolf Virchow hücreyi keşfettiğinde 1858 yılında nesli tükenene kadar neredeyse hiçbir şey değişmedi. Mimoral dönem: "Mmoralizm", MÖ 450'de Hipokrat'tan başlayarak Rudolf Virchow hücreyi keşfettiğinde MS 1858'e kadar sürdü. Mimoral doktorlar, sağlığın dört mizacın dengesine dayandığına inanıyorlardı. (...)" (108)
"Tarihi Akıl Hastalıkları Sözlüğü
1700'lerin deli doktorluğuyla ilgili arkaik tıbbi terimler. Bunlar, tıbbi ve akıl sağlığı tartışmalarında kullanılan 1600-1900 yılları arasındaki terimlerdir. Tarihsel Psikiyatri Ansiklopedisi. Akıl hastalığı sözlüğü..(....)" (117)
1700'lerin deli doktorluğuyla ilgili arkaik tıbbi terimler. Bunlar, tıbbi ve akıl sağlığı tartışmalarında kullanılan 1600-1900 yılları arasındaki terimlerdir. Tarihsel Psikiyatri Ansiklopedisi. Akıl hastalığı sözlüğü..(....)" (117)
"İngiliz Psikiyatrisi 150 yaşında
J. Birley, Lancet, 1991 AD... "Onları geri almak umutsuz olsa da, akrep çubukları onları evcilleştirebilir" -Jonathan Swift.. "1841'de İngiliz psikiyatrisi örgütlendi. Akıl Hastaneleri ve Sığınma Evleri Tıbbi Görevlileri Derneği, Gloucester Genel Akıl Hastanesi'nin Daimi Hekimi Dr. Samuel Hitch'in girişimiyle kuruldu -- bu ilham verici an, ona psikiyatri tarihinde kısa ama önemli bir yer kazandırdı. Dernek, ağzından çıkan bir ünvanla devam etmedi: 1865'te adı Medico-Psychological Association olarak değiştirildi ve 1926'da kraliyet himayesine kavuştuktan sonra 1971'de Royal College of Psychiatrists'e dönüştü. Kolej, İngiliz psikiyatrisinin bu ilk 150 yılını kutlama niteliğinde bir kitapla kutladı. (....) -Peki ya psikiyatrik araştırmalar? Görünüşe göre başlıca psikiyatrik hastalıkların gerçek, varsayılan biyolojik nedenlerini bulmaya yaklaşmış değiliz. Sosyal psikiyatri önemli ilerlemeler kaydetti, ancak ana savunucularından biri son zamanlarda "son 30 yılda psikososyal tedavi, etkinleştirme, bakım veya destek yöntemlerinin teorisi ve uygulamasında önemli bir ilerleme kaydedilmediğini" belirtti. Zaten yetersiz olan araştırma fonları giderek artan bir şekilde psikiyatrinin kendisine değil, genetik, farmakoloji ve biyokimyaya yönlendiriliyor. Bu, böylesi araştırmaların değerini küçümsemek anlamına gelmiyor - Alzheimer hastalığı ve şizofreni gibi durumların nedenleri bulunursa, bu, akıl hastalarının genel felçli beyinlerindeki sifiliz spiroketinin tanımlanmasıyla aynı büyüklükte bir ilerleme olacaktır - ancak klinik hedefler çok uzakta görünüyor. Finanse edilen psikiyatrik araştırmaların çoğu, teşhis ve terminolojinin ayrıntılarına odaklanarak günlük klinik uygulamadan kopuk olarak görülüyor. Tedavi üzerine araştırmalar, görünüşte doymuş bir pazarda sayısız yeni ilaç denemesi tarafından domine ediliyor ve her araştırmacı, pazarlama yöneticileri tarafından tanıtım için ele geçirilebilmesi amacıyla rakiplerine göre bir bileşiğin ufak bir avantajını elde etmeye çalışıyor. Tedavi sonucunun bu küçük kısmındaki değişiklikler çılgınca bir faaliyetin tadını çıkarırken, danışmanlıktan alternatif tıbba kadar geri kalanı keşfedilmemiş veya yetersiz bir şekilde incelenmiş durumda.
Bu türbülansın ortasındaki psikiyatristlerin, rastgele Brownian hareketiyle bir gruptan diğerine geçmemeleri için bazı uzun vadeli hedeflere ve değerlere sahip olmaları gerekir. 150 yıl önceki orijinal derneğin hedefleri hala arzu edilir. Akıl hastalarının tedavisi için kurumların yönetiminde iyileştirme için çok yer var ve "daha kapsamlı ve daha doğru bilgiye" duyulan ihtiyaç değişmedi. İkincisindeki ilerleme eksikliği, birincisini gereksiz yere engellememelidir. Çok sık, kabul görmüş uygulamanın gerisinde kalan tedavi, moralsiz ve yön eksikliği olan personel ve liderliklerinden çok yokluklarıyla tanınan psikiyatristler hakkında bilgi ediniyoruz. Her şey kasvetli değil. Birley, İngiliz Psikiyatri Dergisi'nin 150. yıl dönümü sayısında bize psikiyatristlerin uygun endişelerini ve Viktorya dönemindeki atalarımızın neden bu kadar etkili olduklarını hatırlatıyor -- onlar iyi iletişimcilerdi. İyi psikiyatri, yalnızca doktorlar arasında değil, aynı zamanda diğer profesyoneller arasında ve giderek artan bir şekilde, insanlarla ortak bir girişimdir. Birley, bizden "söylemin seviyesini şu anda sıklıkla geçerli olandan daha karmaşık bir şeye yükseltmemizi" ve "ya her şeye gücü yeten ya da güçsüz bir duruş sergileme, ikisinin arasında pek bir şey yok" izleniminden kaçınmamızı istiyor. Psikiyatristlerin ufuklarını tekrar genişletmeleri ve John Conolly ve Samuel Tuke gibilerinin ruh, insanlık ve bağlılık cömertlikleri sayesinde çok şey başardıklarını kendilerine hatırlatmaları gerekiyor. İngiliz psikiyatrisi, ilk 150 yılının en iyi yılı olmaması için hem iç hem de halkla ilişkiler üzerinde çalışmalıdır." (British Psychiatry at 150, The Lancet, 9/28/91, Vol. 338 Issue 8770, p785, 2p, J.L.T. Birley, 1991 AD)" (127)
J. Birley, Lancet, 1991 AD... "Onları geri almak umutsuz olsa da, akrep çubukları onları evcilleştirebilir" -Jonathan Swift.. "1841'de İngiliz psikiyatrisi örgütlendi. Akıl Hastaneleri ve Sığınma Evleri Tıbbi Görevlileri Derneği, Gloucester Genel Akıl Hastanesi'nin Daimi Hekimi Dr. Samuel Hitch'in girişimiyle kuruldu -- bu ilham verici an, ona psikiyatri tarihinde kısa ama önemli bir yer kazandırdı. Dernek, ağzından çıkan bir ünvanla devam etmedi: 1865'te adı Medico-Psychological Association olarak değiştirildi ve 1926'da kraliyet himayesine kavuştuktan sonra 1971'de Royal College of Psychiatrists'e dönüştü. Kolej, İngiliz psikiyatrisinin bu ilk 150 yılını kutlama niteliğinde bir kitapla kutladı. (....) -Peki ya psikiyatrik araştırmalar? Görünüşe göre başlıca psikiyatrik hastalıkların gerçek, varsayılan biyolojik nedenlerini bulmaya yaklaşmış değiliz. Sosyal psikiyatri önemli ilerlemeler kaydetti, ancak ana savunucularından biri son zamanlarda "son 30 yılda psikososyal tedavi, etkinleştirme, bakım veya destek yöntemlerinin teorisi ve uygulamasında önemli bir ilerleme kaydedilmediğini" belirtti. Zaten yetersiz olan araştırma fonları giderek artan bir şekilde psikiyatrinin kendisine değil, genetik, farmakoloji ve biyokimyaya yönlendiriliyor. Bu, böylesi araştırmaların değerini küçümsemek anlamına gelmiyor - Alzheimer hastalığı ve şizofreni gibi durumların nedenleri bulunursa, bu, akıl hastalarının genel felçli beyinlerindeki sifiliz spiroketinin tanımlanmasıyla aynı büyüklükte bir ilerleme olacaktır - ancak klinik hedefler çok uzakta görünüyor. Finanse edilen psikiyatrik araştırmaların çoğu, teşhis ve terminolojinin ayrıntılarına odaklanarak günlük klinik uygulamadan kopuk olarak görülüyor. Tedavi üzerine araştırmalar, görünüşte doymuş bir pazarda sayısız yeni ilaç denemesi tarafından domine ediliyor ve her araştırmacı, pazarlama yöneticileri tarafından tanıtım için ele geçirilebilmesi amacıyla rakiplerine göre bir bileşiğin ufak bir avantajını elde etmeye çalışıyor. Tedavi sonucunun bu küçük kısmındaki değişiklikler çılgınca bir faaliyetin tadını çıkarırken, danışmanlıktan alternatif tıbba kadar geri kalanı keşfedilmemiş veya yetersiz bir şekilde incelenmiş durumda.
Bu türbülansın ortasındaki psikiyatristlerin, rastgele Brownian hareketiyle bir gruptan diğerine geçmemeleri için bazı uzun vadeli hedeflere ve değerlere sahip olmaları gerekir. 150 yıl önceki orijinal derneğin hedefleri hala arzu edilir. Akıl hastalarının tedavisi için kurumların yönetiminde iyileştirme için çok yer var ve "daha kapsamlı ve daha doğru bilgiye" duyulan ihtiyaç değişmedi. İkincisindeki ilerleme eksikliği, birincisini gereksiz yere engellememelidir. Çok sık, kabul görmüş uygulamanın gerisinde kalan tedavi, moralsiz ve yön eksikliği olan personel ve liderliklerinden çok yokluklarıyla tanınan psikiyatristler hakkında bilgi ediniyoruz. Her şey kasvetli değil. Birley, İngiliz Psikiyatri Dergisi'nin 150. yıl dönümü sayısında bize psikiyatristlerin uygun endişelerini ve Viktorya dönemindeki atalarımızın neden bu kadar etkili olduklarını hatırlatıyor -- onlar iyi iletişimcilerdi. İyi psikiyatri, yalnızca doktorlar arasında değil, aynı zamanda diğer profesyoneller arasında ve giderek artan bir şekilde, insanlarla ortak bir girişimdir. Birley, bizden "söylemin seviyesini şu anda sıklıkla geçerli olandan daha karmaşık bir şeye yükseltmemizi" ve "ya her şeye gücü yeten ya da güçsüz bir duruş sergileme, ikisinin arasında pek bir şey yok" izleniminden kaçınmamızı istiyor. Psikiyatristlerin ufuklarını tekrar genişletmeleri ve John Conolly ve Samuel Tuke gibilerinin ruh, insanlık ve bağlılık cömertlikleri sayesinde çok şey başardıklarını kendilerine hatırlatmaları gerekiyor. İngiliz psikiyatrisi, ilk 150 yılının en iyi yılı olmaması için hem iç hem de halkla ilişkiler üzerinde çalışmalıdır." (British Psychiatry at 150, The Lancet, 9/28/91, Vol. 338 Issue 8770, p785, 2p, J.L.T. Birley, 1991 AD)" (127)
***
** NE YAPIYORUZ? ANA KONUMUZ NE?
- İLAÇSIZ TEDAVİ VE BAKIM YÖNTEMLERİNE NEDEN ACİLEN GEÇMELİYİZ?
- TIP sektörünü bize hiç böyle anlatmamışlardı. Tıp sektörünün ÖTEKİ yüzü..
- "İlaçsız Tedavi ve Bakım Yöntemlerine Neden Acilen Geçmeliyiz? ve Tıp sektörünün ÖTEKİ yüzü" ile ilgili çok sayıda detayları öğrenebilmek için aşağıdaki (DİĞER BÖLÜMLER) altındaki diğer sayfalarda bulunan bölümler ve konulara gidip-okuyabilirsiniz.. Ne demek istediğimizi daha iyi anlayabilmek ve bilgi sahibi olabilmek için, bu bölümlerdeki konuları da mutlaka okumanızı tavsiye ederiz..(Bu bölümler, bu sayfada değil başka sayfalardadır. Bu sayfadaki konuyu bitirdikten sonra en sondaki BÖLÜM'lere tıklayıp-konulara gidebilirsiniz..)
"Psikiyatriye neden bir 'ÖLÜM ENDÜSTRİSİ' diyorlar? Akıl hastalıkları neden bir efsanedir? Psikiyatrik ilaçlar, akıl hastalıklarına ve diğer iyatrojenik hasarlara nasıl sebep oluyor? A'DAN Z'YE PSİKİYATRİ HAKKINDA BİZLERE ANLATILMAYAN GİZLİ GERÇEKLER NE?"
** KENDİNİZİ VE SEVDİKLERİNİZİ, PSİKİYATRİ'NİN 'PSİKİYATRİK İSTİSMAR'INDAN KORUYUN..
"Psikiyatrinin, sizinle bir ilgisi olmadığını mı düşünüyorsunuz) Tekrar düşünün.."" (219; 1021)
"Herkese psikiyatrik tanı koymak her zaman mümkündür." (219; 162)
Yukarıdaki alıntıları hafife almayın. Dünyada yürüyen her sağlıklı insanın, yüzlerce (hatta belki de binlerce /on/yüz binlerce olabilen) hayali (sahte) psikiyatrik hastalıktan muaf olmadığını biliyor musunuz? Kendinizi bir anda "akıl hastası" olarak bulabilir (fişlenerek etiketlenebilir), "hem de bazen polis zoruyla, mahkeme kararı ile" bir/birden fazla psikiyatrik ilaç kullanmak zorunda kalabilir ve hatta bir akıl hastanesine dahi yatırılabilirsiniz. Akıl hastası değilsiniz ama ilaç kullanarak bir "akıl hastası" haline dönüştürülebilirsiniz.. Bilerek/bilmeden yada zorla.. Nasıl mı? Daha fazla bilgi için daha detaylı olan diğer sayfalardaki bölümlerin içeriklerini de okumanızda fayda vardır..
Psikiyatrinin bir ölüm endüstrisi olup-olmadığını, psikiyatrik teşhislerin hayali (sahte) olup-olmadığını vb gibi "psikiyatri" hakkında yazılıp-çizilen hemen her türlü bilgi ve belgelerle birlikte, belgeselleri de uluslararası insan hakları komisyonu olan CCHR verilerini 5.bölümde okuyabilirsiniz.. Ve aklınıza hayalinize gelmeyen Psikiyatri hakkında sizlere anlatılmayanları hem bu bölüm de hem de diğer sayfa bölümlerinde de okuyabilirsiniz.. Psikiyatri hakkında yazılıp-çizilenler, ortaya çıkarılan olumsuz veriler ışığında, bazı öneri, çözüm, tahmin, olasılık ve şüphelerden vb oluşan fikir ve düşüncelerimizi de, tüm bölümlere ait "kısa kısa alıntılar"dan sonra 7.bölümde okuyabilirsiniz.. Eğer tüm bölümleri okumaya fırsatınız yoksa, bu bölümdeki "kısa kısa alıntıları" okuyarak da belki bir fikir edinebilirsiniz..
Psikiyatriden /psikiyatristlerden, çeşitli türlerdeki "psikiyatrik istismarlar"dan bir/birden fazlasına maruz kaldıysanız, faydalı siteler (6.) bölümünde "CCHR -İnsan hakları komisyonu"nun sayfasına giderek, "psikiyatrik tanı bildirim istismar form" başvurusu yapabilirsiniz.. Yanlış/yanıltıcı bilgi vermemek adına, başvuru yapmadan önce CCHR'nin ne olduğunu, ne işe yaradığını ve Form başvurusunun nasıl yapılması gerektiğini öğrenmenizde fayda vardır. Ve CCHR ve form başvurusu için daha fazla geniş bilgi için faydalı Siteler kısmına bakınız.. Ve yönergedeki linke tıklayarak, form başvurusu yapmadan önce bilgi sahibi olabilirsiniz.. İngilizce bilmiyorsanız ve/veya bu konuda yeterince deneyimli değilseniz, kendinize bu konuda deneyim sahibi olabilecek birini örneğin İngilizcesi olan ve başvuru şartlarını iyice öğrenebilen yakınlarınızdan birinden yardım alabilirsiniz.. Veya konu hakkında uzman olan birisinden yardım alabilirsiniz, örneğin varsa eğer avukatınızdan.. Kolay gelsin..
NOT : 'Psikiyatri bir ölüm endüstrisidir' ve 'Akıl hastalıkları bir efsanedir' serilerine ait tüm bölümlerine BURADAKİ tanıtım sayfasından da gidebilirsiniz.. Teşekkürler..😊
***
'Akıl hastalıkları bir efsanedir. Psikiyatrik ilaçlar, akıl hastalıklarına sebep oluyor' serisine ait bölümler;
1.BÖLÜM : 'Psikiyatrik ilaçlar, kalıcı akıl hastalıklarına sebep oluyor. Ve daha fazla zarar da veriyor. (1)' - (Düşünceler) ; Psikiyatrik ilaçların, beyin hasarına, akıl hastalığına ve pek çok iyatrojenik hasara sebep olması ile ilgili araştırmalara dayalı oluşturulan fikir ve düşüncelerin bulunduğu bölümdür..
2.BÖLÜM : 'Psikiyatrik ilaçlar, kalıcı akıl hastalıklarına sebep oluyor. Ve daha fazla zarar da veriyor. (2)' - (Alıntılar - Kitaplar) ; Psikiyatrik ilaçların, beyin hasarına, akıl hastalığına ve pek çok iyatrojenik hasara sebep olması ile ilgili araştırmalara ait kısa alıntıların bulunduğu bölümdür..
3.BÖLÜM : 'Psikiyatrik ilaçlar, kalıcı akıl hastalıklarına sebep oluyor. Ve daha fazla zarar da veriyor. (3)' - (Araştırmalar 1) ; Psikiyatrik ilaçların, beyin hasarına, akıl hastalığına ve pek çok iyatrojenik hasara sebep olması ile ilgili araştırmaların bulunduğu ilk bölümdür..
4.BÖLÜM : 'Psikiyatrik ilaçlar, kalıcı akıl hastalıklarına sebep oluyor. Ve daha fazla zarar da veriyor. (4)' - (Araştırmalar 2) ; Psikiyatrik ilaçların, beyin hasarına, akıl hastalığına ve pek çok iyatrojenik hasara sebep olması ile ilgili araştırmaların bulunduğu ikinci bölümdür.. (ŞİMDİ BURADASINIZ)
5.BÖLÜM : 'Psikiyatrik ilaçlar, kalıcı akıl hastalıklarına sebep oluyor. Ve daha fazla zarar da veriyor. (5)' - (İçindekiler - Kaynaklar) ; Psikiyatrik ilaçların, beyin hasarına, akıl hastalığına ve pek çok iyatrojenik hasara sebep olması ile ilgili araştırmalara ve diğer bilgilere ait kaynakların ve içindekilerin bulunduğu bölümdür..
ÖZEL BÖLÜM : Psikiyatrik ilaçlar, insanları 'şiddete, cinayete ve intihara' meyilli hale getiriyor.
NOT : Bu araştırmaların (8 bölümlük 'Psikiyatri bir ölüm endüstrisidir' ve 5 bölümlük 'Akıl hastalıkları bir efsanedir. Psikiyatrik ilaçlar, kalıcı akıl hastalıklarına sebep oluyor' serilerinin) tamamı yaklaşık 2 sene (belki de daha fazla) falan sürmüştür.. 'Psikiyatri bir ölüm endüstrisidir' serisinin "içerik ve kaynaklarına" BURADAN; . 'Akıl hastalıkları bir efsanedir. Psikiyatrik ilaçlar, kalıcı akıl hastalıklarına sebep oluyor' serisininkine ise BURADAN ulaşabilirsiniz..
NOT : 'Psikiyatri bir ölüm endüstrisidir' serisi ile 'Akıl hastalıkları bir efsanedir. Psikiyatrik ilaçlar, akıl hastalıklarına sebep oluyor' serisinin tüm bölümlerine BURADAKİ tanıtım sayfasından da gidebilirsiniz.. Teşekkürler..😊
***
UYARILAR VE NOTLAR
UYARILAR : Lütfen unutmayın: Hiç kimse doktor kontrolü olmadan psikiyatrik ilaçlardan kurtulmaya çalışmamalıdır. Buradaki bilgilere dayanarak psikiyatrik ilaçlarınızı birdenbire kesmeyiniz, bırakmayınız.. İntihar, cinayet, şiddet vb gibi çok sayıda tehlikeli olan ve olmayan "ilaç yoksunluk belirtilerine (akıl hastalığı semptomlarına)" bir/birden fazlasına sahip olabilirsiniz. O yüzden mutlaka doktorunuza danışınız ve ilaç yoksunluk semptomları ile ilgili bilgileri doktorunuzdan öğreniniz. Zaten bölümlerde de "ilaçların birdenbire bırakılması" diye birşey yoktur. İlaçların birdenbire bırakılması hastalarda tehlikeli olabilecek çeşitli yoksunluk belirtilerine sebep olabilir. Bu belirtiler hastalara (ve çevresindekilere) zarar verici olabilir. Hayati tehlikelerle karşı karşıya kalınabilir. O yüzden, ilaç bırakma girişimi daima doktor gözetiminde birlikte gerçekleştirilmelidir.. Kendi başınıza bu işi yapmamalısınız.. Kendinize ve/veya başkalarına faydadan çok zarar verebilirsiniz.. Ayrıca buradaki GENEL UYARILAR kısmını da okuyunuz. Her şey gönlünüzce olsun ve nice mutlu yıllar, sağlıklar dileriz..😊
UYARI : Yukarıda bölümlere kadar olan içeriklerin sadece fikir ve düşüncelerden ibaret olan sadece bilgi vermek amaçlı bilgiler, düşünceler olduğunu ve bölümlerde geçen haber, makale, araştırma vb gibi içeriklerin de doğruluğu /yanlışlığı ile ilgili fikrimizin olmadığını ve sadece bilgi vermek amaçlı olduğunu unutmayın. . Bu içeriklerin (veriler, bilgiler, fikir ve düşünceler vs) hemen hepsi, bilgi vermek amaçlıdır. Tıbbi tavsiye /sağlık yönlendirmesi şeklinde verilmemiştir. Buradaki veriler, içerikler, fikir ve düşünceler, size teşhis, tanı koymaz, tedavi seçeneği sunmaz, sizi tedavi etmez. Eğer kendinizi rahatsız hissediyor ve/veya hasta iseniz, kendi doktorunuza /yakınınızdaki sağlık birimine başvurunuz. Daha geniş bilgi ve genel uyarılar için BURADAKİ bilgileri okuyunuz.. Teşekkürler..😊
UYARI: Bu sitede bulunan hastalıklar ve tedavilerle ilgili her türlü bilgi yalnızca bilgilendirme amaçlıdır ve asla doktorunuzun veya diğer nitelikli sağlık profesyonellerinin vereceği tavsiyelerin yerine geçmemelidir. Tıbbi durumunuzla ilgili sorularınız için daima doktorunuzun veya diğer nitelikli sağlık uzmanının tavsiyesine başvurun. Ayrıca kendi başınıza bitkisel ilaçlar /tedaviler hazırlayıp-kullanmayınız. Bu işi, işin uzmanları olan uzaman fitoterapistler ile birlikte yapınız.. Fitoterapi (bitkilerle tedavi) anlamına gelir, fitoterapist ise, bu işin eğitimini görmüş fitoterapi hekimleridir.. Fitoterapistler, sizin vücudunuz, bünyeniz, hastalığınız vb gibi kriterleri değerlendirdikten sonra, size uygun bitkisel tedavi seçeneklerini sunacaktır..
NOT : Unutmayın, tekrar edelim ki, bu sayfadaki (ve blogdaki) bilgiler, yaptığımız araştırmalardaki kanıtlara ve bilgilere dayalı olarak, "tahminler, öneriler, olasılıklar, şüpheler" vb gibi bilgilerden oluşarak ortaya koyduğumuz fikir ve düşüncelerimizden oluşmaktadır.. Gerçeklerle tam anlamıyla herhangi bir ilişkisi yoktur /olmayabilir. Ancak 'bu olasılıkların, olabileceğine' dair bize önemli fikirler verebilmektedir. Kanıtlarla yola çıkılarak hazırlanıldığından dolayı, fikir ve düşünceler, kafa karşıkılığı yaratabilir. Bu fikir ve düşünceleri, sadece 'bu olasılıkların, bu şekilde olabileceğine' dair, bizlere bir fikir verebilmesi ve bu gibi konular da araştırmalar yapan araştırmacılara ilhamlar verebilmesi açısından değerlendirebilmek daha doğru olur, diye düşünüyoruz..
NOT : Maalesef Google Çeviride İngilizce'den Türkçe'ye özellikle de "Tıbbi terimler" ile ilgili çevirilerde çok büyük yanlışlıklar ve eksiklikler var. Google Çevirilerin İngilizce'den Türkçe'ye özellikle de "Tıbbi terimlerin" çevirilerinde çok büyük yanlışlıklar ve eksikliklerin olduğunu görüyoruz. Çeviriler düzeltilmeye çalışılmasına rağmen yine de İngilizce'de farklı anlamları olan kelimelerin çoğu çevirilerinde yine alakası olmayan farklı anlamlarda da kullanılmış olunabilir. Daha fazla bilgi için SÖZLÜK kısmına bakınız ve çevirilerin gerçeğini öğrenmek isteniliyorsa, yazıların kaynağına gidilebilir, oradan gerçeği öğrenilebilir..
NOT: Bununla birlikte, konuyu daha iyi anlayabilmeniz için, "psikiyatri bir ölüm endüstrisidir" serisine ait bölümleri de okumanız da fayda vardır.. Serinin bölümlerine, BURADAKİ tanıtım sayfasından gidebilirsiniz. Sağlıklı günler, mutlu yıllar dileriz..😊
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
YORUM UYARISI : Yorumlara link ve telefon numarası bırakmak,küfür,hakaret vb gibi suç unsuru olabilecek ve herhangi bir sorunda yasal soruşturma sözkonusu olabilecek bir isim vermek vb gibi yazılar yazmak yasaktır.Özellikle de bunları Unknow olarak yayınlayan yorumlar dikkate alınmayacaktır.Tespit edilirse yayınlanmaz yada silinir..