Zihinsel engelli hastaların akıl hastanelerinde yaşadıkları trajediler.. Representative images (993, 153) Sources (3)
NOT: Başlıkta ve içeriklerde zorunlu değişiklikler oldu, nedenini aşağıda NOTLAR kısmında NOT3'de okuyabilirsiniz..
*Zihinsel engelli hastalar, sadece normal ses tonundan biraz daha yüksek ses tonu ile (bağırıp-çağırma, küfür etme de dahil) "kendi kendine konuştukları" için mi (onlar için çok tehlikeli yerler olan) akıl hastanelerine gönderiliyorlar? Ne kadar korkunç bir şey?
*"Akıl hastaneleri, onlar için adeta "ölüm" yerleridir.."
(Akıl hastanelerinin neden KAPATILMASI /buraların "tek kişilik modern oda" sistemlerine ve "ilaçsız tedavi, bakım ve rehabilitasyon" yöntemlerine göre yeniden dizayn edilmesi (değişim geçirmesi) gerektiğine dair yaptığımız araştırmaları ve fikir ve düşüncelerimizi, BURADAN okuyabilirsiniz..)
*Zihinsel engelli hastaların, son derece doğal olan normal ses tonundan biraz daha yüksek ses tonu ile "kendi kendine konuşma" gibi davranışlar nedeniyle, akıl hastanelerine gönderilmesi...
UYARI : Lütfen unutmayın: Hiç kimse doktor kontrolü olmadan psikiyatrik ilaçlardan kurtulmaya çalışmamalıdır. En aşağıdaki UYARILAR kısmını okuyunuz.. Ayrıca her zaman olduğu gibi eğer kalp rahatsızlığı, psikoloji rahatsızlığınız vs varsa, buradaki bilgiler sağlığınız açınızdan iyi olmayabilir ve bu nedenle bu araştırmayı okumamanızı tavsiye ederiz. Yok eğer "Kimse karışamaz lan benim okumama, illa da okuyacağım!" diyorsanız, o zaman bütün sorumluluk size aittir, bunu unutmayınız. Teşekkürler..
Şimdi başlayalım..
Bu başlığı atmamızın nedeni, kısa süre önce yaşadığımız, daha doğrusu bu yönde duyduğumuz bir durumdan dolayıdır. Eğer blogumu takip-edip okuyorsanız, kardeşimin de psikiyatri hastası olduklarını da biliyorsunuzdur. Hastalığı nedeniyle kardeşimle ilgili uzun yıllardır sıkıntı yaşıyoruz. Saldırganlığı yok ama sürekli olarak kendi kendine konuşuyor ama bunu yaparken de bazen "bağırarak" yapıyor ve yine bazen de küfürler de ediyor. (Bu aslında yani "bağırma-çağırma", kendi kendine konuşmanın başka bir davranış şekliymiş.. Ben de bunu yeni öğrendim. NOT 3 kısmını okuyunuz..) Tabii bunlar hastalığı nedeniyle son derece doğal olan şeyler. Ve tabii bunu sadece ailesine karşı yapmaktadır, yabancıların yanında yapmamaktadır. Çocuklar için bile "sadece ailesine gücü yetiyor!" denir ya, o mesele.. Doktorların ve diğer yabancıların yanında adeta kuzu gibi sessizdir. Şimdiye kadar olumsuz bir tarafını görmedik. Ancak yine de böyle bir şey söz konusu olsa bile, bu hastalığının getirdiği bir sonuçtur. Bu sonucu gidermek için akıl hastaneleri çare değildir, aksine buralar bu tür hastaların daha da kötü hale gelmesine zemin hazırlayabilir. (Bu konuya birazdan giricem..)
Malum artık annesi yaşlandı. Aslında annem de dahil biz, bunun durumuna alışmıştık, yıllardır hep böyle aşağı yukarı.. Tedavi görüyor, ilaç kullanıyor ama nafile.. İlaçlar çok kere değişmişti ama yine hep aynıydı, değişen birşey yoktu.. (Not 1) Annesi giderek yaşlanmaya başlayınca, artık kaldıramıyor kadıncağız.. Ah o eski gençliği :( kalmadı, yaşlanmış, yıpranmış, daha ne olsun.. Kızının üzüntüsünden dolayı (olmalı herhalde) 2 kez komaya girmiş ve beyin travması geçirmişti adeta ölmek üzereydi sanki, tabii sonra çok şükür atlattı bunu, şimdi tedavi görüyor.. Ama işte Allah muhafaza "ya üçüncüsü olursa?" diye endişeleniyoruz, "bu sefer kurtulamayabilir" diye..
Bundan yaklaşık 7-8 sene önceydi herhalde tam hatırlayamıyorum ama o dönemlerde tabii annem yine yaşlı ama kızına bakabilecek durumda, zaten bakabiliyordu, hali vakti gücü yerindeydi o zamanlar.. Sonra devletin, evinde bakmakla yükümlü oldukları engellilere sağlanan bir "evde bakım maaşı" adı altında bir yardım parasının her ay engelli ailelere (engelliye baktıkları için ebeveynlere) verildiğini duymuştuk bir ara.. Ve bundan da oldukça sayıda çok fazla engelli ailesi de yararlanıyordu. Sonra biz de başvurduk, malum aldıkları maaaş neredeyse asgari ücretin bile altındaydı.. Madem devletimiz böyle bir imkan sağlamış, biz de başvuralım dedik.. Başvurduk, sağlık raporu falan istendi, sağlık raporun kısmına "ağır engelli, EVET" yazması gerekiyormuş.. Bir de bazı evraklar (gelir durumu, gayrimenkul durumu falan filan) istendi, prosüdür falan filan.. Herneyse, biz de uğraştık, didindik bunların hepsini çıkarttık.. Üzerinde "ağır engelli, EVET" ve "SÜRESİZ" de yazan bir ibareli "sağlık raporunu" hastane hastane dolaşarak (hatırladığım kadarı ile tam 3 hastane dolaşarak) çıkartarak, diğer evraklarla birlikte Aile Bakanlığının bizim bölgeye ait olan ilçeye ait sosyal hizmetlere "sosyal hizmet merkezine" gidip teslim ettik.. Bize, "önümüzdeki gün/haftalarda habersiz ziyaretlerde bulunacaklarını, hastanın ve evin durumunu göreceklerini" vs vs söylediler. Biz de tamam demiş, oradan ayrılmıştık.. Sonra dedikleri gibi sosyal hizmetlerden bazı görevliler, habersiz geldiler, eve şöyle bir göz attılar.. Evin hijyeninden hiç hoşlanmamışa benziyorlardı. Biz de onlara "geçim sıkıntısından dolayı böyle olduğunu, eğer evde bakım maaşı alındığı taktirde bunların düzelebileceğini" vs vs söylemiştik.. Onlarda sağolsun durumumuzu anladılar, evde bakım maaşını bağladılar.. Bağlayınca tabii ilk iş hijyeni sağlamak oldu.. Evi baştan aşağı hijyenledik emmi.. 😊
Sonra.. Aradan yıllar geçti.. Kardeşimin rahatsızlığı yine eskisi gibi, değişen birşey yok.. Annem de giderek yaşlanmaya başlamıştı.. Bu nedenle kardeşimin rahatsızlığını artık yaşlı annem kaldıramıyordu. Yukarıda dediğim gibi, 2 kez beyin travması geçirerek komaya girmiş, sonradan da kurtulabilmişti ve şimdilerde tedavi görüyordu.. "Ya 3.kez olursa, kurtulamayabilir?" endişesi ağır basmaya başlamıştı bizde.. Aslında sorun sadece bu da değildi.. "Annem yaşlı ve rahatsız olduğu için, Allah muhafaza öldüğünde ne olacaktı? Kardeşimin durumu ne olacaktı?"
Umutların kırıldığı anlar.. Söylenenler doğru muydu yoksa yanlış bir anlaşılma mıydı?
Aslında, annem kendisi sağken kızının, devletin koruması, gözetimi ve kontrolü altında (devlet destekli) yatılı engelli bakım kurumlarında (yani bir tür yatılı rehabilitasyon merkezlerinde), ömrü boyunca "bakım, tedavi ve rehabilitasyonun" yapılması hem onun için hem de ailesi için çok iyi olabileceğini düşünüyorduk.. Devletin, ona (yani kardeşime) "bizden daha iyi bakabileceğine" dair kuvvetli bir inanç vardı bizde.. (Ama tabii sonradan bu inancımız yerle bir oldu..) Ben bunu uzun süreden beri düşünüyordum ama annem bir türlü buna izin vermiyordu, çünkü "zihinsel engelli" olduğu için," onu bir akıl hastanesine yatırabileceklerinden" oldukça endişe duyuyordu. Aslında bu endişe bende de vardı..
Bu konuyla ilgili (daha yeni) Aile Bakanlığı Sosyal Hizmetler (ABSH)'e başvurduğumuz da, bize bu konuda (endişelerimizi haklı çıkaracak) sözler söylenmişti.. Eğer "saldırgan olursa yada kardeşiniz bağırıp-çağırırsa, küfürler edip durursa, bir akıl hastanesine yatırılabilir" demişlerdi.. Saldırganlığı yoktu (saldırgan olan hastaların oraya gönderilmesini (bu da tartışmalı olmasına rağmen) bir şekilde anlarım) ama diğerlerini duyunca.. Bunlar bize söylenince, biz oldukça şok olmuş ve endişelenmeye başlamıştık.. (Tabii bu bilginin ne kadarı doğruydu, orasını tam olarak bilemiyorduk. )
GÜNCELLEME : Bu konuda daha yeni bizi ABSH'den aradılar. Bize "kendi kendine konuşma, bağırma, çağırma, küfür etme" durumlarında değil, daha çok hastanın "kendisine ve/veya başkalarına zarar verme" durumlarında tedbir ve tedavi amacıyla akıl hastanesine daha doğrusu psikiyatri servisine gönderildiğini ve/veya yatış yapıldığını söylediler. Bunu söyleyince biraz olsun içimiz rahatlamış oldu. 🙂 (Daha detaylısı için aşağıdaki GÜNCELLEME notunu okuyunuz..)
NOT : Bundan sonraki olasılıklar ve düşünceler, 'böyle bir uygulama sanki varmış gibi' hareket edildiğinden dolayı, yaşanabiliniyor olunabilecekleri göstermek ve anlatabilmek amacıyla verilmiştir.. Yani gerçeklerle bir alakası yoktur ve/veya olmayabilir..
*Ama varsayalım ki böyle bir uygulama var ve uygulanıyor diyelim. Yaşanabiliniyor olabilecekleri şöyle izah edebiliriz..
Yani şöyle ki.. (Varsayalım ki, bize söyledikleri bunlar tam doğru değil ve böyle bir uygulamanın da var olduğunu (yani söylediklerinin tam tersi, bağırma, çağırma, küfür etme, kendi kendine konuşma gibi saldırganlığı olmayan hastaların da akıl hastanelerine gönderildiğini de) düşünelim.. Ki zaten yaşadığımız şok karşısında aklımıza gelenler, bunların olabileceğine dair bize bir önfikir verebilmektedir, diyebiliriz.. Ve eğer gerçekten böyle bir uygulama varsa.. )
AB'nin yani devletin, bu gibi konularda gerçekten ÇOK ACİZ olduğunu anlayabiliyorsunuz.. Bunu ilk duyduğumuzda aklımıza bunlar geldiği için deyim yerindeyse "Devlete olan inancımız adeta yerle bir olmuştu.." diyebiliriz.. Eğer bu uygulamanın varolması ve uygulanması söz konusu ise, bize şu vahim gelişmelerin de yaşanabiliniyor olunabilineceğine dair bir fikir verebilmektedir.. Şöyle ki..
Düşününce.. Aslında böyle bir durum karşısında, sadece kardeşime değil, kardeşim gibi aynı durumda olabilen (saldırganlığı olmayan ama rahatsızlığından dolayı sadece normal ses tonundan biraz daha yüksek ses tonu ile (bağırıp-çağırma, küfür etme de dahil) "kendi kendine konuşan", zihinsel özürlü çok sayıda hastanın da aynı akibeti paylaşabileceğini düşündüğünüz de, karşınıza devletin bizzat çıkardığı 4 tane çok ciddi sorunun çıktığını görebiliyorsunuz.. (Ayrımcılık, hastaların durumlarının kötüye gitmesi, şimdiye kadar kaç zihinsel engelli hastanın durumunun kötüye gitmesi durumu, yani bu hastaların akibetleri.. Ve ailelerin devlete olan inançlarının yıkılması..)
1.sorun Aile Bakanlığının ve/veya ona bağlı devletin gözetimi, kontrolü altındaki "engelli bakım kurumlarının" zihinsel engelli hastalar arasında bir AYRIMCILIK yaptığı ihtimalidir. Şöyle ki.. Saldırganlığı olmayan ama rahatsızlığının getirmiş olduğu kendi kendine konuşma davranışı sergileyen ama bunu normal ses tonu ile değil de, sadece biraz daha yüksek ses tonu ile "bağırıp, çağırma" ile yaptıkları ve bazen de diyelim ki arasıra "küfürler etme" vb gibi son derece doğal olan davranışlarından dolayı, bu rahatsızlığa sahip zihinsel engelli hastaların, buralara kabul edilmemesi durumundan, bu kurumlarda açıkça bir AYRIMCILIĞIN yapılabileceğini anlayabiliyorsunuz. Öyleyse eğer bu, "ayrımcılık" değil de nedir? (tabii varolduğunu düşünersek eğer..)
Öyle birşey varsa, bunu neden yapıyorlar?
Aslına bakarsanız, bunun asıl nedeni, yani bu ayrımcılığa yol açan asıl şeyin, bu yönde kararlar alınmasını sağlayabilecek, bir prosüdürün (sistemin) olması olabilir.. (Tabii yine bunlar birer tahmin) Eğer devlet kontrolü ve gözetimi altındaki bu resmi ve özel engelli bakım kurumları, sadece normal ses tonundan biraz daha yüksek ses tonu ile (bağırıp-çağırma, küfür etme de dahil) "kendi kendine konuşma" gibi davranış şekillerine sahip olmayan (bu özelliklere sahip olan) bu yöndeki zihinsel engelli hastaları buralara alıyorlarsa, büyük ihtimalle sadece bu hastaların rahatsız olmaması için, bu engelli bakım kurumlarını, buna göre dizayn etmiş olabilirler.. Yani engelli bakım kurumları, bu sistem çerçevesinde hazırlanılmış olunabilir. Yada buralarda çalışan doktorlar ve hemşireler de dahil, tüm personelin, yukarıdaki bu özelliklere sahip engelli bireylere "bakım, tedavi ve rehabilitasyonlarının nasıl yapılabileceği" konusunda yeterince bir deneyime ve eğitime sahip olmadıklarından dolayı da olunabilir.. Engelli bakım kurum /evlerinin tasarımlarının bu engelli bireylere göre hazırlanılmamış da olunabilir. Veya başka başka nedenlerden dolayı da olunabilinir.. Ancak her ne olursa olsun yine de..
Böyle bir sistemin var olması, adeta "Biz bu hizmetten ne anladık?" dercesine başlı başına bir "AYRIMCILIĞIN SİSTEMİ" olmakla kalmamış, bu duruma sahip zihinsel engelli hastaların, durumlarının daha da kötüye gitmesine de zemin hazırlayabilir bir ortamın oluşmasına da katkı sağlaması demektir , diyebiliriz.. Şöyle ki..
"Akıl hastaneleri, saldırganlığı olmayan ama rahatsızlığından dolayı sadece normal ses tonundan biraz daha yüksek ses tonu ile (bağırıp-çağırma, küfür etme de dahil) "kendi kendine konuşma" gibi son derece doğal olan davranışları gösteren zihinsel engelli hastaların durumlarını daha da kötü hale getirir. Bunun kanıtları ve örnekleri çoktur.." (Bunun ve/veya buna benzer kanıt ve örnekleri BURADAN okuyabilirsiniz.)
Eğer öyleyse.. (böyle bir sistem varsa eğer..)
------------------------
-Bu sistemde ayrımcılık yapılan ve onların (engelli bakım kurumlarında kalan zihinsel engelli hastaların) bu özelliklerine sahip olmayan diğer onlarca /yüzlerce /binlerce (/tahmini milyonlarca dahi) olabilen zihinsel engelli hastaların durumları ne olacak?
-Onlar insan değil midir? Onlar zihinsel engelli hasta değil midir?
-Sırf normal ses tonundan biraz daha yüksek ses tonu ile (bağırıp-çağırma, küfür etme de dahil) "kendi kendine konuştukları" için, zihinsel engelli hastalar arasındaki bu AYRIMCILIK niye?
-Onları neden direkt olarak (adeta onlar için birer ölüm yerleri olabilen) "akıl hastanelerine" gönderilmesi niye?
-Akıl hastanelerinde, onların durumlarının daha da kötü hale gelebileceği akıllarına gelmiyor mudur? Bunun kanıt ve örneklerinin çok sayıda olduğunu bilmiyorlar mıdır? (a)
Eğer, normal ses tonundan biraz daha yüksek ses tonu ile (bağırıp-çağırma, küfür etme de dahil) "kendi kendine konuşan" bu durumdaki zihinsel engelli hastaların durumlarından rahatsız olan diğer engelli hastalar varsa (ki büyük ihtimalle vardır), çözüm, bu durumdaki zihinsel engelli hastaları akıl hastanesine gönderip-onları oralara kapatmak değil, engelli bakım kurumlarının, onların bu durumlarına göre de dizayn edilmesi ve buradaki personellerin buna göre eğitimlere tabii tutulması gerekir..
Bu hastalara "şefkat, ilgi, alaka ve sevgi" ile yaklaşılırsa ve "tedavi, bakım ve rehabiliteleri" de buna göre yapılırsa, bu hastaların, normal ses tonundan biraz daha yüksek ses tonu ile (bağırıp-çağırma, küfür etme de dahil) "kendi kendine konuşma" gibi davranışlarda bulunması söz konusu olabilir mi? Batı dünyasında buna benzer durumlar üstelik "ilaçsız tedavi, bakım ve rehabilite" çalışmalarında (örneğin Norveç örneğinde olduğu gibi) vardır.. (b)
Bu hastalar hem karşılarında doktor, hemşire ve diğer personel gibi "normal olan insanları" görerek ve hem de bunlardan almış oldukları "şefkat, ilgi, alaka ve sevgi" ile psikolojik olarak olumlu etkilenecekleri için, "tedavi, bakım ve rehabiliteleri" de o derece kolaylaşır. Akıl hastanelerine gönderilirse eğer, bu hastalar "şefkat, ilgi, alaka ve sevgi" görmeyecekleri ve karşılarında büyük olasılıkla soğuk /kızgın personellerin ile (üstelik, onlar için son derece tehlikeli "tek cinsiyetli koğuş" ortamında), garip davranışlarda bulunan diğer hastaların durumlarından da psikolojik olarak olumsuz etkilenebilecekleri için ve ayrıca zorla "tedavi ve bakım" verileceğinden dolayı, bu hastaların (zihinlerinde onarılamayacak şekilde) durumları, daha da kötüye gidebilir..
"Akıl hastanelerindeki hasta bakımı ile engelli bakım kurumlarındaki hasta bakımı aynı şeyler midir? Aynı şeylerse, o zaman engelli bakım kurumlarında da ciddi sıkıntılar var demektir.."
Bu nedenden dolayı, devletin kontrolü, gözetimi ve desteği altındaki resmi ve özel yatılı engelli bakım kurumlarının, saldırgan olmayan ama hastalığının getirdiği son derece doğal olan normal ses tonundan biraz daha yüksek ses tonu ile (bağırıp-çağırma, küfür etme de dahil) "kendi kendine konuşma" vb gibi davranışlarda bulunan zihinsel engelli hastalar için, "yeniden dizayn edilmesi, sistemin de onlar için özel olarak yeniden düzenlenmesi, buradaki personellerin sayılarının artırılması ve onlara bu gibi hastalar için nasıl davranılması ve nasıl bir tedavi, bakım ve rehabilitasyon yöntemlerinin uygulanması" vb konuların da ciddi eğitimler verilmesi vb gibi şuan akla gelmeyen çok sayıda eksikliklerin tamamlanması, düzenlenmesi gerekir, diye düşünüyoruz..
2.sorun ise yukarıda da dediğimiz gibi, bu yönde olan zihinsel engelli hastaların, akıl hastanelerine gönderilmesi, onların durumlarının daha da kötüye gitme riskleri ile karşı karşıya kalmalarıdır.. Bazı AB ülkelerinden bu yönde gelen haberler, özellikle bu durumda olan hastaların, "akıl hastanelerinde durumlarının daha da kötüye gittiği" yönündedir.. Türkiye'de de buna benzer vakalar, hadiseler ve haberler olabilir. Ancak nedense bu yönde haberler ya hiç yok /çok az varmış gibi (bu sanki bir sır küpü gibi saklanıyor) bir duruma benziyor.. Aslında bunun nedenleri olabilir, örneğin hasta yakınlarının ve medyanın, akıl hastanelerinde kalan hastaların akibetlerinin "iyi olduğuna" ve doktorların, hemşirelerin ve personelin "hastalara çok iyi baktıklarına" vb dair bir yanılgı içerisinde olabilmesi olabilir. Bu yanılgının olmasını, AB ülkelerinden gelen haberlerin içeriklerine bakınca çok iyi anlayabiliyorsunuz.. Tabii ki "illa da olacak" diye birşey yok ama ya varsa? Şöyle ki..
Hasta yakınları (aileler) ve medya, akıl hastanelerinde hastalar açısından "yaşanıyor olunabilecek trajedileri", büyük ihtimalle çok farklı bakış açılarından baktıkları için, bunları göremiyorlar olabilirler.. Örneğin en başta, akıl hastanelerindeki "tek cinsiyetli koğuş sistemi" bile başlı başına ciddi bir sorun, özellikle de "saldırgan olmayan zihinsel engelli hastaların durumlarının daha da kötüye gitmesine" sebep olabilen bir durumdur. Bunu bile kavrayamıyorlarsa, demek ki "akıl hastanelerindeki sorunlar, çok ciddi boyutlarda" demektir, diyebiliriz.. Ve hastalara verilen psikiyatrik ilaçlar, iğneler, uyuşturucu ilaçlar vs vs.. Bunların da, en az "tek cinsiyetli koğuşlar" kadar, hastaların durumlarını daha kötü hale getirebilen bir özelliğe sahip olabildiğini söyleyebiliriz.. (c)
3.sorun ise (eğer gerçekten devletin kontrolü altındaki bu resmi ve özel engelli bakım kurumlarında, zihinsel engelli hasta ayrımcılığı yapılıyorsa ve bu uzun yıllardır bu şekilde uygulanıyorsa..), şimdiye kadar bu yöndeki (saldırgan olmayan ama normal ses tonundan biraz daha yüksek ses tonu ile (bağırıp-çağırma, küfür etme de dahil) "kendi kendine konuşma" vb gibi son derece doğal olan davranışlarından dolayı), akıl hastanelerine kapatılan, zihinsel engelli hastaların sayıları ve durumları (akibetleri) nedir, ne olmuştur? Ölenler olduysa, ölümleri neden olmuştur? Çeşitli hastalıklara yakalandılarsa, bunlara sebep olan şeyler nelerdir? "İyileşti" diye gönderilenler olduysa, bunların akibetleri nedir? Vs vs.. Daha bunlar gibi çok sayıda akla gelen endişe verici soruların cevaplarının "doğru ve hakkaniyetle" bulunabilmesi için, bağımsız sivil toplum örgütleri tarafından oluşturulan, sivil denetim birimleri vb gibi birimler tarafından, bağımsız bir şekilde araştırılması gerekir, diye düşünüyorum kanımca.. Bunlar olmadan bunların akibetlerinin ne olduğunu öğrenebilmek oldukça zor olabilecektir, diye tahmin de bulunabiliriz.. (d)
4.sorun ise zihinsel engelli hastaların ailelerin de, devletin bu gibi zihinsel engelli hastalara, "kendi ailelerinden bile daha iyi bakabileceği" fikir ve/veya inancının da yok olmasına sebep olabildiğini anlayabilirsiniz. Örneğin biz de durum böyle, devlete olan inancımız, adeta yok olmuştu, bu konuda.. Biz, "Devletimiz büyüktür, ne olursa olsun bu durumda olan hastamıza bakar, hem de bizden daha iyi bakar, engelli bakım kurumlarında.." diye böyle bir inanca sahip olmuştuk. Ama işte gel-gör ki, durum hiç de bizim düşündüğümüz gibi değilmiş.. Bir "zihinsel engelli hasta ayrımcılığının yapılmış olduğunun" farkına varmıştık.. Bu, resmen ayrımcılıktı.. Her ne koşulda olursa olsun, saldırganlığı olmayan ama sadece normal ses tonundan biraz daha yüksek ses tonu ile (bağırıp-çağırma, küfür etme de dahil) "kendi kendine konuşan" zihinsel özürlü hastaların "bakım, tedavi ve rehabilitelerinin de, devletin kontrolü altındaki resmi ve özel engelli bakım kurumlarında da yapılması gerekirdi. Engelli bakım kurumlarının, bu hastalara göre de dizayn edilmesi gerekirdi. Ama öyle görülüyor ki, bunlar hep hayalde kalan düşünceler gibiydi.. Yani.. "Devlet, bu kadar aciz olabilir mi?" Gerçekten böyle birşey söz konusu ise tabii ki.. Şimdiye kadar bu durumda olan kaç zihinsel engelli hasta, akıl hastanesine gönderilip-buralara kapatıldı? Bunun onlar için geri döndürülemez bir felaket olabileceği hiç akıllarına gelmemiş midir?
Bu durumda olan hastalar, akıl hastanelerinde "iyileşmezler", daha da kötü hale gelebilme riskleri ile karşı karşıya kalabilirler.. ("Şimdiye kadar bu durumda olan kaç hastanın durumu daha da kötü hale geldi?" Bunun uyduruk olmayan gerçek bağımsız araştırmalar ile ortaya çıkarılması gerekir diye düşünüyorum kanımca..) Bunun sorumluluğu da, aile bakanlığının yani devletin kendisi olabilecektir.. Bu durumda olan "zihinsel engelli" hastaları nasıl olurda hemen akıl hastanesine gönderirler? Akıl hastanelerinin bu durumda olan hastaları, daha da kötü hale getirebileceğini anlayamıyorlar mı?
*Zihinsel engelli hastalar için normal ses tonundan biraz daha yüksek ses tonu ile (bağırıp-çağırma, küfür etme de dahil) "kendi kendine konuşma" vb gibi davranışlar, son derece doğaldır..
Aile bakanlığı ve Devlet, bu gerçeği anlayamıyor mu? Onların "akıl hastanesine gönderilmeye /akıl hastanesine gönderilmek ile tehtid edilmeye" değil, devletin engelli bakım kurumlarında yeterince profesyonelce hizmetlerle "ilgi, alaka, sevgi, bakım, tedavi ve rehabiliyason" hizmetlerine ihtiyaçları vardır.. Bunları yapamayan aile bakanlığı, zaten "aile bakanlığı" adını hak etmiyor demektir.. Bunları yapamayan devlet de, devlet değildir.. (Tabii yukarıda da dediğimiz gibi, eğer gerçekten böyle bir uygulama varsa eğer..)
*Kendi kendine konuşmak son derece doğaldır ve bazen de insana başarı dahi getirebilir..
Batı dünyasında özellikle de gelişmiş ülkelerde, normal insanlar için bile (normal ses tonundan biraz daha yüksek ses tonu ile (bağırıp-çağırma, küfür etme de dahil) "kendi kendine konuşmada" dahil) son derece doğal davranışlar olarak gözükür. Kaldı ki, bazı zihinsel engelli hastaların durumlarından (mevcut rahatsızlıklarından) dolayı, böyle davranışlar içerisinde bulunması da son derece doğal bir durumdur. Böyle bir durum söz konusu iken, mevcut rahatsızlıklarının birer sebebi olabilen normal ses tonundan biraz daha yüksek ses tonu ile (bağırıp-çağırma, küfür etme de dahil) "kendi kendine konuşma" gibi son derece doğal olan bu davranışlarda bulunan zihinsel engelli hastaların, akıl hastaneleri gibi yerlere gönderilmesi ve/veya tehdit edilmesi, ne kadar doğru ve mantıklı bir durumdur? Akıl hastaneleri, bu durumda olan hastaları iyileştirmez, daha beter hale getirebilir. Burada yapılması gereken şey, devletlerin kontrolünde olan resmi ve özel engelli bakım kurumlarının, bu gibi durumda olan zihinsel engelli hastaların bakım, tedavi ve rehabilitesinin, "uzman ellerde" sevgi, ilgi ve alaka" ile yapılmasını sağlayabilmektir.
Bu gibi davranışlara sahip zihinsel engelli bireylere bakmakla yükümlü olan ailelerin, devletlerin kontrolündeki resmi ve özel yatılı engelli bakım kurumlarına başvurmalarının asıl sebeplerinden biri, bunlara bu bahsedilen "sevgi, ilgi ve alaka"yı veremeyerek, onların "bakım, tedavi ve rehabilitesi"nin yapamamalarıdır. Ailleler bu devletin kontrolündeki resmi ve özel yatılı engelli bakım kurumlarına başvurmalarının diğer asıl nedeni ise, bu yatılı engelli bakım kurumlarının (yani devletin), zihinsel engelli aile bireylerine "kendilerinden daha iyi bakabileceklerini" düşündükleri içindir. Sadece "bakım ve tedavi" değil, "rehabilitasyonlarının" da yapılarak, zihinsel engelli bireylerin topluma kazandırılması da çok önemlidir. Ancak nedense bu gibi yerlerde "rehabilite" kısmının oldukça eksik olabildiğini sanıyoruz. Bu konuyla ilgili herhangi bir bilgi alamadık.. Eğer öyleyse, bu çok büyük bir eksikliktir, diyebiliriz..
Yukarıda da belirttiğimiz gibi "bağırıp-çağırma" kendi kendine konuşmanın başka bir davranış şeklidir. Aradaki fark, sadece normal ses tonu ile kendi kendi konuşan insanların sesinden biraz daha yüksektir. Küfür etme ise herkes de olan bir şeydir. Normal ses tonu ile kendi kendine konuşan insanlarda bol bol küfür edebilir.. Kaldı ki normal ses tonundan biraz daha yüksek ses tonu ile "kendi kendine konuşan" insanların küfür etmeleri de don derece doğaldır..
Tabii ki bu durum, eğer gerçekten doğruysa /sonradan oluşursa, bu sadece aile bakanlığının değil Türk Devleti'nin de bir ayıbı, utancı ve büyük bir başarısızlığı olur.. Saldırgan olmayan ama zihinsel engelli olmanın getirdiği bir sonuç olarak sadece normal ses tonundan biraz daha yüksek ses tonu ile (bağırıp-çağırma, küfür etme de dahil) "kendi kendine konuştukları" için zihinsel engelli hastaların /bireylerin "akıl hastanelerine" yönlendirilmeleri ile bu hastaların mevcut durumlarının hem buralardaki ortamların hem de ilaç tedavilerinin de çok kötü olması nedeniyle, daha da kötüye gitme olasılıkları da bulunabilmektedir.. Bu yönlerde çok sayıda kanıt vardır.
Çünkü, (dünya genelindeki genel kanı olarak) akıl hastaneleri, hastaların iyileşmesini sağlayacak şekilde tasarlanmamıştır, akıl hastaneleri, aksine sadece zehirli ve öldürücü olduğu ve hatta beyin tahribatına yol açtığı sonradan ortaya çıkan Psikiyatrik ilaç tedavileri ile hastaların beyinleri mahvedilerek, onları sadece kontrol etmeyi amaçlayan birer kontrol /ölüm yerleridir.. Saldırgan olmayan zihinsel engelli hastaların durumlarının daha da kötüye gitmesi açısından, buralara sadece saldırgan (o da çok ağır) olan zihinsel engelli hastalar getirilmelidir. Hatta eğer yanılmıyorsam bazı AB ülkelerinde /başka ülkelerde "saldırgan hastalar" için bile PS ilaç tedavileri yerine başka alternatif tedavilerin uygulanabildiğine dair bir bilgi edinmiştim. Tabii bu, doğru olmayabilir de ama "saldırgan hastalar" için bile böyle bir tedavi seçenekleri varsa, saldırgan olmayan ama sadece normal ses tonundan biraz daha yüksek ses tonu ile "kendi kendine konuştukları" için, onların durumlarının daha da kötüye gitmesini sağlayabilecek yerler olan akıl hastanelerine yönlendirilmeleri, akıl alacak bir durum değildir..
Saldırgan hastalar için bile (sonuçta onlarda birer insandır ve onların da tıpkı diğer insanlar gibi "hassas beyinlere" sahiptirler ve ne kadar saldırgan olurlarsa olsunlar onların bu hassas beyinleri bile) zehirli ve öldürücü olduğu ve hatta beyin tahribatına yol açtığı sonradan ortaya çıkan bu son derece tehlikeli psikiyatrik ilaçların kimyasal gücünün olumsuz etkisine karşı gelemeyecektir. Ve doğal olarak, bu hassas beyinler de ilaçların dozuna ve veriliş biçimine göre, zamanla hasara uğramaya başlayacaktır. Bunun böyle olabileceğine (PS ilaçların beyin hasarına yol açabileceğine) dair, dünya genelinde kanıtlar bulunmaktadır. (1, 2) (e)
Kaldı ki, bu kadar tehlikeli olan bu zehirli ve öldürücü psikiyatrik ilaçların, saldırgan olmayan zihinsel engelli insanlara verilmesinin, (Not 2) bu hastalar için ileride ne gibi olumsuz sonuçlar doğurabileceğini, varın gelin siz düşünün artık.. Yazık, gerçekten çok yazık.. İnsanlığın beyni, bu zehirli ve ölümcül psikiyatrik ilaçlar ile çeşitli tahribatlara uğratılmakta ama devletler ise buna sessiz kalabilmektedir.. Bu yöndeki hastaların, durumlarının daha da kötüye gidebileceği hiç akıllarına gelmemekte midir, bunların? Yazık, gerçekten.. Bir an önce bu tür uygulamalardan vazgeçilmelidir.. (Bu konuda da daha fazla bilgi için "psikiyatri bir ölüm endüstrisidir" serisinin bölümlerini okumanızı tavsiye ederiz..)
*Engelli Bakım Kurumlarının, bu tür hastaların durumlarına göre yeniden düzenlenip-dizayn edilmesi gerekir.
Ayrıca buralarda çalışan doktor ve hemşireler de dahil tüm görevlilerin, tüm personelin, bu tür hastaların tedavi, bakım ve rehabilitesine göre yeniden eğitimlere tabii tutulması gerekir. Sadece buralar değil, Aile Bakanlığına bağlı sosyal hizmet birimlerinde çalışan personelinde bu eğitimlere tabii tutulması gerekir. Zihinsel engelli hastaların normal ses tonundan biraz daha yüksek ses tonu ile (bağırıp-çağırma, küfür etme de dahil) "kendi kendine konuşmalarına" dayanamayan sosyal hizmet uzmanları ve görevlileri, zaten bu göreve yeterince layık olmadıklarını gösterebildikleri için hemen görevlerinden alınmalıdırlar. Yada bunlara bu hastaların durumlarına göre yeniden eğitime tabii tutulmaları gerekir ve bu davranışlara dayanabilen ve her halükarda (her koşulda) bu zihinsel engelli hastaların bakım, tedavi ve rehabilitesini sağlayabilen, bunlarda başarılı olabilen sosyal hizmet uzmanları ve görevlileri ile çalışılmalıdır.. Bunlar bir an önce ivedilikle yapılmalıdır. Bunları yapamayan kişi, zaten uzman falan değildir ve bunları yapamayan bir devlette, sosyal devletin gereğini yerine getirmiyor demektir, bunları yapamayan aile bakanlığı da "aile bakanlığı" ünvanını haketmiyor demektir..
Saldırgan olmayan ama sadece normal ses tonundan biraz daha yüksek ses tonu ile (bağırıp-çağırma, küfür etme de dahil) "kendi kendine konuşan" zihinsel engelli hastaların durumları, tıpkı bedensel engelli hastaların durumları kadar ciddiye alınması gereken özel bir durumdur. Bu gibi durumda olan zihinsel engelli hastalar, "akıl hastaneleri" ile tehtid edilerek değil, alanında yeterince eğitim-öğretim görmüş (sosyolog, psikolog, hekim, hemşire, fizyoterapist, eğitmenler, ) vb gibi uzman ellerde "sevgi, ilgi, alaka" ile "bakım, tedavi ve rehabilitelerinin" yapılması gerekir.
Burada yapılması gereken şey, yukarıda da belirtiğimiz gibi devletlerin kontrolünde olan resmi ve özel engelli bakım kurumlarının, bu gibi durumda olan zihinsel engelli hastaların bakım, tedavi ve rehabilitesinin, "uzman ellerde" sevgi, ilgi ve alaka" ile yapılmasını sağlayabilmektir. Onların "akıl hastanesine gönderilmeye" değil, devletin engelli bakım kurumlarında yeterince profesyonelce hizmetlerle "ilgi, alaka, sevgi, bakım, tedavi ve rehabiliyason" hizmetlerine ihtiyaçları vardır.. Yani devletin kontrolü altındaki engelli bakım kurumlarında, bu türdeki hastaların "zihinsel engelli ayrımcılığı" yapılmadan ve HER KOŞULDA "sevgi, ilgi ve alaka"ya ve "tedavi, bakım ve rehabilitasyona" ihtiyaçları vardır.
*"İLAÇSIZ TEDAVİ,BAKIM VE REHABİLİTASYON" yöntemlerine biran önce geçilmelidir.
NOT : Akıl hastalıklarının İlaçsız Tedavi, Bakım Ve Rehabilitesinde, İbrahim bin Havvas Hazretlerinden çok güzel bir örneğini, güzel bir hikayesi ile BURADAN (en sonda) okuyabilirsiniz.. (Sayfaya vardığınızda, CTRL+F yapıp-arama kutusuna "İbrahim bin Havvas" yazarsanız, sizi hemen oraya götürür.. Eğer götürmezse, ileri-geri ok işaretlerine basarak gidebilirsiniz..)
Ayrıca.. Zihinsel engelli hastaların tedavisinde, "İLAÇSIZ TEDAVİ,BAKIM VE REHABİLİTASYON" yöntemlerine biran önce geçilmelidir. Çünkü özelliklede "psikiyatrik ilaçların" son derece zararlı (beyin hasarı,beyin küçülmesi de dahil diğer zihinsel ve fiziksel hastalıklara yakalanma gibi) ve ölümcül (psikiyatrik ilaçlara bağlı intihar,şiddet,cinayet ve diğer ölümlere (Ölüme /ölüm riskinin artmasına neden olan antidepresanlar ve antipsikotiklerle ilgili çalışmalar vb) sebep olduğu gibi) olduğuna dair kanıtlar ve bilgiler vardır. (1,2) (f)
Toplumun akıl sağlığı yasalarında,bu yönlerde ciddi değişiklere ihtiyaç vardır. Gelişmiş batı dünyasında bu konularda ciddi kıpırdanmalar bulunmaktadır. Türkiye'nin de biran önce harekete geçmesi gerekmekte olduğunu düşünmekteyim. Akıl hastanelerinin de ya tamamen KAPATILMASI /buralara "ilaçsız tedavi, bakım ve rehabilitasyon" yöntemleri de dahil hastaların mahremiyetine husisi (bireysel tuvalet, banyo, lavabo gibi ihtiyaçların olabildiği) "tek kişilik oda modern sistemlerine" göre dizayn edilmesi gerekmektedir. Akıl hastanelerindeki "tek cinsiyetli koğuş" sistemi, pekçok nedenden dolayı hastalar için uygun bir ortam değildir ve son derece tehlikelidir. Bu, özellikle de saldırgan olmayan zihinsel hastaların durumlarının daha da kötüye gitmesine neden olabilir. (Kaldı ki zaten saldırgan olmayan hastaların akıl hastanelerine getirilmemesi gerekir. onlar için devlet kontrolü altındaki engelli bakım kurumları devreye girmelidir. Zaten psikiyatrik ilaçlar, onların durumlarını iyileştirmediği, kötü hale getirdiği için, akıl hastaneleri (mevcut KÖTÜ ORTAMI nedeniyle) buna adeta son darbeyi vurmak için uygun yerler olarak görülebilir..) Bundan vazgeçilmesi, "tek kişilik modern oda sistemlerine" geçilmesi gerekmektedir. İşte bu vb gibi nedenlerden dolayı.. "TEK CİNSİYETLİ KOĞUŞ SİSTEMLERİ, KARMA KOĞUŞLAR KADAR TEHLİKELİDİR."(g)
-Antidepresanlar depresyonun, anksiyetenin, panik atakların, düşmanlığın, saldırganlığın, psikozun, şiddetin ve intihar eğiliminin kötüleşmesine neden olabilir. Ayrıca çok sayıda araştırma bunların plasebodan daha etkili olmadığını gösteriyor. Uluslararası ilaç düzenleme kurumlarına göre antidepresanların belgelenmiş yan etkileri arasında intihar davranışı, kalp sorunları, mani, psikoz, düşmanlık, saldırganlık, yoksunluk reaksiyonları, doğum kusurları ve daha fazlası yer alıyor. (1)
-Antipsikotikler (antipsikotik ilaçlar, iyi belgelenmiş diğer yan etkilerin yanı sıra) obeziteye, diyabete, felce, kalp sorunlarına, solunum problemlerine, sanrısal düşünceye ve psikoza neden olur. O kadar güçlüler ki beyin küçülmesine neden olabiliyorlar. (2)
Kötü Ortamlardan kasıt. Mesela.. Özellikle de gelişmiş batı dünyasından gelen, akıl hastanelerinde savunmasız hastalara karşı yapılan tecavüzler, cinsel saldırılar, istismar, şiddet ve ihmal sonucu oluşan ölümlerle ilgili haberlerin zaman zaman yabancı medyaya yansımasıdır. Yine zaman zaman ülkemizin akıl hastanelerinde de bunlara benzer hadiseler yaşandığını medyadan öğreniyoruz. Ükemizdeki akıl hastanelerinin de hastaların sağlığının ve güvenliğinin sağlanması açısından ciddi şekilde yeniden düzenlenmesi gerekmekte olduğunu düşünmekteyim. Tüm bunların önüne geçilebilmesi için, başta toplumun akıl sağlığının korunması olmak üzere, zihinsel engelli hastaların tedavisinde "ilaçsız tedavi, bakım ve rehabilitasyon" yöntemlerine geçilmesi, akıl hastanelerinin de tek cinsiyetli koğuş sisteminden, tek kişilik modern oda sistemine geçilmesi ve buralarda kalan hastaların "sağlık ve güvenliklerinin" korunması açısından son derece önemlidir ve düzenlemelerin bu yönlerde yenidien düzenlenmesi ve doktor ve hemşirerlerde dahil tüm personellerin yeniden eğitimlere tabii tutulması vb gibi diğer eksikliklerin tamamlanması gerekir diye düşünmekteyim..Toplumun akıl sağlığı yasası bu değişikliklerle birlikte çıkarılmalı, böyle bir yasa yoksa derhal çıkarılmalı ve toplumun akıl sağlığı koruma altına alınmalıdır. "TOPLUMUN AKIL SAĞLIĞI, ANCAK AİLENİN AKIL SAĞLIĞI KORUNURSA KORUNABİLİR.."Ailenin akıl sağlığının korunması da ,ailelerdeki akıl sağlığı ile ilgili problemlerin, yine ilaçsız tedavi, bakım ve rehabilitasyon yöntemleri ile gerçekleşebilir."PSİKİYATRİK İLAÇLAR, NE AİLENİN NE DE TOPLUMUN AKIL SAĞLIĞINI KORUR; AKSİNE DAHA KÖTÜ HALE GETİREBİLİR."
Ailenin akıl sağlığı, ayrıca çeşitli rehabilitasyon yöntemleri (resim, müzik, tiyatro vb gibi) ile de sağlanmalıdır. Zaten bu yapılıyor, ancak bu yanlış yapılıyor. Bir yandan zararlı psikiyatrik ilaçlar hastalara verilirken, öte yandan da çeşitli rehabilite çalışmaları yapılıyor. Bu da, hastaların tam olarak hiç iyileşmemesine, aksine sadece kontrol altına alınmasına ve üstelik ilaçların olası zararlarının da zamanla ortaya çıkmasına da neden olabilen bir durumdur. Rehabilite çalışmalarının "ilaçsız tedavi ve bakım" yöntemleri ile birlikte yapılması gerekir. Ancak bunun için topluma adapte olmak ve bu nedenle "ilaç bırakmak" isteyen zihinsel engelli hastaların, ilaç bırakma girişimlerinde yaşayabilecekleri "ilaç yoksunluk belirtilerini" aşabilmesi için, başta ruh sağlığı birimleri ve hastaneleri ve devlet kontrolündeki engelli bakım kurumlarının, bir nevi "ilaç yoksunlukla mücadele birim ve servislerini" oluşturması ve ilaç bırakmak isteyen hastalara yardımcı olabilmek için, onlara her türlü "ilaçsız tedavi, bakım ve rehabilitasyon" yöntelerini verebilmeleri gerekir ki, bu gibi yerlerin buna göre düzenlenmesi, dizayn edilmesi gerekir..
"Unutulmamalıdır ki, uzun vadeli psikiyatrik ilaç kullananların, kalıcı ve ölümcül olan /olmayan beyin hasarı ve/veya beyin küçülmesi dahil olmak üzere, yine kalıcı ve ölümcül olan /olmayan çeşitli zihinsel ve fiziksel hastalıklara yakalanma riskleri çok daha fazladır.."
Devletin koruması, gözetimi ve kontrolü altındaki resmi ve özel yatılı engelli bakım kurumlarının, saldırgan olmayan ama rahatsızlıklarından dolayı son derece doğal olan normal ses tonundan biraz daha yüksek ses tonu ile (bağırıp-çağırma, küfür etme de dahil) "kendi kendine konuşma" gibi davranışlarda bulunan tüm hastalara karşı da uygun bir şekilde yeniden dizayn edilmesi ve buralardan görevli olan doktor ve hemşireler de dahil tüm personellerin, bu hastalara uygun bir şekilde "tedavi, bakım ve rehabilitasyon" verebilmeleri açısından, sil-baştan yeniden eğitime tabii tutulması gerekir.
Bu hastaların, "akıl hastanesine gönderilmek /buralara gönderilmek ile tehtid edilmek" gibi kötü davranış ve uygulamalara değil, "ilgi, alaka ve sevgi" gibi olumlu davranış modellerine ihtiyaçları vardır. İlgi, alaka ve sevgi gibi olumlu davranışlarla, hastaların "tedavi, bakım ve rehabilitasyonlarının" sağlıklı bir şekilde yapılması gerekir. Tüm personeller buna göre eğitilmelidir. Ama öyle görülüyor ki, böyle bir durum yok gibi gözüküyor. Bunun değişmesi gerekiyor. Doktor ve hemşireler de dahil bunları yapamayan görevli personel, zaten "görevini, yeterince yerine getiremiyor" demektir. Bunlar ya görevlerinden alınmalılar /yeniden eğitime tabii tutulmalıdırlar. Ve aklıma gelmeyen diğer düzenlemeler.. Bunlarda devletimiz tarafından tespit edilmeli ve bu ekisklikler, düzenlemelerle sağlanabilmelidir...
ÖNEMLİ : Psikiyatrik ilaçların ve diğer psikiyatrik tedavi uygulamalarının zararları ve toplumun akıl sağlığı yasalarının ve akıl hastanelerinin değişimi ve korunması vb gibi çok sayıda bilgileri öğrenebilmek ve konuyu daha iyi anlayabilmek için "psikiyatri bir ölüm endüstrisidir" serisinin bölümlerini (ve tahmin, öneri vb gibi fikir ve düşüncelerin yer aldığı (1 ve 7.bölümleri) okumanızı tavsiye ederiz..
***
*Devletin kontrolü, gözetimi, denetimi ve koruması altındaki, resmi ve özel engelli bakım kurumlarında neler oluyor?
NOT: Aşağıda "resmi ve/veya özel engelli bakım evlerinde (/kurumlarında) yaşanan "zihinsel engelli hastalara şiddet" haberlerini görünce ve okuyunca, aklımıza akıl hastanelerinde yaşanan zihinsel engelli hastalara yapılan "tecavüzler, cinsel istismarlar ve çeşitli şekillerdeki şiddet" olayları ve haberleri geldi.. "Akıl hastanelerinde savunmasız hastalara tecavüzler, cinsel istismarlar ve çeşitli şekillerdeki şiddet, istismar ve ölümleri.." BURADAN okuyabilirsiniz.. Umarız devletin kontrolü ve denetimi altındaki bu resmi ve özel engelli bakım evlerinde (/kurumlarında) böyle şeyler hele de tecavüz gibi korkunç eylemler hiç yoktur.. Olmaması için de devletin, buralarda zihinsel engelli "hastaların güvenliğine" çok özen ve itina göstermesi gerekir diye düşünüyoruz..
*Engelli Bakım Kurumlarından bazı şiddet haberleri..
"Kadın hemşire utanmadan bir de sen dışarı çık abi dedi. Bakım evinde engelli çocuğa alçakça dayak. Yapmam abi diye yalvardı
İzmir’de özel bir engelli bakım merkezinde bir gence uygulanan şiddeti görüntüleri tepkilere neden oldu. Geçtiğimiz yıl yaşandığı belirtilen görüntülerin ortaya çıkmasının ardından şiddet uygulayan iki personel tutuklanırken, olayın yaşandığı odada bulunan ve müdahale etmeyen kadın personel de ev hapsine çarptırıldı.(...)" (5)
"Bakımevindeki dayak dehşeti kamerada
Engelli bakım merkezinde kalan otizm engelli gence, bakım evi görevlisi tarafından dakikalarca şiddet uygulandığı anlara ilişkin görüntüler, görenleri dehşete düşürdü.(...)" (6)
"Bakımevinde zihinsel engelli çocuklara dayak ve ters kelepçeli işkence iddiası!
Üç eski hasta bakıcı Bursa’da İbn-i Sina Özel Bakım Merkezi'yle ilgili ifade verdi.Bursa İbn-i Sina Özel Bakım Merkezi’nin üç eski hasta bakıcısı, engelli çocuklara işkence yapıldığı, dövüldüğü ve aç bırakıldığı, 7 yaşlı hastanın da bakım yapılmadığı için öldüğü iddiasıyla ifade verdi.(...)" (7)
"Engellinin Huzurevinde Dayak İddiası
Antalya'da özel bir huzurevinde kalan engelli 56 yaşındaki Fuat Özmen, müdür ve iki bakıcının kendisini yerlerde sürükleyip tartakladığı iddiasıyla polise şikayetçi oldu.(....)" (8)
"Engelli bakım merkezinde skandal! otizmli gence şiddet
Mersin’de engelli bakım merkezinde kalan otizm engelli gence, bakım evi görevlisi tarafından dakikalarca şiddet uygulandığı anlara ilişkin görüntüler, görenleri dehşete düşürdü. Ocak ayında meydana gelen olay sonrası tutuklu yargılanan bakıcı, 12 ay hapis cezasına çarptırıldı.(...)" (14)
"Engelli bakım merkezinde işkence ve dayak iddiasına soruşturma
Bursa İbn-i Sina Özel Bakım Merkezi’nde engelli ve yaşlılara işkence yapılıp, dövüldükleri iddiaları üzerine soruşturma başlatıldı. Merkezde bir süre çalıştıktan sonra işten çıkarılan üç eski hasta bakıcı, Bursa Barosu İnsan Hakları Komisyonu’na yazılı şikayette bulundu.(...)" (9)
"Eskişehir'deki engelli bakım evinde dayak - Görüntüler ortaya çıktı
Eskişehir'de Selim Serdaroğlu’nun özel engelli bakım merkezinde merkezinde dövüldüğü iddiasıyla aile, savcılığa başvurdu. Soruşturma dosyasına giren güvenlik kamerası kayıtlarında Serdaroğlu’nun tek başına yardım almaksızın yürüyebildiği ancak yatak odasına girdikten yaklaşık 1 saat sonra yürümekte zorlandığı tespit edildi. Olayla ilgili kurum müdürünün de aralarında bulunduğu 22 şüpheli hakkında 1 yıla kadar hapis istemiyle dava açıldı.(...)" (10)
"Bakımevinde skandal görüntüler: Çalışandan hastaya şiddet infial yarattı, olayla ilgili soruşturma başlatıldı
İstanbul Büyükçekmece'de bulunan bir özel bakımevinde, çalışanların yatalak hastaya şiddet uyguladığı görüntüler sosyal medyada infial yarattı. Tepkilerin ardından İstanbul Valiliği'nden yapılan açıklamada, olayla ilgili soruşturma başlatıldığı ve bakımevinin faaliyetlerine son verildiği duyuruldu. Çalışana işkence eden N.Ç. ise gözaltına alındı.(...)" (11)
"Bakımevinde dehşet ÖZEL HABER – Bakımevinde şiddet iddiası
Bakımevinde dehşet…(...)" (13)
"Eskişehir'de engelli bakım merkezinde darp suçlaması! 22 sanık yargılanıyor
Eskişehir’de, 2018 yılında 8 ay kaldığı özel engelli bakım merkezinde vücudunda morluklar, kalçasında kırık olduğu ve hastaneye 12 gün sonra sevk edildiği iddia edilen zihinsel engelli Selim Serdaroğlu’nun (50) ailesi, bakım merkezinde darbedildiğini öne sürerek savcılığa başvurdu. Kamera kayıtlarının incelendiği soruşturma kapsamında aralarında bakıcı, sağlık personeli ve kurum müdürünün de bulunduğu 22 şüpheli hakkında 1 yıla kadar hapis istemiyle dava açıldı. (....)" (15)
"Bakımevindeki şiddet görüntülerinin ardından hastalar tahliye edildi
İstanbul Büyükçekmece'de bir çalışanın bakıma muhtaç hastaya hakaret ettiği ve şiddet uyguladığı görüntülerin ortaya çıkmasından sonra kapatılma kararı alınan engelli bakımevi, gece saatlerinde tahliye edildi. Bakımevinde kalanlar farklı kuruluşlara sevk edildi.(...)" (12)
*Engelli Bakım Kurumları (evleri) mı yoksa Yatılı Akıl Hastaneleri mi?
Tüm bu olaylar "Engelli Bakım Kurumlarının /Evlerinin" bir an önce sil-baştan yeniden düzenlenmesi ve değiştirilmesi gerektiğini gösteriyor.. Bu gerçekten sadece şiddet içermesi ile ilgili değil, eğer bu engelli hastalar bu şekilde SAĞLIKSIZ ve GÜVEN vermeyen bir ortam ve davranış şekillerinde bir "tedavi, bakım ve rehabilitasyon" sağlanıyorsa, bu gerçekten çok korkunç bir gelişmedir..
Bu haber ve video içeriklerinden anladığımız ve gördüğümüz kadarı ile, engelli bakım kurumları /evlerinde işler yolunda gitmiyor gibi.. Üstelik zihinsel engelli hastaların bir odada toplanıp-volta attıklarını görünce.. Buraların akıl hastanelerinden hiç farkı olmadığını anlamaya başladım. Bu, son derece korkunç bir durum.
Şimdi, "Ne var bunda, onlar rahatsız, otizm /psikiyatri hastası, tabii ki olta atacaklar!" diye cevap verebilirsiniz. Anlaşılan siz halen hadisenin vahamiyetini kavrayabilmiş değilsiniz.. Alttaki 3.resme bir bakınız. Bu tür çocuk /genç /yetişkinlerin durumlarına benzer görüntüleri, akıl hastanelerinde de görebilirsiniz. "Eee n'olmuş yani!" demeyin. Bu engelli bireylerin kaldıkları yer, devlet koruması altındaki resmi /özel engelli bakım merkezleri (/kurumları/evleri).. Buraların, akıl hastanelerinden çok farklı bir yapıya sahip olması gerekir. Yukarıda saydığımız özelliklerde daha modern bir yer, ortam ve daha modern bir tedavi, bakım ve rehabilitasyon ile ilgili bakış açısı.. Aslında yukarıdaki ilk 2 resimden anladığımıza göre, ortamın modern olduğu anlaşılıyor ancak (personelin tavırlarına bakınca), "ilgi, sevgi, saygı, alaka, şefkat, bakım, tedavi ve rehabilitasyon" konusunda da aynı şeyleri söyleyebilmek mümkün müdür?
Üçüncü resimde gördüğümüz kadarı ile, bu engelli bireyler ya psikiyatri yada otizmli hastaları.. Volta atıp-duruyorlar, salon gibi bir yerde.. Sanki bir hapishaneyi andırıyor.. Bu engelli bireyler bahçeye falan çıkarılmıyor mu? Çıkarılsalar bile "asıl sorun(lar)" hakkında bir şey değişmeyecek gibi görülüyor.. Şöyle ki.. Asıl sorun sadece "volta atmaları ve bahçeye çıkarılma" ile alakalı değil.. En önemli olan şeyler göz ardı edilmemeli.. Bu engelli bireylere, "ilgi, sevgi, şefkat, alaka" vb gibi "insani davranışlar" gösteriliyor mu ve bunların yanı sıra, "bakım, tedavi" ve özellikle de bunların "rehabiliteleri" yapılıyor mu? Yapılıyorsa eğer nasıl yapılıyor? Öyle uyduruk, baştan sıvama bir şekilde mi yapılıyor yoksa gerçekten daha modern bir yaklaşımla ve "insancıl bir davranışlar" sergilenerek mi yapılıyor? Onlar, birer psikiyatr /otizmli hasta olsalar da, "topluma adapte edilmeleri" gerekir.
*Bu tür zihinsel engelli bireylere, çocuklara özen gösterildiği gibi özen gösterilmelidir..
Çocukların gelişimi için hazırlanan "çocuk, gelişim, eğitim, yuva ,okul" vb gibi yer, ortam ve davranış modellerine nasıl özen gösteriliyorsa, bu engelli bireyler için de sanki karşılarında çocuklar varmış gibi o derece özen gösterilmesi gerekir.. Daha modern bir ortam, yaklaşım ve davranış modelleri.. Daha modern ve etkili (özellikle de ilaçsız) tedavi, bakım ve rehabilitasyon hizmetleri.. Bunlar yapılırsa, zaten gerisi (zihinsel engelli bireylerin "tedavi, bakım ve rehabiliteye" olan ilgisinin artması gibi olumlu gelişmeler) çorap söküğü gibi gelir..
-Zihinsel engelli bireylerde, fiziksel ve/veya zihinsel "beyin hasarı" var mıdır? Varsa bunun sebebi /sebepleri ne olabilir?
Ve farkına vardığımız bir şey de, bu engelli bireylerin, (eğer psikiyatri hastaları ise) çok uzun süredir zehirli ve ölümcül olan psikiyatri ilaçlarını kullanıyor olabilecekleridir.. (Özellikle de akıl hastaneleri ve/veya rehabilitasyon merkezlerinde, otizmli hastalara da psikiyatrik ilaçlar veriliyor olunabileceğine dair, yabancı medyadan gelen haberler vardır.. "Psikiyatri, bir ölüm endüstrisidir" serisinin 1.bölümünü okumanızda fayda vardır..) Psikiyatri ilaçlarının başta beyin hasarı olmak üzere oldukça riskli zararlara yol açabildiğini öğrenince.. Bu engelli bireylere, çocukluklarından beri psikiyatrik ilaçların verildiğini düşünürsek eğer.. Çocukluğundan beri verilen bu psikiyatrik ilaçların yüzünden, çok ciddi (bir zihinsel ve kimyasal açıdan) "beyin hasarı, tahribatı ve/veya beyin küçülmesi" gibi oldukça tehlikeli hastalıklara yakalanabilmiş olabileceklerini de tahmin edebiliriz.. Çünkü (yukarıda da belirttiğimiz gibi) uzun vadeli psikiyatrik ilaç kullananlar da, bunların ortaya çıkabileceğine dair kanıtlar bulunmaktadır.. Ayrıca ABD'de "çocuklara psikiyatri ilaçlarının verilmemesi ve bunun çocuklar için oldukça zararı olabileceğine dair" çok sayıda bilgi, belge vardır ve bu konuda psikiyatri ve tedavilerine karşı protestolar bile yapılmaktadır. (Tüm bunlarla ilgili bilgileri öğrenmek istiyorsanız "Psikiyatri bir ölüm endüstrisidir" serisinin bölümlerini özellikle de 5.bölümü okuyabilirsiniz..)
Nörolojik (fiziksel) açıdan da, bu engelli bireylerin "beyin hasarı" gibi ciddi kalıcı hastalıklara yakalanıp-yakalanmadıkları da, çeşitli medikal tıbbi test (mr, ultrason, kan testleri vb gibi) araçları ile de belirlenebilir. Eğer belirlenebilirse, bu "kalıcı beyin hasarının" neyin sebep olabildiği ortaya çıkarılabilir. Konu hakkındaki uzmanlar, bunun nedenlerini "çocukluktan (gensel, kalıtsal yoldan) gelen bir rahatsızlık" vb gibi klasik yanıltıcı açıklamalarını söylemeye devam edebilirler ama işin için de psikiyatrik ilaçlarının da buna çok büyük etkisinin de olabileceğini de eklemeleri gerekir ki, asla bunu yapamayacaklardır.. Çünkü, karşılarına psikiyatriyi ve ilaç firmalarını vb gibi küresel güçleri almak istemeyeceklerdir.. Mesleklerinden olma gibi risklerde söz konusu olabilir.. Vs vs..
İster resmi olsun isterse özel, tüm engelli bakım kurumlarının /evlerinin, akıl hastanelerinin yapısından çok farklı olması gerekirdi. Bırakın hastalara karşı ilgi, alaka, sevgi, şefkat gibi insani davranışların sergilenmesini, tam anlamıyla şiddet içeren gelişmelerin yaşanabildiğini fark edebiliyorsunuz. Bırakın şiddeti, burada çalışan doktor ve hemşireler de dahil, tüm personelin, zihinsel engelli hastalara karşı SOĞUK davranması bile, bu hastaların durumlarını daha da kötüye sokabilir bir gelişme olarak karşımıza çıkabilmektedir. İşte bu nedenle bir an önce resmi ve özel tüm engelli bakım kurum /evlerinin, yukarıda anlattığımız şekilde yeniden düzenlenmesi, değiştirilmesi ve doktor ve hemşireler de dahil, tüm personelin, özel eğitimlere tabi tutulması gerekir. Zihinsel engelli hastaların durumlarını kavrayamayan ve onlara dayanamayan doktor ve hemşireler de dahil personeller ile çalışılmamalıdır. Ayrıca buralarda hastaların güvenliğini sağlayabilecek, bakanlığa ve kurumlara bağlı olmayan, konuyla ilgili sivil toplum örgütleri tarafından oluşturulan "sivil güvenlik ve denetim birimleri" tarafından, buralar sıkça denetlemeli ve sorun çıktığında buna müdahale etmeli ve bunu emniyet kuvvetlerine derhal bildirebilmelidir.. Ve aklımıza gelmeyen daha bir sürü eksiklikler de gözden geçirilmelidir..
Engelli Bakım Evleri'nde "tek kişilik modern oda sistemi" mi var yoksa tıpkı akıl hastanelerinde olduğu gibi ölümcül "koğuş sistemi" mi vardır?
Ve aklımıza gelen bir şey de, yukarıdaki bu soru.. Devletin koruması altındaki bu resmi ve özel Engelli Bakım Kurumlarında, zihinsel engelli bireylerin rahat edebilecekleri kendilerine özel birer odaları olması gerekiyor. Kurumlarda "koğuş sistemi" mi var yoksa "oda sistemi" mi, orasını pek bilmiyoruz. Ama eğer koğuş sistemi varsa, bu, engelli bireylerin hem rahat bir ortamda yaşama hem de iyileşmesini (en azından "kendilerini daha iyi hissetmesini") olumsuz yönde etkileyebileceği için, durumlarının daha da kötüye gitme olasıklarının olabileceğinin bilinmesi gerekir. (Volta atan engelli bireylerin bulunduğu 3.resimden anladığımıza göre, bu engelli bakım kurumunda koğuş sistemi olması lazım.. Tabii bu bir tahmin, araştırılması gerekir..)
Bu engelli bireyler, kendi başlarına işlerini yapamayacakları için, "Yav ne gerek var, zaten bunlar kendi başlarına işlerini yapamıyorlar, bunlar için hususi özel odalara ne ihtiyaç var, büssürü masraf ! Koğuş sistemi onlar için daha iyi, böylece arkadaş edinmiş olurlar!" gibi düşünenler varsa, bundan vazgeçmeliler.. Resmen dalga geçiyorlar herhalde.. Dünyadan gelen haberler, "koğuş ortamlarında kalan zihinsel engelli hastaların durumlarının daha da kötüye gittiği "yönündedir.. Onların bu koğuş ortamında morallerinin bozulabileceği ve bu nedenle "tedavi, bakım ve rehabilitelere" olumlu cevaplar veremeyecekleri için, tam anlamıyla bir iyileşme de gösteremeyeceklerinin bilinmesi gerekir.. Ve ayrıca onların da birer insan olduklarını unutuyorlar herhalde.. Ayrıca bu gibi sözler, "engelli bireylerin iyileşmeleri ve daha rahat bir ortamda bakım, tedavi ve rehabilitelerinin yapılması istenilmiyor" gibi algılara da yol açabilir. Aslında.. Bir şunu "Hem sana ne kardeşim, bırak birbirlerini yesinler, sana ne?"" demedikleri kalmıştı, onu da zaten demelerine gerek yok. Kimbilir bu "koğuş ortamlarında" (özellikle de akıl hastanelerinde) buna benzer ne hadiseler yaşanıyordur? Ama işte, bunların ortaya çıkarılabilmesi için, ciddi bağımsız denetim birimlerinin olması gerekiyor.. (Bununla ilgili "psikiyatri bir ölüm endüstirsidir" serisinin, 1.bölümünü okumanızda fayda vardır..)
Koğuş ortamının görülmeyen ve/veya anlatılmayan tehlikesi..
Koğuş ortamının anlatılmayan başka bir tehlikesi daha vardır. O da, "bulaşıcı hastalıklar"ın yayılması ve engelli bireylere ne idüğü güdüğü belli olmayan bazı aşıların yapılması sorunudur. Örneğin son derece zehirli ve öldürücü (aşı sonrası sayısı tahminen on/yüz binlerce hatta milyonlarca olabilen çok sayıda yaralanan ve ölen insanların olduğu biliniyor) özelliğe sahip olan Covid aşılarının, bu devletin gözetimi altındaki engelli bakım kurumların da (ve tabii ki akıl hastanelerinde de), bu engelli bireylere yapılıp-yapılmadığı ve ailelerinden izin alınıp-alınmadığı gibi sorular oldukça önem taşımaktadır.. Örneğin biz ailecek (covid aşısı) hiç olmadık ve kardeşime de yaptırmadık. Eğer kardeşim covid döneminde engelli bakım kurumlarından birinde olsaydı ve covid aşısı yapılsaydı ve Allah muhafaza ölseydi, büyük olasılıkla bize (tabii sahtekar hastane raporlarına göre) "covidden öldü" vb gibi yalanlarını söyleyeceklerdi. Veya aşı olmasaydı da, bunun tam tersi (tabii yine sahtekar hastane raporlarına göre) büyük ihtimalle "aşı olmadığı için covide yakalandı öldü" yalanını da rahat bir şekilde söyleyebilmiş olunabilecekti. (Sağlıktaki ikiyüzlülük ve sahtekarlıklarla ilgili bilgileri covid ve aşıları konusunda yapmış olduğumuz araştırmaları ve bunlarla ilgili fikir ve düşüncelerimizi BURADAN bulup-okuyabilirsiniz..)
Çünkü, dünya genelinde özellikle de sağlık birimlerinde, hastanelerde yapılan sahtekarlıkların en başında bu tür hastaların "hasta ve ölüm raporlarına" işlenilenler de dahil "yalan, yanlış, yanıltıcı ve aldatıcı medyatik bilgilerin" aileler ve toplumlar (kamuoyu) ile paylaşılması geliyor.. Örneğin covid aşısı olup-sonradan yaralanan /ölen hastaların "hasta ve ölüm raporlarına" (buna sebep olan şeyin covid aşısı olunduğu bilindiği halde), başka başka (bilmem ne altta yatan hastalıklar gibi) sebeplere bağlayarak farklı ve oldukça yanıltıcı verileri işliyorlar.. Ve böylece, hastaların "gerçek yaralanma ve ölüm sebepleri" örtpas edilmiş olunabiliyor.. Ve yine böylece covid aşıları da, hastaların "hasta ve ölüm raporlarına" yapılan bu sahtekarlıklar nedeniyle bir nevi "koruma altına alınmış" olunabiliniyor.. Sağlık birimlerinde ve hastanelerde, özellikle de bu konuda öyle sahtekarlıklar yapılıyor ki, (yukarıda anlattığımız gibi) deyim yerindeyse, aşı sonrası hayatını kaybeden ve yaralanan (sakat kalan, çeşitli hastalıklara yakalanan) insanlar (ki tahmini on/yüz binlerce /milyonlarca hatta dünya geneli için bu sayı 1-3 milyar arasında da olabilir) adeta kim vurduya gitmiş olabiliyorlar..
Ve tıp sektörü, özellikle de bu aşı sonrası yaralanan ve ölen insanların "yaralanma ve ölüm nedenlerini" örtpas edebilmek için olabildiğince canla başla uğraştı ve var güçle halen bile canla başla çalışmaya da hızla devam ediyor gibi görülüyor. Ve bu hastaların "hasta ve ölüm raporlarına", oldukça yanıltıcı sağlık bilgilerinin işlenmesi olayı, sadece covid ve covid aşı dönemlerinde olan bir sahtekarlık değildir.. Bu sahtekarlık, (covid ve aşı döneminden önce ve sonra da) diğer branş dallarında da özellikle de yapılan tıbbi hatalardan dolayı, bu tıbbi hataların üzerlerini örtebilmek adına (örtpas edebilmek için) devam edebilen bir sahtekarlıktır. Yani aslına bakarsanız bu konu da pek değişen birşey yok gibi görülüyor.. Deyim yerindeyse hemen her sağlık branşında "yaralananlar yaralandıkları ile, ölenler öldükleri ile ortada kaldılar.. Kimse onlara sahip çıkmadı.. Özellikle de aşı olanların (ve hatta kendi kendine yayılan aşıların olması nedeniyle aşı olmayanların) sonları da böyle olacak gibi görülüyor.. Yazık, adeta insanlığı yok etmek için, insan hayatını korumaya adamış olan sağlık sektörünün hele de yetişmiş (hayat kurtaran) doktorların bunun için kullanılması, ne kadar üzücü ve ne kadar korkunç bir durum.. Doktorlar için "lisanslı katiller" denmesine şaşmamak lazım.. Sizce haksızlar mı?
***
NOTLAR;
------------
NOT1: "Ama sanmıyorsam asıl sorun ilaçlarda gibiydi.. İlaçlar sanki onu daha kötü hale getirmiş gibiydi.. Tabii ben bunu psikiyatri ve psikiyatrik ilaçların zararları ile ilgili araştırmaları yaptığım sırada fark ettim ve bitirdiğimde ise artık herşey çok geçti.. Anladığım şey, psikiyatrik ilaçların kardeşimin beynine oldukça zarar vermiş olasılığı idi.. Bunu fark ettim ama elim kolum da bağlıydı. Çünkü, bunu tespit edebilecek herhangi bir medikal tıbbi test araçları (kan, mr, ultrason vs gibi) yoktu, hem ülkemizde hem de dünyada.. Ama yine de.. Allah muhafaza "beyin tahribatına (beyin hasarı, beyin küçülmesi vb gibi) mı sahip oldu acaba" diye de endişeleniyoz açıkçası.. Çünkü, malum ilaçların böyle birşeyi yapma olasılıkları var, kanıtları bile var (ama bu tahribat büyük olasılıkla "nörolojik (fiziksel) yönde olan bir tahribat olabilir, tam olarak emin değilim ama BURADAN bölümlere gidip bunları okuyabilirsiniz..)
Ama tabii bunu ispat etmek biraz zor olabilir.. Çünkü, dediğimiz gibi "zihinsel hastalıkları" herhangi bir medikal tıbbi testlerle (kan, mr, ultrason vs gibi testlerle) ortaya çıkarmak pek mümkün değildir.. Bu nedenle beyindeki kimyasal zihinsel beyin tahribatını da tespit edebilmek de pek mümkün olmayabilecektir. Nörolojik (yani fiziksel) bir hasar olsaydı, bu mümkün olabilirdi ama beynin kimyasıyla ilgili zihinsel beyin tahribatına uğraması sözkonusu olabildiği için, bu mümkün olmayabiliyor.. Açıkçası ben ilaçların etkisinden oldukça şüpheleniyorum.. Diyelim ki Nörolojik (fiziksel) hasar ortaya çıkarıldı, sonra ne olacak ki? Psikiyatrik ilaçların "beyin hasarına" yol açtığını mı belgeleyecekler? Bunu yapmayacaklardır.. Malum sebepleri vardır.. "Doktorların birbirlerini koruma içgüdüsü" ile "ilaçları ve ilaç firmalarını koruma çıkarımları" buna en büyük etkilerdir.. Dahası da olabilir.. Tıp sektörü artık kokuşmuş, kime güveneceksin ki?
Günde 6 + 6 =12 tane ilaç ne demek biliyor musunuz? Bu tehlikeli ilaç kokteyli nedeniyle "beyin hasarı"na yakalanma olasılığı çok yüksek.. Ama tabii dediğim gibi, bunu tespit edebilecek herhangi bir medikal tıbbi test araçları dünyada bile yok maalesef.. Zaten hep düşünüyorumdur, "Acaba zihinsel hastalıklar ve ilaçların beyin hasarları olasılıkları, tespit edilemediği için mi psikiyatristler, hastalarına yıllar boyunca birden fazla tehlikeli ilaç kokteyli veriyor?" diye.. Eğer öyleyse, şu psikiyatristler gerçekten çok kurnaz insanlar.. Tabii hepsi değil.. Çünkü, bunların psikiyatrik ilaçların zararlarını ortaya çıkartanlar da yine psikiyatristlerin kendileri.. İşte bunlar "dürüst psikiyatristler"dir.. Psikiyatrik ilaçları koruyanlar ise, dürüstlükten nasibini almamış kişilerdir.. Onlara "doktor" demek, bir nevi doktorluk mesleğine hakarettir.. Herneyse, bu durumu daha da uzatabiliriz, dahasını da anlatabiliriz ama bu da konumuzu dağıtır, uzunca bir yazı olur, insanlar "ne demek" ve "ne yapmak" istediğimizi anlayamayabilir.. O yüzden kısa kestik bunu.. Dahasını da isteyen olursa, onu da başka zamanlarda yazarız inşallah.."
NOT2: Aslında (psikiyatrik ilaçlar, saldırgan olmayan zihinsel engelli hastalara da) veriliyor. Psikiyatrik ilaç kullanan dünya genelinde on/yüz milyonlarca insan var. Ancak.. Var ama bu milyonlarca insanın sağlık durumlarının akibetleri (PS ilaçlarına bağlı yaralanma ve ölümler) konusunda, yeterince bilgi sahibi olunmadığını bilmek gerekir. Çünkü devletlerin ve sağlık sistemlerinin adeta "ilaç firmalarını" koruyucu politikaları sayesinde, hastanelerde ve sağlık sistemlerinde gizli bir çarpık düzen devam ediyor. Bunun nedenleri ile ilgili bilgiyi BURADAKİ "psikiyatri bir ölüm endüstirisidir" serisinin bölümlerinde okuyabilirsiniz. (4) Ayrıca 1. ve 7.bölümlerdeki, fikir ve düşüncelerimize de göz atabilirsiniz..
NOT3: Daha önceki başlık (Zihinsel engelli hastalar, sadece 'bağırıp-çağırdıkları ve küfür ettikleri' için mi akıl hastanelerine gönderiliyorlar?) bu şekildeydi ancak başlığı değiştirmek zorunda kaldım. Bir tanıdığım bana başlığı değiştirmem gerektiğini, yanlış bir başlık olduğunu çünkü "bağırıp-çağırmanın, küfür etmenin", "kendi kendine konuşmanın başka bir davranış şekli" olduğunu söyleyince, kafam dank etti. Kendi kendine konuşmanın 2 şekli olduğunu, biri normal ses tonu ile kendi kendine konuşmak diğeri ise, bu şekilde bağırma ses tonu ile kendi kendine konuşmak olduğunu söyledi. Küfür olayının da normal olduğunu, normal ses tonu ile kendi kendine konuşan insanların da küfürlü konuşabildiklerini de ekledi.. Bence çok haklıydı.. Aslında kendi kendine konuşmak, kötü bir şey değil. Ama demek ki, "bazı yerlerde kendi kendine konuşan insanları sevmiyorlar" anlaşılan, ben bunun anladım. Bu nedenle de hem başlığı hem de yazı içeriğini ona göre düzenledim.. (220824)
(a) -Hem akıl hastaneleri hem de bu gibi sorunlar ile ilgili detaylı bilgileri öğrenebilmek için "psikiyatri bir ölüm endüstrisidir" serisininin tüm bölümlerinizi okumanızı tavsiye ederim.. Özellikle de "akıl hastaneleri" ile ilgili 1.bölümdekileri okumanızda fayda vardır.. 7.bölümde de "psikiyatri'nin ne kadar çok tehlikeli olabileceğine" dair kısa kısa alınmış alıntılar ile hemen aşağısında fikir ve düşüncelerimiz yer almaktadır..
(b) -2.bölümde okuyabilirsiniz.
(c) "Psikiyatrik ilaçların ve tek cinsiyetli koğuş sisteminin zararlarını" öğrenebilmek için, "psikiyatri bir ölüm endüstrisidir" serisininin tüm bölümlerinizi okumanızı tavsiye ederim..
(d) -1.bölümdeki konu başlıklarını, içeriklerini ve fikir ve düşünceleri okuyabilirsiniz..
(e) -"Psikiyatri bir ölüm endüstrisidir" serisinin bölümlerini okuyunuz..
(f) -Daha fazla detaylı bilgi için "psikiyatri bir ölüm endüstrisidir" serisinin bölümlerini okuyunuz..
(g) -Daha fazlası ve daha detaylı bilgi için "psikiyatri bir ölüm endüstrisidir" serisinin bölümlerini ve özellikle de 1.bölümdeki konu başlıklarını, içeriklerini ve fikir ve düşünceleri okuyabilirsiniz..
NOT : 'Psikiyatri bir ölüm endüstrisidir' serisinin tüm bölümlerine BURADAKİ tanıtım sayfasından gidebilirsiniz..Teşekkürler..😊
Referanslar;
(1)https://www.cchrint.org/psychiatric-drugs/antidepressantsideeffects/
(2)https://www.cchrint.org/psychiatric-drugs/antipsychoticsideeffects/
(3) Sources.. https://researches-reviews.blogspot.com/2024/07/icindekiler-sozluk-ve-kaynaklar-psyh-8.html (pics 993, 153)
(4)https://researches-reviews.blogspot.com
(4)https://researches-reviews.blogspot.com
(5)Kadın hemşire utanmadan bir de sen dışarı çık abi dedi. Bakım evinde engelli çocuğa alçakça dayak. Yapmam abi diye yalvardı
YENİÇAĞGAZETESİ,25 Şubat 2021
https://www.yenicaggazetesi.com.tr/kadin-hemsire-utanmadan-bir-de-sen-disari-cik-abi-dedi-bakim-evinde-engelli-cocuga-alcakca-dayak-yapmam-abi-diye-yalvardi-430024h.htm
ET:09.08.2024
(6)Bakımevindeki dayak dehşeti kamerada
SEVİLAY YUMUŞAK,26.04.2024
https://www.marasbugun.com.tr/bakimevindeki-dayak-dehseti-kamerada
ET:09.08.2024
(7)Bakımevinde zihinsel engelli çocuklara dayak ve ters kelepçeli işkence iddiası!
T24,27 Nisan 2015
https://t24.com.tr/haber/bakimevinde-zihinsel-engelli-cocuklara-dayak-ve-ters-kelepceli-iskence-iddiasi,294748
ET:09.08.2024
(8)Engellinin Huzurevinde Dayak İddiası
HABERLER,15 Mart 2012
https://www.haberler.com/guncel/engellinin-huzurevinde-dayak-iddiasi-3449680-haberi/
ET:09.08.2024
(9)Engelli bakım merkezinde işkence ve dayak iddiasına soruşturma
EVRENSEL,27 Nisan 2015
https://www.evrensel.net/haber/111336/engelli-bakim-merkezinde-iskence-ve-dayak-iddiasina-sorusturma
ET:09.08.2024
(10)Eskişehir'deki engelli bakım evinde dayak| Görüntüler ortaya çıktı
NTV,16.01.2023
https://www.ntv.com.tr/galeri/turkiye/eskisehirdeki-engelli-bakim-evinde-dayak-goruntuler-ortaya-cikti,6qHI46INq02KX41rVbQKEQ
ET:09.08.2024
(11)Bakımevinde skandal görüntüler: Çalışandan hastaya şiddet infial yarattı, olayla ilgili soruşturma başlatıldı
cumhuriyet,24.07.2023
https://www.cumhuriyet.com.tr/turkiye/skandal-goruntuler-ozel-bakimevinde-hastaya-siddet-infial-yaratti-2102197
ET:09.08.2024
(12)Bakımevindeki şiddet görüntülerinin ardından hastalar tahliye edildi
NTV,25.07.2023
https://www.ntv.com.tr/galeri/turkiye/bakimevindeki-siddet-goruntulerinin-ardindan-hastalar-tahliye-edildi,nw7Y9rFzFkCb_EahIfN_Ew/R6sg0xDUpky59o-AVv6uSQ
ET:09.08.2024
(13)Bakımevinde dehşet ÖZEL HABER – Bakımevinde şiddet iddiaso
ATVHaber,10 haziran 2024
https://www.facebook.com/atvhaber/videos/bak%C4%B1mevinde-deh%C5%9Fet%C3%B6zel-haber-bak%C4%B1mevinde-%C5%9Fiddet-iddias%C4%B1atvhaber-bak%C4%B1mevi/806894234726531/
ET:09.08.2024
(14)Engelli bakım merkezinde skandal! otizmli gence şiddet
SamimiHaber,25.04.2024
https://www.samimihaber.com/mersinde-engelli-bakim-merkezinde-skandal-otizmli-gence-siddet
ET:10.08.2024
(15)Eskişehir'de engelli bakım merkezinde darp suçlaması! 22 sanık yargılanıyor
Hürriyet,Ocak 16, 2023
https://www.hurriyet.com.tr/gundem/eskisehirde-engelli-bakim-merkezinde-darp-suclamasi-22-sanik-yargilaniyor-42204621
ET:10.08.2024
GÜNCELLEME (24.08.24): Bu konuda daha yeni bizi ABSH'den aradılar. Bize "kendi kendine konuşma, bağırma, çağırma, küfür etme" durumlarında değil, daha çok hastanın "kendisine ve/veya başkalarına zarar verme" durumlarında tedbir ve tedavi amacıyla akıl hastanesine daha doğrusu psikiyatri servisine gönderildiğini ve/veya yatış yapıldığını söylediler. Bunu söyleyince biraz olsun içimiz rahatlamış oldu. Biz de konuyu yanlış anlamışız anlaşılan dedik ve 'sanki varmış' gibi hareket ettiğimizden dolayı, olmuş olabilecekleri, yaşanmış olunabilecekleri yukarıda dile getirmeye çalıştık.. Olsun bunları silmeyeceğim çünkü burada yanlış olan birşey yok. Eğer gerçekten varsa ve/veya sonradan bu uygulanırsa, akla gelebilecek ilk olan şeyler, büyük olasılıkla bunlar olabileceği için, bunları silmeye de gerek kalmayacaktır. İnsanlar böyle bir durumda, bunların olabileceğine dair bilgi sahibi olmalılar.. 'Önceden olabilecekleri tahmin etmek' gibi birşey bu.. İftira vb değil.. Uygulama yoksa zaten bunlar da yoktur büyük olasılıkla.. Ve tabii ki umarım dedikleri de tamtas doğrudur, diyelim, öyle umuyoruz..
ÖNEMLİ: Yukarıdaki eleştiri ve öneri içeren yazı içeriğini, Devletin (yani Aile Bakanlığı'nın) ve/veya ona (devlete) bağlı "sosyal hizmetler"in / resmi ve özel engelli bakım kurumlarının, saldırganlığı olmayan ama rahatsızlığın getirdiği bir sonuç olarak, sadece "bağırıp-çağırma, küfür etme" gibi son derece doğal olan davranış modeli sergileyen, zihinsel engelli hastaları (yani psikiyatri hastalarını) kabul etmeyişlerini ve onları akıl hastanelerine sevk etmeleri yönünde bir bilgi aldığımızdan dolayı, bunu bu şekilde varsayarak hazırladık ve yayınladık.. Eğer bu bilgi doğru değilse, buradaki eleştiriler dikkate alınmamalıdır.. Ancak..
"Toplumun AKIL SAĞLIĞI YASALARI VE SİSTEMİ sil-baştan "ilaçsız tedavi, bakım ve rehabilitasyon" yöntemlerine göre yeniden düzenlenmeli ve değiştirilmelidir.. Ve dahası.."
Ancak.. zihinsel engelli hastaların özellikle de" ilaçsız tedavi, bakım ve rehabilitasyonları" ile ilgili "akıl sağlığı sisteminin" sil baştan yeniden düzenlenmesi gerektğine dair öneri kısımlarının yeniden ele alınması, değiştirilmesi gerektiği yönündeki bilgi içeriklerinin hem buradaki bilgileri hem de