23 Temmuz 2024 Salı

Pskiyatri bir ölüm endüstrisi (PSYH 5)

                                             "Psikiyatri Öldürür" (Psikiyatri ve tedavilerine karşı yapılan bir protestodan..),  Kampüs Saldırısında Katliam 14 ölü, Jack Nicholson'un 1975 yapımı "Guguk Kuşu" filminden bir elektroşok (ECT) sahnesi ("Psychiatry Kills" (From a protest against psychiatry and its treatments..), Carnage on Campus Attack kills 14, An electroshock (ECT) scene from Jack Nicholson's 1975 film "The Cuckoo's Nest"),  Representative images -Temsili görseller (1203) (1016) (1201) (1133)

*'PSİKİYATRİ, BİR ÖLÜM ENDÜSTRİSİDİR' serisi (5)

Bu seri 8 bölümden oluşmaktadır. Şu anda siz 5.bölümde bulunuyorsunuz. 'Psikiyatri, bir ölüm endüstrisi' serisinin diğer bölümleri ile ilgili bilgi ve linkleri en aşağıda, "uyarılar, notlar'dan önce okuyabilir ve linklere tıklayarak bu bölümlere gidebilirsiniz. Yada blog ana sayfasından da, sayfayı aşağıya kaydırarak ulaşabilirsiniz. "Psikiyatri ve zararlı psikiyatrik tedaviler (psikiyatrik ilaçlar, Elektroşok (ECT) vb gibi uygulamaları içeren zararlı tedaviler) ile ilgili sizlere anlatılmayanları öğrenmek istiyorsanız, mutlaka okumanız gerekir diye düşünüyoruz.. Ve mutlaka "uyarıları"da okumayı unutmayınız.. Teşekkürler..

5.BÖLÜM :  PSİKİYATRİ, BİR ÖLÜM ENDÜSTRİSİ..
(İŞTE PSİKİYATRİ VE PSİKİYATRİK HERŞEY HAKKINDA BİZE ANLATILMAYANLAR..)

NOT : 'Psikiyatri bir ölüm endüstrisidir' serisinin tüm bölümlerine BURADAKİ tanıtım sayfasından da gidebilirsiniz..Teşekkürler..😊

UYARILAR :  Lütfen unutmayın: Hiç kimse doktor kontrolü olmadan psikiyatrik ilaçlardan kurtulmaya çalışmamalıdır. Buradaki bilgilere dayanarak psikiyatrik ilaçlarınızı birdenbire kesmeyiniz, bırakmayınız.. İntihar, cinayet, şiddet vb gibi çok sayıda tehlikeli olan ve olmayan "ilaç yoksunluk belirtilerine (psikiyatrik semptomlarına)" bir/birden fazlasına sahip olabilirsiniz. O yüzden mutlaka doktorunuza danışınız.  Yazımızı okumadan önce en aşağıdaki UYARI kısımlarını mutlaka okuyunuz. Ayrıca ilaç yoksunluk semptomları ile ilgili bilgileri doktorunuzdan öğreniniz. Bununla birlikte 3, 5 ve 7.bölümlerde konuyla ilgili küçük ama önemli bilgiler de görebilirsiniz. Ayrıca her zaman olduğu gibi eğer kalp rahatsızlığı, psikoloji rahatsızlığınız vs varsa, buradaki bilgiler sağlığınız açınızdan iyi olmayabilir ve bu nedenle bu araştırmayı okumamanızı tavsiye ederiz. Yok eğer "Kimse karışamaz lan benim okumama, illa da okuyacağım!" diyorsanız, o zaman bütün sorumluluk size aittir, bunu unutmayın. Tekrar edelim ki, en aşağıdaki UYARI ve NOTLAR kısmını da okuyun. Her şey gönlünüzce olsun ve nice mutlu yıllar, sağlıklar dileriz..

GİRİŞ

*NELER VAR?
------------------
-Psikiyatri'ye neden bir "ölüm endüstrisi" diyorlar? (CCHR İÇERİKLERİ, VİDEO BELGESELLER)
-"Psikiyatrik teşhisler" hayali (sahte) midir? Öyleyse "psikiyatrik teşhis" bir sahtekarlık mıdır? Sağlıklı insanlar, bu (hayali) psikiyatrik teşhisler ile "akıl hastası" olarak mı gösterilmektedir? 
-Hastalık tacirliği nedir, nasıl çalışmaktadır? (Bu konuyu 3.bölümde de farklı konu başlıkları ile de okuyabilirsiniz. 7.bölümde de kısa alıntılara da göz atabilirsiniz.)
-Psikiyatrik ilaçlar ve diğer psikiyatrik tedaviler ne kadar tehlikelidir? Psikiyatrik ilaçlar insan beynine ne yapmakta ve nasıl zararlar vermektedir?  (Bu konuyu 3.bölümde de farklı konu başlıkları ile de okuyabilirsiniz. 7.bölümde de kısa alıntılara da göz atabilirsiniz.)
-Psikiyatrik ilaçlar ile (özellikle de ibadet yerleri, okullar, ordu (askeriye) ve emniyet (polis) gibi önemli yerlerde gerçekleştirilen) "saldırı, şiddet, cinayet ve intihar" eylemleri arasındaki bağlantı nedir? Psikiyatrik ilaçlar, insanları bunlara "meyilli hale" mi getiriyor? İşte ŞOK gerçekler.. (Bu konuyu 3.bölümde de farklı konu başlıkları ile de okuyabilirsiniz. 7.bölümde de kısa alıntılara da göz atabilirsiniz.)
-ECT diye bilinen ve insan beynine, insanda ciddi şekilde "Beyin hasarı" oluşturabilecek (460 volta kadar) elektrik verilen "psikiyatrik elektroşok tedavisi" nedir ve ne kadar ölümcüldür? Şimdiye kadar kaç kişi zarar gördü (yaralandı ve öldü)? ECT vahşetinden kurtulanlar ne anlatıyor? 
-Antidepresan ve Antipsikotiklerin bilinen /bilinmeyen ciddi yan etkileri..
-Ve diğerleri.. İşte ECT ve Psikiyatrik herşey hakkında bizlere anlatılmayanlar..

**Psikiyatri, bir ölüm endüstrisi.. 

İşte psikiyatri ve psikiyatrik herşey hakkında bize anlatılmayanlar..

                                                         Psikiyatri: Bir Ölüm Endüstrisi (Psychiatry: An Industry of Death),Temsili görseller (1016) 

**CCHR İÇERİKLERİ,  VİDEO BELGESELLERİ

**PSİKİYATRİNİN VE İLAÇLARIN KAN DONDURUCU ANLATILMAYAN HİKAYELERİ..

NOT: Aşağıdaki video serisi, bir psikiyatri profesörünün kuruluşuna katkıda bulunduğu ve azda olsa psikiyatri ve diğer alanlardaki doktor, hemşire ve diğer sağlık görevlilerinde bulunduğu, vatandaş insan hakları komisyonu tarafından hazırlanan video belgesellerdir.. Bu sitede, insanları (psikiyatri ve ilaçlarla ilgili insanları bilgilendirebilecek) çok sayıda indirilebilir içerikler de mevcuttur. CCHR'den faydalanmak ve hakkında tam bilgi için "faydalı siteler" kısmına bakın..

NOT: Eğer İngilizce biliyorsanız ve anlıyorsanız, video belgeselleri izlemek için kaynaklarına gitmenizi tavsiye ederiz. Buradaki kısa içeriklerden çok daha fazlası var bu video belgesellerde..

NOT : Yabancı sitelerden alınan haber, makale gibi yabancı dillerin Türkçe çevirilerinde hatalar olabilir. Gerçek çevirileri öğrenmek için kaynaklarına gidip okuyabilirsiniz..

"SERİ HAKKINDA.. Devam eden bu araştırma serisi, küresel savunuculuk örgütünün, halkı psikiyatrinin suiistimalleri konusunda eğitmek için güçlü ve iyi finanse edilen psikiyatri ilgi gruplarını ele almasını konu alıyor. Öne çıkan belgeseller 'psikotrop reçetelerinin pazarlanması' hakkındaki gerçekleri, bu ilaçların tehlikelerini ve sektörün dehşet verici geçmişini açığa çıkarıyor." (VIDEO) (1008-1014)

*VATANDAŞ İNSAN HAKLARI KOMİSYONUNDAN VİDEO BELGESELLER (kısa kısa)

"Psikiyatri: Bir Ölüm Endüstrisi.. Psikiyatrinin, Almanya'daki insanlık dışı akıl hastanelerindeki kökenlerinden günlük yaşam deneyimlerini alıp bunları akıl hastalığı olarak etiketlemeye kadar uzanan uzun ve karanlık tarihine dair korkusuz bir araştırma. Akıl sağlığı uzmanları, hayatta kalanlar ve onların aile üyeleri, kendilerine ve hiçbir şeyden haberi olmayan kamuoyuna, 'kâr uğruna çocuk ve yetişkinlere kitlesel ilaç verilmesi, zorla bakımevlerine yatırılma ve işkence içeren elektroşok terapisi yoluyla uygulanan çok sayıda istismarın' üzücü açıklamalarını yapıyor.."  (1008)

"Terapi mi İşkence mi: Elektroşok Gerçeği.. Terapi veya İşkence, elektroşok tedavisinin acımasız psikiyatrik uygulamasını açığa çıkarıyor. 'Akıl sağlığı rahatsızlıklarını tedavi etme' kisvesi altında hastalara uygulanan bu uygulamanın kurbanları ve aileleri, sonrasında yaşadıklarına ilişkin üzücü açıklamalarda bulunuyor." (1009)

"Korku Çağı: Psikiyatrinin Terör Hükümdarlığı.. Psikiyatrinin, kaba başlangıçlarından ve insanlar üzerindeki ölümcül deneylerinden, en sonunda Nazi'nin gerçekleştirdiği Holokost sırasında en büyük ifadesini bulan bilim adına işlenen sistemik dehşetlere kadar evrimini takip eden tarih. Akademisyenler ve günümüzün kurumsal psikiyatrik istismarlarından sağ kurtulanlar, çocuklara ve yetişkinlere toplu ilaç verilmesi, elektrik şoku tedavisi ve diğer psikiyatrik tedaviler yoluyla psikiyatri endüstrisinin oluşturduğu süregelen tehlikeleri açığa çıkarıyorlar." (1010)

"Teşhis ve İstatistik El Kitabı: Psikiyatrinin En Ölümcül Dolandırıcılığı
.. Psikiyatrinin DSM olarak bilinen Teşhis ve İstatistik El Kitabının kökenlerine ve psikiyatri, ilaç ve sigorta endüstrilerinin kâr odaklı motivasyonlarının merkezinde oynadığı hayati role ışık tutan bir bakış. Psikiyatri, başlangıcından itibaren ve varlığının büyük bir bölümünde sahte bilim damgasını taşımıştır. DSM, bu algıya karşı koymaya yönelik bir halkla ilişkiler çabasıydı. Akıl sağlığı alanındaki profesyoneller, bunun hileli doğasını tartışıyor ve güvenilirliğine saldırıyor."  (1011)

"Deliliğin Pazarlanması: Hepimiz Deli miyiz?.. Bu ileri görüşlü belgesel, psikiyatri endüstrisinin Amerikan yaşamının neredeyse her alanına nasıl sızmaya çalıştığını ayrıntılarıyla anlatıyor. Reklam düzenlemelerinin gevşetilmesiyle birlikte psikiyatriilaç şirketleriyle birleşerek 'pazarlama toplantılarında hazırlanan hastalık ve rahatsızlıklara yönelik ilaçları' doğrudan tüketicilere pazarlamaya başladı. İlaçlarını yazmak için halkı, kendilerinin, çocuklarının ve hatta bebeklerinin 'akıl hastalığı olduğuna ikna etmeninpsikiyatristler, ilaç pazarlamacıları ve hatta hükümet düzenleyicileri için çok karlı olduğu kanıtlandı."  (1012)

"Bir Öldürme Yapmak: Psikotrop İlaçlamanın Anlatılmamış Hikayesi.. Psikiyatri endüstrisi, ilaç şirketleri ve hükümet düzenleyicileri arasında "kutsal olmayan ittifak" olarak adlandırılan şeye derinlemesine bir bakış. Psikotrop ilaçların neden olduğu onlarca yıllık trajedilere ve sayısız ölümlere rağmen, bu ilaçlar büyük kârlar uğruna giderek daha fazla sayıda Amerikalıya pazarlanıyor. Ruh sağlığı uzmanları ve psikotrop ilaç mağdurları, 'ortak pazarlama taktiklerini' açığa çıkarıyor ve sektörü 'bu ilaçların tehlikelerini çok iyi bilmekle' suçluyor." (1013)

"Gizli Düşman: Psikiyatrinin Gizli Gündemi İçinde.. Psikiyatri endüstrisinin orduya sızmak için nasıl başarılı bir komplo kurduğunun ve bunun askerler ve aileleri üzerindeki yıkıcı etkilerinin rahatsız edici bir incelemesi. Bunlar arasında askeri üyelerin 'zihin değiştirici deneyler' yürütmek için mükemmel kontrol grubu olarak psikiyatri tarafından hedef alındığını öne süren arşiv görüntüleri de yer alıyor. Eski asker ve aile üyeleri, gaziler arasındaki yüksek intihar oranlarının sorumlusu olan yolsuzluk ve toplu ilaç hakkında konuşuyor."  (1014)

"CCHR Int: Çocukluk Zihinsel Bir Bozukluk Değildir.. "20 Milyon Çocuk ve Ergen, yalnızca davranışlardan oluşan bir kontrol listesine dayalı olarak "zihinsel bozukluklar (mental disorders)" olarak etiketleniyor. (a) Onların "akıl hastası (mentally ill)" olduklarını kanıtlayacak hiçbir beyin taraması, röntgen, genetik ya da kan testi bulunmuyor, ancak bu çocuklar ömür boyu psikiyatrik bozukluklarla damgalanıyor ve yaşamı tehdit eden tehlikeli psikiyatrik ilaçlar reçete ediliyor. Amerika Birleşik Devletleri'nde IMS Health'e göre ilaca maruz kalan çocuklara ilişkin istatistikler, 1 milyonu 0-5 yaş arası çocuk olmak üzere 8,4 milyondur. Bu istatistikler burada.. (...) (b)"  (1015)

"Psikiyatrik İstismarı İfşa Eden Belgeseller (VIDEOLAR)

 1) "Psikiyatri: Bir Ölüm Endüstrisi (Psychiatry: An Industry of Death).. Yapımı iki yıl süren bu sürükleyici sunum, psikiyatristlerin toplumumuzun her kesiminde yarattığı yıkımı gözler önüne seriyor. Psikiyatristleri iş başında gösteren arşiv ve güncel filmlerden alınan grafik görüntüler, tıp uzmanlarıyla yapılan ufuk açıcı röportajlar ve kurbanlar ile ailelerinin etkileyici anlatımları, bu filmi psikiyatrik istismar konusunda şimdiye kadar yapılmış en eksiksiz ve yıkıcı belgesel haline getiriyor." (a)

 "PSİKİYATRİNİN SİZİNLE BİR İLGİSİ OLMADIĞINI MI DÜŞÜNÜYORSUNUZ? TEKRAR DÜŞÜNÜN.." Psikiyatrik istismara ilişkin şimdiye kadar üretilmiş en eksiksiz ve yıkıcı belgesel.  "Psikiyatri muhtemelen son altmış yılda toplumu etkileyen en yıkıcı tek güçtür." —Dr. Thomas Szasz, Psikiyatri Onursal (emekli) Profesörü (M.D. Professor of Psychiatry Emeritus).. PSİKİYATRİ: ÖLÜM ENDÜSTRİSİ.. Psikiyatrik istismara ilişkin şimdiye kadar üretilmiş en eksiksiz ve yıkıcı belgesel.

BÖLÜMLER; ; "Ölüm Endüstrisi (An Industry of Death); Psikiyatrinin Kökenleri (Origins of Psychiatry); Adam Yeniden Tanımlandı (Man Redefined); Psikiyatri: Holokost'un Arkasındaki Adamlar (Psychiatry: The Men Behind the Holocaust); Psikiyatri: Irkçılık Yaratmak (Psychiatry: Creating Racism); Sovyet Psikiyatrisi (Soviet Psychiatry); Beyin Hasarı: Psikiyatrinin Mucize Tedavisi (Brain Damage: Psychiatry’s Miracle Cure); Kâr Amacıyla İlaç kullanımı (Drugging for Profit); Psikiyatrik Baskı ve Kısıtlama (Psychiatric Coercion and Restraint); Psikiyatrik Kriminalite (Psychiatric Criminality); Akıl Hastalığını İcat Etmek (Inventing Mental Illness); Psikiyatrinin hedefindeki çocuklar (Kids in Psychiatry's Cross Hairs); Psikiyatri: Gizli Etki (Psychiatry: Hidden Influence); CCHR: İnsan Haklarının ve Ruh Sağlığının Onurunun Yeniden Kazandırılması (CCHR:Restoring Human Rights and Dignity to Mental Health)" (b)

MÜCADELEYİ ECT'YE TAŞIMANIN ÜÇ YOLU.. 1) "Psikiyatri: Bir Ölüm Endüstrisi.. Bu sürükleyici açıklamada, 5,4 milyar dolarlık ECT işi, geçmişi, uygulayıcıları ve yıkıcı sonuçları grafik ayrıntılarıyla ortaya çıkıyor.(....); 2) Her İnsanın Sesi Değerlidir ve Fark Yaratacaktır.. Elektroşokun kötüye kullanılmasına son verme mücadelesine katılmanın birçok yolu vardır. Sosyal medyadan yürüyüşlere, dilekçe kampanyalarına ve yerel kongrenize mektuplara kadar yapabilecekleriniz: (...); 3) Kendinizi Psikiyatrik İstismara Karşı Koruyun.. ECT'nin herhangi bir olumsuz etkisini öğrenirseniz, bunu ulusal düzenleyici kurumunuza bildirin. Ayrıca CCHR'ye gizli bir bildirimde bulunabilirsiniz. (...)" (b)

2) "Terapi veya İşkence: Elektroşok Hakkındaki Gerçek (Therapy or Torture: The Truth About Electroshock).. Yedi buçuk fitten düşen 40 kiloluk kül bloğunun kuvvetiyle kafaya çarpıyor. Hastalar bunu vücudunuzda patlayan bir el bombası olarak tanımlıyor. Buna elektrokonvülsif tedavi denir. Ve düşündüğünüzün aksine, bu geçmiş dönemlerin modası geçmiş bir tıbbi uygulaması değildir. Aslında EKT dünya çapında bir milyon kişiye uygulanıyor. Her yıl.. Bu sürükleyici açıklamada, 5,4 milyar dolarlık ECT işi, geçmişi, uygulayıcıları ve yıkıcı sonuçları grafik ayrıntılarıyla ortaya çıkıyor. Terapiyi veya İşkenceyi sizi üzmemek için yarattık. Ya da seni korkutmak için. Ama bunun yerine, seni hareket ettirmek için. Çekici ECT'ye bırakmak için." (a)

"BÖLÜMLER
; "Psikiyatrinin En Barbarca Uygulaması (Psychiatry’s Most Barbaric Practice) (m1); Tarih (History) (m2); “Modern” EKT (“Modern” ECT) (m3); Güven Hırsızı /dolandırıcılığı (The Con) (m4); Hafıza Kaybı (Memory Loss) (m5); Sahtekarlık (/Dolandırıcılık) (Fraud) (m6); İntihar (Suicide) (m7); EKT nedeniyle ölüm (Death by ECT) (m8); Zorunlu EKT: İşkence (Forced ECT: Torture) (m9); Savunmasızları Hedeflemek (Targeting the Vulnerable) (m10); Test Edilmemiş ve Düzenlenmemiş (Untested & Unregulated) (m11); Motive (etmek) (The Motive) (m12)" (m)

"ECT'nin işkence olduğuna dair ne kadar kanıtımız var? Bir saat yirmi iki dakika.. Vatandaş İnsan Hakları Komisyonu'ndan şok edici yeni bir belgesel..  “ECT hakkında bir gerçek: Beyne zarar verir. Nokta... ECT 50 yıl önce yasaklanmalıydı.” -Dr. Norman Shealy, Nöroşirürji Uzmanı

ECT NEDİR? Elektrokonvülsif terapi veya ECT, bazı psikiyatristler tarafından kullanılan bir prosedürdür. Beyinden 460 volta kadar elektrik gönderilir. Neden? Beyni "sıfırlayacağını" veya "yeniden başlatacağını" iddia ettikleri büyük bir nöbet üretmek için. Bu teori hiçbir zaman kanıtlanmamıştır. Aslında, 'ECT'nin önemli ve geri döndürülemez beyin hasarına neden olduğuna' dair önemli kanıtlar vardır. İnsan beyni, vücudu her saniye beş trilyondan fazla sinyalle kontrol eden oldukça karmaşık bir organdır. Bu işi bir saat pilinin gücünden neredeyse sekiz kat daha az güçle gerçekleştirir. Ancak bir ECT seansı beyne, işlev görmesi için ihtiyaç duyduğundan 2.300 kat daha fazla elektrik gönderir ve bu da ciddi travmaya yol açar.  "Bir ect seansından elektrikle kaç asansör çalıştırılabilir? Belgeseli izleyin.."

*ECT (hakkında) HIZLI GERÇEKLER;  "-ECT ölüm oranı ABD cinayet oranından 50 kat daha fazladır.. ; -Gebe annelere ECT uygulanmasının ardından bebek ölüm oranı %7,1'dir.. ; -ECT, büyük mal nöbeti başlatmak için beyne 460 volta kadar elektrik gönderir.. ; -Yılda yaklaşık 100.000 Amerikalıya ECT verildiği ve toplamda yaklaşık 260 dolarlık elektrik harcandığı tahmin ediliyor ve psikiyatristler 5,4 milyar dolarlık bir şok imparatorluğu yarattılar.. ; -İnsan beyni 0,2 voltla çalışır, bu da bir saat pilinin gücünden (1,5 volt) neredeyse sekiz kat daha azdır. Bu, tek bir şok tedavisinde beyne verilen 460 volta kadar elektrikle kıyaslandığında beynin işlevini yerine getirmek için kullandığı elektriğin 2.300 katıdır.. ; -ECT'nin yan etkileri arasında amnezi (önemli ve kalıcı hafıza kaybı), kafa karışıklığı, yönelim bozukluğu, ilgisizlik, ilgisizlik, baş ağrısı, mide bulantısı, yavaşlamış tepki süresi, düşük entelektüel işlev ve ölüm yer alır.. ; -0-5 yaş arasındaki çocuklar "tedavi" bahanesiyle şoklanıyor.. ; -ECT IQ'da 20 ila 40 puanlık bir düşüşe neden olabilir.. ; - FDA, 80 yıldan uzun süredir kullanılmasına rağmen elektroşokun güvenli veya etkili olduğunu kanıtlayan klinik çalışmalar talep etmedi.."

 "Elektrokonvülsif terapi ölüm oranı ABD'deki cinayet oranından 50 kat daha fazla. Bu herkesi şok etmeli." Eğer bu sayı sizi rahatsız ediyorsa, daha fazla bilgi edinmek için bizimle iletişime geçin. Eğer rahatsız etmiyorsa, bir psikiyatrist olmalısınız."

ECT'DEN KURTULANLAR NE DİYOR? (....) NE YAPABİLİRSİN.. "-Artık eğitim aldınız, katılın.. Şu anda, aramızdaki en savunmasız olanlar, çocuklarımız, hedefte. (...).. ; -Atabileceğimiz adımlar var. Tam olarak altı tane.. ECT'den kaynaklanan herhangi bir olumsuz yan etki öğrenirseniz, bunu ulusal düzenleyici kurumunuza bildirdiğinizden emin olun. (...).. ; -Sessiz kalmama hakkınız var.. İnsan hakları için seslerini yükselttiler. Ruh sağlığı istismarına karşı seslerini yükselttiler. (...)" PSİKİYATRİK İSTİSMARIN SONLANDIRILMASINA YARDIMCI OLUN.. İNSAN HAKLARI YURTTAŞLARI KOMİSYONU.. PSİKİYATRİK İSTİSMAR RAPOR ET..  MÜCADELEYİ ECT'YE TAŞIMANIN ÜÇ YOLU..  1) "Terapi mi İşkence mi? Elektroşok Hakkındaki Gerçek.. Bu sürükleyici ifşada, 5,4 milyar dolarlık ECT işi, tarihi, uygulayıcıları ve yıkıcı sonuçları ayrıntılı bir şekilde ortaya konuyor. (...) ; 2) Her İnsanın Sesi Değerlidir ve Fark Yaratacaktır.. Elektroşokun kötüye kullanılmasına son verme mücadelesine katılmanın birçok yolu vardır. Sosyal medyadan yürüyüşlere, dilekçe kampanyalarına ve yerel kongrenize mektuplara kadar yapabilecekleriniz: (...) ; 3) Kendinizi Psikiyatrik İstismara Karşı Koruyun.. ECT'nin herhangi bir olumsuz etkisini öğrenirseniz, bunu ulusal düzenleyici kurumunuza bildirin. Ayrıca CCHR'ye gizli bir bildirimde bulunabilirsiniz. (...)"  (c)

3) "Korku Çağı.. Psikiyatrinin Terör Saltanatı (The Age of Fear.. Psychiatry’s Reign of Terror)..  "Modern bir toplumun tam da resminde yaşıyoruz. Görünüşte güvenli. Görünüşte emniyetli. Görünüşte mutlu. Ancak hayat her zaman göründüğü gibi değildir. Psikiyatrinin vahşet tarihi her yerde bulunabilir. Ancak hiçbir yerde onları psikiyatrinin doğduğu yer olan Almanya'dan daha net göremeyiz. Kapsamlı araştırmalardan ve psikiyatri uzmanları ve kurbanlarıyla yapılan röportajlardan yola çıkan bu şok edici belgesel, psikiyatrinin en erken başlangıcından günümüze kadar olan iğrenç hikayesini ortaya koyuyor. Sahte iddiaların, zararlı tedavilerin ve insan zulmünün en uç noktasının nadiren anlatılan bir hikayesi." (a)

"BÖLÜMLER
; "Giriş (Introduction); Psikiyatrinin Korku Çağı Başlıyor (Psychiatry’s Age of Fear Begins); Masumun Adını Koymak (Naming the Innocent); Üçüncü Reich'ın Psikiyatrik Cinayetleri (Psychiatric Murders of the Third Reich); Nazi Psikiyatristleri Adaletten Kaçıyor (Nazi Psychiatrists Escape Justice); Günümüz Psikiyatri Kurumlarında Korku (Fear in Today’s Psychiatric Institutions); Çocuklarımızı Avlamak (Preying Upon Our Children); Psikiyatrik Çocuk Kaçırma (Psychiatric Child Abduction); Son Söz (A Final Word)" (l)

"Psikiyatride tarih her zaman tekerrür eder.." "Bazı doktorlar zarar veriyorsa  -tedavi etmektense işkence ediyorsa, bedene hizmet etmektense ruhu öldürüyorsa- bunun nedeni kısmen toplumun, devlet aracılığıyla onlardan bunu yapmasını istemesi ve onlara ödeme yapmasıdır." "Bunun Nazi Almanyası'nda olduğunu gördük ve birçok doktoru astık. Bunun Sovyetler Birliği'nde olduğunu görüyoruz ve doktorları haklı bir öfkeyle kınıyoruz. Ama aynı şeylerin sözde özgür toplumlarda da olduğunu ne zaman göreceğiz? Aramızdaki tıbbi suçluları ne zaman tanıyacağız (ve kamuoyuna açıklayacağız)?" —Dr. Thomas Szasz, M. D. Emekli Psikiyatri Profesörü

KORKU ÇAĞI.. Psikiyatride tarih her zaman kendini tekrar eder.. Daha Fazla Bilgi.. (1. Psikiyatrinin Holokost'u Yaratmadaki Rolünün Kronolojisi.. ; 2. Alman Psikiyatristler Nazi Katliamları İçin 70 Yıl Geç Kaldıklarını Kabul Ediyor.. ; 3. İnsan Hakları Grubu Belgeseli Yayımlıyor..)" (d)

4) "Tanı ve İstatistik El Kitabı.. Psikiyatrinin En Ölümcül Aldatmacası (/sahtekarlığı) (Diagnostic & Statistical Manual.. Psychiatry’s Deadliest Scam).. "Ayrıntılı bir sözde bilimsel sahtekarlık.. 943 sayfa uzunluğunda ve 374 zihinsel "bozukluk (disorders)" sıralıyor. Dünya çapında kullanılan Uluslararası Hastalık Sınıflandırması'ndaki zihinsel bozuklukların listelenmesinin temelidir. Ve beş pounddan daha az ağırlığında olmasına rağmen, etkisi modern toplumun tüm yönlerine nüfuz eder: hükümetlerimiz, mahkemelerimiz, ordumuz, medyamız ve okullarımız. Psikiyatristler bunu kullanarak psikiyatrik ilaç kullanımını zorunlu kılabilir, çocuklarınızı ele geçirebilir ve hatta en değerli kişisel özgürlüklerinizi elinizden alabilir. Psikiyatrinin Zihinsel Bozuklukların Tanı ve İstatistik El Kitabı (Diagnostic and Statistical Manual of Mental Disorders), 330 milyar dolarlık bir psikiyatri endüstrisini yönlendiren motordur. Peki DSM'nin arkasında herhangi bir kanıt var mı? Yoksa ayrıntılı bir sözde bilimsel sahtekarlıktan başka bir şey değil mi? Ödüllü belgesellerinin yapımcılarından "Bir vurgun yapmak, Deliliğin pazarlanması ve Yanlış ölüm (Making a Killing, The Marketing of Madness ve Dead Wrong)", psikiyatrinin en ölümcül dolandırıcılığının ardındaki şok edici gerçek geliyor." (a)

"BÖLÜMLER; "Giriş (Introduction); Tanı Tarihçesi (History of Diagnosis); DSM'nin yeniden paketlenmesi (Repackaging the DSM); Beyin Kimyası (Brain Chemistry); Tedavi Hasarı (Treatment Damage); DSM'nin pazarlanması (Marketing the DSM); Sigorta Ödemesi (Insurance Payout); Mahkemede Düzensizlik (Disorder in the Court); Çocuk üzerinden Kazanç Sağlamak (Profiting on Children); DSM 5 (The DSM 5); Son Oyun (The Final Play)"  (j)

"374 “RAHATSIZLIK” VE SAYIYORUZ… SIFIR ÇARE.." "Bana göre bu [DSM] bir iskambil kağıdı evidir ve en üstteki bir veya iki kartı çıkarabilir veya her şeyi devirebilirsiniz. Ben her şeyi devirmeyi tercih ederim."  -Dr. Thomas Szasz, M.D. Emekli Psikiyatri Profesörü.. TANI ve İSTATİSTİK EL KİTABI: PSİKİYATRİNİN EN ÖLÜMCÜL ALDATMACASI (...)" (e)

5) "Gizli Düşman.. Psikiyatrinin Saklı Gündeminde (The Hidden Enemy.. Inside Psychiatry’s Covert Agenda).. Bugün dünya ordularının psikiyatri ve psikiyatrik ilaçlara boğulduğu bir dönemde, her gün 23 asker ve gazi intihar ediyor. Psikiyatristler daha fazla psikiyatriye ihtiyacımız olduğunu söylüyor. Ama onlara güvenmeli miyiz? Yoksa psikiyatri gizli düşman mı? 80'den fazla asker ve uzmanla yapılan röportajların yer aldığı bu etkileyici belgesel, dünyamızın ordularını içeriden yok eden gerçek suçluları ortaya çıkarmak için dış görünüşü paramparça ediyor. En tehlikeli düşman asla şüphelenmediğin düşmandır.." (a)

"Askeriye: Psikiyatrinin nihai test alanı.." "Askerlerimize hiçbir zaman bu kadar ilaç vermedik ve intiharlardaki mevcut artış bir tesadüf değil." "Ordudaki psikiyatri bölümü neden Ruh Sağlığı Hizmetlerinin komutanlığından alınmadı?" “Ordudaki herhangi başka bir komuta pozisyonunda liderlikte bir değişiklik olurdu.”  -Yarbay Bart Billings, Klinik Psikolog, ABD Ordusu Rezervi, Ret... GİZLİ DÜŞMAN: PSİKİYATRİNİN GİZLİ GÜNDEMİNDE.. Daha fazla bilgi..

BÖLÜMLER; "Askeriye İlaç kullanımı: TSSB'den Faydalanmak (Drugging the Military: Profiting from PTSD); “PTSD”: İlaçları Satmak İçin Savaşı Patolojik Hale Getirmek (“PTSD”: Pathologizing War to Sell Drugs); Psikiyatrik İlaçlar İntihara Sebep Oluyor (Psychiatric Drugs Cause Suicides); Antipsikotik: Ani Ölümler (Antipsychotic: Sudden Deaths); Birlikler Üzerinde Deneyler Yapmak (Experimenting on Troops); Askeri İntiharlar (Military Suicides); Navy Yard saldırganı Antidepresan Trazodone kullanıyordu (Navy Yard shooter was on Antidepressant Trazodone); Savunma Bakanlığı Raporu Psikiyatrik İlaç Bağlantısını Kasıtlı Olarak Görmezden Geliyor (DoD Report Deliberately Ignores Psychiatric Drug Connection); FOX Özel Raporu: Amerikan Askeri İlaç kullanımı - Birinci Bölüm (FOX Special Report: Drugging the American Soldier—Part One); FOX Özel Raporu: Amerikan Askeri İlaç kullanımı - İkinci Bölüm (FOX Special Report: Drugging the American Soldier—Part Two); FOX Özel Raporu: Amerikan Askeri İlaç kullanımı - Üçüncü Bölüm (FOX Special Report: Drugging the American Soldier—Part Three)" (f)

6) "Deliliğin Pazarlaması.. Hepimiz Deli miyiz? (The Marketing of Madness.. Are We All Insane?).. Psikotropik ilaç kullanımı büyük bir iştir. Bu, psikiyatri ile ilaç şirketleri arasındaki, psikotrop ilaçlarda 80 milyar dolarlık bir endüstri yaratan yüksek gelirli ortaklığın hikayesidir. Ama görünüş aldatıcıdır. Psikiyatristlerin teşhisleri ne kadar geçerli ve ilaçları ne kadar güvenli? Kurumsal görünümün derinliklerine inen bu üç bölümlük belgesel, tehlikeli ve çoğu zaman ölümcül bir satış kampanyasını gizleyen kurnaz pazarlama planlarının ve bilimsel aldatmacanın ardındaki gerçeği açığa çıkarıyor." (a)

“NORMAL"DE PARA YOK..  "Psikiyatri muhtemelen son 60 yılda toplumu etkileyen en yıkıcı tek güçtür." -Merhum Dr. Thomas Szasz, Psikiyatri Onursal Profesörü.. DELİLİĞİN PAZARLANMASI: HEPİMİZ DELİ MİYİZ? Belgeselin içinde..

BÖLÜMLER; "Tanıtım (Introduction); Psikotrop İlaçlar—Hikaye (Psychotropic Drugs—The story); Hepsi lehinde evet de — Psikiyatrinin teşhis el kitabı (All in Favor Say Aye —Psychiatry’s diagnostic manual); Hastalık Tacirliği—İyi (huylu) endişeliye hastalık satışı (Disease Mongering— Selling sickness to the worried well); Deneme üzerinde Psikotropikler (Psychotropics on Trial); Bekçi Köpeği—Eylemde Eksik (Watchdog —Missing in Action); MD'lere (doktorlara) Pazarlama — Kolay Satış (Marketing to MDs —The Easy Sell); Psikotropikler ve Medya—Wall Street'te Yapılan Bir Evlilik (Psychotropics and the Media —A Marriage Made on Wall Street); Kitlelere Pazarlama — Geldiğini görmedi (Marketing to the Masses —Never saw it coming); Kitlesel Pazarlama — Yıllık kontrol zamanı (Mass Marketing —Time for your annual checkup); Doktorum Bana Hiç Söylemedi —Psikotropiklerin gerçekte yaptığı şey (My Doctor Never Told Me —What psychotropics really do); Davranışsal Bağımlılık ve Fiziksel Bağımlılık — Psikiyatri hastalık yaratıyor (Addiction and Dependency —Psychiatry creating disease); Parçaları Toplamak—Ne yapmalısınız? (Picking up the Pieces—What you should do)" (g)

7) "Bir Vurgun Yapmak: Psikotropik İlaç Kullanımının Anlatılmamış Hikayesi (Making a Killing: The Untold Story of Psychotropic Drugging).. Psikotropik ilaçlar. Bu büyük paranın hikayesi —tek bir tedavisi olmadan 330 milyar dolarlık bir psikiyatri endüstrisini besleyen ilaçlar. İnsan açısından maliyeti daha da büyük —bu ilaçlar artık her yıl tahmini 42.000 kişiyi öldürüyor. Ve ölüm sayısı artmaya devam ediyor. Avukatlar, ruh sağlığı uzmanları, kurbanların aileleri ve hayatta kalanların kendileriyle 175'ten fazla röportaj içeren bu sürükleyici belgesel, psikiyatrik ilaçlamanın maskesini düşürüyor ve acımasız ama köklü bir para kazanma makinesini ifşa ediyor." (a)

"Gerçeklere inanmak zordur. Ama yok saymak ölümcüldür.. "Bunun topluma maliyeti çok büyük. Sadece olumsuz ilaç etkileri, artan hastane yatışları, erken ölümler açısından değil, aynı zamanda insanların hayatlarını değişmiş bir halde geçirmeleri açısından da." —Bir Tıp Doktoru.. Bir Öldürücü/öldürme yapmak.. Belgeselin içinde..

BÖLÜMLER; "Tanıtım (Introduction); Psikiyatrinin İlaç Hamlesi (Psychiatry’s Drug Push); Hastalık Tacirliği (Disease Mongering); Deney (The Experiment); Reçete yazanlara satış (Peddling to Prescribers); Kamuoyuna satış (Pitching to the Public); "Yan" Etkiler (“Side” Effects); Gerçekleri Öğrenin (Get the Facts)" (h)

8) "Hatalı (yanlış) Ölüm.. Psikiyatrik ilaçlar çocuğunuzu nasıl öldürebilir? (Dead Wrong.. How psychiatric drugs can kill your child).. Ödüllü belgesellerin yapımcılarından, (Bir Vurgun Yapmak: Psikotrop İlaçlamanın Anlatılmamış Hikayesi "Making a Killing: The Untold Story of Psychotropic Drugging" ve Deliliğin Pazarlanması: Hepimiz Deli Miyiz? "The Marketing of Madness: Are We All Insane?") psikiyatrik ilaçların çocuklar ve aileler için ne kadar yıkıcı ve ölümcül olabileceğini ortaya koyan, yakıcı yeni bir belgesel geliyor. Ölümler, intiharlar, doğum kusurları ve ciddi olumsuz tepkilerle ilgili korkunç istatistiklerin arkasında, bu küresel ilaç salgınının insani yüzü var -gerçek bedeli ödeyenlerin kişisel kayıp hikayeleri ve cesaretleri. Psikiyatristler ilaçlarının çocuklar için güvenli olduğunu mu iddia ediyor? Sekiz cesur annenin, ailelerinin, sağlık uzmanlarının, ilaç danışmanlarının ve doktorların söylediklerini duyduğunuzda, tek bir şeye ikna olmuş olacaksınız. Psikiyatristler tamamen YANLIŞ ÖLÜM.. (a)

BİR ÇOCUĞUN HİKAYESİ, 20 MİLYONDAN FAZLA HİKAYE ANLATILIYOR.. "Oğlumuza verilen psikiyatrik ilacın tehlikeli etkileri bize doğru söylenmiş olsaydı, bugün yaşıyor olacaktı." —Celeste Steubing.. YANLIŞ ÖLÜM: PSİKİYATRİK İLAÇLAR ÇOCUĞUNUZU NASIL ÖLDÜREBİLİR?" (i)

"(...) Celeste'nin oğlu Matthew, sekiz hafta boyunca psikiyatrik bir ilaç kullandıktan sonra on sekiz yaşındayken intihar etti. Pek çok kişi gibi Celeste de psikiyatristlerin iddialarına ve ilaç üreticisinin reklamlarına inanıyordu. “Uzmanları” dinledi. "Ancak oğlumuza verilen psikiyatrik ilacın tehlikeli etkileri hakkındaki gerçekler bize söylenmiş olsaydı, bugün hayatta olurdu" diyor..

BÖLÜMLER; "Matta (Matthew); Kimyasal Dengesizlik Yok (No Chemical Imbalance); Teşhis ve Yan Etkiler (Diagnosing and Side Effects); Tehlikeli İlaçlar (Dangerous Drugs); Evlatlık (koruma altındaki) Çocuklar (Foster Children); Okullarda Psikiyatri (Psychiatry in Schools); Hamilelik ve İlaçlar (Pregnancy and Drugs); Gerçek Çözümler (Real Solutions); Ayı Kim Astı? (Who Hung The Moon?)" (k) (....)" (1021)

*BAZI KONULAR VE BÖLÜMLERİ..

A) PSİKİYATRİ: BİR ÖLÜM ENDÜSTRİSİ (PSYCHIATRY: AN INDUSTRY OF DEATH)

"1) Psikiyatri: Bir Ölüm Endüstrisi.. Yapımı iki yıl süren bu sürükleyici sunum, psikiyatristlerin toplumumuzun her kesiminde yarattığı yıkımı gözler önüne seriyor.. Psikiyatristleri iş başında gösteren arşiv ve güncel filmlerden alınan grafik görüntüler, tıp uzmanlarıyla yapılan ufuk açıcı röportajlar ve kurbanlar ile ailelerinin etkileyici anlatımları, bu filmi psikiyatrik istismar konusunda şimdiye kadar yapılmış en eksiksiz ve yıkıcı belgesel haline getiriyor. Hükümetler, sigorta şirketleri ve özel kişiler, psikiyatristlerin var olmadığını kabul ettiği tedavilerin peşinde olmak için psikiyatristlere her yıl milyarlarca dolar ödüyor. Psikiyatrinin “terapileri” milyonlarca ölüme neden olmuştur. GERÇEK: "Dünya çapında psikiyatrik ilaç satışları yılda 76 milyar dolardan fazladır." (1022)

"2) Psikiyatrinin Kökenleri.. Psikiyatristler, 1700'lü yıllardaki başlangıcından bu yana, zihinsel sorunları olan insanları kurumlarda hapsetme, kısıtlama ve tecrit etme uygulamalarını kullanarak, insanlığın sefaletinden kazanç elde ettiler. GERÇEK: "İşkence, deneyler, fiziksel ve zihinsel kısıtlamalar ve sözde “tedaviler” her yıl yüzbinlerce insana uygulanıyor ve binlerce kişinin ölümüyle sonuçlanıyor." (1023)

"3) Adam Yeniden Tanımlandı.. İnsanı ruhu olmayan bir hayvan olarak yeniden tanımlayan psikologlar ve psikiyatristler, bir köpeğin zil sesiyle tükürük salgılayacak şekilde eğitilmesi kadar kolay bir şekilde insanın da yönlendirilebileceğini düşündüler. GERÇEK: "İşkence, deneyler, fiziksel ve zihinsel kısıtlamalar ve sözde “tedaviler” her yıl yüzbinlerce insana uygulanıyor ve binlerce kişinin ölümüyle sonuçlanıyor." (1024)

"4) Psikiyatri: Holokost'un Arkasındaki Adamlar.. Naziler milyonları öldürdü. Onların gerekçesi psikiyatri ve psikolojinin öjeni teorisiydi; bazı insanların aşağı düzeyde olduğu ve yok edilmesi ve kendi türlerinin ırktan çıkarılması gerektiği teorisi. Holokost'un mimarları hiçbir zaman adalet önüne çıkarılmadı. GERÇEK: "Psikiyatristler yılda 50 milyarın üzerinde gelir elde ederken, sözde akıl hastalığı için tek bir nedene ya da tedaviye işaret edemiyorlar." (1025)

"5) Psikiyatri: Irkçılık Yaratmak.. Güney Afrika'daki apartheid'dan Ku Klux Klan'a ve Amerika Birleşik Devletleri'ndeki azınlıklar üzerinde yapılan deneylere kadar en acımasız ırkçılar, adaletsizliği, insanlık dışılığı ve milyonlarca insan onurunun inkarını meşrulaştıran öjeniden ilham aldı. GERÇEK: "Psikiyatristler yılda 50 milyarın üzerinde gelir elde ederken, sözde akıl hastalığı için tek bir nedene ya da tedaviye işaret edemiyorlar." (1026)

"6) Sovyet Psikiyatrisi.. Erkekler özgürce konuşma ve hareket etme hakkı için savaşır ve ölürler. Psikiyatri, Komünist Rusya'da iktidardakilerle işbirliği yaparak siyasi muhaliflerin haklarını elinden aldı ve tutukluluklarını haklı çıkarmak için onların "adalet arayışını" bir zihinsel bozukluk olarak tanımladı. GERÇEK:  "Beynin herhangi bir zihinsel bozukluğun nedeni olduğu teorisini destekleyen herhangi bir bilimsel kanıt bulunmamasına rağmen, psikiyatrik beyin ameliyatları günümüzde hala uygulanmaktadır." (1027)

"7) Beyin Hasarı: Psikiyatrinin Mucize Çaresi.. Birinin gözbebeklerinin arkasına yanlışlıkla bir buz kıracağı itilirse veya kişi 120 ila 240 volt arasında sarsılırsa, sarsılır ve zorlukla nefes alırsa, hastaneye kaldırılırdı. Bir psikiyatriste göre bu eylemler “tedavi”dir. GERÇEK: "Beynin herhangi bir zihinsel bozukluğun nedeni olduğu teorisini destekleyen herhangi bir bilimsel kanıt bulunmamasına rağmen, psikiyatrik beyin ameliyatları günümüzde hala uygulanmaktadır." (1028)

"8) Kâr Amacıyla İlaç kullanımı.. Psikiyatrik ilaçlar tedavi etmek için değil, semptomları bastırmak ve onları alan kişiye fiziksel olarak zarar vermek için tasarlanmıştır. Her yeni "mucize hap" ile güvenlik ve etkinlik iddialarında bulunulmaktadır; tehlikeleri ancak daha sonra ortaya çıkar. Psikiyatrik ilaçlar öldürür. GERÇEK: "Dünya çapında 100 milyondan fazla insana, hastalık olmayan ve hiçbir kan testinin, röntgen filminin, kimyasal dengesizlik testinin, beyin taramasının veya herhangi bir fiziksel testin doğrulayamadığı durumlar için psikiyatrik ilaçlar reçete edilmektedir." (1029)

"9) Psikiyatrik Baskı ve Kısıtlama.. Günümüzde psikiyatristlerin akıl hastanelerinde fiziksel ve kimyasal kısıtlamalar uygulaması oldukça kazançlı bir işlemdir. Bu tür işlemlerde ölümün çoğu zaman kaçınılmaz olduğunu kabul eden psikiyatristler, kelimenin tam anlamıyla cinayetten paçayı sıyırıyorlar. GERÇEK: "Dünya çapında 100 milyondan fazla insana, hastalık olmayan ve hiçbir kan testinin, röntgen filminin, kimyasal dengesizlik testinin, beyin taramasının veya herhangi bir fiziksel testin doğrulayamadığı durumlar için psikiyatrik ilaçlar reçete edilmektedir." (1030)

"10) Psikiyatrik Suçluluk.. Tecavüz, gasp ve dolandırıcılık yapan kişilerin oluşturduğu bir “meslek”te çalışan pek çok psikiyatrist hapis ve para cezasına çarptırıldı. Psikiyatristlerin en azından yüzde onu hastalarına cinsel saldırıda bulunuyor ve her yirmi kurbandan biri reşit değil. GERÇEK: "Üç yıllık bir süre boyunca psikiyatrik ilaçlara karşı 60'tan fazla uyarı yapıldı ve bu ilaçların doğum kusurlarına, halüsinasyonlara, psikoza, düşmanlığa, saldırganlığa, yoksunluk etkilerine, karaciğer hasarına, kalp krizlerine, felçlere, cinayet eğilimlerine, intihara ve ölüme neden olduğu ortaya çıktı.." (1031)

"11) Akıl Hastalığını İcat Etmek..
 Psikiyatristler, sigorta şirketlerinden, hükümetlerden ve uydurma zihinsel bozuklukları "tedavi etmek" için ödeme yapacak olan herkesten büyük miktarlarda para talep ediyor. GERÇEK: "Üç yıllık bir süre boyunca psikiyatrik ilaçlara karşı 60'tan fazla uyarı yapıldı ve bu ilaçların doğum kusurlarına, halüsinasyonlara, psikoza, düşmanlığa, saldırganlığa, yoksunluk etkilerine, karaciğer hasarına, kalp krizlerine, felçlere, cinayet eğilimlerine, intihara ve ölüme neden olduğu ortaya çıktı.." (1032)

"12) Psikiyatrinin Çarpraz Hedefindeki Çocuklar..  Milyonlarca çocuğa normal çocukluk davranışları için psikiyatrik etiketler veriliyor ve onları şiddet eylemlerine ve intihara sürükleyen psikiyatrik ilaçlar reçete ediliyor. GERÇEK: "Yirmi milyon çocuğa, hatta bir yaşın altındaki bebeklere dahi zihin değiştirici psikiyatrik ilaçlar reçete ediliyor.." (1033)

"13) Psikiyatri: Gizli Etki..  
Psikiyatri, altmış yılı aşkın bir süredir kontrol, güç ve tahakküm gündemini hiçbir şeyden şüphelenmeyen bir topluma dayattı; kolluk kuvvetleri, eğitim, tıp, politika ve diğer pek çok alanı istila etti. GERÇEK: "Yirmi milyon çocuğa, hatta bir yaşın altındaki bebeklere dahi zihin değiştirici psikiyatrik ilaçlar reçete ediliyor.." (1034)

"14) CCHR: İnsan Haklarının ve Ruh Sağlığının Onurunun Yeniden Kazandırılması..
 Psikiyatristler yasaların üstünde hareket ediyor; insanları yargılamadan hapse atıyor, istenmeyen tedavileri uygularken onları insan haklarından mahrum bırakıyor. Yurttaş İnsan Hakları Komisyonu otuz altı yılı aşkın süredir psikiyatrinin ihlallerini ortaya çıkardı, mücadele etti ve kazandı." (1035)

B) GİZLİ DÜŞMAN: PSİKİYATRİNİN GİZLİ GÜNDEMİNDE (THE HIDDEN ENEMY: INSIDE PSYCHIATRY'S COVERT AGENDA)

"Gizli Düşman.. Psikiyatrinin Gizli Gündeminde.. Bugün dünya ordularının psikiyatri ve psikiyatrik ilaçlara boğulduğu bir dönemde, her gün 23 asker ve gazi intihar ediyor. Psikiyatristler daha fazla psikiyatriye ihtiyacımız olduğunu söylüyor. Ama onlara güvenmeli miyiz? Yoksa psikiyatri gizli düşman mı? 80'den fazla asker ve uzmanla yapılan röportajların yer aldığı bu etkileyici belgesel, dünyamızın ordularını içeriden yok eden gerçek suçluları ortaya çıkarmak için dış görünüşü paramparça ediyor. En tehlikeli düşman asla şüphelenmediğin düşmandır.."

BÖLÜMLER; "Strateji (The Strategy); Sahte Teşhis (Bogus Diagnosis); İlaçlar—Psikiyatrinin Standart Sorunu (Drugs—Psychiatry’s Standard Issue); TSSB Kara Mayını (PTSD Landmine); Tehlike Bölgesi—Yan Etkiler (Danger Zone—Side Effects); Kilitli ve Yüklü (Locked & Loaded); Salgın: İntihar (Epidemic: Suicide); Zehirli Bir Kokteyl (A Toxic Cocktail); Ani Ölüm (Sudden Death); İkincil Hasar (Collateral Damage); Kanlı Para (Blood Money); Umut Var (There Is Hope)" (1036)
 
1) Askeri ilaç kullanımı (/ilaçlamak) (: TSSB (PTSD)'den Kazanç Sağlamak (Drugging the Military: Profiting from PTSD).. Savaş alanında veya dışında, bugün orduda görev yapmış veya görev yapmakta olan gergin ve savaş yorgunu erkek ve kadınlar sıklıkla duygusal yaralarla karşı karşıya kalıyor. Bu durum yüzyıllardır askerlerin kaygı, uykusuzluk, kabus görme, stres ve depresyon gibi sıkıntılarla karşı karşıya kaldıkları tanıdık bir sorundur. Ancak bugün, savaşın fiziksel ve duygusal zorluklarına verilen bu normal tepkiler, her zamankinden daha fazla, "Travma Sonrası Stres Bozukluğu" (TSSB /PTSD -"Post Traumatic Stress Disorder") adı verilen bir "zihinsel bozukluk (mental disorder)" olarak etiketleniyor. Yakın zamana kadar savaş travması şefkatle, anlayışla ve sevgiyle tedavi ediliyordu. Ancak bugün, savaşçıyla empati kurma ve onun deneyimlerini dinleme isteğinin yerini, antidepresanlar, antipsikotikler, uyarıcılar, sakinleştiriciler veya anksiyete önleyici ilaçlar kullanan psikiyatrik bir hap alıp "hızlı çözüm (quick-fix)" zihniyeti aldı.  Ancak bu kimyasal bileşikler zararlı sonuçlar doğurabiliyor ve giderek artan kanıtlar, 'psikiyatrik ilaçların, sürekli artan kullanımının askeri intiharlar ve açıklanamayan ölümler salgınını' körüklediğini gösteriyor. 2001'den 2009'a kadar Ordu'nun intihar oranı %150'den fazla artarken, aynı dönemde psikiyatrik ilaç siparişleri de %76 arttı. Askeri intihar kurbanlarının %85'i hiç savaş görmemiş olduğundan, bu yükselen istatistikler savaşın dehşetiyle ilişkilendirilemez.  Bu, TSSB (PTSD) tanısının aktif görevlilere ve gazilere giderek daha fazla kişinin hiçbir zaman iyileşemeyecekleri reçeteli zihin değiştirici ilaçlardan oluşan kokteyllere verilmesini haklı çıkarmak için geniş çapta dağıtıldığını gösteriyor. Gizli Düşman: Psikiyatrinin Gizli Gündemi İçinde adlı belgesel, muvazzaf askerler, gaziler ve ailelerine yönelik bir kamu hizmeti olarak üretildi. İzleyicilere psikiyatri-ilaç endüstrisinin ifşa etmeyeceği bilgileri sağlar. Burada sadece askerlerimiz için değil, aynı zamanda 'milyarlarca dolarlık akıl sağlığı fonunun, birliklerimizi ne kadar büyük ölçüde başarısızlığa uğrattığını' anlamaya çalışan hükümetler ve askeri yetkililer için de yayınlanıyor." (1037)

2) “PTSD”: İlaç Satmak İçin Savaşı Patolojik Hale Getirmek (“PTSD”: Pathologizing War to Sell Drugs).. "Askeri Gaziler ve PTSD İstatistikleri - İlaç satmak için savaşı patolojik hale getirmek.. Savaş stresinin görünür etkileri eski zamanlara kadar uzanan bir kayıtlara sahiptir. Daha yakın tarihli savaşlarda buna “askerin kalbi (soldier’s heart)”, “savaş yorgunluğu” ve “mermi şoku (shell shock)” adı verilmiştir. Adı ne olursa olsun, yüzyıllar boyunca ordular, bazen savaşın dehşetinin askerler için çok fazla olabileceğini kabul etmiştir. Günümüzün aktif görevli personeli uzun saatler, meşakkatli görevler ve sevdiklerinden uzun süre ayrı kalmakla karşı karşıyadır. Zihinsel ve duygusal sorunlar baş gösterdiğinde bunların gerçekliğine şüphe yoktur. Ancak yardım için nereye giderlerse gitsinler, günümüzün askeriyesinde genellikle doğrudan bir psikiyatriste gönderiliyorlar. Ve bu genellikle psikiyatrik bir etiketle sonuçlanır; herhangi bir kan testi, röntgen veya beyin taramasıyla doğrulanamayan bir "tanı (diagnosis)". Fiziksel olarak herhangi bir yanlışlığı, tespit edebilecek hiçbir test olmadığından psikiyatristler, neyi tedavi edeceklerini bilemezler ve bu nedenle psikiyatrik tedavi esas olarak çok az gerçek bilimle tahmine dayalıdır.  

  "Ancak bu, uygulayıcıların yüz binlerce üniformalı erkek ve kadını akıl hastalığıyla etiketlemekten ve onlara güçlü psikotrop ilaç kokteylleri vermekten alıkoymadı. Bu durum o kadar kontrolden çıktı ki, ABD Pentagon artık yalnızca ruh sağlığına yılda 2 milyar dolar harcıyor. Ve Gaziler İdaresi'nin ruh sağlığı bütçesi 2003'te 3 milyar dolardan 2014'te tahmini 7 milyar dolara çıktı. Bu, mikroskop altında "akıl hastalıkları (mental disorders)"na dair kanıt bile bulamayan bir mesleğe harcanacak çok fazla para.."

Psikiyatrinin mutlak bilim eksikliği, “Travma Sonrası Stres Bozukluğu (Post Traumatic Stress Disorder)” ya da TSSB (PTSD) psikiyatrik tanısı durumunda örneklenmektedir. Psikiyatristler tanıyı ortaya koyduklarında, kötü ya da stresli bir deneyime ilişkin rahatsız edici ancak beklenen tepkileri aldılar, kanıt olmadan bunun bir "tıbbi bozukluk (medical disorder)" olduğunu ilan ettiler ve paraya çevirdiler.  1980 yılında, psikiyatristlerden oluşan bir panel, bunun bugün Amerikan Psikiyatri Birliği (American Psychiatric Association)'nin "faturalandırma incili (billing bible)" olarak da bilinen 943 sayfalık Ruhsal Bozuklukların Tanısal ve İstatistiksel El Kitabı (Diagnostic and Statistical Manual of Mental Disorders)'nda (DSM) listelenmesi yönünde oy kullandı. Artık TSSB'yi tedavi etmek için devlete ve özel sigorta şirketlerine fatura kesebilen psikiyatristler, sonraki yıllarda buna neyin sebep olduğu veya nasıl tedavi edileceğine dair hiçbir fikirleri olmadan milyonlar kazanmayı başardılar.  Elbette nedenini veya tedavisini bilmediğinizde, tedavi uzun vadeli ve çok pahalı olabilir. Bu durum ve bu hayalet hastalık tanısı konulan gazi sayısının artması nedeniyle, TSSB endüstrisi giderek artan miktarda hükümet kaynağını tüketiyor. Yalnızca 2005 yılında, Gazi İdaresi'nin zihinsel sağlık maliyetlerinin %13'ü veya 274 milyon dolar, çoğu psikiyatri-ilaç endüstrisinin hızla genişleyen kasasına akıtılan TSSB tedavisine harcandı.

Bugün, TSSB tanısı alan gazilerin yaklaşık %80'i psikotrop ilaçlar alıyor; Bunların yüzde 89'una antidepresanlar veriliyor, yüzde 34'ü ise antipsikotiklerle tedavi ediliyor; bu ilaçlar o kadar güçlü ki yalnızca en ciddi rahatsızlıklara sahip olanlar için tasarlandı. 2001'den bu yana, bunlar gibi psikotrop ilaçların tehlikeli -çoğunlukla öldürücü etkileri- hakkında dünya çapında 150'den fazla ilaç düzenleme uyarısı ve çalışması yayımlandı. Ancak psikiyatristler yalnızca "PTSD"yi teşhis edip tedavi ederek milyonlar kazanmıyor; aynı zamanda ilaç araştırmaları da yürütüyor, savaşa karşı istenmeyen tepkileri kimyasal olarak azaltmaya çalışıyorlar. Bu da büyük bir para; ABD ordusunun sadece bir kolu 2006'dan bu yana TSSB araştırmalarına yaklaşık 300 milyon dolar harcadı. TSSB'nin hızla yayılmasının bir kısmı, giderek gevşekleşen teşhis standartlarından kaynaklanmaktadır. TSSB'nin psikiyatrinin zihinsel bozukluklar kitabına dahil edilmesinden bu yana, neyin TSSB'ye sahip olmaya uygun olduğuna ilişkin tanımlar daha yumuşak, daha geniş ve çok daha genel hale geldi. Günümüzde TSSB yalnızca askerlere ve gazilere savaş travması nedeniyle teşhis edilmiyor, aynı zamanda üzücü bir olay karşısında olumsuz bir tepki yaşayan -askeri veya sivil- herkes için her şeyi kapsayan bir etiket haline geldi.  Sonuç: "Felaket karşısında son derece normal tepkiler veren on milyonlarca insana artık zihinsel bozukluk teşhisi konuluyor." (1038)

3) Psikiyatrik İlaçlar İntihara Sebep Olur (Psychiatric Drugs Cause Suicides) .. "ASKERİ İNTİHARLAR VE CİNAYETLER – PSİKİYATRİK İLAÇLARIN TEHLİKELERİ..  "Askerlerimize hiçbir zaman bu kadar ilaç vermedik ve intiharlardaki mevcut artış bir tesadüf değil. Ordudaki psikiyatri neden Ruh Sağlığı Hizmetlerinin komutanlığından alınmadı? Ordudaki herhangi başka bir komuta pozisyonunda liderlikte bir değişiklik olurdu. ” -Bart Billings, Ph. D. , Emekli Albay ve eski askeri psikolog..

 "Bir askerin hayatı zorludur. Uyanık, kararlı ve odaklanmış olmak ve fiziksel ve zihinsel olarak en iyi durumda olmak için eğitildiniz. Bu bir zorunluluktur. Ancak psikiyatrik ilaçların etkisi altında görev yapan askerler tam tersini yansıtıyor. Bununla birlikte askeri elektronik kayıtlar, 'en az altı askerden birinin bir çeşit psikotrop ilaç kullandığını' gösteriyor. Reçete kayıtları ön saflarda tutulmadığı ve ilaçların genellikle sağlık görevlileri tarafından veya askerler arasında gayrı resmi olarak dağıtıldığı için bu oran muhtemelen çok az gösteriliyor. Psikotrop ilaç almanın riskleri uzun zamandır bilinmektedir. Antidepresanlarla ilgili olarak, on ülkeden ve Avrupa Birliği'nden yaklaşık 100 ilaç düzenleme kurumu, reçete yazanları ve hastaları, 'düşmanlık, şiddet içeren davranışlar ve intihar' da dahil olmak üzere ilaçların olumsuz etkileri konusunda uyarıyor. Bu ilaçların hiçbiri muvazzaf askerlere veya gazilere gerçekten hizmet etmese de, ABD Savunma Bakanlığı (DoD "Department of Defense") ve Gazi İşleri (VA "Veteran Affairs"), zihinsel bozuklukları tedavi etmek için 2001'den bu yana neredeyse 2 milyar dolar harcadı. Bu şaşırtıcı meblağ yalnızca Amerika Birleşik Devletleri'ne özgü değil: Avustralya Gazi İşleri Bakanlığı her yıl gazilerin ruh sağlığına 160 milyon dolar harcıyor. Öyle olsa bile, dünya çapındaki ordularda buna benzer önemli psikiyatrik harcamalar, aktif birliklerin akıl sağlığı sorunları nedeniyle hastaneye kaldırılma oranını azaltmak için hiçbir şey yapmadı. Üstelik intihar oranları da artmaya devam ediyor. 2012'de savaşta ölenlerden daha fazla İngiliz askeri ve gazisi intihar etti. Ve son on yılda, ön saflarda ölenlerden daha fazla Avustralya Savunma Kuvvetleri çalışanı intihar ederek öldü. 2001 ile 2009 yılları arasında ABD ordusunda 2.100 intihar yaşandı; bu, Afganistan'da ölen asker sayısının üç katı ve Irak'taki Amerikan ölümlerinin yarısı. Aynı dönemde, intihar düşüncesine ve eylemlerine neden olduğu bilinen psikiyatrik ilaçlara yönelik askeri siparişlerde %76 artış görüldü. Amerikalı gazilerin durumu daha da kötü. Her 65 dakikada bir ABD gazisi kendini öldürüyor; bu da günde 22 sayı gibi şaşırtıcı bir rakam." (1039)

4) Antipsikotik: Ani Ölümler (Antipsychotic: Sudden Deaths).. "Askerin antipsikotik ilaç sorunu -Seroquel mi yoksa sero-öldürme mi?.. 2005 ile 2011 yılları arasında ABD ordusunda antipsikotik ilaç kullanım oranı %1.100 arttı; bu, sivil nüfustaki karşılaştırılabilir oranların çok üzerindeydi. Avrupa Birliği'nin yanı sıra yedi farklı ülke, antipsikotik ilaçların zararlı yan etkileri hakkında toplam 55 uyarı yayınladı: "12 ölüm/ani ölüm uyarısı, Kalp sorunlarına dair 11 uyarı, Yoksunluk belirtilerine ilişkin 6 uyarı, 6 kasılma, nöbet veya titreme uyarısı, Diyabete karşı 5 uyarı.." Antipsikotik Seroquel'in özellikle kalp krizi ve savaş gazilerinin ani ölümleriyle ilişkilendirildiği belirtiliyor. Askerler tarafından "Sero-Öldürme (Serokill)" olarak bilinen bu ilaç, genellikle uykusuzluğu tedavi etmek için reçete edilir ve bu durum ABD Gıda ve İlaç İdaresi tarafından onaylanmamıştır. Başka bir antipsikotik markasının tercih edileceği anlamına gelmiyor; Yeni İngiltere Tıp Dergisi (New England Journal of Medicine)'de yakın zamanda yapılan bir araştırma, 'bu sınıftaki tüm ilaçların ani kalp durması riskini iki katına çıkardığını' bildiriyor. Ve bu ilaçlar çok sayıda askeri personele verildiğinde, risk olarak başlayan bu durum, geniş çaplı bir trajediye yol açabilir.  Nörolog Dr.Fred Baughman Jr'ın araştırmalarına göre '351 kadar asker, antipsikotik ve antidepresan içeren ilaç kokteyllerini içtikten sonra kalp krizinden öldü.' Bu fenomen, 1997'den 2001'e kadar ABD askeri askerleri arasında egzersizle ilişkili yalnızca 59 travmatik olmayan kalp ölümünün tespit edildiği 2004 tarihli bir çalışmayla karşılaştırıldığında tesadüf değildir. Ancak her fırsatta açıklanamayan ölümler yaşanırken, psikiyatristler rekor sayıda Seroquel gibi antipsikotikler yazmaya devam ediyor. 2001 ve 2011 yılları arasında ABD Gaziler İdaresi ve Savunma Bakanlığı, muvazzaf birlikler ve gaziler pahasına psiko-ilaç endüstrisi için bir başka büyük kâr merkezi olan Seroquel'e 850 milyon dolardan fazla para harcadı." (1040)

5) Birlikler üzerinde deneyler (Experimenting on Troops).. "Askeri ilaç testi - Birliklerimiz üzerinde farmasötik deneyler mi yapılıyor?.. BİRLİKLER ÜZERİNDE DENEYLER. . 1945'te önde gelen uluslararası psikiyatristlerden İngiliz Tuğgeneral John Rawlings Rees, 'orduyu, psikiyatrinin mükemmel araştırma laboratuvarı' olarak gördü ve şunları söyledi: "Ordu ve diğer savaş servisleri tam bir topluluk oldukları için oldukça özgün deney grupları oluştururlar ve sivil hayatta çok zor olacak deneyler düzenlemek mümkündür." Bu kurnazca bir taktikti; özellikle de yardım kisvesi altında satıldığında. Sonuçta askerler her zaman emirlere uymak zorunda olan “esir izleyiciler” olmuştur. Ve dünyanın her yerindeki psikiyatristler, bu fırsatı değerlendirerek çok riskli bazı tedavileri denediler. Bazı askerlere elektroşok uyguladılar, bazılarını derin komaya soktular ve çok daha fazlası üzerinde güçlü, zihin değiştirici ilaçları denediler. Askere alma, personel seçimi, eğitim ve disiplin konularında görev aldılar. 1950'lerden 1970'lere kadar Britanya, Amerika Birleşik Devletleri ve SSCB (USSR) gibi ülkelerdeki psikiyatristler, ordularını LSD gibi yeni deneysel tedaviler için kanıtlayıcı zemin olarak kullandılar. ABD Ordusu, bu dönemde zihin kontrol deneylerinin bir parçası olarak en az 1.500 askere LSD verildiğini tahmin ediyor. Askeri test deneklerinin çok azı testlerin olası sağlık sonuçları hakkında bilgilendirildi. Bugün bile askerlere, düzenleyici kurumlar tarafından üzerinde çalışılmayan veya onaylanmayan kullanımlara yönelik psikiyatrik ilaçlar verilmeye devam ediliyor. Ve bu ilaçların çoğunluğu hiçbir zaman kombinasyon halinde test edilmemiştir. Tıpkı J. R Rees'in günlerinde olduğu gibi, bu hâlâ yalnızca büyük bir psikiyatrik deney. Görev dışında katılan ve onuruyla hizmet eden bir asker için her şey tek bir kelimeden ibarettir: ihanet." (1041)

6) Askeri İntiharlar (Military Suicides).. "PSİKİYATRİK İLAÇLAR VE SAVAŞ: BİR İNTİHAR GÖREVİ.. Araştırmacı gazeteci Kelly Patricia O'Meara'nın İnsan Hakları Yurttaşlar Komisyonu için yazdığı, askeri intihar salgınını ve savaşın duygusal yaralarını tedavi etmek için psikiyatrik ilaç reçetelerindeki çarpıcı artışlarla ilişkisini araştıran dört bölümlük serinin ilki.. Bir an için, komutanından 'herkesin paramparça olmayacağına dair ilerlemenin sorun olmayacağına dair güvence alan bir askere açıkça tanımlanmış bir mayın tarlasından geçmesi' emredildiğini hayal edin. Çoğu kişi bunun bir intihar görevinden başka bir şey olmadığını düşünüyor. Bugün savaş alanında veya savaş alanı dışında orduda görev yapan gergin ve savaş yorgunu erkek ve kadınlar, duygusal yaralarının tedavisi söz konusu olduğunda böyle bir senaryonun eşdeğeriyle karşı karşıya kalıyor. Kaygı, uykusuzluk, kabuslar, stres ve depresyon, Amerika'nın en uzun savaşında görev yapan birlikleri, önceki savaşlarda görev yapan askerler kadar etkiliyor. Ancak göze çarpan bir fark, askerlerin gördüğü “tedavi (treatment)”de yatıyor. Askerlerin sağlık ve refahından sorumlu olanların açıkladığı verilere göre, şefkatin yerini farmakoloji almış görünüyor. Savaşçının deneyimlerini dinleyerek onun yerinde durmaya yönelik bir tür isteklilik olan konuşma terapisi günleri, yerini hızlı bir hap alma tedavisine bıraktı. Ancak bu farmakolojik iksirler istenmeyen sonuçlar doğuruyor olabilir ve tehlikeli psikiyatrik ilaçların giderek artan kullanımının askeri intiharlar ve diğer açıklanamayan ölümlerden oluşan cenaze ateşini körüklediğine dair kanıtlar birikiyor. "2001'den 2009'a kadar Ordu'nun intihar oranı yüzde 150'den fazla artarken, aynı dönemde psikiyatrik ilaç siparişleri de yüzde 76 arttı." ABD Savunma Bakanlığı'nın (DoD) açıkladığı son verilere göre, bu yılın ilk 155 gününde 154 asker (günde yaklaşık bir tane) intihar ederken, aynı dönemde çatışmada 139 asker öldü. Bu, bir önceki yıla göre yüzde 18'lik inanılmaz bir artış ve bir önceki yıla göre yüzde 25'lik inanılmaz bir artış. Daha da rahatsız edici olanı, 'artan intiharların, birliklerin Irak'tan çekilmesiyle birlikte, ABD savaş kuvvetlerinin sayısının önemli ölçüde azaldığı bir dönemde' meydana gelmesidir ve Savunma Bakanlığı verilerine göre 'ordudaki intiharların neredeyse üçte biri hiç savaş görevi görmemiş kişiler' arasında meydana geldi. Bu veriler, ordudaki intihar "salgınının (epidemic)" yalnızca savaşın fiziksel ve duygusal stresinden muzdarip olanlara özgü olmadığını, dolayısıyla artan intiharların sorumlusunun ne olduğunu sormak gerektiğini gösteriyor... görünüşte anlaşılması zor ve kimliği belirlenemeyen bu düşmanla mücadelede üst düzey yöneticilere yardımcı olabilecek askeri personel arasındaki ortak payda nedir? Aşağıdaki veriler fikir verebilir. 2001'den 2009'a kadar Ordu'nun intihar oranı yüzde 150'den fazla artarken, psikiyatrik ilaç siparişleri aynı dönemde yüzde 76 arttı ve Silahlı Kuvvetler Sağlık Gözetim Merkezi'ne göre, akıl sağlığı bozuklukları, 2007, 2009 ve 2011 yıllarında aktif görevli servis üyelerinin hastaneye kaldırılmasının önde gelen nedeniydi ve 2001'den bu yana psikiyatrik ilaçlara yaklaşık 2 milyar dolar harcandı. Psikiyatri ilaçları için yapılan harcamalardaki muazzam artışa ve birliklere bakım vermek üzere işe alınan ruh sağlığı profesyonellerinin sayısının giderek artmasına rağmen, “akıl hastalığı (mental illness)”, muvazzaf birliklerin hastaneye kaldırılmalarının önde gelen nedeni olmaya devam ediyor. Bu ölüm kalım meselesine hem insani hem de mali açıdan bu kadar çok kaynak harcanırken, neden kimse iyileşmiyor? Daha da önemlisi, askerler neden rekor seviyelerde can alıyor?

"Dr. Bart Billings, Ph.D., emekli Ordu Albayı, eski askeri psikolog, askeri çapta İnsan Yardımı Hızlı Müdahale Ekibi (HARRT "Human Assistance Rapid Response Team") programının kurucusu ve yöneticisi.".. Emekli bir Ordu Albayı ve eski bir askeri psikolog ve askeri çaptaki İnsani Yardım Hızlı Müdahale Ekibi'nin (HARRT) kurucusu ve yöneticisi Dr.Bart Billings PhD, 'programın askerler arasındaki intiharların nedeninin psikiyatrik ilaç kullanımının doğrudan sonucu olduğuna dair hiçbir şüphesi yok.' "Yüzde 100 eminim" diyor Dr. Billings, "Bunu gördüm ve bu adamlardan yüzlercesiyle konuştum. Bu ilaçlar, beynin kendini normalleştirme ve uyum sağlama becerisine gerçekten müdahale ediyor. Beyniniz olması gerektiği gibi çalışmıyorsa, nasıl iyileşeceğiniz konusunda bir seçim yapmak zor." "Sarhoş biriyle çalışmaya benziyor bu", Dr.Billings şöyle açıklıyor: “Fazla ileri gidemezsiniz. Bu, benim seni kendi etrafında elli kez döndürmem ve sonra senden düz bir çizgide yürümeni istemem gibi olurdu. Bu olmayacak. Bu ilaçlar kimyasal bir lobotomidir.” Peki, Dr. Billings'in "kimyasal lobotomi (chemical lobotomy)" olarak adlandırdığı ve sihirli akıl sağlığı mermileri (magic mental health bullets) olarak birliklere sattığı ilaçlar nelerdir?  Gaziler İşleri Dairesi'ne göre, son on yılda, uyku bozuklukları için askerlere 6,6 milyon reçete yazılan antipsikotik Seroquel'e yaklaşık 850 milyon dolar harcandı. Seroquel, şizofreni ve bipolar bozukluğun tedavisi için FDA tarafından onaylandı, ancak ordu geçen yıl elli dört binden fazla Seroquel reçetesi yazdı ve bu reçetelerin yüzde 99'u FDA tarafından onaylanmayan bozukluklar için endikasyon dışı olarak yazıldı. Ancak daha şaşırtıcı olanı, FDA'nın onaylı Seroquel İlaç Rehberi'nde "İntihar Düşüncesi veya Eylemi Riski (Risk of Suicidal Thoughts or Actions)"nin Seroquel'in "ciddi yan etkilerinden (serious side effects)" biri olarak listelenmesidir. Eski apolette dört yıldızı olan herkes bu bilgiyi "iyi ipucu" sütununa eklemek isteyebilir.  İntihar düşünceleri ve eylemleri, Seroquel ile ilişkili riskler listesinin başında yer alsa da, bunlarla sınırlı olmamak üzere, en az onlar kadar korkutucu olan başka riskler de vardır: Halüsinasyonlar, kötüleşen zihinsel veya ruh hali değişiklikleri (örn. saldırganlık, ajitasyon, anksiyete, depresyon, abartılı iyilik hissi, düşmanlık, sinirlilik ve panik ataklar). Bu kısaltılmış risk listesini okuduktan sonra akla gelen ve komutayı sorgulamanın mantıklı olabileceği soru şu: "Bir asker bu tepkilerin (iddia edilen rahatsızlığı nedeniyle) kendisine ait olup olmadığını veya gerçekten zihin değiştirici ilacın neden olup olmadığını nasıl anlayabilir?" Daha da önemlisi, "herhangi bir psikiyatrik tanının arkasında hiçbir bilim olmadığı göz önüne alındığında, herhangi biri (en azından bir psikiyatrist) bu kararı nasıl verebilir?" Bu noktada, askeri yetkililerin kibarca birkaç basit "WTF" mırıldanması olasılıklar dışında görünmüyor.

 "İnsanları psikiyatristlerin yasal ilaç satıcılarından başka bir şey olmadığına, işe yaramayan ve aslında insanları öldüren ilaçlar sattıklarına ikna etmeye çalışıyorum."  -Dr.Bart Billings.. Son on yıldaki akıl sağlığı bakımının yönü göz önüne alındığında, emirleri kimin verdiğini anlamak için bir savaş alanı komisyonuna gerek yok. Dr. Billings, 'ordunun, psikiyatrinin farmakolojik saldırısına' açıkça teslim olduğunun fazlasıyla farkında. Askeri yetkililer ve milletvekilleri arasında artan ilgiye rağmen, Dr. Billings'in askeri akıl sağlığı kompleksinde büyük değişiklikler meydana gelmediği sürece yanıtlara dair pek umudu yok. Dr. Billings, "Psikiyatristlerin ne yaptıkları hakkında hiçbir fikri yok" diyor ve "DoD (savunma bakanlığı "Department of Defense") ve VA'da (gazi işleri "veterans affairs") akıl sağlığını yöneten şey psikiyatridir. Savunma Bakanlığı onlara güvenmeyi bırakmalı.” Dr. Billings şu sonuca varıyor: “Liderliği sürekli başarısızlığa uğrayan ve para kaybeden, bu durumda hayatta kalan herhangi bir kuruluş, onları kovar. Psikiyatri neden kovulmadı? Onlar (askerde) ruh sağlığından sorumlular ve bu intiharları durdurmak için hiçbir şey yapmadılar.” "Bir müfreze lideri olsaydım.." diyor Dr. Billings, "..müfrezemi dışarı çıkarıp yüzde 50 kayıpla geri dönseydim ve diğer tüm müfreze liderleri yüzde beş kayıpla geri dönseydim, kovulacaktım -ihmal nedeniyle askeri mahkemeye çıkacaktım. Bunu psikiyatriye yapmıyorlar. İnsanları psikiyatristlerin yasal ilaç satıcılarından başka bir şey olmadığına, işe yaramayan ve aslında insanları öldüren ilaçlar sattıklarına ikna etmeye çalışıyorum."

Askeri personel ve ailelerine artan oranda ilaç verildiğine ilişkin veriler, Dr. Billings'in vardığı sonuçları destekliyor gibi görünüyor. Seroquel (çok sayıda savaş gazisinin ölümünde rol oynayan ve son zamanlarda "Sero-öldürme (Serokill)" olarak anılan) ve Risperdal gibi atipik antipsikotik ilaçlar en dramatik artışı gösterdi; yüzde 200'den fazla bir sıçrama, 2001 ile 2011 arasında yıllık harcamalar dört katına çıkarak 4 milyon dolardan 16 milyon dolara çıktı. Bu güçlü zihin değiştirici ilaçların, tedavi ettiği bildirilen semptomlara neden olduğu bir sır değil; çünkü şu anda askerlere reçete edilen psikiyatrik ilaçlar, olası ciddi yan etkileri açısından uzun süredir inceleniyor ve yaklaşık on yıldır kamuya açık kayıtlarda yer alıyor. . 2007 yılında Gıda ve İlaç İdaresi (FDA), federal kurumun en ciddi uyarıları olan 2004 kara kutu uyarılarını piyasadaki tüm antidepresanlara ilişkin olarak güncelledi; bunların tümü askeri ve VA formülerinin bir parçası. FDA uyarısının bir bölümünde "İntihar ve Antidepresan İlaçlar: Antidepresanlar (Suicidality and Antidepressant Drugs: Antidepressants), majör depresif bozukluk (MDD "major depressive disorder") ve diğer psikiyatrik bozukluklarla ilgili kısa süreli çalışmalarda, çocuklarda, ergenlerde ve genç yetişkinlerde 'intihar düşüncesi ve davranışı (intihar eğilimi) riskini plaseboya kıyasla artırdı'" yazıyor...” FDA'nın, antidepresanlar ve antipsikotiklerle (psikiyatrinin askeri farmakolojik cephaneliğinin görünen omurgası) bağlantılı intihar düşünceleri ve davranışlarında artış potansiyeline ilişkin uyarıları, Ordunun en yüksek rütbeli psikiyatristi Tuğgeneral Loree Sutton'a göre 'neden muvazzaf kuvvetlerin yüzde on yedisinin ve konuşlandırılan birliklerin yüzde 6'sının antidepresan kullandığını' merak etmeye yol açıyor.

Ancak daha da üzücü olanı, bu verilerin, psikiyatrik zihin değiştirici ilaçlardan oluşan kokteyller reçete edilen, çoğu kişinin endişe verici bir sayı olduğuna inandığı, kelimenin tam anlamıyla birden fazla reçete alan askerlerin sayısını temsil etmemesidir. Bu tür ölümcül iksirler, askerlerin, birçok zihin değiştirici ilaçtan 'hangisinin, davranışlarından sorumlu olduğunu, iyileşmeyi geciktirdiğini veya daha kötüsü daha büyük zarara ve hatta ölüme neden olduğunu' tespit edememelerine katkıda bulunuyor. Pentagon'un üst düzey yetkililerinin, uygun saldırı planına karar vermeden önce mevcut tüm istihbaratı değerlendirmek istemesi mantıklıdır. Sonuçta bu ülkenin ordusunun gelecekteki hazırlığı tehlikede. Ancak basit gerçekler artık göz ardı edilemez. Ordu ve VA akıl sağlığı uzmanlarının sayısını önemli ölçüde artırdı, aynı zamanda askerler arasında psikiyatrik ilaç reçetelerinde de dramatik bir artış oldu, çünkü her ikisi de hızla artıyor ve ulusumuzun savaşçılarının ruh sağlığı hala bozulmaya devam ediyor. Askeri komuta, psikiyatri topluluğu tarafından manevralarla kandırılmış olabileceklerini kabul edene kadar, ülkenin askerleri, tehlikeli ve ölümcül bir tedavi mayın tarlasında her seferinde korkunç adımlarla ilerlemek zorunda kalacak.

 "O'Meara, 1999'daki kapak hikayesi Silahlar ve Dozlar (Guns & Doses)'da silahlı okul saldırıları ile psikiyatrik ilaçlar arasındaki bağlantıyı açığa çıkaran ilk araştırmacı gazeteciydi.." Kelly Patricia O'Meara, Washington Times, Insight Magazine'in ödüllü bir araştırmacı muhabiridir ve 'psikiyatrik tanı sahtekarlığını ve psikiyatrik ilaçların tehlikelerini' açığa çıkaran düzinelerce makale yazmaktadır, çığır açan 1999 kapak hikayesi Silahlar ve Dozlar (Guns & Doses)da dahil 'psikiyatrik ilaçlarla anlamsız şiddet eylemleri arasındaki bağlantıyı' açığa çıkarıyor. Ayrıca çok beğenilen Psikolojik Çıkış: Psikiyatri Akıl Hastalıklarını Nasıl Satıyor ve Öldüren Hapları Nasıl Bastırıyor? (Psyched Out: How Psychiatry Sells Mental Illness and Pushes Pills that Kill) kitabının da yazarıdır. Araştırmacı gazeteci olarak çalışmaya başlamadan önce O'Meara, Capitol Hill'de on altı yıl boyunca dört Kongre Üyesinin kongre görevlisi olarak çalıştı. Maryland Üniversitesi'nden Siyaset Bilimi alanında lisans derecesine sahiptir." (1042)

7) Navy Yard saldırganı Antidepresan Trazodon kullanıyordu (Navy Yard shooter was on Antidepressant Trazodone).. "Navy Yard saldırganı Antidepresan Trazodon kullanıyordu..  "Psikiyatrik ilaçlara ilişkin, mani, düşmanlık, şiddet ve hatta cinayet düşüncesinin etkilerini öne süren 22 uluslararası ilaç düzenleme uyarısına ve psikiyatrik ilaç kullanımına bağlı düzinelerce yüksek profilli silahlı saldırı /cinayet olmasına rağmen, psikiyatrik ilaçlar ile anlamsız şiddet eylemleri arasındaki bağlantıya ilişkin henüz federal bir soruşturma yapılmadı." Washington Navy Yard tetikçisi Aaron Alexis'in psikiyatrik ilaç kaynaklı failler arasında yer alan bir diğer kişi olduğunu öğrenmek 48 saatten az sürdü. New York Times, 23 Ağustos 2013'te Providence, Rhode Island'da ve beş gün sonra Washington D.C.'de Alexis'e, 'FDA'nın intihar için kara kutu uyarısı taşıyan ve mani ve şiddet içeren davranışlara neden olduğu belgelenen bir antidepresan olan Trazodone'un reçete edildiğini' bildirdi.. Şimdi, Washington Donanma Tersanesi'nde on iki masum insan (artı saldırgan) öldü. Evet, bu anlamsız ölümler acıdır, trajiktir, anlaşılmazdır. Ve artık sorumluları işaret etmenin zamanı geldi. (Not: Ayrıca psikiyatrist Peter Breggin'in Navy Yard tetikçisi Aaron Alexis'in Antidepresan Trazodone Almasıyla ilgili açıklamasını okumak için buraya (a) tıklayın.) Hem eyalet hem de federal düzeyde yasa koyucularşiddet ile reçeteli psikiyatrik ilaçlar arasındaki bağlantıyı ortaya koyan muazzam miktardaki bilgiyi ele almayı reddettiği için, Washington Donanma Tersanesi'nde meydana gelen katliam gibi toplu silahlı saldırılar devam edecek. Psikiyatrik ilaçlara ilişkin, mani, düşmanlık, şiddet ve hatta cinayet düşüncesinin etkilerini öne süren 22 uluslararası ilaç düzenleme uyarısına ve psikiyatrik ilaç kullanımına bağlı düzinelerce yüksek profilli silahlı saldırı /cinayet olmasına rağmen, psikiyatrik ilaçlar ile anlamsız şiddet eylemleri arasındaki bağlantıya ilişkin henüz federal bir soruşturma yapılmadı. Cidden, bir fark yaratma gücüne sahip olanların nihayet Amerikan halkını korumak için gerekli eylemi yapması için, psikiyatrik ilaç geçmişi olan tetikçiler tarafından daha kaç toplu silahlı saldırının gerçekleşmesi gerekiyor? Psikiyatrik bakım alan ve psikiyatrik ilaç kullanan tetikçilerin listesi uzun. Bir yıldan biraz fazla bir süre içinde, Aurora Co Newtown Ct ve şimdi de Washington Donanma Tersanesi dahil olmak üzere bu türden üç toplu silahlı saldırı meydana geldi; toplamda 52 ölü ve 69 kişi yaralandı. Her vakada, diğer düzinelerce toplu silahlı saldırıda olduğu gibi, ortak payda, 'saldırganların ya psikiyatrik tedavi alıyor olmaları, ya psikiyatrik ilaçları değiştirmeyi akıllarına getirmeleri ya da her ikisini birden yapmalarıydı.'

 "Navy Yard saldırganı olduğu iddia edilen Aaron Alexis'in antidepresan Trazodone kullandığı bildirildi.." Kolluk kuvvetleri bunun nedenini bulmaya çalışırken, Alexis'in psikiyatrik geçmişine ve özellikle de psikiyatrik ilaç "tedavisi" kaydının tamamına bakmak onların işine gelebilir. Bu bilgi zorunludur ve yine de tetikçilerin psikiyatrik ilaç bilgilerinin elde edilmesinin çoğu zaman aylarca, yıllarca halktan gizlenmesi şaşırtıcıdır. Bunun mükemmel bir örneği Connecticut'ta eyalet Adli Tıp Kurumu'nu silahlı adam Adam Lanza'nın 'psikiyatrik geçmişini ve psikiyatrik ilaç verilerini açıklamaya zorlamak' için açılan davadır. Aynı zorluklar, kendisi de psikiyatrik bakım altında olan Aurora Co tetikçisi James Holmes için de yaşandı ve 'polisin, dairesinde antidepresanlar bulmasına rağmen medya, bundan çok az bahsetti ve yasa koyucular bu ilaçların psikiyatrik ilaç kullanımına bağlı bir başka toplu silahlı saldırıda oynamış olabileceği rolü' göz ardı etti.. İnsanlar gereksiz yere ölüyor. Bu bilgi devlet sırrı değildir. Meşhur kedi, psikiyatrik ilaçlarla şiddet arasındaki bağlantı konusunda yıllardır çantanın dışındaydı. Gıda ve İlaç İdaresi (FDA) bile bunu anlıyor ve psikiyatrik ilaçların hem intihara hem de şiddete neden olabileceğini kabul ediyor. İronik bir şekilde, askeri intihar salgını nedeniyle ordu bile nihayet psikiyatrik ilaçların aşırı reçetelenmesi sorununu çözmeye başladı. Ne yazık ki, Savunma Bakanlığı için yürütülen yakın tarihli bir araştırma, 'askeri intiharlara katkıda bulunabilecek düzinelerce faktörü' inceledi, ancak ister inanın ister inanmayın, Savunma Bakanlığı'nın kendi verilerine göre 'her yıl artan psikiyatrik ilaç kullanımından bahsetmeyi' bile ihmal etmedi. Bunlar iyi huylu ilaçlar değil. Zihni değiştirirler. FDA'nın MedWatch sistemi, 2004-2012 yılları arasında şiddet içeren yan etkilere neden olan 14.773 psikiyatrik ilaç raporunun bulunduğunu ortaya koyuyor - 1.531 cinayet düşüncesi /vakası, 3.287 mani vakası ve 8.219 saldırganlık vakası. FDA, tüm ciddi olayların %1'den azının kendisine rapor edildiğini kabul etmektedir, dolayısıyla ortaya çıkan gerçek yan etkilerin sayısı kesinlikle daha yüksektir. Bu bir tahmin çalışması değil. Bu belgelenmiştir. Psikiyatrik ilaç kullanan veya bu ilacı bırakan kişiler tarafından en az 31 okulda silahlı saldırı ve/veya okul bağlantılı şiddet eylemi gerçekleştirildi; bunun sonucunda 162 kişi yaralandı ve 72 kişi öldüMani, düşmanlık, şiddet, intihar düşüncesi ve hatta cinayet düşüncesi psikiyatrik ilaçların olumsuz etkileridir. Psikiyatrik ilaçlar için yirmi iki uluslararası ilaç düzenleme uyarısı yayınlandı. Bu ulusal ve uluslararası uyarıların, FDA'nın Kara Kutu Uyarılarının ve psikiyatrik ilaç kullanan saldırganların (Alexis dahil) uzun listesinin hangi kısmını yasa yapıcılar anlamıyor? Kanun koyucuların psikiyatrik ilaçlarla şiddet arasında bir bağlantı olasılığını keşfetme cesareti olmaması nedeniyle daha kaç masum insanın ölmesi gerekiyor?" (1043)

8) Savunma Bakanlığı Raporu Psikiyatrik İlaç Bağlantısını Kasıtlı Olarak Görmezden Geliyor
 (DoD Report Deliberately Ignores Psychiatric Drug Connection).. "DOD RAPORU PSİKİYATRİK İLAÇ BAĞLANTISINI KASTEN GÖRMEZDEN GELİYOR.. Askeri intihar salgınının nedenlerine ilişkin en son “araştırma” tamamen saçmalıktır ve silahlı kuvvetlerimizin erkek ve kadınlarına tam bir hakarettir.. “'Araştırmacıların' orduda akıl hastalıklarının tedavisinin hap kullanmakla ilgili olduğunun farkında olmaması mümkün mü? Altı askeri personelden birinin bir tür psikiyatrik ilaç kullandığının ve sıklıkla zihin değiştirici ilaçlardan oluşan bir 'kokteyl' içtiğinin farkında değiller miydi?” İronik bir şekilde, 11 sayfalık çalışmayla ilgili olarak bildirilen haber, giderek artan sayıdaki askeri intiharların (geçen yıl 349) çatışmadan kaynaklanmadığı sonucuna varmasıdır. Ancak bu yeni bir bilgi değil ve bu veriler yıllardır kamuya açık olduğundan bunu bilmemek için ton balığı içinde yaşıyor olmak gerekir. Savunma Bakanlığı'nın (vergi mükellefi) finanse ettiği "araştırma", 2001-2008 yılları arasında 150.000 askerden alınan bilgileri içeriyordu ve 'kendilerini öldüren askeri personelin aşırı içki içen veya bazı akıl hastalıklarından muzdarip olduğu' sonucuna vardı. Aslında rapora göre "en önemli bulgu, manik-depresif bozukluk, depresyon ve alkole bağlı sorunlar da dahil olmak üzere ruh sağlığı sorunlarının intihar riskindeki artışla önemli ölçüde ilişkili olmasıydı." Tamam, bu mantıklıdır, özellikle de "araştırmacıların" diğer önemli gözlemi göz önüne alındığında, "çalışmalar, 2005'ten bu yana aktif görevli askerlerde teşhis edilen ruhsal bozuklukların görülme sıklığında intihar vakalarına paralel olarak belirgin bir artış olduğunu göstermiştir." Bunu tekrarlamaya değer. 2005'ten bu yana, teşhis edilen akıl hastalığı oranlarındaki artış, intihar vakalarıyla paralellik gösteriyor. Hadi ama, en az bir nöronu hâlâ aktif olan herkes, bir sonraki soruyu soracaktır: Bu askeri personele hangi psikiyatrik ilaçlar reçete edildi? Acaba “araştırmacılar”, yeni teşhis edilen akıl hastası askerlere reçete edilen psikiyatrik ilaçların gerçekten de intihar davranışına neden olabileceğini düşünmüşler miydi? Hayır. Daha da kötüsü, “ilaç (drugs)” veya “ilaç (medication)” kelimeleri raporda bile yer almıyor..

Dolayısıyla “araştırmanın” “amacı”, “mevcut ve eski ABD askeri personelinde intiharla ilişkili risk faktörlerini tanımlamak ve ölçmek…” idi ve bu büyük tıbbi beyinler denkleme bir değişken "zihin değiştirici ilaç" daha eklemeyi önemli bulmadılar mı? Bu ya kasıtlı ya da düpedüz aptalca. “Araştırmacıların” orduda akıl hastalıklarının tedavisinin hap kullanmakla ilgili olduğunun farkında olmaması mümkün mü? Altı askeri personelden birinin bir tür psikiyatrik ilaç kullandığının ve sıklıkla zihin değiştirici ilaçlardan oluşan bir "kokteyl" aldığının farkında değiller miydi? Aktif görevli personel için yazılan Ritalin ve Adderall reçetelerinin son beş yılda %1000 arttığının veya Pentagon'un bugüne kadar psikiyatrik zihin değiştirici ilaçlara bir milyar dolardan fazla para harcadığının farkında değiller miydi?  Elbette "araştırmacılar" bu önemli verileri uzaktan bile değerlendirmiş olsaydı, bir sonraki mantıklı adım, reçete edilen psikiyatrik ilaçlarla ilişkili advers reaksiyonlara bakmak olurdu. Örneğin, depresyonun tanımlanan "risklerden" biri olarak belirtildiği göz önüne alındığında, "araştırmacılar" reçete edilen antidepresanların Gıda ve İlaç İdaresi'nin FDA'sını taşıdığını, ilacın intihar davranışına ve düşüncesine neden olabileceğine dair en ciddi Kara Kutu uyarısını taşıdığını göreceklerdir. Bu roket bilimi değil ve bu "araştırmacılar" aptal insanlar değil. Psikiyatrik ilaçların bu çalışmada bir değişken olarak kasıtlı olarak dışarıda bırakılması, yalnızca Savunma Bakanlığı'nın (DoD) birliklerinin refahını tamamen göz ardı etmesini pekiştirmeye hizmet ediyor. Askeri intiharlar ile reçete edilen psikiyatrik ilaçların sayısının artması ve “araştırmacıların” vergi mükelleflerinin fonlarını kullanması arasındaki bağlantıyı sorgulayan binlerce haber yazıldı, bunu olası bir risk faktörü olarak bile görmüyorlar mı? Utanç verici." (1044)

  "Ordumuza ve gazilerimize birden fazla psikiyatrik ilaç ve kokteyl vermemiz affedilemez. Hiçbir faydası yok, çok büyük zarar veriyorlar. Artık aylar ya da yıllar boyunca birden fazla ilaca maruz kalmanın kronikleşmeye, sakatlığa yol açtığını biliyoruz…" -Dr.Peter Breggin  (1045)

9) FOX Özel Raporu: Amerikan Askeri İlaç Kullanımı -Bölüm Bir (FOX SPECIAL REPORT: DRUGGING THE AMERICAN SOLDIER—MILITARY’S RELIANCE ON POWERFUL PSYCH DRUGS) "Fox'un özel raporu: Amerikan askerinin ilaç kullanımı — Ordunun güçlü psikolojik ilaçlara olan güveni.. (Marine Andrew White'a 19 farklı ilaç reçete edildi..)

-Muhabir Jamie Colby: Bu Anma Günü hafta sonunda askerlerimizin savaştan döndüklerinde gördükleri muameleyle ilgili bazı önemli endişeler var. Ve gazilerimiz üzerinde güçlü psikiyatrik ilaçların artan kullanımı ve bu ilaçların yarattığı etkiye ilişkin bir Fox News araştırması var. Bizim Douglas Kennedy bunu Amerikan askerine ilaç verme serimizin bir parçası olarak inceledi.
-Douglas Kennedy: Deniz Onbaşı Andrew White, 2005 yılında Irak'taki savaştan sağ kurtuldu.
-Stan White: Öfke nöbetleri, titremeler…
-Douglas Kennedy: Ne yazık ki babası Stanley, Gazi İşleri Bakanlığı'ndaki bakıcıları tarafından kendisine reçete edilen ilaç kokteylinden sağ çıkamayacağını söylüyor.
-Stan White: Sizi TSSB için tedavi ettiklerinde, tedavinin ilk satırı bir dizi ilaç gibi görünüyor. Biz bunlara “ölümcül kokteyller” diyoruz. Ve eğer işe yaramazsa dozu arttırırlar, sana daha fazlasını, daha fazlasını verirler….
-Douglas Kennedy: Andrew'a VA tarafından 19 farklı ilaç reçete edilmişti ve 2011 yılında uykusunda kazara öldüğünde uykusuzluk nedeniyle 5 ilaç kullanıyordu. Antidepresan Paxil, anti-anksiyete Klonopin ve antipsikotik Seroquel'i içeren bir kokteyl.
-Peter Breggin: Ordumuza ve gazilerimize birden fazla psikiyatrik ilaç ve kokteyl vermemiz affedilemez. Hiçbir faydası yok, çok büyük zarar veriyorlar.
-Douglas Kennedy: Peter Breggin, ordunun ve VA'nın psişik ilaç kokteylleri kullanmasının suç sınırında olduğunu söyleyen bir psikiyatrist.
-Peter Breggin: Artık aylar ya da yıllar boyunca birden fazla ilaca maruz kalmanın kronikleşmeye, sakatlığa yol açtığını biliyoruz…
-Douglas Kennedy: Ve bunun intihara ve kazara ölüme yol açtığını söylüyor. Hala 2005 ile 2011 yılları arasında ordu ve VA psikoaktif ilaçlarla harcama çılgınlığına devam etti. Reçeteler yüzde 682 oranında arttı. Bu askeri sözcünün savunduğu bir artış.
-Askeri Sözcü, ABD Donanması Tıbbi Birlikleri Yüzbaşı Michael Colston, MD: Bir antidepresan ilaç vermenin yanı sıra, bir süreliğine kaygıyı gidermeye yardımcı olan bir ilaç vermenin yanı sıra, kaygı ortadan kalktığında ancak depresyon hâlâ tam olarak geçmediğinde, başka bir ilaç kullanmayı düşünebilirsiniz..
-Douglas Kennedy: Ordu, reçete edildiği şekilde kullanıldığında ilaç kokteyllerinin kullanımının güvenli olduğunu söylüyor. Ne dersin?
-Stan White: Katılmıyorum. Birden fazla ilacın güvenli olduğunu söyleyen bildiğimiz bir araştırma yok.
-Douglas Kennedy: Ne yazık ki oğlunun psikolojik ilaç deneyleri dediği şey için kobay olduğunu söylüyor.

Charleston, Batı Virginia'da, Douglas Kennedy, Fox News.. Douglas Kennedy, 'antidepresan ilaçlarını ergen intiharı ve şiddetiyle ilişkilendiren' ilk ulusal muhabirdi; bu durum, sonunda Gıda ve İlaç İdaresi'nin kara kutu uyarılarıyla sonuçlanan hükümet duruşmalarına yol açtı. Son zamanlarda, 'ölümcül hastalara sahte kanser ilaçları satan bir İnternet dolandırıcılığını' açığa çıkardı ve daha sonra bu konuda Web sitesinin sahibi hakkında suç duyurusunda bulunuldu. Daha önce New York Post'ta suç muhabiri olarak çalışıyordu ve Queens'teki çifte cinayeti polislerin önünde bir ceset bularak çözdü. Douglas Kennedy hakkında daha fazla bilgiyi burada bulabilirsiniz." (1045)

10) FOX Özel Raporu: Amerikan Askerine İlaç Kullanımı - Bölüm İki (FOX Special Report: Drugging the American Soldier—Part Two).. "FOX Özel Raporu: Amerikan Askerine İlaç Kullanımı - Askere güçlü antipsikotikler reçete ediliyor..

- Haber sunucusu: İlk zarar verme kavramı çağlar boyunca tıbbın temelini oluşturmuştur. Ancak şimdi, ülkenin savaş kahramanlarıyla ilgilenen doktorların ve diğerlerinin aslında yarardan çok zarar getirebileceğini öğreniyoruz. Muhabir Douglas Kennedy, gazilerin ve çok fazla ilacın toksik bileşimini incelemeye devam ediyor.
-Douglas Kennedy: Eski Donanma Sıhhiyecisi Kelli Grese, Gaziler İşleri Bakanlığı'ndan bir doktorun kendisine reçete ettiği ilacı ilk kez 2009 yılında aşırı dozda almıştı. Kız kardeşi Darla, sorunun bariz göründüğünü söylüyor. Size göre VA doktorları çok fazla ilaç için çok fazla reçete yazıyordu.
-Darla: Kesinlikle. Yüzlerce hap dağıtıyorlar.
-Douglas Kennedy: Kelli'nin kokteylinde Adderall, Klonopin ve Seroquel'in yanı sıra en az 15 güçlü psikiyatrik ilaç daha vardı. Darla, kız kardeşinin bağımlı olduğunu ve zihinsel durumunun açıkça kötüleştiğini söylüyor. Onun VA doktorlarına gittin…
-Darla: Yaptım.
-Douglas Kennedy: Ve onlara tüm bu ilaçları yazmayı bırakmalarını söyledin.
-Darla: Bunu yaptım ve aslında 2000 yılında bir noktada, davetsizce Genelkurmay Başkanı'nın ofisine girdim ve doktorlarının ilaç yazmasını durdurması için ona yalvardım.
-Douglas Kennedy: Ancak doktorlar Darla'yı dinlemedi ve 2010 yılında Kelli aşırı dozdan öldü. Midesi artık VA ve ordu tarafından Gıda ve İlaç İdaresi tarafından onaylanmayan kullanımlar için giderek daha fazla kullanılan ilaçlarla dolu. Örneğin VA doktorları, onaylanmamış uykusuzluk semptomu için ona Seroquel verdiler ve Adderall'ın yalnızca Kelli'de olmayan bir durum olan dikkat eksikliği bozukluğunu tedavi etmek için onaylandı.
-Robert Haddad: Özellikle Kelli örneğinde yan etkiler yıkıcıydı…
-Douglas Kennedy: Robert Haddad, Darla'nın VA'ya hatalı ölüm davasında başarılı bir şekilde dava açan avukatıdır.
-Robert Haddad: Her gün binlerce ilaç asla kullanılmaması gereken (/amaçlanan) amaçlarla dağıtılıyor ve gaziler üzerinde yıkıcı etkiler yaratıyor.
-Douglas Kennedy: VA, Kelli'nin davası hakkında doğrudan yorum yapmayı reddetti, ancak mahkeme belgelerinde Darla ile yapılan parasal anlaşmanın "Amerika Birleşik Devletleri açısından bir sorumluluk veya hata kabulü" olmadığı iddia ediliyor. VA kız kardeşinizin ölümünün VA doktorlarının hatası olmadığını söylüyor.
-Darla: Evet... onlar yapar.
-Douglas Kennedy: Sen ne diyorsun?
-Darla: Bu beni çileden çıkarıyor, diyorum. Onun ölümünün kaçınılmaz olduğunu ve hiçbir insan beyninin ona verdikleri kimyasallara dayanamayacağını düşünüyorum.
-Douglas Kennedy: VA'nın, askerlerin görevlerini tamamladıklarında 'karşılaştıkları sorunları maskelemek için etiket dışı ilaç kullandığını' söylüyor.

Virginia Beach, Virginia'da, Douglas Kennedy, Fox News.. Douglas Kennedy, 'antidepresan ilaçlarını ergen intiharı ve şiddetiyle ilişkilendiren' ilk ulusal muhabirdi ve sonuçta Gıda ve İlaç İdaresi'nin kara kutu uyarılarıyla sonuçlanan hükümet duruşmalarına yol açtı. Son zamanlarda,  'ölümcül hastalara sahte kanser ilaçları satan bir İnternet dolandırıcılığını' açığa çıkardı ve daha sonra bu konuda Web sitesinin sahibi hakkında suç duyurusunda bulunuldu. Daha önce New York Post'ta suç muhabiri olarak çalışıyordu ve Queens'teki çifte cinayeti polislerin önünde bir ceset bularak çözdü. Douglas Kennedy hakkında daha fazla bilgiyi burada bulabilirsiniz. Amerikan Askerinin İlaç Kullanımı - Ordunun Güçlü Psikolojik İlaçlara Güvenmesi serisinin 1. Bölümünü izlemek için buraya tıklayın" (1046)

 "Bu psikiyatrik ilaçların çoğundan kurtulmaya çalışmak korkunç olabilir ve çoğu zaman hastalar bunlardan kurtulamaz.. Psikiyatrik ilaç kullanan bu kadar çok askeriniz olduğunda, kronik akıl hastaları üretiyorsunuz." - Dr. Peter Breggin..   (1047)

11) FOX Özel Raporu: Amerikan Askerine İlaç Kullanımı - Bölüm Üç (FOX Special Report: Drugging the American Soldier—Part Three).. "FOX Özel Raporu: Amerikan Askerine İlaç Kullanımı Gazilere yönelik ilaç tedavileri yarardan çok zarar veriyor..

-Chris Wallace: Bu gece, savaştan sonra ülkelerine dönen gazilerin, yarardan çok zarar verme potansiyeli olan ilaçlarla nasıl tedavi edildiğine bakmaya devam edeceğiz. Muhabir Douglas Kennedy, hayatta olduğu için şanslı olduğu söylenen bir gazilerin hikayesini anlatıyor.
-Douglas Kennedy: Seroquel, Klonopin ve Depakote'yi aynı anda alıyordunuz.
-Charles Perkins: Evet.
-Douglas Kennedy: Sonuç neydi?
-Charles Perkins: Tabii ki yaklaşık 100 kilo aldım, şimdi şeker hastasıyım; Bana şeker hastalığı teşhisi konuldu.
-Douglas Kennedy: Kasım 2004'te Charles Perkins Irak'tan döndü ve birçok gazi gibi o da Travma Sonrası Stres Bozukluğunu tedavi etmesi için hemen Gaziler İşleri Bakanlığı'ndan bir psikiyatriste gönderildi. Bir yıl boyunca 13 farklı VA psikiyatristiyle görüştünüz ve bunların çoğu size farklı teşhisler koydu.
-Charles Perkins: Evet, doktordan doktora gitmek çok zordu.
-Douglas Kennedy: Ve çoğu ona giderek daha fazla reçete veriyor. Aslında Perkins'in elinde 25 farklı ilaç için 25 farklı reçete vardı ve bunların hepsi VA doktorları tarafından yazılmıştı. Sonunda kendi doktoruna gittin ve o sana 'hayatta kaldığın için şanslı olduğunu' söyledi.
-Charles Perkins: Zehir kokteyli içtiğimi söyledi.
-Douglas Kennedy: Ve Perkins, ordudan ve VA'dan ruh halini değiştiren ilaçlar alma konusunda yalnız değil. Aslında, son on yılda ordu ve VA, kadın ve erkeklerini anti-anksiyete ve antipsikotik ilaçlarla tedavi etmek için 2 milyar dolardan fazla para harcadı. Bu sözcünün savunduğu çok büyük bir harcama.

Yüzbaşı Michael Colston, ABD Donanması Tıp Şirketi: 'Son on yılda, bakıma erişimi artırırken bu bakımı alma konusundaki damgalanmayı azaltmada büyük ilerlemeler kaydettik.'

-Douglas Kennedy: Psikiyatrist Peter Breggin, bu duruşun şefkatli göründüğünü ancak gerçekte sorumsuz olduğunu söylüyor.
-Peter Breggin: Psikiyatrik ilaç kullanan bu kadar çok askeriniz olduğunda, kronik akıl hastaları üretiyorsunuz.
-Douglas Kennedy: Breggin, 'çoğu psikolojik ilacın beyin kimyasını değiştirdiğini' ve bunun da çoğu zaman 'ömür boyu bağımlılık yarattığını' söylüyor.
-Peter Breggin: Bu psikiyatrik ilaçların çoğundan kurtulmaya çalışmak korkunç olabilir ve çoğu zaman hastalar bunlardan kurtulamaz.
-Douglas Kennedy: Pek çok doktor, 'bu ilaçlara bir kez başladığınızda kurtulmanın neredeyse imkansız olduğunu' söylüyor. Bu sizin için ne anlama geliyor?
-Charles Perkins: İlaçları bırakırsam kabus görmeye, uykusuz geceler yaşamaya başlıyorum.
-Douglas Kennedy: Henüz 37 yaşında ama hayatının geri kalanında psikolojik ilaçlar kullanacağını biliyor, bunun da VA bakıcılarına güvenmenin bir sonucu olduğunu söylüyor.

Charleston, Batı Virginia'da, Douglas Kennedy, Fox News.. Douglas Kennedy, 'antidepresan ilaçlarını ergen intiharı ve şiddetiyle ilişkilendiren' ilk ulusal muhabirdi; bu durum, sonunda Gıda ve İlaç İdaresi'nin kara kutu uyarılarıyla sonuçlanan hükümet duruşmalarına yol açtı. Son zamanlarda, 'ölümcül hastalara sahte kanser ilaçları satan bir İnternet dolandırıcılığını' açığa çıkardı ve daha sonra bu konuda Web sitesinin sahibi hakkında suç duyurusunda bulunuldu. Daha önce New York Post'ta suç muhabiri olarak çalışıyordu ve Queens'teki çifte cinayeti polislerin önünde bir ceset bularak çözdü. Douglas Kennedy hakkında daha fazla bilgiyi burada bulabilirsiniz." (1047)

C) DELİLİĞİN PAZARLANMASI.. HEPİMİZ DELİ MİYİZ? ( The Marketing of Madness.. Are We All Insane?)

1) Deliliğin Pazarlaması.. Hepimiz Deli miyiz? ( The Marketing of Madness.. Are We All Insane?).. Psikotropik ilaç kullanımı büyük bir iştir. Bu, psikiyatri ile ilaç şirketleri arasındaki, psikotrop ilaçlarda 80 milyar dolarlık bir endüstri yaratan yüksek gelirli ortaklığın hikayesidir. Ama görünüş aldatıcıdırPsikiyatristlerin teşhisleri ne kadar geçerli ve ilaçları ne kadar güvenli? Kurumsal görünümün derinliklerine inen bu üç bölümlük belgesel, tehlikeli ve çoğu zaman ölümcül bir satış kampanyasını gizleyen kurnaz pazarlama planlarının ve bilimsel aldatmacanın ardındaki gerçeği açığa çıkarıyor. Psikiyatristler bize 'istenmeyen davranışları düzeltmenin yolunun bir hapla beyin kimyasını değiştirmek olduğunu' söylüyor. Ancak insülin gibi ana akım tıbbi ilaçlardan farklı olarak, psikotrop ilaçların düzeltilebilecek ölçülebilir bir hedef hastalığı yoktur ve vücudun sorunsuz bir şekilde çalışması için ihtiyaç duyduğu kimyasal süreçlerin çok hassas dengesini bozabilir. Bununla birlikte, psikiyatristler ve ilaç şirketleri bu ilaçları, devasa ve kazançlı bir pazar alanı yaratmak için kullandılar. Ve bunu giderek daha fazla istenmeyen davranışı psikiyatrik ilaç tedavisi gerektiren "tıbbi bozukluklar (medical disorders)" olarak adlandırarak yaptılar. Peki bunlara gerçekten hastalık mı denilmeli? Yani soru şu: 'Hedef hastalığıbilinen iyileştirici gücü ve uzun ve kapsamlı bir yan etki listesi olmayan psikotrop ilaçlar, nasıl her türlü psikolojik sıkıntı için başvurulan tedavi haline geldi?' Peki bu ilaçları benimseyen psikiyatristler, nasıl oldu da zihinsel tedavi alanına hakim oldular?

Bölümler; "Tanıtım (Introduction); Psikotrop İlaçlar—Hikaye (Psychotropic Drugs—The story); Hepsi lehinde evet de — Psikiyatrinin teşhis el kitabı (All in Favor Say Aye —Psychiatry’s diagnostic manual); Hastalık Tacirliği—İyi (huylu) endişeliye hastalık satışı (Disease Mongering— Selling sickness to the worried well); Deneme üzerinde Psikotropikler (Psychotropics on Trial); Bekçi Köpeği—Eylemde Eksik (Watchdog —Missing in Action); MD'lere (doktorlara) Pazarlama — Kolay Satış (Marketing to MDs —The Easy Sell); Psikotropikler ve Medya—Wall Street'te Yapılan Bir Evlilik (Psychotropics and the Media —A Marriage Made on Wall Street); Kitlelere Pazarlama — Geldiğini hiç görmedi (Marketing to the Masses —Never saw it coming); Kitlesel Pazarlama — Yıllık kontrol zamanın (Mass Marketing —Time for your annual checkup); Doktorum Bana Hiç Söylemedi —Psikotropiklerin gerçekte yaptığı şey (My Doctor Never Told Me —What psychotropics really do)Davranışsal Bağımlılık ve Fiziksel Bağımlılık — Psikiyatri hastalık yaratıyor (Addiction and Dependency —Psychiatry creating disease); Parçaları Toplamak—Ne yapmalısınız? (Picking up the Pieces—What you should do)" (1048)

2) Psikotrop İlaçlar—Hikaye (Psychotropic Drugs—The story).. Psikiyatristler psikotrop ilaçlar alanında büyük ilerlemelerin yaşandığını iddia ediyorlar. Peki beyin kimyasallarının bu geçit töreni iddia ettikleri "bilimsel atılımlar" mı? Sigmund Freud'un ilk ilaç pazarlama çabaları, Avrupa çapında büyük bir kokain salgınının yaratılmasına yardımcı oldu. Psikiyatristler daha sonra amfetaminlere yöneldiler; ta ki bu ilaçların sadece etkisiz değil aynı zamanda son derece toksik ve bağımlılık yapıcı olduğu keşfedilene kadar. Yıllar sonra dünyaya “antidepresan” ilaçların aslında ruh halini seç (choose your mood) toplumuna yönelik “yaşam tarzı ilaçları” olduğu söylendi. Ancak on yıl içinde, şiddet ve intihar gibi yan etkilerin şaşırtıcı ayrıntıları artık göz ardı edilemezdi; yalnızca Prozac'ta tahminen 3,9 milyon yan etki görüldü. Bugün aynı döngü, "mucize ilaçlar" olarak tanıtılan yeni kimyasal tedavilere ilişkin nefes kesen haberlerle devam ediyor. Geriye iki soru kalıyor: Psikiyatriyi destekleyen bilim nerede? Peki halk, daha ne kadar boş umutlara, abartılara ve apaçık yalanlara inanmaya devam edecek?" (1049)

3) Hepsi lehinde evet de — Psikiyatrinin teşhis el kitabı (All in Favor Say Aye —Psychiatry’s diagnostic manual)..  Zihinsel sorunların varlığını veya yokluğunu gösteren herhangi bir bilimsel laboratuvar testi olmadan, psikiyatrinin teşhis sistemi nasıl çalışıyor ve nasıl bu kadar yaygın hale geldi? Psikiyatristler, 1952'de Ruhsal Bozuklukların Tanısal ve İstatistiksel El Kitabı (Diagnostic and Statistical Manual of Mental Disorders)'nı (DSM "Diagnostic and Statistical Manual") yayınladılar ve standart bilimsel prosedüre değil, psikiyatristler tarafından gönderilen oylara dayanarak "akıl hastalıkları" olarak adlandırılan 112 listeyi yayınladılar. DSM'nin her yeni basımıyla birlikte teşhisler yalnızca sayıca artmakla kalmadı, aynı zamanda daha geniş bir ağ oluşturdu ve artık tüm nüfus kesimlerini kapsıyor. Sonuç olarak yaklaşık bir milyon çocuğa bipolar tanısı konuluyor. 2007 yılında yarım milyon çocuk ve genç en az bir antipsikotik reçetesi aldı. Başlangıçta yalnızca en ciddi zihinsel sorunları olan kişiler için tasarlanan güçlü kimyasallar olan antipsikotik ilaçlar artık 22,8 milyar dolarlık bir sektör. Ancak ortalama bir kişi, psikiyatrik tanıların tıbbi değil, sadece 'oylanarak kabul edilen davranışlar' olduğunun tamamen farkında değildir. Bu da bizi bir sonraki sorumuza götürüyor: 'Psikiyatristler bu "bozuklukları (disorders)" nasıl ele alıyor ve insanları bu hastalıklara sahip olduklarına nasıl inandırıyorlar?" (1050)

  "Hastalık Tacirliği : "Esasen sağlıklı insanları hasta olduklarına veya hafif hasta insanları çok hasta olduklarına ikna etme eylemidir." Psikiyatristler, ilaç şirketleri ve dünya çapındaki reklam yöneticileri bunu biliyor.." (1051)

4) Hastalık Tacirliği —İyi (huylu) endişeliye hastalık satışı (Disease Mongering— Selling sickness to the worried well)..  Hastalık Tacirliği (isim "noun"): "Esasen sağlıklı insanları hasta olduklarına veya hafif hasta insanları çok hasta olduklarına ikna etme eylemidir." Psikiyatristler bunu biliyor. İlaç şirketleri bunu biliyor. Dünya çapındaki reklam yöneticileri de biliyor. Hastalık Tacirliğisıradan yaşam durumlarını, psikiyatrik hastalık durumlarına dönüştüren ve her kesimden insanın en son "zihinsel hastalık (mental illness)" konusunda endişelenmesini ve bir hap talep etmesini sağlayan oldukça başarılı bir stratejidir. Ve bir pazarlama gurusuna göre, "Hiçbir terapötik kategori, hastalığın nadiren ölçülebilir fiziksel semptomlara dayandığı ve bu nedenle kavramsal tanımlamaya açık olduğu kaygı ve depresyon alanından daha fazla durum markalamasını kabul etmemiştir." Ve işe yarıyor. Psikiyatristler ve ilaç şirketleri, her dakika 150.000 dolardan fazla gelir elde eden kazançlı bir pazar nişi oluşturdular. Ancak hastalık tacirliği kampanyaları yaygın akıl hastalığı yanılsamasını yaratırken, psikiyatristlerin bunu tedavi etmek için reçete ettiği ilaçlar ne kadar güvenli?"" (1051)

5) Denemede üzerinde Psikotropikler (Psychotropics on Trial)..  Modern psikiyatride psikotropik ilaçlar tercih edilen silahlar haline geldi. Peki bunlar bize inandırıldığı kadar güvenli mi? Aslında, psikiyatristler ve ilaç şirketlerinin psikotropik ilaç güvenliği iddiaları gerçeklerden çok uzak. Öncelikle, ilaç güvenliği testleri çoğunlukla ilaç şirketleri tarafından yapılır, hükümet kurumları veya bağımsız laboratuvarlar tarafından değil; bu da açık bir çıkar çatışması yaratır. Psikiyatristlerin de gelişmeyi nesnel olarak ölçen bilimsel laboratuvar testleri yoktur, bu da araştırmacılara ilaç denemelerinin sonuçlarınıilaç şirketinin lehine çarpıtmaları için birçok fırsat tanır. Ve olumsuz bulguları önlemek veya olumluyu vurgulamak için 'denemeleri önyargılı' hale getirmenin birçok yolu vardır. Bir ilaç uzmanının özetlediği gibi, "İddia edilen araştırma bulgularının çoğunun yanlış olduğu kanıtlanabilir.Sonuç? O zamandan beri psikotropik ilaçlarla ilişkili çok sayıda olumsuz etki keşfedildi, bunlara cinayet ve intihar da dahil. Psikotropik ilaçların testlerinde bu düzeyde bir yolsuzluk hakimken, insanın aklına şu soru geliyor: 'Korumamız emanet edilenler nerede?'" (1052)

6) Bekçi Köpeği —Eylemde Eksik (Watchdog —Missing in Action)..  Peki neden bu kadar çok tehlikeli psikotropik ilaca piyasada izin veriliyor? Bunun bir nedeni, psikotropik ilaç onayı öneren panellerin uzun süredir ilaç şirketleriyle mali bağları olan psikiyatristlerle dolu olduğu hükümet, akademi ve ilaç endüstrisi arasındaki döner kapı olabilir. Bir diğeri ise, klinik denemelerin son aşamasının "pazarlama sonrası gözetim (post‑marketing surveillance)" olarak bir güvenlik işlevi görmesi yerine artık "pazarlama sonrası araştırma (post‑marketing research)" olarak yeniden düzenlenmesi ve psikotropik ilaçları ek psikiyatrik bozukluklar için test etme aracı olarak yeniden kullanılması olabilir. İlaç şirketlerinin çoğu, işletmenin normunun üç katı kar marjından yararlanmaya devam etmesinin nedeni de budur. Aslında, Fortune 500'deki ilk on ilaç şirketinin toplam karı, diğer 490 işletmenin toplam karını aştı. Ve bu kadar çok para söz konusu olduğunda, hissedarlara yatırım yaptıkları şirketlerin ilaçları hakkında, asla gerçeğin söylenmemesi şaşırtıcı değildir. Ancak ilaç onaylandıktan sonrabir sonraki zorluk şudur: İlaç şirketinin kendi denemeleri durumun böyle olmadığını kanıtladığında, reçete yazan hekimleri bu ilaçların gerçekten güvenli, etkili ve çok az yan etkiye sahip olduğuna nasıl ikna edebilirsiniz?" (1053)

7) MD'lere (doktorlara) Pazarlama — Kolay Satış (Marketing to MDs —The Easy Sell)..  Psikiyatristler ve ilaç şirketleri, milyonlarca tıp doktorunu 'güçlü psikoaktif ilaçlarını' yüz milyon kişiye reçete etmeye nasıl ikna ettiler? Hekimleri eğitmek tıp konferanslarında başlar; bu konferanslar sıklıkla ilaç şirketleri tarafından ödenir. Saygın dergiler ayrıca ilaç şirketlerinin hayalet yazarları tarafından yazılan ve isimlerini yazdırmak için, bir şekilde para alan tanınmış psikiyatristlere atfedilen sahte çalışmaları yayınlar. İlaç endüstrisi artık reçeteleri artırmak için doktorlara yılda 22 milyar dolar pazarlama yapıyor; bu da pazarlama bütçesinin şaşırtıcı bir şekilde %90'ını oluşturuyor. Sonuç olarak, dünya çapındaki tıp uzmanları, alandaki "uzmanlar" olan psikiyatristler tarafından güvenli ve gerekli olduklarına dair güvence verilerek psikotropik ilaçlar dağıtıyor. Ancak psikiyatristler ve ilaç şirketleri, doktorlara tanıtım yapmanın yeterli olmadığını erken fark ettiler. Hedef demografilerine -son kullanıcıya- nasıl ulaşabilir ve onları bu ilaçları talep etmeleri için doktor muayenehanelerine nasıl çekebilirlerdi?" (1054)

8) Psikotropikler ve Medya—Wall Street'te Yapılan Bir Evlilik
 (Psychotropics and the Media —A Marriage Made on Wall Street).. 1997'de ilaç şirketlerinin lobicileri, ABD Kongresi'ne Amerikan televizyonlarında psikotropik ilaçların reklamına izin vermesi için baskı yaptı. Ve bu, 1996'da yıllık 595 milyon dolardan bugün 4,7 milyar dolara fırlayan bir reklam seline kapılarını açtı, neredeyse %700'lük bir artış. Amerika Birleşik Devletleri'nde televizyondaki ilaç reklamları, ilaç endüstrisinin 'Doğrudan Tüketiciye' reklam bütçesinin yüzde elli beşini oluşturuyor. Bu nedenle, medya şirketlerinin 'kendilerini besleyen eli ısırmaktan nefret etmeleri' şaşırtıcı değil. Psikiyatristler ve ilaç şirketleri, tek bir amansız mesajı yaymak için etkileyebilecekleri her iletişim kanalını bu şekilde kullanabildiler: "Hastasınız, cevabımız var ve doktorunuza sorun." Ancak yalnızca medya kampanyalarıyla yetinmiyorlar. Bu yüzden bir sonraki stratejileri şu: 'Gizli bir etki olarak kalırken daha fazla insanı psikotropik ilaçlar almaya nasıl ikna edersiniz?'" (1055)

9) Kitlelere Pazarlama — Geldiğini hiç görmedi (Marketing to the Masses —Never saw it coming).. Ne aradığınızı biliyorsanız, hemen hemen her yerde gizli ilaç pazarlama kampanyaları bulacaksınız. Bu kampanyaların çoğu, psikiyatristler tarafından işletilen ancak şefkatli hasta destek grupları gibi görünen endüstri tarafından finanse edilen ön gruplardan geliyor. Tüm bu programların arasında en başarılı olanlardan biri, yardımsever görünen ruh sağlığı tarama kampanyasıdırüzüntü, gerginlik ve ara sıra yalnızlık gibi yaygın yaşam durumlarını teşhis etmek için geniş tabanlı psikiyatrik tarama anketleri kullanır. GençTarama (TeenScreen) gibi programlar, "intiharı önleme" kisvesi altında, gençleri hedef alır. Ancak istatistikler, 'gençlerde intihar salgını olmadığını' gösteriyor. Bunun yerine, son on yılda gençlerde intihar aslında %25 oranında azaldı. Daha da önemlisi, katılımcıların 'tarama programından sonra intiharı, programdan önce olduğundan daha fazla bir soruna çözüm olarak görme olasılıkları' daha yüksektir. Şimdiye kadar, tarama kampanyaları katılmaya istekli olanlarla sınırlıydı. 'Peki ya taramalar artık gönüllü değilse?' " (1056)

10) Kitlesel Pazarlama — Yıllık kontrol zamanı (Mass Marketing —Time for your annual checkup).. Psikiyatristler, evrensel ruh sağlığı taramasının herkes için faydalı olacağı konusunda ısrar ediyorlar. Bugün, hayalleri gerçek oluyor ve Ruh Sağlığı Üzerine Yeni Özgürlük Komisyonu olarak bilinen başkanlık danışma grubu, Amerikan toplumunun önemli kesimlerini ruhsal hastalık belirtileri açısından taramak için planlar ortaya koyuyor. Ancak birçokları için ruh sağlığı taraması hayatın bir gerçeği. Evlat edinilmiş çocuklar, rutin olarak tarandı (screened) ve ilaçlandı (drugged). Üniformalı erkeklerimiz ve kadınlarımız da öyle. Ve hamile kadınları ve dolayısıyla doğmamış çocuklarını taramak ve muhtemelen ilaç için planlar zaten mevcut. Bu ilaçlamayı (/ilaç kullanımı -"drugging") uygulamak için, on bir farklı ilaç şirketinin finanse ettiği psikiyatristler ve araştırmacılar, ruhsal sorunları olan hastalar için en son ve en pahalı psikiyatrik ilaçları gerektiren adım adım bir akış şeması oluşturdular ve bu işe yaramazsa, elektroşok tedavisi. Tüm bunlar yerine getirildiğinde, teşhis konulduktan ve psikotropik ilaçlama (/ilaç kullanım -"drugging") makinesine teslim edildikten sonra hastalara ne olacak?" (1057)

11) Doktorum Bana Hiç Söylemedi —Psikotropiklerin gerçekte yaptığı şey (My Doctor Never Told Me —What psychotropics really do).. Psikotropik ilaçlar psikiyatristler ve ilaç şirketleri tarafından "güvenli ve etkili" olarak satılsa da, tüketiciler tarafından bildirilen olumsuz yan etkilerde endişe verici bir artış görüyoruz. Çocuklarda obezite, kalp hastalığı ve diyabet görüyoruz. Hamile kadınlarda ciddi doğum kusurları riskinin neredeyse üç katına çıktığı görülüyor. Yaşlı vatandaşlarda ise yaşam süresinin ciddi şekilde kısaldığı görülüyor. Belki de en ciddisi, intihar da dahil olmak üzere şiddet içeren davranış riskinin önemli olmasıdır. Bir kez antidepresan alındığında, intihar oranı her 100.000 kişide 11'den 718'e çıkıyor; 65 kattan fazla. Psikotropiklerin kısa vadeli yan etkileri sizi etkilemese bile, uzun vadeli etkilerinin etki edeceğine dair bolca kanıt var. Psikotropik ilaçları almayı düşünen herkesin ciddi bir duraksamaya neden olması gereken gerçek uzun ve kısa vadeli yan etki olasılığı. Peki ya ne kadar uğraşırlarsa uğraşsınlar bırakamayanlar ne olacak?" (1058)

NOT; İngilizce'de "Bağımlılık" kelimesinin anlamı çok farklı olabiliyor. Örneğin; "Fiziksel (f)Bağımlılık (dependence), vücut fiziksel olarak bir ilaca bağımlı olduğunda ortaya çıkar. Davranışsal (d)Bağımlılık (addiction) davranış değişikliklerini içerir. (d)Bağımlılığı (addiction) olan bir kişi, kendisine zarar verse bile madde kullanmamakta veya ödüllendirici faaliyetlerde bulunmamakta zorluk çeker." (1101) Daha farklı anlamları da olabilir..(Daha fazla bilgi için sözlük kısmına bakınız)   Dünya genelinde birçok hekim bağımlılık konusunda "yanlış teşhis"lerde bulunabiliyor.. Buradaki bağımlılık bilgileri de (yani bağımlılığın davranışsal ve fiziksel bağımlılık olma durumları da) tam doğru olmayabilir, doğrusunu hekimlerin ve diğer ilgili vatandaşların, kendileri araştırarak bulmaları gerekebilir.. Buradaki bilgi aşağıda 2 farklı "bağımlılık" kelimelerini iyi anlayabilmek için örnek olsun diye verilmiştir..

12) Davranışsal (d)Bağımlılık (addiction) ve Fiziksel (f)Bağımlılık (dependecy) - Psikiyatri hastalık yaratıyor (Addiction and Dependency - Psychiatry creating disease).. Psikiyatristler ve ilaç şirketleri psikotropik ilaçların çoğu yan etkisini gönülsüzce kabul etseler de, neredeyse hiç bahsetmedikleri bir şey daha vardır;(d)bağımlılık (addiction). Çoğu insan (d)bağımlılığı (addiction)'belirli bir maddeye karşı, kontrol edilemeyen psikolojik veya fiziksel bir ihtiyaç' olarak düşünür. Ancak psikiyatristler öyle düşünmüyor. Onlar buna "(f)bağımlılık (dependence)" diyor. Olguya ne ad verirseniz verin, 'insanların büyük bir yüzdesi, psikotropik ilaçları bırakmaya çalışırken korkunç yoksunluk reaksiyonları' yaşar. Daha kötüsü, uyarıcılar gibi (d)bağımlılık (addictive) yapan psikotropikler, okul bahçelerinde çocuklara bile satılır. Ve bunların eroin ve kokain gibi ilaçlara daha da fazla (d)bağımlılığa (addictionyol açtığı bilinmektedir. Ve yine de psikiyatristler bize psikotropik ilaçların insanları delirmekten korumanın ve zihinsel sıkıntıyı hafifletmenin tek yolu olduğunu söylüyor. Ancak durum gerçekten böyle mi? Yoksa psikiyatrinin kırdığı ve yerine getirmediği tüm vaatleri yerine getirebilecek -etkili, ucuz ve ilaç- içermeyen başka seçenekler var mı?" (1059)

13) Parçaları Toplamak—Ne yapmalısınız? (Picking up the Pieces—What you should do).. Uzun ve iyi belgelenmiş bir başarısızlık geçmişine sahip olan psikiyatristler ve ilaçları, hükümetin güvenlik uyarıları, mevzuat ve on binlerce dava tarafından saldırı altında. Psikiyatristler bile "zihinsel hastalığa hiçbir cevapları olmadığını" kabul ediyorlar. Ancak aslında yüzlerce uygulanabilir seçenek var ve bunlar yalnızca psikiyatristlerin etkisi ve ilaç şirketlerinin para gücü nedeniyle az biliniyor. Ve bu seçenekler en büyük zihinsel karmaşa içinde olanlara bile yardımcı olabilir. İlginçtir ki, çoğu psikiyatrik sorunun altında keşfedilmemiş ve tedavi edilmemiş bir fiziksel hastalık yatar. Ve bu tedavi edildiğinde, "zihinsel sorun" da tedavi edilir. Ancak psikiyatristlerin ve ilaç şirketlerinin, tıbbi alanın geri kalanı üzerindeki güçlü etkisi nedeniyle, bu hastalara nadiren söylenir. Kendinizi ve sevdiklerinizi korumak için, 'tam ve doğru bir onay' konusunda ısrarcı olun: 'önerilen tedavinin, diğer tedavilerin ve hiçbir şey yapmamanın tüm risklerinin ve faydalarının bir muhasebesi..' " (1060)

NOT: Aşağıda "Making a Killing" ile ilgili bilgi hakkında.. "Killing" tek başına kullanıldığında, "öldürme(k), öldürücü" vb anlamında kullanılıyorken, sol yanına "make, made, making" gibi ifadeler eklendiğinde ("Making a Killing" gibi) bu, kısa yoldan "kazanç sağlama, başarı elde etmevurgun yapmak" vb gibi anlamlara dönüşebiliyor.. Tabii başka anlamları da olabilir. Sözlük kısmına bakınız ve/veya kendiniz araştırınız..

D) BİR VURGUN YAPMAK.. PSİKOTROPİK İLAÇ KULLANIMININ ANLATILMAMIŞ HİKAYESİ  (Making a Killing.. The Untold Story of Psychotropic Drugging)

"Psikiyatrik ilaçlar her gün onlarca insanı sakat bırakmanın yanı sıra her ay tahmini 3.000 kişiyi öldürüyor. Yine de aynı ilaçlar psikiyatrinin her yıl küresel olarak net üçte bir trilyon dolar (/ın üçde birini) kazanmasına yardımcı oluyor." (1061)

1) Bir Vurgun Yapmak.. Psikotropik ilaç kullanımının anlatılmamış hikayesi (Making a Killing.. The Untold Story of Psychotropic Drugging)
Psikotropik ilaçlar. Bu büyük paranın hikayesi -330 milyar dolarlık bir psikiyatri endüstrisini besleyen, tek bir tedavisi olmayan ilaçlar. İnsani açıdan maliyeti daha da büyük -bu ilaçlar artık her yıl tahmini 42.000 kişiyi öldürüyor. Ve ölüm sayısı artmaya devam ediyor. Avukatlar, ruh sağlığı uzmanları, kurbanların aileleri ve hayatta kalanların kendileriyle yapılan 175'ten fazla röportaj içeren bu sürükleyici belgesel, psikiyatrik ilaçların maskesini düşürüyor ve acımasız ama köklü bir para kazanma makinesini ifşa ediyor. Psikiyatristler, bir akıl hastalığı salgını olduğuna ve psikotropik (zihin değiştirici "mind-altering") ilaçların, çare olduğuna inanmanızı istiyor. Onlarca yıldır halkı, 'ilaçlarının, günlük yaşam sorunları için vazgeçilmez olduğuna' ikna etmek için çalışıyorlar. Ve yine de herhangi bir psikiyatriste sorun -bizim yaptığımız gibi- ve size zihinsel iyileşmeye dair hiçbir cevabı olmadığını itiraf edecektir. Ancak insanlara uyguladığı tedaviler -hiçbir bilim tarafından desteklenmeyen- toplumda tahribata yol açıyor. Psikiyatristin eylemleri kar amacıyla yapılıyor -başka hiçbir puta boyun eğmiyor. GERÇEK: "Psikiyatrik ilaçlar her gün onlarca insanı sakat bırakmanın yanı sıra her ay tahmini 3.000 kişiyi öldürüyor. Yine de aynı ilaçlar psikiyatrinin her yıl küresel olarak net üçte bir trilyon dolar (/ın üçde birini) kazanmasına yardımcı oluyor." (1061)

 "Psikiyatristlerin milyarlarca dolarlık psikiyatrik ilaç endüstrisine hizmet etmek için uydurduğu yüzlerce hayali bozukluktan hiç kimse muaf değil." (1062)

2) Psikiyatrinin İlaç Hamlesi (/baskısı) (Psychiatry’s Drug Push).. 1952'den beriRuhsal Bozuklukların Tanısal ve İstatistiksel El Kitabı "Diagnostic and Statistical Manual of Mental Disorders" (DSM "Diagnostic and Statistical Manual") -psikiyatrinin faturalama kutsal kitabı (/incili -"psychiatry’s billing bible")- 112 "ruhsal bozukluğu (mental disorders)" listeleyen küçük bir kitapçıktan, 374 bozukluğu listeleyen 886 sayfalık devasa bir cilde dönüştü. Psikiyatristler yalnızca bu kitap aracılığıyla teşhis koyabilir, ilaç verebilir ve hizmetler için fatura kesebilirler. Aslında, psikiyatri endüstrisi şu anda DSM'yi özel ve devlet sigorta paralarından 72 milyar doların üzerinde para toplamak için kullanıyor. Psikiyatristlerin milyarlarca dolarlık psikiyatrik ilaç endüstrisine hizmet etmek için uydurduğu yüzlerce hayali bozukluktan hiç kimse muaf değilGERÇEK: "İntihar eden Amerikalıların yaklaşık %50'sinin psikotropik ilaçlar kullandığı tahmin ediliyor." (1062)

  "Psikiyatristler, Zihinsel Bozuklukların Tanısal ve İstatistiksel El Kitabı'nı kullanarak, bugün Dünya'da yürüyen herkesi akıl hastası olarak etiketleyebilirler." (1063)

3) Hastalık Tacirliği (Disease Mongering).. Görünür bir akıl hastalığı seli etrafımızı sarıyor. Nereden geliyor? Psikiyatristler, Zihinsel Bozuklukların Tanısal ve İstatistiksel El Kitabı'nı kullanarak, bugün dünya'da yürüyen herkesi akıl hastası olarak etiketleyebilirler. Utangaçlık -ortak bir yaşam durumu- artık "Sosyal Kaygı Bozukluğu (Social Anxiety Disorder)" etiketi altında indeksleniyor. Psikiyatrik ilaç endüstrisi ne kadar büyürse büyüsün, psikiyatristler onu daha da büyütmek için yeni bozukluklar icat etmek için yoğun bir şekilde çalışıyorlar. Bu her hastalık için bir haptır ve halka ve hastalarapsikiyatrik ilaçların gerçekte ne kadar tehlikeli olduğu söylenmemektedir. GERÇEK: "1994'ten bu yana (Amerika Birleşik Devletleri'nde) çocuklarda bipolar tanısında %4000'lik bir artış olmuştur. Antipsikotik ilaç reçete edilen çocukların sayısı da beş kat artarak tahminen 2,5 milyona çıktı." (1063)

  "Hiçbir laboratuvar testi herhangi bir zihinsel bozukluğu doğrulamaz veya ölçmez. Ama büyük paralar tehlikede. Psikiyatrik ilaç araştırması oldukça subjektiftir ve manipülasyonla doludur." (1064)

4) Deney (The Experiment).. Teşhisi doğrulayacak herhangi bir bilimsel testin tamamen yokluğu, psikiyatristlerin tehlikeli ilaçlar üzerinde klinik araştırmalar yürütmesini engellemez. 'Hiçbir laboratuvar testi herhangi bir zihinsel bozukluğu doğrulamaz veya ölçmez. Ama büyük paralar tehlikede. Psikiyatrik ilaç araştırması oldukça subjektiftir ve manipülasyonla doludur.' Potansiyel olarak ölümcül yan etkileri olan psikotrop ilaçların, Gıda ve İlaç İdaresi (FDA) panelleri tarafından, hiçbir şeyden şüphelenmeyen halk tarafından ömür boyu kullanılmak üzere rutin olarak onaylanması, bu tür önyargılı araştırmalara dayanmaktadır. Ancak deneyler burada bitmiyor. Ek psikotropik ilaç denemeleri, DSM'de icat edilen bozukluklardan yararlanarak en masum olanları, yani -çocukları hedef alarak daha da fazla kar elde ediyor. GERÇEK: "Büyük miktarda paranın tehlikede olduğu bir ortamda, çocuklar üzerinde psikiyatrik deneyler yaygınlaşıyor, 323 çalışma tamamlanmış veya yapım aşamasındadır." (1064)

"Her yıl yazılan 300 milyondan fazla psikotrop ilaç reçetesi ile yüksek reçete yazan psikiyatristler, yeni pazarlar açtıkları için zengin bir şekilde ödüllendiriliyor." (1065)

5) Reçete yazanlara satış (Peddling to Prescribers).. Psikotrop ilaçlar yasal olarak reçetesiz satılamayacağından, ilaç şirketleri bu ilaçları reçete yazan arkadaşlarına tanıtmaları için psikiyatristleri işe alıyor. Ve bu onay mührüyle ilaç şirketleri milyarlar kazanıyor. Üst düzey bir akademik psikiyatrist aynı zamanda ilaç şirketlerinden yılda yarım milyon dolardan fazla para kazanabilir. Bu nedenle psikiyatristler, psikotrop ilaçları akademik çevrelerde ve meslektaşlarına coşkuyla tanıtıyor ve hiç katılmadıkları çalışmalara imza atıyorlar. Bunlar daha sonra yayınlanıyor. Psikiyatristlerin aralıksız teşviki sayesinde psikotrop ilaç reçetesi sadece psikiyatriye değil tüm tıp mesleğine nüfuz etmiştir. GERÇEK: "Her yıl yazılan 300 milyondan fazla psikotrop ilaç reçetesi ile yüksek reçete yazan psikiyatristler, yeni pazarlar açtıkları için zengin bir şekilde ödüllendiriliyor." (1065)

6) Kamuoyuna satış (Pitching to the Public).. Televizyonda psikotrop ilaçların reklamı olağanüstü derecede başarılı oldu. TV reklamlarına izin verildiğinden bu yana yalnızca ilk üç yılda satışlar yüzde iki yüz elli oranında fırladı. Brüt satışların rekor seviyelere ulaşmasıyla birlikte ilaç endüstrisi yalnızca TV reklamlarına yılda 2,9 milyar dolar harcıyor. "Hasta savunuculuk grupları (patient advocacy groups)" ve müdahaleci "değerlendirme araçları (assessment tools)" gibi hileler müşteri tabanına katkıda bulunur. Bugün ilaç şirketleri, reçeteli ilaçları pazarlamak için yılda 5,3 milyar dolardan fazla para harcıyor; bu da on yıl öncesine göre neredeyse dokuz kat daha fazla. Sonuç? Dünya çapında psikotrop ilaç satışları yılda 80 milyar dolara yükseldi. Ve bu arada psikiyatristler, yarattıkları büyük insanlık trajedisini bile bile görmezden geliyorlar. GERÇEK: "Sadece genç-tarama (teenscreen) programı şu anda 43 eyaletteki 500'den fazla Amerikan okulunda yüz binlerce okul çocuğunu zihinsel bozukluklar açısından tarıyor." (1066)

  "Psikiyatristler neden hangi advers ilaç reaksiyonlarıyla karşılaşabileceğinizi tahmin edemiyor? Çünkü hiçbiri ilaçlarının nasıl çalıştığını bilmiyor. Psikotrop ilaçlar, öldürme gücüne sahip kimyasal toksinler olarak giderek daha fazla açığa çıkıyor.", "Psikotrop ilaçlar artık her yıl tahminen 42.000 kişiyi öldürüyor." (1067)

7) "Yan" Etkiler (“Side” Effects).. 'Psikiyatristler neden hangi advers ilaç reaksiyonlarıyla karşılaşabileceğinizi tahmin edemiyor? Çünkü hiçbiri ilaçlarının nasıl çalıştığını bilmiyor. Psikotrop ilaçlaröldürme gücüne sahip kimyasal toksinler olarak giderek daha fazla açığa çıkıyor.' Psikiyatristler, ilaçlarının hayat kurtardığını iddia ediyor ancak kendi araştırmalarına göre psikotrop ilaçlar intihar riskini ikiye katlayabiliyor. Ayrıca uzun süreli kullanımın ömür boyu hasara yol açtığı kanıtlanmıştır; bu, psikiyatristler tarafından göz ardı edilen bir gerçektir. Ölümcül ve kazançlı oyunlarını toplumun derinliklerine yayarlarken, çocuklar en son ve en trajik kayıplar haline geldi. GERÇEK: "Psikotrop ilaçlar artık her yıl tahminen 42.000 kişiyi öldürüyor." (1067)

  "Psikiyatrik bozukluklar, gerçek anlamda tıbbi tedavi gerektiren hastalıklar değildir.. Psikotrop ilaçların, herhangi bir zihinsel sorunu çözdüğüne dair hiçbir bilimsel kanıt yoktur. Psikotrop ilaçlar, semptomları maskeler ve ciddi kısa ve uzun vadeli etkilere sahiptir.. Fiziksel bağımlılığa (dependency) ve Davranışsal bağımlılığa (addiction) neden olabilirler.. Çoğu ruhsal sorun, psikiyatrik değil, tıbbi tedavi gerektiren altta yatan fiziksel bir hastalıktan kaynaklanır.. Duygusal veya psikolojik sıkıntı ne kadar şiddetli olursa olsun, pek çok etkili seçenek psikotrop ilaçlara ihtiyaç duymaz.." (1068)

8) Gerçekleri Öğrenin (Get the Facts).. Psikiyatristler, ilaçlarının "güvenli ve etkili (safe and effective)" olduğuna inanmanız konusunda ısrar ediyorlar; çünkü onlar "akıl sağlığı uzmanları (mental health experts)" ve siz değilsiniz. Ancak her olay, onlara güvenmenin felaketle sonuçlanabileceğini kanıtlıyor. Halk nasıl daha eğitimli hale gelir? Bilgilendirilmiş onam alma haklarında ısrar ederek. Doktorlar, bilmeniz gereken gerçeklerin şunlar olduğunu söylüyor:

-Bir: Psikiyatrik bozukluklar, gerçek anlamda tıbbi tedavi gerektiren hastalıklar değildir.
-İki: Psikotrop ilaçların, herhangi bir zihinsel sorunu çözdüğüne dair hiçbir bilimsel kanıt yoktur.
-Üç: Psikotrop ilaçlar, semptomları maskeler ve ciddi kısa ve uzun vadeli etkilere sahiptir.
-Dört: Fiziksel bağımlılık (dependency) ve Davranışsal bağımlılığa (addiction) neden olabilirler.
-Beş: Çoğu ruhsal sorun, psikiyatrik değil, tıbbi tedavi gerektiren altta yatan fiziksel bir hastalıktan kaynaklanır.
-Altı: Duygusal veya psikolojik sıkıntı ne kadar şiddetli olursa olsun, pek çok etkili seçenek psikotrop ilaçlara ihtiyaç duymaz.

Nasıl ki modern psikiyatri son elli yılda dünyamıza nüfuz ettiyse, psikiyatrik ilaçlar da öyle. Ancak ilaç dışı seçeneklerin çoğu hastalara nadiren söylendiğinden, gerçek bilgilendirilmiş onam neredeyse hiçbir zaman verilmemektedir. Bu ilaç istismarını açığa çıkarmanın bir yolu var; şikayetleri ve advers psikiyatrik ilaç reaksiyonlarını ulusal ilaç düzenleme kurumuna bildirmek. Psikiyatrik ilaç tedavisinin dehşetinin gerçek boyutu ancak tüm bu tür olumsuz reaksiyonların raporlanmasıyla gün ışığına çıkacak.Psikiyatristler itiraf ediyor... ("Kimse bu psikiyatrik ilaçların nasıl etki ettiğini tam olarak bilmiyor." ; "Onlara her yan etkiyi anlatmıyorum çünkü çok fazla yan etki var." ; "Yıllarca testlerin kesinleştiğini düşündük ama bunların hiçbir değeri olmadığı ortaya çıktı." ; "Bunun doğru ilaç olup olmadığını asla bilemezsiniz." ; "Her şey deneme yanılmadır." ; "Birini tam iyileştiremezsiniz.") GERÇEK: "FDA, muhtemelen tüm olumsuz ilaç etkilerinin yalnızca %1-10'unun aslında hastalar veya doktorlar tarafından rapor edildiğini kabul etmektedir." (1068)

**DİĞER PSİKİYATRİK GERÇEKLER..

                                                             Psikiyatri: Bir ölüm endüstrisi  (Psychiatry : An industry of death) (Psikiyatrik bir protestodan..) Pics (1200)

"Ve en endişe verici olanı, bu psikiyatrik vahşetlerin II. Dünya Savaşı'nın sona ermesiyle sona ermemesi. Aslında, psikiyatrinin Nazi dönemindeki baskıcı eylemlerinin çoğu -kaçırma, zorla hapsetme (alıkoyma), zorla tedavi ve çocukların zorla alınması- bugün hala gerçekleşiyor ve CCHR'ye göre Amerika Birleşik Devletleri de dahil olmak üzere her medeni ülkede korkutucu derecede yaygın.." (1069)

"NAZİ DÖNEMİNDEKİ ÖLÜM KAMPANYALARININ ARKASINDAKİ GERÇEĞİ ORTAYA ÇIKARAN BELGESEL
Vatandaşlar İnsan Hakları Komisyonu (CCHR "Citizens Commission on Human Rights") tarafından yeni yayınlanan Korku Çağı: Psikiyatrinin Terör Saltanatı (The Age of Fear: Psychiatry’s Reign of Terror) adlı yeni bir belgesel, Nazi Almanyası'ndaki Üçüncü Reich döneminde Hitler ve yandaşlarının "yaşamaya layık olmayan" kişilere uyguladığı dehşetin ardındaki gizli psikiyatrik etkiyi çevreleyen şok edici yeni gerçekleri ortaya koyuyor.  Belgesel, tarihten bir ders niteliğinde: Holokost öncesi toplu cinayet programlarının ve bunları tasarlayan, organize eden ve yürüten psikiyatristlerin anlatılmamış hikayesi - kimin yaşayıp kimin öleceğine dair yargıya kadar.. Yaklaşık 300.000 zihinsel ve fiziksel engelli insan öldürüldü, 6.000 kişi de zorunlu kısırlaştırma operasyonları nedeniyle öldü.

  "Ve en endişe verici olanı, bu psikiyatrik vahşetlerin II. Dünya Savaşı'nın sona ermesiyle sona ermemesi. Aslında, psikiyatrinin Nazi dönemindeki baskıcı eylemlerinin çoğu -kaçırma, zorla hapsetme (alıkoyma), zorla tedavi ve çocukların zorla alınması- bugün hala gerçekleşiyor ve CCHR'ye göre Amerika Birleşik Devletleri de dahil olmak üzere her medeni ülkede korkutucu derecede yaygın.."

Filmde, Alman Psikiyatri ve Psikoterapi Derneği (DGPPN) başkanı Dr. Frank Schneider'in yakın zamanda meslektaşlarına "Ulusal Sosyalizm [Nazizm] döneminde psikiyatristler diğer insanlara karşı aşağılama gösterdiler" itirafında bulunduğu rahatsız edici görüntüler yer alıyor. Bakımını üstlendikleri hastalara ve ailelerine yalan söylediler ve onları kandırdılar.  Onları kısırlaştırmaya zorladılar, ölümlerini ayarladılar ve hatta cinayetleri kendileri işlediler. Ayrıca, genellikle 'çocuk ötanazisi' olarak adlandırılan şeyin bir parçası olarak 30'dan fazla psikiyatri ve pediatri hastanesinde fiziksel ve zihinsel engelli çocukları da katlediyorlardı."  Özenle araştırılmış ve çok sayıda arşiv görüntüsüyle dolu olan Korku Çağı, tarihteki bu utanç verici dönemin nasıl ortaya çıktığına dair kapsamlı bir zaman çizelgesi sunuyor ve en suçlu psikiyatristlerin savaştan sonra adaletten nasıl kaçabildiklerini, savaş sonrası Almanya'ya nasıl geri dönebildiklerini ve ırkçı ideolojilerini günümüzün modern psikiyatrisinin temel taşı haline nasıl getirdiklerini anlatıyor.  Korku Çağı öfke ve dehşet yaratmaya mahkumdur, ancak her şeyden önce izleyicileri 'psikiyatride tarihin, her zaman kendini tekrar ettiği' konusunda uyarıyor. (Korku Çağı: Psikiyatrinin Terör Saltanatı kitabından bir kesit izleyin. ) CCHR, 44 yıldır bağımsız olarak insan haklarına yönelik psikiyatrik ihlalleri araştırıyor ve ifşa ediyor. 1969 yılında Scientology Kilisesi ve merhum Psikiyatri Profesörü Dr.Thomas Szasz tarafından kurulmuş olup, ruh sağlığı alanında 150'den fazla reformun öncülüğünü yapmıştır. Daha fazla bilgi için lütfen media @ cchrint. org adresinden İnsan Hakları Vatandaş Komisyonu ile iletişime geçin veya 323 - 467 - 4242 numaralı telefonu arayın.." (1069)

   ""İntihar ve şiddet gibi ciddi advers ilaç reaksiyonları genellikle antidepresan başladıktan sonraki nispeten kısa sürede ortaya çıkıyor." -Dr.Peter Breggin (1080)

"Psikiyatrist Peter Breggin'in Donanma Tersanesi'ndeki saldırganın antidepresan trazodon almasına ilişkin açıklaması
"İntihar ve şiddet gibi ciddi advers ilaç reaksiyonları genellikle antidepresan başladıktan sonraki nispeten kısa sürede ortaya çıkıyor.".. Bu kısa analiz, Navy Yard'ın toplu katili Aaron Alexis'in antidepresan trazodon kullandığı bilgisine yanıt olarak sunulmaktadır. Alexis'e 23 Ağustos 2013 tarihinde Providence'daki Gaziler İdaresi (VA) kliniğinde uyku için trazodon tedavisine başlandığı ve 28 Ağustos'ta Washington DC'deki VA'da yeniden doldurulduğu bildirildi. Yirmi gün sonra, 16 Eylül'de şiddetli saldırılar gerçekleştirdi. İntihar ve şiddet gibi ciddi advers ilaç reaksiyonları tipik olarak antidepresana başlandıktan sonraki bu nispeten kısa sürede ortaya çıkar. Alexis gibi bilinen bir şiddet geçmişi olan bireylerin, antidepresan ilaçlara maruz kalmaları nedeniyle daha aşırı şiddete sürüklenme riski daha da yüksek. Antidepresanlar, daha sonra şiddete neden olacak veya şiddete katkıda bulunacak geniş bir yelpazede uyarıcı amfetamin benzeri olumsuz ilaç etkilerine neden olabilir. Trazodon için resmi FDA onaylı etiket, aşağıdaki uyarıcı etkileri listelemektedir: "kaygı, ajitasyon, panik atak, uykusuzluk, sinirlilik, düşmanlık, saldırganlık, dürtüsellik, akatizi (psikomotor huzursuzluk), hipomani ve mani." Yaygın olarak uyku hapı olarak kullanılmasına rağmen trazodon bazı hastalar için oldukça uyarıcı olabilir. Şiddete neden olma risk faktörleri olan anksiyete, sinirlilik, heyecan ve hipomaniye neden olma konusunda paroksetin (Paxil) ve sertralin (Zoloft) gibi diğer antidepresanlardan daha yüksek oranlarda rapor edilmiştir. Trazodon, Prozac (fluoksetin), Paxil ve Zoloft gibi SSRI'lar (seçici serotonin geri alım inhibitörleri "selective serotonin reuptake inhibitors") ile aynı şekilde serotoninin sinapstan uzaklaştırılmasını bloke eder; ve bu nedenle benzer tehlikeli etkilere sahiptir. FDA onaylı etiketinin arkasında bulunan trazodon ilaç kılavuzu, hastaların "agresif davranması, öfkeli veya şiddetli davranması" konusunda uyarıyor. Ayrıca trazodon alırken “Tehlikeli dürtülerle hareket etme” konusunda da uyarıda bulunuyor. Aaron Alexis'in hayatı hakkında yeni bilgilerin ortaya çıkmaya devam edeceği ve tıbbi kayıtlarına erişimimin olmadığı uyarısıyla, trazodon tartılmalı ve Alexis'in şiddet eğilimlerini kötüleştirmeye ve onu ölümcül bir öfkeye sürüklemeye olası olmasa da olası bir neden veya katkıda bulunan bir faktör olarak değerlendirilmelidir." (1080)

"Psikiyatrik İlaç Kokteyllerinin Tehlikeleri - Psikiyatrist Allen Frances, M.D.
Normal ilaçlama (/ilaç kullanımı) (Medicating Normal) filminin tamamını izlemek ve bu videodaki ifadelerin bilimsel kanıt tabanına bağlantılar da dahil olmak üzere daha fazla bilgi ve diğer kaynaklar için şu adresi ziyaret edin: TRANSCRİPT; "Hastalar çok sayıda ilaçtan oluşan bir kokteyl aldığında sıklıkla olan şey, neyin neye sebep olduğunu bilmemenizdir ve bazen bu, kokteyle eklemelere yol açar, böylece kişi antidepresanın bir yan etkisi olarak uyku sorunu yaşar ve bir uyku ilacı veya uyku ilacı alır. Benzodiazepin, benzodiazepin onları sersemleştiriyor ve 88 DEHB ilacı kullanıyorlar. Sözde onların bilişsel durumlarını temizlemek için, bir ilacın akılsızca başka bir ilacı kovalaması, aşırı ilaç tedavisi gerçekten bireyin aşırı dozda olması, ilacı son çare olarak kullanmak çok daha iyi. İlaçlar gemiye alındıktan sonra ilk refleksten daha iyidir, ancak uygun miktarda ve uygun dozda deneyene kadar ilaç eklemeye devam etmemek önemlidir ve eğer işe yaramadıysa, başka bir ilaç yerine başka bir ilacın yerine geçmek çoğu zaman ilaçlar hiç bitmeden ekleniyor. Birçok insan herhangi bir sebep veya sebep olmadan bir antidepresan, bir anti-psikotik, bir benzodiazepin ve bir uyku ilacı alıyor ve bu farklı ilaçların yararlı etkileri yerine harika bir şeye katkıda bulunuyorlar. Zararlı etkiler korkunç bir boyuta ulaşıyor ve özellikle de sıklıkla ölümcül olabilen opioid artı psikiyatrik ilaçların ve özellikle de opioid artı benzodiazepinlerin kombinasyonuyla sık sık karşılaşılıyor." (1110)

"PSİKİYATRİK İLAÇLAR: Tedavi mi, Şarlatanlık mı?
  "Psikiyatrik ilaçlar değersizdir ve çoğu zararlıdır. Birçoğu alışılagelmiş dozlarda kalıcı beyin hasarına neden olur. Psikiyatrik ilaçlar ve bunların tanıtımını yapan meslek sağlığınız için tehlike oluşturur."

-ANTİDEPRESANLAR.. 1985'te yayınlanan Kapsamlı Psikiyatri Ders Kitabı/IV şöyle diyor: "Trisiklik tipteki ilaçlar antidepresanların en etkili sınıfıdır" (Williams ve Wilkins, s. 1520). Ancak İngiliz doktor Dr. Andrew Stanway, 1981'de yayınlanan Depresyonun Üstesinden Gelmek adlı kitabında şöyle diyor: "Anti-depresan ilaçlar gerçekten de söylendiği kadar etkili olsaydı, depresyon nedeniyle hastaneye başvuru oranlarının, mevcut oldukları yirmi yıl içinde kesinlikle düşmüş olması gerekirdi. Ne yazık ki bu gerçekleşmedi... Pek çok deneme, trisikliklerin plasebolardan sadece marjinal olarak daha etkili olduğunu ve hatta bazıları bunların sahte tabletler kadar etkili olmadığını buldu." (Hamlyn Publishing Group, Ltd. , s. 159-160).  Chicago Tıp Fakültesi Psikiyatri Profesörü Richard Abrams, MD, Elektrokonvülsif Terapi adlı ders kitabında, kitabının 1988 baskısının 6 yıl önce yayınlanan baskıyı güncellemesinin nedenini şöyle açıklıyor: "Bu altı yıl boyunca EKT'ye olan ilgi hızla arttı... Amerikan psikiyatrisindeki bu tersyüzlüğün sorumlusu ne? Belki de antidepresanlardan dolayı hayal kırıklığı. Şu anda 30 yaşın üzerinde olan imipramine [bir trisiklik] terapötik açıdan üstün olan hiçbir şey bulunamamıştır ve daha yeni tanıtılan bileşikler, genellikle eski ilaçlardan ya da her ikisinden ya daha az etkili ya da daha toksiktir." (Oxford Univ. Press, s. xi). Bu kitapta Dr. Abrams, "imalatçıların iddialarına rağmen, 1958'de imipraminin piyasaya sürülmesinden bu yana depresyonun farmakolojik tedavisinde önemli bir ilerleme kaydedilmediğini" söylüyor. (s. 7). Bu kitabın önsözünde, Stony Brook'taki New York Eyalet Üniversitesi'nde psikiyatri profesörü olan Max Fink, M. D. , elektrokonvülsif "terapi"nin (ECT) depresyon tedavisi olarak giderek daha fazla kullanılmasının nedeninin "kendi deyimiylePsikotrop ilaçların etkinliği ile ilgili hayal kırıklığı" olduğunu söylüyor. (s. vii).

Psikiyatrist Peter Breggin, 1983'te yayınlanan Psikiyatrik İlaçlar: Beynin Tehlikeleri adlı kitabında şunları iddia ediyor: "En sık kullanılan majör antidepresanlarla ilgili belirtilmesi gereken en temel noktaspesifik bir antidepresan etkisinin bulunmamasıdır. Çok yakından ilişkili oldukları başlıca sakinleştiriciler gibi, oldukça nörotoksiktirler ve beyni işlevsizleştirirler ve etkilerini normal beyin fonksiyonunun bozulması yoluyla elde ederler... Sadece ilaç savunucularının "klinik görüşleri" antidepresan olarak adlandırılan ilaçların herhangi bir antidepresan etkisini desteklemektedir." (Springer Pub. Co. , s. 160 ve 184).  7 Şubat 1994 tarihli Newsweek dergisindeki bir makale şöyle diyor: "Prozac. . . ve kimyasal kuzenleri Zoloft ve Paxil, depresyona karşı eski tedavilerden daha etkili değil" (s. 41). Prozac da dahil olmak üzere antidepresan adı verilen ilaçları kullanan konuştuğum kişilerin çoğu, ilacın kendilerinde işe yaramadığını söylüyor. Bu durum, antidepresan ilaçları aldığı iddia edilen kişilerin %60 veya daha fazlasının bu ilaçlardan yararlandığına dair sıklıkla dile getirilen iddiaya şüphe düşürüyor.

-LİTYUM.. Lityumun, ruh hali sürekli olarak neşeliden umutsuzluğa ve sonra tekrar neşeye dönen insanlar için faydalı olduğu söyleniyor. Psikiyatristler buna manik-depresif bozukluk ya da bipolar duygudurum bozukluğu diyorlar. Lityum ilk kez 1949'da Avustralyalı psikiyatrist John Cade tarafından psikiyatrik bir ilaç olarak tanımlandı. Bir psikiyatri ders kitabına göre: "Hayvan deneyleri yaparken Cade tesadüfen lityumun hayvanları uyuşuk hale getirdiğini fark etmiş ve bu da onu bu ilacı birkaç tedirgin psikiyatrik hastaya vermeye yöneltmişti." Ders kitabı bunu "psikofarmakoloji tarihinde önemli bir an" olarak tanımlıyor. (Harold I. Kaplan, M. D. ve Benjamin J. Sadock, M. D. , Klinik Psikiyatri, Williams ve Wilkins, 1988, s. 342). Ancak uyuşuk olmak istemiyorsanız lityum almanın faydası şüpheli görünebilir. Psikiyatrik tedavi olarak lityumun destekçisi, lityumun "hafif depresif, genellikle uyuşuk bir duyguya" neden olduğunu kabul ediyor. Buna lityumun neden olduğu "standart uyuşukluk" diyor. (Roger Williams, "Aceleci Bir Karar mı? Manik-Depresif Bir Dönemin Ardından Başa Çıkmak", American Health dergisi, Ekim 1991, s. 20). Benzer şekilde bir akrabama manik depresif tanısı konuldu ve kendisine lityum karbonat reçetesi verildi. Yıllar sonra bana şunu söyledi: "Lityum beni yükseklerden yalıttı ama alçaklardan değil." Lityum gibi uyuşukluk yaratan bir ilacın bu etkiye sahip olması sürpriz olmamalı. Şaşırtıcı bir şekilde, psikiyatristler bazen lityumun depresyon duygularını önlediğini iddia ediyor, ancak lityum gibi uyuşukluk yaratan ilaçlar (çoğu psikiyatrik ilaç gibi) umutsuzluk ve mutsuzluk duygularını artırıyor - antidepresan olarak adlandırılsalar bile.

-KÜÇÜK TRANKİLİZATÖR / ANKSİYETE İLAÇLARI.. En yaygın kullanılan psikiyatrik ilaçlar arasında Valium, Librium, Xanax ve Halcion gibi minör sakinleştiriciler adı verilen ilaçlar bulunmaktadır. Bunları reçete eden doktorlar sakinleştirici, kaygı giderici, panik baskılayıcı etkileri olduğunu veya uyku ilacı olarak faydalı olduklarını söylüyor. Bu iddialara inanan herkesin en yakın kütüphaneye gidip yazıyı okuması gerekmektedir. Ocak 1993 tarihli Consumer Reports dergisinde "Yüksek Anksiyete" veya Toksik Psikiyatri'nin 11. Bölümünü okuyun (St. Martin's Press, 1991), Her ikisi de tam tersinin gerçeğe daha yakın olduğunu iddia eden psikiyatrist Peter Breggin tarafından yazılmıştır.

Psikiyatri ilaçlarının tümü veya neredeyse tamamı gibi, hafif sakinleştiriciler de hiçbir şeyi iyileştirmez, yalnızca beyni işlevsiz hale getiren ilaçlardır. Bir klinik çalışmada Halcion alan kişilerin yüzde 70'inde "hafıza kaybı, depresyon ve paranoya gelişti". ("Halcion üreticisi Upjohn Co. tartışmalı uyku ilacını savunuyor", Miami Herald, 17 Aralık 1991, s. 13A).  17 Şubat 1992 tarihli Newsweek'e göre, "Dört ülke ilacı doğrudan yasakladı" (s. 58). Psikiyatrist Peter Breggin, Toksik Psikiyatri adlı kitabında küçük sakinleştiricilerden bahsederken şöyle diyor: "Psikiyatrik ilaçların çoğunda olduğu gibi, ilacın kullanımı da sonuçta ilacın iyileştirmesi gereken semptomların artmasına neden oluyor. " (ibid, s. 246).

-Uykuya karşı psikiyatrik ilaçlar: Uyku ilaca bağlı bilinç kaybından ayırt edilir.. Majör ve minör sakinleştiriciler ve sözde antidepresanların uyku ilacı olarak faydalı olduğu iddiasının aksine, bunların gerçek etkisi gerçek uykuyu engellemek (block) veya kısıtlamaktır (inhibit). Tıp öğrencisi bir arkadaşımla psikiyatri dersinde oturduğumuzda profesör bize şöyle dedi: "Araştırmalar uyumaya ihtiyacımız olmadığını ama rüya görmeye ihtiyacımız olduğunu gösterdi." Uykunun rüya aşaması kritik kısımdır. Uyku ilaçları veya sakinleştiriciler olarak tanıtılanlar da dahil olmak üzere çoğu psikiyatrik ilaç, uykunun bu kritik rüya aşamasını engelleyerek uykuya benzeyen ama aslında uyku olmayan rüyasız bir bilinçdışı durumu tetikler. Başka bir deyişle uyku, çoğu psikiyatrik ilaç tarafından bozulan veya durdurulan önemli bir zihinsel aktivitedir. Bir kişisel gelişim dergisi şunları tavsiye ediyor: "Doktor tavsiyesi olmadıkça ve art arda 10 geceden fazla uyku hapı almayın. Uykuyu tetikleyen ilaçlaretkinliğini kaybetmesi ve bağımlılık yaratmasının yanı sıra, ruh sağlığı için gerekli olan uykunun rüya evresini de azaltır veya engeller." (Going Bonkers? dergisinin ilk sayısı, s. 75). Rhode Island Üniversitesi profesörü Peter Russell, Ph. D. , Beyin Kitabı'nda şöyle diyor: "Uyku sırasında, özellikle de rüya görme dönemlerinde, beyinde gün içinde tüketilen proteinler ve diğer kimyasallar yenilenir". (Plume, 1979, s. 76). Normal insanlar üzerinde yapılan uyku yoksunluğu deneyleri, uyku kaybının yeterince uzun süre devam etmesi durumunda halüsinasyonlara neden olduğunu göstermektedir. (Maya Pines, Beyin Değiştiriciler, Harcourt Brace Jovanovich, 1973, s. 105). Peki gerçek uykuyu engelleyen veya bloke eden ilaçları almanın sonuçları ne gibi görünüyor?

-BAŞLICA TRANKİLİZATÖR/NERÜOLEPTİK/ANTİ-PSİKOTİK/ ANTİ-ŞİZOFRENİK İLAÇLAR.. Psikiyatrinin (sözde) antidepresanları, lityum ve (sözde) antianksiyete maddeleri (veya küçük sakinleştiricileri) kadar zararlı olsalar bile, bunlar hiçbir şekilde bazen "antipsikotik" veya "antişizofrenik" veya "nöroleptik" ilaçlar olarak da adlandırılan sözde büyük sakinleştiriciler kadar zararlı değildirler. Bu kategoriye Thorazine (klorpromazin), Mellaril, Prolixin (fluphenazine), Compazine, Stelazine ve Haldol (haloperidol) ve diğerleri dahildir. Psikolojik etkileri açısından bu sözde büyük sakinleştiriciler huzura değil, sefalete neden olur. Yaygın olarak verilen dozlarda bile, fiziksel ve nörolojik olarak kişinin düşünme ve hareket etme yeteneğinin çoğunu yok ederler. İnsanları devre dışı bırakarak, "terapistin" durdurmak istediği hemen hemen her türlü düşünceyi veya davranışı durdurabilirler. Ancak bu sadece insanları devre dışı bırakmaktır, terapi değil. İlaç, kişinin kişiliğinin kötü yönleri kadar iyi yönlerini de geçici olarak devre dışı bırakır veya kalıcı olarak yok eder. İlacın bırakılmasıyla ilacın neden olduğu sakatlığın ortadan kaldırılıp kaldırılamayacağı ve ne ölçüde giderilebileceği, ilacın ne kadar süreyle ve ne kadar büyük dozda verildiğine bağlıdır.

Büyük sakinleştirici/antipsikotik/nöroleptik ilaçlar olarak adlandırılan ilaçlar, beyne psikiyatride kullanılan diğer ilaçlardan çok daha belirginciddi ve kalıcı hasar verir. Indiana Üniversitesi Psikiyatri Profesörleri Joyce G. Small, MD ve Iver F. Small MD, "nörotoksik etkileri olduğu bilinen psikoaktif ilaçlar" kullanan psikiyatristleri eleştiriyor ve şöyle konuşuyor: "...nöroleptik ilaçların beyin fonksiyonunda neden olduğu uzun süreli ve bazen geri dönüşü olmayan bozuklukların giderek daha fazla tanınması, bu örnekte beyin hasarının kanıtı çok ince değil, sıradan bir gözlemci için bile oldukça açıktır!" . (Davranış ve Beyin Bilimleri, Mart 1984, Cilt 7, s. 34).

Chicago Tıp Fakültesi Psikiyatri Profesörü Ph. D. , MD Conrad M. Swartz'a göre, "Nöroleptikler psikotik kaygıyı hafifletirken, bunların sakinleştirilmesi, inisiyatif, duygusal tepkisellik, coşku, seksilik, uyanıklık ve içgörü gibi kişiliğin ince ayrıntılarını köreltir... Bu, yan etkilere ek olarak, genellikle kalıcı olabilen ve dolayısıyla beyin hasarının kanıtı olan istemsiz hareketlerdir". (Behavioral and Brain Sciences, Mart 1984, Cilt 7, s. 37-38). 1985 yılında Mental and Physical Disability Law Reporter'da yayınlanan bir rapor, Amerika Birleşik Devletleri'ndeki mahkemelerin nihayet sözde büyük sakinleştirici/antipsikotik/nöroleptik ilaçların istem dışı uygulanmasını Birinci Değişiklik haklarını da kapsayacak şekilde değerlendirmeye başladıklarını gösteriyor. "Çünkü... antipsikotik ilaçlar, bireyin düşünme ve iletişim yeteneğini ciddi ve hatta kalıcı olarak etkileme kapasitesine sahiptir. " ("Gönülsüz ilaç talepleri ileri gidiyor", Ocak-Şubat 1985, s. 26 - vurgu eklenmiştir).

Profesör Jon Franklin, 'Zihnin Molekülleri: Moleküler Psikolojinin Cesur Yeni Bilimi' kitabında şunları gözlemledi: "Bu dönem, nöroleptiklerin yalnızca şizofreniyi tedavi etmekle kalmayıp aynı zamanda beyinde hasara da yol açtığına dair farkındalığın arttığı döneme denk geldi. Zaten toplumun dışında kalan hastaları gibi bunları kullanan psikiyatristlerin birdenbire Nazizm ve daha kötüsünden şüphelenilmeye başlandı." (Dell Pub. Co. , 1987, s. 103). Psikiyatrik İlaçlar: Beynin Tehlikeleri adlı kitabında, psikiyatrist Peter Breggin, MD, beyin hasarına neden olan ilaçları kullanarak "Psikiyatrinin dünyada yılda 1 milyon ila 2 milyon kişiye ulaşan bir nörolojik hastalık salgını başlattığını" iddia ediyor. " (op. cit., pp. 109 ve 108).

Ağır vakalardanöroleptik ilaçlardan kaynaklanan beyin hasarı, tardif diskinezi adı verilen anormal vücut hareketleri ile kanıtlanır. Ancak tardif diskinezinöroleptiklerin neden olduğu beyin hasarı buzdağının yalnızca görünen kısmıdır. Daha yüksek zihinsel işlevler daha savunmasızdır ve motor kontrolü gibi beynin temel işlevlerinden önce bozulur. Psikiyatri profesörü Richard Abrams, MD, "Tardif diskinezinin artık yalnızca kısa süreli nöroleptik ilaç tedavisi sonrasında ortaya çıktığının bildirildiğini" kabul etti. (içinde: Benjamin B. Wolman (editör), Terapistin El Kitabı: Zihinsel Bozuklukların Tedavi Yöntemleri, Van Nostrand Reinhold Co. , 1976, s. 25). Columbia Üniversitesi psikiyatri profesörü Jerrold S. Maxmen, MD, 1985'te yayınlanan The New Psychiatry adlı kitabında şunları iddia ediyor: "Geç diskineziyi önlemenin en iyi yolu antipsikotik ilaçlardan tamamen kaçınmaktır. Şizofreni tedavisi dışında bu ilaçlar art arda iki veya üç aydan fazla kullanılmamalıdır. Suç olan, almaması gereken çok fazla hastanın antipsikotik almasıdır" (Mentor, s. 155-156). Aslında Dr. Maxmen yeterince ileri gitmemektedir. Sözde antipsikotik/anti-şizofrenik/önemli sakinleştirici/nöroleptik ilaçların uygulanmasını "suçlu" olarak nitelendirmesi, sonucun ortaya çıkan beyin hasarının, tardif diskinezi olarak ortaya çıkmasına yetecek kadar uzun süre ilaç verilmese bile, şizofreni olarak adlandırılan kişiler de dahil olmak üzere tüm insanlar için doğrudur.

Dört hekimin 1980 yılında yayımladığı Tardif Diskinezi: Araştırma ve Tedavi adlı kitabın Önsözü'nün yazarı şu açıklamalarda bulundu: "1960'ların sonlarında tardif diskinezi ile ilgili literatürü özetledim... Psikiyatristlerin çoğunluğu ya sorunun varlığını görmezden geldi ya da bu motor anormalliklerin klinik olarak önemsiz olduğunu veya ilaç tedavisiyle ilgisiz olduğunu kanıtlamak için boşuna çaba harcadı. Bu arada tardif diskineziden etkilenen hastaların sayısı arttı ve halihazırda bu durumdan muzdarip olanlarda semptomlar daha da kötüleşti... Tardif diskinezinin iyatrojenik [hekim kaynaklı] doğası hakkında hala şüpheleri olan çok az araştırmacı veya klinisyen vardır... Şurası açıktır ki, nöroleptiklerin merkezi sinir sistemi üzerindeki toksik etkileri hakkında ne kadar çok şey öğrenilirse, mevcut ilaç kullanımı uygulamalarımızı acilen değiştirmeye o kadar çok ihtiyaç duyulur. Pek çok uygulayıcının aşırı miktarda psikotrop reçete etmeye devam etmesi ve önemli sayıda akıl hastanesinin tardif diskinezinin yönetimi ve önlenmesine ilişkin henüz bir politika geliştirmemiş olması talihsiz bir durumdur. Bu alandaki uzmanların görüşlerini yansıtan bu kitap, birçok psikiyatristin kayıtsızlığına bir darbe vurabilirse, bu hiç de küçümsenecek bir başarı olmayacaktır". (içinde: William E. Fann, M. D. , ve diğerleri Tardif Diskinezi: Araştırma ve Tedavi, SP Medical & Scientific).

Psikiyatrist Peter BregginPsikiyatrik İlaçlar: Beynin Tehlikeleri kitabında şunu söylüyor: "Başlıca sakinleştiriciler son derece zehirli ilaçlardır; vücudun çeşitli organlarına zehirlidirler. Bunlar özellikle güçlü nörotoksinlerdir ve sıklıkla beyinde kalıcı hasara neden olurlar... Düşük dozda, kısa süreli kullanımda tardif diskinezi gelişebiliyor... tardif diskinezi ile ilişkili demans (yüksek zihinsel işlevlerin kaybı) genellikle geri döndürülemez... Psikiyatrinin, başlıca sakinleştiricilerle yapılan tedavinin bir sonucu olarak milyonlarca hastada geri dönüşü olmayan lobotomi etkilerine, psikoza ve demansa yol açtığına dair kanıtları göz ardı etmesinden daha fazla üzüldüğüm veya bu kadar dehşete düştüğüm çok nadir olmuştur." (op. cit. , pp. 70, 107, 135, 146). Psikiyatri profesörü Richard Abrams, MD, "Trisiklik Antidepresanların...  klorpromazinin [Torazin] küçük kimyasal modifikasyonları olduğunu ve potansiyel nöroleptikler olarak tanıtıldığını" belirtti. (içinde: B. Wolman, The Therapist's Handbook, op. cit., p. 31). Dr. Breggin, Psikiyatrik İlaçlar: Beynin Tehlikeleri adlı kitabında antidepresanları "Kılık değiştirmiş Başlıca Sakinleştiriciler" olarak adlandırıyor. (s. 166). Psikiyatrist Mark S. Gold, MD, 'antidepresanların geç diskineziye neden olabileceğini' söyledi. (Depresyonla İlgili İyi Haber, Bantam, 1986, s. 259).

Sözde hastalar neden böyle bir "ilacı" kabul ediyorlar? Bazen bunu, psikiyatristlerinin "ilaç" alma tavsiyesine uyarak kendilerinin maruz kaldığı nörolojik hasar konusunda bilgisiz oldukları için yaparlar. Ancak çoğu zaman olmasa da çoğu zaman, nöroleptik ilaçlar kelimenin tam anlamıyla "hastalarınbedenlerine kendi istekleri dışında zorla sokuluyor.  Psikiyatrist Peter Breggin, Psikiyatrik İlaçlar: Beynin Tehlikeleri adlı kitabında şöyle diyor: "Klinik deneyimlerimde defalarca, ağır sakinleştiricilerin kendilerine dayatılmasıyla aşırı ıstırap ve öfkeye sürüklenen hastalara tanık oldum... Rutin hastane uygulamalarında sorun o kadar büyük ki, hastaların büyük bir yüzdesi ilaçları almadan önce zorla kas içi enjeksiyonla tehdit edilmek zorunda kalıyor. " (s. 45).

-ZORLA PSİKİYATRİK TEDAVİNİN TECAVÜZ İLE KARŞILAŞTIRILMASI.. Psikiyatrik bir ilacın zorla uygulanması (veya elektroşok gibi sözde tedavi), fiziksel ve ahlaki açıdan tecavüzle karşılaştırılabilecek bir tür tiranlıktır. Cinsel tecavüz ile anatominin genellikle enjeksiyonun yapıldığı kısmı olan kalçaya kas içine enjekte edilen bir psikiyatrik ilacın istem dışı uygulanmasını karşılaştırın: Hem cinsel tecavüzde hem de psikiyatrik ilacın istem dışı verilmesinde güç kullanılmaktadır. Her iki durumda da kurbanın pantolonu aşağı çekilmiştir. Her iki durumda da mağdurun vücuduna, kendi isteği dışında bir tüp yerleştirilir. Cinsel tecavüz durumunda tüp penistir. Psikiyatrik tecavüz olarak adlandırılabilecek olayda tüp, derialtı bir iğnedir. Her iki durumda da mağdurun vücuduna kendi isteği dışında bir sıvı enjekte ediliyor. Her iki durumda da kalçanın içindedir (veya yakınındadır). Cinsel tecavüz durumunda sıvı menidirPsikiyatrik tecavüz durumunda sıvı Thorazine, Prolixin veya başka bir beyin işlevsizleştirici ilaçtır. Bedensel saldırı gerçeği her iki durumda da benzerdir, olmasa da (açıklayacağım nedenlerden dolayı) psikiyatrik tecavüz durumunda aslında daha kötüdür. Her tür saldırının mağdurunun zihnindeki öfke duygusu da öyle.  Psikiyatri profesörü Thomas Szasz'ın bir zamanlar söylediği gibi, "İster psikiyatrik hastalık, ister psikiyatrik tedavi olarak adlandırılsın, şiddet şiddettir." "Hastaneye kaldırılmayan" (yani hapsedilen) bazı kişileriki haftada bir Prolixin gibi uzun etkili bir nöroleptiğin enjeksiyonu için, hapis (hastaneye yatırılma) tehdidiyle ve buna uymazlarsa ilacın zorla enjekte edilmesi tehdidiyle bir doktorun muayenehanesine başvurmak zorunda kalıyor.

Psikiyatrik tecavüz neden cinsel tecavüzden daha kötü? Beyin cerrahı I. S. Cooper olarak M. D, otobiyografisinde şunları söyledi: "Gören, hisseden, düşünen, komut veren, tepki veren beyninizdir. Sen beyninsin. O sensin. Başka bir taşıyıcıya, başka bir bedene nakledilen beyniniz ona anılarınızı, düşüncelerinizi ve duygularınızı sağlayacaktır. Hala sen olurdun. Yeni beden sizin kabınız olacaktır. Seni gezdirirdi. Beyniniz sizsiniz." (Hayati Sonda: Beyin Cerrahı Olarak Hayatım, W. W. Norton & Co. , 1982, s. 50-vurgu orijinalinde).

En önemli ve en mahrem yeriniz bacaklarınızın arası değil, kulaklarınızın arasıdır. Beyni sakatlayan veya beyne zarar veren bir "tedavinin" (psikoaktif ilaç veya elektroşok veya psikocerrahi gibi) istem dışı uygulanması gibi bir kişinin beynine saldırı, cinsel tecavüzden daha mahrem ve ahlaki açıdan daha korkunç bir suçtur. Psikiyatrik tecavüz, ahlaki açıdan cinsel tecavüzden daha kötü bir suçtur; bunun başka bir nedeni de vardır: Psikiyatrinin biyolojik "terapilerinin" istemsiz uygulanmasıbeyin fonksiyonlarında kalıcı bozulmaya neden olur. Bunun tersine, kadınlar cinsel tecavüze uğradıktan sonra genellikle cinsel açıdan tamamen işlevseldirler. Psikolojik zarara maruz kalıyorlar, ancak psikiyatrik saldırı mağdurları da aynı şekilde zarar görüyor. Avukatlık mesleğimde cinsel tecavüze uğrayan kadınlara ve yarım düzine kadar kadının her birine danışmanlık yaptığımı belirtirsem umarım cinsel tecavüzün travmasını veya yanlışlığını küçümsediğim anlaşılmaz ve cinsel tecavüze uğrayanların görünüşte normal cinsel ilişkilere sahip olduklarını ve çoğu durumda evlilikleri ve aileleri olduğunu biliyorum. Bunun aksine, psikiyatrik saldırıya maruz kalan kişilerin beyinleri, "tedavinin" yol açtığı fiziksel ve biyolojik zarar nedeniyle çoğu zaman tam anlamıyla işlevsel değildir. 1990 yılında bir TV talk programında Ph. D. psikanalist Jeffrey Masson, 'bu tür "terapilerden" sorumlu olanların bir gün "Nürnburg duruşmalarıylakarşı karşıya kalacağını umduğunu' söyledi. (Geraldo, 30 Kasım 1990).

- BEYİNE ZARAR VEREN PSİKİYATRİK İLAÇLAR HUZUR EVİNDE YAŞAYANLARA UYGULANIYOR.. Bu beyne zarar veren (sözde) nöroleptik/antipsikotik ilaçlar, Amerika Birleşik Devletleri'ndeki huzurevlerinde zihinsel olarak sağlıklı yaşlı insanlara rutin olarak - istemsiz olarak - verilmektedir. In-Health dergisinin Eylül/Ekim 1991 sayısında yer alan bir makaleye göre: "Huzurevlerinde, bakımevlerinde kalan yaşlıların yüzde 21 ile 44'ü arasında antipsikotikler kullanılıyor... Huzurevinde kalanlara reçete edilen antipsikotiklerin yarısının hasta dosyasındaki tanı ile açıklanamadığı belirlendi. Araştırmacılar, ilaçlarınasi hastaları sakinleştirmenin bir yolu olan kimyasal deli gömleği gibi kurumlar tarafından yaygın olarak kullanıldığından şüpheleniyorlar." (s. 28). Huzurevlerinde tekerlekli sandalyelerinden zar zor çıkabilen ve nöroleptik/antipsikotik ilaç verilen iki zayıf yaşlı adam örneğini biliyorum. Biri, bastonuyla yürümeye çalışmasını engellemek için tekerlekli sandalyeye bağlandığından şikayetçi oldu. Diğeri ise geceleri tuvalete giderken kalkıp düşmesini ve dışkısını yatağına yapmasını engellemek için yatağına bağlanıyordu. Her ikisi de o kadar fiziksel engelliydi ki kimse için tehlike oluşturmuyorlardı. Ancak her ikisi de kendilerine nasıl kötü davranıldığından acı bir şekilde şikayet etmeye cesaret ettiğinde.. Her iki vakada da huzurevi personeli bu şikayetlere Haldol enjeksiyonu ile yanıt vererek bu adamları zihinsel olarak sakatladı ve böylece şikayet etmelerini imkansız hale getirdi. Bu zararlı ilaçlarınpsikiyatrik sorunu olmadığı düşünülen huzurevi sakinlerinde kullanılması, asıl amacının tedavi değil kontrol olduğunu göstermektedir. Nöroleptik ilaçlara yönelik terapötik iddialar, gerçeklere dayanmayan rasyonelleştirmelerdir.

-Sözüm ona "çift-kör" psikiyatrik ilaç çalışmaları taraflıdır.. Psikiyatrik ilaçların faydalı olduğunu gösteren çalışmaların mesleki önyargılardan dolayı güvenilirliği şüphelidirPsikiyatrik ilaçların tümü veya neredeyse tamamı nörotoksiktir ve bu nedenle ağız kuruluğu, bulanık görme, baş dönmesi, denge kaybı, uyuşukluk, düşünme güçlüğü, adet düzensizlikleri, idrar retansiyonu, kalp çarpıntısı ve nörolojik işlev bozukluğunun diğer sonuçları gibi semptom ve sorunlara neden olur. Günümüzün psikiyatrik ilaçlarının tek gerçek etkileri olmasına rağmen psikiyatristleraldatıcı bir şekilde bu etkileri "yan etkiler" olarak adlandırmaktadır. Plasebolar (veya şeker hapları) bu sorunlara neden olmaz. Bu semptomlar (veya bunların yokluğu), sözde çift-kör ilaç denemelerinde psikiyatrik ilaçları değerlendiren psikiyatristler için açık olduğundan, ilaç denemeleri aslında çift-kör değildir ve bu da psikiyatrik ilaçların tarafsız bir şekilde değerlendirilmesini imkansız hale getirmektedir. Bu, profesyonel önyargının sonuçları çarpıtmasına izin verir.

-EYLEM ŞEKLİ: BİLİNMİYOR.. Doğrulanmamış çeşitli teori ve iddialara rağmen psikiyatristler kullandıkları ilaçların biyolojik olarak nasıl çalıştığını bilmiyorlar. Columbia Üniversitesi psikiyatri profesörü Jerrold S. Maxmen, MD'nin sözleriyle: "Psikotrop ilaçların nasıl çalıştığı net değil." (Yeni Psikiyatri, Mentor, 1985, s. 143). Deneyimler, günümüzde yaygın olarak kullanılan tüm psikiyatrik ilaçların etkisinin, beyni genel anlamda devre dışı bırakmak olduğunu göstermiştir. Günümüzün psikiyatrik ilaçlarının hiçbiri, kendileri için sıklıkla iddia edilen spesifikliğe (örneğin, depresyon, anksiyete veya psikoza) sahip değildir.

-DİYABET İÇİN İNSÜLİN ALMAK GİBİ MİSİNİZ?.. Psikiyatrik ilaç almanın diyabet için insülin almaya benzediği sıklıkla ileri sürülür. İnsülin gibi psikiyatrik ilaçların da sürekli alınmasına rağmen bu saçma bir benzetmedirDiyabet, fiziksel nedeni bilinen bir hastalıktır. Günümüzün sözde ruhsal hastalıklarının hiçbirinin fiziksel bir nedeni bulunamamıştır. İnsülinin etki şekli bilinmektedir: Hücrelere, diyetle glikoz (şeker) alımı talimatını veren veya neden olan bir hormondur. Buna karşılık, psikiyatri ilaçlarının etki şekilleri bilinmemektedir; ancak psikiyatrik ilaçların savunucuları ve eleştirmenleri, bunların 'beyindeki nöroreseptörleri bloke ederek normal beyin işleyişini engellediğini' öne sürmektedir. Eğer bu teori doğruysa, bu da insülin almakla psikiyatrik ilaç almak arasındaki başka bir zıtlıktır: İnsülin normal bir biyolojik fonksiyonu, yani normal glikoz (veya şeker) metabolizmasını geri kazandırır. Psikiyatrik ilaçlar normal biyolojik fonksiyona, yani normal nöroreseptör fonksiyonuna müdahale eder. İnsülin vücutta doğal olarak bulunan bir hormondur. Psikiyatri ilaçları normalde vücutta bulunmaz. İnsülin, diyabetik bir kişinin vücuduna, insülin yokluğunda sahip olamayacağı bir yeteneği, yani diyetteki şekeri normal şekilde metabolize etme yeteneğini verir. Psikiyatrik ilaçların tam tersi bir etkisi vardır: Kişinin ilacın yokluğunda sahip olacağı (zihinsel) yetenekleri ortadan kaldırır. İnsülin zihinden ziyade bedeni etkilerPsikiyatrik ilaçlar beyni ve dolayısıyla zihni devre dışı bırakır; zihin gerçek benliğin özüdür... YAZAR Lawrence Stevens, mesleği psikiyatri "hastalarını" temsil etmeyi de içeren bir avukattır. Broşürlerinin telif hakkı yoktur. Yararlanacağını düşündüğünüz kişilere dağıtılmak üzere kopyalar çıkarmaya davetlisiniz." (1160)

                                   
    Sosyal anksiyete (Social anxiety) - "Psikiyatrik Tecavüzü Durdurun" (Stop Psychiatric Rape) Pics (1016) (1160)

"Psikiyatrik Tanı (Teşhis) Efsanesi
New York'taki Beyaz Ovalar (White Plaines) Hastanesi Anksiyete ve Fobi Merkezi MD Direktörü psikiyatrist Fredric Neuman, "Şiddet Davranışını Tahmin Etmek Mümkün mü? (Is It Possible to Predict Violent Behavior?)" makalesinde "Herkese psikiyatrik tanı koymak her zaman mümkündür." diyor. (psikolojitoday. com, 26 Aralık 2012)

O zamanlar eyaletinin Temsilciler Meclisi Başkanı olan ve bir gazetede psikiyatrik tedavi için sağlık sigortası poliçelerinin ödenmesini gerektiren bir yasaya sponsor olmaktan gurur duyduğunu söyleyen bir eyalet yasa koyucusuyla yaptığım telefon görüşmesinde, "akıl hastalığıyla suçlanan" insanlardan söz ettim. "Bu bir suçlama değil. Bu bir teşhis" diyerek benimle aynı fikirde değildi veya beni düzeltti. Akıl hastalığı kavramına ve bununla ilişkili psikiyatrik tanı fikrine katılmayan kişiler, psikiyatrik tanıları "etiketler" olarak adlandırır. Bu tür eleştirmenler, psikiyatrik "teşhislerin" veya etiketlerin bilimsel açıdan bilimsel olmayan aşağılayıcı hakaretlerden daha geçerli olmadığını iddia ediyor.

Psikolog Jeffrey Schaler'in 2006'da söylediği gibi: "İnsanların birbirlerine kızdıklarında kaçınılmaz olarak bir tür teşhise başvurduklarını düşünün. 'Sen delisin! Sen akıl hastasısın! Sen paranoyaksın!' Birinin birine kızıp 'Şeker hastasısın! ' dediğini hayal edebiliyor musunuz? Parkinson Hastalığınız var!'". ("Jeffrey A. Schaler, Ph. D. , Profesör of Psychology", YouTube. com, erişim tarihi: 1 Eylül 2012). Birini akıl hastalığıyla suçlamak hakarettir. Birini şeker hastası olmakla, Parkinson Hastalığıyla ya da başka herhangi bir fiziksel hastalıkla suçlamak suç değildir. Hayatlarımızı tecrit edilmiş bir şekilde değil, başka insanlardan oluşan bir toplumda yaşadığımız için ve psikiyatrik bir "teşhis", diğer insanların bir kişiye nasıl davrandığını değiştirdiği için; Psikiyatrik bir "teşhis", kişiyi yaşamın en önemli fırsatlarının çoğundan mahrum bırakabilir ve kişinin hayatına zarar verebilir veya onu mahvedebilir. Çocukluktaki "Sopalar ve taşlar kemiklerimi kırabilir, ancak kelimeler beni asla incitemez" alaycılığı, eğer bu sözler psikiyatrik bir "teşhis" ise kesinlikle doğru değildir:

 "Psikiyatrik tanılarla ilgili sorun, bunların anlamsız olması değil, anlamsal kararsızlar olarak uygulanabilmeleridir ve çoğu zaman da öyledir: Kişinin haysiyetini ve saygınlığını kırmak, onu kafatasını kırmak kadar etkili bir şekilde yok eder. Aradaki fark şu ki, blackjack kullanan kişi herkes tarafından haydut olarak tanınır, ancak psikiyatrik teşhis kullanan kişi öyle kabul edilmez." [Thomas Szasz, M. D. , İkinci Günah, Anchor Press 1973, s. 71]

Psikiyatrik "teşhis", ortalama bir insana normal görünen ve yasalara uyan bir kişinin, özgürce yaşamak yerine tüm hayatını bir akıl hastanesinde hapis olarak geçirmesiyle sonuçlanabilir. Psikiyatrik "teşhis" adalet sisteminin düzgün işleyişini bozabilir; örneğin bir kişinin delilikten dolayı suçsuz bulunması ve ciddi bir suçtan dolayı cezadan kaçınılması veya iyi bir ebeveynin çocuğunun velayetini kaybetmesi gibi. (Örneğin, Mahkemenin Fahişeleri'ndeki 8. Bölüm "Çocuğun En İyisi -Ebeveyn Hakları ve Psikouzmanlar" bölümüne bakın: Psikiyatrik Tanıklık Sahtekarlığı ve Amerikan Adaletinin Tecavüzü, Regan/?HarperCollins 1997, Boston Üniversitesi psikoloji profesörü Margaret Hagen, Ph. D. ) Psikolog Paula Caplan, Ph. D. , 11 Şubat 2012'de yapılan bir röportajda psikiyatrik "teşhis"in ciddiyetine dikkat çekti. (MindFreedom Live Ücretsiz Web Radyosu: "Paula Caplan v. Psikiyatrik Etiketleme! ", blogtalkradio. com'da arşivlendi):

Yakın zamana kadar pek çok insan, psikiyatrik teşhisin, akıl sağlığı sisteminde meydana gelen diğer tüm kötü şeylerin temel yapı taşı olduğunu anlamamıştı. Etiket almazsanız, size yardımcı olabilecek ancak size zarar verme olasılığı daha yüksek olan ilaçları kullanamazsınız. Eğer etiket alamazsanız, etiket sahibi olduğunuz için işinizi, çocuklarınızın velayetini veya yasal haklarınızı kaybedemezsiniz... Birinin şunu söylediğini duyduğunda "Çocuklarımın velayetini kaybettim çünkü oldukça hafif olduğunu düşündüğüm bir etikete sahiptim ama biliyor musunuz! : Bu, akıl hastası olduğumu 'kanıtladı' ve çocuklarımı benden aldılar."... Bu hikayeleri her geçen yıl daha fazla duyamazsınız ve bu konuda bir şeyler yapmaya çalışmazsınız.. Psikiyatri etiketiyle insanların hayatları mahvoldu.

Normali Kurtar: İçeriden Birinin Kontrol Dışı Psikiyatrik Teşhise, DSM-5'e, Büyük İlaç ve Sıradan Yaşamın Tıbbileştirilmesine Karşı İsyanı (Saving Normal: An Insider's Revolt Against Out-of-Control Psychiatric Diagnosis, DSM-5, Big Pharma, and the Medicalization of Ordinary Life) adlı kitabı 2013 yılında yayımlandı. (Harper Collins s. xi, xii, 277), psikiyatrist Allen Frances, M.D. şunu söylüyor: "DSM-IV'ü [Amerikan Psikiyatri Birliği'nin Zihinsel Bozuklukların Tanısal ve İstatistiksel El Kitabı, Dördüncü Baskı] geliştiren Görev Grubuna liderlik ettim ve aynı zamanda Duke'ta (Üniversite) psikiyatri bölümünün başkanlığını yaptım, birçok hastayı tedavi ettim... DSM büyük bir toplumsal önem kazanmıştır ve insanların yaşamları üzerinde çok büyük etkisi olan her türlü önemli şeyi belirlemektedir. Bir iş için işe alınan, çocuk evlat edinebilen, uçağa pilotluk yapabilen ya da hayat sigortasına hak kazanabilen... Kötü bir şekilde uygulandığında, psikiyatrik teşhis, korkunç komplikasyonları ve yaşamı sarsıcı etkileri olan agresif tedavilere yol açan, hafifletilemez bir felaket olabilir..Psikiyatrik tanı, büyük ve çoğunlukla yaşam boyu sonuçları olan ciddi bir iştir."

Normali Kurtar kitabının 3. Bölümü olan "Teşhissel Enflasyon"da, Dr. Frances oldukça uygun bir şekilde "Etiketleme Gücü, Yok Etme Gücüdür (The Power to Label Is the Power to Destroy)" (s. 109) başlıklı bir bölüme yer veriyor.  Psikiyatrik "tanı"nın (veya psikiyatrik "etiketlerin") zarar verici, hatta yaşamı mahvedici gücü nedeniyle, psikiyatrik "tanı"nın geçerliliği, doğruluğu, güvenilirliği ve öngörülebilirliği önemlidir.

  "Araştırmalar, psikiyatrik tanıların hiçbir güvenilirliğinin veya geçerliliğinin olmadığını defalarca ortaya koyuyor."

1887'de bir gazete muhabiri olan Nellie Bly (1867-1922), New York'un Blackwell Adası Akıl Hastanesi'ne kabul edilmek için deli numarası yaptı. Bunu nasıl yaptığını ve Akıl Hastanesinde gördüklerini Deli Evinde On Gün "Ten Days in a Mad House" (amazon. com'dan edinilebilir ve internette ücretsiz) başlıklı kitapta anlattı. Bölüm 1'de ve Bölüm 2'de şöyle yazıyordu: "Deliliği bir uzmanlık alanı haline getiren ve delilerle her gün temasa geçen bir dizi eğitimli doktor tarafından muayene edilmek için delilik uzmanlarını kandırabileceğime pek inanmıyordum!" "Bu doktorları geçip onları deli olduğuma nasıl ikna edebilirim?" 6. Bölüm'de, Bellevue Hastanesi'ndeyken, başarılı olduğu anlaşıldıktan sonra, Blackwell Adası'na nakledilmeden önce şunları yazdı: "Ve böylece ikinci tıp uzmanımı geçtim. Bundan sonra doktorların yeteneklerine daha önce olduğundan daha az, kendime ise daha fazla saygı duymaya başladım. Artık hiçbir doktorun insanların deli olup olmadığını söyleyemeyeceğine emindim."

7. bölümde, Bellevue Hastanesi'ndeki hasta arkadaşı Tillie Mayard'ın, kendisine "sinirsel zayıflık nedeniyle tedavi görmek üzere nekahet koğuşuna" gideceği söylendikten sonra akıl hastanesinde olduğunu yeni öğrenen Tillie Mayard'ı dinlerken; Nellie Bly, Bayan Mayard'ın bir doktora şöyle dediğini duydu: "Eğer bir şey biliyorsan, benim tamamen aklımın yerinde olduğunu söyleyebilirsin. Neden beni sınamıyorsun?" Bly, doktorun "zavallı kızı, muhtemelen ömür boyu tımarhaneye mahkûm ettiğini, ona akıl sağlığını kanıtlaması için tek bir şans bile tanımadığını" söyledi. Bölüm 8'de Bly, aynı Tillie Mayard'ın Blackwell Adası Akıl Hastanesi'ne vardıktan sonra bir doktora yalvarışını anlatıyor: "Nazikçe ama kararlı bir şekilde davasını savunduğunu duyabiliyordum. Onun tüm sözleri şimdiye kadar duyduğum kadar mantıklıydı ve hiçbir iyi doktorun onun hikayesinden etkilenmeden duramayacağını düşündüm... Eğer varsa delilik için tüm testleri denemeleri ve hakkını vermeleri için yalvardı. Zavallı kız, kalbim onun için ne kadar da acıyordu! O anda ve orada, misyonumu acı çeken kız kardeşlerime faydalı kılmak için her yola başvuracağıma karar verdim; geniş bir yargılama olmadan nasıl işlendiklerini göstereceğim."

Bly 1. Bölüm'de kendisi hakkında şunları yazmıştı: "Adadaki tımarhane koğuşuna girdiğim andan itibaren, varsayılan delilik rolünü sürdürmek için hiçbir girişimde bulunmadımTıpkı sıradan hayatta olduğu gibi konuştum ve davrandım. Ama söylemesi tuhaf ki, ne kadar aklı başında konuşup hareket edersem, nezaketini ve nazik davranışlarını yakında unutmayacağım bir doktor dışında herkes beni o kadar deli sanıyordu." Editörünün müdahalesinin ardından Blackwell Adası'ndan ayrılışıyla ilgili şunları söyledi: "Çılgınlar koğuşundan keyifle ve pişmanlıkla ayrıldım -bir kez daha cennetin özgür nefesinin tadını çıkarabilmenin mutluluğuyla; Benimle birlikte yaşayan ve acı çeken, benim kadar aklı başında olduğuna ve artık kendim olduğuma inandığım bazı talihsiz kadınları yanımda getiremediğim için üzgünüm."

Benzer bir deney 1970'lerde Stanford Üniversitesi psikoloji profesörü David Rosenhan ve meslektaşları tarafından yapılmış ve 19 Ocak 1973 tarihli Science dergisinde yayınlanmıştır. ("Rosenhan deneyi", /"Çılgın Yerlerde Aklı başında Olmak (On Being Sane in Insane Places)", Cilt 179, s. 250-258). Araştırmada "psödohasta" olarak adlandırılan, geçmişinde herhangi bir akıl hastalığı ya da kanıtı bulunmayan Dr. Rosenhan ve yedi meslektaşı, ABD'nin Doğu ve Batı kıyılarındaki 12 farklı psikiyatri hastanesine yatılı hasta olarak gittiler ve burada kaldıkları 52 gün süre boyunca orada kaldılar. 'Ne kadar normal davranırlarsa davransınlar, temasa geçtikleri psikiyatristler ve diğer ruh sağlığı uzmanları tarafından normal olarak tanınmadıklarını' keşfettiler. Normal olmalarına rağmen hepsine psikiyatrik ilaçlar reçete edildi: "Hepsi birlikte, [sekiz] sahte hastaya Elavil, Stelazine, Compazine ve Thorazine dahil olmak üzere yaklaşık 2100 hap verildi", bu da psikiyatrik ilaçların yalnızca onlara ihtiyacı olan kişilere verildiği yaygın inancını çürütüyor (sanki psikiyatrik ilaçlara ihtiyacı olan biri varmış gibi: (Bkz. Psikiyatrik İlaçlar: Tedavi mi, Şarlatanlık mı? ) Bu deneyin sonuçları başka bir psikiyatri hastanesindeki psikiyatristlere ve diğer personele açıklandığında, "kendi hastanelerinde böyle bir hatanın olabileceğinden şüphelendiler." Dr. Rosenhan şunları söyledi: "Personel, önümüzdeki 3 ay içinde bir veya daha fazla sahte hastanın psikiyatri hastanesine kabul edilmeye çalışılacağı konusunda bilgilendirildi." Bu süre zarfında hastane personeli "Kırk bir hasta... yüksek güvenle, sahte hasta olmak için... Yirmi üçü en az bir psikiyatrist tarafından şüpheli olarak değerlendirildi... Aslında" dedi. Dr. Rosenhan, "bu dönemde hiçbir gerçek sahte hasta (en azından benim grubumdan) ortaya çıkmadı."

Dr. Rosenhan, 'psikiyatristlerin ve diğer akıl sağlığı uzmanlarının, kendisi ve meslektaşları gibi normal kişileri gerçek akıl hastalarından ayırt edememesinin "korkutucu" olduğu' sonucuna vardı. Dedi ki:  "Acaba kaç kişinin aklı başında olduğu halde psikiyatri kurumlarımızda bu şekilde tanınmadığı merak ediliyor? Kaç kişi, oy verme ve araba kullanma hakkından kendi hesaplarını yönetmeye kadar vatandaşlık ayrıcalıklarından gereksiz yere mahrum bırakıldı? Kaç kişi davranışlarının cezai sonuçlarından kaçınmak için deli taklidi yaptı ve tam tersi, kaçı sonsuza kadar bir psikiyatri hastanesinde yaşamaktansa, yanlış bir şekilde akıl hastası olduğu düşünülerek yargılanmayı tercih etti? Kaç kişi iyi niyetli ama yine de hatalı teşhislerle damgalandı?"

Psikiyatri profesörü Thomas Szasz, MD, Psikiyatri: Yalanlar Bilimi "Psychiatry: The Science of Lie" (Syracuse University Press 2008, s. 67-68) adlı kitabında şunları söylüyor: "İddia hatalı bir önermeye dayanıyor; yani doktorların, usulüne uygun olarak idam edilen deli mahkumları, haksız yere tutuklanan aklı başında mahkumlardan ayırmakla ilgilendiği yönünde. Psikiyatrinin tüm tarihi bu varsayımı yalanlamaktadır... deneyimlere her danışıldığında, uzmanların aklı başında olanı deliden ayırt edemediği ortaya çıktı."

Psikolog Maurice K. Temerlin, Ph. D. 'nin "Psikiyatrik Tanıda Öneri (telkin) Etkileri (Suggestion Effects in Psychiatric Diagnosis)" başlıklı aşağıda açıklanan çalışması, 1968'de The Journal of Nervous and Mental Patient'da yayımlandı (Cilt 147, Sayı 4, s. 349-353). ): "Psikiyatrlar, klinik psikologlar ve klinik psikoloji yüksek lisans öğrencileri, psikiyatrik tanıyı etkileyebilecek kişilerarası etkileri araştırmak amacıyla normal, sağlıklı bir adamla ses kaydına alınmış bir görüşme tanısı koydular." Bir grup psikiyatrist, psikolog ve psikoloji yüksek lisans öğrencisi, "yüksek prestije sahip profesyonel bir kişinin" görüşmenin son derece sağlıklı bir adamla yapıldığını söyleyen giriş konuşmasının ardından kasete kaydedilen görüşmeyi dinlediğinde, "psikologlar, psikiyatristler ve yüksek lisans öğrencileri oybirliğiyle aynı fikirdeydiler." Kayıt, "yüksek prestije sahip profesyonel bir kişinin", kaydedilen röportajın "nevrotik görünen ama aslında oldukça psikotik olan" bir adamla yapıldığını söyleyen giriş konuşmasının ardından bir grup psikiyatrist, psikolog ve psikoloji yüksek lisans öğrencisi tarafından duyulduğunda... Psikoz tanısı, psikiyatristlerin yüzde 60'ı, klinik psikologların yüzde 28'i ve yüksek lisans öğrencilerinin yüzde 11'i tarafından, aynı kaset kaydını dinlemiş olmalarına rağmen konulmuştur. Diğerleri gibi bu çalışma da psikiyatrik "tanı"nın güvenilirliğinin ve geçerliliğinin olmadığını gösteriyor.

Bunun nedeni muhtemelen akıl hastası olduğu iddia edilen kişilerin beyni de dahil olmak üzere vücudunda herhangi bir sorun bulunamamasıdır ve psikiyatridesözde akıl hastalığı olan kişileri olmayanlardan ayıran biyolojik testlerin bulunmaması ve dolayısıyla gerçek bir hastalığı veya rahatsızlığının olmamasıdır; Amerikan Psikiyatri Birliği'nin kılavuzunu tanımlamak veya "teşhis etmek" için, "Akıl Hastalıklarının (Illnesses) Tanısal ve İstatistiksel El Kitabı" veya "Akıl Hastalıklarının (Diseases) Tanısal ve İstatistiksel El Kitabı" değil, "Zihinsel Bozuklukların  (Disorders) Tanısal ve İstatistiksel El Kitabı (Diagnostic and Statistical Manual of Mental Disorders)" olarak adlandırır. Eğer doğru teşhis sorunun nedenini gösteriyorsa, buna "teşhis" kılavuzu demek bile iddialı ve aslında yanlıştır. DSM'deki "teşhisler" bunu yapmaz. DSM, teşhislerin değil, açıklamaların bir kılavuzudur. Daha doğru bir şekilde Amerikan Psikiyatri Birliği'nin "Zihinsel Bozuklukları Tanımlama Kılavuzu (Mental Disorders Descrip­tion Manual)" veya daha açık bir şekilde Amerikan Psikiyatri Birliği'nin "Onaylanmayan Davranışları Tanımlama Kılavuzu (Disapproved Behavior Description Manual)" olarak adlandırılabilir.

-DSM, TEŞHİSLER DEĞİL, AÇIKLAMALAR KILAVUZUDUR.. "Düzensizlik (disorder)" kelimesi, "dis-" ön ekiyle birlikte "düzen (order)" kelimesidir ve bu da "karşıt (opposite)" anlamına gelir. Dolayısıyla "düzensizlik" düzenin zıttıdır. Bir şeyin "düzensizlik" olduğunu söylemek, tam tersinin uygun olduğunu söylemektir. Peki doğru davranışın ne olduğunu kim söyleyebilir? Hangi davranışa izin verileceği konusunda seçilmemiş özel bir kuruluşun karar vermesi doğru mudur? Bu demokratik olarak seçilmiş yasa yapıcıların veya yasa koyucuların sorumluluğu değil mi? Neden Amerikan Psikiyatri Birliği (APA) gibi seçilmemiş özel bir kuruluş, Amerika'da veya başka herhangi bir yerde hangi davranışlara izin verildiğini ve hangi davranışların yasaklandığını söyleme yetkisine sahip olsun ki? Onlar kim? APA'nın evinizde veya apartman dairenizde çok fazla eşya bulundurulmasını "istiflenme (/sürü düzeni/topluluk) bozukluğu (Hording Disorder)" olarak tanımladığı gerçeği, "aktif yaşam alanlarını tıkayıp karmaşık hale getiriyor ve bunların kullanım amacını büyük ölçüde tehlikeye mi atıyor?" (DSM-5, s. 247) yani evinizde istediğiniz kadar eşya bulundurma hakkınız yok mu? Bu sadece teorik değil: Elimde, Vancouver, Washington'da 2011 yılında benimle yapılan bir saatlik yüz yüze görüşmede tamamen normal ve çok zeki görünen 72 yaşındaki bir adamın video mahkeme muhabiri kaydı (DVD'de) var ancak kısa bir süre önce yerleştirilmişti ve büyük ölçüde sözde "sürü düzeni (istiflenme) bozukluğu (hording disorder)" olduğu için hâlâ istemsiz bir vesayet altındaydı. 

Carol's Home News dergisindeki bir makale (Ekim 2011, s. 2) şöyle diyor: "Gece kuşu musun?... Bu tembellik ya da basit bir uykusuzluk değil, doktorların Gecikmiş Uyku Evresi (DSP "Delayed Sleep Phase") Bozukluğu dediği bir durum." Alıntılanan makaleden bir buçuk yıl sonra yayınlanan DSM-5'te "Sirkadiyen Ritim Uyku-Uyanma Bozuklukları (Circadian Rhythm Sleep-Wake Disorders)" (s. 390), özellikle "Gecikmiş Uyku Evresi Tipi (Delayed Sleep Phase Type)" olarak adlandırılmıştır. "İstenen uyku ve uyanma zamanına göre ana uyku periyodunun (genellikle 2 saatten fazla) zamanlamasında bir gecikme öyküsü" olarak tanımlanır. "Kendi programlarını belirlemelerine izin verildiğinde, gecikmiş uyku evresi tipine sahip bireyler, yaşına göre normal uyku kalitesi ve süresi sergiliyor". (s. 391). Sabah 4'te uyuyup öğlene kadar uyumanın bir rahatsızlık olduğuna karar veren bir grup doktor, istediğiniz saatlerde uyuma hakkınız olmadığı anlamına mı geliyor? Böyle bir durumda istemsiz tedaviye maruz kalmanız gerekir mi? Yasa koyucuların yasa yapma yetkilerini Amerikan Psikiyatri Birliği gibi özel bir kuruluşa veya bireysel doktorlara devretmesi, yasa koyucuların davranışları veya fikir ifadeleri (veya uyku programı) Amerikan Psikiyatri Birliği'nin Ruhsal Bozuklukların Tanısal ve İstatistiksel El Kitabı'nın bir kategorisine giren, yasama yetkisinin yasa dışı, anayasaya aykırı olduğu iddia edilen bir yetki devridir.

Amerikan Psikiyatri Birliği'nin Zihinsel Bozuklukların Tanısal ve İstatistiksel El Kitabı'nın üçüncü ve dördüncü baskılarını oluşturan grupların başkanlarından daha az yetkili olmayan kişiler ve revizyonları (DSM-III, DSM-III-R, DSM-IV ve DSM-IV-TR), kendi (sözde) teşhis sistemlerinin bilimsel geçersizliğini kabul etmiştir. Üzüntünün Kaybı -Psikiyatri Normal Acıyı Depresif Bozukluğa Nasıl Dönüştürdü (Foreword to The Loss of Sadness —How Psychiatry Transformed Normal Sorrow Into Depressive Disorder) kitabının önsözünde, Alan V. Horwitz, Ph. D. ve Jerome C. Wakefield, Ph. D. , D. S. W. (Oxford University Press 2007, s. vii-viii), New York Eyalet Psikiyatri Enstitüsü Psikiyatri Profesörü Robert L. Spitzer, M. D. şunu söylüyor: "Amerikan Psikiyatri Birliği'nin 1980'de DSM-III'ü (yani Ruhsal Bozuklukların Tanısal ve İstatistiksel El Kitabı'nın üçüncü baskısı, Derneğin tanınan zihinsel bozuklukların resmi listesi ve bu hastalıklara teşhis konulmasında kullanılan kriterler) oluşturan çalışma grubunun başkanıydım... DSM'nin başarısı ve tanımlayıcılığı (teşhisin aksine) Pratik düzeydeki kriterlerpsikiyatri alanının, DSM girişiminin temelinde gizlenen bazı temel kavramsal sorunları, özellikle de bozukluğu normal acıdan nasıl ayırt edeceği sorusunu göz ardı etmesine olanak tanıdı... 1973'te eşcinselliğin DSM-II'den çıkarılıp çıkarılmayacağına ilişkin daha önceki bir tartışmaya dahil olmam, beni zihinsel bozukluğun nasıl tanımlanacağı sorusuyla boğuşmaya yöneltti. Mental bozukluk tanımlarını DSM-III ve DSM-III-R'nin (DSM'nin revize edilmiş üçüncü baskısı) girişlerinde formüle ettim; ve belirli koşulların Kılavuz'a dahil edilmesinin ve diğer türdeki sorunların Kılavuz'un dışında bırakılmasının nedenlerini açıklamayı amaçlayan DSM-IV. O zamandan bu yana, Dr. Wakefield çabalarımı, büyük ölçüde geçerli olduğuna inandığım şekillerde eleştirdi."

Allen Frances, MD, Amerikan Psikiyatri Birliği'nin DSM-IV Görev Grubu'nun başkanıydı ve onu DSM-IV (1994) ve DSM-IV-TR (2000)'nin baş yazarı ve editörü yaptı. Psikolog Paula Caplan, Ph. D. , 2012 Ulusal Hakların Korunması ve Savunuculuk Konferansı'ndaki sunumunda, Dr. Frances'i 'psikiyatride normalliğin patolojikleştirilmesindenen sorumlu tek kişi olmakla suçladı. (en azından DSM-5'in yayınlanmasından önce). Bununla birlikte, çoğu psikolojitoday. com ve psikiyatri-times. com'da ve internetin başka yerlerinde bulunan DSM-5'in en yeni versiyonunu eleştiren bir dizi makalede, Dr. Frances bilim eksikliğini ve bilimin patolojikleştirilmesini şiddetle eleştirdi. DSM-5'teki normallik, çoğu zaman eleştirilerinin çoğunun, herkes kadar kendisinin de sorumlu olduğu DSM-IV ve DSM-IV-TR için eşit derecede doğru olduğu gerçeğini görünüşte gözden kaçırıyor.

DSM-5'teki pek çok saçma sapan teşhis, DSM-IV ve DSM-IV-TR'de de bulunuyor: Bu yazının ilerleyen kısımlarında size örnekler vereceğim. Ancak diğer zamanlarda Dr. Frances normal insanların psikiyatrik patolojikleştirilmesinin sorumluluğunu üstlendi. 6 Mayıs 2012'de Toronto Üniversitesi'nde verdiği bir konferansta Dr. Frances şunları söyledi: "Bu değişikliklerin bazılarından ben sorumluyum ve bazı durumlarda sonuçlardan pek gurur duymuyorum... bu benim suçum..İhtiyacı olmayan insanlara çok fazla tedavi veriyoruz." ("Allen J. Frances, akıl hastalığının aşırı teşhisi üzerine", YouTube. com, 2:55, 11:00 ve 29:30).

Normali Kurtar -Kontrol Dışı Psikiyatrik Teşhise Karşı İçeriden Bir Bilginin İsyanıDSM-5, Büyük İlaç ve Sıradan Yaşamın Tıbbileştirilmesi (Saving Normal—An Insider's Revolt Against Out-of-Control Psychiatric Diagnosis, DSM-5, Big Pharma, and the Medicalization of Ordinary Life) adlı kitabında Dr. Frances, kendi DSM-IV'ünün "muhtemelen yarardan çok zarara yol açtığını" söylüyor... "DSM-IV normal kaydetmedi, hatta çok iyi koruyamadı... Bizim [DSM-IV Çalışma Grubu'ndaki] değişikliklerimiz otistik, dikkat eksikliği ve yetişkinlerde bipolar bozukluk gibi sahte salgınlara doğrudan katkıda bulundu ve diğer bazı bozuklukların aşırı teşhisini önlemek için hiçbir şey yapmadık". (HarperCollins 2013, s. xiv, 73) , 75). 8 Kasım 2011'de şöyle dedi: "DSM-5 önerilerinin tümü zihinsel bozukluğun tanımını genişleteceğine göre, teşhis enflasyonu ve normal insanların kitlesel akıl hastası olarak yanlış etiketlenmesi konusunda neden endişelenmemeliyiz? " ("APA, DSM-5 Reformu Dilekçesine Zayıf Yanıt Verdi", psikiyatritimes. com, orijinalinde kalın baskı). 10 Kasım 2011'de psikiyatritimes. com'da yayınlanan "Kullanıcının DSM-5'e Karşı İsyanı: İşe Yarayacak mı?" başlıklı makalesinde Dr. Frances şunu yazdı: "DSM-5 söz konusu olduğunda, deneyimler Amerikan Psikiyatri Birliği'nin (APA) bilimle ilgilenmeyeceğini, riskleri değerlendirmeyeceğini veya mantığı dinlemeyeceğini kesin olarak kanıtladı. Bir kullanıcının isyanı, DSM-5'in en kötü önerilerini raydan çıkarmak için son ve tek umut haline geldi... DSM-5 tam bir karmaşa."

Dr. Frances'in, meslektaşlarının ve Amerikan Psikiyatri Birliği'ndeki haleflerinin akıl hastalığı veya bozukluk kavramını ne kadar inanılmaz derecede geniş kapsamlı hale getirdiğini gösteren örneklere bakalım. DSM-5'in neredeyse her sayfasını açtığınızda, psikiyatristlerin ve onu yazan diğer kişilerin "bozukluk (disorder)" terimini eklediklerini görürsünüz veya "sendrom (syndrome)", ne kadar küçük olursa olsun, hayatın hemen hemen tüm sıradan ve normal sorunlarını, zorluklarını ve cazibelerini tanımlayan kelime veya ifadelere verilen addır. Psikiyatri dışından çok az kişinin DSM-IV-TR'de öne sürülen bozuklukları öne sürmesinin yanı sıra, DSM-5 daha fazlasını yaratmaktadır.

DSM-5'in 2013 yılında yayımlanmasıyla ortaya çıkan yeni ruhsal bozukluklardan biri de "Tütün Kullanım Bozukluğu (Tobacco Use Disorder)"dur. Muhtemelen sigara, pipo veya puro içmekten veya tütün çiğnemekten hoşlanan bir kişinin, sırf bu nedenle zihinsel bir bozukluğa sahip olduğunu hiç düşünmemişsinizdir, ancak şimdi DSM-5 yayınlandığına göre öyle. "Tütün Kullanım Bozukluğu (Tobacco Use Disorder)" için "Tanı Kriterleri (Diagnostic Criteria)" (s. 571), 'bir kişinin, 11 kriterden en az ikisini göstermesi durumunda bu bozukluğa "disorder" (veya hastalığa "illness"? ) sahip olduğunu' belirtir. 11'den ilk 4'ü şöyle: 

-1. Tütün genellikle amaçlanandan daha büyük miktarlarda veya daha uzun bir süre boyunca alınır.
-2. Tütün kullanımını azaltmak veya kontrol altına almak için ısrarlı bir istek veya başarısız çabalar var.
-3. Tütün elde etmek veya kullanmak için gerekli faaliyetlere çok fazla zaman harcanıyor.
-4. Tütün kullanma isteği ya da güçlü bir istek ya da dürtü

Muhtemelen 'tüm tütün kullanıcıları bu kriterlere göre zihinsel engelli' olarak değerlendirilmektedir. DSM-IV-TR (s. 631) ve DSM-5'te (s. 404) sıkıntı yaratan kabuslar sizi ruhsal bozukluk (mental disorder) olarak nitelendiriyor. DSM-5'te "Kabus Bozukluğu (Nightmare Disorder)", "Genellikle hayatta kalmaya, güvenliğe veya fiziksel bütünlüğe yönelik tehditlerden kaçınma çabalarını içeren, uzun süreli, aşırı derecede disforik ve iyi hatırlanan rüyaların tekrar tekrar ortaya çıkması" olarak tanımlanmaktadır, hatta eğer "Disforik rüyalardan uyandığında, birey hızlı bir şekilde yönelimini ve uyanıklığını kazanır" ise "Uyku bozukluğu klinik olarak belirgin bir sıkıntıya neden olur...Geç yatmak ve geç uyumak, hem DSM-IV-TR (2000, s. 622) hem de DSM-5 (2013, s. 390-391)'de "Sirkadiyen Ritim Uyku Bozukluğu... Gecikmiş Uyku Evresi Tipi (Circadian Rhythm Sleep Disorder... Delayed Sleep Phase Type)"dir; Peki ya erken kalkan biriyseniz? Bu da bir "bozukluk (disorder)" olabilir mi? Evet, bu durumda tanı (aslında açıklama) "Sirkadiyen Ritim Uyku-Uyanma Bozukluğu... İleri Uyku-Uyanma Tipi (Circadian Rhythm Sleep-Wake Disorder.. Advanced Sleep-Wake Type)" (DSM-5, s. 393; DSM-IV-TR, s. 624'te "Tip Belirlenmemiş (Unspecified Type)" Sirkadiyen Ritim Uyku Bozukluklarından (Circadian Rhythm Sleep Disorders) biridir). DSM-5, "İleri uyku evresi tipiistenen veya geleneksel zamanlardan birkaç saat daha erken olan uyku-uyanma zamanları ile karakterize edilir" ve "İleri uyku evresi tipine sahip bireyler 'sabah tipleri'dir" diyor. (s. 393). Psikiyatrinin mevcut "teşhis" standartlarına göre, eğer "geleneksel saatlerde" uyumuyor ve uyanmıyorsanız, bir zihinsel bozukluğunuz var demektir.

Yalan söylemek ya da numara yapmak sadece ahlaki bir sorun değil, aynı zamanda hem DSM-IV-TR (s. 517) hem de DSM-5'te (s. 324-325) "Yapay Bozukluktur". DSM-5'te (s. 462) çocuklarda görülen bir bozukluk olduğu düşünülen "Karşıt (muhalif) Olma-Karşı Gelme (meydan okuma) Bozukluğu (Oppositional Defiant Disorder)" kriterleri arasında; "Çoğunlukla öfkelenir... Çoğu zaman alıngandır veya kolayca sinirlenir...  çoğu zaman öfkeli ve kırgındır" ama yalnızca "kardeş olmayan en az bir kişiye karşı." DSM-5'e göre kardeşlerle tartışmak normaldir ancak çocuksanız, ebeveyn ya da yetişkinle tartışmak zihinsel bozukluğunuz olduğu anlamına gelir. Karşıt olma-karşı gelme bozukluğu DSM-IV-TR'de de (s. 102) görülmektedir, ancak kardeşlerle tartışma muafiyeti yoktur. Çok sık öfkelenmek, DSM-IV-TR (s. 663) ve DSM-5'te (s. 466) "Aralıklı Patlayıcı Bozukluk (Intermittent Explosive Disorder)" olarak adlandırılmaktadır.

Eşinizin veya yakın partnerinizin sadakatsizlik yaptığından şüpheleniyor musunuz veya hiç şüphelendiniz mi? Bu durumda, "Bir partnerin algılanan sadakatsizliğiyle sanrısal olmayan meşguliyet" olarak tanımlanan "Diğer Tanımlanmış Obsesif-Kompulsif ve İlgili Bozukluk (Other Specified Obsessive-Compulsive and Related Disorder)"un bir alt türü olan "Takıntılı (obsesyonel) kıskançlık (Obsessional jealousy)"ınız var veya geçmişte oldu. (s. 263-264). Hayır, bu bir baskı hatası değil: Bu özel bozukluk "sanrısal olmayan (nondelusional)" olarak tanımlanmaktadır, ancak DSM-5'te hala bir zihinsel bozukluktur (mental disorder), sanki bir kişinin eşinin veya yakın partnerinin sadakatsizliğini çok fazla umursamaması gerekiyormuş gibi..

Sık sık kendinize gece yarısı atıştırmalıkları almayı sever misiniz? Bu durumda şu şekilde tanımlanan "Gece yeme sendromu"na sahipsiniz: "Uykudan uyandıktan sonra yemek yeme veya akşam yemeğinden sonra aşırı yiyecek tüketimi ile kendini gösteren, tekrarlayan gece yeme atakları". (DSM-5, s. 354). DSM-5'te "Genel Kişilik Bozukluğu (General Personality Disorder)" (s. 646), "Bireyin kültürünün beklentilerinden belirgin biçimde sapan, kalıcı bir iç deneyim ve davranış modeli" olarak tanımlanmaktadır. Bireyin kültürünün beklentilerine uymanın sağlıkla ne alakası var? 

"Sosyal Kaygı Bozukluğu (Social Anxiety Disorder) (Sosyal Fobi "Social Phobia")"yi düşünün: DSM-5 (s. 203) diyor ki "Sosyal kaygı bozukluğunun temel özelliği, bireyin başkaları tarafından incelenebileceği sosyal durumlardan belirgin veya yoğun bir korku veya kaygı duymasıdır" buna bir örnek olarak "başkalarının önünde performans sergilemek (örneğin bir konuşma yapmak)" verilebilir. DSM-5 (s. 203, orijinalinde kalın baskı) şöyle diyor: "Şu durumu belirtin: Yalnızca performans: Korktopluluk önünde konuşmak veya performans sergilemekle sınırlıysa." Buna eskiden "sahne korkusu (stage fright)" denirdi. Şimdi bunun zihinsel bir bozukluk olduğu iddia ediliyor. Sahne korkusu rahatsız edicidir ama bu bir "bozukluk" mudur? Normal değil mi?

Tony Dokoupil'in "Saldırı Bizi Çılgınlaştırıyor mu? (Is the Onslaught Making Us Crazy?)" (Newsweek, 16 Temmuz 2012, s. 24, 27-28) başlıklı makalesinde şöyle diyor: "Yeni DSM [DSM-5] gelecek yıl [2013] yayınlandığında, İnternet Bağımlılığı Bozukluğu (Internet Addiction Disorder), "daha fazla çalışma için" etiketli bir ekte de olsa ilk kez dahil edilecektir. Çin, Tayvan ve Kore yakın zamanda bu tanıyı kabul etti ve sorunlu Web kullanımını ciddi bir ulusal sağlık krizi olarak görmeye başladı... Tayvan'daki iki psikiyatristiPhone bağımlılığı bozukluğu (iPhone addiction disorder) fikriyle manşetlere çıktı." "İnternet Bağımlılığı Bozukluğu (Internet Addiction Disorder)", DSM-5'in yayınlanan son baskısının indeksinde yer almıyor ve kitabın hiçbir yerinde bulamıyorumNormali Kurtar (Saving Normal)'ta (s. 225) Dr. Frances şöyle diyor: "DSM-5, basında yakılıp yıkılan en kötü önerilerinin çoğundan nihayet geri adım attı." DSM-5 Görev Grubu, İnternet Bağımlılığı Bozukluğu fikri nedeniyle utanmış veya alay edilmiş olsa da, "İnternet Oyun Oynama Bozukluğu (Internet Gaming Disorder)", DSM-5'te daha fazla çalışma gerektiren bir öneri olarak görünmektedir. İnternette Oyun Oynama Bozukluğu için "Önerilen Kriterler (Proposed Criteria)" (s. 795-796) aşağıdaki gibidir:

12 aylık bir süre içinde aşağıdakilerden beşinin (ya da daha fazlasının) olması ile belirli, klinik olarak belirgin bir bozulmaya ya da sıkıntıya yol açan, genellikle diğer oyuncularla oyun oynamak için sürekli ve yineleyici bir biçimde İnternet kullanımı:

1. İnternet oyunlarıyla meşgul olmak. (Birey önceki oyun etkinliğini düşünür veya bir sonraki oyunu oynayacağını tahmin eder; internette oyun oynamak günlük yaşamda baskın etkinlik haline gelir). Not: Bu bozukluk, kumar bozukluğu kapsamına giren İnternet kumarından farklıdır.

2. İnternette oyun oynamayı bıraktığınızda yoksunluk belirtileri. (Bu semptomlar tipik olarak sinirlilik, kaygı veya üzüntü olarak tanımlanır, ancak farmakolojik yoksunluğun fiziksel belirtileri yoktur.)

3. Hoşgörü – İnternet oyunlarına giderek daha fazla zaman ayırma ihtiyacı.
4. İnternet oyunlarına katılımı kontrol etmeye yönelik başarısız girişimler.
5. İnternet oyunlarının bir sonucu olarak ve bu oyunlar hariç, önceki hobilere ve eğlenceye olan ilginin kaybı.
6. Psikososyal sorunların bilinmesine rağmen internet oyunlarını aşırı kullanmaya devam etmek.
7. İnternet oyunlarının miktarı konusunda aile üyelerini, terapistleri veya başkalarını aldatmak.
8. Olumsuz ruh halinden (örneğin çaresizlik, suçluluk veya kaygı duygularında) kaçmak veya bunları hafifletmek için internet oyunlarının kullanılması.
9. İnternet oyunlarına katılım nedeniyle önemli bir ilişkiyi, işi, eğitim veya kariyer fırsatını tehlikeye atmak veya kaybetmek.

Not: Bu bozukluğa yalnızca kumar dışı İnternet oyunları dahildir. İnternetin bir iş veya meslekte gerekli faaliyetler için kullanılması dahil değildir ve bozukluğun diğer eğlence veya sosyal İnternet kullanımını içermesi amaçlanmamaktadır. Benzer şekilde cinsel içerikli internet siteleri de kapsam dışındadır.

İnternette Oyun (oynama) Bozukluğu için yukarıda önerilen kriterlerde belirtildiği gibi, "Kumar (Oynama) Bozukluğu (Gambling Disorder)" DSM-5'te de yer almaktadır ve yalnızca "İleri Araştırma Koşulları"ndan biri olarak görülmemektedir. Kumar (oynama) Bozukluğu, DSM-5'te (sayfa 585-589) %100 geçerli bir hastalık olarak listelenmiştir ve yalnızca önerilen bir zihinsel bozukluk değildir. DSM-IV-TR'de (2000) "Patolojik Kumar (Pathological Gambling)" olarak adlandırılmıştır (s. 671). DSM-5'teki Kumar Bozukluğu, İnternet'te Oyun Oynama Bozukluğuna benzer "Tanı Kriterleri"ne sahiptir: "Klinik olarak anlamlı düzeyde bozulmaya veya sıkıntıya yol açan, sürekli ve tekrarlayan sorunlu kumar oynama davranışı... Kumarı kontrol altına almak, azaltmak veya durdurmak için defalarca başarısız girişimlerde bulundu.. Kumarla ilginin boyutunu gizlemek için yalan söyler" (vb. ) 14 Ağustos 2012'de psikiyatritimes. com'da yayınlanan bir makalede Dr. Frances şunu söylüyor: "DSM-5, kumarın ilk üye olduğu ve İnternet bağımlılığının da ikinci sırada yer aldığı bir "Davranışsal Bağımlılıklar" kategorisi sunmayı önermektedir. Davranışsal Bağımlılıklar eninde sonunda kolayca genişleyerek diğer birçok ortak aktiviteye olan tutkulu bağlılıkları da kapsayacak şekilde genişleyebilir. Eğer kumar ve internet bağımlısı olabiliyorsak, neden alışveriş, tüketim vergisi, seks, iş, golf, güneşlenme, model demiryolu taşımacılığı gibi bağımlılıkları da dahil etmeyelim? Tüm tutkulu ilgiler zihinsel bozukluklar olarak yeniden tanımlanma riski altındadır... 'Bir aktiviteyi gerçekten seviyorsunuz, o aktiviteden çok keyif alıyorsunuz, o aktiviteye çok zaman harcıyorsunuz' diye bunu bir ruhsal bozukluk olarak görmemeli ve "bağımlılık" olarak adlandırmamalısınız... Bir kişinin aşırı harcama yapması, çok fazla golf oynaması veya tekrar tekrar cinsel düşüncesizlik yaşaması nedeniyle başının belaya girmesi "bağımlılık" değildir. Milyonlarca yıllık evrimsel deneyimden türetilen insan doğamız budur..."

Yukarıda alıntılanan makalenin başlığı "İnternet Bağımlılığı: Bir Sonraki Yeni Moda Teşhisi (Internet Addiction: The Next New Fad Diagnosis)". Dr. Frances, Normal'i Kurtar (Saving Normal) adlı kitabında şöyle diyor: "Psikiyatrik teşhislerde geçici modalar gelir ve gider. Birdenbire herkes aynı sorunu yaşıyor gibi görünüyor. Quack teorileri salgını açıklıyor; şarlatan tedavilerin tedavi sağladığı varsayılır... psikiyatrik tanı her zaman çok moda olmuştur ve hâlâ da öyledir." (s. 117 ve 136). Harvard psikiyatri profesörü Blaise A. Aguirre, M. D. , Adölesanlarda Borderline Kişilik Bozukluğu (Borderline Personality Disorder in Adolescents) adlı kitabında benzer bir gözlem yapıyor. (Fair Winds Press 2007, s. 15):

  "Psikiyatrik teşhisler gelip giden kültürel geçici modalar gibi görünüyor. Çocuk ve ergen psikiyatrisinde herkesin travma sonrası stres bozukluğu (TSSB -PTSD "post-traumatic stress disorder"), ardından herkesin bipolar bozukluğu, ardından Asperger sendromu (Asperger's syndrome) olduğu ve bir sonraki büyük tanının mutlaka gelip geçeceği bir dönem vardır."

Bir doktorun "Tıpta bir dönem herkese kanser teşhisi koyardık, sonra herkese kalp hastalığı teşhisi koyardık, sonra da herkesin şeker hastası olduğuna karar verirdik." dediğini hayal edebiliyor musunuz? Dr. Aguirre, psikiyatride "psikiyatrik bozuklukların teşhisindeki problemler ve doğru teşhis araçlarının ve prosedürlerinin genel yokluğunu" suçluyor (Id). DSM-5'te ilk kez ortaya çıkan, "Sınırsız (egellenmemiş /sınırlanmamış) Sosyal Katılım Bozukluğu (Disinhibited social Engagement Disorder)" adı verilen bir çocukluk çağı bozukluğudur. (DSM-5, s. 268-270). Kumar Bozukluğu, Genel Kişilik Bozukluğu ve Sosyal Kaygı Bozukluğu gibi, Engellenmemiş Sosyal Katılım Bozukluğu da yalnızca önerilen bir zihinsel bozukluk değil, %100 geçerli bir hastalık olarak listelenir. DSM-5'e göre, "Sınırsız sosyal katılım bozukluğunun temel özelliği, kültürel olarak uygunsuz, göreceli yabancılarla aşırı tanıdık davranışlar içeren bir davranış modelidir (Kriter A). " Bu sözde bozukluğa ilişkin "Tanı Kriterleri" aşağıdaki gibidir:

A. Çocuğun tanımadığı yetişkinlere aktif olarak yaklaştığı ve onlarla etkileşimde bulunduğu ve aşağıdakilerden en az ikisini sergilediği bir davranış modeli:
1. Tanıdık olmayan yetişkinlere yaklaşma ve onlarla etkileşimde bulunma konusunda suskunluğun azalması veya hiç olmaması.
2. Aşırı tanıdık sözlü veya fiziksel davranışlar (kültürel olarak onaylanmış ve yaşa uygun sosyal sınırlarla tutarlı olmayan).
3. Alışılmadık ortamlarda bile, uzaklaşmaya cesaret ettikten sonra yetişkin bakıcıyla tekrar görüşmenin azalması veya hiç yapılmaması.
4. Tanımadığınız bir yetişkinle çok az tereddüt ederek veya hiç tereddüt etmeden çıkma isteği.

B. A tanı ölçütünde yer alan davranışlar, dürtüsellik ile sınırlı olmayıp (dikkat eksikliği/hiperaktivite bozukluğunda olduğu gibi), sosyal olarak engellenmemiş davranışları da içermektedir.

C. Çocuk, aşağıdakilerden biriyle kanıtlandığı üzere, aşırı derecede yetersiz bakım modeliyle karşılaşmıştır:
1. Bakım veren yetişkinler tarafından karşılanan rahatlık, uyarılma ve şefkat gibi temel duygusal ihtiyaçların sürekli olarak karşılanmaması şeklindeki sosyal ihmal veya yoksunluk.
2. Sabit bağlanma fırsatlarını sınırlayan birincil bakıcılarda tekrarlanan değişiklikler (örneğin, koruyucu bakımda sık sık değişiklik yapılması).
3. Seçici bağlanma fırsatlarını ciddi şekilde sınırlayan olağandışı ortamlarda yetiştirilmek (örneğin, çocuk/bakıcı oranının yüksek olduğu kurumlar).

D. Kriter C'deki bakımın, A Kriterindeki rahatsız edici davranıştan sorumlu olduğu varsayılmaktadır (örneğin, A Kriterindeki rahatsızlıklar, C Kriterindeki patojenik bakımın ardından başlamıştır).
E. Çocuğun gelişim yaşı en az 9 aydır.

Bu tür sözde teşhis kriterlerinin gerçek hastalıkla (illness), hastalıkla (disease), bozuklukla (disorder) veya herhangi bir biyolojik sorunla hiçbir ilgisi olmadığı açıktır ve yalnızca akıllıca veya beklenen davranış olarak kabul edilen davranışlardan sapmanın yanı sıra, genç bir kişinin bu şekilde davranmayı nasıl öğrendiğine dair psikolojik teorilerdirYetişkin bakım verenlerin sık sık değişmesi, gencin yeni, tanıdık olmayan yetişkinlerle çok rahat olmasına yol açarak "patojenik (pathogenic)" hale gelir. Biyolojik açıdan anormal herhangi bir şeyin yokluğu, DSM-5'teki cinsiyetle ilgili "teşhislerde (diagnoses)" de açıkça görülmektedir; bunlardan bazıları eğlencelidir: DSM-5, "çıplak, hiçbir şeyden şüphelenmeyen bir kişiyi soyunurken veya cinsel aktivitede bulunurken gözlemlemekten kaynaklanan, fanteziler, dürtüler veya davranışlarla kendini gösteren tekrarlayan ve yoğun cinsel uyarılma" olarak tanımlanan "Röntgencilik Bozukluğu (Voyeuristic Disorder)"nu içerir. (s. 686). Belki buna Dikizci Tom Bozukluğu (Peeping Tom Disorder) denilebilirdi. (Gerçek davranışlarla değil, yalnızca fanteziler veya dürtülerle ortaya çıkarsa, bu bir tür Orwellci düşünce suçu olarak değerlendirilebilir ve bence öyle de düşünülmelidir. ) ABD'nin birçok eyaletinin ceza kanunlarında hâlâ yer alan, nispeten küçük bir seks suçu olan teşhircilik, artık bir zihinsel bozukluktur. DSM-5'te "Teşhircilik Bozukluğu (Exhibitionistic Disorder)" "kişinin cinsel organının şüphelenmeyen bir kişiye maruz kalmasından kaynaklanan yineleyici ve yoğun cinsel uyarılma" olarak tanımlanmaktadır. (s. 689). DSM-5, "Frotteuristik Bozukluğu (Frotteuristic Disorder)" "rızasız bir kişiye dokunmak veya sürtünmekten kaynaklanan tekrarlayan ve yoğun cinsel uyarılma" olarak tanımlar (s. 691). DSM-IV-TR'de buna "Frotteurizm (Frotteurism)" deniyordu. (s. 570). Ben gençken buna "başa çıkma (/baş etme hissi, hissetmek) (copping a feel)" denirdi. Artık bu bir ruhsal bozukluktur.

Frotteurizm (Frotteurism) veya Frotteuristik Bozukluk (Frotteuristic Disorder) teşhis edilebilir bir zihinsel bozukluksa neden tecavüz olmasın? Aslında bu teklif yapıldı. Mahkemenin Fahişeleri: Psikiyatrik Tanıklık Sahtekarlığı ve Amerikan Adaletine Tecavüz'de (In Whores of the Court: The Fraud of Psychiatric Testimony and the Rape of American Justice). (Harper Collins 1997, s. 286) psikoloji profesörü Margaret A. Hagen, Ph. D şöyle diyor, "Amerikan Psikiyatri Birliği, son DSM'de neredeyse 'kontrol edilemeyentecavüz arzusunu zihinsel bir bozukluk olarak ortaya koyuyordu. Belki de bir sonraki [beşinci] baskıya girecek.Olmadı, ancak eğer tecavüz DSM'nin gelecek baskısına girerse, belki buna Parafilik Tecavüz Bozukluğu (Paraphilic Rape Disorder) adı verilecektir. DSM-5, "Parafili (paraphilia) terimi, fenotipik (phenotypically) olarak normal, fiziksel olarak olgun, rıza gösteren insan partnerlerle genital uyarıma veya hazırlık amaçlı okşamaya yönelik cinsel ilgi dışında herhangi bir yoğun ve kalıcı cinsel ilgiyi ifade eder" diyor. (s. 685, Amerikan Psikiyatri Birliği'nin Aralık 1973'te hastalıktan arındırıcı (eşcinselliği oylamasının ardından bu karar her iki cinsiyetten de olabilir). Tecavüz (Rape) aslında bazı psikologlar tarafından "Başka Türlü Adlandırılamayan Parafili, Rıza Dışı (Paraphilia Not Otherwise Specified, Nonconsent)" olarak adlandırılmıştır: Psikiyatrist Allen Frances'e göre, M. D. DSM'nin çeşitli basımlarının yazarları ve editörleri tarafından "Tecavüzcüler için zihinsel bozukluk yaratma önerisi 5 kez gündeme getirildi ve kesin olarak reddedildi" ancak "Bu tekrarlanan inkarlaryetersiz eğitimli psikologların sözde uzman olarak ifade vermesini engellemedi. . . sahte 'Aksi Belirtilmedikçe Paraphilia, Rıza Dışı (Paraphilia Not Otherwise Specified, Nonconsent)' teşhisini icat ettiler ve bunu aslında haksız olan psikiyatrik taahhütleri haklı çıkarmak için bir bahane olarak kullandılar." ("DSM-5 Tecavüzün Zihinsel Bozukluk Değil, Suç Olduğunu (Rape Is Crime, Not Mental Disorder) Doğruluyor", psikiyatri times. com, 23 Şubat 2013). Bununla birlikte, bir "tanı (diagnosis)" olarak Tecavüz Bozukluğunu (Rape Disorder)değil de Frotteuristik Bozukluğu (Frotteuristic Disorder) dahil etmenin pek bir mantığı yoktur, dolayısıyla DSM'de Tecavüz Bozukluğu değil de Frotteuristik Bozukluğumuzun olmasının nedeni muhtemelen bilimsel olmaktan çok politik ve stratejiktir: Tecavüzü bir zihinsel bozukluk olarak tanımlamak çok fazla dikkat çekecek ve medyadaki haberlerin itibarını zedeleyecektir. Bu aynı zamanda tecavüzcülerin tanımı gereği akıl hastası veya dengesiz olduğu ve dolayısıyla işledikleri suçlardan cezai açıdan sorumlu olmadıkları anlamına da gelir (ve yasa koyucuların psikiyatrik "teşhis"i ciddiye alıp tecavüzü eyalet ceza yasalarından çıkaracak kadar aptal olmasına neden olabilir!)

Komedyenler DSM-5'te bir malzeme hazinesi bulacaklar. Dr. Frances'in eleştirileri büyük ölçüde göz ardı edildi ve DSM-5'in 2013 yayın tarihi yaklaşırken, 13 Şubat 2013'te yayınlanan bir makalede Dr. Frances bunu söyledi. ("DSM5 Tehlikede", psikolojitoday. com): "DSM 5tanı enflasyonunu daha da kötüleştirecek, uygunsuz tedaviyi artıracak, damgalama yaratacak ve klinisyenler ve halk arasında kafa karışıklığına neden olacak, dikkatsiz ve kötü yazılmış bir belge olmaya devam ediyor... Benim görüşüme göre DSM 5 uluslararası alanda ölümcül bir darbe aldı ve ABD'de büyük ölçüde itibarsızlaştı... Görevim artık değişiyor. DSM 5 üzerinde çalışan insanlar artık benim birincil hedef kitlem değil... Şimdiki asıl görevim, 'halkı ve klinisyenleri teşhis coşkusunu kontrol altına almanın yolları' konusunda uyarmak ve aslında normal olan insanlara yönelik aşırı ve yanlış yönlendirilmiş tedaviye karşı mücadele etmektir."

Psikolog Paula Caplan, Ph. D. , 11 Şubat 2012'de "MindFreedom (MF) Canlı Ücretsiz Web Radyosu: Paul Caplan - Psikiyatrik Etiketleme! (Psychiatric Labeling)" (blogtalkradio. com'da 12 dakika 58 saniyede arşivlendi), DSM hakkında şunları söyledi: "DSM'nin savunucusu olarak başladım çünkü reklamlarının bilimsel temellere dayandığına ve insanlara yardım etmemize yardımcı olacağına inandım, bu yüzden bu tür bir işin içindeydim. Daha sonra DSM-IV'ün iki komitesinde yer aldığımda dehşete kapıldım. Uzmanlık alanlarımdan biri araştırma yöntemleridir ve bilim iyi olduğunda ama onların istediklerine uymadığında onu görmezden geldiklerini, çarpıttıklarını veya bu konuda yalan söylediklerini görünce dehşete düştüm. Ve bilim berbat olduğunda, yani sadece kötü yapıldığında, eğer yapmak istedikleri şeye uyuyorsa, bunu kullanacaklar."

PsikiyatriYalanlar Bilimi "Psychiatry: The Science of Lies" (Syracuse University Press 2008, s. 18-19) adlı kitabında psikiyatri profesörü Thomas Szasz, MD diyor ki; "Modern psikiyatri, var olmayan hastalıklara ilişkin Teşhis ve İstatistik Kılavuzları ve bunların zorlayıcı tedavileri ile tıp tarihinde hayal bile edilemeyecek boyutta bir şarlatanlık anıtıdır."

Psikiyatrist Ronald W. Pies, MD, psikiyatritimes. com'da 19 Ekim 2011'de yayınlanan "Psikiyatri Hem Tıp Bilimi hem de Şifa Sanatı Olabilir mi? Politetik Çoğulculuk Örneği (Can Psychiatry be Both A Medical Science and A Healing Art?  The Case of Polythetic Pluralism)" başlıklı makalesinde şunları söyledi: "...son iki DSM'nin [DSM-III ve IV] "tıbbi model" örnekleri olarak görülmesi pek mümkün değildir. McHugh ve Slaveney'in işaret ettiği gibi, DSM-III herhangi bir durumun biyolojik geçerliliğini belirlemekle değil, öncelikle tanısal güvenilirliği (esasen gözlemciler arasında tanı konusunda anlaşmayı) geliştirmekle ilgileniyordu. Biyolojik faktörler de DSM-III'den beklenen DSM-5'e kadar DSM kriterlerinin merkezi (hatta çevresel) bir parçası olmamıştır. [italikler orjinalinde]"

Benzer şekilde, Amerikan Psikiyatri Birliği'nin DSM-III'e Girişte İsimlendirme ve İstatistik Çalışma Grubu Başkanı Robert L. Spitzer, MD (1980, s. 8) şunu söylüyor: "Tanı Kriterleri.. DSM-I, DSM-II ve ICD-9'da [Uluslararası Hastalık Sınıflandırması, 9. baskı] açık kriterler sağlanmadığından, klinisyen 'tanı kategorilerinin içeriğini ve sınırlarını tanımlama' konusunda büyük ölçüde kendi başınadır. Buna karşılık, DSM-III, her bir tanının konulması için kılavuz olarak spesifik tanı kriterleri sağlar; çünkü bu tür kriterler, yargıçlar arası güvenilirliği arttırır. Bununla birlikte, kategorilerin çoğu için teşhis kriterlerinin klinik değerlendirmeye dayandığı ve henüz verilerle tam olarak doğrulanmadığı anlaşılmalıdır... [orijinalinde kalın yazı, italikler eklendi]"

Benzer şekilde, DSM-IV ve DSM-IV-TR Çalışma Grubu Başkanı Allen Frances Normali Kurtar (Saving Normal) adlı kitabında şöyle diyor: "Güvenilirlik anlaşma ve tutarlılık demektir; aynı hastayı gören farklı klinisyenler aynı teşhise varacak mı? Geçerlilik gerçek demektir." (Harper Collins 2013, s. 25). 2011'deki bir makalesinde "Belirgin bir neden olmaksızın, [DSM-5] saha denemeleri (gerçekten kimin umurunda) güvenilirlik sorusunu ele alıyor ve (gerçekten önemli) geçerlilik soruları hakkında hiçbir şey sunmuyor" diyor. ("DSM5 Tehlikede (/sıkıntıda) (DSM5 in Distress)", psikolojitoday. com, 8 Kasım 2011). Dr. Frances bu noktada haklı: Yalnızca geçerlilik (gerçek) önemlidir. Eğer tüm gözlemciler yanılıyorsa, onların tespitleri veya "teşhisleri", %100 mutabakata ve dolayısıyla %100 "güvenilirliğe" sahip olsalar bile yüzde sıfır geçerliliğe sahiptir. Örneğin, cadı duruşmaları sırasında, cadıların özelliklerini açıklayan bir kılavuz olan Cadıların Çekici'ndeki (Malleus Maleficarum) kriterleri bilen sorgulayıcılarkimin cadı olduğu konusunda %100 fikir birliğine sahip olabilirler; ancak büyücülük bir efsane olduğundan ve aslında cadı olmadığından, belirli kişilerin cadı olduğuna dair tespitleri, %100'ü aynı fikirde ve dolayısıyla %100 "güvenilirliğe (reliability)" sahip olsalar bile, yüzde sıfır geçerliliğe (validity) sahiptir.

Modern psikiyatrinin ve psikiyatrik "teşhis (diagnosis)" ve "tedavi (treatment)"ye tabi tutulanların içinde bulunduğu durum budur: Cadı yargılamalarının yapıldığı dönemdeki büyücülük kavramı kadar geçersiz olan akıl "hastalığı (illness)" veya "bozukluğu (disorder)" kavramı da geçersizdir. Bazı eleştirmenler, Amerikan Psikiyatri Birliği'nin Ruhsal Bozuklukların Tanısal ve İstatistiksel El Kitabı'nın Malleus Maleficarum'a benzer olduğunu iddia etti. Örneğin, Psikiyatrik Faşizm Üzerine Notlar (Notes on Psychiatric Fascism) adlı makalesinde Don Weitz şöyle diyor: "DSM, İspanyol sorgulayıcıların cadıları ve kafirleri tanımlamak, hedef almak, damgalamak ve yakmak için kullandığı orta çağdaki Malleus Maleficarum'un eşdeğeridir". (antipsychiatry. org/weitz2. htm, erişim tarihi: 10 Haziran 2013).

Akıl "hastalığı" veya "bozukluk" kavramı, cadı yargılamaları zamanındaki büyücülük (/cadıcılık) kavramı kadar geçersizdir.. ABD Ulusal Ruh Sağlığı Enstitüsü (NIMH "National Institute of Mental Health") direktörü Thomas Insel, MD'ye göre, 29 Nisan 2013'te NIMH web sitesinde yayınlanan bir makalede, "DSM'nin her bir basımının güçlü yanı 'güvenilirlik (reliability)' olmuştur; her basım klinisyenlerin aynı terimleri aynı şekillerde kullanmasını sağlamıştır. Zayıflığı ise geçerliliğinin (validity) olmayışıdır." Bu nedenle "NIMH, araştırmalarını DSM kategorilerinden uzaklaştıracak şekilde yeniden yönlendirecek" diyor. ("Yönetmenin Blogu: Tanıyı Dönüştürmek (Director's Blog: Transforming Diagnosis)", nimh. nih. gov). Amerika'nın önde gelen zihinsel sağlık devlet kurumu da Amerikan Psikiyatri Birliği'nin DSM "teşhisi (diagnosis)"ni reddetti. Ne yazık ki Dr. Insel, aynı derecede geçersiz bir yaklaşımın yerine geçmeye çalışıyor: Aynı makalede "Zihinsel bozukluklar (Mental disorders), beyin devrelerini içeren biyolojik bozukluklardır" ve NIMH'nin, DSM'ninkinden daha bilimsel, biyolojik faktörlere dayanan "yeni bir nosoloji (a new nosology)" yaratmaya çalışacağını söylüyor. Zihinsel bir "hastalığın (illness)" veya "bozukluğun (disorder)" tanımlayıcı özelliği yalnızca onaylamamak olduğundan ve elektronikler kötü televizyon programlarının nedeni olmadığı gibi biyoloji de akıl hastalıklarının veya bozukluklarının nedeni olmadığından, bu NIMH çabası başarısızlığa mahkumdur.

Dr. Insel'in gözleminin aksine, DSM-5'in yargılararası "güvenilirlik (reliability)" sonuçları, en azından DSM-IV ve DSM-IV-TR Görev Gücü başkanı Allen Frances, MD'nin görüşüne göre aslında zayıftıNormali Kurtar (Saving Normal) adlı kitabında: Kontrol Dışı Psikiyatrik Teşhise Karşı İçeriden Birinin İsyanı, DSM-5, Büyük İlaç ve Sıradan Yaşamın Tıbbileştirilmesi "An Insider's Revolt Against Out-of-Control Psychiatric Diagnosis, DSM-5, Big Pharma, and the Medicalization of Ordinary Life"(Harper Collins 2013, s. 175) Dr. Frances şunu söylüyor: "APA (Amerikan Psikiyatri Birliği) başarısız oldu; güvenilirlik sonuçlarının kabul edilemez olduğunu kabul etmek ve tarihsel standartları karşılayabilecek gerekli düzeltmeleri aramak yerine, kale direkleri kaydırıldı. Önceki beklentilerin çok yüksek olduğunu resmi olarak ilan eden DSM-5, bazen iki maymunun teşhis panosuna dart atmasından biraz daha iyi olan değerlendiriciler arasındaki anlaşmaları kabul edeceğini duyurdu."

18 Ocak 2012'de psikiyatritimes. com'da yayınlanan "'Ne Kadar Güvenilir, Yeterince Güvenilir? Konusuna Bir Yanıt (A Response to 'How Reliable Is Reliable Enough?)" başlıklı makalesinde Dr. Frances şöyle diyor: "Geçmişte "kabul edilebilir", 0,6 veya üzeri kappa anlamına geliyordu... DSM-5 için 'kabul edilebilir' güvenilirlik şaşırtıcı bir şekilde 0,2-0,4'e düşürüldü. Bu, tamamen şans eseri elde etmeyi bekleyebileceğiniz anlaşma düzeyini ancak aşıyor... Kabul edilemeyecek kadar zayıf bir anlaşmayı "kabul etmek", psikiyatrik tanının bütünlüğünü koruyabilir mi?"

Yani aslında DSM-5 "teşhis"inin yalnızca geçerliliği (validity) değil, aynı zamanda "güvenilirliği (reliability)" de yoktur. Herhangi bir alandaki bilim adamları "güvenilirlikten" (kendi aralarında anlaşma) yoksunsa, alan veya disiplin açıkça "geçerlilik"ten (doğruluk) yoksundur, bu da geçerlilik veya doğrulukla ilgili araştırmaları gereksiz kılar. Bunun psikiyatri için de geçerli olduğunu gösteren bir örnek, psikiyatristlerin 'James Holmes'un 2012'de Aurora, Colorado'da bir tiyatro salonunda 12 kişiyi öldürüp 70 kişiyi yaraladığında deli olup olmadığına' ilişkin ifadesidir. Associated Press'in bir haberine göre, "İfade veren psikiyatristlerden dördünden onun akıl sağlığını test etmesi istendi. İkisi onun aklı başında olduğunu, diğer ikisi ise onun deli olduğunu ilan etti."

Dr. Frances'in eleştirileri, yukarıda alıntılanan Holmes vakası gibi örnekler, Ulusal Ruh Sağlığı Enstitüsü'nün DSM-5 "teşhis"inin reddedilmesi ve psikiyatrinin bilimsel geçerliliğinin bulunmaması nedeniyle psikiyatride genel bir mutabakatın olmayışı nedeniyle, psikiyatrik tanıklıklar ABD'deki mahkemeler tarafından uygulanan standartlardan herhangi biri, yani Frye v. U. S. , 293 F 1013 (D. C Cir 1923) kararının "genel kabul" standardı uyarınca mahkemelerde bilimsel veya bilirkişi kanıtı olarak kabul edilmeye ilişkin yasal kriterleri karşılamamaktadır. Bazı eyaletlerde hâlâ kullanılmaktadır ve federal mahkemelerde ve ABD'nin diğer eyaletlerinde geçerli olan Daubert v Merrell Dow Pharmaceuticals 509 U. S. 579 (1993) bilimsel geçerlilik standardı da kullanılmaktadır. Mahkemeler bunu kabul etmeli ve psikiyatrik ifadeleri kabul etmekten vazgeçmelidir. (Wikipedia'daki Frye standardına bakın). Gönülsüz bağlılık kanunu tipik olarak taahhütlerin "yetkili psikiyatrik ifadeye" dayanmasını gerektirir. Örneğin, Teksas Anayasası Madde 1, Bölüm. 15-a, "Yetkili tıbbi veya psikiyatrik ifade dışında, hiç kimse akli dengesi yerinde olmayan bir kişi olarak suçlanamaz." Ancak, örneğin "yetkili (/yeterli "competent") astroloji tanıklığı" veya "yekili avuç içi okuyucusu tanıklığı" olmadığı gibi, "yetkili psikiyatrik tanıklık (competent psychiatric testi­mony)" diye bir şey de yoktur. Boston Üniversitesi psikoloji profesörü Margaret A. Hagen (Ph. D), Whores of the Court: The Fraud of Psychiatric Testimony and the Rape of American Justice (ReganBooks 1997, s. 99) adlı kitabında şöyle diyor, "Mezuniyetini veya tıp fakültesini bitirdikten sonra" ruh sağlığı uzmanları "hukuk sisteminin onlardan gerçekleştirmelerini istediği sayısız görevi yerine getirmek üzere eğitilmiyorlar çünkü bu tür bir eğitimi destekleyecek hiçbir bilgi birikimi mevcut değil.Psikiyatristler ve psikologlar gibi ruh sağlığı uzmanlarının mahkemedeki ifadelerinin "mahkemelerimizin talep ettiği bilirkişi ifadelerinin mevcut kabul edilebilirlik kriterlerini karşılamaya bile yaklaşmadığını" söylüyor." (Id. , s. 301) ve—

Kanun, astrologu astronomla aynı statüye sahip olarak mahkeme salonuna kabul ettiğinde, mahkeme rahibi aynı eleştirel yargıyla dinlediğinde, fizikçinin ifadesine de uygulanır ancak o zaman ve ancak o zaman klinik psikologların genel olarak veya belirli bir bireyde insan zihninin oluşumu ve işleyişine ilişkin tanıklığı uzman tanıklığı olarak anlamlı olacaktır. [ID. , s. 301]

Dr. Hagen, öyle olmamasına rağmen "tıp fakültelerinde psikiyatrinin akreditasyonunu sanki diğer tıbbi uzmanlıklarla aynı konumdaymış gibi satın alıyoruz" gerçeğinden yakınıyor. (ID. , s. 303). "Yargıçlar ve jüriler, yani yalnızca halk, delilik, yeterlilik, rehabilitasyon, velayet, yaralanma ve sakatlık konularında psikolojik uzmanların yardımı ve onların sahtekarlık becerileri olmadan karar vermelidir" diyor. (s. 313). Mahkemede "uzman" tanık olarak psikiyatristler ve psikologlar hakkında "Mahkeme salonundaki teşhis uzmanlarının teşhislerine ulaşırken gerçekliğin en ufak kısıtlamalarını bile göz ardı etmeleri gerçekten korkutucu" diyor. (ID. , s. 262). Psikiyatrist ve psikologların mahkemede bilirkişi olarak kabul edilmesiyle "Toplumun kendi canavarını yarattığını" söylüyor. (ID. , s. 310).

"Yetkili astroloji tanıklığı" ya da "yetkili avuç içi okuyucusu tanıklığı" olmadığı gibi, "yetkili psikiyatrik tanıklık" diye bir şey de yoktur.. Oregon Üniversitesi'nin psikoloji bölümünün eski başkanı ve Oregon Psikoloji Derneği'nin eski başkanı ve Carnegie-Mellon Üniversitesi'nde psikoloji profesörü olan Robyn M. Dawes, Kartların Evi: Efsaneye Dayalı Psikoloji ve Psikoterapi (House of Cards: Psychology and Psychtherapy Building on Myth) adlı kitabında (Free Press 1994, s. 153-154),"psikiyatrik ve psikolojik "teşhis"in 'geçerli olmadığı halde geçerli olduğunu' kabul ederek ne kadar büyük bir canavar yarattığımızı" açıklamaktadır ve Psikolojik testlere (psychological testing) yönelik eleştirisinde şunu söylüyor: "Burada okuyucuya bazı tavsiyelerde bulunmak istiyorum. Profesyonel bir psikolog sizi risk altında olduğunuz bir durumda "değerlendiriyorsa" ve sizden mürekkep lekelerine veya eksik cümlelere yanıt vermenizi veya herhangi bir şeyin çizimini yapmanızı istiyorsa, o psikoloğun ofisinden çıkın. Böyle bir incelemeye girmek, tamamen geçersiz gerekçelerle hakkınızda ciddi bir karar verilmesi tehlikesini doğurur.... Neler olabileceğine dair bir örnek paylaşayım -oldu."

IQ'sunu 126 olarak test ettiği ve onu doksan beşinci yüzdelik dilime yerleştirdiği, yani zekasının nüfusun %5'i dışında hepsinden üstün olduğu genç bir kadının gerçek hikayesini anlatmaya devam ediyor ve Rorschach mürekkep lekesi testi olarak bilinen tek bir mürekkep lekesini yorumlaması nedeniyle istemsiz olarak bir devlet akıl hastanesine yatırılması gerektiğine karar verildi (hastaneye kaldırıldı). 41 mürekkep lekesi yorumunun 40'ı makul olsa da, sekiz numaralı mürekkep lekesinin başka hiç kimseye ayıya benzemediğini düşünüyordu. Dr. Dawes, bir klinik personel toplantısında "baş psikolog, toplanan herkese sekiz numaralı kartı gösterdi ve retorik bir şekilde sordu: 'Bu sana ayı gibi mi görünüyor?'"  Bu mürekkep lekesi yorumuna dayanarak genç kadına şizofreni "teşhisi" konuldu ve (italikler Dr. Dawes'a aittir): "İtirazım üzerine personel ayrıca, eğer ebeveynleri onu geri getirirse, doğrudan yakındaki devlet hastanesine gönderilmesi konusunda da anlaştılar... tek bir Rorschach tepkisine dayanarak o yılan çukurunda hapis cezasına çarptırılmış olabilir."

Bir kişinin mürekkep lekesinde gördüğü şey yüzünden gönülsüzce akıl hastanesine yatırılmak mı?.. Bu tür gözlemlerden dolayı Dr. Dawes Önsöz'de şöyle diyor; "Bu kitabı yazma kararım özellikle iki faktörden kaynaklandıöfke ve sosyal yükümlülük duygusu... Psikolojideki profesyonel uygulamaların çok fazlası, doğru olmadığı bilinen ilkeleri benimseyerek ve geçersiz olduğu bilinen teknikleri kullanarak büyümüş ve statü kazanmıştır." Psikiyatristler ve psikologlar gibi akıl sağlığı profesyonellerinin mahkeme salonundaki ifadeleri konusunda Boston Üniversitesi psikoloji profesörü Margaret A. Hagen'e (yukarıda alıntılanan) tüm kalbiyle katılıyor ve şöyle diyor: "Peki onlar gerçekten iddia ettikleri uzmanlar mı?... Onların görüşleri mahkemelerimizde başkalarının görüşlerinden daha geçerli olarak kabul edilmeli mi? Özellikle onların görüşleri, zorlu sosyal kararlar vermek üzere hukuki sicillerine göre seçilen hakimlerin görüşlerinden daha mı iyi? Örneğin bu ruh sağlığı uygulayıcılarıküçük bir çocuğun cinsel istismara uğrayıp uğramadığını, onların görüşleri dikkate alınmaksızın kanıtların dikkatli bir şekilde değerlendirilmesinden daha iyi bir şekilde tespit edebilir mi? Bu sorular sıklıkla psikologlar tarafından oldukça kapsamlı bir şekilde incelenmiştir. Artık bu soruların cevabının hayır olduğunu gösteren etkileyici bir araştırma kanıtı var... Profesyonel psikologlar ve diğer akıl sağlığı uzmanları genellikle ifade vermeye isteklidirler ve yaptıklarının geçerli olduğuna dair herhangi bir kanıt olmadığında, başkalarının hayatları üzerinde derin bir etkiye sahiptirler... Bu tür deliller olmadığı için mahkemeden atılmalılar. [s. 4, 25]"

Amerikan Psikiyatri Birliği'nin Zihinsel Bozuklukların Tanısal ve İstatistiksel El Kitabı'nda yer alan sözde zihinsel bozuklukların birçoğunun saçmalığı, psikiyatristlerin ve bu kitabı yazan diğerlerinin bunu bir şaka olarak yapmış gibi görünmesine neden oluyor ve (gerçekten! ), DSM-5'e bakarken sıklıkla yürekten güldüm. Aslında DSM-5'i okurken aldığım kahkahalar kitaba ödediğim 149 dolara değdi. Ancak psikiyatrik ve psikolojik "teşhis"in sonuçları çoğu zaman gülünecek bir konu değildir. DSM-5 de dahil olmak üzere DSM'nin çeşitli basımlarının yazarları saçma bir kitap yazmışlar, ancak onların "teşhisleriAmerikan mahkemelerinde ve başka yerlerde geçerli kabul ediliyorDSM'deki "zihinsel bozukluklardan" birine çok sık sahip olmak, yaşamı değiştiren bir psikiyatrik "teşhis" ile ömür boyu hapisle veya istemsiz ayakta tedavi veya tıp fakültesine veya başka bir okula kabul edilme veya kazançlı bir meslekte lisans almaya hak kazanma veya bir işe alınma gibi hayatın en önemli fırsatlarının çoğunun kaybı ile sonuçlanır.

Amerikan Psikiyatri Birliği'nin Zihinsel Bozuklukların Tanısal ve İstatistiksel El Kitabı'ndaki psikiyatrik tanıların güvenirliği ve geçerliliğinin olmayışı ve saçma kavramların gözden geçirilmesi, psikiyatrik tanının beyin de dahil olmak üzere sağlıkla, vücuttaki anormal herhangi bir şeyle, bilimle ve çoğunlukla sağduyuyla hiçbir ilgisi olmadığını ve her şeyin bir kişinin ideal olarak nasıl olması gerektiğiyle ilgili şu anda geçerli olan fikirlerle ilgisi olmadığını gösterir. DSM'nin çeşitli basımlarını yazanlar ve onu "teşhis" amacıyla kullananlar tarafından algılanmaktadır. Sonuç olarak şudur: Psikiyatrik "tanı" saçmalıktır ve herkes tarafından göz ardı edilmelidir. Eyalet ve federal kanunların ve mahkeme kararlarının temelini oluşturan psikiyatrik "teşhis", sahte bilimin adalet üzerindeki zaferidir.

Önerilen Kaynaklar.. Kitaplar.. Allen Frances, M. D., Normali Kurtarmak: Kontrol Dışı Psikiyatrik Teşhise Karşı İçeriden Birinin İsyanı, DSM-5, Büyük İlaç ve Sıradan Yaşamın Tıbbileştirilmesi "Saving Normal: An Insider's Revolt Against Out-of-Control Psychiatric Diagnosis, DSM-5, Big Pharma, and the Medicalization of Ordinary Life" (HarperCollins 2013). Bu makalede ve diğerlerinde Dr. Frances'in benim de katıldığım bazı açıklamalarından alıntı yaptım ve onu, bugün psikiyatrinin çoğunu çürütme konusunda bu kadar ileri gittiği için kutluyorum. Onun Normali Kurtar (Saving Normal)'de belirttiği, gerçek akıl hastalığı veya bozukluğu diye bir şeyin var olduğu ve psikiyatrinin iyi niyetli bir tedavi yöntemi olduğu yönündeki görüşlerine katılmıyorum. Psikiyatriye, onu çürütmek ya da yeniden düzenlemek amacıyla giren psikiyatristler dışında, bir kişinin tüm çalışma yaşamını saf bir şarlatanlık mesleğe adadığını kabul etmesi kuşkusuz zordur. Dr. Frances'in psikiyatrinin geçerli olduğunu düşündüğü yönleriyle ilgili kendi kendine hizmet eden ve kendini haklı çıkaran iddialarına katılmıyorum, ancak bu anlaşmazlık noktaları, Saving Normal'de yaptığı psikiyatri eleştirilerinden daha az önemlidir. Margaret A. Hagen, Ph. D. , Mahkemenin Fahişeleri: Psikiyatrik Tanıklık Sahtekarlığı ve Amerikan Adaletine Tecavüz "Whores of the Court: The Fraud of Psychiatric Testimony and the Rape of American Justice" (ReganBooks 1997)" (1162)

"Modern Psikiyatri Uygulamasına İlişkin Bilinmeyen Gerçekler
Bilinen biyolojik neden yok..  "Demans ve nadir görülen bazı kromozom bozuklukları dışında hiçbir psikiyatrik hastalığın bilinen biyolojik nedeni yoktur. Sonuç olarak, herhangi bir psikiyatrik tanıyı destekleyecek bağımsız objektif veriler sağlamak için kullanılabilecek 'kan testleri veya beyin taramaları' gibi biyolojik testler mevcut değildir."

 "Basit bir biyolojik indirgemecilikpsikiyatrik çevreyi giderek daha fazla yönetiyor… (Biz) akıl hastalığını 'hatalı beyin kimyasına, dopamin kusurlarına veya serotonin eksikliğinebağlamayı öğrendik. Bu, yerini aldığı psikosapıklar kadar yanıltıcı ve bilimsel olmayan bir biyolojik gevezeliktir." -Andrew Skull, Psikiyatri Tarihi Profesörü, Princeton Üniversitesi, The Lancet'te

Ruh sağlığı sorunlarının kökenlerine ilişkin iki baskın efsane vardır. Birincisi, ruh halindeki değişikliklerin kimyasal dengesizliklere kadar izlenebilmesidir. İkincisi, genlerin zihinsel bozuklukların başlangıcında merkezi bir rol oynamasıdır. Kimyasal dengesizlik teorisine ilişkin kanıt eksikliğini bu belgenin ilerleyen kısımlarında 'Kimyasal dengesizlik efsanesi (Myth of the chemical imbalance)' başlığı altında inceleyeceğiz ve bu nedenle burada genetik hipoteze odaklanacağız.

Genetik.. 
Yirmi yıl önce, İnsan Genomu Projesi (Human Genome Project) başlatılıp yürütülürken, duygusal ya da bilişsel sorunlarla ilgili çoğu sorun için tekil gen mutasyonlarının (ya da nedenlerinin) bulunması konusunda büyük bir beklenti vardı. Bu, şu anda organik beyin hastalıkları olarak bilinen hastalıklarla ilgili birkaç ilginç keşiften ilham aldı. Belki de en bilinen örnek Huntington hastalığıdır. Buna, 'kromozom 4 üzerinde taşınan ve ön loblardaki beyin hücrelerini yok eden ve bilişsel işlevlerde bozulmalara yol açan bir genneden olur. Ancak akıl sağlığı alanındaki bu kesin vakalar büyük ölçüde istisnadırHastalıklar üzerindeki genetik etkilerin çoğu, genom projesinin ilk öncülerinin hayal edebileceğinden çok daha karmaşıktır. Örneğin, psikiyatri alanında şu anda mevcut DSM ve ICD'de yer alan 'tüm zihinsel bozuklukların yaklaşık %97'sine ilişkin bilinen bir gen veya açık genetik varyant' bulunmamaktadır. Çift kutuplu bozukluk ve şizofreni gibi bozukluklarda genlerin rol oynadığı durumlarda bile, araştırmalar artık o kadar akıllara durgunluk veren bir karmaşıklığı ortaya koyuyor ki, 'şunun buna sebep olması' hakkında kesin hiçbir şey söylenemez.

Merkezi karmaşıklaştırıcı faktör, epigenetik konusundaki artan anlayışımızdırModern genetik artık genel olarak 'biyolojimizin çevre bağlamı dışında nasıl çalıştığını anlamanın neredeyse imkansız olduğunu' kabul ediyor. Yeni genetiği en basit şekilde ifade etmek gerekirse, 'tek bir genin mutasyonundan kaynaklanan neredeyse hiçbir nörolojik ve psikolojik bozuklukgösterilmemiştir. Daha ziyade, artık birden fazla geni ve bunların ifadesini kontrol eden sinyalleri içeren moleküler bozuklukları içerdikleri bilinmektedir. Başka bir deyişle, 'falanca genin falanca zihinsel özelliğe neden olduğu' yönündeki popüler fikir, aslında 'bizi şekillendiren şeyin genlerimiz ve çevreleri arasındaki etkileşimler olduğu' fikriyle aşıldı. Bunun nedeni artık DNA'mıza bağlı olan ve genlerimizi tam anlamıyla açıp kapatabilen binlerce molekülün bulunduğunu biliyoruz. Bu moleküller veya daha teknik olarak bilinen adıyla 'epigenetik belirteçler (epigenetic markers)' aslında 'birey, çevresine uyum sağladıkça değişir ve gelişir.'

Denklem bu nedenle şöyle çalışır: Çevremiz bu molekülleri etkilediğinden ve bu moleküllergenlerimizi açıp kapatabildiğinden, çevre artık genlerimizin işleyişimizi ve gelişimimizi nasıl belirlediğiyle ilgisiz görülemezFareler üzerinde yapılan çalışmalar bu noktayı iyi bir şekilde ortaya koymuştur. Yavrularını 'nadiren yalayan' annelerden doğan yavru fareler, (onları çok yalayançok şefkatli koruyucu annelere verildi. İnceleme, 'sevgiyle büyütülen farelerinaz sevgi gören farelerden, farklı beyin özelliklerine sahip olduğunu' ortaya çıkardı: birincisi, 'stres hormonlarının üretimini yavaşlatmada önemli basamaklar olarak kabul edilen nöron reseptörlerinin' daha fazlasına sahipti. Kısacası, daha az sevgiyle yetiştirilen farelerde, 'bu nöral reseptörlerle ilişkili bir gen için anahtar görevi gören bir DNA parçası' bastırılmıştı. Sonuç olarak yetişkinlerin, stresle ilgili kişilik farklılıklarının 'biyolojik annelerinden miras alınan genler' tarafından belirlenmediği, yavru olarak 'yetiştirilme biçimlerinin' bir sonucu olduğu ortaya çıktı.

Aynı araştırmacı grubu, insanlar üzerinde, 36 kişinin beyinlerini ölümden sonra analiz eden benzer bir çalışma gerçekleştirdi. Bu kişilerden 12'si doğal sebeplerden öldü, geri kalanlar (24) ise intihar etti. Ve 24 intihar kurbanından 12'si çocukluğunda istismara uğramış, diğer 12'si ise istismara uğramamış. Bu üç grubun beyinleri karşılaştırıldığında, çocuklukta istismara maruz kalan gruptakilerin beyinleristres hormonlarıyla bağlantılı daha az reseptörle aynı modeli paylaşıyordu. Beyinleriepigenetik değişiklikler yoluyla, çevresel istismara tepki vermiş ve çevresel bakım alan beyinlerden farklı bir yönde büyümelerine yol açmıştı. Bunun gibi çalışmalar, genlerinçevresel faktörler tarafından değiştirilen moleküller tarafından 'açılıp kapatılabildiğini' gösteriyor. Örneğin kalıtsal meme kanseriyle güçlü bir şekilde ilişkili iki genin (BRCA1 ve BRCA2) olduğunu biliyoruz. Ancak bu genlerin tüm meme kanserlerinin yalnızca yüzde 10'undan sorumlu olduğunu (ve meme kanserlerinin yalnızca yüzde 10 ila yüzde 20'sinin herhangi bir gen veya varyantla ilişkili olduğunu) da biliyoruz. Bu, meme kanserine yakalanan çoğu kadının, kalıtsal olarak buna yatkın olmayabileceği anlamına gelir. Ancak kalıtsal olarak (kalıtsal olsalar) bile, bu durum mutlaka bu durumu geliştirmeyecekleri anlamına da gelir. Amerikan Klinik Onkoloji Derneği'nin (ASCO "American Society for Clinical Oncology") belirttiği gibi, meme kanserine yakalanma olasılığı %75 olan bir kadın, tamamen sağlıklı kalabilirken, meme kanserine yakalanma olasılığı %25 olan bir kadın sonunda hastalığa yakalanabilir. Yine ilgili genin varlığı, hastalığın başlangıcını açıklamak için tek başına yeterli değildir. Çevreyi etkileyen epigenetik faktörler çok önemli bir rol oynamaktadır.

Bu karmaşıklık karşısında depresyon, şizofreni ve bipolar gibi 'zihinsel bozukluklarıngenetiğine yönelik araştırmalar devam etti. Örneğin 2003 yılında Science dergisinde, stresli deneyimlerin neden bazı insanlarda depresyona neden olurken, bazılarında ise depresyona yol açmadığını soran bir çalışma yayınlandı. Zaman içinde 847 hastayı analiz ettikten sonra, serotonin taşınmasına müdahale eden bir gen varyantının bir veya iki kopyasına sahip olanların, 'işini kaybetmek veya boşanmak' gibi 'belirli stresli yaşam olaylarına' maruz kaldıklarında 'depresyona yakalanma' olasılığının üç kat daha fazla olduğunu buldu. Bu çalışmanın, bireyin çevresel streslere tepkisinin, genetik yapısı tarafından yönlendirildiğigenler arası etkileşimin kanıtını sağladığı düşünülüyordu. Bu bulgu büyük bir heyecan yarattı, ta ki birkaç yıl sonra yayınlanan başka bir çalışma bu bulguları tekrarlamaya çalışana kadar. Bir sonraki çalışma, 14'ten fazla çalışmanın meta-analizi yoluyla 14.000'den fazla kişiyi değerlendirdi. Ancak ulaştığı sonuç önceki heyecanı gölgeledi: 'Bu meta-analiz, serotonin taşıyıcı genotipinin tek başına veya stresli yaşam olaylarıyla etkileşim halindeyken, yalnızca erkeklerde, yalnızca kadınlarda veya her iki cinsiyetin birleşiminde yüksek depresyon riski ile ilişkili olduğuna dair hiçbir kanıt sağlamadı.20.000 normal insanın genetik dizilerini tarayan ve bunları 10.000 şizofreni hastasının dizileriyle karşılaştıran bir başka büyük çalışma, '10.000'den fazla farklı gen varyantınınşizofreninin başlangıcında rol oynayabileceğini' ortaya çıkardı. Ve bu çalışma, epigenetiğin bulgularını (bu genetik varyantlara müdahale eden çevreye duyarlı molekülleri) dikkate almamıştır.

Genetik alanında yapılan çalışmaları desteklemek önemli olmakla birlikte, bu çalışmanın şu ana kadar bize neler söyleme olanağı sağladığının da net olması önemlidir. Epigenetik gibi alanlardaki sürekli karmaşık gelişmeler göz önüne alındığında, bugün yapabileceğimiz tek şey uyarılarla dolu bir görüşü benimsemektir: genetiğinzihinsel yaşamımızda rol oynadığı yer; bunu, başka sosyal veya psikolojik koşulların tetiklemesi ve çevresel olarak etkilenen epigenetik faktörlerin buna izin vermesi durumunda, kişiyi belirli bir zihinsel sıkıntı biçimini geliştirmeye yönelik bilinmeyen derecede bir kırılganlığa yatkın hale getirebilecek, henüz tanımlanmış belirli bir gen kümesi yoluyla yaparlar. Dünya Sağlık Örgütü'nün depresyonun nedenlerine ilişkin son resmi açıklamasından da görülebileceği gibi, bu tür bir kararsızlık artık yavaş yavaş ruh sağlığı kurumlarına da sızıyor: "Depresyon, çeşitli koşullar altında ve çok sayıda faktöre bağlı olarak kendini gösterebilen karmaşık bir hastalıktır. Biyolojik (genetik ve biyokimyasal), sosyolojik (stres etkenleri) ve psikolojik (gelişim ve yaşam deneyimleri) faktörler, depresyonun bir resmini oluşturmak için etkileşime girer. Son elli yılda yapılan araştırmalar, depresyonun nedenini açıklayabilecek tek bir faktörün bulunmadığını göstermektedir." Dünya Sağlık Örgütü genlerin veya biyokimyasal dengesizliklerin depresyona neden olduğunu söylemiyor. Söylediği tek şey herkesin söyleyebileceği tek şeydir: Elbette biyolojimiz, tıpkı olumlu ya da olumsuz olarak deneyimlenen herhangi bir duygusal, fiziksel ya da zihinsel durumda olduğu gibi, zihinsel sıkıntıyla da ilişkilidir. Ancak bunun tam olarak nasıl ve ne ölçüde kapsandığını gerçekten bilmiyoruz.

 "CEP (Council for Evidence-based Psychiatry -Kanıta Dayalı Psikiyatri Konseyi), tüm insan davranışlarının, duygularının ve özelliklerinin biyolojisine ilişkin devam eden araştırmaları desteklemektedir. Aynı zamanda mevcut bilgi seviyemize saygı duymamız ve araştırmanın, söylememize izin verdiğinin ötesine geçmememiz gerektiğine de inanır."

*Kimyasal dengesizlik efsanesi..

 "Psikiyatrik ilaçlar sıklıkla hastalara 'kimyasal dengesizliği (chemical imbalance)' iyileştirdikleri gerekçesiyle reçete edilmektedir. Bununla birlikte, herhangi bir zihinsel sağlık bozukluğuyla (mental health disorder) ilişkili olarak hiçbir kimyasal dengesizliğin var olduğu kanıtlanmamıştır. Bu kimyasal dengesizliklerin varlığını veya yokluğunu test edecek bir yöntem de mevcut değildir."

1965 yılında Amerikan Psikiyatri Dergisi'nde (American Journal of Psychiatry) yayınlanan bir makalede NIMH'den Joseph Schildkraut duygulanım bozukluklarına ilişkin bir kimyasal dengesizlik teorisi ortaya attı. "En iyi ihtimalle, çok karmaşık bir biyolojik durumun indirgemeci bir şekilde aşırı basitleştirilmesi" dedi. Ayrıca, bu yazının yazıldığı sırada teoriyi destekleyecek veya çürütecek hiçbir kanıtın bulunmadığını da belirtti. Schildkraut'un teorisi, onu test etmek için bir nesil araştırmacıya ilham verdi. Her ne kadar Schildkraut, norepinefrinindepresyon tanısı alan kişilerde eksikliği en muhtemel nörotransmitter olduğunu düşünse de, araştırmacılar dikkatlerini hızla serotonine çevirdi.

1969'da Yale Üniversitesi'nden Malcolm Bowers, depresyonlu hastaların 'beyin omurilik sıvısında düşük düzeyde serotonin metaboliti' bulunup bulunmadığını araştıran ilk kişilerden biriydi. Hepsi antidepresanlara maruz kalan sekiz depresif hastayı inceledi ve 5-HIAA düzeylerinin normalden düşük olduğunu ancak "önemli ölçüde" olmadığını açıkladı.

1971'de McGill Üniversitesi'ndeki araştırmacılar da depresyonlu hastaların 5-HIAA düzeylerinde 'istatistiksel olarak anlamlı' bir fark bulamadıklarını söylediler. Ayrıca 5-HIAA düzeyleri ile depresif belirtilerin şiddeti arasında herhangi bir ilişki bulamadılar.

1974'teki bir takip çalışmasında Bowers şu sonuca vardı: 'Antidepresanlara maruz kalmamış depresyonlu hastaların 5-HIAA seviyeleri tamamen normaldi'. Aynı yıl Pennsylvania Üniversitesi'nden araştırmacılar Joseph Mendels ve Alan Frazer, Schildkraut'un teorisini öne sürmesine yol açan kanıtlara baktılar ve şu sonuca vardılar: 'Burada gözden geçirilen literatürbeyindeki norepinefrin, dopamin veya serotoninin tükenmesinin, klinik depresyon sendromunun gelişimini açıklamak için tek başına yeterli olmadığını güçlü bir şekilde ileri sürmektedir.'

Daha sonra, 1984 yılında, NIMH araştırmacıları düşük serotonin teorisini yeniden incelediler ve baş araştırmacı James Maas ve diğerleri, depresyon hastalarında 5-HIAA düzeylerinin büyük ölçüde değiştiğini keşfettiler. Şu sonuca vardılar: 'Serotonerjik sistemlerin işleyişindeki yükselmeler veya azalmaların depresyonla tek başına ilişkili olması muhtemel değildir'. Bu son nokta, Yeni İngiltere Tıp Dergisi'nde (New England Journal of Medicine) yayınlanan tüm temel antidepresan araştırmalarının yakın tarihli ve kesin bir incelemesiyle uyumludur. Belirtildiği gibi: 'plazma, idrar ve beyin omurilik sıvısındaki norepinefrin ve serotonin metabolitlerinin yanı sıra, depresyon hastalarının beyinleri üzerinde yapılan ölüm sonrası çalışmalar, iddia edilen eksikliği henüz güvenilir bir şekilde tanımlamamıştır'. Başka bir deyişle, önde gelen derginin Terapötiklerin Farmakolojik Temelleri'nden (The Pharmacological Basis of Therapeutics) alıntı yaparsak, duygudurum bozukluğunun nörotransmiter hipotezine ilişkin veriler 'sonuçsuzdur ve ne teşhis ne de tedavi açısından tutarlı bir şekilde yararlı olmamıştır'. Destekleyici kanıtların yokluğu, aşağıdaki yorumlardan bazılarının da ifade ettiği gibi, kimyasal dengesizlik teorisinde mesleki bir 'inanç krizine' yol açmıştır:

-'Pek çok sinir bilimcidepresyon ve anksiyeteye ilişkin kimyasal dengesizlik teorisinin artık geçerli olduğunu düşünmüyor.' -(Dr David D. Burns, Psikiyatri Profesörü, Stanford Üniversitesi)

-'Kimyasal dengesizlik bir nevi geçen yüzyıl düşüncesidir. Bundan çok daha karmaşıktır.' -(Dr. Joseph Coyle, Harvard Tıp Fakültesi Sinirbilim Profesörü)

-'On yıllar boyunca [kimyasal dengesizlik teorisini] kanıtlamaya çalıştıktan sonra araştırmacılar hala eli boş geliyor (/geldi).' -(Marcia Angell, The New England Journal of Medicine'in eski editörü).

-'Kimyasal dengesizlik' gibi sahte bilimsel terimlere rağmen kimse 'akıl hastalığına neyin sebep olduğunu' gerçekten bilmiyor. Majör depresyon için kan testi veya beyin taraması yoktur.' -(Dr Darshak Sanghavi, Harvard Tıp Fakültesi klinik görevlisi)

-'Şu anda zihinsel bozuklukların herhangi birinin etiyolojisini gerçekten bilmiyoruz.' -(Amerikan Psikiyatri Birliği'nin önceki Araştırma Direktörü)

-'Araştırma henüz bu [zihinsel] bozuklukların herhangi birinin spesifik biyolojik nedenlerini tanımlamadı.' -(ABD Kongre Raporu, başlıklı: Zihinsel Bozuklukların Biyolojisi; Sinirbilimde Yeni Gelişmeler)

-'Onlarca yıl süren nörotransmiter tükenmesi çalışmalarının sonuçları kaçınılmaz bir sonuca işaret ediyor: Düşük seviyeler veya serotonin, norepinefrin veya dopamin depresyona neden olmaz.' -(Profesör Irving Kirsch, Harvard Tıp Fakültesi)

-'Biyoloji ile zihinsel bozukluklar arasındaki ilişkiyi hâlâ bilmiyoruz.' -(Amerikan Psikiyatri Birliği'nin önceki başkanı Carol Bernstein)

-'Böyle bir iddiayı destekleyecek hiçbir test olmamasına ve doğru bir kimyasal dengenin nasıl görüneceğine dair gerçek bir anlayış olmamasına rağmen, hastalara kimyasal dengesizlikler teşhisi konuldu.' -(Dr David Kaiser Psikiyatri Times)

-'Bilimsel bir girişim olarak, düşük serotoninin depresyona neden olduğu teorisi çöküşün eşiğinde gibi görünüyor. Bu olması gerektiği gibi; Bilimin doğası eninde sonunda kendi kendini düzeltmektir. Kanıttan önce fikirler verimli olmalı. (/sonuç vermeli)' -(Dr Jonathan Rottenberg, Bugünün Psikolojisi)

-'Basit bir biyolojik indirgemecilik, psikiyatrik çevreyi giderek daha fazla yönetiyor… (Biz) akıl hastalığını 'hatalı beyin biyokimyasına, dopamin kusurlarına veya serotonin eksikliğine' bağlamayı öğrendik. Bu, yerini aldığı psikosapıklar kadar yanıltıcı ve bilimsel olmayan bir biyolojik gevezeliktir.' -(Andrew Skull, Psikiyatri Tarihi Profesörü, Princeton Üniversitesi, Lancet)

 "Her ne kadar bilim insanları kimyasal dengesizlik teorisinin geçerliliğini 40 yılı aşkın bir süredir test ediyor olsalar da – ve kelimenin tam anlamıyla binlerce çalışmaya rağmen – halen teorinin doğruluğunu kanıtlayan tek bir doğrudan kanıt yok. Herhangi bir zihinsel sağlık bozukluğuyla ilgili kimyasal dengesizlik teorisi bu nedenle kanıtlanmamıştır, ancak büyük ölçüde etkili ilaç pazarlaması sayesinde kimyasal dengesizliklere dair toplumsal bir inanç günümüzde hala yaygındır."

*Teşhis sisteminin geçerliliği yok..

 "DSM ve ICD (Bölüm 5) gibi psikiyatrik tanı kılavuzları nesnel bilimin çalışmaları değil, daha ziyade kültür çalışmalarıdır çünkü büyük ölçüde klinik fikir birliği ve oylama yoluyla geliştirildiler. Bu nedenle geçerlilikleri ve klinik yararları son derece tartışmalıdır, ancak etkileri insan deneyiminin kapsamlı bir şekilde tıbbileştirilmesine katkıda bulunmuştur."

DSM (Zihinsel Bozuklukların Tanısal ve İstatistiksel El Kitabı -"Diagnostic and Statistical Manual of Mental Disorders"), var olduğuna inanılan tüm zihinsel bozuklukları listeleyen ve tanımlayan kitaptır. Mayıs 2013'te, önemli tartışmalara rağmen 5. baskısı (DSM-5 adıyla) yayınlandı. DSM-5'e yönelik bazı temel eleştiriler, 2012'de yayına giren ve yayınlanmasını protesto eden çevrimiçi bir dilekçede özetlendi. Aralarında İngiliz Psikoloji Derneği (The British Psychological Society), Danimarka Psikoloji Derneği (Danish Psychological Society)ve Amerikan Danışmanlık Derneği'nin (American Counseling Association) de bulunduğu 50'den fazla kuruluş tarafından onaylandı. Argümanlar DSM-5'in şunları belirtti:

1. Teşhisi garanti altına almak için teşhis eşiklerini düşürmek, daha fazla kişinin gereksiz yere akıl hastası olarak damgalanmasına yol açabilir.

2. Bilimsel dayanağı olmayan pek çok yeni hastalığın dahil edilmesiyle, hassas gruplara (çocuklar, gaziler, hastalar ve yaşlılar) yönelik daha uygunsuz tıbbi tedaviler söz konusu olacaktır.

3. Acı çekmenin sosyokültürel nedenlerinin vurgusu kaldırıldığında, biyolojik nedenler yanlış bir şekilde ayrıcalıklı kılınmaya devam edilecektir.

Dilekçe şu sonuca vardı: 'Nörobiyolojinin zihinsel sıkıntının ortaya çıkışını tam olarak açıklamadığına dair giderek artan ampirik kanıtların yanı sıra, psikotrop tedavinin uzun vadeli tehlikelerini ortaya koyan yeni boylamsal çalışmaların ışığında, bu değişikliklerin hastalar/müşteriler, uygulayıcılar ve genel olarak ruh sağlığı meslekleri için önemli riskler oluşturduğuna inanıyoruz.' DSM-5'teki en tartışmalı değişikliklerden biribelirli koşullar altında YAS'ın artık bir zihinsel bozukluk belirtisi olarak sınıflandırılabilmesidir. Önceki baskılar yaslı kişilere majör depresif bozukluk tanısı konulmasını hariç tutarken, DSM-5 bu hariç tutmayı kaldırdı. Bu şu anlama gelir, 'sevilen birinin ölümünden iki hafta sonra bile kişide 'derin bir üzüntü, kayıp, uykusuzluk, ağlama, konsantre olamama, yorgunluk ve iştahsızlık' varsa, ona depresif bozukluk tanısı konulabilir.'

Eleştirmenler, bunun kaçınılmaz olarak daha fazla binlerce (hatta belki milyonlarca) insana 'gereksiz yere teşhis konmasına ve ilaç tedavisi görmesine' yol açacağını savunuyor. Keder'in bu patolojikleştirilmesi, dünya çapında 100.000'den fazla kederli kişi tarafından, dünya basınında yer alan 100'den fazla eleştirel makalede, The Lancet'te iki etkili yazıda ve Yeni İngiltere Tıp Dergisi (New England Journal of Medicine)'nde bir yazıda şiddetle eleştirildi. Bu yaygın muhalefete rağmen DSM-5 kararı geçerliliğini koruyor. DSM'ye yönelik eleştiriler yalnızca DSM-5'e özgü değildir. DSM projesinin tamamı (ard arda basımlar halinde kümülatif olarak geliştirilen) şu anda sürekli saldırı altındadır. Örneğin, önceki basımlarının (DSM-IV ve DSM-III) yaratıcılarıyla yapılan kapsamlı röportajlardan, yapısının çoğunun sanıldığından çok daha az titiz olduğunu artık biliyoruz. Örneğin, DSM III 265 bozukluğu listelese de (bunların çoğu hala DSM-5'te büyük ölçüde değişmeden mevcuttur), bunların çoğunun yetersiz ve büyük ölçüde tutarsız araştırmalara dayanılarak oluşturulduğunu da biliyoruz. DSM III Başkanı Robert Spitzer'in belirttiği gibi: "Eklenen bozuklukların çoğu için çok fazla araştırma yapılmadı ve kesinlikle bu bozuklukları nasıl tanımladığımıza dair bir araştırma da yapılmadı." Görev gücünün önemli bir üyesi olan Theodore Millon şunu tekrarladı: "Çok az sistematik araştırma vardı ve var olan araştırmaların çoğu aslında karmaşıktıdağınık, tutarsız ve belirsizdi. Sanırım çoğumuz, kararlarımızı alırken kullandığımız iyi ve sağlam bilim miktarının oldukça mütevazı olduğunun farkındaydık." Onlara yol gösterecek sağlam veriler olmadığından, yeni bozuklukların dahil edilip edilmeyeceği ve eğer öyleyse nasıl tanımlanması gerektiği konusunda kendi aralarında fikir birliğine varmaya güvendiler. Bir diğer çalışma grubu üyesi Donald Klein şunları söylüyor: "Elimizde çok az veri vardı, bu yüzden klinik fikir birliğine güvenmek zorunda kaldık ki bu da kuşkusuz işleri yapmanın çok kötü bir yolu. Ama sahip olduğumuz her şeyden daha iyiydi… Konsensus sağlanamadığı takdirde konu, eninde sonunda oylamayla karara bağlanacaktı."

Bu oylamanın veya 'fikir birliği yönteminin' merkeziliği, el kitabının meşruiyetini büyük ölçüde zayıflattı ve 1950'de 106 bozukluktan bugün yaklaşık 370'e (ekteki eklemeler ve alt bölümler de dahil olmak üzere) kadar genişlediği konusunda şüphe uyandırdı. Eleştirmenler, bu büyük genişlemenin, yeni bozuklukların var olması için 'oy vermenin' onları bilimsel olarak keşfetmekten daha kolay olması nedeniyle meydana gelebileceğine işaret ediyor. Eleştirmenler ayrıca, DSM'nin hızlı genişlemesinin, 'akıl hastalığını neyin oluşturduğuna' ilişkin eşiklerin düşürülmesiyle birleştiğinde, 'giderek daha fazla insan deneyimini, psikiyatrik bir salgın yanılsaması yaratarakpsikiyatrik yetki alanına getirdiğini' ileri sürdü. (DSM'ye dayalı tahminlere inanılacak olursa, her 4 kişiden 1'i herhangi bir yılda zihinsel sağlık bozukluğundan muzdariptir). Eleştirmenler ayrıca, bu genişlemeninpsikotrop reçeteleme oranlarının hızla yükselmesine, yaptırım ve ivme kazandırmaya yardımcı olduğuna dikkat çekiyor; Oranlar, onlarca yıldır süren ilaç endüstrisi pazarlaması, 'doktor ve departman finansmanının yanı sıra araştırma ve düzenleyici 'yakalama' ile' daha da arttı. Nisan 2013'te, zihinsel sağlık araştırmaları için dünya çapında en büyük fon sağlayan Ulusal Ruh Sağlığı Enstitüsü'nün (NIMH "National Institute for Mental Health") başkanı Thomas Insel, 'NIMH'nin araştırmasını DSM kategorilerinden uzaklaştıracağını ilan ederek DSM'ye yönelik eleştiriyi artırdı. … [çünkü DSM'nin] zayıflığıgeçerliliğinin olmayışıdır.' Şöyle devam etti:

 "DSM tanıları, iskemik kalp hastalığı, lenfoma veya AIDS tanımlarımızın aksine, herhangi bir objektif laboratuvar ölçümüne değil, klinik semptom kümeleri hakkında fikir birliğine dayanmaktadır. Tıbbın geri kalanında bu, göğüs ağrısının doğasına veya ateşin kalitesine dayalı teşhis sistemleri oluşturmaya eşdeğer olacaktır."

Insel, DSM'yi bir gün biyolojik araştırmalara daha iyi dayandırılacağını umduğu bir sistemle değiştirmemizi öneriyor. Insel'in çözümü geçerli olsun ya da olmasın, onun asıl vurguladığı nokta yine de önemlidir: NIMH, herhangi bir sağlam araştırma temeli üzerine kurulmadığı için DSM'den uzaklaşıyor. Birleşik Krallık'taki ICD'nin (Uluslararası Hastalık Sınıflandırması "International Classification of Diseases") 5. Bölümündeki DSM ve ICD, DSÖ'nün DSM'ye alternatifidir. Pek çok İngiliz psikiyatrist, Britanya'da ICD'yi kullandığımız için İngiliz psikiyatrisinin bu eleştirilerden büyük ölçüde muaf olduğunu savundu. Bu konum iki nedenden dolayı kusurludur. İlk olarak DSM, İngiliz psikiyatrisinde hem klinik hem de araştırmayı yönlendirme açısından son derece etkili olmuştur. Aslına bakılırsa DSM, Britanya'daki zihinsel bozukluklara yönelik neredeyse tüm psikiyatrik araştırmalara rehberlik etmiştir. Ayrıca, Birleşik Krallık'taki NICE yönergeleri DSM'ye ICD kadar zaman ayırıyor ve aslında depresyon dahil belirli koşullar için ICD yerine DSM'nin kullanılmasını öneriyor. Kısacası DSM, İngiliz araştırma ve uygulamalarını önemli ölçüde etkilemiştir.

İkinci olarak, 'ICD kullanıyoruz dolayısıyla muafız' argümanı, ICD'nin üstün bir kılavuz olduğunu varsayıyor gibi görünüyor. Gerçekler öyle olmadığını gösteriyor. Birincisi, kadın orgazm bozukluğu (female orgasmic disorder), kafeinle ilişkili bozukluklar (caffeine related disorders), kekemelik (stammering /stuttering), okuma bozukluğu (reading disorder), transeksüalizm (transexualism), karşıt olma karşı gelme (/muhalif olma meydan okuma) bozukluğu (oppositional defiance disorder), tedaviye uyumsuzluk (non-compliance with treatment) vb. gibi bozuklukların neredeyse DSM kadar çok sayıda bozukluğu içermesidir. Üstelik ICD'nin araştırma tabanı, DSM'den daha sağlam değil. Sonuçta ICD'deDSM'ye hakim olan 'aynı oylama ve fikir birliği sistemi' aracılığıyla inşa edildi. Son olarak, hem ICD hem de DSM ekipleri, psikiyatride tamamen farklı iki teşhis kılavuzunun bulunmasına karşı önlem almak amacıyla her iki kılavuzun tutarlı olması için yakın bir şekilde çalıştı.

 "CEP, ICD (Bölüm 5) ve DSM gibi kılavuzların kullanışlılığı ve geçerliliği konusunda bağımsız bir incelemeyi destekler. Her iki kılavuzun da insanların, kapsamlı bir ölçekte gereksiz tıbbi tedavilere tabi tutulmasına yol açtığına, bunun da daha fazla insanın gereksiz yere akıl hastası olarak etiketlenme damgasına maruz kalmasına ve daha fazla kişinin gereksiz yere potansiyel olarak zararlı psikiyatrik ilaçlar reçete etmesine yol açtığına inanıyoruz. CEP, insan deneyiminin bu kadar yaygın ve haksız bir şekilde tıbbileştirilmesinin ve dolayısıyla ilaçla tedavi edilmesinin, çözdüğünden daha fazla insani ve toplumsal sorun yarattığına inanıyor."

*Psikiyatrik ilaçlar zihinsel durumların değişmesine neden olur..

 "Tıpkı beyin kimyasını etkileyen diğer maddeler (yasa dışı uyuşturucular /uyuşturucu türü ilaçlar) gibi, psikiyatrik ilaçlar da zihinsel durumlarda değişikliklere neden olur. Hastalıkları 'iyileştirmezler' (cure) ve çoğu durumda etki mekanizmaları tam olarak anlaşılmamıştır." Bu ilaçlar, etkileri olduğunda, daha çok kafein veya esrar gibi ruh halimizi geçici olarak değiştiren maddeler gibi çalışır. Başka bir deyişle bu haplar, bizi iyileştirmiyor; yalnızca bizi değiştiriyorlar. Bizi geçici olarak yabancı bir ruh haline, kim olduğumuzun değiştirilmiş bir versiyonuna atabilirler. İnsanlar yüzyıllardır ruh hallerini değiştirmek için psikoaktif ilaçlar kullanmışlardır, ancak 20. yüzyılda, aralarında Valium ve Librium gibi benzodiazepinlerin yanı sıra artık 'antidepresanlar' ve 'antipsikotikler' dediğimiz ilaçların da bulunduğu yeni bir dizi psikoaktif ilaç piyasaya sürülmüştür. . İlk başta, bu yeni ilaçların büyük ölçüde, bir hastalığı iyileştirmekten ziyade, kişiyi geçici olarak değiştiren, en iyi ihtimalle yatıştırıcı tonikler olduğu düşünülüyordu.

Psikiyatrist ve araştırmacı Dr. Joanna Moncrieff'in belirttiği gibi: "Bugünkü gibi altta yatan hastalıklara göre hareket ettikleri anlaşılmıyordu. Sizi neşelendirecek veya sakinleştirecek ilaçlar olarak görülüyorlardı. En iyi ihtimalle semptomları, bir süreliğine bastırabilecek 'yapışkan bantlar veya moral yükselticiler' olarak kabul edildiler, ancak hiçbir zaman bir hastalık durumunu tersine çevirdikleri görülmedi."

Ancak bu görüş, 1960'larda ve 1970'lerde, bu tür ilaçların 'hastalık durumunu tersine çevirebileceği' fikrinin öne sürülmesiyle değişmeye başladı. 1980'li yıllara gelindiğinde bu görüş, geniş çapta kabul görmüştü. Artık bu ilaçların'belirli psikiyatrik semptomlara' yol açtığı varsayılan biyolojik anormallikleri 'düzelterek veya düzeltmeye yardımcı olarak' çalıştığına inanılıyordu. Psikiyatrik ilaçların nasıl çalıştığına dair bu baskın modele 'hastalık merkezli model' denilebilir; ana ilaç sınıflarının adlarına yansıyan bir model. Örneğin, 'antidepresanların depresyon semptomlarına yol açan biyokimyasal yolları tersine çevirdiğineantipsikotiklerin ise psikotik semptomlara neden olan mekanizmalar üzerinde etkili olduğuna' inanılmaktadır. Hastalık merkezliliği destekleyen kanıt olmamasına rağmen psikiyatri tarafından geniş çapta benimsenmiştir. Bunun nedenleri karmaşıktır ancak iki tanesi dikkate değerdir. İlk olarak, hastalık merkezli modelpsikiyatrinin, kendisini tıpkı diğerleri gibi 'tıbbi bir uzmanlık olarak, altta yatan hastalıkları hedef alan ve tedavi eden ilaçlarla' ilgili vizyonuyla tutarlıdır. Tam tıbbi statü için verdiği tarihsel mücadele göz önüne alındığında, bu görüşün desteklenmesi psikiyatri için çok önemli olmuştur.

İkinci olarak, hastalık merkezli model, psikiyatrik ilaçların ilaç endüstrisi tarafından geniş ölçekli üretimini ve dağıtımını meşrulaştırmıştır. (örneğin, zihinsel hastalıkfiziksel bir arızadan kaynaklanıyorsa ve bu haplar bu arızayı düzeltiyorsa, bunların tüketimi hem gerekli hem de haklıdır). Hastalık merkezli modele yapılan devasa mali ve profesyonel yatırıma rağmen alternatif bir model mevcut. Bu alternatifpsikiyatrik ilaçların her şeyden önce psikoaktif ilaçlar olduğunu vurgulayan 'ilaç merkezli model'dir; Bir 'şifa /tedavi (cure)' teşkil etmeyen, çeşitli ve öngörülemeyen fiziksel ve zihinsel durumlara neden olan ilaçlar. Bu alternatif model artık psikoloji, psikoterapi ve diğer ruh sağlığı uzmanlıklarında geniş çapta benimseniyor. Ayrıca araştırmaları bu görüşle tutarlı olan çok sayıda psikiyatrist de bulunmaktadır.

Psikiyatrik ilaçların altta yatan bir patolojiyi iyileştirdiği görüşü, yeni spesifik ilaçların piyasaya sürülmesinin büyük psikiyatrik bozuklukların prognozunu iyileştirmediğini kabul ettiğimizde büyük ölçüde zayıflıyor; bu, ilaçların gerçekten hastalıklarla mücadele etmesi durumunda bekleyeceğiniz şeyin, tam tersidir.

Dr. Moncrieff'in belirttiği gibi: 'Deliliğe ve zihinsel sıkıntılara yönelik mediko-biyolojik yaklaşımın başarısızlıkları, birçok psikiyatrist için olduğu kadar diğer akıl sağlığı uzmanları ve hizmet kullanıcıları için de açık ve sinir bozucudurPsikiyatristler de dahil olmak üzere tıp doktorlarıilaç endüstrisinin tıp ve psikiyatri uygulamaları üzerindeki uzlaşmacı etkisinin daha fazla farkına varmaya başlıyor ve birçoğu 'ilaca dayalı olmayan müdahaleler' konusunda hevesli. Bazıları, uzun vadeli psikiyatrik ilaç kullanımının hem fiziksel hem de psikolojik olarak verebileceği olası zararlardan endişe duyuyor; bu zararlar, 'bağımlılık ve kronikleşmeyi' tetikleyerek 'belirli psikolojik semptomları' şiddetlendiriyor.'

  "Psikiyatrik ilaçların altta yatan bir patolojiyi iyileştirdiği görüşü, bu ilaçların sağlıklı bireyler üzerindeki etkilerinin gözlemlenmesiyle de büyük ölçüde zayıflıyorHastalık merkezli modele göre ilaçlar, etkilerini yalnızca düzensiz zihin durumları üzerinde göstermelidir. Ancak kapsamlı araştırmalartüm psikiyatrik ilaçların sağlıklı gönüllüler üzerinde psikoaktif etkileri olduğunu gösteriyor. Örneğin benzodiazepinlerkaygıdan şikayet etseler de etmeseler de insanlar üzerinde sakinleştirici etkilere sahiptir ve antidepresanın duygusal açıdan ilaç etkileri, bunları alan 'sağlıklıkişilerde de gözlemlenebilir."

İlaç merkezli bir modelin benimsenmesinin çeşitli avantajları vardır. İlk olarak, psikiyatrik ilaçların değişen zihinsel durumlara yol açtığının kabul edilmesidoktor ve hastanın çeşitli ilaç etkilerinin avantaj ve dezavantajları konusunda dürüst ve açık bir tartışma yapmasına olanak tanır. Bazı etkiler kısa vadede yararlı olabilir; örneğin akut psikoz sırasında bir antipsikotik ilacın sakinleştirici etkisi. Ancak aynı etki, örneğin araba kullanırken hastanın hayatının diğer yönlerinde de istenmeyen sonuçlara yol açabilir. İlaç merkezli bir modelin uzun vadeli olumsuz etkilerin tartışılmasına da yol açma olasılığı daha yüksektir. Bu yaklaşım, ilacın  fizyolojik bir sorunu iyileştirmek yerine, psikoaktif etkisi yoluyla semptomları hafiflettiğini ve zamanla psikoaktif etkinin beyin kimyasında istenmeyen değişikliklere neden olabileceğini (bkz. Cepuk. org'da uzun süreli olumsuz etkiler) ve bu da bir dizi olumsuz etkiye yol açabileceğini kabul etmektedir. Bu nedenle ilaç merkezli model, sürekli ilaç kullanımı yerine seçici ilaç kullanımı için bir gerekçe sağlar. İlaç merkezli bir model aynı zamanda psikiyatrik araştırma topluluğuna, psikiyatrik ilaçların hem kısa hem de uzun süreli kullanım sırasında tüm vücut sistemleri üzerinde yaratabileceği etkilerin kapsamı hakkında ilgili, tarafsız bilgiler üretme görevini de yüklemektedir. Şu anda, hastalık merkezli modelin etkisi birçok ilacın tüm etkilerini gizli tutuyor ve bu nedenle ne doktorlar ne de hastalar bunları kullanmanın riskleri ve yararları konusunda tam olarak bilinçli kararlar alamıyor.

Psikiyatrik ilaçların hastalığı hedef alan özellikleri hakkında varsayımlar yapılmış olsa da, gerçek şu ki bu ilaçların çoğunun etki mekanizması tam olarak anlaşılamamıştır. Örneğin, 'SSRI ilaçlarının serotoninin yeniden alımını bloke ettiğine ve böylece sinapstaki serotonin seviyelerini arttırdığına' inanılırken, çağdaş sinir bilimi'serotonin eksikliği ile herhangi bir zihinsel bozukluk arasında herhangi bir bağlantı' sağlamakta başarısız olmuştur. Benzer şekilde antipsikotiklerin 'beyindeki dopamin yollarını bloke ettiği' bilinmektedir. Bu farkındalık, psikozun (veya şizofreninin'dopaminin aşırı aktivitesinden kaynaklandığını' öne süren dopamin hipotezinin gelişmesine yol açtı. Ancak genel olarak araştırmalar, 'dopamin ile psikoz arasında herhangi bir spesifik bağlantı olduğunu' kanıtlayamıyor; alternatif bir açıklama ise antipsikotiklerin 'nörolojik baskılamaya neden olması ve bunun da psikoz semptomlarının yoğunluğunu' azaltmasıdır. DEHB tanısı alan milyonlarca yetişkine ve çocuğa 'Ritalin ve diğer uyarıcılar' reçete ediliyor. Uyarıcılardiğer nörotransmiterlerle birlikte dopamini de etkiler ve bunun sonucunda DEHB'nin 'dopamin sistemindeki işlev bozukluğuyla ilişkili olduğu' öne sürülmüştür. Ancak DEHB'nin dopamin anormalliklerinden kaynaklandığına dair ikna edici bir kanıt yoktur. Üstelik uyarıcıların düşük dozlarda dikkati artırmayı da içeren karakteristik etkileri, DEHB tanısı olsun ya da olmasın herkeste görülür.

 "Herhangi bir psikiyatrik ilaç sınıfının, farmakolojik etkisini bir hastalık sürecinin hedeflenmesiyle ilişkilendiren hiçbir kanıt yoktur. CEP, psikiyatrik ilaç etkisine ilişkin hastalık merkezli modelin yanıltıcı, zararlı ve gerçeklerle desteklenmediğine inanmaktadır. İlaç merkezli bir model, ruh sağlığı hizmetlerinde ilaçların dikkatli ve güvenli kullanımının dikkate alınması için önemli bir başlangıç noktasıdır."

*Antidepresanların plaseboya üstünlüğü yok..

 "Araştırmalar, antidepresanların hafif ila orta dereceli depresyon tedavisinde, plasebo haplarına (inert haplar) kıyasla klinik olarak anlamlı bir faydası olmadığını, ancak şiddetli depresyon için en azından kısa vadede bir miktar fayda sağladığını buldu. Son araştırmalar ayrıca antidepresanların, en azından yaşlılar arasında artan ölüm riskiyle ilişkili olabileceğini öne sürüyor."

Antidepresan kullanan kişilerin çoğunluğu için (yaklaşık %85) bunlar ortalama olarak plasebo haplarından (inert haplar) daha iyi sonuç vermez. Bu sonuç çok sayıda meta-analizle kanıtlanmıştır; bunlar, antidepresanların plasebo haplarından daha iyi çalışıp çalışmadığını değerlendirmeye çalışan tüm klinik araştırmaları bir araya getiren çalışmalardır. Profesör Irving Kirsch (Harvard Tıp Fakültesi), bu tür analizlerin en dikkat çeken ve belki de en kesin olanını gerçekleştirdi. Kirsch'in meta-analizi SSRI antidepresanlarla ilgili tüm önemli klinik deneyleri içeriyordu; hem yayınlananlar hem de bunları destekleyen veya yürüten ilaç şirketleri tarafından yayından alıkonulanların neredeyse %40'ı (gizlenen araştırmalar büyük ölçüde olumsuz sonuçlar gösterdi). Tüm verileri bir araya topladıktan sonra Kirsch'in analizi, 'antidepresan alan kişilerin büyük çoğunluğunun, plasebo alanlara göre ortalama olarak klinik açıdan anlamlı bir iyileşme yaşamadığını' ortaya çıkardı. Kirsch'in bulguları sürekli olarak tekrarlandı. Brown Üniversitesi'nde psikiyatri profesörü Walter Brown, Kirsch'in araştırdığı aynı dizi klinik çalışmayı bağımsız olarak analiz eden iki çalışmanın ortak yazarıdır. Elde ettiği sonuçlar, hastaların küçük bir azınlığı için (en şiddetli depresyondakiler %10-15) antidepresanların şeker haplarına göre bazı küçük faydalar sağladığını doğruladı. Ancak hafif /orta derecede depresyonlu hastalar için (%85-90 hasta) antidepresanlar plaseboya, alternatif tedavilere ve hatta orta düzeyde egzersize göre hiçbir avantaj sağlamadı.

NHS tarafından yaptırılan ve bu kez The Lancet'te yayınlanan büyük bir meta-analiz, plasebolar ile antidepresanlar arasındaki farkın o kadar az olduğunu, hafif ila orta dereceli depresyon antidepresanları için bunların hiç de almaya değmediğini bir kez daha gösterdi. Araştırmanın baş yazarının belirttiği gibi: Antidepresanlarla ilgili yaygın karşılaştırmalı meta-analizimiz, çocuklarda antidepresanlarla ilgili yayınlanmış ve yayınlanmamış çalışmalar arasındaki farkın'yayınlanmış denemelerde tüm ilaçların işe yaradığını, yayınlanmamış denemelerde ise hiçbir ilacın işe yaramadığını' açıkça gösterdi. Antidepresanlar, çoğu hasta için plasebodan daha iyi bir işe yaramamasına ek olarak, onları alan kişinin 'kronik hasta olma olasılığını artırmak' gibi potansiyel olarak zararlı etkileri nedeniyle de artık ciddi bir incelemeye tabi tutuluyor. 

İtalyan psikiyatrist Giovanna Fava'nın yazdığı gibi, 'Psikotrop ilaçların, en azından bazı vakalardatedavi etmesi gereken hastalığın ilerlemesini gerçekten kötüleştirme ihtimalini tartışmanın ve araştırma başlatmanın zamanı geldi.' Yakın zamanda bu alanı araştıran Louisville Üniversitesi Tıp Fakültesi'ndeki araştırmacılar, 'bazı bireylerde antidepresanların sürekli kullanımının depresyonu tetikleyebileceğine' dair kanıtların altını çizdiler. Böyle bir araştırmacı olan El-Mallahh, SSRI'ların aslında 'serotonerjik fonksiyonu tüketerek 'kronik ve tedaviye dirençli depresif duruma' neden olabileceğini' öne sürüyor. Uzun süre boyunca güçlü serotonin geri alım pompası antagonistlerine [SSRI'lar] maruz kalan bireylerde. Bu tür endişeler, antidepresanları plaseboya kıyasla 'ilacın kesilmesinden sonra önemli ölçüde daha yüksek nüksetme riskiyle ilişkilendiren' araştırmalarla daha da artıyor. Örneğin, McMaster Üniversitesi'nde (Ontario) araştırmacılar tarafından gerçekleştirilen bir meta-analiz, 'ilacın kesilmesini takip eden üç ayda nüksetme riskinin, plasebo için %21,4 olduğunu ancak SSRI'lar için %43,3'e ve SNRI'lar için %55,2'ye yükseldiğini' göstermektedir. Yazarlar, nüksetmedeki bu artışın, 'beynin, antidepresanların etkilerine karşı 'geri itmesindenkaynaklandığını' öne sürüyor; bırakmanın ardından, kişiyi depresyona daha duyarlı hale getiren bir etki. Endişe verici bir şekilde, yakın zamanda yapılan üç büyük, ileriye dönük epidemiyolojik çalışma, 'depresif belirtiler kontrol altına alındıktan sonra bile, antidepresan kullanımının yaşlılarda artan ölüm riski ile ilişkili olduğunu' bulmuştur. Bir çalışmada antidepresanların neden olduğu yıllık ölüm sayısınınantidepresan kullanan 1000 yaşlı kişiden 10,8'i olduğu tahmin ediliyor.

Başka bir çalışma, antidepresanların yılda yaklaşık 1000 yaşlı kadından 5'inin ölümüne neden olduğunu tahmin ediyor. Bu yüksek ölüm oranlarının yaşlılara özgü olması mümkündür; ancak mevcut araştırmalar, antidepresanların beynin bütünlüğü ve periferik süreçler üzerindeki kümülatif etkilerinin yaşam süresini önemli ölçüde kısaltabileceği olasılığını göz ardı edemez. Ayrıca, psikiyatrik ilaçları bırakan hastaları destekleyen Birleşik Krallık'taki çeşitli hayır kurumları, birçok kişinin 'antidepresanları bıraktıktan sonra ciddi, uzun süreli yoksunluk etkileri yaşadığını' bildiriyor. Bazı durumlarda bu semptomların 'yıllarca sürdüğü ve çok zayıflatıcı olabileceği' bildirilmektedir. SSRI'ların kesilmesini takiben uzun süreli /belki de kalıcı cinsel işlev bozukluğuna dair kanıtlar da vardır. Kanıtların bize gösterdiğine rağmen, antidepresanlar hâlâ kayda değer bir oranda reçete ediliyor. Yalnızca 2012 yılında İngiltere'de 50 milyondan fazla antidepresan reçetesi dağıtıldı.

Ayrıca, antidepresan etkisinin çoğunun artık bir 'plasebo etkisi' olduğu anlaşılsa da, bunları alan kişilerin (başvurulan çalışmaya bağlı olarak) %40 ila %70'inin yan etkiler yaşadığını da biliyoruz. NHS'nin yan etkileri arasında şunlar yer alıyor: hastalık, baş dönmesi, düşük cinsel dürtü, erektil disfonksiyon, bulanık görme, ishal, ağız kuruluğu, tedirginlik veya titreme hissi, uyku kaybı, aşırı terleme ve bazı durumlarda artan kafa karışıklığı ve intihar düşüncesi. Ayrıca not edilen, ancak nadiren (eğer varsa) resmi 'yan etkiler' listelerine dahil edilen birçok başka olumsuz etki de vardır. Örneğin, 2009 yılında Oxford Üniversitesi'ndeki bir araştırma ekibi, 3 ila 48 ay arasında SSRI antidepresanları alan 38'den fazla hastayı değerlendirdi. Sonuçları İngiliz Psikiyatri Dergisi (British Journal of Psychiatry)'de yayınlandı ve aşağıdakiler bir özet teşkil ediyor:

- Katılımcıların çoğu, nasıl hissettiklerini anlatmak için 'donuk (dulled)', 'uyuşmuş /hissizleşmiş (numbed)', 'düzleşmiş /düzleştirilmiş (flattened)' veya tamamen 'bloklanmış (blocked)' gibi kelimeler kullanarak, deneyimledikleri tüm duyguların yoğunluğunda genel bir azalma tanımladılar.

- Birkaç katılımcı hiçbir duygu hissetmediğini belirtirken, diğerleri duygusal deneyimlerinin daha 'bilişsel (cognitive)' veya 'entelektüel (intellectual)' hale geldiğini bildirdi.

- Birkaçı, zaman zaman mevcut olan duyguların nasıl 'gerçek dışı (artificial)', 'sahte (fake)' veya 'yapay (unreal)' göründüğünü anlattı. Neredeyse tüm katılımcılar, çelişkili bir şekilde, mutluluk, keyif, heyecan, beklenti, tutku, sevgi, şefkat ve şevk dahil olmak üzere olumlu duygularında bir azalma tanımladılar.

- Katılımcıların çoğu aynı zamanda çevrelerinden duygusal olarak kopuk hissettiklerini de ifade etti. Çoğu ayrıca diğer insanlardan kopuk hissettiklerini de ifade etti. Özellikle sempati ve empatinin azaldığını hissettiler ve sosyal etkileşimler sırasında kendilerini kopuk hissettiler. Çoğu katılımcı, eşleri ve çocukları da dahil olmak üzere arkadaşlarından ve ailelerinden duygusal olarak kopukluk yaşadıklarını da belirtti.

- Neredeyse tüm katılımcılar, eskiden kendileri için önemli olan şeyleri umursamadıklarını ifade etti. Kendilerini, diğer insanları ve eylemlerinin sonuçlarını daha az önemsiyorlar. Önemsememenin hem yararlı hem de yararsız sonuçları olabilir: Baskı ve stres hissini azaltabilir, ancak aynı zamanda önemli görevlerin ihmal edilme olasılığını da artırabilir.

- Çoğu katılımcı, davranışlarının kendilerine getireceği sonuçları pek umursamadıklarını hissetti. Birkaç katılımcı daha da ileri giderek, duygusal kopukluk ve uyuşuklukla ilişkilendirdikleri kendine zarar verme veya intihar düşüncelerinden bahsetti. Çoğu katılımcı, diğer insanlara karşı daha az duyarlı veya nazik davrandıklarınıbaşkalarının duygularına daha az ilgi duyduklarını ve diğer insanların kendileri hakkındaki düşüncelerine daha az ilgi duyduklarını bildirdi. Bazı katılımcılar günlük yaşamlarındaki sorumluluklarla daha az ilgilendiklerini, hatta umursamadıklarını belirttiler.

- Tüm katılımcılar olumsuz duyguların yoğunluğunda /sıklığında bir azalma yaşadı. Çoğu, bir aşamada olumsuz duyguların azalmasının kendilerine faydalı olduğunu düşünüyordu. Bu azalma genellikle bir aşamada rahatlama olsa da, birçok katılımcı bunun yaşam kalitelerini de bozduğunu bildirdi. Katılımcılar, uygun olduğunda keder /endişe gibi olumsuz duyguları hissedebilme ihtiyacını tanımladılar. Bazıları, uygun olduğunda ağlayamamak gibi olumsuz duygularla karşılık veremiyordu.

- Bazı katılımcılar kişiliklerinin bir şekilde değiştiğini hissettiler. Artık eskisi gibi olmadıklarını hissettiler. Katılımcılar ayrıca kişiliklerinin belirli yönlerinin, özellikle de duygusal yönlerinin değiştiğini /kaybolduğunu bildirdiler. Bazı katılımcılar antidepresanların zaman zaman kendilerini karakter dışı davranışlara sürüklediğine inanıyordu.

2014 yılında yayınlanan ayrı bir çalışma yukarıdakilerin çoğunu doğrulamaktadır. 1.829 antidepresan tüketicisiyle anket yapıldı ve bu ilaçların yaygın olumsuz psikolojik etkilere sahip olduğu doğrulandı. Örneğin, antidepresan almanın bir sonucu olarak hastaların %62'si 'cinsel zorluklar' yaşadığını bildirdi; %60'ı "duygusal olarak uyuşmuş hissetmekten"; %52'si "kendim gibi hissetmediğini" bildirdi; %42'si 'olumlu duygularda azalma' yaşadı; %39'u 'başkalarını daha az önemsediğini' bildirdi; %55'i 'yoksunluk etkileri' yaşadı; 18 ila 25 yaşları arasındaki %50'den fazlası ise intihara meyilli duygular bildirdi. Olumlu tarafı, %82'si ilaçların 'depresyonlarını hafifletmeye yardımcı olduğunu' bildirdi ancak meta-analizlerden de bildiğimiz gibi bu rakam çoğunlukla plasebo etkisinden kaynaklanıyordu.

Yazarlar şunları belirtiyor: "Antidepresanların kilo alma ve mide bulantısı gibi biyolojik yan etkileri iyi belgelenmiş olsa da, psikolojik ve kişilerarası etkileri büyük ölçüde göz ardı / inkar ediliyor. [Yine de] endişe verici derecede yaygın görünüyorlar.”

 "Antidepresanların etkileri vardır ancak çoğunlukla yukarıda anlatılanlar gibi plasebo etkileri, yan etkileri ve olumsuz etkileri vardır. Bugüne kadar herhangi bir 'iyileştirici (curing)' etkiye sahip olduklarını doğrulayan bir araştırma bulunmuyor ve bu hapların hedef alıp tedavi ettiği açık bir biyolojik 'hastalık (disease)' henüz keşfedilmedi. Ayrıca çeşitli çalışmalar, antidepresanların uzun süreli kullanımının aslında depresyonun kronikleşmesini artırabileceğini ve en azından yaşlılar arasında daha yüksek ölüm oranlarına yol açabileceğini öne sürüyor."

*Uzun vadeli daha kötü sonuçlar..

 "Psikiyatrik ilaç kullanan kişilerin uzun vadeli sonuçları hakkında çok az araştırma yapılmıştır. Mevcut çalışmalar, tüm ana psikiyatrik ilaç sınıflarının uzun vadede çok az ek fayda sağladığını ve bazı hastalar için önemli ölçüde daha kötü uzun vadeli sonuçlara yol açabileceğini göstermektedir."

Günümüzde biyolojik psikiyatri, ilaçlarının fiziksel bir sorunu çözdüğü ve çoğu durumda psikiyatrik ilaçların hastalar tarafından 'süresiz olarak alınması gerektiğivarsayımıyla çalışmaktadır. Ancak ruhsal bozuklukların biyolojisini hâlâ anlamadığımız için bu iki inancın geçerliliği de oldukça belirsizdir. Aşağıdaki çalışmalar, uzun süreli ilaç tedavisinin değerini ve birçok psikiyatrist tarafından hala savunulan, ruhsal bozuklukların genellikle 'yaşam boyu süren kronik durumlar' olduğu inancını ciddi şekilde şüpheye düşürmektedir.

1945 ile 1955 yılları arasında, Thorazine'in (klorpromazin) piyasaya sürülmesinden önce, ABD'de üç ve Birleşik Krallık'ta bir çalışma, şizofreni tanısı alan hastaların ilaçsız sonuçları hakkında fikir veriyor. Yeni tanı konmuş şizofreni hastaları üzerinde yapılan bir NIMH çalışmasında, 1946'dan 1950'ye kadar Warren Devlet Hastanesi'ne başvuran ilk dönem psikotik hastaların %62'si 12 ay içinde taburcu edilmiştirÜç yılın sonunda %73'ü topluluk içinde yaşıyordu. 1948'den 1950'ye kadar Delaware Devlet Hastanesi'ne başvuran 216 şizofreni hastası üzerinde yapılan başka bir araştırma, hastaların %70'inin ilk hastaneye yatıştan altı yıl sonra başarılı bir şekilde toplum içinde yaşadığını bildirdi. Queens, New York'taki Hillside Hastanesi de 1950'de taburcu edilen 87 hastanın yarısından biraz fazlasının sonraki dört yıl içinde hastalığın tekrarlamadığını bildirdi. İngiltere'de şizofreni hastaları üzerinde yapılan araştırmalarda, hastaların %33'ü tamamen iyileşirken, diğer %20'si de sosyal iyileşme yaşadı; bu da onların 'kendilerini destekleyebilecekleri ve bağımsız yaşayabilecekleri' anlamına geliyordu.

1955 yılında Thorazine'in piyasaya sürülmesinin ardından Kaliforniya Ruhsal Hijyen Departmanı, ilaçla tedavi edilen ve ilaçsız tedavi edilen ilk atak hastaların taburculuk oranlarını karşılaştıran tek büyük ölçekli çalışmayı gerçekleştirdi. 1961'de, 1956'da Kaliforniya'da hastaneye yatırılan 1.413 ilk atak şizofreni hastasınınilaç almayanların %88'ininnöroleptikle tedavi edilenlerin ise %74'ünün 18 ay içinde taburcu edildiğini bildirdiler. Araştırmacılar şu sonuca vardı: 'İlaçla tedavi edilen hastaların hastanede kalma süreleri daha uzun oluyor... Tedavi edilmeyen hastalar sürekli olarak biraz daha düşük bir tutma oranı gösteriyor.'

1956'da NIMH, psikotrop ilaçları test etmek için bir deneme tasarımı geliştiren Psikofarmakoloji Hizmet Merkezi'ni (Psychopharmacology Service Centre) kurdu. Psikiyatristler ve hemşireler bu deneyi, üzerinde çalışılacak bozukluğun özelliklerini sayısal olarak ölçmek için kullanacaklardır. Toplam 'semptom' puanına ulaşmak için tüm semptomların şiddeti de ölçülecektir. Bir ilaç, altı haftalık bir süre içinde, puanı önemli ölçüde düşürüyorsa "etkili" sayılacaktır. 1956 NIMH konferansında bu yöntemle ilgili bazı endişeler dile getirildi.

Burada araştırmacı Joseph Zubin şu uyarıda bulunuyor: 'İki ila beş yıllık bir takip olmaksızın belirli bir terapi için kesin bir avantaj iddia etmek çılgınlık olur. Uzun vadeli etkiler için iki yıllık bir takip çok minimum gibi görünmektedir.' Psikofarmakoloji Hizmet Merkezi'nin 1961'de nöroleptiklerle ilgili dokuz hastaneyi kapsayan çalışmasının ardından, yüzlerce küçük araştırma gerçekleştirildi ve ilaçların 'kısa vadede semptomları plaseboya göre daha iyi azalttığına' dair kanıtlar elde edildi. NIMH, dokuz hastane denemesinin bir yıllık takip çalışmasını yürüttü ve bir yılın sonunda, hastaneye ilk yatışta plasebo ile tedavi edilen hastaların, 'üç aktif fenotiyazin alan hastalara göre tekrar hastaneye yatırılma olasılıkları daha düşüktü.' Bu, ilaçların kısa vadede etkili olmasına rağmen uzun vadede insanları psikoza karşı daha savunmasız hale getirebileceğinin ilk göstergesiydi. Örneğin, çalışmanın başında plasebo alanların yalnızca %7'si hastalığın nüksettiğini gösterirken, 500 miligramdan fazla klorpromazin alan hastaların %65'i, ilaçlar kesilmeden önce nüksetti.

Boston Psikopatik Hastanesi'nden psikiyatristler J. Sanbourne Bockoven ve Harry Solomon, retrospektif bir çalışmada Thorazine öncesi ve sonrası dönemdeki sonuçları karşılaştırdı. 1947'de Boston Psikopatik Hastanesi'nde tedavi gören hastaların %45'inin taburcu olduktan sonraki beş yıl içinde hastalığın tekrarlamadığını gösterdi; Bu takip döneminin sonunda %76'sı toplumda başarılı bir şekilde yaşıyordu. Buna karşılık, 1967'de Boston Halk Sağlığı Merkezi'nde ilaçlarla tedavi edilen hastaların yalnızca %31'i sonraki beş yıl boyunca nüksetmeden kaldı ve grup olarak bu hastalar 1947'dekilere göre çok daha "sosyal açıdan bağımlı"ydı. Bockoven ve Solomon şunları yazdı: 'Beklenmedik bir şekilde bu veriler, psikotrop ilaçların vazgeçilmez olmayabileceğini gösteriyor. Tedavi sonrası bakımda bunların uzun süreli kullanımı, taburcu olan birçok hastanın sosyal bağımlılığını uzatabilir.'

Bunu akılda tutarak NIMH 1970'lerde daha ileri çalışmaları finanse etti. William Carpenter ve Thomas McGlashshan tarafından yürütülen ilk araştırmada, ilaç tedavisi görmeyen hastaların yüzde 35'i taburcu olduktan sonraki bir yıl içinde hastalığı tekrarladı, buna karşılık ilaçla tedavi edilen hastalarda bu oran yüzde 45'ti. İlaç kullanan hastalar depresyondan, körelmiş duygulardan ve gecikmiş hareketlerden daha fazla acı çekiyordu. San Francisco'daki California Üniversitesi'nden Maurice Rappaport'un 1978'de yaptığı üç yıllık çalışmanın sonuçları, hastanede başlangıçta ilaçsız tedavi gören yeni teşhis edilmiş şizofreni hastalarının %27'sinin, taburcu olduktan sonraki üç yıl içinde 'ilaç kullanan grupta %62'ye kıyasla' nüksettiğini ortaya çıkardı..

Başlangıçta antipsikotik olmadan tedavi edilen 41 hastadan 24'ü üç yılın sonunda antipsikotiklere maruz kalmadı ve bu grup açık ara en iyi genel sonuçlara sahipti. Rappaport şöyle yazdı: 'İlaçların gereksiz veya kontrendike olabileceği şizofreni hastaları var mı? Bulgularımız, antipsikotik ilaçların, en azından uzun vadeli klinik iyileşmeyle ilgilenen bazı hastalar için, tercih edilen tedavi olmadığını göstermektedir.' Rappaport ve Bola devam ederken, 'Neredeyse tüm erken dönem psikoz ataklarının ilaç tedavisine yönelik yaygın uygulamayla ilişkili risk ve fayda dengesinin yeniden incelenmesi gerektiğini düşünüyoruz.'

Loren Mosher'in 1970'lerin sonundaki Soteria projesi 12 yıl boyunca 82 hastayı tedavi etti. Tedavi, antipsikotiklerin minimum düzeyde kullanıldığı ev benzeri bir ortamda (Soteria) gerçekleştirildi ve buradaki amaç, hastalara 'birey olarakonur ve saygı çerçevesinde davranılmasıydı.' (%42'si hiç antipsikotik kullanmadı; %39'u yalnızca geçici olarak; %19'u sürekli olarak) İki yılın sonunda, Soteria hastalarının geleneksel antipsikotiklerle tedavi edilenlere göre 'daha düşük psikopatoloji puanlarıdaha az (hastaneye) yeniden yatışları ve daha iyi genel uyumları' vardı. 1950'lerin sonu ve 1960'ların başında Vermont Devlet Hastanesi 269 kronik şizofren hastasını topluma taburcu etti. 1980'lerde Courtenay Harding bu hastaların 168'iyle görüştü. Şizofreni hastalarının %34'ünün ilaçları tamamen bıraktığını ve iyileştiğini buldu; şizofreni hastalarının "tüm yaşamları boyunca ilaç tedavisi görmesi gerektiği" ve "süresiz olarak ilaca ihtiyaç duyan küçük bir yüzde olabileceği"nin bir "efsaneolduğunu yazdı.

1969 ve 1978'de yapılan iki çalışmada, Dünya Sağlık Örgütü'nün gelişmekte olan ülkelerdeki şizofreni hastaları için sonuçlarıABD ve diğer gelişmiş ülkelerdeki sonuçlardan çok daha iyiydi. Gelişmekte olan ülkelerde hastaların %15,9'u sürekli olarak nöroleptik tedavisini sürdürürkengelişmiş ülkelerde bu oran %61'dir. Bu kültürler arası çalışmada, en iyi sonuçlar düşük ilaç kullanımıyla ilişkilendirildi. 1997'de ilk iki çalışmadaki hastalarla tekrar görüşüldü ve araştırmacılar, hastaların 'hastalıklarının erken dönemlerinde antipsikotik tedavisine devam edilmediği ülkelerde, çoğunluğun iyileştiği ve on beş ila yirmi beş yıl sonra durumunun iyi olduğu' sonucuna vardı.

1974 ile 1983 yılları arasında Illinois Üniversitesi Tıp Fakültesi'nden psikolog Martin Harrow, altmış dört şizofreni hastasını uzun vadeli bir çalışmaya dahil etti. Daha sonra bunları periyodik olarak değerlendirerek bugün sahip olduğumuz en güncel çalışmayı ortaya çıkardı. Raporu 2007'de yayımlandı. Şizofreni hastalarında 15 yılın sonunda elde edilen sonuçlar şöyle: İlaç tedavisi görmeyen hastaların %40'ı 'iyileşmiş' olarak sınıflandırılırken, ilaç tedavisi gören hastalarda bu oran %5'ti; İlaç kullanmayan hastaların %44'ü 'orta' olarak sınıflandırılırken, ilaç kullananlarda bu oran %46'dır; ilaç tedavisi görmeyen hastaların %16'sı 'yoksul' olarak sınıflandırılırken, ilaç kullanan hastalarda bu oran %49'du. Bu bulgu, Hollandalı araştırmacı Lex Wunderlink tarafından 2013 yılında yayınlanan bir çalışmayla daha da güçlendirildi. Wunderlink, ilk psikoz atağından sonra altı ay boyunca antipsikotik alan ve daha sonra rastgele iki gruptan birine atanan 103 hastayı izledi. Birinci gruptaki hastalar, antipsikotik ilaçlarını bıraktılar veya dozlarını azalttılar, ikinci gruptakiler ise standart idame dozuna devam ettiler. Yedi yıl sonra, ilk grupta (ilacı bırakan veya azaltanlardayüzde 40,4'lük bir iyileşme oranı bulunurken, ikinci grupta (antipsikotik kullanmaya devam edenler) yalnızca yüzde 17,6'lık bir iyileşme oranı vardı. İlaç öncesi dönemde depresif dönemlerden doğal iyileşme oranları da yüksekti. 1960'larda ve 1970'lerin başında önde gelen psikiyatristler, tek kutuplu depresyonun oldukça nadir olduğunu ve uzun vadede iyi bir seyir izlediğini tanımladılar.

Bununla birlikte, 'antidepresan alan hastalar iyileşme gösterse de, plaseboyla tedavi edilen hastalara kıyasla önemli ölçüde iyileşme göstermiyorlardı' ve 1960'larda bazı Avrupalı psikiyatristler'ilaçla tedavi edilen hastalarındaki uzun vadeli depresyon seyrinin aslında kötüleştiğini' bildirdi. Hollandalı doktor J. D. Van Scheyen beş yıl boyunca iki grubu inceledi. ECT olsun /olmasın, daha sistematik, uzun süreli antidepresan tedavisi, hayati depresyonun tekrarlayan doğası üzerinde paradoksal bir etki yaratıyor. Yani bu terapötik yaklaşımtekrarlama oranında artış ve döngü süresinde azalma ile ilişkilendirildi… [Bu artış] trisiklik antidepresanlarla tedavinin istenmeyen uzun vadeli bir yan etkisi olarak mı değerlendirilmelidir?' 1990 yılında uzun süreli bir NIMH çalışması, imipramini (bir trisiklik antidepresan) psikoterapi ve plaseboyla karşılaştırdı. 'İyi kalma (stay well)' oranı bilişsel terapi grubunda en yüksek (%30), imipramin grubunda ise en düşüktü (%19). 1994 yılında Dr. Giovanna Fava, 'antidepresanların, depresyonu kronik bir bozukluğa dönüştürdüğü ve uzun vadede nöroleptikler ve benzodiazepinler kadar sorunlu olduğu' olasılığı konusunda psikiyatriyi uyardı. Şöyle yazdı: 'Psikotrop ilaçların, en azından bazı durumlarda, tedavi etmeleri gereken hastalığın ilerlemesini gerçekten kötüleştirme ihtimalini tartışmanın ve araştırma başlatmanın zamanının gelip gelmediğini merak ediyorum.'

Harvard Tıp Fakültesi'nden Ross Baldessarini, 1997 yılında yapılan bir meta-analizdeantidepresan tedavisini bırakan hastaların %50'sinin 14 ay içinde nüksettiğini bildirmiştir. 'İlaca ne kadar uzun süre maruz kalınırsa, nüksetme oranının da o kadar yüksek olduğu' sonucuna varmıştır. 2008 yılında Ottowa Üniversitesi'ndeki araştırmacılar, antidepresanla tedavi edilen hastalarla hiç ilaç kullanmamış hastalarda uzun vadeli sonuçları karşılaştıran iyi kalitede randomize çalışmaların bulunmadığını ve bu nedenle randomize çalışmaların "daha uzun tedavi için rehberlik sağlamadığını" keşfettiler.' Hollanda'da 2000 yılında yayınlanan bir araştırma, ilk kez depresyon geçiren 222 kişinin on yıl sonraki sonuçlarına baktı. Bu, ilaçla tedavi edilmeyenlerin %76'sının iyileştiğiniilaç reçete edilenlerin ise %50'sinin iyileştiğini gösterdi. Iowa Üniversitesi'nde NIMH tarafından finanse edilen altı yıllık bir çalışma, araştırmacıların, ilaç tedavisi gören depresif kişilerin, tedavi görmeyenlere göre 'üç kat daha fazla temel sosyal rollerinin sona ermesine ve iş göremez hale gelme' olasılıklarının yedi kat daha fazla olduğunu ortaya çıkardı. .

2006 yılında Brown Üniversitesi'nden psikiyatrist Michael Posternak, tedavi edilmeyen majör depresyonun bugün nasıl görünebileceğini araştırdı. Bulguları, 'eski epidemiyolojik çalışmaların o kadar da hatalı olmadığını gösterdi ve ilaçların altı haftalık denemelerinin, neden yanıltıcı olduğunu' değerlendirdi. İlaç kullanmayan hastaların %22'sinin bir ay sonra iyileştiğini bildirdi; Altı ay içinde %67; ve bir yıl içinde %85'i. Şöyle yazdı: 'Bedensel tedavi görmeyen depresyonlu bireylerin %85'i bir yıl içinde kendiliğinden iyileşirse, herhangi bir müdahalenin buna üstün bir sonuç göstermesi son derece zor olacaktır'.

 "Bu çalışmalar, psikiyatrik ilaçların uzun süreli kullanımının birey ve toplum için iyi olduğu inancını ciddi şekilde şüpheye düşürmektedirAkıl hastalığının kronik doğası henüz belirlenemediğindenpsikiyatrik ilaçların ömür boyu kullanılmasının bilimsel bir gerekçesi yoktur. Aslında artık bu tür uzun süreli kullanımın son derece dezavantajlı olabileceğine dair ikna edici kanıtlar var. Bu da daha rahatsız edici bir olasılığa yol açıyor: Zihinsel bozukluklarda herhangi bir 'kroniklik (chronicity)' varsa, o zaman bu aslında ilaçların, kendisinin bir eseri olabilir."

*Uzun -kalıcı negatif (olumsuz) etkiler..

 "Psikiyatrik ilaçların beyin ve merkezi sinir sistemi üzerinde uzun süreli etkileri olabilir, özellikle de uzun süreli kullanıldığında fiziksel, duygusal ve bilişsel zorluklara yol açabilir."

Tüm psikiyatrik ilaçlar, beynin işleyişini etkiler. Örneğin SSRI antidepresanlarınörotransmiter serotoninin sinapslardan uzaklaştırılmasını bloke ederantipsikotik ilaçlar dopamin nörotransmisyonunu baskılar ve bloke eder; ve benzodiazepinler GABA nörotransmisyonunu (neurotransmission) güçlendirir, bu da genel beyin fonksiyonunu baskılarTüm psikiyatrik ilaçların kendine özgü biyokimyasal etkileri olduğundan, zamanla diğer nörotransmiter sistemleri de bu etkilere tepki verir ve beyinde ve zihinsel işlevlerde daha geniş çaplı değişiklikler meydana gelmeye başlar.

2001'deki 'Psikiyatrik ilaca bağlı Kronik Beyin Bozukluğu (CBI "Psychiatric drug-induced Chronic Brain Impairment")' başlıklı makalesinde: Psikiyatrik İlaçlarla Uzun Süreli Tedavinin Çıkarımları ("Implications for long-term treatment with Psychiatric Medication")' Peter R. Breggin böyle bir etkiyi 'kronik beyin bozukluğu' (CBI "chronic brain impairment") olarak tanımlıyor. Bunu 'zihinsel işlevlerde genel bir uzlaşma olarak kendini gösteren genelleştirilmiş beyin işlev bozukluğuyla ilişkili' olarak tanımlıyor. Bu sendromun belirtileri şunlardır: bilişsel eksiklikler (genellikle ilk olarak kısa süreli hafıza bozukluğu ve yeni öğrenmede bozulma olarak fark edilir); dikkat ve konsantrasyonda zorluk, ilgisizlik, kayıtsızlık (ya da yaşam aktivitelerinden genel olarak zevk ve ilgi kaybı); duygusal düzensizlik (duygusal değişkenlik dahil); empati kaybı, artan sinirlilik ve son olarak zihinsel işlev ve davranıştaki bu değişiklikler hakkında kişisel farkındalık eksikliği.

Şöyle yorumluyor: 'Yıllarca psikiyatrik ilaçlara maruz kaldıktan sonra hastaların yüzde kaçının CBI geliştireceğini tahmin etmek zordur. Klinik deneyimime göre, uzun yıllar bu kimyasal ajanları kullanan hastaların neredeyse tamamında CBI'nın bazı semptomları gelişecektir. Deneyimlerime göre eğer hasta yıllarca birden fazla psikiyatrik ilaç kullanmışsaCBI her zaman işaretlenir.'

Breggin, ''ilaç büyüsünün (medication spellbinding)' (veya sarhoşluk anosognozisinin (intoxication anosognosia)), etkilenen kişilerinilacın neden olduğu zihinsel bozukluğun derecesini küçümsemesine' yol açtığını savunuyor. Bu aynı zamanda 'ilacın, zihinsel durumlarını veya davranışlarını nasıl değiştirdiğini anlamamalarına' da neden oluyor. Hastalar 'ilacın hiçbir etkisi olmadığını ya da faydalı bir etkisi olduğunu' düşünebilirler. İlacın neden olduğu coşku veya mani gibi aşırı durumlarda, bireyler 'her zamankinden daha iyi çalıştıklarına' inanırken, ilaç aslında onları ' zihinsel olarak zayıflatıyor.' Psikiyatri bu sorunları nasıl ele alıyor? Psikolog David Jacobs, 1995 gibi erken bir tarihte 'birçok psikiyatrın ilaçların olumsuz etkilerine karşı kayıtsız göründüğünü' belirtmişti. Tıbbi ve bilimsel makalelerde advers ilaç reaksiyonlarının genellikle 'ne diğer insanları ne de bireyin genel yaşamını etkilemeyen münferit olaylar olarak rapor edildiğini' yazdı. Bugün bu görüş, olumsuz ilaç etkilerinin özellikle uzun süreli kullanımda hem yaygın hem de yıkıcı olduğunu gösteren artan kanıtlarla çelişmektedir. Örneğin, 'standart nöroleptiklerin uzun vadede kişinin kronik hastalığa yakalanma olasılığını artırdığını' gösteren kanıtlar vardır (aşağıya bakınız). Bu tür ilaçların, nöroleptik malign sendrom, parkinson semptomları ve tardif diskinezi gibi çok çeşitli yan etkilere de neden olduğu göz önüne alındığında bu sonuç özellikle sorunludur. Standart nöroleptik kullanan hastalarda 'körlük, ölümcül kan pıhtıları, sıcak çarpması, göğüslerde şişme, göğüslerde sızıntı, iktidarsızlık, obezite, cinsel işlev bozukluğu, kan bozuklukları, ağrılı deri döküntüleri, nöbetler, diyabet ve erken ölümgelişme riski artar."

Martin Harrow, Amerikan Psikiyatri Birliği'nin 2008 yılındaki toplantısında yaptığı konuşmada şu sonuca vardı; 'Uzun süre antipsikotik ilaç kullanmayan şizofreni hastalarının genel işleyişi, antipsikotik kullananlara göre önemli ölçüde daha iyi.' 1975 ve 1983 yılları arasında genç şizofrenleri değerlendirdi ve sonrasında periyodik olarak sonuçları şunu gösterdi; 'Antipsikotik kullananların iyileşme oranı çok daha düşüktü ve genel olarak kötü sonuçlara sahip olma olasılıkları çok daha yüksekti.' Bu bulgu, Hollandalı araştırmacı Lex Wunderlink tarafından 2013 yılında yayınlanan bir çalışmayla daha da güçlendirildi. Wunderlink, ilk psikoz atağından sonra altı ay boyunca antipsikotik alan ve daha sonra rastgele iki gruptan birine atanan 103 hastayı izledi. Birinci gruptaki hastalar antipsikotik ilaçlarını bıraktılar veya dozlarını azalttılar, ikinci gruptakiler ise standart idame dozuna devam ettiler. Yedi yıl sonra, ilk grupta (ilacı bırakan veya azaltanlarda) %40,4 iyileşme oranı elde edilirken, ikinci grupta (antipsikotik almaya devam edenler) yalnızca %17,6 oranında iyileşme görüldü.

Benzodiazepinlere dönersek, 1998'de Breggin şunu yazdı: 'Benzodiazepinler, zihinsel ve davranışsal anormalliklere neden olma kapasiteleri nedeniyle literatürde ve klinik uygulamada onlarca yıldır tanınmaktadırBenzodiazepinler, 'geri tepme kaygısı ve uykusuzluk, mani ve diğer psikoz türleri, paranoya, şiddet, antisosyal eylemler, depresyon ve intihar' dahil olmak üzere çok çeşitli anormal zihinsel tepkilere ve tehlikeli davranışsal anormalliklere neden olabilir. Bu ilaçlar bilişi, özellikle hafızayı bozabilir ve kafa karışıklığına neden olabilir.'

Benzer bir görüş 1991'de İngiliz araştırmacılar tarafından da dile getirildi: 'Hem psikomotor hem de bilişsel işlevler bozulabilir ve amnezial benzodiazepinlerin yaygın bir etkisidir.' Araştırmacılar, 'uzun vadede benzodiazepinlerin tedavi etmesi gereken semptomları, kötüleştirip kötüleştirmediğini' sormaya başladı. 1990'larda Pensilvanya Üniversitesi Tıp Fakültesi'nden Karl Rickels, uzun süreli kullananların benzodiazepinleri bıraktıklarında 'daha uyanık, daha rahat ve daha az kaygılı hale geldiklerini ve bu değişime psikomotor işlevlerde iyileşmenin eşlik ettiğini' bildirdi ' 2007'de Fransız araştırmacılar, 4.425 uzun süreli benzodiazepin kullanıcısını araştırdı ve yüzde 75'inin "belirgin derecede hasta ile aşırı hastabelirgin semptomoloji, majör depresif dönemler ve sıklıkla şiddet ve sakatlıkla birlikte yaygın anksiyete bozukluğu" olduğunu buldu. Raporlar, uzun süreli benzodiazepin kullanımının 'duygusal sıkıntıya, bilişsel bozulmanın yanı sıra kişisel içgörünün bozulmasına' neden olduğunu gösterdi.

Avustralyalı bilim adamları tarafından 2004 yılında ilgili literatürün gözden geçirilmesi şu sonuca varmıştır: 'uzun süreli benzodiazepin kullanıcıları, tüm bilişsel kategorilerde kontrollere göre tutarlı olarak daha fazla zarar görmüştür ve (benzodiazepin) alımı, dozu ve kullanım süresi ne kadar yüksek olursabozulma riski de o kadar büyük olur.. Ayrıca Birleşik Krallık'taki yoksunluk destek kuruluşlarıbenzodiazpeinleri bıraktıktan sonra aylar ve bazen yıllar boyunca şiddetli fizyolojik ve psikolojik semptomlar bildiren çok sayıda birey örneğini rapor etmektedir. Birleşik Krallık'tan bir uzman olan Profesör Heather Ashton, Ashton El Kitabı'nda ' birçok insanın iyileşmesinin 6-18 ay, hatta bazen çok daha uzun sürdüğünü' doğruluyor. Pek çok kaynaktan elde edilen kanıtlarseçici serotonin geri alım inhibitörlerinin (SSRI "selective serotonin reuptake inhibitors") aynı zamanda 'manik psikoz, ajite depresyon ve takıntılı meşguliyetlerden şiddet içeren, "anormal" davranışlara ve artan intihar düşüncesine kadar' değişen advers ilaç reaksiyonlarına da neden olabileceğini doğrulamaktadır.

1993 yılında Teicher ve arkadaşları 'antidepresanların (SSRI'lar dahil) intihar eğilimlerini tetiklediği veya şiddetlendirdiği dokuz olası mekanizmayı' öne sürdüler. O zamandan bu yana, 'artan intihar eğilimi ile antidepresanlar arasında net bir bağlantı kuran' ek çalışmalar, ABD'de kara kutu uyarılarına yol açtı. Ayrıca araştırmacılar, uzun süreli kullanımın 'problem çözme faaliyetlerindhafıza bozukluğu, yaratıcılık kaybı ve öğrenme eksiklikleri ile ilişkili olduğunu' bildirmişlerdir. Dr Maurizio Fava ve arkadaşları 2006'da "Bizim alanımız", "uzun süreli antidepresan tedavisi sırasında ortaya çıkan veya devam eden bilişsel semptomların varlığına yeterince dikkat etmediğini" itiraf etti... Bu semptomların oldukça yaygın olduğu görülmektedir.' 2009 yılında Oxford Üniversitesi'ndeki bir araştırma ekibi, 'SSRI'ların hastaların duygusal yan etki deneyimlerine' ilişkin ilk niteliksel çalışmayı üstlendi. Çalışma, SSRI alan bazı kişilerin 'önemli duygusal semptomlar yaşadıklarına ve bunu güçlü bir şekilde antidepresanlarına bağladıklarına' dair güçlü kanıtlar sunuyor. 2012 yılında yapılan bir araştırmada menopoz sonrası 383 kadında antidepresanlar ve bilişsel sağlık değerlendirildi. Antidepresan kullanımının 'daha sonraki bilişsel bozulmalarla ilişkili olduğu' sonucuna vardı ve antidepresanların, depresyon-demans ilişkisindeki rolüne ilişkin daha fazla araştırma yapılması çağrısında bulundu. Birleşik Krallık'taki bazı yoksunluk destek kuruluşları, 'araştırmalarının yüzde ellisinden fazlasının artık antidepresanlardan çekilmeye çalışan bireylerin yaşadığı zorluklarla ilgili olduğunu' bildiriyor. Şiddetli yoksunluk belirtileri genellikle aylarca, bazı durumlarda ise birkaç yıl sürer ve bu süreçte çoğu zaman hayatlar mahvolur.

 "CEP, psikotrop ilaçların uzun vadeli etkilerini araştırmaya yönelik bağımsız girişimleri desteklemektedir. Şu anda kanıtlar, kesin olmasa da, uzun süreli kullanımın sonuçta çoğu insan için dezavantajlı, bazıları için ise çok zararlı olduğunu güçlü bir şekilde ortaya koyuyor."

*Negatif (Olumsuz) etkiler sıklıkla yanlış teşhis edilir..

 "Psikiyatrik ilaçların zihinsel rahatsızlık, intihar, şiddet ve yoksunluk sendromlarını içeren etkileri olabilir. Bunlar, ek ilaçların reçete edilebileceği yeni psikiyatrik tablolar olarak yanlış teşhis edilebilir ve bazen aynı kişide birden fazla farklı psikiyatrik ilacın uzun süreli kullanımına yol açabilir."

Tüm psikiyatrik ilaç sınıfları, hem ilacın söylendiği gibi alınmasının hem de ilacın bırakılmasının bir sonucu olarak olumsuz etkilere neden olabilir. Bazen bu olumsuz etkiler çok şiddetli ve uzun süreli olabilir (CEP web sitesindeki 'Uzun -kalıcı olumsuz etkiler (Long-lasting negative effects)' bölümüne bakın). Çoğunlukla bu olumsuz etkiler, ilacın başlangıçta reçete edildiği 'bozukluğu taklit edebilir veya daha sonra yanlışlıkla yeni bir bozukluk olarak teşhis edilen yeni psikiyatrik semptomlara' neden olabilir. Bu, 'orijinal dozajın uygunsuz şekilde artırıldığı veya yeni ilaçların eklendiği' durumlara yol açabilir. Bu genellikle polifarmasi olarak bilinen, birden fazla ilacın potansiyel olarak zararlı kullanımına yol açar.

*Şiddetli olumsuz etkiler.. Antidepresanlar, Birleşik Krallık'ta en sık reçete edilen psikiyatrik ilaçtır; yalnızca 2012 yılında İngiltere'de 50 milyonun üzerinde reçete dağıtılmıştır. Antidepresanların, bazıları hafif ve kısa süreli olmak üzere çok sayıda olumsuz etkiye neden olduğu bilinmektedir. Ancak SSRI tipi 'antidepresanlar ile şiddet ve intihar da dahil olmak üzere anormal davranışlar arasındaki bağlantı' artık kesin olarak kurulmuştur. 2003 yılındaki literatür incelemesinde Dr. Peter Breggin şöyle yazıyor:

 "Birçok kaynaktan elde edilen kanıtlarseçici serotonin geri alım inhibitörlerinin (SSRI'lar) genellikle çok çeşitli anormal zihinsel ve davranışsal koşullara neden olduğunu veya bunları şiddetlendirdiğini doğrulamaktadır. Bu advers ilaç reaksiyonları aşağıdaki örtüşen klinik fenomenleri içerir: 'hafif ajitasyondan manik psikoza, ajite depresyona, yabancı veya kişiye özgü olmayan takıntılı meşguliyetlere ve akatiziye' kadar değişen bir uyarıcı profili. Bu tepkilerin her biri bireyin 'zihinsel durumunu kötüleştirebilir ve intihara, şiddete ve diğer aşırı anormal davranış biçimlerine' yol açabilir."

Uzmanların bu tür davranışlara katkıda bulunduğuna inandığı önemli semptomlardan biri, 'içsel bir huzursuzluk (unrest), tedirginlik (unease) ve disfori hissi (dysphoria)' olarak tanımlanan akatizidir'Ayakta duramama, oturamama veya hareketsiz yatamama ve yoğun bir hareket etme isteği' ile sonuçlanabilir. Akatizi'nin artık 'hem SSRI'ların hem de antipsikotiklerin ortak bir yan etkisi olduğu' biliniyor ve ilacın, 'dopamin sistemine müdahalesiyle bağlantılı olduğuna' inanılıyor. İlaca bağlı akatizi, 'dayanılmaz bir semptom' olabilir ve şaşırtıcı olmayan bir şekilde, psikiyatristler sıklıkla 'yeni ilaçlar vererek bu etkileri ortadan kaldırmaya' çalışırlar. Profesör Michael Poyurovsky, İngiliz Psikiyatri Dergisi'nde (British Journal of Psychiatry) yakın zamanda yayınlanan bir makalede, 'benzodiazepinler ve antidepresanların kullanımı da dahil olmak üzere, antipsikotik kaynaklı akatizi için çeşitli ilaç tedavilerini tanımlıyor ve bu, olumsuz etkileri tedavi etmek amacıyla hastalara nasıl ek psikiyatrik ilaçlar verilebileceğini' gösteriyor.

*Yoksunluğun neden olduğu psikiyatrik belirtiler.. Antipsikotiklerin 'anksiyete, ajitasyon, huzursuzluk ve uykusuzluk' semptomlarını içeren köklü bir yoksunluk profili vardır. Ayrıca, bu ilaçların, özellikle de 'klozapinin kesilmesinden kısa bir süre sonra, psikotik bir dönemin ortaya çıkabileceğini' gösteren kanıtlar vardır. Benzodiazepin yoksunluğunun bir dizi semptomdan oluştuğu bilinmektedir; bunlardan bazıları önceden var olan bir kaygı durumunun yeniden ortaya çıkmasıyla karıştırılabilirken diğerleri açıkça ilgisizdirİlişkisiz semptomlar arasında duyusal uyaranlara karşı 'aşırı duyarlılık, algısal çarpıtmalar, parestezi ve kas seğirmesi' yer alır. Bununla birlikte birçok hasta, aynı zamanda kolaylıkla yanlış tanı konabilecek 'anksiyete, depresyon, bulantı, halsizlik ve duyarsızlaşmanın bir karışımı olan aşırı disforiden' de şikayetçidir. Tüm antidepresan sınıflarının bırakılması, 'grip benzeri hisler, akatizi, ajitasyon, saldırganlık ve ciddi bilişsel bozulma' gibi çeşitli semptomlara yol açabilir. SSRI ve SNRI'nin kesilmesi aynı zamanda 'duyu bozukluklarına, gastrointestinal semptomlara, baş ağrılarına ve dengesizliğe' de yol açabilir.

*Çekilme süresi.. Bu semptomların varlığı konusunda genel bir fikir birliği olsa da, mevcut literatürün çoğu, psikiyatrik ilaç yoksunluğunu'kendi kendini sınırlayan ve tipik olarak birkaç hafta içinde düzelen bir durum ' olduğunu tanımlamaktadır. Bununla birlikte, yoksunluk yardım kuruluşlarıbenzodiazepinler ve antidepresanları bıraktıktan sonra iyileşmenin bir veya daha fazla yıl sürdüğü çok sayıda danışan örneğini rapor etmektedir. Bristol Sakinleştirici Projesi (Bristol Tranquilliser Project)'nden Ian Singleton'a göre: 'Çoğu insan bu ilaçları en az bir yıl bıraktıktan sonra semptomlara sahip olacak... çoğunluk ikinci yılda iyileşecek. Ancak birkaç yıl sürecek olanlar da var.' Daha uzun bir yoksunluk döneminin, özellikle tıbbi literatürdeki raporlarla çelişiyor gibi görünüyorsa, yanlış teşhise yol açma olasılığı daha yüksektir.

Örneğin Dilsaver ve Alessi şunları yazıyor: 'Nöroleptik tedavisinin kesilmesi gereken, kaygılı, ajite, huzursuz ve uykusuzluk yaşayan, klinik olarak stabil bir hasta, bir nöroleptikle tedaviyi bıraktıktan sonraki ilk birkaç gün içinde, 'hastalığın nüksetme sürecinden çok, akut yoksunluk sendromu yaşama olasılığı' daha yüksektir. Bu, bu tür semptomları olan bir kişinin sadece birkaç gün sonra aslında hastalığın nüksettiğini gösteriyor olabileceği anlamına gelir. Bununla birlikte diğer araştırmalar, antipsikotiklerin kesilmesinin 6 ila 12 hafta sürmesinden kaynaklanan yoksunluk semptomlarına işaret etmektedir ve bazı hastaların, uzun vadeli ve hatta kalıcı, ilaca bağlı bir sendrom olan tardif diskinezi yaşadıkları bilinmektedir.'

Benzodiazepinler konusunda önde gelen uzmanlardan Profesör Heather Ashton, literatürdeki çoğu tahminin 'benzodiazepin yoksunluk süresinin 5 ila 28 gün arasında olduğunu' öne sürdüğünü yazıyor. Ancak çok daha uzun süre devam eden çok sayıda yoksunluk belirtisi vakasına dikkat çekiyor: 'Bazı kronik benzodiazepin kullanıcıları için yoksunluk, uzun ve yorucu bir süreç olabilir. Büyük bir azınlık, belki de %10 ila %15, aylarca, hatta yıllarca sürebilen bir "yoksunluk sonrası sendromu" geliştirir.' Yoksunluk yardım kuruluşlarına göre, SSRI ve SNRI antidepresanlarının yoksunluk sendromu genellikle benzodiazepinlerden daha uzun sürüyor. Bristol Sakinleştirici Projesi'nden Ian Singleton şöyle açıklıyor: 'Antidepresanlar da en az benzodiazepinler kadar sorun yaratıyor gibi görünüyor... Semptomların çoğu benzodiazepin kesilmesiyle aynı… Birçok vakada antidepresan yoksunluğunun semptomlarınınbenzodiazepin yoksunluğundan daha uzun sürdüğünü bulduk.'

Benzodiazepin ve antidepresan yoksunluğu üzerine yayınları olan Kaliforniyalı psikiyatrist Dr. Stuart Shipko, SSRI'ları bırakmanın, kendi deyimiyle 'gecikmeli akatizi' olarak tanımladığı kalıcı bir duruma bile yol açabileceği olasılığını ortaya koyuyor. Şöyle yazıyor: 'İnsanlar bazen bir SSRI antidepresanını bırakmaya çalıştığında ortaya çıkan sorunlar, tıp mesleğinin kabul ettiğinden çok daha ciddi ve uzun sürelidir ve bu sorunların panzehiri yoktur...' 'Benim klinik gözlemim, semptomların çok yavaş azaldığı hastalarda bile uzun süren semptomların ortaya çıktığı yönünde, sadece çabuk duranlar değil ve hasta ne kadar beklerse beklesin bu semptomların ortadan kalkacağının garantisi yoktur.'

Yoksunluk semptomlarının süresine ilişkin fikir birliğinin bulunmamasının birçok doktor ve hasta için kafa karışıklığına yol açtığı, 'yanlış teşhis ve gereksiz ilaç eklenmesi' olasılığını artırdığı açıktır. Ayrıca semptomların aşırı doğası, alternatif tıbbi açıklamalara yol açarak gereksiz test ve tedavilere yol açabilir. Örneğin Dr. Peter Haddad, 'antidepresanları bırakan ve yanlışlıkla felç teşhisi konulan iki hastayı anlatıyor; semptomlar o kadar şiddetliydi ki ikisi de yardımsız yürüyemiyordu.'

Başka bir makalede Haddad, antidepresan bırakma semptomlarının yanlış tanıya ve gereksiz tedaviye yol açabileceği beş yolu anlatıyor. Bu, 'altta yatan psikiyatrik hastalığın tekrarlaması' şeklinde yanlış tanıyı da içerir: 'Depresif bir hastalığın iyileşmesini ve antidepresan tedavisinin kesilmesini takip eden kesilme belirtileri, yanlış bir şekilde 'depresyonun tekrarlaması, yani başka bir depresif dönem olarak' teşhis edilebilir. Bu, antidepresanın gereksiz yere yeniden kullanılmasına ve önemli sosyal sonuçları olan daha olumsuz bir prognoza yol açabilir.'

Dr. Joanna Moncrieff, 'psikiyatrik ilaçların tedavi etmeyi amaçladıkları bozuklukların, zamanla kalıcı hale gelebileceğine' inanıyor. 'Uzun süreli psikiyatrik ilaç tedavisinin kesilmesi veya azaltılması sonrasında ortaya çıkan sorunlarınilacın yoksunluk sürecinden kaynaklanabileceğini' savunuyor. Psikiyatrik durumların tekrarlayan doğası bazen iatrojenik olabilir.'

*Çoklu İlaç (Polifarmasi /Polypharmacy).. Farklı psikiyatrik ilaçların güvenli etkileşimini ele alan nispeten az sayıda çalışmaya rağmen, psikiyatride çoklu ilaç tedavisi yaygındır. ABD'de 1995 yılında yayınlanan bir makaleye göre, bir psikiyatrist tarafından muayene edilen hastaların birden fazla psikotrop ilaç alma olasılığı, birinci basamak doktorlarının muayene ettiği hastalarla karşılaştırıldığında altı kat daha fazlaydı. 2010 tarihli bir rapor, ABD'de psikiyatrist muayenesi sonucu ilaç reçetesi alan hastaların yaklaşık %60'ının, hükümetin araştırma verilerine göre 1996-1997'deki %43'ten 2005-2006'da en az iki ilaç aldığını ortaya çıkardı. Ancak yazarlar uyarıyor: 'Bu kombinasyonlardan bazıları klinik araştırmalarla desteklenirken birçoğunun etkinliği kanıtlanmamıştır...' Bu eğilimler, hastaları, 'bakım kalitesi ve klinik sonuçlar açısından belirsiz kazanımlarla birlikte artan ilaç-ilaç etkileşimi riskiyle' karşı karşıya bırakıyor.' Birleşik Krallık'ta yoksunluk yardım kuruluşları, çoğu zaman yoksunluk veya diğer olumsuz etkileri ortadan kaldırmak için birden fazla psikiyatrik ilaç kullanan hastalarla sıklıkla karşılaşmaktadır. Bristol Sakinleştirici Projesi'nden Ian Singleton'un söylediği gibi: ''Yoksunluk yaşayan kişilerde, doktorların semptomlarını başka şeylere atfetmesi çok yaygındır, bu da antidepresanlar ve önemli sakinleştiriciler (antipsikotikler) gibi diğer ilaçların ortaya çıkmasına neden olur ve bunların ortadan kaldırılması son derece zor olabilir. Bu, bir /iki yıl süren çekilme yerine, bu insanların tamamen iyileşmesi için 5 ila 10 yıl süreyi bekleyebileceğiniz anlamına gelir. Bu onların hayatının tamamen israfıdır.'

 "Psikiyatrik ilaçların olumsuz ve yoksunluk etkileriniyanlış teşhis ve uygunsuz ilaç eklenmesiyle ilişkilendiren açık kanıtlar vardır. Doktorların bu etkiler konusunda çok daha fazla bilinçlendirilmesi gerekiyor ve bunların yaygınlığını ve psikiyatrik ilaç hasarının gerçek risklerini anlamak için daha fazla araştırma yapılması gerekiyor."

*Psikiyatrik ilaç yoksunluğu, devre dışı (/sakat) bırakabilir.. Psikiyatrik ilaçların geri çekilmesi (/bırakılması -"withdrawal") sakatlık yaratabilir (/devre dışı bırakabilir "can be disabling") ve genellikle aylarca, bazen yıllarca süren bir dizi ciddi fiziksel ve psikolojik etkiye neden olabilir; bazı durumlarda geri çekilme yardım kuruluşlarının (withdrawal charities) raporuna göre bu durum intihara (suicide) yol açabilir.

Psikiyatrik ilaçları bırakmak birçok uzun vadeli sakatlayıcı etkiye (disabling effects) neden olabilir; Şiddetli fiziksel ve psikolojik semptomlar kişinin yaşamının birçok yönünü olumsuz yönde etkileyebilir; ilişkileri, kariyeri ve finansal istikrarı tehdit edebilir. Bazı çalışmaların birkaç haftadan birkaç aya kadar iyileşme süresi önermesine rağmen, yoksunluk çok uzun süreli olabilir. Geri çekilme yardım kuruluşları, iyileşmesi bir /daha fazla yıl süren çok sayıda hasta (/müşteri) örneğini rapor ediyor. Bristol Sakinleştirici Projesi'nden Ian Singleton'a göre: 'Çoğu insan bu ilaçları en az bir yıl bıraktıktan sonra semptomlara sahip olacak...' çoğunluğu ikinci yılında iyileşecektir. Ancak birkaç yıl sürecek olanlar da var.'

*Antidepresanlar.. Antidepresanlar, Birleşik Krallık'ta en sık reçete edilen psikiyatrik ilaçtır ve 2012 yılında İngiltere'de elli milyondan fazla reçete dağıtılmıştır. Kullanımlarıyla ilişkili tedavi yan etkileri vardır ve ilacın bırakılmasından sonra genellikle yoksunluk sendromu yaşanır. Tipik antidepresan yoksunluk semptomları arasında grip benzeri semptomlar, uykusuzluk, mide bulantısı, dengesizlik, duyu bozuklukları ve aşırı uyarılma yer alır. Baş dönmesi, elektrik çarpmasına benzer hisler, zaplar, ishal, baş ağrıları, kas spazmları ve titremeler, ajitasyon, halüsinasyonlar, konfüzyon, halsizlik, terleme ve sinirlilik de rapor edilmiştir. Antidepresanların kesilmesinin mani ve hipomaniyi tetikleyebileceğine dair kanıtlar da vardır. Naryan ve Haddad (2010) antidepresan tedavisinin kesilmesiyle ortaya çıkan hipomani/maninin geçerli bir sendrom olduğu sonucuna varırken, Goldstein ve arkadaşları (1999) bipolar bozukluğu olan hastalarda antidepresan tedavisinin kesilmesiyle manik belirtilerin gelişmesi üzerine benzer bir araştırma yürütmüşlerdir; Sonuçlar, antidepresanın kesilmesinin aslında maniyi tetiklediği paradoksal bir etkiyi ortaya koyuyor. Hastaların SSRI paroksetin ile ilgili sorunlarını araştıran bir BBC Panorama belgeselinin ardından gönderilen iki binden fazla e-postanın analizi, 'ıslık sesiyle bağlantılı, elektrikli kafa raporlarınınyoksunluğun en yaygın, üzücü, sakatlayıcı ve ayırt edici özelliği olduğunu' gösterdi. Yakın zamanda yapılan bir çalışmada Holguín-Lew ve Bell (2013), bir SSRI antidepresan tedavisi sonrasında hastaların ağlayamadığı vakaları tespit etti.

Cinsel işlev bozukluğu SSRI ve SNRI antidepresanların ortak bir etkisidir. 2002 yılında yapılan bir araştırmada, bu ilaçları alan deneklerin %36 ila %43'ü bu semptomu yaşadı ve yazarlar "cinsel işlev bozukluğunun doktorlar tarafından oldukça hafife alındığı" sonucuna vardı.' Daha da endişe verici olanı, antidepresanların bırakılmasının ardından uzun vadeli ve hatta kalıcı cinsel işlev bozukluğuna ilişkin çok sayıda rapordur. Bu tür SSRI sonrası cinsel işlev bozukluğunun yaygınlığını belirlemek ve çeşitli yoksunluk yardım kuruluşları ve hasta grupları tarafından bildirildiği üzere diğer uzun süreli semptomların görülme sıklığını araştırmak için daha fazla araştırmaya açıkça ihtiyaç vardır. Kaliforniyalı bir psikiyatrist olan Dr. Stuart Shipko, SSRI'ların geri çekilmesiyle ilgili yayınlar yapmıştır, artık, on yıldan fazla süredir SSRI kullanan hastalara, "gecikmeli akatizi (tardive akathisia)" olarak adlandırdığı ajitasyon ve iç huzursuzluk durumu da dahil olmak üzere, sakatlayıcı semptomları riske atmaya istekli olmadıkları sürece bırakmayı denemelerini önermiyor. Kendisi, 'klinik gözleminin, semptomların çok yavaş azaldığı hastalarda bile uzun süreli semptomların ortaya çıktığını; sadece çabuk duranlar değil, hasta ne kadar beklerse beklesin bu semptomların ortadan kalkacağının garantisi yok' diyor. OECD tarafından yakın zamanda yayınlanan bir rapor, 'gelişmiş dünyada antidepresan reçetelerinde dramatik bir artış olduğunu' doğruluyor ve tahminlere göre 'her on yetişkinden biri bu ilaçları düzenli olarak alıyor.' Bu artışın bir kısmı, 'birçoğu dayanılmaz semptomlar nedeniyle ilacı bırakamayan veya bu semptomların altta yatan bir durumun veya hatta yeni bir hastalığın geri dönüşünü temsil ettiği' inancına sahip olan uzun süreli kullanıcıların sayısının artmasından kaynaklanmaktadır.. (bkz. CEP web sitesindeki Olumsuz Etkiler Daha Fazla İlaca Yol Açıyor).

  "Dünya çapında yüz milyonlarca hastanın antidepresan kullanmasına rağmen, bu ilaçların uzun süreli güvenli kullanımını destekleyen bir araştırma bulunmuyor ve ciddi zarar potansiyeline dair yeterli kanıt mevcuttur."

*Benzodiazepinler ve z-ilaçlar.. İngiltere'de 2011 yılında yaklaşık 17 milyon benzodiazepin ve z-ilaç reçetesi yayınlandı ve bu rakamın 1-1 olduğu tahmin ediliyor. Maksimum 2-4 haftalık kullanım gerektiğini belirten açık yönergelere rağmen, Birleşik Krallık'ta 5 milyon kişi bu ilaçları düzenli olarak kullanıyorBu ilaçları bırakmak bir dizi sakatlayıcı semptoma neden olabilir; Tolerans oluştuğundan ve yoksunluğu engellemek için daha yüksek dozlara ihtiyaç duyulduğundan, bu semptomlar ilacı alırken de yaşanabilir. Profesör Heather Ashton, 1980'lerde büyük bir yoksunluk kliniğini yönettikten sonra benzodiazepin yoksunluğu konusunda önde gelen otorite haline geldi. Fiziksel ve psikolojik kategorilere ayrılmış bir dizi yoksunluk belirtisini anlatıyor.

-Psikolojik semptomlar arasında uykusuzluk, kabuslar, artan kaygı, panik ataklar, agorafobi, algısal çarpıtmalar, duyarsızlaşma, derealizasyon, halüsinasyonlar, depresyon, takıntılar, paranoid düşünceler, öfke, saldırganlık, sinirlilik, zayıf hafıza ve konsantrasyon, rahatsız edici anılar yer alır.

-Fiziksel semptomlar arasında baş ağrısı, ağrı/sertlik, karıncalanma, uyuşukluk, duyularda değişiklik, yorgunluk, grip benzeri semptomlar, kas seğirmeleri, titremeler, tikler, 'elektrik çarpması', titreme, baş dönmesi, sersemlik, zayıf denge, bulanık/çift görme, ağrı veya göz kuruluğu, kulak çınlaması, aşırı duyarlılık, mide-bağırsak semptomları, kabızlık, ağrı, şişkinlik, yutma güçlüğü, iştah/kilo değişimi, ağız kuruluğu, metalik tat, olağandışı koku, terleme, çarpıntı, aşırı nefes alma, idrar yapma güçlükleri/adet güçlükleri, deri döküntüleri ve kaşıntı yer alır.

Ayrıca benzodiazepinlerin davranışsal olumsuz etkilerini inceleyen Dr. Peter Bregginbenzodiazepinlerin'ribaund anksiyetesi ve uykusuzluk, mani ve diğer psikoz türleri, paranoya, şiddet, antisosyal eylemler, depresyon ve intihar' dahil olmak üzere çok çeşitli anormal tepkilere ve tehlikeli davranışsal anormalliklere neden olabileceğini belirtiyor. İlaçların bilişi, özellikle de hafızayı nasıl bozabileceğini ve kafa karışıklığına neden olabileceğini anlatıyor.

Benzodiazepin ve z-ilacı bırakan uzun süreli kullanıcılarda yoksunluk semptomlarının, son dozdan sonra 6 ila 18 ay, hatta bazen daha uzun süre devam edebileceği artık kabul edilmektedir. Geri çekilme yardım kuruluşlarıiyileşmesi en az üç /dört yıl süren çok sayıda hasta vakası bildiriyor ve bazılarında, bu sürenin ötesinde yıllarca devam edebilen kulak çınlaması gibi kalıntı semptomlarla karşılaşılıyor. Profesör Ashton, yoksunluktan uzun süre sonra semptomlar yaşamaya devam eden çeşitli hastaları tanımlıyor ve bunu "uzun süreli yoksunluk sendromu" olarak tanımlıyor. Bazı vakalarda en az dört yıl süren kulak çınlaması, anksiyete, motor semptomlar, gastrointestinal semptomlar ve parestezi gibi semptomlardan şikayetçi olan hastalarla ilgili kendi deneyimlerini belirtiyor. Şu sonuca varıyor: 'Bazı uzun süreli benzodiazepin yoksunluk semptomlarının (kulak çınlaması ve diğer nörolojik ve psikolojik semptomlar dahil) fizikokimyasal nöronal hasardan kaynaklanması mümkün olmaya devam ediyor.' Benzodiazepin /z-ilaç ile antidepresan yoksunluk belirtileri arasında pek çok benzerliğin olduğu unutulmamalıdırSSRI ve benzodiazepin yoksunluk reaksiyonları arasındaki farkı inceleyen bir çalışmada Nielsen ve arkadaşları (2012), 'bırakma semptomlarının benzodiazepinler ve SSRI'lar için benzer terimlerle tanımlandığı ve tanımlanan 42 semptomdan 37'si için çok benzer olduğu' sonucuna vardılar… Bu reaksiyonların seçici serotonin geri alım inhibitörleri değil de benzodiazepinler durumunda bağımlılık sendromunun bir parçası olarak ele alınması mantıklı görünmemektedir.' Geri çekilme yardım kuruluşları, antidepresandan, benzodiazepinden veya her ikisinden de vazgeçen kişiler arasında benzer deneyimler olduğunu bildirmektedir. Recovery Road'dan Baylissa Frederick'e göre: 'Yaşanan semptomlarda gözle görülür bir fark olmadı. Her ikisi de aynı derecede korkunç olabilir… her ikisi de aynı derecede yoğun, uzun ve benzer sonuçlara sahip olabilir.'

Hasta grupları, dayanılmaz yoksunluk semptomlarının bir sonucu olarak intihar eden birçok birey vakasını bildirmektedir. Ek olarak, benzodiazepin kesilmesinin sonuçlarını inceleyen iki çalışma nispeten küçük denek grupları arasındaki intiharları içeriyordu; her iki durumda da yoksunluk belirtileri bir faktör olarak kabul edildi.

*Antipsikotikler.. Antipsikotiklerin anksiyete, ajitasyon, huzursuzluk ve uykusuzluk semptomlarını içeren köklü bir yoksunluk profili vardır. Ayrıca, bu ilaçların, özellikle de klozapinin kesilmesinden kısa bir süre sonra psikotik bir dönemin ortaya çıkabileceğini gösteren kanıtlar vardır. Diğer çalışmalar bulantı, kusma, anoreksi, ishal, burun akıntısı, terleme, miyalji, parestezi, anksiyete, ajitasyon, huzursuzluk ve uykusuzluk gibi çeşitli antipsikotik yoksunluk belirtilerini göstermektedir. Bazı araştırmalar antipsikotik yoksunluğunun yalnızca birkaç gün sürdüğünü öne sürerken, diğer araştırmalar yoksunluk semptomlarının 6 ila 12 hafta sürdüğüne işaret ediyor ve bazı hastaların uzun süreli, hatta kalıcı ilaca bağlı bir sendrom olan tardif diskinezi (tardive dyskinesia) yaşadığı biliniyor.

*Çekilmenin diğer etkileri.. Diğer ciddi kronik hastalıklarda olduğu gibi yoksunluk, kişinin hayatı üzerinde fiziksel ve psikolojik belirtilerin ötesinde yıkıcı etkilere sahip olabilir. Dr. Joanna Moncrieff, yoksunluğun daha geniş etkisini şöyle anlatıyor: 'Eğer belirtiler rahatsız ediciyse ve uzun süre devam ederse… Bazı durumlarda insanlar işe geri dönemediklerini, işlerini kaybedebildiklerini ve bu semptomlardan etkilenmeye devam ettikleri için ailelerinden ayrılabileceklerini fark ediyorlar. Kendilerine olan güvenlerini kaybedecekler, geri çekilme sonucu bunalıma girecekler ve gelecek kaygısı yaşayacaklar.'

 "Yoksunluğun engelleyici etkileri aynı zamanda karmaşık fiziksel ve psikolojik semptomların 'nasıl yönetileceği' konusunda hiçbir anlayışa sahip olmayan, sıklıkla bunalmış olan ve yeterli ve uygun desteği sağlamakta zorlanan aile üyelerini de olumsuz yönde etkilemektedir."

Psikiyatrist Dr. Ronald Gershman şöyle yazıyor: 'On bin hastayı alkol ve ilaç sorunları nedeniyle tedavi ettim ve yaklaşık 1.500 hastayı benzodiazepinler için detoks yaptım; benzodiazepinler için detoks, yaptığımız en zor detokslardan biridir. Bu çok uzun bir zaman alabilir, bağımlı oldukları sürenin yaklaşık yarısı kadar (devam eden aralıksız yoksunluklar o kadar aciz bırakıcı olabilir ki kişinin hayatında tamamen yıkıma neden olabilir), evliliklerin dağılması, işlerin kaybedilmesi, iflas, hastaneye kaldırılma ve tabii ki intihar muhtemelen en ciddi yan etkidir.'

 "Psikiyatrik ilaçları bırakmak genellikle hastalar ve aileleri için yıkıcı bir deneyimdir ve doktorlar ve tıbbi kuruluşlar tarafından yeterince tanınmamaktadır. CEP, bu konunun daha fazla tanınmasını ve bunun yaygınlığını belirlemek ve potansiyel tedavileri değerlendirmek için ek araştırmalar yapılması çağrısında bulunuyor. CEP ayrıca hasta ve doktorların bu ilaçları dikkatli ve mümkün olduğu kadar kısa süreli kullanmalarını tavsiye ediyor. Psikiyatrik ilaçların bırakılması hemen hemen her zaman yavaş ve planlı bir azalmayı takip etmelidir; genellikle birkaç ay veya daha uzun bir süre boyunca."

*Çocukların daha fazla ilaç kullanması (/verilmesi)..

 "Çocuk ve ergenlerde psikiyatrik ilaçların kullanımıgelişmiş dünyada hızla yaygınlaşmaktadır. Bu ilaçların gelişmekte olan beyinlerde yaratabileceği uzun vadeli potansiyel hasar tam olarak değerlendirilmemiştir. Ayrıca, artık bu yaş grubunda artan ilaç kullanımının uzun vadede daha kötü sonuçlara yol açabileceğine dair kanıtlar bulunmaktadır."

Son rakamlar şu anda küresel bir çocuk ve ergen psikiyatrik bozuklukları salgınının ortasında olduğumuzu gösteriyor. Örneğin, 5 ila 16 yaşları arasındaki 10 çocuk ve gençten 1'inde klinik olarak teşhis edilmiş bir ruh sağlığı bozukluğu olduğu tahmin edilmektedir. Dikkat Eksikliği Hiperaktivite Bozukluğu (DEHB /ADHD "Attention Deficit Hyperactivity Disorder") tanısının artan oranlarıküresel çocuk nüfusunun yaklaşık %5'inin DEHB'den muzdarip olduğunu öne süren son tahminlerle bu rakamı artırdı. Bunun gibi rakamlar endişe vericidir çünkü DEHB de dahil olmak üzere çocuk ve ergen psikiyatrik bozuklukları için açık bir biyolojik belirteç veya neden keşfedilmemiştir. Bununla birlikte, çocuk ve ergen psikiyatrik bozuklukları halen biyolojik temelli durumlarmış gibi temsil edilmekte ve tedavi edilmektedir. Bu da gençlere psikiyatrik ilaçların dağıtımında büyük artışlara yol açtı. Örneğin, uyarıcı Metilfenidat için NHS reçeteleri 2007'de yaklaşık 420.000'den, yalnızca altı yıl içinde %50'lik bir artışla 2012'de yaklaşık 657.000'e çıktı.

Metilfenidat genellikle çocuklara ve ergenlere DEHB semptomlarını tedavi etmek için verilir. Bu tür ilaçların güvenliği ve etkinliğine ilişkin veriler güven verici olmaktan uzaktır. 1999'da büyük bir araştırmada DEHB tanısı alan çocuklarda Metilfenidatın etkinliği test edilmiş ve yazarlar ilaç tedavisinin tek başına davranışsal tedaviden daha faydalı olduğu sonucuna varmıştır. Bulgular, aralarında Sağlık Bakanlığı'nın da bulunduğu birçok kuruluşa yol gösterdi; çalışmanın metodolojisi, yazarların 'çıkar çatışmaları, seçim ve işe alım süreci, kullanılan davranışsal müdahaleler ve yan etkilere dikkat edilmemesi' hakkında ciddi sorular sorulmasına rağmen bu tür uyarıcı ilaçların DEHB tedavisinde ilk seçenek olması gerektiğini önermektedir. Oldukça etkili olan bu çalışma, katılımcıları 24 ay, 3 yıl ve sonrasında takip etti ve uyarıcıların uzun vadede davranışsal tedaviden daha etkili olmadığını ve bazı ölçümlerde daha az etkili olduğunu buldu.

Uyarıcı tedavisine yönelik eleştiriler, Eylül 2005'te Oregon Sağlık ve Bilim Üniversitesi Kanıta Dayalı Uygulama Merkezi'nin (Oregon Health & Science University Evidence-Based Practice Center) DEHB ilaçları üzerinde yürütülen çalışmaların kapsamlı bir incelemesinin bulgularını yayınlamasıyla derinleşti. İncelemeleri, bu ilaçların 'akademik performansı, riskli davranışları, sosyal başarıları vb.' olumlu yönde etkileyebileceğine dair yaygın inanışı destekleyen kanıtların eksik olduğu sonucuna vardı. Ayrıca yazarlar şunları belirtti: 'Küçük çocuklarda veya ergenlerde DEHB'yi tedavi etmek için kullanılan ilaçların uzun vadeli güvenliğine ilişkin hiçbir kanıt bulamadık.' Bu bulgu, uzun vadeli iyileşmeye dair hiçbir kanıt göstermeyen ve olumsuz sonuçların olasılığının arttığını gösteren diğer uzun vadeli çalışmalarla tutarlıdır. Önde gelen DEHB araştırmacısı Dr. William Pelham'ın özetlediği gibi: 'Hiçbir ilaç şirketi literatüründe '40 yıllık araştırmaların DEHB için ilaçların uzun vadeli bir faydası olmadığını söylediği' gerçeğinden bahsetmiyor. Bu, ebeveynlerin bilmesi gereken bir şey.'

*Uyarıcıların (stimulants) olumsuz etkileri.. Uyarıcıların 'iştahsızlık, kilo kaybı, büyümenin baskılanması, uykusuzluk, depresyon, sinirlilik, kafa karışıklığı, ruh hali değişimleri, obsesif kompulsif davranışlar, psikoz, patlayıcı şiddet içeren davranışlar, kişilik değişikliği, özgüvenin azalması, yaratıcılık kaybı, ilgisizlik, duyguların düzleşmesi, karın ağrısı, baş ağrısı, hareket bozuklukları, taşikardi, hipofiz bezi fonksiyon bozukluğu ve baş dönmesi' gibi bir dizi olumsuz etkiye neden olduğu biliniyor. Uyarıcılar'kalıcı beyin fonksiyon bozukluğu' da dahil olmak üzere 'birçok başka olumsuz reaksiyona' neden olabilir ve bazıları bunun potansiyel olarak 'geri dönüşü olmayan merkezi sinir sistemi hasarını' içerebileceğine inanmaktadır.

Tanınmış bir eleştirmen olan Dr. Breggin şunu iddia etti: 'Uyarıcıların yararsızlığı ve olumsuz etkileri hakkında, DEHB için veya çocuklarda herhangi bir semptom veya davranışın kontrolü için reçete yazmayı bırakmaya yetecek kadar bilgi zaten var.' Buffalo Üniversitesi'ndeki araştırmacılar, Ritalin'in 'beyin fonksiyonlarında da uzun süreli değişikliklere neden olabileceğini' gösteren çalışmalar yürüttüler. Fareler üzerinde yapılan bu çalışma, 'kokain kullanımının neden olduğu değişikliklere benzer değişiklikler' gösterdi. Ayrıca, amfetamin ve metamfetaminin 'kalıcı nörotransmiter sistemi değişikliklerine ve hücre ölümüne' neden olabileceğini gösteren çalışmalarla birlikte, uyarıcı kaynaklı 'biyokimyasal değişikliklerin geri döndürülemez olabileceğine' dair kanıtlar artıyor. Ayrıca uyarıcılar, kötüye kullanılan ilaçlardır. Bir çalışma, 492 çocuğu 20'li yaşlarının sonlarına kadar takip etti ve 'uyarıcı tedavisi almayan DEHB kontrollerine kıyasla, uyarıcılarla tedavi edilen DEHB'li kişiler arasında kokain ve tütün bağımlılığında önemli bir artış olduğunu' buldu. Bu çalışma, kontrol grubuyla karşılaştırıldığında, çocukluk çağında uyarıcı ilaç kullanmış olan DEHB'li kişiler arasında günlük sigara içme ve tütün bağımlılığı oranlarında anlamlı bir fark olduğu sonucuna varmıştır.'

*Antidepresanlar.. Hem eski trisiklik antidepresanların hem de yeni seçici serotonin geri alım inhibitörlerinin (SSRI'lar) etkinliğini ve güvenliğini ciddi şekilde sorgulayan kanıtlara rağmen, antidepresanlar artık gençlere yaygın olarak reçete edilmektedir. Örneğin 2004 yılında Jureidini ve meslektaşları, çocukluk çağı depresyonu için SSRI antidepresanları üzerine yapılan hiçbir çalışmanınhasta veya ebeveyn tarafından bildirilen sonuçlara dayanarak, plaseboya göre anlamlı bir avantaj göstermediğini bildirdi. FDA'nın çocuklarda ve ergenlerde antidepresanlarla ilgili tüm klinik araştırmalarını incelediği bir inceleme, 'tüm deneklerin yüzde 4'ününgerçek intihar girişimleri de dahil olmak üzere intihar düşüncesi veya davranışı yaşadığını' gösterdi; bu, plasebo alanların oranının iki katıydı. Bu, 2004 yılında ABD'de, 'SSRI antidepresanları kullanan 18 yaş altı grupta intihar düşüncesi riskinin arttığı' konusunda uyarıda bulunan bir kara kutu etiketi uyarısına yol açtı. 2004 yılında The Lancet, çocuklar üzerinde SSRI antidepresanlarla ilgili yayınlanmış ve yayınlanmamış klinik araştırmaların bir meta-analizini yayınladı. Çalışma şu sonuca vardı: 'yayınlanan veriler bazı SSRI'lar için olumlu bir risk-fayda profili ortaya koyuyor; ancak yayınlanmamış verilerin eklenmesi, çocuklarda ve gençlerde depresyon tedavisinde bu ilaçların (fluoksetin hariç) risklerinin yararlarından daha ağır basabileceğini göstermektedir.'

 "Araştırmanın yazarları, olumsuz klinik araştırma verilerinin saklanması uygulamasını son derece eleştirdiler: 'Deneme verilerini saklayan (ya da tam deneme raporlarını sunmayan) ilaç sponsorları, kılavuz programına zarar verir ve bu da sonuçta etkisiz, zarar veren veya her ikisine birden yönelik tedavi önerilerine yol açabilir.'"

Bu tür davranışlar, İngiltere'nin önde gelen çocuk psikiyatristlerinden Dr. Sami Timimi'nin şu sonuca varmasına yol açtı: 'İlaç şirketleri ile doktorlar arasındaki sağlıksız karşılıklı bağımlılığınçocuk psikiyatrisi uygulamalarını aşırı teşhis ve aşırı reçete yazmaya yönelttiğine ve ilaç dışı ve bağlam açısından daha zengin yaklaşımları kullanma yeteneğimizi azalttığına inanıyorum.' Bu ilaçların güvenliği ve etkinliğinin yanı sıra ilaç endüstrisindeki davranışlara ilişkin endişeler dikkate alındığında; İlaç ve Sağlık Ürünleri Düzenleme Kurumu (MHRA), 2003 yılında Prozac (fluoksetin) dışındaki bu ilaçların çocuklarda ve ergenlerde kullanımını onaylamama kararı aldı. Bu onaylamamaya rağmen, doktorların çocuklara ve ergenlere endikasyon dışı SSRI antidepresanları reçete etmesi tamamen yasaldır.

 "CEP çocuk ve ergenlerin ilaç tedavisine ilişkin üç değişiklik çağrısında bulunmaktadır: ilk olarak bu ilaçların değerlendirilmesinde nesnel, kanıta dayalı bir yaklaşım; ikincisi, bu ilaçların nasıl işe yaradığına dair kamuoyunun daha iyi anlaşılması ve üçüncüsü, potansiyel uzun vadeli zararların tanınması da dahil olmak üzere gençlere verilen psikiyatrik ilaçların risk/fayda profilinin değerlendirilmesine yönelik daha kanıta dayalı bir yaklaşım."

*Endüstri tarafından finanse edilen düzenleyici..

 "Birleşik Krallık'taki psikiyatrik ilaçlar düzenleyici kurumu (MHRA) tamamen ilaç endüstrisi tarafından finanse edilmektedir ve kilit liderlik pozisyonlarında eski endüstri profesyonellerini istihdam etmektedir. Bu tür çıkar çatışmalarıticari çıkarları hastanın korunmasından üstün tutan yumuşak düzenlemelere yol açabilir."

 "[MHRA] sektöre çok yakındı; 'ortak politika hedefleri, mutabakata varılan süreçler, sık temas, istişare ve personel değişimi' ile desteklenen bir yakınlık." -(Avam Kamarası Sağlık Komitesi Raporu, 2004)

Eylül 2013'te MHRA yeni İcra Kurulu Başkanını atadı. Adı Ian Hudson'dur ve atanmasından önceki 12 yıl boyunca GlaxoSmithKline ilaç firmasının çalışanıydı. GlaxoSmithKline'da geçirdiği zamanın büyük bölümünde şirkette yönetici olarak görev yaptı. Ancak MHRA'nın başına atandığında, GlaxoSmithKline'ın eski bir yöneticisinin, GlaxoSmithKline gibi 'şirketlerin ürünlerini düzenlemekten sorumlu kurumun genel müdürü' olup olmayacağı konusunda (parlamentoda, medyada veya başka yerlerde) herhangi bir soru sorulmadı.. Aslında bu tür sorular önemli yerlerde nadiren gündeme geliyor. MHRA'nın mevcut yönetim kurulunun bileşiminde çok sayıda eski sektör profesyonelinin yer alması nedeniyle bu şaşırtıcıdır:

- Ian Hudson (MHRA İcra Kurulu Başkanı), daha önce GlaxoSmithKline'da Küresel Güvenlik Başkanı
- Gerald Heddell (Denetim, Uygulama ve Standartlar Bölümü Direktörü), önceki görevleri arasında GlaxoSmithKline Avrupa Kalite ve Uyumluluk Direktörü yer alıyor
- Stephen Inglis (Ulusal Biyolojik Standartlar ve Kontrol Enstitüsü Direktörü), daha önce Cantab Pharmaceuticals Araştırma Direktörü
- John Parkinson (Klinik Uygulama Araştırması Direktörü, Datalink), daha önce ilaç ve daha geniş sağlık endüstrilerine danışmanlık yapıyordu

MHRA'nın bir çıkar çatışması politikası vardır, ancak bu politika, belirli bir sektörde yıllar süren çalışma sonucunda kaçınılmaz olarak gelişen daha az belirgin önyargılara ve bağlılıklara karşı koymaz. Şirketin çıkarlarıyla tutarlı hareket etmeye yönelik bu tür öğrenilmiş eğilimler ve eğilimler, bireyleri sektör lobiciliğine karşı daha az dayanıklı hale getirebilir. MHRA'lar da dahil olmak üzere mevcut hiçbir çıkar çatışması politikası, bu incelikli ancak güçlü etki biçimlerine karşı koruma sağlayamaz. Amaca uygun tek koruma, düzenleme ekibinizin, ürünlerini düzenlemesi gereken sektörden seçilmemesini sağlamaktır. MHRA'nın eski sektör profesyonelleri tarafından yönetilmesinin yanı sıra, MHRA'nın belirttiği gibi, Birleşik Krallık'ta ilaçların düzenlenmesine ilişkin maliyetler tamamen 'ilaç endüstrisinden alınan ücretlerle karşılanıyor'. Başka bir deyişle, Birleşik Krallık'taki tüm tıbbi ilaçlara (psikiyatrik ve diğer) ilişkin düzenleme, başarısı veya başarısızlığı, ürünlerinin MHRA gibi kuruluşlar tarafından onaylanıp onaylanmamasına bağlı olan endüstri tarafından tamamen finanse edilmektedir. Akademik çevrede bu düzenlemeyi tanımlamak için kullanılan terim 'düzenleyici yakalama'dır. Bir düzenleyici kurum, düzenlediği sektöre mali açıdan bağımlı olduğunda 'ele geçirilmiş' olur. Bu düzenleme sanayi açısından anlamlıdır, zira sanayinin etkisinden tamamen bağımsız olanlar yerine mali açıdan ona bağımlı olanlar tarafından düzenlenmeyi tercih eder. 'Düzenleyici yakalamanınen yaygın ve bariz sonucu, düzenlemenin daha yumuşak hale gelmesi ve şirket çıkarlarının, düzenlemenin hizmet etmesi ve koruması gereken çıkarların (yani hastaların) üzerinde tutulmasıdır.

Bu hoşgörünün örnekleri kolaylıkla bulunabilir. Örneğin MHRA, 4, 5, 6 veya daha fazla olumsuz deneme olsa bile, bir psikiyatrik ilacın kamu kullanımına onaylanması için yalnızca 2 klinik denemeye ihtiyaç duyuyor. Açık bir bilimsel gerekçe veya mantığa sahip olmayan bir uygulamada MHRA, olumsuz denemeleri basitçe göz ardı etmektedir. Bu, kısaca, 10 olumsuz deneme olsa bile, yalnızca bir veya iki olumlu denemeye dayanarak ilacın hâlâ kamu kullanımı için onaylanabileceği anlamına geliyor. MHRA'nın 2012'de bir CEP üyesiyle yaptığı e-posta yazışmasında belirttiği gibi:  "Genel bir kural olarak bir ilacın etkinliğini kanıtlamak için en az iki çalışmanın yapılması gerekir. Tek bir çalışmanın, etkinliği göstermek için tek başına yeterli kabul edilebilmesi için çok ikna edici sonuçlar göstermesi gerekecektir."

MHRA'ya yönelik sektör finansmanı garanti edilmediğinden bu tür yumuşak düzenleme daha da kötüleşiyor. Kısacası düzenleyici kurumlar, sanayinin tercih ettiği, dolayısıyla fon sağladığı düzenleyici olmak için birbirleriyle yarışıyor. Avam Kamarası Sağlık Komitesi'nin 2004'te bildirdiği gibi: "[MHRA'nın] düzenleyici işlerdeki pazar payını yakından takip etmesi gerekiyor: ilaç lisansı başvurularını incelemek için diğer Avrupa ilaç düzenleyici kurumlarıyla giderek daha fazla rekabet ediyor. Diğer tüm düzenleyici kurumlar gibi MHRA da bir tür ip üzerinde yürüyor ve sektöre verilen destek ile etkili ilaç kontrolü arasında bir denge kurmaya çalışıyor." Bağımsız bir düzenleyici kurumun, düzenlemelerini sektör merkezli ve hoşgörülü tutarak bu 'ince ipte' yürümek zorunda kalmayacaktı. MHRA'nın bu hoşgörüyü korumasının bir yöntemi de tam şeffaflıktan kaçınmaktır. Yukarıda bahsi geçen Hükümet Sağlık Raporu'nda belirtildiği gibi:

"İlaçların ruhsatlandırılma süreci şeffaf olmaktan uzaktır. İlaç şirketlerinin sunduğu verilere ve MHRA tarafından yapılan değerlendirmelere kamu erişimi bulunmamaktadır. Hastaların, halkın ve daha geniş bilimsel topluluğun yeterli katılımı yok ve Ajans iyi dinlemiyor veya iyi iletişim kurmuyor…" -(Avam Kamarası Sağlık Komitesi Raporu, 2004)

Sir Ian Chalmers şöyle devam ediyor: "[MHRA] tarafından tutulan bilgilere erişimin reddedilmesi, ilaç şirketlerinin çıkarlarını hastaların ve reçete yazanların çıkarlarının önüne koyuyor. Kamuyu korumak için kurulduğu varsayılan düzenleyici kurumların, ellerinde bulunan bilgilerin daha sonra taraflı olarak yayınlanmasına razı olduklarına dair kanıtlar ışığında bu durum özellikle savunulamaz." -(Sir Ian Chalmers, alıntı: age: 79)

Oxford'daki Birleşik Krallık Cochrane Merkezi'nden Emeritus Üyesi Profesör Andrew Herxheimer'ın sözleriyle bitirmek gerekirse: "…teşkilat Sağlık Bakanlığından koparıldığında… Sektörün müşteri olduğu ve müşteriye bakılması gerektiği kültürü doğrulandı: hızlı hizmet, iyi hizmet, kolay iletişim vb. - yani bir bakıma kapalı bir topluluktur." -(Dr. Herxheimer, alıntı: age: 78)

 "CEP, tamamen bağımsız bir düzenleyici kurum çağrısında bulunmaktadır; yalnızca eski sektör profesyonellerini danışmanlık amacıyla kullanacak, ancak onları kilit liderlik pozisyonlarına atamayacak; Aynı zamanda vergi mükellefleri tarafından finanse edilen ve dolayısıyla MHRA'nın halihazırda bağlı olduğu sektör ödemelerinden tamamen bağımsız olan bir ödeme."

*Çıkar çatışmaları..

 "Doktorlar ile ilaç endüstrisi arasındaki bağlar özellikle psikiyatride yaygındır. Birleşik Krallık'ta psikiyatristlerin her yıl endüstriden ne kadar gelir elde ettiklerini herhangi bir kuruma veya otoriteye bildirmeleri gerekmiyor."

Pek çok ilgili tıp uzmanı tarafından yazılan açık bir mektup yakın zamanda İngiliz Tıp Dergisi'nde (British Medical Journal) yayınlandı (Ocak 2014): "Hastalar ve doktorlar arasındaki güven, iyi tıbbi uygulamalar için kritik öneme sahiptir ve doktorlara halk hâlâ büyük ölçüde güvenmektedir. Ancak bunu hak ettiğimizden emin olmalıyız. İngiliz İlaç Endüstrisi Birliğiilaç endüstrisinin İngiltere merkezli doktorlara 'konuşma ücretleri, uçuşlar, oteller ve diğer seyahat masrafları' için yılda 40 milyon £ (48 milyon €; 65 milyon $) ödediğini tahmin ediyor. Ancak kime ne kadar ödeme yapılıyor? 'İlaç reklamlarına maruz kalmanın gelecekteki reçetelemeyi olumsuz yönde etkilediği' açıktır. 'Doktorların ilaç endüstrisinden hediye kabul etmesi durumunda, hastaların doktorlara daha az güvendiğine' dair kanıtlar da var. Vatandaşlar 'milletvekillerinin mali çıkar çatışmalarına' ilişkin merkezi kaydına erişebiliyor ancak hastalar, 'doktorlarının mali çıkar çatışması olup olmadığını' öğrenemiyor."

Yukarıdaki makale tıbbın tamamından doktorlara atıfta bulunmaktadır. CEP'te ağırlıklı olarak endüstri ve psikiyatri arasındaki bağlantılarla ilgileniyoruz, çünkü özellikle araştırmalar 'son 30 yılda psikiyatri ve endüstri arasındaki bağların neredeyse tüm diğer tıbbi uzmanlık alanlarından daha yakın hale geldiğini' gösteriyor. Örneğin, saygın bir Watchdog hayır kurumu olan ProPublica tarafından yakın zamanda yürütülen bir araştırma, 'ilaç endüstrisinin tüm tıbba yaptığı en yüksek ödemelerin yarısının tek bir uzmanlık alanından doktorlara, yani psikiyatriye yapıldığını' gösterdi. Bu Amerikalı psikiyatristlerin yaptığı bir çalışmaydı ama bu ödemeler Britanya'da da yaygın. Bu, araştırmacıların yayınlanmış araştırmalarında açıkladıkları 'çıkar beyanlarınınincelenmesinden çıkarılabilir. Bunlar, 'psikiyatrik ilaç araştırmalarındaki İngiliz liderlerin çoğunun bir noktada endüstriyle mali bağları olduğunu' ortaya koyuyor. Ayrıca, çoğu İngiliz ve Amerikan psikiyatri bölümü artık araştırma ve/veya diğer faaliyetler için ilaç şirketlerinden gelir elde etmektedir. 

Yakın zamanda yapılan bir Bilgi Edinme Özgürlüğü talebi, rastgele seçilen sekiz İngiliz üniversitesinden endüstri fonlarını kendi psikiyatri bölümlerine veya psikiyatri fakültelerine açıklamalarını istedi. Bu üniversiteler arasında Oxford, Cambridge, Manchester, Liverpool, Psikiyatri Enstitüsü (The Institute of Psychiatry -Kings London), University College London, Newcastle ve Edinburgh vardı. Bu üniversitelerden ikisi rakamları toplamadıklarınıüçü (/üçüncüsü) (yanlış olduğu ortaya çıktı) psikiyatristlerinin para almadığınıbaşka bir rakam henüz ödenmediğini, geri kalan dördü ise ödemelerini beyan ettiler:

Newcastle Üniversitesi Psikiyatri Bölümü, 2009'dan 2012'ye kadar sektörden 5,5 milyon £'dan fazla para aldı; (bu rakam yalnızca araştırma finansmanı içindi ve bireysel psikiyatristlerin danışmanlık çalışmaları için aldıkları ödemeleri ve konuşmacı ücretlerini içermiyor; dolayısıyla nihai rakam muhtemelen çok daha fazla olacaktır).

Psikiyatri Enstitüsü 2009 ile 2012 yılları arasında 1,87 milyon £ aldığını bildirdi; (Bu rakama danışmanlık ücreti ve konuşmacı ücretleri dahil değildir).

Oxford Üniversitesi Psikiyatri Bölümü, 2009'dan 2012'ye kadar ilaç endüstrisinden 687.000 £ aldı; (Bu rakama yine danışmanlık çalışmaları için alınan ödemeler ve konuşmacı ücretleri dahil değildir).

Edinburgh Üniversitesi Psikiyatri Bölümü son 3 yılda araştırma fonundan 1,59 milyon £ aldı; (yine bu rakama danışmanlık ücreti ve konuşmacı ücretleri dahil değildir).

Yukarıdaki üniversitelerin hiçbiri kendi psikiyatristlerinin danışmanlık çalışmaları, konuşmacı ücretleri vb. için özel sektör gelirlerini açıklamayacaktır. Ve çoğu durumda bunun nedeni, üniversitenin bu bilgiyi talep etmemesiydi. Liverpool Üniversitesi'nin belirttiği gibi, psikiyatristlerin 'bireysel ödemeleri Üniversiteye bildirmeleri gerekmiyor, dolayısıyla talebin bu kısmına yanıt olarak sağlanabilecek hiçbir bilgiyi elimizde tutmuyoruz.' 

Dikkatimizi teşhis kılavuzlarına çevirdiğimizde, 'DSM'yi bir araya getiren komitelerin pek çok üyesinin güçlü endüstri bağları olduğunu' görüyoruz. DSM IV (1994 ve 2013 yılları arasında psikiyatride kullanılan DSM baskısı) ile ilgili olarak, Massachusetts Üniversitesi tarafından yakın zamanda yapılan bir araştırma, 'DSM IV'ün 170 panel üyesinin tam %56'sının ilaç endüstrisi ile bir veya daha fazla mali ilişkisi olduğunu' gösterdi.. İlaçların tedavinin ilk basamak olduğu bozukluklar için (örn. duygudurum bozuklukları, yeme bozuklukları, psikotik bozukluklar ve anksiyete bozuklukları), tüm DSM IV paneli üyelerinin ortalama %88'inin ilaç şirketiyle mali bağları vardı. Bu eğilim yeni DSM-5'te (Mayıs 2013'te yayınlandı) devam etti. Kılavuzu yazan 29 Görev Gücü üyesinden tam 21'i, (aralarında Çalışma Grubu Başkanı Dr. David Kupfer ve Başkan Yardımcısı Dr. Darrel Regier'in de bulunduğu) ilaç şirketlerinden ücret, danışmanlık ücreti veya fon aldı. ABD'deki Güneş Işığı Yasası (The Sunshine Act), artık 'ABD'li doktorların farmasötik bağlarını kamuya açıklama zorunluluğu getirerek' bu sorunlarla mücadele ediyor. Şu anda Britanya'da bunun eşdeğeri yok; ödemelerin kamuya açık kaydı yok. Bunu değiştirmeye yönelik bir Avrupa girişimi (bkz. 176) ve 'Bu Doktora Kim Ödeyecek (Who Pays this Doctor)' kampanyası (bkz. 177) mevcut, ancak ilkinin ayrıntıları ve uygulaması hâlâ belirsiz, ikincisi ise yalnızca gönüllü bir kayıttır; (Bu yazının yazıldığı sırada yalnızca bir avuç doktor kaydolmuştu).

Tüm doktorlar yasal olarak aldıkları tüm ödemeleri kamu siciline kaydetme zorunluluğuna sahip olana kadar, potansiyel çıkar çatışması olan doktorları tespit etmenin hiçbir yolu yoktur. Aynı şey akıl sağlığı kuruluşları ve hayır kurumları için de söylenmelidir: Antidepresanlar hakkında olumlu konuşan bir akıl sağlığı kuruluşunun, 'antidepresan üreticilerinden yıllık bağış alıp almadığını' bilmeye hakkımız var. James Davies'ten alıntı yapmak gerekirse: "Bu tür ödemelerin tamamen şeffaf hale getirildiği ve dolayısıyla sorunun tüm boyutunun netleşmesine olanak tanıyan kamuya açık web siteleri olmadığı sürece, sektör bağlarının nasıl reforme edileceğine ilişkin gerçek tartışmalar başlamayacak bile:  "-Doktorların yıllık alacaklarına sınırlama getirilmeli mi?  -Sektör ödemeleri ne ölçüde hayır kurumlarına bağışlanmalı? - Ücretsiz gönüllü sektör hizmeti ne dereceye kadar zorunlu olmalıdır (bu durumda hangi şirketler NHS'ye geri ödeme yapar)?" Bunlar kuşkusuz uzun ve zorlu tartışmaları gerektiren çetrefilli konulardır. Ancak şu anda bu tartışmalardan sadece kaçınılmıyor, hatta önemli yerlerde önerilmiyor bile."

 "CEP, bireylere ve kuruluşlara yapılan sektör ödemelerini belgeleyen çevrimiçi bir kayıt aracılığıyla tam şeffaflığı desteklemektedir."

*İlaç deneme verilerinin manipülasyonu ve gizlenmesi..

 "Psikiyatrik ilaç araştırmalarının büyük çoğunluğu ilaç endüstrisi veya onlarla geniş bağları olan kişiler tarafından yürütülmekte ve yaptırılmaktadır. Bu sektörün, olumsuz sonuçları gizleyen (gömen) ve olumlu sonuçları öne çıkarmak için araştırmaları manipüle eden uzun bir geçmişi vardır."

2005 yılında İngiliz hükümetinin Sağlık Komitesi tarafından hazırlanan bir rapor, 'ilaç şirketlerinin araştırma yaptığı ve bulgularını sunduğu bazı uygulamaları' tanımladı. Raporu hazırlayanların dikkatine sunulan uygulamalar arasında şunlar yer alıyor: "...bu klinik denemeler -yeni ilacı en iyi şekilde göstermek için tasarlanabilecek- şekilde yeterince tasarlanmamıştı ve bazen bir ilacın hastayla ilgili sağlık sonuçları üzerindeki gerçek etkilerini göstermede başarısız oluyorlardı. Deneme sonuçlarının gizlendiği çok sayıda yüksek profilli vaka hakkında bilgilendirildik. Ayrıca seçici yayın stratejilerini ve hayalet yazımı da duyduk. Olumsuz klinik araştırma bulgularının bastırılmasısöz konusu ilacın gerçek risk/fayda profilini yansıtmayan bir dizi kanıta yol açmaktadır."

Bugün ilaç endüstrisi klinik araştırmaların çoğunu kendi ürünlerine finanse ediyor. Denemeleri geliştirip yürütürler, sonuçları değerlendirir ve sıklıkla manipüle ederler. Denemelerin sonuçlarını yayınlama zorunluluğu yoktur ve nadiren harici inceleme için ham veriler sağlarlar. Üstelik, olumlu sonuçlara sahip denemelerin bazen birden çok kez yayınlanma olasılığı çok daha yüksektir. Bunun bariz bir örneği Ely Lilly'nin antipsikotik ilacı Zyprexa'dır. Lilly bu ilaç üzerinde dört klinik araştırma yürüttü ancak bunu toplam 234 yayına dönüştürdü. Ayrıca, bu yayınların hiçbiri bu denemelerin ortaya çıkardığı şeyden bahsetmedi: Zyprexa'nın intihar oranlarını veya kan şekeri veya kolesterol düzeylerini artırdığı.. Verilerin bu şekilde bastırılması, sektörde yaygın bir durumdur. Örneğin, Yeni İngiltere Tıp Dergisi'nde (New England Journal of Medicine) 2008 yılında yayınlanan bir makalenin yazarlarına göre, makalede incelenen '74 antidepresan denemesinin neredeyse yarısının, FDA tarafından olumsuz veya şüpheli sonuçlara sahip olduğu' kabul edildi. Bu yarıdan sadece 3 tanesi doğru bir şekilde yayınlandı, geri kalanı ise ya tamamen gizlendi ya da olumlu sonuçlar verecek şekilde yayınlandı. Şirketler, olumsuz verileri gömmenin yanı sıra, ürünlerine avantaj sağlamak için başka stratejiler de kullanıyor. Prestijli üniversite birliklerindeki kıdemli araştırmacılar tarafından yüksek profilli dergilerde yayınlanan pek çok makale aslında şirketler tarafından hayalet olarak yazılmaktadır. Bu gibi durumlarda, ilaç şirketleri makaleyi incelemesi için tanınmış bir araştırmacıya gönderiyor ve (araştırmacı tek bir katılımcıyı görmemiş ve ham verilere erişimi olmasa bile) onun adının kullanılması için ödeme yapıyor. Avam Kamarası Sağlık Komitesi tarafından 'hayalet tarafından yazılmış klinik araştırma makalelerinin yüzdesinin %50'nin üzerinde olduğu' tahmin edilmektedir.

Diğer şüpheli stratejiler arasında, 'çalışmayı olumlu sonuçlara doğru güçlü bir şekilde saptıran klinik araştırma protokollerinin benimsenmesi' yer alıyor. Örneğin potansiyel denekler genellikle iyi aday olup olmayacaklarını görmek için elenir. Bir çalışmada, 350 depresyon hastasının yalnızca yaklaşık 30'u randomize kontrollü bir deneye katılmaya hak kazanmıştı. Hariç tutmanın nedenlerinden bazıları arasında uzun süreli depresyonönceki antidepresanlara zayıf yanıt ve plaseboya iyi yanıt yer alıyor. Üstelik seçilen adaylar genellikle ilacı alacak kişileri temsil etmiyor ve ilacın etkinliği muhtemelen bildirilenden daha az oluyor. Klinik deneylerin sonuçları, sonuçların değerlendirilmesinde kullanılan yöntemlerin seçimiyle daha da güçlendirilebilir. Örneğin, Hamilton Depresyon Derecelendirme Ölçeği (HAM-D -"Hamilton Depression Rating Scale") sıklıkla antidepresan klinik çalışmalarında kullanılır, ancak bu ölçek, katılımcının intihar düşüncelerini artırmasından ziyade, sedasyona neden olarak uykusuzluğu azaltan bir ilaca daha fazla önem verir.

Diğer bir analiz taktiği ise, ilacı tolere edemeyen ve intihar düşüncesi gibi semptomlardan bağımsız olarak kullanmayı bırakması gereken katılımcıları çalışmadan çıkarmaktır. İlacın etkinliği açısından başarısızlık olarak sayılmazlar ve uyumsuz olarak kabul edilirler. Klinik çalışmalarda kullanılan ve sıklıkla eleştirilen bir başka strateji de plasebo ile ilacın etkisi arasında net bir ayrım yapamamaktır. Pek çok psikiyatrik, ilacın güçlü yan etkileri olduğundan, katılımcılar genellikle sahte hapın gerçek ilacı olduğunu anlayabilir ve bu da plasebo etkisini kontrol etmenin geçerliliğini zayıflatır. Üstelik klinik araştırmalar, kısa süreleri nedeniyle, bir ilacın etkinliğinin veya güvenliğinin uzun vadeli değerlendirilmesine izin vermiyor. Bunlar ve diğer stratejiler, İngiliz Tıp Dergisi'nin (British Medical Journal) eski baş editörü Dr. Richard Smith tarafından İlaç Şirketlerinin Pazarlama Kolunun Bir Uzantısıdır (Medical Journals are an an Extension of the Pharmaceutical Companies) başlıklı bir makalede tanımlanmıştır. Burada, ilaç şirketlerinin ilaç deneyi verilerini nasıl başlangıçta çözülemeyecek şekilde manipüle ettiğini ve kendisinin de itiraf ettiği gibi "BMJ'nin olup bitenleri anlaması için neredeyse çeyrek asırlık bir düzenleme" gerektirdiğini anlattı. Smith'in belirlediği stratejilerden bazıları şunlardır:

Daha düşük olduğu bilinen bir tedaviye karşı ilacınızı deneyin (bu nedenle ilacınız üstün görünür).
- İlaçlarınızı çok düşük dozda rakip bir ilaçla deneyin (ilaçlarınız üstün görünüyor).
- İlacınızın çok yüksek dozuna karşı rakip bir ilacın denemesini yapın (ilacınızın daha az toksik görünmesini sağlayın).
- Rakip ilaçlardan farkları gösteremeyecek kadar küçük denemeler yapın (ilacınızın daha düşük kalitede olabileceğini gizleyin).
- Denemede birden fazla uç nokta kullanın ve olumlu sonuçlar verenleri yayın için seçin (böylece olumsuz sonuçları atın).
Çok merkezli araştırmalar yapın ve olumlu olan merkezlerin sonuçlarını yayınlayın (yine olumsuz sonuçları bir kenara bırakın).
Alt grup analizleri yapın ve uygun olanları yayınlanmak üzere seçin.
Etkileme olasılığı en yüksek sonuçları sunun; örneğin mutlak riskten ziyade göreceli riskteki azalma.

*Yasal işlem.. Endüstri tarafından yürütülen araştırmalara olan güveni daha da zayıflatan şey, büyük psikiyatrik ilaç üreticilerinin birçoğunun, verileri gizledikleri için ya dava edilmiş /mahkeme dışında karara bağlanmış olmasıdır. İşte sadece üç örnek.

1. Antidepresan paroksetini (Birleşik Krallık'ta Seroxat ve ABD'de Paxil adıyla pazarlanan) üreten İngiliz ilaç devi GlaxoSmithKline (GSK). GSK, bu ilacın ergenlerde 'majör depresyonu azaltıp azaltamayacağını' araştırmak için üç deneme gerçekleştirdi. Ancak deneme sonuçları oldukça yetersizdi. Bir deneme karışık sonuçlar gösterdi, bir diğeri 'Paxil/Seroxat'ın plasebodan daha etkili olmadığını' gösterdi, üçüncüsü ise plasebonun 'bazı çocuklarda daha etkili olabileceğini' öne sürdü. GSK, ilacın 'çocuklarda majör depresyonda etkili olduğuna' dair kanıt olarak yalnızca en olumlu çalışmayı yayınladıŞirket içi bir belge Kanada Tabipler Birliği'ne sızdırılmamış olsaydı bu durum fark edilmeyebilirdi. Bu, GSK yetkililerinin 'bir çalışmadan elde edilen olumsuz sonuçları aktif olarak bastırdığını' gösterdi çünkü onların söylediği gibi: 'Etkinliğinin kanıtlanmadığına dair bir ifadenin dahil edilmesi ticari olarak kabul edilemez çünkü bu, paroksetinin profilini zayıflatacaktır.' Bu bilginin ortaya çıkması üzerine, 2004 yılında GSK'ya 'olumsuz bulguların kasıtlı olarak gizlenmesi' nedeniyle dava açıldı. Bu durum, iki ay sonra şirketin 'tüketici dolandırıcılığı' suçlamaları için 2,5 milyon dolar ödemesiyle mahkemeden çıkarıldı; bu, yalnızca 2003 yılında ilaçtan dünya çapında 4,97 milyar dolarlık satış elde edildiği dikkate alındığında yetersiz bir miktardı.

2. 2010 yılındaki ayrı bir toplu dava, uluslararası ilaç şirketi AstraZeneca'nın antipsikotik Seroquel üzerinde yaptırdığı 'bir çalışmanın olumsuz verilerini gizlediğiniortaya çıkardı. Bu çalışma, 'Seroquel'in şizofreni tedavisinde eski bir ilaçtan daha iyi çalışıp çalışmadığını' araştırdı. Sonuçlar, Seroquel'in 'hafıza ve dikkat gibi bilişsel işlevleri iyileştirmede eski ilaca göre sadece biraz daha iyi olduğunu' gösterdi. Ancak toplamda eski ilaçtan çok daha kötüydü. Bir yıl sonra Seroquel alan hastalarda 'daha fazla nüksetme ve bazı semptom ölçeklerinde daha kötü derecelendirmeler' görüldü. Ayrıca ortalama beş kilo aldılar ve bu da onları artan diyabet riskine soktu. Ancak yine AstraZeneca bu 'olumsuz bulguları gömdü ve yalnızca olumlu sonuçları yayınladı'; bu da ilacın genel kullanım için onaylanmasına yol açtı. Ancak o kadar çok binlerce hasta o kadar kötü yan etkiler yaşadı ki, 2010 yılında AstraZeneca sonunda toplu bir davayı mahkeme dışında sonuçlandırmak için 125 milyon £ ödemek zorunda kaldı.

3. 2010 yılında İngiliz Tıp Dergisi'nde (British Medical Journal) yayınlanan bir makale, ilaç devi Pfizer tarafından Edronax adıyla pazarlanan 'reboksetin ilacınınmajör depresyon tedavisinde plasebo şeker hapından daha etkili olmadığını' ortaya çıkardı. Pfizer'in ilaçla ilgili araştırmalarında hastaların yüzde 74'üne ilişkin veriler hiçbir zaman yayınlanmadı. Eğer bu veriler dahil edilmiş olsaydı, kanıtlar ilacı almanın risklerinin faydalarından çok daha fazla olduğunu gösterecekti. Ancak reboksetin, 1997'den bu yana birçok Avrupa ülkesinde (örneğin, İngiltere ve Almanya) pazarlanmak üzere onaylanmıştır ve bugün hala İngiltere'de binlerce kişi tarafından alınmaktadır.

Uzun süreli kullanım ve kısa süreli denemeler Psikiyatristler tarafından yaygın olarak reçete edilen ilaçların uzun vadeli etkinliğine ilişkin çok az veri vardır. Ancak şu anda ortaya çıkan veriler, uzun vadeli kullanıma pek elverişli değil. (Cepuk. org adresindeki Daha Kötü Uzun Vadeli Sonuçlar bölümüne bakın). Pek çok hastanın psikiyatrik ilaçları yıllarca, hatta onyıllarca kullanmasına karşın, klinik araştırmalar genellikle yalnızca birkaç hafta veya ay sürdüğü için bu şaşırtıcı değil. Bir ilacın kısa vadedeki etkileri, aynı ilacı yıllarca kullanmanın kümülatif etkisinden çok farklı olabilir; ve bir ilacın uzun süreli kullanım için güvenli olup olmadığını belirlemenin tek yolu, ilacı uzun süreli kullanan hasta gruplarına araştırma yaptırmaktır. SSRI'lar gibi bazı psikiyatrik ilaçlar için (dünya çapında her yıl yüz milyonlarca reçete verilmesine rağmen) bu çalışma hiçbir zaman yapılmadı ve 'birçok modern psikiyatrik ilacı uzun süreli kullananlarındevam eden bir deneyin parçası olduğu' sonucuna varmak mantıklıdır. Başlangıçta güvenli olduğuna inanılan ve sonradan zarar verdiği ortaya çıkan ilaçlarıntıp tarihinde çok sayıda örneği vardır. Örneğin, benzodiazepinlerin barbitüratların yerine tamamen güvenli bir alternatif olduğu söyleniyordu ve milyonlarca insan 60'lı ve 70'li yıllarda bu ilaçları düzenli olarak alıyordu. 1970'lerin başında ortaya çıkan fiziksel bağımlılık ve yoksunluk semptomlarının kanıtlarına rağmen, Birleşik Krallık İlaç Güvenliği Komitesi, bağımlılık riskini en aza indirmek için bunların maksimum iki ila dört hafta kullanılması gerektiği konusunda ilk kez 1988'de ısrar etti. Bugün, yoksunluk yardım kuruluşları, antidepresanları bıraktıktan sonra benzer kalıcı olumsuz yoksunluk etkileri yaşayan çok sayıda insan vakasını bildirmektedir, ancak bu ilaçlar, bu tür uzun süreli kullanımın aslında güvenli olduğuna dair kesin bir kanıt olmadanuzun süreli kullanım için reçete edilmeye devam etmektedir. Mevcut klinik deney sisteminin birçok başarısızlığı yakın zamanda Marcia Angell'ın şu sonuca varmasına yol açtı: 'Yayınlanan klinik araştırmaların çoğuna inanmak veya güvenilir doktorların kararlarına veya yetkili tıbbi kılavuzlara güvenmek artık mümkün değil. Yirmi yıl boyunca Yeni İngiltere Tıp Dergisi'nin (The New England Journal of Medicine) editörü olarak yavaş yavaş ve isteksizce ulaştığım bu sonuçtan hiç keyif almıyorum.'

 "CEP, mevcut klinik araştırma sisteminin bozulduğuna ve çıkar çatışmalarının ve araştırma verilerinin manipülasyonunun, hastaların ciddi zarar görmesine yol açtığına inanmaktadır. Halkın güvenini yeniden inşa etmek için, denemelerin herhangi bir endüstri etkisi olmadan, bağımsız akademik kurumlar tarafından denetlenerek yürütülmesi gerekiyor."" (1192)

"Psikiyatrik Haklar (PsychRights)
Psikiyatrik Haklar Hukuk Projesi (PsychRights), misyonu Amerika Birleşik Devletleri'nde zorla psikiyatrik ilaç tedavisine ve elektroşoka karşı stratejik bir dava kampanyası düzenlemek olan kâr amacı gütmeyen, vergiden muaf 501(c)(3) kamu yararına çalışan Thurgood Marshall ve NAACP'nin 40'lı ve 50'li yıllarda Afro-Amerikan sivil hakları adına yaptıklarına benzer bir hukuk firmasıdır. Kamu ruh sağlığı sistemi, onları etkisiz ama son derece zararlı ilaçları almaya zorlayarak büyük bir kronik akıl hastası sınıfı yaratıyor. PsychRights, misyonunun bir parçası olarak, 'bu ilaçlar hakkındakgerçeği ortaya çıkarmaya ve mahkemelerin yanıltılarak insanların uyuşturulmasına ve iradeleri dışında beyin ve vücuda zarar veren diğer müdahalelere maruz bırakılmasına karar verilmesine' kendini adamıştır. Çocuklara ve gençlere yönelik yaygın psikiyatrik ilaç kullanımı nedeniyle PsychRights, bu sorunla mücadeleyi bir öncelik haline getirmiştir. Çocuklar neredeyse her zaman bu ilaçları almaya zorlanırlar çünkü hayatlarındaki kararı verenler yetişkinlerdir. Psych Rights'ın stratejik davası şu anda etkin değil ve finansman bekleniyor. Bkz. Sonraki Seviyeye Geçiş. Ancak PsychRights'ın halkı eğitme çabaları, özellikle 2010'dan bu yana sosyal yardım faaliyetleri yürüten Nancy Rubenstein aracılığıyla devam ediyor. (...)" (1163)

"Psikiyatriye Karşı Dava
Psikiyatri Neden Kötüdür ve Kaldırılmalıdır?" Wayne Ramsay, J.D..  Önsöz.. Psikiyatriye Karşı Dava (Case Against Psychiatry), 1988 yılında Johns Hopkins Üniversitesi'nde her yıl düzenlenen Duygudurum Bozuklukları Sempozyumu (Mood Disorders Symposium)'na katıldıktan sonra yazdığım notlarla başladı. Sonraki günler, aylar ve yıllarda bu notları tekrar tekrar okudum, aklıma geldikçe yeni fikirler ekledim ve psikiyatri ile ilgili birçok kitap ve makale okudum. Bu süreçte 1989, 1990, 1991, 1992, 1993 ve 1994 yıllarında Johns Hopkins'te Duygudurum Bozuklukları Sempozyumlarına ve diğer programlara katıldım. Zamanla notlarım yayınlanmamış büyük bir taslak haline geldi. 1990'larda Lawrence Stevens takma adını veya takma adını kullanarak bu metinden alıntıları broşürler halinde yayınladım. Bu kitap, söz konusu broşürlerin ve dört ek makalenin güncellenmiş ve genişletilmiş versiyonlarıdır: Psikiyatrik Teşhis Efsanesi (The Myth of Psychiatric Diagnosis), Akıl Hastalığı Efsanesi Neden Yaşıyor (Why the Myth of Mental Illness Lives On), Psikiyatri Neden Kötüdür (Why Psychiatry is Evil) ve Psikiyatri Karşıtı Aktivizmin Geleceği (Future of Anti-Psychiatry Activism). Bu yazılarda psikiyatriye karşı bulabildiğim en güvenilir tanıkları bir araya getirdim. Bu nedenle yazar olduğum kadar editörüm de. Gerçeklerin veya bir fikrin kaynağını hatırlayabildiğim her durumda yazara veya konuşmacıya kredi verdim. Bu yaklaşım, psikiyatriye karşı, kişisel görüşlerimi basitçe ifade ederek mümkün olabileceğinden daha ikna edici ve ikna edici bir yazı yazmamı sağladı. Bazı yazılarımın sonunda önerilen okumalar veya videolar bölümünde, yazının konusuyla ilgili tamamını okuduğum veya izlediğim kitapları, makaleleri ve videoları ve daha fazlasını öğrenmek isteyen okuyucular için önerdiğim web sitelerini listeledim.

"Modern psikiyatrinin hiçbir rasyonel veya bilimsel temeli yoktur." - Avustralyalı psikiyatrist Dr. Niall ("Jock") McLaren, YouTube.com videosunda, "DSM-5: Eleştirel İnceleme - Bölüm 1" 2011) 0:22

"İnsan zihnine uygulanan her türlü zorbalığa karşı, Tanrı'nın sunağı üzerine sonsuz düşmanlığa yemin ettim." -Thomas Jefferson, 23 Eylül 1800

İçindekiler.. "Akıl Hastalığı Var mı?.. ; Şizofreni: Var Olmayan Bir Hastalık.. ; Biyolojik Depresyon Efsanesi.. ; Psikiyatrik Tanı Efsanesi.. ; Akıl Hastalığı Efsanesi Neden Yaşamaya Devam Ediyor?.. ; Psikiyatrik İlaçlar: Tedavi mi, Şarlatanlık mı? (HTML, PDF).. ; Psikiyatrinin Elektrokonvülsif Şok Tedavisi: İnsanlığa Karşı Suç.. ; Psikocerrahi Denilen Beyin Kasaplığı.. ; Psikoterapiye Karşı Dava.. ; ABD'de Haksız Psikiyatrik Bağlılık.. ; "Akıl Hastalığı" veya "Tehlike" Konusunda Gönülsüz Bağlılık Esaslı Hukuki Sürecin İhlali midir?.. ; Psikiyatri Tıpta Uzmanlık Alanı Olarak Neden Kaldırılmalıdır (HTML, PDF).. ; İntihar: Bir Sivil Hak.. ; Psikiyatrik Damgalama Gittiğiniz Her Yerde Sizi Takip Eder.. ; Hayatının geri kalanı için.. ; Psikiyatri Neden Kötüdür?.. ; Psikiyatri Karşıtı Aktivizmin Geleceği (....)" (1165)

NOT: Aşağıda konu başlığında geçen "Makes a Killing" İngilizce'de daha çok "kısa yoldan kâr elde etme, kazanç sağlama vb" gibi ifadeler için kullanılabiliyor.. örneğin konu başlığı "Pharma Makes a Killing", cümlesini normal şekilde okuduğunuz da "Öldürme yapan ilaç" gibi garip bir çeviri karşımıza çıkıyor, Google'a göre ise "İlaç öldürüyor" gibi saçma sapan bir çeviri çıkıyor. Ancak terimin anlamını araştırdığınızda, asıl anlamının "kısa yoldan kazanç /kâr sağlayan ilaç" vb şeklinde kullanılabildiğni öğrenebiliyorsunuz. Tabii farklı anlamları da olabilir. Daha fazla bilgi için terimi "sözlük" kısmında okuyun /kendiniz araştırın internette..

"Kısa yoldan kâr sağlayan ilaç (Öldürme Yapan İlaç)
 "Psikiyatrik İlaçlar Büyük Bir İş Alanıdır ve Psikiyatriye /İlaç Endüstrisine Yılda 84 Milyar Dolar kazandırıyor.." İnsanların psikiyatrik ilaç almasının temel nedeni, onlara 'psikiyatrik bozukluk' adı verilen 'tıbbi bir durum' olduğuna inanmanın öğretilmesidir, bu da onu tedavi etmek için ilaç almayı haklı çıkarır. Bu harika bir pazarlama kampanyası ama bilim değil. Kokain, alkol, esrar veya eroin olsun, herhangi bir ilaç davranışı veya ruh halini değiştirir. Bu, kokain kullanırken farklı davranan veya farklı hisseden birinin bunu (daha sonra kokainin düzelttiği bir kokain dengesizliğine sahip olduğu için) yaptığı anlamına gelmez. Bu, ilaçların ruh halini, duyguyu ve davranışı değiştirdiği anlamına gelir. Ancak ilaçların yasa dışı kullanımı evrensel olarak hoş karşılanmasa ve insanların sorunlarıyla baş etmelerinin kötü bir yolu olarak görülse de, psikiyatrik ilaçlar "iyi" ilaçlar olarak tanıtılıyor, birçoğunun kokain veya eroinden daha fazla bağımlılık yapıcı olmasına ve LSD, eroin ve crack kokain gibi sert sokak uyuşturucularıyla rekabet edebilecek yan etkilere sahip olmasına rağmen." (1170)

"Neden Psikiyatrik İlaçları Asla Önermiyorum?
Artık kimseye psikiyatrik ilaç önermiyorum. Bu ülkede radikal görünüyor çünkü "biyolojik devrimin" ortasındayız. Herkes ilaçların en azından kısmen kimyasal veya genetik kökenli olan çeşitli akıl hastalıkları için özellikle etkili olduğunu varsayıyor gibi görünüyor. Bunun arkasındaki bilimin ciddi şekilde kusurlu olduğuna inanıyorum. Kendi kendini devam ettiren mitolojiye (ve ilaç şirketlerinin büyük kârlara) yol açan yanlış varsayımlara dayanmaktadır. Önce sakinleştiricilerden, sonra antidepresanlardan, sonra da tüm psikiyatrik ilaçlardan vazgeçtim. Tüm psikoaktif maddelere ve biyolojik tedavilere yön veren belirli genel ilkeler olduğunu öğrendim.

Genel İlkeler:
(1) "Akıl hastalıkları", hatta ciddi olanları bile ilişkiseldir (aynı zamanda manevi de derdim). Psikiyatri neredeyse tamamen biyolojiye odaklanarak kendisini giderek önemsiz hale getiriyor.

(2) Psikoaktif maddeler en iyi ihtimalle geçici bir rahatlama sağlar, ancak uzun vadede her zaman işleri daha da kötüleştirir. Dikkatleri gerçek sorunlardan uzaklaştırarak doğrudan (kimyasal) ve dolaylı olarak işleri daha da kötüleştirirler.

(3) Psikoaktif maddelerin tamamında geri tepme ve yoksunlukla ilgili sorunlar vardır. Genel olarak psikiyatrik ilaçların kesilmesi sırasındaki "nüksetmeoranları, ilacın hiç alınmamış olması durumunda beklenenden yaklaşık 10 kat daha yüksektir.

(4) "Bütün biyopsikiyatrik tedavilerin ortak bir etki mekanizması vardır; 'normal beyin fonksiyonunun bozulması'" (Peter Breggin, M. D. , Psikiyatride Beyin Engelleyici Tedaviler (Brain Disabling Treatments in Psychiatry), Springer Pub. Co. , 1997, s. 3). İlaçlar asla dengesizlikleri düzeltmezBeyni asla geliştirmezlerBeyni bozarak ve duyguları çeşitli şekillerde bastırarak "çalışırlar".

YAZAR Douglas C. Smith, MD, Indiana Üniversitesi (1982 - Phi Beta Kappa) ve Indiana Üniversitesi Tıp Fakültesi'nden (1986) mezun oldu ve psikiyatri eğitimini 1990 yılında tamamladı ve psikiyatri alanında kurul sertifikasına sahiptir. Ayrıca psikanaliz konusunda da ek eğitim almıştır. Halen Juneau, Alaska'da yaşıyor ve çalışıyor. Ulusal Hakların Korunması ve Savunuculuğu Derneği ile Uluslararası Psikiyatri ve Psikoloji Çalışmaları Merkezi'nin yönetim kurulunda yer almaktadır. Bu makale Dr. Smith'in eski web sitesi (skepticalpsych. com)'dan alınmıştır ve burada onun izniyle çoğaltılmıştır. (Not: Dr. Smith, bu web sitesinin web yöneticisi Douglas A. Smith ile karıştırılmamalıdır. )" (1166)

"Sahte Bilim Olarak Psikiyatri
  "Sadece psikiyatrinin kendisi değil, aynı zamanda istatistiksel "normalliktanımında yansıtılan değerler de adamları (insanları) 'alışılmış, düşüncesiz ve konformist davranışlaraşartlandırmaya hizmet ediyor." – Benjamin R. Barber

Psikiyatriyi, 'akıl hastalıklarının incelenmesi, teşhisi ve tedavisiyle ilgilenen tıbbi bir uzmanlık alanı' olarak tanımlamak gelenekseldir. Bu değersiz ve yanıltıcı bir tanımdır. Akıl hastalığı bir efsanedirPsikiyatristler 'ruhsal hastalıklar ve bunların tedavileri' ile ilgilenmezlerGerçek uygulamada yaşamdaki kişisel, sosyal ve etik sorunlarla ilgilenirler. Bugün bir kişinin "akıl hastası olduğu (having a mental illness)" fikrinin, bilimsel olarak sakatlayıcı olduğunu savundum. Bu, popüler bir rasyonalizasyona, yani psikiyatrik semptomlar olarak adlandırılan terimlerle deneyimlenen ve ifade edilen yaşam sorunlarının temel olarak bedensel hastalıklara benzer olduğuna dair profesyonel bir onay sağlar. Üstelik akıl hastalığı kavramı, tüm özgür siyasal kurumların dayandığı temel olan 'kişisel sorumluluk' ilkesini de zayıflatmaktadır. Birey için akıl hastalığı kavramı, "semptomlarının (symptoms)" hem gizlediği hem de ortaya çıkardığı çatışmalarına yönelik sorgulayıcı bir tutumu engeller. Bir toplum için bireylerin 'sorumlu kişi' olarak görülmesini engeller, bunun yerine onlara 'sorumsuz hastalar' gibi davranmaya davet eder. Her ne kadar güçlü kurumsal güçler, psikiyatrik sorunları tıbbın kavramsal çerçevesi içinde tutma geleneğine büyük ağırlık verse de, ahlaki ve bilimsel zorluk açıktır: Ahlaki açıdan açık bir insan bilimi kapsamına alınabilmesi için "akıl hastalığı" sorununu yeniden şekillendirmeli ve yeniden tanımlamalıyız.

Bu elbette “psikopatoloji (psychopathology)” ve “psikoterapi (psychotherapy)” hakkındaki fikirlerimizin, radikal bir şekilde gözden geçirilmesini gerektirecektir; birincisi 'işaret kullanma, kurallara uyma ve oyun oynama' açısından düşünülmeli, ikincisi ise 'belirli öğrenme ve değer türlerini teşvik eden insan ilişkileri ve sosyal düzenlemeler' açısından düşünülmelidir. İnsan davranışı temelde ahlaki davranıştırBu nedenle, etik değerler meselesini ele almadan bu tür davranışları tanımlama ve değiştirme girişimleri bu nedenle başarısızlığa mahkumdur. Dolayısıyla psikiyatrik teori ve terapilerin ahlaki boyutları gizli ve açıklanmadığı sürece bilimsel değerleri ciddi şekilde sınırlı olacaktır. Önerdiğim kişisel davranış teorisinde ve bunun içinde yer alan psikoterapi teorisinde, psikiyatrik bağlamlarda ortaya çıkan insan davranışlarının ahlaki boyutlarını dile getirerek bu kusuru düzeltmeye çalıştım. Bu kitapta ileri sürülen temel argümanlar ve bunların sonuçları aşağıdaki gibi özetlenebilir.

1- Kesin olarak söylemek gerekirse, hastalık (illness) veya rahatsızlık (disease) yalnızca bedeni etkileyebilir; dolayısıyla akıl hastalığı olamaz.
2- “Akıl hastalığı (mental illness.)” bir metafordurZihinler ancak şakaların "hasta (sick)" olması veya ekonomilerin "hasta" olması durumunda "hasta" olabilir.

3- Psikiyatrik teşhisler (Psychiatric diagnoses), tıbbi teşhislere (medical diagnoses) benzeyecek şekilde ifade edilen ve davranışları 'başkalarını rahatsız eden veya gücendiren' kişilere uygulanan damgalayıcı etiketlerdir.

4- Kendi davranışlarından 'acı çeken ve şikayet edenler' genellikle “nevrotik (neurotic)” olarak sınıflandırılır; Davranışları 'başkalarına acı çektiren ve başkalarının şikayet ettiği' kişiler genellikle "psikotik (psychotic)" olarak sınıflandırılır.

5- Akıl hastalığı kişinin sahip olduğu bir şey değil, yaptığı veya olduğu bir şeydir.

6- Akıl hastalığı yoksa 'hastaneye yatırmak, tedavi etmek veya tedavi etmek' mümkün değildir. Elbette insanlar psikiyatrik müdahale olsun veya olmasın davranışlarını veya kişiliklerini değiştirebilirler. Bu tür müdahaleye günümüzde “tedavi (treatment)”, değişim, toplumun onayladığı yönde ilerliyorsa “kurtarma /geri kazanma, iyileşme (recovery)” ya da “şifa /çare, tedavi (cure)” deniyor.

7- Psikiyatrik mülahazaların ceza hukukunun uygulanmasına dahil edilmesi (örneğin, delilik iddiası ve kararı, yargılama için akli yetersizlik teşhisleri vb.) hukuku yozlaştırır ve görünüşte adına çalıştıkları (görevlendirildikleri) kişiyi mağdur eder.

8- Kişisel davranış her zaman kurallara uygun, stratejik ve anlamlıdırKişilerarası ve sosyal ilişkilerin kalıpları sanki oyunmuş gibi kabul edilebilir ve analiz edilebiliroyuncuların davranışları açık veya zımni oyun kuralları tarafından yönetilmektedir.

9- Çoğu gönüllü psikoterapi türünde terapist, danışanın kendisini yönlendirdiği açık olmayan oyun kurallarını açıklamaya çalışır; danışanın oynadığı hayat oyunlarının hedeflerini ve değerlerini incelemesine yardımcı olmaktır.

10- İstemsiz psikiyatrik müdahalelerin (involuntary psychiatric interventions) tıbbi, ahlaki veya hukuki hiçbir gerekçesi yoktur. Bunlar insanlığa karşı suçlardır.

*Modern Psikiyatri Uygulamasına İlişkin Bilinmeyen Gerçekler..

Demans ve nadir görülen bazı kromozom bozuklukları dışında, 'hiçbir psikiyatrik hastalığın, bilinen biyolojik nedeni' yoktur. Sonuç olarak, herhangi bir psikiyatrik tanıyı destekleyecek, bağımsız objektif veriler sağlamak için kullanılabilecek 'kan testleri veya beyin taramaları' gibi biyolojik testler mevcut değildir.

Psikiyatrik ilaçlar sıklıkla hastalara 'kimyasal dengesizliği' iyileştirdikleri gerekçesiyle reçete edilmektedir. Bununla birlikte, herhangi bir zihinsel sağlık bozukluğuyla ilişkili olarak hiçbir kimyasal dengesizliğin var olduğu kanıtlanmamıştır. Bu kimyasal dengesizliklerin varlığını veya yokluğunu test edecek bir yöntem de mevcut değildir.

- DSM ve ICD (Bölüm 5) gibi psikiyatrik tanı kılavuzları, nesnel bilimin çalışmaları değil, daha ziyade kültür çalışmalarıdır çünkü büyük ölçüde klinik fikir birliği ve oylama yoluyla geliştirildiler. Bu nedenle geçerlilikleri ve klinik yararları son derece tartışmalıdır, ancak etkileri 'insan deneyiminin, kapsamlı bir şekilde tıbbileştirilmesine' katkıda bulunmuştur.

- Tıpkı beyin kimyasını etkileyen diğer maddeler gibi (yasa dışı uyuşturucular (/uyuşturucu türü ilaçlar) gibi), psikiyatrik ilaçlar da zihinsel durumlarda değişikliklere neden olur. Hastalıkları 'iyileştirmezler' ve çoğu durumda etki mekanizmaları tam olarak anlaşılmamıştır.

- Araştırmalar, antidepresanların hafif ile orta dereceli depresyon tedavisinde, plasebo haplarına ("hareketsiz /etkisiz" inert haplar") kıyasla klinik olarak anlamlı bir faydası olmadığını, ancak şiddetli depresyon için en azından kısa vadede bir miktar fayda sağladığını buldu. Son araştırmalar ayrıca antidepresanların, en azından yaşlılar arasında artan ölüm riskiyle ilişkili olabileceğini öne sürüyor.

Psikiyatrik ilaç kullanan kişilerin uzun vadeli sonuçları hakkında çok az araştırma yapılmıştır. Mevcut çalışmalar, tüm ana psikiyatrik ilaç sınıflarının uzun vadede çok az ek fayda sağladığını ve bazı hastalar için önemli ölçüde daha kötü uzun vadeli sonuçlara yol açabileceğini göstermektedir.

- Psikiyatrik ilaçların beyin ve merkezi sinir sistemi üzerinde uzun süreli etkileri olabilir, özellikle de uzun süreli kullanıldığında fiziksel, duygusal ve bilişsel zorluklara yol açabilir.

- Psikiyatrik ilaçların
 'zihinsel rahatsızlık, intihar, şiddet ve yoksunluk sendromlarını' içeren etkileri olabilir. Bunlar, ek ilaçların reçete edilebileceği yeni psikiyatrik tablolar olarak yanlış teşhis edilebilir ve bazen aynı kişide birden fazla farklı psikiyatrik ilacın uzun süreli kullanımına yol açabilir.

Psikiyatrik ilaçları bırakmak, sakatlık yaratabilir ve genellikle aylarca, bazen yıllarca süren bir dizi ciddi fiziksel ve psikolojik etkiye neden olabilir; Bazı durumlarda geri çekilme yardım kuruluşlarının raporuna göre bu durum intihara yol açabilir.

Çocuk ve ergenlerde psikiyatrik ilaçların kullanımı gelişmiş dünyada hızla yaygınlaşmaktadır. Bu ilaçların gelişmekte olan beyinlerde yaratabileceği uzun vadeli potansiyel hasar tam olarak değerlendirilmemiştir. Ayrıca, artık bu yaş grubunda artan ilaç kullanımının uzun vadede daha kötü sonuçlara yol açabileceğine dair kanıtlar bulunmaktadır.

- Birleşik Krallık'taki psikiyatrik ilaçlar düzenleyici kurumu (MHRA) tamamen ilaç endüstrisi tarafından finanse edilmektedir ve kilit liderlik pozisyonlarında eski endüstri profesyonellerini istihdam etmektedir. Bu tür çıkar çatışmalarıticari çıkarları 'hastanın korunmasından' üstün tutan yumuşak düzenlemelere yol açabilir.

Doktorlar ile ilaç endüstrisi arasındaki bağlar özellikle psikiyatride yaygındır. Birleşik Krallık'ta psikiyatristlerin her yıl endüstriden ne kadar gelir elde ettiklerini herhangi bir kuruma veya otoriteye bildirmeleri gerekmiyor.

Psikiyatrik ilaç araştırmalarının büyük çoğunluğu ilaç endüstrisi veya onlarla geniş bağları olan kişiler tarafından yürütülmekte ve yaptırılmaktadır. Bu endüstrinin, olumsuz sonuçları gömme ve olumlu sonuçları öne çıkarmak için araştırmaları manipüle etme konusunda uzun bir geçmişi vardır.

-Macbeth: Hastanız nasıl doktor?
-Doktor: O kadar da hasta değil lordum, çünkü onu dinlendiren yoğun hayallerden rahatsız oluyor.
-Macbeth: O onun şifası! Hastalıklı bir zihne hizmet edemez, köklü bir acıyı hafızadan çekip alamaz, beynin yazılı dertlerini yok edemez ve tatlı, unutkan bir panzehirle, kalbinin üzerine çöken o tehlikeli şeyin tıkanmış göğsünü temizleyemez misin?
-Doktor: Burada hasta kendi kendine hizmet etmelidir." - William Shakespeare" (1185)

"PSİKİYATRİNİN KALDIRILMASI GEREKEN 25 İYİ NEDEN
1. Çünkü psikiyatristler sıklıkla beden-zihin-ruh'un zarar görmesine, kalıcı sakatlıklara, ölüme - ölümüne neden olurlar.
2. Çünkü psikiyatristler, tüm hekimlere "Önce Zarar Vermeyin" emrini veren Hipokrat Yemini'ni sıklıkla ihlal ederler.
3. Çünkü psikiyatristler insanlara, özellikle de hastalarına patronluk taslıyor ve onları güçsüzleştiriyorlar.
4. Çünkü psikiyatri bir tıp bilimi değildir.

5. Çünkü psikiyatri şarlatanlıktır; bağımsız teşhis testleri, test edilebilir hipotezler ve "şizofreni" ve diğer tüm sözde "akıl hastalığı (mental illness)" veya "akıl bozukluğu (mental disorder)" türlerini tedavi etmeyen bir sahte bilimdir.

6. Çünkü psikiyatristler tehlikeyi, şiddeti ya da herhangi başka bir insan davranışını doğru ve güvenilir bir şekilde tahmin edemeseler de "uzman tanık" gibi iddialarda bulunmakta ve medya aracılığıyla "tehlikeli akıl hastası" mitini /klişesini teşvik etmektedirler.

7. Çünkü psikiyatristler nöroleptikler, antidepresanlar, elektrokonvülsif beyin yıkama (elektroşok) ve psikocerrahi (lobotomi) gibi beyni işlevsizleştiren tedavileri teşvik edip reçete ederek dünya çapında bir beyin hasarı salgınına neden oldular.

8. Çünkü psikiyatristler, "Zihinsel Bozuklukların Tanısal ve İstatistiksel El Kitabı" (modern bir cadı avı el kitabı) olarak adlandırılan İncil'de sınıflandırılan yüzlerce "zihinsel bozukluk" üretiyorlar; bu tür "zihinsel bozukluklar" ve "semptomlar" aslında kişisel sorunlarla başa çıkmanın muhalif yolları ve dünyayı algılamanın, yorumlamanın veya dünyada var olmanın alternatif yollarına ilişkin olumsuz, sınıfsal ve kültürel açıdan önyargılı ahlaki yargılardır.

9. Çünkü tıbbi model önyargıları nedeniyle gözleri kör olan psikiyatristler, hileli bir şekilde insanların ciddi yaşamlarını veya varoluşsal krizlerini "akıl hastalığı" veya "şizofreni", "bipolar duygulanım bozukluğu" ve "kişilik bozukluğu" gibi "semptomlarınıpatolojik "akılsal bozukluk" olarak nitelendiriyor ve etiketliyorlar. "

10. Çünkü psikiyatristler, "akıl hastalığında genetik bir faktör olmamasına rağmen" bu "ruhsal bozukluklarınbeyindeki "biyokimyasal dengesizlik"ten, genetik faktörlerden veya "genetik yatkınlıklardan" kaynaklandığını, hiçbir bilimsel kanıt olmaksızın yalan iddialarla bu sahtekarlığı daha da artırıyorlar."

11. Çünkü psikiyatristlernörotoksinler (örn. "antipsikotik ilaçlar" ve "antidepresanlar")elektrokonvülsif beyin yıkama (elektrokonvülsif terapi / "ECT")psikocerrahi (lobotomi) ve diğer davranış değiştirme-zihin kontrol prosedürleri gibi beyni işlevsiz hale getiren prosedürlerin "güvenli, etkili ve hayat kurtarıcı" olduğunu iddia ederek hastalarını, ailelerini ve toplumu sıklıkla yanlış bilgilendiriyorlar. Bunun tam tersi trajik bir şekilde doğrudur."

12. Çünkü psikiyatristler rutin olarak hastaları, mahkumları, ailelerini ve toplumu aldatıyor veya onlara yalan söylüyorlar.

13. Çünkü psikiyatristler, nöroleptiklerin hafıza kaybı, tardif diskinezi, tardif psikoz, parkinsonizm, demans ve ölüm gibi (tüm beyin hasarı belirtilerini) çok sayıda toksik, sakatlayıcı ve sıklıkla kalıcı etkileri konusunda hastalarını yanlış bilgilendirerek veya bilgilendirmeyerek tıbbi-etik "bilgilendirilmiş onam" ilkesini rutin ve kasıtlı olarak ihlal etmektedirler.

14. Çünkü psikiyatristler birçok hastayı - özellikle kadınları, çocukları, yaşlıları ve mahkumları - antidepresanlar, nöroleptikler, elektrokonvülsif beyin yıkama ve yüksek riskli deneyler gibi sağlığı tehdit eden /beyne zarar veren "tedaviye" rıza göstermeye yönelik rutin olarak tehdit ediyor, korkutuyor veya zorluyor.

15. Çünkü psikiyatristler çoğu kez psikiyatrik tutuklu ve tutukluları mevcut güvenli ve insani yaşam ve hayatta kalanların kontrol ettiği 'kriz merkezleri, uğrak yerleri, kendi kendine yardım veya savunuculuk grupları, diyet, masaj, bütünsel tıp, uygun fiyatlı destekleyici konut ve işler' gibi toplumda tıbbi olmayan alternatifler konusunda tam olarak bilgilendirmekte başarısız oluyor.

16. Çünkü psikiyatristlerkrizdeki kadınları sıklıkla "histerik" veya "aşırı duygusal" olarak kalıplaştırarak cinsiyetçi davranıyor, gerçek şikayetlerini dile getirdikleri ve duygu ve hislerini iddialı bir şekilde ifade ettikleri zaman kadınları suçluyorlar, orantısız sayıda kadına yüksek dozlarda sakinleştirici ve antidrepresanlar reçete ediyorlar ve kadınlara ofislerinde ve kurumlarında cinsel saldırıda bulunuyorlar.

17. Psikiyatristler, özellikle de beyaz erkek psikiyatristler homofobik olduğundan, Amerikan Psikiyatri Birliği (APA) bir zamanlar eşcinselliği "akıl hastalığı (mental illness)" veya "akıl bozukluğu (mental disorder)" olarak etiketlemişti; ve lezbiyenlere zorla elektroşok uygulayarak onları heteroseksüel bir yaşam tarzı benimsemeye zorlamaya çalıştılar.

18. Çünkü psikiyatristler orantısız derecede çok sayıda yaşlı insana sakinleştiriciler, antidepresanlar (ilaç -"medication") ve elektrokonvülsif beyin yıkama reçeteleri yazarken yaş ayrımcılığı yapıyor; bir tür yaşlı istismarı.

19. Çünkü psikiyatristler ırkçıdırAfrika kökenli insanlara, aborjin (/yerli) insanlara, diğer renkli (/farklı) insanlara orantısız bir şekilde ilaç verirler, onları hapseder ve 'psikotik' veya 'şizofreni' olarak etiketlerler.

20. Çünkü psikiyatristler masum insanları mahkeme duruşması veya kamuya açık duruşma olmadan hapsetmek ("istemsiz bağlılık") ve onları zorla ilaç verme, elektrokonvülsif beyin yıkama, psikocerrahi, hücre hapsi "kimyasal kısıtlamalar" gibi zalimce ve olağandışı cezalara veya işkenceye maruz bırakmak gibi insan hakları ve anayasal haklar ve 4 noktalı veya 5 noktalı sınırlamalar ile rutin olarak insanların sivil haklarını ihlal ediyor.

21. Çünkü psikiyatristler, Nazi Almanyası'ndaki Holokost sırasında engelli çocuklar, yaşlılar ve psikiyatri hastaları da dahil olmak üzere yüz binlerce savunmasız insanın toplu katliamını planladılar ve yüz binlerce toplama kampı mahkumunu ölüm için "seçtiler" ("T-4 ötenazi" programı) -Psikiyatri ders kitaplarında ve tarih kitaplarında hâlâ eksik olan tarihi gerçekler.

22. Psikiyatristler 1950'lerin başlarından bu yana Amerika Birleşik Devletleri ve Kanada'da zihin kontrolü deneylerine gönüllü olarak katılmış ve uygulamış olduğundan, bu deneylerin başlıca hedefleri yoksul hastalar, kadınlar, muhalifler ve mahkumlar olmuştur.

23. Çünkü psikiyatri, özellikle de kurumsal-biyolojik psikiyatri3 F'ye dayanmaktadır: Korku, Dolandırıcılık ve Güç (Fear, Fraud, Force)
24. Çünkü psikiyatri bir tedavi değilsosyal kontrol veya cezalandırma biçimidir.
25. Çünkü psikiyatri, özellikle de kurumsal-biyolojik psikiyatri faşisttir; demokrasiye, insan haklarına ve hayata doğrudan bir tehdittir.

Yazardan bir not: Bu beyan, 1998 Baharında yazılan orijinal metnin biraz revize edilmiş versiyonudur. Kendi nedenlerinizi eklemekten ve yayınlamaktan çekinmeyin. Ben, 24 yıldır psikiyatrik hayatta kalanların kurtuluş hareketinde yer alan, hayatta kalan bir psikiyatrik ve antipsikiyatri aktivistiyim. Aynı zamanda "Küçülmeye Dirençli: Kanada'da Psikiyatriye Karşı Mücadele" (1988) kitabının ortak editörüyüm, Toronto'daki CKLN radyosunda (88.1 FM) antipsikiyatri programı "Shrinkrap"in sunucu yapımcısıyım, Zorlayıcı Tedaviye Karşı İnsanlar (P.A.C.T) üyesiyim. ) ve Yoksulluğa Karşı Ontario Koalisyonu (OCAP) üyesidir.] Lütfen kartopu yapın, bu açıklamayı notla birlikte kopyalayın ve yayınlayın. Telif hakkı veya izin gerekmez." (1167)

"Antipsikiyatri Koalisyonu

Antipsikiyatri Koalisyonu, psikiyatriden zarar gördüğümüzü düşünen kişilerden ve destekçilerimizden oluşan, kar amacı gütmeyen gönüllü bir gruptur. Bu web sitesini sizi psikiyatrik "tedavi" gören kişilere rutin olarak verilen zarar konusunda uyarmak ve ABD, Kanada ve diğer sözde demokratik ülkelerde terk edilen tüm yasalara saygılı insanlar için demokratik özgürlük idealini teşvik etmek için oluşturduk.

İçindekiler ; "Akıl Hastalarının Kurtuluşu: Neden? Nasıl? ; Akıl Hastası Olmak - Rae Unzicker ; Akıl Hastalığı Var mı? ; Şizofreni: Var Olmayan Bir Hastalık Biyolojik Depresyon Efsanesi Psikiyatrik Tanı Efsanesi Akıl Hastalığı Efsanesi Neden Yaşamaya Devam Ediyor? ; Psikiyatrik İlaçlar: Tedavi mi, Şarlatanlık mı? ; Psikiyatrinin Elektrokonvülsif Şok Tedavisi - İnsanlık Suçu ; Psikocerrahi Denilen Beyin Kasaplığı Psikoterapiye Karşı Dava ; ABD'de Haksız Psikiyatrik Bağlılık ; Akıl Hastalığı Konusunda Gönülsüz Bağlılık Asli Hukuki Sürecin İhlali midir? ; Psikiyatri Tıpta Uzmanlık Alanı Olarak Neden Kaldırılmalıdır? İntihar: Bir Sivil Hak ; Psikiyatrik Damgalanma, Hayatınızın Geri Kalanında Gittiğiniz Her Yerde Sizi Takip Eder..." / "Neden Psikiyatrik İlaçları Asla Tavsiye Etmiyorum - Douglas C. Smith, M. D. ; Ritalin ve "Hiperaktivite Bozukluğu" Üzerine - Peter R. Breggin, M. D. ; İlaç Şirketinin Parası Psikiyatriyi Nasıl Bozdu - Loren R. Mosher, M. D. ; Etik Olmayan Psikiyatristler Şizofreni Hakkında Bilinenleri Yanlış Anlatıyorlar - Al Siebert, Ph. D. ; Kendinizi Yalnızca Siz İyileştirebilirsiniz - Ann Lawson Akıl Hastaları Neden Suçlularla Aynı Anayasal Haklara Sahip Olmalı ve Neden -İstemsiz "Tehlikeliliğe" Bağlılık Yanlıştır ; Psikiyatrinin Kaldırılması İçin 25 İyi Neden - Yazan: Don Weitz, Toronto, Ontario ; Psikiyatrik Faşizm Üzerine Notlar, Toronto, Ontario'dan Don Weitz Mahatma Gandhi'nin Şiddetsizlik Felsefesinin Psikiyatriye Uygulanması ; Başkan Bush'a Ruh Sağlığı Konusunda Bir Cevap ; Ruh Sağlığı Eşitliği: Bir Tartışma - (ABD Senatörü Paul Wellstone ve Antipsikiyatri Koalisyonu web yöneticisi Douglas A. Smith, Kongre'nin (veya eyalet hükümetlerinin) sağlık sigortası şirketlerini psikiyatrik tedavi için ödeme yapmaya zorlayan yasalara sahip olması gerekip gerekmediğini tartışıyor)..." Psikiyatrinin zararlı "terapilerini" ve insan hakları ihlallerini protesto eden gösterilerin fotoğraflarını görün: (....) VE DİĞERLERİ (....)" (1168)

"Britney Spears'ın Başına Gelen Sizin Başınıza da Gelebilir
Britney Spears hepimiz için etkili bir şekilde bir konuyu masaya yatırdı - Buradan dinleyin - hepimizi etkileyebilecek bir mesele. Jim Gottstein tüm ömrünü bu sorunla uğraşmaya adadı ve yakın zamanda Britney'e çok benzer bir konumda olan Bill Bigley'nin yer aldığı The Zyprexa Papers adlı kitabı yazdı. Jim aşağıdaki yazıyı yazdı. Britney Spears'ın kamuya açık konservatörlük kabusu, kamuoyunun dikkatini yaygın bir insan hakları ihlali biçimine çekti ve bunun kamusal söylemlere önemli şekillerde katkıda bulunacağını umuyorum. Bunların başında ahlaki ve bilimsel açıdan yoksun bir psikiyatrinin oynadığı rol gelmektedir. Geçen ayın sonlarında muhteşem Laura Delano ve Dr. David Cohen ile Britney Spears, konservatörlük ve psikiyatrik güç üzerine çevrimiçi bir sohbet gerçekleştirdim, bu da ilginizi çekebilir. Ancak öncelikle, durumu hakkında konuşup yazarak mahremiyetini ihlal ettiğim için Bayan Spears'tan özür dilemem gerekebilir. "Olabilir" diyorum çünkü Bayan Spears, 'halkın kendisinin nasıl hissettiğini ve neler olup bittiğini bilmesini istediğini' ifade etti. Temelde, özgürlük için tek gerçek umudu, içinde bulunduğu kötü durumun kamuya açıklanmasıdır. Aynı şey, çoğu eyalette adlandırıldığı şekliyle koruyuculuk veya vasilik altında istismarcı, hatta ölümcül olan onbinlerce insan için söylenemez. Öyle olsa bile, insanların onun kişisel hayatı ve zihinsel sağlığı hakkında tartışması ve fikir vermesi onun için en azından rahatsız edici ve muhtemelen utanç verici olmalı. Bayan Spears'ın halkın önünde utandırılması, ünlüsü olmayan on binlerce insanın özgürlüklerine kavuşmasına yardım etme potansiyeline sahip ve umarım o bunu bir teselli olarak görür. Bu parçanın amacı budur. Yine de Bayan Spears'ın kişisel yaşamının ayrıntılarını tartışmayı minimum düzeyde tutacağım. 

Bana göre, Britney'nin 13 yıl önce yaptığı ve kendisine dayatılan koruyuculuğa yol açan şeylerin, hayatında olup bitenlere, özellikle de yaygın paparazzi varlığına karşı anlaşılır tepkiler olduğu açık. Bir arabaya şemsiyeyle saldırmak aslında paparazzilerin provokasyonlarına karşı oldukça ölçülü bir tepkiydi. Bebeğini arkadaki araba koltuğuna bağlarken kendisini ve bebeğini arabasını çevreleyen paparazzilere maruz bırakmaktan endişe ediyordu ve onları güvenli bir yere götürmek için onu kucağına koydu. Bunun için mi bebeği ondan alındı? Kafasını tıraş etmekte zamanının ilerisindeydi. The New York Times'ın Britney Spears'ı Çerçevelemek (Framing Britney Spears) adlı belgeselinde Michael Moore, tüm bunlar olurken Larry King Live'daydı ve şunu soruyor: "Neden onu yalnız bırakmıyoruz? Neden onun hayatına devam etmesine izin vermiyoruz? (44:10). Bu kesinlikle doğruydu. Bu koşullar altında hangimiz daha iyisini yapabilirdik? 

Peki Britney'nin anlaşılır tepkileri nasıl oldu da özerkliğini neredeyse tamamen kaybetmesine yol açtı? Küçük bir çocuğun hukuki statüsüne mi sokulmak?  Babası Jamie elbette ama... Bayan Spears'ın özerkliğini elinden almasını sağlayan şey psikiyatriydiPsikiyatri ve mahkeme elbette. Ve onu temsil ediyormuş gibi davranmak üzere atanan avukatBritney Spears'i Çerçeveleme belgeselinde, avukat Britney, kendisini işe alma konusunda yetkin olduğundan emin olmak için onunla görüşme konusunda görüşmeler yapmak istedi ve öyle olduğuna karar verdi. Ancak mahkemeBritney'nin seçtiği avukatın 'görmesine bile izin verilmeyeceğini belirten gizli bir psikiyatrik raporu öne sürerek' Britney'nin onu seçme hakkını reddetti. Sözüm ona hayırsever bir hukuki süreç aracılığıyla Bayan Spears'a uygulananlarpsikiyatrinin bunu mümkün kılması da dahil olmak üzere koruyuculuk /vesayet sürecindeki birçok sorunun simgesidir.

Psikiyatrinin Rolü.. Koruyuculuk/Vesayet (Conservatorships/Guardianships), kişinin karar verme yetkisine sahip olmadığı gerekçesiyle, kişilerin haklarını elinden almak için kullanılıyor. Buna karar verme “kapasitesine” sahip olmamak da denir. Psikiyatristler her zaman kişinin yetkin olmadığını veya kapasiteden yoksun olduğunu ifade etmek için çağrılır. Ancak sıradan insanlar da bu tür kararları vermede aynı derecede iyidirler, aslında daha iyidirler. Psikiyatrist Lee Coleman'ın 1984'te basılan ve artık ücretsiz olarak indirilebilen müthiş bir kitabı var, Hataların Hükümdarlığı (The Reign of Error) başlıklı kitabında, 'psikiyatri uzmanlarının görüşlerinin mahkemede kabul edilebilir olmak için standart gereklilikleri karşılamadığının yanı sıra, bunların çoğu zaman saçma olduğunu da gösteriyor. O zamandan bu yana psikiyatristler daha iyiye gitmediler.  Halen bilirkişi olarak ifade vermelerine izin verilmesi ancak 'toplumun bazı durumlarda insanların haklarını elinden almak için kılıf istemesi' nedeniyle anlaşılabilir. Bu sadece vesayet/koruyuculuk değildir. Yanlış ve geçersiz psikiyatrik ifadeler, çocukları ebeveynlerinden, genellikle de annelerinden uzaklaştırmak için kullanılıyor; İnsanları psikiyatrik açıdan hapsediyor, buna üstü kapalı bir ifadeyle "istemsiz bağlılık" diyorlar ve insanlara istenmeyen, yararsız, ters etki yapan ve zararlı ilaçları zorla veriyorlar. Hatta insanlara kendi istekleri dışında elektroşok bile uygulanıyor. Bütün bunlar geçersiz sözde "uzman" psikiyatrik ifadelerle körükleniyor.

Koruyuculuk/Vasilik Yanlış Bir Öncül Temeline Dayanmaktadır (....)
Özerkliği Elden Almak İnsanların Çıkarına Değil (....)
Hukuk Müşaviri Seçme Hakkının Reddi (....)

Gizlilik, Suistimallerin Ortaya Çıkmasına Karşı Kalkan Olarak İş Görür. . Son olarak vesayet işlemlerinin gizliliği hakkında birkaç söz. Buradaki fikir, beceriksiz olmakla suçlanan kişiyi utandırmaktan kaçınmaktır, ancak gerçekte yaptığı şey, halkın neler olup bittiğini bilmesini engellemektir. Mahkeme işlemlerinin kamuya açık olması, Amerika Birleşik Devletleri'nin hukuk sisteminin temel değerlerinden biridir, ancak şaşırtıcı sayıda ve türde davanın gizli tutulması nedeniyle bu sistem büyük ölçüde aşınmıştır. Neden gizli olması gerektiğine dair her zaman bir mantık vardır, ancak bu hiçbir sorumluluk doğurmaz. Bayan Spears'a yakın zamanda 'kendi avukatını seçmesine izin verildi' ve benim fikrime göre, 'bu hakkın reddedilmesine ilişkin kamuoyu incelemesi ve kargaşa olmasaydı', bunun gerçekleşmeyeceğine hiç şüphem yok. "Zyprexa Belgelerinin yaklaşık yarısı, Eli Lilly'ninZyprexa'nın diyabete ve diğer metabolik sorunlara yol açtığını ve bunu alan kişilerin büyük bir kısmında aşırı kilo alımı da dahil olmak üzere, en başından beri bildiğini kanıtlayan belgeleri gizli tutmak için mahkemeyi kullanmasıyla ilgili. Bu gizlilik on binlerce insanı öldürdü." Velayet durumunda, vesayetin verildiği gerçeğinin kamuya açık olması gerekir çünkü bu, vasinin kişinin karar verme yetkisini devraldığını bilmenin tek yoludur. İnsanları mahveden gizli psikiyatrik raporlar vb. Bana göre, aleyhine vasilik veya vasilik istenen veya kendisine vesayet verilen kişinin her şeyi kamuya açıklama hakkı olmalıdır. Ancak elbette sistem'kişinin karar verme yetkisine sahip olmadığını' söyleyecektir. Britney hakkındaki bu gönderiyi diğer Tıbbi Kaçırma gönderileriyle birlikte yayınladık. Birçok RxISK okuyucusunun bildiği gibi, Britney'in düştüğü tuzağa düşmek için resmi bir kağıt parçasıyla haklarınızın elinizden alınmasına gerek yok; Size söylendiği gibi davranmazsanız tıbbi sistem şaşırtıcı derecede düşmanca ve şiddet dolu olabilir. (...)" (1164)

"Psikiyatride Ahlaki Önyargı ve Politika (Moral Bias and Politics in Psychiatry) - VIDEO
Jeffrey A. Schaler, Ph.D., Psikoloji Profesörü
Psikoloji Profesörü Dr. Jeffrey Schaler, 'psikiyatriyi sahte bir bilim' olarak tanımlıyor. DSM çalışma grubunun eski başkanının da aralarında bulunduğu Psikiyatristlerin 'zihinsel bozuklukları doğrulamak için herhangi bir tıbbi test olmadığını' itiraf eden yorumlarını okuyun: (...)" (1191)

"Psikiyatrik ilaca bağlı Kronik Beyin Bozukluğu (CBI): psikiyatrik ilaçlarla uzun süreli tedavinin etkileri
Soyut.. Psikiyatrik ilaçlara uzun süreli maruz kalmayla ilişkili tehlikelerin anlaşılması çok önemlidir ancak bilimsel literatürde ve klinik uygulamada nadiren vurgulanmaktadır. Yazar bilimsel literatürden ve klinik deneyimlerden yararlanarak, Travmatik Beyin Hasarı (TBI "Traumatic Brain Injury"), elektrokonvülsif tedavi (ECT "electroconvulsive therapy") ve psikiyatrik ilaçlara uzun süreli maruz kalma dahil olmak üzere beyindeki herhangi bir travmanın neden olabileceği Kronik Beyin Bozukluğu (CBI "Chronic Brain Impairment") sendromunu tanımlamaktadır. Sendrom bilgisi, klinisyenlerin psikiyatrik ilaçların neden olduğu uzun vadeli olumsuz etkileri daha kolay tanımlamasını ve araştırmacıların soruna, psikiyatrik ilaçlara uzun süre maruz kaldıktan sonra ortaya çıkan beyin hasarının ortak unsurlarına ilişkin daha kapsamlı bir anlayışla yaklaşmalarına olanak sağlamalıdır. Tedavi seçenekleri de tartışılmaktadır." (1194)

**ECT (elektroşok) hakkındaki bazı gerçekler..


                                            1975 yapımı başrolünü Jack Nicholson'un oynadığı "Biri Guguk Kuşu Yuvasının Üzerinden Uçtu" (One Flew Over the Cuckoo's Nest) filmindeki korkunç ECT sahnesi.. O dönemlerde film nedeniyle hem ECT hem de ana akım ruh sağlğı çok eleştiri almıştı. Film Türkiye'de "Guguk Kuşu" olarak vizyona girmişti. Temsili görseller (1203)



*Halen insan beynine, insanda ciddi şekilde "Beyin hasarı" oluşturabilecek (460 volta kadar) çok tehlikeli elektrik (ELEKTROŞOK -Elektrokonvülsif terapi (ECT)) verilmesi.. Daha geniş bilgi için belgesellerdeki "Terapi veya İşkence: Elektroşok Hakkındaki Gerçek" yazı içeriğini bu blogda okuyun, videolarını kendi sitesinde izleyin..

"Psikiyatristler ECT'nin beyin hasarına neden olduğunu inkar ediyor
Elektrokonvülsif tedavinin (EKT -electroconvulsive therapy "ECT") artık kullanılmadığını düşünen pek çok kişi var. Birçok kişi bunun yalnızca tarih kitaplarında okunan psikiyatrik bir yöntem olduğunu düşünüyor. Ancak gerçek şu ki, Birleşik Krallık genelinde yüzün üzerinde ECT kliniğinde hâlâ kullanılıyor. Elektroşok olarak da bilinen bu yöntem onlarca yıldır tartışmalara konu oldu. 21. yüzyılda ECT psikiyatristleri, yaptıkları işin neden olduğu zararı inkar ediyorlar. 

İşte bilim dersi: Beynin içinden bir elektrik akımı geçtiğinde, elektrik enerjisi ısıya dönüştürülür ve beynin sıcaklığı yükselirAkım ne kadar büyük olursa, o kadar fazla ısı üretilir. Sıcaklık çok yükselirse hücreler, geçici hasara, kalıcı hasara ve hatta ölüme maruz kalır. Ancak psikiyatristler, ECT prosedürünün 'yeni ve gelişmiş' olduğunu, 'daha güvenli' olduğunu iddia ediyor, ancak bu bir pazarlama aldatmacası. Kullanılan anestezikler ve felç edici maddeler ECT'nin daha az barbar görünmesini sağlayabilir ancak bu yalnızca işlemi gözlemleyen kişinin yararınadır. Şok olan kişi için hiçbir fark yoktur.

ECT hastalarında alınan taramalarda 'yara izi ve beyinde küçülme' görülmesine rağmen, psikiyatristler 'beyin hasarının meydana geldiğini' inkar etmeye kararlı. Psikiyatrist, bir kişiyi şok ederken, 'nöbet geçirmeyi' hedefliyor ancak 'nöbet aktivitesinin beyin hasarını arttırdığı' kabul ediliyor. Psikiyatristler ECT'nin tedavi edici olduğunu iddia ederek nöbetlerin en ciddi halini üretiyorlar. Psikiyatristler ayrıca kişinin 'nüksetmeyi önlemek için daha fazla şok tedavisine ihtiyacı olduğunu' iddia edebilir. Buna idame, devam ya da pekiştirici ECT diyorlar ama tüm psikiyatrik gerekçeler ortadan kaldırıldığında sağlık el kitabından ziyade, sorgulama el kitabında bulunması daha muhtemel bir yöntem. Psikiyatristler ECT'nin güvenli veya etkili olduğunu iddia edecek konumda değiller çünkü onun temelleri hakkındaki bilgileri son derece eksik. Genellikle elektrik yasalarını anlamıyorlar ve bu nedenle yaptıkları işin sonuçlarını anlamadan düğmeleri ayarlayan ve düğmelere basan operatörlerdir. Psikiyatristlerin, verilen zararın sorumluluğunu kabul etmeleri pek olası değildir; bu nedenle, hükümetlerin bu insanlık dışı durumu fark etmesi ve savunmasız hastaları bu işkenceden korumak için gerekli adımları atması için bu istismar edici psikiyatrik uygulamayı sürekli olarak ifşa etme ihtiyacı vardır." (1155)

"ELEKTROKONVÜLSİF TERAPİNİN İŞKENCE OLDUĞUNU İFŞA ETMEK
CCHR, New York City'deki yıllık Amerikan Psikiyatri Birliği kongresi sırasında çocuklarda elektrokonvülsif terapinin kullanılmasını ve diğer istismarları protesto ediyor. CCHR, hiçbir zaman güvenli veya etkili olduğuna dair kanıt sunamayan bir psikiyatrik “tedavi” olan elektrokonvülsif tedaviye karşı sesini duyuruyor. Bugün beş yaş ve altı çocuklara “yardım” adı altında kullanılıyor ve CCHR “Bu istismara son verin!” diyor. Bir CCHR yürüyüşü ve gösterisi, Amerikan Psikiyatri Birliği'nin (APA) New York City'deki yıllık konferansında psikiyatrinin elektroşok terapisi olarak da adlandırılan elektroşok terapisini (ECT) özellikle yeni yürümeye başlayan çocuklar ve çocuklarda kullanmasını protesto etti. Pek çok kişi ECT'nin (beyinde 460 volta kadar elektrik iletiminin) artık var olmadığına inanıyor. Ancak APA kongresinde ECT konusunda sunulan 25'ten fazla ders ve makale bu tür inançları yerle bir etti. ABD'li elektroşok cihazı üreticileri APA konferansının iki katılımcısıydı. Protestocular, beyin hasarına ve hafıza kaybına neden olduğu gösterilen ECT'yi işkence olarak nitelendirdi ve yasaklanması çağrısında bulundu. CCHR, ABD'nin çeşitli eyaletlerindeki Bilgi Edinme Özgürlüğü Yasası aracılığıyla, beş yaş ve altındaki çocuklara elektroşok uygulandığını tespit etti. Bu tür bir istismar, psikiyatrist dışında herhangi biri tarafından gerçekleştirilirse suç teşkil eder ve çocuklara uygulandığında en yüksek cezalar uygulanmalıdır.

 "Protestocular, beyin hasarına ve hafıza kaybına neden olduğu gösterilen ECT'yi işkence olarak nitelendirdi ve yasaklanması çağrısında bulundu."

Bazı medya ECT'nin "işe yaradığını" göstermeye çalışıyor. Ancak hiçbir psikiyatrist, bir kişinin beynine zarar vermenin, kişinin dikkatini geçici olarak kendisini rahatsız eden şeyden -hatırlanamayacak kadar uyuşuk ve acı içindekaydırmaktan başka bir işe yaradığını kanıtlamamıştır. Onlarca yıldır CCHR'ye bildirilen binlerce vakaya göre, altta yatan sorun geri dönebilir ve hatta daha da kötüleşebilir. ECT, anesteziyle maskelenen bilinç kaybına ve şiddetli kas kasılmalarına neden olan büyük bir nöbete neden olur. FDA, 80 yılı aşkın süredir kullanılmasına rağmen 'hiçbir zaman üreticilerden ECT'nin güvenli veya etkili olduğunu kanıtlamak için klinik çalışmalar yapmalarını' talep etmemiştir. Çocuklara ECT verilmesinin etkileri arasında, beş seanstan sonra neredeyse katatonik hale gelen yedi yaşındaki bir kız çocuğu da yer alıyor.

2017 yılında CCHR, ECT yasağını destekleyen çevrimiçi bir imza kampanyası başlattı.  Daha fazla bilgi edinmek için (cchrint. org /electroshock) adresine gidin ve Elektroşok (ECT) Cihazının Çocuklarda, Yaşlılarda ve Savunmasız Hastalarda Kullanılmasının Yasaklanması Dilekçesini imzalayın. -Avukatlar, ruh sağlığı uzmanları, mağdurların aileleri ve hayatta kalanların kendileriyle yapılan 175'ten fazla röportajı içeren bu sürükleyici belgesel, psikotrop ilaçların maskesini düşürüyor ve acımasız ama köklü bir para kazanma makinesini açığa çıkarıyor.

-PSİKİYATRİK İSTİSMARA SON.. Kâr amacı gütmeyen bir akıl sağlığı gözlemcisi olarak CCHR, psikiyatrik insan hakları ihlallerini ortadan kaldırma ve ruh sağlığı alanını temizleme misyonunu yerine getirmek için üyeliklere ve bağışlara güvenmektedir. Ruh sağlığı değişikliğine yönelik dünyanın en büyük hareketinin bir parçası olmak için vatandaşları istismarcı psikiyatrik uygulamalardan koruyan 180'den fazla yasanın çıkarılmasına yardımcı olan gruba katılın." (1156)

"Modern Çağda Elektroşok (EKT /ECT) Almanın Gerçekleri ve İstatistikleri
 "Psikiyatristler, modern Elektroşok'un (EKT) eskiden hastaların şiddetli kasılmalar nedeniyle kemiklerini kırdıkları zamanlara göre daha az acımasız olduğunu iddia ederken, günümüz EKT'sindeki voltaj ve amperajın eskisinden daha yüksek olduğunu iddia ediyor. Şimdi uygulanan kas gevşetici, olayın daha az acımasız görünmesini sağlıyor. Ama değil."

 "Psikiyatri: Bunca yıldan sonra hala şok edici.." Bu sayfanın amacı Elektroşok Tedavisi (Elektrokonvülsif tedavi, EKT) hakkında tarihçesi, belgelenmiş riskleri, günümüz kullanımına ilişkin bilinen istatistikler ve 1938 yılındaki başlangıcından itibaren EKT'nin ayrıntılı zaman çizelgesini içeren gerçekleri vermektir. FDA'nın EKT cihazıyla ilk ilişkisi (1976) ve Amerikan Psikiyatri Birliği'nin 2016'da kullanımını artırma çabasıyla sona erdi.

Özet: Çoğu insan, modern toplumda elektroşokun (elektrokonvülsif terapi veya EKT /ECT) hala kullanıldığına inanmıyor. Bunun nedeni muhtemelen elektroşok fikrinin o kadar iğrenç olması ki çoğu insanın hala kullanıldığına inanamamasıdır. Aslında EKT, akıl sağlığı kisvesi altında bireylere şimdiye kadar uygulanan en acımasız “tedavilerden” biridir. Ancak dünya çapında yaklaşık 100.000 Amerikalının da aralarında bulunduğu yaklaşık 1,4 milyon kişiye, yaşlılar, hamile kadınlar ve çocuklar da dahil olmak üzere her yıl elektroşok veriliyor. ECT, anesteziyle maskelenen, bilinç kaybı ve şiddetli kas kasılmalarını içeren bir tür nöbet olan grand mal nöbeti tetiklemek için beyne 460 volta kadar elektrik gönderir. FDA, 80 yılı aşkın süredir kullanılmasına rağmen elektroşokun güvenli veya etkili olduğunu kanıtlayan klinik çalışmalara hiçbir zaman ihtiyaç duymadı. Psikiyatristler, modern Elektroşok'un (ECT) hastaların, yarattığı şiddetli kasılmalar nedeniyle kemiklerini kırdığı eskisine (Akademi Ödüllü "Biri Guguk Kuşu Yuvasının Üzerinden Uçtu" (One Flew Over the Cuckoo's Nest) filminde doğru bir şekilde tasvir edildiği gibi) göre daha az acımasız olduğunu iddia ederken, günümüzün ECT'sindeki voltaj ve amper aslında eskisinden daha yüksek. Artık uygulanan kas gevşeticiler durumu daha az acımasız gösteriyor ama öyle değil. Hastaların modern EKT ile düzenli olarak kemik kırmamasının tek nedeni, işlemden önce kas gevşetici uygulanmasıdır. EKT için kullanılan en yaygın kas gevşetici maddenin yan etkileri arasında 'kalp durması, uzun süreli solunum kas felci ve potansiyel olarak yaşamı tehdit eden ve/veya ölümcül alerjik reaksiyonlar' yer alır.

-Ayrıca Biyomedikal Mühendisliği Doktorası Kenneth Castleman'ın Elektroşok Tedavisinin (ECT) Nasıl Çalıştığını da okuyun.
-FDA, EKT'nin bilişsel ve hafıza bozukluklarına, nöropatolojik değişikliklere veya beyin hasarına ve ölüme neden olabileceğini kabul etti.
-CCHR Dilekçesini İmzalayın: Elektroşok (EKT) Cihazının Çocuklarda, Yaşlılarda ve Savunmasız Hastalarda Kullanılmasının Yasaklanması

 "İtalyan psikiyatrist Ugo Cerletti, Roma'daki bir mezbahada domuzlara uygulanan elektrik şokunun epileptik atakları tetiklediğini gördü ve bunun insanlar üzerinde kullanımını değerlendirdi."

Kısa bir tarihçe.. 1938 yılında İtalyan psikiyatrist Ugo Cerletti, Roma'daki bir mezbahada domuzlara uygulanan elektrik şokunun epileptik atakları tetiklediğini görünce EKT'yi geliştirdi ve bunun insanlar üzerinde kullanımını düşündü. Başlangıçta buna “elektroşok tedavisi (electroshock treatment)” adı verildi. Anestezi olmadan ilk kullanıldığında hastalarda oluşan konvülsiyonlar o kadar şiddetliydi ki sıklıkla kemikleri kırıyordu. Elektroşokun en ünlü tasviri, Jack Nicholson'un karakteri R. P. McMurphy'nin elektroşoka maruz kaldığı Ken Kesey'in kitabı Biri Guguk Kuşu Yuvasının Üzerinden Uçtu (One Flew Over the Cuckoo's Nest)'in 1975'te birçok Akademi Ödüllü film versiyonundaydı. "Değiştirilmemiş EKT (unmodified ECT)" adı verilen, anestezi olmadan şok verildiği acımasız sahne halkın zihnine kazındı. McMurphy'nin baş düşmanı Hemşire Ratched'ın ünlü sözleriyle, tedavinin "uyku hapının, elektrikli sandalyenin ve işkence askısının işini yaptığı söylenebilir." Ve elektroşokun 1970'lerden itibaren psikiyatrik çalışmalarda "elektrokonvülsif terapi  "EKT" (electroconvulsive therapy "ECT")" olarak daha belirgin bir şekilde ortaya çıkması belki de tesadüf değil; şüphesiz bunun vahşeti ve zararı gibi olumsuz çağrışımlardan kaçınmak için.  Elektroşok tarihçesi için buraya tıklayın..

  "Günümüz EKT'sinde verilen voltaj, anestezi yapılmadan uygulandığında hastaların kemiklerinin kırılmasıyla karşı karşıya kaldıklarından daha yüksektir.."

Modern Elektroşok: Günümüzde EKT hastalara anestezi ve kas gevşetici ilaç verildikten sonra verilmektedir. Psikiyatristler bu "yeni ve geliştirilmiş" EKT'nin "daha güvenli" olduğunu iddia ediyor ancak bu yanlış. Günümüz EKT'sinde verilen voltaj, anestezi yapılmadan uygulandığında hastaların kemiklerinin kırılmasıyla karşı karşıya kaldıklarından daha yüksektir. Kas gevşetici, önceki elektroşoklara göre daha az barbarca görünmesini sağlıyor ama öyle değil. Ayrıca kas gevşetici maddenin kendisinin de tehlikeli ve yaşamı tehdit eden yan etkileri vardır. Süksinilkolin EKT için en sık kullanılan kas gevşeticidir. İlacın etiketine göre kalp durmasına, uzun süreli solunum kas felcine ve potansiyel olarak yaşamı tehdit eden ve/veya ölümcül alerjik reaksiyonlara neden olabilir. Psikiyatristler, EKT'nin belirli zihinsel bozukluklar için bir "tedavi" olduğunu ve "tedaviye dirençli depresyon" (tehlikeli ilaçlardan oluşan bir kokteylin yalnızca bireyleri daha da kötüleştirmeye yardımcı olmakta başarısız olmakla kalmayıp) için de "etkili" olduğunu iddia etmektedir; ancak bunu destekleyecek hiçbir bilimsel kanıt yoktur. Bu psikiyatrik bir görüştıbbi bir gerçek değil. Gerçekten de, 2006 yılında yapılan bir çalışma, "daha yeni EKT yöntemlerinin olumsuz etkilerde kayda değer bir azalmaya yol açmadığını" bildirdi. (EKT'nin ne olduğu ve beyindeki etkileri hakkında daha detaylı bilgi için buraya tıklayınız. )

 "Çin'de olduğu gibi siyasi muhaliflere işkence yapmak için elektrik şoku kullanılmış veya Birleşmiş Milletler'in (BM) işkence olarak sınıflandırdığı savaş esirlerine (Irak'taki Ebu Garib gibi) uygulanmıştır."

Tedavi Denilen İşkence: Elektrik şoku, Çin'de olduğu gibi siyasi muhaliflere işkence yapmak için kullanılmış veya Birleşmiş Milletler'in (BM) işkence olarak sınıflandırdığı savaş esirlerine (Irak'taki Ebu Garib (Abu Ghraib) gibi) uygulanmıştır, 'Mahkumlara elektroşok uygulanmasının işkence veya kötü muamele teşkil ettiği tespit edilmiştir. Ancak psikiyatri kurumlarında hastalara elektroşok uygulanıyor, aradaki fark, 'vücutta kasılmalara neden olan elektrik, beyne geçmeden önce ilacın etkisiyle bilinçsiz hale getirilmesidir'" 2013 yılında, BM İşkence ve Diğer Zalimane, İnsanlık Dışı veya Aşağılayıcı Muamele veya Ceza Özel Raportörü Juan E. Méndez, sağlık hizmeti ortamlarında işkence veya zalimane, insanlık dışı veya aşağılayıcı muamele veya cezayla eşdeğer olabilecek zorla elektroşok da dahil olmak üzere istismar türlerini tartıştı.. Bay Méndez, "elektroşok" da dahil olmak üzere "engelli kişilere yönelik tüm zorla ve rıza dışı tıbbi müdahalelerin mutlak olarak yasaklanması" çağrısında bulundu.

 "Amerikan Psikiyatri Birliği 2016 yılında FDA'ya yazdığı bir mektupta şunları belirtti: “Özellikle çocuk ve ergenlerde ECT gibi hızlı ve etkili bir tedaviye erişim çok anlamlı…”"

Psikiyatrinin Çocuklarda Kullanımı Dahil EKT Kullanımını Genişletme Çabası: Psikiyatristler, EKT'nin "yararlarını" öne çıkaran kampanyalarını yeniden canlandırdı ve çocuklar da dahil olmak üzere kullanımını genişletmek için Gıda ve İlaç İdaresi (ECT cihazını düzenleyen FDA) ile lobi faaliyeti yürüttüler. Amerikan Psikiyatri Birliği (APA), 2016 yılında FDA'ya yazdığı bir mektupta şunları belirtti: “Özellikle çocuk ve ergenlerde EKT gibi hızlı ve etkili bir tedaviye erişim çok anlamlı…” Bu, Dünya Sağlık Örgütü'nün Ruh Sağlığı, İnsan Hakları ve Mevzuat Kaynak Kitabı'nda şu ifadelere rağmen geçerlidir: "EKT'nin reşit olmayanlarda kullanımına ilişkin herhangi bir gösterge yok ve bu nedenle bunun mevzuatla yasaklanması gerekiyor." Bu uygulamanın "rıza veren" kişilere verilmesi yeterince kötü (çünkü onlara EKT'nin etkinliği hakkında yanıltıcı, hatta yanlış bilgi veriliyor), ancak yaşlılara, çocuklara ve hamile kadınlara bu uygulamanın suç teşkil etmesi gerekiyor. Bir biyomedikal mühendisinin tanımladığı gibi: “Beyninizin 460 voltluk bir elektrik şokuna ihtiyacı olduğunu söylemek, bilgisayarınızın yıldırım çarpmasına ihtiyacı olduğunu söylemek gibidir.

EKT'nin Belgelenmiş Riskleri ve Etkileri: FDA tarafından yürütülen bir güvenlik incelemesi, EKT'nin en önemli potansiyel risklerinin "bilişsel ve hafıza bozuklukları, nöropatolojik değişiklikler veya beyin hasarı ve ölüm" olduğunu ortaya çıkardı. FDA ayrıca ECT'nin aşağıdakilere neden olabileceğini belirtti: "Fiziksel travma (kırıklar, ezilmeler, düşmelerden kaynaklanan yaralanmalar, diş ve ağız yaralanmaları dahil).. Uzamış veya gecikmiş başlangıçlı nöbetler.Kardiyovasküler komplikasyonlar (kalp krizleri dahil).. Solunum komplikasyonları.Kalıcı hafıza kaybı.Konfüzyon (bilinç bulanıklığı).."

1986 yılında yayınlanan bir çalışmada, hastalardan EKT'den 6-18 ay sonra hafıza işlevlerini değerlendirmeleri istenmiş ve yüzde 74'ünün "hafıza bozukluğundan" devam eden bir sorun olarak bahsettiği ve yüzde 30'unun hafızasının "ECT'den sonra asla normale dönmediğini" hissettiği ortaya çıkmıştır. Yirmi yıl sonra başka bir çalışma, hastaların en az üçte birinin kalıcı hafıza kaybı yaşadığını ve daha önce de belirtildiği gibi "daha yeni EKT yöntemlerinin olumsuz etkilerde kayda değer bir azalmaya yol açmadığını" buldu. Ayrıca, "…ECT'nin en yaygın etkisi çeşitli şekillerde amnezi, retrograd amnezi veya hafıza kaybı olarak adlandırılır…. [yani] bir kişinin hayatındaki belirli bir zaman diliminin silinmesi." "EKT'nin IQ'da 20 ila 40 puanlık bir düşüşe neden olabileceğine dair raporlar bile var. Bir sinir bilimciye göre, “Büyük beyin hasarı olmadığı sürece IQ dediğimiz şey değişmiyor."

EKT Kullanımına İlişkin İstatistikler: Dünya çapında.. Dünya çapında her yıl yaklaşık 1,4 milyon kişinin EKT aldığı tahmin edilmektedir. Aşağıdaki örnek istatistiklere göre yaklaşık üçte biri istemsiz hastalardır veya kendilerine zorunlu EKT uygulanmıştır. Ancak hiç kimse rızası olmadan ve/veya isteği dışında apandisit ameliyatı veya cerrahi müdahaleye zorlanamazken, psikiyatristler “akıl hastalıklarının tıbbi hastalıklarla aynı temelde ele alınması gerektiğini iddia etmektedir. .

-Amerika Birleşik Devletleri.. ABD'de her yıl yaklaşık 100.000 kişinin EKT aldığı tahmin edilmektedir. Bununla birlikte, gerçekte kaç kişinin bu ilacı aldığını kimse bilmiyor çünkü EKT istatistiklerini raporlayan yalnızca dört eyalet (Kaliforniya, Colorado, Massachusetts ve Teksas) var. 100.000 tahmini, 1995'te yayınlanan tarihli bir çalışmadan geliyor. EKT kullanımını raporlaması gereken dört eyalet arasında raporları çevrimiçi olarak kolayca erişilebilir kılan tek eyalet Teksas'tır. Teksas'ta Eylül 2015 ile Ağustos 2016 arasında 2.675 hastaya 17.006 EKT "tedavisi" uygulandığı bildirildi. Bu hastaların 26'sı (yüzde 9,7), EKT aldıktan sonraki iki ila dört hafta içinde ciddi (24 hasta) veya aşırı (2 hasta) hafıza bozukluğu bildirdi. Hastaların üçte ikisi kadındı ve yüzde 19'u 65 yaş ve üzerindeydi.

-Avustralya.. Queensland, Avustralya'da 2014-15'te 19.365 EKT işlemi gerçekleştirildi; 2013-14'teki 16.602 işlem ise 2014-15'te gerçekleştirildi. Bu prosedürler, 2013-14'teki 1354 hastayla karşılaştırıldığında, 2014-15'te 10 ila 81 yaş aralığındaki 1.500'den fazla hasta üzerinde gerçekleştirildi. Hastaların neredeyse üçte biri (559) tedaviye zorlandı.

-İskoçya.. 2013 yılında İskoçya'da 372 hastaya EKT uygulandı ve yalnızca yüzde 67'si buna onay verdi. Bu nedenle 124 hastaya (üçte bir) isteği dışında EKT uygulandı. Tedaviyi reddeden hastalar işlem için zorla tutulabilir ve uyuşturulabilirİskoçya'da istemsiz olarak EKT alan hastaların yüzdesi artıyor. 2006 yılında EKT hastalarının yüzde 10'u istemsizdi; 2010'da yüzde 25 ve 2013'te yüzde 33.

-Yeni Zelanda.. Yeni Zelanda'da 2015 yılında 225 hastaya EKT uygulandı. Bunlardan 66'sı, rıza gösterme ehliyeti olmamasına rağmen bu parayı aldı. Tedaviyi kabul etme ve reddetme ehliyetine sahip olmalarına rağmen beş kişiye daha verildi, yani neredeyse üçte biri bu tedaviyi onlara dayattı.

-İngiltere.. 2015'ten 2016'ya kadar 2.200'den fazla hastaya 22. 600'den fazla kez EKT uygulandı. Uygulanan EKT prosedürlerinin sayısı dört yılda yüzde 11 arttı. Hasta başına ortalama EKT tedavisi sayısı da 2012-13'te 9,6'dan dört yıl sonra 10,1'e yükseldi.

Elektroşokun (ECT) tarihçesi ve zaman çizelgesi:

1938: Prosedür, 1938'de İtalyan mezbahasında, psikiyatrist Ugo Cerletti'nin elektroşok uygulandıktan sonra domuzları kesmenin ne kadar kolay olduğunu görmesi ve bunu insanlar üzerinde denemeye karar vermesiyle ortaya çıktı. EKT oluşturmak için hayvanları sersemletmek için kullanılan elektrik şoku tekniklerini uyarladı. İlk insan hastası Cerletti'ye şöyle yalvarmıştı: "Non una Seconda! Mortifere! ” (“Bir tane daha değil! Beni öldürecek! ”) Cerletti'nin EKT'nin nasıl çalıştığına dair hiçbir açıklama yapmamış olması psikiyatristler için önemli değildi. Buna “elektrik şok tedavisi” adını verdi.

1940: Alman psikiyatrist Lothar B. Kalinowsky, Cerletti'nin ikinci elektroşok testine tanık oldu ve dünyadaki EKT'nin en ateşli ve güçlü savunucularından biri oldu. 1939'da elektroşok prosedürünü Fransa, Hollanda ve İngiltere'de tanıttı ve daha sonra Amerika Birleşik Devletleri'nde bu yöntemin öncülüğüne yardımcı oldu. 6 Temmuz 1940'ta The New York Times bundan ilk kez "Elektrik Çarpmasıyla Tedavi Edilen Delilik" olarak bahsetti. 1940'a gelindiğinde EKT birçok ülkede kullanılıyordu. 1940'larda yapılan bir araştırma, elektroşok uygulanan hastaların yüzde 20'sinin omurlarda kompresyon kırıkları yaşadığını ortaya çıkardı.

1960'lar: 1960'lardan itibaren artan sayıda eski hasta EKT'yi eleştirdiHasta hakları hareketi, bunun "sorunlu" olduğu düşünülen 'akıl hastalarını kontrol etmenin acımasız bir yolu olduğunu' düşünüyordu.

 "Hem kitap hem de film olan Biri Guguk Kuşu Yuvasının Üzerinden Uçtu (One Flew Over the Cuckoo's Nest)'in, halkın onu tehlikeli ve insanlık dışı olarak görmesi nedeniyle, ECT'nin imajını onarılamaz biçimde lekelediği düşünülüyor."

1975: 13 yıl önce yazılan ve ana karakterin ECT aldığı ve acımasız bir prosedür olarak doğru bir şekilde tasvir edildiği bir kitaptan uyarlanan Guguk Kuşu /"Biri Guguk Kuşu Yuvasının Üzerinden Uçtu" (One Flew Over the Cuckoo's Nest) filmi yayınlandı. Hem kitabın hem de filmin, halkın EKT'yi tehlikeli ve insanlık dışı olarak görmesi nedeniyle EKT'nin imajını onarılamaz biçimde lekelediği düşünüldü ve bu da, EKT'nin o dönemde ana akım ruh sağlığı hizmetlerinden hızla ayrılmasına yardımcı oldu. EKT kullanımı 1960'larda ve 1970'lerde azaldı, ancak 1980'lerin başından itibaren yeniden canlandı.

1976: FDA'ya tıbbi cihazları düzenleme yetkisi verildi. EKT makinesi de dahil olmak üzere halihazırda kullanımda olan cihazlar, "tarihten kaldırıldı" ve FDA her biri için risk sınıflandırmasını belirleyene kadar geçici olarak satılmalarına izin verildi. Bu cihazlar, değişiklik öncesi cihazlar olarak bilinir (FDA'ya cihazları düzenleme yetkisi veren yasal değişikliklerden önce pazarlandıkları için). FDA'nın tıbbi cihaz sınıflandırmalarına ilişkin not: Sınıf I, elastik bandajlar ve okuma gözlükleri gibi şeyler de dahil olmak üzere en düşük risk sınıflandırmasıdır ve Sınıf III, "potansiyel makul olmayan hastalık veya yaralanma riski" ile en yüksek risktir. Bir cihaz Sınıf III olarak sınıflandırılmışsa üreticilerin, cihazı pazarlamak ve satmak için onay almak üzere FDA'ya başvuruda bulunması gerekir. Buna Piyasa Öncesi Onay uygulaması (PMA "premarket approval application") denir ve cihazın güvenliğini ve etkinliğini gösteren klinik araştırmalar da dahil olmak üzere bilimsel ve düzenleyici belgelerden oluşur.

1979: FDA, ECT cihazını Sınıf III olarak sınıflandıran bir "nihai kural" yayınladı ve Mayıs 1982'ye kadar "cihazın her üreticisinin FDA'ya, cihaz için güvenlik ve etkinlik testleriyle ilgili bilgileri içeren bir pazarlama öncesi onay başvurusu sunmasını" zorunlu kıldı.

1981: Amerikan Psikiyatri Dergisi'nin Nisan sayısında, EKT cihazı üreticilerinin 1982 yılına kadar "kendi cihazlarının güvenli ve etkili olduğunu kanıtlamaları" gerektiği yönündeki endişeler belirtildi. Ancak dergide “Üreticilerin bunu başarmak için büyük bir hamlesi görünmüyor…” ve bu nedenle, Amerikan Psikiyatri Birliği veya (APA) "görev gücü şu anda... EKT cihazlarının Sınıf II'ye yeniden sınıflandırılması için FDA'ya dilekçe vermek için çalışıyor. " ifadesine yer verildi. (Sınıf II cihazlara örnek olarak kontakt lensler, cıvalı termometreler ve elektrikli tekerlekli sandalyeler verilebilir. )

1982: FDA, 1982 son tarihinin geçmesine izin verdi ve üreticilerin güvenlik ve etkinlik göstermeleri yönündeki emrini yerine getirmedi. Ağustos ayında APA, FDA'nın ECT'yi Sınıf II makine olarak yeniden sınıflandırmasını talep eden dilekçesini sundu, böylece üreticilerin güvenlik ve etkinlik sergilemelerine gerek kalmadı.

1983: FDA, ECT'yi Sınıf II olarak yeniden sınıflandırmak için işlemler başlattı.

1990: FDA, 1990 Güvenli Tıbbi Cihazlar Yasası kabul edilene kadar beş yıl daha ECT sınıflandırması konusunda herhangi bir işlem yapmadı ve FDA'yı ya Sınıf III ön değişiklik cihazlarını yeniden sınıflandırmaya ya da üreticilerinden pazarlama öncesi onay başvuruları sunmalarını talep etmeye zorladı. 5 Eylül'de FDA, EKT cihazını şiddetli depresyon için Sınıf II'ye yeniden sınıflandırma, ancak diğer tüm endikasyonlar için Sınıf III olarak kalma niyetini belirten başka bir önerilen kural yayınladı ancak bu kararı kanıtlayacak hiçbir klinik çalışma yoktu. Aynı yıl The New York TimesBiri Guguk Kuşu Yuvasının Üzerinden Uçtu (One Flew Over the Cuckoo's Nest) nedeniyle ECT'nin "kararmış imajına" rağmen, ECT'nin "sessiz bir canlanmanın" ortasında olduğunu bildirdi.

1995: Hiçbir işlem yapılmadan beş yıl daha geçti ve FDA 14 Ağustos tarihli bir emir yayınladı ve EKT cihazları imalatçılarına, en geç 14 Ağustos 1997 tarihine kadar "'olumsuz güvenlik veya etkililik bilgileri dahil olmak üzere bilinen veya başka şekilde mevcut olan ancak henüz gönderilmemiş olan tüm bilgileri'' sunmaları çağrısında bulundu. Amaç, FDA'nın cihazı yeniden sınıflandırıp sınıflandırmayacağını veya pazarlama öncesi onay başvuruları gerektirip gerektirmeyeceğini belirleyebilmesiydi.

2004: Üreticiler buna uymayı başaramadı ve FDA yine Kararını uygulama konusunda başarısız oldu. Yaklaşık 10 yıl sonra FDA, 26 Kasım 2004'te, Eylül 1990'da önerilen ECT kuralını da içeren belirli kuralların geri çekildiğini duyuran bir Bildiri yayınladı ve bunun nedeninin FDA'nın "düzenleyici birikimini azaltmak ve kaynaklarını mevcut halk sağlığı sorunlarına odaklamak" olduğunu iddia etti.. FDA, "gelecekte" EKT cihazlarıyla ilgili yeni işlemler başlatmayı planladığını belirtti. Bu Bildirim, 1995 Kararını iptal etmemiş ya da bundan söz etmemiştir; yalnızca 1990'da önerilen kuraldan söz etmiştir.

2009: Ocak ayında, Hükümet Sorumluluk Ofisi, FDA'yı, bazı ön değişiklik Sınıf III cihazlarının PMA'ları göndermeden piyasada kalması nedeniyle kabul edilemeyecek kadar uzun süre çözüme kavuşturmak için "hızla adımlar atmaya" çağıran bir rapor yayınladı. Nisan ayında FDA bir kez daha ECT cihazı üreticilerinin, olumsuz güvenlik veya etkililik bilgileri de dahil olmak üzere cihaz hakkında bildikleri her türlü bilgiyi göndermelerini gerektiren bir emir yayınladı ve bu sefer son tarih Ağustos 2009 olarak belirlendi. Karara yanıt olarak, EKT üreticileri FDA'ya iki başvuruda bulundu ve 'bilişsel olumsuz olaylar, elektriksel tehlikeler, uzun süreli nöbetler, beyin hasarı (yapısal hasar ve beyin hücresi hasarı dahil) ve ölüm' gibi kabul ettikleri "potansiyel risklere" rağmen EKT cihazlarının neden Sınıf II olarak yeniden sınıflandırılması gerektiğini düşündüklerini açıkladılar.  Eylül ayında FDA, EKT cihazlarının yeniden sınıflandırılmasına ilişkin bilgi ve yorumlar için kamuya açık bir dosya açtı ve tüm yorumların 9 Ocak 2010'a kadar talep edilmesini sağladı. Eylül 2009 ile Ocak 2010 arasında FDA 3.045 yanıt aldı ve bunların yüzde 79'u yeniden sınıflandırmaya karşı çıktı (bu, cihazın Sınıf III olarak kalmasını istedikleri anlamına geliyordu). Ek olarak, yeniden sınıflandırmaya karşı olan 6.462 kişiyi ve yeniden sınıflandırmayı destekleyen yalnızca 462 kişiyi temsil eden 92 grup başvurusu vardı. Yanıt verenlerin çoğunluğu, 'hafıza olumsuz olayları, bilişsel şikayetler, beyin hasarı ve ölüm' dahil olmak üzere EKT ile ilişkili olduğunu düşündükleri olumsuz bir olay tespit etti.

2010: Kasım ayında FDA, Tıbbi Cihazlar Danışma Komitesinin Nörolojik Cihazlar Paneli'nin "elektrokonvülsif tedavide kullanılması belirtilen cihazların olası yeniden sınıflandırılmasına ilişkin [FDA'ya] tartışmak ve önerilerde bulunmak" amacıyla yaklaşan bir toplantısını duyurdu. Toplantının Ocak 2011'de yapılması planlandı. FDA bu toplantı için EKT cihazıyla ilgili bir Yönetici Özeti hazırladı ve şunu kabul etti: "ECT kullanımıyla ilgili uzun süredir devam eden bir güvenlik endişesi, hafıza ve diğer bilişsel işlevler üzerinde potansiyel olarak zararlı etkidir."

2011: Ocak ayında Nörolojik Cihazlar Paneli toplantısı yapıldı. Çalışmaları, uygulama kılavuzlarını, FDA'ya bildirilen olumsuz olayları, FDA'nın yayınlanmış çalışmalara ilişkin incelemesini ve daha fazlasını inceledikten sonra panel, 'şizofreni, bipolar mani (ve karma durumlar), şizoafektif bozukluk ve şizofreniform bozukluk' için Sınıf III'te kalmayı önerdi. Panel, EKT'nin katatoni veya depresyon için sınıflandırılması konusunda bir fikir birliğine varamadı. Bununla birlikte, EKT'nin depresyonda kullanımı tartışılırken dokuz panel üyesi Sınıf III tanımlamasını desteklerken yalnızca sekiz panel üyesi bunun Sınıf II'ye yeniden sınıflandırılması gerektiğini düşündü. Ulusal Ruh Sağlığı Enstitüsü'ne (NIMH) elektroşok araştırmaları da dahil olmak üzere hibe parasını yöneten ve denetleyen bir psikiyatrist olan Dr. Matthew Rudorfer, Ocak ayında The New York Times'a, yeni klinik deneylerin üreticiler için "çok pahalı olabileceğini" söyledi. Şirketler "anne-baba operasyonları olma eğiliminde olduğundan" cihazlarının güvenli ve etkili olduğunu kanıtladılar.

2015: Yaklaşık beş yıl daha FDA'nın hiçbir müdahalesi olmadan geçti. Aralık 2015'te FDA, EKT cihazının "tedaviye dirençli veya hızlı müdahale gerektiren 18 yaş ve üzeri hastalarda majör depresif bozukluk veya bipolar bozuklukla ilişkili şiddetli majör depresif dönem" için Sınıf II olarak yeniden sınıflandırılması yönünde önerilen bir emir yayınladı. Yeniden sınıflandırılmasına karşı binlerce kamu yorumuna ve EKT'nin güvenliği ve etkinliğine ilişkin yayınlanmış makaleler ve çalışmalarda çelişkili bilgilere rağmen, psikiyatrik veya tıbbi durumlarının ciddiyeti nedeniyle yanıt alınamamıştır. Ek olarak, FDA'nın EKT literatürünü incelemesi binden fazla çalışmayı keyfi olarak hariç tuttu, bunların çoğu EKT'nin etkili olmadığı ve bazı hastaların ölümü de dahil olmak üzere tartışmasız ciddi ve kalıcı yaralanmalara yol açtığı sonucuna vardı. FDA'nın sınıflandırmayı tek bir durum için bile düşürmesi durumunda, ECT üreticilerinin güvenlik ve etkililiği kanıtlamak için hiçbir zaman Pazar Öncesi Onay başvurusu yapmamaktan kolaylıkla kurtulabileceklerini unutmayın. Üreticiler yalnızca Sınıf II tanımına uygun EKT cihazlarını pazarladıkları sürece, psikiyatristler cihazları istedikleri gibi kullanabilirler. FDA, makinelerin kullanımını düzenlemez, yalnızca bunların pazarlanmasını ve satılmasını düzenler.

2016: APA, FDA'ya yalnızca şiddetli majör depresif dönemlerin değil, aynı zamanda katatoni, manik dönemler, şizofreni, şizoafektif bozukluk ve "tedavi direnci..." kriterlerini karşılayan çocuk ve ergenlerin de Sınıf II'ye yeniden sınıflandırılmasını destekleyen bir mektup sundu. FDA'nın 24 Ağustos 2016'da başka bir işlem yapmaması üzerine anayasal haklar hukuk firması Emord & Associates, EKT nedeniyle hasar gören beş kişi adına FDA Komiseri'ne bir "Vatandaş Dilekçesi" sunarak FDA'nın "elektrokonvülsif tedaviyi (ECT) yapan nihai düzenlemeyi" belirlemesini ve cihazlarn yasaklanmasını veya cihazların Sınıf III sınıflandırmasını korumasını ve tüm ECT cihazları için pazar öncesi onay (PMA) için geçerlilik tarihini belirleyen nihai bir emir yayınlamasını talep etti." PMA'lar sunulmadığı takdirde elektroşok cihazının piyasadan kaldırılması gerekecektir. FDA iki yıl daha ertelemeye devam etti. 26 Aralık 2018'de FDA bir "bölünmüş sınıflandırma" yayınladı: Sınıf II "13 yaş ve üzeri hastalarda majör depresif bozukluk veya bipolar bozuklukla ilişkili katatoni veya şiddetli majör depresif epizodun tedavisi... " Ve diğer herhangi bir “zihinsel bozukluk” için Sınıf III. FDA sorgulandı ancak beyne uygulanan elektriğin, hangilerinin risk altında olup hangilerinin olmayacağını belirlemek için bu tür zihinsel bozukluklar arasında ayrım yapabileceğini bilimsel olarak nasıl belirlediğine yanıt vermedi. FDA, ECT'nin beyin hasarına neden olduğu ve hücrelerin ECT uygulanmasından dolayı işlev bozukluğuna, geçici hasara, kalıcı hasara ve hatta hücre ölümüne maruz kalabileceği gerçeğini göz ardı etti. Ve 19 Ekim 2018'de, bir EKT cihazının üreticisi olan Somatics LLC, EKT'ye ilişkin yeni risk açıklamalarında "kalıcı beyin hasarı" uyarısı yayınladı.

Kurum, yukarıdaki üç “bozukluk” için EKT için yaş sınırını 18'den 13'e düşürmekle kalmadı, cihazın psikiyatristler tarafından nasıl kullanılacağını düzenlemeyeceğini de bir kez daha ileri sürdü. Bu, psikiyatristlerin 'çocuklar ve yaşlılar da dahil olmak üzere herkese herhangi bir rahatsızlık nedeniyle cezasız bir şekilde elektroşok uygulayabileceği' anlamına geliyor; çünkü Yönetmelik yalnızca cihazın pazarlanmasını düzenliyor. FDA, Amerikalıları hiçbir zaman "güvenli ve etkili" olduğu kanıtlanmamış bir cihazdan korumakta başarısız olmaya devam ederken, her yıl bilinmeyen sayıda çocuğa, yetişkine ve yaşlıya elektroşok uygulanıyor. Bugün, elektroşokun hâlâ neden olduğu olumsuz tepkiyi önlemek için psikiyatristler, elektroşokun adını daha da arındırarak, buna "nörostimülasyon" tedavisi adını verdiler. EKT'nin "nasıl çalıştığına" dair hala bir kanıtları veya uygulanabilir teorileri yok. Bir kalp cerrahı, kalbin nasıl çalıştığını bilmeseydi ve bu ameliyatın neden yapılması gerektiğine dair bilimsel bir gerçek olmasa da onlarca asılsız teoriye sahip olsaydı, koroner bypass ameliyatı yapamazdı. Aynı şekilde psikiyatristlerin de elektroşok veya başka bir beyin müdahalesi yapmasına izin verilmemelidir. EKT cihazının yeniden sınıflandırılmasına karşı FDA'ya gönderilen CCHR sunumunun bir kopyasını görmek için buraya tıklayın. Amerikan Psikiyatri Birliği'nin çocuklarda EKT kullanımını artırmaya yönelik çalışmaları hakkında daha fazla bilgi için burayı tıklayın." (1169)

**DÜNYADAN BAZI PSİKİYATRİ ve ECT PROTESTOLARI..


                                               Tokyoda bir psikiyatri protestosu, representative images (1188) 

"İnsan Hakları Grubu, Elektroşok Tedavisinin Yasaklanmasının Hayatları Korumak Açısından Önemli Olduğunu Söyledi

Ruh Sağlığı Gözlemcisi CCHR, psikiyatri konferansında EKT'nin çocuklara zarar vermesi ve 'işkence' yapması nedeniyle protesto etti.. Akıl sağlığı gözlemcisi İnsan Hakları Yurttaşlar Komisyonu (CCHR) New York, 5 mayıs Cumartesi günü New York'ta düzenlenen Amerikan Psikiyatri Birliği'nin (APA) yıllık konferansında yürürken psikiyatrinin özellikle yeni yürümeye başlayan çocuklar ve çocuklarda devam eden elektroşok tedavisini (ECT) uygulamasını protesto etti. Amerikalıların çoğu, ECT'nin (beyne gönderilen 460 volta kadar elektriğin geçişinin) 1975 yapımı Biri Guguk Kuşu Yuvasının Üzerinden Uçtu (One Flew Over the Cuckoo's Nest) filminin ardından durduğuna inanırken CCHR, bu yıl APA kongresinde elektroşokla ilgili sunulan 25'ten fazla ders veya makalenin bu tür inançları bir kenara bıraktığını söylüyor. ABD'li elektroşok cihazı üreticileri, APA konferansına katılan birçok psikiyatrik cihaz ve ilaç şirketinden ikisiydi. Protestoda elektroşok "işkence" olarak kınandı ve yasaklanması çağrısında bulunuldu. (...)" (1157)

"İnsan Hakları Grubu, Dünya Sağlık Örgütü ve BM Tarafından Tavsiye Edildiği Gibi RANZCP'nin Tehlikeli Zorlayıcı Psikiyatri Uygulamalarına Son Vermesini Talep Etmek İçin Protesto Yürüyüşü Yaptı
Protesto, akıl sağlığı sektörünün gözlemcisi olan Vatandaş İnsan Hakları Komisyonu (CCHR) tarafından düzenlendi. CCHR, zorlayıcı ve tehlikeli psikiyatrik uygulamaların savunmasız kişiler üzerindeki zararlı etkilerini öne sürerek bunların tamamen yasaklanmasını talep ediyor. RANZCP'nin 'psikiyatrik işkenceyi durdurmasını, elektroşoku yasaklamasını ve tüm zorlayıcı uygulamalara son vermesini' talep eden pankartları taşındı. Canberralılar, Canberra'da 24 Mayıs'a kadar her gün sabah 10'dan akşam 6'ya kadar açık olan CCHR'nin Psikiyatri: Bir Ölüm Endüstrisi Sergisine katılmaya davet edildi. Ücretsiz sergi, İngiltere'deki Bedlam Psikiyatri Hastanesi'ndeki karanlık başlangıcından günümüze kadar psikiyatrinin tarihini açığa çıkarıyor ve hastalara verdiği ağır zararın altını çiziyor. (....)" (1159)

"Antipsikiyatri gösterisi
Bu protesto, Kaliforniya Meclis Üyesi Helen Thompson'ın sponsorluğunda, 1800 sayılı Meclis Yasa Tasarısı'na karşı Kaliforniya Ruh Sağlığı Müşterileri Ağı tarafından düzenlendi. AB1800'ün amacı, istemsiz yatarak tedavi kriterlerini genişletmek ve süresini uzatmak, "toplum destekli ayakta tedavi programlarını" genişletmek (zararlı psikiyatrik ilaçların zorla ayakta tedavi uygulaması), akıl hastalığıyla suçlanan kişileri mevcut koşullar altında sahip olduğumuz az miktardaki korumanın bir kısmından mahrum etmektir. Kaliforniya yasasını yürürlüğe koyacak ve Kaliforniya'daki psikiyatrik baskıyı ve psikiyatrik saldırıyı desteklemek için 350 milyon dolarlık kamu fonu tahsis edecek. (Sacramento, California antipsikiyatri gösterisi - 28 Şubat 2000..) Bu protestocunun tişörtünde şu sözler yer alıyor: "Geçmişi hatırlayamayanlar onu tekrarlamaya mahkumdur." Konuşmacıların birçoğu modern "akıl sağlığı" mevzuatını Alman Nazilerinin zulmüne benzetti.." (....)" (1161)

"Halkın psikiyatriye olan güvensizliği artarken uluslararası insan hakları grubu protestosu
Abur cubur bilimine ve psikiyatriyi oluşturan tehlikeli ilaçlara karşı çıkan yüzlerce protestocu geçen hafta Brighton'da yürüdü. Protesto, Kings Road'daki Metropole Otel'de Kraliyet Psikiyatristler Koleji Yıllık Konferansının açılışıyla aynı zamana denk geldi. Yürüyüş, Victoria Gardens'ta başladı ve sözde 'bozukluklar' olarak etiketlenen gençlerin çok sayıda ölümüyle sonuçlanan tehlikeli psikiyatrik ilaçların kullanımını vurgulamak için otelin önünde sona erdi..  Protesto, psikiyatri gözlemcisi İnsan Hakları Yurttaşlar Komisyonu (CCHR) tarafından düzenlendi. Protestonun ardından otelin karşısındaki sahilde psikiyatri sektörünün gizli gündemlerini ve tehlikelerini açığa çıkaran gezici bir sergi açıldı. “Akıl Sağlığınızı Nasıl Korursunuz ve Korunursunuz” başlıklı sergide, psikiyatri endüstrisi tarafından henüz bilinmeyen, CCHR'nin hastaların sözde tedavi konusunda bilinçli bir seçim yapmasını engellediğini söylediği bilgiler sunuldu. Ayrıca hastalara yalnızca seçici verilerin sunulduğu ve şiddet, saldırganlık ve intihar gibi psikiyatrik tedavilerin etkilerinin örtbas edildiği, hatta gizlendiği ruh sağlığı alanında şeffaflığın bulunmadığı da ortaya çıktı.

CCHR, Ritalin ve Prozac kullanırken kendini asan 10 yaşındaki Harry Hucknall'ın yakın zamanda gerçekleşen intiharına atıfta bulunarak, ebeveynlerin psikiyatrik ilaçlar ve bunların etkileri hakkında tam olarak bilgilendirilmesi durumunda bir dizi gereksiz genç ölümlerinin önlenebileceğini söylüyor. Ebeveynlere, çocuklara ve ergenlere reçete edilen psikiyatrik ilaçların tehlikeleri hakkında bilgi verilmemesi, kamuoyunda psikiyatri mesleğine yönelik güvensizliği artırdı ve bu, mesleğin kendi içindeki sorunlar nedeniyle daha da kötüleşti. Konferans öncesinde RCP Başkanı Dinesh Bhugra, personel sıkıntısı nedeniyle ruh sağlığının krizde olduğunu söyledi. Onun yorumları, NHS bütçesinin en büyük kısmını akıl sağlığına ayırmasına rağmen geldi. Sağlık Bakanlığı rakamlarına göre, ruh sağlığına 2010 yılında 11,2 milyar sterlin gelir sağlandı; bu miktar, kanser veya kalp sorunları gibi diğer alanlara yapılan yatırımın çok üzerinde bir miktardı. Birleşik Krallık'taki CCHR sözcüsü Brian Daniels, 'psikiyatrinin sürekli olarak başarısızlıklarının reklamını yapması ve aynı zamanda daha fazla hükümet fonu almanın ne kadar kötü olduğunu tanıtması gereken tek meslek olduğunu' söylüyor. Başka herhangi bir mesleğin şimdiye kadar yönetimde olacağını söylüyor. Kendisi aynı zamanda çoğu doktorun hastalara insanca davranmayı ve konu tedavi olduğunda onlara seçim hakkı tanımayı sevdiğine de dikkat çekiyor. “Psikiyatride seçenek yoktur. Doktorların, zorla tedavinin günün gündemi olduğu ve kişi buna uymadığı takdirde gardiyan olacağınız bir mesleğe yönelmek istememeleri şaşılacak bir şey değil. Üstelik psikiyatrinin hiçbir bilimsel ya da tıbbi temeli yok ve genç doktorlar da bunun farkına varıyor. ” (1183)

"Polisler Protestoyu Suç sayıyor; Psikiyatristler Bunu Tıbbileştiriyor
 "İnsanlar üzerinde psikiyatriden uzak durmaları yönünde güçlü bir baskı var ve bundan kaçınmanın en kesin yolu kendilerinden bekleneni yapmak ve çenelerini kapalı tutmaktır. Psikiyatrinin gizli ya da dolaylı sosyal kontrol işlevi burada yatıyor." – Leonard Roy Frank

Polis terörüne karşı kitlesel seferberlikler, polisin yerine sosyal hizmet uzmanlarının ve terapistlerin getirilmesi de dahil olmak üzere bir dizi talebi gündeme getirdi. Pandemi kaynaklı sıkıntıların keskin artışı bu talebi destekler gibi görünse de bu bir tuzak.  "Polislerin yerini ruh sağlığı çalışanlarıyla değiştirin!Bu gerçekten iyi niyetli bir ifade, ancak mevcut akıl sağlığı sistemi aynı zamanda beyazların hakim olduğu, şiddet içeren, zorlayıcı ve açıklanamaz bir yapıdır ve beyaz olmayan insanlara orantısız bir şekilde zarar verir." – Morgan M.Page

Bir baskı biçimini diğeriyle değiştirmeye yardımcı olmuyor. Polis gibi 'akıl sağlığı endüstrisi' de kurumsallaşmış ırkçılığa doymuş durumda. Psikiyatrist Jonathan Metzl, Protesto Psikozu: Şizofreni Nasıl Siyah Hastalığı Haline Geldi (2010 "The Protest Psychosis: How Schizophrenia Became a Black Disease") adlı kitabında "ırkın akıl hastalığı tanımına nasıl yazıldığını" ve psikiyatrinin ırkçılığa karşı isyanı nasıl bir "delilik (insanity)" biçimi olarak ele aldığını belgeliyor. Hapishanelerde olduğu gibi psikiyatri kurumlarında da beyaz olmayan insanlar orantısız bir şekilde gözaltına alınıyor. "Ağır akıl hastası" olarak etiketlenen 134.523 ABD gazisinin tıbbi dosyaları üzerinde 2004 yılında yapılan bir araştırma'doktorların Siyah hastaları Beyaz hastalara kıyasla dört kat daha sık "şizofreni" ile etiketlediğini' ortaya çıkardı. Siyah hastalar daha çok şiddet yanlısı olarak tanımlanıyor ve daha yüksek dozda nöroleptik ilaç reçete ediliyordu. Araştırmacılar, Siyah gazilerin Beyaz gazilerden daha hasta veya daha şiddetli olduğuna dair hiçbir kanıt bulamadı. Farkı açıklayan tek faktör 'ırk'tı. "Üniforma ister rozet ve silah olsun, ister beyaz laboratuvar önlüğü ve reçete defteri olsun, baskı baskıdır. Hem cezaevinde hem de psikiyatri hastanelerinde yatış deneyimi yaşayanların çoğu polisi tercih ediyor. Psikiyatrik hayatta kalanlar zorla hastaneye kaldırılmalarını işkence olarak tanımladılar. Birçoğu, tecavüze benzer bir süreç olarak tanımlanan, kişinin içsel varlığını istila eden zihin değiştiren maddelerin zorla enjekte edilmesinden ziyade copla dövülmeyi tercih ediyor." – Noel Hunter (Noel Avcısı)

Psikiyatrik bozukluğu olan bir kişiyi dövmek, baskı mağdurunu 'zihinsel düzeltmeye' ihtiyaç duyan kusurlu bir bireye dönüştürür.. "Psikiyatri kurumları aslında hapishane devletinin bir parçasıdır. İnsanları kontrol altına almakkontrol alanlarını ortadan kaldırmak, gözetim sağlamak, onları topluluklarından izole etmek ve özgürlüklerini sınırlamak için çalışan birçok sistemin parçasıdırlar." – Stefanie Lyn Kaufman-Mthimkhulu

Herkes, sıkıntılı veya sıkıntılı bir kişiyi fiziksel olarak zapt etmesi ve zorla, süresiz olarak hapsedilebileceği ve bu karşılaşmadan sağ kurtulabileceği varsayılarak topluma yeniden katılabileceğine karar verilene kadar zorla uyuşturulabileceği bir yere götürmesi için polisi arayabilir. Birleşik Devletlerde.. 2015 ve 2016 yıllarında polise yapılan silahlı saldırıların dörtte biri akıl hastalığı olan bir kişi tarafından gerçekleştirildi. Maine'de 2000 ile 2011 yılları arasında polis tarafından vurulan kişilerin neredeyse yarısında akıl hastalığı vardı. 2005 ile 2013 yılları arasında San Francisco'da polis tarafından öldürülen insanların neredeyse yüzde 60'ında "olayda rol oynayan bir faktör olan" akıl hastalığı vardı. Psikiyatrik bir 'bozukluk' etiketi taşıyan herkesin ziyaretçi olarak bile ABD'ye girişi reddedilebilir. Otuz sekiz Amerikan eyaleti, sabıka geçmişinin kontrol edilmesi için 'akıl sağlığı' kayıtlarının ulusal sisteme bildirilmesine izin veriyor veya zorunlu kılıyor ve polisin 'akıl hastası' olarak etiketlenen kişileri öldürme olasılığı 16 kat daha fazla.

Sosyal kontrol.. Daha yüksek sosyal statüye sahip olanlar sıklıkla polis ve psikiyatristlerle iyi deneyimler yaşadıklarını bildiriyorlar. Geri kalanımız o kadar şanslı değil. Bireysel 'akıl sağlığı çalışanları', niyetleri ne olursa olsun, adaletsiz bir toplumsal sisteme hizmet etmeye kilitlenmiş durumdalar. "Sosyal hizmet uzmanlarının, tıbbi yardım alan akran çalışanlarının, psikologların ve psikiyatristlerin imdat çağrılarına veya toplumdaki şiddete zihinsel sağlık tedavisi görme merceğinden yanıt vermesini sağlamak, basitçe bir ırkçı, baskıcı rejimi diğeriyle değiştirmektir. Silahla gelip masum insanları fiziksel olarak dövmeyebilirler, ancak daha sonra bir sistem olarak bunun için onlara, gerçekliğinizi psikolojik olarak manipüle etme, sizi sözlerle ve kısıtlamalarla dövme ve sizi uyuşturarak teslim olmanız konusunda ısrar etme yetkisi verilmiştir.." – Noel Avcısı

Çözüm
 'akıl sağlığı çalışanlarını' gerilimi azaltma teknikleri konusunda eğitmek değil. Daha nazik, daha nazik terapistler yardımcı olabilirken, sıkıntılı insanların hatalarının ve kusurlarının tespit edilip 'düzeltilmesi' gerekmez. Gerçek hayattaki problemlere pratik çözümlere ihtiyaç duyarlar. Dairesel mantık.. Bazıları, zorlayıcı psikiyatrik müdahalelerin, normalde yararlı ve gerekli olan bir hizmette gücün kötüye kullanılması olduğunu savunuyor. Aynı şey polis için de söyleniyor. Gerçekte hem psikiyatri hem de polis kontrolü empoze etmek için aynı döngüsel mantığı kullanıyor: Polis, siyahilerin öldürülmesini, memurların güvenliklerinden korktuğu gerekçesiyle haklı çıkarıyor. Bu açıklama, (iddiaya göre) tehlikeli olması gereken, aksi takdirde polisin onları öldürmeyeceği silahsız Siyahların orantısız öldürülmesiyle 'doğrulanıyor'. Psikiyatristler, hastaların kendileri için neyin iyi olduğunu bilmedikleri gerekçesiyle, kişinin iradesi dışında ilaç ve elektrokonvülsif şok kullanılmasını meşrulaştırmaktadır. Bu açıklama mağdurun itirazıyla 'doğrulanıyor' çünkü (iddiaya göre) kendileri için neyin iyi olduğunu bilen hastalar protesto etmiyor. Hukuk sistemi birisini mahkum ettiğinde, bu kişinin masumiyet protestoları inkar olarak değerlendiriliyor. Kişi suçlu olarak damgalanmıştır, dolayısıyla suçlu olması gerekir çünkü sistem sorgulanamaz. Suçlarını itiraf edene kadar serbest bırakılamazlar. Psikiyatristler birisini 'akıl hastası' olarak etiketlediğinde, bu kişinin itirazları inkar olarak değerlendiriliyor. Kişi hasta olarak etiketlendi, dolayısıyla hasta olması gerekiyor çünkü sistem sorgulanamıyor. Hastalıklarını itiraf edene kadar serbest bırakılamazlar. Polislik ve psikiyatri arasına çizgi çekmek giderek zorlaşıyor. 2014 yılına gelindiğinde ABD hapishanelerinde hastanelerdekinden 10 kat daha fazla 'ağır akıl hastası' olarak etiketlenen insan vardı.

Sosyal kriz. . COVİD-19'a verilen beceriksiz müdahale mali, sosyal ve psikolojik sıkıntıyı artırdı. Bu sıkıntıyı 'akıl sağlığı' krizi olarak etiketlemek, bunun büyük bir toplumsal kriz olduğu gerçeğini gizliyor. Milyonlarca insan işini kaybetti, milyonlarcası da güvensiz koşullarda çalışmaya zorlanıyor ve gelecek kaygısı hiç bu kadar yüksek olmamıştı. Bireysel depresyon modelinin hiçbir zaman nüfusun önemli bir yüzdesine hitap etmesi amaçlanmamıştır. Teşhis bu kadar yaygın bir şekilde uygulanıyor gibi göründüğünde, bozulan şey insanlar ya da tüm tıbbi sistem değil, sosyal bağlamdır. Çözüm, bireyleri yeni gerçekliğe uyarlamak için bir 'akıl sağlığı çalışanları' ordusunu harekete geçirmek değil. Çözüm, herkesin yeterli sosyal desteğe sahip olmasını talep etmek için milyonları harekete geçirmektir. Güvenliğin anlamı budur. Bu salgın, polisin ve ordunun bizi güvende tutamayacağını mümkün olan en sert şekilde gösterdi. Bu kurumlar yalnızca Kovid-19'a karşı savunmasız olduklarını kanıtlamakla kalmadı, aynı zamanda askeri 'savunma'ya harcanan büyük meblağlar, bizi savunabilecek halk sağlığı ve sosyal destek kurumlarından çalındı. Saçma sonuç, polisin en son askeri teçhizatı kullanması ve salgınla mücadele eden hemşirelerin korunmak için çöp torbaları kullanmaya zorlanması oldu. Gerçek güvenlik askeri yöntemlerle değil, toplumun tüm üyelerinin ihtiyaçlarını karşılama konusundaki istekliliğiyle sağlanır. Polisin lağvedilmesi talebi, insanları mahrumiyetlerini protesto ettikleri için cezalandırmak yerine, ihtiyaç duyduklarının sağlanması talebidir. Bu devrimci bir taleptir çünkü kapitalizm altında başarılamaz. Çoğunluğun yaşam standardı ancak kapitalist sınıfın zenginliğinin azaltılmasıyla yükseltilebilir. Buna şiddetle karşı çıkıyorlar, bunu karşılayamadıkları için değil. Salgının ilk üç ayında yaklaşık 600 milyarder servetlerini, ülke valilerinin 330 milyon kişiye hizmet sunmaya devam etmek için eyaletlerinin mali yardıma ihtiyaç duyduğunu söylediklerinden çok daha fazla artırdı. Onların serveti, federal hükümetin 150 milyondan fazla Amerikalıya tek seferlik çek olarak ödediği miktarın iki katı kadar arttı. Daha derindeki sorun şudur: Eğer çoğunluğun daha iyisini hak ettiğini düşünmesine izin veriliyorsa, neden taleplerini sınırlasınlar ki? Aklı başında hiçbir dünyada küçük bir elitin insanlığın çoğunluğundan daha fazla zenginliğe sahip olmasına izin verilmez. Kapitalist yönetimi sürdürmek için, muhalefeti suç saymak için polisi, bunu tıbbileştirmek için de psikiyatristleri kullanarak insanların daha iyi bir yaşam beklentilerini sınırlamak gerekiyor. Önceliğimiz polisi ortadan kaldırmak, orduyu dağıtmak, tüm cezaevlerini (psikiyatrik olanlar dahil) dağıtmak ve sosyal desteklere büyük yatırımlar yapmak olmalıdır. Bu ancak kapitalist yönetimin yerine herkese eşit değerde davranan ve herkesin ihtiyaçlarını karşılayan, işçiler tarafından yönetilen bir toplumun getirilmesiyle başarılabilir. Daha azını kabul etmemeliyiz. Bu konu hakkında daha fazla bilgi için bkz. Asi Zihinler: Sınıf Savaşı, Kitlesel Acı ve Acil Sosyalizm İhtiyacı.. " (1158)

** ECT'DEN KURTULANLAR NE DİYOR? (VIDEO SERİSİ)

"Depresyon İçin Şok Terapisi ve Psikiyatrik Tedavi: Chris, ECT Kurtulanı
"Chris'in hikayesi.. "Bana çok agresif tavırları olan ve beni EKT yaptırmaya ikna etmeye çalışan bir psikiyatriste atandım. Biliyorsunuz, şüpheciydim ve 'Hayır, yaptırmak istemiyorum' dedim. Psikiyatrist beni neredeyse tehdit etti. Eğer 'kabul etmezsem, mahkeme kararı alabileceklerini' söyledi. Ailem aslında benim tarafımı tuttu, 'isteklerim dışında bana bunu yapmamaları gerektiğini' söylediler. Temel olarak, tüm doktorlar 'EKT yaptırmam gerektiğini ve bunu reddedecek kadar aklı başında olmadığımı' söylediler, vesayet mahkemesi hakimi onlarla aynı fikirdeydi ve mahkeme kararını verdi ve bana 'zorla EKT uygulanmasına' böyle başladılar. Oldukça işkence görüyordum. Bu tedaviye zorlanıyordum. Bundan hoşlanmadım, bunu istemedim ve doktorlara 'bunun, beni nasıl etkilediği' konusunda dürüst olduğumda ve onlara söylediğimde, bunu 'sadece depresyonumun bir parçası' olarak yorumladılar. Bunu durdurmanın tek yolunun yalan söylemeye başlamak olduğunu fark ettim, bu yüzden de öyle yaptım. Bana yapılan şey gerçekten, açıkçası kötüydü. Bu barbarca bir muamele ve bana yapıldığı gibi insanlara iradeleri dışında yapılmamalıdır." (b); "Chris.. Chris'in hikayesini, İnsan Hakları, Terapi veya İşkence Konusundaki Vatandaş Komisyonu'nun şok edici yeni ruh sağlığı belgeselinde dinleyin: Elektroşok Hakkındaki Gerçek." (a) (1070)

"Şok Terapisi ve Doğum Sonrası Depresyon: Dianna, ECT Kurtulanı
"Dianna'nın hikayesi.. "Ben sadece 24 yaşındaydım ve sizin 'bebek depresyonu (baby blues)' dediğiniz şey dışında hiçbir şeyim yoktu. Çocuk sahibi olduktan sonra hormonlarım tamamen altüst olmuştu. Kocama 'bununla başa çıkmanın en iyi yolunun, beni bir psikiyatriste götürmek olduğu' söylendi. Ve bir sonraki bildiğim şey, beni bir hastaneye yatırdılar ve bana şok (elektroşok) verdiler. Ve 'nerede olduğunuzu veya oraya nasıl geldiğinizibilmeden uyanıyordunuz. Ve beni geri gönderiyorlardı ve bunu tekrar tekrar tekrar tekrar yapmaya devam ediyorlardı. Şok olmak isteseniz de istemeseniz de şok oluyordunuz. Sadece kafanıza çekiçle vurmaya devam etmeleri gerekiyor! Bana 28 şok tedavisi uyguladılar. Ruhumu, zihnimi, zekamı, duygularımı aldılar, elektrik verdiler, kafamın içinden geçirdiler ve ruhuma kelimenin tam anlamıyla tecavüz ettiler.." (b);  "Dianna.. Dianna'nın hikayesini, İnsan Hakları, Terapi mi İşkence mi: Elektroşok Hakkındaki Gerçekler adlı Vatandaş Komisyonu'nun şok edici yeni ruh sağlığı belgeselinde dinleyin." (a) (1071)

"Şok Terapisi ve Hafıza Kaybı: Evelyn, ECT Kurtulanı
 "Evelyn'in hikayesi.. "Shoal Creek'e gelene kadar bir psikiyatriste görünmedim ve kendimi özgürce kaydettikten sonra 72 saat boyunca dışarı çıkamayacağımı bilmiyordum. Odamdan çıkmıyordum, başka insanların yanında olamıyordum, çok korkuyordum ve her seferinde başka bir ECT tedavisine gittiğimde daha da paranoyaklaşıyordum. Günlerce başım patlıyordu. Hiçbir şey yapamıyordum, sadece yatağa düşüp 16 saat falan uyuyordum. Her şeyi yazmam ve sonra nereye yazdığımı hatırlamam gerekiyordu. Ailem bana "Kitabına bak, kitabına bak" diyordu. Bu kitabı her zaman yanımda taşımak zorundaydım. İlk hizmet köpeğimipostayı kontrol etmek için daireden ayrılırsam kaybolacağım için almıştım. Dairenin numarasını hatırlayamıyordum, sadece etrafta dolaşıyordum. Engellilik için başvuruda bulunduğumda ofise gidip bir tür test yaptırmam gerekiyordu. Onlara adımı söyleyemedim, nerede yaşadığımı söyleyemedim, evime nasıl gideceklerini söyleyemedim, başkanı söyleyemedim, hiçbir şey söyleyemedim. Ve ablam bana, ona "Her zaman böyle mi?" diye sorduklarını ve 'hemen hemen' dediğini söyledi.." (b); Evelyn.. Evelyn'in hikayesini, İnsan Hakları, Terapi veya İşkence Konusundaki Vatandaş Komisyonu'nun şok edici yeni bir ruh sağlığı belgeselinde dinleyin: Elektroşok Hakkındaki Gerçek." (a) (1072)

"Şok Terapisi, Hafıza Kaybı ve Depresyon: Kenny, ECT Kurtulanı
"Kenny'nin hikayesi.. "Aynaya her baktığımda kim olduğumu merak etmeye çalışıyorum. Bilirsin, sadece eskiden olduğum kişinin parçalarını bir araya getirmeye çalış. Bir antidepresan kullanmaya başladım ve sonra sadece antipsikotikler, antidepresanlar, anti-anksiyete hapları, uyku ilaçları, uyarıcılar gibi birden fazla ilaç kokteyli aldım ve tedaviye dirençli olduğum ortaya çıktı ve sonra 21 yaşında elektroşok verildi. Altı ay sonra nöro-bilişsel bir testten geçtim ve yaklaşık 50 IQ puanı kaybettim. IQ'm 78 olarak ölçüldü ve bence 75 zihinsel engellilik anlamına geliyor. Bu, başa çıkmam gereken sürekli bir kimlik krizi. Şok tedavisini, işkence olarak görüyorum çünkü bana fiziksel ve zihinsel olarak her şekilde zarar verdi, sürekli devam ediyor. Sanki her gün şoku yeniden yaşıyorum çünkü kim olduğumu bilmiyorum. Güvenli ve etkili olduğunu söylüyorlar ama. . . bilirsin, bence bunun böyle olmadığının canlı kanıtı benim." (b); Kenny.. Kenny'nin hikayesini, İnsan Hakları, Terapi mi İşkence mi: Elektroşok Hakkındaki Gerçekler adlı Vatandaş Komisyonu'nun şok edici yeni ruh sağlığı belgeselinde dinleyin." (a) (1073)

"Şok Terapisi, İntihar ve Hafıza Kaybı: Kevin, ECT Hayatta Kalanı
 "Kevin'in hikayesi.."Okulda sıkılmıştım, evde tacize uğruyordum, sonra doktor bana "Seninle yeni bir tedavi denemek istiyoruz." dedi. "Biz buna ECT diyoruz." dedi. İlk kez ECT aldığımda 17 yaşındaydım. İşte buradayım, bilirsin, 110 kiloluk zayıf bir çocuğum ve eski asker, UFC'ye benzeyen dövüşçüler gibi 'beni yakalayıp bir odaya fırlatıyorlar, iğneyle bıçaklıyorlar, kollarıma deri kelepçeler takıyorlar.' Sonra odamda uyandığımı hatırlıyorum, başım yanıyormuş gibi hissediyordum, şimdiye kadar yaşadığım en kötü baş ağrısıydı. Ve sonra panikliyorum çünkü... Kim olduğumu bilmiyordum. Adımı hatırlamıyordum, hiçbir şey hatırlamıyordum, bir önceki gün ne olduğunu hatırlamıyordum. Hiçbir şey hatırlamıyordum. Geri döndüğümde, evime, mahalleme, hiçbir şeye alışamamıştım. Ve sonraki dört yıl boştu. Ve bıktığım bir noktaya geldi. Bu yüzden Prozac'ımın yarısını aldım ve sadece, bilirsin, ağzıma koydum, kendimi kendi kendime komaya soktum. Bütün gün yatağımda oturup kendimi kestiğimi hatırlıyorum. Kendimi boğmayı, kendimi asmayı, hayatıma son vermenin yollarını düşünmeyi denedim. Başıma plastik bir torba geçirip, battaniyeme sarınıp bekle, bekle, sadece öl artık. Bugün bile hala intihara meyilliyim. Anılarını, hayatını veya buna benzer bir şeyi umursamıyorsan evet, devam et ve yap. Acıyı seviyorsan, bilirsin, baş ağrılarını ve tüm bunları seviyorsan evet, git yap. Biliyorsun, hayatını hatırlamak istiyorsan, arkadaşlarını ve tüm güzel zamanları hatırlamak istiyorsun evet, yapma.." (b); Kevin.. Kevin'in hikayesini, İnsan Hakları, Terapi mi İşkence mi: Elektroşok Hakkındaki Gerçekler adlı Vatandaş Komisyonu'nun şok edici yeni ruh sağlığı belgeselinde dinleyin." (a) (1074)

"Şok Terapisi, Unutkanlık ve Hafıza Kaybı: ECT Kurtulanının Eşi Margaret
"Margaret'in hikayesi.. "Kocam Jose maaş gününe kadar ECT'ye sahipti ve bize bunun 'ne kadar harika bir şey olduğunu ve ailemize ve Jose'ye nasıl yardımcı olacağını' söylediler. Jose 23 kez ECT tedavisi gördü ve ECT tedavileri sırasında iyileşmedi. Aslında ECT'nin ilk haftasından sonra bir ara bir çöküntü yaşadı. ECT bitene kadar tüm hafızasının gittiğini fark etmedik ve en korkunç zamanlardan biri de buydu. Göleti olan kırsal bir alanda yaşıyoruz ve çok sayıda kurbağa ve boğa kurbağası var. Kurbağaların çok fazla gürültü yaptığını duyduk ve Jose 'bu ses ne' dedi ve biz de 'ah sadece kurbağalar' dedik ve o da 'kurbağa ne' dedi. Ailesini tanımıyor, kardeşlerini tanımıyor, evliliğimizi, çocuklarının doğumunu, ailesine bakmayı hiç hatırlamıyor. İşi Kaliforniya eyalet vergi denetçisiydi. Kaliforniya 'vergi yasasının ne olduğunu' hatırlamıyordu, her şey aklından silinmişti, çocukları da öyle. İlk başta kim olduğumuzu bilmiyordu. Tamam, 'ona kim olduğumuzu öğretebiliriz ve onları tekrar sevmeye ikna edebiliriz' diye düşündüm ve bu şekilde olmadı, hepimiz için gerçek bir kalp kırıklığı oldu.." (b); Margaret.. Margaret'in hikayesini, İnsan Hakları, Terapi veya İşkence Konusundaki Vatandaş Komisyonu'nun şok edici yeni ruh sağlığı belgeselinde dinleyin: Elektroşok Hakkındaki Gerçek.." (a) (1075)

**BAŞKA DENEYİMLER..

"Elektrokonvülsif tedavi: 'Hayatımın bir yılını hatırlamıyorum'
Lisa Morrison evlendikten sonra Güney Afrika'dan Kuzey İrlanda'ya taşındı. BBC News NI'a "Çocuklarımı Kuzey İrlanda'da doğurdum, doğum sonrası depresyon geçirdim ve sonra yeme bozukluğum tekrarladı" dedi. "Bu temelde her yıl aylarca yerel bir yatılı ruh sağlığı ünitesinde geçirdiğim bir olaylar zincirini başlattı." Lisa, Southern Health Trust'taki Bluestone ruh sağlığı ünitesinde yedi yıllık bir süre boyunca birkaç elektrokonvülsif terapi (ECT) tedavisi gördü. "Bunun hakkında konuşmak çok zor çünkü bu döneme dair çok az anım var" dedi. "Bir anne olarak gerçekten hatırlamam gereken şeyler hakkında çok büyük boşluklar var ve bunu oldukça üzücü buluyorum.ECT'yi eleştirenler, 'şiddetli hafıza kaybı ve baş ağrısı' gibi yan etkilerden mutsuz olan hastalardan uzun süredir dile getirilen bir dizi anekdot kanıtına işaret ediyor. Ancak, Kraliyet Psikiyatristler Koleji, 'ECT'nin şiddetli depresyon gibi rahatsızlıkları olan hastalara "hayat kurtarıcı tedavi" sunabileceğini' söyledi. Sonraki yıllarda Lisa bir psikiyatriste gitmeye başladı ve şimdi tedavi edilmemiş travmayla başa çıkmak için yardım alıyor. "ECT'den son çare olarak bahsediliyor ancak geriye dönüp baktığımda benim durumumda diğer tüm seçeneklerin tükenip tükenmediğini sorgulamak zorundayım" dedi. "Yatan hasta birimimde iyi tedavi edildiğime inanıyorum ancak çok az anlamlı aktivite var ve yerine getirilebilecek başka şeyler olup olmadığını sorguluyorum ve bu beni kızdırıyor." Southern Health Trust şunları söyledi: "Vakıf bireysel vakalar hakkında yorum yapmıyor. ECT çok etkili bir tedavi seçeneği olmaya devam ediyor ve çok dikkatli bir şekilde değerlendirilmeden reçete edilmiyor." Lisa yalnızca kendi deneyiminden bahsettiğini ve hastaların ECT'den fayda gördüklerini düşündükleri başka vakalar olduğunu kabul etti. 'Bir daha asla ECT ile tedavi edilmek istemediğini' söyledi. BBC News NI ayrıca Kuzey İrlanda'da elektrokonvülsif terapi üzerindeki denetimle ilgili olarak dile getirilen endişeleri de bildirdi. Video gazetecisi: Niall McCracken (...)" (1077)


ECT'den dolayı "beyin hasarı" yaşayan Sarah Price Hancock, ECT öncesi, anı ve sonrası deneyimlerini anlatıyor.. (2015 ile 2024 yıllarında çekmiş olduğu videolarda..)  Pics (1122)

"Elektrokonvülsif Terapiden Dört Yıl Sonra Hayatım: Hafıza kaybı, beyin hasarı ve rehabilitasyon
"ECT doğası gereği çok tartışmalı olduğundan, hem aşırı başarı elde etmiş ve ECT'yi kendileri veya sevdikleri için hayat kurtarıcı olarak gören hem de ECT'nin hayatlarını mahvettiğini düşünen kişiler var. ECT tamamen düzenlenene kadar, bir doktorun en güncel standartları, makineleri veya prosedürleri kullanıp kullanmadığını söylemenin kesin bir yolu yoktur. Bu videonun uygun ruh sağlığı tedavileri arama konusunda caydırıcı olması amaçlanmamıştır. Hem araştırmacıların dikkatini, uygun olmayan koşullar altında ECT geçirenlerin durumuna çekmek hem de insanların tedavi seçenekleri hakkında karar verirken daha fazla bilgi edinmelerini sağlamak amaçlanmıştır. Kısa darbeli bir makinede 100'den fazla İkili ECT tedavisi gördüm. (...)" "EKT Sonrası İnsanlar İçin.. 90'ların sonlarında şizoaffektif bozuklukla kendi yolculuğuna başlayan Sarah, psikiyatrik iyileşme konusunda tutkuludur. Yakın zamanda San Diego Eyalet Üniversitesi'nde Rehabilitasyon Danışmanlığı kadrosuna katıldı. Psikiyatrik iyileşme ve rehabilitasyon konusunda profesyonellere, yardımcı profesyonellere, ailelere ve akranlarına ders vermekten hoşlanıyor. Yaşam deneyimi nedeniyle başkalarının iyileşmeyle ilişkili olasılıkları anlamalarına yardımcı olmak için eşsiz bir fırsat sunuyor.  Bugün sizinle konuşmak için burada olduğum şey, EKT geçirdikten sonra insanların yaşam kalitesini iyileştirmekle ilgili. Ben sertifikalı bir rehabilitasyon danışmanıyım ve EKT'yi yaşadıktan sonra beni gerçekten etkileyen şeylerden biri de benim gibi insanlar için kaynakların eksikliğiydi.


ECT, ruh sağlığı için en tartışmalı ve yanlış anlaşılan tedavilerden biridir. Bu nedenle, bunu geçirenlere nasıl daha iyi destek olabileceğimizi sizinle görüşmek için buradayım. ECT araştırması çok tartışmalıdır çünkü temelde ECT makineleri, prosedürleri, sıklığı, doktorların eğitimi/sertifikası, elektrot yerleşimi veya hatta nöbet süresi için hiçbir düzenleme yoktur. Akran destekli araştırma, sağlayıcı destekli araştırmadan farklı bir resim çizer.  Üçüncü taraf araştırmacılar, 'ECT yan etkilerinin yaşam kalitesini önemli ölçüde azaltabileceği' konusunda hemfikirdir. Bu yüzden, size sormak için buradayım... insanların 'ECT'nin neden olduğu bilişsel eksikliklerini' güçlendirmek için belirli stratejiler kullanarak yaşam kalitelerini iyileştirebilmeleri için telafi edici beceriler öğrenmelerine yardımcı olmalıyız. Bir sorun ortaya çıkıyor çünkü hafızayı değerlendirmek için yapılan rutin nöropsikolojik testler, ECT'nin yan etkileriyle yaşayanların yaşadığı hafıza kaybı türünü bile değerlendirmiyor.

Yani kişisel deneyimim... ya da sanırım... daha önce... 36 ayda 100'den fazla ECT tedavisi gördüm. Doktorlarım buna "ECT bakımı" adını verdi. Ve karşılaştığım eksikliklerden bazılarını size bir fikir vermek için: ECT'den önce, BYU'da onur öğrencisiydim. Aslında, yayınlanmaları için gönderilmeden önce fakülte makalelerini düzenledim. Ve ECT'den sonra, GRE'de kelime dağarcığında en alt üçte birlik dilimde yer aldım. Bu biraz şaşırtıcıydı.  Bugün, ECT'den altı yıl sonra, hayatımın %85'ini hala hatırlayamıyorum ve yalnızca son 3-5 yılda anılar oluşturmaya başlayabildim. Yönetici işlev becerilerim de ciddi şekilde tehlikeye girdi. Zaman Yönetimi, görevleri önceliklendirme, planlama, çoklu görev, "çalışma hafızam" durumları analiz etmek ve sorunları çözmek için öğrendiğim her şeyi uygulama, anladınız işte.  İşe alınabilir olmak için yönetici işleve ihtiyacınız var. Bu olmadan, tamamen işe alınamazsınız. ECT'den sonra, eğitimimi veya iş deneyimimi hatırlayamadım. 'Hafızamın geri geleceğisöylendi, ancak henüz gelmedi. Şöyle düşünebilirsiniz, "100'den fazla Sarah vardı!" Arkadaşım acil servis, travma bakım hemşiresi ve sadece 8 yıl sonra emekli olmaya zorlandı. O da işsiz kalmıştı ve güvenebileceği çok az işi, hayatı veya eğitimi vardı. Şimdi, 8 yıl sonra, resepsiyonist olarak yarı zamanlı çalışıyor.  Ancak eksiklikler bununla bitmiyor. 

Ben üçüncü nesil bir San Diego'luyum. San Diego'ya çok aşina olmalıyım. Ancak, ECT'yi bıraktıktan bir yıl sonra bile eve dönüş yolunu öğrenmek için hala ailemi aramam gerekiyordu. Yemek pişirmek mi? Unut gitsin. Popüler kültür mü? Unut gitsin. Bu yüzden benim için en zor şeylerden biri okumayı sevmemdi ve bir cümle okuduğumda bir sonraki cümleyi okumak için az önce okuduğum satırı hatırlayamıyordum.  ECT'den bir yıl sonra, doktorum 'telefon numaramı hatırlayamamamın nedeninin hızlı aramayı kullanmam olduğunu' söyledi. Ancak otobiyografik hafıza kaybı benim için en zor sorundu. Başkalarıyla olan ilişkilerimi etkiledi. Çünkü düşünürseniz, tüm ilişkileriniz paylaşılan anılara dayanır. Bu yüzden, şans eseri yaklaşık dört yıl önce hayallerimdeki adamla tanıştım. Beyin kanseri atlatmış ve beyninin dörtte biri tamamen sansürlenmiş veya rezeke edilmiş biri. Diğer pek çok insanın sahip olmadığı bir düzeyde bağ kurduk. Ve o benim kayam oldu. Şey... iyileşmek için... bunlar bazı şeyler... en önemli şey, her zaman soru sormaya, kelimeleri vurgulamaya, onları aramaya, tanımlamaya istekli olmak için kendimi yeterince alçakgönüllü kılmam gerektiğiydi.  Amerikan İşaret Dili tercümanlığına geri döndüm ve günlüklerimin çoğunu okudum. Minnettarım ki 30'dan fazla var. Bu yüzden kullandığım yardımcı teknolojilerden bazıları: Kulak tıkaçları, güneş gözlükleri, alarmlı takvimler, zamanlayıcılar, kayıt cihazları, alternatif formatta kitaplar okuma hızımı artırmama yardımcı oluyor, zihin haritalama yazılımları, beyin eğitimi uygulamaları, hafıza bulmacaları, mantık oyunları. . temel olarak araştırma yapma ve benim gibi ECT geçirmiş kişilere yardım etme isteğinizi ateşlemek için buradayım. İsteğiniz için çok teşekkür ederim.." (1076) 2015

"Mavi gökyüzü, dağ N taşıyıcı (Blue Skys' Mount 'N Mover), üst motor nöron disfonksiyonu için bağlar.
AAC (WeGo 10a), klavyem, hareket topum ve telefonum için yeni bir montaj sistemi aldım. İnce motor fonksiyonum gibi spastisitem de alçalıp akıyor. Bu kurulum, en zor günlerimde AAC'ime erişmeyi amaçlıyor. Tekrarlayan travmatik beyin hasarından kaynaklanan beyin sapı hasarı ve nörodejeneratif hastalıklarla ve Elektrokonvülsif terapiden (ECT) kaynaklanan Elektrik Yaralanması şeklinde kronik iyonlaştırıcı olmayan radyasyona maruz kalmayla yaşamak zorlu bir iştir, ancak doğru destekle bu daha da zorlaşır." (1122) 2024

"Kafaya tekrarlayan elektriksel travmaya sekonder laringospazm (ECT)
Bu video, yaklaşık 90 saniye boyunca değişen yoğunluklarda süren bir Laringospazm bölümünü göstermektedir. Konuşmayı durdurdu, nefes almayı bozdu.. Tüm spazmlar gibi başladığı gibi hızla geçebilir, bazen tekrarlayabilir. (20 dakika sonra yaklaşık 33 saniye süren ikinci bir Laringospazm yaşadım, o videoyu bununla birleştirmedim. ) "Laringospazm, hava yolu yapılarının mekanik veya kimyasal tahrişi sonucu trigeminal ve vagus sinirlerinin afferent stimülasyonuna yol açarak larinksin intrinsik addüktör kas sisteminin aktivasyonuna yol açması nedeniyle oluşur. Çocuklar laringospazm açısından yüksek risk altındadır ve tahmini insidansı %1 ila %25 arasındadır." Spazmodik disfoni şeklindeki Laringospazmları inceleyen araştırmacılar, "kranyal sinirlerde segmental demiyelinizasyon ve nadir aksonal dejenerasyonun kanıtlarını" tespit ettiler. "İlgili sinire bağlı olarak farklı belirtilere sahip çeşitli kranyal sinir sendromları" vardır. Elektrokonvülsif tedavi (ECT) alıcılarında (ve diğer elektriksel/elektromanyetik travma türlerinde), Laringospazm muhtemelen trigeminal ve vagus sinirlerindeki demiyelinizasyona sekonder olup, ECT şeklinde doğrudan trigeminokardiyak ve vagal sinirler yoluyla sekiz saniyeye kadar kronik olarak 900mA/504mC/450v/10-70hz darbesinin bir sonucudur. EKT'de trigeminal alan... doğrudan sağ elektrodun altında, d'Elia yerleşiminde bulunur. 900 mA'lik bir akım akışının ve tipik olarak 10 ila 70 Hz'lik bir frekansın trigeminal sinirde büyük bir tahrişe yol açması kesinlikle sürpriz olmayacaktır." Kronik elektrokonvülsif tedavi öyküsü var (116 tedavi). Yoğun elektrik travması sinir fonksiyonunu kalıcı olarak değiştirir. 75 V/cm'ye kadar olan termal olmayan elektrik yaralanmaları miyelin kılıflarının granüler yapısını kaybetmesine neden olur. Daha büyük elektrik alanları sadece miyelin kılıfının parçalanmasına değil, aynı zamanda sinir dokusunun da aşırı şişmesine neden olur. "Hasarlı miyelinli aksonların sayısı uygulanan elektrik akımıyla orantılı olarak artıyor." "4 ms'lik, -500 mV'lik tek bir darbeyle verilen elektrik şoku, Na+ kanal akımlarının yaklaşık %20'sini ve gecikmeli doğrultucu K+ kanal akımlarının %30'unu azaltabilir. Gecikmeli doğrultucu K+ kanallarının kanal iletkenliği de yukarıdaki elektrik şoku nedeniyle önemli ölçüde azaldı. Azalma, hücre tipine bağlı olarak %10 ile %40 arasında değişmektedir." Bu, trigeminal ve vagus sinirlerinin demiyelinizasyonunun uzun vadeli, devam eden, ilerleyici sonuçlarından yalnızca biridir." (1123) 2024

**Antidepresan ve Antipsikotiklerin bilinen /bilinmeyen ciddi yan etkileri..

                                "Antidepresanlar depresyonun, anksiyetenin, panik atakların, düşmanlığın, saldırganlığın, psikozun, şiddetin ve intihar eğiliminin kötüleşmesine neden olabilir. Ayrıca çok sayıda araştırma bunların plasebodan daha etkili olmadığını gösteriyor."  (Antidepressants can cause worsening depression, anxiety, panic attacks, hostility, aggression, pyschosis, violence and suicidality. In addition, numerous studies show them to be no more effective than plasebo.), representative images (1078)

 "Uluslararası ilaç düzenleme kurumlarına göre antidepresanların belgelenmiş yan etkileri arasında intihar davranışı, kalp sorunları, mani, psikoz, düşmanlık, saldırganlık, yoksunluk reaksiyonları, doğum kusurları ve daha fazlası yer alıyor. " (1078)

"Antidepresanların Yan Etkileri
"Antidepresanlar depresyonun, anksiyetenin, panik atakların, düşmanlığın, saldırganlığın, psikozun, şiddetin ve intihar eğiliminin kötüleşmesine neden olabilir. Ayrıca çok sayıda araştırma bunların plasebodan daha etkili olmadığını gösteriyor." (a).. Uluslararası ilaç düzenleme kurumlarına göre antidepresanların belgelenmiş yan etkileri arasında intihar davranışı, kalp sorunları, mani, psikoz, düşmanlık, saldırganlık, yoksunluk reaksiyonları, doğum kusurları ve daha fazlası yer alıyor. Yaygın markalı antidepresanlar arasında Paxil, Prozac, Zoloft, Celexa, Luvox, Wellbutrin, Cymbalta, Effexor, Lexapro, Elavil, Remeron, Strattera ve Sarafem bulunur. ABD'de antidepresan alan kişi sayısına ilişkin IQVia'nın toplam rakamlarını görmek için buraya tıklayın..

Lütfen unutmayın: Hiç kimse doktor kontrolü olmadan psikiyatrik ilaçlardan kurtulmaya çalışmamalıdır.

-İlaç uyarıları/çalışmaları (Drug warnings /studies)..  Antidepresan Uyarıları: 11 ülkeden (Avustralya, Kanada, Danimarka, Almanya, İrlanda, İtalya, Japonya, Yeni Zelanda, Rusya, Birleşik Krallık ve Amerika Birleşik Devletleri) ve Avrupa Birliği'nden antidepresanların zararlı yan etkilere neden olduğuna dair uyarıda bulunan 151 ilaç düzenleme kurumu uyarısı bulunmaktadır. Bunlar arasında aşağıdakiler yer almaktadır (bazı uyarılarda birden fazla yan etkinin belirtildiğini unutmayın; dolayısıyla aşağıdaki liste toplam uyarı sayısına eşit olmayabilir):

"İntihar riski veya intihar davranışına neden olan antidepresanlara ilişkin 37 uyarı.. Kardiyovasküler rahatsızlıklara neden olan antidepresanlarla ilgili 27 uyarı.. Kalp sorunlarına neden olan antidepresanlarla ilgili 25 uyarı.. Serotonin Sendromuna neden olan antidepresanlarla ilgili 20 uyarı.. Tansiyon değişikliğine ya da yüksek ya da düşük tansiyona neden olan antidepresanlarla ilgili 19 uyarı.. Yenidoğan komplikasyonlarına neden olan antidepresanlarla ilgili 19 uyarı.. Doğum kusurlarına neden olan antidepresanlarla ilgili 16 uyarı.. Düşmanlığa veya saldırganlığa neden olan antidepresanlarla ilgili 13 uyarı.. Ajitasyona neden olan antidepresanlarla ilgili 12 uyarı.. Karaciğer sorunlarına neden olan antidepresanlarla ilgili 12 uyarı.. Yoksunluk reaksiyonlarına neden olan antidepresanlarla ilgili 11 uyarı.. Anormal kanamaya neden olan antidepresanlarla ilgili 9 uyarı.. İstemsiz hareketlere neden olan antidepresanlarla ilgili 9 uyarı.. Kendine zarar veren antidepresanlarla ilgili 9 uyarı.. Kan bozukluklarına neden olan antidepresanlarla ilgili 8 uyarı.. Anksiyete yaratan antidepresanlarla ilgili 7 uyarı.. Halüsinasyona neden olan antidepresanlarla ilgili 6 uyarı.. Mani veya psikoza neden olan antidepresanlarla ilgili 6 uyarı.. Nöbet veya kasılmalara neden olan antidepresanlarla ilgili 6 uyarı.. Göz sorunlarına neden olan antidepresanlarla ilgili 5 uyarı.. Alerjik reaksiyonlara neden olan antidepresanlarla ilgili 4 uyarı.. Mide-bağırsak sorunlarına neden olan antidepresanlarla ilgili 4 uyarı.. Etkinliğini azaltan antidepresanlarla ilgili 4 uyarı.. Kas sorunlarına neden olan antidepresanlarla ilgili 4 uyarı.. Cilt rahatsızlıklarına neden olan antidepresanlarla ilgili 4 uyarı.. Anormal davranışlara neden olan antidepresanlarla ilgili 3 uyarı.. Ölüme neden olan veya ölüm riskini artıran antidepresanlara ilişkin 3 uyarı.. Sinir sistemi bozukluklarına neden olan antidepresanlarla ilgili 3 uyarı.. Nöroleptik Malign Sendroma (hayatı tehdit eden nörolojik bozuklukneden olan antidepresanlarla ilgili 3 uyarı.. Antidepresanların cinsel işlev bozukluğuna yol açtığına dair 3 uyarı.. Uyku sorunlarına neden olan antidepresanlarla ilgili 3 uyarı.. Şiddete neden olan antidepresanlara 3 uyarı.. Depresyona neden olan antidepresanlarla ilgili 2 uyarı.. Kalp krizine neden olan antidepresanlarla ilgili 2 uyarı.. Sinirlilik yaratan antidepresanlarla ilgili 2 uyarı.. Düşme riskine neden olan antidepresanlarla ilgili 2 uyarı.. İnmeye neden olan antidepresanlarla ilgili 2 uyarı.. Bebeklerde yoksunluk belirtilerine neden olan antidepresanlarla ilgili 2 uyarı.. Doğum komplikasyonlarına neden olan antidepresanlarla ilgili 1 uyarı.. Komaya neden olan antidepresanlara 1 uyarı.. Diyabete neden olan antidepresanlarla ilgili 1 uyarı.. Cinayet düşüncesine neden olan antidepresanlarla ilgili 1 uyarı.. Gebelik komplikasyonlarına neden olan antidepresanlarla ilgili 1 uyarı.. Erken doğuma neden olan antidepresanlara 1 uyarı.. Kırık riskine neden olan antidepresanlara ilişkin 1 uyarı.. Kilo aldıran antidepresanlara 1 uyarı.."

Antidepresan Çalışmaları: 35 ülkeden (Avustralya, Avusturya, Belçika, Brezilya, Kanada, Çin, Kolombiya, Hırvatistan, Danimarka, Finlandiya, Fransa, Almanya, Macaristan, İzlanda, Hindistan, İran, İrlanda, İsrail, İtalya, Japonya, Kore, Hollanda, Yeni Zelanda, Norveç, Portekiz, Suudi Arabistan, İskoçya, Singapur, İspanya, İsveç, İsviçre, Tayvan, Türkiye, Birleşik Krallık ve Amerika Birleşik Devletleri) antidepresan ilaçların zararlı yan etkilere neden olduğunu göstermektedir. Bunlar arasında aşağıdakiler yer almaktadır (bazı çalışmalarda birden fazla yan etkinin belirtildiğini unutmayın, dolayısıyla aşağıdaki liste toplam çalışma sayısına eşit olmayabilir):

"Yenidoğan komplikasyonlarına neden olan antidepresanlarla ilgili 49 çalışma.. İntihar riski veya girişimine neden olan antidepresanlarla ilgili 27 çalışma.. Kardiyovasküler bozukluklara neden olan antidepresanlarla ilgili 26 çalışma.. Anormal kanamaya neden olan antidepresanlarla ilgili 22 çalışma.. Doğum kusurlarına neden olan antidepresanlarla ilgili 22 çalışma.. Etkinlik eksikliğine neden olan antidepresanlarla ilgili 21 çalışma.. Ölüme veya ölüm riskinin artmasına neden olan antidepresanlarla ilgili 16 çalışma.. Düşme riskine neden olan antidepresanlarla ilgili 16 çalışma.. Antidepresanların kalp sorunlarına yol açtığına dair 15 çalışma.. Kırık riskine neden olan antidepresanlarla ilgili 15 çalışma.. Cinsel işlev bozukluğuna neden olan antidepresanlarla ilgili 15 çalışma.. Gebelik komplikasyonlarına neden olan antidepresanlarla ilgili 13 çalışma.. Gastrointestinal sorunlara neden olan antidepresanlarla ilgili 12 çalışma.. Doğum komplikasyonlarına neden olan antidepresanlarla ilgili 10 çalışma.. İstemsiz hareketlere neden olan antidepresanlarla ilgili 10 çalışma.. Erken doğuma neden olan antidepresanlarla ilgili 10 çalışma.. Sinir sistemi bozukluklarına neden olan antidepresanlarla ilgili 9 çalışma.. İnmeye neden olan antidepresanlarla ilgili 9 çalışma.. Diyabete neden olan antidepresanlarla ilgili 7 çalışma.. Antidepresanların göz sorunlarına yol açtığına dair 7 çalışma.. Kemik kütlesinin azalmasına neden olan antidepresanlarla ilgili 7 çalışma.. Yoksunluk reaksiyonlarına neden olan antidepresanlarla ilgili 7 çalışma.. Kan bozukluklarına neden olan antidepresanlarla ilgili 6 çalışma.. Şiddete neden olan antidepresanlarla ilgili 6 çalışma.. Gelişim bozukluklarına neden olan antidepresanlarla ilgili 5 çalışma.. Düşmanlık veya saldırganlığa neden olan antidepresanlarla ilgili 5 çalışma.. Mani veya psikoza neden olan antidepresanlarla ilgili 5 çalışma.. Üreme sistemi bozukluklarına neden olan antidepresanlarla ilgili 5 çalışma.. Kendine zarar veren antidepresanlarla ilgili 5 çalışma.. Uyku sorunlarına neden olan antidepresanlarla ilgili 5 çalışma.. Kansere neden olan antidepresanlarla ilgili 4 çalışma.. Karaciğer sorunlarına neden olan antidepresanlarla ilgili 4 çalışma.. Cilt rahatsızlıklarına neden olan antidepresanlarla ilgili 4 çalışma.. Kilo alımına neden olan antidepresanlarla ilgili 4 çalışma.. Alerjik reaksiyonlara neden olan antidepresanlarla ilgili 3 çalışma.. Kan basıncı değişikliklerine veya yüksek veya düşük tansiyona neden olan antidepresanlarla ilgili 3 çalışma.. Demansa neden olan antidepresanlarla ilgili 3 çalışma.. Nöbetlere neden olan antidepresanlarla ilgili 3 çalışma.. Depresyona neden olan antidepresanlarla ilgili 2 çalışma.. Kalp krizine neden olan antidepresanlarla ilgili 2 çalışma.. Cinayet veya cinayet düşüncesine neden olan antidepresanlarla ilgili 2 çalışma.. Sürüş bozukluğuna neden olan antidepresanlarla ilgili 2 çalışma.. Bebeklerde yoksunluk semptomlarına neden olan antidepresanlarla ilgili 2 çalışma.. Anormal davranışlara neden olan antidepresanlarla ilgili 1 çalışma.. Ajitasyona neden olan antidepresanlarla ilgili 1 çalışma.. Anksiyete yaratan antidepresanlarla ilgili 1 çalışma.. Halüsinasyonlara neden olan antidepresanlarla ilgili 1 çalışma.. Sinirlilik yaratan antidepresanlarla ilgili 1 çalışma.. Kas sorunlarına neden olan antidepresanlarla ilgili 1 çalışma.. Serotonin Sendromuna neden olan antidepresanlarla ilgili 1 çalışma.."

--FDA'nın en önemli ilaç reaksiyonları (FDA's top drug reactions).. Her Yaş İçin En Önemli Reaksiyonlar: 2004 ve 2012 yılları arasında FDA'nın Olumsuz Olay Raporlama Sistemine (MedWatch) rapor edilen antidepresanlarla bağlantılı 135.587 Olumsuz İlaç Reaksiyonu olmuştur. FDA, tüm ciddi olayların %1'den azının kendisine rapor edildiğini tahmin etmektedir, bu nedenle ortaya çıkan gerçek yan etkilerin sayısı kesinlikle daha yüksektir. "10.707 ilaç yoksunluk sendromu vakası, 10.210 mide bulantısı vakası, 9.508 baş dönmesi vakası, İlacın etkisiz olduğu 9.399 vakası, 8.376 kaygı vakası, 7.774 baş ağrısı vakası, 7.750 uykusuzluk vakası, 7.659 depresyon vakası, 6.814 intihar düşüncesi vakası, 6.134 yorgunluk vakası.. "

--Belgelenmiş yan etkiler (Documented side effects).. Antidepresanların Belgelenmiş Yan Etkileri: "Anormal kanama/morarma, Anormal düşünceler, Çalkalama, Akatizi (şiddetli huzursuzluk), Endişe, Siyah dil, Bulanıklık/görüşte değişiklikler, Koma, Bilinç bulanıklığı, konfüzyon, Ezici göğüs ağrısı, Azalan hafıza/konsantrasyon, Deliryum, Sanrılar, Depresyon, Nefes alma veya yutma güçlüğü, Baş dönmesi/bayılma, Duygusal uyuşma, Aşırı huzursuzluk, Bayılma, Halüsinasyonlar, Kalp krizi, Düşmanlık, Hiperaktivite, Hipomani, Uykusuzluk hastalığı, Letarji, Karaciğer sorunları, Düşük beyaz kan hücresi sayımı, Çılgınlık, Manik reaksiyonlar, Bellek kaybı, Ruh hali, Kas spazmları, Sinirlilik, Nöroleptik Malign Sendrom, Kabuslar, Ekstremitelerde uyuşukluk, Panik ataklar, Paranoya, Psikotik dönemler, Sedasyon, Nöbetler, Şiddetli başağrısı, Şiddetli kas sertliği, Cinsel işlev bozukluğu, Sarsıntı, Karışık yürüyüş, Yavaş/zor konuşma, Felç, İntihar düşünceleri/davranışları, Şiddet içeren davranış, Kilo almak, Cildin/gözlerin sararması.."  ENG: "Abnormal bleeding/bruising, Abnormal thoughts, Agitation, Akathisia (severe restlessness), Anxiety, Black tongue, Blurred/changes in vision, Coma, Confusion, Crushing chest pain, Decreased memory/concentration, Delirium, Delusions, Depression, Difficulty breathing or swallowing, Dizziness/faintness, Emotional numbing, Extreme restlessness, Fainting, Hallucinations, Heart attacks, Hostility, Hyperactivity, Hypomania, Insomnia, Lethargy, Liver problems, Low white blood cell count, Mania, Manic reactions, Memory lapses, Mood swings, Muscle spasms, Nervousness, Neuroleptic Malignant Syndrome, Nightmares, Numbness in extremities, Panic attacks, Paranoia, Psychotic episodes, Sedation, Seizures, Severe headache, Severe muscle stiffness, Sexual dysfunction, Shakiness, Shuffling walk, Slow/difficult speech, Stroke, Suicidal thoughts/behavior, Violent behavior, Weight gain, Yellowing of skin/eyes.." (a)  "Yaygın Yan Etkileri İndir.. Psikiyatrik İlaçlar burada.. BROŞÜR; Yaygın Psikiyatrik İlaçların Yan Etkileri (d) Bu broşür, sahte zihinsel bozukluk teşhisi konan milyonlarca erkek, kadın ve çocuğa reçete edilen ilaçların tehlikeli ve ölümcül yan etkilerini belgeleyen basit bir kılavuzdur.."

*BAZI YORUMLAR;
----------------------------
 "Sahte bir hastalığım yok, ancak tedavi etmek için yapılmadıkları hastalıkları tedavi etmek için yeni anti-psikotikler ortaya çıktığında 10 yılı aşkın bir süredir bana verilen gerçekten korkunç olan yukarıdaki yan etkiler hakkında yorum yapmak istiyorum, ama büyük ilaç firmaları bunu yapacaklarını iddia etti, buna depresyon da dahil, ki ben de iki kutupluydum. O zamanlar çoğu için kobaydım ve yukarıdaki yan etkilerin çoğunu yaşadım, bu konuda yardım edemem ama bu konuda yorum yapamam. Antidepresanların herhangi bir kötü yan etkiye neden olursa hastayı derhal ilaçtan kurtaran ve daha sonra şiddetli Akethsea veya kilo alımı gibi aynı yan etkiye neden olduğu gösterilen benzer bir aracılığa koymayan eğitimli bir psikiyatrist tarafından çok yakından izlenmesi gerektiğine katılıyorum. 10 yıllık korkunç bakımın ardından kişisel deneyimime dayanarak psikiyatri ve ilaçlardan anlayan bir doktor buldum. Bu yaklaşımın hasta ile psikiyatrist arasında GÜVEN oluşturduğuna inanıyorum, "bu doktor bana zarar vermek istemiyor ama gerçekten yardım etmek istiyor" Ayrıca DOKTOR REÇETESİYLE çalışan bir sosyal hizmet uzmanı veya terapistle haftalık, iki haftada bir veya aylık seansların en iyi yaklaşım olduğuna inanıyorum. Sadece harika bir doktorum yoktu, aynı zamanda haftalık toplantılarım da vardı ve kötü bir hafta geçirirsem doktor okuduğunda reçete almak zorunda kalacağım göz önüne alındığında reçetelerden korkmadan açılabileceğimi biliyordum. Doktorum hangilerinin işe yaramadığını biliyordu ve bana tekrar uygulamadı, bunlara benzer ilaçlar da vermedi. Çalışmam gerekti ama iyileştim ve bunca zaman sonra hayatımı kurtaran bu mükemmel doktoru bulmadan önce ailemin tanık olduğu alerjik reaksiyonlardan artık acı çekmediğime şaşırdım. Şanslıydım ve sigortam vardı ama artık iyi bir sigorta olmadan karşılanamaz çünkü Federal kamu bakımına yönelik devlet fonlarını keserek terapistler ve devlet hastaneleri gibi toplum bakım hizmetlerinin kapatılmasına neden oluyor.

Şanslıydım ve hayatta kaldım. Mutluyum, sağlıklıyım, yukarıda bahsedilen kötü yan etkiler olmadan işe yarayan ilaçlar alıyorum ve on yılı aşkın süredir manik veya intihara meyilli bir dönem yaşamadım. Sadece başkalarına yardım etmek istiyorum, bu yüzden yazıyorum. Güvenebileceğim bir doktor buldum. Yeterince araştırılmamış ve TV'de reklamı yapılmamış yeni ilaçları piyasaya süren büyük ilaç şirketlerine güvenmiyorum ki bu korkunç bir şey. Yüksek sesle konuşmamalılar. Yukarıdaki yan etkiler çok yaygındır. Bunlardan çok bende vardı ve gittiğim hastanelerde ve terapi gruplarında tanıştığım başkaları da vardı. Depresyonda olanlarımız bunu hak etmiyor! TELEVİZYON'da ilaç şirketlerinin bu ilaçların nasıl olduğundan bahsettiklerini ve sadece yardım isteyen masum hastalar üzerinde depresyon dahil pek çok akıl hastalığını iyileştireceklerini iddia ettiklerini gördüğümde midem bulanıyor. Bu artık para kazandıran bir iş. Gençlerin hayatını kurtarabilecek gerçek psikiyatrik bakım değil. İntihar gençler ve 20 yaşındakiler arasında ikinci ölüm nedeni olmasına rağmen onlara bu ilaçlar mı veriliyor? Ve çalıştıkları ilan ediliyor mu? Bunlar korkunçtur ve hasta insanlar inanılmaz bir hızla 50 kilo aldıktan sonra bunları almayı bırakırlar. Depresyonu tedavi etmek için yıllardır bilimsel olarak incelenen ilaçlar var. DOKTOR DEĞİLİM AMA ALABİLECEĞİNİZ HERHANGİ BİR GRUP TERAPİSİNİ KESİNLİKLE TAVSİYE EDERİM. Bipolar, depresyon vb. sorunları olan kişiler için toplantılar düzenleyen Kurtuluş Ordusu gibi birçok hayır kurumu var. Bu, doğru bakımla birlikte depresyonu tedavi etmenin en iyi yollarından biridir. Hiç kimse yalnızlığın ve izolasyon depresyonunun neden olduğu korkunç acıyı hissetmek zorunda kalmamalı. Daha sonra korkunç etkilere ve alerjik reaksiyonlara neden olan ilaçlar verilir ve ayrıca tehlikeli tıbbi sorunlar da ortaya çıkar. Yani artık korkusuzca açılmak ve akranlarınız arasında kendinizi yalnız hisseden, umudunu kaybetmiş ve yataktan zar zor kalkabilecek, hatta hayatta kalabilecek kadar çok acı çekenler için var olan en iyi şeylerden biri. Ta ki kendileri gibi olanlarla tanışana kadar. Evet açmak çok zor. Ancak bir grup içinde kişi, başkalarını kendisi gibi görmeye başladıkça umudu da görmeye başlayabilir. Gittikçe daha kötü ilaçlar eğitimli bilim adamları ve doktorlar tarafından değil, ilaç şirketleri tarafından piyasaya sürüldüğü için umut ve destek, yeni yasalar ve acı çekenlere saygı zorunludur." -Nancy Hodgeson,3 yıl önce (b)

 "Her teşhisin DSM adlı bir kitaptan çıktığını biliyor muydunuz? 50'li yıllardaki başlangıcından en güncel 6. baskısına kadar boyutu üç katına çıktı. Kısmen, psikiyatrinin eğitim sisteminde uygulanmasına izin veren yasa tasarısının kabul edilmesi sayesinde. Bu kitap, alanın "önde gelen" psikiyatristlerinden oluşan bir panel tarafından duygu dolu bir şekilde yaratılmıştır. (BU "BOZUKLUKLAR", BU "DOKTORLAR" TARAFINDAN UYGULANIYOR VE SONRA DÜNYAYA/BİZİM BİRİKİMLERİMİZE/HAYATIMIZA ZORLANIYOR. BUNLARIN HEPSİ PANELDEN ELİN KALDIRILMASI İLE YAPILIR. TESADÜF OLARAK, SEÇMENLERİN ÇOĞUNUNUN ÜZERİNDE İSTEDİKLERİ HERHANGİ BİR BOZUKLUĞU TEDAVİ ETTİĞİ İDDİA EDİLEN BAZI İLAÇLARDA STOKLARI VAR. ) Bu, 60'lı yıllarda büyük ilaç firmaları ve FDA'nın doğrudan tüketiciye reklam yapmalarına izin veren bir anlaşmayla mümkün olabiliyor. GERÇEK: DSM'de listelenen tüm bozukluklar hiçbir test yapılmadan ortaya çıkmıştır. Sadece düşündüm. GERÇEK: "Kimyasal Dengesizliği" kanıtlayan veya çürüten gerçek bir test yoktur ve hiçbir zaman da olmamıştır. GERÇEK: Dürüst bir psikiyatrist şunu itiraf edecektir; hiçbir hastayı iyileştiremediler, testle ya da ilaçla da başaramadılar. Sual: Bu "bozukluklar" hiçbirimize fayda vermiyorsa kime fayda sağlıyor? Büyük ilaç sektörü zalim hükümetimizin ana damarıdır. Ah, Psych kelimesinin Soul kelimesinden geldiğini biliyor muydunuz?" -Bobby Blake Ramsey, 6 yıl önce (c)" (1078)

                                         "Antipsikotikler obeziteye, diyabete, felce, kalp sorunlarına, solunum problemlerine, sanrısal düşünceye ve psikoza neden olur. O kadar güçlüler ki beyin küçülmesine neden olabiliyorlar." (Antipsychotics cause obesity, diabetes, stroke, cardiac events, respiratory problems, delusional thinking and psychosis. They are so powerful they can actually cause brain shrinkage.), representative images (1079)

"Antipsikotik İlaçların Yan Etkileri
 "Antipsikotikler obeziteye, diyabete, felce, kalp sorunlarına, solunum problemlerine, sanrısal düşünceye ve psikoza neden olur. O kadar güçlüler ki beyin küçülmesine neden olabiliyorlar." (a)  "Antipsikotik ilaçlar, iyi belgelenmiş diğer yan etkilerin yanı sıra obeziteye, diyabete, felce, kalp sorunlarına, solunum sorunlarına, sanrısal düşünceye ve psikoza neden olur.. Yaygın marka adı olan Antipsikotikler arasında 'Abilify, Clozaril, Geodon, Invega, Risperdal, Seroquel, Zyprexa, Fanapt' bulunur. ABD'de antipsikotik alan kişi sayısına ilişkin IQVia'nın toplam rakamlarını görmek için burayı tıklayın.

Lütfen unutmayın: Hiç kimse doktor kontrolü olmadan psikiyatrik ilaçlardan kurtulmaya çalışmamalıdır.

--İlaç uyarıları/çalışmaları (Drug warnings /studies).. Antipsikotik İlaç Uyarıları: Dokuz ülkeden (Avustralya, Kanada, Danimarka, İrlanda, Japonya, Yeni Zelanda, Güney Afrika, Birleşik Krallık ve Amerika Birleşik Devletleri) ve Avrupa Birliği'nden antipsikotiklerin zararlı yan etkilere neden olduğuna dair uyarıda bulunan 113 ilaç düzenleme kurumu uyarısı bulunmaktadır. Bunlar arasında aşağıdakiler yer almaktadır (bazı uyarılarda birden fazla yan etkinin belirtildiğini unutmayın; dolayısıyla aşağıdaki liste toplam uyarı sayısına eşit olmayabilir):

"Kardiyovasküler bozukluklara neden olan antipsikotiklerle ilgili 40 uyarı.. Ölüme veya ölüm riskinin artmasına neden olan antipsikotiklere ilişkin 25 uyarı.. Kalp sorunlarına neden olan antipsikotiklerle ilgili 22 uyarı.. Alerjik reaksiyonlara neden olan antipsikotiklerle ilgili 11 uyarı.. Gastrointestinal sorunlara neden olan antipsikotiklerle ilgili 11 uyarı.. Kan bozukluklarına neden olan antipsikotiklerle ilgili 10 uyarı.. Cilt rahatsızlıklarına neden olan antipsikotiklerle ilgili 10 uyarı.. İnmeye neden olan antipsikotiklerle ilgili 10 uyarı.. Metabolik bozukluklara neden olan antipsikotiklerle ilgili 9 uyarı.. Sinir sistemi bozukluklarına neden olan antipsikotiklerle ilgili 9 uyarı.. Yenidoğan komplikasyonlarına neden olan antipsikotiklere ilişkin 9 uyarı.. (bebeklerde yoksunluk belirtileri dahil) Kilo aldıran antipsikotiklerle ilgili 9 uyarı.. İstemsiz hareketlere neden olan antipsikotiklerle ilgili 8 uyarı.. Tansiyon değişikliğine ya da yüksek ya da düşük tansiyona neden olan antipsikotiklere ilişkin 6 uyarı.. Kas sorunlarına neden olan antipsikotiklerle ilgili 6 uyarı.. Şişmeye neden olan antipsikotiklerle ilgili 6 uyarı.. Diyabete neden olan antipsikotiklerle ilgili 5 uyarı.. Karaciğer sorunlarına neden olan antipsikotiklerle ilgili 5 uyarı.. Uyku sorunlarına yol açan antipsikotiklerle ilgili 5 uyarı.. Anormal davranışlara neden olan antipsikotiklere ilişkin 4 uyarı.. Nöbet veya kasılmalara neden olan antipsikotiklere ilişkin 4 uyarı.. Cinsel işlev bozukluğuna neden olan antipsikotiklerle ilgili 4 uyarı.. Üreme sistemi bozukluklarına neden olan antipsikotiklerle ilgili 3 uyarı.. Sedasyona neden olan antipsikotiklerle ilgili 3 uyarı.. Anormal kanamaya neden olan antipsikotiklerle ilgili 2 uyarı.. Halüsinasyona neden olan antipsikotiklerle ilgili 2 uyarı.. Nöroleptik Malign Sendroma (hayatı tehdit eden nörolojik bozukluk) neden olan antipsikotiklere ilişkin 2 uyarı.. İntihar riski veya girişimine neden olan antipsikotiklere ilişkin 2 uyarı.. Bağımlılığa neden olan antipsikotiklere ilişkin 1 uyarı.. Ajitasyona neden olan antipsikotiklere ilişkin 1 uyarı.. Doğum kusurlarına neden olan antipsikotiklere ilişkin 1 uyarı.. Bilişsel bozukluğa neden olan antipsikotiklere ilişkin 1 uyarı.. Saldırganlığa neden olan antipsikotiklere ilişkin 1 uyarı.. Maniye neden olan antipsikotiklere ilişkin 1 uyarı.. Zatürreye neden olan antipsikotiklere ilişkin 1 uyarı.. Kırık riskine neden olan antipsikotiklere ilişkin 1 uyarı.. Yoksunluk reaksiyonlarına neden olan antipsikotiklere ilişkin 1 uyarı.."

Antipsikotik İlaç Çalışmaları: Antipsikotiklerin zararlı yan etkilere neden olduğunu gösteren 35 ülkeden 212 çalışma bulunmaktadır (Danimarka, Avustralya, Avusturya, Belçika, Bosna Hersek, Brezilya, Kanada, Çin, Kolombiya, Hırvatistan, Çek Cumhuriyeti, Estonya, Finlandiya, Fransa, Almanya, Hindistan, İrlanda, İsrail, İtalya, Japonya, Malezya, Hollanda, Yeni Zelanda, Norveç, Güney Afrika, Güney Kore, İspanya, İsveç, İsviçre, Tayvan, Tayland, Türkiye, Birleşik Krallık, Amerika Birleşik Devletleri, Vietnam).. Bunlar arasında aşağıdakiler yer almaktadır (bazı çalışmalarda birden fazla yan etkinin belirtildiğini unutmayın, dolayısıyla aşağıdaki liste toplam çalışma sayısına eşit olmayabilir):

"Kardiyovasküler bozukluklara neden olan antipsikotikler üzerine 45 çalışma.. Ölüme veya ölüm riskinin artmasına neden olan antipsikotiklerle ilgili 41 çalışma.. Kalp sorunlarına neden olan antipsikotiklerle ilgili 21 çalışma.. Sinir sistemi bozukluklarına neden olan antipsikotiklerle ilgili 21 çalışma.. Kilo alımına neden olan antipsikotikler üzerine 20 çalışma.. Diyabete neden olan antipsikotiklerle ilgili 17 çalışma.. İstemsiz hareketlere neden olan antipsikotiklerle ilgili 17 çalışma.. Metabolik bozukluklara neden olan antipsikotiklerle ilgili 15 çalışma.. İnmeye neden olan antipsikotiklerle ilgili 11 çalışma.. Beyin küçülmesine veya diğer yapısal beyin değişikliklerine neden olan antipsikotikler üzerine 8 çalışma.. Kırık riskine neden olan antipsikotiklerle ilgili 8 çalışma.. Yenidoğan komplikasyonlarına neden olan antipsikotiklerle ilgili 7 çalışma.. Kalp krizine neden olan antipsikotiklerle ilgili 6 çalışma.. Zatürreye neden olan antipsikotiklerle ilgili 6 çalışma.. Cinsel işlev bozukluğuna neden olan antipsikotiklerle ilgili 5 çalışma.. Kan basıncı değişikliklerine veya yüksek veya düşük tansiyona neden olan antipsikotiklerle ilgili 4 çalışma.. Bilişsel bozukluğa neden olan antipsikotiklerle ilgili 4 çalışma.. Gastrointestinal sorunlara neden olan antipsikotiklerle ilgili 4 çalışma.. Etkinlik eksikliğine neden olan antipsikotiklerle ilgili 4 çalışma.. Kemik kütlesinin azalmasına neden olan antipsikotiklerle ilgili 4 çalışma.. Nöroleptik Malign Sendroma (hayatı tehdit eden bir nörolojik bozukluk) neden olan antipsikotiklerle ilgili 4 çalışma.. Kas sorunlarına neden olan antipsikotiklerle ilgili 3 çalışma.. Parkinson Hastalığına neden olan antipsikotiklerle ilgili 3 çalışma.. Gebelik komplikasyonlarına neden olan antipsikotiklerle ilgili 3 çalışma.. Üreme sistemi bozukluklarına neden olan antipsikotiklerle ilgili 3 çalışma.. Sedasyona neden olan antipsikotiklerle ilgili 3 çalışma.. Anormal davranışlara neden olan antipsikotiklerle ilgili 2 çalışma.. Alerjik reaksiyonlara neden olan antipsikotiklerle ilgili 2 çalışma.. Kan bozukluklarına neden olan antipsikotiklerle ilgili 2 çalışma.. Komaya neden olan antipsikotiklerle ilgili 2 çalışma.. Mani veya psikoza neden olan antipsikotiklerle ilgili 2 çalışma.. Erken doğuma neden olan antipsikotiklerle ilgili 2 çalışma.. Cilt rahatsızlıklarına neden olan antipsikotiklerle ilgili 2 çalışma.. Uyku sorunlarına neden olan antipsikotiklerle ilgili 2 çalışma.. İntihar riskine veya tamamlanmış intihara neden olan antipsikotiklerle ilgili 2 çalışma.. Şişmeye neden olan antipsikotiklerle ilgili 2 çalışma.. Şiddete neden olan antipsikotiklerle ilgili 2 çalışma.. Anormal kanamaya neden olan antipsikotiklerle ilgili 1 çalışma.. Ajitasyona neden olan antipsikotiklerle ilgili 1 çalışma.. Doğum kusurlarına neden olan antipsikotiklerle ilgili 1 çalışma.. Cinayet düşüncesine neden olan antipsikotiklerle ilgili 1 çalışma.. Saldırganlığa neden olan antipsikotiklerle ilgili 1 çalışma.. Bebeklerde yoksunluk belirtilerine neden olan antipsikotiklerle ilgili 1 çalışma.."

-FDA'nın en önemli ilaç reaksiyonları 
(FDA's top drug reactions).. Tüm Yaşlar İçin En Önemli Reaksiyonlar: 2004 ve 2012 yılları arasında FDA'nın Olumsuz Olay Raporlama Sistemine (MedWatch) bildirilen antipsikotiklerle bağlantılı 117.414 Olumsuz İlaç Reaksiyonu olmuştur. FDA, tüm ciddi olayların %1'den azının kendisine rapor edildiğini tahmin etmektedir, bu nedenle ortaya çıkan gerçek yan etkilerin sayısı kesinlikle daha yüksektir. "11.187 diyabet vakası, 7.266 kilo artış vakası, 5.434 ölüm vakası, 5.054 uykusuzluk vakası, 4.386 pankreatit (pankreas iltihabı) vakası , 4.236 tip 2 diyabet vakası, 3.940 uyku hali vakası, 2.876 titreme vakası, 2.862 kaygı vakası, 2.735 halsizlik (rahatsızlık veya rahatsızlık) vakası .. "

--Belgelenmiş yan etkiler (Documented side effects).. Antipsikotiklerin Belgelenmiş Yan Etkileri: "Ajitasyon (/Çalkalama).. Akatizi.. Endişe.. Davranış değişiklikleri.. Doğum kusurları.. Kan hastalıkları.. Bulanık görüş.. Kalp durması.. Karaciğer yetmezliğinden ölüm.. Depresyon.. Diyabet.. Aşırı kilo alımı.. Ölümcül kan pıhtıları.. Kalp aritmisi.. Kalp yetmezliği.. Kalp çarpıntısı.. Kanama.. Düşmanlık.. Hiperglisemi.. Hipoglisemi.. Uykusuzluk hastalığı.. İstemsiz hareketler.. Manik reaksiyon.. Ruh hali değişiklikleri.. Kas spazmları.. Mide bulantısı.. Nöroleptik Malign Sendrom.. Kabuslar.. Pankreatit.. Nöbetler/konvülsiyonlar.. Cinsel işlev bozukluğu.. Yavaş/zor konuşma.. İntihar düşünceleri.. Tardif Diskinezi.. titreme.. Şiddet.. Kilo almak.. Cildin/gözlerin sararması.."  ENG:"Agitation.. Akathisia.. Anxiety.. Behavior changes.. Birth defects.. Blood disorders.. Blurred vision.. Cardiac arrest.. Death from liver failure.. Depression.. Diabetes.. Excessive weight gain.. Fatal blood clots.. Heart arrhythmia.. Heart failure.. Heart palpitation.. Hemorrhage.. Hostility.. Hyperglycemia.. Hypoglycemia.. Insomnia.. Involuntary movements.. Manic reaction.. Mood changes.. Muscle spasms.. Nausea.. Neuroleptic Malignant Syndrome.. Nightmares.. Pancreatitis.. Seizures/convulsions.. Sexual dysfunction.. Slow/difficult speech.. Suicidal thoughts.. Tardive Dyskinesia.. Tremors.. Violence.. Weight gain.. Yellowing of skin/eyes.." "Yaygın Yan Etkileri İndir.. Psikiyatrik İlaçlar burada.. BROŞÜR; Yaygın Psikiyatrik İlaçların Yan Etkileri (b) Bu broşür, sahte zihinsel bozukluk teşhisi konan milyonlarca erkek, kadın ve çocuğa reçete edilen ilaçların tehlikeli ve ölümcül yan etkilerini belgeleyen basit bir kılavuzdur.."

*BAZI YORUMLAR;
----------------------------
"Kocam bipolar hastası ve zanax kullanmaya karar verdi. Fizik koğuşuna gittim. 5 gün sonra bu çılgın nöbetlerle eve geldim. Ona ne yaptıklarına dair hiçbir fikrim yok. Aynı değil. Ona 13 hap ver. Sonra onu farklı bir hastaneye götürdüm ve kedilere mr, eeg e-posta gönderdiler, her şey yolunda gidiyor yani. Şimdi kağıt üzerinde felç yazıyordu. Yani kendisi şeker hastası ve hipoglisemik bir hasta ve hâlâ uzaya bakıyor. Bu o değil. Artık 13 hap kullanmıyor. Hastane doktorluğum bitti. Artık herkeste böyle titreme oluyor ve eski ilaçlara dönüyoruz. Çılgın." -Kimberly Halupka DeNude,7 yıl önce (c)

 ""DİKKAT - Anti-Psikotikleri ve benzodiazapenleri derhal durdurun - Benzodan indirilmesi gerekiyor. Çok yıpratıcı. . Sağlık sigortası (Medicare) bir merkezde on gün boyunca ödeme yapacak. Görünüşe göre bugün tüm doktorlar aşırı ilaç kullanıyor, hepsi değil, artık yeni bir doktorum var. Son doktorum. neredeyse beni öldürüyordu. Belki de doktorun sessiz protestosu falandır. Ama inan bana. bazı insanları kandırıyorlar. İlaç üreticisinin web sitesinde "ATIVAN" benzo için ciddi sorunlar nedeniyle üç haftadan uzun süre alınmaması gerektiği yazıyor. Sorunların listesi sonsuzdur. Ancak bazıları kötü bir yaz geçiren milyonlarca akıl hastası bu ilacı uzun süredir kullanıyor. Yıllarca çoğu. Onların hayatlarının nasıl gittiğini merak ediyorum. Muhtemelen iyi olmadığına dair içimde bir his var. Neyse, barış!" -Everett L. Lee,6 yıl önce (yorum cevabı)

 "Mirgriane ile acil servise gittim. Genellikle bana migren için kullanılan imitrex verilir. Bunun yerine bana proklorperazin verildi ve taburcu evraklarımda bunun mide bulantısı ve kusma için kullanıldığı belirtiliyor. Bu şutu çektiğim an. Metalik tadı tattım ve hemen kendimi iyi hissetmeyi bıraktım. Doktora söyledim ve o da bana verilenin Benadryl olabileceğini söyledi. Ayrıca toridol. Neredeyse 48 saat sonra, evraklarımı okuyabilecek kadar odaklanabildim ve yan etkiler hakkında daha fazla bilgi edinmek için internete girebildim, o zaman bu ilacın yalnızca antipsikotikler için kullanıldığını ve bunun migren için markasız bir ilaç olduğunu keşfettim. Acil servisle temasa geçtiğimde bana neden normal imitrex aşısı yaptırmadığımı ve yerine antipsikotik iğne aldığımı söyleyemediler. Üstelik taburcu evraklarım neden antipsikotik kullandığımı göstermiyordu? Kendimi kötü bir yolculuğa çıkmış gibi hissediyorum. Sinirlenmeden ve her eylemi tamamlamanın imkânsız olduğunu hissetmeden, doğru düşünemiyorum veya bir şeyi birkaç dakikadan fazla yapamıyorum. Uyumaya çalışıyorum ama her uyandığımda hala çok sersem oluyorum ve doğru düzgün düşünemiyorum bile. Acil servisle temasa geçtim ve bana bu ilaçtan kurtulmamı ve yan etkilerinden kurtulmamı sağlayacak bir şey verilebilmesi için buraya gelmem veya birincil doktorumla görüşmem söylendi. Doktoruma gitmeden önce huzursuz bir gece daha deneyeceğim. Buradan nereye gidebileceğime dair herhangi bir bilgi harika olurdu. FDA bu ilacı migren için piyasaya sürmedi, öyleyse neden şu anda bunun için kullanılıyor ve bana ne verildiği konusunda neden bilgi verilmedi?" -Shelly Lynn,7 yıl önce" (d)

"Uyumama yardımcı olması için bana Olanzapin verildi. Doktorumun bana bu ilacı reçete ederken büyük ölçüde ihmalkar olduğunu hissediyorum. Ailemde bu ilacı almamı engelleyecek bir Diyabet geçmişim var. Diyabet geçmişinin yanı sıra, bu ilacın potansiyel yan etkilerinin iyi uyumamaktan daha kötü olduğunu düşünüyorum. 3 ay boyunca kullandım, nedenini bilmeyen bir zombi gibi hissettim, sonra Olanzipin hakkında araştırma yaptım ve kötü yan etkilerin çoğundan muzdarip olduğumu fark ettim. Soğuk hindiyi durdurmaya çalıştım ama zayıflatıcı yoksunluk semptomları yaşadım. Kaygı başa çıkamayacağım kadar fazlaydı, bu yüzden kendimi uzaklaştırmaya karar verdim. Haftaya başladığımdan beri 6 hafta oldu ve yaklaşık 1 hafta tamamen kapalı. İlk ay cehennem gibiydi, uyuyamadım, yemek yiyemedim, çalışamadım. Kendimi berbat hissederek televizyonun önündeki sandalyeye oturdum. Son iki haftada işler biraz daha iyiye gitti. Birkaç saat uyuyorum, biraz yemek yiyorum ve aslında haftanın birkaç günü birkaç saat çalışıyorum. Bir süre intihara meyilliydim, hâlâ öyleyim ama daha az. Bu ilacı kullanmayı düşünüyorsanız çok dikkatli olun, benim için yıkıcıydı. Unutmayın bu, beyin kimyanızı değiştiren bir ilaçtır, ağır şizofreni hastalarında kullanılır." -Joe Cohen,7 yıl önce" (e)

"Respiridal'in enjekte edilebilir versiyonu nedeniyle tamamen aynı durumdayım ve bunu okumak çok korkutucu. Bu çileyle başa çıkmam için bana herhangi bir tavsiyeniz var mı?" -Philip James Kenakin,7 yıl önce (yorum cevabı)

"Philip Kenakin Benim açımdan Olanzipine'nin faydaları, olumsuzluklarına göre çok daha ağır basıyordu. Durumunuzu bilmiyorum o yüzden kişisel olarak sizin hakkınızda yorum yapamayacağım. Sadece ilacın beni gerçekten berbat ve intihara meyilli hissettirdiğini biliyorum, hayatıma son vermek için planlar yapıyordum. Birkaç aydır ara verdim ve çoğunlukla normale döndüm. Depresyondayım ve hala iyi uyuyamıyorum. Geçmişte farklı ilaçlarla gerçekten zor zamanlar geçirdim. Ağrı kesiciler, Benzo ve Olanzapin. Tek tavsiyem herhangi bir ilacı almadan önce araştırmanızdır. Kesinlikle gerekmedikçe uzun süre narkotik hap almaktan kaçının. Güçlü ilaçlar beyninizi kısa sürede değiştirebilir. Alışkanlık yapıcı olduğu düşünülmese bile, yine de bırakmak zordur ve ağrılı yoksunluk belirtileri gösterirler." -Joe Cohen,7 yıl önce (yorum cevabı)

"Bu kardeşimin başına geldi; çekilme sırasında nöbet geçirdi. Uyumakta zorluk çekiyorsan Valerian'ı al. Ayrıca amino asitler için her gün ördek yumurtası yemeye başlayın ve Magnezyum/Kalsiyum için her gün 2 litre Evian suyu için. MyKind vitamin takviyeleri alın (günde bir kez değil, Erkekler için normal multivitamin ve önerildiği gibi günde 2 yerine günde bir tane alın, aksi takdirde bazı B vitaminlerinden çok fazla almış olursunuz, bu da aslında kanserojen olabilir). Ayrıca vitamin takviyesinde yeterli çinko bulunmadığından ve istiridye yemediğiniz sürece yeterli çinkoyu diyetle almak çok zor olduğundan Çinko karnosin alın! Bu rejime sadık kalırsanız kendinizi çok daha çabuk iyi hissedeceksiniz ve bu, ruh halinizi ve uyku kalitenizi sabit tutacaktır." -Elizabeth Lydia Maiden, 3 yıl önce (yorum cevabı)

"Kızım neredeyse bir yıldır bu ilaçları kullanıyordu, bu korkutucu, ben bilmeden hala kullanıyor, Tanrım, ne kadar üzücü." -Cynthia J Brown,7 yıl önce" (f)

"Benzodiazapenlerle sorunum vardı. Oldukça iğrençler. Şimdi iyiyim. Yeni doktor ve %75 daha az ilaç. - Neyse, yatmadan önce küçük bir tablet seroquel alıyorum. Aslında olumsuz etkisi olmayan ilk ilaçtır. Bunu ancak şu şekilde açıklayabilirim. beni rahatlattığını düşünüyorum. Ama sakinleştirici gibi değil. biraz uzun vadeli gibi. Sevgiliniz sıkıntı belirtileri gösteriyorsa veya normal davranışlarında radikal değişiklikler gösteriyorsa ilacı bırakın; Hangisi olduğunu bilemiyorum, doktoru arayın; Uzun zaman önce xanax kullanıyordum; Bir müşterinin evinde banyo tadilatı için tahmin yapıyordum. Ve kamyonuma gitmek zorunda kaldım çünkü ağlama krizi geçirdim. Almayı bıraktım. her neyse, kural şu ​​ki, sonunda sizin için neyin işe yarayacağını siz seçersiniz. Yine de zaman alır. Kötü haber bu. Bir Dr'a sadık kalın. Bunlar çok kısa sağlık kontrolü uygulamalarıdır. Ancak 5 yıldan fazla bir süre sonra bir ilişki gelişir. Hindistan'dan Dr. Tohkie'nin kafasına büyük bir şey taktığını hatırlıyorum ve her şey haahaa, her neyse, herif bana gerçekten 5 yıl boyunca cevap bile vermedi, sonra bir başvuruda. Garipti, enerjiyi hissedebiliyordunuz, sonunda bana hitap etti ve ben onu uzun süredir hasta olduğuma ikna etmiştim. Gerçekten güzel günlerdi." -Everett L. Lee,6 yıl önce (yorum cevabı)

"Mide virüsü nedeniyle neredeyse bir ay önce 600 mg lityum ve 2 mg risperizon ilaçlarımı kestim, bir hafta daha geçti ve ağrım hala sadece ağrımakla kalmıyor, şiddetleniyordu. Sonra iş yerinde geç diskenise fark edilmeden beni her yere vurdu, sadece 2 gün önce dudaklarımı yalamayı ve ağzımı hareket ettirmeyi bıraktım, işte o zaman geri çekildiğimi fark ettim. İlaçlardan dolayı semptomlarım şiddetliydi, yardım almak için akıl hastanesine gittim, gerçekten delirdiğimi hissettim, bana yardım etmeyi reddettiler çünkü İntihara ya da cinayete meyilli değildim ve bunun bir ayakta hasta durumu olduğunu söyledim, ona ne kadar korkunç hissettiğimi ifade etmeme rağmen zaten kliniğime gitmiştim. Benim için yaptığı tek şey bana 25 mg lamictil vermekti, bunun oluşması bir ay sürecek, bana yardımcı olmuyor ve uyuyamamamı da ekledi, gecede belki 4 saat geçiriyorum, aşırı depresyondayım, çevremdeki insanlara kötü davranmaya başladım. Çok fazla öfkem var, sonunda geri çekilmenin hafifleyeceğini umuyorum, hayatımda hiç bu kadar hasta olmamıştım, sakatlayıcıydı, önümüzdeki hafta kliniğime geri döneceğim ve benim için bir şeyler yapmalarını talep edeceğim, kesinlikle düzgün bir şekilde ilaç verilmedi. Kullandığım o 2 ilaç zehirden başka bir şey değil, onları almadan önce araştırmam gerekirdi ki şimdi de vücuduma bir şey koymadan önce bunu her zaman yapacağım." -Cynthia Flint,7 yıl önce" (g)

"kız kardeşim 24 yaşında, kız kardeşim nöbet geçiriyor ve nöbeti için depakote 500 er ilaç kullanıyordu ve onun için de risperdal 1 mg kullanıyoruz ve bunun yanında 24 saat uyuyabiliyor, onu sadece yemek için uyandırıyoruz ve o tekrar uyu... ona sadece ruh hali iyi değilse risperdal veriyoruz,,,, risperdal olmasa bile ruh halini iyi hale getirmek için ne yapmalıyım, ????? Bana yardım edin lütfen." -Johanna Tambagan Macaaras Horvejkul,7 yıl önce" (h)

"Her 4-6 ayda bir dozu %10 azaltarak risperodolü bırakın. O zaman onu da Depakote'den ayırmayı dene. Bu kadar yavaş bir şekilde sütten kesilse bile yoksunluk semptomları yaşayacaktır, sadece paniğe kapılmayın, her doz azaltımından 2-3 ay sonra bunlar düzelir. Geri çekilmenin ilerleyen aşamalarında uyku sorunu yaşamaya başlarsa, İYİ KALİTELİ Valerian kullanın. Nöbetleri için ketojenik diyete bakın. (bağlantı) Hakkında Bilmeniz Gereken Her Şey. . . Yani nöbetleri kendiliğinden başlamışsa ve herhangi bir ilaç veya ilaç alması veya bırakmasının bir sonucu değilse. Diyetin yapılmasını biraz daha kolaylaştıran ketokal adında bir içecek var - ama dürüst olmak gerekirse, mykind organik vitamin takviyesini kullanarak kendi versiyonunuzu yapmayı deneyeceğim; (günde bir kez versiyonu değil - normal kadın vitamini alın, ancak günde 2 yerine günde bir tane almasını sağlayın, yoksa çok fazla niasin alacaktır) Ketojenik içeceğinin temeli olarak soğuk preslenmiş keten tohumu ve kolza tohumu yağı karışımı kullanın - çünkü ketokal kullanımı iyi olmayan ve omega 6/9 açısından fazla ağır olan rafine bitkisel yağlar; ayrıca içeceklerinde vücut için biyoyararlılığı olmayan mısır şurubu ve insan yapımı vitaminler kullanıyorlar. Uzun vadede ketokal sağlıklı bir seçenek değildir. Sadece kız kardeşinize yağ/karbonhidrat/protein oranı 3:1 olan bir içecek hazırladığınızdan emin olun, o zaman nöbetler duracak ve ruh hali doğal olarak dengelenecektir. Mykind vitaminleri yeterli miktarda magnezyum/kalsiyum/çinko içermiyor. Bu nedenle, magnezyum/kalsiyum için günde 1,5/2 litre EVIAN maden suyu içmesini sağlayın ve çinko karnosin takviyesi alın. Magnezyum takviyesi için Evian'ı içmek çok önemlidir, çünkü Magnezyum beyinde GABA yapmak için gereklidir. düşük seviyeleri nöbetlere neden olabilir. Ayrıca amino asit takviyesi için her gün ördek yumurtası aldığından emin olun ve bunu keto diyetine dahil edin. (bağlantı) İyi şanslar!" -Elizabeth Lydia Maiden,6 yıl önce (yorum cevabı)

"Seksenli yılların başlarından beri benzodiazepinlerin ve diğer psikiyatrik ilaçların ciddi yan etkilerine maruz kaldığım tıbbi kayıtlarımda iyice belgelenmiştir. 1995 yılında üst solunum yolu enfeksiyonu için reçeteli ilaçları ve yorgunluk için Prozac'ı alırken başka bir olumsuz psikotik reaksiyon yaşadığımda bana Fibromiyalji ve Kronik Yorgunluk Sendromu yerine yanlış bipolar bozukluk tanısı konuldu. Depresyonda olduğumu inkar ettikten sonra psikiyatrist bana "Depresyonda olabilirsin ve bunu bilmiyor olabilirsin" dedi ve ona inandım. Bu yanlış: Bipolar bozukluk kriterlerini karşıladığım gibi, majör depresyon kriterlerini de karşılamadım. Bu antipsikotik ilaçların nörotoksisitesi nedeniyle psikoz "gelişen" hastaların yüzde biri arasında yer alıyorum çünkü aynı zamanda birden fazla kimyasal hassasiyetim var. İlaca bağlı psikoz doktorlar arasında iyi bilinmekte ve anlaşılmaktadır, ancak psikiyatristler bu gerçeği göz ardı etme eğilimindedir. İlaç tedavisinin psikiyatri tarafından sürdürülmesi, ilk elden deneyimlediğim gibi, onarılamaz beyin hasarlarına ve fiziksel sakatlıklara neden olabilir. Judging Judi adlı kitabım, 1995-1998 yılları arasında psikiyatristlerin elinde başıma gelen ihmalkarlığın bana zarar vermesiyle ilgili kişisel deneyimimin bir anlatımıdır. Üç ay önce, neredeyse yirmi yıl boyunca ilaçtan kurtulduktan sonra, bana zorla 10 mg Zyprexa enjekte edilmesiyle ilgili başka bir olumsuz deneyim yaşadım. Alerjim keşfedilene kadar o tehlikeli ilacı uyguladıktan sonra hala yan etkilerden tam olarak kurtulamadım. . O kimyasala alerjim olduğu bilgisi. Tıbbi kayıtlarıma iyi bir şekilde kaydedildi. Bu "ilaç uyarısı", Fredericton'daki Chalmers Hastanesi'nin acil servisine yaptığım ziyaret sırasında ruh halimi değerlendirmek üzere çağrılan psikiyatrist tarafından göz ardı edildi; Beni iki yıldır görmeyen kızımdan sağlık kontrolü talebinde bulunan polis ve akıl sağlığı kriz ekibi tarafından yakalandıktan sonra. Onlara bipolar olduğumu, manik olduğumu ve ilaçlarımı bıraktığımı söylemişti ki bu doğru değildi. ( Sıcak küvetimden sinüslerimin ve ciğerlerimin yanmasına neden olan aşırı brom gazına maruz kalmıştım. Evde kendime bakıyordum ve o kazanın ardından iyileşiyordum. Komşum Keith, takım ekibi gelmeden önce evimden yeni ayrılmıştı. Keith ve ben bu yakalanmadan kısa bir süre önce yan tarafta yaşayan annesini ziyaret etmiştik. ) Silahlı iki polis ve iki ruh sağlığı çalışanı tarafından gözaltına alındım ve üç saatten fazla tutuklu kaldım. Psikiyatrist gece yarısı civarında beni muayene etmek için geldiğinde ve almak zorunda kaldığım iki hap tedavisini emrettiğinde taş kesilmiştim, travma geçirmiştim, aşırı yorgundum ve şoktaydım. O hapların benim için çok tehlikeli olduğunun tamamen farkındaydım ama eğer onları almasaydım, bastırılıp enjekte edilecektim, bu da daha kötü olacaktı. Tıbbi kayıtlarıma göre, bana iki zorunlu enjeksiyon daha yapıldı; personel alerjimin ve gerçek tıbbi sorunlarımın farkına varmadan önce bunları hatırlamıyorum. Bu saldırıya ve darplara boyun eğmediğim için ne mutlu, ne şanslıyım." -Judging Judi,10 yıl önce" (i)

"Kiddo, Öncelikle, bir kitap yazarsanız bu topluluğa BÜYÜK bir katkı olur. Sen de benim gibi hatırlıyorsun. Her ayrıntıyı hatırlıyorum. Ve bu, ortak noktamız. İşte kötü haber geliyor. Ben bipolarım. Araştırmanızı yaparsanız zihinsel bozukluğa bakış açınızı değiştireceksiniz. Robin-willims iyi bir örnek. Mork ve Mindy mi? Adam bana onun kesinlikle bir uzaylı olabileceğini düşündürdü. İnsanlık dışı, en enerjik ve kesinlikle çok komik. Bi-polar bireylerin, ciddi olmasa da, sahip olduğu bir özellik. Onlar MÜKEMMEL, Enerjileri normal olan hiç kimseyle karşılaştırılamaz ? ? ? Robin Williams'ı alacağım. Kötü bitti, evet biliyorum. Ama hepimizin sonu kötü değil mi? Bir insanı en kötü haliyle değil, en iyi haliyle yargılayın. Evet, psikiyatristim gerçekten benimle işi berbat etti. Uzun lafın kısası, Kafama silah dayayıp "10 tablet 2mg al Ativan, yoksa seni başından vururum" dersen. . . . $$$$$ DİNLE $$$$$,, ,,,,,,, Kafaya bir "MERMİ" çok daha az acı verecek. -- (cevap yazın), barış.." -Everett L. Lee,6 yıl önce (yorum cevabı).. (...)" (1079)

**Reçeteli ilaçların önde gelen ölüm nedeni (ve/veya diğer olumsuz sebeplerin) olması, beyaz önlüklü doktorların "baş katil" / "lisanslı katil" olmasına sebep olur mu?

"Doktorlar Baş Katil Olarak Adlandırılmaya Nasıl Tepki Verdi?
Amerika Birleşik Devletleri'nde üçüncü önde gelen ölüm nedeni olarak anılmaya tıp camiasının tepkisi ne oldu? Üçüncü önde gelen ölüm nedeni? Bu videonun "öncesini" izlediğinizden emin olun: Önlemek Neden Tonlarca Tedaviye Değerdir? Tıbbi teşhis bile zararlı olabilir. Videoma bakın CT Taraması Radyasyonundan Kaynaklanan Kanser Riski Tıp eğitiminde geçirdiğim zamanı merak edenler için, bir tür anı kitabı olan Kalp Yetmezliği: Üçüncü Yıl Tıp Öğrencisinin Günlüğü'nü okuyabilirsiniz. Ancak yaşam tarzı tıbbı alanının ortaya çıkmasıyla birlikte bunlar da değişiyor: (....)" (808)

"Hekimlerin Şifacıdan Öldürücüye Dönüşümü: Psikiyatrinin Rolü
Soyut.. Bu bölümde, psikiyatrinin, "uygunsuz" olduğu düşünülen milyonlarca kişinin etiketlenmesi, zulme uğraması ve sonunda kitlesel öldürülmesine doğrudan ve sistematik katılımı incelenecektir. Holokost sırasında etiğin yürürlükten kaldırılmasından tüm tıp mesleği sorumlu tutulabilir ve sorumlu tutulabilirken, özellikle psikiyatristlerin rolü, klinik tanıları bir bireyin değeriyle birleştirme yetenekleri nedeniyle araştırılmalıdır. Öjeni teorisi, psikiyatrinin "yaşamaya değmeyen yaşamın" "merhametle öldürülmesi" için bilimsel gerekçeler ve pratik mekanizmalar sağlamasına olanak sağladı. Psikiyatristlerin liderliği ve uzmanlığı, tıp ve politikanın güçlü bir birleşiminin yolunu açtı ve sonuçta bilimsel ve toplumsal ilerleme kisvesi altında milyonlarca kişinin toplu katledilmesine yol açtı. Giriş. . Johann Weyer, melankolik kişileri şeytani bir şekilde ele geçirilmemiş, akıl hastası olarak yeniden tanımlayarak akıl hastalıkları konusunda uzmanlaşan ilk doktordu. (Cavanaugh 2015) (....)

Paradigma Değişimleri. . Tarihsel olarak Almanya'da iki tıbbi bakım geleneği vardı: bireysel temelli ve kamu sağlığı bakımı. Birinci Dünya Savaşı'ndan sonraki ekonomik baskılar, hastalıkların erken tespiti, acının hafifletilmesi, koruyucu bakım ve iş sağlığına vurgu yapan daha önceki sağlık hizmetleri faydaları ve öncelikleri üzerinde olumsuz bir etki yarattı. Savaş sonrası finansal stres etkenleri ve ardından hastaların öjenik olarak sınıflandırılması, devlet destekli sağlık hizmetlerini almaya "değersiz" görülen kişileri belirleyen bir sistem yarattı. Ahlaki önceliklerin, Esculapian, hasta merkezli çıkarları vurgulayanlardan toplumun sağlığına öncelik verenlere doğru tersine çevrilmesi, tıp mesleğinin hastalarına karşı yükümlülüklerini yeniden tanımladı. (Reich 2001) (....).. 

İnsanlıktan Çıkarma ve Aşağılama. . Neden bu kadar çok doktor hastalarının öldürülmesine isteyerek katıldı? Kendini şifaya adamış olanlar, nasıl Hipokrat Yemini'ni (Proctor 1992, 17) bırakıp, katillere dönüşebilirler? Neden kökleşmiş toplumsal ideolojinin suç ortağı oldular? Akademisyenler bize etik eğitiminin tıp müfredatlarının gerekli bir bileşeni olduğunu hatırlattığından, bu soruları yanıtlamak özellikle zorlaşıyor. (Bruns ve Chelouche 2017)  (....).. Psikiyatri Zaman Çizelgesi -Kraepelin'den Rüdin'e On dokuzuncu yüzyılın sonlarında ortaya çıkan öjeni, "zamanın önde gelen, en ileri bilimi olarak kabul ediliyordu". (Grodin ve diğerleri 2018, 54) Amerika Birleşik Devletleri'ndekiler de dahil olmak üzere bilim adamları ve politikacılar, kalıtsal olarak zayıf olarak tanımlananların yaygınlığını azaltacak mekanizmaları uygulamak için birlikte çalıştılar. (Grodin ve diğerleri 2018) Lifton, kimliği bilinmeyen bir doktorun şu iddiasını aktarıyor: "Gerçek biyolojik misyonerler olarak hizmet etmek için gerekli teorik bilgi ve doğrudan insan deneyimi kombinasyonuna yalnızca doktorlar sahiptir. " (Lifton 2000, 31) Alman Psikiyatrik Araştırma Enstitüsü'nün kurucusu Emil Kraepelin, hastalıklardaki kalıtsal faktörlerin araştırılmasında uzmanlaştı. (Roder ve diğerleri 1994) Genetikçiler, toplumun şefkatinin doğal seçilimi önleyeceğinden, dolayısıyla patolojik özelliklerin gelişmesine olanak sağlayacağından endişe ediyorlardı. (Lifton 2000; JAMA 1933a) Kraepelin'in özel araştırma ilgi alanlarından biri şizofreniydi ve bu konudaki çalışmasına hâlâ Teşhis ve İstatistik El Kitabı'nda (DSM) atıfta bulunuluyor. (Roder ve diğerleri 1994) Psikiyatristler bu el kitabını kullanarakzorla kısırlaştırmanın kriterlerinden biri haline gelen şizofrenik özellikler sergileyen bireylerin belirlenmesinde etkili oldular. (Strous 2007)  (....)

Sterilizasyon Yeterli Değildi (....).
Öjeniğin Savaş Makinesi Açısından Önemi (.....).
Ötenazi Kararnamesi: Öjeniden Ötenaziye (....).
Eylem T4 (....).
Ölüm Mekanizmaları (...).
Devam eden Psikiyatri Liderliği.. (...).
Direnç.. (...).

Özet.. Bir nörolog/psikanalist olan Alexander Mitscherlich (1908–1982) ve ortak yazarı Fred Mielke, Nürnberg Tıbbi Duruşmasına katılmak üzere Alman tıbbının delegeleri olarak seçildiler. (Hirsh 1949) 1947 tarihli ufuk açıcı kitapları Alçaklık Doktorları, öjeniklerin, öjenistlerin, psikiyatristlerin ve psikiyatrik ötenazi programlarının 'Holokost'un nihai gelişiminde nasıl etkili olduğunu' anlatıyor:  "Bu, bir yanda tedavisi mümkün olmayan deliler için zorunlu 'merhametle ölüm'e, diğer yanda ise savaş sırasında aşağı olduğu ilan edilen ırkların yok edilmesine yönelik planlara amansız bir şekilde yol açan bir gelişme çizgisinin başlangıç noktası oldu. (Mitscherlich ve Mielke 1949, 90)" 

Kitapları doktorların nasıl lisanslı katil olabileceğini anlatıyor. Hekimlerin öjeni gerçeğine olan inancı Nasyonal Sosyalizm ideolojisiyle birleşerek tıp mesleğinin yozlaşmasına yol açtı. Irksal hijyen tıpta ve siyasette kökleştikçe ve daha fazla insan "uygunsuz" olarak sınıflandırıldıkça, insanlık dışılaştırma ve tıbbileştirmenin ilerici, sistematik süreçleri rutin hale geldi ve halihazırda var olan önyargıları ve önyargıları güçlendiren bir mekanizma olarak hizmet etti. Savaş suçlarının kanıtları Müttefik kuvvetler tarafından açıkça görüldükçe, kanıtları aydınlatan ve ölümsüzleştiren mekanizma ceza yargılamaları oldu. Hukuk sistemi (Doktorların Davası karşısında) suiistimali düzeltmeye yönelik mekanizmalardan biri haline geldi. Mağdurlar tam olarak adalete ulaşamasa da, Doktorlar Davası, uluslararası insan denek araştırmalarına rehberlik etmeyi ve bu büyüklükteki suiistimallerin asla tekrarlanmamasını sağlamayı amaçlayan on etik davranış ilkesinden oluşan Nürnberg Yasası'nın oluşturulmasıyla sonuçlandı. Almanya'nın yenilgisinden sonra Nazi doktorları arasındaki intiharların oranı arttı ve buna Max de Crinis (2 Mayıs 1945) ve gözaltında bulunan ve siyanüre erişimi olan diğer birkaç üst düzey SS yetkilisi de dahildi. (Schmitt 2007) Hitler'in, Eva Braun'un, Hitler'in köpeği Max'in ve Magda Goebbels'in altı çocuğunun (Tarih Koleksiyonu) ölümlerinde kullanılan siyanürü Führer'in kişisel sığınak cerrahı Ludwig Stumpfegger bile sağladı. Dr. Eberl 1948'de duruşmayı beklerken intihar etti. (Kaelber 2013)

Jutta Lindert'in tanımladığı gibi: “…zamanın önde gelen psikiyatristleri… savunmasız kurbanlarını öldürme operasyonunun tüm aşamalarında gönüllü olarak ve çoğu zaman coşkuyla yer aldılar. Ama… savaştan sonra yaptıklarıyla karşı karşıya kaldıklarında, her türlü bilgi ve sorumluluğu reddettiler”. (Lindert ve diğerleri 2012, 16) Aksi takdirde katılımlarının ahlak dışı olduğunu ve izin verilmediğini kabul etmek zorunda kalacaklardı. Volk'a olan bağlılıkları, hekim-hasta ilişkisinin merkezinde yer alan normatif değerlerin ve ahlaki pusulanın yerini aldı. Peter Breggin ayrıca öjeni felsefesinin gelişimiyle başlayan psikiyatrik tutulumun kapsamını da anlatıyor; Bunu, Binding ve Hoche'nin (1920) doktorların devlet akıl hastanelerindeki imha programlarına entegrasyonu, ardından teknolojik eğitimleri ve imha kamplarına personel yerleştirilmesi ve milyonlarca kişinin öldürülmesine doğrudan dahil olmaları yoluyla "merhametle öldürmeyi" meşrulaştıran kitabı izledi. (Breggin 1993) Kapanışta, psikiyatri alanı öjeni temelli kısırlaştırmalar, çocuk ötenazisi, Aktion T4 ve daha sonraki Operasyon 14f13 programlarının pratikte uygulanmasına yönelik bilimsel gerekçeleri ve mekanizmaları sağladı. Psikiyatristler tahminen 220. 000 ve 269. 500 Alman şizofreni hastasını yok etti. (Torrey ve Yolken 2010) Fredric Wertham'ın diğer tahminleri, öldürülen psikiyatrik hastaların toplam sayısının 275.000 kadar yüksek olabileceğini öne sürüyor. Nazi soykırımının hatalı Mendel genetik teorilerine dayandığını ve "psikiyatri tarihindeki en büyük suç teşkil ettiğini" anlamak önemlidir. (Torrey ve Yolken 2010, 26)

Psikiyatristler, devlet adına soykırımın aracı haline gelerek artık kişisel veya mesleki ahlaki kurallarıyla kısıtlanmıyorlardı. Akıl hastalıklarını tedavi etme, önleme ve halkın sağlığını koruma yöntemleri öjenik kısırlaştırma ve soykırımdı. Kimin yaşayıp kimin öleceğini belirleyerek insan hayatına değer verme istekleri tıbbın temel ilkelerine aykırıdır. Psikiyatristler, klinik tanıları bireyin değeriyle birleştirme becerileri nedeniyle tıp uzmanları arasında öne çıkarken, tüm tıp camiasının, kendi tanımladıkları kriterlere göre "uygunsuz" sayılan milyonlarca insanın zulüm yoluyla kısırlaştırılması ve toplu katliamı olarak etiketlenmesine doğrudan ve sistematik katılımı, modern tarihte bilim ve tıbbın gücünün en korkunç suiistimali olarak duruyor. Şifacıların katil haline geldiği sürecin ve toplumun tüm üyelerine karşı ahlaki sorumluluğumuzun eşzamanlı olarak anlaşılması, bunun bir daha asla yaşanmamasını sağlamaya yardımcı olacaktır." (1135)

"Beyaz Önlüklü Toplu Katiller: Nazi Almanyası ve Amerika Birleşik Devletleri'nde Psikiyatrik Soykırım
Nazi Almanyası ve ABD'de "akıl hastalarının" toplu katledilmesini belgeleyen belgeler, Nazi Almanyası'ndaki cinayetlerin ve bugün ABD'deki zararlı ve sıklıkla ölümcül psikiyatrik "tedavilerin"/işkencelerin ortak ideolojik kökenlerini gösteriyor. Psikiyatrinin baskıcılığına, şiddetine ve temel bir sosyal kontrol biçimi olarak kullanımına ilişkin eski "akıl hastası" bakış açısını veriyor. Psikiyatri mahkumları kurtuluş hareketinin psikiyatriye karşı organize direnişinin tarihini ayrıntılarıyla anlatıyor. (....) " (1139)

"Psikiyatri: Bir Ölüm Endüstrisi
Nadir tarihi ve güncel görüntüler ve röportajlar aracılığıyla bu sürükleyici belgesel, acımasız sahte bilime ve psikiyatri denen milyarlarca dolarlık sahtekarlığa gerçeğin parlak ışığını yakıyor. Psikiyatri, uygulayıcıları ve çocuklarımıza yönelik oluşturduğu tehditler hakkındaki soğuk, sert gerçekleri bilmeye hakkınız olduğunu düşünüyoruz. Gerçeği öğrenin ve bu filmi izleyin." (1138)

"COVID-19 salgını sırasında psikiyatristler arasında depresyon, anksiyete ve tükenmişlik: Pekin, Çin'de kesitsel bir çalışma
Soyut. . Arka plan. . 2019 koronavirüs hastalığı (COVID-19) salgınının patlak vermesinden sonra bildirilen zihinsel bozuklukların ve davranış sorunlarının artmasıyla birlikte, psikiyatristlere ve ruh sağlığı hizmetlerine her zamankinden daha fazla acilen ihtiyaç duyulmaktadır. Psikiyatri kariyeri yüksek bir duygusal yük ve stresli talepler taşır; bu da psikiyatristlerin ruh sağlığı ve refahı ile ilgili sorunları sorgulanır hale getirir. Pekin'deki psikiyatristler arasında COVID-19 salgını sırasında depresyon, anksiyete ve iş tükenmişliğinin yaygınlığını ve risk faktörlerini araştırmak.(....) Çözümler.. Verilerimiz psikiyatristlerin önemli bir kısmının aynı zamanda depresyon, anksiyete ve tükenmişlikten de muzdarip olduğunu gösteriyor. Algılanan stres ve sosyal destek depresyon, kaygı ve tükenmişliği etkilemektedir. Halk sağlığı açısından, psikiyatristlerdeki ruh sağlığı risklerini azaltmak için baskıyı azaltmak ve sosyal desteği artırmak için birlikte çalışmalıyız.." (1136)

"Psikiyatri ile ilgili tartışmalar
Psikiyatri, tarihsel olarak, hem kendi bakımı altındaki kişiler hem de sosyologlar ve psikiyatristler tarafından tartışmalı bir alan olarak görülmüştür ve görülüyor. Bu tartışmanın çeşitli nedenleri arasında, tanının öznelliği, tanı ve tedavinin sosyal ve politik kontrol için kullanılması, vatandaşların gözaltına alınması ve rızası olmadan tedavi edilmesi, elektrokonvülsif terapi, antipsikotikler gibi tedavilerin yan etkileri ve lobotomi ve diğer psikocerrahi türleri veya insülin şok terapisi gibi tarihsel prosedürler ve Amerika Birleşik Devletleri'ndeki meslekteki ırkçılığın tarihi. Ayrıca psikiyatriye eleştirel yaklaşan ya da alana tamamen düşman olan bir takım gruplar da var. Eleştirel Psikiyatri Ağı, psikiyatriyi eleştiren bir grup psikiyatristtir. Ek olarak, MindFreedom International gibi kendilerini psikiyatrik hayatta kalanlardan tanımlayan gruplar ve psikiyatriye eleştirel yaklaşan Scientologistler gibi dini gruplar da vardır.

Akıl hastalığı kavramlarına yönelik zorluklar..  "Almanca'da "aptallar kulesi" anlamına gelen Viyana Narrenturm, özellikle "tımarhane" olarak tasarlanan en eski binalardan biriydi. 1784 yılında inşa edilmiştir. " 1960'lardan bu yana akıl hastalığı kavramına yönelik zorluklar yaşandı. Sosyologlar Erving Goffman ve Thomas Scheff; akıl hastalığının toplumun kurallara uymayanları nasıl etiketlediğinin ve kontrol ettiğinin bir başka örneği olduğunu savundu davranışsal psikologlar psikiyatrinin tartışmasız veya yanlışlanamaz kavramlara olan temel güvenine meydan okudu ve eşcinsel hakları aktivistleri APA'nın eşcinselliği DSM'ye bir zihinsel bozukluk olarak dahil etmesini eleştirdi. Eşcinsellik hakkındaki toplumsal görüşler son yıllarda değiştiğinden, eşcinsellik artık bir akıl hastalığı olarak görülmüyor ve toplum tarafından daha geniş çapta kabul görüyor. Akıl hastalığı anlayışlarına meydan okuyan başka bir örnek olarak, Profesör David Rosenhan tarafından geniş çapta duyurulan ve Rosenhan deneyi olarak bilinen bir çalışma, psikiyatrik teşhisin etkinliğine bir saldırı olarak görüldü.

Tıbbileştirme (Medicalization).. 
Tıbbi sosyolojide bir kavram olan tıbbileştirme, insan koşullarının ve sorunlarının tıbbi durumlar olarak tanımlandığı ve tedavi edildiği ve böylece tıbbi çalışmanın, teşhisin, önlemenin veya tedavinin konusu haline geldiği süreçtir. Tıbbileştirme, koşullar hakkındaki yeni kanıtlar veya hipotezler, değişen sosyal tutumlar veya ekonomik düşünceler veya yeni ilaç veya tedavilerin geliştirilmesiyle yönlendirilebilir. Uzun yıllardır David Rosenhan, Peter Breggin, Paula Caplan, Thomas Szasz gibi birçok psikiyatrist ve Stuart A. Kirk gibi psikiyatri alanı dışındaki eleştirmenler "psikiyatriyi normalliğin sistematik tıbbileştirilmesiyle suçluyorlar".. Son zamanlarda bu endişeler bizzat APA için çalışmış olan kişilerden (örneğin Robert Spitzer, Allen Frances) gelmeye başladı. Örneğin, 2013 yılında Allen Frances, "psikiyatrik tanının hala nesnel biyolojik testlerden ziyade yalnızca yanılabilir öznel yargılara dayandığını" söyledi. (.....)" (1137)

**VE DİĞERLERİ - Kısa Kısa

"Psikiyatrik ilaçlar ve anlamsız şiddet (1184)
"Sahte Bilim Olarak Psikiyatri (1185)
"CCHR, WPA Kongresinin Psikiyatrik İstismara Son Vermesini Talep Ediyor (1187)
"'DAMGA' - Psikiyatrik ilaçlar yalnızca psikiyatrik ETİKET için reçete edilebilir (1186) (VIDEO)

"AKIL SAĞLIĞI HASTALARININ HAKLARINI KORUMAK
CCHR Japonya Psikiyatrik Vahşete Karşı Koyuyor"  (1188)

"PSİKOTROPİK İLAÇLAR: ŞİDDETİN TARİHİ 
 "Psikiyatristler ve onların dayattığı haplar kan, ölüm ve parçalanmış hayatlar bıraksa da, uygulama durmadı." (...)
 "Goodrich, ilacın kendisini şiddet yanlısı hissettirmesi nedeniyle ilacı almak istemediğinden şikâyetçi olmuştu." (...) "(1189)

"'Antipsikotik ilaçlar bende kendimi öldürme isteği uyandırdı.' 
 "Antipsikotik ilaçlar psikotik atakların en etkili tedavisi olarak görülse de, aynı zamanda yıkıcı yan etkilerinin olduğu da bilinmektedir." (....) "(1190)

**Bu da ilginç bir yazı.. Bu yazı, aslında "toplu silah saldırıların arkasında psikiyatrik ilaçların olmadığını" iddia eden bir fikre yer vermiş..

"Psikiyatrik ilaçların toplu silahlı saldırıları tetiklediği yönündeki şüpheli iddianın arkasında ne var?
 "Meksika'nın Juarez kentinde, 3 Ağustos 2019 Cumartesi günü, El Paso'daki bir alışveriş merkezinde meydana gelen silahlı saldırıda öldürülen üç Meksika vatandaşı için anma töreni düzenlendi."

Her toplu silahlı saldırının üzerinde bir soru asılıdır: Bir kişi böylesine korkunç bir şiddeti nasıl planlayıp uygulayabilir? Cevap arayışında, psikiyatrik ilaçlar bir suçlu olarak ortaya çıkmıştır. Bu inancın özüne inen bir viral liste, düzinelerce saldırganı ve kullandıkları söylenen psikiyatrik ilaçları katalogluyor. Örneğin, listede Washington Post'un kendisine antidepresan Luvox reçete edildiğini doğruladığı Columbine Lisesi saldırganlarından biri olan Eric Harris'in vakası da yer alıyor. Aynı şekilde, New York Times, 2005'te intihar etmeden önce dokuz kişiyi öldüren ve adı listede yer alan Minnesota'lı genç Jeff Weise'e Prozac reçete edildiğini doğruladı. Birçok okuyucu, El Paso, Teksas ve Dayton, Ohio'daki saldırılardan sonra yanlış bilgilerin gerçekliğini kontrol etmemize karşı koymak için bu listeye ve başka bir hikayeye işaret etti. Ancak uzmanlar, bu kadar az sayıda vakaya dayanarak nedensel bir bağlantı varsaymamamız gerektiğini söylüyor. Daha geniş bir açıdan bakıldığında, reçeteli ilaçların şiddeti körüklediğine dair ikna edici bir araştırmanın olmadığını söylediler.

Yaklaşık 42 milyon Amerikalı, sıklıkla şiddetle bağlantısı olduğu iddia edilen bir psikiyatrik ilaç sınıfı olan antidepresan kullanmıştır. 2017 Ulusal Sağlık İstatistikleri Merkezi verilerine göre, bu, ABD nüfusunun yaklaşık %13'üne denk geliyor ve kadınlarda (%16,5) ve 60 yaş üstü kişilerde (%19) daha yüksek oranlar söz konusu. Ancak uzmanlar, trajik olsa da, kitlesel silahlı saldırı olaylarının, psikiyatrik ilaçların neden olması durumunda beklenenden daha az sıklıkta gerçekleştiğini söylüyor. Amerika Birleşik Devletleri'ndeki kitlesel silahlı saldırıların sayısı, nasıl saydığınıza bağlıdır. Toplu silahlı saldırıları dört veya daha fazla kişinin ölümü olarak tanımlayan bir Washington Post veri tabanı, sayım 1966'da başladığından beri 165 böyle olay sayıyor, bu da yılda ortalama üç. SUNY Upstate Tıp Üniversitesi Adli Psikiyatri Direktörü Dr. James Knoll, "Bir bağlantı veya bağ olsaydı, bunun belirgin olmasını veya en azından gördüğümüzden çok daha büyük olmasını beklerdik" dedi. "Neden kadınlarda artan şiddet görmüyoruz? 60 yaş üstü insanlarda? " Birçok okuyucunun ısrarı üzerine, bu tekrar eden iddianın kökenlerine daha yakından baktık.

Scientology Kilisesi'ne bağlı bir teori. . Okurlar bizi Uluslararası İnsan Hakları Vatandaş Komisyonu'nun 2018 tarihli raporuna yönlendirdi. Komisyon kendisini ruh sağlığı endüstrisinin bir bekçisi olarak tanımlıyor ve raporu reçeteli ilaçlar ile şiddet arasında bir neden-sonuç ilişkisi olduğu izlenimini yaratıyor. Scientology Kilisesi tarafından ortak kurulan komisyon, Scientology'nin psikiyatri alanına karşı duyduğu antipatinin bir tezahürü olarak görülüyor. Scientology'nin kurucusu L. Ron Hubbard, Scientology'nin psikiyatrinin yerini alması hayalleri suya düştükten sonra 1969'da komisyonun kurulmasına yardımcı oldu, Alberta Üniversitesi'nde yeni dinleri inceleyen bir sosyolog olan Stephen Kent, NPR'ye bağlı bir istasyona böyle söyledi. Komisyonun ruh sağlığı alanında başarılı bir denetim gerçekleştirmiş olması takdire şayandır. Örneğin, 1970'lerde Avustralya'daki bir hastanede uygulanan ve 25 hastayı öldüren "derin uyku terapisi" olarak bilinen tehlikeli bir tedaviye ışık tutmaya yardımcı oldu. Ancak Daily Beast'in bir araştırmasının gösterdiği gibi, komisyon aynı zamanda psikiyatrinin 11 Eylül 2001 terör saldırılarından ve Holokost'tan sorumlu olduğu fikri gibi uç teorileri de destekledi.

Birçok okuyucu, psikiyatrik ilaçların toplu silahlı saldırılara neden olduğunun kanıtı olarak komisyonun 2018 raporuna bir bağlantı gönderdi. Raporun başlığı olan "Psikiyatrik İlaçlar: Şiddet ve İntihar Yaratıyor", okuyucuların bu sonuca varmasını kolaylaştırıyor ve bu izlenim "Şiddet: Psikotropik İlaçların En İyi Saklanan Sırrı", "Psikiyatrik İlaçlar Düşmanlık, Saldırganlık ve İntihar Yaratıyor" ve "Okul Silahlı Saldırıları: Eksik Halka" gibi bölüm başlıklarıyla güçlendiriliyor. Ancak raporun ana fikri neden-sonuç ilişkisini desteklemiyor. Yazarlar "toplu cinayet, şiddet suçu ve intihar için çok sayıda neden olabileceğini" kabul ediyor. Belgenin 23. sayfasında psikiyatrik tedavi ile şiddet arasındaki ilişkiyi neden-sonuç ilişkisi olarak değil, korelasyon olarak nitelendiriyorlar. Psikiyatrik ilaçları son zamanlardaki birçok toplu silahlı saldırıda "ortak payda" olarak tanımlıyor. Destek olarak, başkalarına ve/veya kendilerine karşı şiddet eylemleri gerçekleştirdikleri sırada psikiyatrik ilaçlar kullandıkları söylenen kişilerin yer aldığı düzinelerce vakayı aktarıyor. Okuyucularımızdan gelen geri bildirimlere dayanarak, birçok kişinin raporu psikiyatrik ilaçların kitlesel şiddetten sorumlu olduğuna dair kanıt olarak yorumladığı açık. Ancak konuştuğumuz altı uzman - psikiyatristler ve suç ve şiddet uzmanlarından oluşan bir karışım - nedensel bir bağlantının bilimsel olarak belirlenmediğini söyledi.

SUNY Upstate Tıp Üniversitesi'nden Knoll, kamuya açık toplu katliam yapanların psikolojik otopsilerinin, saldırganların ilaç almadan önce rahatsız edici duygular yaşadığını gösterdiğini söyledi. Bu tür psikolojik çalışmalar, saldırganların derin bir kızgınlık, bencillik ve ideolojik olarak yönlendirilen nefretle motive olduklarını ve ayrıca "tarihte, müstehcen bile olsa, bir iz bırakma" arzusuyla hareket ettiklerini gösterme eğilimindedir dedi. Knoll, "İlaçların yan etkilerinden şikayet etmiyorlar -çoğunda bile yok- veya ilaçların kafalarına ölümcül dürtüler 'yerleştirdiğinden' şikayet etmiyorlar" diye ekledi.

 "Kolluk kuvvetleri görevlileri, 4 Ağustos 2019 Pazar günü Teksas, El Paso'daki bir alışveriş merkezinde gerçekleşen toplu silahlı saldırının olduğu yerdeki yolu kapatıyor." (AP)

İngiltere'de adli psikoterapist ve şiddet davranışlarının psikolojisi konusunda uzman olan Dr. Gwen Adshead, görüşüne göre psikiyatrik tıbbın toplu silahlı saldırılarla bağlantılı olduğuna dair hiçbir kanıt olmadığını söyledi. Aslında, birçok durumda argümanın nedensel ilişkiyi tersine çevirdiğini söyledi. "Bu tür şiddetli şiddet eylemlerini gerçekleştiren çoğu kişiye yalnızca korkunç düşünceleri, ruh halleri ve fikirleri nedeniyle ilaç reçete ediliyor" dedi. "Ayrıca, bu eylemleri gerçekleştiren kişilerin çoğu hiçbir ruh sağlığı hizmeti tarafından bilinmiyor. " Komisyonun raporunda yer alan bir çalışma, doktorların veya hastaların Gıda ve İlaç Dairesi'ne bildirdiği reçeteli ilaçlara verilen olumsuz tepkilerin analizine dayanıyor. Bu öz bildirimlere dayanarak, araştırmacılar 25 psikiyatrik ilacın - 11 antidepresan, altı sakinleştirici/hipnotik ve üç dikkat eksikliği hiperaktivite bozukluğu ilacı - orantısız bir şekilde şiddetle ilişkili olduğunu buldular. Ancak Knoll, olumsuz reaksiyonların kendi kendine bildirilen vakalarına çok fazla önem atfetme konusunda uyardı. İlaç ve şiddet arasında bir ilişki, araştırma veya ezici anekdot raporları yoluyla kurulursa, FDA bir ürünü piyasadan kaldırırdı. Ancak bunun antidepresanlar için hiçbir zaman gerçekleşmediğini söyledi. Ve daha önce bildirdiğimiz gibi, DEHB tedavisi Ritalin ile okul saldırıları arasında bilimsel olarak anlamlı bir bağlantı yok. Knoll, "Çoğu insan, bir şeyin FDA'ya bildirilmesinin, bunun bilimsel bir bulgu olduğu anlamına gelmediğini muhtemelen anlamıyor." dedi.

İnternet ateşi bataklığı Obama ölüm mangasının gerçeği bastırdığını söylüyor. . Birçok okuyucunun atıfta bulunduğu ikinci kaynak AmmoLand web sitesinden geliyor. "Her Toplu Silah Saldırısının Ortak Bir Noktası Vardır ve Bu Silah DEĞİLDİR" başlığını taşıyan Nisan 2013 tarihli gönderide, tetikçilerin isimleri ve reçeteli oldukları söylenen psikiyatrik ilaçlar listeleniyor. Reçeteli ilaçların "en büyük ortak faktör" olduğu iddia ediliyor. Gönderi, biyografisinde kendisini tabandan silah hakları savunucusu olarak tanımlayan Dan Roberts tarafından yazıldı. Roberts, yorum yapması istendiğinde yanıt vermedi. AmmoLand makalesi, silah üreticisi John Noveske'nin şüpheli koşullar altında ölmeden birkaç gün önce listeyi Facebook'ta yayınladığını iddia ediyor. Yazar, 36 yaşındaki Noveske'nin reçeteli ilaçlar ile toplu silahlı saldırılar arasındaki bağlantıyı ifşa ettiği için öldürüldüğünü güçlü bir şekilde ima ediyor. Başka bir varyasyon, iddiayı araştıran Mother Jones raporuna göre, o zamanki Başkan Barack Obama'nın Noveske'nin öldürülmesini silah hakları aktivistlerine bir mesaj göndermek için emrettiğini öne sürüyor. Ancak Oregon Eyalet Polisi'nin Noveske'nin 4 Ocak 2013'teki ölümcül otomobil kazasıyla ilgili raporunda şüpheli bir suçtan bahsedilmiyor. Polis raporunda, Noveske'nin Oregon otoyolunda seyrederken iki büyük kayaya çarpmadan önce aracının kontrolünü kaybettiği belirtiliyor. Araç yuvarlandı ve polise göre emniyet kemeri takmayan Noveske'yi fırlattı.

AmmoLand makalesi, düzinelerce saldırganın ve iddia edilen reçeteli ilaçlarının bir listesini içeriyor; Noveske'nin yayınladığı söylenen listeyle aynı. Noveske'nin yazdığı söylenen orijinal Facebook gönderisini bulamadık, bu nedenle listenin gerçek kökenleri belirsizliğini koruyor. Knoll, korkunç şiddet eylemlerini psikiyatrik ilaçlara bağlama isteğinin anlaşılabilir olduğunu ancak bunun kitlesel silahlı saldırıların ardındaki gerçek motivasyon hakkında bilinenleri yansıtmadığını söyledi. "Bir hapı işaret edip 'İşte! İşte buna sebep olan bu! ' demek çok daha tatmin edici. " dedi. "Şiddetli bencilliğin, kızgınlığın ve kötü şöhret arzusunun insan doğasının geniş yelpazesinin bir parçası olduğunu düşünmek daha az tatmin edici." "(1195)

*RESİM GALERİSİ İLE "PSİKİYATRİK GERÇEKLER" ANLATIMI..

-Saldırı, şiddet, cinayet..


(1,2) -Kampüste Katliam.. Saldırıda 14 kişi öldü
(3) -Las Vegas'ta Terör.. Saldırganın ateş açması sonucu en az 59 kişi öldü, 500'den fazla kişi yaralandı..
(4,5,6,7) -Staten Island'lı genç otobüsün önünde yürüyor.. Umutsuz kasabada 17 numaralı intihar.. Yatak odasında kendini asmadan önceki son mesaj..
(8) -Askeri intiharların sayısı savaşta ölenlerin sayısını geçti.. Orduda artan intiharlarda depresyonun rolü..
(9) -ABD askerleri arasında intihar artıyor.. İntiharlar Afganistan ve Irak'taki savaşlardan daha fazla askeri can kaybına neden oldu..
(10) -Askeri personele yönelik psikotropik ilaçlarda yüzde 700 artış.." Pics  (1016) 

-Psikiyatrik ilaçlardan ölen bazı çocuk ve gençler..


-Brandon, Temmuz 2001'de öldü (Brandon, died july 2001)
-Stephan, Eylül 2004'te öldü (Stephan, died september 2004)
-Caitlin, Ocak 2000'de öldü (Caitlin, died january 2000)
-Matthaw, Ağustos 1997'de öldü (Matthaw, died august 1997)
-Cecily, Şubat 2002'de öldü (Cecily, died february 2002)
-Candace, Ocak 2004'te öldü (Candace, died january 2004)
-Julie, Ağustos 2005'te öldü (Julie, died august 2005)
-Jacop, Aralık 2000'de öldü (Jacop, dieddecember 2000)
-Kaitlyn, Şubat 2004'te öldü (Kaitlyn, died february 2004)
-Julie, Ağustos 2005'te öldü (Julie,died august 2005)" Pics (1067)

"Psikiyatrik kısıtlamalardan ölen çocuklar" (Child death from psychiatric restraints) Pics (1132)

*Bazı Psikiyatrik Gerçekler..


(1) -ABD'de her gün 27.000 psikiyatrik hastası zapt ediliyor (/kısıtlanıyor)
(2) -Teksas'ta koruyucu (evlatlık) çocukların %37'sine bir yıl içinde psikotropik ilaçlar reçete edildi.
(3) -Kitlesel saldırganların %90'ı psikiyatrik ilaçlar kullanıyor
(4) -Psikiyatristler 10 gençten 9'una zihin değiştirici ilaçlar yazıyor
(5) -İnsanlık için Sesler
(6) -Elektrokonvülsif "Terapi".. Ölü sayısı ABD'deki cinayet oranından 50 kat daha fazla
(7) Doğrudan ECT ile ilgili ölüm.. Elektroşok terapi sonrası kadın öldü
(8) -Psikiyatri, ECT'den her yıl 5,4 milyar dolar hasılat (/bürüt gelir) yapıyor
(9) -IŞİD'i "affetmeyen ölüm makinesine" dönüştüren ilaç
(10) -Psikiyatrik istismarın sona ermesine yardım edin" Pics (1016) 


(1) -Charter Behavioral'ın 11. bölüm dosyalaması.. Kablo şirketi iflas başvurusu yoluyla 8 milyar dolarlık borcundan kurtulmayı hedefliyor.. İlaç savaşında beden sayısı artıyor.. Charter oak (/meşe) hastanesi
(2) -Charter hastanesinin kapanması ileride daha büyük sorunların sinyali olabilir
(3) -Devlet hesabı etik incelemeye tabi tutuluyor.. Ruh sağlığı görevlileri ilaç üreticilerinin parasını çeşitli harcamalar için kullandı
(4) -Her yıl bakım (huzur) evlerinde antipsikotiklerden 15.000 ölü
(5) -355 Sayılı Devlet Yasa Tasarısı.. "Belirli ilaçların reçetelenmesi konusunda sakinin (/ikamet eden kişinin) bilgilendirilmiş rıza (onam) hakkı.
(6) -Çocuk (güvenliği) koruması
(7) -Antipsikotik ilaçlar kullanan 3 yaş üzeri (/yaşından küçük) koruyucu bakımdaki çocuklar
(8) -Teksas koruyucu bakım sistemi hakkında özel bir rapor.. Unutulan Çocuklar.. Nisan 2004
(9) -İlaçlanan (/ilaç kullanan) çocuklar?
(10) -Evlat edinme denetimi.. 2004.. 100 çocuğa aşırı ilaç verildi.. 38 çocuk öldü" Pics (1016) 


(1) -Psikiyatristler yılda 1 milyar dolardan fazla sağlık hizmeti dolandırıcılığı yapıyor.
(2) -Psikiyatri kurumları her yıl 700.000 kişiyi kendi istekleri dışında hapsediyor (/tutuyor)
(3) -Kimin reşit olmayan birini zararlı ilaçlara KANCALAMA (/bağımlı hale getirme, bağlama vs) olasılığı daha yüksektir?
(4) -Psikiyatri, 20 milyon çocuğu bağımlılık yapan ilaçlara bağladı (/kancaladı)
(5) -460 volt.. Yüzde enerji.. Thymatron somatics, inc.. Belgesel.. Terapi veya İşkence.. Cumartesi 8P.. CCHR..
(6) -Bir CCHR belgeseli.. Terapi veya İŞKENCE.. Elektroşok hakkındaki gerçek.. Cumartesi 8P
(7,8) -İlaç kullanım protokolü gereklidir
Aşama 1 - Risperdal, Zyprexa, Seroquel, Geodon
Aşama 2 - Depakote, Zyban, Buspar, Celexa
Aşama 3 - Wellbutrin, Paxil, Remeron, Serzone
Aşama 4 - -----
(9) -Araştırılıyor.. Psikotropik ilaçların maliyeti 17.825.871 dolar
(10) -Psikiyatrik istismarı ortadan kaldırmamıza yardımcı olun " Pics (1016) 


(1) -Ülke çapında yerleşimlerde 9,9 milyar dolar
(2) -915 Sayılı Ev Yasası.. Bilgilendirilmiş onam.. "Sağlanan tıbbi bakım hakkında çocuğun görüşünü alın.
(3) -Çocuklar psikiyatrik sömürüden korunmalıdır
(4) -H'forf eyaleti hastaya şok tedavisi uygulamakla suçlanıyor.. Hastanın Haverford Devlet Hastanesi tarafından taburcu edilmesiyle dava aniden sona erdi
(5) -Chelmsford Özel Psikiyatri Hastanesi
(6) -Hakim hastaneyi kınadı.. Collins, Chelmsford mağdurlarına 1 milyon dolar ödediğini söylüyor
(7) -Binlerce çalışan ve burada ölecek.. Güney Afrika insan depoları ifşa oldu.. Ruh sağlığı sektörü açığa çıktı
(8) -Psikiyatrik istismar
(9) -Siyahi akıl hastalarına şok edici istismar.. Irkçılık psikiyatride suçlandı.. Psikiyatrik ırkçılık esas olarak SA, ABD, Kanada ve Avustralya'da mevcuttur.. Psikologlar siyahilerin daha aşağı seviyede olduğunu iddia eden çalışmalara dikkat çekti
(10) -...a hastane ücreti durumunu kaldırmak için.. Japonya Times, Hastane sağlık personeli dolgusunda eylemle karşı karşıya" Pics (1016)



(1) -815, Fort Worth Psikiyatri Enstitüsü.. Amerika Psikiyatri Enstitüsü.. Kapalı
(2) -"...intihar davranışı riski.."
(3) -Birlik takvimi no.62.. H.R.1170 (Rapor no. 108-121).. Çocuk ilaçları güvenlik yasası
(4) -Antidepresanlarda intihar uyarısı var.. Antidepresanlara sert uyarıda bulunulması çağrısında bulunuldu.. FDA depresyon ilacı uyarısı verdi
FDA antidepresan ilaçlarla ilgili uyarıyı genişletiyor.. Çocuklarda intihar riski doğrulandı.. FDA ilaçları ... intiharla ilişkilendiriyor.. FDA, çocuklar tarafından kullanılan antidepresanlarla ilgili güçlü 'kara kutu' uyarısı istedi
(5) -Kongre duruşması: Çocuklarda antidepresan kullanımı" (1016)
(6,7) -Akıl Sağlığı İstismar.. Hasta 11 (1004)
(Sky News ve The Independent tarafından yürütülen yeni bir podcast araştırması olan Hasta 11 (Patient 11), 2019'dan bu yana İngiltere'deki akıl sağlığı kuruluşlarında yaklaşık 20.000 cinsel saldırı, istismar ve taciz şikayetini ortaya çıkardı..)
(8) -Amber.. 2021.. Bağımsız inceleme" Pics (1005)

*"Psikiyatri: Bir Ölüm Endüstrisi" müzesinden..

-Bazı müze ziyaretçileri.. (Sizler de müzeyi hem kendi yerinde (Los Angeles'ta) hem de "sanal tur" olarak ziyaret edebilirsiniz. Sanal tur adresi, resimlerden sonraki yazıların sonuna eklenmiştir.)

"Psikiyatri: Bir Ölüm Endüstrisi.. Cumartesi 8P" (Psychiatry: An Industry of Death.. Saturday 8P) (1016) 

-Müzeden bazı "Psikiyatri Gerçekleri" gezintisi..


(1) -Müzeye giriş kapısı
(2) -"Sanatçıları Yok Etmek.. HOLLYWOOD'U HEDEF ALMAK.. 20. yüzyılın başlarında, psikiyatri ve psikoloji Hollywood'a sızdı ve yaratıcılığı bir nevroz biçimi olarak yeniden tanımladı. 1916'da, Alman Wilhelm Wundt'un öğrencisi olan psikolog Hugo Münsterberg, The Film: A Psychological Study adlı eseri yazdı. "Sinema ekranı" diye yazdı, "geniş çevrelerin psikolojik deneyler ve zihinsel testlerle ilgilenmesi için eşsiz bir fırsat sunmalı." Münsterberg, zihin konusunda kendilerini uzman olarak atayan psikologların film endüstrisine danışmanlık yapmak üzere işe alınması gerektiğini öne süren ilk kişilerden biriydi. Profesörler Krin ve Glen Gabbard'a göre, 1957 ile 1963 yılları arasında Hollywood, psikiyatristleri "akıl, uyum ve esenliğin otoriter sesleri" olarak tasvir etmeye başladı. Psikiyatri, kendisini beyazperdede meşrulaştırarak, ilaçların, analizlerin ve diğer psikiyatrik tedavilerin daha mutlu bir yaşamın sırlarını barındırdığı fikrini popülerleştirdi. İronik olarak, bireysel sanatçılara uygulanan bu aynı uygulamalar, birçok sanatsal alanda şaşırtıcı bir yetenek kaybına neden oldu."

-"Bu şok doktorları yazarlar falan hakkında bilmiyorlar... Kafamı mahvetmenin, sermayem olan hafızamı silmenin, beni işsiz bırakmanın ne anlamı var?" —Ernest Hemingway, Nobel Ödüllü Yazar

(3) "ROBIN WILLIAMS: 1951 – 2014.. Sevilen aktör/komedyen Robin Williams trajik bir şekilde intihar etti; tıp doktoru, antidepresan mirtazapinin (Remeron olarak da bilinir) öldüğü sırada Williams'ın sisteminde olduğunu bildirdi. İntihar düşüncesinin nedenleri konusunda en az 10 uluslararası ilaç düzenleme kurumu uyarısı bulunmaktadır. Güçlü antipsikotik Seoquel de evinde bulundu ve Williams'a intiharından yedi gün önce reçete edilmişti, şişede 8 hap eksikti. Seroquel ile ilişkili yan etkiler arasında psikoz, paranoid reaksiyonlar, sanrılar, duyarsızlaşma ve intihar girişimi yer alır. Williams'ın uzun vadeli zihinsel sağlık sorunları, kendisine reçete edilen tedaviyle açıkça tedavi edilmedi, hatta yardımcı olmadı. Keşke Uyanışlar'daki güzel rollerinden birinin duyguları kişisel yaşamında tam anlamıyla alınsaydı: “İnsan ruhu her türlü ilaçdan daha güçlüdür ve beslenmesi gereken şey de budur: işle, oyunla, arkadaşlıkla, aileyle. Önemli olan bunlar. " 2015 yılında Robin Williams'ın dul eşi Susan, kocasının Lewy vücut demansından muzdarip olduğunu söyledi."

(4) -"Birçok mesleğe faydalı bir atak yaptık... En zor ikisi hukuk ve tıp... Kamu hayatı, politika ve sanayi hepsi bizim etki alanımızın içinde olmalı." -Psikiyatrist J.R. Rees, 1940
(5) -11 eylul saldırıları,usama bin laden
(6,7) zihin kontrolu -mindcontrol
(8,9) - "Sahte/ sözde bilim. . “Duygudurumun normal değişkenliğini gösteren yeterli sayıda teşhis etiketi üretebiliriz ve size sürekli olarak ilaç sağlayabileceğimizi düşünürüz. Ama iş hastalık üretmeye gelince kimse bunu psikiyatri kadar yapamaz. ” – Dr. Stefan Kruszewski, Pensilvanya Tıp Derneği, psikiyatrist, 2004..

Sürekli tüketen bir pazar sağlamak için daha fazla ürün ve satın almak için daha iyi nedenler bulmak gerekir. Psikiyatri, kârı garanti altına almak için pazarını yeni bir dizi akıl hastalığıyla genişletme ihtiyacını gördü. 1940'ların sonlarında özel sağlık sigortası başladı ve psikiyatristler kazançlı bir gelir kaynağı gördüler. Amerikan Psikiyatri Birliği'nin 1952'de yayınladığı Zihinsel Bozuklukların Tanısal ve İstatistiksel El Kitabı (DSM "Diagnostic and Statistical Manual for Mental Disorders") ve Uluslararası Hastalık Sınıflandırması'nın ruhsal bozukluklar bölümü bundan kaynaklanmaktadır. Psikiyatri, bu yayınlar ve giderek artan ruhsal bozukluklar listeleri sayesinde tıp pazarından sağlam bir pay elde etti ve ilaç endüstrisiyle çok karlı bir ortaklık kurdu. Massachusetts Üniversitesi'nden Lisa Cosgrove ve Tufts Üniversitesi Profesörü Sheldon Krimsky tarafından 2006 yılında yapılan bir çalışma, DSM bozuklukları için kriterleri belirleyen psikiyatristlerin çoğunluğunun, onları tedavi edecek ilaçları üreten ilaç şirketleriyle açıklanmayan mali bağları olduğu yönündeki bu "ortak girişim" bulgusunun boyutunu ortaya çıkardı. Psikotropik ve ilaç endüstrileri arasındaki bu ittifak, yılda 84 milyar dolarlık uluslararası psikiyatrik ilaç satışıyla sonuçlandı. "

(10) -Beyin taraması dolandırıcılığı " Pics (1132) 


(1,2) -"Beyin Taraması Dolandırıcılığı.. Günümüzün beyin görüntüleme teknolojisinin bir ruhsal bozukluğu teşhis edip varlığını kanıtlayabileceği yönündeki iddia veya öneriler psikiyatrik kurgudur..

"Psikiyatrik teşhis için beyin taramalarının kullanıldığı yönündeki bu iddiaların bilimsel bir temeli yok." — M. Douglas Mar, psikiyatrist

ABD Ulusal Ruh Sağlığı Enstitüsü'nün eski müdürü Steven Hyman, bu tür beyin taramalarının gelişigüzel kullanımının "beynin güzel ama önemsiz resimlerini" ürettiğini söyledi.

“Dikkat Eksikliği Bozukluğu, Karşıt Olma Karşı Gelme Bozukluğu, depresyon, şizofreni, anksiyete, kompülsif alkol ve ilaç kullanımı, aşırı yeme, kumar ya da başka herhangi bir akıl hastalığı, hastalık ya da bozukluk için hiçbir biyokimyasal, nörolojik ya da genetik belirteç bulunamadı.” — Bruce Levine, Ph.D., psikolog ve Sağduyu İsyanı (Common Sense Rebellion) kitabının yazarı

"Taramaya dayalı doğru bir teşhis kesinlikle mümkün değil." — Dr. Michael D. Devous, Teksas Üniversitesi Nükleer Tıp Merkezi, Güneybatı Tıp Merkezi

“Entelektüel çabanın düşük seviyesi şok ediciydi. Teşhisler, bir restoran seçmek için kullanacağımız düzeyde çoğunluk oyuyla geliştirildi. Sen İtalyan gibi hissediyorsun, ben de Çinli gibi hissediyorum, hadi bir kafeteryaya gidelim. Daha sonra bilgisayara yazılıyor."  —Renee Garfinkel, DSM-III duruşmasındaki psikolog

(3) -"Kimyasal Dengesizlik Dolandırıcılığı/sahteciliği.. Psikiyatristler, beyin kaynaklı kimyasal dengesizliğin akıl hastalığına neden olduğunu öne sürüyor. Psikiyatrinin tüm akıl hastalığı modellerinde olduğu gibi, bu teori de araştırmacılar ve tıp doktorları tarafından geçersiz kılınmıştır. APA başkanı Dr. Steven Sharfstein, ulusal medyanın baskısıyla karşı karşıya kaldığında, kimyasal bir dengesizliğin varlığını kanıtlayacak "kesin bir laboratuvar testi olmadığını" kabul etti.

"Yaşayan bir insanın beyninin kimyasal durumunu değerlendirecek hiçbir test mevcut değil."  — Eliot Valenstein, Ph.D., Beyni Suçlamak (Blaming the Brain) kitabının yazarı

"Biyolojik bir dengesizlik yok. İnsanlar bana gelip 'Biyokimyasal dengesizliğim var' dediklerinde 'Bana laboratuvar testlerinizi gösterin' diyorum. Laboratuvar testleri yok."  — Ron Leifer, New York psikiyatristi

“Bedensel hastalıkların çoğunda olduğu gibi, akıl hastalığının varlığını veya yokluğunu tespit edecek kan veya başka bir biyolojik test yoktur. Eğer böyle bir test geliştirilirse, o zaman bu durum akıl hastalığı olmaktan çıkıp bedensel bir hastalığın belirtisi olarak sınıflandırılacaktır.”  — Thomas Szasz, Psikiyatri Onursal Profesörü

“Öncelikle herhangi bir psikiyatrik bozukluğun biyolojik bir etiyolojisi [nedeni] kanıtlanmamıştır. Bu yüzden 'doğru teşhis' koyabileceğimiz efsanesini kabul etmeyin. Sorunlarınızın yalnızca ‘kimyasal dengesizlikten’ kaynaklandığına da inanmamalısınız.”  — Edward Drummond, M.D., Portsmouth, New Hampshire'daki Seacoast Ruh Sağlığı Merkezi Tıbbi Direktör Yardımcısı

(4,5) -"Geleceğimizi Yok Etmek..  “Birçok mesleğe faydalı bir atak yaptık. Bunlardan en kolay ikisi doğal olarak öğretmenlik mesleği ve Kilisedir.”  —J.R. Rees, Psikiyatrist, 1940

Çocuk eğitimiyle ilgili psikiyatrik propaganda, iyi niyetli ebeveynleri, öğretmenleri ve politikacıları şuna inandırarak tamamen aldatmıştır: Normal çocukluk davranışı bir akıl hastalığıdır. Bu durumdan etkilenen bir çocuk, ancak erken yaşlardan itibaren yoğun uyuşturucu kullanımıyla okul ve yaşamını atlatabilir.

Sonuçlar yıkıcı:
- ABD'de 8,3 milyon çocuk ve ergen psikotrop ilaç kullanıyor; bunların arasında bir milyondan fazlası beş yaş ve altı yaşta.
- Yalnızca ABD'de 4,4 milyon çocuk reçeteli kokain benzeri uyarıcılar alıyor.
- ABD'de her 10 gençten biri artık uyarıcı ilaçları kötüye kullanıyor.
- İki milyon çocuk ve ergen, şiddete veya intihara meyilli davranışlara neden olabilecek antidepresanlar kullanıyor.
- 830.000 çocuğa potansiyel olarak ölümcül antipsikotikler reçete ediliyor.

(6,7,8) -"İlaç Karı İçin "Akıl Hastalığı (Mental Illness)" Satmak..
İLAÇ KARI İÇİN “AKIL HASTALIĞINI” SATMAK.. 2006 yılında yapılan bir araştırma, yukarıdaki ilaçların reçete edildiği sözde ruh hali ve psikotik bozukluklar ve şizofreni konulu DSM-IV panellerinin üyelerinin %100'ünün ilaç şirketleriyle mali bağları olduğunu ve bunun da ilaç satışlarından kârın artmasına yardımcı olduğunu belirledi.

TEŞHİS MANUEL İLAÇ ENDÜSTRİSİ ODAKLI.. Ph.D. Lisa Cosgrove ve diğerlerinin yaptığı çalışma, psikiyatristler ile ilaç firmaları arasındaki ensest ilişkiyi ortaya çıkararak uluslararası ve ulusal manşetlere (aşağıda) çıktı.

(9,10) -"Frenoloji (Phrenology).. Franz Joseph Gall (1758-1828) Viyana Tıp Fakültesi, karakterin beyin tarafından belirlendiği ve kafatasındaki çıkıntı ve çukurlara dokunularak teşhis edilebildiği teorisi olan frenolojiyi kurdu. Zeki tıp öğrencilerinin gözlerinin şişkin olduğunu fark etti ve gözlerin arkasında hafızanın beyinde var olduğunu varsaydı. Teorilerinin bilim dışı ve sahtekar olduğu ortaya çıkınca Avusturya Hükümeti onu Viyana'dan kovdu. Daha sonra frenolojinin çay yaprağı okumasının yerini aldığı Paris'te çalıştı. ABD Başkanı John Quincy Adams bir keresinde "iki frenologun kahkahalara boğulmadan nasıl birbirlerinin yüzüne bakabildiğini anlayamıyorum" demişti." Pics  (1132) 



(1,2) -"Okula Hoşgeldiniz. (Silah, çakı, makas vs yasaktır) 
(3,4) -Psikiyatri: Bir ölüm endüstrisi müzesi.. Psikiyatrinin Hedefindeki Çocuklar
(5,6,7) -Zihin değiştirici ilaçlara maruz bırakıldılar.. Bu çocukların kanı sizin ellerinizde.

"Yanlışlıkla 'Dikkat Eksikliği Hiperaktivite Bozukluğu (DEHB)' ve psikiyatristlerin eğitim değil ilaç tedavisi gerektirdiğini söylediği öğrenme sorunlarıyla etiketlenen çocukların sayısı, DEHB'nin ilk kez 1987'de APA üyeleri tarafından bir zihinsel bozukluk olarak kabul edilmesinden bu yana %665'in üzerine çıktı. Yalnızca uyarıcı ilaçların satışı artık yılda 3,1 milyar doların üzerine çıktı."

"Bugün ortalama bir okula girdiğinizde, Queensland, Avustralya'daki bu okulda olduğu gibi, davranışlarını kontrol etmek için ilaç almak üzere sıraya giren okul çocuklarının olduğu bir akıl sağlığı kliniğine benziyor. Pek çok Amerikan okulunda öğrencilerin tahminen %20'sine uyarıcı reçetesi verilmektedir. Daha yakından baktığınızda bu ilaçların öğrenciler tarafından işletilen bir karaborsa ticareti olduğunu göreceksiniz.

(8,9) -"Psikiyatrinin Simgeleri.. "Hastalar ayaktakımından başka bir şey değil. Hizmet ettikleri tek yararlı amaç, geçimimizi sağlamamıza yardımcı olmak ve öğrenme materyali sağlamaktır. Ne olursa olsun onlara yardım edemeyiz.” – Sigmund Freud, Psikanalist

Psikiyatri, 1940 Master Planını ileriye taşımak için kendisini kamuoyuna, hükümetlere ve mahkemelere tıbbi bir disiplin olarak sunmuştur. Gerçekte psikiyatri bir şifa mesleği değil, bir iştir. Psikiyatristler zihinsel bozuklukları icat ediyor ve araştırma ve tedavi için hükümetlerden fon talep ediyor. Psikiyatri ilaç endüstrisi ile ortak olduğu sürece Amerikan Psikiyatri Birliği giderek daha fazla bozukluğun ortaya çıkmasına oy verecektir.

(10) - Psikiyatrik kısıtlamalardan ölen çocuklar " Pics (1132)

-"Psikiyatri: Bir ölüm Endüstrisi" MÜZE TURU için GİT..

-Bazı "Psikiyatri Protestoları".. (Psikiyatri ve psikiyatrik tedavilere (psikiyatrik ilaçlar, ECT (elektroşok) gibi uygulamalar ile yapılan tedavilere) karşı Dünya'da yapılan bazı "Psikiyatri Protestoları"..)


(1) -"Elektroşok İşkencesi "Tedavi" Değil" (Electroschock Torture Not "Treatment")
-"Psikiyatristlerin çocuklara elektroşok uygulamasına izin vermeyin" (Don't let Psychiatrists electroschock children)
-"Psikiyatrinin çocuklara ilaç vermesini durdurun" (Stop Psychiatry drugging kids)
-"Psikiyatrik etiketler ve ilaçlar çocuklarımızı öldürüyor "Her yıl tahminen 2.600 çocuk Psikiyatriyle ilişkilendiriliyor." (Psychiatric labels & drugs to death our children "An estimated 2,600 childrens evary year are linked to Psychiatric.)
-"Askerlerimizin ölümüne psikiyatrik etiketler ve ilaçlar "Askerlerimizin psikiyatrik ilaç kullanımı %76 artarken, intiharları da %80 arttı." (Psychiatric labels & drugs to death our troops "Troops use of Psychiatric drugs increased %76 while their suicides your %80.) Pics (1157)

(2) -"Psikiyatristler: Kendinizi Bilin Şiddet ve İntiharın ölümcül sonuçlarına bilim yok - çare yok" (Psychiatrists: Know Thyself Violence and Suicide no science - no cures fatal results.)
-"Psikiyatristlerin çocuklara elektroşok uygulamasına izin vermeyin" (Don't let Psychiatrists electroschock children)
-"Çocukluk zihinsel bir bozukluk değildir" (Childhood is not a mental disorder)
-"Psikiyatrinin çocuklara ilaç vermesini durdurun" (Stop Psychiatry drugging kids) Pics (1156)

(3) -"Elektroşoku yasaklayın tedavi değil işkencedir" (Ban electroschock it's torture not treatment) Pics (1155)
(4) -"Zorla psikiyatrik ilaç vermek zulümdür." (Forced Psychiatric drugging is tyranny.) Pics (1160)

(5) -"Zorunlu tedavinin genişletilmesini durdurun" (Stop expansion of forced treatment) (1161)
-"Akıl hastalığı suç değildir" (Mental illness is not a crime)
-"..1800, zorla ilaç kullanımı" (..1800, forced drugging) (1161) *(Bu daha çok ABD'deki akıl sağlığı yasası Meclis Tasarısı 1800 (Assembly Bill 1800) ile ilgili olabilir)

(6) -"Zorla akıl sağlığı tedavisi insanlık dışıdır" (Forced mental health treatment is inhumane)
-"Psikiyatrik ilaçlar öldürebilir!" (Psychiatric drugs can kill!) Pics (1161)

(7) -"Psikiyatri kâr amacıyla çocukları etiketliyor ve ilaçlıyor" (Psychiatry labelling & drugging children for profit) Pics (1183)
(8) -"Psikiyatri insan hakları ihlalidir.(Psychiatry is a human rights abuse.)
-Psikiyatri ilaçlar ve etiketler, askerlerimizi öldürür. (Psychiatry labels & drugs to death our troops.)
-Psikiyatri ilaçlar ve etiketler, çocuklarımızı öldürür. (Psychiatry labels & drugs to death our children.)
-Psikiyatri ilaçlar ve etiketler, (yeni yürümeye başlayan) küçük çocukları öldürür. (Psychiatry labels & drugs toddlers.)
-Psikiyatri ilaçlar ve etiketler, fetüse zarar verir. (Psychiatry drugs & harms the fetus.) Pics (1185)

(9) -"Psikiyatrik İşkenceyi Durdurun, Elektroşoku Yasaklayın. Zorlamayı (baskıyı) Durdurun" (Stop Psychiatric Torture Ban Electroschock. Stop Coercion) (1159)
(10) -"Psikiyatrik Tecavüzü Durdurun" (Stop Psychiatric Rape) Pics (1160)

*"Psikiyatrik Gerçekler" ile ilgili bazı CCHR Video Belgeseller (yayınlar)..


*Psikiyatri bir ölüm endüstrisi.. Psikiyatrinin seninle hiçbir ilgisi olmadığını mı düşünüyorsun? Tekrar düşün. (Psychiatry an industry of death.. Think psychiatry mas nothing to do with you? Think again.)
*Psikiyatrinin şiddet reçetesi.. Oct gerçekleri. Döğüşmek.. (Psychiatry's prescription for violence.. OCT the facts. Fight back.)
*Bir öldürmeyi psikotropik ilaç kullanmanın anlatılmamış öyküsü haline getirmek.. Gerçeklere inanmak zordur ama göz ardı etmek ölümcüldür.. (Making a killing the untold story of psychotropic drugging.. The facts are hard to believe, but fatal to ignore)
*Deliliğin pazarlanması.. Hepimiz Deli miyiz? "Normal"de para yok.. (The marketing of madness are we all Insane? There is no money in "normal")
*Psikiyatrik ilaçlar: İlaçlar mı yoksa tehditler mi? Kültürümüz çoğalma hakkında vaaz verecek mi? (Drogues psychiatriques: Medicaments ou menaces? Notre culture va-t-elle sermonter I'provie?)
*Yanlış ölüm.. Psikiyatrik ilaçlar çocuğunuzu nasıl öldürebilir? Bir çocuğun hikayesi, 20 milyonun daha hikayesini anlatıyor.. (dead wrong.. How psychiatric drugs can kill your child? One child's story, telling the tale of 20 million more..)
*Hepsi yıkıldı. Psikiyatrinin çocukları uyuşturma (/ilaçlama) yöntemi. (All fall down.. Psychiatry's plasue of drugging children)
*Teşhis ve İstatistik Kılavuzu.. Psikiyatrinin En Ölümcül Sahtekarlığı.. 374 "bozukluk" ve sayım devam ediyor.. Sıfır tedavi (Diagnostic & Statistical Manual.. Psychiatry’s Deadliest Scam.. 374 "discorders" and counting.. Zero curres)
*Korku Çağı.. Psikiyatrinin Terör Saltanatı.. İçeriden görünüm (The Age of Fear.. Psychiatry’s Reign of Terror.. An inside view)
*Gizli Düşman.. Psikiyatrinin Saklı Gündeminde.."  (The Hidden Enemy.. Inside Psychiatry’s Covert Agenda.. ) Pics (1016)

SOURCES CONTENTS (Kaynaklar & İçindekiler)

***

*'Psikiyatri, bir ölüm endüstrisidir' serisi diğer bölümler..

**NE YAPIYORUZ? ANA KONUMUZ NE?

-İLAÇSIZ TEDAVİ VE BAKIM YÖNTEMLERİNE NEDEN ACİLEN GEÇMELİYİZ?
-TIP sektörünü bize hiç böyle anlatmamışlardı. Tıp sektörünün ÖTEKİ yüzü..

-"İlaçsız Tedavi ve Bakım Yöntemlerine Neden Acilen Geçmeliyiz? ve Tıp sektörünün ÖTEKİ yüzü" ile ilgili çok sayıda detayları öğrenebilmek için aşağıdaki (DİĞER BÖLÜMLER) altındaki diğer sayfalarda bulunan bölümler ve konulara gidip-okuyabilirsiniz.. Ne demek istediğimizi daha iyi anlayabilmek ve bilgi sahibi olabilmek için, bu bölümlerdeki konuları da mutlaka okumanızı tavsiye ederiz..(Bu bölümler, bu sayfada değil başka sayfalardadır. Bu sayfadaki konuyu bitirdikten sonra en sondaki BÖLÜM'lere tıklayıp-konulara gidebilirsiniz..)

   "PSİKİYATRİ'YE NEDEN BİR 'ÖLÜM ENDÜSTRİSİ' DİYORLAR? A'DAN Z'YE PSİKİYATRİ HAKKINDA BİZLERE ANLATILMAYAN GİZLİ GERÇEKLER NE?"

"PSİKİYATRİNİN SİZİNLE BİR İLGİSİ OLMADIĞINI MI DÜŞÜNÜYORSUNUZ? TEKRAR DÜŞÜNÜN.." (1021)

"Herkese psikiyatrik tanı koymak her zaman mümkündür." (1162)

NOT: Yukarıdaki alıntıları hafife almayın. Dünyada yürüyen her sağlıklı insanınyüzlerce (hatta belki de binlerce /on/yüz binlerce olabilen) hayali (sahte) psikiyatrik hastalıktan muaf olmadığını biliyor musunuz? Kendinizi bir anda "akıl hastası" olarak bulabilir (fişlenerek etiketlenebilir), "hem de bazen polis zoruyla, mahkeme kararı ile" bir/birden fazla psikiyatrik ilaç kullanmak zorunda kalabilir ve hatta bir akıl hastanesine dahi yatırılabilirsiniz. Akıl hastası değilsiniz ama ilaç kullanarak bir "akıl hastası" haline dönüştürülebilirsiniz.. Bilerek/bilmeden yada zorla.. Nasıl mı? Daha fazla bilgi için daha detaylı olan diğer sayfalardaki bölümlerin içeriklerini de okumanızda fayda vardır..

NOT : Psikiyatrinin bir ölüm endüstrisi olup-olmadığını, psikiyatrik teşhislerin hayali (sahte) olup-olmadığını vb gibi "psikiyatri" hakkında yazılıp-çizilen hemen her türlü bilgi ve belgelerle birlikte, belgeselleri de uluslararası insan hakları komisyonu olan CCHR verilerini 5.bölümde okuyabilirsiniz.. Ve aklınıza hayalinize gelmeyen Psikiyatri hakkında sizlere anlatılmayanları hem bu bölüm de hem de diğer sayfa bölümlerinde de okuyabilirsiniz.. Psikiyatri hakkında yazılıp-çizilenler, ortaya çıkarılan olumsuz veriler ışığında,  bazı öneri, çözüm, tahmin, olasılık ve şüphelerden vb oluşan fikir ve düşüncelerimizi de, tüm bölümlere ait "kısa kısa alıntılar"dan sonra 7.bölümde okuyabilirsiniz..  Eğer tüm bölümleri okumaya fırsatınız yoksa, bu bölümdeki "kısa kısa alıntıları" okuyarak da belki bir fikir edinebilirsiniz..

NOT: Psikiyatriden /psikiyatristlerden, çeşitli türlerdeki "psikiyatrik istismarlar"dan bir/birden fazlasına maruz kaldıysanız, faydalı siteler (6.) bölümünde "CCHR -İnsan hakları komisyonu"nun sayfasına giderek, "psikiyatrik tanı bildirim istismar form" başvurusu yapabilirsiniz.. Yanlış/yanıltıcı bilgi vermemek adına, başvuru yapmadan önce CCHR'nin ne olduğunu, ne işe yaradığını ve Form başvurusunun nasıl yapılması gerektiğini öğrenmenizde fayda vardır. Ve CCHR ve form başvurusu için daha fazla geniş bilgi için faydalı Siteler kısmına bakınız.. Ve yönergedeki linke tıklayarak, form başvurusu yapmadan önce bilgi sahibi olabilirsiniz..  İngilizce bilmiyorsanız ve/veya bu konuda yeterince deneyimli değilseniz, kendinize bu konuda deneyim sahibi olabilecek birini örneğin İngilizcesi olan ve başvuru şartlarını iyice öğrenebilen yakınlarınızdan birinden yardım alabilirsiniz.. Veya konu hakkında uzman olan birisinden yardım alabilirsiniz, örneğin varsa eğer avukatınızdan.. Kolay gelsin..

DİĞER BÖLÜMLER;
1.BÖLÜMŞok Gerçekler.. Akıl hastanelerinde savunmasız hastalara tecavüzler, cinsel istismarlar (saldırılar) ve çeşitli şekillerdeki şiddet, istismar ve ölümler.. 
2.BÖLÜMİlaçsız Bakım, Tedavi ve Rehabilitasyon Yöntemleri.. (Kimyasal içerikli ilaçların yerine ilaçsız alternatif tedavi yöntemleri ve çözümler vs vs..)
3.BÖLÜMPsikiyatri olan ve olmayan reçeteli ilaçların olası zararları, etkileri vs vs.. (Sağlıklı olan ve olmayan insanlar, (doğru /yanlış /gereksiz olan) bir/birden fazla PS ilacı alırsa ne olur? vs vs..)
4.BÖLÜMBilimsel Tıp Dergileri, İlaç Firmaları ve Doktorlar arasındaki Kirli (Mali) İlişkiler ve Olumsuz Etkileri (Bilimsel Tıp Dergilerinin, Doktorların, İlaç Firmalarının Kendi Aralarındaki Bağlantılar, Mali İlişkiler (Kazançlar) ve Çeşitli Türlerdeki Sahtekarlıklar... İlaçların Zararları, Sahte Hastalıklar ve Tedaviler Üretme vs vs.. ) 
5.BÖLÜMPsikiyatri bir Ölüm Endüstrisi.. (Psikiyatri'ye neden bir ölüm endüstrisi diyorlar? Psikiyatri hakkında bize anlatılmayanlar ne? Sahte Hastalıklar ve Tedaviler Üretme vs vs..) (ŞİMDİ BURADASINIZ)
6.BÖLÜMBazı Tartışmalar, Faydalı Siteler ve Kitaplar (Psikiyatri ve İlaçları vb Hakkında)
7.BÖLÜM; Bazı Kısa Alıntılar ve Fikir ve düşünceler (bazı öneriler, çözümler, tahminler, olasılıklar, şüpheler vs vs)..
8.BÖLÜM; İçindekiler, Sözlük, Kaynaklar

NOT : Bu araştırmaların (çalışmanın) tamamı yaklaşık 1,5 - 2 sene falan sürdü.. Tüm araştırmaların "İçerikleri ve Kaynakları", 8.BÖLÜMDE'dir.. 1190'den fazla kaynaktan derlenerek hazırlanan çalışmalarımızdan, umarım çok faydasını görürsünüz.. 

UYARILAR, NOTLAR;

UYARI : En yukarıda belirttiğimiz gibi, bu blogdaki bilgilere dayanarak psikiyatrik ilaçlarınızı birdenbire kesmeyiniz, bırakmayınız.. Mutlaka doktorunuza danışınız. Zaten bölümlerde de "ilaçların birdenbire bırakılması"diye birşey yoktur. İlaçların birdenbire bırakılması hastalarda tehlikeli olabilecek çeşitli yoksunluk belirtilerine sebep olabilir. Bu belirtiler hastalara (ve çevresindekilere) zarar verici olabilir. Hayati tehlikelerle karşı karşıya kalınabilir. O yüzden, ilaç bırakma girişimi daima doktor gözetiminde birlikte gerçekleştirilmelidir..Kendi başınıza bu işi yapmamalısınız..Kendinize ve/veya başkalarına faydadan çok zarar verebilirsiniz.. Sağlıklı günler, mutlu yıllar dileriz..😊

UYARI: Bu sitede bulunan hastalıklar ve tedavilerle ilgili her türlü bilgi yalnızca bilgilendirme amaçlıdır ve asla doktorunuzun veya diğer nitelikli sağlık profesyonellerinin vereceği tavsiyelerin yerine geçmemelidir. Tıbbi durumunuzla ilgili sorularınız için daima doktorunuzun veya diğer nitelikli sağlık uzmanının tavsiyesine başvurun. Ayrıca kendi başınıza bitkisel ilaçlar /tedaviler hazırlayıp-kullanmayınız. Bu işi, işin uzmanları olan uzaman fitoterapistler ile birlikte yapınız.. Fitoterapi (bitkilerle tedavi) anlamına gelir, fitoterapist ise, bu işin eğitimini görmüş fitoterapi hekimleridir.. Fitoterapistler, sizin vücudunuz, bünyeniz, hastalığınız vb gibi kriterleri değerlendirdikten sonra, size uygun bitkisel tedavi seçeneklerini sunacaktır..

UYARI :  Yukarıda bölümlere kadar olan içeriklerin sadece fikir ve düşüncelerden ibaret olan sadece bilgi vermek amaçlı bilgiler, düşünceler olduğunu ve bölümlerde geçen haber, makale, araştırma vb gibi içeriklerin de doğruluğu /yanlışlığı ile ilgili fikrimizin olmadığını ve sadece bilgi vermek amaçlı olduğunu unutmayın. . Bu içeriklerin (veriler, bilgiler, fikir ve düşünceler vs) hemen hepsi, bilgi vermek amaçlıdır. Tıbbi tavsiye /sağlık yönlendirmesi şeklinde verilmemiştir. Buradaki veriler, içerikler, fikir ve düşünceler, size teşhis, tanı koymaz, tedavi seçeneği sunmaz, sizi tedavi etmez. Eğer kendinizi rahatsız hissediyor ve/veya hasta iseniz, kendi doktorunuza /yakınınızdaki sağlık birimine başvurunuz. Daha geniş bilgi ve genel uyarılar için BURADAKİ bilgileri okuyunuz.. Teşekkürler..😊

NOT: Galeriden önceki sondaki yazıyı okuyup-düşününce aklımıza gelenler.. Bu yazı ilginç ama biraz şüpheli.. Psikiyatrik ilaçların "beyinde bırakabileceği tahribatlar" ile birlikte, "çeşitli psikiyatrik semptomlara sebep olması hatta artırması" gibi durumların oluşmasının ve bunlardan dolayı da intihar, şiddet gibi eylemlere sebep olabilmesinin ortaya çıkarılması olasılıkları.. Vs vs.. Bunlar neden görülmüyor? Bu tür karşıt fikirlerin anla(ya)madıkları şey bu olmalı herhalde..Siz de okuyun bakalım, aynı fikre varabilecek misiniz?"

NOT : Maalesef Google Çeviride İngilizce'den Türkçe'ye özellikle de "Tıbbi terimler" ile ilgili çevirilerde çok büyük yanlışlıklar ve eksiklikler var.  Google Çevirilerin İngilizce'den Türkçe'ye özellikle de "Tıbbi terimlerin" çevirilerinde çok büyük yanlışlıklar ve eksikliklerin olduğunu görüyoruz.  Çeviriler düzeltilmeye çalışılmasına rağmen yine de İngilizce'de farklı anlamları olan kelimelerin çoğu çevirilerinde yine alakası olmayan farklı anlamlarda da kullanılmış olunabilir. Daha fazla bilgi için SÖZLÜK kısmına bakınız ve çevirilerin gerçeğini öğrenmek isteniliyorsa, yazıların kaynağına gidilebilir, oradan gerçeği öğrenilebilir..

✔Researchs and Reviews Author by Ertuğrul Yıldırım 🙂💓

1 yorum:

  1. Yazının tamamını okuyamadım oldukça uzun olduğu için tabii uzun araştırmalara dayanan yazılar uzun olacaktır haliyle. Bu kadar araştırdığınız için elinize sağlık. Sanırım her konuda olduğu gibi tıp konusunda da işin içine kötü insanlar girince böyle kötülükler yapabiliyorlar. Mesela kendini peygamber sananlara şu an ismini unuttuğum bir ilacı verince (oldukça yüksek dozlarda) peygamberim demekten vazgeçiyorlarmış ya da kimi takıntı hastalarına belli ilacı verince takıntısı geçiyormuş , depresyonsuz bence insan yok:) ben de mesela kedimi kaybettim depresyona girdim ama ilaç filan almak istemem üzüntümü yaşayayım sonuçta annemi, babamı kaybettim, ilk kedim Prenses'i kaybettim, maalesef kayıplar, türlü dertler depresyon oluyor ben depresyonda ilaç vs. yerine konuşarak, terapiyle, hobiler edinerek, arkadaşlarla bir çay bahçesine gitmek, konuşmak, müzik vs. ile tedavi olunmasından yanayım, depresyon haplarının bağımlılık yaptığını da biliyorum. Marilyn Monroe'yu öldüren belki de yıllarca gittiği psikiyatristinin yanlış tedavisiydi (belki de cinayetti bilemiyorum hayli muamma bir konu bu çünkü) yine de psikoloji çok önemli bir bilim dalı. Onsuz da olmaz tabii psikiyatri de ancak ilaçlar...şok tedavisi filan Allah göstermesin yani...hele hele hastalara tecavüz vs. bunlar ağır suçlar mesleğini kötüye kullanma suçu....

    YanıtlaSil

YORUM UYARISI : Yorumlara link ve telefon numarası bırakmak,küfür,hakaret vb gibi suç unsuru olabilecek ve herhangi bir sorunda yasal soruşturma sözkonusu olabilecek bir isim vermek vb gibi yazılar yazmak yasaktır.Özellikle de bunları Unknow olarak yayınlayan yorumlar dikkate alınmayacaktır.Tespit edilirse yayınlanmaz yada silinir..